petrol-İş dergisi
DESCRIPTION
Petrol-İş Dergisi Ocak-Şubat 2013TRANSCRIPT
1
BAŞYAZI
Değerli üyelerimiz, değerli okurlar
2012 yılı dünyada, Türkiye'de çalışanlar açısından yoğun vemücadele dolu bir yıl oldu. Yeni yıldan umutlu olma arzu vetemennilerimiz saklı kalmak koşuluyla, 2013 yılında işçi sı-nıfını daha zorlu koşulların beklediğini söylemek, abartı ol-masa gerek.
Nitekim Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)'nun Ocak ayındayayımlanan Küresel İşsizlik Eğilimleri 2013 raporunda, iş-sizlik sorununun artarak süreceği tespitleri yer alıyor. Raporagöre 2012 yılında 197 milyon kişi işsiz kaldı. İş beklentisikalmayan 39 milyon kişi işgücü piyasasından ayrıldı. 2013yılında 5,3 milyon kişinin daha işsiz kalması bekleniyor. Av-rupa Birliği'ndeki durgunluğun sonuçlarının azgelişmiş ve ge-lişmekte olan ülkeleri ciddi oranda etkilediğini kaydedenrapor, dünya ölçüsünde işsizliğin küresel krizin yaşandığı2009'daki seviyelere çıkacağını vurguluyor.
***Türkiye'de de işsizlik rakamları çok farklı değil İŞKUR'un(Türkiye İş Kurumu) verilerine göre, işsizlik ödeneği için ku-ruma geçen yıl başvuranların sayısı, bir önceki yıla göre 125bin 237 kişi arttı. Bu yüzde 26 oranında bir artış anlamına ge-liyor.
Ülkemizde 2013 yılı ilk çeyreğinde ekonomi yavaşlama sin-yalleri verirken, emek düşmanı düzenlemeler ve sendikalarayönelik baskılar da artıyor.
Özelleştirme politikaları doğrultusunda işkolumuzda petrol,doğal gaz ve bor madenciliği sektörlerinde yasal değişiklik-lerle serbestleştirme çalışmaları hız kazandı.
Petrol sektörünün arama ve üretim faaliyetlerini düzenleyenTürk Petrol Kanunu Tasarısı geçtiğimiz günlerde TBMM'yesunuldu. Adına “Türk Petrol Kanunu” denilen yeni düzen-leme ile petrol sektöründe devlet adına faaliyet gösteren kamukuruluşu Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) zayıf-latılmak isteniyor ve yabancı petrol tekelleri ile yerli, yabancısermayeye yeni çıkarlar sağlanması öngörülüyor.
Biz Petrol-İş Sendikası olarak petrol sektöründe ulusal çıkar-larımızı gözeten politikalar geliştirilmesi, kamu kuruluşumuzTPAO'nun entegre bir yapıya kavuşturularak güçlendirilmesi,diğer kamu kuruluşumuz BOTAŞ ile birleştirilmesi ve ülke-mizde kamu eliyle etkin bir petrol arama, geliştirme ve üretimstratejisinin geliştirilmesini istiyoruz. Yıllardır ülkemiz zen-ginliklerini ekonomik değere dönüştüren TPAO'yu zayıflata-cak girişimlere kesinlikle karşı duracağız.
***İşçi sınıfı açısından pek parlak olmayan maddi koşullara rağ-men Petrol-İş Sendikası krizi fırsata çevirerek önemli bir ör-gütlenmeyi başardı. Sendikamız 13 Aralık 2012 tarihiitibarıyla Düzce'de Standard Profil işyerinde, toplu sözleşmeyetkisini alarak dört yılı aşkın süredir devam eden örnek birörgütlenme deneyimine son noktayı koydu.
Standard Profil örgütlenmesi sendikal örgütlenme stratejileriaçısından Türkiye'de örnek olabilecek bir örgütlenmedir. Busüreçte Petrol-İş Sendikası olarak işçilerin uzun vaadeli çı-karlarını hesaba katan sağlam bir örgütlenme politikası ile de-ğerlerimizden taviz vermeden, her türlü kaynağı hareketegeçirerek, makul ve gerçekçi hedefler doğrultusunda hareketettik ve örgütlenmeyi ilmek ilmek dokuduk. “Sendikalı ol”kampanyasıyla farklı söylem ve araçlar kullanarak sendikalörgütlenmeye Düzce'de meşru bir hak olarak yeniden imajkazandırmamızın yanı sıra yine bu örgütlenme sırasında sen-dikamız uluslar arası başvuru mekanizmalarından olan IFCOmbudsmann mekanizmasını kullandı. Bu, Türkiye'de birilkti.
**Unutmayalım işçi sendikalarını, işçi haklarını görmezdengelen, işverenler ve iktidar çevrelerine karşı örgütlendiğimizölçüde sözümüzü geçirip siyasal güç haline gelebiliriz.
Basın servisimizin değerli çalışanı, dergimizin Genel YayınYönetmeni Mehmet Yılmaz arkadaşımız bir süredir hasta,Petrol-İş camiası olarak arkadaşımızın bir an önce sağlığınakavuşup aramıza tekrar katılmasını yürekten diliyoruz.
Mustafa ÖZTAŞKINGenel Başkan
petrol-iş
Örnek bir örgütlenme deneyimi:
Standard Profil
petrol-iş2
Basın açıklamasına StandardProfil işçileri kitlesel olarak ka-tılırken, açıklamada Sendika-
mız Genel Sekreteri Ali Ufuk Yaşar,Genel Örgütlenme ve Eğitim Sekreteri-miz Nimettullah Sözen ve sürecin kü-resel ayağının örgütlenmesine katkıdabulunan İndustriALL Genel SekreterYardımcısı Kemal Özkan hazır bu-lundu.
Petrol-İş Kocaeli Şubesi, Kesk, Tür-kiye Kamu-Sen, Lastik-İş, Deri-İş, Be-lediye-İş, Tes-İş, Türk-Metal, BirleşikKamu- İş başkan ve temsilcileri de bumutlu günde sendikamızı yalnız bırak-madılar.
Yerel gazete ve televizyonlardan basınemekçilerinin büyük ilgi gösterdiği et-kinlik, Düzce Örgütlenme Bürosu So-rumlusu Ünal Akbulut'un konuşması ilebaşladı. Akbulut dört yıl önce Düzce'deörgütlenme sürecine nasıl girdiklerinianlattıktan sonra sözlerine şöyle devametti: “Bu sürece başlarken bize 'OrasıDüzce orada örgütlenme zor' dediler.Ama biz dinlemedik, yılmadık başladıkve sürdürdük. Ben olmaktan vazgeçtik,biz olmayı öğrendik. Biz olamayı ba-şardıktan sonra fabrikada sesimiz yük-seldi. Örgütlenmeyi ilmek, ilmekdokuduk ve kazandık. Şimdi buradabugün bir bayramı kutluyoruz. ...”
Konuşması “Vur vur inlesin Düzce din-lesin, Düzce Petrol-İş'le gurur duyuyor,sendika hakkımız söke söke alırız” slo-
Düzce'de bayram havası :
Standard profil işçisi örgütlendi ve kazandı.
Petrol-İş 24 Aralık 2012 Pazartesi Günü, Düzce örgütlenme bürosu önünde bir basınaçıklaması yaparak, Standard Profil işyerinde yetkinin alındığını tüm üyelerimize veDüzce halkına ve kamuoyuna duyurdu.
ÖRGÜTLENME
Açılış konuşmasını Ünal Akbulut yaptı
petrol-iş 3
ganlarıyla, sık sık kesilen Akbulut,daha sonra sözü Genel Örgütlenmeve Eğitim Sekreterimiz NimettullahSözen'e bıraktı.
Sıra örgütsüzlerin örgütlenmesindeSözen Standard Profil işçilerine hita-ben “Petrol-İş ailesine hoş geldiniz”diyerek başladığı konuşmasını şu şe-kilde sürdürdü: “Uzun süredir verdi-ğiniz mücadele mutlu sona ulaştı.Sizleri kutluyorum. Düzce gibi eme-ğin açımasızca sömürüldüğü ve örgüt-lenme düzeyinin çok düşük olduğu biryerde insanları örgütlemek elbettekolay değildi. Örgütlenme uzmanı-mız ve Ünal kardeşimiz gece gündüzdemeden her gün, her saniye, bu işiçin uğraştılar, emek harcadılar. Onlarıda yürekten kutluyorum.”
62 yıllık mücadele tarihinde Petrol-İşSendikası'nın başladığı işi yarıda bı-rakmadığına, dikkat çeken Sözen,Standard Profil'de de aynı şekildedavrandıklarını sendikanın maddi,manevi tüm gücünü harekete geçir-diklerini sözlerine ekledi. StandardProfil çalışanlarının örgütlenme süre-cindeki kararlı duruşlarına da değinenSözen : “Siz olmasıydınız başarılı ol-mazdık. İşveren bu süreçte tüm yasalyolları onların ardından dolanarak de-nedi. Dava üstüne dava açtılar. Ama
siz haklarınızın ve sendikanızın arka-sında durdunuz. Haklarınızı söke sökealdınız. Sizin sabrınız Hazreti Eyüpsabrıydı. Sabrettiniz kazandınız”
Düzce'de Standard Profil işçilerininişlerinin henüz bitmediğine vurguyapan Sözen, “Şimdi sıra örgütsüz iş-çilerin örgütlenmesinde. Siz örgütlen-dikçe, başka işçiler de kazanacak,Düzce kazanacak.” diyerek konuşma-sını bitirdi.
Başarıyı toplu sözleşme iletaçlandıracağızNimettullah Sözen'den sonra GenelSekreterimiz Ali Ufuk Yaşar söz aldı,“Buradaki başarı sizlere aittir. Biz sizialkışlıyoruz. Umarım bu duygumuzusizlere iletmişizdir” diye başladığıkısa konuşmasını, örgütlenme süre-cindeki ulusal ve uluslar arası desteğevurgu yaparak sürdürdü. Kararı kö-künden reddeden hakime sendikaadına teşekkür ettikten sonra “Müca-dele yeni başladı 26 bin üyesi ile Pet-rol-İş Sendikası'nın yaptığı herkeseörnek olacak, siz de tarihin sayfala-rına bu manada geçeceksiniz.
Çocuk, çoluğunuza anlamlı bir mirasbıraktınız. Sizleri alnınızdan öpüyo-rum. Bundan sonra haklarınızı yük-seltmek için elimizden geleni
yapacağız. Bu süreci toplu sözleşmeile taçlandıracağız.”dedi.
IndustriALL adına coşkulu bir ko-nuşma yapan Kemal Özkan ise “ Her-kesi selamlıyorum. İşçinin düğünü,sokağın düğünü, Standart işçisinin dü-ğünü bambaşka imiş bir kez daha gör-düm. Bugün düğünümüz var. Bunuyaratan siz kahramanlara helal olsun.Büyük bir başarıya imza attınız. Enbüyük başarı sizlerde, sendikanızın ar-kasında durmasaydınız bu iş olmazdı.Sizlere helal olsun! Ama Petrol-İşSendikası da gerek ulusal gerekseuluslar arası alanda tüm imkanlarınıseferber etti. Sendikanız olmasaydı,bu başarı olmazdı. Onlara da helalolsun”dedi. İşin sona ermediğinevurgu yaparak şöyle devam etti. Bubaşlangıçtır. Bundan sonra bütünStandard Profil işçilerini de siz örgüt-leyeceksiniz. Bursa ve Manisa'da kiarkadaşlarınızı da Petrol-İş'e katma-nız lazım. Birliğimize sahip çıkacağız,sendikamıza sahip çıkacağız. Gazanızmübarek olsun” diye bitirdi.
Müzikle coşup bir süre oynayan Stan-dard Profil işçileri, başlarında Petrol-İş Sendikası şapkaları ve ellerindebayraklarla, Düzce sokaklarına dağı-larak evlerinin yolunu tuttular.
Genel Örgütlenme Ve Eğitim Sekreterimiz Nimettullah Sözen örgütlenme sürecinde emeği geçen tüm üyelerimize teşekkür etti.Daha sonra konuşan Genel Sekreterimiz Ali Ufuk Yaşar, ulusal ve uluslararası desteğe vurgu yaparken, IndustriALL GenelSekreter Yardımcısı Kemal Özkan, sendikamızın Standard Profil örgütlenmesindeki başarısını kutladı.
petrol-iş4
Standard Profil (SP) fabrikası
1977 yılında kurulan ve otomo-
tiv üreticisi firmalara, kauçuk
parçalar, sızdırmazlık filtreleri vb. üre-
ten bir işyeridir. 2006 yılına kadar Rıfat
Kamhi'nin sahibi olduğu yerel bir şirket
iken, Eylül 2006'da şirket hisseleri Orta
Avrupa merkezli bir girişim fonu olan
Bancroft II, L.P.'ye satıldı. Standard
Petrol-İş, 13 Aralık 2012 itibariyle toplu sözleşme yetki-sini alarak Düzce'de dört yılı aşkın süredir devam edenörnek bir örgütlenme öyküsüne son noktayı koydu.Standard Profil işyerinde toplu sözleşme müzakeresibaşlatıldı. Böylece binlerce işçinin sendikamız öncülü-ğünde sabır ve kararlılıkla sürdürdükleri örnek bir sen-dikalaşma mücadelesi zaferle sonuçlanmış oldu.Yazımızda, özgün nitelikler taşıyan bu başarılı örgüt-lenme sürecinin öyküsünü okuyucularımızla paylaşmakistiyoruz.
STANDARD PROFİL
UZUN İNCE BİR YOLUN SONUNDA:
Örgütlenme Servisi
petrol-iş 5
Profil önce 2006 daha sonra 2007 yı-
lında Dünya Bankası grubuna bağlı bir
kredi kuruluşu olan Uluslararası Finans
Kuruluşu'ndan (IFC) kredi alarak bü-
yüme yolunda önemli bir adım attı (Bu,
gelişme kaydedeceği beklenen firmala-
rın yeni yatırımlarla büyümesini sağla-
mak amacıyla verilen bir kredidir). IFC
kredi kullandırdığı şirketlerin bazı per-
formans kriterlerine uymasını bekle-
mektedir. Bunlardan birisi olan Perfor-
mans Standart II, IFC kredisinden
yararlanan tüm şirketlerin uyması gere-
ken, ILO sözleşmelerinde öngörülen ör-
gütlenme ve toplu pazarlık özgürlüğünü
de içeren, bir kredi kullandırma kriteri-
dir. SP, kuruluşun standartlarına uygun
olarak, kredi kullanımı için hazırladığı
raporunda, sendikal haklara saygılı ol-
duğunu, Türkiye’deki fabrikasında sen-
dika üyelerinin bulunduğunu ve
Bulgaristan'daki fabrikada da sendika
kurmak isteyen çalışanlarına bu konuda
serbestlik tanıdığını bildirmişti.
Petrol-İş'le Standard Profil arasında
1985 ile 1999 yılları arasında sekiz
toplu sözleşme yapıldı. Bu tarihten
ÖRGÜTLENMESİNİN ÖYKÜSÜÖRGÜTLENME
petrol-iş6
sonra sendikanın işyerindeki yetkisi
düştü. 2003 yılında işyerinde yeniden
bir örgütlenme çalışması başlatıldı. Bu
örgütlenme çalışması için fabrikanın ku-
rulu olduğu Düzce ilinde bir temsilcilik
açıldı ve bu işle ilgili çalışacak bir tem-
silci atandı, örgütlenmek için işçilerle
görüşmelere başladı. Bir süre sonra iş-
veren bu görüşmelere katılan ve sendi-
kal örgütlenmede aktif rol alan bir grup
işçiyi farklı gerekçeler göstererek işten
çıkarttı. İşten çıkartılanların işe iadesi
için davalar açıldı. Mahkeme işten çı-
karmaların geçerli bir nedene dayanma-
dığını ve işe iade edilmeleri yönünde
hüküm verdiyse de işe geri alınmadılar.
Bunlara karşın fabrikada süren örgüt-
lenme çalışmalarımız, 2005 yılında bu
kez 23 işçinin işten çıkartılmasıyla ke-
sintiye uğradı. Petrol-İş'in o dönemde
fabrikada ikiyüzün üzerinde işçiyi üye
yapmayı başardıysa da bahsedilen şart-
larda sonuca ulaşmak mümkün olamadı.
Bir İlk: IFC-Ombudsman Mekanizmasının KullanılmasıSendikamız şirketin kredi kulanımının
ardından, örgütlenme sürecinde yaşanan
hak ihlallerinin IFC'nin standartlarına
uygun olmadığı yönünde bir şikayetle
Ağustos 2008 tarihinde başvuruda bu-
lundu. Başvurumuz IFC'nin bu tür baş-
vuruları değerlendirmekle görevli Om-
busmanlığı (CAO) tarafından ele alındı
ve çözüme yönelik bir prosedür başla-
tıldı. Ombudsman ilk incelemeler ve ta-
raflarla görüşmeler sonucunda şu
kararları aldı:
1. PS2 Farkındalığını TeşvikEtme: Standard Profil, temel iş stan-dartlarına dair standart ifadeler oluş-turacak (PS 2 ile uyumlu olarak) veişçiler tarafından kolay anlaşılan birşekilde iş yerinde görünür yerlerdeifşa edecektir.
2. Çalışanları ve Yönetimi Eğitme:Standard Profil yönetimi ve çalışan-larına PS2’ye dair bilgilerini artırıcıeğitim verilecektir.
3. İş Denetimi Gerçekleştirme:Standard Profil yönetimi, IFC veCAO’ya IFC’nin iş standartlarınauyum sağlandığının güvencesini ver-mek amacıyla Standard Profil, CAOve IFC’ye danıştıktan sonra altı ayiçinde bağımsız bir iş denetimi ger-çekleştirecektir.
IFC/Omdusman'ın yukarıdaki hedefler
doğrultusunda işyerinde hayata geçiril-
mesini sağladığı eğitimler, işçilerin ka-
tıldığı sosyal diyalog mekanizmaları ve
denetimler buradaki örgütlenme ikli-
mini olumlu yönde etkiledi, çalışanların
sendikal faaliyetlere katılımını engelle-
yen endişeleri belli ölçüde azalttı. Öte
yandan Ombudsmanlığın hayli ağır iş-
leyen bürokrasisi ve her konuda tatmin-
kar bilgi ve yanıt üretmeyen işleyişi
IFC'nin ortaya koyduğu standartların
uygulanmasıyla ilgili zaafları göstermiş
oldu.
Başvuru tarafı olarak Petrol-İş'in süreçte
daha çok muhatap alınması, daha çok
bilgi paylaşımına gidilmesi ve en önem-
lisi ulusal yasaların ötesinde standart
kritelerinde referans verilen ILO sözleş-
melerinin denetimlerde esas alınmasının
yerinde olacağı yönündeki değerlendir-
melerimiz Ombudsman yetkililerine ile-
tildi. Tüm tespit ve eleştirilerimize
karşın bu mekanizmayı Türkiye'de ilk
kez kullanan sendikalardan birisi olarak
IFC Ombudsman etkinliğinin sendikal
çalışmalardaki önemi ve katkısının
önemsenmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Petrol-İş Düzce Sokaklarında: Sendikalı Ol! KampanyasıDüzce'deki örgütlenme sürecinin altya-
pısını oluşturduğumuz sıralarda Petrol-
İş bir süredir üzerinde çalıştığı Sendikalı
petrol-iş 7
Ol! Kampanyasını da başlatma kararı
aldı. Farklı söylem ve araçlarla sendikal
örgütlenmeye meşru bir hak olarak ye-
niden imaj kazandırılmasını hedefleyen
kampanyanın Düzce'den başlatılmasına
karar verildi. Örgütlenmenin esasen iş-
çilerle doğrudan ve güvene dayalı iliş-
kilerle olabileceği bilinmekteydi.
Kampanyadan beklenense bu türden
ilişkilerin arka planını güçlendirmek,
sendikaya duyulan güveni artırmak, sa-
dece hedef kitlemiz olan işçileri değil
aynı zamanda onların ailelerini, sosyal
çevrelerini de kapsayan yerel kamuo-
yuna sendikal örgütlenmeye ilişkin
olumlu mesajlar vermekti. Kampanya-
nın iki temel amacı şöyle belirlendi:
- Yerel düzeyde Petrol-İş Sendikası'nın
örgütlemeyi hedeflediği işçiler tarafın-
dan tanınırlığını sağlamak, işçileri sen-
dikalı olmaya özendirmek ve onlarla
iletişim kurmak.
- Yerel kamuoyunun sendikal örgütlen-
meye ve Petrol-İş'e olumlu yönde bir
yaklaşım geliştirmesini sağlamak.
Kampanyamız Düzce'de Mayıs ayı sonu
itibariyle, kentteki bilboardların ve oto-
büs duraklarındaki raketlerin büyük bö-
lümüne asılan kampanya afişlerimizle
başladı. Afişlerde gülümseyen, iş giysi-
leri içindeki üyelerimizin “Sendikalı
Ol!” çağrıları yer aldı. İşçileri bölge,
cinsiyet, yaş, siyasi görüş gibi ayrımları
aşarak sendikalılık kimliğinde buluş-
maya davet eden kampanya materyalle-
rinde, sendika: gücündür, hakkındır,
gelecektir, dayanışmadır gibi vurgular
yapıldı. Broşür ve web sitesinde yer
alan metinlerde ise sendikalılığın an-
lamı, işlevi ve önemine dair bilgiler,
açık ve anlaşılır bir dille sunuldu.
Üç farklı versiyonda hazırlanan tanıtım
ve çağrı filmleri Düzce yerel televizyon-
larında çok izlenen yayın kuşaklarında
gösterime ve radyo spotları da yerel rad-
yolarda yayına girdi. Yine yerel gazete-
lerin hemen tümünde kampanya
afişlerini ya da “bunları biliyor musun?”
başlıklı, işçileri hakları konusunda bil-
gilendirici ifadeleri içeren ilanlar yer
aldı. Yoğun bir hazırlık döneminin ar-
dından, Sendikalı Ol! kampanyasının
sokak ayağı 8 Haziran 2009'da başla-
tıldı.
Düzce emekçileriyle doğrudan temas
olanaklarını geliştirebilmek amacıyla
bir hafta kentin en merkezi noktaların-
dan birisinde duracak olan tanıtım stan-
dının açılışı, genel merkez yöneticileri,
yakın şubelerden temsilciler, uzmanlar
ile yerel sendika ve kurum temsilcileri-
nin katılımıyla gerçekleştirildi. Düzce
temsilciliğinden standa kadar çiçekler
ve kampanya tişörtleriyle birlikte broşür
ve bildiri dağıtımı yapılarak bir yürüyüş
de yapıldı. Stantta kampanya materyal-
leri dağıtıldı, sendika görevlileri gelen-
leri bilgilendirdiler, kampanyayı ve
sendikamızı tanıttılar. Aynı akşam Düz-
ce'deki çalışma yaşamıyla ilgili kurum-
lar, yerel medya, sendika, siyasi parti ve
demokratik kurum temsilcileriyle, yöre
belediye başkanlarına yönelik bir yemek
daveti ve belediyeye ziyaret gerçekleş-
tirildi.
Sonraki günlerde genel başkan ve sen-
dika uzmanları yerel televizyonlarda
programlara katılarak kampanyanın ta-
nıtımını yaptılar. Kampanyanın Düzce
ayağında üzerinde önemle durulan ko-
nulardan birisi de sendikanın yerel dü-
zeydeki sorunlara da duyarlı bir aktör
olmasının gerekliliğiydi.
Kampanyanın Sonuçları: Düzce İşçi Sınıfına Yeni Bir SolukKampanya, Düzce kamuoyunda önce-
likle şaşırtıcı bulundu. Her zaman rek-
lamların yer aldığı bilboardlarda bir
sendikanın örgütlü olmaya çağıran afiş-
lerinin yer alması; kahve, kuaför, çocuk
parkı gibi günlük yaşam mekanlarında
çekilmiş tanıtım filmlerinin yerel te-
Sendikalı OL’un MERAL ABLASI2012 Ocağında yitirdiğimiz Meral OKAY da kampanya filmimizde oynayarak bize destek olmuştu. Sevgiyle anıyoruz.
petrol-iş8
levizyonlarda gösterilmesi başlangıçta
arzulanan meşruluk algısının oluşu-
muna önemli bir katkı sağladı.
Kampanyanın bir başka özelliği de açık
olmasıydı. Örgütlenmek istediğimiz iş-
yeri Düzce kamuoyuna açıkça bildirildi,
geleneksel gizli çalışma yöntemlerinin
dışına çıkıldı. Kampanya Düzce'de
geniş bir ilgi ve sempatiyle karşılandı.
Standımıza ve temsilciliğimize çok sa-
yıda işçi gelerek bizimle iletişime geçti,
sadece işkolumuzda değil başka işkol-
larından emekçiler açısından da Petrol-
İş bir danışma merkezi, bir umut odağı
olma özelliği kazandı.
Hedef kitlemizdeki işçilerle temasları-
mız yoğunlaştı, birçoğu kampanya sa-
yesinde geçmiş deneyimlerinden veya
duyduklarından edindikleri sendikaya
yönelik güvensizlik içeren önyargılarını
aştılar. Özellikle genç işçiler için kam-
panya enerji, umut ve kendine güven
yaratan bir ortam oluşturdu. Hedefledi-
ğimiz işyerinde güçlü bağlantılar yara-
tıldı. Uzun süreli ve özverili bir çabayla
sürdürülen Desa örgütlenmesi ve dire-
nişinin ardından Petrol-İş'in yürüttüğü
Sendikalı Ol! kampanyasının da etki-
siyle Düzce'de sendikal bir canlanma
gözlendi. Kentte giderek güçlenen bir
“sendikalar birliği” oluşturuldu, 1 Mayıs
kutlamaları yıllar sonra ilk kez alanlarda
ve geniş bir katılımla yapılmaya baş-
landı. Farklı sendikaların örgütlenme
çalışmaları yoğunlaştı. Petrol-İş'in ör-
gütlenme çalışmaları ise koyduğu he-
defler doğrultusunda ilerledi.
Örgütlenme ve Yetki Süreci: Artık Sabrımız KalmadıŞubat 2010'dan itibaren Standard Profil
işyerinde Petrol-İş'e üye kayıtları baş-
latıldı. Başlangıçta üye kayıtları çok ağır
biçimde ilerledi. Büyük ölçüde IFC
Ombudsmanının işyerindeki faaliyetle-
rinin yarattığı iklimin de etkisiyle bu
kez doğrudan yoğun bir baskısı olmasa
da, işçilerin geçmişte yaşananlardan
kaynaklı korkuları üye olmalarını zor-
laştırıyordu. Öte yandan bazı fabrika
yetkilileri açıktan olmasa da gizli bi-
çimde bazı işçilerde sendikalaşma ko-
nusunda korku yaratabildiler.
2010 yılı sonunda üyelikler yeniden hız
kazandı ve 2011 başlarında yetki için
gerekli sayıya ulaşıldı. 25 Şubat 2011
tarihi itibariyle Çalışma Bakanlığı'na
çoğunluk tespiti için başvuru yapıldı.
Bu arada 19 Mart 2011 tarihi itibariyle
de yaptığımız işkolu tespit başvurusu le-
himize sonuçlandı ve işletmenin işkolu-
muzda olduğu tespit edildi. 21 Mart
2011 tarihinde Düzce Örgütlenme Bü-
rosu'nda yapılan basın toplantısı ile gel-
diğimiz aşama kamuoyuyla paylaşıldı.
Kamuoyuna Petrol-İş'in ve Standard
Profil işçisinin başlıca beklentisinin;
“Toplu sözleşme yetki prosedürü uzatıl-
madan, sonuçsuz yargı labirentlerine
girmeden neticeye ulaşılması; işçi ve iş-
veren taraflarının müzakere masasına
biran önce oturması” olduğu ilan edildi.
Ancak işveren işkolu tespitine mah-
keme kanalıyla itiraz ederek tam da söz
edilen yargı labirentine girilmesine ve
sürecin uzamasına neden oldu.
İşe iade davası açıldıBir yandan bıktırıcı yargı süreçleri uzar-
ken bir yandan da bazı öncü üyelerimiz
çeşitli bahaneler yaratılarak işten çıkar-
tıldılar. Bunun sonucu olarak toplu iş
ilişkileri düzeyinde, sözleşme hakkını
elde etmek için verdiğimiz hukuksal
mücadele bireysel iş hukuku alanına da
taşındı. Haksız biçimde çıkartılan kırkı
aşkın üyemiz için işe iade ve sendikal
tazminat davaları açılarak hakları so-
nuna kadar arandı. Davaların bir kısmı
işe iade, bir kısmı da aynı zamanda sen-
dikal tazminat haklarının kazanılma-
sıyla sonlandı, bir kısmı ise hala devam
ediyor.
Tüm bu gelişmeler olurken yerel temsil-
ciliğimiz ve merkez servislerimiz,
zaman zaman genel merkez yöneticile-
rimizin de katıldığı, sohbet toplantıları,
yemekler, eğitim ve bilgilendirme semi-
nerleri ile Düzce'deki üyelerimizin ör-
gütsel sahiplenme içinde olmasını
sağladı, sağlıklı bir iletişimi sürdürerek
güveni ve dayanışmayı güçlendirdi.
Aynı zamanda SP işçileri 1 mayıs tören-
lerinde yer aldılar, Düzce işçi sınıfı için
öncü oldular. Sürecin uzaması üzerine
DİCK BLİN DÜZCE’DEUluslararası Kimya, Enerji, Maden ve Genel İşçi Sendikaları Federasyonu ICEM'inİletişim ve Kampanyalar Sorumlusu Dick Blin de örgütlenme kampanyamıza destekverenler arasındaydı.
petrol-iş 9
Nisan 2012 ve Aralık 2012'de fabrika
önünde yapılan kitlesel basın açıklama-
ları ile Standard Profil işçisinin sabrının
kalmadığı, TİS hakkına kavuşmak iste-
diği işverene ve kamuoyuna güçlü bir
biçimde ifade edildi.
Uzun Sürmüş Bir Başarı ÖyküsüNihayet yargı süreci sona erdi. Yeni çı-
kartılan Sendikalar ve Toplu İş Söz-
leşmesi Kanunu'nun 43. maddesinde
yer alan; “itiraz dilekçesinde veya
ekinde somut delillerin yer almaması
hâlinde itiraz incelenmeksizin reddedi-
lir” biçimindeki yeni düzenlemeyi öncü
bir kararla uygulamaya sokan mah-
keme hak ettiğimiz toplu sözleşme yet-
kisini sendikamıza verilmesi yönünde
hüküm verdi. Biz bu örnek kararın yay-
gınlaşmasını; yıllardır örgütlenme sü-
reçlerini tıkayan, anayasal bir hakkın
kullanımına fiilen engel olan, gereksiz
ve mesnetsiz “çoğunluk” itirazlarının
artık tarihe karışmasını bekliyoruz.
Mahkemenin kararının ardından Bakan-
lık yetki belgemizi gönderdi ve bu uzun
ince yol mutlu bir kavşakta son buldu.
Şimdi önümüzde dikkatle ve dayanışma
içinde yürütülmesi gereken bir toplu
sözleşme süreci var.
Moral kaynağı olduStandard Profil örgütlenmesi öncelikle
uzun sürmüş bir ayrılığın son bulması
olarak değerliydi. 1990'ların ortalarına
kadar örgütlü olduğumuz ve toplu söz-
leşme imzaladığımız ama sonra döne-
min koşulları yüzünden kaybettiğimiz,
sektörünün en büyük işyerine yeniden
dönmenin simgesel bir değeri var. Aynı
zamanda örgüt olarak uzun zamandır
özlediğimiz dikkate değer bir başarılı
örnek olarak moral kaynağı oldu, sendi-
kal kadrolara umut ve motivasyon sağ-
ladı. Standard Profil'de yürütülen
çalışmalar bir anlamda deneysel ve öncü
bir örgütlenme modeli oluşturdu. Birçok
kanal kullanıldı, farklı mekanizma ve
yöntemler koordinasyon içinde, yerel ve
merkez işbirliğiyle devreye sokuldu ve
uygulandı.
Düzce'de uzun bir aradan sonra yeniden
faaliyete başlayan Örgütlenme Bürosu-
nun deneyimli bir temsilci tarafından
neredeyse bir şube gibi kapsamlı, sü-
rekli ve sistemli bir biçimde işlemesi ça-
lışmanın sağlam bir yerel ayağa
dayanmasını sağladı. Öte yandan mer-
kezi düzeyde Örgütlenme Servisi bura-
daki faaliyeti özel bir program
çerçevesinde ve öncelikli konusu olarak
ele aldı, yerel çalışmayı tamamlayacak
her türlü organizasyonu hayata geçirdi.
Yerel kamuoyunun desteğiMerkezi faaliyet; Eğitim, Dış İlişkiler,
Basın, Hukuk, Toplu Sözleşme, Araş-
tırma servislerinin de farklı düzey ve bi-
çimde katkılarıyla beslendi, kollektif bir
nitelik kazandı. Yerel düzeyde yürütülen
çalışmalarda bölgenin ve işçilerin sos-
yal, kültürel yapıları gözetildi, sadece
fabrikadakileri değil yerel kamuoyunu
da hedefleyen, dönüştürücü bir perspek-
tifle yaklaşıldı. Böylece yerelle merke-
zin birbirini tamamladığı ve
desteklediği örnek bir örgütlenme dene-
yimi yaşanmış oldu. Bunun tüm Petrol-
İş kadroları için dikkatle
değerlendirilmesi gerektiğine inanıyo-
ruz.
Bu süreçte Petrol-İş olarak özel bir
önem verdiğimiz uluslararası daya-
nışma sürekli ve güçlü bir biçimde ya-
şandı. Bağlı olduğumuz küresel
federasyonumuz ICEM ve birleşme
sonrasında IndustriAll, uluslararası me-
kanizmaların kullanılması, bilgi alışve-
rişi ve küresel düzeyde ilişkilerin
sağlanmasının yanısıra federasyon yet-
kililerinin Düzce'ye yaptığı ziyaretlerle
bizzat da yanımızda yer aldı. Kısacası
federasyon, bu çalışmanın uzaktan des-
tekçisi değil, her aşamada içinde olan
bir aktörüydü. Yine federasyonumuz
aracılığıyla Standard Profil'in tedarikçisi
olduğu çok uluslu otomotiv firmala-
rında örgütlü sendikaların ve kurulu iş-
letme konseylerinin desteğinin
sağlanması da söz etmeye değer bir
başka moral etken oluşturdu.
Petrol-İş Sendikalı Ol! diyerek çıktığıyolda şimdi daha büyük hedeflere,daha güçlü ve kararlı biçimde yürü-meye hazırdır. Birlikte yürüdükleri-mize ve yürüyeceklerimize selamolsun...
petrol-iş10
SÖYLEŞİ
Küçük bir azınlıktık, çoğaldık ve kazandık...
Sandard Profil Çalışanları:
Uzun bir örgütlenme sürecinden sonrayetki aldık, bu süreci siz nasıl yaşadı-nız?
Arslan Durak: Son örgütlenme ata-ğına başlamadan önce fabrikada bir ör-gütlenme bırakılmıştı zaten. Yönetimişçiyi sosyal bir varlık olarak görmü-
yordu. Biz de sosyal bir varlık olduğu-muzun fabrikanın hayatımızın bir par-çası olduğunun bilincindeydik. Gelecekkaygılarımız vardı, bir makine gibi algı-lanmak istemiyorduk. Bu bilinç ortakbir bilinçti çünkü arkadaşlarımızla sü-rekli konuşuyorduk. Sendikalaşma kolayolmadı. Zor süreçlerden geçtik, baskılar
yaşadık. Standard Profil’de çalışan ar-kadaşlarımız işlerini en iyi biçimdeyapan insanlardı. Örgütlenme sürecindede işlerimizi en iyi biçimde sürdürdük,hiç aksatmadık. Bu önemliydi. Şirketinbüyümesi de zaten bu durumu ortayakoyuyor. Standard Profil globalleşti.Bursa' da, Manisa da, Afrika'da yeni ya-tırımlarda bulundu. Madem büyüyorsu-nuz, işimizi en düzgün şekildeyapıyoruz, bundan biz de payımızı ala-lım, dedik. Bu çok normal bir talep.Hiçbir biçimde kanun dışı yollara girme-dik. Fabrika hedefleri tuturuyor, artıkbize de hakkımızı verin, dedik. 30'ayakın arkadaşımızı bu mücadele de kay-
Petrol-İş Sendikası olarak uzun süredir pek çok engele rağ-men, örgütlenme faaliyeti yürüttüğümüz Düzce'deki Stan-dard Profil işyerinde, toplu sözleşme yapma yetkisini aldık.Süreç boyunca örgütlenmeyi fabrikada ilmek ilmek işleyenlervardı. Arslan, İrfan, Rıdvan, Onur... Biz sorduk onlar anlat-tılar.
petrol-iş 11
bettik. İş akitleri haksız yere fesh edildi.Ama biz dik durduk. Bu arada bir sosyaldiyalog süreci yaşadık.
Nasıl bir şeydi bu? Fabrikada sosyal diyalog kurulu kurulduve başkanı ben oldum. Bu süreçte İrfanabi başta olmak üzere tüm arkadaşlarımbeni desteklediler. Orada pek bir şey ka-zanamadık. Çünkü hiyararşik bir sis-temdi böyle bir sistem içinde işçininyapabileceği pek az şey vardı. Ama busüreç örgütlenmemize katkıda bulundu.Ünal Abi'den de destek aldık, fikirleri-mizi ilettik, bazı konularda ona danıştık.
Sosyal Diyolog Kurulu dediniz değil mi?Evet, kurulu, ismi böyleydi. “Avrupa-daki sosyal hakları biz de veriyoruz”düşüncesi çevçevesinde kuruldu sanıyo-rum. Ama Avrupa'da sosyal taraflardanbiri sendikadır. Bizde bu yoktu. Dolayı-sıyla “sosyal hakların” çoğundan yarar-lanamadık. Kurul 60 kişidenoluşuyordu, 10 asil üye vardı. Bizkurul toplanmadan iki hafta önce aşa-ğıya iniyor, çeşitli bölümlerde çalışanarkadaşlarla sorunları konuşuyorduk. 10kişi bu sorunlar üzerinde konuşuyor,sonra da yukarıya bildiriyorduk. Bildiri-yorduk ama cevap alamıyorduk. Bununüzerine anayasal haklarımızı kullanıp“sendikaya üye olalım” dedik.
Biz bunun bir hak olduğunu biliyor, her-kese de böyle anlatıyorduk. Zorlu birikna süreci yaşadık. Arkadaşlarımızla
defalarca konuştuk. Sendikayı yanlış ta-nıyor çalışanlar.
Siz fabrikada ne tür biriş yapıyorsunuz?Üretimdeyim, operatörüm. StandardProfil'de her işçi, her işi yapıyor. Meselabugün ben bu bölümde çalıştım, ertesigün başka bölüme gidebiliyordum. İrfanAbi bu süreçte çok yer değiştirdi. Biryerden alıp başka bir yere veriyorlar,orada çalışmaya başlıyor ertesi gün ora-dan da alıyorlardı. Çok meşakkatli amaiyi bir örgütlenme süreci yaşadık. Fab-rikada çalışan arkadaşlarımızın hemenhemen tümüyle görüştük. İnsanlar kendiçıkarlarının nerede olduğunu bilmelerinerağmen yine de bazı şeylerden çekinebi-liyorlar. Bizde bir sendikada örgütlen-mek anayasal bir hak olmasına rağmenbelki de iyi anlatılamadığından, sankisuçmuş gibi algılanıyor.
Avrupa’da mesela böyle bir şey yok, birişyerine girdiklerinde biliyorsunuz, ofabrika sendikalıysa doğrudan sendikaüyesi olabiliyorsunuz. Bazen de insanlarbir muhatap arıyor. Belli bir mekanagelmeleri bile onlarda güven duygusuoluşturuyor. Bir basın açıklaması olacaktelefonlarımız hiç susmuyordu devamlıherkesi arıyorduk. Biz bu süreçte tümmodern ileteşim araçlarını ve iletişimtekniklerini kullandık. Sosyal medyaolanaklarından da yararlandık. YoksaDüzce örgütlenme geleneğinin çok ge-lişkin olduğu bir yer değil sendikayaöcü gibi bakıyorlardı çünkü.
Sizin daha önce sendika iletanışıklığınız var mıydı?Babam 25 senedir Türkiye Kömür İşlet-meleri Kurumu’nda çalışıyordu ve sen-dikanın ne olduğunu biliyordu. Ben debiliyordum. Düzce’nin yapısı biraz de-ğişik, insanlar genellikle tarımdan parakazanıyorlar. Mesela fındık işçisi biri ge-lecek kaygısıyla Standard Profile girmiş.İşçiliğin ne olduğunu bilmedikleri içinolup biteni de çok anlamıyorlardı. Buikinci işleriydi çoğu kez. Benim başkaişim yok. Sendikalaşma sürecinde biz iş-çiliğin ne anlama geldiğini anlattık.
Yetki geldikten sonraki durum ne peki?Herkes arayıp bizi kutluyor. İçlerindehala inanamayanlar da var. Akşam birarkadaşım aradı “ facebookta paylaşmıs-sın ama anlayamadım heyecandan, sende anlatsana bir defa dedi.” StandardProfil örgütlenmesinden sonra Düz-ce’nin sendikal örgütlenmeye karşı bakışaçısı değişecek.
İrfan Keleş: 1997 Standard Profil1’deyani en eski fabrikada çalışmaya başla-dım. Fabrikaya geldiğimde sendikayoktu ama daha önce sendika olduğuiçin sosyal haklar hala devam ediyordu.Onların çoğundan yararlandım.
Petrol-İş örgütlüydü değil mi?Evet. Sendika gitsin haklarınız aynendevam edecek, denmiş. Ama haklardevam edecek demelerine rağmen tamtersi oldu; teker, teker tüm haklarımızıelimizden aldılar. 220 kişiydik sayımızazdı. O zamandan gelen bir deneyimi-miz var yani. Arkadaşlar bize “abi neolacak?” diye sorduklarında, “ Onlarabakın o zaman şu şu şu haklarımızvardı” diye anlatıyordum. Meseleninbütününü bir türlü göremiyordu bazı ar-kadaşlarımız.
Mesela taleplerimizi teker teker sıralıyo-ruz. Ama tüm bunlar içinde tutup 50TL'lik terlik parasını veriyorlar sadece.Bazı arkadaşlar tereddüt ediyorlar.“Onu almamak lazım” diyorum. Çünküdiğer haklar alındığında ancak terlik pa-rası bir anlam ifade eder. SP1 örgütlen-mesini bizler gerçekleştirdik, yüzde 90
Arslan DURAK
İrfan KELEŞ
petrol-iş12
başarı sağladık orada. Sendikal örgüt-lenmeden dolayı çok işimi değiştirdiler.Ama bana verilen her işi yaptım. Çünküsendikalı işçinin en iyi çalışan işçi ol-ması lazım. Tembeller bize yaramaz.SP1’de yapmadığım iş kalmadı. Biramacımız vardı, sendikalaşmak istiyor-duk; bu amaç için tuvalet bile temizler-dim. Eski elemanım her işi biliyorum.Onlar da biliyorlardı bunu. Bezdiripişten çıkmamı istiyorlardı. Bu süreçte“ekip liderliği” diye bir şey çıkardılar.Sendikalı olanlardan seçtiler tüm ekip li-derliğini, istifa etsinler de birlik ve bera-berliği bozalım, diye. Fakat bu taktiklerielbette tutmadı. “Ben sendikaya gi-rersem babam beni evden atar” diyengenç çocuklar vardı burada. Tüm bun-lara rağmen iyi bir başarı yakaladığımızıdüşünüyorum
Şu anda fabrikada nasıl bir hava esi-yor, sizin gözlemleriniz neler?Herkes çok sevinçli şu an. İnanamayan-lar var. “Nasıl olacak abi ne zaman ma-saya oturulacak?” diye soruyorlar.
Toplu sözleşme görüşmeleri için sizlereöneri getirenler var mı?Herkesin bir talebi ve önerisi var, hep-sini yerine getirmek mümkün değil el-bette. En başta ücretlerin yükseltilmesiniistiyorlar. Ücretin her şey olmadığını an-latmaya çalışıyoruz. Patron ücretleriyükseltti o zaman sendikadan istifa ede-cek misin? Tabii ki olmaz, sendika ol-madığında, bugün zam veren işvereninyarın haklarımızı elimizden kolayca ala-
bildiğini daha önce gördük. Sendikaylabirlikte alabileceğimiz sosyal hakları an-latıyoruz arkadaşlarımıza. Çocuğunaharçlık verir gibi 80TL bayram parasıveriliyordu örneğin. Bunun her zamanyararlanabileceğimiz bir sosyal hak ola-rak toplu sözleşmede yer alması çokbaşka bir şey.
Siz şu anda bir ohh çektiniz mi?Arslan: Bu süreç başladığında benimbazı sıkıntılarım vardı, bunların birkısmı özeldi bir kısmı da işten kaynak-lanan sıkıntılardı. İzine çıkamıyorduk,işimiz olduğunda izin almıyorduk, ye-rine çalıştırmalar vardı, Ayrıca yıllarcaçalışmamıza rağmen kıdem alamıyor-duk. Süreç biraz uzayınca, herkes bana,ne zaman sendika gelecek, ne zaman ge-lecek, diye soruyordu. Bu konuda hiçtereddütüm olmadı.
Sosyal diyalog sürecinin başındaykenkimse bizi çok da dikkate almıyordu.Sendikalaşma süreci hızlanınca sendika-lılar taraf olarak görülmeye başlandı. Ozaman işçilere ortak toplantılar yapmayabaşladılar. Şu anda güçlü hissediyorumkendimi. İnsan yerine konulduğumu his-sediyorum. Bu süreçte yalnız olmadığı-mızı diğer sendikalarla ve demokratikkitle örgütleriyle bir dayanışma içindeolduğumuzu ve birbirimizle nasıl kenet-lenebileceğimizi de gördüm. Bu çokgüzel bir duygu.
İrfan: Bize “buraya sendika girmez” di-yorlardı. Şimdi bunu diyenlerin yüzle-
rine “nasılmış?” diye gülerek bakıyoruz.Hoş bir duygu, gurur verici aynı za-manda. Şimdi üye olmaya korkan taşe-ron işçiler bile “Biz ne zamanalınacağız?” diye soruyorlar. Bu insanakendini çok iyi hissettiriyor. Ağzım ku-laklarında geziyorum fabrikayı.
Arslan: Bu süreçte Fatih diye bir arka-daşımızı işten atmışlardı. Onun lehineşahitlik yaptım. Bana bu sene sıfır zamyaptılar. Bu tür yaptırımlarla hiçbir şeyengellenemez. “Umurumda değil, bizhaklıyız, anayasal hakkımızı istiyoruz”dedim. Hiçbir hak savaşmadan, bazışeyleri göze almadan kazanılmıyor. Hermütareke savaşla kazanılır.
Rıdvan Atan: İrfan abiyle aynı bölüm-deyiz, hamur dairesinde çalışıyoruz be-denen çalışıyoruz biz. Sürgün yeridirhamur dairesi, üretimde bizim gibi vu-kuatlı olanları oraya sürerler. Toz halin-deki kauçuğu hamur haline getiriyoruz.Çok tozlu bir yer onun için. Hem sağlıkaçısından hem de işin ağırlığı açısındanen riskli yerlerden biridir.
Maske gibi koruyucu araçlar veriliyormuydu? Evet onu veriyorlardı. Ama ne kadarmaske kullanırsanız kullanın yetmiyor.Her yanınız toz içinde kalıyor. Öyle birtozdur ki en ufak bir delik görmesinhemen oradan sızar. Tulumunuz var. Tu-lumları dört saatte bir çıkarıyoruz, amane yaparsanız yapın onları çıkardığı-nızda içiniz simsiyah oluyor. Her günbiz banyo yaparız. Bakın yüz derilerimiz
Rıdvan ATAN
petrol-iş 13
soyuluyor. Bunun dışında bütün bel veboyun fıtığı hastalıkları bizim bölümdeolur.
Toplu sözleşmede sağlık sorunlarını dadile getirecek misiniz?İrfan: Zaten daha önce sendika varkenburada bir hamur dairesi primi verirler-miş. Ama sadece para değil işçi sağlığıve iş güvenliği tedbirlerinin gündemegetirilmesi gerekiyor.
Rıdvan: Tabii sağlık çok önemli. Herşeyin başı o. Hasta olduğunuzda çalışa-mazsınız. Mesela İrfan Abinin çalıştığıyerde talk denilen pudra kullanmak zo-rundasınız, onsuz çalışamıyorsunuz, sa-atte bir maske değiştirseniz bile talkıyutuyorsunuz. Ciğerlerde hasar oluştu-ruyor. Bir de silikon bölümü var. Oradada kimyasallarla çalışıyorsunuz. Orasıda tehlikeli. Ama bizim bölümümüzdesolduğumuz zararlı maddelerin dışındabir de ağır çalışıyoruz.
Arslan: Onların bölümünün karşısındabulunuyorum ben. Geçerken kapı kom-ple açık olduğu için biz de toz soluyo-ruz. Tozların dağılması için rüzgarkanallarının olması lazım onlar yok. Tozvar diye açıyorlar kapıyı haliyle başkataraflara da yayılıyor.
Rıdvan: İmalatın devam etmesi gereki-yor onlar için. Gerisi önemli değil. Hiç-kimse vazgeçilmez değil, siz gidersinizbaşkası gelir diyorlar, bize…
Taşeronlaşma ne düzeyde? Arslan: Eskiden daha çok taşeron işçivardı. Sendikalaşmaya başladığımıznoktada taşeron işçilerin büyük bölü-münü işe aldılar. 940 taşeron işçisi vardı.540 kişiyi işe aldı işveren, biz de bunla-rın 400’üne imza attırdık. Yetkiyi alma-dan çok kısa süre önce 160 taşeronişçisini de kadroya aldılar.
Rıdvan Ata: Bizim hamur bölümüne ta-şeron almıyorlar hepsi kadrolu çünküorada işi çok iyi bilmek, uzman olmakgerekiyor. Ağır sanayiye girecek bölümaslında. 120 kiloluk hamurlarımız var.
Çoğu zaman elle taşıyoruz, o kadar ağır yani.
Yetki haberini siz nasıl aldınız?Rıdvan: Haberi ilk alan ve fabrikaya da-ğıtan ben oldum. İnternetten takip edi-yordum. “Mahkeme itirazı reddetti,yetki belgesi verildi” diye okudum.Hemen arkadaşlara yaydık haberi, göğ-sümüz kabararak.
İrfan: Ben sonra Ünal Abi’yi aradım, oda doğrulayınca çok çok sevindik. İşve-ren bazen olmamış şeyi olmuş gibi gös-teriyor. Bizim arkadaşlar olmadığınıgörünce umutsuzluğa kapılıyorlar. O
yüzden emin olmak istedik.
Onur Urhan: Az kişiyle savaşa çıkıp,bir anda herkesi yanımıza topladık.Cumhuriyeti kurmak gibi bir şeydi. Za-manında Mustafa Kemal Atatürk’te is-tenmiyordu. O ve onun gibi düşünenlerazdı ama buna rağmen bir araya gelip,milli mücadeleyi başlattılar. Biz de öy-leydik. Ufak bir azınlıkla başladık, gide-rek çoğaldık ve kazandık.
O ufak azınlık içindeydiniz Şu andaSP3 lokasyonda çalışıyorum. Ben ilkbaşta azınlığın dışındaydım. Buradakadrolu ve taşeron diye bir ayrım var.Biz taşeron işçisiydik. Daha sonra kad-roya aldılar ve azınlığın içinde yer al-maya başladık. Birlik olunca bir güçolduk elbette. Kendi açımdan hiç tered-düt etmedim.
İnsanın yaptığı işe öncelikle kendisinininanması gerekiyor. Herkes kendi biri-minde birilerini ikna etmeye çalıştı. Ar-
kadaşlarla konuşurken bazı fikir ayrılık-ları oluyordu tabii. O kadar fazla insanınaynı biçimde düşünmesini bekleyemez-siniz tabii. Onları ikna etmemiz birazzor oldu. Ama sonunda inandılar vebizle birlikte oldular. Şu anda mutluyuz,yeni bir çocuğumuz olmuş gibi hissedi-yoruz.
Siz neler gözlemlediniz, yetkiden sonraçalıştığınız bölümde? Onur: Herkes tebrik ediyorlar. Yalnızişçiler sevinmedi… Düzce olarak kom-ple sevindik. Biz de mücadelemizi so-nuna kadar, yılmadan sürdürdük tabii...
Toplu sözleşme süreci hakkındane düşünüyorsunuz? Arslan: Burada çalışıyor ekmek parasıkazanıyoruz, ücret tabii önemli amabundan daha çok da ilk sözleşmenin çoksağlam bir zemin üzerine oturması gere-kiyor. Temel sağlam olsun ki binayıüzerine rahatlıkla çıkalım. Daha sonrakisözleşmelerde biz taleplerimizi daha daşekillendirebiliriz.
Rıdvan: Masaya oturmadan önce arka-daşlarımızın ne tür dertleri var, bununüzerine mutlaka konuşmalıyız. Bölüm,bölüm ayrı dertler olabiliyor. SP1’de ça-lışıyoruz, en büyük derdimiz, servistenSP2’de inmemiz. Orada beş on dakikabekledikten sonra servis geliyor bizi fab-rikaya götürüyor. Arkadaşlarımız bu so-runun çözümlenmesini istiyorlar bizden.
Onur : Bizim açımızdan en önemlikonu işçi sağlığı ve güvenliği. Yenigelen bir işçinin büyük makinelerde ça-lışması için çok iyi bir eğitimden geç-mesi gerekiyor. Şimdiye kadar çok iyieğitim almıyordı. Bir, iki hafta bize ba-karak öğreniyor. Ama daha ciddi ve dü-zenli bir eğitim gerekiyor.
Rıdvan: Mesela tuz banyolarında eski-den taşeron işçi çalışmıyordu. Çünküburalar çok tehlikeli yerler, asitli anındayakıyor, deliyor. Değişimlerde burayataşeron işçi geliyor. Esasında burada ta-şeron işçi çalıştırmamak lazım. Bu daönemli bir konu bizim açımızdan.
Onur URHAN
petrol-iş14
İŞKOLUMUZDA SERBESTLEŞTİRME SALDIRISI
GÜNDEM
Son dönemde yerli ve yabancı ser-
mayenin gözdesi haline gelen enerji
sektörünün çeşitli alanlarında “ya-
tırımcıların önünü açma” gerekçesiyle bir
dizi serbestleştirme uygulaması gündeme
gelmiştir. Doğalgaz, petrol ve bor maden-
ciliğinde mevzuat değişiklikleri için düğ-
meye basan hükümetin, işkolumuzda
kamu varlığını ortadan kaldıracak bu dü-
zenlemelerle ülkemiz için son derece
önemli sektörleri piyasanın insafına terk
etmeye niyetlendiği anlaşılmaktadır.
4646 Sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanu-
nu'nun bazı maddelerinde değişiklik yapıl-
masını öngören yasa tasarısı Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın internet si-
tesinde ilgili kuruluşların ve kamuoyunun
görüşüne sunulmuştur. BOTAŞ'ın yapısını
ve piyasadaki konumunu doğrudan ilgilen-
diren tasarının yakın zamanda TBMM'ye
gönderilmesi planlanmaktadır.
2840 Sayılı “Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit
Madenleri ile Nükleer Enerji Hammadde-
lerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sa-
halarının Bazılarının İadesini Düzenleyen
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı” TBMM'de ilgili komis-
yonda onaylanarak Meclis Genel Kuru-
luna intikal etmiştir.
Son olarak, 6326 Sayılı Petrol Kanunu'nu
tümüyle değiştirmek üzere hazırlanan
Türk Petrol Kanunu Tasarısı 21 Aralık
2012 tarihinde TBMM'ye sunulmuştur.
İşkolumuzda 2001 Krizi'ninardından hızlandırılan özel-leştirme ve serbestleştirmeuygulamaları yeniden gün-demde. Yeni bir petrol ka-nunu tasarısı TBMM'yesunulurken, 4646 SayılıDoğal Gaz Piyasası Kanu-nu'nda değişiklikler öngö-rülüyor. Ülkemizin stratejikvarlığı borlarda ise “hizmetalımı” kılıfı altında özelsektörün önü açılmak iste-niyor.
Petrol, doğalgaz ve borlarda kamu varlığı zayıflatılmak isteniyor:
Aşkın SÜZÜK / Araştırma Servisi
İŞKOLUMUZDA SERBESTLEŞTİRME SALDIRISI
petrol-iş 15
4646 Sayılı Yasa'da hedeflenen değişiklikler
4646 Sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu'nun bazı madde-
lerinde değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısı, doğal
gaz piyasasının serbestleştirilmesi ve sektörde kamunun ro-
lünün küçültülmesi, buna karşılık özel sermayenin inisiya-
tifinin arttırılması ve BOTAŞ'ın yeniden yapılandırılarak
özelleştirilmesinin önünün açılması gibi amaçlarla gün-
deme getirilmektedir.
Tasarıda ana hatlarıyla;
- Doğal gaz piyasa faaliyetlerini yapabilmek için aranan
şartlar hafifletilmekte, özel sektörün piyasaya girişini ko-
laylaştıracak düzenlemelere yer verilmektedir. Doğal gaz
piyasasının serbestleştirilmesi hedeflenmektedir.
- Özel sektörün piyasada sürdüreceği faaliyetlerde, itha-
lata getirilen pazar payındaki %20'lik üst sınır dışında,
tekelleşmeyi hızlandıracak düzenlemeler mevcuttur.
- Sektörün temel bileşeni olan kamu kuruluşumuz
BOTAŞ, yeniden yapılandırılarak parçalanmaktadır. İle-
tim faaliyeti, LNG işletmeciliği ile depolama faaliyetleri
ve diğer faaliyetleri yürütmek üzere BOTAŞ, üçe ayrıl-
maktadır. BOTAŞ'taki yeniden yapılandırma, özelleş-
tirme sürecini de öngörmektedir.
Kısacası, tasarının içerdiği düzenlemeler sektörde sermaye
çevrelerinin özlem ve taleplerini karşılamak üzere serbest-
leşmenin arttırılmasına ve tekelleşmeye yol açacak, özel-
leştirmeye zemin hazırlayacaktır.
Tasarıda dikkat çeken bir diğer nokta, şirketlerin doğal gaz
piyasa faaliyetinde bulunmak için yapacağı lisans başvuru-
larında “teknik” yeterlilik aranması şartının kaldırılmak is-
tenmesidir. 4646 Sayılı Kanun'da yer alan doğal gaz
piyasasında İthalat, Depolama ve İhracat faaliyeti yürütü-
İşkolumuzda özelleştirmelerPetrol ve doğalgaz sektöründe ser-
bestleştirme uygulamalarının en
önemli parçası kuşkusuz özelleştir-
meler olmuştur. Ağırlığı 2000'li yıllar
boyunca olmak üzere, örgütlü oldu-
ğumuz işkolunda yaygın bir özelleş-
tirme politikası izlenmiştir.
- Petlas, 06.05.1997 tarihinde 35,7
milyon dolar bedelle Kombassan
Holding A.Ş.'ye devredilmiştir.
- Petrol Ofisi A.Ş.'nin (POAŞ) % 51
kamu payı blok satış yöntemiyle özel-
leştirilerek, 1 milyar 260 milyon dolar
bedel karşılığında 21.07.2000 tari-
hinde İş-Doğan Petrol Yatırım A.Ş.'ye
devredilmiştir. 2002'de POAŞ'ta
kalan son % 25,8'lik kamu payı 387,5
trilyon TL bedel karşılığında aynı
gruba satılmıştır.
- Tügsaş'a bağlı Elazığ Gübre Sanayi
A.Ş., 2000 yılında ÖYK kararı ile ka-
patılmıştır. Türkiye'nin tek üre üreten
gübre fabrikası İGSAŞ, 2004 tari-
hinde 90,4 milyon dolar bedel karşı-
lığında özelleştirilmiştir. Benzer bi-
çimde Tügsaş'a bağlı Gemlik, Kü-
tahya ve Samsun fabrikaları da 2004
yılında devredilmiştir.
- Tüpraş'ın, 1.3.2005 tarihinde %
14,76'lık hissesi İMKB Toptan Satış-
lar Pazarı'nda satılmıştır. Kamuda
kalan % 51'lik hisse ise 2005 yılında
Koç-Shell Konsorsiyumuna 4.140
milyon dolar bedelle satılmıştır. Şir-
ketin devri 2006 yılında gerçekleşti-
rilmiştir.
- Petkim'in 15 Nisan 2005 tarihinde
halka arz yöntemiyle yapılan ihale ile
% 34,5'lik kamu payı, 269 milyon
dolar karşılığında satılmıştır. Pet-
kim'in % 51 oranındaki kamu payı ise
2007 yılında yapılan ihalede 2.040
milyon dolar ile en yüksek ikinci tek-
lifi veren Socar-Turcas-Injaz Ortak
Girişim Grubu'na Mayıs 2008'de dev-
redilmiştir. Şirketin kamuda kalan
son % 10,32'lik hissesi ise 168,5 mil-
yon dolar bedelle yine Socar Gru-
bu'na satılmıştır.
petrol-iş16
lebilmesi için lisans başvurularında aranan “teknik ve ekono-
mik güce sahip olunması” şeklindeki şart, “teknik” ibaresi çı-
kartılarak “ekonomik güce sahip olunması” şeklinde
değiştirilmektedir.
Buna göre, halk sağlığı, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından
oldukça riskli bir sektör olan doğal gaz piyasasında faaliyet gös-
terecek şirketlerin “teknik” olarak yeterli olup olmadığına ba-
kılmayacak ve bu durum doğal gazın yurtiçi arzının sürekliliği
açısından büyük bir risk oluşturacaktır.
Ayrıca, ithalat lisansı almak için başvuru yapan şirketlere “Ba-
kanlığın görüşü”nü alması şartı getirilerek, hükümetin ithalat
lisans dağıtımına siyasi müdahalede bulunmasına kapı aralan-
maktadır. Tasarıda yeterliliklerin bu şekilde düzenlenmesi ile
doğal gaz piyasasına girişin şirketler açısından kolaylaştırılma-
sının hedeflendiği, bu yolla daha önce enerji sektöründe faaliyet
göstermemiş birçok şirketin piyasaya girmesinin önünün açı-
lacağı ve ancak piyasaya hükümetten “olur” alan şirketlerin gi-
rebileceği anlaşılmaktadır.
Tasarıda, piyasa faaliyetlerine getirilen tek sınır, “ithalatçı şir-
ketin ithal yoluyla temin ettiği yıllık doğal gaz miktarının,
EPDK tarafından belirlenecek o yıla ilişkin ulusal gaz tüketim
tahminin %20'sini aşamayacağı” şeklindeki düzenlemedir. Ül-
kemizin dünyanın en büyük doğal gaz ithalatçılarından birisi
olduğu ve yıllık 40 milyar metreküpün üzerindeki tüketimi dü-
şündüğümüzde, söz konusu sınır sektördeki tekelleşme eğili-
mini sınırlamaya yetmeyecektir.
Tasarıda, 4646 Sayılı Kanun'un sektörde faaliyet gösteren kamu
kuruluşu BOTAŞ'ın konumu ve yapısına ilişkin hükümler içe-
ren Geçici 2. Maddesi değiştirilmektedir. Tasarıda yer alan
2001 Krizi'nin ardından hız verilen ve
enerji sektörünün serbestleştirilmesine
yönelik olarak yapılan bir dizi düzen-
lemeden petrol sektörü de payını almıştır.
Öncelikle sektörde birbirini tamamla-
yan bir bütünlük içeren faaliyetler; pet-
rol faaliyetleri (arama-üretim) ve
piyasa faaliyetleri (taşıma, rafinaj, de-
polama, dağıtım, pazarlama) olarak ay-
rılmıştır.
Uluslararası petrol tekellerinin telkin-
leri ve IMF ile Dünya Bankası'nın da-
yatmalarıyla “Kemal Derviş
Yasaları–15 günde 15 yasa” olarak ta-
nımlanan girişimle, ilk olarak piyasa
faaliyetleri ayrı ayrı yasalarla düzen-
lenmiştir.
2.5.2001 tarihinde 4646 Sayılı Doğal
Gaz Piyasası ve 4.12.2003 tarihinde
5015 Sayılı Petrol Piyasası Yasaları dü-
zenlenerek, sektörün söz konusu faali-
yetleri 6326 Sayılı Petrol Kanunu
kapsamından çıkarılmıştır.
4646 Sayılı Yasa'da, BOTAŞ’ın en geç
2009 yılına kadar yıllık ithalatını, yıllık
ulusal doğal gaz tüketiminin % 20’sine
düşürmesi, bunu gerçekleştirmek için
alım veya satış sözleşmelerinin özel
sektöre devri için ihale açılması ve %
20’lik oran sağlanıncaya kadar BO-
TAŞ'ın yeni doğal gaz alım sözleşmesi
yapmaması öngörülmüştür.
4646 Sayılı Kanun'da ayrıca, BO-
TAŞ’ın mevcut sözleşmelerinin olduğu
ülkeler ile bu sözleşme süreleri sona
erinceye kadar “bu ülkelerle hiçbir it-
halatçı şirket tarafından yeni gaz alım
sözleşmeleri yapılamaz” denilmekte-
dir.
Bu doğrultuda, BOTAŞ'a ait Doğal
Gaz Alım-Satım Kontratları için 2005
yılında ihale süreci başlatılmış, 2007
ve 2009 yıllarında gerçekleştirilen de-
virler ile toplam 4 milyar m3'lük ithalat
özel sektöre bırakılmıştır. Ancak, 4646
Sayılı Kanun'da hedeflenen serbest-
leşme düzeyine ulaşılamamıştır. Söz
konusu yasa, kamu doğal gaz şirketle-
rine yönelik düzenlemeler de içermiş-
tir. Yasaya göre, BOTAŞ’ın
mülkiyetindeki Bursagaz A.Ş. ve
Esgaz A.Ş. ve belediyelerin mülkiye-
tindeki (İGDAŞ, EGO, İZGAZ,
AGDAŞ/Adapazarı) dağıtım şirketleri,
belediye ve BOTAŞ payları % 20’nin
altına düşecek şekilde yeniden yapılan-
dırılacaktır.
Nitekim Bursagaz ve Esgaz 2004 yı-
lında özelleştirilmiş, bu işlemden
hemen sonra Petrol-İş Sendikası üyesi
olan işçiler işten çıkartılarak, sendika-
sızlaştırma yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, 4646 Sayılı Doğal
Gaz Piyasası Kanunu'nun yukarıdaki
hedeflerinden bazıları başarılmış, başta
doğal gaz ithalat faaliyetlerinin serbest-
leştirilmesi olmak üzere bazı hedefle-
rine ise doğal gaz piyasasının doğası
gereği ulaşılamamıştır.
Doğalgazda serbestleştirme adımları
petrol-iş 17
kanun maddesinin BOTAŞ'ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin
hükümleri şu şekildedir:
“GEÇİCİ MADDE 2- Bu kanun hükümlerine göre BOTAŞ'ındikey bütünleşmiş tüzel kişiliği bu kanunun yürürlüğe girdiğitarihten itibaren 1 yıl süreyle devam eder. Bu tarihten sonraBOTAŞ; iletim faaliyeti, LNG tesislerinin işletilmesi ile depo-lama faaliyetleri ve diğer faaliyetleri gerçekleştirmek üzere 3ayrı tüzel kişilik olarak yeniden yapılandırılır. Bunlardan iletimve LNG tesislerinin işletilmesi ile depolama faaliyetleri dışın-daki faaliyetleri gerçekleştirecek olan şirket BOTAŞ'ı temsileder ve BOTAŞ adıyla anılır.”
Tasarı bu hüküm doğrultusunda yasalaşırsa BOTAŞ; 1) İletim,
2) LNG tesislerinin işletilmesi ve depolama faaliyetleri 3) İt-
halat-İhracat ve toptan satış yürüten 3 ayrı şirkete bölünecektir.
BOTAŞ'ın tüzel kişiliği 3. şirkette devam edecektir.
BOTAŞ'ın yeniden yapılandırma sürecinin ise 4046 Sayılı
Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun hükümleri uya-
rınca Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yapılması ya
da yaptırılması gündeme getirilmektedir. Bu durum ise BO-
TAŞ'ın yeniden yapılandırma süreci ile birlikte ÖİB portföyüne
alınacağını göstermektedir.
Serbestleşme amacıyla, BOTAŞ'a, ithalatı ulusal tüketimin %
20'sine düşünceye kadar yeni doğal gaz sözleşmesi yapma ya-
sağı getirilmektedir. BOTAŞ bu süreçte, sözleşmesi biten doğal
gaz alım sözleşmelerini yenileyemeyecektir. Ancak Bakanlar
Kurulu'na “arz güvenliği” riski ortaya çıktığında ya da ihracat
yapma amacıyla BOTAŞ'a yeni doğal gaz alım sözleşmesi
yapma izni vermesi yetkisi verilmektedir. Bu önlemin, iç tüke-
timde doğal gaz sektörünün piyasalaştırılmasından kaynakla-
nacak arz krizlerini çözmek için getirildiği anlaşılmaktadır.
BOTAŞ, geçen yıl süresi biten Batı Hattı sözleşmesinden sonra
ortaya çıkan krizde olduğu gibi, son çare olarak devreye soku-
lacaktır. Yani tasarıdaki asıl hedef, BOTAŞ'ı devreden çıkar-
maktır.
Yeni “Türk Petrol Kanunu Tasarısı” TBMM'ye sunuldu
2007 yılında Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesinden beş
yıl sonra hükümet, yeni bir Türk Petrol Kanunu Tasarısı'nı
TBMM'ye sundu. Tasarıda, beş yıl önce veto edilen Türk Pet-
rol Kanunu'nun esas alındığı ve petrol sektöründe serbestleş-
menin hedeflendiği görülmektedir. Petrol sektöründe devlet
adına faaliyet gösteren TPAO'nun imtiyazları elinden alın-
makta, sektördeki kamu varlığı zayıflatılmaktadır.
Neo-liberal bir felsefe ile hazırlanmış olan tasarı, yerli ve ya-
bancı sermaye yatırımlarına teşvik ve kolaylıklar sağlarken,
yurtiçinde üretilen petrolün ihracatına getirilmiş olan kısıtları
kaldırmakta, devlet adına faaliyet gösteren ve örgütlü olduğu-
muz kamu kuruluşu TPAO'nun bazı ayrıcalık ve haklarını iptal
etmektedir
Tasarı ile yabancı devletlerin doğrudan doğruya veya do-
laylı olarak idaresinde etkili olabilecekleri şirketlerin petrol
faaliyetinde bulunabilmeleri için gerekli olan Bakanlar Kurulu
Kararı kaldırılmakta, stratejik öneme sahip bir petrol arama
ve üretimi konusunda yabancı devletlerin belirleyici olmasının
önü açılmaktadır.
Tasarının en önemli boyutu ise örgütlü olduğumuz kamu ku-
ruluşu TPAO ile ilgili olan düzenlemelerdir. Tasarı ile, devlet
adına petrol arama ve üretim faaliyetinde bulunan TPAO'nun
mevcut kanunda sahip olduğu haklar geri alınarak bu kurulu-
şun özelleştirilmesinin zemini hazırlanmaktadır. Bu doğrul-
tuda, TPAO'nun mevcut yasada bulunan Devlet adına petrol
arama ve üretim faaliyetlerinde bulunma hüküm ve hakkı kal-
dırılmak istenmektedir.
TPAO'nun petrolle ilgili incelemelerde ve petrol faaliyetleri-
nin denetiminde Petrol Kanununu yürütmekle görevli Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü’ne yardımcı olma yükümlülüğü kal-
dırılmakta, konusunda uzman kamu kuruluşumuzun ülke kay-
naklarının kamu yararına uygun kullanılması yönündeki
katkısı sıfırlanmakta, TPAO yabancı şirketlerle aynı statüde
değerlendirilmektedir.
petrol-iş18
Süresi dolan bir petrol işletme ruhsatnamesinin müzaye-
deye çıkmadan önce TPAO'ya teklif edilerek, bu sahalardan
petrol üretiminin yapılması için TPAO’ya işletme ruhsatının
verilmesine ilişkin mevcut yasa maddesi kaldırılarak, ruhsat
süresi biten üretim sahalarının yeniden devlete dönmesi ve
TPAO'nun ruhsat öncelikleri ortadan kaldırılmaktadır.
Ayrıca, yeni tasarıda arama ruhsatı almadaki sınırlama kal-
dırılmıştır. Gerek TPAO’nun ruhsat sayısındaki avantajlı
konumunun kaldırılması, gerekse ruhsat sayısının ve ruhsat
alanının sınırlandırılmaması, yabancı büyük petrol şirket-
lerinin lehine ruhsat tekelleşmesine yol açabilecektir.
Tasarı ile ülkede üretilen petrolün bir kısmının memleket
ihtiyacına ayrılması zorunluluğu kaldırılmaktadır.
Türk Petrol Kanunu Tasarısı'nın yasalaşması halinde, yerli
ve yabancı sermayenin sektörde önü açılmakla kalmayacak,
tasarı ile ayrıcalıkları ve devlet adına faaliyet gösterme ko-
numu ortadan kalkacak olan TPAO'nun sektördeki öncü ko-
numu zayıflayacaktır. Tasarı TPAO'yu dikey entegre yapıya
sahip dev petrol tekelleri ile denk olmayan koşullarda re-
kabet etmeye zorlayacaktır.
Öte yandan, petrol sektörünün serbestleştirilmesini öngören
bu yasa tasarısının gerekçesi olarak yıllardır sektöre yeterli
yatırımın yapılamamış olması gösterilemez. Petrol sektö-
ründe yurtiçi arama ve üretim faaliyetlerinde istenen sevi-
yelere gelinememesinin asıl nedeni, kamu kuruluşumuz
TPAO'nun yeterince desteklenmemesi; geçmişte TPAO
bünyesinde oluşturulan arama, üretim, rafinaj, petrokimya
ve dağıtım faaliyetlerinden oluşan entegre yapının parça-
lanması ve sektörde özelleştirme politikalarının uygulan-
masıdır.
Türk Petrol Kanunu 2007'de veto edilmişti
6326 Sayılı Petrol Kanunu’nun kapsa-
mında kalan ve petrol sektörünün ilk
halkası olan arama-üretim faaliyetleri
de, uluslararası petrol tekellerinin ta-
lepleri çerçevesinde hazırlanan Yasa
Tasarısı'nda düzenlenerek 17 Ocak
2007 tarihinde TBMM Genel Kuru-
lu’ndan hiç tartışılmadan Türk Petrol
Kanunu adıyla sessizce geçirilmişti.
Kanunla;
-Mevcut yasada yer alan petrol kay-
naklarının, hızlı, sürekli ve etkili bi-
çimde aranması, geliştirilmesi ve
üretilmesinin ulusal çıkarlara uygun ol-
ması ölçütü, kaldırılmıştı.
- Ülkemizde üretilen ham petrolün, en az
% 60’ının ulusal güvenlik ve ülke ihti-
yacı olarak ayrılması şartı kaldırılmıştı.
- Devletin üretilen ham petrolden al-
dığı % 12,5 pay, kademelendirilerek
% 2’ye kadar düşürülmüştü. İlave in-
dirimlerle bu pay sıfırlanabilecekti.
- Mevcut yasada yer alan yabancı dev-
letlerin doğrudan ya da dolaylı olarak
yönetiminde etkili oldukları petrol şir-
ketlerinin petrol faaliyetlerinde bulu-
namayacakları, taşınır veya taşınmaz
mal edinemeyecekleri, tesis kuramaya-
cakları hükmü kaldırılmıştı.
- “Petrol ile ilgili, izin, arama ve iş-
letme ruhsatnamesi alma hakkı devlet
adına Türkiye Petrolleri Anonim Or-
taklığı’na (TPAO) aittir,” hükmü iptal
edilmişti. TPAO'nun ruhsat öncelikleri
elinden alınmıştı.
Bu düzenleme kamuoyunun yoğun
tepkisini çekmiş ve başta sendikamız
olmak üzere demokratik kitle örgütleri
yasa tasarısına karşı mücadele etmiş-
lerdir. Daha sonra, Türk Petrol Kanu-
nu'nun aralarında, üretilen petrolden
alınacak devlet hissesini kademeli ola-
rak % 2 düzeyine kadar düşürülmesini
öngören maddenin de olduğu 4 mad-
desi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet
Sezer tarafından “ulusal çıkarlara ay-
kırı bulunarak” veto edilmiştir.
Vetonun ardından petrol sektörünün
arama ve üretim faaliyetlerinin serbest-
leştirilmesini öngören bu yasa tekrar
Meclis gündemine getirilmemiş, rafa
kaldırılmıştır. Hükümet, beş yıl aradan
sonra benzer bir yasa tasarısı hazırla-
mış ve yine Türk Petrol Kanunu Tasa-
rısı adıyla TBMM'ye sunmuştur.
petrol-iş 19
Borlarda özelleştirme girişimi
İşkolumuzda bir diğer serbestleştirme adımının, bor maden-
ciliğinde atıldığı görülmektedir. Hükümet, Türkiye'nin en
önemli ve stratejik varlığı bor madenlerinin özel sektör ta-
rafından işletilmesinin önünü açacak ve devlet adına bor ma-
denlerini işleten kamu kuruluşumuz Eti Maden'i zayıflatacak
bir girişimde bulunmuştur.
2840 Sayılı “Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile
Nükleer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve
Demir Sahalarının Bazılarının İadesini Düzenleyen Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile “hizmet
alımı” adı altında, bor madenlerinin özel sektör tarafından
işletilebilmesinin önü açılmakta ve bu stratejik madenimizin
özelleştirilmesinin ilk adımı atılmaktadır.
TBMM Komisyonlarında görüşülen ve en son olarak 31
Ekim 2012 tarihinde ana komisyonda karara bağlanan Kanun
tasarısı önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulunda gö-
rüşülmesi beklenmektedir.
Mevcut Kanunun 2. maddesine eklenen ve komisyonda
kabul edilen fıkrada;
"Bu madenlerin ruhsat sahaları ve rezervleri Devletin mül-
kiyetinde kalmak ve elde edilecek ürün ve atıkların satışı
Devlet eliyle yapılmak kaydıyla; dekapaj, ürün çıkarma,
kırma eleme, ayıklama ve yıkama, paketleme, tahmil - tah-
liye, nakliye ile temizlik ve diğer benzeri işler ihale yoluyla
üçüncü şahıslara gördürülebilir" denilmektedir.
İstenen yasa değişikliğiyle bor, toryum ve uranyum maden-
lerinin üretiminin özel sektörce yapılmasının önünde hiçbir
engel kalmayacaktır. Özel sektörün üreteceği ürünlerin dev-
let tarafından alımı ise garantilenmektedir. Bu tasarı kabul
edildiğinde, madencilikte bir özelleştirme yöntemi olan “iş-
letme hakkının devredilmesi”nin bor madenlerimiz için yolu
açılacak ve yıllardır yapılamayan "borların özelleştirilmesi"
başarılacaktır. Hükümet yetkililerinden gelen tüm aksi iddia-
lara karşın ve gerekçesi ne olursa olsun bu değişiklik, 2840
sayılı Kanun ile Devlet eliyle işletilmesi gereken bor made-
ninin özelleştirilmesi demektir.
Bor madenlerinin işletmesinin devredilmesi yoluyla gerçek-
leştirilecek böyle bir özelleştirme modeli, baştan beri bor
madenlerini isteyen çevrelerin talebidir.
Bu değişiklikle borlarla birlikte toryum ve uranyum gibi
nükleer enerji hammaddelerinin üretimi de devlet tekelinden
çıkarılmak istenmektedir. Bunun sonucunda; ülkemizin ge-
leceği açısından oldukça önem arzeden bor, toryum ve uran-
yum madenlerimiz uzun vadede çok uluslu şirketlerin
kontrolüne geçme riski doğmaktadır.
Öte yandan, düzenlemede rezervlerin ve ruhsat sahasının
mülkiyetinin devlette kalması, hiçbir anlam ifade etmemek-
tedir. Çünkü; kiralama yoluyla özel sektöre devredilen ma-
denin rezervi tükendiğinde mülkiyetin devlette kalmış
olmasının bir önemi de kalmayacaktır. Anayasanın 168.
maddesi, "Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve ta-
sarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı
Devlete aittir..." diyerek madenlerin mülkiyetinin özel sek-
töre devredilmesini engellemektedir.
petrol-iş20
İşkolumuzun petrol, doğalgaz ve bor madenciliği sektör-
lerinde hükümetin eş zamanlı olarak gündemine aldığı ser-
bestleştirme uygulamaları kamu yararına tamamen aykırı
niteliktedir. Bu uygulamalara ve hükümetin niyetlerine
karşı çıkan Petrol-İş Sendikası, bu saldırıya karşı tavrını
net olarak ortaya koymaktadır:
Türk Petrol Kanunu Tasarısı
Kamu ve ülke yararını değil yerli ve yabancı sermayenin
çıkarlarını gözeten bir niteliğe sahip olan Türk Petrol Ka-
nunu Tasarısı'nın yeniden düzenlenmek üzere geri çekil-
mesini savunan Petrol-İş Sendikası, bu düzenlemede
aşağıdaki hususların gözetilmesini talep etmektedir:
- Petrol kaynaklarımızın aranması, geliştirilmesi ve üretil-
mesi ile ilgili tüm faaliyet ve işlemlerde kamu ve ülke ya-
rarına uygunluk temel ölçüt olmalıdır.
- Ülkemizde üretilen ham petrolün ülke güvenliği ve yur-
tiçi tüketim için gerekli bölümünün ayrılması koşulu kal-
dırılmamalı, arz güvenliğine ilişkin düzenlemeler muğlak
bırakılmamalıdır.
- Sektörde yabancı devlet ve şirketlerin etkisini artıracak
düzenlemelerden kaçınılmalıdır.
- Devlet şirketimiz TPAO'ya petrol ile ilgili izin, arama ve
işletme ruhsatlarında tanınan öncelikler kaldırılamaz.
TPAO'nun entegre yapıdaki yabancı petrol tekelleri ile yur-
tiçinde rekabet şansını ortadan kaldıracak düzenlemeler,
ulusal şirketimizi zayıflatacak ve petrol sektöründe devle-
tin politika geliştirme olanaklarını azaltacaktır.
- TPAO'nun teşkilat kanununda değişiklik yapılmasını
gündemine almış olan AKP hükümeti, Petrol Kanunu Ta-
sarısı'nda sektörde devlet kontrolünün yitirilmesine neden
olacak ve TPAO'nun özelleştirilmesinin önünü açacak her
türlü düzenlemeden uzak durmalıdır.
Petrol sektöründe ulusal çıkarlarımızı gözeten politikalar
geliştirilmesi, kamu kuruluşumuz TPAO'nun entegre bir
yapıya kavuşturularak güçlendirilmesi, diğer kamu kuru-
luşumuz BOTAŞ ile birleştirilmesi ve ülkemizde kamu
eliyle etkin bir petrol arama, geliştirme ve üretim strateji-
sinin geliştirilmesini savunan Petrol-İş Sendikası, yıllardır
ülkemiz zenginliklerini ekonomik değere dönüştüren
TPAO'yu zayıflatacak girişimlere karşı duracaktır.
4646 Sayılı Yasa'dakideğişiklikler
“4646 Sayılı Yasa'da değişiklik yapılmasını öngören ta-
sarı”nın yasalaşması halinde doğacak sakıncalar şunlardır:
- Tasarıda öngörüldüğü haliyle doğalgaz ithalatında BO-
TAŞ'ın payı azaltılacak, piyasaya özel şirketlerin girmesi
teşvik edilecektir. Yani doğalgaz piyasası serbestleştirile-
cektir. Oysa, talep esnekliği çok zayıf bir ekonomik mal
olan doğal gazda fiyat dengesinin; serbest piyasa mekaniz-
ması içinde sağlanması oldukça zordur. Doğalgaz satıcısı
ülkelerin/şirketlerin bir tür tekel oluşturduğu bu piyasada,
Serbestleştirme saldırısına dur demek için...
petrol-iş 21
çok sayıda küçük şirketin alıcı olması; doğalgazın ithal edile-
ceği ülkeye yarar sağlamayacaktır.
- Doğalgaz üretim ve ticaretinin giderek arttığı bölgemizde;
doğalgaz alım anlaşmalarını özel sektöre devretmiş ve giderek
güçsüz bırakılmış olan kamu kuruluşu BOTAŞ’ın, bu alanda
önemli uluslararası rol üstlenmesi mümkün değildir.
- Tasarıda BOTAŞ'ın özelleştirme portföyüne alınması öngö-
rülmektedir. Türkiye, Avrupa’nın doğalgaz ve ham petrol ula-
şım hattı üzerinde olması nedeniyle, boru hattı taşımacılığına
ilişkin uluslararası projelerde iki kamu kuruluşu BOTAŞ ve
TPAO aracılığıyla önemli bir aktör konumundadır. BOTAŞ
özelleştirilirse Türkiye, enerji politikalarında ve bölgesel po-
litikalarda belirleyici olan stratejik bir gücünü daha elinden
çıkarmış olacaktır. BOTAŞ'ın özelleştirilmesiyle, enerji hatla-
rının yoğunlaştığı ve petrol/doğalgaz borsası oluşturma iddia-
sında olan ülkemizde, kamunun çekilerek boşalttığı bu
alanları, dünya petrol devleri kendi belirledikleri kurallarla ele
geçireceklerdir.
- Doğalgaz zamlarının bu kadar çok tartışıldığı bir dönemde,
doğal gaz piyasasına kamunun müdahale aracı olan ve fiyatları
sübvanse etme şansı bulunan BOTAŞ'ın değil özelleştirilmek,
güçlendirilmesi gerekmektedir.
- Bu nedenle doğal gaz piyasasında kamu kuruluşumuz BO-
TAŞ'ın rolünü ve payını azaltacak girişimlere derhal son ve-
rilmeli, doğal gaz piyasasında halkımızın enerji ihtiyacını ucuz
ve güvenli şekilde sağlamasını engelleyecek serbestleştirme
hedefinden vazgeçilmelidir.
2840 Sayılı Yasa'da değişiklik
Bor madenciliğinde “hizmet alımı” adı altında gerçekleştiril-
mek istenen özelleştirme girişimine ve 2840 Sayılı Yasa'da de-
ğişiklik yapılmasına karşı Petrol-İş'in itirazları şunlardır:
- Yıllardır bor madenlerinin işletmesine talip olan sermaye
çevrelerinin istediği bu özelleştirme modeli ile özel sektörün
üreteceği bor ürünlerinin devletçe alımı garantilenmektedir.
Bu tasarı kabul edildiği takdirde, uzun vadeli “hizmet alım”
anlaşmalarında mülkiyetin ruhsat sahibinde yani devlette kal-
ması hiçbir anlam ifade etmeyecek, bor madenleri özelleşti-
rilmiş olacaktır.
- Çokuluslu maden tekellerinin ve/veya Eti Maden‘den daha
birikimli ve ekonomik olanaklara sahip olmayan şirketlerin
dahil olacağı Türkiye bor madenciliğine, ürün fiyatlarının art-
ması ve bu nedenle alım garantisi veren kamunun zarara uğ-
raması söz konusu olacaktır.
- Bor rezervlerini 34 yıldır kamu adına işleten Eti Maden; bu-
güne kadar gerçekleştirmiş olduğu yatırımlar ile Türkiye‘nin
bor teknolojisi konusundaki en deneyimli personelini bünye-
sinde bulundurmaktadır. Gerekli olanak ve birikime sahip olan
kamu kuruluşumuz Eti Maden'in, yerli ve yabancı sermayenin
koltuk değnekliğine ihtiyacı yoktur. Bor madenlerimizin de
bugüne kadar olduğu gibi devlet eliyle işletilerek, ülkemiz sa-
nayisine azami katkı koyması ve ekonomiye kaynak yaratma-
sının önünde hiçbir teknolojik, ekonomik ve sektörel engel
bulunmamaktadır.
- Bu nedenle, Türkiye’de bor madenleri işletmeciliği; 2840
Sayılı Yasa’nın “Bor Madenleri Devletçe İşletilecektir” hükmü
ile bugün ismi Eti Maden olan bir kamu kuruluşu Eti Holding
A.Ş.’ne görev olarak verilmiştir. Bu yasa hükmü hiçbir bi-
çimde değiştirilmeye konu edilmemeli ve ısrarla aynen korun-
malıdır.
- Ülkemizin bor madenciliğinde en büyük sorunu, bora dayalı
sanayinin gelişmemiş olmasıdır. Ülkemizin bordaki rezerv ve
pazar avantajını değerlendirebilmesi için bor ürünlerini girdi
olarak kullanan uç ürünlerin üretimi ve bora dayalı sanayinin
gelişmesi önceliğimiz olmalıdır. Bu ise ancak devlet eliyle ya-
pılabilir.
petrol-iş22
Özelleştirmelere karşı kararlı duruşumuzu sürdüreceğiz
27. Dönem 3. Olağan Başkanlar Kurulumuz Bursa'da yapıldı:
BAŞKANLAR KURULU
Başkanlar Kurulunun açılışkonuşmasını yapan GenelBaşkanımız Mustafa Öztaş-
kın, ülkeyi bölgesel bir savaşın içe-risine itebilecek gelişmeninyaşandığı, çatışmaların yoğunlaş-tığı, demokratik ve özgürlükçü ol-mayan Sendikalar ve Toplu İşSözleşmesi Kanunu Tasarısı'nınTBMM'de görüşüldüğü bir dö-nemde, başkanlar kurulunun top-landığına dikkat çekti. 2008 krizi ilebirlikte devletin ekonomideki ro-lünü küçülten, kamu harcamalarınıkısmayı ve özelleştirmeleri öngören,
ücretleri baskılayan, sosyal güven-liği tasfiye eden neo-liberal politika-ların iflas ettiğinin tescillendiğinibelirten, Mustafa Öztaşkın, derinle-şen krize sermaye yanlısı önlemlerleçare bulanamayacağını vurgulaya-rak şöyle dedi: “Krizden çıkış içintalep yanlısı politikaları ve sosyaldevlet ilkesini savunanlar bir kezdaha haklı çıkmıştır. IMF yönetici-lerinin bile 2018'e kadar küreselekonominin toparlanamayacağınısöylediği bir dönemde, tüm dünyadaemekçilerin yeni faturalar ödemesiasla kabul edilemez.”
Petrol-İş Sendikası 27. Dönem3. Olağan Başkanlar Kurulu15 Ekim 2012 tarihinde BUR-SA’da toplanarak dünya veTürkiye'de yaşanan güncel ge-lişmeleri ve örgütsel çalışmalarıdeğerlendirdi. Yeni Sendika Ya-sası ile getirilen kısıtlamaların,işkolumuzdaki serbestleşme so-nucu ortaya çıkacak, sendika-sızlaştırma sürecinin elealındığı başkanlar kurulunda,birlik ve dayanışma vurgusuöne çıktı.
petrol-iş 23
Toplumsal sorunların özgürce ve de-mokratik bir şekilde tartışılması ve budoğrultuda sağlıklı çözümlere ulaşıl-masının koşullarının ortadan kalktığı-nın altını çizen Öztaşkın, sendikalarayapılan baskıları gündeme getirerek,ekonominin yavaşlama sinyalleri ver-diği bir ortamda emek düşmanı düzen-lemelerin ve sınıfa saldırıpolitikalarının yoğunlaşacağına dikkatçekti.
Ödünsüz tutumumuzu sürdüreceğiz
Genel Başkanımız daha sonra zamlarınardı ardına geldiği bir dönemde emek-çilerin alım güçlerinin azaldığını belir-terek “Asgari ücret yoksulluk sınırınındörtte biri düzeyinde. Nüfusun en zen-gin ve yoksul % 10'luk kesimleri ara-sındaki gelir uçurumu 12 kataulaşmıştır. Yoksulun enflasyonu, orta-lama enflasyon rakamlarından dahayüksektir. Gerçek işsizlik oranı ise hâlâ% 15'lerin üzerindedir. “ dedi.
Ekonomide açıkları yamamak, borçlarıfinanse etmek için geçtiğimiz yıllardabaşvurulan “sat-savuştur” politikala-
rına yeniden hız verildiğine de dikkatçeken Öztaşkın, şöyle devam etti“ Hü-kümet, örgütlü olduğumuz ve kamuvarlığının devam ettiği petrol, doğalgaz ve bor madenciliğinde, özelleş-tirme ve serbestleşme çalışmalarınıgündemine almıştır. Yeni Petrol Ka-nunu Tasarısı ve 4646 Sayılı DoğalGaz Yasası'nda yapılmak istenen deği-şiklikler, petrol ve doğal gaz sektö-ründe serbestleşmeyi hızlandıracakhükümler içeriyor bu üye işyerlerimizTPAO ve BOTAŞ'ın zayıflamasına yolaçacaktır.”
Bütün saldırılar karşısında Petrol-İş'in
TPAO ve BOTAŞ'ın varlığının zayıfla-tılmasına veya özelleştirmesine izinvermeyeceğini söyleyen genel başka-nımız, yeni dönem toplu sözleşme gö-rüşmelerinde de aynı ödünsüz tutumusürdüreceklerini belirtti.
Açılış konuşmasından sonra Petrol-İşSendikası'na bağlı şubelerin başkan-ları, şubelerinde örgütlü işyerlerindekisorunlara değindiler ve yeni örgüt-lenme çabalarından bahsettiler. 27.Dönem 3. Olağan Başkanlar Kurulubir günlük yoğun tartışmalardan sonrasonuç bildirisinin okunması ile sonbuldu.
Tasarı çalışma barışını bozacak ve birçok sendikayı işlevsizleştirecek
Sendikal hareketin küresel veyerel ölçekte silkinmesi için bir-
lik ve dayanışma perspektifinigüçlendiren sendikal politika ve
stratejiler izlemeyi sürdürüyo-ruz. TPAO, BOTAŞ ve Eti Ma-
den'in özelleştirilmesine yolaçacak her türlü girişime karşı
mücadele edeceğiz.
BAŞKANLAR KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ:
Petrol-İş Sendikası BAŞKANLAR
KURULU, 15 EKİM 2012 tarihinde
BURSA’da toplanarak dünya ve
Türkiye'de yaşanan güncel gelişme-
leri ve örgütsel çalışmalarını değer-
lendirmiştir. Başkanlar Kurulu;
“Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Yasa Tasarısı'nın ilk 30 maddesi
TBMM'de kabul edilmiştir. Yasa Ta-
sarısı ILO’nun 98, 87, 135 ve 151
sayılı sözleşmelerine, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ne ve Avrupa
Sosyal Şartı’na aykırıdır. Sendikal
barajları ve grev yasaklarını koru-
yan, örgütlenmenin önündeki engel-
leri ortadan kaldırmayan, sözleşme
yetki prosedürünü kolaylaştırmayan
ve bir bütün olarak uluslararası
normların oldukça uzağında olan Ta-
sarı, çalışma barışını bozacak ve bir-
çok sendikayı işlevsizleştirecektir.
Tasarıyı protesto ediyoruz” değer-
petrol-iş24
lendirmesinde bulunmuştur. BAŞ-
KANLAR KURULU, toplantıda yapı-
lan değerlendirmeleri ve bu doğrultuda
almış olduğumuz kararları aşağıdaki
şekilde kamuoyuna iletmeyi uygun
bulmuştur:
Küresel ekonominin içerisinde bulun-
duğu kriz ve durgunluk sürecinin yıl-
lara yayılacağı gerçeği, artık en yetkili
ağızlardan da itiraf edilmektedir. İşsiz-
lik artmakta, yoksulluk ise giderek ya-
yılmaktadır. Ekonominin istihdam
yaratma potansiyeli azalmaktadır. Bu
süreç, sendikaları zayıflatırken, örgüt-
lülüğü ortadan kaldırmaktadır. Biliyo-
ruz ki, devletin ekonomideki rolünün
küçültülmesini, kamu harcamalarının
kısılmasını ve özelleştirmeleri öngören
politikalar, krizin çaresi değil sorumlu-
sudur. Ekonomiyi iflasa sürükleyen
sermaye yanlısı bu politikaların terk
edilmesi gerekmektedir.
Yunanistan, İspanya ve Portekiz başta
olmak üzere tüm Avrupa'da kemer
sıkma programlarına karşı verilen mü-
cadele ile işçi sınıfı, faturayı ödemeye-
ceğini ilan etmekte, emek düşmanı
düzenlemeler ise işçilerin küresel dire-
nişine çarpmaktadır. Tüm dünyada ser-
maye yanlısı politikalara karşı direnen,
hükümetlere geri adım attıran ve sen-
dikal mücadeleyi yükselten bu eylem-
leri selamlıyor ve işçi kardeşlerimizle
dayanışma içerisinde olduğumuzu be-
lirtiyoruz. Küresel direniş, sendikaların
ancak küresel ve yerel ölçekte örgütlü
gücünü arttırmasıyla sonuca ulaşacak-
tır. Bu nedenle, farklı işkollarından kü-
resel federasyonların birleşerek, yaz
ayları başında Avrupa Sanayi İşçileri
Federasyonu (IndustriAll-Avrupa) ve
Küresel Sanayi İşçileri Federasyonu'nu
(IndustriAll-Küresel) oluşturmalarının
işçi sınıfının küresel işbirliği ve daya-
nışması açısından çok önemli oldu-
ğuna inanıyoruz.
“Arap Baharı”süreci
Küresel krizin 2. yılında başlayan,
Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da önemli
toplumsal değişimlere yol açan “Arap
Baharı” süreci, bugün komşumuz Su-
riye'de düğümlenmiştir. Emperyalist
güçlerin hedefi haline gelen Suri-
ye'deki çatışmalar, tüm bölgeyi tehdit
etmeye başlamış ve bölgede etnik,
mezhepsel gerilimleri tetiklemiştir. Su-
riye'ye yönelen tüm dış müdahalelere
derhal son verilmeli, Suriye'nin gele-
ceği Suriye halkının iradesine bırakıl-
malıdır.
Bir jetimizin Suriye tarafından düşü-
rülmesi, Akçakale'de 5 vatandaşımızın
hayatını kaybetmesi, tezkerenin çıka-
rılması ve uçak krizi gibi gelişmeler ile
doruk noktasına ulaşan gerilim, bölge
barışını zedelemektedir. Hükümet, bu
koşullarda yangına körükle gitmeyi bı-
rakmalı, sağduyulu, bağımsız ve bölge
barışını gözeten politikalar izlemelidir.
Bölge halklarının çıkarı, çatışma ve
şiddet yanlısı politikalarda değil, daya-
nışmadan geçmektedir. Halkımız, Tür-
kiye'nin herhangi bir komşusuyla
savaşa girmesine karşıdır ve Petrol-İş
Sendikası barışın korunması için üze-
rine düşen tüm sorumluluğu yerine ge-
tirecektir.
Ülkemizde artan çatışmalar, operas-
yonlar ve terör eylemleri nedeniyle,
onlarca askerimiz şehit olmakta ve in-
sanlarımız hayatını kaybetmektedir.
Şiddet, terör ve provokasyon ortamının
derinleşmesi, halkımızın birlik ve be-
raberliğini tehdit etmekte ve yıllardır
bir arada kardeşçe yaşayan halkımız
birbirine düşürülmeye çalışılmaktadır.
Serbestleşme politikalarına karşımücadelemizi sürdürüyoruzVakit geçirmeden, sorunun çözümü
için gereken koşullar hazırlanmalı, ön-
celikle silahlar susmalı ve akan kan
durmalıdır. Kürt Sorunu, barışçı ve de-
mokratik yöntemlerle ele alınmalı, so-
runun çözümü için diyaloğa dayanan
bir süreç başlatılmalıdır. Bu noktada,
TBMM'de temsil edilen tüm partiler
sorumluluk almalı ve Meclis'te halkı-
mızın meşru temsilcileri sürecin dı-
şında bırakılmamalıdır.
Hükümet, büyüme döneminde bir fır-
satı tepmiş, ekonominin yapısal sorun-
larının üzerine gitmek yerine sermaye
yanlısı politikalarda ısrar etmiş, bugün
ise ülkemiz günübirlik önlemlere mah-
kum edilmiştir. Özelleştirmelere hız
verilerek, tüketim vergilerini arttırarak,
başta doğal gaz ve elektrik olmak
üzere emekçilerin temel ihtiyaçlarına
zam yaparak; bütçe yama tutmayacak-
petrol-iş 25
tır. Yanlış politikaların sonuçları,
emekçi halkımıza fatura edilemez.
Özelleştirme politikaları doğrultu-
sunda işkolumuzda petrol, doğal gaz
ve bor madenciliği sektörlerinde yasal
değişikliklerle serbestleştirme çalışma-
ları hız kazanmıştır. Hükümet, yeni
Türk Petrol Kanunu Tasarısı'nı ve 4646
Sayılı Kanun'da değişiklik yapılmasını
öngören yasa tasarısını gündemine al-
mıştır. Değişikliklerle, örgütlü olduğu-
muz kamu kuruluşları TPAO ve
BOTAŞ zayıflatılmaya çalışılmakta ve
ilgili sektörlerde yerli ve yabancı ser-
mayenin önü açılmak istenmektedir.
Bu doğrultuda BOTAŞ'ın üçe bölüne-
rek özelleştirmeye hazırlanması ve
doğal gaz faaliyetlerinde adeta devre-
den çıkarılması asla kabul edilemez.
Devlet adına bor madenlerini işleten ve
bor kimyasalları üretimi yapan Eti
Maden ise “hizmet alımı” aldatmaca-
sıyla yabancı maden tekellerinin insa-
fına bırakılmaktadır. Bor madenciliğini
düzenleyen 2840 Sayılı Yasa'da yapıl-
mak istenen değişikliğin yeniden ele
alınmasını talep ediyoruz. Petrol-İş
Sendikası, özelleştirme ve işkolumuz-
daki serbestleşme politikalarına karşı
kararlı duruşunu sürdürecektir.
Sendikalara yönelik baskıyı kınıyoruz
Sendikalara ve sendikal faaliyetlere
dönük engellemeler artarak sürmekte-
dir. KESK yöneticileri ve üyeleri siyasi
soruşturmalarla tutuklanmakta, grev
yasakları genişletilmekte ve sendikal
alanı doğrudan ilgilendiren mevzuat
değişikliklerinde işçinin ve sendikala-
rın iradesi yok sayılmaktadır.
Hükümetin bu tavrı, Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Yasa Tasarısı'nı
Ankara'da protesto eden sendikacılar
ve işçiler gaza boğulurken bir kez daha
görül-müştür. Sendikalara dönük tüm
saldırıları kınıyor ve sendikal faaliyet-
lere getirilen engellerin kaldırılmasını
istiyoruz. Sendikalar ve Toplu İş Söz-
leşmesi Yasa Tasarısı'nın ilk 30 mad-
desi TBMM'de kabul edilmiştir. Yasa
Tasarısı ILO’nun 98, 87, 135 ve 151
sayılı sözleşmelerine, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ne ve Avrupa Sos-
yal Şartı’na aykırıdır. Sendikal baraj-
ları ve grev yasaklarını koruyan,
örgütlenmenin önündeki engelleri or-
tadan kaldırmayan, sözleşme yetki pro-
sedürünü kolaylaştırmayan ve bir
bütün olarak uluslararası normların ol-
dukça uzağında olan Tasarı, çalışma
barışını bozacak ve birçok sendikayı
işlevsizleştirecektir. Yasalaşma süreci
tamamlanmadan, Tasarı sendikaların
eleştirileri ekseninde yeniden ele alın-
malıdır.
Konfederasyonların ise Tasarı ile ilgili
hükümet ve işveren örgütleriyle temas-
larında her türlü pazarlıkçı tutumdan
kaçınması gerekmektedir. 16 Ekim Salı
günü, SGBP bileşeni sendikaların ör-
gütlü olduğu tüm işyerlerinde 1 saat iş
bırakılıp bir bildiri okunarak 12 Ey-
lül'ün yasakçı zihniyeti ile hazırlanmış
Tasarı protesto edilecektir. İşçiler, ka-
palı kapılar ardında hazırlanan tasarı-
larla haklarının gasp edilmesine izin
vermeyecektir.
Sendikaların yetki alabilmesinin
TBMM'de görüşülen bu tasarının ka-
derine bağlanması, aralarında 15 bin
Petrol-İş üyesinin de olduğu yüzbin-
lerce işçinin toplu sözleşme yapma
hakkının engellenmesi ile sonuçlan-
mıştır. Bu sorunun aşılması ile birlikte,
önümüzdeki dönemde sendikamızın
örgütlü olduğu 30'u aşkın işyerinde ve
kamuda 2013-2014 dönemi sözleşme
süreci başlayacaktır. Demokrasi müca-
delesi ile işçi sınıfının hak ve çıkar mü-
cadelesini bir gören Petrol-İş
Sendikası, etkin ve mücadeleci bir söz-
leşme stratejisi belirleyecek ve bu sü-
reçten örgütlülüğünü güçlendirerek
çıkacaktır.Türkiye işçi sınıfına ve sen-
dikamıza büyük katkıları olan değerli
Hocamız Tevfik Çavdar hayata veda
etmiştir. Tevfik Hocamıza Allah'tan
rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyo-
ruz. Petrol-İş ve Türkiye işçi sınıfı,
Tevfik Çavdar'ın verdiği emekleri
unutmayacak, anısı mücadelemizde
yaşayacaktır.
Sendikamız, emeğe dönük saldırıların
yoğunlaştığı bu dönemde sendikal ha-
reketin küresel ve yerel ölçekte silkin-
mesi için birlik ve dayanışma
perspektifini yükselten sendikal poli-
tika ve stratejiler izlemeyi sürdüre-
cektir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
PETROL-İŞ SENDİKASI
MERKEZ YÖNETİM KURULU
petrol-iş26
ŞUBE GENEL KURULU
Erhan Yakışan Şube Başkanı seçildiBURSA ŞUBE'NİN 9. GENEL KURULU YAPILDI:
Sendikamızın Bursa Şubesi'nin 14Ekim 2012 tarihinde Bursa Büyük-yıldız Oteli'nde yapılan 9. Olağan
Genel Kurulu'nda Şube Başkanlığı'naErhan Yakışan seçilirken, Başkan Yar-dımcılığına M. Sedat Özturan, Şube Baş-kan Yardımcılığı'na (Mali) Ersin Birgülseçildi. Şube Yönetim Kurulu Üyeleri;Kamil Bayrak, Berkay Ergül, İ.Hakkı Kü-lekçi, Cem Uzun, Denetim Kurulu Üye-leri; Yalçın Yılmaz, Mustafa Ar, MusaEyigün, Disiplin Kurulu Üyeleri ise Gök-han Babaoğlu, Özcan Mutlu, Faruk Söy-ler'den oluştu.
Bursa Büyükyıldız Oteli’nde yapılangenel kurulda iki ayrı liste yarıştı. Şubebaşkanı Nuri Han'ın aday olmadığı genel
kurulda çoğunluğunu mevcut yönetim-deki isimlerin oluşturduğu Faurecia Po-lifleks Baştemsilcisi Erhan Yakışanbaşkanlığındaki liste ile Gemlik Gübretemsilcisi Turan Yılmaz başkanlığındakiliste yarıştı.
Türk-İş yönetimi eleştirildiBursa Şube'nin Genel Kurulu'nda bir ko-nuşma yapan Genel Başkanımız MustafaÖztaşkın Sendikalar Yasası'ndaki tutumunedeniyle Türk-İş yönetiminin ihanetiçinde olduğunu söyledi. Türk-İş yöneti-mini eleştiren Öztaşkın, Sendikalar veToplu İş Sözleşmesi Yasa Tasarısının ka-palı kapılar ardında imzalanan bir proto-kol ile hazırlandığını bildirdi.
“30 ve altında işçi çalıştıran işyerlerindesendikal tazminatın kaldırılması tam birihanet belgesidir” diyen Öztaşkın, işyer-lerinin yüzde 80’nin, 30 ve altında işçi ça-lıştırdığını söyledi. Öztaşkın, sendikaltazminatın kaldırılmasının sendikal örgüt-lenmeye büyük bir darbe anlamına geldi-ğini ifade ederek, Sendikal Güç BirliğiPlatformu olarak bu işin peşini bırakma-yacaklarını” söyledi.
Konuşma ve tartışmaların çok yoğun ol-madığı genel kurulun sonunda oylamaya
geçildi. Erhan Yakışan 100 delegenin62'sini oyların da yüzde 73'ünü alarakbaşkanlığa seçildi. Turan Yılmaz ekibi iseoyların yüzde 27'sini aldı.
Genel Kurul, yeni seçilen Şube BaşkanıErhan Yakışan'ın yaptığı teşekkür konuş-ması ile son buldu.
Sendikamızın Bursa Şube-si'nin 14 Ekim 2012 tarihindeBursa Büyükyıldız Oteli'ndeyapılan 9. Olağan Genel Ku-rulu'nda Şube Başkanlığı'naErhan Yakışan seçilirken,Başkan Yardımcılığına M.Sedat Özturan, Şube BaşkanYardımcılığı'na ise Ersin Bir-gül getirildi.
petrol-iş 27
Sendikalar yasası yürürlükte:
SENDİKALAR / GÜNCEL
Muhtemelen uzun yıllarboyunca duya duya ez-berleyeceğimiz, 6356
numarası ile kodlanan yeni bir yasayürürlüğe girdi. Hukukçular, kanun-ların “ruhundan” ve “lafzından”bahsederler. Bir kanunun ruhu velafzı dediğinizde, kağıda yazılı olanile kanunun asıl kastetmek istedik-leri anlaşılır. Kimi davalar için ya-pılan bazı yorumlarda, “budediğiniz kanunun ruhuna aykırıdır”itirazını o nedenle duyarsınız. Kısa-cası, bir kanunun sadece söz düze-yinde neler dediği değil, o kanununruhu, yani gerçek içeriği bu nedenleönemlidir.
6356 sayılı kanun ise eski kanunun
hem ruhunu hem de lafzını fazla-sıyla içermektedir. O nedenle, çıkanbu kanuna yeni demekten ziyade,eski kanunun birazcık makyajlan-mış halidir dersek daha doğru olur.Kanunun getirdikleri, değişen ve de-ğişmeyen maddeler dergimizde ay-rıntılı olarak ele alınacak. Biz tektek maddeleri incelemek yerine, bukısa makalemizde bu kanunun çı-kartılma, yürürlüğe girme ve 12Eylül yasalarıyla arasına koyduğuayrımlara değinmeye çalışalım.
12 Eylül döneminde çıkartılan tümyasalar gibi, 2821 ve 2822 sayılı ya-salar da özgür bir tartışma olanağı-nın sağlanmadığı, askeri rejiminbütün zulmüyle hüküm sürdüğü
“Yeni” Sendikalar ve Toplu İşSözleşmesi Kanunu. 18 Ekim2012 tarihinde Meclis'tekabul edildi. 7 Kasım 2012tarihinde ise Resmi Gazete'deyayınlandı. Kanun için“yeni” dedik, ancak, “yeni-lik” sadece en son çıkankanun olduğu için söylenebi-lir. Yoksa anlayış olarakaynen “eski” kanunla aynışeyleri savunan bir kanunu-muz olduğunu bilelim.
Kanun yeni ama anlayış eski
Erhan KAPLAN / Eğitim Servisi
Fot
oğra
f: H
asan
Say
ım
petrol-iş28
1983 yılında çıkartılmıştı. O dönem-deki işçiler, üzerlerindeki ağır baskı-lardan dolayı yasalara karşı bırakıngüçlü bir muhalefet yapmayı, itiraz-larını bile doğru dürüst yerine getire-memişlerdi. Yasalar, 5 generalinuygun bulduğu şekilde itirazsız, tar-tışmasız geçmişti. Fakat, o günden tabugüne varıncaya dek, işçi sınıfınınana gündemi bu yasaların değiştiril-mesi, çağa, İLO normlarına uygun,demokratik içeriği güçlü yeni toplu işilişkileri yasalarının çıkartılması ol-muştu.
Yasalar sonunda değişti. Ama, acabasendikaların bugüne dek ısrarla üze-rinde durduğu değişiklikler yapıldımı, yoksa yine sermaye örgütlerinintalepleri mi yerine getirildi?
Cevabı yasanın kendisi veriyor. Bir-kaç madde haricinde neredeyse bütünmaddeler kesip yapıştırma yönte-miyle eski yasadan yeni yasaya akta-rılmış durumda.
İşkolu barajlarının sıfıra değilse bile,kademeli olarak yüzde 3’e indiril-mesi, işyeri barajının işletmeler içinyüzde 40’a inmesi, işkollarının sayı-sının tek haneli rakam yerine 20’yeindirilmesi, işkolu yetki tespit dava-larının durdurucu sebep olmaktan çı-kartılması ve üyelik ve istifadurumlarında noter masraflarının or-tadan kaldırılması gibi alt tarafı bir-kaç madde bizlere eskiye nazaranbiraz daha fazla kolaylık sağlayacak.Buna karşın, yasa vesayetçi mantığınıkoruyor. İşçilerin nasıl bir sendikakuracaklarını ve sendikaların tabi ola-
cakları kuralları tek tek belirliyor. Heralanda iktidarın müdahalesine yinezemin hazırlıyor.
Bazı işlerde grev hakkı elimizden alındıGrev yasakları değişmeden duruyor.Havayolu işçilerinin çok uzun ve ıs-rarlı direnişleri sonucunda önce iptaledilip sonradan geri verilen hava iş-kolundaki grev hakkı bir istisna oluş-turmuyor. Sendikamızı da yakındanilgilendiren işlerde, “doğal gaz, petrolüretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile naftaveya doğalgazdan başlayan petro-kimya işlerinde” denerek üyelerimi-zin önemli bir kısmının grev yapmahakkı yine ellerinden alındı.
Yukarıda söylediğimizi tekrar etmepahasına vurgulayalım: bu kez grevhakkını elimizden alan 5 generaldanoluşan bir cunta değildi. Aksine,cunta döneminin suçlarının sorgulan-dığının iddia edildiği bir dönemde,sivil ve seçimlerle başa geçmiş bir ik-tidar bu hakları elimizden aldı.Türkiye işçi sınıfının en güçlü olduğualanlar nerelerdir diye bir sorunun enkestirme cevabını, hangi kesimleregrev yasağı getirilmiş ise, en güçlükesimler de oradadır şeklinde ver-mek, genel bir doğruyu yansıtır. Hersektörün kaynağı olan “Enerji” sek-törü, tüm finansal hizmetlerin teme-lini oluşturan “Bankacılık” sektörü
ile insanların ulaşımını kestiği için et-kisini en hızlı hissettiği “Toplu taşı-macılık” sektörlerinde grev yasağıdeğişmedi, duruyor.
Buraya kadar yaptığımız eleştirilerçuvaldız kısmıydı. İğne kısmında iseemek hareketinin kendisi geliyor.
Bir önceki yasanın çıkış koşulları al-tında, silahsız, tanksız topsuz sendi-kal hareketin sessiz kalması, tepkisiniasgari ölçülerde sunabilmesi anlaşıla-bilir demiştik. Bu dönemki sessizliğine ile açıklayacağız?
Yıllardır gündemde olan bir değişik-likler paketi için bu denli cılız tepki-lerin verilmesini nasıl yorumla-yacağız?
Ülkemizdeki işçi sendikaları 3 konfe-derasyon tarafından temsil ediliyor-lar. En büyük işçi örgütü, sen-dikamızın da üyesi olduğu Türk-İş.Diğer ikisi ise Hak-İş ve DİSK. Hak-İş, bu dönem içinde bağımsız bir ya-pıdan daha çok, iktidarın uzantısıgörünümü veriyor. Açıklamalarındaçok dikkatli bir dil kullanarak Hükü-met aleyhine hiçbir sözün veya eyle-min altına girmiyor. Yasa henüztaslak aşamasında iken, yasayı be-nimsediklerini, hiçbir itirazlarının ol-madığını, kendilerine uygun bir yasaolduğunu söylediler ve herhangi bireylemlilik içinde olmadılar.
petrol-iş 29
Türk-İş'ten onay Türk-İş yönetiminin ise, bütün itiraz-lara rağmen yasaya onay verdiği, sonaşamada anlaşıldı. Yasanın bu halineimzayla onay verdiği anlaşılan yöne-tim içinden, Genel Başkan MustafaKumlu'ya karşı yapılan eleştirilerinise atı alanın Üsküdar'ı geçtiktensonra, sırf bir politik manevra için ya-pıldığı elbetten gözden kaçmadı.
Türk-İş içinde olup da alternatif birsendikacılık anlayışı yerleştirmekamacıyla oluşturulan Sendikal GüçBirliği Platformu ise, ilan ettiği be-yanname ve taahhütlerine uygun biryapılanmaya henüz sahip olmadığınıgöstermiş oldu. SGBP sendikalarınınetkinliği de bu süreçte yapılan birkaçprotesto etkinliğinin ötesine geçe-medi. SGBP henüz iddiaları ile doğruorantılı bir örgütlülük sergileyemiyor.
Taslağın yasalaşma döneminde ka-muoyunda sesi en çok duyulanDİSK'in de harekete geçirebildiğisendikalarının sayısı bir avucu geçe-medi.
İyi niyetle yapılan, ancak işçi sınıfı-nın gerçek gücünü göstermeyen et-kinliklerin vicdan rahatlatma dışındahükümet nezdinde bir etkisinin olma-dığı da açığa çıktı.
Gücünün farkında olmakHenüz Türkiye işçi sınıfı ve sendika-ları kendi gücünün yeterince farkındadeğil. İddialarına uygun örgütsel ya-pıları yaratamadığı da ortada.
Genel olarak konfederasyon yöneti-cilerinde tabanın tutumuna ilişkin ko-nularda bir umutsuzluk görünüyor.Halbuki, tarihimiz her zaman tersinigöstermiştir. Uzun bir hazırlık yapıl-dığında, stratejik düşünüldüğünde,örgütün bütün kurulları aynı amaç vehedef doğrultusunda kilitlendiğinde,başarı mutlak değilse bile yakın haledönüşür. Her seferinde de böyle ol-muştur.
İyiden de kötüden de ders almak6356 sayılı yasanın yasalaşma süreci,Türkiye'de bundan sonra neyin yapı-lamayacağını kesin sınırlarla göster-miştir. Mücadeleci sendikacılarınönüne çıkartılan en büyük argüman,“müzakerelere hiç şans verilmemesi”idi. En azından bundan sonra sadeceBakanlık ile iyi ilişkilere ve protokolanlaşmalara dayalı bir sendikacığınsonuçsuz kalacağının görüldüğünüumut ediyoruz.
Üyelerini önce yaygın biçimde bilgi-lendirme, sonrasında duyarlı hale ge-tirme ve nihayetinde hareketegeçirme hedefi olmadan, temsilcile-rini, yöneticilerini tek amaçla biraraya getirmeden kalıcı sonuçlar eldeedilemeyeceği bu süreçte anlaşıldı.
Sonuç olarak, her şey işçiler için birders niteliği taşır. Bütün olumsuzluk-lar, kendi içinde bir olumluluk da içe-rir. Türkiye'nin dört bir yanındagiderek artan bir tempoda sendika-
laşma taleplerinin geldiğini görüyo-ruz. Farklı sektörlerdeki işçi arkadaş-larımızın bile Petrol-İş'teörgütlenmek istediklerine şahit olu-yoruz.
İktidarın yasalarını işlevsizleştirmeBu bilinçteki işçilerin aynı bilinçteyöneticilerle buluştuğu bir ortamda,daha önce cunta yasaları nasıl işle-mez hale getirildiyse, bugünkü ikti-darın bize layık gördüğü bu yasalarda işlemez hale gelecektir. Önemliolan, bu talepler geldiğinde bu talep-leri karşılamaya hazır bilginin, biriki-min ve örgütsel yapının mevcutolmasıdır.
petrol-iş30
EMEK ve EKONOMİ
Ekonominin canlanması alım gücünün artması ile mümkün:
Emekçiler hakları konusundadirenç göstermeli
Ekonomi bizim aklımızın almayacağıbir şey gibi yansıtılırken hükümetinalmış olduğu ekonomik kararlar doğ-rudan yaşantılarımızı etkiliyor. Eko-nomik tedbir ve kararların herkesinhayatındaki etkileri aynı mı?
Hükümetin almış olduğu ekonomik ka-rarlardan elbette farklı bir biçimde etki-leniyoruz. Genelde iktidarı, gücü kimelinde tutuyorsa haliyle o güç ilişkilerineuygun, o kesimlerin işine gelebilecekkararlar alıyorlar. Ama bu her zamanbire bir olmuyor. Örneğin şu anda AKPhükümeti işbaşında, hem neoliberalizmibenimsemiş hem de muhafazakar bir hü-
kümet. Büyük ölçüde Türkiye İş Adam-ları ve Sanayiciler Konfederasyonu(TUSKON) ve MÜSİAD gibi kendi iş-veren kuruluşları var. MÜSİAD'ın TUS-KON'UN işine gelecek her karar,emekçilerin yüzde yüz hayatını zehiredecek, anlamına gelmiyor bu. Amagenel olarak ekonomide alınan bütün ka-rarların sınıfsal olduğunu, mevcut ikti-dar blokunun dayandığı kesimlerinçıkarına olduğunu söyleyebiliriz. Genişemekçi kesimler açısından durum, onlarısusturmak için ağızlarına bir parmak balçalmanın ötesine varmıyor.
Son dönemlerde büyümenin durdu-ğundan bahsediliyor. Büyüme nedir,
durması veya yüksek oranlarda sey-retmesi çalışanların, emekçilerin ha-yatını ne şekilde etkiliyor? Bir işçiye, bir emekçiye bu yıl ekonomi-miz yüzde 8 büyüdü, önümüzdeki yılyüzde 6 büyüyecek gibi bir rakam veril-diği zaman, o minumum ne talep etme-lidir, bu büyümeyi sağlayanlardan ya dabununla övünenlerden, diye başlayabi-liriz...
En genel anlamıyla büyümeyi pastanınbüyümesi olarak tanımlarsak, yüzde 8büyüme demek, pastanın hacmi yüzde 8genişlemiş demektir. Bir de enflasyondenilen bir kavram var. Enflasyon yüzde10'sa genelde malları ve hizmetleri ek-
Hergün basında büyüme, enflas-yon, bütçe açıkları, ekonomik kriz,artan ihracata dair haberler oku-yoruz. Bu kavramların emekçilerinhayatındaki yeri ne? Ekonomi bü-yüyünce biz de büyüyor muyuz,bütçe bizim ücretlerimiz fazla diyemi açık veriyor, Sigara alırkenniye patronumuzla aynı parayıödüyoruz? Tüm bunları MarmaraÜniversitesi İngilizce İktisat Bö-lümü öğretim üyelerinden Prof.Dr. Hayri Kozanoğlu'yla görüştük.
Söyleşi: Necla AKGÖKÇE
petrol-iş 31
meği, salçayı, zeytinyağını, margarinibu kadar pahalıya alıyoruz, demektir bu.Enflasyon yüzde 10'sa, ekonomi deyüzde 8 büyümüş ise ikisinin bileşik et-kisi düşünüldüğünde böyle bir ortamdabir emekçi en azından yüzde 20'lik ücretartışı talebinde bulunmalıdır.
Enflasyon yüzde şöyle ücret zamlarıda onun kadar, emekçiyi enflasyonaezdirmedik, deniyor bizlere yıllardır.Bu doğru değil o zaman...Elbette doğru değil, sadece enflasyonoranında bir ücret artışı sağlayarak, as-lında emekçileri büyümenin nimetleri-nin tamamıyla dışında tuttuklarınırahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim rakam-lara baktığımız zaman AKP'nin 2002 yı-lında iktidar oluşundan bu yana 10yıldan fazla bir zaman geçti. 2009'dakidaralma bir yana bırakılırsa, genel ola-rak hızlı büyüme sağlanan bir dönem ol-duğunu kabul edebiliriz. İktidarageldikleri yıl işsizlik yüzde 7.2'ydi,şimdi ise yüzde 9'lara inmesi ile övünü-lüyor. Çünkü krizde işsizlik yüzde15'lere çıkmıştı.
İstihdam yaratamayan bir ekonomivar yani? Evet, ekonomi aradan geçen 10 yılda is-tihdam yaratamamış. Hem o döneminişsizlerine hem de yeni işgücüne katılan-lara iş sağlayamamış. Pasta büyürkenbile insanlara iş sağlayamamış. Büyü-menin yavaşladığı, hükümetin kendiprojeksiyonlarına göre büyümeninyüzde 4-5 aralığında olacağı tahmin edi-len önümüzdeki üç yıllık dönemde, iş-sizliğin de düşmesini bekleyemeyiz.Kısacası hızlı büyüme sağlayan bir dö-nemde bile hem işsizlere iş yaratamayanhem de mevcut bir işte çalışanların hayatkoşullarını yükseltemeyen bir ekonomiksüreç yaşadık. Buradan haliyle Türki-ye'de gelir dağlımının daha da bozuldu-ğunu, dengesizliklerin daha da arttığınıtahmin edebiliriz. İstatistikler de bunugösteriyor zaten. Türkiye üyesi olmaklaövüdüğümüz OECD ülkeleri içinde,Meksika ile birlikte gelir dağılımı enbozuk olan ve gelir dağılımı bozulmaktadevam eden tek ülke. Çünkü Meksika,
Brezilya gibi Latin Amerika ülkeleri, birtaraftan gelir dağılımın en bozuk olma-sıyla öne çıkan ama bir taraftan da son10 yılda gelir dağılımının göreceli olarakdüzelme gösterdiği ülkelerdir.
Bizi enflasyona ezdirmiyorlar amagerçek ücretler gittikçe düşüyor, gelirdağılımı aleyhimize bozulmaya devammı ediyor? Evet. Çünkü “enflasyon+büyüme”kadar ücret artışı talebinde bulunmakdemek, aslında statükonun korunması is-temek demek. Bu 10 yılda emekçilerinstatükoyu bile koruyamadıklarını rahat-lıkla söyleyebiliriz. Halbuki madem birülkede gelir dağılımı eşitsizliği var, ser-vet dağılımında çok daha büyük bir ada-letsizlik var, ücret pazarlıklarında kapıyıaçarken, bunun düzeltilmesi yönünde detalepkar olmamız gerekir. Yüzde 10 en-flasyon ve yüzde 8 büyüme ortamındayüzde 20'lik ücret artışı minumumdur.Sizin ücretleriniz yüzde 30 yüzde 40oranında ilerleyecek ki gelir ve servetdağılımında bir düzelmeden bahsedile-bilinsin.
Gelir dağılımı eşitsizliğinden bahset-tiniz, Türkiye'de vergi gelirlerininyüzde 70'inin dolaylı vergiler oluştuğusöyleniyor Nedir dolaylı vergiler,niçin vergi adaletini sağlayamazlar?En genel olarak bir ekonomide gelirdenve servetten alınan vergilerin ağırlığı nekadar fazlaysa harcamalardan alınanvergiler, diğer bir deyişle dolaylı vergilerne kadar düşükse, o vergi sisteminin okadar adil olduğunu söyleyebiliriz. Gelirve servetten alınan vergiler de ne kadarmüterakki nitelikliyse, yani geliriniz ar-tıkça verdiğiniz vergi o derece yükseli-yorsa, o da adalete doğru giden biruygulamadır. Vergi sestemi ne kadar ge-nelse o kadar adaletsizdir.
Türkiye bu yönüyle dünyanın en adalet-siz ülkelerinin başında geliyor -esasındaÇin de benzer bir yapı gösterir.-. Türki-ye'de dediğiniz gibi toplam vergi gelir-lerinin yüzde 70 civarı dolaylıvergilerden oluşuyor. Ekmek, gazete,salça, çay alırken, ödediğimiz vergiler-dir bunlar..
Ödediğimiz vergilerin kaynağının buolması neden adaletsizlik yaratır? Bir işçinin kullandığı salça ile bir işve-renin kullandığı salça arasında bir farkyoktur. Hatta belki işveren daha az salçakullanır. Sağlığına dikkat ettiği, meselasomon balığı yediği için daha az tereyağtüketiyordur. İnsanların tüketimlerindenne kadar vergi alırsanız, vergi gelirleriniharcamalara ne kadar yıkarsınız, vergiadaleti o kadar bozulur. Yabancı yatı-rımcıların yerli yatırımcılara göre dahaaz vergi ve stopaj ödediği Türkiye'denbaşka bir ülke yoktur. Yakın bir zamanakadar uluslar arası sermayeyi kaçırma-mak için yabancı yatırımcılara daha dabüyük bir avantaj sağlıyordu. Vergi da-
“Emekçiyi enflasyona ezdirmekdik” sözü doğrudeğil, sadece enflasyonoranında bir ücret artışı sağlayarak, aslında emekçileri büyümenin nimetlerinin tamamıyla dışında tuttuklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
petrol-iş32
ğılımına baktığımız zaman kurumlarvergisi oranının toplam vergiler içindekiağırlığının yüzde 6'nın altında olduğunugörüyoruz.
Bütün bildiğimiz anlı, şanlı holdingler,büyük bankalar, çokuluslu şirketler,daha önce kamu kuruluşu olup da özel-leştirilen büyük işletmelerin hepsininödediği tüm vergilerin toplamı, vergi ha-vuzu içinde yüzde 10'dan daha az. Do-laylı vergiler yüzde 70 oranındadediğimizde, bunun büyük ölçüdeemekçilerin ödediği vergilerden oluştu-ğunu varsayabiliriz. Geri kalan yüzde30 içinde de gene bir işçinin, bir kamuçalışanın gelirinden ödediği vergininağırlığı yine çok daha fazladır. Yüzde 20pay da üretime katılmasında emeğininbelirleyici olduğu kesimler tarafındanödeniyor. Yani yaklaşık olarak, yüzde90'una yakın kısmının vergilerin genişemekçi kitleleri tarafından ödendiğinisöylediğimiz zaman yanlış bir değerlen-dirme yapmış olmayız.
Adaletli bir vergi sistemi sizce nasıl ol-malıdır?Öncelikle bir toplumda adaletsizlikleryıllar içinde birikmiş ise bunu düzeltmekiçin bir servet vergisinin uygulanmasıgerekir. 1994 yılında Türkiye şiddetli birkrizden geçerken, o dönem SHP-DP hü-kümetinin danışmanı olan bir iktisatçı-ki ana akım iktisadi görüşün temsilci-siydi, emekçiden yana değildi- “Ancakservet vergisi uygulanırsa düze çıkarız”demişti. Bir daha adı bile duyulmadıkendisinin. Sermaye kesimi açısından entabu kavram servet vergisidir. Türkiye'deAB ülkelerinde dahi görülmedik ölçüdelüks konutlar yapılıyor, lüks arabalar so-kakları dolduruyor. Bu şartlarda radikalbir şekilde servet vergisi uygulamaksı-zın sadece cari gelirlerle, cari harcama-larla vergi adaletini sağlamanızmümkün olmaz. Bu tabii ki sonunda sı-nıfsal bir tercihdir. Biz talep edebilirizama mevcut hükümetin bunu karşılama-sını bekleyemeyiz. Bu Türkiye'deki sı-nıflar dengesinin değişmesi ileolabilecek bir şeydir. Mutlaka sınıf ikti-darı anlamına da gelmez. Emekçilerin
mevcut sınıf dengelerini zorladığı, mev-cut hükümetleri ciddi bir şekilde kendi-lerinden yana karar almak yolunda
etkileyebildiği geçiş dönemlerinde demümkün olabilir. Yani emekçilerin çokdaha güçlü, çok daha örgütlü, çok dahakararlı olduğu bir dönemden bahsediyo-rum.
12 Eylül'den önce sendikaların nisbe-ten güçlü olduğu, ya da konjonktürünfarklı olduğu bir zamanda emekçileristeklerini daha fazla kabul ettirebili-yorlardı mesela...İlk olarak dediğiniz gibi emek örgütleridaha güçlü ve kararlıydı, bu bütün dün-yada böyleydi. İkincisi de büyük ölçüdeulusal ekonomilerin bulunduğu bir dö-nemdi. Ulusal ekonomilerin geçerli ol-
duğu bir dönemde işverenin ürettiği malhizmetlere talep de geniş emekçi kesim-lerinden gelir. O bakımdan emekçilerinhayatını zindan etmek aslında kendi malve hizmetlerini satamamaları kendi bin-dikleri dalı kesmeleri anlamına da geli-yordu. Şimdi süreç değişti. Küreselekonomide ülkenizdeki insanların alımgücü sıfır dahi olsa, çok düşük dahi olsa,yurdışı talebe hitap edecek ölçüde birüretim yapabiliyorsunuz.
Küresel kapitalizm yerel iktidarla, yerelemekçi kesimler arasındaki o sınırlı den-geyi de tamamen bozdu. Türkiye'de sı-nıfsal dengenin emekçilerin lehinezaman zaman bozulduğu bir dönem debence 1989-1990 dönemiydi. Zonguldakİşçi Eylemi, Ankara Yürüyüşü'nün ol-duğu dönem. Bütün 80'li yılların kay-bını bir şekilde telafi edecek bir adımattırdı emekçi kesimler. Mevcut hükü-metin şöyle bir manevra kabiliyeti vardı.ANAP'ın dayandığı sınıf iktidarı esa-sında taviz vermek istemiyordu. Ama odönem daha özelleştirmeler gerçekleş-memişti, kamu borçları çok sınırlıydı,bir de dünyada küreselleşme sürecininhız kazandığı bir dönemdi. 32 Sayılı Ka-rarname ile yurtdışından borçlanmak tektek şirketlerin ve bankaların yurtdışın-dan borçlanmaları mümkün oldu. Bono,tahvil piyasaları kuruldu. Devlet rantiyekesimlerden borçlanarak daha az vergialsa bile kamu çalışanlarının hayatınıdüzeltecek, sosyal hizmetleri düzenleye-
Bir toplumda adaletsizlik-
ler yıllar içinde birikmiş ise
bunu düzeltmek için bir
servet vergisinin uygulan-
ması gerekir. Ama sermaye
kesimi açısından servet
vergisi en tabu kavramlar-
dan biridir.
petrol-iş 33
cek bir adım atabildi. Şu anda bu ma-nevra alanı da iyice daraltılmış durumda.
Emekçileri ilgilendiren kavramlardanbiri de bütçe. Kamu emekçileri zamisterken bütçe açıklarından bahsedi-liyor devamlı. Bütçe oluşturulurken,nelere dikkat ediliyor, bütçenin açıkvermesi denk olması ne anlam ifadeediyor?Tek tek ailelerin bütçesi gibi kamununbütçesi de zaman zaman açık verebilir.Zaman zaman fazla verebilir. Bu bütçe-nin nereye harcandığına ya da hayırlı iş-lere harcanıp harcanmadığına dair birfikir vermez. Genelde bir emekçi bellikonjonktürlerde “Bütçe açık verebilirama benim hayatım düzelsin” diyebilir.
Kamu çalışanlarının maaşını artırırsanız,emeklilerin ücretlerini artırırsanız, büt-çeye genelde bir yük biner, bütçe açığıartar. Ama bugün “bütçe açığı artmasınmuhakkak denge olsun” şeklinde bir so-
rumlulukla toplu sözleşme masasınaoturmak durumunda değil çalışanlar. Sizkendi yaşam şartlarınızın daha iyi bir du-ruma gitmesi ile ilgilisinizdir. Bununiçin mücadele veriyorsunuzdur sizden“sorumlu olmanız” beklenemez. Bütçebelli dönemlerde açık veriyorsa, sınıfsaltercihlerden bağımsız olarak ileriki yıl-lara, bir yük bindirileceği uzun vaadedede bugünkü kuşaklardan gelecekteki ku-şaklara bir maliyet aktarılacağını düşü-nebilirsiniz. Ama zaten emekçileringünü kurtarmak çocuklarının karnınıdoyurmak ve eğitim almasını sağlamakdışında bir gaileleri olmadığı için böylebir sorumluluktan da bahsedemeyiz. Öncelikle Türkiye 90'lı yıllarda hız ka-zanan bir süreçle, kamusal hizmetleringerilediği, kamu çalışanlarının ve emek-lilerin yaşam standartlarının gerilemesebile büyümeden pay alamadığı bir dö-nemden bu güne geldi. 1994, 1999, 2001krizlerinde giderek kamunun borçlan-ması zorlaştı ve bütçe içinde faiz ödeme-
lerini müthiş bir pay ayrılmaya başlandı.Kriz dönemlerinde bu zaman zamanyüzde 40'ları buldu. Şimdi dünyada krizortamında dış alemden daha ucuza borç-lanmanın mümkün olmasıyla birlikte bufaizler tırnak içinde daha makul bir nok-taya geldi. Bütçe içerisinde faiz ödeme-lerinin ağırlığı yüzde 10 ve altına düştü.Geri kalan kalemlerde bir iyileşme sağ-lamadan yüzde 40'lık bir ağırlığı yüzde10 düşürdüğünüz zaman haliyle bütçebüyük açıklardan zaman zaman dengeyehatta fazlaya gelebilir. Türkiye'de yaşa-nan budur. Aslında yüzde 30'luk birdüşüş karşısında belli kalemlerin artığınıgörüyoruz. Mesela sağlığa yapılan har-camaların artığını görüyoruz...
Bu olumlu bir şey mi?Sendikalar, meslek kuruluşları, siyasipartiler adına 90'lı yıllarda bütçeyi de-ğerlendirirken eğitimin, sağlığın payı ar-tığı zaman bunu olumlu bir gelişmeolarak görürdük. Bu o zamana göre yan-
2008 krizi için teğet geçti denildi, amaözellikle ihracata yönelik üretimyapan fabrikalarda ciddi işten çıkar-malar oldu, işsizlik, geçici işçilikarttı. Hayatımız böyleyken krizinbizi teğet geçtiğine nasıl inandırıldık?
2001 krizi ile karşılaştırılarak böyle bir
değerlendirme yapıldı. AKP hükümeti de
kendisini iktidara taşıyan 2001 krizinin
hatıralarını sürekli bir biçimde gündemde
tutarak, insanları mevcut konumlarına
razı etmeye çalıştı. 2001 krizi eğitimli,
sesi daha fazla çıkan, feryadını duyurabi-
len, finans, banka, reklam ve medya sek-
töründe çalışanları vurmuştu. Bilgisa-
yar kullanabilen, yabancı dil bilen, iyi
eğitimli bir kısım insanlar işsiz kalmış-
lardı. Bunlar büyük ölçüde piyasa iliş-
kilerine bağlı oldukları için ücretlerinin
kesilmesi daha geniş bir etki uyandırdı.
2008 krizi dünyadan kaynaklanan bir
krizin Türkiye'ye yansıması olduğu için
özellikle ihracata yönelik imalat yapan
sanayi vurdu. Çalışanlar mavi yakalı-
lardı. 2001 kesimine göre sesi feryadı,
duyulamayanlardı. Andoludaki küçük
orta boy işletmelerde çalışanlar da etki-
lendiler krizden ve bunlar dayanışma ağ-
larını devam ettiren hala kırsalla bağı
olan kesimlerdi. Köyden geldikleri için
çok rahatlıkla geri dönebildiler.
Üretimde bir daralma da yaşandı değil mi?Türkiye'nin 2008'in ilk çeyreği ile 2009
ilk üç çeyreği arasındaki bir yıllık dö-
nemde ekonomi yüzde 8 civarında da-
raldı. Yani yüz olan üretim 92'ye düştü.
Bunun ciddi bir etkisi olmaması düşünü-
lemez. Bir de Türkiye'de kriz dönemle-
rinde bir yandan işsiz sayısı artarken
diğer yandan ücretler düşüyor, düzenli
ödenmiyor. Başka insanlar işsiz kalırken,
emekçiler kendi ücretleri ödenmese de
buna rıza gösterebiliyorlar.
Geçici işler ya da genç işçilere staj adı al-
tında istihdam sağlayarak kamu da krizin
nisbi olara hafif hissedilmesine katkıda
bulundu. İnsan psikolojisi önemli insan
kıyametin kopmasından daha az ama ça-
tısının başına yıkılmasından daha çok
korkar. Bir işletme kapanırsa işçiler daha
çok feveran ederler ama bu genel bir kri-
zin parçasıysa daha doğal karşılanır.
Amerikalılar, Avrupalılar, Japonlar kriz
yaşıyor, Türkiye'de de yaşanabilir şek-
linde bir psikoloji hakim oldu. Bu süreç-
leri bir şekilde doğallaştıran bir hikaye
yazıldı bütün dünyada. Yoksa ciddi bir
kriz yaşandı, devamının yaşanması da
olası...
Krizi doğal gösteren hikayeler yazıldı
petrol-iş34
lış değildi çünkü eğitim ve sağlık büyükölçüde kamusaldı. Pay arttığı zamanyeni kamu okulları açılıyor, öğretmenle-rin özlük hakları iyiye gidiyor, okullarayeni araçlar alınıyor, hastanelerdeki tıbbıcihazlar yenileniyor anlamına gelirdi.Ama AKP döneminde eğitim ve özel-likle de sağlık büyük ölçüde özelleşti. Veözel sektörün birikim sağlamasındakamu kaynakları kullanıldı. Hepimizincebinden çıkan paralarla yani kamu kay-naklarıyla özel sektör semirtilmiş oldu.Yanından bile geçemediğimiz özel has-tanelere şimdi ben müşteri olarak gire-biliyorum, dedirten bir süreç yaşandı.Bir geçiş dönemiydi. Bu sürecin böyledevam etmesi mümkün değil artık. Budurum kamu bütçesini zorlamaya baş-ladı. Zaten kendi hayatlarından da biliyor-dur insanlar, giderek daha az ilacı sınırlıölçüde reçetelerle alabiliyorlar, katkı pay-ları artıyor.
Bütçede sağlık ve eğitim harcamaları-nın artması her zaman bizim lehimizeolmayabiliyor yani?Bütçeyi değerlendirirken artık ezberler-den de kurtulmamız gerekir. Eğitime ya-pılan her harcama kamusal değilse genişemekçi kesimler için bir anlamı olmaz.Büyük eğitim gruplarına, özel hastane-lere bir kar alanı mı açtı bu, siyasi yan-daşlara rant alanı mı sunuluyor, sağlığıneğitimin metalaşmasına mı yaradı, bunutartışmak durumundayız... Artık bütçeyideğerlendirirken açıklardan, fazlalardanöte detaylara inmek, geniş kitlelerin ley-hine mi aleyhine mi ne amaçla kullanı-
lıyor? bunu bilmek gerekiyor. En genişanlamıyla da geniş emekçi kitlelerinin“Aman bütçe açığı vermeyelim yarın zorduruma düşeriz” gibi bir gayretkeşlikiçinde olmaları gerekmez. Kendi bulun-dukları sınıfsal konumdan hareketle hak-larını sonuna kadar talep etmekdurumundadırlar.
2013 yılı için bir değerlendirme yapa-bilir misiniz, bizi neler bekliyor? Öncelikle Türkiye ekonomisi ihracatlaövünen, ihracat rekorları kırdık, diyeövünen ama insan hayatına nasıl yansı-yor, diye bunu sorgulamadan hikayesiniyazan bir ekonomi. Buradan hareketlepayı gerilemekle birlikte, bir numaralıihracat pazarımız olan Avrupa'nın, krizderinleşmese bile mevcut haliyle de artıkbir pazar olamayacağı görülüyor.
Türkiye'nin burada irtifa yitirebileceğinisöyleyebiliriz. Aynı şekilde Ortadoğu'dayaşanan savaşlar ve genel alt üst oluşlarnedeniyle Ortadoğu pazarı da daralıyor.Türkiye'nin izlediği aşırı atak ve saldır-gan dış poliitka da burada itibarını yi-tirmesi, istenen bir partner olmamasısonucunu doğuruyor. Ortadoğu'da da-fazla umut görmüyorum ben.
Bu noktada iç talebin canlandırılmasıçözüm olabilir mi? Emekçilerin bulundukları yerde sağlamdurmaları, kendi haklarıya ilgili dirençgöstermeleri, hem sınıf olarak hemkendi yaşam standartları açısından çokönemli. Türkiye ekonomisinin yakın ge-
lecekte canlılık göstermesi bence büyükölçüde geniş kesimlerin alım güçlerininartması, iç talebin canlanmasıyla müm-kün. Emekçiler kendi haklarını almakiçin mücadele ederken ekonominin ge-neline de hizmet etmiş olacaklar. Kamuemekçilerin gelirini artırırsanız, dahafazla alış- veriş ederler, daha fazla lokan-taya giderler, daha fazla taksiye binerlersonunda ekonomiye de hareket gelir.Ama bu reklamlar aracılığıyla insanlarıharcamaya teşvik etmekle olmaz, insan-ların gelirlerini artırmakla mümkün ola-bilir. Emekçilerin önümüzdeki dönemdesağlam durmalarının, hem kendi sınıfçıkarları açısından hem de ekonominingenel performansı açısından anlamlı ola-cağını düşünüyorum. Madem bir üretimkapasitesi var, buna yurtdışından yete-rince talep yok. Ülke içinde insanlarınmal ve hizmetleri daha fazla alabilir kap-asiteye ulaştırılmaları gerekir. Hükü-metler bunları kendiğinden ger-çekleştirmezler, bir biçimde sınıfsal zorgereklidir.
Topkapı Şişe Cam işçilerinin direnişi,geçtiğimiz yıllarda tekel işçilerin dire-nişi çok önemli. İşçilerin kararlılığıgenel olarak işçi sınıfı için çok önemlibir işaret fişeği olabilir.
Hayri Kozanoğlu Mustafa Sönmez ilebirlikte 2012 yazında çıkardıkları“Neler Oluyor Hayatta” isimli kita-plarında da ekonominin hayatımızlailişkisini ele almıştı.
petrol-iş 35
SEMPOZYUM
petrol-iş36
İş cinayetlerinde hayatını kaybedenleranısına bir dakikalık saygı duruşuylabaşlayan panelin açılış konuşmasınıGenel Başkanımız Mustafa Öztaşkınyaptı. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Gü-venliği Meclisi'nin bir buçuk yıldır ba-şarılı çalışmalar yürüttüğüne veönemli bir boşluğu doldurduğuna dik-kat çekerek konuşmasına başlayanÖztaşkın, iş kazalarında Türkiye'nindünya liderliğine koştuğunun altınıçizdi.
Ekonominin istihdam ayağının ucuzişgücü üzerinden kurgulanması nede-niyle güvencesizliğin temel çalışmabiçimi haline geldiğini belirten Öztaş-kın, artan iş kazalarına ve meslek has-talıklarına da dikkat çekti.Sendikaların bu konuda yeterli duyar-
lılığa sahip olmadığını vurgulayangenel başkanımız: "Sendikal alanınbu çalışmalara yeterli ilgiyi gösterdi-ğini söyleyemeyiz. Türkiye sendikalhareketi işçi sağlığı ve iş güvenliği ko-nusunda bir özeleştiri vermek duru-mundadır. Sendikalar Konununüzerine yeterince gidip kamuoyu oluş-turulmasına katkı sunamamaktadır.Sendikal Güç Birliği Platformu'ndakonuyu üç kez gündeme almamızarağmen, salonda platformdan da kim-seyi göremiyorum. Başkasını eleştirir-ken, kendimize de bakmalı, çuvaldızıkendimize de batırmalıyız. Sendika-lar, meclisin mücadelesini sahiplen-meli." dedi.
Sendikalar bu konuya eğilmeli Şu anda var olan tüzük ve mevzuatı
dahi uygulayamaz konumda oldukla-rına dikkat çeken Öztaşkın, "Sendika-ların toplumda itibar kazanmasının enönemli araçlarından biri, işçi sağlığıve iş güvenliği konusunda yapacaklarıolacaktır. Sendikal Güç Birliği Platfor-mu'nun Meclis'in çalışmalarına katıl-ması için elimizden geleni yapmayadevam edeceğiz" diye konuştu.
Öztaşkın'ın ardından İş MüfettişleriDerneği ve (İSİG) üyesi Şeref Özcan,"İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası"nı ge-tirdiği tanımlar, taraflara yüklediği yü-kümlülük sendikalarla ilgili maddeleraçısından değerlendirdiği bir sunumyaptı. “Yeni yasamız var, artık iş ka-zaları olmayacak” şeklinde yanlış biralgının yaratıldığına vurgu yapanÖzcan, yeni yasayla iş kazası tanımı-nın daraltıldığını da sözlerine ekledi.
İşyeri dışında meydana gelen kazala-rın yeni yasaya göre iş kazası sayılma-dığını belirten Özcan, ev işçilerininmaruz kaldığı ve işçilerin servislerdegeçirdiği kazaların bu kapsamda oldu-ğunu söyledi.
Yeni yasada iş güvenliği ile ilgili yeralan “uygun koşullar sağlanır” ifade-sinin tanımsız ve belirsiz olduğuna dadeğinen Özcan, bu belirsizlikten özelşirketlerin faydalanacağını söyleyerekişçi sağlığı alanında yaşanacak piya-
Sağlıklı ve güvenli çalışmak istiyoruz paneli yapıldı:
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Genel Merkez binamızda 7 Aralık Pazar günü “Sağlıklı veGüvenli Çalışmak İstiyoruz” başlıklı bir panel düzenledi. Toplantıya çeşitli sendikaların temsilci ve yö-neticileri ile oda ve meslek örgütlerinden temsilciler, iş müfettişleri, işçiler katıldılar. Panelde Genel Baş-kanımız Mustafa Öztaşkın, Mali Sekreterimiz İbrahim Doğangül ve Genel Örgütlenme ve EğitimSekreterimiz Nimettullah Sözen de hazır bulundular.
İŞÇİ SAĞLIĞI ve İŞ GÜVENLİĞİ
Kâr varsa fiziksel iyilik hali olamaz
Onur GÖZÜTOK
petrol-iş 37
salaştırmaya dikkat çekti. ÖzcanİLO'nun işçi sağlığını, işçinin fiziksel,ruhsal, sosyal yönden tam iyilik haliolarak tanımladığını ama bizde bıra-kın ruhsal ve sosyal sağlığı, fizikselsağlığa bile yeterince önem verilme-diğini ve uygulamadaki temel kavra-mın “işin sürekliliği” olduğunusöylerek şöyle devam etti: “Üretiminsürekliliği, yani karlılık esas olunca,doğal olarak işçinin iyilik halini bek-leme ve onu sürdürebilme şansımızolmuyor”
İş kazalarında tanıkların “işyerinde bukonuda çok iyi eğitim verildi” şeklin-deki ifadelerinin hiçbir anlam ifade et-mediğini söyleyen Özcan, “ Bueğitimler genel kültür eğitimidir. İşgü-venliği eğitimi o işçi ne iş yapıyorsa oişe özel riskleri anlatan eğitimdir. En-jeksiyon preste çalışıyorsa bir işçi, en-jeksiyon preste ne gibi tehlikeler var,bu tehlikelere karşı neler yapılır, ya-pılmalıdır? Bunların anlatıldığı eği-timdir iş güvenliği eğitimi.” dedi.
Eğitiminin başarısının işçinin vasfınabağlı olduğuna değindikten sonra, dik-katin kişiye özel olduğuna da dikkatçekerek: “ Herkes vasfı kadar dikkatliolur. Vasıftan ayrı bir dikkat olmaz.”
dedi. İş kazası sonrasında bildirim fiş-lerinin işveren tarafından dolduruldu-ğunu söyleyen Özcan, işveren dışındabu olayın sendika temsilcileri tarafın-dan da takip edilip, rapor edilmesininhayati bir öneme sahip olduğunu be-lirtti.
İnsan hayatı maliyet unsuruolamazYasada bir işkolunda işlerin az tehli-keli , tehlikeli, çok tehlikeli olarak de-ğerlendirilmesinin kötü bir düzenlemeolduğuna vurgu yapan Özcan “İşinasıl bölümünün az tehlikeli sınıfınagirmesine rağmen, içindeki bölüm-lerde yapılan bir kısım işler çok tehli-keli işler sınıfa girebilir.
Bunu biz parfüm, kolonya gibi işyer-lerinde gördük. Daha önceki sınıflan-dırmalarda hep düşük risk gruplarındayer aldı bu işler. Oysa onlardan tehli-keli işyeri düşünemiyorum. İşçininkolayca kavramayacağı kazalarla kar-şılaşıyoruz buralarda. En zayıf halkaneresidir? En zayıf halka oradaki entehlikeli yerdir. İşyerinde buna görebir sınıflandırma yapılması gereki-yor.” dedi. Özcan Risk değerlen-dirmesi hususuna da açıklık getirdi.İnşaat gibi işkollarında ihaleler yapı-lırken beton, demir gibi maliyetlerinyanı sıra “tahmini işçi ölümü ve işçi-lere ödenecek tazminatların” da dik-kate alındığını ifade eden Özcan, budurumu, insan hayatının maliyet un-
suru olarak görülmesi olarak, değer-lendirdi.
Daha sonra yasada bulunan sendika-lar açısından en önemli maddenin“Görüşlerin alınması ve katılım” bö-lümü olduğuna değinen Özcan, “Bumaddeye göre işveren işçilerin görü-şünün alındığını ya da katılımının sağ-landığını ispatlamak zorundadır.Sendikalar da olayla ilgili her türlü ve-riyi işverenden talep edebilir. “ dedi.
Teknik işlerden anlayan bir çalışan temsilcisi Çalışan temsilcisi düzenlemesininsendikalar açısından son dereceönemli olduğuna dikkat çeken Özcan,buradaki sıkıntılara da konuşmasındayer verdi. İşyerinde sendika bulunu-yorsa sendika temsilcisinin aynı za-manda çalışan temsilcisi olarak görevyapması, şeklindeki maddenin temsil-cilerinin yükünü artıracağına vurguyaptıktan sonra şöyle bir formülönerdi: “İş güvenliği ile ilgili olantemsilcilerin teknik bilgilerinin güçlüolması lazımdır. O nedenle çalışantemsilcisinin, nisbeten yükü daha azolan baştemsilcinin kontrolünde tek-nik işlerden anlayan işçilerden oluştu-rulmasında fayda görüyorum.”
Şeref Özcan’dan sonra söz alan İstan-bul Tabip Odası Genel Sekreteri AliÇerkezoğlu da konuşmasına Özcan’ındeğindiği maliyet unsuru konusundanbir örnek, vererek başladı. Yasak ol-masına rağmen ilaç reklamı yapan birfirmadan bahseden Çerkezoğlu, fir-manın gider bölümünde reklamdandolayı alacağı cezaların ödenmesinedair kalem bulunduğunu söyledi. Çer-kezoğlu, işçi sağlığı ve iş güvenliğininen temel ilkesi olarak “insan hayatımaliyet unsuru olarak görülemez” il-kesinin benimsenmesi gerektiğinin al-tını sık sık çizdi. Çerkezoğlu ayrıcaİstanbul İşçi Sağlığı ve GüvenliğiMeclisi'nin (İSİG) oluşum süreci veçalışmaları hakkında bilgi verdi.Daha sonra soru- cevap bölümüne ge-çildi. Bu bölümün ardından etkinliksona erdi.
petrol-iş38
Kimya Mühendisleri Odası 2. Başkanı işgüvenliği uzmanı Onur Gökulu
SÖYLEŞİ
“Hayatını sev, onu koru” kampanyaları yapmalıyız
Bir iş sağlığı güvenliği kanunumuzoldu. 6331 sayılı kanun işçi sınıfı açı-sından ne anlam ifade ediyor? Alanın durumu malum işçi sağlığı iş gü-venliği meselesi can yakıcı boyutta. Biryılda iş kazalarından yüzlerce insan ölü-yor. Bir kanun çıktı, iyi ve güzel şeylerbeklemek, öyle umut etmek lazım. Amabir müddet daha öyle olmayacak gibi gö-rünüyor. Kanunun çıkış süreci bile filmolacak nitelikte. 2002-2003 yıllarındaAB’ye uyum süreci içinde ve oraya ve-rilen sözler üzerinden başladı çalışmalar.Benim hatırladığım beş -altı yılda beş -altı taslak yayınlandı ve değiştirildi. Yö-netmelikler çıktı, eski iş kanununayönelik, sonra onlar iptal edildi. 10 yıldabir kanun çıkarılamaz mı? Çıkarılır.
Yıllardır bu kanun çıkarılamadı.çünküpek istenmiyordu, hükümet belki AB’yeverdiği sözü yerine getirmek için bir şey-ler yapmak isteyebilir ama işveren cep-hesi bayağı ayak diretti.
Genel olarak ne getirdi kanun? 4857 Sayılı İş Kanunu'nda da 15 maddeiş sağlığı ve güvenliği ile ilgiliydi. Şimdiyeni müstakil bir kanun oldu. Çok deği-şiklik oldu mu, diye sorulacak olursa;aman aman bir değişiklik olmadı. Bunarağmen kanunun bir, iki olumlu yanı bu-lunuyor. Öncelikle kapsamı genişletildi.Kamu kurumları ve bazı kurumlar iş sağ-lığı güvenliği hizmetlerinden yararlana-mıyorlardı, yararlanır hale geldiler.İkinci olarak; biliyorsunuz iş kazalarının
30 Haziran 2012 ta-rihinden bu yana yü-rürlükte olan Yeni İşSağlığı ve Güvenliği
Kanunu, işçi sınıfıve sendikalar açısın-
dan ne anlam ifadeediyor? Konuyu
Kimya MühendisleriOdası 2. Başkanı veİstanbul İşçi Sağlığıve İş Güvenliği Mec-lisi’nden kimya yük-sek mühendisi, OnurGökulu ile görüştük.
Ona göre; işçi sağ-lığı sadece işçiyi
değil, tüm toplumuilgilendirmeli.
petrol-iş 39
büyük bir bölümü 50'den az işçi çalış-tırılan yerlerde oluyor ama bir işye-rinde işyeri hekimi ve iş güvenliğiuzmanı bulundurmak için çalışan sayı-sının 50’den fazla olması gerekiyordu,şimdi bu sayı kısıtlaması kalktı. Her-hangi bir sayı telafuz edilmiyor artık.
Kapsam genişledi diyorsunuz ama evhizmetlileri kapsam dışı yine?Tabii onlar yok. Ev işçileri, hapisha-nelerde tutukluların yapmış olduğu faa-liyetler de kapsam dışında kaldı.Baktığımızda ev hizmetlerinde çalışan-lar gerçekten çok büyük risklerle karşıkarşıya kalıyorlar. Her gün neredeysebir kadın camdan düşerek ölüyor. Bukonuyla ilgili örgütlerin çabası var. Ce-zaevlerinde de atölyelerde çalıştırılıyorinsanlar. Kapsam genişledi sayı sınırıkalktı diyoruz ama bunlar hemen olma-yacak kademe kademe geçilecek…
Nasıl olacak bu kademelendirme?Kanun 30 Haziran 2012'de çıktı. Ocak-tan itibaren 50'nin üzerinde işçi çalıştı-ran işyerleri kanunun yürürlüğe girdiğialanlar oldu. 50’nin altında işçi çalıştı-ran işyerlerini az tehlikeli, tehlikeli,çok tehlikeli olarak bölmüşler. 30 hazi-ran 2013’ten itibaren 50’nin altında çoktehlikeli ve tehlikeli addedilen işyerlerisürece dahil olacak. Temmuz 2014’tenitibaren de kamu kuruluşları ve 50’ninaltında işçi çalıştıran az tehlikelilerkapsama dahil edilecek. Kanunu ikiyıllık bir sürece yaymaları elbette so-runlu. Böyle bir kanun yapmaları“tamam bu alanda sorun var” demelerianlamına geliyor ki, bu iyi bir şey.Ama iki sene kadar insanlar yine de bu-ralarda ölebilir mi? ölür. Çok da man-tıklı bir tutum değil açıkçası. 50'ninaltında işyerlerinde kanunu uygulamakçok zor, diye değiştirme ihtimalindenkorkmuyor da değiliz. Kanundan mem-nun değiliz belki, ama bu şekliyle deolsa uygulanması konusunda diretme-liyiz. Birkaç ay sonra “denedik bak ol-madı” deme ihtimalleri de kuvvetli. Buhükümetten beklenebilir bir davranış.
Üçüncü maddede bir takım tanımlarvar işveren, çalışan, işyeri gibi. “Ek-lenti alanları ve diğer araçlar da” iş-yerine dahil ediliyor. Ama açılmamış.Bu, yolu, servisi içeriyor mu?Evet, tanımda servis ve yol meselesibiraz muğlak kalmış. Ama işyeri kap-samı kötü değil, yemek, uyku, yıkanmaodası, emzirme alanı işyeri kapsamınaalınmış. Yol servis eksik bırakılmışama bu konuda 5510 sayılı kanunda işkazasının tanımları vardır. İşverencesağlanan bir araçla işe gidiş-geliş sıra-sında yaşanan kaza, iş kazası sayılır. Okanun bir imkan sağlayabilir. Bu ko-nularda yargıtayın verdiği kararlar daolumludur.
İşverence sağlanmıyorsa araç?Evet, sadece işveren tarafından sağla-nan araçla gidip geliyorsunuz iş kazasısayılıyor. Toplu taşımayla gidiyorsanız,otobüsle, minibüsle ve kaza geçirmiş-seniz, o iş kazası sayılmıyor. Bu garipbir şey elbette. Hem yol parası alamı-yorsun bir sosyal hak olarak, hem dekaza yapılınca iş kazası sayılmıyor.Ben hukukçu değilim ama kanun yap-manın da bir yolu, yordamı vardır.Kanun bazı konularda çok ayrıntıya gi-riyor, bazı konular bütünüyle geçiştir-miş, bir de dili kötü, çok zoranlaşılıyor...
Risklerin analiz edilip, değerlendirilip,derecelendirilmesinden bahsediliyorkanunda bu derecelendirmeyi, neyegöre yapıyorlar, kim yapıyor? 29 Aralık 2012'de kanunla ilgili alelacele üç önemli yönetmelik çıkardılar.Uyandık ki resmi gazetede yayınlan-mış. İş Sağlığı ve Güvenliği HizmetleriYönetmeliği, İş Güvenliği Uzmanları-nın Eğitim, Görev, Yetki ve Sorumlu-luklarına Dair Yönetmelik, bir de RiskDeğerlendirilmesi Yönetmeliği. Riskdeğerlendirmesi bizim alanda çalışankişilerin bildiği bir kavramdır. Fakatkanunda ilk defa yer almış oldu, riskdeğerlendirilmesinin adının geçmiş ol-ması bile çok önemli. Yönetmeliğin
çıkması da önemli. Risk değerlendiril-mesini nasıl yapacağınızın bir yolunuyöntemini öğrenmek istediğinizde pekbir şey bulamıyorsunuz. Çok ayrıntılışeyler içermiyor yönetmelik. Bazı şey-leri içeriyor, ama içimize çok fazlasinen bir yönetmelik olmadığını dasöyleyebiliriz.
Risk Değerlendirilmesi Yönetmeli-ği'nde sendikalar neye dikkat etmeli-ler?Bu yönetmelikte, sendikaları da ilgilen-diren önemli bir konu var. “Risk değer-lendirmesi rehberleri hazırlanır”deniyor. Meslek örgütlerinin ve sendi-kaların bu rehberleri hazırlayabilece-ğini, yazmışlar. “Bizim işimiz değil,işveren hazırlasın” diye düşünmeme-miz lazım. Bizler için bu, önemli birfırsat. Odaların daha da önemlisi sen-dikaların bu işe müdahil olmalarılazım. Mesela kimya sektöründe Pet-rol-İş ile Kimya Mühendisleri Odasıbir araya gelip alana özgü riskler neler-dir, risk değerlendirilmesi nasıl yapıl-malı? gibi sorular üzerinden rehberlerhazırlamalı. Çünkü bunu biz yapmaz-sak başkaları yapar ve bizim için hiçdoyurucu olmaz bu rehberler. Bualanda bizler çalışıyoruz, işin risklerinien iyi sendikalar, çalışanlar taraf bilir.Bunu bakanlıktan ya da başka bir yer-lerden onay alması gerekiyordur şüp-hesiz ama biz hazırlıklı olup önlerinebir şey koyduğumuz zaman, “bu olma-mış” deme şansları daha az olur. He-kime ve mühendise yardımcı olmasıaçısından da alan bilgisine sahip sendi-
petrol-iş40
kaların böyle rehberler yapmasıönemli.
Tehlike sınıfı belirlenirken asıl iş dik-kate alınır, deniyor kanunda bununasıl yorumlamamız gerekir?Tehlike tebliği de çıktı geçenlerde. Birboya fabrikası diyelim boya yapmakiçin bazı maddeler de üretiliyor, amafabrikada nihayi ürün boya. Kanundaboya üretiminin riski ele alınıyor. Oysaboya üretiminde kullanılan diğer mad-deleri üretmek daha tehlikeli olabilir.Çünkü çok tehlikeli iki maddeden dahaaz tehlikeli bir madde yapmak müm-kündür. Bu kimya alanında sık sık kar-şılaşabileceğiniz bir durumdur. Bütünişleri dikkate alarak bir değerlendi-rilme yapılması daha sağlıklı bir sonuçverirdi fakat öyle bir yöntem izlenmedi.
Siz formüle etseydiniz nasıl bir formü-lasyon önerirdiniz?Bütün iş süreçlerine bakar, yapılan tümişler içinde en tehlikeli olanı seçip onagöre bir tehlike sınıflaması yapardım.Bu ne kadar kolaydır, bilemiyorum.Ama meslek örgütleri ve sendikalarolarak kendi alanımız üzerinden dahafazla şeyler yapmamız gerekiyor. Azönce söylediğim risk değerlendirmerehberleri bir fırsat olabilir. Kendi ala-nımızda farkındalık yaratıp süreçleremüdahil olmamız lazım.
Ölçümler, tozun az olduğu yerde yap-lıyor, deniliyor bu nasıl önlenebilir?Orada uygulama ilgili bir durum var.Kanunda doğru yazılsa bile bunu öl-çenler farklı zamanlarda ölçüyorlarsa,sendikalar bunu bilip o saatte ölçümyaptırmamalılar mesela. Maruziyetkonusunda değişik, değişik yöntemlerbulunuyor. Anlık, birgünlük, haftalıkölçümler olabiliyor. Ölçümün yönte-mine ve türüne göre de değişebilir du-rumlar. Kanunda yazmasa bile bunudoğru ölçmemizi sağlayacak araçlarvar. Bazı işletmelere gidiyor, yoğun bir
koku ile karşılaşıyoruz ama ölçümleryapılıyor, çıkmıyor bir şey. Ölçümleryapılırken doğru zamanda ölçmekkadar doğru şeyi ölçmekte önemli sa-nıyorum. Doğru maddeyi doğru şekildeölçmek. Ortam ölçümlerine ilişkin debir yönetmelik düzenleyecekler.Onunla bu alan biraz daha disiplineedilebilir.
Kanunda “çalışmaktan kaçınmahakkı” da var. Aynı maddenin şıkla-rından birinde de işin durudulmasıhalinde bu hükümler geçerli değildir,deniyor. Nasıl olacak, işten kaçınmahakkı o işi yapmama hali değil mi?“Ciddi ve yakın tehlikeyle karşı karşıyakalındığında” deniyor. Madenler ak-lıma gelir hep bu durumda, metan gazıçıkmaya başlamış, göçük tehlikesioluşmuşsa, çatırdılar çıkıyorsa... Ciddive yakın tehlike vardır, maden çöktüçökecek durumdadır, burada işçi çalış-maktan kaçınabilir, diyor mesela.
Ama ardından“ İşçi işverene başvurur,işin durdurulmasını talep eder, kurulacilen toplanır, işçiye yazılı bildirir.”diye bir sürü prosedür tanımlıyor. Bun-ları yaparken zaten maden çöker ya dapatlama olur. “Çalışmaktan kaçınmahakkı” için bile bazı prosedürler işlet-mek gerekiyor. Kaldı ki, çalışmaktankaçınabilir mi bir işçi? Şikayet ediyor,
ne diyorlar? dönün çalışmaya devamedin, diyorlar. Gaz kokusu duysa bile...
Kullanılamayan bir hak nasıl hak olur ki...Fiilen kullanarak belki de. Bunu sendi-kalı bir yerde uygulama daha kolay ola-bilir. Ama geçenlerde madenlerdeişçiler, iş güvenliğimiz yok, diye top-luca iş bıraktılar. Bu tip eylemler yo-luyla hak meşrulaşabilir. İş sağlığıgüvenliği uzmanları için de mesela“mesleki bağımsızlık”, tanımlanmış.Ama böyle bir hakkımız olduğunu dü-şünmüyorum. Ben o deftere işvereninhoşuna gitmeyen bir şey yazdığımdaişten atılma ihtimalim çok yüksektir.Bazıları bunu göze alır, kimileri almaz.İşten atılma korkusuyla bir eksikliğiyazmıyorsam, bende de sorun var de-mektir. Örgütlü olmak, mücadele ver-mek gerekiyor.
Kanunda çalışana fikir sorma hakkıdiye bir şey getirilmiş, bunu nasıl kul-lanabiliriz?Bu sendikalar açısından çok önemli.“Yapacağınız her işte, işyeri hekimini,hemşiresini, uzmanı bile işe alırken ça-lışan temsilcisinden, fikir alın” deniyor.İstanbul’da İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiMeclisi olarak sendikalarla ortak işleryapıyoruz. Bunlardan biri bütün çalışantemsilcilerini bir araya getirip, bu ko-
petrol-iş 41
nuda eğitim yapmak olabilir. “Arka-daşlar şu şudur, sizin de fikrinizin alın-ması gerekir, mutlaka bu hakkınızıkullanın” gibi. Kanun kapsamında olanişyerlerinde bu yapılabilir. Hazırlıklıolmak lazım. Çalışan temsilcisi seçim-leri yapılacak, büyük firmalarda bununyönetilmesi gerekiyor...
Sendika temsilcisi ile çalışan temsilci-sinin aynı kişi olması sorun olabilirdeniliyor, bu konuda siz ne düşünü-yorsunuz?Sendika temsilcisi ile çalışan temsilcisiayrı olsun zaten. Niye aynı kişi olsunki? Daha sonra bu arkadaşlar iş sağlığıgüvenliği kurullarına da girecekler. Ku-rulda bir kişiyle temsil edilmektense,iki üç kişiyle temsil edilmek çok dahaiyi bir şey. Sendikaların bu süreçtebizim nasılsa temsilcimiz var, o bu işide yapar kolaylığına kaçmamalarılazım. İş Sağlığı ve Güvenliği kurulla-rıyla ilgili sanıyorum, ayrı bir yönetme-lik çıkar. Eskiden bu kurullardaişgüvenliği uzmanı, işyeri hekimi, işve-ren temsilcisi, sendika temsilcisi vardı.
Şimdi çalışan temsilcisi de girecek...Evet, sayı ile birlikte artan bir biçimdegirecek. Bir değil, birkaç çalışan tem-silcisi olabilecek kurullarda, bu bizimelimizi güçlendirebilir. burada oy çok-luğu olsa bile bazen son kararı işverenverebiliyor ama yine de olayların gün-deme gelmesinde yararı olabilir. Birkişinin baskı gücü farklıdır, üç kişininfarklıdır. Çalışan temsilcisi meselesinihafife almamak gerekir. Kaldı ki ku-rulda hekim ve uzman da bulunuyor.Onların tavrı değişebilir ama yinedebizim tarafımızda yer alabilirler.
Kanunun iş sağlığı ve güvenliği hiz-metlerini piyasalaştırıyor mu? Alanın piyasalaşması bu kanunla ol-madı. Bu süreç üç, dört yıldır devamediyor. Ama bu süreçten sonra daha netgörmeye başlayacağız piyasalaşmayı.
Mesela İşgüvenliği UzmanlarınınGörev Yetki ve Sorumluluklarıyla İlgiliYönetmelik’te onların çalışma süreleride veriliyor. Çalışan başına az tehlikelide 10 dakika, tehlikeli de 15 dakika çoktehlikeli de 20 dakika bir süre verilmiş.Az tehlikeli 100 kişilik bir işyerinde1000 dakika eder çalışma süresi; yani8 saatten iki günlük bir çalışma süresi.İşsağlığı güvenliği uzmanı olarak 100kişilik bir işletmeye, iki gün gideceğim.Bir firmaya, iki gün hizmet vereceğim,ama arada başka bir iş daha yapacağım.Bu biçimde bu alana da esnek çalışmakoşulları daha da yerleşmiş oldu. Hiz-metlerin alınmaması, özlük haklarınındüşmesi, ücretlerin yerlerde sürünmesi,çalışma sürelerini azaltılması; piyasa-laşmanın can alıcı boyutunu bundansonra yaşacağız. Şuraya git, üç saat, beşsaat çalış, denilecek, ben oradaki işi iyiyapamayacağım. Yapılacak işlerin üstünkörü yapılması işçi ölümlerinin daha daartmasına neden olabilecek.
Sendikalar bu süreçte ne yapmalılarsizce? Bu kanundan bazı maddeleri kendi le-hine kullanabilirler. Sendikalarda konukonu uğraşan birimler var, işçi sağlığıve güvenliği birimleri de oluşturmalı-dır. Orada tek işi bu olan biri insan is-tihdam edilmeli bence. Çünkü sağlıkherşeyi keser. Hayatımıza çok değervermiyoruz. Ücret mücadelesi kadaröne çıkmıyor bu mücadele...
Kadercilik, onun olmadığı yerde debüyük oranda keyifçilik var. “Güzelöldüler, kaderlerinde varmış,” kanun-koyucuları böyle düşünüyor. Çok genişkesim de bu kültür içinde şekillendik-leri ve sorgulama konusunda biraz tem-bel oldukları için “kaderinde varmış”deyip geçiştiriyorlar. Ancak kendileriböyle bir tehditle karşı karşıya kaldık-larında olayın boyutları üzerinde dü-şünmeye başlıyorlar.“Hayatını sev, onu koru,” diye sendik-
ların bir çalışma yapmaları gerekiyor.Bu meseleyi evde oturan anneye, ba-baya eşe, çocuğa da hissettirmek lazım.Ailelerin çocuğunu işe gönderirkenonun geri dönmeyeceği ihtimalini his-setmeleri lazım, belkide. Eşin, karısınıveya kocasını işe onu uğurlarkenakşam eve dönememe ihtimalini biliyorolması lazım. Yüreğinin bir yerindehissediyor olması lazım. Toplumungündemine girmesi lazım. Sendikanınişçiyi işçi olarak değerlendirmemesi,bir bütün olarak değerlendirilmesilazım. Çünkü bir insan iş kazası ile ya-şamını yitirdiğinde kalanların hayatı dakökünden sarsılıyor. Bu algıyla müca-deleye dahil etmek lazım herkesi...
Sendikalar bu kanundanbazı maddeleri kendi lehinekullanabilirler. Sendikalardakonu konu uğraşan birimlervarsa, işçi sağlığı ve güven-liği birimleri oluşturmalı. Tek işi bu olan biri istihdamedilmelidir. Çünkü sağlıkher şeyi keser.
petrol-iş42
Yaygın, yoğun, öğreticiydi
EĞİTİM
GÜZ 2012 DÖNEMİ EĞİTİMLERİ SONA ERDİ:
Bu yıl Güz Döneminde çokyoğun bir eğitim programı ha-yata geçirildi. Aynı dönem
içinde yeni eğitim modellerimizdenbiri olan Kapsamiçi Yönetici eğitimleride tamamlandı, Temsilci Yönetici eği-timleri de yapıldı, çeşitli şubelerdengelen yeni üye talepleri de yerine geti-rildi. Ocak ayı itibariyle yeni döneminhazırlıkları sürüyor. Programsız ve anigelişen eğitimlere yapılacak katkılarınyanı sıra, her zaman olduğu gibi şubatsonu mart başı gibi Aktif Üye eğitim-leri de gündeme alındı.
Kapsamiçi Yönetici Eğitimleri Sendikamızın kapsamiçi yönetici po-
Geçtiğimiz yıl güz öneminde çok yoğun bir eğitim programı hayata geçirildi. Yeni eğitim modelleri-mizden biri olan kapsamiçi yönetici eğitimleri tamamlandı, temsilci yönetici eğitimleri yapıldı, çeşitlişubelerden gelen yeni üye talepleri de yerine getirildi.
Erhan KAPLAN / Eğitim Servisi
petrol-iş 43
zisyonundaki üyelerimiz için baş-lattığı bu eğitimler, Eğitim Servisiaçısından da ilklerden oluşuyor. İş-yerlerinde yönetici pozisyonda olanüyelerimizin çoğu ilk kez sendika-mızla buluşuyorlar. İlk kez tüm yö-neticilerimizi bir arada görüyorlar.İlk kez genel merkeze geliyorlar. İlkkez işveren eğitimleri dışında, doğ-rudan sendikamız eğitimcileriyle ta-nışıyorlar; ve benzerleri gibi. Buanlamda, kendi işyerlerinde amirkonumunda bulunan bu üye grubu-muzun tecrübelerinden sendikamızda yararlanıyor ve karşılıklı bir bi-rikim ediniliyor.
Kapsamiçi Yönetici eğitimlerininbirincisi 2010 yılında sadece TPAOüyelerine yapılmıştı. İkincisi ise,genel kurul için verilen boşluğunardından, 22-23 Kasım 2012 tarih-lerinde yapıldı. Bu ikinci eğitime,ağırlıklı olarak yine TPAO'dan ol-makla birlikte, deneme mahiyetindeolmak üzere, TEMİ ve Tüpraş iş-yerlerinden de bir grup yönetici ar-kadaşımız katıldı.
Seminerimiz İstanbul'da genel mer-kez binamızda yapıldı. Toplam ikigün süren seminere 19 üyemiz ka-tıldı.
Sendikamızın tanıtıldığı, birliğin veörgütlülüğün öneminin vurgulan-dığı derslerin yanı sıra, grup çalış-maları da gerçekleştirildi. Grupçalışmalarında, üyelerimizin yaşa-dığı sorunlar tartışıldı. Sendika üyeilişkileri, amir konumundaki yöne-tici üyelerimizle diğer üyelerimizinilişkileri ve kapsamiçi yöneticilerlekapsamdışı yöneticilerin ilişkilerimasaya yatırıldı. Her grubun ken-dine özgü sorunları olduğu anla-şıldı. Bu sorunlara karşı nasılmüdahale edilebileceği, herkesinfarklı pozisyonu olmasına rağmenortak payda olan işçilik ve işyerinesahip çıkma özelliklerine vurgu ya-pıldı. Beyin fırtınası yapılarak iş-yerlerinin sorunları ortaya konuldu.
petrol-iş44
Sendikanın gelecekte daha kapsayıcıpolitikalar üretibilmesi için ne türdenyaklaşımlar sergilemesi gerektiğiüzerine tartışıldı.
Merkez yöneticileri ile yapılan geniştoplantıda ise, kapsamiçi yönetici ko-numundaki üyelerimiz sorunlarını veçözüm önerilerini en yetkili ağızlarladoğrudan paylaşma olanağı buldular.Sertifika töreninin ardından seminersona erdi.
Eğitim Servisimiz benzer içerikte se-minerleri diğer büyük işyerlerimizede yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Temsilci Yönetici EğitimleriGüz Dönemi içinde iki adet TemsilciYönetici eğitimi gerçekleştirildi. İlki5-9 Kasım 2012 tarihleri arasında,ikincisi ise 10-14 Aralık 2012 tarih-leri arasında genel merkez binamızdayapıldı.
Eğitim Servisimizin organizasyonuile yürütülen Temsilci Yönetici Semi-nerlerine sendikamızın bütün uzman-lık birimleri katılıyor. Seminerlere de,daha önce bu türden eğitimlere hiçkatılmamış olan ve temsilci veya yö-netici olarak seçilmiş arkadaşlarımızdavet ediliyor. Görevlerine ilk kez se-çilen denetim, disiplin ve yönetim ka-demeleri ile temsilcilerimiz genelmerkeze gelerek bundan sonraki ça-lışma hayatlarında karşılaşabilecek-leri sorunları çözme yöntemleriniöğrenmektedirler. Bu seminerlerde,henüz yeni seçilen ve çoğunlukla sen-dikal dünyanın yönetim kademesiyle
ilk kez tanışan temsilci ve yönetici ar-kadaşlarımıza, görevlerini yaparkenilk elden ihtiyaç duyacakları temelbilgileri vermeyi amaçlıyoruz. Artıkuzun zamandır devam ettiği için, bueğitim modelimizin sendikamızın ka-lıcı ve geleneksel eğitimleri arasındayer aldığını söyleyebiliriz.
Kıbrıs’lı Dostlarımız BizimleydiGüz 2012 dönemi içinde yapılan ilkseminere toplam 28 kişi katıldı.Fakat, bu seminerimizin daha öncekiyıllarda yaptıklarımıza göre bir farkıvardı: Katılımcıların 18'i Petrol-İşüyesiydi; kalan 10 kişi ise misafirimiz
olarak Kıbrıs'tan aramıza katıldılar.Daha önce Eğitim Servisi'nin Kıbrıs'agiderek yaptığı eğitimlerden sonra,bir grup sendika üyesi de Petrol-İş'egeldiler. Uluslararası dayanışma çer-çevesinde, kardeş Türk-Sen ve Dev-İş federasyonlarından gelen beşersendika üyesi seminerlerimizin çokdaha renkli ve öğretici geçmesini sağ-ladılar. Bütün servislerin kendi branş-larında sunduğu ve genel bir Türkiyesendikal hareketi panoraması niteliğitaşıyan bu tarz bir eğitimin kendileriiçin çok değerli olduğunu belirttiler.Aynı durum üyelerimiz için de geçer-liydi. Grup çalışmalarında Kıbrıslı ar-kadaşlarımızın detaylı olaraksunduğu Kıbrıs sendikal yaşamı, tümüyelerimiz açısından öğretici oldu.Özellikle yeni bir sendika yasasınınyürürlüğe girdiği ülkemizde, bizdekiyasalardan çok daha özgürlükçü, çokdaha ileride olan Kıbrıs'ı dinlemek,mukayese imkânı da sağladı. Sendi-kamız, Kıbrıslı dost sendikalarımızlakarşılıklı ilişkileri önümüzdeki dö-nemde de devam ettirecek.
Bu seminerlerde, daha önce verdiği-miz Türkiye sendikal hareketi tarihinibiraz kısaltma ve Kıbrıslı arkadaşla-
petrol-iş 45
rımızın da ilgisini çekecek genel birsendikal eğitime çevirdik. Eğitimmüfredatında günümüze uygun kısmideğişiklikler yaptığımız bu seminer-lerde, yeni dönemin ihtiyacı olandaha yoğun mücadele günlerine ha-zırlıkların tamamlandığını umut edi-yoruz.
Merkez Yönetim Kurulu, programauygun olarak son gün sabah arkadaş-larımızla doğrudan değerlendirmeleryaptı. MYK ile temsilci ve yöneticiarkadaşlarımız sendikanın sorunla-rını, beklentilerini karşılıklı olarak elealma fırsatı buldular.
Hem sendikamız temsilci ve yöneti-cileri, hem de Kıbrıslı arkadaşlarımız,günlük 7 saati bulan derslere kararlı-lık ve disiplin içinde katıldılar, ders-
lerin hiçbirini aksatmadılar; biz deEğitim Servisi olarak bu durumumemnuniyetle gözlemiş olduk. İyi birtemsilci yönetici olmanın ön hazırlığıolarak hazırlanan katılım sertifikaları,son gün yapılan toplantıdan sonraGenel Merkez Yöneticileri tarafındankatılımcılara dağıtıldı.
İkinci Temsilci Yönetici Eğitimiİkinci eğitim 10-14 Aralık 2012 tarih-lerinde yapıldı ve 2012 yılının sontemsilci yönetici eğitimi de tamam-lanmış oldu.
Bu seferki seminere toplam 23 kişikatıldı. 10-14 Aralık tarihleri arasındasabah 9.30 ile akşam 17 arasında ya-pılan ve yemek dışında kısa molalar-dan oluşan bu kesintisiz eğitime,ikinci grubun da katılımının çok di-
siplinli olduğunu söylemek gerekiyor.Bu eğitime katılan arkadaşlarımızınciddiyeti ve katılım düzeyi EğitimServisi'nin takdirini aldı. Eğitimler,sendikamız eğitim modeline uygunolarak yine tartışmalar, eleştiriler vekatkılar içeren inter aktif bir şekildeyapıldı. Katılımcı üyelerimiz nere-deyse her türden sendikal ve siyasalkonularda fikirlerini serbestçe ifadeettiler, düşüncelerini paylaştılar.
Grup çalışmaları da dinleyicileri mo-tive edici bir tarzda, ciddiyetle elealınmıştı. Hemen her katılımcı kendialdığı konu üzerine detaylı bir şekilde konuştu. Merkez Yönetim Kurulu-muz, programa uygun olarak son günsabah arkadaşlarımızla doğrudan de-ğerlendirmeler yaptı. MYK ile tem-silci ve yönetici arkadaşlarımızsendikanın sorunlarını, beklentilerinikarşılıklı olarak ele alma fırsatı bul-dular.
İyi bir temsilci yönetici olmanın önhazırlığı olarak hazırlanan katılımsertifikaları, son gün yapılan toplan-tıdan sonra Genel Merkez Yönetici-leri tarafından üyelerimize dağıtıldı.
1939 yılında doğan ve uzun yıl-lar Egeli yüzlerce demokrat insa-nın avukatlığını yapan KemalKırlangıç'ı 6 Ekim 2012 tari-
hinde yitirdik. Sendikamızın birçok yönetici ve üyesinin ceza vehukuk davalarında çok önemlibaşarılar sağlayan Kemal Kırlan-gıç yazarlığı ile de tanınıyordu.Yayınlanan 7 kitabından Yılan-kırkanlar, Kırlangıçların Dire-nişi, Torunlarıma Mektuplar adlıeserleri yukarıda aktardığımızher üç eğitime katılan üyeleri-mize dağıtıldı.
Kemal Kırlangıç’ı yitirdik
petrol-iş46
Yeni üye eğitimleri, şubelerden gelentaleplere bağlı olarak yapılıyor. Kuralolarak şubelerimizde işyerlerine yeniişçi istihdamı yapılıp üyeler belirli birsayıya ulaşınca eğitimleri yapmayagayret ediyoruz. Ancak, her durumda,üyelerimiz işe başladıktan en geç 6 ay
sonra mutlaka Eğitim Servisi ile tanış-mış oluyorlar. Bu dönem çeşitli şube-lerimiz yeni üye eğitimi talebindebulundu. Aliağa, Bandırma, Batman,Bursa, İstanbul 1, İstanbul 2 ve Kırık-kale şubelerimize gidilerek eğitimleryapıldı. Yeni üye olan arkadaşları-
mızla birlikte sendikal dünyayı, Pet-rol-İş'i, bir üyenin seçme ve seçilmehakkını, toplu sözleşme düzenini vesendikamızın bakışını, yaşadığımızsistemi ve bu sisteme karşı çeşitli mü-cadele yöntemlerini inceledik.
BATMAN ŞUBE
BANDIRMA ŞUBE
İSTANBUL 1 NOLU ŞUBE
BURSA ŞUBESİ
İSTANBUL 2 NOLU ŞUBE
KIRIKKALE ŞUBESİ
Yeni üye eğitimlerimiz
2012 yılının son günlerinde, milyon-larca emekçinin heyecanla beklediğiyeni asgari ücret rakamları açıkladı.Devlet kurumu olan TÜİK’in rakam-larına göre bile 1.025 TL olan açlık sı-nırının çok altında kalan yeni asgariücret 2013 yılının ilk altı ayında % 4.1,ikinci altı ayda % 4.4 olmak üzere yıl-lık ortalama yüzde % 8.61 arttırılarakilk altı ay 773.98 TL, ikinci altı ay ise804,69 TL olarak belirlendi. Bu, asgariücrette tutar olarak bir yıl önceye göretastamam 34 TL’lik bir artış demekti!Türkiye gibi sınıf farklılıklarının hergeçen gün daha da derinleştiği ülke-lerde çalışan işçiler açısından asgariücretin belirlenmesi büyük önem taşı-yor. Mevcut asgari ücret uygulaması,her ne kadar “sefaletin, emek sömürü-sünün devletin yasal güvencesi altındasürdürülmesi” anlamına gelse de, sını-fın geniş kesimlerinin çalışma veyaşam koşullarını belirleyen en temeletkenlerden birisi.
Asgari ücret, ilk bakışta 5 milyonuaşkın işçinin ücreti gibi görünse de,özellikle toplusözleşme dönemlerindeyapılan artışlar asgari ücrete paralelolarak gündeme geldiğinden, ayrı birönem taşıyor. Asgari Ücret Yönetme-liği’nin 4. maddesinde asgari ücret;“işçilere normal bir çalışma günü kar-şılığı olarak ödenen ve işçinin gıda,konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültürgibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyat-ları üzerinden asgari düzeyde karşıla-maya yetecek ücret” olaraktanımlanıyor. Ancak asgari ücretle ge-çinmeye çalışan, fakat gerçekte bunubaşarması asla mümkün olamayan
milyonlarca işçi için bu tanım hiçbirşey ifade etmiyor. Zira emekçilerin“açlık sınırının altında bir asgari üc-rete” mahkum edilmesi, asgari ücretinneden işçiler için yıllardır “sefalet üc-reti” olarak adlandırıldığını anlama-mıza yetiyor. İşçinin sefalet ücretidediği, asgari ücret üzerinden yapılanson hesaplar, hükümetin en önemligelir kaynağının üç kuruşluk geliriolan asgari ücretliden kesilen vergi ol-ması, işverenlerin ve dolayısıyla hükü-metin işçi sınıfına ücretin “asgarisini”bile çok gördüğünü kanıtlamaya yeti-yor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, 18Aralık 2012 tarihli demecinde, "As-gari ücreti biz % 300' den fazla arttır-mışız. Ve asgari ücret birçok rekabetiçinde olduğumuz ülkeden kat katdaha yüksektir" sözleri, ekonomi tari-hine geçecek bir manipülasyon örneği!Zira, DİSK-AR’ın, TÜİK ve Çalışmave Sosyal Güvenlik Bakanlığı istatis-tikleri üzerinden yaptığı hesaplamayagöre, eşi çalışmayan ve iki çocuklu birasgari ücretli Ocak 2013 tarihinde eldeedeceği geliri ile gıdaya ancak “9,11TL” ayırabilecek. Rapora göre, asgariücretlinin üç öğün için kişi başına ayı-rabildiği tutar “2,17 TL” olurken, öğünbaşına bu tutar “sadece 76 kuruş” dü-zeyinde kalıyor!
AKP hükümetleri döneminde ekonomi% 63 düzeyinde büyürken, net asgariücretin, vergi iadesi ve asgari geçimindirimleri dahil, aynı dönemde reelolarak sadece büyüme oranının ondabiri kadar, “% 6,6” oranında artması,bakanı yalanlıyor. Çünkü asgari ücretekonomik büyüme oranında artsaydı,bugünkünün üç katından fazla, 2.251TL olmalıydı. Bu basit matematik he-sabı Maliye Bakanı’nın gözünden kaç-mış olmalı! Öte yandan, OECD’nin
saatlik reel asgari ücret tablosu verileriüzerinden derlenen bir rapora göre,2000 yılından bu yana asgari ücretlininalım gücünün dolar bazında ekonomikkrizdeki İspanya ve Yunanistan’da bile% 70 oranında artarken, Türkiye’deaynı dönemde % 52 oranında azalmışbulunuyor. Bugün ekonomisi dibevuran Yunanistan’da asgari ücretin dü-şürülmüş halinin bile 1.621, bir başkakriz ülkesi İspanya’da ise 1.772 TLoluşu bakanın açıklamalarını tümdenboşa çıkartmaya yetiyor.
ASGARİ ÜCRETİN KISA TARİHÇESİAsgari ücretin ortaya çıkışı, öyle asır-lar öncesine dayanmıyor. Kapitalizmintarih sahnesinde yerini alışından çoksonraya tekabül eden asgari ücret ol-gusu, 1890 yılında, sosyal politika-larda öncülükleriyle tanınanAvustralya ve Yeni Zellanda'da başlarve 1900'lü yılların başında Avrupa'ya,daha sonra ise tüm dünyaya yayılır.İşçi sınıfının asırlardır devam edenmücadele tarihi sürecinde, en temel vesomut talebi “insanca yaşayacak ücret-tir”. Denilebilir ki, 20. yüzyılda dün-yanın farklı kıtalarındaki ülkelerdeyürütülen sınıf mücadeleleri sonu-cunda kapitalistler, işçi sınıfının in-sanca yaşayacak ücret talebini, “asgariücret” adı altında kabul etmek zorundakalmışlardır. Asgari ücretin kabul edil-mesi, işçi sınıfının yaşadığı vahşi sö-mürüyü ortadan kaldırmasa da“sömürünün sınırlandırılması” açısın-dan önemli bir kazanımı ifade eder.Nitekim, Uluslararası Çalışma Örgü-tü'nün (ILO) 1928'de kabul ettiği 26sayılı Asgari Ücret Belirleme Yöntem-leri ile İlgili Sözleşme ile asgari ücreteuluslararası bir ölçüt getirilmiş, Tür-kiye de bu sözleşmeyi 1973 yılındaimzalamıştır. Gelişimi açısındanbakıldığında asgari ücretin kapitalist
ASGARİ ÜCRET; ASGARİ İNSANLIK!
BİR GÖRÜŞ
YAVUZ PAKSiyaset Bilimci
petrol-iş 47
petrol-iş48
sistem içinde üç temel anlamı bulun-maktadır. İlki, işçinin yaşamını sürdür-mesi için gerekli ve zorunlu olan araçlarıalmaya yetecek kadar bir paranın ücretolarak belirlenmesidir, ki bu en düşükücret düzeyidir, bir doğal ücret ya daücret eşiği olarak da kabul edilebilir.İkincisi, temel anlamı kapitalistler ara-sındaki ücret farkından kaynaklanan“kirli” rekabetle ilgilidir. Gerek ülkelerarasında gerekse işletmeler arasındakibu ücret farkı, taraflar arasında, maliyet-leri ve fiyat düzeyini belirlediği için, bir“haksız”, “kirli” rekabete neden olur.“Düşük ücret”, “yüksek ücreti” kovar,tıpkı kötü paranın iyi parayı kovmasıgibi! Böyle olduğu için, “yüksek ücret”ödeyen kapitalistler, “düşük ücret” öde-yenlerle rekabet edebilmek için standartbir ücret talebinde bulunurlar ve bu “as-gari ücret” olarak adlandırılır.
Kuşkusuz, bu anlaşmada kabul edilmekistenen en düşük olan ücret olacaktır,ancak işçi sınıfının potansiyel mücadeledüzeyine bağlı olarak bu ücret birazdaha yüksek tutulabilir. Üçüncü temel
anlam, asgari ücretin “sosyal politikanınbir aracı” olması ile ilgilidir. Bu aslındaişçi sınıfına teklif edilen bir “rüşvettir”.Kapitalist sisteme karşıt olmak ve onudeğiştirmek yerine, sistemle bütünleş-meyi ve onunla varlığını sürdürmeyisağlamak üzere, “iyi”, “adil” bir asgariücret önerilir. Bu daha çok refah dönem-lerinde başvurulan, özellikle II. DünyaSavaşı’ndan sonra benimsenen bir poli-tikadır ve işçinin “normal” ihtiyaçlarınıkarşılayan bir ücret gözetilmeye çalışıl-dığı süreçlere içkin bir işleyiştir.
Türkiye'ye gelince… Türkiye’de asgariücret tespitine ilişkin ilk yasal düzen-leme 1936 tarihli 3008 sayılı İş Kanunuile yapılmış ancak, asgari ücret tespitle-
rine ilk kez 1951 yılında başlanabilmiş-tir. 1951-1967 arasında asgari ücret “ma-halli komisyonlar” aracılığı ile tespitedilmiş, 1967 yılında sistemde köklü de-ğişikliğe gidilmiş, mahalli komisyonlaryerine merkezi nitelikteki “asgari ücrettespit komisyonu” oluşturulmuştur. Busistem küçük birkaç değişiklikle günü-müze kadar varlığını sürdürmüştür. As-gari ücret belirlenmesi ile ilgili ilkuygulama, 1969 yılında 6 farklı bölgeyeayrılan 26 ilde yapılmıştır. Daha sonrakidönemde bu illerin sayısı artırılmış;1973 yılında da bazı illerde tarım işçileriiçin asgari ücret uygulamasına gidilmiş-tir. 1989 yılına dek ülke geneline yay-gınlaştırılan bu uygulama sürdürülmüşve asgari ücret, “16 yaşını doldurmuş ve16 yaşını doldurmamış” işçiler için ayrıayrı olmak üzere, tarım ve orman kesimiile, sanayi ve ticaret kesimi işçileri için“sektörel” düzeyde belirlenmiştir.1989’dan sonra, her iki kesim için de tekbir asgari ücret belirlenmesine gidilmiş-tir.
ASGARİ ÜCRETİN TEMEL BİLEŞENLERİTürkiye’de asgari ücret politikasını, tes-pit sistemi açısından değerlendirdiği-mizde, sistemin sürekli olarak birmerkezileşme eğiliminden bahsedilebi-liriz. Asgari ücret uygulamasının enönemli gerekçesi, kuşkusuz bu politika-nın “sosyal niteliği” ile ilgilidir. Bu an-lamda, asgari ücretin sosyal işleviniyerine getirip getirmediğini irdelemekiçin, asgari ücret uygulamasının “sosyaltabanına ve genişliğine”, asgari ücretin“ekonomik değerine” ve “dağıtımsal”etkilerine bakmamız gerekmektedir. Genel anlamda, ülkemizde asgari ücreteyasal düzenlemeler açısından baktığı-mızda bu uygulamanın kapsamında1950-2002 arasında sürekli bir “geniş-leme” görülebilir. Zira, asgari ücretinkapsamının sınırları sürekli olarak geniş-lemiş, son olarak da 2003 Tarih ve 4857Sayılı İş Kanunu ile de “iş sözleşmesi ileçalışan ve bu kanunun kapsamında olanveya olmayan her türlü işçiyi”, başka birifadeyle “bütün işçileri kapsayacak” şe-kilde genişletilmiştir.
Ne var ki, sorun yalnızca yasal olarakasgari ücretin kapsamının genişliği de-
ğildir. Asıl önemli nokta, ekonomik ha-yatta bu kuralların uygulanmasıdır. As-gari ücretin uygulanmasındaki enönemli olumsuzluğu “kayıtdışı istihda-mın” boyutları oluşturmaktadır. Kayıt-dışı istihdam asgari ücret uygulamasınınetkinliğini sınırlandıran en önemli etmenolarak karşımızda durmaktadır. Bugünemek piyasasının “yarısını kapsayan ka-yıtdışı istihdamın” temel nedeni olarakasgari ücret politikaları gösterilebilir.
Türkiye’de, 1970’li yılların ikinci yarısısınıf mücadelesinin yükseldiği yıllarolmuş, işçi sınıfı tarihinin en etkin döne-mini yaşamış ve sendikaların en güçlüolduğu dönemler olarak tarihe geçmiştir.Bu gelişmeler asgari ücret artışlarına dayansımış, 1978 yılında asgari ücret reel-brüt ücret endeksi en yüksek düzeylerin-den birisine, 130’a ulaşmıştır. Emekcephesini ve haklarını tarumar eden1980 darbesinin hem ekonomik hem desiyasi ve sosyal açıdan bir dönüm olmasıasgari ücret üzerinde de etkisini göster-miş, 1980 yılı asgari ücretin reel-brüt de-ğeri uygulama tarihinin en düşükoranına, 69’a gerilemiştir. 1980-90 ara-sında iktisat politikalarında düşük ücret-liler aleyhine yürütülen politikalarnedeniyle asgari ücretin reel değerlerisürekli olarak aşınmış ve 1969 seviyesi-nin altında kalmıştır. 1990’larda iseesasta enflasyona endeksli bir politikaizlenmiş, asgari ücret artışlarının enflas-yon nedeniyle erozyona uğrayan ücret-lerin telafisi şeklinde kendisinigöstermiştir. 1999’da, AB sürecinin ka-zandırdığı ivme ile brüt değerler olarakasgari ücret enflasyon karşısında topar-lanmış ve 1978 yılındaki seviyesine tek-rar ulaşmıştır. 1978 ve 1999 seviyesineise ancak 2004 yılında yeniden ulaşabil-miştir. 2005 yılından bu yana ise, Tür-kiye “dünyanın en büyük 16.ekonomisi” olma şerefine nail olurken,reel asgari ücret yerinde saymaya devametmiştir.
Son olarak, asgari ücretin dağıtımsal et-kinliğini belirleyen temel kritik değiş-ken, asgari ücretli işçinin düşük gelirliaile üyesi olup olmadığı ve yaygınlıkoranıdır. Maliye Bakanı Şimşek, 2Kasım 2012 tarihli bir başka demecinde,“Türkiye'de, Ağustos 2012 itibariyle üc-
petrol-iş 49
retli 13 milyon 194 bin 783 kişiden 6milyon 264 bin 123'ünün asgari ücretliolarak beyan ediliyor. Yani Türkiye'deçalışanların “yüzde 47'si” asgari ücretüzerinden beyan ediliyor” derken asgariücretin ülkemizde emekçiler için nedenli önemli bir olgu olduğunu en yetkiliağızdan, tüm çıplaklığıyla ortaya koyu-yordu.
Asgari ücretin Avro bazında Türkiye’yegöre düşük olduğu Doğu Avrupa ülkele-rinde, işçilerin sadece % 7’si asgari ücretile çalışırken, Türkiye’de bu oran %50’ye yakın durumda. Bir başka deyişle,Türkiye’nin asgari ücret kıyaslamala-rında rakamsal olarak geride bırakmaklaövündüğü Doğu Avrupa ülkelerinde,“her 14 işçiden biri” asgari ücret ile ça-lışırken, Türkiye’de “her 2 işçiden biri”asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücretin budenli yaygın uygulanmakta oluşu, ül-kede hakim ücretin “en az ücret” oldu-ğunu gösteriyor. Asgari ücret bu haliyle,bireysel ve toplu iş sözleşmeleriyle be-lirlenen ücretleri de etkiliyor ve ülke ge-nelinde ücretleri geriye çeken bir etkiyaratıyor.
UCUZ EMEK CENNETİ TÜRKİYEOECD’nin saatlik reel asgari ücret tab-losu verileri üzerinden derlenen raporagöre, 2000 yılı sonrası dönemde asgariücretlinin bazında alım gücünü yitirdiğiiki ülkenin “Meksika ve Türkiye” ol-duğu ifade ediliyor. Aynı raporda, 2011yılı itibariyle 24 ülke arasında çalışılansaat başına en düşük “asgari ücretin endüşük olduğu 6. ülkenin Türkiye” ol-duğu vurgulanıyor. Dünyada, ihracat te-melli ekonomilerde devletler, emekmaliyetlerini baskı altında tutmanınaraçlarından biri olarak asgari ücret ar-tışını sınırlandırırken, "ucuz emek cen-neti" Çin bu alandaki "avantajı"nıgiderek kaybediyor.
Bir zamanlar Türkiye gibi ülkelerleÇin'deki asgari ücret arasında çok ciddibir fark bulunurken, artık böyle çarpıcıfarklardan söz etmek mümkün değil. Şuanda Çin'de asgari ücret ortalama 428TL civarında; yani Türkiye'deki zamlıasgari ücretin % 55'i kadar. Ancak,Çin'de asgari ücret artışlarının dünya or-
talamasının üzerine fırladığı ve Tür-kiye’de giderek istikrarlı düşüşle açlıksınırının bile altına demirlediği gözönünde bulundurulursa, Türkiye'ninyakın bir gelecekte, hedeflediği gibi“ucuz emek cenneti” payesini ele geçir-mesi bile mümkün görünüyor.
Yüzümüzü Avrupa’ya döndüğümüzdede manzara pek değişmiyor. AB’ne üye27 ülkenin 20’sinde yasal olarak düzen-lenmiş asgari ücret uygulaması bulunu-yor. Türkiye’deki asgari ücretin 9 ABüyesi ülkesinden daha yüksek olduğuiddia edilse de, gerçek çok farklı. Euro-stat tarafından yayınlanan ve ülkeler ara-sındaki asgari ücret göstergelerinikarşılaştıran raporlara göre, Slovakya,Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi as-gari ücretin Türkiye'den daha düşük ol-duğu ülkelerde bile işgücününGSMH'dan aldığı ortalama pay % 44iken, Türkiye'de bu oran sadece % 26.Başka bir deyişle, Doğu Avrupalı işçiler,yıllık mal ve hizmet üretiminin yaklaşıkyarısına sahip olurken, Türkiye'de işçileriçin bu oran sadece dörtte bir düzeyinde.Asgari ücretin ortalama ücrete oranınabakıldığında, Türkiye’de asgari ücret or-talama ücretin üçte ikisi iken Doğu Av-rupa ülkelerinde bu oran % 37’dir.Dolayısıyla, Türkiye’de genel ücret or-talamasının, iddia edildiği gibi, DoğuAvrupa ülkelerinden yüksek olduğunusöylemek mümkün değil. Batı Avrupaülkeleri ile yapılan karşılaştırmalardaise, Türkiye’deki reel asgari ücretin yer-lerde süründüğü görülür. Türkiye’dekiasgari ücret Lüxemburg’dakinin beştebiri, İngiltere, Fransa ve Hollanda’daki-nin dörtte biri, İspanya ve Yunanis-tan’dakinin yarısından daha azdır.
SONUÇ YERİNE…Kapitalizmin tarihi boyunca, asgari ücrettartışmaları, gerçekte “sınıf mücadele-sine bir davettir”. Zaman zaman kapita-listler bu mücadeleye çağrıda geri adımatarlar, zaman zaman da işçi sınıfını ge-riletirler. Dolayısıyla, asgari ücret, top-lumsal sınıflar arası sayısız çatışmaalanlarından birinin konusudur. Tür-kiye’de asgari ücretin seyrinin, toplum-sal muhalefetin görece yüksek olduğu1978-79’lu yıllarda önemli ölçüde art-
ması, sonrasında ise 1980 askeri darbesiile neredeyse yarıya düşmesi, ardından1989 bahar eylemleri ile bir miktar yük-selmesini ancak 1994 krizi ile yenidenasgari geçim şartlarının altına düşmesikısaca bize bu durumu örnekler.
Asgari ücret belirlenirken kanun koyu-cular tarafından her ne kadar ücretli ke-simin lehine bir barem oluşturulmasıima ediliyor olsa da, bu belirlenim süre-cinde asıl önemli olan kriterlerden biri,dahil olunan ekonomik sistem ve iktidarıo dönem içerisinde elinde bulunduranöznenin “sınıf” karakteridir. Çünkü budurum gerçekte adil bir belirlenim yapı-lıp yapılamayacağının bir önvarsayımıolacaktır. Bunun yanı sıra ücretli kesi-min bilinçliliği ve devletin sivil toplumile arasındaki ara yüzü oluşturan sendi-kaların asgari ücret belirlenimi konu-sunda stratejik bir öneme sahipolduğunu açıktır. Toplumsal muhalefe-tin, tarihinin en dip noktalarına vurduğubir tarihsel kesitte, Türkiye’de asgariücret, “asgari insanlık” la özdeşleşiyor.Emeğin geldiği noktanın en temel gös-tergelerinden biri olan asgari ücretin,“açlık sınırının altına demirlediği” veböylece “insanlığın asgarileştirildiği”bu süreçten çıkış için, emeğin kendisinindipten yukarıya doğru yükselteceği mü-cadeleden başka yol olabilir mi?
KAYNAKÇA:1-Korkmaz, Adem. Bir Sosyal PolitikaAracı Olarak Türkiye’de Asgari Ücret:1951-2003, Kocaeli Üniversitesi SosyalBilimler Enstitüsü Dergisi (7) 2004 / 1 :53-69
2-Yılmaz Burçin, Terzi Harun. Türkiyeve AB ülkelerinde asgari ücretin karşı-laştırmalı bir analizi, İktisadi ve İdariBilimler Dergisi, Cilt: 20 Eylül 2006Sayı: 2
3- Ercan, Fuat. Toplumlar ve Ekonomi-ler, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2001.
4- Korkmaz, Adem Çağdaş GelişmelerAçısından Asgari Ücret, Kamu-İş, An-kara, 5-DİSK-AR ,asgari ücret hakkında araş-tırmalar
Çalışma Bakanlığı'nın yetki işlemlerini
durdurmasıyla ülke çapında yaklaşık
500 bin, sendikamız kapsamında da
toplam 40 işletmede 14.199 emekçinin 8 ay
boyunca toplu iş sözleşmesi yapma hakları as-
kıya alınmış ve bu uzun süre boyunca toplu
sözleşme görüşmeleri yapılamadı.
6356 sayılı Kanunun Meclis'te kabulü ile bir-
likte Çalışma Bakanlığı'nda beklemekte olan
tespit başvuruları işleme konularak sendika-
lara gönderilmeye başlandı. Halen 38 işyerinde
olumlu tespit yazısı, bunlardan 8'inde yetki
belgesi de geldi.
Üye tespitinde yaşanan sorunlarOlumlu tespit gelen 4 işyerinde; Standart Pro-
fil, Akın Plastik, Plastiform ve Plaskar'da
olumlu tespite işverence itiraz edildi. Ancak
Standart Profil'e ilişkin işverenin itirazı İş
Mahkemesince reddedildiğinden sendika-
mızca yetki belgesi talebinde bulunuldu ve 20
Aralık tarihinde de yetki belgesi geldi. Ça-
lışma Bakanlığı'nca yaklaşık 2 yıldır yetki tes-
piti işlemlerinde SGK kayıtlarının esas alın-
ması ve incelemenin tümüyle elektronik
ortamda yapılmasıyla birlikte, özellikle uzun
süredir örgütlü olduğumuz işletmelerde üyele-
rimizin tespitinde sorunlarla karşılaşıyoruz.
Çalışan işçilerin T.C. Kimlik ve SGK numara-
larıyla kayıtlı olduğu Çalışma Bakanlığı'ndaki
yazılım sisteminde, işçilerin sendikaya üyelik
bilgileri de mevcut, ama bu bilgilerdeki her-
hangi bir hata ilgili kişinin sistemde üye olarak
görünmemesi sonucunu doğuruyor.
Üyelik otomatikmen son buluyor Sendika üyeliğinin yasa gereğince emeklilik
ayrılmasıyla sona ermesi nedeniyle de üyelik
otomatik olarak sistemden siliniyor. Bu kişi
emeklilik sonrası aynı işyerinde çalışmaya
devam etse dahi üyeliğinin yenilenmesi gere-
kiyor. Keza sendika üyesi olarak çalıştığı işye-
rinden ayrıldıktan sonra (işsiz kalma
durumunda üyelik 1 yıl askıda kalıyor) farklı
bir işkolunda işe girme halinde sistem T.C.
Kimlik ve S.G.K. numarası bağlantısıyla üye-
liği otomatik olarak siliniyor. Bu kişi yeniden
sendika üyesi olduğu eski işine girdiği taktirde
üyeliği artık geçersiz olduğundan yenilemesi
gerekiyor. Ayrıca üyeliklerin noter kanalıyla
yapılması sırasında yapılan yazım hataları da
üyeliğin sistemde görünmemesine neden olu-
yor.
Üye kayıt takibi artık çok önemli 6356 sayılı yasanın Geçici 2. maddesi, 19.
madde gereğince yayınlanacak Yönetmeliğin
yayımı tarihinden itibaren 6 ay içinde Çalışma
Bakanlığı üye listeleriyle, sendikaların üye lis-
telerinin karşılaştırmasının yapılmasını ve
varsa itirazların sonuçlandırılmasını içeriyor.
Bu çalışmayla birlikte üyelik verilerindeki ek-
sikliklerin giderilmesi sağlanacak. Ancak bu
aşamadan sonra bütün işyerlerinde bahsi
geçen durumlar itibariyle üye kayıt takibinin
düzenli olarak yapılması öncelikle yetki- tes-
pit işlemeleri bakımından büyük önem taşıyor.
Şubat ayı itibariyle, çalışma bakanlığınca durdurulmuş bulunan tüm toplu iş sözleşmesi yetki işlem-lerine, 6356 sayılı “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu”nun 18 Ekim 2012 tarihinde kabulüile birlikte yeniden başlandı. Ama SGK kayıtlarının esas alınması ve incelemenin tümüyle elektronikortamda yapılması, üyeliklerle ilgili bazı sıkıntılara sebep oluyor.
Yetki işlemlerine yeniden başlandıSekiz aydır askıdaydı:
TOPLU SÖZLEŞME
TÜPRAŞ PETKİM STANDARD PROFİL
ETİBORARTENIUS MKE
50
51
GRİPİN İLAÇ PAK PLASTİK GÜBRETAŞ
CAMBRO ÖZAY PAKPEN
DYO BOYA
BASF
TOROS TARIM PİMAŞ
SASA RECKITT BENCKISER
SABA MEHMETÇİK VAKFI
EGESİL & EGEKİMYA PETLAS
AUTONEUM ERKURT
MUTLU AKÜ
GEMLİK GÜBRE
6356 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler
Yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'ndaeski kanunlarda değişik maddelerde düzenlenen konu-lar birleştirilerek madde sayısı 89'a indirildi. Yapılandeğişiklikler bizim açımızdan ne anlama geliyor? Yenikanunun hukuksal değerlendirmesini sendikamız hu-kukçularından Serpil ve Yalçın Aksakal yazdı:
petrol-iş52
petrol-iş 53
-DO
SYA - 6356 Sayılı Kanun
2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile
2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev
ve Lokavt Kanunu'nda değişik mad-
delerde düzenlenen konular, Yeni
Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu'nda tek maddede düzenlene-
rek, madde sayısı azaltıldı. Eski ka-
nunların 2. maddelerinde yer alan
tanımlara, yeni yasada da 2. mad-
dede yer verildi. İşçi, işveren ve iş-
yeri tanımları açısından 4857 sayılı
iş kanununa atıfta bulunularak bu
tanımlar açısından iş mevzuatında
kısmen de olsa birlik sağlandı.
SENDİKALAR HUKUKUNA
İLİŞKİN DÜZENLEMELER:
Sendikaların İşkolu Esasına
Göre Kurulacağı:
6356 Sayılı kanunun 2821 sayılı ka-
nunda olduğu gibi sendikaların iş-
kolu esasına göre kurulacağı ilkesini
benimsemiştir.
İşkolu Sayısı :
6356 sayılı kanunun 4. maddesi ile
işkolu sayısı,28'den 20'ye düşürülm-
üştür. 6356 sayılı kanun da önceki
kanun gibi sendikal örgütlenme mo-
deli olarak işkolu modelini benimse-
miştir. Sendika kurucusu olabilmek
için eski kanunda, kurulacak sendi-
kanın işkolunda fiilen çalışır olmak
gerekirken, yeni kanunda sendikanın
kurulacağı işkolunda çalışmayan ki-
şilerinde sendika kurucusu olabil-
mesi, işkolu ilkesinden bir sapma
olduğu gerekçesiyle eleştiri konusu
olmuştur. Bazı hukukçular ise bu du-
rumun Yargı kararları ile düzelece-
ğini, kanunun ruhunun işkolu esasını
belirlediği bir durumda, o işkolunda
fiilen çalışmayan bir işçinin sendika
kurucusu olamayacağını ileri sür-
mektedirler.
Kuruculuk İçin Aranan Koşullar
ve Kuruluş Usülü :
6356 Sayılı Kanuna göre, Sendika
Kurucusu olabilmek için, eski ka-
nundaki Türk Vatandaşı olmak, Sen-
dikanın kurulacağı işkolunda çalışır
olmak, Türkçe okur yazar olmak ko-
şulları kaldırılmıştır. Eski Sendikalar
Kanununun 5. maddesinde, Türk
Ceza Kanunun 53. maddesindeki er-
teleme veya infaz süreleri geçmiş
olsa bile, kasten işlenen bir suçtan
dolayı, bir yıl veya daha fazla süreyle
hapis cezasına ya da devletin güven-
liğine karşı suçlar, Anayasal düzene
ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar,
devlet sırlarına karşı suçlar ve casus-
luk, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık,
dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kö-
tüye kullanma, hileli iflas, ihaleye
fesat karıştırma, edimin ifasına fesat
karıştırma, suçtan kaynaklanan mal-
varlığı değerlerini aklama veya ka-
çakçılık suçlarından mahkum
bulunanlar sendika kurucusu olamaz
iken, 6356 Sayılı Kanunda bu suçlar-
dan, Türk Ceza Kanunun 53. madde-
sindeki erteleme veya infaz süreleri
geçmiş olsa bile, zimmet, irtikap,
rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sah-
tecilik, güveni kötüye kullanma, hi-
leli iflas, ihaleye fesat karıştırma,
edimin ifasına fesat karıştırma, suç-
tan kaynaklanan malvarlığı değerle-
rini aklama ve kaçakçılık suçlarından
birinden mahkumiyeti bulunanların
sendika kurucusu olamayacağı dü-
zenlenmiştir.
Özellikle Anayasal düzene ve bu dü-
zenin işleyişine karşı suçların, kanun
kapsamından çıkarılması, zimmet, ir-
tikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık,
sahtecilik, güveni kötüye kullanma,
hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma,
edimin ifasına fesat karıştırma, suç-
tan kaynaklanan malvarlığı değerle-
rini aklama ve kaçakçılık gibi suçla-
rın kanunda düzenlenmesi olumlu
bir düzenlemedir.
Sendikaların kuruluşu yeni kanunla
kolaylaştırılmıştır. 6356 sayılı kanu-
nun Kuruluş Usulü başlıklı 7. mad-
desine göre “Kuruluşlar,
kurucularının kuruluşun merkezinin
bulunacağı ilin valiliğine dilekçele-
rine ekli olarak kuruluş tüzüğünü
vermeleriyle tüzel kişilik kazanır.
Disiplin Kurulu Üyelerinin Doğal
Delege Kabul Edilmesi:
6356 sayılı kanun sendika ve şube
genel kurulu dışındaki zorunlu or-
ganları aynen korumuş, ilave olarak
disiplin kurulu üyelerini de doğal de-
lege kabul etmiştir. Sendikaların yö-
netim, denetim ve disiplin kurulları
üye sayısı üçten az dokuzdan fazla,
şubelerin yönetim, denetim ve disip-
lin kuruları üye sayısı üçten az beşten
fazla olamaz. Bu organlara aynı sa-
yıda yedek üye de seçilir. 07.11.2012
tarihinden sonra yapılacak olan şube
olağan genel kurullarında ve Genel
Merkez Genel kurulunda 6356 sa-
yılı kanunun 10. maddesi gereği di-
siplin kurulu üyeleri de doğal delege
olarak seçimlere katılacaklardır.
Genel Kurulun Toplantı Zama-nını Düzenleyen Hükümler:Genel kurulların oluşumuna ilişkin
maddelerde bir değişiklik bulunma-
maktadır. 6356 sayılı kanundaki
“Talep tarihi itibariyle olağan genel
kurul toplantı tarihine altı aydan az
bir süre kalması halinde olağanüstü
genel kurula gidilemeyeceği; ancak,
isteğe konu olan hususların olağan
genel kurul gündemine alınır.”düzen-
lemesi yenidir.
petrol-iş54
-DO
SYA
- 63
56 S
ayılı
Kan
un
Genel kurulların toplantı ve karar
yeter sayıları değişmemiştir. Ancak
6356 sayılı yasanın 13. Maddesinin
3 .Bendinde; karar yeter sayısı, eski
kanunda düzenlendiği gibi olmakla
beraber “Tüzükte daha yüksek bir
yeter sayı belirlenmemişse, tüzük
değişikliği, fesih, birleşme, ka-
tılma, üst kuruluşun veya uluslar-
arası kuruluşun kurucusu olma,
üst kuruluşlara ve uluslararası ku-
ruluşlara üyelik ile üyelikten çe-
kilme hâllerinde karar yeter sayısı
üye veya delege tam sayısının salt
çoğunluğudur.” şeklindeki yeni
cümle eklenmiştir. Tüzük değişikliği,
fesih, birleşme, katılma, üst kurulu-
şun veya uluslararası kuruluşun ku-
rucusu olma, üst kuruluşlara ve
uluslararası kuruluşlara üyelik ile
üyelikten çekilme hâllerinde karar
yeter sayısının üye veya delege tam
sayısının salt çoğunluğu olacağını
özel olarak düzenlemiştir.
Genel Kurullar da Hükümet komi-
seri bulunması düzenlemesi kaldırıl-
mış olup, seçimler yargı gözetimi
altında serbest, eşit, gizli oy, açık
sayım ve döküm esasına ve tüzük hü-
kümlerine göre yapılacaktır.
6356 sayılı kanunun 12/6, 15/2 ve
15/3 maddeleri, eski kanundan farklı
olarak , 2821 sayılı kanunun 14 ve
14/15 fıkrasının atıf yaptığı 52. mad-
desinin aksine, seçimlerin iptal edil-
mesi halinde, İş Mahkemesince 4721
sayılı Türk Medeni Kanununun 75/2
maddesi hükümlerine göre bir veya
üç kayyım tayin edileceğini ve yeni
yönetim kurulu seçilinceye kadar da
kuruluşu yönetip seçimleri yapaca-
ğını düzenlemiştir.
6356 Sayılı kanunun 12/6, 15/2 ve
15/3. maddeleri, Sendika ve Şubele-
rini sürekli bir genel kurul tehdidi ile
karşı karşıya bırakmıştır. Zira hem
seçimler sırasında ve hemde seçim-
lerden sonra yönetime seçilemeyen-
lerin keyfi bir şekilde bu maddeleri
işletmeye çalışması her zaman bek-
lenebilir. Kanunun demokratik gibi
görünen bu düzenlemesinin, sendika
içi bir kavgaya ve kargaşaya yol
açma ihtimali vardır.
Üyelik ve Çekilmede Noter Şartının Kaldırılması:6356 Sayılı Kanun, üyelikte noter
şartını kaldırmış ve e- Devlet kapısı
üzerinden sendikaya üye olmayı ve
üyelikten ayrılmayı düzenlemiştir.
Üyelikte noter şartının kaldırılması
olumlu bir gelişme olarak görülse de,
e- Devlet kapısı üzerinden üyeliğin
her işçi tarafından kolayca yapılama-
yacağı, işverenin, işyerinde ki işçiyi
doğrudan baskı altına alma kaygısı
nedeniyle eleştirilmektedir.
Kanunun 17/3 maddesine yeni ekle-
nen “Ancak aynı işkolunda ve aynı
zamanda farklı işverenlere ait işyer-
lerinde çalışan işçiler birden çok sen-
dikaya üye olabilirler.”
düzenlemesinin, iki ayrı işyerindeki
toplu iş sözleşmesinden işçinin ya-
rarlanmasını sağlamak için düzenlen-
diği iddia edilse de, bu maddenin
düzenlenmesindeki esas amacın a
tipik çalışma koşularını özendirmek
olduğu açıktır.
Burada işçinin aynı zamanda iki ayrı
işyerinde kısmi süreli bir sözleşme
ile çalıştığını var sayarsak, bu du-
rumda iki ayrı işverene ait ve fakat
aynı işkolundaki değişik sendikalara
üye olmak mümkün, iki ayrı işverene
ait ve fakat ayrı işkolundaki sendika-
lara üye olmak ise mümkün değildir.
Bu maddenin kendi içerisinde bile
bir tutarlılığı yoktur. Amaç işçiyi
toplu iş sözleşmelerinden yararlan-
dırmak ise, aynı anda çalıştığı işyer-
lerinin aynı veya ayrı işkolunda
olmasının bir önemi olmazdı.
6356 sayılı Kanunun 17/4 Madde-
sinde “Bir işyerinde yardımcı işlerde
çalışan işçiler de, işyerinin girdiği iş-
kolunda kurulu bir sendikaya üye
olabilir”, denmek suretiyle, 2821 sa-
yılı Kanunun 60/II fıkrasındaki “Bir
işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı
işler de, asıl işin dahil olduğu işko-
lundan sayılır.” düzenlemesi çok
daha açık hale getirilmiş ve bir işye-
rinde yardımcı işlerde çalışan işçile-
rinde, o işyerinde örgütlü sendikaya
üye olabileceklerini tereddüte yer
vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Bu maddeden yola çıkılarak , 4857
sayılı yasanın 2. Maddesindeki dü-
zenleme esas alınarak, alt işverene
verilen yardımcı işlerde çalışan alt iş-
veren işçilerinin, işyerinin girdiği iş-
kolunda kurulu sendikaya üye
olabilecekleri yorumu ortaya çık-
maktadır. Ancak e-devlet üzerinden
üyelikte işçiye sadece çalıştığı işye-
rinin sigorta numarasındaki meslek
kodlarına göre girdiği işkolunda ku-
rulu bulunan sendikalardan birine
üye olabilme seçeneği verildiği dü-
şünülecek olursa yardımcı işlerde ça-
lışan altişveren işçisinin çalıştığı
işyeri işkolu ile asıl işyerinin girdiği
işkolu örtüşüyor ise altişveren işçi-
sinin e-devlet üzerinden işyerinin
girdiği işkolunda kurulu bir sendi-
kaya üye olabilmesi mümkün olabi-
lecektir. Ancak bu örtüşme
sözkonusu değilse ve alt işveren ça-
lıştırma uygulamasının muvazaalı ol-
duğu düşünülüyor ise, yasanın 17/4.
Maddedeki düzenlemenin uygulana-
bilirliğini sağlamaya dönük davalar
açmak mümkün olabilecektir.
petrol-iş 55
Sendika üyeliğinden çıkarılma ka-
rarı, ancak genel kurulca verilebilir,
bu karara karşı, ilgili kişi tebliğ tari-
hinden itibaren otuz günlük sürede
dava açabilir, (buradaki otuz günlük
süre hak düşürücü süre olduğundan,
bu süre geçirildikten sonra açılacak
davalar süre yönünden reddedilir.)
mahkeme iki ay içinde kesin olarak
karar verir ve üyelik çıkarılma kararı
kesinleşinceye kadar devam eder.
Sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık
veya malullük aylığı yada toptan
ödeme alarak işten ayrılan işçinin
sendika üyeliği son bulur. Çalışmaya
devam edenler ile sendikalardaki yö-
netim, denetim ve disiplin kurulların-
daki görevleri sırasında, yaşlılık veya
malullük aylığı yada toptan ödeme
alanların üyeliği, görevleri süresince
ve yeniden seçildikleri sürece devam
eder. Başka bir işkolunda çalışmaya
başlayan işçinin üyeliği kendiliğin-
den sona erecektir. İşçi sendikaları-
nın organlarında görev almak üyeliği
etkilemez, işsiz kalan işçinin üyeliği
bir yıl sonra düşer, görev nedeniyle
silah altına alınanların üyeliği, bu
süre kadar askıda kalır. 6356 Sayılı
Kanunun 19/11 maddesi gereğince
ve üyeliğin kazanılması ve sona er-
mesiyle ilgili Bakanlıkça bir yönet-
melik çıkarılacaktır.
Üyelik Aidatı 6356 sayılı Kanunun 18. madde-
sinde, aylık üyelik aidatı konusunda
,eski kanundaki işçinin bir günlük
çıplak ücretleri toplamını geçemez
düzenlemesi yer almamaktadır. Sen-
dikalar tüzüklerinde belirleyecekleri
usul ve esaslar doğrultusunda, genel
kurullarında alacakları kararlar ile sen-
dika aidatının aylık miktarını sınırlama
olmaksızın ancak, ahlak ve iyi niyet
kurallarına uygun olmak kaydı ile dü-
zenleme yetkisine sahiptirler.
Yönetici ve TemsilcilerinGüvencesi :6356 Sayılı Kanunda, profesyonel
sendika yöneticiliğinin güvencesinde
de 2821 sayılı yasadan farklı bir dü-
zenlemeye gidilmiştir. Kural olarak
işçi sendikası yöneticiliğine seçildiği
için çalıştığı işyerinden ayrılan işçi-
nin iş sözleşmesi askıda kalacaktır.
Ancak yönetici isterse bildirim süre-
sini veya sözleşme süresinin sonunu
beklemeksizin iş sözleşmesini feshe-
derek, kıdem tazminatını talep ede-
bilecektir. Yönetici, yöneticilik
süresi içerisinde de iş sözleşmesini
feshedebilecektir ve bu durumda
kıdem tazminatı işyerinde emsal
ücret üzerinden hesap edilecektir.
Yönetici, sendikanın tüzel kişiliğinin
sona ermesi, seçime girmemek yada
seçilememek veya kendi isteği ile çe-
kilmek suretiyle görevinin son bul-
ması halinde, bir ay içinde ayrıldığı
işyerinde işe başlatılmak için işveren
başvurabilir. İşveren talepten itibaren
bir ay içerisinde bu kişiyi o andaki
şartlarla eski işine veya eski işine
uygun bir işe başlatmak zorundadır.
Süresi içinde başlatılmayan yönetici-
nin iş sözleşmesi işverence feshedil-
miş sayılır.
Sendika yöneticilerinin görevleri yu-
karıdaki nedenler dışında bir nedenle
sona ererse, yöneticinin başvurusu
üzerine kendilerine kıdem tazminatı,
işyerinde çalıştığı süre ve emsal ücret
üzerinden ödenir. İşçinin iş kanunla-
rından doğan hakları saklıdır.
Burada sendika yöneticisinden kasıt,
sadece seçilmesi nedeniyle işyerin-
den ayrılan Merkez ve Şube Yönetim
Kurulu üyeleridir. İşyerinde çalış-
maya devam eden yöneticilerin gü-
vencesi, temsilci güvencesine ilişkin
düzenleme içindedir.
Görüldüğü gibi eski yasadan farklı
olarak, sendikadaki görevi yukarıda
yazılı şekilde sona eren yöneticiler,
isterlerse kıdem tazminatlarını alarak
işyerlerinden ayrılabilirler. İkincisi
yöneticilik görevinin son bulması ta-
rihinden itibaren üç ay değil artık bir
ay içerisinde işe başlamak için baş-
vurabilirler. Üçüncüsü, eski yasa dö-
neminde yargı kararlarıyla oluştuğu
gibi, işveren işe başvuran yöneticiyi
başvuru tarihinden itibaren bir ay
içinde işe başlatmaz ise yöneticinin
iş sözleşmesini feshetmiş sayılır. Bu
durumda koşuları varsa Yönetici işe
iade davası veya tazminat davası aça-
bilir.
6356 Sayılı kanunun 24. maddesinde
işyeri sendika temsilcilerinin ve iş-
yerlerinde çalışan, profosyönel olma-
yan sendika yöneticilerinin iş
güvencesi düzenlenmiştir. Maddeye
göre işveren, işyeri sendika temsilci-
lerinin iş sözleşmelerini haklı bir
neden olmadıkça ve nedenini yazılı
olarak açık ve kesin şekilde belirtme-
dikçe feshedemez. Fesih bildiriminin
tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde, temsilci veya üyesi bulun-
duğu sendika dava açabilir. Dava
basit yargılama usulüne göre sonuç-
landırılır. Mahkemece verilen kararın
temyizi halinde Yargıtay kesin olarak
karar verir. Temsilcinin işe iadesine
karar verilirse fesih geçersiz sayıla-
rak temsilcilik süresini aşmamak
kaydıyla fesih tarihi ile kararın kesin-
leşme tarihi arasındaki ücret ve diğer
hakları ödenir. Kararın kesinleşmesin-
den itibaren altı iş günü içinde temsilci-
nin işe başvurması şartıyla, altı iş günü
içinde işe başlatılmaması halinde, iş iliş-
kisinin devam ettiği kabul edilerek üc-
reti ve diğer hakları temsilcilik süresince
ödenmeye devam edilir. Bu hüküm ye-
niden temsilciliğe atanma halinde de
uygulanır.
-DO
SYA - 6356 Sayılı Kanun
petrol-iş56
-DO
SYA
- 63
56 S
ayılı
Kan
un
Sendikal Ayrımcılıktaİşçinin Güvencesi :6356 Sayılı Kanundaki bu düzen-
leme, 2821 sayılı eski Sendikalar
Kanununun 31. maddesindeki düzen-
lemeye paralel düzenlemedir. Ancak
yeni Kanunun 25/5 maddesindeki;
“İşçinin iş sözleşmesinin sendikal
nedenlerle feshedildiğinin tespit edil-
mesi halinde, 4857 sayılı Kanunun
21. maddesine göre işçinin başvu-
rusu üzerine, işverenin işe başlatması
veya başlatmaması şartına bağlı ol-
maksızın sendikal tazminata karar
verilecektir”. şeklindeki düzenlemesi
eski kanunda olmayan ileri bir dü-
zenlemedir.
Buradaki düzenleme 2821 sayılı Ka-
nunun 31. maddesindeki düzenleme-
den daha ileride ve sendikal fesih
konusunda işvereni caydırıcı nitelik-
tedir. İşçinin iş sözleşmesi sendikal
nedenle feshedilmiş ve mahkeme-
cede işçinin işine iade kararı verilmiş
ise, işveren işçiyi işe başlatsa da baş-
latmasa da, işçinin bir yıllık ücreti tu-
tarındaki sendikal tazminatı işçiye
ödeyecektir.
Kanun taslağında sendikal tazminat
için iş güvencesi yasasının aradığı
koşulların aranmayacağına ilişkin
düzenleme ne yazık ki yasa metnine
konulamadığından sendikal tazminat
İş Kanunundaki iş güvencesinden ya-
rarlanan işçiler için getirilmiş bir dü-
zenleme olup, otuzun altında işçi
çalıştıran işyerlerinde ve kıdemi altı
aydan az işçiler, bu düzenlemeden
yararlanamayacaklardır.
Ancak bir kısım hukuk akademis-
yenleri , 25/5 Maddenin son cümle-
sindeki “İşçinin 4857 sayılı
Kanunun yukarıdaki hükümlerine
göre dava açmaması ayrıca sendi-
kal tazminat talebini engellemez.”
şeklindeki düzenlemenin , 4857 sa-
yılı İş Kanunun işe iade davası için
aradığı otuz işçi ve altı ay altı sınır-
lamasına bakılmaksızın , tüm işçileri
kapsayacağı anlamına geldiği görü-
şündedirler. Bu konuda açılacak da-
valarda ,yargı kararlarının ne yönde
olacağını, ileride görme imkanımız
olacaktır.
Sendikaların Üyeleri ArasındaAyrım Yapma Yasağı ve Sen-dika Temsilcilerinin Sayısı veAtanmaları 6536 sayılı Kanunun 26. maddesi
Kuruluşların tüzüklerinde yer alan
konularda serbestçe faaliyet göstere-
ceklerini, üyeleri arasında ayrımcılık
yapmayacaklarını, tüzükleriyle belir-
lenen amaç dışında faalliyette bulun-
mayacakları yönünde bir
düzenlemeye yer vermiştir.
İşyeri sendika temsilcilerinin atan-
ması ve görevleri yeni kanunda da,
eski kanuna benzer bir içerikle 27.
maddede düzenlenmiştir. Ancak,
eski kanundan farklı olarak “sendika
tüzüğünde işyeri sendika temsilcisi-
nin seçimle belirlenmesine ilişkisin
hüküm bulunması halinde , seçilen
üye temsilci olarak atanır” cümlesi
ile sendika temsilcilerinin, seçimle
belirlenmesi tüzük hükümlerine bı-
rakılmaktadır.
Kuruluşların Denetimi6356 sayılı Kanunun 29/1 madde-
sinde, sendikaların mali denetiminin
denetleme kurullarınca kanun ve
tüzük hükümlerine göre yapılacağı
düzenlemesinden sonra 2. fıkrada
“Kuruluşların gelir ve giderlerine
ilişkin mali denetimleri, en geç iki
yılda bir 1.6.1989 tarihli ve 3568 sa-
yılı Serbest Muhasebeci Mali Müşa-
virlik ve Yeminli Mali Müşavirlik
kanununa göre denetim yetkisine
sahip yeminli mali müşavirlerce ya-
pılır. Bu denetimin yapılmış olması,
denetleme kurulunun yükümlülü-
ğünü ortadan kaldırmaz.” düzenle-
mesi bulunmaktadır.
Sendikaların genel kurullarını en geç
dört yılda bir yapmak zorunda olduk-
larını düşünürsek, sendikaların her
seçim dönemi iki defa yeminli mali
müşavir denetiminden geçmesi gere-
kecektir. Sendikaların iç ve dış dene-
timi konusunda Bakanlıkça bir
yönetmelik çıkarılacaktır.
Tutulacak defter ve kayıtlarda, ka-
patma halinde malların devri konu-
sunda eski kanunla paralel bir
düzenlemeler bulunmaktadır.
6356 SAYILI YASA İLETOPLU SÖZLEŞME
DÜZENİNE GETİRİLEN DEĞİŞİKLİKLER :
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi yasası, 2821 sayılı Sen-
dikalar Yasasına göre sendikaları il-
gilendiren bazı maddelerde olumlu
adımlar atmaya çalışmış ise de toplu
pazarlık alanının düzenlenmesinde
son derece sınırlı değişiklikler yap-
makla yetinmiş, varolan sistemin ana
hatları korunarak özgür toplu pazar-
lık düzeni için gerekli adımlar atıl-
mamıştır.
Toplu Sözleşmenin Düzeyi:2822 sayılı yasada olduğu gibi 6356
sayılı yasada da toplu pazarlık düzeyi
bakımından işyeri/işletme düzeyi
esas alınmıştır. Yasanın 34. maddesi
sistemin merkezine işyeri esasını ala-
rak sosyal taraflara toplu sözleşme-
nin birimini belirleme imkanı
vermemiştir.
Grup Toplu İş sözleşmeleri:6356 sayılı yasanın Tanımlar başlıklı
2. Maddesinde; 2822 sayılı yasada
yer almayan Grup Toplu İş sözleş-
mesi, “İşçi sendikası ile işveren sen-
dikası arasında, birden çok üye
petrol-iş 57
işverene ait aynı işkolunda kurulu iş-
yerlerini ve işletmeleri kapsayan
toplu iş sözleşmesidir” şeklinde ta-
nımlanmıştır.
Çerçeve Toplu İş sözleşmeleri6356 sayılı yasanın yine 2. Madde-
sinde Çerçeve Toplu İş Sözleşmesi
tanımı yer almaktadır. 2822 sayılı ya-
sada olmayan bu tanım “Ekonomik
ve Sosyal Konseyde temsil edilen
işçi ve işveren konfederasyonla-
rına üye işçi ve işveren sendikaları
arasında işkolu düzeyinde yapılan
sözleşmedir” şeklindedir. İşkolu
esasına göre kurulan sendikalara iş-
kolu düzeyinde toplu sözleşme yet-
kisi verilmemesi bir eleştiri konusu
iken. Ekonomik ve Sosyal Konseyde
temsil edilen işçi ve işveren konfede-
rasyonlarına çerçeve sözleşme
yapma imkanı verilmektedir.
Kanun koyucu, Toplu sözleşme dü-
zeyini işyeri/işletme esas aldığı için
eleştirileceği öngörüsü ile “Çerçeve
Sözleşme” düzenlemesini kanun
kapsamına alarak kısmen de olsa bu
eleştirileri karşılamak istemiştir. Çer-
çeve toplu iş sözleşmeleri, gerek ta-
rafları, gerek ele alınan konuların
sınırlılığı bakımından bu eleştirileri
karşılayacak bir düzenleme değildir.
Bu düzenleniş biçimiyle çerçeve
sözleşmelerinin endüstri ilişkilerine
nasıl bir katkı sağlayacağı tartışma-
lıdır.
Toplu İş SözleşmesindenYararlanma:6356 sayılı yasanın 39. Maddesinde,
toplu iş sözleşmesinin yürürlüğü ile
imzası tarihi arasında işten ayrılan iş-
çilerin toplu iş sözleşmesinden yarar-
lanabilecekleri düzenlemesi
bulunmaktadır. Bu düzenleme 2822
sayılı kanunda bulunmadığı için işten
ayrılanların toplu iş sözleşmesinden
yararlanması, toplu iş sözleşmele-
rinde düzenleme yapılarak sağlanı-
yordu. Yasa bu konuda açık düzen-
leme yaparak, toplu iş sözleşmesinde
hüküm bulunmasa da, bu kişilerin
toplu iş sözleşmelerinden yararlan-
malarının önünü açmış bulunmakta-
dır.
Yararlanma konusunda yasanın getir-
diği diğer bir yenilik, Dayanışma ai-
datı ödemek suretiyle toplu iş
sözleşmesinden yararlanacak kişile-
rin dayanışma aidatının miktarının,
üyelik aidatını aşmamak kaydıyla il-
gili işçi sendikalarına sendikaları ta-
rafından belirlenebileceğine ilişkin
düzenlemedir. Ayrıca yasada Daya-
nışma aidatı ödemek suretiyle toplu
iş sözleşmesinden yararlanmanın,
talep tarihinden geçerli olacağı dü-
zenlemesine “İmza tarihinden önceki
talepler imza tarihi itibarıyla hüküm
doğurur.” cümlesinin ilave edilmesi
son derece isabetli olmuştur. Bu dü-
zenleme ile yürürlük tarihi ile imza
tarihi arasındaki toplu iş sözleşmesi
biriken farklarından sadece üyelerin
yararlanması güvence altına alın-
mıştır.
İşyeri devirleri ve toplu iş sözleş-mesi düzenine etkileri:2822 sayılı yasa döneminde yasanın
3. Maddesindeki “Bir gerçek ve tü-
zelkişiye veya bir kamu kurum ve
kuruluşuna ait aynı işkolunda bir-
den çok işyerine sahip bir işlet-
mede ancak bir toplu iş sözleşmesi
yapılabilir.” düzenlemesi, herhangi
bir hukuki işlemle işyerlerinin devre-
dilmesi hallerinde yetki bakımından
birçok hukuki problemin doğma-
sına yol açmaktaydı. Bu konuya
6356 sayılı yasanın 38. Maddesin-
deki düzenlemelerle açıklık getiril-
miştir. Bu düzenlemeye göre; Aynı
işkolunda olmak kaydıyla;
* Devralan işyeri /işletmede toplu iş
sözleşmesi varsa ve devralınan işyeri
veya işletmede de toplu iş sözleşmesi
varsa, devralınan işletme veya işyeri
toplu iş sözleşmesindeki hak ve borç-
lar, iş sözleşmesine dönüşür.
*Devralan işyeri /işletmede toplu iş
sözleşmesi yoksa ve devralınan iş-
yeri veya işletmede de toplu iş söz-
leşmesi varsa devralınan işletme
veya işyerindeki toplu iş sözleşme-
sindeki hak ve borçlar , yeni bir toplu
iş sözleşmesi yapılıncaya kadar
toplu iş sözleşmesi hükmü olarak
devam eder.
*Devralan işyeri /işletmede toplu iş
sözleşmesi varsa ve devralınan işyeri
veya işletmede de toplu iş sözleşmesi
yoksa, devralınan işletme veya işyeri
devralan işletme toplu iş sözleşmesi
kapsamına girecektir.
Toplu İş sözleşmesi yapabilmekiçin İşkolu ve işyeri barajları:
2822 sayılı yasada, bir işyeri yada
işletmede toplu iş sözleşmesi yapa-
bilmek için, toplu iş sözleşmesi ya-
pacak işçi sendikasının kurulu
bulunduğu işkolunda en az %10
üye sahibi olması ve toplu iş sözleş-
mesi yapılacak işyeri veya işlet-
mede çalışanların yarıdan fazlasını
üye yapması koşulu aranıyordu.
6356 sayılı yasanın 41.maddesinin
7. Fıkrasındaki “Bakanlık, yetkili
sendikanın belirlemesinde ve iş-
kolu istatistiklerinin düzenleme-
sinde kendisine gönderilen üyelik
ve çekilme bildirimleri ile Sosyal
Güvenlik Kurumuna yapılan işçi
bildirimlerini esas alır” düzenle-
mesi ile birlikte , işkolunda en az
%10 üye sahibi olması koşulunu
sağlayabilen pek az işçi sendikası
olduğu görülerek, işkolu barajı
oranının değiştirilmesi ihtiyacı
doğmuştur.
-DO
SYA - 6356 Sayılı Kanun
petrol-iş58
-DO
SYA
- 63
56 S
ayılı
Kan
un
İşkolu barajı:6356 sayılı yasada da eski yasada ol-
duğu gibi, oranı düşürülmekle bera-
ber işkolu barajı esas
alınmıştır.”Yetki” başlıklı 41. Mad-
dede bu oran %3 olarak düzenlen-
miştir. Yeni yasa bu bu düzenleme ile
birlikte, Gecici 6. Maddede en az
%3 üye şartının , Ekonomik ve Sos-
yal Konseye üye konfederasyonlara
bağlı işçi sendikaları için Ocak 2013
istatistiğinin yayımı tarihinden
1/7/2016 tarihine kadar %1, 1/7/2018
tarihine kadar %2 olarak uygulana-
cağı düzenlemesini getirmiştir.
Geçici 6. Maddenin 2. Bendinde ise,
En son yayımlanan 2009 istatistiği
sonrasında, 15/9/2012 tarihine kadar
kurulmuş ve Ekonomik ve Sosyal
Konseye üye konfederasyonlara üye
olmuş işçi sendikalarının bu Kanu-
nun yürürlük tarihinden Ocak 2013
istatistiklerinin yayımlandığı tarihe
kadar yapacakları yetki tespit talep-
lerinin , 41 inci maddenin birinci fık-
rasında yer alan işyeri veya işletme
çoğunluğu şartlarına göre Bakanlıkça
sonuçlandırılacağı düzenlenmiştir.
Yani bu sendikalar için işkolu barajı
aranmayacağı açıkça düzenleme al-
tına alınmıştır. Oysa Ekonomik ve
Sosyal Konseye üye konfederasyon-
lara üye olmayan işçi sendikaları
için ise %3’lük işkolu barajı,
7.11.2012 tarihinden itibaren geçerli
olacaktır. Bu düzenlemeler, İş Hu-
kuku çevrelerinde yasanın anaya-
saya aykırı olduğu tartışmalarını
başlatmıştır.6356 sayılı yasanın bu
düzenlemelerle koruma altına alınan
sendikalar yarattığı çok açıktır.
İşyeri barajı; 6356 sayılı yasanın 41. Maddesinde,
işçi sendikasının , işyerinde başvuru
tarihinde çalışan işçilerin yarıdan
fazlasının, işletmede ise yüzde kırkı-
nın üyesi bulunması hâlinde bu işyeri
veya işletme için toplu iş sözleşmesi
yapmaya yetkili olacağı düzenlen-
miştir.Bu düzenlemedeki, işletmeler
için %40 veya fazla üye yapma ko-
şulu, yasanın geçici 6. Maddesi 3.
Fıkrasındaki “Ocak 2013 istatistik-
lerinin yayımlandığı tarihe kadar,
Bakanlığa yapılmış olan yetki tes-
pit başvuruları ile taraf oldukları
bu Kanunun yürürlüğünden önce
imzalanmış toplu iş sözleşmesi
Ocak 2013 istatistiklerinin yayımı
tarihinden sonra sona erecek olan
sendikaların, bir sonraki toplu iş
sözleşmesiyle sınırlı olmak üzere
yapacakları yetki tespit başvuru-
ları mülga 2822 sayılı Kanunun 12
nci maddesine göre Bakanlıkça ya-
yımlanmış Temmuz 2009 istatis-
tiklerine ve mülga 2822 sayılı
Kanunda belirtilen hükümlere
göre sonuçlandırılır.” düzenlemesi
nedeniyle kanunun yayımı tarihin-
den itibaren yürürlüğe girememiştir .
Yasal düzenlemedeki bu, bir tür tek-
nik hata daha sonra fark edilerek,
10.1.2013 tarihinde 6385 sayılı Sos-
yal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigor-
tası Kanunu İle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanu-
nun 20. Maddesinde düzenlenerek
TBMM’de kabul edilmiştir. 20.
Madde metni ile eklenen cümle ile
artık işletme yetki tespitleri için,
%40 ve daha fazla üyelik düzenleme-
sinin yürürlüğe girmesi bakımından,
Ocak 2013 işkolu istatistiğinin ya-
yımlanmasını beklemeye ihtiyaç kal-
mamıştır. Bu değişikliğin yapıldığı
6385 sayılı yasa 19.1.2013 tarihinde
28533 sayılı Resmi gazetede yayım-
lanarak yürürlüğe girmiş bulunmak-
tadır.
Yetki Tespitine itiraz ve İşkolu-nun Belirlenmesi Konuları: Yeni yasanın 43. Maddesinde, eski
yasadaki düzenlemeler genel olarak
korunmuştur. Ancak yeni yasanın 3
fıkrasındaki “İtiraz dilekçesinde veya
ekinde somut delillerin yer almaması
hâlinde itiraz incelenmeksizin redde-
dilir. İşçi ve üye sayılarının tespitinde
maddi hata ve süreye ilişkin itirazları
mahkeme altı iş günü içinde duruşma
yapmaksızın kesin olarak karara bağ-
lar.” düzenleme yeni olup son derece
olumludur.2822 sayılı yasa döne-
minde işveren kesiminin yetki tespi-
tine itiraz mekanizmasını ne kadar
kötüye kullandığı bilinen bir konu.3.
fıkra ile düzenlenen; İtiraz dilekçe-
sinde veya ekinde somut delillerin
yer almaması halinde itirazın ince-
lenmeksizin reddedilebilmesi, İşçi ve
üye sayılarının tespitinde maddi hata
ve süreye ilişkin itirazların mahke-
mece altı iş günü içinde duruşma
yapmaksızın kesin olarak karara bağ-
lanması kötü niyetli işveren itirazla-
rının kısmende olsa önüne
geçilebilmesi olanaklarını ortaya çı-
karmaktadır. İş hukuku yargıçlarının
işçi lehine yorum ilkesinden de yola
çıkarak yasal düzenlemenin kendile-
rine verdiği bu yetkiyi kullanmaları
halinde örgütlenme karşıtı kötü ni-
yetli bazı uygulamaların önüne ge-
çilebilecektir.
Yeni yasanın 5. Maddesi 2. Fıkra-
sındaki “Yeni bir toplu iş sözleşmesi
için yetki süreci başlamış ise işkolu
değişikliği tespiti bir sonraki dönem
için geçerli olur. İşkolu tespit talebi
ve buna ilişkin açılan davalar, yetki
işlemlerinde ve yetki tespit davala-
rında bekletici neden sayılmaz”. dü-
zenlemesi son derece yerinde bir
düzenleme olmuştur. Yetki tespitine
sırf zaman kazanıp örgütlenmeyi en-
gellemek için itiraz eden işveren ke-
simi, bu dava devam etmekteyken,
genellikle Çalışma Bakanlığından iş-
kolu tespiti isteyip, çıkan işkolu ör-
petrol-iş 59
gütlü sendikanın işkolu ise işkolu
tespitine de itiraz etmekteydi. Ço-
ğunluk tespiti davası ve bakanlığın
yetki işlemleri bakımından bu dava-
lar, bekletici mesele kabul edilmekte,
öncelikle işkolu tespiti davasının so-
nuçlanıp kesinleşmesi beklenmek-
teydi. Bu şartlar altında, toplu iş
sözleşmesi yetkisinin alınması nere-
deyse 2-3 yılı bulmaktaydı. Özel-
likle yeni örgütlenilen işyerlerinde,
bu mekanizmaların işlemediği yer
parmakla gösteriliyordu. Yeni yasal
düzenleme hem bakanlık işlemle-
rinde, hem de yetki tespit davalarında
İşkolu tespit talebi ve buna ilişkin
açılan davaların bekletici mesele ya-
pılmayacağını açıkça düzenleyerek
,örgütlenmenin hukuk kuralları kul-
lanılarak önüne geçme uygulamala-
rına son vermiş görünmektedir.
Yetki alınan işletme ve işyerle-rinde toplu sözleşme prosedürü2822 sayılı yasada olduğu gibi 6356
sayılı yasada da toplu sözleşme pro-
sedürü son derece hantal ve tuzak-
larla dolu düzenlemeler
içermektedir. Kanunun bu düzenle-
meleri 2822 sayılı yasadan az sayıda
bazı ayrıntılar bakımından ayrılmak-
tadır.
Toplu görüşmeye çağrı, Topluşözleşme görüşmelerinin başla-ması ve süresi 6356 sayılı yasanın 46. Maddesi ge-
reği , 2822 sayılı yasada olduğu gibi,
Yetki belgesini alan Sendikanın , bu
belgeyi aldığı tarihten itibaren 15
gün içinde çağrı yapması gerekmek-
tedir.Çağrının süresi içinde yapılma-
ması, alınan yetki belgesini
hükümsüz hale getirecektir.
Toplu Uyuşmazlıkların Çözümü: Yeni yasanın “Uyuşmazlıkların tes-
piti “başlıklı 49. Maddesinde düzen-
lenmiştir. 2822 sayılı yasadan farklı
olarak, toplu görüşmenin başladığı
tarihten itibaren otuz gün geçtiğinde,
anlaşma sağlanamamışsa, taraflardan
her birinin resmi listeden bir arabu-
lucunun katılmasını görevli makam-
dan isteyebilme imkanı, yeni yasada
düzenlenmemiştir. Ayrıca,uyuşmaz-
lık hallerinde , taraflardan birinin
uyuşmazlığı altı iş günü içinde gö-
revli makama bildirmesi, aksi tak-
dirde işçi sendikasının yetkisinin
düşeceği konusu düzenleme altına
alınmıştır.Bu düzenleme 2822 sayılı
yasada bulunmamaktaydı.Böylece,
işçi sendikalarının yetkilerinin düş-
mesine neden olan tuzak düzenleme-
lere, bir yenisi daha eklenmiştir.
Grev Hakkı:Yeni Yasanın 58 Maddesi 1. Fıkra-
sında Grev Hakkı “İşçilerin, topluca
çalışmamak suretiyle işyerinde faali-
yeti durdurmak veya işin niteliğine
göre önemli ölçüde aksatmak ama-
cıyla, aralarında anlaşarak veya bir
kuruluşun aynı amaçla topluca çalış-
mamaları için verdiği karara uyarak
işi bırakmalarına grev denir.” şek-
linde tanımlanmıştır. Bu tanımlama-
nın devamındaki düzenlemeler
olmasa bu tanımın oldukça iyi ifade
edilmiş bir grev hakkı düzenlemesi
olduğu düşünülebilirdi. Ne varki
metnin devamında yer alan 2. Fıkra
ve 3. Fıkra düzenlemeleri; ile 1. Fık-
radaki özgür grev hakkı tanımının
sınırları olabildiğince daraltılmıştır.
Bu haliyle grev hakkı, gücünün
bütün etkisi yok edilmiş bir düzen-
lemedir. 58. Maddenin gerekçesine
bakıldığında kanun koyucunun, ya-
saklanan genel grev, siyasi amaçlı
grev ve dayanışma grevini, yasal iş
mücadelesi aracı olarak görmedi-
ğini,işyeri işgali, işi yavaşlatma,ve-
rimi düşürme ve diğer direnişlerin
işçilerin bağlılık borcu ile işgörme
borcuna aykırılık oluşturan eylemler
olarak nitelediğini görmekteyiz.
Oysa ILO ÜÇO (Sendika Özgürlüğü
komitesi) kararlarına göre, Daya-
nışma grevlerinin yasaklanması
uygun bulunmamaktadır. Dayanışma
grevleri yasal grevlerdir. Ayrıca sen-
dikanın tanınması için yapılan grev-
lerin de meşru olduğu kabul
edilmektedir.Hükümetlerin uygula-
dığı ekonomik politikaların ortaya çı-
kardığı çalışma yaşamındaki
sonuçları protesto etmek için yapılan
ulusal grevin yasaklanmasını, örgüt-
lenme özgürlüğünün ağır bir ihlali
saymaktadır. Asgari ücretin artırıl-
ması,yürürlükteki toplu sözleşmelere
saygı gösterilmesi, ekonomik politi-
kaların değiştirilmesi amacıyla yapı-
lacak genel grevlerin meşru olduğu
ve sendikaların normal faaliyetleri
arasında olduğu kabul edilmekte-
dir.Genel bir grev yasağının sınırlı
bir süre için ve ciddi bir ulusal kriz
halinde kabul edilebileceği düşünül-
mektedir. Yasanın 60. maddesinde,
Grev kararının, tarafsız arabulucu
uyuşmazlık tutanağının tebliği tari-
hinden itibaren altmış gün içinde alı-
nabileceği ve bu süre içerisinde altı
iş günü önceden karşı tarafa bildiri-
lecek tarihte uygulamaya konulabile-
ceği, bu süre içerisinde, grev
kararının alınmaması veya uygulana-
cağı tarihin, karşı tarafa bildirilme-
mesi hâlinde toplu iş sözleşmesi
yapma yetkisinin düşeceği düzenlen-
miştir. Yeni yasal düzenleme gereği
60 günlük süre içinde hem grev ka-
rarı hem de uygulama kararı alınabi-
lecektir.
Grev Oylaması ve Greve Hayırkararı halinde uyuşmazlığınYüksek Hakem Kuruluna Gön-derilmesi:Grev Oylaması Konusu 6356 sayılı
yasanın 61. Maddesinde düzenlen-
-DO
SYA - 6356 Sayılı Kanun
petrol-iş60
miştir.2822 sayılı yasadan farklı ola-
rak oylama başvurusunun mahallin
en büyük mülki amiri yerine, işyeri-
nin bağlı bulunduğu görevli makama
yapılacağı düzenlenmiştir.
Maddede ayrıca; Oylamada grev ila-
nının yapıldığı tarihte işyerinde çalı-
şan işçilerden oylamaya katılanların
salt çoğunluğunun, grevin yapılma-
ması yönünde karar vermesi halinde
, bu uyuşmazlıkta alınan grev kararı-
nın uygulanamayacağı, bu durumda
60 ıncı maddenin birinci fıkrasında
belirtilen sürenin sonuna kadar an-
laşma sağlanamazsa veya 51 inci
maddenin birinci fıkrasında belirtilen
6 işgünlük süre içerisinde işçi sendi-
kasının Yüksek Hakem Kuruluna
başvurmaması halinde yetki belge-
sinin hükmünün kalmayacağı dü-
zenlenmiştir.
Eski yasadaki “grev ilanının yapıl-
dığı tarihte işyerinde çalışan işçile-
rin salt çoğunluğu” düzenlemesi
yerine “grev ilanının yapıldığı ta-
rihte işyerinde çalışan işçilerden
oylamaya katılanların salt çoğun-
luğunun” esas alınması dikkat çeki-
cidir. Oylamaya katılanların salt
çoğunluğunun, grev ilanının yapıl-
dığı tarihte işyerinde çalışan işçilerin
salt çoğunluğundan daha az bir sayı
olacağı açıktır. Bu düzenleme ile
kanun koyucu adeta greve hayır
çıkma olasılılığını artırmak istemiş-
tir.Ayrıca eski yasadaki oylamanın
nasıl yapılacağına ilişkin düzenleme-
ler yeni kanunda bulunmayıp, bu ko-
nuların yönetmelikle düzenleneceği
belirlenmiştir.
Grev Yasaklarının bulunduğuişler :6356 sayılı yasanın 62.maddesin-
deki düzenleme: “Can ve mal kur-
tarma işlerinde; cenaze işlerinde ve
mezarlıklarda; şehir şebeke suyu,
elektrik, doğal gaz, petrol üretimi,
tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya
doğalgazdan başlayan petrokimya iş-
lerinde; bankacılık hizmetlerinde;
Millî Savunma Bakanlığı ile Jan-
darma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığınca doğrudan
işletilen işyerlerinde; kamu kuruluşla-
rınca yürütülen itfaiye ve şehir içi toplu
taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde
grev ve lokavt yapılamaz.” şeklindedir.
Maddenin gerekçesinde ILO ta-
lepleri dayanak gösterilerek,
yasak işlerin kapsamını belirler-
ken yaşamsal nitelik gösteren
temel kamu hizmetleri ile sınırlan-
dırma esasının kabul edildiği be-
lirtilmektedir.
Oysa ILO ÜÇO (Sendika Özgürlüğü
komitesi) tarafından grev hakkının
iki durumda yasaklanabileceği kabul
edilmektedir. Devlet adına otorite
icra eden kamu görevlilerinin çalış-
tığı kamu hizmetlerinde ve durması
nüfusun tümünün veya bir bölümü-
nün yaşamını , kişisel güvenliğini
veya sağlığını tehlikeye atabilecek
zorunlu temel hizmetlerde grev hak-
kının yasaklanabileceği öngörülmek-
tedir. Bu temel hizmetlere örnek
olarak hastaneler , elekrik, su,polis
,silahlı güçler,itfaiye ,hava trafik
kontrolü gibi işler sıralanmaktadır.
Bu anlayışlar üzerinden 6356 sayılı
yasadaki grev yasakları incelenecek
olursa; Can ve mal kurtarma işle-
rinde; cenaze işlerinde ve mezarlık-
larda; hastanelerde, şehir şebeke
suyu, elektrik üretim ve dağıtımı, it-
faiye işlerinde yasağın uluslararası
normlara uygun olduğu kabul edile-
bilir.Ancak yasadaki doğal gaz, pet-
rol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile
nafta veya doğalgazdan başlayan pet-
rokimya işlerinde; bankacılık hiz-
metlerinde; askeri işyerlerinde; kamu
kuruluşlarınca yürütülen şehir içi
toplu taşıma hizmetlerinde grev ya-
sakları uluslarası normlara açıkça ay-
kırı bulunmaktadır.
Grev Ertelemesi: Grev Hakkının yürürlüğe girdiği ta-
rihlerden bu yana Grev Erteleme Ka-
rarları Türk İş Hukukunda sıkça
başvurulan bir yöntem olmuştur.
Grev yasaklarını daha da geniş tut-
mayıp, görünürde grev hakkının ol-
duğu işlerde “Milli Güvenlik”
gerekçesi ile grevi ertelemek ,fiilen
grev yasaklarını geniş, geniş uygula-
manın bir yolu olarak kullanılmış-
tır.Anayasanın 54. Maddesi Grev
ertelemeleri konusunda yasama orga-
nına geniş yetkiler tanımaktadır. Bu
konu, 6356 sayılı yasanın 63. Mad-
desinde düzenlenmiştir. 2822 sayılı
yasadan farklı olmayan bu düzenle-
mede dikkat çeken husus, 2822 sayılı
yasadaki erteleme kararlarına karşı
yargı yoluna başvuru düzenlemesinin
yeni yasada yer almamasıdır. Ancak
bu düzenlemenin yasada düzenlen-
memiş olması erteleme kararının mu-
hatabı olan işçi sendikalarının
yargıya başvurma hakkını ortadan
kaldıramayacaktır. İdarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karsı yargı yo-
luna başvurulabileceği temel ilkesi
esas alındığında, bu hakkın 6356 sa-
yılı yasada düzenlenmemiş olmasın-
dan yola çıkılarak, ortadan
kaldırıldığı sonucuna varılamaz.
Ayrıca, 2822 sayılı yasadaki “ola-
ğanüstü halin ilan edildiği bölge-
lerde grev ertelemesine karşı
açılan davalarda yürütmenin dur-
durulmasına karar verilemez”. dü-
zenlemesinin yeni yasada yer
almaması hukuken uygun bir düzen-
leme olmuştur.
petrol-iş 61
Bilişim Okudum, Bilişim Yazdımİlk kişisel bilgisayarlar ortaya çıktığında, meselenin bu noktaya geleceğini görençok az insan vardı belki de. Masa üzerindeki bu bilgisayarlar sonra yavaş yavaşdiz üstlerine ve şimdilerde kullandığımız akıllı telefonlar ile avuç içlerimize kadarulaştılar. En başından beridir de tek başlarına değiller; bir fonksiyonu gerçekleşti-rebilmek için üzerlerinde, yazılımlar dediğimiz, neyi nasıl yapmaları gerektiğinisöyleyen programlar çalıştı hep.
Bilgisayarlar fiziki varlıklar. Elimizden dü-şünce kırılıyorlar, bozuluyorlar. Yazılım-larsa, sonuçlarını, örneğin ekranda
görebildiğimiz, elle tutamadığımız şeyler.
Yazılımları göremediğimiz için kıymetlerini bilemi-yoruz sanırım. Kıymetleri iş yapışımızı belirliyorolmalarında. Bize ait verileri saklıyorlar. Bu daönemli mesela. Yazılımlar güvenmek zorunda ol-duğumuz şeyler. Güvenmemiz içinbelirli özellikleri taşıyor olma-ları gerekiyor:
İhtiyacımız olan işinasıl yaptığını bilme-liyiz. Yazılımlarbunun için açıklığasahip olmalılar. Ya-zılımları üretirkenelde ettiğimiz, neyinasıl yaptıklarını gösteren kaynak kodudediğimiz şeylerin gizli saklı şeyler olmaması hemgerçekten gösterdiği işi mi yapıyor diye bakabilme-mizi, hem de -insan bu- yapılan yanlış bir şey varsabunun düzeltilebilmesini sağlıyor.
Yazılım ne yapıyor, kaynak koduna baktık ve gör-dük diyelim. Peki gördüğümüz şeyi değiştirebiliyormuyuz? Bunun önünde herhangi bir engel var mı?Bunun önünde bir engel olmaması gerekiyor ki,yanlış olanı düzeltebilelim. Yanlış olmasa bile iste-diğimiz şekilde çalışması için değiştirebilelim.Bunun da önünde teknik ya da hukuki bir engel ol-maması gerekiyor. “Ya bu yazılımı olduğu gibi
kabul edersin ya da kullanamazsın” dememeli ör-neğin.
Dayatmadan oluşan bağımlılık
Bu şartları sağlamayan, bize o güveni vermeyen ya-zılımlara sahipli yazılımlar diyoruz. Yazılım dünya-
sında belli bir hakimiyetleri var.Bu hakimiyetlerini bize daya-
tarak devam ettiriyorlar. Birkullanım biçimini, tekel vb.pozisyonlarını kullanarakdayatıyorlar ve bu, biz kulla-
nıcıların çıkarına olan bir biçim değil.
Virüslerle, sistem açıklarıyla ve gerikalmış programlarla boğuşmak zorunda
kalıyoruz. Bu dayatmadan ve oluşan bağımlılık-tan kurtulmanın bir yolu var: Özgür Yazılım kul-
lanmak. Özgür olan pek çok yazılım var. KısacaLinux diye bildiğimiz GNU/Linux dağıtımları(buna daha sonra değineceğiz) en bilinen örnekleri.Internet uygulamalarından grafik uygulamalarınamultimedya uygulamalarına pek çok örneği varözgür yazılımların.
Bir kaç özgür yazılım için bağlantı:
Firefox (İnternet tarayıcı)https://www.mozilla.org/tr/firefox/fx/
Gimp (Grafik editör)http://www.gimp.org/
LibreOffice (Ofis uygulamaları)http://tr.libreoffice.org/
Özgür KILIÇASLAN / Bilgi İşlem Servisi
BİLİŞİM
Bağış Erten’i televizyonlardan Radikal'deki futbol yazılarından NTV'deki futbol yo-rumlarından tanırsınız, ciddi teorik birikime dayalı farklı ve mizahi bir tarzı vardır.Onunla futbolun işçi sınıfı ile iç içe geçen tarihinden, birlikte seyredilen bu oyununkeyfine, sahalardaki şiddetten, oyuncuların sendikalaşmasına kadar bir dizi konuda ko-nuştuk.
Türkiye'de spor denilince futbolanlaşılıyor, futbolu niye bu kadarçok seviyoruz? Sporlar içinde futbolun ayrıcalıklı biryere sahip olması sadece Türkiye'yeözgü bir durum değil, dünyanın pekçok yerinde bu böyle. Ama bizde enpopüler sporlar arasında birincininfutbol, ikincinin futbol, üçüncününde futbol olması sorunlu. Diğer spor-lar bizde dörtten sonra başlıyor. Buyoğun ilginin bana göre iki nedenivar. Öncelikle futbol kolay, basit,herkes tarafından sevilmeye dahauygun bir spor. Bir kültürü, bir ta-rihi, bir dili var. Bunları popüler kül-türe yedirdiğinizde ortaya kocamanbir alan çıkıyor. Futbol edebiyatın daparçası olabiliyor, yazılı medyanın da
bir parçası olabiliyor, televizyonunda unsurların biri olabilyor. Bütünbunlar futbolun geniş hareket alanınıgösteriyor. Ama Türkiye'de işin birde subjektif yanı var. Futbol özel-likle 1980 sonrasında özel olarak birkitle iletişim aracı olarak kullanıldı.Bu anlamda bir oyalama aracı olaraksunuldu, palazlandı,yüceltildi, heralanda karşınıza çıkacak biçimdevurgulandı. Bu kadar çok ilgi göste-rirseniz, bu kadar para yatırırsanız, ospor buz hokeyi bile olsa bir yeregelir.
Futbolseverlik ile kutuplaşmış fut-bol fanatizminin birbirinden farklıolduğunu söylüyorsunuz, Bu kav-ramları açabilir misiniz?Futbolseverlik, taraftarlık, sıkı taraf-
tarlık, sonra da futbol fanatizmi (ho-liganizm) diye bir çizelge yapabiliriz.Türkiye'de futbol, bu çizelge üze-rinde salınıyor. Ama bu salınım artıkfutboseverlere değmez oldu. Futbol-severliği diğer taraftarlık biçimlerin-den ayıran temel şey oyuna olan birsevda ile kendini ifade etmesidir.Futbolsever sadece takımının iyi oy-naması ile değil, hertürlü güzeloyunla ilgilidir.
Aslında bu çizelgenin özünde bir fut-bolseverlik vardır. Taraftar kitlesininçok azı, ben sadece kendi takımımınmaçını seyrederim, başka maç sey-retmem, der. Mutlak surettte başkamaçlar da seyrederler. İşte o başkamaçlardan aldıkları lezzetlerin bü-tünü bir futbolseverlik kültürü yara-tıyor. Oyunla sağlıklı bir ilişkikurmanın da başlangıcı budur. Bu,taraftarlığı reddeden bir şey değil. İyibir futbolsever ve iyi bir taraftar ola-bilirsiniz.
Taraftarlığın ayırdedici özelliği nedir sizce ? Taraftarlık bilinçle seçtiğiniz birdurum değildir. Küçükken ya aile yabir abi tarafından size iletilen aklı-nızla değil duygularınızla seçtiğinizbir şeydir. Duygularınızla seçtiğinizbir şey için çok rasyonel açıklamalaryapamazsınız. Ama futbolseverliktaraftarlığın iyi bir parçasıdır, iyi birtaraftar olmak için iyi bir futbolseverolmanız gerekiyor.
Futbol işçi sınıfının sporudurHayatı anlatabilmek için futbola bakan yazar Bağış Erten:
Söyleşi: Necla AKGÖKÇE
Peki ya futbol fanatizmiTürkiye'de kendi takımına aşırısevgi üzerinden değil rakip ta-kıma olan nefretle ifade edilirhale gelen duruma futbol fana-tizmi diyorum. Kendi takımınızıçok sevmekle rakip takıma karşıduyduğunuz nefret arasında birtercih yapıyorsunuz demektir buve çok önemli bir farktır. Buradasevginiz değil başkalarına olannefretiniz ön plandadır. Bu öteki-leştirme, biz-onlar ayrımının çokvurgulu hale gelmesi, futboldaciddi anlamda bir adaletsizlik, hu-kuksuzluk yaratıyor. Bu adaletsiz-lik ve hukuksuzluğu her takımtaraftarının kendine yontarak, hepbaşkaları tarafından mağdur edildi-ğine inanarak tariflemesi, kulüplerindurumu sömürmesi, her takım taraf-tarının kendi içinde cepheleşmesi vetespih böceği gibi içine kapanarakyaşamaya başlaması sonucunu doğu-ruyor. İçe daha sağlam kapanabil-mek için dış düşman yaratmanızgerekir. Dış düşman insanları birleş-tiren içerideki sorunların üzeriniörten bir şey aynı zamanda. Bu dışdüşman hem toplumda hem de med-yada çok körükleniyor.
Pratiğe nasıl yansıyor bu? Mesela Fenerbahçeli adamın forma-sının sırtında, anti-Galatasaray yazı-yor ya da Galatasaraylı'nın sırtındaanti- Fenerbahçe. Kendini bu kadarnet ifade ediyor. Bu durumu besle-yen adeletsizlikler, düşmanlıklar vesöylemler de ortadan kalkmayıncaciddi kutuplaşmalar oldu. Berabermaç seyredemez hale geldik. Bir-likte maç seyretme bir nostalji olarakdeğerlendiriliyor artık.
Oysa bu nostalji değil. Futbolun enzevkli yanlarından biri de seyreder-ken rakibi kızdırabilmektir. Yan-yana oturduğunuz arkadaşınızı kızdı-ramamak, ona takılmamak oyunun
ciddi bir bölümünü yok eder. Oyu-nun en zevkli yanı budur. Duvarakarşı oynamıyorsunuz çünkü.
Bir toplumsallaşma hali de sanı-yorum?Evet aynen öyle maç seyrederkentemas kurarsınız. Temassız futbol birişe yaramaz, bilgisayarda futbol oy-namıyoruz gerçek futbolu seyrediyo-ruz. Yanımızda takılabileceğimiz,şakalaşabileceğimiz insanlarla bera-ber yapabilirsek bunu güzeldir fut-bol.
Futbol yazarı olarak bir maçtanbahsederken Arap Baharı'na, Al-manya -Yunanistan maçını yazar-ken komşudaki krize giriyorsunuzfutbola siyaseti karıştırıyorusunuzyani. Futbol- siyaset bu kadar ge-çişli alanları mı?Bir büyük, bir de küçük siyaset var.Büyük siyaset televizyonlarda izledi-ğimiz siyasiler tarafından bir meslekgibi icra edilen parlamentosu ile söy-lemi ile günlük haber bültenlerininbir parçası olan siyasi partilerin aktörolduğu bir dünya. Bu büyük siyasetinfutbola karışması tehlikeli. Çünkübüyük siyaset kendi araçları ile ken-dine yontarak futbola karşıyor. Sa-dece Türkiye'de değil başkaülkelerde de oluyor bu. Siyasilerfutbolu bir rant, yararlanma, bir des-
tek alanı olarak kullanmaya çalışı-yorlar. Milli takımının başarıların-dan kendilerine güç devşirmeye,bazı takımların içinde siyasi biralan açmaya çalışıyorlar. Bu tehli-keli bir şey.
Küçük siyaset ne oluyor? Küçük siyaset dediğimiz şey ha-yatın her alanında olan otobüse,metroya bindiğinizde geç gelenveya kalabalık olan araçlardanyakınmadan tutun da hayat pa-halılığından yakınmaya kadar
varan bir tutum. Hayatın asıl büyükalanını oluşturan ve bize siyasi değil-miş gibi görünen oysa bir sürü siyasianlamı olan her şey küçük siyasetegiriyor. Futbol işte bu küçük siyase-tin mutlak surette temas etteği biralandır. Bilet fiyatlarını ele alın bu-günkü bilet fiyatlarıyla bir işçi zormaça gider artık. Bunu dile getirip“Bilet fiyatları çok yüksek” dediği-nizde bu bir siyaset oluyor. Hakikat-ten dünyanın en pahalı maç biletleribizde satılıyor. Türkiye'de bazı maç-ların kale arkası biletleri 60TL, bazende daha fazla oluyor. Bu kadar pahalıbilet satarsanız futbolun asıl sahipleridevre dışı kalır. Türkiye'de asgariücretli iki kere maça gitse ayda maa-şının yüzde 20'sini maça vermek zo-runda kalır. Bu da siyasete dahil birşey, çok da gerçek bir şey. Aynı za-manda toplumsal bir şey çünkü haya-tın bir parçası. Mesela, ArapBaharı'nda Tahrir Meydanındaki oönemli kalkışmanın itici unsurların-dan biri bir taraftar grubuydu. Taraf-tar grubunun polise karşı mukavemetgeleneği olduğu için kitleyi toparladı.Futbol hayatın içine indiğinizde bunaçok müsait bir temas...
Nasıl yani ?İşten eve evden işe gidiyor, sendikalfaaliyetlere katılmıyor, herhangi birtoplumsal hareketlilik içinde yer al-mıyorsanız size kötü muamele yapıl-
petrol-iş64
dığını görmeyebilirsiniz. Böyle birhayat içinde başkalarına yapılan hak-sızlıkları da farketmeyebilirsiniz.Ama bir maça gidin bazen bir andahava değişir, şiddet, polisin aşırı güçkullanımı ya da insani muamelebütün bunları görmeye başlarsınız.Hemen orada bir direniş kültürüoluşmaya başlar. Çünkü futbol ha-yata değen, hayatın pek çok alanınadeğen bir spor. Aslında hayatın tak-lidi ve bütün taklitler gibi abartılı ol-duğundan kendini çok kolaygösterebiliyor.
Hayatta eşitsizlik varsa futboldakieşitsizlik, dayanışma varsa futbol-daki dayanışma çok net biçimde gö-rülebilir. Ben hayata bakıp hayatabenzeyen yanları ile futbolu anlat-maya çalışıyorum.
Karıştırdığım siyaset böyle bir siya-
set. Hayatı anlatabilmek için futbolukullanmak daha doğrusu.
Futbol emekçilerinin sendikalaş-malarını savunuyorsunuz, trans-ferlerde milyarların döndüğü birsektörden bahsediyoruz bir yan-dan da. Böyle ortamda sendikalaş-mak mümkün mü? Bir sinema filmine baktığınızda başrol oyuncularını görürsünüz önceama filmin arkasında pek çok insanınemeği gizlidir. Futbol da bir sahnesanatıdır. Sahnenin önündekilerbizim gözümüzü kör ediyorlar. Çok
büyük paralarla gösterişle yapıyorlarbu işi. Ama bunlar çok çok bin kişi-ler. Oysa Türkiye'de 10 binin üze-rinde profesyonel sporcu var.Futbolcular içinde kendilerine vaadedilen paraları alanların oranı yüzdesıfırdır. Mutlak surette - en çok parakazananı bile- bence emek sömürü-süne uğruyor. Geçtim hakettiğinivaad edilen parayı alamıyor. Dokuzbin kişi ikinci, üçüncü ligde top koş-turuyor. Gencecik çocuklar asgari üc-retle hatta zaman zaman bununaltında çalıştırılıyor. Futbolcular ara-sında 18 yaşın altında olanlar bulu-nuyor. Burada bir çocuk işçisömürüsü var. Gelecekleri başkanve yöneticilerin iki dudağı arasındakisözlere bağlı. Hepsinin hayali büyükfutbolcu olup, o şaşalı dünyaya çık-mak. O dünyanın ışıkları yüzündenen aşağıda o ağır sömürü ortamınıkabul ediyorlar. Dayanışmanın, bir
Futbolcu sendikaları dünyadane durumda, ne tür bir çalışmayürütüyorlar? Dünyanın pek çok ülkesinde futbolcu
sendikaları var. Fransa’da çok kuv-
vetli bir sendika bulunuyor. Her ligde
ödenmesi gerekli asgari ücret için
toplu sözleşme masasına oturuyorlar.
Bir üçüncü lig oyuncusuna şundan
daha az, bir ikinci lig oyuncusuna
bundan daha az, bir birinci lig oyun-
cusuna da şundan daha az para vere-
mezsiniz, diyorlar.
Böylece taban ücretleri belirlenmiş
oluyor. Bu çok devrimci bir uygu-
lama. Sendikanın iyi bir şey, güzel
bir şey olduğunu ispatlayacak en iyi
alan futboldur. Sendikalarla müca-
dele etmeyi çok sevmeyen ileri en-
düstri toplumlarında çok gelişmiş
futbol sendikaları vardır. Amerika'da
bütün futbolcuların hakları toplu söz-
leşme ile belirlenir. Hiçbir futbolcu
bireysel sözleşme imzalayamaz.
İngiltere'de bütün dünyanın tanıdığı
David Beckham sendika üyesidir ve
greve de gitmiştir. İngiltere Futbol
Federasyonu malulen emekli olanla-
rın paralarını azaltmaya kalktı, yıllık
milyonlarca Paund alan o oyuncular
lig başlamadan greve gittiler.
Futbol emekçileri niye örgütle-nemiyor Türkiye'de?Türkiye' de popüler kültür alanla-
rında kimse örgütlenemiyor. Mesela
sinema emekçileri sen-
dikası daha yeni kuruldu ve
çok güçlü değil. Müzik emekçileri de
öyle. Popüler kültür alanlarında sen-
dika öcüleştirildi. İnsanlar çok kork-
tukları için sendika kuramıyorlar.
Ayrıca futbolcular çok gençler, çok
bilgisizler. Oysa fakir çocukları fut-
bolcu olur.
Çünkü bu öğütücü sistem içinde di-
renebilmeniz için kaybedecek hiçbir
şeyiniz olmaması gerekir. Bu çocuk-
ları birgün şöhret olacakları beklen-
tisi yaratarak kandırmak o kadar
kolay ki.
Bu şartlar altında sendikadan uzak
durmaları da çok normal.
David Beckham da futbol sendikası üyesidir
petrol-iş 65
arada durmanın, sendikanın gücünüen iyi anlatan yerlerden biridir futbol.Hayatta sendika dediğinizde sizeşüphe ile bakıyorlar. Ama futboldasendika dediğinizde, size doğru söy-lüyorsun haklısın, diyorlar. Futbollailgilenen herkes futbolcuların kulüp-ler karşısındaki güçsüzlüğünü bilir.Tablo bu kadar netken örgütlenme-mek hakikatten büyük bir zaaf.
İşçiler futbol seyircisi olarakbüyük bir kitle oluşturuyor, amabunun dışında futbolla, futbol ta-kımlarıyla işçi sınıfının farklıbağlantıları da var. Bu bağlantıburadan çıkabilecek olumlu işbir-likleri hakkında bir şeyler söyle-mek ister misiniz?Kesinlikle söylemek isterim. En sev-diğim konulardan biridir. İngiltere'de19. yüzyılda boş zaman faaliyeti ola-rak ortaya çıkmış olan futbol, yapıitibariyle işçi sınıfının sporudur.Oynayanlarla seyredenlerin aynıdünyanın parçası olduğu bir yerdenpalazlanmış, yerleşmiş daha sonraherkes tarafından kabul edilmiştir.İtalya'da, Almanya'da da işçi sınıfı-nın sporudur. İspanya' da kimliksporudur ama yine işçi sınıfına dair-dir. Son 20 yılda bunu onlardan alıpbaşkalarına mal etmek için ciddi biratak var.
Ne tür bir atak? Özellikle tribünlerde seyredilen fut-bolu, biletleri pahalılaştırarak, belliyerlerden insanları sürerek, stat kon-forları adı altında her şeyi fahiş fiyatasatarak işçi sınıfından almaya ortaüst sınıfa mal etmeye çalışıyorlar.Televizyonda seyredileni engelleye-mezsiniz ama tribün futbolunu ,işçi-ler gelemesin, yoksullar gelemesin,haline getirmeye çalışıyorlar. Maç-lara “Formalı geleceksiniz” deniyor
mesela. Kendi diktiğiniz forma ol-muyor, resmi forma almanız gereki-yor. En azından 80-100 TL bu. Tekyetmez, onun üç çeşitini alacaksınız,deniyor, sonra. Tüketim kalıbına in-dirgeyerek futbolu, işçi sınıfındanuzaklaşmaya çalışıyorlar. Buna yok-sul kesimlerin, işçilerin direnç gös-termesi lazım. Sendikalı, sendikasıztüm işçilerin bu alanı kaptırmamasılazım.
Direnç gösterenler var mı ?Evet var. İngiltere'de dok işçilerinintakımı olan Liverpool'da pahalı biletsatamazsınız, mesela. Kop denilenbir kale arkası tribünü vardır. O tri-büne 100- 150 yıldır işçiler gidiyor,onların ayağını oradan kesemezsiniz.En zengin klüplerden biri de olsanızbunu yapamazsınız. Sahibi Ameri-kalı Liverpool'un promiyer lig, tüke-tim kalıplarının en fazlaköpürtüldüğü lig, ama onu orada ya-pamazsınız. Almanya'da Schalkemaden işçileri takımıdır. Schalke'yegiren her yeni futbolcu yerin yedi katdibine götürülür. Ve onlara “ Siz buadamların, işçilerin takımısınız,bakın burada hangi koşullarda çalı-şıp sizin maçınıza geliyorlar. Onlaralayık olacaksınız” denir. Bu, çokçarpıcı bir örnektir.
Şu anda Schalke'nin sahibi Rusya'nınünlü doğal gaz şirketi Gasprom'dur.Sahibi kim olursa olsun, hiçbirzaman maden işçilerine yüzünü çe-viremez. Bu, takımın tarihine, kimli-ğine yüz çevirmek demek olur ki, buriski kimse göze alamaz.
İspanya'da kimlik sporudur de-miştiniz...Evet, mesela İspanya'da Athletic Bil-bao takımı BASK bölgesinin takımı-dır. BASK bölgesinde doğmuş ve o
bölgede yetişmiş çocuklarla oynarlar.Dışarıdan transfer yapmazlar, bununiçin bir yasak yoktur ama oynayantüm çocuklar o bölgenin çocukları-dır. Bunu ırkçılık olarak yapmazlar,siyah da olsa, başka ulustan da olsao bölgede yetişen çocukları tercihederler.
Bu bölgenin çocuğu olacak derler.Bizim Diyarbakır Spor'da bir taneDiyarbakırlı zor bulursunuz. Kendiyağları ile kavrulurlar. Belki şampi-yon olamazlar ama gidin görün ha-yatta en zevk alınacak tribünleroradadır Futbol keyfi orada bam-başka bir şeydir. Türkiye'de böyletemel kültür yok... Türkiye'de hertakım sosyal kesim olarak birbirinebenziyor. Aynı aileden bir Fenerbah-celi, bir Beşiktaşlı, bir Galatasaraylıçıkması çok muhtemeldir. Zaten çokda vardır. Onlar biraradalık yaratanpopüler kültür takımları olarak çık-mışlardır.
Schalke örneği gibi bir işçi takımıyok bizde sanıyorum? Buna en yaklaşan takım KarabükSpor'dur. Karabük Spor sahibi sen-dika olan bir takımdır.Üyelerden takım için debir pay kesilir ve bunuüyeler kabul eder.Şu anda da bi-rinci ligdeo y n u y o r .Karabük birişçi kentidir, her tarafıemek kokar. İşçi şehrinin takımı daişçi takımı olmak duru-mundadır. Hakikatten tri-bünlerinde de bunlar yazar.Karabük'ün tribünlerindekisöylemlere baktığınızda, Avrupatakımlarından farklı olmadığını gö-
66
rürsünüz. Ama bunu öne çıkartmak,anlatmak göstermek lazım. Futbolu son dönemlerde şiddettenayrı düşünemez hale geldik, ciddibir erkek şiddeti bu bir yandan da,futbol böyle olmak zorunda mı,böyle bir şey mi?Futbolla şiddet arasında üç düzeydebağlantı kurulabilir. Birincisi futbolşiddetli bir oyundur. “Kale, atak,hücum, savunma, penaltı-ceza vu-ruşu-, faul -bir çarpışma hali- “ bukavramları düşünün bütün bunlarınhepsi şiddeti, savaşı çağrıştırıyor.Daha doğrusu futbol, şiddete alanaçan bir spor. Bu objektif bir durum. Ama asıl problem futbol içindekisubjektif şiddettir. İki subjektif şiddetbiçimi var, futbolda. Bir tanesi erkekyatılı okullarında da göreceğiniz, şid-dete meyil gösteren ergen erkek kül-türü. 16-17 yaşında bir erkeğe annebabası bir şey söylediğinde kapı,baca çarpar, yok yere bağırır, çağırırsürekli öfkelidir. Öyle ki bu ergenerkek kitlesinden sokakta yürürkenbile korkarsınız. Üçüncü bir şiddetvar ki bence asıl tehlikeli olan dabudur: Manipüle edilmiş şiddet. Fut-bol sahasını bir şiddet alanı olarakgören gruplar, grupçuklar var. Bun-lar taraftar grupları, siyasi gruplar,ekonomik çıkar gözeten gruplar ola-bilir. Hepsinin sahalara taşıdığı birşiddet, bir çeteleşme var. Bunlarınsiyasi angajmanları da bulunuyor.Ciddi oranda kitle psikolojisindenbeslenen yanları var ve ekonomikyanları var.
Kulüpler tarafından yönlendiriliyor-lar, kimlere şiddet uygulanacağı on-lara gösteriliyor. Sayıları çok azolabilir ama yarattığı bir dalga etkisivar. Ergen erkek kültüründeki şid-deti de tetikliyor bunlar. Hiçbirzaman mücadele edilmiyor. Ergenerkek kültürünü ehlileştirmek yerineo kutsanıyor. Şiddetin örgütlendiği,tolere edildiği, bir yer olarak futbolutariflemek çok kötü bir şey. Futbol
arka kapı gibi algılanıyor. Ciddi an-lamda ırkçılık, şövenizm olduğundabunu futbol sahalarında yaptığınızdagözardı edilebiliyor. Kadına, güçsüzekarşı şiddet ve linç kültürü yükseldi-ğinde bunu futbol üzerinden yaptığı-nızda yine tolere edilebiliyor. Vergikaçakçılığı bile futbol üzerinden ya-pıldığında tolere edilebiliyor. FutbolTürkiye'nin arka kapısı adeta, o ka-pıyı kapatmak, futbolu hayatın içineçekmek lazım. Kimsenin imtiyazalanı değildir futbol. Bu kadar güzelbu kadar hayata benzeyen bir oyunabütün kötülüklerimizi boşaltacak biralan olarak bakamayız.
Futbol kirli bir alan olmaya baş-ladı, diyorsunuz. Şike, yolsuzluk...bunun gibi şeyler. Hem rant hemde siyasi hesaplaşma alanı gibisanki, futbol artık, bu konuda nedüşünüyorsunuz?Evet güzel tanımladınız futbol birrant ve siyasi hesaplaşma alanı olaraktarif edildiğinden beri futbol bir ba-taklığa doğru gidiyor. Ciddi bir yol-suzluk, ciddi bir çeteleşme var. Şöyleanlatayım meşhur Susurluk çetesininen önemli unsurları bile bir takımkurmuşlardı. Futboldan bu adamlarınuzaklaşması lazım. Ama bunu bir si-yasi iradenin yapmaması lazım. Si-yasi irade bu insanları futbol dışınaatayım derken, kalan alanı kendinegöre düzenlemeye çalışıyor. Kendişeklini vermeye başladığı andan iti-baren de hukuk ve adalet ciddi bir bi-çimde zedeleniyor. Bu, çok önemlibir problem.
Futboldaki bütün şaibeli alanlarıngerçek anlamda adil bir hukukidüzen tarafından çözümlenmesilazım. Ama bunun arkasında siyasiamaçlar varsa, tehlikeli bir şey. Ger-çek adalet mi isteniyor yoksa siyasibir düzenleme mi, bunu anlayamazhale geliyorsunuz. Bu durum bir di-renç yaratıyor. Direncin bileşenleri okadar farklı ki. Bunların arasında
ciddi anlamda tehlikeli olanlarda var, demokrasiye, özgürlüğe,özerkliğe inananlar da. Futbol şuanda mevcut iktidarın tek başına dişgeçirmekte zorlandığı tek alan olarakkaldı neredeyse. Futbolun kendi dilivardır, yararlanabilirsiniz ama onasahip olamazsınız.
Futboldan siyasi rantlar devşirildiğiolmuştur, ama “futbolun patronubenim” demeye kalktığınızda futboldirenç verir. Şu çok kesin, bu oyunukaranlık kirli güçlerin sporu yap-maya çalışan bir kesim var. Bununkarşısında temiz, aydınlık daha iyibir futbol isteyenlerin cephesiniörmek lazım.
1973 Ankara doğdu. 1998’deİstanbul Üniversitesi Hukuk Fa-kültesi’nden mezun oldu. Boğa-ziçi Üniversitesi’nde yakın tarihyüksek lisansını tamamladı veiki yıl araştırma görevlisi olarakçalıştı. Daha sonra İletişim Ya-yınları’nda editörlük yaptı. Mo-dern Türkiye’de SiyasiDüşünce ansiklopedisinin yayınsekreteri oldu.
Uzun süredir spor yazarlığı veyorumculuğu yapıyor. Halen biryandan Eurosport Türkiye'ninYazı İşleri Müdürlüğü görevinisürdürürken, Radikal Gaze-tesi’nde köşe yazarlığı, Ntv'dede spor yorumculuğu yapıyor.
Bağış Erten Kimdir?
67
KÜLTÜR-SANAT
petrol-iş68
Miting günü GMİS Kozlu Şubesi
geçtiğimiz günlerde 8 maden iş-
çisine mezar olan Star Madenci-
lik’in de bulunduğu Kozlu Maden Ocağı
önünde toplandı. Kozlu'da yaşamını yitiren
8 madenci ve daha önce madenlerde haya-
tını kaybeden maden işçileri için yapılan bir
dakikalık saygı duruşunun ardından yürü-
yüşe geçildi.
Star Madencilik İşçileri, Bursa’dan gelen
Türkiye Maden Şehitleri Aileleri ve madenci
aileleri de pankartlarıyla yürüyüşte yerlerini
aldılar. İstasyon Caddesi’nde toplanan bin-
lerce emekçi Madenci Anıtı Alanı’na doğru
yürüdü.
Mitinge maden işçilerinin yanı sıra Tür-
kiye’nin dört bir yanından Zonguldak’a akın
eden konfederasyonlara bağlı işçi ve memur
sendikaları, meslek örgütleri, siyasi partiler
ile binlerce Zonguldaklı da katıldı. 7 Ocak
2013 tarihinde TTK Kozlu Müessese-
si’ndeki kazada hayatlarını kaybeden ma-
dencilerin bağlı bulunduğu taşeron şirketin
diğer çalışanları da miting alanındaydı.
Sendikal Güç Birliği Platformu üyesi sen-
dikalar mitingde Maden-İş Sendikasının
ve maden işçilerinin yanında yer aldılar.
Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilla
Ayçin ve Yönetim Kurulu üyeleri, Tek-
27 Ocak'ta Petrol-İş Emeğe Saygı Mitinginde'ydi:
Maden işçileri “güzel ölmek istemiyoruz” dedi
Genel Maden-İş Sendikası27 Ocak 2013 Pazar günüZonguldak'ta Madenci AnıtıAlanı'nda "Emeğe Saygı"Mitingi düzenledi. Kozlu’dayaşanan son iş cinayetleri-nin ardından düzenlenenmitingte taşeron çalıştır-maya karşı tepki öne çıktı.Eyleme pek çok sendika vesivil toplum örgütü destekverdi. Destekçiler arasındasendikamız Petrol-İş devardı.
DAYANIŞMA
petrol-iş 69
Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa
Türkel ve Yönetim Kurulu üyeleri, Deri-İş
Sendikası Genel Başkanı Musa Servi ve
Yönetim Kurulu üyeleri, Tümtis Genel
Başkanı Kenan Öztürk ve Yönetim Kurulu
üyeleri, Kristal-İş Sendikası Genel Başkanı
Bilal Çetintaş ve Yönetim Kurulu Üyeleri,
TezKoop-İş Sendikası Genel Başkanı
Osman Gürsu ve yönetim kurulu üyeleri ve
sendikalarda örgütlü olan işçiler alanda bu-
lunanlar arasındaydı.
Taşerona karşı birlikte mücadeleSendikamız Petrol-İş'i temsilen Genel Baş-
kanımız Mustafa Öztaşkın ve Genel Sekre-
terimiz Ali Ufuk Yaşar'ın katıldığı mitinge,
Ankara, Bandırma Şubelerimize bağlı üye
arkadaşlarımızla, Düzce Örgütlenme Büro-
suna bağlı üyelerimiz de yoğun katılım gös-
terdi.
Alanda Genel Maden İşçileri Sendikası
(GMİS) adına konuşan Genel Başkan Eyüp
Alabaş, sözlerine şöyle başladı: “ Bugün,
Türkiye’nin dört bir yanından akın akın
gelen emekçilerle Madenci Anıtı’nda buluş-
tuk. Emeğin Başkentinde emeğe saygı isti-
yoruz. Emeğin Başkenti’ndeki bu tablo,
yarın Türkiye’yi eskisi gibi yönetemeyecek-
lerini gösteriyor. Artık hiçkimse emekçileri
görmezden gelemeyecek.”
Alabaş hükümet yetkililerin madenci ölüm-
leri karşısındaki kayıtsızlığını eleştirerek
“güzel ölmek istemediklerinin” altını çiz-
dikten sonra konuşmasını şöyle sürdürdü”
7 Ocak 2013 tarihinde Zonguldak’ta, Tür-
kiye Taşkömürü Kurumu Kozlu Müessese-
si’nde taşeron şirkette çalışan 8
arkadaşımızı kaybettik.Son olaya iş cinayeti
diyoruz.” Daha sonra sendika olarak 2004
yılında, “Yeraltında taşeron olmaz” dedik-
lerini bu amaçla 2005'te eylem yaptıklarını
vurgulayan Alabaş , TTK’nın işçi açıkları-
nın giderilmesi için bu işlerin de eskiden ol-
duğu gibi TTK tarafından yapılmasını
istediklerini ama devletin işçi almak yerine
kuruma taşaronun girmesini teşvik ettiğini
anlattı. Uyarılarına rağmen taşeron çalışma-
nın arttığını bunun 17 Mayıs 2010 faciasına
davetiye çıkardığını belirten Eyüp Alabaş,
“Bu kez de eylem yaparak uyardık. Taşeron
işçilerinin kuruma devredilmesini istedik.
Ama ilgililer devam ettirdiler. Taşeron şir-
ketin yeterli iş güvenliği önlemlerini alma-
dığı raporlara yansımasına rağmen devam
edildi ve 7 Ocak 2013’ü yaşadık.” dedi.
Taşeron çalışma ile Türkiye'deki çalışma
koşullarının 200 sene öncesindeki vahşi ka-
pitalizm dönemine götürülmeye çalışıldığı-
nın altını çizdikten sonra “Taşeron
cinayetlerine hep birlikte son verecek, taşe-
ron bataklığını hep birlikte kurutacağız.”
dedi. Mitingde konfederasyon ve meslek
örgütü temsilcileri de birer konuşma yaptı-
lar.
Konuşmalar sık sık “Madencinin Kaderi
Ölmek Değildir. Susma Haykır, Taşerona
Hayır. Yaşasın Sınıf Dayanışması. İşçi,
Memur Elele Genel Greve. Tazminata Uza-
nan Eller Kırılsın. İşte Madenci, İşte Zon-
guldak. Hükümet Şaşırma, Sabrımızı
Taşırma. Vur Vur İnlesin, Ankara Dinlesin.
Gemileri Yaktık, Geri Dönüş Yok. Direne
Direne Kazanacağız. Her Yer Şişecam, Her
Yer Yatağan. Her Yer Hava-İş, Her Yer Di-
reniş. Hak Verilmez Alınır, Zafer Sokakta
Kazanılır” sloganlarıyla kesildi.
Konuşmaların ardından miting sona erdi....
70
Şişecam'da mutlu sonŞişecam’a ait Topkapı
Şişe Fabrikası'ndaKristal İş üyesi işçile-rin çalışma hakkı için
başlattıkları müca-dele 13. gününde ba-
şarıyla sonuçlandı.Sendikal Güç Birliği
Platformu baştaolmak üzere pek çok
sendika ve meslek ör-gütü bu süreçte Şişe-cam işçilerini yalnız
bırakmadılar.
13 günlük direnişten sonra gaspedilen haklarını aldılar:
Şişecam işçilerinin direnişi yılba-şından birkaç gün önce başladı.Dokuz ülkede faaliyet gösteren,
sektörde neredeyse tekel konumundaolan Şişecam bir açıklama yaparak 31Aralık 2012 tarihi itibariyle ACS Top-kapı Şişe Fabrikasını kapattığını, aleti,edevatı, makineleri ve uzman kadrolarıEşkişehir’e taşıyacağını bildirdi. Ancakşirket üretimde yer alan ve sendikaüyesi olan işçileri götürmek istemi-yordu. Fabrikaya yıllarını vermiş,kıdem ortalaması 18 yıl olan 422 işçi iseişten atıldıklarını evlerine yollanan pos-tadan öğrendiler.
İşveren haklarının bilincinde, sendikalıve nisbeten de yüksek ücretli işçileri çı-karıp yerine daha ucuz, sendika üyesiolmayan işçileri istihdam etmek isti-yordu. Kristal-İş Sendikası önderli-ğinde işçiler “Fabrika nereye gidiyorsabizi de mevcut haklarımızla oraya götü-rün” diye itiraz ederek, fabrikaya ka-pandılar. İşçiler 2013 yılına aileleri ve emek dost-larıyla birlikte fabrikalarında girdiler.Direnişlerini işyerini terketmeyerek sür-düren işçiler ve aileleri 5 Ocak sabahıerken saatlerden itibaren büyük bir polisablukası ile karşı karşıya kaldılar. Fab-
Elif Tuğba ŞİMŞEK - Cem GÜLDÖŞÜREN
petrol-iş
13 günlük direnişten sonra gaspedilen haklarını aldılar:
71
rikanın çatısına çıkarak protestolarınısürdürdüler. Diğer fabrikalardan işçilerve emek dostları da fabrikaya gelerekŞişecam işçilerine destek oldular, polisbu kararlılık karşısında iki-üç saat sonrageri çekilmek zorunda kaldı.
Direne direne kazandılar
Onlar direnirken şişecam işçilerineemek örgütlerinden, bazı siyasi partiler-den, meslek örgütlerinden ciddi bir des-tek geldi. Desteklemek için Şişecam'agidenler arasında Petrol-İş SendikasıMerkez Yönetim Kurulu da vardı.
Bu arada Kristal-İş Sendikası Şişecamyetkilileriyle pazarlığını sürdürüyordu.13 günlük direnişten sonra müjdelihaber geldi! Anlaşmaya varılmıştı.
Direniş başladığında işçiler arasında ikifarklı talep dile getiriliyordu. Bazılarıherkesin mevcut hakları ile diğer fabri-kalara gönderilmesini istiyor, kimileriise İstanbul'da kalmak için tazminatla-rını alıp işten ayrılmayı tercih ediyordu.
Yatay geçiş hakkı talep eden yaklaşık250 işçinin tüm haklarıyla birlikte noterhuzurunda yapılan çekilişle Şişecam’ındiğer 11 fabrikasına dağıtıldı. İşçilertayin edildikleri fabrikadaki ortalamasaat ücretine göre iş başı yaptılar.
Ayrıca direnişe katılan 50 sözleşmeliişçi Eskişehir'e kadrolu olarak gönderi-liyor ve Eskişehir’e gidecek olanlar ara-sında yer alan yaklaşık 34 kalifiye işçide terfi ettiriliyor.
İstanbul’da kalarak işten ayrılmak iste-yen yaklaşık 134 işçi ise kademeli ola-rak yüzde 26’ya varan ve 2013’tegeçerli olacak yeni tavan üzerinden be-lirlenecek tazminatlarını almaya hak ka-zandılar.
Cam işçisinin haklı direnişinin ardındanelde ettiği bu kazanım, tüm işçi sınıfıiçin bir umut ışığı oldu.
İlhan İnan: 17 yıldır bu fabrikada çalışıyorum. Çalışırken parmağım koptuama gidip işvereni şikayet etmedim. İşime devam ettim. Biz bu iş yerine hiç-bir zaman ihanet etmedik. İşveren ne istediyse yaptık. Fabrika sayemizdeuluslar arası alanda birçok kalite ödülü aldı. Kullanılıp kapının önüne kon-muş şekilde buluyoruz kendimizi, bu durum insanın zoruna gidiyor. Böylebir olay insanlığa sığar mı? Gerekirse fabrika ile birlikte gitmek istiyoruz.Bizim derdimiz iş.
Bahri Budak: 16 senelik işçiyim ve bugün direnişimizin 13.günündeyiz.Bu yola çıkarken söylediğimiz gibi ölmek var dönmek yok. Haklarımızı alın-caya kadar buradan ayrılmayacağız. Her geçen gün güçlenerek daha da co-şarak sesimizi haykırıyoruz. Haklı taleplerimiz var ve haklarımızı alana kadarmücadeleye devam edeceğiz. Umarım mücadelemiz bütün ezilen emekçilerinsesi olur, haksızlıklara dur deriz.
B. Mermer: Fabrika güçlenerek başka bir yere taşınıyor, bu taşınma esnasındabile fabrika kar yapmaya devam ediyor ve gittikçe büyüyor. Biz de mevcuthaklarımızla birlikte Eskişehir'e ve Diyarbakır'a dağıtılmak istiyoruz. Fazladanbir talebimiz yok. İşveren hükümetin çıkardığı teşvik yasası ile bu yeni fabri-kaya 30 yaşından küçük işçileri alıp vergilerden ve primlerden tasarruf ya-parak maliyeti düşürmek istiyor. Burada belki de iyi niyetli çıkarılmış yasakötüye kullanılıyor. 15-20 senelik işçiyi oraya götürmeyip yeni işçi aldığı tak-tirde karına kar katmaya devam edecek. Burada bir mağduriyet söz konusu vebu mağduriyetimiz çıkartılmış olan yasalardan kaynaklanıyor. İşveren iyi ni-yetli değil! İyi niyetli olsaydı fabrikasını dünya dördüncülüğüne yücelten iş-çilerinin haklarını korurdu ve onlara sahip çıkardı. Bin 500 kişilik çelik kuvvetekibi bizi buradan çıkarmaya çalıştı. Biz de bu duruma direndik ve fabrika ba-calarını işgal ettik. Haklarımızı alana kadar direneceğiz.
Bizim derdimiz iş
Haklarımızı alana kadar buradayız
Mücadelemiz ezilen emekçilerin sesi olsun
DİRENİŞÇİLERLE KONUŞTUK
petrol-iş
DÜNYA EMEK TURU
140 ülkeden 50 milyon sanayi işçisinitemsil eden IndustriALL Küresel Sen-dika 17-18 Ekim günlerinde IG Metall'inevsahipliğinde Frankfurt'ta küresel çer-çeve sözleşmeler ve sendikal ağlar ko-nulu bir konferans yaptı. Konferansabütün bölgeleri ve sektörleri temsilen 31ülkenin 67 sendikasından 120 civarındadelege katıldı. Türkiye'den ise dört sen-dikanın temsilcileri katıldı.
Sendikamız Petrol-İş Genel Sekreteri AliUfuk Yaşar, Genel Örgütlenme ve Eği-tim Sekreteri Nimetullah Sözen, AdanaŞube Başkanı Abdül Mecit Dönmez veBandırma Şube Başkanı İsmail Ka-yan'dan oluşan bir delegasyon tarafından
temsil edildi. IndustriALL Küresel Sen-dika Genel Sekreteri Raina konferanstaşöyle dedi: “IndustriALL’un küresel birsendika olarak rolü, küresel ekonomideuluslarötesi şirketlerden yana olan güçdağılımına, uluslara, toplumlara ve in-sanlara dönük yeni bir denge getirmekolmalıdır. Küreselleşmiş dünyamızdauluslarötesi şirketlerde işçilerin haklarınıgüvence altına almanın ve çalışma ko-şullarını iyileştirmenin en etkin yolların-dan biri küresel çerçeve sözleşmelerdir.
Küresel sermaye çok büyük bir güç, bugücün üstesinden birlikte davranan işçi-lerin gücüyle gelinmelidir.”
IndustriALL Küresel Sendika Genel Se-kreter Yardımcısı Kemal Özkan ise sen-dikal ağlar konusunda şunu vurguladı:“Sendikal ağlar kurmak ve küresel sen-dikal dayanışmayı gerçekleştirmek içinstratejik bakımdan hedef şirketler seçme-liyiz. Daha sonra, küresel sendika, ağıngerçek sahipleri olarak üye örgütlerimi-zin katılımıyla altyapıyı kurmalıdır.”Konferans küresel sözleşmeleri sahip-lenme konusunda bazı sorunlar oldu-ğunu saptadı ve yeni sözleşmelerinyapılmasında daha kapsayıcı, şeffaf vestandart bir sürece ihtiyaç olduğunu be-lirledi.
Ayrıca, IndustriALL Küresel Sendikadünya sektör konferanslarını artık farklıbir biçimde örgütleyecek ve konferanssüreci içinde, şirketlerle ilgili özel otu-rumlar düzenleyecek. Bu yeni uygula-mayla, saptanan hedef şirketlere yönelikağlar kurulup geliştirilecek.
Bangladeş'te Dhaka yakınlarında bu-lunan Tazreen Fashion tekstil fabri-kasında 24 Kasım'da çıkan yangında
onlarca tekstil işçi yaralanırken 110'un üze-rinde işçisi öldü. Ülkedeki işyerlerinde iş gü-venliği önlemlerinin yetersizliği yüzündenher yıl onlarca işçi ölüyor. Bangladeş hükü-metinin yaptığı açıklamaya göre ülkede 2006ila 2009 yılları arasında 414 tekstil işçi çıkan
yangınlarda hayatını kaybetti. Yine ülkede2010 yılında çıkan iki büyük yangında 50işçi öldü.
İşçilerin yanarak öldüğü 24 Kasım felaketi-nin ardından işçiler işyerlerindeki yetersizgüvenlik önlemlerine dikkat çekmek içinDhaka, Chittagong, Tangi ve Gazipur gibi sa-nayi bölgelerinde yığınsal protesto gösterileridüzenledi. IndustriALL üyesi BangladeşTekstil ve Deri İşçileri Sendikası (BNC) hü-kümetin işçilerin işyeri güvenliği talepleriniyerine getirmesi ve iş kazalarına yönelik ekönlemler alması için Dhaka Basın Kulübüönünde ve Chittagong İstasyon'unda bir gös-teri yaptı.
Uluslararası sendikal hareket yangında haya-
tını kaybeden ve yararlanan işçilerle dayanış-maya yönelik çeşitli adımlar atarak Bangla-deş hükümetinden işyerlerinde çıkanyangınlara karşı önlemlerin artırılmasınıtalep etti.
Küresel Sanayi İşçileri Federasyonu Indus-triALL'dan yapılan açıklamada Bangladeş'teonlarca işçinin ölümüne ve bir o kadar işçi-nin de yararlanmasına yol açan yangının sa-dece fabrikada çalışan işçileri değil onlarınailelerinin umut ve hayallerini de katlettiğiniaçıkladı. Dünya sendikal hareketi ve Bangladeş sen-dikaları hükümetin işçilerin ve ailelerininmaduriyetini bir an önce gidermesi ve birdaha bu tür felaketlerin yaşanmaması için ge-rekli önlemleri almasını talep etti.
Küresel sermayeye karşı küresel ağlar toplandı
Bangladeş: Tekstil'de işçi sağlığı ve iş güvenliği sağlanmalı
petrol-iş72
Güney Afrika'daplatin işçileri yürüdü
Hazırlayan: Dış İlişkiler Servisi
petrol-iş 73
Güney Afrika'da Ulusal Maden İşçileri Sendi-kası'nın (NUM) 2.000'den fazla üyesi 13Ekim 2012 günü Impala Platinum şirketinin
Johannesburg'daki genel merkezine yürüdü. Yürüyüş-çüler sendikaya uygulanan sistemli baskıyı ve toplusözleşme sisteminin tahribini protesto ediyorlardı.
Ocak 2012'de, Impala Platinum işçileri, tek taraflı birkararla bazı işçilerin ücretlerini yüzde 18 artıran şir-keti protesto etmek için direniş/grev başlattılar. Buücret artışları toplu sözleşme sistemi dışında veNUM'un katılımı olmadan yapılmıştı. Altı hafta sürendireniş/grev, NUM'la yapılan müzakereler sonucunda,herkese yüzde 18 oranında ücret artışı getiren bir an-laşmayla sona ermişti.
Ne var ki, Impala Platinum'un başlattığı gelişme, öbürşirketlerdeki maden işçilerinin toplu sözleşme sürecidışında taleplerde bulunmasına ve maden şirketlerinebu yönde baskı yapmasına yol açtı. Lonmin grevininve şimdiye kadar en az 70 kişinin canına mal olan son-raki gelişmelerin ardında da bu süreç yatıyor.
Burada şu iki güç devredeydi: pay kapmak için pu-suya yatmış rakip bir sendika ve fırsatçı bir tutum gö-zeten maden şirketleri. Maden şirketleri, NUMsözcüsü Lesiba Seşoko'nun deyimiyle, “işçilerin sen-dikaya güvenini sarsmak için sistemli bir böl-yönettaktiği izliyordu”.
Bu iki güç Impala Platinum'da dizginsiz bir şekildeuygulanan şiddet ve gözdağı ortamından cesaret bu-luyordu. Seşoko durumu şöyle özetliyor: “Impala şid-detin üstesinden gelmek için hiçbir şey yapmadı, hattaişçilerin işe tabanca ve başka silahlarla gelmesine gözyumdu. Impala'daki NUM ofisimiz Ocak'ta şiddet kul-lanılarak kapatıldı ve hâlâ kapalı. Üstelik Impala fail-lere karşı herhangi bir disiplin önlemi almadı.” NUM,Impala Platinum'da şiddet ve gözdağı ortamına sonverecek güvenlik önlemlerinin derhal alınmasını veNUM ofislerinin yeniden açılmasını talep ediyor.
Güney Afrika'daplatin işçileri yürüdü Dünyadaki işgücünün sadece
yüzde 7'si özgür ve bağımsızsendikalarda örgütlüdür. Bu
nedenle IndustriALL stratejik tedarikzincirlerinde gücümüzü ve etkinliği-mizi sağlamak için küresel bir örgüt-lenme projesi başlatacak.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyo-nu'nun (ITUC) son zamanlarda yayım-ladığı şu rakamlara bakalım:
Küresel işgücü 2,9 milyar. Sadece yüzde 60 ya da 1,7 milyar ka-yıtlı sektörde, gerisi kayıtdışı çalışıyor.
Sadece yüzde 7 ya da 200 milyon işçiITUC'un üyelik kriterleri uyarınca sen-dikalarda örgütlü.
Sendikaların gücü işçilerin gücünübirleştirebilme ve onları harekete geçi-rebilme becerisine dayanır.
Sendikalı işçi oranının Avrupa veKuzey Amerika'da düşüyor olması, ge-lişmekte olan ülkelerde ise düşük kal-ması gücümüzü kemiriyor. Buolumsuz trendin ardındaki nedenler-den bazıları açıktır. Şirket yapıların-daki değişmeler ve güvencesizçalışmadaki patlama örgütlenmeyidaha da zorlaştırdı. Sağcı hükümetlerve işkollarımıza egemen çokuluslu şir-ketler giderek artan ölçüde sendikakarşıtı politikalar uyguluyor.
Bir başka neden ise sendikaların yeniüye kazanmaya kaynak ayırmaması veörgütlenme becerisinden yoksun ol-masıdır. Ayrıca, sendikalar genellikleçok bölünmüş ve temel görevlerini ye-rine getiremeyecek kadar zayıf.
Bu nedenledir ki IndustriALL KüreselSendika'nın Yönetim Kurulu, Aralıkayında, örgütlenme, sendikal haklar vepolitik etkinlik üzerinden güç kazan-maya yönelik eylem odaklı bir stratejikabul etti. Bu Haziran'daki kuruluşkongremizin kabul ettiği Eylem Planıdoğrultusunda bir stratejidir.
IndustriALL’un küresel örgütlenmeprojesi, yeni üye kazanmayı ve sendi-kaları güçlendirmeyi, IndustriALL'unyaptığı her şeyde ana tema haline ge-tirmek anlamına geliyor. Çokulusluşirketlerdeki sendika ağları ve dünyaişletme konseyleri, mümkünse küreselçerçeve sözleşmelerin yardımıyla, ör-gütsüz işyerlerini hedefleyecek. Kardeşküresel sendikalarla işbirliği Sendika-ları güçlendirme projeleri, yeni üye ka-
zanmaya ilişkin sayısal hedefler ve sür-dürülebilir yapılar kurulmasını öngö-ren, örgütlenmeyle ilgili unsurlariçerecek. IndustriALL dünyanın deği-şik yerlerinde örgütlenme ve kampan-yalar düzenlenmesi konusundakadrolarını ve üye örgütleri eğitmekiçin partnerler bulmaya çalışacak.
Adımlarımızı planlamakTedarik zincirlerinde güç kazanmak vedayanışma sağlamak için kardeş küre-sel sendikalarla birlikte çalışacağız. Pe-rakende sektöründeki işçileri temsileden UNI tekstil ve giyim zincirindekipartnerimizdir. Taşımacılık işçilerininküresel örgütü ITF (Uluslararası Taşı-macılık İşçileri Federasyonu) ile petrolve gaz, madencilik ve havacılık-uzaysektörlerinde stratejik işbirliği gelişti-riyoruz. Bu alanda heyecan verici yenibir girişim başlatıldı. Örgütlenme öz-gürlüğü olmaksızın yeni üye kazan-mak için örgütlenmek zordur. Bunedenle IndustriALL sendikal haklarkonusunda bir dizi çokuluslu şirketi vehükümeti hedefleyen kampanyalar dü-zenleyecek. 2013'te, acımasız işçi düş-manı maden devleri Rio Tinto veXstrata'daki sendika ağları, yürütül-mekte olan şirket araştırmalarınınyanı sıra, kampanyada bundan sonraatılacak adımları planlamak için top-lanacak.
İşçi haklarını, düşük ücretleri ve kor-kunç yangın güvenliği koşullarını iyi-leştirme konusunda ana hedefkonumundaki ülkelerden biri Bangla-deş'tir. IndustriALL 18-24 Şubat2013'teki küresel Meksika eylem haf-tası boyunca özgür ve bağımsız sendi-kacılık için kesintisiz mücadelede üyeörgütlerini harekete geçirecek.Kampanyalarımıza hepinizin katıl-ması gerektiğini unutmayın. Web site-miz üzerinden bunu kolaycayapabilirsiniz.
MAKALE
Örgütlenme gücümüzün temelidir
Jyrki Raina (IndustriALL Genel Sekreteri)
ILO, 2-3 Ekim 2012 tarihlerinde Azer-baycan'ın başkenti Bakü'de gaz ve pet-rol sendikaları ile ortak bir toplantıyaptı. Toplantıya ILO Cenevre OfisiMüdür Yardımcısı Anna Bondi, ILOMoskova Ofisi uzmanı Sergeyus Qlo-vaskas, ILO Azerbaycan KoordinatörüYaşar Hamzayev, Azerbaycan İşçi Sen-dikaları Konfederasyonu (AHİK) üyesisendika yöneticileri; Rusya Bağımsızİşçi Sendikaları Federasyonu sendikayöneticileri ve Kazakistan Cumhuri-yeti Sendikalar Federasyonu sendikayöneticileri katıldılar. Sendikalarınuluslararası örgütü IndustriAll adınasendikamız Eğitim Uzmanı ErhanKaplan da toplantıya katıldı.
Bu seminerin yapılış amacı ILO ve In-dustriAll tarafından, Azerbaycan mer-
kezli çevre ülkelerdeki sendikaları“ILO'nun çok uluslu şirketler ve sosyalpolitika ile ilgili ilkeler üçlü bildirgesi”konusunda bilgilendirmek ve ilaveten“uluslararası finansal enstrümanlarınkullanımına dair somut örnekler” sun-mak olarak belirlenmişti. Sendikamızbu seminere, özel olarak Standard Pro-fil işyerinde uzun yıllara dayanan ör-gütlenme deneyimini sunmanın biraracı olarak kullanma hedefiyle katıldı.Nitekim, sunum ve bugün artık yetkialarak toplu sözleşme görüşmelerinebaşlayacağımız Standard Profil tecrü-besi diğer ülke katılımcıları için de ay-dınlatıcı oldu.
Standard Profil ve IFC
Seminer iki gün boyunca yoğun bir ka-tılımla sürdü. Çeviri sadece Rusça-İn-
gilizce dillerinde yapıldı. Tüm katılım-cılar ya Rusça ya İngilizce kullandılar.Petrol-İş'in sunumu da İngilizce olarakyapıldı.
Toplantının açılışını Azerbaycan Hem-kârlar İttifaqları Konfederasiyası(AHİK) genel başkanı, aynı zamandamilletvekili olan Sattar Mehbaliyevyaptı. Kısaca Azerbaycan'daki sendikaldurumu açıkladı.
Daha sonra ILO adına konuşan AnnaBondi, Üçlü Bildirgenin sendikalar ta-rafından nasıl kullanılabileceğine dairkapsamlı bir sunum yaptı. Uluslararasıstandartların işçi mücadelesi ve işçile-rin haklarını elde etmekte ne şekildekullanılabileceğine dair çeşitli örneklersundu. Şirketlerin sosyal sorumluluk-
ULUSLARARASI EĞİTİM
petrol-iş74
Standard Profil deneyimini anlattık
Konusu, Azerbaycanmerkezli çevre ülkeler-deki sendikaları“İLO'nun çok ulusluşirketler ve sosyal poli-tika ile ilgili ilkeler üçlübildirgesi” konusundabilgilendirmek ve“uluslararası finansalenstrümanların kulla-nımına dair somut ör-nekler” sunmak olarakbelirlenen toplantıda,Petrol-İş de bir sunumyaptı.
İLO ve İndustriALL ortak toplantısı Azerbaycan'da yapıldı:
Erhan KAPLAN
75
ları konusunda imzaladıkları deklaras-yonların kısmi de olsa örgütlenmelerdeyararlı olabileceğini belirtti. Bu konudaşirketlerin imzaladıkları belgelere karşıduyarlı olunmasını ve şirketlerin bu türbelgeleri imzalamalarının teşvik edil-mesinin yararlı olacağını söyledi. In-dustriAll benzeri uluslararası işçiörgütlerinin böylesi çalışmalar için bi-rinci derecede önem taşıdığını ekledi.
Petrol-İş adına yapılan sunumda, ulus-lararası enstrümanların nasıl kullanıla-cağına dair somut bir örnek olarakStandard Profil ve IFC ilişkisini elealan yaklaşık yarım saat süren ve dik-katle izlenen bir sunum yapıldı. IFC ileStandard Profil ilişkisinin sendikal ör-gütlenmeye neler kattığı örneklerle ak-tarıldı. Sunum, eksikliklerin aktarılmasıve Petrol-İş'in görüşünün belirtilme-siyle sürdü. Petrol-İş'in sunumundaILO gibi üç sosyal tarafı bünyesindebarındıran uluslararası bir örgütün çokdaha fazla insiyatif alması gerektiğisöylendi.
Standard Profil örneğinde, evrensel öl-çülerde bakıldığında 2500 işçinin1500'den fazlasını örgütlemiş olmak,bir sendikanın o işyerinde yetkili ol-ması için hayli yeterli olmasına rağmen,Türkiye'de yasaların çok esnek yorum-lanması nedeniyle halen dava sürecininsürdüğü belirtildi. Buna rağmen, böylesi örgütlenme du-
rumlarında Türkiye'de çok sık karşıla-şılan “topluca işten çıkartma” yönte-mine Standard Profil işvereninin rağbetetmediği de belirtildi. Fakat, olumsuz-luk olarak Standard Profil yönetimininöne çıkan işçileri topluca değilse biletek tek performanslarını öne sürerekişten çıkarttığına da değinildi.Bu değerlendirmenin ardından, semine-rin ana konusu olan uluslararası enstrü-manların kullanımı konusundakifikirlerimiz ortaya kondu.
Çoklu uygulamalar
IFC tipinde bir uluslararası enstrümanıngerçekten işe yarayabilmesi için, sen-dika standartlarının ancak her ülke içinaynı, tek ve biricik olmasının sağlan-ması durumunda bir anlam taşıyacağıPetrol-İş tarafından belirtildi. Bu ko-nuda verilen metrik sistem örneği, ay-dınlatıcı oldu. 1 metre veya 1 kilometre,dünyanın her yerinde aynı uzunluğutemsil eder, ancak, sendikal hak dendi-ğinde, her ülke farklı bir şey anlamak-tadır. Bu nedenle, mevcut uygulamalarabakıldığında dünyada şu anda tek birstandarttan değil, çoklu uygulamalar-dan bahsetmenin mümkün olduğu gö-rülmektedir. Bunun çözümünün deancak ILO gibi bir şemsiye örgütünmüdahalesi ile mümkündür.
Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan işçi-lerinden oluşan grupların yaptığı su-
numlarda, ülkelerin sorunlarının birbi-rine benzediği görüldü. Özelleştirmeler,çok uluslu firmaların yasalara uygundavranmakta gönülsüzlükleri, işçi azal-tılması, ücretlerin düşüklüğü, vergilerinyüksekliği ortak noktalar olarak öneçıktı.
Sonuç olarak, IndustriAll ve ILO gibidünya örgütlerinin daha fazla insiyatifalarak, küresel şirketlere karşı küreseldüzeyde anlaşmalar, sözleşmeler imza-laması gerektiği görüşü ağır bastı. In-dustriAll ve ILO'nun benzer toplantılarıdaha sık yapmasının ve mutlaka şirkettemsilcilerini de bağlayıcı kararlar al-masının ülkelerdeki yerel sendikalarınişini kolaylaştıracağı konusunda muta-bakat sağlandı.
Toplantı, bu alanda ortak mücadeleetmek isteyen sendikaları yakınlaştır-dığı için çok yararlı geçti.
Standard Profil deneyimini anlattık
Başkent: Baku (aynı zamandaen büyük kent)Resmi dil: AzericeYüzölçümü: 86.600 km² (Türkiye'nin yaklaşık10'da biri)Nüfus: 9.165.000 (yaklaşık)GSMH: 93.055 milyar $Kişi başı milli gelir: 10.201 $Döviz cinsi: ManatEnerji: Azerbaycan topraklarının üçteikisi petrol ve doğal gaz zenginidir
Azerbaycan CumhuriyetiAzerbaycan Respublikası
petrol-iş76
GAZETECİ GÖZÜYLE
Bir yılı daha geride bıraktık.
Bu yazıda hem geride kalan yıla, hem de için-den geçtiğimiz döneme farklı bir açıdan, Ma-yalardan yola çıkarak yaklaşacağım.
Yeryüzünün en büyük uygarlıklarından birisiniyaratan Mayalar, dünyamızın içine sürüklene-ceği koşulları tahmin edebilselerdi, günümüzekadar ulaşan, varlığını, etkisini sürdüren tak-vimlerini acaba yine aynı mantıkla mı kurar-lardı?
Orta Amerika’da M.Ö. 3000 yılllarından baş-layıp, M.S. 1600’e kadar uzanan ve 5 ayrı dev-let kuran Mayalar, tarihe damgasını vurantakvimlerinde, ismini Babil tanrılarının kralıMarduk’tan alan, 36 milyar yıl uzaklıkta oldu-ğuna inanılan ve 3660 yılda bir dönerek bizeyakın geçiş yaptığı varsayılan Marduk gezege-ninin, 21 Aralık 2012 de dünyamıza çarpmasısonucu kıyametin kopacağını hesaplamışlardı.
Verilen tarih geride kaldı.
O gün yaşananları hep beraber gördük. Nere-deyse karnaval havasında kutlandı Mayalarınkıyamet günü. Kimileri, hesap hatası deyip çık-tılar işin içinden. Bana göre de ortada bir hesaphatası var ama bakın nasıl.
Mayalar binlerce yıl önce kıyamet hesaplarıpeşinde koştururlarken, ortada henüz AmerikaBirleşik Devletleri gibi dünyayı kasıp kavuranbir ülke yoktu. Dolayısıyla kapitalizmin savaş
çılgınlığı, doymak bilmeyen petrol tutkusu vetüketim hırsı, sömüren sömürülen ilişkisindekio vahşi, akıl almaz dengesizlikte yoktu.
Zavallı Mayalar bunları öngörebilselerdi, dün-yamıza çarpacağını düşündükleri Marduk ge-zegenini, takvimlerindeki hesaplardan uzaktutar, asıl dikkatlerini bugün yeryüzünü kanabulayan savaşların efendilerine, sömüren sö-mürülen ilişkisindeki acımasızlığa çevirirlerdi.
Bu açıdan bakıldığında dünyamız zaten kıya-meti yaşıyor.
Kıyameti, yeryüzünden 36 milyar yıl uzaklık-taki bir gezegende arayanların akıllarındankuşku duyuyorum.
Bakın asıl kıyamet nedir, biliyor musunuz?
2012’in Aralık’ında, ABD’nin ConnecticutEyaleti’ne bağlı Newtown Kasabası’ndaki birilkokulu basan, 20 yaşındaki Adam Lanza’nın,sıkı silah koleksiyoncusu olan annesi NancyLanza’nın silahlarıyla, 20’si çocuk 26 kişiyi öl-dürmesidir kıyamet. Ben Başkan Obama’nınkatliamdan sonra döktüğü gözyaşlarında, o ço-cuklara sıkılan kurşunların izlerini gördüm.Saldırgan Adam Lanza’nın otistik olması, ilaçtedavisi görmesi ortadaki gerçeği asla değiştir-mez: ABD silah üretiminde dünyada ilk sıradayer alan ülkedir. Araştırmalara göre her 100Amerikalıya düşen silah sayısı 96.
Mayalar, kapitalizmin günümüzdeki bu ölümkusmaya odaklanmış silah çılgınlığını, onlarıyoksul ülkelere satmak için çıkardıkları masabaşında kurgulanmış savaşları, kuşkusuz tah-min edemezlerdi.
Şimdi kıyameti Marduk Gezegeni’nde arama-nın alemi var mı?
Ferhan ŞaylımanYazar - Gazeteci
Haber Programcısı
Mayalar 21 Aralık 2012 de dünyamıza çarpması sonucu kı-yametin kopacağını hesaplamışlardı. Kıyamet kopmadı.Ama ülkemizde asıl kıyamet, işsizliktir; dünyanın en pahalıakaryakıtını, doğalgazını ve elektriğini kullanmaktır.
MAYALAR NEREDE YANILDI?
petrol-iş 77
Ama herkesin kıyameti kendine.
Gelelim yaşadığımız topraklara.
Ülkemizle ilgili kıyamet belirtilerini, yukar-daki örnekten yola çıkarak sıralayalım.
OECD verilerine göre ateşli silahlarabağlı ölüm oranının en yüksek olduğuülke, doğal olarak ABD. İkinci ülke Şili.Üçünü sırada Türkiye var. O halde dün-yanın gelişmiş büyük devletlerine baka-rak kendimize ‘’ Ateş olsan cürmün kadaryer yakarsın.’’ demekten vazgeçelim.Amerika’ya, silahla işlenen cinayetlerdekafa tutacak kadar kararlı ve hızlıyız.
Ama asıl 2012 yılının, geniş halk kitleleriaçısından kıyameti aratacak kadar zor ko-şullarda geçtiğini söylemenin şimdi tamsırası.
Ülkemizde asıl kıyamet, işsizliktir; dün-yanın en pahalı akaryakıtını, doğalgazınıve elektriğini kullanmaktır.
TÜİK işsizlik oranını yüzde 8.5 olarak çı-karsa da, bu oran hayatın, sokakların ger-çeği karşısında başka türlü dikilmektedirkarşımızda: Yüzde 20. Diğer bir deyişle,çalışma yaşına gelmiş her 5 gençten birine yazık ki işsiz.
Nüfusumuzun yüzde 16’sı yani 12 mil-yon kişi, yoksulluk sınırının altında yaşa-maktadır. Bunun diğer adı en basitanlamıyla, açlıktır.
Tabi geçtiğimiz yılın bunlara bağlı olarakçıldırırcasına tırmanan temel gelişmesi,terördü. Ülkemizde asıl kıyamet, terörekurban verdiğimiz binlerce gencin top-rağa gömdüğümüz umutlarıdır ki, sanı-rım Mayalar bile böylesine bir kanderyasında yaşamayı redderlerdi.
Kıyametin diğer adıdır savaş.Artık dünyanın jandarması, biricik efen-dimiz Amerika’nın itelemesiyle, gırtlağı-mıza kadar içine gömüldüğümüz Suriyebataklığında, geriye dönüşü olmayan biryoldayız.
Ülkemizde asıl kıyamet, esen rüzgarlarakollarını açan aydınların kendi toprakla-rından, kendi insanlarından nefret etme-leridir. Nobel edebiyat ödülünü alanOrhan Pamuk’un Suriye Devlet BaşkanıEsad’a savaş çığırtkanlığı yaparcasınayazdığı ‘’Ya istifa edersin, ya da sonunSaddam ve Kaddafi gibi olur.’’ mektubu,içinde bulunduğumuz durumun en vahimörneklerinden birisidir.
Mayalar, binlerce yıl önce bilimin, aklın,vicdanın rahlesinde kıyamet hesapları ya-parlarken, bizimkilerin bunları ellerinintersiyle iteceğini nereden bileceklerdi?Onların bile yolunu aydınlatan bilim, ül-kemizde ne yazık ki ölmüştür.
Toplumsal barışın çatırdadığı, savaş çığ-lıklarının yükseldiği bir süreçte bugünekadar suskunluklarını koruyan üniversiterektörlerinin, suratlarında şaklayan kam-çının sesini duyar duymaz, Başbakan’ınhedefine oturttuğu ODTÜ yönetimine veöğrencilerine yönelik çıkışları geçtiğimizyılın unutulmayacak gelişmelerinden bi-risiydi.
Her insan ve her ülke, kendi kıyametinikendi hazırlar.
Bu açıdan bakıldığında 2012, ülkemiz veemeğiyle geçinen geniş kitleler açısından,kıyamet belirtilerinin ortalığa adeta dö-küldüğü bir yıl oldu.
2013’ün bu belirtilerin ışığında biçilene-ceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Mayalar, kapitalizmin günü-
müzdeki bu ölüm kusmaya
odaklanmış silah çılgınlı-
ğını, onları yoksul ülkelere
satmak için çıkardıkları
masa başında kurgulanmış
savaşları, kuşkusuz tahmin
edemezlerdi.
78
Aşağıdaki yazının tarihsel anlamı; 16 Haziran 1958 tarihinde yayınabaşlayan Petrol-İş Dergisinin ilk sayısında yer alan ve genel başkanZiya Hepbir'in sendikanın kısa tarihiyle, derginin neden çıktığını an-lattığı yazı olmasıdır.
TARİHİMİZDEN
79
1936'daki İş Kanunu ve1947 yılında çıkartılan Sen-dikalar Kanunu Türkiye işçisınıfına özlediği sendika,toplu sözleşme ve grev öz-gürlüklerini tam anlamıylagetirememişti. Tersine Cum-huriyetin ilk dönemleri grevve sendika haklarıyla ilgiliyasaklar ve sınırlandırma-larla geçti. 1950'li yıllar bo-yunca sendikalar bu temelhakların elde edilmesi içinçaba gösterdiler, imkanlarıölçüsünde girişimlerde bu-lundular. 27 Mayıs 1960darbesi sonrası Türkiye'deyeni bir siyasi iklim oluştu.1961 yılında yapılan yenianayasa, birçok alanda hakve özgürlüklerin gelişmesinisağlayan ileri bir metin ola-rak ortaya çıktı.
Toplu sözleşme ve grev hak-ları ilk kez 1961 Anayasa-sında yer aldı ve anayasalgüvence altına alınmış oldu.Anayasanın ardından, onunortaya koyduğu temel hakla-rın uygulamaya geçirilmesiiçin toplu sözleşme ve grevkonularını düzenleyen yasa-ların çıkması gündemegeldi. Uzun yıllardır bu hak-ların elde edilmesi için mü-cadele vermiş olansendikacılar sürecin uzama-
dan tamamlanması ve yeniyasaların çıkması için büyükgayret gösterdiler. 1961 yılı-nın son günü Saraçhane'deyapılan büyük işçi mitingide bu gayretlerin en gör-kemli ifadelerinden biriydi.
Sonunda yeni yasalarla ilgilitaslaklar hazırlandı ve mil-letvekillerine sunuldu. Grevve toplu sözleşme haklarınınbilinçli ve kararlı savunu-cusu olan Petrol-İş'in o dö-nemdeki genel başkanı ZiyaHepbir Petrol-İş Dergisi’nin1 Ekim 1962 tarihli 104. sa-yısında yer alan yukarıdakiaçık mektubu ile milletve-killerine seslenerek haklarıngeliştirilmesine katkı sun-mayı amaçlıyor. Mektuptaözellikle temel insan hakla-rına ve yeni anayasanın sos-yal karakterine yapılanvurgular dikkat çekicidir.
Bu vesileyle, Ziya Hepbirşahsında, bugün kullandığı-mız hakların ülkemiz işçile-rine ilk kez tanınması vehakların geliştirilmesi içinçaba harcamış, ömrünü bunavakfetmiş, geçmişin değerliişçi önderlerine şükranları-mızı bir kez daha sunuyo-ruz...
1961’de ilk kez toplu sözleşme ve grev hakkı
80
Eğitimlerde artı-değeri ve sömürüyü anlattı
Petrol-İş Tevfik Hoca'yıunutmayacak...
Tevfik Hoca'nın, vefat haberiniBursa'da yapılan Başkanlar Ku-rulu toplantısında aldık. Tevfik
Çavdar'ın sendikal harekete ve işçi sını-fına verdiği emek ve yaptığı katkılar dü-şünüldüğünde, Tevfik Hoca'nın Petrol-İşiçin, Petrol-İş'in de Tevfik Hoca için ayrıbir yeri olduğunu söylemek yanlış olma-yacaktır.
Bir ömür üretken aydın
1931 yılında İzmir'de dünyaya gelen Tev-fik Çavdar, İstanbul Üniversitesi İktisatFakültesi'ni bitirmesinin ardından Devletİstatistik Enstitüsü ve Devlet PlanlamaTeşkilatı'nda uzun yıllar görev yaptı. An-kara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisiİşletme Bölümü yüksek lisans progra-mında ve ODTÜ Şehircilik Bölümü’ndeakademisyen olarak görev aldı. 1970'liyıllarla birlikte başta Petrol-İş olmaküzere aralarında Yol-İş, Kristal-İş, Tes-İşve Çelik-İş'in de olduğu çok sayıda sen-dikada eğitimler verdi, araştırmalar yaptı.Türkiye'nin birçok kentinde katıldığı işçieğitimlerinde sayısız işçiye, sınıf bilin-cini, artı-değeri, sömürüyü, örgütlü olma-nın önemini ve sendikal mücadeleyianlattı. Tüm bunları yaparken, halkınaduyduğu sorumluluğu yazdığı onlarcakitap ile kalıcılaştırdı. 2000'li yıllarda kö-
tüleşen sağlık durumuna karşın üretkenli-ğinden birşey yitirmeyen Tevfik Hoca sonolarak, 2006 yılından ölümüne kadar haf-talık yazılarıyla soL Portal'da ve Sol Ga-zetesi'nde yazarlık yapmaktaydı.
Petrol-İş ile buluşmaSendikanın 60. Kuruluş Yılı için çekilen“Bir Mücadele Öyküsü: Petrol-İş” başlıklıbelgesel için yapılan çekimlerde TevfikHoca Petrol-İş'i ve Petrol-İş'te yaptığı ça-lışmaları anlatmıştı. Kısa bir bölümü bel-gesele yansıtılabilen bu kayıtlarda,sendikamızdan aldığı ilk teklifi, o dönemverdikleri eğitimleri ve çalışmaları sıra-sında başından geçen bazı olayları aktarı-yor.
Tevfik Hoca, Petrol-İş ile ilişkisinin 60'lıyıllara kadar dayandığını belirtirken, Pet-rol-İş'te eğitim vermesi için önce İsmailTopkar'dan sözlü bir teklif aldığını belir-tiyor. Ancak kendisini Petrol-İş'e asıl ta-şıyan yöneticinin Genel TeşkilatlanmaSekreteri Cevdet Selvi olduğunu söylü-yor.
1972-1978 yılları arasında Genel Teşki-latlanma Sekreteri görevini yürüten Cev-det Selvi, Petrol-İş'in örgütlenme veeğitim çalışmalarından sorumluydu. Sel-
vi'nin ısrarlarıyla Petrol-İş'te aynı yıllardaeğitimler vermeye başlayan Tevfik Çav-dar, ilk eğitimini Yalova'da bir otelde ver-diğini hatırlıyor. Sonraki yıllarda kar, kışdemeden birçok eğitime katıldığını söyle-yen Tevfik Hoca, 1980'li yılların sonunakadar sendikanın faaliyetlerine katkılarınısürdürüyor.
Çok yönlü eğitimlerO dönem eğitim servisinde Yusuf Işık,İlyas Köstekli ve Ertuğrul Tekin ile bir-likte çalışmalar yürüten Tevfik Hoca, ve-rilen eğitimlerin çok yönlü olduğununaltını çiziyor ve “biz sadece eğitimci ola-rak kalmadık” diyor. Eğitimleri sosyal veekonomik verilerle destekleme fikrindendoğan Petrol-İş Yıllıkları'nın o yıllardagündeme geldiğini ve Türkiye'de bir re-ferans kaynak olduğunu söylüyor.
Eğitimlerde filmler de gösterdiklerini be-lirten Tevfik Hoca'nın, o dönemde işçilereizlettikleri filmlerden aklında kalanlarMaden, Karanlıkta Uyananlar ve Grev...
Aynı doğrultuda çeşitli broşürler kalemealdıklarını belirtiyor Tevfik Hoca. Bu bro-şürleri daha etkili kılmak için İlyas Kös-tekli ile birlikte bugünkü Leman mizahdergisini kuran ekip ile temasa geçiyorlarve onlara karikatürler çizdiriyorlar. Ali veFitnat serisi bu şekilde doğuyor ve Petrol-İş eğitimlerin yanısıra bu broşürlerle deişçilere artı-değeri, kârı, sömürüyü, işçi sı-nıfını anlatmaya başlıyor. Sayıları 10'ubulan broşürlerin, işçiler tarafından bir hi-kaye okur gibi kolayca ve yaygın bir şe-
Türkiye sendikal hareketine ve işçi sınıfı mücadelesineyazdığı kitaplar, yaptığı araştırmalar ve verdiği eğitim-lerle büyük katkılar yapan Tevfik Çavdar, Tevfik Hoca-mız 15 Ekim 2012'de hayata gözlerini yumdu.
Hazırlayan: Aşkın SÜZÜK
81
kilde okunduğunu hatta işçilerin çocukla-rına okuttuklarını söylüyor.
“Ali ile Fitnat kim?”Öyle ki, 12 Eylül Darbesi sırasında asker-lerin sendikadan Ali ve Fitnat serisini top-ladıklarını, kendilerine “Ali ile Fitnatkim?” sorusunu yönelttiklerini söylüyorve şunları ekliyor:
“Ancak askerlerin dikkat etmesi gerekenbroşür başkaydı. O sırada biz 24 OcakKararları'ndan sonra ciddi bir broşür çı-kardık: 'Para Babaları Ne İstiyor?' 24Ocak Kararları çok tartışılıyordu, biz bubroşürde açıkça söyledik, darbeyi davullazurnayla duyurduk. Fakat askerler gelip obroşürü almadılar. Ali ile Fitnat broşürle-rini aldılar.”
“Biz ne zaman işçiliktenkurtulacağız?”Tevfik Hoca, verdikleri eğitimlerin içeri-ğinden bahsederken bir anekdotu anlat-madan geçemiyor:
“O dönemde Petrol-İş eğitimleri genel-likle sınıf bilinci üzerine bina ediliyordu.Gelen işçiler evvela bizi yadırgarlardı.Çünkü biz iki tip eğitim yapıyorduk, bun-lardan birisi sınıf bilincine yönelik eği-timdi. Diğeri ise tamamen onların güncelsorunları ve çalışma hayatı ile ilgili konu-lara odaklanan eğitimlerdi. Bu eğitimler-den birisinde, sanıyorum, Kırşehir'delastik fabrikası [Petlas] vardı, bilmiyorumhâlâ yetkiniz var mı? O eğitimde tüm iş-
çiler beni dikkatle dinliyorlar, hem denasıl, aslan hoca der gibi... Nihayet eğitimbitti, bir tanesi kalktı, 'Hocam her şeygüzel de, bir de şu soruyu yanıtlasan: Bizne zaman işçilikten kurtulacağız?'... Şimdine yaparsınız? İki gün eğitim yapmışsınız,kan ter içinde anlatmışsınız... Kurtula-mazsınız dedim... Kurtulamazsın. CemKaraca'nın şarkısında dediği gibi... İşçikalacaksın ama hakkını savunacaksın,mücadele edeceksin, sınıf bilinciyle mü-cadele edeceksin. Ücretini artıracaksın, si-yasete gireceksin, siyasette ağırlığınıkoyacaksın! Ahh, ama ona uzun geldi buyol, uzun geldiği için de bugünkü durumageldik...”
Petrol-İş'ten “Emek Onur Ödülü”Ekim 2003'te yapılan Petrol-İş 24. OlağanMerkez Genel Kurulu'nda Onur Konuğuolan Tevfik Çavdar'a Petrol-İş tarafındanişçi sınıfına ve sendikal harekete katkıla-rından dolayı “Emek Onur Ödülü” veril-mişti.
Ekim ayında kaybettiğimiz Tevfik Ho-ca'yı andığımız ve onu hiç tanımamış olangenç üyelerimize tanıttığımız bu yazıyı,belgesel çekimlerinde yapılan röportajısonunda söylediği şu sözlerle bitirelim:
“Selam olsun Türkiye işçi sınıfına!Selam olsun Petrol-İş'e!”
Broşürde darbeöngörüsü
Tevfik Hoca'nın askerlerinasıl sorması gerektiğinisöylediği broşür Ağustos1980'de yani darbedenönce Petrol-İş Eğitim Dizi-si'nden çıkan “Para Baba-ları Ülkemizi NereyeGötürüyor?” broşürü idi.Çizer Engin Ergönültaş'ınkarikatürlerini çizdiği bro-şürdeki şu diyaloglar adetagelmekte olan darbeninhabercisi olmuştu:
Kadir: 24 Ocak Kararla-rı'nın açıklanmayan enönemli ilkesi, işçi sınıfıüzerine kurulacak baskıdır.Çünkü bu kararların uygu-lanabilmesi ancak işçi sı-nıfı ve emekçi kitlelerinsusturulmasına bağlıdır.İşte Latin Amerika dedik-leri model de budur. Bumodel işçi sınıfı üzerinebaskı kurma modelidir.IMF'nin Türkiye'deki gibiacı reçeteli uygulamaları-
nın en yaygın olduğu yöreGüney Amerika olduğuiçin, bu reçetelere “LatinAmerika Modeli” de den-mektedir... Şili'yi hepinizbilirsiniz. Bu ülkede se-çimle işbaşına gelmişolan Halkın Birliği'ninBaşkanı Allende'nin,ABD'nin çokuluslu tekel-leri ve CIA'nın işbirliğiile askeri cunta tarafın-dan nasıl devrildiğini dehatırlarsınız. İşte Allen-de'yi katleden Şili cuntasısözünü ettiğimiz M. Fried-man'ı danışman olarak be-nimsemiş ve bizim 24 OcakKararları'nın tıpa tıp ay-nısı olan bir dizi ekonomikkarar almıştır.
Ali: Peki hocam, bu halksessiz sedasız her şeyi ka-bullenmiş mi? Hele işçi sı-nıfı hiç mi sesçıkartmamış?
Kadir: İşçi sınıfının diren-meyi bıraktığı nerede gö-rülmüş Ali... Hem de
öylesine bir direnme ki; fa-şist cunta, on binlerce iş-çiyi, yurtseveri katledip,bir o kadarını zindanlardaçürütmesine, sendika, der-nek, grev gibi tüm demo-kratik özgürlükleri yoketmesine rağmen bu di-renci kıramamış... Yanisermaye sınıfı ve onun po-litik iktidarları IMF reçete-lerini eksiksizuygulayabilmek için işçi sı-nıfının haklarını kısmak,onu susturmak isteyecek-lerdir. Bunun en kestirmeyolu açık faşizmdir.
Geride bir kütüphane bıraktı
Üretken bir aydın olan Tevfik Çavdar, herbiri konusunda bir referans olarak gösteri-len ve çoğu üniversitelerde kaynak eserolarak okutulan onlarca kitap yazdı:
Türkiye (1968), Osmanlıların Yarı Sö-mürge Oluşu, Milli Mücadele BaşlarkenSayılarla "Vaziyet ve Manzara-i Umu-miye", İktisat Kılavuzu, Milli MücadeleninEkonomik Kökenleri, Özgürlük Kavga-sında Yaşayan Geçmiş, Yüz Yıllık Pahalı-lık, Talat Paşa, "Müntehib-i sani" denSeçmene, İttihat Terakki, Türkiye'de Libe-ralizm (1860-1990), Türkiye'nin Demok-rasi Tarihi (1839-1950), Türkiye'ninDemokrasi Tarihi 1950'den Günümüze, Bi-lanço: Yüzyılın Sonunda Dünya ve Tür-kiye, Örgüt ve Mücadele ile Tanışırken,Türkiye Ekonomisinin Tarihi, İz BırakanGazeteciler ve Babıali'den Geriye NeKaldı?, Bir İnkılabın Günbatımı: 1908 –2008, Kapitalizmin Yaşattığı Cehennem,Türkiye'nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı.
petrol-iş82
İnsan COP toplantılarına katılınca, bi-limkurgu filmlerinde paralel bir dün-yayı ziyaret etmiş gibi oluyor. Doha
karar paketi zor kararları inatla erteli-yor. -Özellikle Kuzey Amerika'daki-medyada yaratılan izlenimin aksine, bi-limin söyledikleri açık ve tehlike bur-numuzun dibinde. 1991 ila 2012arasında, iklim konusunda 13.950 aka-demik makale yayımlanmış. Bunlardansadece 24'ü küresel ısınmayı reddedi-yor.
İklim Değişikliği Üzerine Hükümetler-arası Çalışma Grubu'ndan bilim insan-larının verdiği bilgiye göre,önümüzdeki üç ila altı yıl içinde alına-cak hayati önlemler, küresel ısınmayısanayileşme öncesi düzeylerin ancakiki santigrat derece üzerinde tutabile-cek. Bu üstesinden gelinebilecek birdüzey kabul ediliyor. Bununla birlikte,halen taahhüt edilen önlemler ile du-
rumu denetim altında tutabilmek içinyapılması gerekenler arasındaki uçu-rum derinleşmeye devam ediyor.
Eğer yapılması gerekenler 2015-2018döneminden sonraya ertelenecekolursa, çocuklarımızın geleceği, nesonuç vereceği henüz belli olmayan yada henüz var olmayan teknolojilerebağlı olacaktır. Ne kadar ertelersek,görev de o kadar zor, pahalı ve tehlikelihale gelecektir.
Yakın gelecekte gündemde yer alan ça-lışmalardan biri, Haziran 2013'te yapıl-ması öngörülen Yeşil İstihdam veSürdürülebilir Gelişme konulu ILO et-kinliğidir. Bu etkinlik, Adil Geçiş ko-nusuyla ilgili bir ILO standardıoluşturmaya yönelik bir diyalogun baş-langıcı olabilir.
Sonuç olarak, sendikal hareket için ikipotansiyel tehlike söz konusu. Bunlar-
dan biri şudur: Hareketsiz kalmaklaiklim değişikliği felaketinden kaçınmakmümkün değildir. Zenginler kuşkusuzgemisini yürütecektir, ama kabak dün-yadaki emekçilerın ve yoksulların ba-şına patlayacaktır. Diğer tehlike ise (kibu ilkiyle birlikte olabilir de olmayabi-lir de) şudur: Dünya halkları tehlikeninbirden farkına varacak ve panik içinde,ne kadar katı ve acımasız olduğuna al-dırmaksızın, “çözüme” yönelik her ön-lemi kabullenecektir.
Emekçiler daha çok etkilenecekBu senaryoda, sendikal hareketin vetoplumsal bilince sahip diğer sivil top-lum örgütlerinin -çevre tartışmasınatoplumsal standartları, çalışma stan-dartlarını, insan haklarını, sürdürülebi-lir istihdamı, insana yakışır çalışmayıve Adil Geçiş'i sokmaya yönelik- on-larca yıllık çalışması, burnumuzun di-
İklim Değişikliği Üzerine Birleşmiş Milletler Çerçeve An-tlaşması Taraflarının 18. Konferansı (COP 18) tahmin edi-len sonuca vardı. Doha'dan iklim değişikliğiyle ilgili zayıfbir karar paketi çıkması şaşırtıcı olmadı. Şimdi bu kararpaketini değerlendirmek ve bulunduğumuz yeri belirlemekgerekiyor.
ÇEVRE
petrol-iş 83
bine gelmiş felaketle baş edebilmekiçin ille de bir şeyler yapma telaşıyla,bir kenara atılacaktır.
COP18'in, sözgelimi COP15 ya daCOP17'den daha az çekişmeli bir top-lantı olarak hatırlanacak olmasının ne-deni, bu toplantının daha başarılıgeçmesi değil, COP18'e ilişkin beklen-tilerin öncelikle daha düşük olmasıydı.COP süreçlerinin hedefine asla varma-yacağını söylemek insana cazip geliyor,ama küresel iklim müzakereleri konu-sunda var olan tek çerçeve budur vebunun bir kenara bırakılması başka birçerçeve oluşturmamızı gerektirecektir.Bu ise zaman alacaktır; bunu göze ala-mayız. SustainLabour'dan Laura Mar-tin Murillo'nun deyişiyle, “bu forum-bu gezegenin yurttaşları olarak- biz-lere de aittir; oluşumuna katkıda bulu-nan çevre ve gelişme hareketlerine vesendikal harekete.” Her şey, her ülkedebütün yurttaşların gerekenin yapılmasıiçin kendi hükümetlerine, sadece COPtoplantılarının yapıldığı günlerde yıldabir kez değil, devamlı baskı uygulama-sına bağlıdır.
Doha karar paketinde öne çıkan konu-ları şu başlıklar altında toplayabiliriz:
KYOTO Protokolü - Sera gazlarınınkontrolüne ilişkin, yürürlükteki tek hu-kuki çerçeve olan Kyoto Protokolü,Durban Platformu'nun yürürlüğe gir-mesi öngörülen 2020 sonuna kadaruzatıldı. 2014'te hedeflerin “gözden ge-çirilmesi” söz konusu olmakla birlikte,yeni hedefler öngörülmedi. Kyoto Pro-tokolü, antlaşmanın onaylanmaması vetanınmaması nedeniyle, şimdi küreselsera gazı emisyonlarının sadece yüzdeon beşini kapsıyor. Birinci yükümlülükdöneminden kullanılmamış emisyonkredileri olan ülkeler kendilerine tahsisedilen payın yüzde 2,5'ini ikinci yü-kümlülük dönemine aktarabilecekler vesatış hasılatının yüzde 2'si gelişmekteolan ülkelere yardım için ayrılacak.Protokol ile bağlı olmayan ülkeler kredisatın alabilecekler, ama satamaya-caklar.
Uzun Vadeli İşbirliği Eylemi – AslındaKyoto Anlaşması'nın gelecekteki yü-kümlülük dönemleriyle ilgilenmekamacıyla kurulan Uzun Vadeli İşbirliğiEylemi Üzerine Özel Çalışma Gru-
bu'nun (AWG-LCA) yerini DurbanPlatformu tartışmaları aldı ve bu ça-lışma grubu Doha'da tasfiye edildi.Şunun vurgulanması önem taşıyor:Sendikal hareket sosyal standartlar,yeşil istihdam ve Adil Geçiş konusundaanlaşmaya hükümler girmesini bu ÖzelÇalışma Grubu'ndaki çalışmalarıylasağlamıştır. Çalışma Grubu'nun nihairaporunda bu kavramlara gönderme ya-pılmıştır. Taraflar, düşük emisyonlu veiklime dirençli bir topluma geçişte in-sana yakışır çalışma koşulları ve kali-teli istihdam yaratacak Adil Geçiş'inhedef olmaya devam ettiği konusundaanlaşmış bulunuyorlar. Bu kavramlarınDurban Platformu üzerine yapılacaktartışmalarda yer almasını sağlamakiçin mücadele etmemiz gerekip gerek-mediğini zaman gösterecek.
DURBAN Platformu - Özellikle ABDve Kanada gibi bazı gelişmiş ülkelerinKyoto Anlaşması'na karşı çıkması,geçen yılki COP'un önemli sonuçların-dan biri olan Durban Platformu'ylanoktalandı. Kyoto Anlaşması'nın bu şe-kilde fiilen bir yana bırakılması birçok-ları tarafından ciddi bir başarısızlıkolarak görüldü. İyimserlere göre iseDurban Platformu, sera gazlarınınkontrolüne yönelik, Kyoto Protokolü'nekatılmaya direnen (ya da Kanada gibianlaşmadan çekilen) ülkeleri de kapsa-yan, hukuken bağlayıcı yeni bir ulus-lararası antlaşmaya yol açabilirdi.Böylesi bir iyimserlik şimdilik daya-naksız görünüyor. 2020'de yürürlüğegirecek bir antlaşmanın 2015'e kadaryapılması hedefi doğrultusunda önemlibir ilerleme kaydetmek yerine,COP18'in ortaya koyabildiği tek şey,bir metni müzakere etmek üzere bir dizitoplantı yapılmasını öngören bir planoldu.
KAYIP ve Zarar - İlerleme kaydedilme-mesinin göstergelerinden biri şudur:Sera etkisinin kontrolü ya da azaltıl-ması üzerine tartışmalarla 20 yıl öncebaşlayan ve sonra iklim değişikliğineuyum sağlamaya yönelik tartışmalarlayön değişikliğine uğrayan iklim müza-kereleri, şimdilerde kayıp ve zararı birgerçeklik olarak kabul etmek zorundakalıyor. Bangladeş, Kamboçya, El Sal-vador, Honduras, Nikaragua, Pakistan,Tayland gibi ülkeler ve bir dizi küçük
ada ülkesi önümüzdeki yıllarda iklimleilgili hava olayları nedeniyle en ağırkayıp ve zarara uğraması beklenen ül-keler arasında yer alıyor. ABD ve diğerbirkaç gelişmiş ülkenin karşı çıkmasınarağmen, Doha'da, etkiye açık ülkeler-deki kayıp ve zararları ele alacak birmekanizma kurulması konusunda mü-zakerelerin 2013'te başlaması kararlaş-tırıldı.
FİNANSMAN - Finansman, özelliklegelişmekte olan ülkeler için, hareketegeçmenin önündeki ana engellerden bi-ridir. COP18'in belki de en umut kırıcısonucu, Yeşil İklim Fonu ve gelişmekteolan ülkelerin kısa vadeli (acil) finans-man ihtiyaçları konusunda gerekli des-teği gelişmiş ülkelerin sağlamamasıdır.Küresel Yeşil İklim Fonu için önerilenyılda 100 milyar doların kolayca yara-tılabileceğini sendikalar şimdiye kadartekrar tekrar vurguladı. En uygun ve enbasit seçenek, küçük bir mali işlem ver-gisi getirilmesi olabilir. Diğer seçenek-ler ise şunlar olabilir: fosil yakıtlar içinsübvansiyonun kaldırılması, karbonvergisi, emekli fonlarının yeşil yatırım-ları için teşvikler getirilmesi, vb. 100milyar dolar muazzam bir meblağ gibigörünse de, sadece ABD bu meblağıntamamını askeri bütçesinden kolaycaaktarabilir. Hal böyleyken, ilk olarakCOP15'te önerilen Yeşil İklim Fonuhâlâ parasız bir “fon” olarak varlığınısürdürüyor. Ayrıca, Fon'un yönetim ya-pısı, şeffaflığı ve sivil toplumun katkı-sını sınırlıyor, özel sektöremanipülasyon ve yolsuzluk olanaklarıyaratıyor.
Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez.
�
�
�
� �� � � � � � � � � � � � � � �
�
Bir kurban
Okuyanlar iki misli daha iyi gö� � � Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez.
Okuyanlar iki misli daha iyi gö� � � Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez.
Okuyanlar iki misli daha iyi gö� � � Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez. Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez. Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez. Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez.
petrol-iş84
Erhan KAPLAN / Eğitim Servisi
KİTAP
Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez.
�
�
�
� �� � � � � � � � � � � � � � �
�
Bir kurban
Hiçbir gemi, bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez.
petrol-iş 85
petrol-iş86
Trakya Şubemiz eski yöneticilerinden Behzat Ekmen'i yitirdik
Trakya Şubemizin eski yöneticilerinden ve sendikamızın her zaman aktif üyelerinden Behzat Ekmen'i31 Ocak tarihinde kaybettik. Behzat arkadaşımız geçirdiği beyin kanamasının ardından daldığı uyku-dan bir daha uyanamadı. Işıklar içinde uyusun.
ACI KAYBIMIZ
O iyi insanlar o güzel atlara binip gittiler
Onu 1 Şubat günü Lülebur-gaz'daki Sokullu Camii'ndensonsuzluğa uğurladık. Sendi-
kamız tarafından yapılan eylemlere il-gisi olanların hemen hemen hepsi
Behzat Ekmen'i tanırlar. Tüm eylem vedirenişlerde Behzat arkadaşımız en ön-deydi. Behzat Ekmen, 1 Haziran 1961tarihinde Batman’ın Gercüş ilçesindedünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğreni-mini Batman’da tamamladı. AskerliğiniKırklareli’nde yaptı. İş hayatına da1984 yılında yine Kırklareli’nin Lüle-burgaz ilçesinde T.P.A.O Trakya BölgeMüdürlüğü üretim işçisi olarak çalış-maya başladı. Petrol İş SendikasıTrakya Şubesi kuruluş aşamalarında veöncesinde sendikal hareketin bir çokaşamasında görev aldı. Sırasıyla yöne-tim kurulu üyeliği, mali sekreterlik veson olarak da şube başkan yardımcılığıgörevlerinde bulundu. Yaşantısının son
günlerine kadar merkez üst kurul dele-gesi olan Behzat EKMEN, aktif sendi-kacılık hayatına Haziran 2012’degerçekleştirilen Trakya Şubesi GenelKurulunda aday olmayarak son verdi.Behzat Ekmen, evli ve iki çocuk baba-sıydı.
Sınıfın gücüne inanan insanİşçi sınıfına, kendi gücüne, mücadeleyeinanan böyle insanlar çok az kaldı artık.Yaşar Kemal'in “Demirciler Çarşısı Ci-nayeti” romanında dediği gibi “ O iyiinsanlar o güzel atlara binip çekip gitti-ler.” Sendikamız, Behzat Ekmen'in işçisınıfı hareketine ve örgütümüze verdiğihizmetleri unutmayacak.
“Son sözleri Fabrikaya gideceğim...” oldu
“Son sözleri Fabrikaya gideceğim ol-muştu..” unutmayacağız. Nur içinde yat-sın...İbrahim DOĞANGÜL Petrol-İş Sendi-kası Genel Mali Sekreteri
Çok renkli bir insandıBehzat her yerde vardı. Genel kurullardaayağa kalkıp divana doğru gür sesiyle birşeyler söylediğini hatırlarım hep. Her ey-lemde her etkinlikte, mikrofonun başındaonu görürdük, bırakmazdı mikrofonu.Petrol-İş için “delikanlı sendika” derdi.Bir delikanlının inanç, öfke ve atılganlı-ğını barındırırdı kendisi de. Her işte so-rumluluğu, zor olanı üzerine alan insantipinin en güzel örneklerinden biri oldu-
ğunu düşünüyorum, onun. Yüreğinievini herkese açar, dostuğa çok önem ve-rirdi. Behzat Batman'lıydı ama çoğuinsan onun Batman'lı olduğunu bilmez,Trakyalı sanırdı. 25 yılını geçirmişti veartık Trakyalı olmuştu. “Kurtuluş yok tekbaşına ya hep beraber ya hiç birimiz” ensevdiği sloganlardan biriydi. Ve her es-prisini “Yaşasın halkların kardeşliği” bi-tirirdi. Renkli güzel bir insandı.Onu çokarayacağız.
Nimettullah SÖZEN Petrol-iş SendikasıGenel Örgütlenme ve Eğitim Sekreteri
Mücadele hayat tarzı olmuştu
1993 yılında Petrol-İş Trakya'da bir şubeaçmaya karar verdi. Behzat, ben ve 7 ar-kadaşımız daha ilk şube kurucu kurulunuoluşturduk. 1993'ten 2013'e kadar aralık-
sız çeşitli görevler aldı. Şube yönetim ku-rulu üyeliği, mali, idari sekreterlik, hergörevi eksiksiz yerine getirdi. 17 yıl bo-yunca amatör olarak çalıştı yönetim ku-rullarında. Hem kendi iş kolunda hem desınıf mücadelesinin olduğu her yerde enönde onu görürdük. Büyük özveri ile ça-lışırdı. Behzat için sendikal mücadele birhayat tarzı olmuştu. İnsan sevgisiyle do-luydu ve kendisinden başka herkesin yar-dımına koşardı. Sağlığı ile hiçilgilenmezdi. Sendikamızın nerede tır-nağı incinmişse oraya koşardı. Yürekli,kararlı, inançlı bir arkadaşımızdı. Dahane diyeyim? Onu kısaca tanıtmak o kadarzor ki...
Tekin AKIN Trakya Şubesi Eski Baş-kanı
Ne dediler...
petrol-iş 87
Genel Merkez yöneticileri Petkim, Tüpraş, Storopacak ve
Saybolt işyeri yönetici ve temsilcileriyle, sohbet ederek iş-
yeri sorunlarını görüştüler. Temsilci ve yöneticilerle yapılan
toplantıdan sonra Genel Merkez yöneticilerimiz şubemizin örgütlü
olduğu Petkim, Tüpraş, Storopacak ve Saybolt işyerlerini ziyaret
edip üniteleri tek tek dolaşarak çalışanlarla sohbet ettiler.
Tüpraş İzmir Rafineri Müdürü Şahin Çalbıyık, Petkim Genel Mü-
dürü Hayati Öztürk ve Storopack İşyeri Müdürü Gökhan Yalçını da
ziyaret ettiler. Merkez Yöneticilerimiz son olarak sendikamıza yıl-
lardır emek veren ve önemli bir hastalık geçiren eski sendika avukatı
Süreyya Erdem'e geçmiş olsun ziyaretinde bulundular.
Genel Merkez Yöneticilerimiz Aliağa'daydı
İzmir Şubemizde örgütlü işyerlerini ziyaret ettiler
Genel Başkanımız Mustafa Öztaşkın, Genel Sekreterimiz Ali Ufuk Yaşar, Genel Mali Sekreterimiz İbrahim Doğangül ve Genel Yönetim
Sekreterimiz Ahmet Kabaca, İzmir Şubemiz’de örgütlü Tetra Pak Paketleme San. ve Tic. Ltd. Şti. ile Dyo Boya Fabrikaları San. ve
Tic. A.Ş. işyerlerimizi 21 Kasım 2012 tarihinde ziyaret ettiler. İzmir Şubemiz’de örgütlü üyelerimizin yoğun ilgisiyle karşılaşan
Merkez Yöneticilerimiz, işyerlerini ziyaret ederek, değerlendirmelerde bulundular.
ŞUBELERİMİZDEN
petrol-iş88
Merkez Yöneticilerimiz Gebze Şube-miz'de örgütlü, Düzce Beyköy 1.Or-
ganize Sanayi Bölgesi'nde yer alanSüperlas Süperplastik Kauçuk San.
ve Tic. A.Ş. işyerini 6 aralık günü zi-yaret etti. Ziyarette yeni çıkan Sendi-kalar Kanunu ve işyeri ile ilgili çeşitlisorunlar üzerine konuşuldu. Ziyarete
üyelerimiz, yoğun ilgi gösterdiler.
Genel Başkanımız Mustafa Öztaşkın, Genel Yö-netim Sekreterimiz Ahmet Kabaca ve İstanbul1 No'lu Şube Yöneticilerimiz 24 Aralık tari-
hinde İstanbul 1 No'lu Şubemizin örgütlü olduğu, Top-kapı'da faaliyet gösteren Bayer İlaç Fabrikası'nı ziyaretettiler.
İşyeri ziyaretinde üyelerimiz ile sohbet ettiler. Merkezyöneticilerimiz, işyeri baştemsilcisi, temsilcileri ve üye-lerimizle yeni çıkan sendikalar kanunu, emek hareketive işyeri ile ilgili çeşitli sorunlar hakkında görüş alış-verişinde bulundular. Merkez yöneticilerimiz ve İstanbul 2'Nolu şube yö-
neticilerimizle birlikte toplu sözleşme Uzmanla-rımız Merih Toprak, Serpil Aksakal ve Nilgün
Toz'dan oluşan bir heyet, 7 aralık Cuma günü Tuzla - TepeÖren mevkiinde faaliyet gösteren, İstanbul 2'Nolu şubemizkapsamında bulunan Mutlu Akü A.Ş işyerini ziyaret etti.
Sendika İşyeri baştemsilcisi, temsilcileri ve üyelerimiz ilebirlikte fabrikayı gezen heyet, Mutlu Akü işyerini kapsayantoplu sözleşme görüşmesi öncesi ve işyeri ile ilgili ceşitlisorunlar üzerine karşılıklı görüş alış verişinde bulundu.
Süperlas'ta üyelerle sohbet
Bayer İlaç'ta Yeni Yasa konuşuldu
Mutlu Akü’işyeri ziyareti