İşçi sözü aralık 2014

16
Geçen ay, Konya-Ermenek’te bir maden ocağını su basması sonucu 18 işçi öldü. Bu iş cinayetinde hayatını kaybeden işçilerin tama- mının naşına henüz ulaşılamadı. Bu trajik olay, beraberinde göze görünmeyen diğer trajik ol- guyu ortaya çıkardı. Oğlunu iş cinayetinde kay- beden “Recep Amca”nın, ayağında yırtık çarık- la, kameralara yansıyan perişan hali medya mensuplarının da ilgisini çekti. Ön adı “Recep” olan Cumhurbaşkanı Erdoğan bin odalı sarayda yaşar ve tüm ailesi maddi zenginliklere boğul- muşken, bir başka Recep’in içinde bulunduğu yoksunluk hali tam bir tezat oluşturuyordu. An- cak yürekleri yaralasa da, bu tezat “Yeni Türki- ye”nin mükemmel bir fotoğrafıdır. Bu ülkede patronlar, rantiyeler her ge- çen gün servetlerine servet eklerken, kimi siya- setçiler 700 bin liralık kol saati kullanır, iş adamlarından milyonluk “hediyeler” alırken, yoksul köylüler on liralık çarığa muhtaç durum- da yaşıyor. Bu görüntüye aşırı ilgi gösterilmesi- ni yadırgayan diğer köylüler, “ama biz hep böy- le yaşarız” diyerek, medya mensuplarının şaş- kınlığına şaşırmışlardır. “Yeni Türkiye”, eski çarık! Hiçbir sendikaya ve hiçbir sendikacıya kayıtsız şartsız ve körü körüne kefil değiliz. Önce kendimize güveneceğiz. İşçi sınıfının hak alma mücadelesinde ve örgütlenmesinde dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımı yapılamaz "Çözüm süreci"nden anlaşılan şey, Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerine kavuşmasıysa eğer, bunun en temel göstergesi demokratik- leşme olacaktır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu 25 Kasım’da, büyük zahmetler ederek(!), toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine görüşlerini paylaştı: “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz çünkü bu fıtrata terstir.” “Feministlere de bunu anlatamazsın” dedi. Bir sarayımız eksikti! Cem Avcı > 4 Çocuklara kıymayın efendiler Sevda > 6 Reform mu, devrim mi? Mustafa Eker > 8 “AKP dış politikada yalnızlaşıyor Aykut Özer > 10 Direnişin odağı bostanlar Bahadır Altan > 13 “Çözüm süreci” mi, çözme süreci mi? Sendikalar işçilerindir: Örgütsüz işçi, köledir! Kadınların fıtratında isyan, mücadele ve devrim var N. Cemal > 3 Mecnun Çınar > 5 Ayla Çelik > 7 İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Aralık 2014 / Sayı 6 Fiyatı 1,5 TL Devamı 2. sayfada >

Upload: isci-soezue

Post on 22-Jul-2016

254 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

İşçi Sözü Aralık 2014 tarihli 6. sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: İşçi Sözü Aralık 2014

Geçen ay, Konya-Ermenek’te bir madenocağını su basması sonucu 18 işçi öldü. Bu işcinayetinde hayatını kaybeden işçilerin tama-mının naşına henüz ulaşılamadı. Bu trajik olay,beraberinde göze görünmeyen diğer trajik ol-guyu ortaya çıkardı. Oğlunu iş cinayetinde kay-beden “Recep Amca”nın, ayağında yırtık çarık-la, kameralara yansıyan perişan hali medya

mensuplarının da ilgisini çekti. Ön adı “Recep”olan Cumhurbaşkanı Erdoğan bin odalı saraydayaşar ve tüm ailesi maddi zenginliklere boğul-muşken, bir başka Recep’in içinde bulunduğuyoksunluk hali tam bir tezat oluşturuyordu. An-cak yürekleri yaralasa da, bu tezat “Yeni Türki-ye”nin mükemmel bir fotoğrafıdır.

Bu ülkede patronlar, rantiyeler her ge-

çen gün servetlerine servet eklerken, kimi siya-setçiler 700 bin liralık kol saati kullanır, işadamlarından milyonluk “hediyeler” alırken,yoksul köylüler on liralık çarığa muhtaç durum-da yaşıyor. Bu görüntüye aşırı ilgi gösterilmesi-ni yadırgayan diğer köylüler, “ama biz hep böy-le yaşarız” diyerek, medya mensuplarının şaş-kınlığına şaşırmışlardır.

“Yeni Türkiye”, eski çarık!

Hiçbir sendikaya ve hiçbir sendikacıya kayıtsızşartsız ve körü körüne kefil değiliz. Önce kendimizegüveneceğiz. İşçi sınıfının hak alma mücadelesindeve örgütlenmesinde dil, din, ırk, mezhep, cinsiyetve cinsel yönelim ayrımı yapılamaz

"Çözüm süreci"nden anlaşılan şey, Kürt halkınıntemel hak ve özgürlüklerine kavuşmasıysaeğer, bunun en temel göstergesi demokratik-leşme olacaktır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu 25Kasım’da, büyük zahmetler ederek(!), toplumsalcinsiyet eşitliği üzerine görüşlerini paylaştı: “Kadınile erkeği eşit konuma getiremezsiniz çünkü bufıtrata terstir.” “Feministlere de bunu anlatamazsın”dedi.

Bir sarayımız eksikti!Cem Avcı > 4Çocuklara kıymayın efendilerSevda > 6Reform mu, devrim mi? Mustafa Eker > 8“AKP dış politikada yalnızlaşıyor Aykut Özer > 10Direnişin odağı bostanlarBahadır Altan > 13

“Çözüm süreci” mi, çözmesüreci mi?

Sendikalar işçilerindir : Örgütsüz işçi, köledir!

Kadınların fıtratında isyan,mücadele ve devrim var

N. Cemal > 3 Mecnun Çınar > 5 Ayla Çelik > 7

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Aralık 2014 / Sayı 6

Fiyatı 1,5 TL

Devamı 2. sayfada >

Page 2: İşçi Sözü Aralık 2014

“Yeni Türkiye”, eski çarık!Yani “Recep amca” tekil bir örnekdeğildir.

Yoksunluk haline yabancı olarakyaşamını sürdürenler, ancak trajikolaylar vasıtasıyla bu olgunun far-kına varmışlardır. Geçmişte de, ça-tışmalarda ölen askerlerin cenaze-leri anne babalarının yaşadıklarımekâna getirildiğinde, onların veailelerinin yaşam koşulları ve fuka-ralıkları kameralara yansıyor ve kı-sa süreli bir acıma duygusu yarat-tıktan sonra sönüp gidiyordu.

Emekçiler, patronların

zenginlikleri için ölüyorlar

Aslında bir yanda her gün pıt-rak gibi devasa gökdelenler yükse-lirken, patronlar kârlarına kâr ka-tarken diğer yanda emekçiler ya-şamları pahasına çalışıyor, yoksun-luk içinde yüzüyor ve hayatını kay-bediyor. Biriken servetler, yükselenihtişamlı binalar ve tesisler ile fa-kirlik ve iş cinayetleri bir madalyo-nun iki yüzüdür. Yani madalyon“Yeni Türkiye” ise, bir yanında göz

kamaştırıcı görüntüler ve servetdiğer yüzünde ise yoksulluk veölüm var.

Emekçiler yoksulluklarından,çaresizliklerinden dolayı, ölümügöze alarak, iş güvenliği tedbirlerialınmamış inşaatlarda, madenler-de, fabrika ve işyerlerinde çalışıyor,yirmi kişilik servis otobüsüne kırkkişi doluşmayı kabulleniyor. Bununsonucu ya iş cinayetlerinde hayat-larını kaybediyorlar; şansları yavergiderse de yoksulluk sınırının al-

tında bir ücretle yaşamlarını sür-dürüyorlar. Böylece “YeniTürkiye”nin bir yüzünü, öne çıkarıl-mayan, gizlenmeye çalışılan yüzü-nü oluşturuyorlar.

Olaya patronlar açısından bakı-lacak olursa; iş güvenliği tedbirlerialmadığı, işçileri iki otobüse bin-dirmek yerine bir otobüse yükledi-ği ve düşük ücretlerle çalıştırdığıiçin kârını arttırıyor ve servet biri-kimini hızlandırıyor. Bu servet biri-kimi, lüks ve refah içinde sürdürü-len bir yaşam biçimi ve bunu sağ-

layan altyapı biçiminde karşımızaçıkıyor. Bu da “Yeni Türkiye”nin“büyüyen Türkiye”nin gerçek ve bi-ricik görüntüsüymüş gibi gözleresokulmaya çalışılıyor.

Kapitalizmin emekçilere verecek

bir şeyi yok

Yapılan bütün araştırmalar, ka-pitalist ülkelerin tamamında, top-lum içindeki gelir dağılımının bo-zulduğunu, zengin ve fakir arasın-daki uçurumun arttığını ortaya ko-yuyor. Kapitalizm, emekçilere ge-lecek vaat etmiyor. Tersine çalışmave yaşam koşullarında “vahşi kapi-talizm” koşullarına geri dönülüyor.Bunun minyatür bir örneği, olayınkamuoyuna mal olmasının ardın-dan, Konya Valiliğinin, “Recep Am-ca”ya yeni bir çarık vermesindegörülüyor. Kapitalist devletin, yok-sula kara çarıktan başka vereceğibir şey yok!

Toplum bilimcilerin araştırması-na göre, bugün dünyada gelir da-ğılımı 1910 yılındaki, yani 1.DünyaSavaşının hemen öncesindeki ka-dar bozukmuş. İşte bu bozulma,toplumsal çalkantıları ve kapita-listler arasındaki rekabeti körükle-yerek savaşı tetiklemiş. Toplum bi-limciler ayrıca şunu ekliyorlar: Bü-yük savaşların ardından, toplum-larda gelir dağılımı açısından be-lirgin bir düzelme yaşanıyormuş.Yani en önemli üretici güç olan in-sanın kitlesel olarak kırımından,milyonlarca kişinin savaşlar nede-niyle ölümünden sonra, gelir dağı-lımında bir iyileşme görülüyormuş.İşte kapitalizmin emekçilere vaadi:Önce savaş ve ölüm, daha sonrahayatta kalanlara ise görece iyi ko-şullarda yaşama olanağı. İstemezsizde kalsın! Savaşları da önleye-cek, kapitalizmi de yıkacak biricikgüç olan işçi sınıfı, vakit çok geçolmadan ayağa kalkmalı; barışçı,adil ve sömürüsüz bir toplum biçi-mi olan sosyalizm için mücadeleyesoyunmalıdır.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Aralık 2014, Sayı: 6Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulWeb: www.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu böl-

ge ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yan-gın, her geçen gün, farklı ülkeleri kapsa-yarak genişliyor. İlk bakışta mezhep te-melli bir boğazlaşma görüntüsü vermesi-ne karşın, bölge, çok daha karmaşık veçok yönlü çelişkileri içinde barındıran birmücadele alanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bu-nun iki temel nedeni var. Birincisi, AKP ik-tidarının, bölgesel güç olma ihtirasıyla bukavganın içine bodoslama dalması ve buçerçevede “şeytanla işbirliği yapması”.İkinci nedeni ise, içeride iktidarını sağlam-laştırmak adına, toplumu kutuplaştırarak,en ufak bir kıvılcımla patlayacak hale ge-tirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sını-fının da bu kutuplaşmadan etkilenerekkendi içinde bölünmüş olmasıdır. Çünküsavaşların, sömürünün, eşitsizliğin mü-sebbibi olan, doğayı katleden, tüm in-sanlığı yıkıma götüren kapitalist sistemeson verecek, sömürünün ve eşitsizliğinolmadığı adil bir düzen olan sosyalizmikuracak yegâne güç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadele-de, kendi sınıfsal konumlarını esas alarakdeğil, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mez-hepsel ya da etnik kimlikleri ya da farklıburjuva siyasi eğilimlerin destekçisi olarakyer almaktadırlar. Toplumda mağdurlarınve ezilenlerin yanında yer alarak, özgür-lük, eşitlik, adalet ve demokrasi mücade-lesini tavizsiz olarak sahiplenmekle birlik-te, toplumsal ve siyasi mücadelede kendibağımsız sınıf politikasıyla yer almak, işçisınıfı için, yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf ola-rak yerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfınayardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu he-defe bağlı olarak, işçi sınıfının burjuvaideolojisinden ve burjuva siyasi eğilimler-den kurtulması için, işçi sınıfının siyasimücadele deneyim, birikim ve bilgisini sı-nıfa taşımaya çalışacaktır. Kapitalist siste-mi, onun siyasi temsilcilerini ve eğilimleri-ni teşhir edecektir. Toplumdaki bütün sı-nıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konu-sunda, işçi sınıfını aydınlatacak, sınıf pers-pektifinin oluşmasına katkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfı-nın inisiyatif kazanmasına, mücadele de-neyimlerini geliştirmesine yardımcı ola-caktır. Bunu yaparken, doğruların mutlakbilgisine sahip olduğu yanılsamasıyla,ikameci, dayatmacı, sekter politikalargütmek yerine, işçilerin yaşayarak öğren-mesini sağlayacaktır. Söz, yetki ve kararınişçilere ait olduğu gerçeğini bir an bileakıldan çıkarmayacaktır. İşçilere, bir öğ-retmen gibi yaklaşmayacak; sınıfla tümilişkilerinde, öğrenme-öğretme diyalekti-ğini hayata geçirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Aralık 2014

Penguen’in Recep Amca hakkındaki kapağı

Page 3: İşçi Sözü Aralık 2014

“Çözüm süreci” mi, çözme süreci mi?

Cizre-Suriye sınırında bulunan ka-rakolda yaşananlar medyaya yansıdı.Yaşları 10 civarında olan 7 çocuk as-keri karakola öfke içinde taş atıyorlar.Karakolun tel örgüleri içinde bulunanbir o kadar asker ise çocuklara taşatarak karşılık veriyorlar. Yani sayılar“eşit” gibi görünüyor. Adeta “eşitsizgüç kullanımı yok” dercesine sıralan-mışlar. Kimine göre taraflar arası“taşlı çatışma”, kimilerine göre isecanı sıkılan Kürt çocuklarıyla askeramcalarının “taş atmaca oyunu”.

Kara mizah gerçeği ne kadar yu-muşatır, bilemeyiz. Atılan taşların he-define gidiş görüntüleri hiç de yumu-şak değil. Kobané kuşatması karşısın-daki hükümetin tutumuna yönelik de-mokratik protestoların ve AKP Hükü-meti'nin kolluk güçleriyle verdiği sertcevapların hemen ardından yansıyanbu görüntüler “çözüm süreci” açısın-dan oldukça net göstergeler sunuyor.

İster “çocuktan al haberi” deyin,isterseniz de “adam olacak çocuk...”özdeyişini hatırlayın, Cizre sınır kara-kolunda yaşananlar ve Kürt çocukla-rının öfkesi “çözüm süreci” ve geli-nen nokta açısından oldukça anlamlı,değil mi?

PKK: Ateşkes ve çatışmasızlıksüreci

“Çözüm süreci” olarak adlandırı-lan dönem, net bir şekilde ifade et-mek gerekirse, “PKK'nin tek taraflı

olarak ilan ettiği ateşkes” sürecindenbaşkaca bir şey değildir. PKK'nin tektaraflı ateşkes ilanı, örtük bir anlaş-mayla, fiilen “çatışmasızlık” noktası-na evrilmiş ve bugüne kadar gelin-miştir.

Tek başına bu siyasi ve askeri tavırbile, ister stratejik olsun isterse taktik,önemli sonuçlar verdi. “Şehit” söy-lemlerine ve bayraklara sarıp sarma-lanarak taşınan yoksul ve emekçigençlerin ölümleri sona erdi. Ayakbastığımız topraklar kan ve gözyaşıile sulanmaktan kurtuldu. Bunun ha-yati önemini hiç kimse yadsıyamaz...

AKP: Çözme ve silahsızlandırmasüreci

Devletin ve AKP Hükümeti'nin busomut durumu “iyi okuyamadığına”değil de, egemen ulus devlet ve muk-tedirlerinin diliyle okuduğuna bir kezdaha tanık olduk. İktidar açısından“çözüm süreci” denilen şeyin içeriğitek kelimeyle, Kürt özgürlük hareke-tini ve önderliğini “çözme süreci”olarak doldurulmuştur. Başından iti-baren de amaçlanan bu olmuştur. “Te-rörle mücadele” politikalarının içineyerleştirilmiştir. Devleti temsil edenAKP hükümetinin tek bir amacı ol-muştur: “PKK'nin silahsızlandırılmasıve teslim alınması”.

Bir takım krizlerle ve spazmatikgelişmelerle süreç sürekli olarak uza-tıldı. Oyalama taktiklerine başvurula-rak, “zaten tükenmekte olan PKK'ninuzun süre direnemeyeceği” gibi biröngörü devlet perspektifi haline geti-rildi. Tıpkı Suriye politikaları gibi buöngörü de gerçekliğin duvarına tosla-yarak paramparça oldu...

KCK operasyonları, Öcalan üze-rinden yapılan “rehine-esir” tehditleri,“Paris suikastı” gibi “derin” devletuyarıları, “Kandil temkinli”, “Apo da-ha samimi”, “HDP terör diliyle konu-şuyor” gibi psikolojik savaşın algıoperasyonlarıyla Kürt hareketinin bö-lünüp parçalanacağı sanıldı. Muhtelifdevlet organlarıyla, özel harp ve psi-kolojik savaş taktikleriyle yoğun ça-balar sarf edildi. Kobané direnişi veAKP-IŞİD işbirliği sürecine kadar bü-tün bunlar “örtülü” taktik çabalardı...

Kobané: Mihenk taşıKobané direnişi AKP Hüküme-

ti'nin “çözüm süreci”ne dair bütünkirli çamaşırlarını ortaya döktü.IŞİD'in taşeronluğu üzerinden Koba-né direnişi ve Rojava ezilecek, Kürthareketi büyük kayıplar vererek siyasive askeri olarak yenilecek ve çözmesürecinin Türkiye ayağı daha aktif birbiçimde işletilecekti.

Cumhurbaş(ba)kanı Erdoğan'ınbüyük bir keyifle “Kobané düştü dü-şecek” diye başlayan açıklamaları -veelbette ki büyük hezeyanı- bunungöstergesiydi. Evdeki hesap çarşıyauymadı: IŞİD'in Şengal ve Ezidi kat-liamı girişimine karşı Kürt hareketisiyasi ve askeri bir hamle yaparak bü-yük başarı kazandı. IŞİD'in saldırısınauğrayan Şii Türkmenler için de fiilenkurtarıcı oldu. Ardından gelen büyükKobané direnişi ise uluslararası birmeşruiyet kazandırdı. AKP hükümeti-

nin IŞİD'le işbirliği ise tamamen teş-hir oldu; adeta suçüstü yakalandı...

Kürt sorunu: Demokrasi sorunu

Aslında “Kürt sorunu” (tıpkı “Al-evi sorunu” ve benzeri sorunlar gibi)“Türk sorunu”ndan başkaca bir şeydeğildir. Demokrasi, yani demokra-tikleşememe sorunudur. Demokratik-leşmenin önündeki en önemli engelise ırkçı, mezhepçi ve cinsiyetçi Tür-kiye paradigmasıdır.

Resmi ideolojinin dayanağı buolunca da Kürt halkının (ya da Alevi-lerin) hak taleplerinin yaşama geçiril-mesi yerine oyalama ve öteleme tak-tiklerine başvuruluyor. Asimilasyonpolitikalarından vazgeçilmiyor. Çözü-mün ilk adımı olan demokratikleşmegirişimlerinin yerine, polisiye tedbir-ler ve baskı yasalarına başvuruluyor.AKP Hükümeti ve Cumhurbaş(ba)ka-nı Erdoğan nezdinde otoriterleşmeyoluna giriliyor.

Demokrasi: İşçilerle eleleDevletin ve AKP Hükümeti'nin

demokrasi karnesi için işçi hareketinebakmak yeterlidir. Vahşi sömürü dü-zeni ve taşeron sisteminin iş cinayet-leri toplu katliamlara dönüştü. 301 ca-nını vahşi kapitalizmin ve hükümeti-nin kâr hırsına kurban veren Soma'lımadenciler, 18 canına vahşi şekildekıyılan Ermenek madencilerinin acı-larına ortak olmak için yola çıktıkla-rında, devletin polisi ve TOMA’larıy-la durduruldular.

İşçiler parababalarının vahşi kârhırsı uğruna ölmekte ve öldürülmekte“özgür”, acılarını paylaşmak ve daya-nışmakta “esir” konumundadır. İşçisınıfı üzerindeki vahşi kapitalist saldı-rılar ve toplu iş cinayetleri sürdükçe,sendikalılaşma da dâhil olmak üzereher türlü örgütlenme ve mücadelesifiilen engellendikçe, demokratikleş-meden ve özgürlüklerden söz etmekkolay değildir.

“Çözüm süreci”nden anlaşılan şey,Kürt halkının temel hak ve özgürlük-lerine kavuşmasıysa eğer, bunun ensomut göstergesi demokratikleşmeolacaktır. Sınır karakolunu taşlayan10 yaşlarındaki Kürt çocukları bugöstergeyi yanlış mı okuyorlar, nedersiniz?

Kürt halkının hak talepleri taleple-rimizdir!

N. Cemal

Aralık 2014 3İşçi Sözü

"Çözüm süreci"nden anlaşılan şey,Kürt halkının temel hak ve öz-gürlüklerine kavuşmasıysa eğer,bunun en temel göstergesi de-mokratikleşme olacaktır.

Page 4: İşçi Sözü Aralık 2014

Bir sarayımız eksikti!İşçi Sözü4 Aralık 2014

Başbakanlık Hizmet Binasıolarak tasarlanan, Recep TayyipErdoğan Cumhurbaşkanı olduk-tan sonra kaşla göz arasındaCumhurbaşkanlığı Sarayı’na dö-nüşüveren, nam-ı diğer “Ak Sa-ray” hizmete girdi.

Neden Kaçak Saray?Ak Saray, Atatürk Orman Çiftli-ği arazisine yapıldı. Saray proje-si hakkında iki ayrı yürütmeyidurdurma kararı var. Ankara 11.İdare Mahkemesi AOÇ’deki yedihektarlık alanı sit statüsündençıkaran Tabiat Varlıkları BölgeKomisyonu kararının yürütmesi-ni durdurdu. Ardından Ankara 5.İdare Mahkemesi, AOÇ’deki 33bin 500 dekarlık alanda yapılanAOÇ Nazım İmar Planı ve 1.Derece Doğal ve Tarihi Sit AlanıKoruma Amaçlı Nazım İmarPlanı ile Ulaşım Uygulama Pro-jesi’nin yürütmesini durdurdu.Sayın büyüğümüz, Cumhurbaş-bakanımız, yargı kararları için“Güçleri yetiyorsa yıksınlar,”demişti. Erdoğan’ın hayata karşı

tavrı net, aynen bizim kahvedekiHamit abi gibi. Okeyde taş ça-larsan ıstakayı kafaya yersin. Ohmis, sorun falan kalmadı...

Kaç odası var, say say bitmedi!Ak Saray, adı üzerinde bir sa-

ray. 1000 odası olduğu, içindelüksün gerektirdiği her şeyin bu-lunduğu söyleniyor.

Nedense Sarayla ilgili kesinbilgilere ulaşılamıyor. Kaçak Sa-ray’ı yapan Rönesans Holding’inYönetim Kurulu Başkanı ErmanIlıcak’a sorulduğunda “kaç odasıvar bilmiyorum,” diyor. Mimar-lar Odası Ankara Şube BaşkanıTezcan Karakuş Candan, yerinüstünde kalan katlarda yaklaşık2 bin odanın bulunduğunu, altkatları da hesaba katarsak odasayısının 5 bini bulabileceğinisöylüyor...

Ha 1000 oda olmuş ha 2000.Bizim için 2+1 ev saray zaten,daha büyüğü lükse giriyor. Heriki sayıyı da aklım almıyor. Bubilgi kafamda dönüyor, dolanı-yor bir türlü tutunacak mantıklı

bir yer bulamıyor. Cumhurbaş-kanı bin odayı ne yapar, ne diyebin tane odası olan bir saray ya-pılır? Cumhurbaşbakan’ın torun-ları saklambaç oynasa, oyun bi-tene kadar çocuklar üniversite-den mezun olur. Her gün birodada takılsan, tüm odaları kul-lanman yıllarını alır. Bu odalar-da elektrik prizi vardır illam.Şimdi birisi işkillense, vay bizidinliyorlar mı acaba, dese? Bö-cek aramasını dövseler bitire-mezsin.

Ne işe yarar bu saray?Cumhurbaşbakan’a sormuşlar,

hacı dayı bu saray ne, diye. Ya-bancı devlet başkanlarına mah-cup oluyormuşuz, öyle demiş.Hay elinin kantarını seveyim,demezler mi adama? Ne ayıp et-mişiz bu ecnebilere de 5 bin ki-şilik konut alanı kadar yer kap-layan saray yapmışız, vallahimeraktan çatlıyorum. Belli kiçok ayıp etmişiz, baksana utan-cımızdan Putin’e cennetten birparçayı, Akkuyu’yu nükleersantral yapsın diye vermişiz.

Borcumuz nedir?İş maliyete gelince de ortalık

karışıveriyor.Maliye BakanıMehmet Şimşek, 1 milyar 370milyon TL diyor. Cumhurbaşba-kanımıza göre 500 milyon dolarcivarında bir cezası var. TezcanKarakuş Candan’a göre maliyethesabında Ak Saray için yıkılan151 bin 723 metrekarelik binala-rın değeri, beş ayrı binaya dağı-tılan Bakanlık birimlerinin kiragiderleri ve sosyal tesislerin ya-

pım bedellerinin de değerlendi-rilmesi gerekiyor. Candan’a so-racak olursak, maliyet neredeyse3 katı, yani 5 milyarı buluyor.TMMOB resmi yazıyla sormuş,nedir bu işin maliyeti diye, dev-let baba yanıt vermemiş. Para okadar büyük ki sarayın kaç oda-sını doldurur bilemedim. Biz an-ca ayakkabı kutusuyla hesap ya-pabiliyoruz, iş oda hesabına ge-lince kafa duruyor...

Biz kira ödeyemiyoruz, onlar bi-zim paramızla saray yapıyor!İşsizlik almış başını yürümüş,

taşeron belimizi bükmüş, açlıksefalet toplumun büyük bir kesi-mine egemen olmuş; bizi yöne-tenler bunları görmezden geli-yor, cayır cayır aydınlatılan sa-raylar yapıyor. Lüksün gözünegözüne vuruluyor, bize de açlık-tan lokanta camına yapışan çare-siz insanlar gibi ağzımız açıkaval aval bakmak kalıyor.

Saray lunapark gibi aydınlatı-lıyor da ne oluyor, bir işe mi ya-rıyor? Sarayın inşaatında çalışanSavaş Oğuz, daha 28 yaşındakigencecik insan, bilirkişi raporu-nun dediğine göre, muhtemelengece karanlıkta çalıştığı için ha-yatını kaybetti. Saray uğruna, 3Mart gecesi bir işçi kardeşimizikaybettik...Tarih, eline geçirdiği güce fazla-sıyla güvenen siyasi figürlerle do-ludur. Toplum açlıkla mücadeleederken, lüks içinde yaşayan bukişilerin akibeti nedense hep aynıolmuştur. Toplum önünde sonundabu caf caflı harcamaların faturasınıkeser...

Cem Avcı

Yatağan işçileri süresiz eylemde!

Yatağan, Yeniköy ve Kemer-köy termik santralleri ve kömürişletmelerinde özelleştirme süre-cine karşı, bu tesislerde çalışanenerji ve maden işçileri, yaklaşık2 yıldır eylemdeler.

İşçilerin Ankara ve Muğ-la’daki eylemlerine rağmen,özelleştirme ihalesi 12 Hazi-ran’da yapıldı ve 4 Temmuz’daonaylandı. Elsan Elektrik Şirketi,3 santrali, tüm taşınır ve taşın-

maz malvarlığı ve 50 yıllıkkömür rezervi ile birlikte satınaldı. İşçiler, ihale sürecindenönce olduğu gibi, sonra da Yata-ğan, Milas ve Muğla’da eylemle-rine devam ettiler. İhaleyi alanşirketi santrallere sokmayacakla-rını her fırsatta dile getirdiler.

30 Kasım akşamı ise GenelMüdürlük tarafından “sayaçlarısıfırlayın” talimatı verildi. ElsanElektrik Şirketi’nin Hükümet’ledevir sözleşmesi imzalayacağı,bu sözleşmeyle özele geçişin ta-mamlanacağı ve devir süresinin 7Aralık’ta sona ereceği bilini-yordu. Genel Müdürlüğün “sayaç

sıfırlama” talimatı ile devir söz-leşmesinin 1 Aralık’ta imzalana-cağı da öğrenilmiş oldu. Buhaber üzerine, işçiler işyerleriniterk etmeyerek direnişe geçmekararı aldılar. İş makinelerini iş-letmenin önüne getirip barikatkurdular. Vardiyadan çıkan işçi-ler de eyleme katıldı. İşçiler sü-resiz eyleme başladıklarınıduyurdular.

Geceyi işyerinde geçiren işçi-ler, 1 Aralık sabahı Yatağan Ter-mik Santrali İdari İşler Müdürüve diğer idari personeli içeri al-madılar. Ardından yürüyüşe ge-çerek, Muğla-Milas karayolunu

ulaşıma kapattılar. Yürüyüş sıra-sında “Ölmek var dönmek yok”,“Direne derine kazanacağız”,“Bu daha başlangıç mücadeleyedevam” sloganlarını atan işçileryaptıkları açıklamanın ardındansantrale geri döndüler.

“Devir yapıldığında üretimeson verin” denildiğini ancak üre-time devam edeceklerini ve şir-keti işyerine sokmayacaklarınıaçıklayan işçilerin santraldekieylemi sürüyor. İşçiler, tümemekçileri barikatı sağlamlaştır-maya çağırıyor.

İşçi Sözü-Haber

Page 5: İşçi Sözü Aralık 2014

İstanbul Üniversitesi taşeron işçi-leri arasında bir süredir yoğun birsendikalılaşma faaliyeti ve sendikal"rekabet" var. İşyerimizde, başındaitibaren, işçi arkadaşlarımızın sendi-kalı olmasını savunduk. Ekonomik vesosyal haklarımızı alabilmemizin te-mel noktalarından birisinin de sendi-kalılaşmak olduğunu söyledik. İki yılıaşkın bir süredir de İşçi Sözü Bülten-lerimizle bire bir iletişim kurarak, ya-zılı ve sözlü olarak anlattık...

Maaşlarımızdan yapılan % 5 ke-sintiler, yol ve yemek parası kesintile-rimiz gibi haklarımızın gasp edilmesi-nin önüne geçmek için çok mücadele-ler verdik. Vermeye de devam ediyo-ruz. Bu nedenle soruşturmalara uğra-dık, kapalı kapılar ardında ve "iknaodalarında" işten atılmakla tehditedildik. Hâlâ da ediliyoruz. Grevler,direnişler yaptık. Yapmaya da devamedeceğiz. Kararlı mıydık? Evet, ka-rarlıydık! Azimli miydik? Evet, azim-liydik!

Peki, eksiğimiz neydi? İşçilerinbizzat kendilerinin söz, yetki ve kararsahibi olduğu bir örgütlenmedenmahrumduk. Evet, içimizde muhtelifsendika, dernek ve benzeri örgütlen-meler vardı. Bir kısmımız bu örgütle-re üyeydik. Ama bizler, hep birliktesıkılı tek bir yumruk, gür bir ses, güç-lü bir örgütlülük olamadık. Kadrolu,memur, sözleşmeli, taşeron gibi bir-çok parçaya bölündük. Böldüler. Hat-ta taşeron işçileri olarak bile temizlikişçisi, sağlık işçisi, güvenlikçi gibibirçok parçaya böldüler. O nedenle dehep biraz eksik ve örgütsüz kaldık...

"Hangi sendika" değil, nasıl bir sendika?

İşyerimizde, gerek tek tek arka-daşlarımızla görüşerek, gerek bölüm-lerimizde gruplar halinde toplantılaryaparak, gerekse işyeri bültenlerimiz-de yazarak, sendikaya üye olalım vemutlaka örgütlü olalım dedik. Hâlâ datek tek bölümleri dolaşarak bunlarısöylüyoruz. Bu yönde çok net ve ikir-ciksiz çağrılar yapıyoruz.

"İyi hoş da hangi sendikaya üyeolacağız?" bu ara en çok duyulan soruve konuşulan konu bu... Farklı nite-liklerde sendikaların birbirleriyle "re-kabet" ettiği bir ortamdayız. Kimileriiyi, kimileri ise daha başında itibarenkötü niyetli. Kötü niyetli olanların iş-çi sınıfının çıkarlarını gözetmek gibibir derdi ve niyeti yok.

Sadece işçilere ve sınıf mücadele-sine kefiliz

Başından itibaren, yazılı ve sözlüolarak sergilediğimiz, işçi sınıfındanyana tavrımıza bir kez daha değine-lim: Hiçbir sendikaya ve hiçbir sendi-kacıya kayıtsız şartsız ve körü körünekefil değiliz. Olmayacağız da. Öncekendimize güveneceğiz.

İşçi Sözü Bülteni olarak sadece vesadece işçilere ve sınıf mücadelesinekefiliz ve güveniyoruz. Nasıl ki sen-dikalar, işçilerin ekonomik ve sosyalhaklarını almak için toplu sözleşmemasasında pazarlık yapıyorsa, biz iş-çiler de haklarımız için mücadele et-mesini bildiğimiz kadar, bizzat kendipazarlığımızı da kendimiz yapabilme-liyiz.

Örneğin; toplu sözleşme masasınaoturacaksak eğer, hep birlikte toplusözleşme taslağımızı tartışıp, önerilersunup, taleplerimizi iletip, birlikte ha-zırlamalıyız. Yani, toplu sözleşme tas-lak komiteleri oluşturmalıyız. Ve hiç-bir surette hiçbir sendikacı, bizleresormadan, onayımızı almadan, bizimadımıza toplu sözleşme imzalayama-malı. İşin kolayına kaçmamalıyız,"bizleri kurtarmaya gelecek profesyo-nel sendikacılar" beklentisine girme-meliyiz, kendi aklımızla ve fikirleri-mizle karar vermeliyiz.

Kendi kararlarımızı kendimiz ver-diğimizde, o kararlar için daha inana-rak ve daha azimli bir şekilde müca-dele ederiz. Aksi takdirde, kendi aklı-mızla düşünmediğimiz, kendi fikri-mizle karar vermediğimiz her koşuldaaldatılmaya mahkûm oluruz.

"El elin kaybolan eşeğini türküsöyleyerek ararmış" diye bir özdeyişvardır. Kendi hakkımızı kendimizarayacak ve bizzat kendimiz mücade-le edeceğiz. Bu güç, bu akıl, bu fikirve yetenek biz işçilerde fazlasıyla var.Çünkü biz işçi sınıfıyız. Bunun içinönce kendimize güveneceğiz, özgüve-

nimizi kazanacağız. Bu anlayışlarlasendikamıza üye olacağız. Sınıf bilin-çli bir işçi ve sendika üyesi olmalıyız.Olacağız!

İşçi demokrasisi

Örneğin, işyeri ve bölüm temsilci-lerimizi mutlaka kendimiz seçmeli-yiz. Yukarıdan ve tepeden atamalaryoluyla, bizlerin seçmediği kişilerin,kim olursa olsun, bizi temsil etmesi-ne karşı çıkmalıyız. Elbette ki güveni-lir ve mücadele içinde kendini kanıt-lamış arkadaşlarımızı seçeceğiz. Amabiz seçeceğiz. Bunun adı işçi demok-rasisidir.

"Memlekette demokrasi yok" diyeyanıp yakınanlar demokrasiyi öncekendi içinde başlatmalı ve yaşatmalı-lar. Bunu hayata en iyi geçirecekolanlar ise işçilerdir. Sendikalar işçi-lerindir ve işçilerin kendi öz örgütüolmalıdır.

"İşçiler ne anlar ki?", "İşçiler se-çim yapmasını nereden bilsin ki?" gi-bi işçi sınıfına güvenmeyen, tepedenbakan anlayışlarla, daha yolun başın-dan başlayarak, her zaman mücadeleetmek zorundayız. Bunu "seni kurta-racağım" diye gelen bir sendikacı dasöylese, ya da yanı başımızda bulu-nan bir arkadaşımız da söylese kabuletmeyeceğiz.

Patron sendikalarına ve sendikacılarına dikkat

Bazı işyerlerinde ve fabrikalarda,bizzat patronlar, "işçiler ne anlar ki","işçiler ne bilir ki" diyerek kendi pat-ron sendikalarını getirip işçiye daya-tırlar ve zorla üye yaparlar. Sonra dakendi bildiklerini yaparlar. Bunun adıise örgütlü sömürüden başkaca bir şeydeğildir. Her kim ki işçilere güven-mez, biz işçiler de ona güvenmeyiz,güvenmemeliyiz. Temel yaklaşımımızbu olmalıdır.

Tek tek görüşmelerimizde ve bö-lümlerde yaptığımız toplantılarda bi-ze "Tezkoop iş sendikası adına mı ge-liyorsun?" ya da "Genel iş sendikasıadına mı geliyorsun?" diye soruyor-lar. Cevabımız hem "evet hepsi", hemde "hayır hiçbirisi" oluyor. Biz; “ör-gütlenmeliyiz, sendikalı olmalıyız;haklarımızı hem örgütlenerek hem defiili mücadele yoluyla alacağız” diyeaçıklıyoruz. Bugün işyerimizde buadı geçen sendikalarla ve işçi sınıfı-nın ilkeleriyle, sınıf bilinçli işçilerolarak yürüyeceğiz.

Sendikal rekabet mi?

Gelelim "sendikal rekabet" ve"sendikal parçalanmışlığımız" ger-çekliğine. Mevcut düzen ve sendikalsistem parababalarından yana hazır-lanmış. AKP hükümeti de işçilerdenyana değil, sermayeden yana bir hü-kümet ve sermayenin çıkarına yasa vekararnameler çıkartıyor. Örgütlenmeyasakları, sendikalılaşmanın önünde-ki engellerle birlikte, işçileri bölecekve kafasını bulandıracak sendikalarıortaya çıkarıp atıyorlar. Bu olumluanlamda bir sendikal "rekabet" değil-dir. Bunlar patron, devlet ve hükümetsendikalarıdır ve işçilere değil, kendiçıkarlarına hizmet ederler. Uzaklardaaramayın, bunlar içinizde de var vebazen bir idare amiri sıfatıyla, bazenyönetici, bazen de sendikacı gibi kar-şınıza çıkarlar. Bizim, tek tek işyeri-mizde, bölümlerde yaptığımız toplan-tı ve çağrıları boşa çıkarmak için ça-balarlar. Arkamızdan-önümüzden do-laşır, idari yetkilerine sığınarak vetehditkâr ifadelerle karşınıza çıkarlar.Sınıf bilinçli ve mücadeleci bir sendi-kal örgütlenmenin önünü kesmeye,engel olmaya çalışırlar. Söylemlerihep aynıdır ve bizim arkamızdan "on-lar dinsiz-imansız, inançsızlar" diye-rek karalama çalışmaları yaparlar.

Bunlara işçi arkadaşlarımız tara-fından gerektiği ve hak ettikleri gibicevap verildiğini biliyoruz. Bu yap-tıkları sadece ahlaksızlıkla sınırlı birşey değil, aynı zamanda da yasal de-ğildir. Anayasal bir hakkı çiğniyor vesendikalılaşmayı engelliyorlar. Ken-dilerinin, dinin ve imanın ardına sığı-narak yedikleri haltları bir yana bıra-kıp, işbirlikçi patron ve hükümet sen-dikalarıyla hangi işçi düşmanı karar-ların altına imza attıklarını dile getir-meye devam edeceğiz.

Ve her zaman kararlıca vurgulaya-cağız: İşçi sınıfının hak alma mücade-lesinde ve örgütlenmesinde dil, din,ırk, mezhep, cinsiyet ve cinsel yöne-lim ayrımı yapılamaz. Her kim ki buayrımları yapar, onlar işçi sınıfınındüşmanı ve kelimenin gerçek anla-mıyla bölücülerdir. Örgütlenmeye,sendikalı olmaya ve mücadele etmeyedevam etmeliyiz. Örgütsüz işçi, köle-dir!

Mecnun Çınar

Aralık 2014 5İşçi Sözü

Sendikalar işçilerindir:Örgütsüz işçi, köledir!

Hiçbir sendikaya ve hiçbir sendi-kacıya kayıtsız şartsız ve körü kö-rüne kefil değiliz. Önce kendimizegüveneceğiz. İşçi sınıfının hakalma mücadelesinde ve örgüt-lenmesinde dil, din, ırk, mezhep,cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımıyapılamaz.

Page 6: İşçi Sözü Aralık 2014

İşçi Sözü6 Aralık 2014

İşçi Sözü gazetesine Ekim ayındaaktardığım hayat hikâyeme dair satır-lara olumlu ve olumsuz eleştirilergeldi. Bu durum ise beni yazmayaitti. Bulgaristan'da yasaklanan adımve dilim nedeniyle, adımı ve dilimiözgürce kullanacağım Türkiye'yegelmiştim. Geldiğim yıllarda adınıve dilini özgürce kullanamayanKürt'leri görünce de "Türkiye'deKürt olmak, Bulgaristan'da Türkolmak gibi" diye düşündüm. Bulga-ristan'da bir Türk olarak yaşadıkları-mın ve Türkiye'de bir Kürt'ünyaşadıklarının benzerliklerini ve neolduğunu anlamaya başlasam da,adını henüz koyamamıştım. Diliminzor döndüğü o "asimilasyon" kavra-mını bile daha henüz bilmiyordum.

İşçi Sözü gazetesinde yazımı oku-yan bazı işçi arkadaşlarımın "Hayır,Türkiye'de Kürtlerin asimilasyonauğradıklarını-uğratıldıklarını kabuletmiyorum..." demişlerdi. İnanmaya-caksınız belki ama, bunlar arasındaBulgaristan'dan Türkiye'ye göç eden-ler ve benimle benzer sorunları yaşa-yanlar bile vardı. İnsan kendineyapılanla başkasına yapılanı herzaman aynı gözle göremiyor. Bazende görmek istemiyor. İşte tam da otepki ve eleştirilerin geldiği andaTürk Dil Kurumu Sözlüğü'nde yeralan o kavramı bir kaç kez daha oku-dum, paylaşmak istedim.

ASİMİLASYON: Farklı köken-lerden gelen azınlıkları veya etnikgrupları, bunların kültür birikimle-rini, kimliklerini baskın doku ve yapıiçinde eriterek yok etme sürecinin

sonu..."

Koşuyor 6 yaşında bir oğlanBulgaristan'dan (Silistre'den) Tür-

kiye'ye (Çorlu'ya) geldiğimde 13 ya-şındaydım ve deri tabakhanelerindeişçiliğe başladım. O zaman anladımki, özgürlükler sorunu sadece kulla-namadığım ‘dil’de ve ‘ad’da değildi.Özgürlük ve eşitlik birbirinin ikizkardeşiydi ve bu sorun Bulgaris-tan'da, Türkiye'de ve bütün dünyadaişçi sınıfının bir gerçeğiydi. Önemliolan ise bu sınıf bilincine erişmemizve kavramamız. 13 yaşında işçiliğebaşlamış ve bugün 6 yaşında bir ço-cuğu olan işçi bir anne olarak, acıylave öfke içinde, paylaşmak istediğimbir iş cinayeti var.

İnanıyorum ki, birçok kadın veerkek işçi için can alıcı bir sorununda altını bir kez daha çizmiş oluruz.Taşeron işçisi olarak çalışıyorum veçalışmış olduğum İstanbul Üniversi-tesi'nde de kreş ihtiyacım(ız) karşı-lanmıyor.

Uçurtması geçiyor ağaçlardanAntalya - Isparta karayolu üze-

rinde bulunan Ladin Ambalaj firma-sına ait fabrikada işlenen bir iş

cinayetinde 6 yaşındaki bir çocuköldü. Bu acımasız iş cinayeti vahşisömürü sistemini bir kez daha gözle-rimizin önüne sermiş oldu...

Annesi ve babası aynı fabrikadaçalışan 6 yaşındaki Ali Can Öz, kreşihtiyacı karşılanmadığı için onlarlabirlikte her sabah çalıştıkları fabri-kaya gitmek zorunda kalıyordu. 6 ya-şındaki Ali Can Öz, gittiği fabrikadadaha bebeklikten başlayarak çocukyaşta işçi sınıfı gerçekliğiyle tanıştı.Hem de en acımasız haliyle ve 2 ya-şındaki kardeşiyle birlikte. Fabrikapatronu tarafından işçilerin hakkıolan kreş ihtiyacı karşılanmıyor vebu yolla işletmenin üretim maliyetidüşürülüyordu...

Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman

6 yaşındaki Ali Can Öz üzerinedevrilen tomrukların altında kaldı. Odaha oyun çağında bir çocuktu.Ladin Ambalaj firmasının kerestefabrikasında 6 yaşındaki bir çocuk neyapar? Koşuşturmak istediği zamannereye ve nasıl koşar ki? Oynamakistediğinde nerede oynar? Tomrukyığınlarının üzerine çıkarak mı? AliCan Öz üzerine devrilen tomruk yı-ğınlarının altında can verdi. Göz göregöre minicik bir çocuk kereste fabri-kasında katledildi...

6 yaşındaki Ali Can Öz'ün ölümüişçi sınıfının iki acımasız can alıcısorununun altını aynı anda çizmişoldu:

1- Kadın ve erkek işçilerin ortaksorunu olan kreş ihtiyacı.

2- İşçi sağlığı ve işçi güvenliğisorunu.

Çocuklara kıymayın efendilerO devrilen tomrukların altında 6

yaşındaki bir çocuğun ne işi olabilirki? Ya da, o devrilen tomrukların al-tında Ali Can Öz'ün anne veya babasıkalmış olsaydı, daha doğru ve nor-mal bir "iş kazası" mı olacaktı?Hayır! Hayır! Yüz kere ve bin kerehayır!

Kadın ve erkek işçiler, kreş birhaktır ve kreş hakkımız için müca-dele etmeliyiz!

Kadın ve erkek işçiler, kapitaliz-min vahşi kar hırsı nedeniyle yaşa-makta olduğumuz iş cinayetlerinekarşı mücadele etmeliyiz!

Başımızda dolaşan ölümcül kara-bulutlar kapitalizmdir!

"Koşuyor 6 yaşında bir oğlan,Uçurtması geçiyor ağaçlardan,Siz de böyle koşmuştunuz bir

zaman. Çocuklara kıymayın efendiler.Bulutlar adam öldürmesin." Şair Nazım Hikmet'in dizeleri

böyle...Ve ben Nazım Hikmet'in bu şiiri

ile yazımı, doğum yaptıktan sonrakreş sorunu nedeniyle işten ayrılmakzorunda kalan Çapa temizlik işçisiarkadaşımız Şükran'a ve uğruna iştenayrılmak zorunda kaldığı halde ve-remden kaybettiği o minicik bebe-ğine adıyorum...

Hepimizin başı sağolsun.Sevda

6 yaşında iş cinayeti kurbanı olmak: Çocuklara kıymayın efendiler

Kadro hakkımızırüşvet gibisunamazlar:KazanılmışhaklarımızdanvazgeçmeyeceğizKamuya ait işyerleri açısından ba-kınca, devlet de fiilen işverendir vepatronlar kulübünün bir üyesidir.Sermayedar mantığıyla hareket edendevlet ve kamu kurumları da aynımantıkla hareket etmekte ve ucuz,güvencesiz, kuralsız, esnek ve ör-

gütsüz işçi çalıştırmayı tercih et-mektedir. Taşeronlaştırma ve taşe-ron işçi çalıştırma bunun adıdır veAKP Hükümeti öncülüğünde, son12 yılda, kamuda taşeron işçi çalış-tırılması rekor seviyelere ulaşmıştır.Hem de yasadışı olarak. İş müfettiş-lerinin ve mahkemelerin, hileli yol-lara başvuramazsın ve taşeron işçiçalıştıramazsın diyen rapor ve karar-larına rağmen…

AKP Hükümeti mahkeme kararla-rına uymak ve taşeron işçilerini kad-roya almak yerine, yine kendibildiği yol ve yöntemlere başvura-rak, yasaları kendi işçi düşmanı uy-gulamalarına uydurmayı tercih etti.Kamuda, taşeron işçiliğinin alanını

genişleterek, taşeronu yasallaştırdı.

12 yılda 14 bin işçi katliamı

İşçi sınıfına köleliği reva görenAKP zihniyeti, Soma'da 301 madenişçisinin, Ermenek'te 18 maden işçi-sinin, Torunlar inşaatta 10 inşaat iş-çisinin, Yalvaç'ta 18 tarım işçisinincanına kastetmiş, 12 yılda 14 biniaşkın işçinin iş cinayetlerinde öldü-rülmesine neden olmuştur.

Ağızlarına doladıkları "fıtrat" çar-pıtmalarıyla, işçilerin tümünün, pat-ronların kâr hırsı uğruna ölmeleriniadeta tanrı yazgısı olarak gösteriyor-lar. Vahşi kapitalist cinayetlerinetanrıyı da ortak etmeye çalışıyorlar.

Bunların adı "dindarlık" oluyor,"müslümanlık" oluyor ve "alnı sec-deye deyen" bu işçi düşmanlarınagöre, İslamiyet adına işçilerin pa-yına düşen ölümlerden ölüm beğen-mek oluyor. "Biz kâr edelim, yeşilyeşil dolarları istif edelim, siz gebe-rip gidin ak kefenleriçinde", diyorlar.

Kamuda asıl işiyapan işçiler kamuişyerlerinin asıl işçi-sidir

AKP Hükümeti şimdide taşeron işçilerine "ölümü göste-rip sıtmaya razı etme" derdinde.Müfettiş ve mahkeme kararlarıyla

hakları tescil edilmiş, muvazza'lıolarak (hileli yollardan) çalıştırıla-mayacakları hükmüne varılmış,kadroya geçirilme zorunluluklarıhâsıl olmuş taşeron işçilerinin yasalsorumluluğundan kurtulma derdin-deler.

Yargıtay tarafındanda onanıp kesinleşenkarara göre, kamudaasıl işi yapan işçilerkamu işyerlerininasıl işçisidirler. Eşit-lik ilkesi gereğince,kadrolu çalışan diğer

kamu işçileriyle aynı haklara sahip-tirler. Bu karar da göstermektedir ki,taşeron işçilerini kadroya geçir-

mekle kalmayıp, geçmiş haklarınıda ödemekle mükellefler.

Taşeron işçisine kadro müjdesiyle"ahlaksız teklif"ler

Taşeron işçileri bugüne kadar buhaklarının takipçisi oldular, müca-dele ettiler. Hiç şüphesiz ki takipçisiolmaya ve mücadele etmeye devamedecekler. Tam da bu noktada AKPhükümetinin bilinen işçi düşmanıyüzü yeniden ortaya çıkıyor. Neyapıp edip bu muvazza kararların-dan kurtulmak istiyor. Ama işçilerinkazanılmış haklarının da bir şekildeüstüne yatmak istiyor. En baştadedik ya; devlet fiilen patron konu-munda ve patron mantığıyla davra-

nıyor. İşin içine AKP faktörü ve zih-niyeti girince, bu patronluk en vahşihaliyle karşımıza çıkmış oluyor.

Taşeron işçilerinin kazanılmış hak-larını ve mahkeme kararlarını birkenara bırakıp, sanki rüşvet veriyor-muşçasına "ahlaksız teklif"ler öneri-yorlar: “Evet, sizleri kadroyaalacağız. Ama bir şartla. Mademkadrolu olacaksınız, o halde bugünedeyin birikmiş bütün hak ve alacak-larınızdan feragat edeceksiniz. Hiçbir alacağınızın olmadığına, kalma-dığına dair sözleşme evrakları imza-layacaksınız...” Üç aşağı beş yukarı,söylenen ve hayata geçirilmek iste-nen bu. Yıllardır işledikleri suç, hiçesaydıkları mahkeme kararları yetmi-

yormuş gibi, şimdide yeni hak gasp-ları için hazırlık yapıyorlar.

Adınız taşeron soyadınız köle diyenAKP hükümeti, parababalarına hiz-mette ve işçi düşmanlığında hiç birsınır tanımıyor. İşçi sınıfı, kendineyönelik bin bir türden bölme çabala-rını hiçe saymalı, hiç bir sınır tanı-maksızın mücadele alanını vecephesini genişletmelidir.

Kazanılmış haklarımızdan asla vaz-geçmeyeceğiz. Yeni haklar kazan-mak için mücadele edeceğiz.

K. Ergin

İşçi sınıfı, kendine yönelikbin bir türden bölme ça-balarını hiçe saymalı, hiçbir sınır tanımaksızın mü-cadele alanını ve cephesinigenişletmelidir.

O devrilen tomrukların altında6 yaşındaki bir çocuğun ne işiolabilir ki? Ya da, o devrilen tom-rukların altında Ali Can Öz'ün anneveya babası kalmış olsaydı, dahadoğru ve normal bir "iş kazası" mıolacaktı?

Page 7: İşçi Sözü Aralık 2014

Aralık 2014 7İşçi Sözü

25 Kasım Kadına Yönelik Şid-detle Uluslararası Mücadele Gü-nünde, kadınlar, erkek, devlet veIŞİD’in şiddetine, kadın ve transcinayetlerine karşı sokaklardaydı.Kürtçe ve Türkçe yapılan basınaçıklamalarında, herkese, “Şiddetetanık olmayın, müdahale edin”çağrısı yapıldı. “Kadınları boşan-maktan vazgeçmeye değil, erkek-leri şiddet uygulamaktancaydırmaya uğraşın” diyen kadın-lar, 2014’ün ilk 10 ayında 240 ka-dının katledildiğini hatırlatarak,milletvekillerine de seslendi: “Buülkede yaşanan kadın katliamındasizin de sorumluluğunuz var! Nü-fusun yarısını oluşturan kadınlarher gün ölüm tehdidi altında yaşar-ken/ katledilirken sizler kadınlarında oylarını alarak geldiğiniz o kol-tuklarda nasıl rahat oturuyorsu-nuz?” diye sordu ve taleplerini

şöyle sıraladı:• Kadın ve trans cinayetlere

karşı Meclis’te özel, süresiz birkomisyon kurulmalı.

• Bu komisyonun kadın veLGBTİ örgütleri tarafından izlen-mesine izin verilmeli.

• Kadın ve trans cinayetlerekarşı özel bir bütçe oluşturulmalı.

• Sığınakların sayısı arttırılmalı.• Kadın ve LGBTİ örgütlerinin

rehberliğinde cinayetlere ve şid-dete karşı acil eylem planı oluştu-rulmalı.

25 Kasım yürüyüşleri esna-sında, kadınlar, Rojava’nın birkadın devrimi olduğunu vurgula-yıp, Arin Mirkan ve Kader Ortaka-ya’nın resimlerini taşıyarak, ‘BijiBerxwedana YPJ!’ sloganı attılar.Rojava’daki devrimci kadınlaraselam gönderdiler. Isparta Yal-vaç’ta, yaşları 19 ile 62 arasında

değişen, güvencesiz ve düşük üc-retle çalışmaya mahkûm edilen veiş cinayetine kurban giden, mev-simlik tarım işçisi kadınlar daanıldı. Eylemler, kadınların özgür-lüğünü kısıtlayan konularda, “sanane” sloganlarıyla sonlandırıldı:“İstediğim saatte eve dönerim.Sana ne! “Mini etek giyerim. Sanane! “Kızlı erkekli yaşarım. Sanane! “Hamile kalır kürtaj olurum.Sana ne! “Başımı örterim, açarım.Sana ne! “Evlenmem, hamile kalı-rım. Sana ne! “Ev işini ister yapa-rım, ister yapmam. Sana ne!“Canım istemez, sevişmem. Sanane!”

Kadınlar, ayrıca 25 Kasım et-kinlikleri kapsamında, tüm illerdeAile ve Sosyal Politikalar Bakan-lığı İl Müdürlükleri önünde eylemyaparak, kadının adına tahammüledemeyip kadın bakanlığının adınıdeğiştiren ve kadını sadece aileiçinde var sayan zihniyete karşıKadın Bakanlığı istedi.

Birleşmiş Milletler de 25Kasım Kadına Yönelik ŞiddetleUluslararası Mücadele Günü’ndecinsiyet temelli şiddete karşı 16günlük bir aktivizm kampanyasıbaşlattı. Kadına yönelik şiddetekarşı kampanyasında, turuncurengi kullanan BM, geçtiğimizsene olduğu gibi, bu sene de 25Kasım’dan 10 Aralık İnsan Hak-ları Günü’ne kadar “turuncu etkin-

likler” düzenlemeye çağırdı ve“Turuncu giyinin” “Mahallenizituruncuya boyayın” dedi.

Fıtratımız, Erdoğan’a ters!Cumhurbaşkanı Recep Tayyip

Erdoğan, bu 25 Kasım’da, büyükzahmetler ederek(!), toplumsalcinsiyet eşitliği üzerine görüşlerinipaylaştı: “Kadın ile erkeği eşit ko-numa getiremezsiniz çünkü bu fıt-rata terstir.” “Feministlere de bunuanlatamazsın” dedi. Üstelik de bucümleleri Uluslararası Kadın veAdalet Zirvesinde söyledi.

Cumhurbaşkanı, 25 Kasım ön-cesi saçma ne söylesem de gün-demi meşgul etsem diye çokdüşünmüş olmalı... Ancak sözleri,artık gündemi meşgul etmenin öte-sinde, gündemi kirletmektedir.Ama biz onun bu tür abes açıkla-malarını daha önce de duyduk:“Her kürtaj bir Uludere’dir” de-mişti. Roboski’deki öldürülen can-ları kürtajla bir tutarken, anında dakadın örgütlerinden yanıtı almıştı:“Kürtaj değil, Uludere cinayet!”“Kürtaj haktır Roboski katliam!”Bu 25 Kasım’da da Erdoğan’ınsaçma cümlelerine kadınlardantepki gecikmedi: Kadınların Fıtra-tında İsyan, Mücadele ve DevrimVar! Fıtratımız Gereği Sokaklar-dayız!’

Ayla Çelik

Kadınların fıtratında isyan, mücadele ve devrim var

Kadro hakkımızırüşvet gibisunamazlar:KazanılmışhaklarımızdanvazgeçmeyeceğizKamuya ait işyerleri açısından ba-kınca, devlet de fiilen işverendir vepatronlar kulübünün bir üyesidir.Sermayedar mantığıyla hareket edendevlet ve kamu kurumları da aynımantıkla hareket etmekte ve ucuz,güvencesiz, kuralsız, esnek ve ör-

gütsüz işçi çalıştırmayı tercih et-mektedir. Taşeronlaştırma ve taşe-ron işçi çalıştırma bunun adıdır veAKP Hükümeti öncülüğünde, son12 yılda, kamuda taşeron işçi çalış-tırılması rekor seviyelere ulaşmıştır.Hem de yasadışı olarak. İş müfettiş-lerinin ve mahkemelerin, hileli yol-lara başvuramazsın ve taşeron işçiçalıştıramazsın diyen rapor ve karar-larına rağmen…

AKP Hükümeti mahkeme kararla-rına uymak ve taşeron işçilerini kad-roya almak yerine, yine kendibildiği yol ve yöntemlere başvura-rak, yasaları kendi işçi düşmanı uy-gulamalarına uydurmayı tercih etti.Kamuda, taşeron işçiliğinin alanını

genişleterek, taşeronu yasallaştırdı.

12 yılda 14 bin işçi katliamı

İşçi sınıfına köleliği reva görenAKP zihniyeti, Soma'da 301 madenişçisinin, Ermenek'te 18 maden işçi-sinin, Torunlar inşaatta 10 inşaat iş-çisinin, Yalvaç'ta 18 tarım işçisinincanına kastetmiş, 12 yılda 14 biniaşkın işçinin iş cinayetlerinde öldü-rülmesine neden olmuştur.

Ağızlarına doladıkları "fıtrat" çar-pıtmalarıyla, işçilerin tümünün, pat-ronların kâr hırsı uğruna ölmeleriniadeta tanrı yazgısı olarak gösteriyor-lar. Vahşi kapitalist cinayetlerinetanrıyı da ortak etmeye çalışıyorlar.

Bunların adı "dindarlık" oluyor,"müslümanlık" oluyor ve "alnı sec-deye deyen" bu işçi düşmanlarınagöre, İslamiyet adına işçilerin pa-yına düşen ölümlerden ölüm beğen-mek oluyor. "Biz kâr edelim, yeşilyeşil dolarları istif edelim, siz gebe-rip gidin ak kefenleriçinde", diyorlar.

Kamuda asıl işiyapan işçiler kamuişyerlerinin asıl işçi-sidir

AKP Hükümeti şimdide taşeron işçilerine "ölümü göste-rip sıtmaya razı etme" derdinde.Müfettiş ve mahkeme kararlarıyla

hakları tescil edilmiş, muvazza'lıolarak (hileli yollardan) çalıştırıla-mayacakları hükmüne varılmış,kadroya geçirilme zorunluluklarıhâsıl olmuş taşeron işçilerinin yasalsorumluluğundan kurtulma derdin-deler.

Yargıtay tarafındanda onanıp kesinleşenkarara göre, kamudaasıl işi yapan işçilerkamu işyerlerininasıl işçisidirler. Eşit-lik ilkesi gereğince,kadrolu çalışan diğer

kamu işçileriyle aynı haklara sahip-tirler. Bu karar da göstermektedir ki,taşeron işçilerini kadroya geçir-

mekle kalmayıp, geçmiş haklarınıda ödemekle mükellefler.

Taşeron işçisine kadro müjdesiyle"ahlaksız teklif"ler

Taşeron işçileri bugüne kadar buhaklarının takipçisi oldular, müca-dele ettiler. Hiç şüphesiz ki takipçisiolmaya ve mücadele etmeye devamedecekler. Tam da bu noktada AKPhükümetinin bilinen işçi düşmanıyüzü yeniden ortaya çıkıyor. Neyapıp edip bu muvazza kararların-dan kurtulmak istiyor. Ama işçilerinkazanılmış haklarının da bir şekildeüstüne yatmak istiyor. En baştadedik ya; devlet fiilen patron konu-munda ve patron mantığıyla davra-

nıyor. İşin içine AKP faktörü ve zih-niyeti girince, bu patronluk en vahşihaliyle karşımıza çıkmış oluyor.

Taşeron işçilerinin kazanılmış hak-larını ve mahkeme kararlarını birkenara bırakıp, sanki rüşvet veriyor-muşçasına "ahlaksız teklif"ler öneri-yorlar: “Evet, sizleri kadroyaalacağız. Ama bir şartla. Mademkadrolu olacaksınız, o halde bugünedeyin birikmiş bütün hak ve alacak-larınızdan feragat edeceksiniz. Hiçbir alacağınızın olmadığına, kalma-dığına dair sözleşme evrakları imza-layacaksınız...” Üç aşağı beş yukarı,söylenen ve hayata geçirilmek iste-nen bu. Yıllardır işledikleri suç, hiçesaydıkları mahkeme kararları yetmi-

yormuş gibi, şimdide yeni hak gasp-ları için hazırlık yapıyorlar.

Adınız taşeron soyadınız köle diyenAKP hükümeti, parababalarına hiz-mette ve işçi düşmanlığında hiç birsınır tanımıyor. İşçi sınıfı, kendineyönelik bin bir türden bölme çabala-rını hiçe saymalı, hiç bir sınır tanı-maksızın mücadele alanını vecephesini genişletmelidir.

Kazanılmış haklarımızdan asla vaz-geçmeyeceğiz. Yeni haklar kazan-mak için mücadele edeceğiz.

K. Ergin

İşçi sınıfı, kendine yönelikbin bir türden bölme ça-balarını hiçe saymalı, hiçbir sınır tanımaksızın mü-cadele alanını ve cephesinigenişletmelidir.

Page 8: İşçi Sözü Aralık 2014

Kapitalist toplumda burjuvaziile işçi sınıfı arasında ekonomikve politik düzeyde kıyasıya birmücadele sürer. Kapitalist sömü-rünün sınırlandırılması ve sömü-rünün tüm burjuva toplum ilebirlikte ortadan kaldırılmasınayönelik bu mücadeleler, birbi-rine koşut iki eylemi değil, iç içegeçen, işçi sınıfının özgürleşmemücadelesinin iki aşamasını vebasamağını oluştururlar.

Ekonomik mücadele, politikbir düğüm noktasını bir diğerineiletendir; politik mücadele iseekonomik mücadele için varolan zeminin periyodik olaraktohumlanmasıdır. Burada, ne-denler ve sonuçlar sürekli yerdeğiştirir. Aralarında diyalektikbir bağ vardır. Birbirlerini ta-mamlarlar. Ekonomik mücadelepolitik mücadeleyi, politik mü-cadele de ekonomik mücadeleyibesler.

İşçi sınıfının hem ekonomikhem de politik mücadelesi, ideo-lojik ve politik zincirlerinden veekonomik kölelikten kurtuluşuiçin aynı ölçüde gereklidir.

Sendikal ve siyasal reformlarve demokratikleşme uğruna yü-rütülen bu sınıf mücadelesi, işçisınıfının sınıf bilincini yükseltir;onu iktidarı ele geçirmeye hazır-lar ve zorlar. Sosyal reformlariçin, mevcut düzen içinde emek-çilerin durumunun düzeltilmesiiçin, demokratik örgütlenmelerininşası, korunup geliştirilmesiiçin verilen güncel mücadele,sosyalizm için, işçi sınıfı müca-delesini örgütlemek, yönetmekve nihai hedef olan siyasal, ikti-darı ele geçirerek ücretli köleliksistemini kaldırması için verilenmücadelenin tek yoludur.

Kapitalist üretim ilişkileri,üretimin toplumsallaşmasıylasosyalist üretim ilişkilerine gide-rek yaklaşmakta, buna karşın si-yasi ve hukuksal ilişkileri,kapitalist toplumla sosyalist top-lum arasında gittikçe yükselenbir duvar örmektedir. Bu duvarsosyal reformların ve demokra-sinin gelişmesi ile yıkılmaz, tamtersine daha da katılaşır ve sert-leşir. Duvarın yıkılması ancaksosyal bir devrimle, yani siyasal

iktidarın işçi sınıfı tarafından elegeçirilmesi ile mümkün olur.

İşçi sınıfı politik iktidarı elinealmadıkça üretim araçlarınınmülkiyetinin devredilmesi, işgücünün meta olmaktan çıkarıl-ması hedefini başaramaz. Bur-juva devlet ücretli emeğinsömürülmesinin bir aracıdır. İşçisınıfının ekonomik kurtuluşu si-yasal kurtuluşuna bağlıdır.

Büyük emekçi kitlelerin kapi-talist düzen dışındaki hedefleriile güncel mücadele hedeflerininbirleştirilmesi devrimci sosyaliz-min en önemli sorunudur.

Reform ve devrim birbirinişart koşan ve tamamlayan ancakaynı zamanda dışlayan farklımomentlerdir. Sosyal reformlasosyal devrim arasındaki ilişkiamaç-araç ilişkisidir. Devrimcisosyalizm için sosyal devrimamaç, sosyal reformlar devrimegiden yolda kullanılacak biraraçtır. Sosyal reformlar refor-mistler için ise amaçtır.

Devrimci sosyalizm için re-formların bir araç olarak görül-mesi, reformlar uğrunamücadelenin önemsiz olduğu an-lamına gelmez, değerini azalt-maz.

Kim ki siyasal iktidarın işçisınıfı tarafından ele geçirilmesive toplumun dönüştürülmesine

karşı ya da yerine reformlar uğ-runa mücadeleyi temel alırsa,bunu yapmakla aynı hedefe var-mak için daha sakin, güvenilirve daha yavaş bir yolu seçmiyor,aynı zamanda toplumsal devrimhedefinden vazgeçiyor demektir.Reformlar yoluyla, işçi sınıfınınkoşullarını iyileştirme adına, ka-

pitalist düzenin çelişkilerini yu-muşatıp hareketi burjuva sistemiçinde tutma yolunu seçiyor de-mektir. Sosyalistler, reformlaradeğil, reformizme karşıdırlar.

Tarihte devrimlerin tüm sırrı,nicel değişimlerin yeni bir nite-liğe dönüşmesinde yatar; birbaşka deyişle, tarihi bir döne-min, toplumsal bir düzenin birbaşkasına geçişinde yatar.

Sosyal reform ve demokrasi,kapitalist toplumla sosyalist top-lum arasındaki duvarı geçirgenkılmaz, aksine katılaştırır. Ancakdevrimin gücü onu yıkabilir.Yani sosyalizme işçi sınıfınıngüncel mücadelesi içinde ve herşart altında kendiliğinden geçile-mez. Sosyalizm, kapitalist eko-nominin ve burjuva toplumungittikçe sivrilen çelişkilerininsonucu olarak ve işçi sınıfının,kendi durumunun ancak sosyalbir devrimle düzelebileceğininbilincine varmasıyla gerçekleşir.

İşçi sınıfı hareketi ve sosyalistler

Sosyalistlerin, işçi sınıfınıngenel çıkarlarından ayrı ve farklıçıkarları yoktur. İşçi sınıfı hare-ketini kalıba sokmak için sekterilkeler ve sloganlar ileri sürmez-ler. Devrimci sosyalizmin baş-lıca ve temel görevi, işçisınıfının politik örgütlenmesi vepolitik gelişimini kolaylaştır-maktır. Devrimci sosyalizm, buişlevini ancak işçi sınıfının gün-cel talepler için yürüttüğü müca-deleler içinde yer alarak ve onunileri taşınmasına katkıda buluna-rak yerine getirebilir.

Çağımızın ayırt edici özelliği,sosyalistleri günlük sorunlarailişkin çalışmalardan kurtarmasıdeğil, bu çalışmaları devrimingerçek görevleri ile bir arada yü-rütmeyi olanaklı kılmasındadır.

İşçi sınıfının kısmi talepleriçin yönetimle yürüttüğü müca-deleler ve belirli tavizlerin kopa-rılması, aslında ileri karakollarınkarşılaşması niteliğindeki, ege-menlerle yapılan küçük muhare-belerdir. Kapitalizminçürümekte ve can çekişmekte ol-duğu bir dönemde, sistemli re-formlarla işçi kitlelerinin yaşamkoşullarında kalıcı ilerleme veiyileştirmeler sağlamak mümkün

Reform mu, devrim mi?İşçi Sözü8 Aralık 2014

İşçi sınıfının yüksek bir politikeğitime, sınıf bilincine ve örgüt-lenmeye ihtiyacı vardır. Ancakişçi sınıfı bu eğitimi, bilgi ve bilincisadece kitaplardan, broşürlerdenve bildirilerden değil, esas olarakcanlı politik okuldan, mücade-leden ve mücadele içinde, iler-leyen devrimin akışı içinde edi-necektir. Sınıf bilinci, mücadeleiçinde, işçi sınıfı ile burjuvazi ara-sında çarpışmada, sonu gelmezkarşılıklı sürtüşmelerde oluşur veolgunlaşır.

Page 9: İşçi Sözü Aralık 2014

değildir. Burjuvazi her seferindebir eliyle verdiğinin daha fazla-sını diğer eliyle geri almaktadır.İşçi sınıfının her bir ciddi talebikapitalizmin sınırlarına dayan-makta, burjuva mülkiyet ilişki-lerinin ve burjuva devletinsınırlarını aşmaktadır.

İçinde yaşadığımız dönemedevrimci bir nitelik kazandıranşey, işçilerin en mütevazı talep-lerinin karşılanmasının bile ka-pitalizmin varlığıylabağdaşmaması, kapitalistlerinşiddetli direnişi ile karşılaşması-dır. Dolayısıyla, bu kısmi talep-ler uğruna mücadele, sosyalizmiçin mücadeleye dönüşmek zo-rundadır.

Sosyalistler, işçilerin demo-kratik haklarını ve toplumsal ka-zanımlarını sonuna kadarsavunur. İşçi sınıfının güncel ta-lepleri ve mücadelesini, kapita-lizmin yıkılması nihai hedefinebağlayacak ara-geçiş talepleriileri sürerler.

Bu mücadele ve talepler kit-lelerin ihtiyaçlarını kapitalistsistemin ihtiyaçlarının karşısına

çıkardığı ölçüde, işçi sınıfı, eğerkendisi yaşamak istiyorsa, kapi-talizmin ölmesinin gerektiğininbilincine varacaktır. Devrimcisosyalist bir partinin görevi, bumücadelede öne çıkan öncü işçi-leri örgütüne kazanmak, güncelsomut talepler etrafında gelişenmücadeleyi ileri taşımak, derin-leştirmek ve birbiri ile bütünleş-tirmektir.

Kısmi reform talepleri, ücret-lerin yükseltilmesi, yaşam ko-şullarının iyileştirilmesi uğrunaişçilerin giriştiği her kısmieylem, her ciddi ekonomik grevpatronları korkutur. Tehdit altın-daki kapitalisti korumak ve işçisınıfı mücadelesinin başarısınıönlemek için tüm burjuvazi se-ferber olur. Devlet aygıtını hare-kete geçirir. Kısmi talepleruğruna mücadele veren işçiler,bir anda bir bütün olarak burju-vazi ve onun devlet aygıtı ilekarşı karşıya gelir, mücadeleyesürüklenir.

Taleplerin “gerçekleşmesi”ya da “gerçekleşmemesi” müca-dele ve güçler dengesi ile ilgili

bir sorundur. Mücadelenin kısavadeli pratik başarıları ne olursaolsun, işçiler, kapitalist kölelikdüzenini yıkma gereğini en iyibu mücadele içinde ve sayesindekavrayacaklardır.

Devrimci eylem, işçi kitlele-rinin öne sürdüğü talepler çerçe-vesinde örgütlenmelidir.Sosyalistler birbirinden bağım-sız olan bu eylemleri birleştir-meye, genelleştirmeye vesiyasallaştırmaya çalışır. Hare-ketin birleşip genelleşmesi, onasosyal devrim yolunda güçlü biritilim sağlayacaktır. Sosyalistler,işçilerin acil hak taleplerini des-tekleyen, burjuvazinin iktidarınısorgulayan ve iktidar sorununabağlayan talepler ve sloganlarileri sürmelidir.

Sosyalistler, ileri sürdükleritaleplerin işçilerin talepleri ileçakışması yanında ve ötesinde,kitleleri mücadeleye çekmesineve onları örgütlemenin temelinioluşturmasına özen göstermeli-dirler.

Sorun, nihai amacı işçi sını-fına ilan etme sorunu değil, işçi

sınıfını nihai amaca, yani işçi sı-nıfını siyasal iktidarı ele ge-çirme uğruna mücadeleyeyöneltecek tek yol olan pratikmücadelelerin yoğunlaştırılmasısorunudur.

Devrimci sosyalizm, hemsendikal hem siyasal mücadele-nin burjuva sömürü düzenininortadan kaldırılmasına yöneliksınıf mücadelesinde birleştiril-mesidir.

İşçi sınıfının yüksek bir poli-tik eğitime, sınıf bilincine ve ör-gütlenmeye ihtiyacı vardır.Ancak işçi sınıfı bu eğitimi,bilgi ve bilinci sadece kitaplar-dan, broşürlerden ve bildiriler-den değil, esas olarak canlıpolitik okuldan, mücadeleden vemücadele içinde, ilerleyen dev-rimin akışı içinde edinecektir.Sınıf bilinci, mücadele içinde,işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaçarpışmada, sonu gelmez karşı-lıklı sürtüşmelerde oluşur ve ol-gunlaşır.

Mustafa Eker

Aralık 2014 9İşçi Sözü

Sendikalar, işçi sınıfının eko-nomik mücadele örgütleridir.Nasıl ki siyasal hak ve özgürlük-leri genişletmek için verilen mü-cadele politik bir reformçalışmasıysa, işçilerin ücretleriniyükseltmek, yaşam koşullarınıiyileştirmek ve demokratikleştir-mek için yürüttükleri mücadelede bir ekonomik reform faaliyeti-dir.

Sendikalar işçi sınıfı mücade-lesinin ilkokullarıdır. İşçiler bumücadelenin içinde bir sınıf ol-duklarının bilincine varmaya baş-larlar. Sendikaların mücadeleörgütü işlevini yerine getirebil-mesi için tabanda birliğin ve ör-gütlülüğün sağlanması gerekir.Sendikalar bir mücadele örgütüolduğu gibi, aynı zamanda, işçi-lerle kapitalistler arasında bir pa-zarlık ve uzlaşma aracıdır.Uzlaşmanın hangi tarafın lehineolacağını belirleyen sınıf mücade-lesi ve güçler dengesidir.

Bugün Türkiye’de sendikalarbüyük ölçüde devlet-hükümet gü-dümlüdür. Sendikalarda yaşananyozlaşma ve bürokratlaşma, sen-dikalara yapılan saldırılar ve işçihareketinin buna yeterince güçlüyanıt üretememesi, işçiler ara-sında sendikalara olan güveni veilgiyi azaltmış, sendikalaşma eği-limlerini sınırlandırmış da olsa,işçilerin sendikalara bugün herzamankinden daha fazla gereksi-nimi vardır.

İşçilerin kapitalistlere ve bur-juva hükümete karşı temel günceltaleplerinin savunulması, iş yasa-larının iyileştirilmesi ve demokra-tikleştirilmesi için hükümetebaskı oluşturulması açısından,sendikalar çok önemli bir işlevesahiptir. Sendikaların giderekdaha fazla yozlaşıyor ve devletgüdümüne giriyor (Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen bu kategoride de-ğerlendirilmelidir) olmalarınakarşın, bunların ve diğer sendika-ların içinde yürütülen çalışma

öneminden bir şey kaybetmemiş;hatta daha önemli hale gelmiştir.Sendikalar daha geniş kitlelereulaşmanın onları mücadeleyeçekmenin en önemli aracıdır.

Sosyalist işçiler, her türlü mü-cadelenin, bu işçilerin en basit çı-karlarını ya da demokratikhaklarını ilgilendiriyor olsa bile,en önünde yer alır. Kitle sendika-larında, onları güçlendirmek,taban örgütlülüğünü yaymak, mü-cadele ruhunu yükseltmek ama-cıyla etkin olarak yer alırlar.Sendikaların, burjuva devletinetabi kılınması yolundaki tüm ça-balara karşı uzlaşmaz mücadeleverirler. Sendikalarda sağ veyasol bürokrasiye karşı başarılı birbiçimde mücadele etmek ancakbu sayede mümkün olur. Bürok-rasinin panzehiri taban iradesi veinisiyatifidir.

Sosyalist işçiler en geri sendi-kalarda bile yer almalı, çalışmayapmalıdır. Gerici sendikalarda

çalışmayı reddetmek, gerici lider-lerin etkisi altındaki işçi kitlele-rini, az gelişmiş ya da geridurumda bırakmak anlamınagelir. Sendikalar karşısında ülti-matomcu bir tutum takınan; yaniözü itibariyle işçi sınıfına sadeceonun örgütünü veya yönetiminibeğenmediği için sırtını dönenher parti, yok olmaya mahkûm-dur. İşçi sınıfının kitle örgütlerinesırt çevirmek, devrimci kitle hare-ketinin zemininin bürokratikgrupların denetiminde kalmasınakatlanmak veya göz yummak an-lamına gelir.

Amaçlarını, işçi sınıfına kurtu-luş yolunu göstermek olarakgören sosyalistler, bu görevi sa-dece, işçi sınıfının çoğunluğunuve böylece onun kitle örgütlerini,öncelikle de sendikalarını müca-deleye kazanarak gerçekleştirebi-lirler.

Mustafa Eker

Sendikalar ve işçi hareketi

Page 10: İşçi Sözü Aralık 2014

İşçi Sözü10 Aralık 2014

Kader Ortakaya ve enternasyonalistdayanışma

Askeri darbecilere inat, darbenin7. yılı olan 12 Eylül 1987 yılındaemekçi bir ailenin çocuğu olarakdoğdu. Bir elinde Kuran-ı kerim di-ğer elinde Türk bayrağıyla nutuklaratarak dolaşan askeri darbenin ge-neralleri, "Kürt diye bir şey yok.Onlar karda yürürken kart kurt diyesesler çıkartan dağ Türk'leridir, ne-tekim" diye dursunlar. O darbecigenerallere inat, Urfa’nın Siverekilçesinde hayata merhaba dedi.

Kader (Kadriye) Ortakaya, işçisınıfının bir parçası olarak doğdu veküçük yaşlardan itibaren işçi olarakçalıştı. Çalışmak zorunda olduğuiçin eğitim süreci sık sık aksadı. Or-taokul ve liseyi dışarıdan bitirdi.Kütahya Dumlupınar ÜniversitesiSosyoloji Bölümü’nden yatay geçişyaparak, Eskişehir Anadolu Üniver-sitesi Sosyoloji bölümünü bitirdi.

Sosyalizm ve örgütlü mücade-leyle de o yıllarda tanışan KaderOrtakaya, Toplumsal Özgürlük Par-ti Girişimi'ne katıldı. ÖzgürlükçüGençlik Derneği'ne üye oldu. Öğ-renci Gençlik Sendikası (Genç-Sen)kurucuları arasında yer aldı. Tekeldirenişiyle dayanıştı. DiyarbakırKadın Akademisi’nde aktif olarakçalıştı. Kadın kurtuluş mücadelesi-nin içindeydi ve sosyalist feministti.Dr. Hikmet Kıvılcımlı geleneğinebağlı genç bir komünistti.

Enternasyonalist dayanışmaKader Ortakaya 25 gün boyunca

Kobane sınırında kesintisizce nöbettuttu. Gerici tecavüz ve katliammangalarından oluşan IŞİD işgalordularına karşı Kobané’de direnenkadınların yüreğinin yanına kendiyüreğini koydu. Sterk TV röporta-jında "Özgürlük tohumlarının yük-seldiği yeri kanımızın son damlası-na kadar korumaya, orada savaşma-ya ve orayı özgürleştirene kadarmücadele etmeye devam edece-ğiz..." dedi.

Sözlerinde samimiydi ve Suruçsınırında kalarak Kobané ile daya-nışmak Kader Ortakaya için yeterliolmadı. Kobané'li-YPJ'li kadınlarınyanında olmak istedi. İşçi kökenlisosyalist-feminist bir kadın olarakKürt halkının direnişi içinde fiilenyer almak istedi. Enternasyonalistbir siper yoldaşı olmayı amaçladıve giderken şu notu bıraktı: "Koba-nê'de verilen mücadeleyi halklarınözgürlüğü açısından enternasyona-list bir mücadele olarak değerlendi-riyor, komünist kimliğimin bir ge-reği olarak da o saflarda mücadeleetmeyi görev olarak görüyorum...”

Sınırda infaz6 Kasım 2014 Perşembe günü

Suruç sınır hattına gelen sanatçılarve dayanışmacılar insan zincirioluşturmak istediler. Kader Ortaka-ya ise o esnada 40 kişilik bir gruplabirlikte sınırın öbür tarafına, Koba-né'ye geçmek istedi. İşte o anda,hiç bir uyarı ve anons yapılmaksı-

zın göstericilerin üzerine gerçekmermilerle ateş açıldı. Gaz bomba-ları atıldı. Görgü tanıklarının ifade-lerine göre Türk Silahlı Kuvvetle-ri'ne ait panzerlerden açılan ateş so-nucu, sınırın Kobane tarafına geçenKader Ortakaya başından vurularaköldürüldü. Kader, Kobane'ye geçen40 kişilik grubun içindeki tek ka-dındı. Üç kişi daha askerlerin açtığıateş sonucu vurularak yaralandı.

Kobané'ye gidiyorduSuruç Kaymakamlığı ve Urfa

Valiliģi Kader Ortakaya'nın askerlertarafından vurulmadığını belirtenaçıklamalar yaptılar. HDP UrfaMilletvekili İbrahim Ayhan ise"Olay anında ben oradaydım, göz-lerimle gördüm. Sınırı geçmeye ça-lışıyorlardı. Arkaları dönükken as-kerler gaz bombası ve gerçek mer-milerle ateş açtı. Hiçbir uyarı yapıl-madı. Kobané’ye gidiyorlardı. As-kere yönelik hiçbir şey yapmadı-lar..." dedi.

İşçi kökenli bir yüksek lisans öğ-rencisi olan Kader Ortakaya,

Sosyalist-feminist bir kadın olanKader Ortakaya,

Kürt halkı ve Kobané direnişi ileenternasyonalist bir dayanışma için-de olan Kader Ortakaya,

Yargısız infazla katledildi!Unutmayacağız! Unutturmaya-

cağız!N. Cemal

AKP’nin IŞİD ile dansı:Nereye kadar?

AKP’nin, Suriye politikasında,diğer bütün ülkelerden farklılaşma-sının altında, IŞİD’i müttefik birgüç olarak görmesi yatıyor. Ko-bane savaşında, hükümetin, Kürt-lere karşı IŞİD’i desteklediği,özellikle Kürt çevreler tarafındansavunuluyor, ancak bu iddia AKPhükümetince reddediliyordu.

Üç taraftan Kobane’yi kuşatanIŞİD’in, Kürtler karşısında gerile-meye başladığı ve Kobane’yi elegeçirme umutlarının kırıldığı sı-rada, Türkiye topraklarını açıkçakullanarak, sınır kapısını ele geçi-rip kenti kuzeyden de kuşatma al-tına alma yönünde hamle yapması,Türkiye-IŞİD işbirliğini su yüzüneçıkardı. Türkiye topraklarında üst-lenip, buradan temin ettiği iki pat-layıcı yüklü aracı sınır kapısındapatlatarak şiddetli bir saldırı başlat-ması, Türkiye’nin IŞİD’e olan des-teğini bütün dünyaya gösterdi. Busaldırı püskürtülüp, sınır kapısıKürt silahlı güçleri tarafından yeni-den ele geçirildiğinde de, IŞİD,Türkiye topraklarından Kobane’yesaldırılarını sürdürdü. Buna karşı-lık, sınırda konuşlanmış olan askerigüçler, çatışmaları izlemekle ye-tindi. Bu da, siyasi iktidarınIŞİD’in yanında olduğunu ve buörgütün Kobane”yi ele geçirmesiniarzuladığını, bunun için IŞİD’eelinden gelen desteği verdiğinigösteriyor.

Siyasi iktidarın bu tavrının al-tında, geleneksel Kürt düşmanlığı-nın yanı sıra, IŞİD’i Sünnilerinmilitan gücü olarak görmesi; bu ör-gütün kazanımlarının, siyasal açı-dan bölgede kendi konumunugüçlendireceğini düşünmesi yatı-yor. Gerek Erdoğan gerekse Davu-toğlu’nun, yaptıkları açıklamalarla,bu barbar, katliamcı örgütü meşru-laştırmaya çalışmaları ve SünniMüslümanlara yapılan baskılarınbir sonucu olarak görmeleri, as-lında bu örgüte olan sempatileriniortaya koyuyor. Bölgede Sünni-Şiiekseninde süren bir boğazlaşmayıteşvik ederek, Sünni Müslümanla-rın liderliği ve hamiliğine soyunan,Sünnilerin başarısını kendi siyasibaşarısı olarak gören siyasi iktidar,bu nedenle radikal Sünni örgütIŞİD’i müttefik olarak kabul edi-yor. Kısa vadede çıkarlarının bu ör-gütün çıkarlarıyla örtüştüğünüdüşünüyor.

Ancak, bölgesel güç olmakadına bunu yaparken, bütün diğerülkelerden ayrışıyor ve “terör des-tekçisi” durumuna düşüyor. Bu da,içinde yer aldığı, askeri ve siyasiittifaklar içinde yerini zayıflatıyor,diğer ülkelerden tecrit olmasını,yalnızlaşmasını getiriyor. Bu tav-rıyla, ülkenin bütünlüğünü ve si-yasi geleceğini tehlikeye atıyor.

İşçi Sözü-Haber

Page 11: İşçi Sözü Aralık 2014

Aralık 2014 11İşçi Sözü

AKP dış politikadayalnızlaşıyor

ABD Başkan Yardımcısı Bi-den’den Rusya Devlet Başkanı Pu-tin’e ve hatta Papa’ya kadar önemlipolitik şahsiyetlerin birbiri ardınaülkeyi ziyaret ettiği koşullarda, bubaşlık garip gelebilir. Ancak yakın-dan bakıldığında bu kişilerle yapılangörüşmelerde, farklıkların öne çıktı-ğı görülür. Bu diplomatik ve siyasitrafik, Türkiye’nin coğrafi ve strate-jik öneminden kaynaklanmakta vesiyasi iktidarı “yola getirmeyi”amaçlamaktadır.

Bölge politikası konusunda, Tür-kiye ile uluslar arası toplum arasındaciddi bir görüş ayrılığı vardır. Tümdünya, hedef tahtasına barbar, katli-amcı örgüt IŞİD’i oturtmuş ve bu ör-gütü sınırlandırmayı hedeflemişken,Türkiye, Esad rejiminin devrilmesi-ni öne çıkarmakta, uluslar arasıkoalisyonun zorlamalarına karşın,IŞİD’e karşı mücadelede ayak sürü-mektedir.

Özellikle Kobane’de, IŞİD’e yö-nelik hava saldırılarında, Körfez ül-kelerindeki üslerinden kalkan koa-lisyon uçakları, sekiz saatlik yol katetmek ve havada birkaç kez yakıt ik-mali yapmak zorunda kalmakta; budurum saldırıların etkisini azaltmak-

tadır. Türkiye, koalisyon uçaklarınınİncirlik’ten faydalanmasını siyasipazarlık konusu yapmakta ve üssünkullanılmasına, şimdilik, izin verme-mektedir.

Başbakan Davutoğlu, Endonez-ya’da G-20 toplantıları sırasında,Başkan Obama ile yaptığı görüşme-nin ardından, ABD’nin, Suriye poli-tikasında Türkiye’nin tezlerine yak-laştığını iddia etmiştir. Bazı medyaorganlarında da yer alan bu yöndekiiddialar, Beyaz Saray ve Dışişlerisözcülerince yalanlandığı gibi, ABDhükümeti içinde, Esad rejiminin dehedef alınması gerektiğini savundu-ğu söylenen, Savunma Bakanının is-tifaya zorlanması bu iddiayı çürüt-mektedir.

Bölgede İran öne çıkıyorTürkiye, uluslar arası koalisyo-

nun bölge stratejisi açısından pürüzoluştururken, batının yeminli düş-manı İran, uluslar arası koalisyonunIŞİD ile mücadelesine yardımcı ol-makta ve bölge politikasına uyumgöstermektedir. Bunun sonucu ola-rak, İran ile batılı emperyalistler ara-sındaki buzlar eriyor; bu ülkeyle ya-pılan ve süresi dolan nükleer müza-

kerelerinin süresi yedi ay uzatılıyor. Özellikle, Irak’ta, eski başbakan

Maliki’yi görevi bırakmaya ikna et-mek suretiyle, bu ülkede rakip etnikve mezhepsel güçlerin yakınlaşması-na yardımcı olması; bu yolla Irak’tasiyasi istikrarın sağlanmasında veülkenin bütünlüğünün korunmasındaönemli bir rol oynaması, uluslararasıgüçler tarafından takdir ediliyor. Ay-nı rolü, ileride Suriye’de de oynaya-bileceği; çatışmaları siyasi bir çö-züm yoluyla sona erdirebileceği yö-nünde umut yaratıyor. Bu durum,bölgenin siyasi istikrarı açısından,İran’ın değerini yükseltiyor.

İran, sadece batı ile yakınlaşmak-la kalmıyor, bölgedeki başlıca rakibiSuudi Arabistan ile Lübnan’da örtükbir işbirliği yaparak, bu ülkenin birsiyasi krize ve hatta iç savaşa sürük-lenmesini engelliyor. Lübnan’daSuudi yanlısı bir Sünni politikacıBaşbakan iken, Şii Hizbullah, hükü-met ortağı olarak, onunla birlikte ça-lışıyor. Bu işbirliği sayesinde, 5 mil-yon nüfuslu, etnik ve dinsel açıdanbölünmüş olan bu ülke, iki milyonuaşkın Esad rejimi karşıtı Sünni mül-teciyi ülkesine kabul etmesine kar-şın, bu durum güvenlik açısından

şimdilik bir sorun yaratmıyor. Ayrı-ca, gerek Cumhurbaşkanı gerekseMeclis’in görev sürelerinin dolması-na rağmen, yenileri için seçim yapı-lamaması, ülkeyi derin bir siyasi kri-ze götürmüyor.

Barış ve kardeşliği sağlamak gerekiyor

Bir yanda halkları baskı altındatutan yerel despotlar, diğer yandamevcut yönetimlerle mücadele adıaltında, vekâlet savaşı veren çeteler,ayrıca yaşamlarını sürdürmek vehaklarını korumak isteyen mazlumhakların çatışmasıyla, bölge bir yan-gın yerine dönmüştür. Bu koşullardaAKP iktidarı, bir elinde gelenekselKürt düşmanlığı bayrağı, diğer elin-de yükseltmeye çalıştığı Sünni bay-rağı ile yangına körükle gitmektedir.İzlediği politikayla, etnik, dinsel vemezhepsel bir boğazlaşmaya katkıyapmaktadır. Dolayısıyla bölgedeuğursuz bir rol oynamaktadır. Oysayapılması gereken, demokrasi, eşit-lik ve adalet temelinde halkların bir-liğini ve kardeşliğini savunmak ol-malıdır.

Aykut Özer

Dersim’den elinizi çekin!

Dersim katliamı, Cumhuriyet tari-hindeki en şiddetli devlet katliamı-dır. Bu katliamda binlerceAlevi-Kürt öldürüldü; kalanlar kitle-ler halinde yaşadıkları yerlerden sü-rüldüler. Küçük yaştaki kızçocukları Türk ailelere evlatlık ola-rak verildi. Katliamın izlerini silmekiçin kentin adı Tunceli olarak değiş-tirildi.Şimdi burjuva siyasetçileri, bu kat-liamı ucuz siyaset malzemesi halinegetirdiler. AKP hükümeti, Atatürkhenüz hayattayken, tek parti (CHP)döneminde gerçekleşen bu katliamdolayısıyla, bu partiyi suçluyor vesözüm ona, Dersim halkından devletadına özür diliyor. Bir halkın acısınısiyaset malzemesi yaparak, siyasirakibini gözden düşürmeye, Alevile-rin bu partiye oy vermesini önle-meye çalışıyor. Başbakan,kendilerinin tutumunu eleştiren,devlet katliamını savunan MHP lide-rinin, bu söylemi yüzünden, Der-sim’e ayak basamayacağını

savunuyor. Böylece, kendisinin Der-sim’de halk tarafından kabul gör-mek için halkın kulağına hoşgelecek sözleri kullandığı ortaya çı-kıyor; samimiyetsizliği, ikiyüzlü-lüğü deşifre oluyor.MHP lideri Bahçeli de, nazire yapar-casına, binlerce polisin ve bir ko-ruma ordusunun eşliğinde kentegidiyor, vali ile görüşüp, Atatürkanıtının önünde basın açıklaması ya-pıyor. CHP ise muğlâk bir tavır ala-rak, katliamın belgelerinin siyasiiktidarın elinde olduğunu ve bunlarıkamuoyuna açıklaması gerektiğinisavunuyor. Dersim devletin kolektif eylemidir.Dersim katliamı bir devlet katliamı-dır ve bütün sonuçlarıyla yaşamayadevam etmektedir. O tarihten sonrada, halkın çeşitli kesimlerine yöne-len devlet katliamları farklı siyasipartilerin iktidarlarında gerçekleş-miştir. 1 Mayıs katliamı, Maraş kat-liamı ve Roboski katliamı bunlarınküçük bir kısmıdır. Kendi iktidarıdöneminde gerçekleşen Roboskikatliamının üzerinden üç yıl geçme-sine rağmen, özür dilemeyen ve bukatliamın sorumlularını yargı önüne

çıkarmayan AKP de katliamcı sıfa-tını hak etmiştir. O nedenle diğerburjuva partileriyle yaptığı tartışma“tencere dibin kara, seninki bendenkara” tartışması olmaktan öteye git-mez.Başbakan, eğer samimiyse, katliamhakkındaki tüm belgeleri, gizleme-den, kamuoyuna açıklamalı ve hal-kın gerçeği öğrenmesinisağlamalıdır. İkinci olarak, devlet ta-rafından idam edilen halk önderiSeyit Rıza’nın mezarının yeriniaçıklamalı, burası türbe haline geti-rilmelidir. Almanya eski başbakanıWilly Brandt’ın, 2.Dünya Savaşı sü-recinde Naziler tarafından soykırımauğratılan Yahudilerden özür dilediğigibi, bu türbenin önünde diz çökereközür dilemelidir. Dersim adını yeni-den resmen tescil etmelidir. AKP ik-tidarı, kendisinden beklenen busembolik adımı bile atmaya cesaretedememiştir. Yapabildiği, TunceliÜniversitesinin adının Munzur Üni-versitesi olarak değiştirmekten veeski bir kışlayı müze haline getir-mekten ibarettir. Dersim bir Alevi-Kürt kentidirDersim katliamının yaralarının sa-

rılması, ancak Alevi ve Kürtlerin ta-leplerinin karşılanması ve haklarınıntanınmasıyla gerçekleşebilir. Kürtçe-nin eğitim dili olarak kabul edilme-mesi, Alevi köylerine cami yapımınadevam edilmesi, Alevi çocuklara zo-runlu din dersinin dayatılması, Cemevlerinin ibadethane olarak kabuledilmemesi ve Diyanet’in, devletinSünni niteliğinin simgesi olarak ya-şamaya devam etmesi, Dersim kat-liamının, sosyal ve kültürelboyutuyla sürdüğünü gösterir.Buna bağlı olarak, Dersim halkınındevlete ve özellikle Sünniliği öne çı-karan partilere karşı muhalif tutumudevam etmektedir. O nedenle, Rey-hanlı’daki patlamada ölenleri, Sünnikimliklerine vurgu yaparak tanımla-yanlar, sahte özürleriyle Dersim hal-kını kandıramazlar. Dersim’egiderken binlerce asker ve polisinkorumasına ihtiyaç duyar, halk tara-fından protestoyu göze alırlar. “Der-sim’e sefer olunur, zafer olunmaz”,gerçeği, inkârcı ve asimilasyoncugünümüz siyasetçileri için de geçer-lidir.

İşçi Sözü-Haber

Page 12: İşçi Sözü Aralık 2014

İşçi Sözü12 Aralık 2014

HDK cephesinde değişen bir şey yok

Halkların Demokratik Kongresi,beşinci genel kurulunu 15-16Kasım tarihlerinde Ankara’da ger-çekleştirdi. İki gün süren genel ku-rulun, ilk günü vekillerin, siyasiparti ve çeşitli kurum başkanları-nın konuşmalarına, ikinci gün iseiç tartışmalara ayrıldı. Bu genelkurulu öncekilerden ayıran,HDK’nın yeniden yapılandırmagündemini tartışacak olmasıydı.Yeniden yapılandırma ile kastedi-len HDP kurulduktan sonraHDK’nın işlevinin ne olacağı,HDP’ye katılmayan siyasi bileşen-ler de düşünüldüğünde parti ilekongrenin ilişkisinin nasıl kurula-cağı idi.

HDK’nın Kuruluş SüreciHDK, uzun süre devam eden ve

bir yere varamayan çatı partisi tar-tışmalarına alternatif bir fikirdi.Hatırlatmak gerekirse, 1995 yı-lında “Emek Barış ÖzgürlükBloğu” ile başlayan ve sonraki yıl-larda da devam eden Kürt siyasihareketi ile sol/sosyalist çevrelerinseçim ittifaklarına kalıcı bir zeminoluşturulmak isteniyordu. Böylecedemokrasi mücadelesi seçimdenseçime değil, sürekli olarak ortakbir zeminde sürdürülebilecekti.Ancak üst siyasi kimlik niteliğindeolması düşünülen “çatı partisi”birkaç yıl tartışıldıktan sonra birsomutluğa ulaşmadan rafa kalktı.

Bunun yerini, yine Kürt siyasi

hareketinin ve önderliğinin yenibir önerisi aldı. Kürdistan parla-mentosu olarak örgütlenen Demo-kratik Toplum Kongresi gibi,batıda da bir halk örgütü meclisiyaratmak. Kürt siyasi hareketi ilesol/sosyalist çevrelerin ittifakınınötesinde, ezilen halkların ve inanç-ların, işçi ve emekçilerin, kadınla-rın, gençlerin, LGBTİ bireylerin,ekoloji mücadelesi verenlerin,kentsel dönüşüm mağdurlarının,yani bir bütün olarak tüm ezilmişve dışlanmışların meclisler teme-linde örgütlenmesini sağlamak.Mahallelerde, semtlerde,işçi/emekçi havzalarında, köylerdeezilenlerin bizzat mücadelenin öz-nesi haline gelebilecekleri dinamikmeclisler kurulacak, bu meclislerde seçecekleri temsilcileri aracılı-ğıyla kongreyi oluşturacaktı.

2011 genel seçimlerinin yarat-tığı ivme bu fikrin hayata geçmesiiçin zemin hazırladı ve nihayetHDK kuruldu. HDK’nın kuruluşuheyecan yarattı. İllerde, ilçelerde,yer yer semtlerde meclisler kurul-maya çalışıldı. Ancak HDK’nıntemel bileşeni olan siyasi partilerinçalışma tarzları belirleyiciliğinikorudu. Aradan geçen üç yıl zar-fında “halkın meclislerde örgütlen-mesi” hayali gerçekliğedönüşmedi. Siyasi parti ve örgütle-rin temsilcileri dışında aktif bir ka-tılımları da söz konusu olmadı.Örneğin Gezi isyanı ve sonrasında

oluşan park forumları, HDK’nınkuruluş felsefesi ile doğrudan ör-tüşen eylem ve örgütlenme dina-mikleriydi. Ancak HDK’nın hersiyasi bileşeni bu süreçte kendimeşrebince yer aldı.

HDK’nın amacına uygun birivme/yön kazanamaması, çeşitlibileşenler tarafından her aşamadaeleştirildi. Ancak HDK’yı oluştu-ran ana bileşenler olan siyasi parti-ler tarafından, bir ittifak zemininvar olması yeterli sayıldı.

HDP’den Önce - HDP’denSonra

HDK kurulduğunda, içinden birsiyasi parti çıkacağı biliniyordu.Ancak bu parti bir seçim partisiolacak, seçimden seçime canlanıpsolacaktı. Diğer siyasi yapılar var-lığını sürdürecek; aslolan kongre-nin inşası olacaktı. Kürt siyasihareketinin ortaya koyduğu görüşde buydu. Nitekim 2014 yerel se-çimlerinden önce, HDK’nın çeşitlibileşenleri HDP’yi kurdu.

Bizim gibi HDP’ye katılmayanbileşenler de oldu. Partinin kurul-masıyla birlikte, HDK’nin fiilenortadan kalkacağını öngörmek güçdeğildi. Öyle de oldu. HDK’nın ilve ilçelerde kurmaya çalıştığımeclisler, HDP’nin örgütleri olu-verdi. HDK’nın temel çalışması daseçimlere hazırlanmaktan ibaretkaldı.

Yerel seçimlerin ardından iseyeni bir gelişme yaşandı. Kürt si-yasi hareketi yeni bir yol haritasıçizdi. BDP’li vekiller HDP’ye ka-tıldılar, BDP isim değiştirerek De-mokratik Bölgeler Partisi adınıaldı ve çalışmasını bölgeyle sınır-landırdı, HDP’nin radikal demo-krat bir parti olacağı açıklandı.HDP seçimden seçime canlanacakbir parti olmaktan çıkıp, radikaldemokrasi programı etrafında mü-cadele edecek bir partiye dönü-şünce, kuruluşunda yer alanbileşenlerden de partide yer alma-yacağını açıklayanlar oldu. Dola-yısıyla yeni bir tartışma başladı:HDK varlığını sürdürecek mi, sür-dürecekse işlevi ne olacak, par-

tiyle ilişkisi nasıl kurulacak,DTK’yla ilişkisi nasıl olacak…

Yeniden Yapılandır(a)mama…İşte tüm bu sorular yeniden ya-

pılandırma tartışmasını başlattı.Beşinci genel kurul da bu tartış-manın olgunlaşacağı yer olarakaylar öncesinden planlandı. Ancakkuruluşunda 800’den fazla dele-gesi olan HDK’nın son genel ku-ruluna 450 civarında delegeninkatılması, HDK’nın gidişatına iliş-kin net bir gösterge sundu. Partiyleyola devam etmeyi tercih edenleriçin çizilecek yeni bir yön bulun-madığı anlaşıldı.

İkinci gün iki saatlik bir otu-ruma sıkışan “yeniden yapılan-dırma” tartışmasında üç farklıtutum ön plana çıktı. Bir yanda“HDP zaten HDK’nın partisidir,içinden doğmuştur, ikisinin işlevifarklıdır ama HDK, HDP’den ba-ğımsız bir varlık değildir” diyerekdaha organik bir ilişki tanımlayan-lar; diğer yanda “seçim ittifakı içinbir parti gerekebilir ama bununötesinde kendi siyasi programı-mızla bağdaşmayan bir partiyi be-nimsemek durumunda değiliz,HDK’yı HDP’den ayrı tanımla-mak gerekir” diyenler vardı. “As-lolan meclislerde örgütlenmek vekongreyi inşa etmekti, HDP ku-ruldu ve kongreyi yuttu, esas ama-cımızdan saptık, HDK’yı inşaetmeliyiz” diyen bir azınlık davardı. Tartışma olgunlaşmadı, birsonuca da ulaşılmadı.

Dikkat çekici olan HDK’nın veHDP’nin fikir öncüsü olan Kürt si-yasi hareketi temsilcilerinin bu ko-nuda sessiz kalmalarıdır. Busessizlik, HDK’nın mevcut haliylesürdürüleceğini, yeniden yapılan-dırmaya ihtiyaç duyulmadığını an-latıyor. Önümüzde 2015 genelseçimleri var. Esas mücadele bualanda yaşanacak. HDK ise yerel-lerde ayakları olmayan merkezi birkongre olarak varlığını sürdüre-cek. Kısacası, bugün içinHDK’nın dağılmadan ayakta dur-ması yeterli sayılıyor.

Oya Öznur

Page 13: İşçi Sözü Aralık 2014

Aralık 2014 13İşçi Sözü

Direnişin odağı bostanlarSoma'nın Yırca köyünde termik

santral bahanesiyle 6000 zeytin ağacı-nın yargıdan (yangından) mal kaçırırgibi katledilişi kapitalizmin takkesi-nin düşüp doğa ve halk düşmanı keli-nin göründüğü andır. AKP iktidarınınburada karşılaştığı köylü direnci iseGezi’nin devamı olarak şehirlere ye-niden ve çoğaltılarak taşınması gere-ken dinamiği gösteriyor.

Karadeniz’in derelerine HES ke-lepçeleri vururken, Validebağ'da ko-ruyu inşaat alanına çevirirken, Modabostanını otopark yapmaya çalışırken,Kuzguncuk bostanına dozerle girer-ken hep aynı maske ardına saklandı-lar. İzmit'te kamu arazisini Koç Hol-ding'e verirken Demirel de "patatesmi ekseydik!" diyerek otomobil yapı-mına ihtiyaçtan hareket ediyor ve ka-rarının "ülke" yararına olduğunu sa-vunmaya çalışıyordu.

Topraktan, doğadan yararlanma-dan anladıkları tek şey her yeri kârsağlayacak mekânlara dönüştürmek-tir. "Gölgesini satmayacağı ağacı kes-mek" durumundalar. Derelerin suyu-nu enerjiye dönüştürüp satmak içinmilyonlarca canlının, yine milyonlar-ca yıldır sürdürdüğü yaşamı sadece 2-3 sermaye babasının kârı için yok et-meye çalışıyorlar. Validebağ korusu-nu burada konaklayan, yuva yapıp

üreyen yüzün üzerinde kuş türünü,sürüngeni, börtü böceği, gelincik, kir-pi gibi canlıların yaşam alanı olmak-tan çıkarıp yapay, çimlendirilmiş yü-rüyüş yolları, kafeler, belki de golfalanlarıyla, sadece parası olanın ya-rarlanacağı ama doğal yaşamın yokolacağı parka dönüştürme inadı sürü-yor. Kuşkusuz halkın direnişi de...

Kuzguncuk’ta belediye dernek el ele

Kuzguncukta da Üsküdar beledi-yesi, ne yazık ki Kuzguncuklular Der-neğini de yanına alarak yüzlerce yıl-lık bostanı sözüm ona düzenleyip ye-şil kalmasını sağlayarak para getire-cek hale dönüştürmeye çalışıyor.Çünkü Üsküdar Belediyesi buraya ay-da yaklaşık 22.000 lira kira ödüyor!Bu kirayı sırf Kuzguncuklular bostaneksin doğal yaşam bozulmasın diyeödemediği açık. Kapitalizmin "yeşil"dediği doğal bitki örtüsü değil, yapay

çim ve her mevsim değiştirilen çiçek-lerle, ama girip dokunamayacağınız,yaşayamayacağınız, üretemeyeceği-niz, uzaktan bakılan göstermelikparklardır. Bostan ise yeşilin doğalhali, halkın yiyeceğini doğal yollar-dan üretebildiği, paranın geçmediğitoprak parçası. Bu nedenle yüzlerceyıldır halkın kullandığı bostan alanla-rını şimdi de "yaban domuzu gördük"yalanıyla, "ıslah" gerekçesiyle yok et-meye çalışıyorlar.

Yedikule ve Kuzguncuk’ta kötüniyet o kadar belli ki, eğer orayı bos-tan olarak koruyacak olsalar bu işi pe-kâlâ 2 ton ağırlığındaki bir traktörleyapabilecekken, 47 tonluk inşaat altyapısında kullanılan dozerle toprağıbetona çeviriyorlar. KuzguncuklularDerneği yöneticileri ise ne yazık ki bugerçeği Kuzguncuklulardan saklıyor.Dernek yönetimindeki mimarlarınyaptıkları ve belediyeyle akçalı ilişki-lere girdikleri anlaşılan "proje", bualanı aynı Validebağ'da niyetlendikle-ri gibi yok edecek ve saray bahçesigörünümünde de olsa, halkın özgürcekullanacağı alan olmaktan çıkacak birprojedir. Ak-Sarayın milletin malı ol-duğu yalanı gibi burası da "Kuzgun-cukluların malı" olacaktır!

Neyse ki başından beri buradaçevrilen dolapları gören duyarlı bir

grup insan maskeleri düşürmeyi ba-şardı. Üsküdar Belediyesi şimdilikgeri adım atmış görünüyor. Ancakvazgeçmeyecekleri kesin. Yeniden gi-rişimde bulunduklarında da güçlü birdireniş görecekleri anlaşılıyor.

Bostanlar herkesin kullanımındaolan direnç noktaları

Gezi ile birlikte bu konuda gerçek-leşen bilinç sıçrayışı hâlâ toplumunana dinamiklerinden biri olmaya de-vam ediyor. Buralarda yeniden alev-lenecek bir kıvılcıma neden olmak iseiktidarın en büyük korkusu. O neden-le mehter takımı gibi iki ileri bir gerigidiyorlar.

Şehirlerdeki bostanlar kendi yiye-ceğimizi ürettiğimiz, geleneksel to-humlarımızı yaşattığımız, kapitalizmiyaşamımızdan kısmen uzaklaştırdığı-mız paylaşım alanlarıdır. Bu nedenleİzmir Balçova'dan Yedikule’ye, Kuz-guncuk'a, İmrahor’a, Moda'ya kadarsadece orada yaşayanların değil her-kesin malı olarak savunulması gere-ken direnç noktalarıdır.

Buraları koruyup baharla birlikteyenilerini eklemek boynumuzun bor-cu...

Bahadır Altan

“Yeni Türkiye”ninsermayedarzihniyeti: Ağacı yık,köylüleri dövdür!3. Havalimanı ihalesini ve ATV’yisatın alan şirket grubundan birisiolan Kolin Şirketi, Soma’nın Yırcaköyünde bulunan 6.000 zeytin ağa-cını sabah karşı, bir saat içinde,mahkeme kararını beklemeden yoketti.Bölgede yapmak istediği proje isebir termik santraldi. Birkaç saatsonra, Danıştay’ın projenin yürüt-mesini durdurduğu kararı açıklandı.Mahkemenin kararını aslında 28Ekim’de verdiği, şirketin bu kararıönceden öğrendiği ve kamuoyunaaçıklanmadan zeytin ağaçlarını yan-gından mal kaçırır gibi 7 Kasım’dakestiği ortaya çıktı. Üstelik yapıl-mak istenen termik santral hakkındaMart ayında hazırlanan ÇevreselEtki Değerlendirmesi raporundasantralin zeytinlikler için hiçbir sa-kınca doğurmadığı savunuluyor,Çevre Mühendisleri Odası rapordazeytin ağaçlarının kesileceğininyazmadığını söylüyor.Yırca’nın ekonomisi maden ve zey-

tinciliğe dayanıyordu. Soma havza-sındaki kömürler için yapılmak iste-nen termik santral köydekizeytinciliği bitirmiş oldu. Zeytinci-likten geçinen köylüler, madenciliğeveya işsizliğe mecbur, zeytincilikteen fazla üreten, ön planda olan ka-dınlar evlerine mahkûm edildi.

Şafak operasyonu ile zeytinlikleryok edildi

Yırca’da savaş tehlikesi mi vardı da,acele kamulaştırma kararı ile zeytinağaçları kesilmek istendi! Eylülayından beri buna direnen ve nöbetebaşlayan köylüler, o kadar tehlike-

liydiler ki, jandarmanın gözetimindeKolin’in 200 özel güvenlikçisi tara-fından dövüldü, gaz sıkıldı. Danış-tay kararının o gün açıklanacağınıöğrenen Kolin, kentsel dönüşümprojelerinde evleri yıktıkları şafakoperasyonu benzeri ile, zeytin ağaç-larını söktü. Danıştay ise iş iştengeçtikten sonra 'zeytinliklerde ter-

mik santral yapılamaz' dedi.Güvenlik görevlilerinin polis şiddetiuygulamasının tartışmaları üzerineKolin, köylüleri darp eden güvenlikgörevlilerini işten çıkardı. Bununüzerine güvenlik görevlilerden biri“Kolin tarafından köylülere karşıkışkırtıldık” diyerek işin iç yüzünüaçıkladı. Sonrasında ise, işten çıka-rılan güvenlik görevlileri ile şirketin3 maaşa anlaştığı ortaya çıktı.

Kolin yolsuzluk operasyonunda3. Köprü inşaatında kesilen onbin-lerce ağacın sorumlusu bir zihniye-tin savunucusu Kolin’in, sesleriniduyurmaları ancak dövüldüklerindebaşarabilen köylülerin zeytin ağaç-larını korumasını beklemiyorduk el-bette.Yırca’da hukuku görmezden gelip,köylüleri darp edip, 6.000 ağacı ol-dubittiyle katleden Kolin, inşaat veenerji ağırlıklı tipik bir ‘Yeni Tür-kiye’ şirketi. Cengiz-Kolin-Limakayrılmaz üçlüsü, birçok büyük pro-jede ihale alan, AKP yakını birgrup. Bu grup ve yöneticileri 17Aralık operasyonundan sonra inter-nete düşen kayıtlarda da yer aldıkuşkusuz.Cengiz’in yöneticisi telefonda “Mil-letin a..na koyacağız” derken, Ko-lin’in yöneticisi “İnşallah inşallah”diye karşılık veriyordu. Yeni Türki-ye’de ağaca, yeşile, kurda, kuşa, hu-kuka, yoksula yer yok; her karış

toprak ve yeşillik kesintisiz betonolmalı! Yırca zeytinliklerinin, İstan-bul-İzmir otoyolu projesi güzergâ-hına yakın bir konumda bulunması,akla, bu büyük proje için zeytinağaçlarının yok edilmiş olma ihti-malini de getiriyor.

Mahkeme kararları, Gezi’deki gibibir direniş örülmedikçe, hiçbirzaman fiilen uygulanmazlar. Bunusermayedar da gayet iyi bildiği için,devlet ile sadece ekonomik değil si-yasi ilişki içine de girer; böylecehem sermaye biriktirir, hem güç…

'Yeni Türkiye'nin enerjiye ihtiyacıvar, zeytine değil!

Termik santral inşaatında köylüleriçalıştıracağı yalanıyla zeytin ağaçla-rını ellerinden alarak hileyle kontratimzalatan Kolin, Yırcalı köylüleriölümle açlık arasında tercih yap-maya zorlanan maden işçileri ileaynı koşullara mahkum ediyor. Yır-ca'nın 4 km uzağındaki Soma'daki işcinayetinin üzerinden daha 1 yılgeçmeden, Soma Holding 2.800 iş-çiyi işten çıkarıyor.“Dağ taş zeytin ağaçları ile dolmuş-tur.” diyen bir zihniyetin, daha mey-veleri üzerindeyken 'ölmez ağaç'larıyıkmasına mı şaşalım!

Aysun Koca

3. Köprü inşaatında kesilen on-binlerce ağacın sorumlusu bir zih-niyetin savunucusu Kolin’in, Yır-ca’nın zeytin ağaçlarını mahkemekararını bekleyip, korumasını bek-lemiyorduk. Mahkeme kararları,Gezi’deki gibi bir direniş örülme-dikçe, hiçbir zaman fiilen uygulan-mazlar!

Kapitalizmin "yeşil" dediği doğalbitki örtüsü değil, yapay çim ve hermevsim değiştirilen çiçeklerle, amagirip dokunamayacağınız, yaşaya-mayacağınız, üretemeyeceğiniz,uzaktan bakılan göstermelik park-lardır.

Page 14: İşçi Sözü Aralık 2014

İşçi Sözü14 Aralık 2014

Ceyda Sungur YalnızDeğildir!

Üniversitelerde baskı ve soruş-turmalar hızla artıyor. Akademis-yenler, idari görevliler ve öğren-ciler hedef tahtasındalar. Sermayeve devlet, üniversitelerden yükse-lecek olan her hangi bir eleştiri vetepkiye karşı tahammülsüz. İstan-bul Teknik Üniversitesi de saldırımerkezlerinden biri haline getiril-mektedir.

İşçi sınıfının bütününe olduğugibi, bilim emekçilerinin iş gü-

vencesine yönelik olarak da saldı-rılar ve hak gaspları gündemde-dir. Bu gidişe dur diyenler ise ce-zalandırılmak istenmektedir. İTÜMimarlık Fakültesi Şehir ve Böl-ge Planlama Bölümü araştırmagörevlisi Ceyda Sungur’a yönelikbaskı ve soruşturmalar söz konu-su saldırıların bir parçasıdır.

Bilim emekçilerinin iş güven-cesi için mücadele eden, "kentseldönüşüm" adlı yağmaya karşı du-ran ve "kırmızılı kadın" resmiyleGezi Direnişi'nin en önemli yüz-lerinden biri haline gelen CeydaSungur cezalandırılmak isten-mektedir. İTÜ rektörlüğü ve Mi-marlık Fakültesi dekanlığı tara-fından hedef alınmasının nedenibudur. Tamda bu nedenledir ki,

Ceyda Sungur yalnız değildir vemeslektaşları tarafından dayanış-ma ağı örülmektedir. Mücadeleçağrıları yapılmaktadır. Bilimselözerklik ve bilim emekçilerinin işgüvenceleri savunulmaktadır. İfa-de ve örgütlenme özgürlüğü savu-nulmaktadır. Doğa, kentler ve ka-musal ortak alanlar savunulmak-tadır.

Ceyda Sungur hakkında arkaarkaya açılan soruşturmalar vesuçlamalar arasında, üyesi bulun-duğu Eğitim Sen Sendikası'nıngrev afişini asmak da bulunmak-tadır. Örgütlenme ve ifade özgür-lüğü fiilen engellenmekle kalma-yıp, cezalandırılmak istenmekte-dir.

İşçi Sözü - Haber

İş Cinayetleri Sürüyor: Ankara

İş cinayetlerinde en ön sıralardayer alan inşaat sektörüne dairson haberlerden biri de Anka-ra'dan geldi.

Ankara - İncek'te 17 katlı in-şaatın dış kaplamalarını yapanbir işçi 9 kattan düşerek öldü.Kullanılan asansörün kopması so-nucu 4 işçi 9 kattan düşerek be-ton zemine çakıldılar. 35 yaşındakiBayram Akoğlu ölürken, 20 ya-şındaki Mahmut Altun, 21 ya-şındaki Okan Çetin ve 23 yaşın-daki Ali Akkuş ağır yaralandı.

İşçi Sözü – Haber

İş Cinayetleri Sürüyor: Antalya

Antalya Organize Sanayi Böl-gesi'nde bulunan bir fabrikadameydana gelen patlama sonucu3 işçi öldü.

Antalya - Burdur Karayolu üze-rinde bulunan Organize SanayiBölgesi'ndeki Beyazz EndüstriyelTekstil Yıkama Fabrikası'nda buharkazanı patladı. Patlama nedeniylefabrikanın bir bölümü çöktü. Feciiş cinayetinde 3 işçi öldü, 3'üağır olmak üzere 12 işçi de yara-landı. Ölü sayısının armasındankorkuluyor.

İş cinayetinin gerçekleştiği Be-yazz Endüstriyel Tekstil YıkamaFabrikası'nda Makina Mühendis-leri Odası tarafından incelemeyapıldığı. Patlayan buhar kazanınadair eksikliklerin tespit edilerekönceden tutanak tutulduğu açık-landı.

İşçi Sözü – Haber

İş Cinayetleri Sürüyor: Bingöl

Bingöl - Genç ilçesi Selvi kö-yü'nde bulunan maden ocağındameydana gelen iş cinayetinde 1işçi öldü.

Maden ocağında çalışan işçi-lerden 34 yaşındaki Ahmet İnankamyonun altında ezilerek öldü.30 yaşındaki Salih Yıldız ise yara-landı.

İşçi Sözü – Haber

Çin'de işçi katliamı

Çin'in Şendag eyaletinin Şougva-nang kentinde bulunan LongyüenGıda Fabrikası'nda yangın çıktı.

Longyüen Gıda Fabrikası yangı-nında 18 işçi ölürken 13 işçi deyaralandı. Ölü sayısının arta bile-ceği belirtiliyor.

İşçi Sözü – Haber

Fransa'da gaz bombasıkullanımı yasaklandı

Fransa İçişleri Bakanı BernardCazeneuve protesto gösterilerinekarşı gaz bombası kullanımını ya-sakladığını açıkladı.

Sivens Ormanı'nı yok edeceği ge-rekçesiyle çevrecilerin yapımınakarşı çıktığı baraj inşaatı ile ilgiliprotestolar düzenlenmiş. Protestogösterilerini bastırmak için jan-darma saldırmış ve gaz bombasıkullanmıştı. Gaz bombası kullanı-lan saldırılarda 21 yaşındakiRemi Fraisse öldürülmüştü. 21yaşındaki gencin öldürülmesininardından tepkiler büyümüş veyerel yönetimin kararıyla barajinşaatı durdurulmuştu.

İçişleri Bakanı Bernard Caze-neuve "Bomba 21 yaşında gençbir insanın ölümüne yol açtı.Böyle bir olayın tekrarlanmasınıistemiyorum ve kamu düzeninisağlama adına güvenlik güçleri-

nin bu bombayı kullanmasını ya-saklıyorum" dedi.

İşçi Sözü – Haber

Malezya'da iş cinayeti

Malezya'nın doğusunda bulunanSarawak eyaletindeki bir madenocağında meydana gelen iş cina-yetinde 3 maden işçisi öldü.

Yerin 150 metre altında meydanagelen iş cinayetinde, madendekalan 14 işçinin tümünün çıkarıl-dığı açıklandı. Çıkarılan işçilerin3'ünün öldüğü, 11'inin ise yara-landığı belirtiliyor.

İşçi Sözü - Haber

TOKİ'de İş Cinayeti

Ankara - Başbakanlık TopluKonut İdaresi (TOKİ) tarafın-dan yapılan Türkiye İstatistikKurumu (TUİK) Başkanlığı ekhizmet binasında 1 işçi iş cina-

yetine kurban gitti.

TOKİ'nin taşeron firma aracılı-ğıyla çalıştırdığı Hüsnü Allakdelgi makinesine kapılarakağır yaralandı. İnşaat alanınaambulans giremeyince yarala-nan işçi inşaat alanının dışına

kadar kepçeyle taşındı. Hasta-neye kaldırılan taşeron işçisiHüsnü Allak kurtarılamayaraköldü ve iş cinayeti kurbanıoldu.

İşçi Sözü - Haber

Page 15: İşçi Sözü Aralık 2014

Aralık 2014 15İşçi Sözü

İş Cinayetleri Sürüyor: Ka-rabük

Kardemir - Karabük DemirÇelik Fabrikası'nın vinç ope-ratörlerinden Hamza Settaş6 metre yükseklikten düşe-rek öldü.

44 yaşındaki Hamza Set-taş 6 metre yüksekliktenyerde bulunan demir yığın-larının üzerine düştü. İş ci-nayeti kurbanı olan HamzaSettaş evli ve 1 çocuk ba-basıydı.

İşçi Sözü - Haber

Silikozis öldürmeye devam ediyor

Bingöl - Karlıova'da bu-lunan Silikozis hastalardanHalit Karabulak’tan kötü ha-ber var. Hastalığı nedeniylebir süredir solunum cihazınabağlı olarak yaşayan, 30 ya-şındaki Halit Karabulak öl-dü.

2000-2005 yılları arasındaİstanbul Esenyur t ' ta kotkumlama işinde çalışan HalitKarabulak, bir süre sonrasolunum sıkıntıları yaşamayabaşlamıştı. Erzurum AtatürkÜniversitesi Araştırma Has-tanesi'nce Slikozis hastalığıteşhisi konulan Halit Kara-bulak, 2010 yılından bu ya-na tedavi görüyordu.

Hastalığı nedeniyle fena-laşan Halit Karabulak, has-taneye kaldırıldı. 3 gün yo-ğun bakım ünitesinde tu-tuldu, ne yazık ki kurtarıla-madı.

Bingöl'ün Karlıova ilçesin-de 300 kadar Silikozis has-tası bulunuyor.

İşçi Sözü - Haber

Soma’da 2 bin 800 maden işçisiişten çıkartıldı!

13 Mayıs’ta Soma Holding tara-fından işletilen Eynez maden ocağın-da yaşanan iş cinayeti hafızalarımızakazındı. Kaza görünümü altında yaşa-nan bu cinayet 301 maden işçisiniaramızdan aldı.

Facianın yaşandığı günlerde, ölenişçilerin ve ailelerinin yaşam koşulla-rı ana haber malzemesiydi. Burjuvamedya günlerce Soma’dan yayın yap-tı. AKP Hükümeti’nin cinayetten so-rumlu “Bakan”ları Soma’da kampkurdu. Ölen işçiler ve aileleri için va-atlerde bulundular: Ölenler şehit sayı-lacak, 301 ev yapılacak, SGK borçlarısilinecek…

Peki sağ kalanlar…?Hükümetin ve parababalarının,

ölen madencilerin ardından timsahgözyaşı döktükleri, sağ kalan işçilerereva gördükleri zulümden belli.

Facianın ardından Soma Hol-ding’e ait maden ocaklarından üçükapatılmıştı. Üç ocaktan biri olanIşıklar maden ocağı kısa bir süre son-ra müfettiş raporuyla yeniden açıldı.Bu süreçte ocakların kapalı olması se-bebiyle çalışamayan işçilerin ücretleriödenmedi. İşçiler, Soma’da devletinve hükümetin temsilcisi olan kayma-kamlık önünde defalarca eylem yaptı-

lar. Her defasında kendilerine söz ve-rildi.

30 Kasım’da ise çoğunluğu Işıklarmaden ocağında çalışan işçilerin ceptelefonlarına Soma Holding’den me-saj geldi. 1 Aralık itibariyle işten çı-kartıldılar. Kaç işçinin çıkartıldığı ko-nusundaki açıklama ise Soma Kay-makamı Bahattin Atçı’dan geldi: 2bin 800!

Ölmediler, işten atıldılar!Kaymakam, işçilerin işten atılma-

sına üzüldüğünü, ocakların bir an ön-ce güvenli bir şekilde üretime geçme-si gerektiğini, halkın tedirgin olduğu-nu, kömür üretiminin düştüğünü, kö-mür alan kesimlerin de sıkıntı içindeolduğunu söyledi.

Kaymakam’ın bakışı, devletin vedevletin bugünkü temsilcisi AKP hü-kümetinin bakışını yansıtıyor. Ölümügösterip sıtmaya razı etmek politika-sının bir örneği ile karşı karşıyayız.Önce torba yasayla yeraltı maden iş-lerinde çalışan işçilerin ücretlerinin,asgari ücretin iki katından az olama-yacağını düzenlediler. Zonguldak’tanbaşlamak üzere maden işletmecisi (ta-şeronu) pek çok şirket, bu kadar yük-sek ücret veremeyeceklerini söyleye-rek işçi çıkardılar. İŞKUR kayıtlarına

göre, yalnızca bu bölgede torba yasagerekçe gösterilerek 3 binden fazlamaden işçisi işten çıkartıldı.

Hükümetin büyük bir reform ola-rak sunduğu yasa değişikliğine, ma-den işletmecisi (taşeron) şirketleradeta lokavtla yanıt verdiler. Yanidevletten ihale ile maden ocağı alıpişleten ve kömür alım garantisi veril-diği için telaffuzu mümkün olmayanservetler edinen şirketler, kârdan za-rar etmeyeceklerini ilan etmiş oldular.

Hükümet ise devlete ait olan ocak-ları işleten taşeron firmaların lokavtı-na sessiz kaldı. Ne işçilerin işten atıl-maması ve işten çıkartılanların gerialınması için baskı yaptı, ne de ‘taşe-ron işletmiyorsa Türkiye Kömür İşlet-meleri maden ocaklarını kendi işletir’dedi. Hükümet, işten atmalara sessizkalarak Soma’da 2 bin 800 işçinin çı-kartılmasının yolunu da açmış oldu.

Maden işçileri ölümle açlık arasın-da tercih yapmaya zorlanıyor. Ya cangüvenliği bulunmayan şartlarda vedüşük ücretle ölümü göze alarak ça-lışmaya devam edecekler ya da işsizkalmayı göze alacaklar. Ermenek’tesağ kurtulan bir maden işçisinin dedi-ği gibi: “Aşağıda ölüm ihtimal, yuka-rıda açlık kesin.”

Oya Öznur

İzmir Büyükşehir Belediyesi Park-lar ve Bahçeler işçilerinin, üç aylıkihaleyi taşeron Denmar şirketinin ka-zanması ile Ağustos ayında başlayanmücadelesi kazanımla sonuçlandı.Taşeron şirkete iş başı yaptırmaya-cağını net bir şekilde ortaya koyanişçi iradesi karşısında, taşeron şirketişbaşı yapamadı. Ardından da 2015Ocak ayında başlayacak ve 3 yıl sü-recek ihaleye Belediyenin İz-Enerjişirketi tek başına katıldı, başka teklifolmayınca da kazandı. Böylelikle top-lamda 3600 işçinin geleceklerini il-gilendiren ihale süreci kazanımla so-nuçlandı. Parklar ve Bahçeler işçile-rinin önünü çektiği mücadele netice-sinde İz-Enerji'den sonra İzelman iha-lesi de belediye şirketlerinde kaldı.

İz-Enerji işçileri sendika ve toplusözleşme haklarını kolay kolay teslimetmeyeceklerini yoğun bir eylemliliksüreci ile hem belediye yönetiminehem de taşeron şirkete gösterdi.

3 aylık ihaleyi taşeron şirket al-masına karşın işçilerin mücadelesi

nedeniyle iş başı yapamadı. Taşeronşirketin iş başı yapamayacağı belliolunca Belediye, geçici çözüm olarakaylık ihalelere çıkarak, ihaleleri İz-Enerji'ye verdi. Ancak eylemler devametti. Belediye, taşeron şirket ve Sen-dikanın müzakereleri ile sonuca va-rılamadı. Özellikle Parklar ve Bahçelerişçilerin militan eylemleri taşeron şir-keti ve belediyeyi korkuttu. 3 yıllıkihaleye belediye şirketinden başkateklif sunan olmadı.

Neden taşeron şirketler ihaleyetalip olmadı?

Üç aylık ihalenin taşeron şirketeverilmesi ile başlayan işçi mücadelesisermayeyi korkuttu. İşçilerin yol ka-patmalarla, basın açıklamaları ve kit-lesel mitinglerle yürüttüğü mücadelesitaşeron şirketlerin yeni ihaleye gir-mesini engelledi. Zira sermaye istik-rarlı iş alanlarını tercih eder. Sendikalhaklarından vazgeçmeyen kararlı birişçi kitlesini karşılarında gören ser-mayedarlar, bu kaotik ortama girip

paralarını riske etmek istemediler. İş-çilerin taşerona geçit vermeyen bukararlı tutumları mücadeleyi kazan-malarının önünü açmış oldu.

Örgütlü mücadele kazandırırBu ihale süreci, işçilere örgütlü

mücadele etmenin neler kazandıra-bileceğini göstermektedir. İz-EnerjiParklar ve Bahçeler işçileri, işlerinikaybetme korkusu ile taşeron şirketteçalışmayı kabul etmiş olsalardı, sen-dikal mücadele ile kazandıkları tümhakları ellerinden alınacak, toplu söz-leşme yapamayacakları için şirketinvereceği asgari ücrete razı olmak zo-runda kalacaklardı. Ancak yürüttükleridirengen mücadele ile 3 aylık ihalenintaşerona verilmesine karşın, beledi-yeye taşeronun giremeyeceğini gös-terdiler. İşlerine ve sendikalarına sahipçıktılar, boyun eğmeyen ve sınıfsalçıkarları için mücadele eden işçileringüçlerini kanıtladılar.

İşçi Sözü- Haber

Mücadele edildi ve kazanıldı

Page 16: İşçi Sözü Aralık 2014

Aralık 1990 - Ocak 1991: Türkiyeişçi sınıfının tarihinde 15-16 Hazi-ran’dan sonraki en büyük, en kitleseleylemlerden birini yaşadık. 1989bahar eylemleriyle yeniden uyan-maya başladığının işaretlerini verenişçi sınıfı o dev cüssesiyle birdenbireöyle bir ortaya çıkıverdi ki işçi sınıfıöldü diyenler ortalıkta görünmemeyeçabalıyordu. Yüz bin kişi Ankara’yayürüyor, adeta tüm ülkenin kaderinide avucunun içine almış kışın aya-zında dağ yollarında kıvrılırken geç-tiği her yerde halkın desteğini vesevgisini kazanıyordu. Rüzgar tersinedönmüştü, “işçiden esiyordu yel” vebu rüzgar kısa süre sonra ANAP ikti-darının sonunu getirecekti.

KÖZ işte bu büyük yürüyüşün, sa-dece Türkiye işçi sınıfının değil,dünya işçi sınıfı tarihinin de en özgüneylemlerinden biri olan bu yürüyüşünromanı. Sürükleyici dili ve özellikleyürüyüşün örgütlenişinden sona eri-şine dek olan canlı anlatımı size ya-zarın o yürüyüşün içinde olduğunuhissettiriyor.

N.Cemal Tekel işçilerinin özelleş-tirme ve işten çıkarmalara karşı dire-nişini bir belgesel diliyle anlattığıTekel’in Elleri kitabından sonra sankiönce belgesel olsun diye başladığı hi-

kâyenin destansı yanını gördüğündebunu ancak bir romanın anlatabilece-ğine karar vermiş gibi.

Kahramanlar ki aslında kahra-man değildiler

KÖZ öncelikle bu büyük yürüyü-şün içinde bulunmuş ve Şemsi Deni-zer’in büyük madenci yürüyüşününkahramanı olarak hatırlanmasınagönlü razı gelmemiş bir tanıklığıneseri. Kıvırcık Ali, Çavdar Mehmet,Kızıl Sakal Kamil –ki her biri lakap-larının nereden geldiği kendi başınamerak konusu olmayı hak eden hika-yeleri ile yürüyüşün ve öncesindekitoplu sözleşme taslak komitelerininörgütleyicisi işçiler–ve Kazmacı Ra-mazan –ki kendisi aslında Özal’agönül koyan ve Kozlu’da ANAP’açalışan madenci işçilerin önde gide-nidir– bize bu destansı yürüyüşüngerçek kahramanlarının kimler oldu-ğunu anlatıyor. Özellikle yürüyüşünanlatıldığı bölümler verdiği gerçek-lik duygusuyla size yazarın o gün oyolları işçilerle yürüdüğünü hissettir-mekle kalmıyor, eğer yaşınız yeti-yorsa o gün orada olamayan genç birsosyalist olmanın sızısını da hâlâ içi-nizde hissetmenize neden oluyor.

Orada olmakBu bana o günlerde çalıştığım

otelde kalan ve devlet arşivine yakınolduğu için bizim oteli seçmiş çokyaşlı bir Türk tarihçisi olan MadamDuşanka’yı hatırlatıyor. Madam Du-şanka bir Sırp’tı, hâlâ sosyalistti vegeceleri uyku tutmadığı için dünya,tarih ve parçalanan Yugoslavya üze-rine sohbetler ederdik onula ama onuhâlâ en çok kederlendiren şey Ti-to’nun Partizanlarına katılamamış ol-masıydı. O günlerde yaşı on dört-onbeşmiş ve küçük olduğu için dağlar-daki silahlı partizanlara almamışlar.Hani 2013’te Gezi’de olamamak gibi.

Olağan yaşamlarKÖZ Zonguldaklı madencilerin

ve ailelerinin o büyük yürüyüşündekiişçilerle, devrimci bir kuşağın feda-karlık, hüzün ve kahramanlıkla karı-şık hikâyesini özgün bir kurguyla dabir araya getiriyor. Adeta Türkiye’nindevrimcileri işçi sınıfıyla 12 Eylül’ünüzerinden on bir yıl geçtikten sonraZonguldak’ta yeniden buluşuyor. Kı-zını işkencede yitirmiş, oğulları yurt-dışına gitmiş, karısı yıllarca kızınıarayan bir Cumartesi annesi olmuş vesonunda inme inmiş bir terzidir Ef-raim Usta, bu ülkede onurlu bir insan

olmanın bütün ağırlığını yaşayan amabunun altında ezilmemeyi başarannadir insanlardandır. Bir pavyon şar-kıcısı olan Aysema ile ise ne açıktanyaşayabildiği ne de kopabildiği biraşk yaşar.

Evet KÖZ bu toprakların romanı,içinde biraz Yeşilçam’ı da barındıran,devrimcileri saygıyla anan ve işçi sı-nıfı edebiyatı dendiğinde onun enbüyük eylemlerinden birinin tanıklı-ğıyla önemli bir yere oturacak birroman.

Nereye bakmak, neyi görmek?Belki kimi karakterler fazla ideal-

leştirilmiş denilebilir; kusursuz dev-rimciler, hızla bilinçlenen işçilerkimilerine gerçek değilmiş gibi gele-bilir. Karakterler yeterince derinleşti-rilmemiş, sadece iyi ve olumlanantarafları ile zayıf kalıyorlar, zaaflarıve eksikleri ile daha gerçek olurlardıdiyenler de olabilir. Ama ben N. Ce-mal’in bu eksiklerin farkında olmadı-ğını düşünmüyorum çünkü bazentercihler yaparsınız hayatta, neyi vur-gulamak istiyorsanız, aslında oolayda öne çıkanın ne olduğunu, o ki-şinin hayatında asıl öne çıkarmak is-tediğiniz şeyin ne olduğunu seçmek,diğer ayrıntıları gölgede bırakmak is-tersiniz. O da bunu yapıyor. Bir ter-cihte bulunuyor. Gencecik evlatlarınıişkencede yitiren anne babalara say-gısını, sosyalizm mücadelesinde işçisınıfı içinde çalışan, bu uğurda ölensendikacı ve devrimcilerin –KenanBudak– unutulmadığını göstermek is-tiyor ama hepsinden önemlisi, işçi sı-nıfının mücadele etmeye bir kezbaşladı mı, bir sınıf olarak, kendiortak çıkarları için harekete geçti-ğinde önünde hiçbir gücün durama-yacağı gerçeğini en öne koymakistiyor.

KÖZ Kozlu’daki Zonguldak’takimaden ocaklarında duruyor ve her se-ferinde küllerinden doğan Anka kuşugibi işçi sınıfının bir sonraki kanatla-nışına imkan verecek hikâyeye ilhamveriyor.

Haldun Ünal

İşçi SözüB ü t ü n ü l k e l e r i ni ş ç i l e r i , b i r l e ş i n ! İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Zonguldak Maden İşçileri Grevinin Yıldönümü: Her Mücadelenin Mutlaka KÖZ'ü Kalır