İşçi sözü temmuz 2015

16
7 Haziran seçimlerinin sonuçları, ülke siyaseti açısından tarihsel önemdedir. Seçimin ortaya çıkardığı siyasi tablo, AKP rejimine ve diktatör- lüğüne önemli bir darbedir ve bu diktatörlüğün önünü kesme potansiyeli taşımaktadır. Ayrıca, radikal demokrat bir parti olma özelliği taşıyan HDP, seçimlerde büyük bir başarı elde ederek, 80 milletvekilinden oluşan bir grupla parla- mentoda temsil edilme imkânı yakalamıştır. Bu yanıyla, Cumhuriyet tarihinin en ilerici parla- mentosunun oluştuğu söylenebilir. Yine bu Meclis, yaklaşık 100 kadın milletvekiliyle, Cum- huriyet tarihinde en fazla kadın barındıran par- lamento unvanına sahip olmuştur. Bunların dı- şında, farklı etnik, dinsel ve mezhepsel kimlik- leriyle öne çıkan çok sayıda siyasetçi, bu Mec- lis’te vekil olarak yer almıştır. 7 Haziran seçim- lerinin ardından oluşan Meclis’in temsil gücü de çok yüksektir; halkın kullandığı oyların yüz- de 95’i buraya yansımıştır. İşte bütün bu özel- likleri nedeniyle, yeni Meclis halkta önemli bek- lentiler yaratmaktadır. Kimileri bu parlamento- yu, 1920 yılında açılan ve Milli Mücadeleyi yü- rüten Meclise benzetirken, başkaları, bu Mec- lis’in bir Kurucu Meclis gibi çalışması ve ülkenin topyekûn demokratikleşmesi doğrultusunda, anayasal ve yasal değişiklikler yapması ve fiili adımlar atması yönünde beklentilerini dile ge- tirmektedir. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam Tüm yetkililere ve özellikle mecliste yeni bir soluk olacağını iddia eden tüm vekillere kadınların çağrısıdır: Kadın katillerinde hep bir iyi hal ara- maya çalışan kadın düşmanı bu sis- temi durdurun. Burjuvazinin sömürücü, devletin despotik karakteri, Demirel’in politik yaşamında ifadesini bulmuş ve işçi sınıfına yoğun sömürü, emekçilere ve ezilenlere baskı, zulüm ve katliam biçiminde yansımıştır. “Metal fırtına” gücünü işçilerin birliğinden ve öz örgütlenmelerinden aldı. Sonucu belirleyecek olan da bu iki temeldir. Yunanistan iflasın eşiğinde Mustafa Eker > 6 Renault direnişi: Örgütlü işçiler kazanır! N. Cemal > 9 İşkolu barajı yüzde 1’e düştü Oya Öznur > 11 Sıtma mı, iş cinayeti mi? Bahadır Altan > 12 MAKO’da ayet ve slogan Mecnun Çınar > 15 Temmuz 2015 / Sayı 13 Fiyatı 1,5 TL Türkiye siyasetinin hacıyatmazı öldü Bu son olsun! Bu çığlığı duyun! Renault’tan Tofaş’a: Yaşasın işçilerin birliği! Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 5 N. Cemal > 8 İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Devamı 2. sayfada >

Upload: isci-soezue

Post on 22-Jul-2016

234 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Temmuz 2015 tarihli 13. sayısı.

TRANSCRIPT

Page 1: İşçi Sözü Temmuz 2015

7 Haziran seçimlerinin sonuçları, ülke siyasetiaçısından tarihsel önemdedir. Seçimin ortayaçıkardığı siyasi tablo, AKP rejimine ve diktatör-lüğüne önemli bir darbedir ve bu diktatörlüğünönünü kesme potansiyeli taşımaktadır. Ayrıca,radikal demokrat bir parti olma özelliği taşıyanHDP, seçimlerde büyük bir başarı elde ederek,80 milletvekilinden oluşan bir grupla parla-mentoda temsil edilme imkânı yakalamıştır. Buyanıyla, Cumhuriyet tarihinin en ilerici parla-

mentosunun oluştuğu söylenebilir. Yine buMeclis, yaklaşık 100 kadın milletvekiliyle, Cum-huriyet tarihinde en fazla kadın barındıran par-lamento unvanına sahip olmuştur. Bunların dı-şında, farklı etnik, dinsel ve mezhepsel kimlik-leriyle öne çıkan çok sayıda siyasetçi, bu Mec-lis’te vekil olarak yer almıştır. 7 Haziran seçim-lerinin ardından oluşan Meclis’in temsil gücüde çok yüksektir; halkın kullandığı oyların yüz-de 95’i buraya yansımıştır. İşte bütün bu özel-

likleri nedeniyle, yeni Meclis halkta önemli bek-lentiler yaratmaktadır. Kimileri bu parlamento-yu, 1920 yılında açılan ve Milli Mücadeleyi yü-rüten Meclise benzetirken, başkaları, bu Mec-lis’in bir Kurucu Meclis gibi çalışması ve ülkenintopyekûn demokratikleşmesi doğrultusunda,anayasal ve yasal değişiklikler yapması ve fiiliadımlar atması yönünde beklentilerini dile ge-tirmektedir.

Bu daha başlangıç,mücadeleye devam

Tüm yetkililere ve özellikle meclisteyeni bir soluk olacağını iddia edentüm vekillere kadınların çağrısıdır:Kadın katillerinde hep bir iyi hal ara-maya çalışan kadın düşmanı bu sis-temi durdurun.

Burjuvazinin sömürücü, devletin despotikkarakteri, Demirel’in politik yaşamındaifadesini bulmuş ve işçi sınıfına yoğunsömürü, emekçilere ve ezilenlere baskı,zulüm ve katliam biçiminde yansımıştır.

“Metal fırtına” gücünü işçilerinbirliğinden ve öz örgütlenmelerindenaldı. Sonucu belirleyecek olan da bu ikitemeldir.

Yunanistan iflasın eşiğindeMustafa Eker > 6Renault direnişi: Örgütlü işçiler kazanır!N. Cemal > 9İşkolu barajı yüzde 1’e düştüOya Öznur > 11Sıtma mı, iş cinayeti mi?Bahadır Altan > 12MAKO’da ayet ve sloganMecnun Çınar > 15

Temmuz 2015 / Sayı 13Fiyatı 1,5 TL

Türkiye siyasetinin hacıyatmazıöldü

Bu son olsun! Bu çığlığı duyun!

Renault’tan Tofaş’a: Yaşasın işçilerin birliği!

Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 5 N. Cemal > 8

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Devamı 2. sayfada >

Page 2: İşçi Sözü Temmuz 2015

Bu daha başlangıç, mücadeleye devam

Ülke çok kritik bir dönemdengeçiyor

Yukarıda anlatılan tablo madal-yonun sadece bir yüzüdür; diğeryüzündeki görüntü ise hiç de içaçıcı değildir. Bu yanıyla, önemliriskler barındırmakta ve derin en-dişeler yaratmaktadır. Bunun enönemli nedeni bölgesel konjonk-tür ve bunun Türkiye’ye yansımala-rıdır. Bugün Suriye ve Irak’ta, ulus-lar arası ve bölgesel tüm güçleriniçinde yer aldığı bir savaş yaşan-maktadır. Bu savaşın, biçim değiş-tirerek ve büyüyerek daha yıllarcasürmesi beklenmektedir. Kolay birzafer umuduyla, komşunun evin-deki yangına benzin döken AKPiktidarı altındaki Türkiye, şimdi buyangının kendi ülkesine sıçramasıolasılığından tedirgin bir haldedir.

Siyasi iktidarın en büyük derdi,Kürtlerin bölgede mevzi kazanma-sıdır. HDP’nin 7 Haziran seçimle-rinde elde ettiği başarı, ülkedekiKürtlerin siyasi birliğini sağladığını,devlet partilerinin Kürtler arasındasilindiğini göstermektedir. Buna birde Irak ve Suriye’de Kürtlerin eldeettiği siyasi ve askeri başarılar ileönemli uluslar arası güçlerle, tak-tiksel ittifak içinde olmaları ekle-nince, siyasi iktidarın ve devlet yö-neticilerinin uykuları kaçmaktadır.Bu yüzden, savaşın içine doğrudandalmayı dahi düşünür hale gelmiş-lerdir. Eğer, Kürtleri potansiyel yada fiili olarak düşman olarak gören90 yıllık devlet paradigmasını terketmezlerse, bölgede bir Kürt sava-şına girmeleri kaçınılmaz olacaktır.Ülke, adım adım bir kaosa doğrusürüklenmektedir.

Bölge konjonktürü ve Kürt soru-nu ilk sırada yer almakla birlikte,küresel ekonomik krizin olası yan-

sımaları, işçi sınıfı hareketi ve top-lumsal muhalefetin yükselme eği-limleri, egemen sınıfları ve siyasiiktidarı endişelendiren diğer hu-suslardır.

Rejim kendisini tahkim etmeye çalışıyor

İşte bu nedenle, seçim sonuçla-rının bir koalisyon hükümetini zo-runlu kıldığı anlaşılır anlaşılmaz,egemen sınıflar harekete geçti.Farklı siyasi eğilimler taşıyan TÜSİ-AD, MÜSİAD ve TOBB gibi patronörgütleri, siyasi partileri ziyaretederek, acilen bir koalisyon hükü-meti oluşturma konusunda onlarabaskı yaptılar. Seçim sonuçlarınınistikrarsızlığa yol açarak, ekonomikve siyasi çıkarlarının zarar görmeihtimali nedeniyle bu yola başvur-dular. Bu arada, gönüllerinde ya-tan aslanın, bir AKP-CHP koalisyo-nu olduğunu hissettirdiler. Cum-hurbaşkanı Erdoğan da bu doğrul-tuda adım atarak, Meclis’teki enyaşlı üye sıfatını taşıyan CHP eskigenel başkanı Deniz Baykal ilegörüştü. Ardından Baykal’ın MeclisBaşkanlığının önü açıldı. Bu geliş-meyi, AKP-CHP koalisyonuna ze-min hazırlayan bir adım olarakgörmek gerekmektedir.

Bugünkü koşullarda, muhtemelbir AKP-CHP, koalisyonu, 1990’lıyıllardaki DYP-SHP koalisyonunuğursuz rolünü oynamaya mah-kûmdur. Hatırlanacağı gibi, bukoalisyon bölgede kirli savaşın, Si-vas ve Gazi katliamlarının, yargısızinfazların failidir. Yine bu koalisyo-nun icraatları arasında, işçi veemekçileri bir gecede yarı yarıyayoksullaştıran 5 Nisan ekonomikkararları vardır. Kısacası, emekçile-re ve halklara yoksulluk, zulüm vekatliamdan başka bir şey verme-

miştir. Bugün de, anayasayı biledeğiştirebilecek sayısal çoğunlu-ğuyla, sistemin ve rejimin istikrarı-nı sağlama potansiyeline sahipolacak bu koalisyonun, halka savaşve yoksulluktan başka bir şey ge-tirmesi beklenmemelidir.

7 Haziran seçimlerinde darbe yi-yen AKP diktatörlüğü, CHP’nindesteğiyle tahkim edilecek ve ege-men sınıfların hizmetine yenidenve daha güçlü bir biçimde sunula-caktır. Yine muhtemel bir AKP-MHP koalisyonu da, emekçilere 12Eylül öncesi Milliyetçi Cephe hükü-metlerini ve onun demokrasi veözgürlük düşmanı yüzünü hatırlat-malıdır. Dolayısıyla, bu koalisyonda, işçilere, Kürtlere ve demokrat-lara yönelik bir savaş hükümetiolacaktır.

Parlamentodan çıkabilecek ikti-dar alternatiflerinin bunlar olması,yazının başında belirtilen, 7 Hazi-ran seçimleri sonucu ortaya çıkanMeclis’teki olumlu tabloya gölgedüşürmektedir. Üstelik bu iktidar-ların, ülkenin kritik bir süreçtengeçtiği dönemde görev yapacakolmaları, tüm emekçileri, özgürlükve demokrasiden yana güçlerikaygılandırmalıdır.

Çözüm Meclis’te değil, sokakta

Bu tablo, HDP’nin 80 kişilik gru-bunun, Meclis çatısı altında yapa-bileceği çok fazla bir şey olamaya-cağını gösteriyor. Hal böyle olun-ca, HDP’nin seçim başarısını yara-tan potansiyellerin yeniden hare-kete geçirilmesi; bunların, yanları-na yükselen işçi hareketini ve top-lumsal muhalefetin diğer unsurla-rını da alarak genişlemeleri ve da-ha sıkı örgütlenmeleri zorunlu halegeliyor.

Sonuç olarak, HDP’nin, seçimbaşarısını ve 80 kişilik Meclis gru-bunu manivela olarak kullanarak,sokağa, fabrikalara ve işyerlerineyönelmek, oradan kazanılacakmüttefiklerle savaş ve yoksullukhükümetlerine karşı duracak, barı-şı, adaleti, demokrasiyi, özgürlük-leri, ekmeği ve hakları savunacakdaha güçlü bir örgütlenmeyi ya-ratmak, en önemli görev olmalıdır.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Temmuz 2015, Sayı: 13Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır. İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-

dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşunun

kendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Temmuz 2015

Page 3: İşçi Sözü Temmuz 2015

Türkiye siyasetininhacıyatmazı öldü

Süleyman Demirel 91 yaşındaöldü. Kırk yıl süreyle ülke siyase-tinde ön planda olan, çeşitli defa-lar başbakanlık görevini üstlenenDemirel, iki kez askeri darbeylegörevden uzaklaştırılmasına kar-şın, siyasi kariyerini cumhurbaş-kanlığıyla noktaladı. Defalarcaitibarsızlaştırılmayla karşı karşıyakalmasına rağmen, devlet gör-evinde en üst noktaya ulaşmayıbaşardı. Bu yönüyle, Türkiye siya-setinin hacıyatmazı olarak tanım-lanabilir.

Demirel’in, ülke siyasetinde bukadar uzun süre etkin olabilmesi-nin iki nedeni var. Birinci neden,ülkede egemen olan burjuva si-yasi sistemin güdüklüğü ve anti-demokratikliğidir. Burjuva siyaset,yeni yüzler, yeni fikir ve açılımlarüretme konusunda kısırdır. Bur-juva siyasi partilerdeki liderlik ku-rumu, kendi koltuğunu korumayıher şeyin önünde tutmakta veyeni isimlerin partide öne çıkma-sını engellemektedir. Siyasi parti-leri sarsan güçlü toplumsalhareketler de olmayınca, böyle40-50 yıl süren liderlikler siyasetedamga vuruyor. 80 yaşına gelme-sine rağmen, bugün Meclis Baş-kanlığına soyunmaktan geridurmayan Deniz Baykal da, elliyıldır burjuva siyasetin içindedir.Bülent Ecevit, Necmettin Erbakanve Alparslan Türkeş de, öldükleritarihe kadar, 40-50 yıl boyunca si-yasette etkin rol aldılar.

Demirel’in “hacıyatmazlığının”ikinci nedeni, onun siyaseten ikti-darsızlığıdır. Bu durum, yukarıdaadı geçen diğer siyasi liderler içinde geçerlidir. Ülkede egemen olansiyasi rejimin despotluğu ve anti-demokratikliğine bağlı olarak, ül-kede, ekonomik politikalardışındaki temel iç ve dış politikayönelimleri, seçilmiş yönetimlerdışında, devletin diğer kurumla-rında belirlenmektedir. Seçilmiş-lere ise bu politikaları uygulamakdüşmektedir. Bu yanıyla, seçilmiş-ler sürekli olarak “siyasi vesayet”altında bulunmaktadırlar. Bu vesa-yeti delmeye kalktıklarında ise,çeşitli provokasyonlarla uyarıl-makta ve hizaya sokulmaktadırlar.Siyasetçiler bu durumu kabullen-dikleri ölçüde, siyasi yaşamlarıuzamaktadır.

Demirel devletin has adamıydı

Hal böyle olunca, devletin yöne-limleri Demirel’in siyasetine aynenyansımıştır. 12 Eylül öncesi, faşistkatliamlar, temel paradigması an-tikomünizm olan devlet politikası-nın bir ürünüydü. Bunu bilenDemirel, “bana, milliyetçiler cina-yet işliyor dedirtemezsiniz” çıkı-şıyla, bu katliamları sahiplenmiştir.Oysa aynı Demirel, 1968 yılında,öğrenci eylemleri başladığında,devlet içindeki dengelerin de etki-siyle, daha toleranslı bir tutum ta-kınmış ve “yürümekle yollaraşınmaz” ifadesini kullanmıştı.

1991 seçimlerinin ardından,DYP-SHP hükümetiyle yeniden ik-tidara gelen ve Başbakan olanDemirel, başlangıçta, “Kürt realite-sini tanıyoruz” demesine karşın,

daha sonra, gerek Turgut Özal ge-rekse Eşref Bitlis’in şaibeli ölümle-riyle iyice açığa çıkan kirli savaşısahiplenmiştir. Devletin içindekiçetelerce gerçekleştirilen adamkaçırma, bombalama ve faili meç-hul cinayetleri, “devlet bazen ruti-nin dışına çıkabilir” sözüylesavunmuştur. Oysa aynı Demirel,daha önceleri “Fırat’ın kenarındabir koyunu kaybolsa, vatandaş,devletten bilir” sözüyle demokra-tik duyarlılığa işaret etmişti. Buyaklaşım farkı kendisine hatırlatıl-dığında ise vereceği cevap çokbildik olacaktır:”Dün dündür,bugün bugündür”!

28 Şubat MGK muhtırasının ar-dından Refah Partisi-DYP koalis-yonunun Başbakanı Erbakan istifaedip, görevi ortağı Çiller’e devret-mek istemesine karşın, Demirel,28 Şubatçıların isteğine bağlı ola-rak, hükümeti kurma görevini,kendi eski partisinin lideri ve biz-zat kendisinin partinin başına ge-tirdiği Çiller’e vermemiştir. Buyüzden DYP’den istifalar başlamışve RP-DYP’nin Meclis’te azınlığadüşmesi sağlanarak, üç partilikoalisyonun önü açılmıştı.

Kısacası, Demirel her dönemdedevletin temel eğilim ve yönelim-lerini esas alarak hareket etmiş,“git” dediklerinde gitmiş, yol ver-diklerinde yine gelmişti. Demireliçin, devletin kim olduğu ise sonderece açıktı. Cumhurbaşkanlığıdöneminde, bunu kendisine so-ranlara, arkasında hazır ol pozis-yonunda duran genç subayı işaretederek, “işte devlet bu genç teğ-mendir” ifadesini kullanmıştı. De-mirel’in siyasi yaşamı, bürokratiksınıfa biat etmekle geçmiştir.

Popülist bir burjuva sevdalısı

Demirel, tüm burjuva politikacı-ları gibi, siyasi yaşamı boyunca,burjuvazinin çıkarlarına sıkı sıkıyabağlı kalmıştır. Bunu, sadece eko-nomi politikası ile değil, kişisel ta-sarruflarıyla da göstermiştir.Bugün üzerinde Ford otomobilfabrikasının bulunduğu, Kocae-li’ndeki SEKA’ya ait araziyi KoçHoldinge vermesini eleştirenlere,“Çankaya’nın bahçesini isteseler,

onu da veririm” diyebilmiştir.

Demirel, burjuvaziye olan sevda-sını, halka yakın gözükerek gizle-meyi temel politika olarakbenimsemişti. Bu nedenle, kendi-sine popülist (halkçı) politikacı sı-fatı yakıştırılmıştır. Her ne kadarçobanlığı bir rivayet olsa da, ken-disine takılan “çoban Sülü” laka-bını sahiplenmiş; sıradanköylülerle, onları ünlü fötr şapka-sını kapıp kaçmaya cesaretlendi-recek kadar, yakınlaşmıştır. Halklayakınlaşma adına din istismarınasıkça başvurmuş; politikacılığınınilk yıllarında, özellikle seçim kam-panyaları sırasında, halka şirin gö-zükmek adına, aynı vakit namazınıfarklı yerlerde birkaç kez kıldığıolmuştur.

Bugünkü, burnu büyük, halka te-peden bakan, onları aşağılayıp,azarlayan, “ananı da al git” diye-rek yanından kovan politikacılarlakıyaslandığında, bu yaklaşım birmeziyet olarak görülebilir. Ancakşu gerçeği akıldan çıkarmamakgerekir. Demirel’in aktif politikacı-lık yaptığı bütün bir dönem, işçisınıfı mücadelesinin ve toplumsalmuhalefetin yüksek, buna bağlıolarak toplumdaki gelir dağılımı-nın nispeten daha adil olduğu dö-nemlerdi. O nedenle, Demirel’inkişiliği ya da siyasi tercihinin öte-sinde, onu halka yakın görün-meye zorlayan toplumsal, siyasikoşulların varlığını atlamamak ge-rekiyor.

Burjuvazinin sömürücü, devletindespotik karakteri, Demirel’in po-litik yaşamında ifadesini bulmuşve işçi sınıfına yoğun sömürü,emekçilere ve ezilenlere baskı,zulüm ve katliam biçiminde yansı-mıştır. O nedenle, işçiler, emekçi-ler ve ezilenler, onun cenazesininarkasından, “iyi bilmezdik” demiş-lerdir. Çağ atlattığı memleketi Is-parta dışında, cenazesi halktarafından sahiplenilmemiştir.Buna karşılık, siyasi yaşamı bo-yunca bağlılık duyduğu devlet,geniş katılımlı bir resmi törenleona karşı görevini yerine getirmiş-tir.

Aykut Özer

Temmuz 2015 3İşçi Sözü

Burjuvazinin sömürücü,devletin despotikkarakteri, Demirel’inpolitik yaşamındaifadesini bulmuş ve işçisınıfına yoğun sömürü,emekçilere ve ezilenlerebaskı, zulüm ve katliambiçiminde yansımıştır.

Page 4: İşçi Sözü Temmuz 2015

Hatice öğretmen kazandıİşçi Sözü4 Temmuz 2015

Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Te-rörle Mücadele Şube ekiplerigeçen 1 Nisan'da düzenlediklerioperasyonda 5 kişiyi gözaltınaaldı. Arkadaşlarının serbest bırakıl-masını isteyen, aralarında Beyli-kova Atatürk Ortaokulu'ndaİngilizce öğretmeni olarak görevyapan Hatice Yüksel'in de bulun-duğu 6 kişi aynı gün Emniyet Mü-dürlüğü önünde 'Baskılar,gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıra-maz' yazılı pankart açıp basın açık-laması yaptı. Basın açıklamasıardından 6 kişi Emniyet Müdürlü-ğü'nün önünde oturma eylemi ya-pınca gözaltına alındı ve ertesigün sevk edildikleri adliyede savcı-lıkça serbest bırakıldı.

Serbest kalanlardan İngilizce öğ-retmeni Hatice Yüksel, 8 Nisan'dagörevinden uzaklaştırıldı. Yüksel,

tekrar göreve dönmesi için 24 Ni-san'da Porsuk Bulvarı'nda 'Basınaçıklamasına katılmak suç değildir,işimi ve öğrencilerimi istiyorum'yazılı pankart açıp imza kampan-yası başlattı. Yüksel 2 hafta içeri-sinde bin 685 imza topladı. İmzalar8 Mayıs'ta Valiliğe teslim edildi. İn-gilizce öğretmeni Hatice Yüksel,topladığı imzalardan bir sonuç ala-mayınca 27 Mayıs'ta Porsuk Bulva-rı'nda çadır kurup imzakampanyasını tekrar başlattı. 24saat çadırda kalan Hatice Yüksel,süresiz açlık grevine başladığınıaçıkladı.

Açıklık grevi ile ilgili çadır önündekendisine destek verenlerin katılı-mıyla basın açıklaması yapan Ha-tice Yüksel, açığa alınmasında ValiGüngör Azim Tuna'yı suçladı. 'İşimve öğrencilerim için açlık grevin-

deyim. Adalet istiyorum' yazılıpankart açan Hatice Yüksel şöylekonuştu:

"Basın açıklamasına katıldığımiçin hakkımda yürütülen soruştur-manın güvenliği bahane edilerekaçığa alınmamın üzerinden 70 güngeçti. Sözde güvenliği bu denliönemsenen bu soruşturma, ta-mamlanmak bir yana ifade aşama-sının ötesine dahi geçirilmemiştir.Basın açıklamasına katılmak suçdeğildir. Dolayısıyla soruşturulacakbir şey yok. Demokratik haklarımıkullandığım için işimden, öğrenci-lerimden uzaklaştırıldım. Bu keyfi-yetin bir an önce son bulmasınıistiyorum. Uğradığım haksızlık kar-şısında 20 gündür çadırda sürdür-düğüm direnişimi bugün bir üstboyuta taşıyarak süresiz açlık gre-vine çeviriyorum. İşime ve öğrenci-lerime dönene kadar mücadelemedevam edeceğim."

Geçtiğimiz günlerde Eğitim Senheyeti üyeleri Hatice Yüksel içinönce İl Milli Eğitim Müdürü NecmiÖzen, daha sonra Eskişehir ValisiGüngör Azim Tuna ile görüşmegerçekleştirdi. İl Milli Eğitim Mü-dürü Necmi Özen`le görüşme ger-çekleştiren heyet Hatice Yükselhakkında başlatılan idari ve adlisoruşturmaların ceza ile sonuçlan-masının hukuka aykırı olduğunu,söz konusu eylemin uluslararası veanayasal düzlemde ifade özgür-lüğü kapsamında değerlendirilenbasın açıklamasına katılmak oldu-ğunu ve açığa alınma durumununson bulması gerektiğini ilettiler.Milli Eğitim Müdürü`ne taleplerinive beklentilerini ilettikten sonraaynı gündemle Eskişehir Valisi

Güngör Azim Tuna ile görüşmegerçekleştirdiler. Eskişehir ValisiTuna`ya yaşananların Hatice Yükselöğretmenimize son derece zararverdiğini hatırlatan heyet, kendisi-nin açığa alınma kararının jet hı-zıyla çıkarıldığını, bu yüzdenmağduriyetin doğduğunu, bumağduriyetin giderilmesi için yü-rütülen idari ve adli soruşturmanınson bulması gerektiğini ifade etti-ler.

Üyelerinin yanında olmayadevam edeceğini hem İl Milli Eği-tim Müdürü`ne hem de EskişehirValisi`ne bildiren Eğitim Sen heyetigörüşmenin sonuçlarını paylaşmakamacıyla Eskişehir AdalarMevkii`nde Hatice Yüksel`in açlıkgrevini sürdürdüğü çadırı ziyaretettiler. Eğitim Sen adına GenelBaşkanı Kamuran Karaca çadırınönünde bir basın açıklaması ger-çekleştirdi. Yaptığı açıklamada Ha-tice Yüksel`in ifade özgürlüğükapsamında bir basın açıklamasınakatılmasının ardından hızlıca açığaalınmasının kabul edilemez olduğuvurguladı. ‘Eskişehir`e Hatice Yük-sel`in yaşadığı mağduriyetin gide-rilmesi amacıyla geldiklerini`belirten Kamuran Karaca İl MilliEğitim Müdürü ve Eskişehir Valisiile yapılan görüşmelerin içeriğiniEskişehir kamuoyuyla paylaştı.

25 Haziran’da Hatice öğretmenegöreve iade edildiği tebliğ edildi.Hatice öğretmen kazandı. İkibuçuk ay sonra gelen bu zaferinçoğu Hatice öğretmenin direni-şiyle ve diğer kısmı da sendikanınyapması gereken desteğiyle oldu.

İşçi Sözü-Haber

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü,Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretimelemanları Aysun Gezen, CelilKaya, Nail Dertli, Onur Can Taştan,Ozan Değer ve yüksek lisans öğ-rencisi Bedri Sinan Güneş ile İleti-şim Fakültesi öğretim elemanıİlkay Kara hakkında soruşturmaaçtı. Ankara Valiliği, polise öğretim

üyelerinin sosyal medya hesapla-rını izlemesi emrini vermiş. Polisbununla ilgili bir dosya hazırlamış.Valilik, bu dosyayı AÜ Rektörlü-ğüne göndermiş, “derhal soruş-turma aç,” demiş. Rektörlük hiçikiletmeden soruşturmayı açıver-miş. Rektörlük, yakın bir zamanda

A.Ü. Cebeci Kampüsü’ne polisinelini kolunu sallayarak girebilme-sini sağlayacak izni vermişti.YÖK, kurumlarıyla işlemeye, üni-

versite yönetimine doğrudan mü-dahale etmeye devam ediyor.Üniversitenin yöneticileri, Validen,polisten emir almaya devam edi-yor.Bu öğretim üyeleri, 9 Ekim 2014

tarihinde Kobanê’yle ilgili göste-ride öğrencilerini korudukları içingözaltına alınmışlardı. Sosyalmedyada IŞİD ve kadın cinayetle-rine karşı paylaşımlar yaptıklarıiçin soruşturmaya uğramışlardır.Rektörlük polis yardakçılığı yap-mayı bırakmalı, soruşturmayı geriçekmelidir. İşçi Sözü-Haber

İngilizce öğretmeni Hatice Yüksel

Öğrencileri korumaya çalışan Aysun Gezen, gözaltına alınıyor

Page 5: İşçi Sözü Temmuz 2015

2015 yılının başından beri,daha 6 ay dolmadan, tam144 kadın öldürüldü. Özge-can’dan bu yana toplumdaha da haykırarak, artıkkadın katillerine ağırlaştırıl-mış müebbet hapis cezasınınyasalaşmasını ve kadın cina-yetlerinin durdurulmasınısöylediği halde yasa çıkarıl-mıyor. Yasanın çıkartılmasıiçin daha kaç kadının fahişbiçimlerde öldürülmesi gere-kiyor bilemiyoruz.

Özgecan Aslan, CansuKaya ve benzer birçok vaka

Özgecan’ın öldürülmesin-den bu yana, Kadın Cinayet-lerini DurduracağızPlatformu ve kadın örgütleri-nin hazırlayıp meclise götür-düğü yasa taslağı üzerindehiçbir somut adım atılmadı.Yıllardır talep edilen, Özge-can Aslan'ın vefatından sonratopyekün bir çığlığa dönüşen"kadın katillerine ağırlaştırıl-mış müebbet hapis" yasasıhala bekletiliyor. İhaleler, ma-aşlar, vekillerle ilgili yasalarbir gecede paketlerle çıkar-ken TBMM, kadın cinayetlerikarşısında sessizliğini koru-yor. Milyonların sesi, sözü,imzası karşılık bulmuyor.

Öldürülen tüm kadınların

olduğu gibi Cansu Kaya’nınöldürülmesinin sorumlusu daelbette ki bu yasayı çıkart-mayanlardır. Geçen pazar gü-nünden itibaren kayıp olanve üç gün sonra kanalda ce-sedi bulunan 18 yaşındakiCansu Kaya'nın cinsel saldı-rıya uğrayıp boğularak de-reye atıldığı öğrenilmesininardından tepkiler çığ gibi bü-yüyor. Özgecan’ın öldürül-mesinden dersçıkarmayanlar, kadınların ta-leplerini dinleyerek gerekenyasal düzenlemeleri yapma-yanlar kadınların haklı öfkesiile karşılaşıyor.

Bir dolmuş şoförü Konya'daSelçuk Üniversitesi öğrencisi20 yaşındaki R.U.’yu kampusiçinde güzergah dışına çıka-rarak 'İkinci bir Özgecan,olayı neden yaşanmasın' di-yerek tehdit edebiliyor. Gençkadın polise haber vererekcanını kurtarabildi, ancaksanık tutuksuz yargılanıyor.

Feride isimsiz kadın kayıp-larından biri olmadı

Muğla’da Üniversiteli KadınKolektifi üyesi Feride, 18 Ha-ziran günü evine giderken,kendisini daha önceden detaciz ettiği bilinen bir saldır-gan erkek ve onun iki arka-

daşı tarafından kaçırılmıştı.Korkulan olmadı; Feride Ada-na’da bulundu. Feride’nin ka-çırıldığı andan itibaren sosyalmedyada yapılan paylaşım-lar; medyanın, halkın ve ni-hayet polisin dikkatiniçekmeyi başardığı için Ferideisimsiz kadın kayıplarındanbiri olmadı. Oysa Feride kaçı-rıldığında, arkadaşları polisebaşvurmuş fakat başvurularıkabul edilmemişti.

Feride şanslıydı; çünkü sos-yal medya sayesinde, bin-lerce insan onu aradı.Karakol kapısından evine gerigönderilen, koruma altındaöldürülen ve sesini duyura-mayan kadın kardeşlerimizgibi kötü bir sonla karşılaş-madı. Sosyal medyada adıgeçmeyen; sadece yetkili ma-kamlardan, devletten, polis-ten yardım bekleyen yüzlercekadın kardeşimiz ise bu erkekegemen sistemin içinde bas-tırıldı, susturuldu, kaderineterk edildi.

Cinsiyetçi medya

Basın medya üzerine düşeniyapmıyor. Kadın cinayeti ha-berlerini her günkü aleladebir haber gibi yayınlıyor.Hatta tam tersine kimileri,kadın aktivist sendikacılarlailgili düzeysiz haberler yapa-biliyor. DİSK'e bağlı Genel-İşSendikası İş Yeri TemsilcisiBanu Aşçı'nın da olduğu sen-dikacılara polisin müdahaleettiği sırada çekilen 1 Mayısfotoğrafını yayınlayıp “Enseksi devrimci” yazabiliyor.

Katilleri indirimlerle adetaödüllendiren yargı, kadınlarasahip çıkanları soruşturuyor.Alanya’da 16 Şubat tarihindeavukatların düzenlediği Öz-gecan Aslan ile ilgili eylemekatılan 5 Birleşik Haziran Ha-reketi üyesine, Alanya çarşımerkezine yürüdüğü içinizinsiz toplantı ve gösteri yü-rüyüşü düzenlemekten davaaçabiliyor.

Kadın eylemlerine kadınlardan destek

Kadın cinayetlerinin artmasıkarşısında bir önlem alınma-ması üzerine kadın sanatçılarkadın cinayetlerini durdur-mak için sosyal medyadan veeylemlerde destek verdiler.Kadın cinayetlerine tepkile-rini dile getiren kadın sanat-çılar, düzenlenenkampanyalara destek istedi.Ceylan Ertem, Beren Saat,Esra Erol, Gülben Ergen, Vil-dan Atasever, Ceyda Dü-venci, Demet Evgar, DemetAkalın ‘Kadın katillerine indi-rimleri kaldırın ağırlaştırılmışmüebbet hapis cezasını yasa-laştırın’ başlıklı imza kam-panyasının linkini paylaştı.

HDP'li vekillerden "KadınMeclis Grubu" kurma önerisigeldi. Resmi değil, fiili olarakkurulacak böyle bir grupta,kadın vekillerle gerektiğizaman grup toplantısı yapıla-bilir, özellikle kadın mesele-lerini tartışmak üzere tümpartilerin kadın vekillerinindavet edileceği toplantılartertiplenebilir.

Kadın vekillerden talebimizdir!

Tüm yetkililere ve özelliklemecliste yeni bir soluk olaca-ğını iddia eden tüm vekil-lere kadınların çağrısıdır:Kadın katillerinde hep bir iyihal aramaya çalışan kadındüşmanı bu sistemi durdu-run, Arzu Köse ve onun gibiyüzlerce kadın kardeşimizinyaşama hakkını elinden alanve evlerimizi sokaklarımızı birkorku cehennemine dönüştü-ren tüm kadın katillerine hakettikleri cezayı verecek yasayıçıkartın! Tüm kadın kardeşle-rimiz adına “Bu son olsun”diye haykırıyoruz. Yeni Mec-lis’ten yasamızı kazanıp dö-nene kadar, hep birliktemücadeleye devam edeceğiz!

Ayla Çelik

Temmuz 2015 5İşçi Sözü

Bu son olsun! Bu çığlığı duyun!

Page 6: İşçi Sözü Temmuz 2015

İşçi Sözü6 Temmuz 2015

Yunanistan son beş yıldırderin bir ekonomik ve mali krizyaşıyor. Yaşanan bu mali kriziaşmak için AB, IMF ve AvrupaMerkez Bankası (TROIKA) tara-fından dayatılan ve 2010’danberi uygulanan kemer sıkmapolitikaları ve sözde kurtarmaprogramları ülkedeki borç kri-zini daha da ağırlaştırdı. Uygu-lanan bu kemer sıkmaprogramları sonucu ekonomidibe vurdu. Milli gelir küçüldü,işsizlik arttı. Tasarruf tedbirleriadı altında kamuda on bin-lerce işçi-memur işten atıldı.Ücretler ve emekli maaşlarıdüşürüldü.

Uygulanan bu kemer sıkmaprogramlarına işçi sınıfı ve ör-gütleri karşı çıktı. Yaygın pro-testo gösterileri, genel grev vedirenişler gerçekleştirildi. Ül-kede sol rüzgârlar esmeyebaşladı. Ocak 2015’de iktidaragelen Radikal Sol Koalisyon(SYRIZA) bu sol iklimin ve mü-cadelelerin üzerinde yükseldi.

Kemer sıkma programlarınason verme, Avro bölgesi içindekalmakla birlikte sosyal re-formlar gerçekleştirme, ülkederadikal değişiklikler yapmavaadiyle iktidara gelen SYRIZA,daha ilk günden TROIKA tara-fından kuşatıldı. TROIKA,IMF’yi ve Avrupa Merkez Ban-kasını kullanarak, nakit akışınıkontrol ederek ve finansal dar-lık yaratarak SYRIZA hükümetiüzerinde baskı oluşturdu.

Ülke ekonomisini kontroleden ve yöneten Almanya he-gemonyasındaki TROIKA ilemüzakereler yoluyla sorunlarıçözmeyi, hükümet programınıhayata geçirmeyi ilke edinenSYRIZA, daha ilk gündenkemer sıkma programını dörtay uzatmayı kabul ederek,TROIKA karşısında geri adımattı. Taviz vermeye başladı.

Avrupa Birliği tavizleri ye-tersiz görüyor

SYRIZA borçları yeniden yapı-landırarak ve sürece yayarakhem sosyal reform projelerinehem de kamu yatırımlarınakaynak ayırabileceği; bu yolladurgunluğun aşılacağı, çarkla-rın yeniden dönmeye, ekono-minin büyümeye başlayacağınıve büyüyen, artı değer yaratanekonomi sayesinde borçlarıçevirmenin de mümkün halegeleceğini söylüyor. Yani acıreçetenin yumuşatılmasını, işçisınıfı için yutulabilir ve kabuledilebilir hale getirilmesini isti-yor. Ama TROIKA, SYRIZA’nınbu talebini kabul etmiyor. Ke-merlerin daha da sıkılmasını,sermaye üzerindeki vergi yü-künün azaltılmasını, emeklile-rin gelirlerinde ve sosyalgüvenlik harcamalarında yenikesintilere gidilmesini, doğru-dan ve dolaylı vergilerin arttı-rılmasını istiyor.

Yunanistan’a borç veren kre-ditörler-ki bunlar esas olarakAlman ve Fransız bankalarıdır-

TROIKA ve yerli ortaklarıkemer sıkma uygulamasınınkaldırılmasına ısrarla karşı çıkı-yor. Bunlar Yunanistan’ı Eurobölgesi içinde kalabilmesi içinkemer sıkmasının şart oldu-ğunu belirtip Euro’dan çıkar-makla tehdit ediyor. Milligelirin daha da daralmasına,işsizliğin yaygınlaşmasına, üc-retlerin ve emekli maaşlarınındüşmesine, yoksulluğun kalıcıhale gelmesine yol açacak po-litikalarda ısrar ediyor.

“Dananın kuyruğu” 5 Tem-muz referandumunda kopa-cak!

IMF ve AB ile yapılan görüş-melerde, SYRIZA, sunduğuyeni tasarruf planında dolaylı-dolaysız vergileri arttırmayı,emekli gelirlerinde ve sosyalharcamalarda yeni kesintileryapmayı kabul ettiği; bunarağmen TROIKA’nın, SYRI-ZA’nın önerisini yetersiz bul-duğu ve daha sert tedbirleralmasını istediği belirtiliyor.

Hükümetle TROIKA arasında

süren görüşmelerin anlaşmaz-lıkla sonuçlanması üzerine,Yunan halkı bankalara hücumetti. Yunanistan’ın, 30 Hazi-ran’a kadar IMF’e 1,6 milyarEuro borç ödemesi gerekiyor.Ödemezse temerrüde düşe-cek, iflasa sürüklenecek. Eu-ro’dan çıkarılabilecek. SYRIZA,TROIKA’nın yeni dayatmalarını5 Temmuz’da referanduma gö-türüyor. Referandum sonucune olursa olsun, Yunan kriziderinleşecek. ReferandumdaTROIKA’nın talepleri kabul edi-lir, bu sonucu da hükümet ka-bullenir ve ‘halk böyle istedi’diyerek sorumluluğu halkınüzerine atıp, dayatılan kemersıkma programını hayata geçi-rirse, Yunanistan, AB emperya-lizminin ve onun egemen gücüAlmanya’nın bir tür sömürgesihaline gelecek. TROIKA’nın is-tekleri kabul edilmezse, muh-temelen Yunanistan EURO’dançıkarılacak.

AB ve Alman emperyalizmininYunanistan konusunda bukadar katı davranmasının, bur-nunu sürtmeye ve teslim ol-maya, teslim alınamazsaEuro’dan çıkmaya zorlamasınınnedeni, ekonomik olduğukadar politiktir de! SYRIZA ba-şarılı olursa, Avrupa’da sol se-çenek güçlenecek. TROIKA,Yunanistan ve SYRIZA üzerin-den Avrupa solunu ve işçi sını-fını tehdit ediyor. Terbiyeetmeye ve geriletmeye çalışı-yor.

SYRIZA örneği, kapitalizmiçinde burjuvazi ile uzlaşarakve pazarlıklar yaparak fazla yolalınamayacağını, toplumda ra-dikal değişiklikler gerçekleştir-mek bir yana, kısmiiyileştirmelerin bile yapılama-yacağını, hakların ancak müca-dele ile kazanılabileceğini birkez daha doğrulamıştır. Sosyaldemokrat-reformist partileriiktidara taşıyan kitleler ve işçi-ler, bu partilerin teslimiyetçibir noktaya savrulmalarını en-gellemek ve vaatlerinin arka-sında durmasını sağlamak içinher an mücadele halindeolmak ve bu partiler üzerindebaskı oluşturmak zorundadır.

Mustafa Eker

Yunanistan iflasın eşiğinde

TROIKA, Yunanistan veSYRIZA üzerindenAvrupa solunu ve işçisınıfını tehdit ediyor.Terbiye etmeye vegeriletmeye çalışıyor.

“Borcu kes, İMF defol”

Page 7: İşçi Sözü Temmuz 2015

Temmuz 2015 7İşçi Sözü

Türkiye sınırının sıfır noktasında,Urfa’nın Akçale ilçesinin karşısındabulunan Tel Abyad, Kürt SavunmaGücü YPG ve Arap müttefikleriBurkan El Fırat, Liva El Tahr veSuvar El Rakka güçleri tarafındangeçen ay IŞİD’in işgalinden kurta-rılarak, özgürleştirildi. Geçen yıl“düştü düşecek” denilirken, KürtSavunma Güçlerinin gerçekleştir-diği destansı direniş karşısında ye-nilgiye uğrayan ve Kobane’denpüskürtülen IŞİD, YPG ve Arapmüttefikleri tarafından geçen ayTel Abyad’dan sökülüp atıldı.

IŞİD, Tel Abyad-Akçakale hattıve sınır kapısını kaybetmekle çokönemli lojistik merkezlerinden bi-rini kaybetti. YPG ve müttefikleriTel Abyad’ı IŞİD işgalinden ve vah-şetinden kurtararak bölgedekidengeleri değiştirdi. Tel Abyad’ıIŞİD belasından kurtararak hem buörgütün ana karargâhı ve Suri-ye’deki başkenti durumundakiRakka’ya uzanan ana tedarik yo-lunu kesti, hem de iki Kürt Kanto-nunu birleştirdi. Kobane ve Cizirearasındaki coğrafi kopukluğu fiilenortadan kaldırdı. Cizire’nin batı-sında, Serekaniye’den Cerablus’akadar olan 180 km.lik alan birleşti-rildi. Türkiye-Suriye sınırının GüneyKürdistan sınırından Fırat’a yani

Cerablus’a kadar uzanan yaklaşık400 km.lik bir alan YPG’nin kontro-lüne geçmiş oldu. Cerablus IŞİD’inelinde ve işgalinde. Cerablus veAfrin arasındaki mesafe 110 km.Nüfusunun ağırlıklı bir kısmınıKürtlerin oluşturduğu Afrin, 11Temmuz 2012’de Esad rejimindenPYD liderliğindeki Kürt hareketininve savunma güçlerinin eline geç-mişti.

AKP, IŞİD’in savunucusuAKP çevresi ve havuz medyası,

Kürt Savunma Güçleri Tel Abyad’ıIŞİD’den kurtardığı ve Türkiye sınır-larını bu cani örgütten temizlediğiiçin memnun olacağına, büyük biryaygara ve kara propaganda yürü-tüyor. Esad rejimine karşı, Fetih Or-dusuna her türden lojistik desteğisunan AKP iktidarı, YPG’nin ilerle-yişinden ve IŞİD’e karşı zafer ka-zanmasından oldukça rahatsızoluyor. Kürtlerin, Suriye devletiiçinde, çeşitli uluslardan dini-etnikgruplarla barış içinde bir arada ya-şadığı, özgür, özerk ve demokratikbir özyönetim modeli oluşturma-sından rahatsız oluyor. Rahatsızlı-ğını ve IŞİD taraftarlığını, “YPGIŞİD’den daha tehlikeli” sözleriyledile getiriyorlar. CumhurbaşkanıErdoğan, “Tel Abyad’da Arapları veTürkmenleri uçaklarla vuran Batı,

ne yazık ki onların yerine PYD’yi vePKK’yı yerleştiriyor” diyerek, KürtSavunma Güçleri ve Arap mütte-fikleri tarafından IŞİD’e karşı,ABD’nin de hava desteğiyle, sür-dürülen savaşa karşı çıkıyor.

ABD uçaklarıyla vurulan, IŞİDhedefleri değil de, Araplar ve Türk-menlermiş gibi gösterilmeye çalışı-larak, gerçekler çarpıtılıyor. Etniktemizlik yapıldığı iddia edilerek,Arap-Kürt savaşı çıkarılmaya çalışı-lıyor.

Etnik temizlik yaptığı iddia edi-len YPG’nin, Temmuz 2012’denberi kontrol ettiği bölgelerde izle-diği politika bu iddiaları doğrula-mıyor. Serekaniye (Ras El Ayn)1963’teki Arap Kemeri Projesi çer-çevesinde Tel Abyad’dan çok dahaağır bir şekilde Kürtler aleyhinedemografik müdahaleye maruzkaldığı halde, YPG, burada BAAS’ınyerleştirdiği hiçbir Arap’ı yerindenetmedi. Kürt ağırlıklı olduğu içinKobane ve Afrin bir kenara koyulsabile, Arap, Kürt, Asuri, Keldani, Er-meni ve Çeçenlerin yaşadığı Ciziredaha net bir fikir verebilir. Bu kentiKürtler diğer etnik gruplarla bir-likte yönetiyor. Eş Başkanlardanbiri Arap. Buna karşın IŞİD, girdiğiyerlerde tam bir etnik temizlik ya-pıyor. Sırf Alevi, Ezidi, Kürt, Asuri,Dürzi olduğu için insanları katledi-yor.

IŞİD’in yenilgisi AKP’nin deyenilgisidir

IŞİD’in Tel Abyad yenilgisi, buörgütün olduğu kadar, AKP’nin deyenilgisidir. Cihatçı örgütleri taşe-ron olarak kullanıp, Ortadoğu’dave Suriye’de bölgesel güç olmayaçalışan AKP’nin dış politikasının if-lasıdır. Sadece Türkiye’deki Kürtle-rin varlığını ve haklarını inkâretmekle ve bastırmaya çalışmaklayetinmeyip, Suriye, Irak ve İran’dayaşayan Kürtlerin de kendi ülkele-rinde haklar elde etmeleri ve statükazanmalarını engellemeye çalışanşoven milliyetçi, Kürt düşmanı po-litikaların yenilgisidir.

Ortadoğu’da ve Suriye’de IŞİD’ekarşı yürütülen mücadelenin başatgücü Kürtlerdir. Kürtleri hesabakatmayan hiçbir planın kazanmaşansı yoktur. Bunu ABD bile anla-mış, uzun vadeli emperyalist çıkar-ları uğruna, bugün IŞİD’isınırlandırmanın ve geriletmeninkendi çıkarlarına olduğunu düşün-düğü için, IŞİD’e karşı savaşanKürtlere ve YPG’ye hava desteğivermekte bir sakınca görmemiştir.Bu durum YPG’nin antiemperyalistniteliğine gölge düşürmez.

Konjonktür değiştikçe ve çıkarlarfarklılaştıkça bu durum da değişe-cek. Ortadoğu’da, bugün yan yanadüşenlerin yarın karşı karşıya gele-bileceği; güçler ilişkisi ve mevzi-lenmesinin çok değişken vekaygan olduğu bir süreçten geçili-yor. Ne var ki AKP liderliği aynı es-nekliği gösteremiyor. Hala iflaseden baskıcı, otoriter ve yayılmacıpolitikalarda ısrar ediyor.

“Bedeli ne olursa olsun güneyi-mizde bir Kürt oluşumuna izin ver-meyeceğiz” denilmesi, AKPliderliğinin yenilgilerden ders çı-karmadığını, iktidarını korumak,bir erken seçim yoluyla kaybettiğioyları ve yok olan Başkanlık haya-lini canlandırmak için, Suriye’deKürt oluşumunu engellemekadına, ülkeyi savaşa sürüklemektençekinmeyeceğini gösteriyor.

Mustafa Eker

Tel Abyad’ın özgürleşmesibölgede dengeleri Kürtler lehine değiştirdi

IŞİD’in Tel Abyadyenilgisi, bu örgütünolduğu kadar, AKP’ninde yenilgisidir. Cihatçıörgütleri taşeron olarakkullanıp, Ortadoğu’da veSuriye’de bölgesel güçolmaya çalışan AKP’nindış politikasının iflasıdır.

Page 8: İşçi Sözü Temmuz 2015

Bursa’da Renault’la başlayan“metal fırtına” Tofaş, Ford-Oto-san, Coşkunöz gibi ana ve teda-rikçi fabrikalara yayılarak işçisınıfının genelinde önemli birmoral etkisi yarattı. Seçimlersürecinde ivmelenen, kısmi amaoldukça etkili bu mücadele sı-nıfa ilham verdi ve yeni kanallaraçmaya yöneldi. “Metal fırtına”yüzünü işçi sınıfına dönmüşsosyalist kesimler içinde de tah-lil ve tartışmalara yol açtı. Sen-dikalar ve sınıfın özörgütlenmeleri metal işçilerininpratiği üzerinden yeniden elealındı...

Metal işçilerinin milletvekili se-çimine denk gelen eylemi, AKPhükümetince “manidar” bulun-muş ve “uzlaşma” abası altın-dan sopa gösterilmişti. Sınıfmücadelesine dair tehditlerinsonuçlarını bugün işçi kıyımıolarak görüyoruz. Patronlarınörgütü MESS, işbirlikçi kardeşiTürk-İş’e bağlı Türk-Metal Sen-dikası’nın işçiler tarafından tas-fiye edilmesini hazmedemedi.İntikam saldırılarına ve Tofaş ör-neğinde olduğu gibi öncü işçi-lerin tasfiyesine yöneldi. Başkabir ifadeyle söyleyecek olursak“metal fırtına” da, sınıf mücade-lesi de devam ediyor...

İşçilerin birliği“Metal fırtına” gücünü işçilerin

birliğinden ve mücadeleci işçi-lerin kendi içlerindeki organi-

zasyonundan, yani öz örgütlen-melerinden aldı. Fırtınanın etkiliolduğu ilk günlerde bir Renaultişçisi şunları söylüyordu; “Bütünarkadaşlarımızla konuştuk vebirlik olduk. AKP’li işçi, CHP’liişçi, MHP’li işçi, kim varsa hep-siyle konuştuk. Birliğimizi böylesağladık. Dedik ki ‘kazanırsakhepimiz kazanacağız arkadaşlar,kaybedersek yine hep birliktekaybedeceğiz.’ Bu kabul gördü,birlik olduk. Birliğimizi kimsebozamaz.”

Bu anlayış, yani işçilerin birliğiperspektifi, “metal fırtına” dal-gasının en önemli iki ayağındanbirisiydi. İkinci ayağı ise birlikte-liğin gücüyle kendi içlerindebaşardıkları öz örgütlenme-lerdi...

Öz örgütlenmelerSosyalist kesimde hâkim olan

yanlış bir anlayış “metal fırtına”ile yeniden gündeme geldi. “Enkötü sendika bile sendikasızlık-tan iyidir” anlayışını metal işçi-lerine anlatmaya çalışanların işikolay olmadığı gibi gerçekçi dedeğildi. “En kötü sendika” işçileriçin Türk-Metal’di ve Türk-Metal’e üye olmak “sendikasız-lıktan iyidir” diyebilecekleri birşey olamazdı. Bu gerçeklikbugün gelinen noktada, Hak-İş’e bağlı Çelik-İş ve Tofaş ger-çeğinde tüm açıklığıyla kendinigöstermektedir. Metal işçisikendi komitelerini kurdu, kendi

temsilcilerini seçti ve patronunkarşısına öz örgütlenmesininverdiği özgüvenle çıktı. Sendi-kalarının yap(a)madığını sendi-kasız olarak ve özörgütlülükleriyle yapabildi. İtkive etkilerini birlikteliklerindenaldı. Önemli kazanımlar eldeetti. En önemli kazanım ise sınıfmücadelesine bıraktıkları dene-yimdi. İşbirlikçi, sarı, bürokrat,devlet ve hükümet sendikacılı-ğına mahkûm ve çaresiz olma-dıklarının işaretlerini verdi. İşçisınıfının kurtuluşunun kendieseri olacağını, sınıf dostlarınave düşmanlarına, bir kez dahagöstermiş oldu...

Fırtına geçmiş değilRenault direnişinin ardından

etki ve yetkiyi eline almaya çalı-şan patron sendikası MESS, ve-rilen sözleri unutarak 100liranın altında bir ek teklifle ma-saya oturdu. Bosch sözleşme-sini emsal alan işçiler bu zammıkabul etmediler, MESS’i uyardı-lar ve yeniden grev silahını kul-lanacaklarını söylediler.Bursa’daki Coşkunöz, Mako,Delphi, Valeo işçileri Renault iş-çisinin kararını bekliyordu. Fır-tına tamamen geçmiş değil...

MESS’ten karşı saldırıTofaş’ın patronu Koç Holding,

yöneticisi olduğu patronlar sen-dikası MESS eliyle işçi kıyımınabaşladı. 9 Haziran günü Tofaşişçilerinin direniş sözcülüğünüyürüten 2 öncü işçinin işine sonverildi. Bu bir tür nabız yokla-maydı. Türk-Metal Sendika-sı’ndan istifa ederek Çelik-İşSendikası’na yönelen Tofaş işçi-lerinin tepkisini ise yeni sendi-kaları önledi. Çelik-İşSendikası’ndan, işten atılmalara

dair “dava süreci ile olayı takipedeceğiz” açıklaması geldi. İşçi-ler Çelik-İş Sendikası’nın bu ka-rarı karşısında görüş ayrılığınadüştüler. Kısmî kazanımlar eldeeden Tofaş işçilerinin bazılarıgevşemiş, işçilerin birliği zede-lenmişti. Oysa o kısmî kazanım-ların nedeni debirlikteliklerinden ve fiili müca-delelerinden kaynaklanıyordu.

Patronun kişisel karalamalarıve itibarsızlaştırma politikalarıkarşısında işten atılan öncü işçi-ler yeterince sahiplenilmediler.Bu tablo Koç Holding veMESS’in beklediği bir sonuçtuve işçilerin birliğinin dağıldığınıdüşünerek hemen 82 işçiyidaha işten attılar. Ardından dayeni işten atmalar gündemegeldi.

İşten atılan öncü Tofaş işçiler-den Mehmet Altın durumuşöyle özetliyor; “Aslolan sendi-kadan daha çok işçilerin birliği-nin bozulmamasıdır.” Tofaş’ta“600 kişilik işten atılacaklar lis-tesi”nin olduğu belirtiliyor. Yıllıkizine çıkan işçilerin işe dönüşle-rinin engelleneceği ve işten at-malardan kaynaklı tepkilerin buyolla elimine edileceği planlanı-yor...

Tofaş’taki işçi kıyımı, patronlarsendikası MESS’in “metal fır-tına” sürecini sonlandırmak içinuyguladığı bir model. İşçilerinbirliğini bozguna uğratmak vedağıtmak suretiyle bu modelidiğer fabrikalarda da yaygınlaş-tırmak isteyecekler. Fırtınanınbaş aktörü Renault işçileri ise"Bölünmek Yasak!" ilkesiyle yolve yordam gösteriyorlar.

Unutmayalım ki; “metal fırtına”bütün gücünü işçilerin birliğin-den ve öz örgütlenmelerindenaldı. Sonucu belirleyecek olanda bu iki temeldir. İşten atılanTofaş işçisinin ifadesiyle; “Aslo-lan işçilerin birliğinin bozulma-masıdır.”

N. Cemal

Renault’tan Tofaş’a: Yaşasın işçilerin birliği!

İşçi Sözü8 Temmuz 2015

“Metal fırtına” gücünüişçilerin birliğinden ve özörgütlenmelerinden aldı.Sonucu belirleyecek olanda bu iki temeldir.

Page 9: İşçi Sözü Temmuz 2015

Temmuz 2015 9İşçi Sözü

İşçilerin haklarını alması ve ka-zanım elde edebilmesi için sen-dikalı olmaları gerekir. Hak almamücadesinde sendikalı olmakşarttır" diyenlerin yüzlerine birtokat gibi inen gerçeğin bu-günkü adı Renault direnişidir...

Israrla vurguladığımız ve sağ'lısol'lu sendika bürokratlarınınsaldırılarına maruz kaldığımızsınıf mücadelesi gerçeğimiziRenault direnişi ile birlikte bir

kez daha yinelemekte fayda var:Tek başına sendikaya üyeolmak, sendikalı olmak, kelime-nin gerçek anlamıyla örgütlüolmak anlamına gelmez ve ge-lemez. Bir sendikaya üye olmakiçin de, sendikaya üye olduktansonra da örgütlü olmak gerekir.Bunun temel taşlarını ise işyerive bölümlerinde taban komite-leri ve birimleri oluşturmaktır.İşçiler ancak bu temelde ve hepbirlikte söz-yetki-karar sahibi

olabilirler. Gerisi ise yalandır veiçi boş parlak laflardan öteyegitmez.

Sınıf mücadelesinin bu gerçek-liği Renault direnişiyle birliktebir kez daha hayat buldu. O ne-denledir ki cümleyi doğru kur-mak ve fiili mücadeleyi yerliyerinde vurgulamak gerekir. İş-çilerin haklarını alması ve kaza-nım elde edebilmesi içinörgütlü olmaları gerekir. Hakalma mücadelesinde ve yenihaklar elde etme yolunda ör-gütlü olmak şarttır. Sendikayaüye olmanın, sendikal mücade-lenin ve fiili sınıf mücadelesinintemel taşı örgütlü olmaktır...

Patron ve işçi sendikalarınarağmenSendikasız ama örgütlü olan

Renault direnişçilerinin başlat-tığı "metal fırtına" kendilerineyeni kazanım ve haklar getirdi.Renault işçileri metal işkolundabulunan sendikaların hiç birininelde edemediği sonuçlaraulaştı. Aylık ek 100 TL'yi bilevermemekte direnen patronave "benim dediğim olur" diyen

patronlar sendikası MESS'ekarşı durdu ve kazandı. İşçiler248 ile 334 TL arasında aylıkzam alacaklar. Aklı evvel "işçi-sendika önderleri" bile "toplusözleşme imzalandıktan sonrasözleşme süresi dolana kadarek zam ve yeni haklar eldeetmek imkansızdır" derken, di-renen örgütlü Renault işçilerikazandılar...

Tofaş'la Renault'un farkıİşveren ve işçi temsilcilerinin

yaptığı son görüşmede ulaşılansonuç, işverenin ödemeyi kabulettiği 248 ile 334 TL arasındakimaaş zammı bütün vardiyalardadeğerlendirildi ve genel olarakişçilerden onay aldı. Renault di-renişçileri mücadele sürecindetek bir noktaya odaklandılar ve"Bölünmek Yasak!" ilkesiyle ha-reket ettiler.

"Metal fırtına" sürecindeki To-faş'la Renault'un arasındakitemel ve belirleyici fark dabudur: Örgütlü Birleşik Güç Ye-nilmez!

N. Cemal

Renault direnişi: Örgütlü işçiler kazanır!

Katil IŞİD, işbirlikçiAKPGeçen ay, Kürt Savunma Gücü

YPG karşısında Tel Abyad’dabüyük bir yenilgi alan ve enönemli lojistik merkezlerinden,ikmal yollarından birini kaybedenIŞİD, 25 Haziran’da Kobane’ye sal-dırarak en kanlı katliamlarındanbirini gerçekleştirdi. Sabahın4’ünde iki koldan Kobane’ye sızanIŞİD militanları, uykudan uyandır-dığı insanları katletti. Ölenlerinçoğunun kadın ve çocuk olduğubildiriliyor. Saldırıda 250 civarındasivilin öldüğü, yüzlerce yaralınınolduğu söyleniyor.

Saldırganların bir kısmının Türki-ye’den sızdığı belirtiliyor. Demo-kratik Birlik Partisi(PYD) Başkanı

Salih Müslim, Doğan Haber Ajan-sına yaptığı açıklamada, “her şeygösteriyor ki Türkiye’den sızmalarolmuş” diyor.

Sabah’ın 4’ünde düzenlenen inti-har saldırısı, ne tesadüftür ki, dev-letin resmi ajansı A.A.’nınkameralarınca anında kaydedilip,fotoğraflanıyor ve ajanslara servisediliyor. Bu da A.A.’nın bu saldırıyıbildiğine veya saldırganlar tarafın-dan kendisine gönderilen görün-tüleri servis ettiğine, dolayısıylaonlarla bir ilişkisinin olduğuna dairşüpheleri arttırıyor.

Uluslararası haber ajansları, Reu-ters ve BBC Türkçe servisinin,bölge kaynaklarına dayandırdıklarıhaberlerinde, IŞİD’in Türkiye sınırkapısından sızarak saldırıyı düzen-lediği belirtiliyor. Tüm bunlar Türkyetkililerin ve bölgedeki güvenlikgüçlerinin, olaya doğrudan birdesteği olmasa bile, saldırıya gözyummuş olabileceğine işaret edi-yor.

Tel Abyad yenilgisi ve kaybınıiçine sindiremeyen IŞİD çeteleri,intikam hırsıyla ve can havliyle Ko-bane’ye saldırdı. Bu durum,IŞİD’in, bölgede ve kendi içindene kadar sıkıştığını gösteriyor. Ko-bane’de daha önce ağır bir yenilgialan ve binden fazla kayıp verenörgütün moral bozukluğu yaşa-dığı, Tel Abyad yenilgisiyle bumoral çöküntüsünün artmış olabi-leceği, bu saldırı ile militanlarınamoral vermeyi ve YPG’nin moralinibozmayı hedeflediği düşünülebilir.

Katliam çok boyutlu

Öte yandan, bu saldırının ar-dında, YPG ve Burkan El Fırat’ınRakka ve Cerablus’a saldırmasınıönlemek, bunun için Kobane’yesaldırıp bu güçleri saldırı pozisyo-nundan savunma pozisyonunageçmeye zorlamak ve böyleceRakka ve Cerablus üzerindeki bas-kıyı hafifletmek gibi bir stratejikhedefin yattığı da söylenebilir.

Ayrıca bu saldırının büyük bir

provokasyon olduğu açıktır. Saldı-rıda özel olarak sivillerin hedefalınması, halkı korkutarak Ko-bane’den kaçırmanın ve kantonuinsansızlaştırmanın; dolayısıyla biretnik temizliğin hedeflendiğinigösteriyor. Yine, bu saldırıda, aylarönce Rakka ve Mimbiç’ten gelerekKobane’ye yerleşmiş Arapların roloynadığının iddia edilmesi, Kürtlerile Araplar arasında etnik bir bo-ğazlaşmayı kışkırtıyor. Keza, saldır-ganların üzerinde YPG ve ÖzgürSuriye Ordusu üniformalarının bu-lunması YPG ile ÖSO’lu müttefik-leri arasına nifak sokmapotansiyeli taşıyor.

Bütün bunlara karşın, Suriye re-jimi, bölgesel güçler ve eli kanlıörgütlerin saldırı ve oyunlarınıbertaraf ederek, her geçen günyeni askeri ve siyasi başarılaraimza atan PYD-YPG’nin bu katlia-mın yaralarını da sararak, müca-delesini yükselteceğine kesingözüyle bakılıyor.

İşçi Sözü-Haber

Page 10: İşçi Sözü Temmuz 2015

İşçi Sözü10 Temmuz 2015

Devletin ve AKP hükümetinintaşeron işçi örgütleri

Devletin ve AKP hükümetininsınıf mücadelesini ve sendikal ör-gütlülüğü dizginleme girişimlerison 12 yıllık süreçte somut sonuç-lar verdi. Gerek kamu emekçilerialanında gerekse sınıf mücadelesi-nin genelinde yeni tipte birdevlet-hükümet sendikası ağıyarattı. En büyük toplu sözleşmeniteliğini taşıyan asgari ücretin tes-pitinden tutun da, kamu emekçile-rinin maaşlarındaki artıştan, topluiş sözleşmelerine kadar devlet-hü-kümet sendikası ağının belirleyicietkisi oldu. Sermaye temelli bu ör-gütlenme ve baskı ağı klasik “sarısendikalar” çerçevesini aşan bir ör-gütlenmeye de işaret ediyordu.Organizasyon sadece sermaye-patron merkezli değil, aynı za-manda da devlet merkezliydi. AKPhükümetinin sermaye açısından enönemli görevlerinden birisi dezaten buydu. AKP her şeye rağ-men 12 yılı aşkın bir süre hükü-mette kalabildi ve sermayenintemsil kriziyle birlikte ihtiyaçlarınıda giderdi.

AKP’nin taşeron dernekleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-

kanlığı’nın çağrısıyla 11.01.2012tarihinde Ankara’da bir taşeron iş-çileri toplantısı gerçekleştirildi. Butoplantı elbette ki bir “milat” de-ğildi ve öncesi vardı. Yine de 11Ocak toplantısı devlet-hükümetsendika ağının taşeron işçilerini desarıp sarmalaması açısından çokönemliydi.

Sermaye ve devleti açısından gü-vencesiz, kuralsız, kölece çalışmakoşulları nedeniyle taşeron işçiliği

hem büyük bir avantaj, hem detehlike çanlarının çalmakta olduğubir alan. Bu nedenle taşeron işçileribizzat AKP hükümeti tarafındanörgütlenerek devlet-hükümet sen-dika ağına alınmalıydı. Kontrol al-tına alınıp dizginlenmeliydi. Şubat2012 tarihinde yaptığımız bir söy-leşide bu toplantıda yer alan birtaşeron sağlık işçisinin anlatımla-rına yer vermiştik. Gelinen noktadabu söyleşiyi özetlemekte fayda var:

“11 Ocak Çarşamba günü An-kara’ya gittik. Bakanlığın toplantı-sında 19 taşeron işçi derneğinintemsilcileri vardı. İçlerinde en kala-balık üyeye sahip olan Taşeron İş-çileri Yardımlaşma veDayanışma Derneği-Taş İş Der’di.İstanbul’dan çağrılan tek dernekde bizdik. Hükümete yakın oldu-ğunu hepimizin bildiği KamuŞirket Personelleri Derneği-KA-ŞİP’in yandaşları toplantının ağırlı-ğını oluşturdu. Temsilen HakanBey (Hakan Aydın) gelmişti ve‘Türkiye genelinde 3 binin üze-rinde üyemiz var’ dedi. Hatırladı-ğım kadarıyla Sivas, Kütahya,Antep, Muş, Malatya, Kayseri,Maraş ve tabi ki Urfa gibi illerdengelinmişti. Sivas’tan gelen veAdem Kuru’nun temsil ettiği der-neğin muhtelif muvazaa (hileli işçiçalıştırma) tutanakları tutturduğubelirtildi ve bizim de dikkatimiziçektiler. Maraş’tan gelen temsilciKadir Şahin, ‘7 bin üyemiz var’dedi. Muş, Maraş, Bitlis dâhil 5 ildeörgütlüymüşler. Ama bu noktadaönemli bir de ayrıntı var: KadirŞahin aynı zamanda da taşeronfirma sahibi. Yani kendi çalıştırdığı

taşeron işçilerini yine kendi taşe-ron işçi derneğine üye yapmış. Ta-şeron ihalesini kimden aldığını dadüşününce bu derneğin çapı daişlevi de ortaya çıkıyor…

KAŞİP’in başkanı Hakan bey ileBakan bey Urfalı, yani hemşerilerve tanışıyorlar. KAŞİP AKP çizgi-sinde... Toplantının organizasyonuda KAŞİP üzerinden gerçekleştiril-miş. Konuşan ve belirleyici olanonlardı. Bizim yaklaşımımızı ‘çoksivri’ buldular… Bizler toplantı bo-yunca açıkça ‘kamuda taşeron iş-çiliği kaldırılmalıdır’ dedik.Derneğimizin amaç ve ilkelerininde bu olduğunu söyledik. Şikâyetve taleplerimizi dile getirdik… Ba-kanlıkça belirtilen ise ‘1936 yılın-dan beri varolan alt işverenlikyasasını yeniden düzenlemek ve İşKanunu’nun 2. maddesini değiştir-mek istiyoruz’ oldu. Canımızı sıkanda bu oldu. O gün itibariyle dedikki; AKP Hükümeti taşeronlaştır-mayı kalıcılaştırmak ve yasallaştır-mak istiyor. Amaçlanan bu olunca‘kamuda taşeron işçiliği kaldırılma-lıdır’ diyenler olarak ‘çok sivri’ bu-lunmamız anlaşılır bir şey…

Toplantıdan çıkan sonuç ve AKPhükümetinin amacı şu: Taşeron sis-temini yasallaştırmak istiyorlar. Ta-şeron sistemini yaygınlaştıracaklar

ve özellikle de kamu hastanele-rinde tamamen hâkim kılacaklar.Öğretim üyeleri, laboratuarlar vs.,ana bilim dalı dışında tüm çalışan-ları taşerona havale ediyorlar…AKP’nin yandaş taşeron derneklerivar. Hükümet olarak da bunlarüzerinden örgütlenmemizi tavsiyeediyorlar. Şimdilik, sendikalılaşmakyerine dernekleşmemizi öneriyor-lar. Bu derneklerin oluşturacağıkonfederasyondan söz ediyorlar…”

AKP’nin taşeron sendikaları 2012 Ocak ayında yapılan toplan-

tının özeti böyle... 2015’e gelindi-ğinde ise tablo nitel ve nicel olarakdeğişiyor. AKP, devlet-hükümetsendika ağına almak istediği taşe-ron işçilerinin ilk aşamasını kendiaçısından tamamlamış görünüyor.2012’de yapılan toplantıya KAŞİPtemsilcisi olarak Hakan Aydın’ınkatılmasından üç yıl sonra,22.01.2015 tarihli Resmi Gazete’deyayınlanan Yönetmeliğe dayana-rak, KAŞİP başkanı Mustafa Turantarafından “kamuda çalışan taşe-ron işçilerine sendikal hakların ve-rildiği” müjdelendi. Şu anda iseHakan Aydın başkanlığında kuru-lan bir sendika var: Tüm GenelHizmet ve Taşeron İşçileri Sendi-kası. Yeni sendika Hakan Aydın’ınağzından İstanbul, Kütahya,Adana, Mersin, Antalya, Bursa, Er-zincan, Konya, Samsun, Karabük,Sivas, Muğla, Urfa ve Ankara’daörgütlenmeye başladıklarını açıklı-yor…

AKP’nin taşeron işçi dernekleritaşeron işçi sendikalarına dönüştü-rüldü. Çoğu hayatı boyunca taşe-ron işçiliği yapmamış olan ve hattataşeron şirket sahiplerinin içindebulunduğu bu “işçi temsilcileri” ta-rafından kurulan sendikalarınamacı taşeron işçilerinin mücade-lesini dizginleyip bastırmaktır. AKPile birlikte taşeron sistemini taşe-ron işçilerinin kaderi olarak daya-tan ve kabule zorlayan buörgütleri teşhir etmek gerekiyor.

Unutmayalım ki son seçimlerlebirlikte AKP’nin hükmetme kapasi-tesi düştü ve geriledi. Gerileme vegeriletme sırası işçi sınıfının içinebirer hançer gibi sokmaya çalıştık-ları “işçi örgütleri”nde.

N. Cemal

Sermaye ve devletiaçısından güvencesiz,kuralsız, kölece çalışmakoşulları nedeniyletaşeron işçiliği hembüyük bir avantaj, hemde tehlike çanlarınınçalmakta olduğu biralan. AKP ile birliktetaşeron sisteminitaşeron işçilerinin kaderiolarak dayatan vekabule zorlayan ‘devlet-hükümet sendikaağları’nı teşhir etmekgerekiyor.

İÜ Çapa taşeron işçileri kararlarını tartışıyor

Page 11: İşçi Sözü Temmuz 2015

Temmuz 2015 11İşçi Sözü

İşkolu barajı yüzde 1’e düştü

Son aylarda gündemimizdeyüzde 10 seçim barajı vardı.“HDP barajı aşabilecek mi, aşa-mayacak mı” şeklinde devameden tartışmaya, 7 Haziran’dabir virgül konulmuş oldu. HDP,yüzde 13’lük oy oranı ile seçimbarajını adeta yıkıp geçti.

7 Haziran’dan sonra bu kezbaşka bir “baraj” gündemegeldi. Anayasa Mahkemesi,2013’ten sonra kurulan sendi-kalara, toplu iş sözleşmesi ya-pabilme şartı olarak getirilenyüzde 3’lük barajı iptal etti. 11Haziran günü Resmi Gazete’deyayımlanan iptal kararı ile artıktüm sendikalar için işkolu barajıyüzde 1.

Barajlardan vazgeçilemiyor…

AKP, iktidarda kaldığı 12 yıllıksüre boyunca, askeri darbelerlehesaplaştığını, darbecileri yargı-ladığını, ileri demokrasiye geçti-ğini anlatıp durdu. Ancak 1980askeri darbesinin ürünlerini kul-lanmaktan da vazgeçmedi. Tekbaşına iktidar olabilmek içinseçim barajını korudu. Patronla-rın çıkarı gereği sendikalarınönüne konulan işkolu ve işyeribarajlarını kaldırmadı. Her iki“baraj” da cuntanın mirası.

1980 sonrası askeri cunta, işçi-lerin örgütlülüğünü yok etmekiçin patronlar lehine çok sayıda

icraat yaptı. Bunlardan biri desendikaların toplu pazarlık vesözleşme yapma imkânını orta-dan kaldırmak için getirilençifte barajdı. 1983 yılında uygu-lanmaya başlanan bu sistemegöre, bir sendikanın toplu söz-leşmeye taraf olabilmesi içinhem ülke genelinde o iş ko-lunda çalışanların yüzde 10’unu,hem de işyeri veya işletmedeçalışanların yarıdan fazlasını üyeyapması gerekiyordu. Amaçla-nan, yalnızca devlet-hükümetyanlısı ve sınıf uzlaşmacı sendi-kaların ayakta kalması, işçilerinde bu sendikalara mahkûm ol-masıydı. Bu amaç büyük ölçüdegerçekleşti.

2012 yılına gelindiğinde iseAKP hükümeti, uluslararası söz-leşmelere uyduğu iddiasıyla6356 sayılı Sendikalar ve Topluİş Sözleşmesi Kanunu’nu hazır-ladı. Bu Kanun’la işkolu barajıyüzde 3’e, işletme barajı yüzde40’a indirildi. İşyeri barajı aynışekilde kaldı. Kısacası işkolu veişletme barajları azaltıldı; ancakyeni sendika ve örgütlenme im-kânlarına geçit vermemek içintümüyle kaldırılmadı.

Yanı sıra, Ekonomik ve SosyalKonsey’de bulunan üç konfede-rasyon (Türk-İş, Hak-İş ve DİSK)üyesi sendikalara ayrıcalık ta-nındı. Yüzde 3’lük işkolu barajınıgeçme şartı, bu konfederasyon-

lara üye sendikalar için 1 Tem-muz 2018’e ertelendi; diğersendikalar içinse hemen yürür-lüğe girdi. Bu düzenleme ileyeni ve bağımsız sendikalarınkurulması zorlaştırılmak istendi.

10 Eylül 2014 tarihinde ise6552 sayılı Torba Kanun ile budurum kalıcı hale getirilmek is-tendi. Sendikalar ve Toplu İşSözleşmesi Kanunu’na yeni birmadde eklendi. Ek 1. maddeyle,işkolu barajı Ekonomik ve Sos-yal Konsey’e üye konfederas-yonlar için yüzde 3’ten yüzde1’e düşürüldü; diğer sendikalariçin ise yüzde 3 olarak kalacağıbelirtildi.

CHP’nin başvurusu sonrasındaAnayasa Mahkemesi bu mad-deyi iptal etti. Kararda şöyle de-nildi: “Dava konusu kuralda, işçi

sendikalarının Türk-İş, Hak-İşveya DİSK’e üye olmalarını zo-runlu kılan herhangi bir düzen-leme yer almamakta ise de işsözleşmesi yapabilmek için ge-rekli olan yüzde birlik işkolu ba-rajının bu üç konfederasyondanbirine üye olmayan sendikalaryönünden yüzde üç olarak uy-gulanmasının, sendikaları bukonfederasyonlara üye olmayazorlayıcı bir nitelik taşıdığı açık-tır. Sendikaların, yüzde birlik iş-kolu barajına tabi olma avantajıgetirilmek suretiyle bu konfe-derasyonlardan birine üye ol-maya zorlanmaları, sendikaözgürlüğüyle bağdaşmamakta-dır.”

Anayasa Mahkemesi, yüzde1’lik işkolu barajının tümdenkaldırılması talebini ise reddetti.Dolayısıyla sendikaların toplu işsözleşmesi yapabilmeleri içinöncelikle o işkolunda çalışan iş-çilerin yüzde 1’ini üye yapmalarıgerekiyor. Barajlardan tamamenvazgeçilemiyor…

Yeni sendikalar…

Renault, Tofaş ve Ford fabrika-larından başlamak üzere bin-lerce metal işçisinin, Türk MetalSendikası’ndan istifa ederek di-renişe başlamaları ve kazanımelde etmeleri sendikal alandakitaşları yerinden oynattı. İstifaeden işçilerden Birleşik Metal-İşve Çelik-İş Sendikaları’na üyeolanlar olduğu gibi, yeni sen-dika kurma girişimleri de sözkonusu. Anayasa Mahkemesikararıyla işkolu barajının yüzde1’e düşmesi bu sürece hız vere-cek.

Aynı durum, bürokratik sendi-kalardan kaçarak dernek, plat-form vb. alternatif örgütlerkuran işçiler için de geçerli. İş-kolu barajının düşmesi yenisendikaların kurulmasını da ce-saretlendirecek. Yeni sendikala-rın, mevcut olanlarıntekrarından ibaret olmayacakla-rının garantisi yok tabi.

Söz yetki ve kararın işçilere aitolabilmesi için, işçilerin, kelime-nin gerçek anlamıyla örgütlü ol-maları gerekir. Bunun için isesendikaların sınıfın öz örgütlen-meleri olmaları şarttır.

Oya Öznur

Söz yetki ve kararınişçilere ait olabilmesiiçin, işçilerin, kelimeningerçek anlamıylaörgütlü olmaları gerekir.Bunun için isesendikaların sınıfın özörgütlenmeleri olmalarışarttır.

İZENERJİ işçileri eylemde

Page 12: İşçi Sözü Temmuz 2015

İşçi Sözü12 Temmuz 2015

Sıtma mı, iş cinayeti mi?

Geçen sayıda Atatürk Hava Li-manında yaşanan iş cinayetlerin-den söz etmiştik. Gazetemizinyayınlanmasının hemen ardındanyeni bir iş cinayeti daha yaşandı.THY kabin amirlerinden SeldaDurmaz görev için gittiği Tanzan-ya'nın Darusselam kentinde ya-kalandığı sıtma hastalığınedeniyle yaşamını yitirdi. Butrajik ölüm kamuoyunda bir iş ci-nayeti olmasından çok, genç birinsanın bu devirde sıtma hasta-lığı nedeniyle yaşamını yitirmesişeklinde yer aldı. Oysa asıl konubu cinayetteki işveren sorumlulu-ğuydu. Yasa çok açık bir şekildegörevlendirdiği her yerde işçisi-nin güvenliğini sağlama sorum-luluğunu işverene yüklüyor. Buaçıdan işveren gerekli tedbirlerialmadığı için önlenebilecek bircinayet işlenmiş ve Selda Durmazgenç yaşta aramızdan ayrılmıştır.

İş cinayeti

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güven-liği yasasında İş Kazası, "İş ye-rinde veya işin yürütümünedeniyle meydana gelen, ölümesebebiyet veren veya vücut bü-tünlüğünü ruhen ve bedenenözre uğratan olay" şeklinde ta-nımlanıyor. İşte genç kabin amiri-nin ölümü tam da bu tanımauyan bir iş cinayetidir. Bu ne-denle THY patronları sanık san-dalyesine oturtulmalı veyargılanmalıdır. Daha önce yaşa-nan olaylarda asıl sorumlular

sanık sandalyesine oturtulama-dığı içindir ki önleyici tedbirleralınmıyor ve çalışırken yaşamınıyitiren işçi sayısı artmaya devamediyor.

AKP iktidarıyla THY yönetimineatanan ve 13 yıldır ulusal Hava

Yolumuzu yönetenlerin hemenhepsi belediye veya metro gibikurumlardan gelen havacılıklauzaktan yakından ilgisi olmayanbürokratlardı. Bu süre içinde işinözelliklerini öğrenmeye başlasa-lar da, öncelikle insana ve emeğedeğer vermek gibi temel bakışaçısından yoksunlukları çok çar-pıcıydı. Bu anlayış değişmediğisürece havacılıkta iş cinayetleri-nin süreceğini ve ne yazık ki yol-

cuları da kapsayacak boyutlardavahim sonuçlar doğuracağınısöylemek kehanet olmayacaktır.

Sendikal haklara saldırı

Geçen 13 yıl boyunca THY'da işgüvenliği ile at başı ilerleyendiğer bir konu da sendikal hak-lara saldırılar oldu. İşçilerin sen-dikal zeminde gösterdikleridirenci kırmak ve özelleştirmesürecini kolaylaştırmak için birdizi uygulama başlatıldı. Önce-likle uçak bakım ünitesi THY anagövdesinden koparılıp ayrı birşirkete dönüştürüldü. Oysabakım üniteleri ekip çalışmasınınçok önemli olduğu havacılığınolmazsa olmazıydı.

Daha sonra bakım bölümününmetal iş koluna ait olduğu iddia-sıyla itirazlar yapılarak uçakbakım işçileri, pilot, kabin me-murları ve diğer yer birimlerin-den kopartıldı. Şimdi uçakteknisyenleri diğer işçilerdenbaşka sendikalara üye olacaklar.

Bu aşamada da THY patronlarıkendi istedikleri sendikalara üyeolmaları yönünde baskılara hızverdi. İşçiler Hak-İş'e bağlı Çelik-İş ve özellikle Bursa'da işçilerinyoğun tepkilerle istifa ettiği Türk-İş'e bağlı Türk Metal sendikasınaüye yapılmak isteniyor. Dahaönce araçlar tahsis edilerek Çelikİş'e üye yapılan işçiler şimdi deişbirlikçi Türk Metal'e üye olmayazorlanıyor. İşçilerin daha öncekiiş kolunda yetkili sendikası Hava-İş yönetimi ise patronların güdü-münde hareket ederek işçilerimaillerle yönlendirmeye çalışıyor.Ancak teknisyenler büyük ölçüdeçevrilen dolapların farkında vetercihlerini DİSK'e bağlı BirleşikMetal İş sendikası yönünde kul-lanıyorlar.

Hava-İş üyesi işçiler gerek THYyönetimine gerekse sendikal bü-rokrasiye karşı verdikleri müca-delede deneyim kazandılar. Butecrübelerin ışığında yeni seçim-lerini yapacaklar ve deneyimliolarak örgütlü mücadelelerinedevam edeceklerdir.

Bahadır Altan

AKP iktidarıyla THYyönetimine atanan ve13 yıldır ulusal HavaYolumuzu yönetenlerinhemen hepsi belediyeveya metro gibikurumlardan gelenhavacılıkla uzaktanyakından ilgisi olmayanbürokratlardı. Geçen 13yıl boyunca sendikalhaklara da saldırılaroldu.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi

raporlarına göre:

Yeni Çeltek maden ocağı,Türk Hava Yolları, Kartal-Kay-narca Metro Hattı, MeramElektrik...

Haziran ayında en az 147 işçiyaşamını yitirdi.

Haziran ayında iş cinayetle-rinde 8 çocuk ve 47 yaşlı işçican verdi.

14 yaş ve altında 2 işçi,15-17 yaş aralığında 6 işçi,18-27 yaş aralığında 24 işçi,28-50 yaş aralığında 58 işçi,51 yaş ve üstünde 47 işçi,(10 işçinin yaşı tespit edile-

medi)

İşçiler en çok trafik-servis ka-zaları, ezilme-göçük, düşmeve diğer nedenlerden dolayıcan verdi.

Trafik, servis kazası: 42 işçiEzilme, Göçük: 33 işçiDiğer nedenlerden (yıldırım

düşmesi, arı sokması, sıtma,kalp krizi, intihar, silahlı sal-dırı): 26 Düşme: 22 işçi Elektrik Çarpması: 10 işçiZehirlenme, Boğulma: 7 işçiKesilme, Kopma: 4 işçiPatlama, yanma: 2 işçiNesne çarpması, düşmesi: 1

işçi can verdi.

2015 yılının ilk altı ayındayaşanan iş cinayetleri

Ocak ayında en az 128 işçi,Şubat ayında en az 85 işçi,Mart ayında en az 139 işçi,Nisan ayında en az 133 işçi,Mayıs ayında en az 162 işçi,Haziran ayında en az 147 işçi

yaşamını yitirdi.

2015 yılının ilk altı ayında işcinayetlerinde en az 794 işçican verdi.

Kaynak: http://guvenlicalisma.org

THY kabin amiri Selda Durmaz

Page 13: İşçi Sözü Temmuz 2015

Temmuz 2015 13İşçi Sözü

Vallahi de Billahi de; hakkımı aramayacağım, köle gibi çalışacağım!İÜ Çapa taşeron işçileri olarak

Ocak ayının başlarında bir işçi kı-yımı yaşamış, hak alma mücadele-mizin öncülüğünü yapanarkadaşlarımızın işten atılışınatanık olmuştuk. Tabi ki tepki gös-terdik, yürüyüşler yaptık ve sesi-mizi yükselttik. Öğrencisi, asistanı,hocası, kamu emekçisi ve işçisiylebir araya gelip direndik. “Bugünonlara yarın bizlere” dedik, kara-lama kampanyalarına kulak ver-medik, kişisel yıpratma çabalarınınbir işveren taktiği olduğunu anla-dık ve işten atılan arkadaşlarımızakararlıca sahip çıktık. İÜ Çapa OcakDirenişimizin en önemli dersi vedeneyimi ise, bizlerin adını “ahlak-sız teklif” olarak koyduğumuz,işten atılacak olan arkadaşlarımızaimzalatılmak istenen itirafname ni-teliğindeki taahhütname metniydi.“İnsan Kaynakları Süreç Yönetimi”adı altındaki Çapa’da ki işverentemsilciliği kurumumuzun, adeta,zorla imzalatılan polis ifadeleri gibibir metni, arkadaşlarımıza imzalat-maya çalıştığını gördük. İçeriğin-deki rencide edici ifade veyalvarma vurguları bir yana -kibunlar da çok önemli ve ibretliktir,imzalatılmak istenen metin özü iti-bariyle şöyleydi:

Bir daha asla grev, direniş ve hakarama eylemlerine katılmayaca-ğım. Maaşımı kesseniz de, yol pa-

ramı kesseniz de, yemek paramıkesseniz de, baskı ve mobbing uy-gulasanız da, angarya işlerde çalış-tırsanız da, hiçbir surette vekesinlikle itiraz etmeyeceğim. Hak-kımı aramak için basın açıklamasıve yürüyüş yapmayacağım. Hak-kımı verin diye uyarmayacağım,uyarı amaçlı iş bırakmayacağım vedirenmeyeceğim.

Affedersiniz, hangi aklı başındainsan ve her gün daha fazla sömü-rülüp köleleştirilmeye çalışanhangi işçi, baskı ve tehdit olmaksı-zın, kendi aleyhine böylesi bir ta-ahhütnameyi imzalayabilir ki?Bunu imzalatmaya kalkmak bilebaşlı başına bir suç.

Deneyim aktarımı“Metal fırtına” sınıf mücadelesini

ısıttı. Önemli deneyimler ve kaza-nımlar bıraktı. Bırakmaya dadevam ediyor. Önemli olan -iyi-siyle kötüsüyle- bu deneyimleriyaygınlaştırıp paylaşabilmemizdir.Birbirimize deneyim aktarımla-rında bulunmamızdır. Ocak ayındayaşadığımız deneyimi yaygınlaştı-rarak paylaşmaya çalıştık ve buyönde çabalar sarf ettik. İşverentemsilciliği konumundaki “İnsanKaynakları Süreç Yönetimi”nin tu-tumunu ve başında bulunan Prof.Dr. Mustaf Erelel’in, bir polis şefigibi, zorla itirafname imzalatma

çabalarını teşhir ettik. Benzer birörneğin bugünlerde Tofaş’ta dayaşandığına tanık oluyoruz.

Tofaş patronu, “metal fırtına”günlerinin intikamını almak içinişten attığı işçi temsilci ve sözcüle-rini sahiplenen işçileri engelliyor.Geleceğe yönelik olarak sessizleş-tirmek, yalnızlaştırmak istiyor.Nasıl mı? Patron temsilcilerininodalarına çağırdığı işçilere tek tekimzalatmak istediği taahhütna-mede özetle şöyle:

“Bir daha böyle bir eyleme katılır-sam tazminatsız işten atılmayıkabul ediyorum.”

Tekrar soruyorum: Affedersiniz,hangi aklı başında işçi, baskı vetehdit olmaksızın, kendi aleyhineböylesi bir taahhütnameyi imzala-yabilir ki? Bizlerden, “vallahi de bil-lahi de hakkımı aramayacağım,köle gibi çalışacağım...” diye taah-hütname imzalamamızı istiyorlar.

Bir Tofaş işçisi şöyle diyor: “İmza-latılmak istenen metinde çok şey-ler vardı. Yapılan eylemler, işbırakma, grev falan. Sonunda da,‘bir daha böyle bir eyleme katılır-sam tazminatsız işten atılmayıkabul ediyorum’ yazıyordu. Zorla-dılar. İşten atılma korkusuyla mec-buren imzalamış olduk…”

Biz haklıyız biz kazanacağız!Evet, Ocak ayında Çapa’da daya-

tılan o itirafnameler de bazı arka-daşlarımızca, “işten atılmakorkusuyla mecburen imzalanmış”oldu. Bu imzalayanların değil,baskı ve işten atma tehdidi ile im-zalatanların suçudur. İmzalamayan5 öncü işçi arkadaşımız ise, çeşitlibahanelerle, işten atıldılar. İşçilerinbirliğiyle, öğrencisi, asistanı, ho-cası, kamu emekçisi ve işçisiyle, biraraya gelip işten atılan arkadaşları-mızın işe geri dönmelerini sağla-dık. Tofaş patronu tam da bununiçin önlem almaya ve atılan işçile-rin sahiplenilmesini önlemeye çalı-şıyor. Gerçek olan şu ki; iştenatılmaları önleyecek olan da, atılanişçilerin işlerine geri dönmelerinisağlayacak olan da sınıf dayanış-ması ve fiili sınıf mücadelesidir.Bunun için örgütlü ve birlik olmakzorundayız.

Ocak ayında Çapa taşeron işçileriolarak birlik olduk ve direndik. “BizHaklıyız Biz Kazanacağız!” dedik vekazandık. Atılan işçi arkadaşları-mızı sahiplendik. Tofaş işçilerininde yapacağı bundan başka bir şeyolamaz. Olmamalıdır da.

Örgütlü, birlikte ve mücadeleiçinde hep birlikte kazanacağız.

Sevda

“Metal fırtına”nın işçi sınıfına dairyaydığı umut patronlar tarafındanyok edilmek isteniyor. Metal işkolupatronları, örgütleri ve temsilcile-riyle, her yol ve yöntemi deneye-rek sınıf mücadelesinin hızınıkesmeye çalışıyorlar. Tabi ki ilk se-çenekleri de öncü işçileri atmak veörgütlülük zeminini dinamitlemekoluyor. Bunun için patronlar “heryol mubahtır” deyip Allaha ve ki-taba kadar uzanıyorlar…

MAKO’da, “metal fırtına” süre-cinde, sınıf mücadelesini ve dire-nişi kırmak için denenler “Allahaşkına” tam bir ibretlik derstir.Ama bu ders “din dersi” olmaktançok bir sınıf mücadelesi dersi nite-liğindedir…

Ayetlerle direniş kırıldı“Hepimiz Müslüman’ız” söylem-

leriyle mücadeleci işçilerin karşı-sına çıkıp, “hepimiz din kardeşiyiz”

diyerek direnişi kırmaya çalışanpatron temsilcilerinin “Allahın ina-yetiyle” tek bir istemleri oldu: “Di-renişi bitirin!”

Sınıf mücadelesinin hak almatalep ve sloganlarının karşısına“ayet”le çıkan ve işçi düşmanı fet-valar sunan patron politikasınınbaşında ise MAKO Genel MüdürüErol Bakan bulunuyor. Müdür bey,işçi düşmanı ve grev kırıcı fetvala-rını ayetlerle süslemenin yetmeye-ceğini anlamış olmalı ki, işçilerintaleplerinin önünü kesecek vaatlerserpiştirmeyi de ihmal etmiyor:“İşçi temsilcilerinizi kendiniz seçe-ceksiniz”, “istediğiniz sendikayaüye olabileceksiniz” diyerek sözverebiliyor…

53 işçi işten atıldıMAKO Müdürü Erol Bakan, “din-

dar” işçilerle birlikte fabrika için-deki mescitte namaz kılıyor.

İşçilerle birlikte yönünü aynı kıb-leye dönüyor. İşçilerle birlikte aynıtanrıya dua ediyor. Ama Müdürbeyin niyeti de duası da işçilerdençok çok farklı. Niyeti gecikmedenanlaşılıyor ve işçileri “ayet” okuya-rak etkileyip, direnişi kıran Müdürbey 53 işçiyi birden işten atıyor.Atılanların çoğu da mescitte bir-likte namaz kıldığı işçiler…

Paranın dini-imanı olmazPeki ya “işçi temsilcilerinizi ken-

diniz seçeceksiniz”, “istediğinizsendikaya üye olabileceksiniz”diye verdiği söz ne oldu? Kapita-list kâr hırsıyla hareket edenlerindini de imanı da paradan başkacabir şey değildir. Müslüman, Hıristi-yan, Musevi ne olursa olsun farketmez; Paranın dini - imanı olmaz.Tabi ki para babasının da…

Verilen sözler unutuldu, vaatlerçöp sepetine atıldı. Üstelik bir de,

MAKO’da kısmen varolan ve lojis-tik hizmetlerinde yer alan, taşe-ronlaştırmaya hız verildi veyaygınlaştırıldı. Peki ya bu kadarlabitti mi? Hayır! İşçi temsilcilerinive direniş sözcülerini işten attılar.İşçilere yeni temsilci seçme hakkıtanımadılar. Türk-Metal Sendi-kası’nın örgütleyicisi ve patrontemsilcisi konumunda olanları işçitemsilcisi olarak ilan ettiler…

Ayetler okuyarak, mescittenamaz kılarak, aynı kıbleye dönüpaynı tanrıya dua ederek; Dini kul-lanarak direnişi kırdılar. Şimdilerdeise, işçilerin dışladığı Türk-MetalSendikası’nı dayatıp, zorla üyeyapmaya çalışıyorlar. Tıpkı Tofaşörneğinde olduğu gibi, MAKO’daki direniş ve işçi kıyımından dadersler çıkartmamız gerekiyor. İşçikıyımlarına dur demenin, hak mü-cadelesinin ve kazanımların temeliişçilerin birliği ve örgütlülüğündengeçmektedir. Örgütsüz işçi köle-dir!

Mecnun Çınar

MAKO’da ayet ve slogan

Page 14: İşçi Sözü Temmuz 2015

İşçi Sözü14 Temmuz 2015

3. Köprü hukuken iptal

3. Köprü projesinde köprünündeniz üstündeki bağlantısını sağla-yan en kritik noktada, önemli birhukuki kazanım sağlandı.

Verilen kararla köprü ayaklarınıher iki yakada 3. Köprü güzergahıile bağlayacak ana koridorları içe-ren planlar iptal edildi. Bu kararproje bütünlüğünün iptalini de ge-rektirir niteliktedir.

Meslek odalarının haklı mücadelesi sonuç verdi

Mimarlar Odası ve Şehir PlancılarıOdası İstanbul Şubeleri’nin açtığıortak davada, 8. İdare Mahkemesi3. Köprü geçişi açısından son de-rece önemli olan Kuzey MarmaraBeykoz Boğaziçi geri görünüm veetkilenme bölgesi geçişi ile Sarıyerİlçesi Rumelifeneri Boğaziçi gerigörünüm ve etkilenme bölgesigeçişlerine ilişkin planı iptal etti.

Karar ile ilgili kamuoyu bilinçli birşekilde yanıltıldı ve “bağlantı yolu-nun” iptal edildiği, projenin bütü-nünü etkileyen bir karar olmadığıbilgisi yayıldı. Oysa alınan iptal ka-rarı Kuzey Marmara Otoyolu’nun,yani 3. Köprü projesinin iptalineilişkindir.

Mahkeme, plan yapma yetkisininİstanbul Büyükşehir Belediye Baş-kanlığı’na ait olduğu Sarıyer veBeykoz Boğaziçi geri görünüm

bölgelerinde yapılan plan değişik-liklerinin, İBB yerine Çevre ve Şe-hircilik Bakanlığı’nın onayı ileyürürlüğe konmasını hukuka aykırıbuldu.

Karayolu ağırlıklı ulaşım çözümleri çare değil!

3. Köprü projesi Sarıyer’de Garip-çe’yi, Beykoz’da Proyrazköy’ü vegüzergahı üzerindeki daha bir çokköyü, köylüğü ve doğal hayatı teh-dit eden bir proje. Yapımının gün-deme gelmesi 1993 yılına kadargidiyor, yani 2. Köprü ve TEM bağ-lantı yolları faaliyete geçtikten bir-kaç yıl sonraya…

3. Köprü projesinin köprü güzer-gâhı üzerinde bulunan köylerde vedoğal alanlarda yeni imar ve inşaatfaaliyetlerini başlatacağı yıllardırsöyleniyor. Proje güzergâhı açık-landığı zaman köylerine imar gele-ceği, kendilerinin de yeni evlerekavuşacağı müjdesi ile sevinenköylüler, artık işin aslının öyle ol-madığını anladılar. 3. Köprü pro-jesi, İstanbul’un ulaşım sorunununçözümü için değil, İstanbul’da yeniinşaat ve rant alanları yaratmakiçin hazırlanmış bir projedir.

İlk iki köprü deneyiminin göster-diği en somut gerçek, bir yere yolgötürülürse, orada inşaat faaliyet-leri başlar ve nüfus çekimi olur. Ni-tekim ikinci köprüyü takip eden 10

yıl içinde yeni ilçeler oluşmuş, İs-tanbul’un nüfusu 8 milyon art-mıştı. Uzmanların hazırladığıçalışmalar da, aynı etkiyi yarata-cağı kaçınılmaz olan 3. Köprü son-rasında kentin kuzeyindeki olasıyapılaşma ile İstanbul nüfusuna 7milyon kişi ekleneceğini gösteri-yor.

3. Köprü inşaat faaliyetlerininyüzde 50’sinden fazlasının bittiği,3. Havaalanı için ise kamulaştırma-ların yapılarak arazilerin neredeysebedava getirildiği günlerde, İstan-bul’un kuzeyine Karadeniz kıyıla-rına yeni bir şehir kurulacağıhaberleri yayılmaya başladı. Buproje gerçekleşirse, 3. Köprü ve 3.Havaalanı arasında kalan son or-manlık alan da inşaata açılmış ola-cak.

Hiçbir koşulda İstanbul’un kuzeyormanlarına doğru büyümemesigerektiğini söyleyen uzmanlar,kuzey ormanlarını kaybedersek İs-tanbul’un yaşam destek sistemle-rini kaybetmiş oluruz diyorlar.

Durdurun, ormanlar yenidenyeşersin!

Bu projenin, İstanbul’un ulaşımsorununu çözebilecek bir yaklaşımolmadığı bilimsel tespitlerle birçokkaynakta zaten ortaya koyuldu. 3.Köprü’nün güzergâhı üzerinde bu-lunan bölgelerde yeni yapılaşmalarve yeni nüfus hareketleri yarata-cak, başka bir ifade ile İstanbul’unkuzeyindeki orman alanlarındayeni imar, inşaat ve hizmet faali-yetleri başlayacaktır.

Geçtiğimiz haftalarda Kuzey Or-manları Savunması’nın çağrısıyla,Garipçe Köyü'nden başlayarak bin-lerce ağacın yok edildiği alana yü-rüyüş gerçekleştirildi. İki otobüsJandarma ve TOMA ile karşılaşankitle 3. Köprü güzergâhını içerenplan değişikliğinin iptaline ilişkinmahkeme kararını şantiye şefineelden teslim etti ve “Projenin dur-durulmadığı her gün suç işliyorsu-nuz! Derhal mahkeme kararınıuygulayın, ivedilikle proje ruhsatınıiptal edin ve inşaatı derhal durdu-run. Ve artık yıllardır biriktirdiğinizsuçlarınıza bir yenisini daha ekle-meyin!” dediler.

3. Köprü projesini sürdürenlersorumludur

AKP hükümetinin baskıcı, hukuktanımayan, doğaya ve ekosistem-lere inşaat projesiymişcesine yak-laşan zihniyetiyle devam ettirilen3. Köprü projesinde alınan bu iptalkararı, işlenen tüm suçların delili-dir.

Gündeme geldiğinden bu yanadavalık olan bu projeyi devam etti-renler, yok ettiği 3 milyondan fazlaağacın, bozduğu doğal hayatın,göçe zorladığı sayısız yaban hay-vanının, kamulaştırma ile düşükbedeller ödeyerek yerinden ettiğiköylülerin ve bu güne kadar on-larca iş cinayetinde katledilen işçi-lerin de sorumlusudur.

Aysun Koca

AKP hükümetininbaskıcı, hukuktanımayan, doğaya veekosistemlere inşaatprojesiymişçesineyaklaşan zihniyetiyledevam ettirilen 3. Köprüprojesinde sağlananhukuki kazanım, işlenentüm suçların delilidir.

Page 15: İşçi Sözü Temmuz 2015

Temmuz 2015 15İşçi Sözü

Doğal afet değil; iş cinayeti!

Trabzon Çaykara’da BTA EnerjiElektrik Şirketi’nin yaptığı Hid-roelektrik Santralı (HES) inşaatşantiyesinde 10 Ocak’ta yaşa-nan ve 5 işçinin ölmesine nedenolan olayı aktarırken “iş cinayet-leri sürüyor” vurgusu yapmıştık.AKP Hükümeti ve sözcülerininseri iş cinayetlerini ve toplu işçikatliamlarını “kaza”, “fıtrat”,“kader” deyip geçiştirmeye ça-lıştığını artık hepimiz çok iyi bi-liyoruz. İşçi katliamlarının serikatilleri olan patronların nasılkorunup kollandığını da defa-larca hep birlikte gördük.

BTA Enerji’nin HES inşaatındakatledilen 5 işçiye dair de ben-

zer söylemleri ağızlarında geve-ledikten sonra, “çığ altında kal-dılar”, “doğal afet” diyerekgeçiştirmeye çalışmışlardı.Bütün suçun “afet” denilerek“doğa”ya yıkılmaya çalışılmaları-nın hiç de masumane bir değer-lendirme olmadığı açıktı. Suçuörtmeye ve suçluları gizlemeyeyönelik bir söylem olduğu orta-daydı. Hatta “dikkatsizlik” gibisöylemlerle, diğer iş cinayetle-rinde olduğu gibi, ölen işçilerisuçlanmaya çalışanlar bile oldu.

Bilirkişi raporuYaşanan bu iş cinayetine dair

bilirkişi raporu tamamlandı vebazı gerçekler kayda geçirilmiş

oldu. HES inşaatında çığ altındakalarak ölen 5 işçiyle ilgili olarakhazırlanan bilirkişi raporunda;meteorolojinin o gün için böl-gede olumsuz hava koşulları veçığ düşme riski uyarılarında bu-lunduğu açıkça belirtiliyor. Me-teorolojinin çığ düşmeuyarılarının dikkate alınmadığıve inşaat şantiyesinin boşaltıl-madığı gerçeği de bilirkişi rapo-runda yer alıyor.

En vahim nokta ise: Meteoro-lojinin çığ düşme uyarılarındabulunduğu gün arızalanan jene-ratörü tamir etmeleri için işçile-rin zorla inşaat alanınagönderilmiş olmaları. Raporagöre; işçiler tarafından “şantiyeşefi” olarak bilinen, buna karşınsoruşturma sürecinde böylesibir görevinin olmadığı ve “işmakinesi sorumlusu” olduğu or-taya çıkan Abdülhamit A., tümitirazlara rağmen işçileri zorlajeneratör tamiri için göndermiş!

Bilinçli taksirBilirkişi raporuna göre, şirket

sorumlusu Hasan K. ile iş maki-nesi sorumlusu Abdülhamit A.işçilerin ölümünde “asli kusurlu”kabul edildi. Kötü hava koşulla-rına rağmen işçilerin jeneratör

tamirine gönderilmesi ise “bilin-çli taksir” olarak değerlendirildi.

10 Ocak günü kötü hava ko-şullarına rağmen jeneratör ta-mirine gönderilen 5 işçi çığaltında kaldılar. Çığ altındakalan işçilerden Nurettin Er’incansız bedeni aynı gün işçi ar-kadaşları tarafından bulundu.Çığ altında kalan işçilerdenÖzgür Can Özyürek, Muham-med Işıklı, Lokman Çelik veErhan Arslan’ın cansız bedenleriise 4 gün sonra AFAD tarafın-dan çıkartıldı.

Doğal afet değil, iş cinayeti. İşcinayetleri bütün hızıyla sürüyor.Patronların vahşi kâr hırsı, üre-tim maliyetlerini düşürme he-sapları, işçi sağlığı vegüvenliğini hiçe saymaları, dev-letin ve hükümetinin kuralsız vegüvencesiz işçi çalıştıran pat-ronları koruma ve kollaması işçikatliamlarına yol açıyor. Bununiçin "güvenceli iş güvenli gele-cek" taleplerimizle, "işçi sağlığıve güvenliği" taleplerimizi iç içegeçirmemiz ve mücadele etme-miz gerekiyor.

İşçi Sözü - Haber

28 Haziran Pazar günü İstiklalCaddesi'nde yapılması planlanan13. İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşüvaliliğin son andaki yasaklama ka-rarı ve şiddetli polis müdahalesi

nedeniyle gerçekleştirilemedi.

LGBTİ (lezbiyen, gay, biseksüel,trans, interseks) Onur Haftası kap-samında her yıl düzenlenen yürü-yüşe müdahale nedeniyle İstanbulOnur Haftası Komitesi, yaptığı ya-zılı açıklamada, yürüyüşün İstan-bul Valiliği tarafından, öncedenhaber verilmeksizin ve aniden, Ra-mazan ayı gerekçe gösterilerekyasaklandığını belirtti.

Onur yürüyüşüne polis müdahalesi

Heteoseksizme, homofobiye, bi-fobiye, transfobiye ve LGBTİ birey-lere yönelik her türlü ayrımcılığakarşı mücadelenin bir parçası olanOnur Yürüyüşü'nün engellenmesive sokakta uygulanan işkence, birçok kurum tarafından kınandı.

Onur Yürüyüşü'nü gerçekleştir-mek için Taksim'de toplananlar,bir araya gelebildikleri alanlardaçeşitli şekillerde direnişini sür-dürdü.

CHP’li ve HDP’li vekillerin arayagirmesiyle İstiklal Caddesi bazı ka-tılımcılara açıldı, ancak Tünel’e yü-rüyen gruba polis tekrarmüdahale etti. İstanbul LGBTİOnur Yürüyüşü kapsamında yapı-lacak basın açıklaması da polismüdahalesi nedeniyle yarım kaldı.Basın açıklamasında, “Baskılara vebizi yok sayan devlete karşı sesi-mizi her zamankinden güçlü çıka-racağımızı bildiriyor ve bir kezdaha diyoruz ki; Alışın Gitmiyo-ruz!” ifadelerine yer verildi.

Basın açıklaması “IŞID tarafındancinsel yönelim ve cinsiyet kimlik-leri nedeniyle katledilen tüm

LGBTİ’ler, Kobane’de hayatlarınıkaybeden tüm siviller anısına sesçıkarmaya davet ediyoruz.” deni-lerek bitirildi. Ardından devameden polis şiddeti ve sokak işken-cesi gece geç saatlere kadarsürdü.

“Normal”

13. İstanbul LGBTİ Onur Haftasıbu yıl “Normal” temasıyla gerçek-leştirildi. LGBTİ örgütleri“Normal”in arandığı, beklendiğiher yerde, her dayatılanda ve herolması gerekende, bunlara uyma-yan kadın ve erkek için inkar, ay-rımcılık ve şiddet ortamında“yanlış veya yalnız” olmadıklarınıvurgulamak için bu temayı seçtik-lerini açıkladılar.

İstanbul'da Onur Yürüyüşleri2003'ten beri her yıl olaysız ger-çekleşmekteydi ve 2014'de yakla-şık 90 bin kişi bu yürüyüşekatılmıştı.

İşçi Sözü-Haber

Onur Yürüyüşü: 'Alışın, gitmiyoruz!'

AFAD, çığ altındaki işçileri arıyor

Page 16: İşçi Sözü Temmuz 2015

İşçi SözüBütün ülkeler inişçi ler i , bir leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

1969 yılında, New York’takiStonewall Inn adlı barda baskıyave şiddete dayanamayan eşcin-seller ayaklanmış, kendileri üze-rinde baskı kuran polisi barahapsetmiş ve dört gün boyuncasokaklarda çatışılmış, eylemleryapılmıştı. LGBTİ mücadelenindönüm noktalarından biri olanbu olay bugün dünyanın her ye-rinde Onur Haftası olarak kutla-nıyor.

Türkiye’de ise Onur Haftası ilkdefa "Cinsel Özgürlük Haftası"adı altında, 1993 yılında kutlan-mak istendi. Ancak valiliğin izinvermemesi ve yurtdışındangelen konukların sınır dışı edil-mesi sonucu etkinlikler gerçek-leştirilemedi. Her şeye rağmen,İstanbul LGBTİ Onur Haftası busene 23. kez düzenleniyor. 22.Onur Haftası "Temas" temasıyla;21. Onur Haftası "Direniş" tema-sıyla, 20. Onur Haftası ise "Bel-lek" temasıyla düzenlenmişti.

Neden “normal”?23.İstanbul LGBTİ Onur Haftası

temasının “normal” olarak seçil-mesinin nedenini, Onur HaftasıKomisyonu şu sözlerle açıklıyor:

“Normal’i konuşmak istememizinnedeni; toplumun belirlediği cin-siyet rollerini benimsemekte ye-tersiz veya beceriksizolduğumuzdan değil, ne yanlış,ne de yalnız olmadığımız için.Kalabalık ve durdurulamaz oldu-ğumuz için bütün bu coşku.Normalde olması gerekene uy-mayışımız ne fıtrattan, ne dehastalıktan. Boşuna neden ara-mayın bulamazsınız! Değişmezdenilen normları da, normalleride tanımıyoruz. Normal değiliz!Kabul etmiyoruz! 2014’te İz-mir’de intihar eden trans Okya-nus’un geride bıraktığı “Ne bokayaradı normal olmak” notu hafı-zamızda… Hafta boyunca çeşitlietkinliklerle toplumun belirlediği“normal” ve LGBTİ hareketininiçinde oluşan yeni normativitelersorgulanacak.

“Mecliste LGBTİ haklarını savunmaya varım” diyen 22 vekil varSosyal Politikalar Cinsiyet Kim-

liği ve Cinsel Yönelim ÇalışmalarıDerneği’nin (SPoD LGBTİ) Mec-liste LGBTİ kampanyası kapsa-mında hazırladığı LGBTİ HaklarıSözleşmesi’ni 7 Haziran Genel

Seçimi öncesinde CHP veHDP’den 61 milletvekili adayı im-zalamıştı. Bu adaylardan 22’similletvekili oldu. LGBTİ HaklarıSözleşmesi’ni imzalayan millet-vekillerinden 15’i CHP, 7’siHDP’den. Mecliste LGBTİ kam-panyası ekibinden Erdal Partog,LGBTİ haklarını savunmanın si-yasi partilere oy kaybettirmedi-ğinin, bu seçimlerde bir kez dahakanıtladığını söyledi, “Bu önemlibir sonuç ve Türkiye siyaset tari-hinde LGBTİ’ler için bir kırılmanoktası” dedi.

Boston eşcinsel erkek ko-rosu

Boston Eşcinsel Erkek Koro-su’nun İstanbul konserine tepkigösteren Medeniyet Üniversitesirektörü M. İhsan Karaman’a Bo-ğaziçi Üniversitesi Öğrenci Tem-silciliği Kurulu’ndan cevap geldi.ABD’nin önde gelen eşcinsel ko-rolarından Boston Eşcinsel ErkekKorosu’nun 13. LGBTİ Onur Yürü-yüşü’nden bir gün önce, 27 Ha-ziran’da Zorlu PerformansSanatları Merkezi’nde konser ve-

recekti. Ancak Vahdet gazetesi-nin “Sapıklık Kol Geziyor” başlıklıhaberiyle koroyu, Zorlu Holding’ive Kaos GL Derneği’ni hedefgösteren haberi ve Zorlu Hol-ding’e yönelik boykot çağrısıüzerine bilet satışları durdurul-muştu. Konserin iptalinin ardın-dan Boğaziçi Üniversitesi LGBTİÇalışmaları Kulübü’nün çabala-rıyla, konserin 27 Haziran’da Bo-ğaziçi Üniversitesi GüneyKampüs’te gerçekleşeceği duyu-ruldu.

Malta'da trans ve interseksöğrenciler için eğitim politi-kası

Malta hükümeti, transseksüelve interseks çocukların eğitimhayatına dahil edilmesi için ha-zırladığı eğitim politikası yürür-lüğe girdi. Malta, bu senebaşında, interseks çocuklarıntıbbi müdahaleye zorlanmasınıyasaklayan bir yasayı kabul et-mişti. Trans ve interseks çocukla-rın eğitim hayatına katılması içinhazırlanan politika belgeleri deokullara gönderildi ve trans veinterseks öğrencilerin nasıl des-tekleneceğine dair önerilerdebulundu. Politika belgesi, okulla-rın tüm öğrencileri kapsayan vegüvenliğini sağlayan bir ortamıyaratma konusundaki sorumlulu-ğuna odaklanıyor. Hazırlananrehberler, öğrencilerin cinsiyetkimliklerine uygun tuvaletleri se-çebilmesi, trans öğrencilerin iste-dikleri üniformayı giymeleri gibikonuları kapsıyor. Yeni eğitimpolitikalarına göre, bir öğrencicinsiyet geçişine dair beyandabulunduğu ve mahkemeye resmibaşvuru yaptıktan sonra okulpersoneli ve öğretmenler, öğren-cinin seçtiği isim ve hitap biçi-mini kullanacak; öğrencinincinsiyet kimliğine uygun sporderslerine dahil olmasını sağla-yacak.

Ayla Çelik

Onur Haftası nedir?

İşç i Sözü • Ayl ık, Sürel i S iyasi Yayın • Temmuz 2015 • Sayı: 13 • isc isozu.org • i let is [email protected]

28 Haziran 2015, 13. İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşü

13. İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşü