İşçi sözü eylül 2015

16
AKP ve Erdoğan, iktidarı elden bırakmamak için, darbe yöntemleri uyguluyor ve savaşı kö- rüklüyor. Bunun için, Meclis’ten bir hükümet çıkmasını engelleyerek, ülke tarihinde ilk kez, halkı beş ay içinde ikinci defa seçim sandığına sürüklüyor. Tekrarlanacak seçimlerde kazanma şansını arttırabilmek için de, hem seçim hükü- metinin kontrolünü elinde tutuyor hem de sa- vaşı tırmandırıyor. 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan halk ira- desini beğenmeyip, hiçe saymak darbeci bir tutumdur. Halka, “senin tercihini beğenmedim; bir daha düşün ve bu kez doğru karar ver” de- mek, kendi siyasi çıkarlarını halkın iradesinin üstünde tutmak anlamına gelmektedir. Davu- toğlu hükümeti kuramayıp görevi iade ettikten sonra, teamüllere uymayıp, ikinci büyük parti- nin genel başkanına görev vermemek de dar- beci bir anlayıştır. Dönemin cumhurbaşkanı Sü- leyman Demirel’in, 28 Şubat sürecindeki tutu- munu hatırlatmaktadır. Kaldı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, “10 Ağustos’tan sonra sistemde fiili bir değişiklik meydana gelmiştir” diyerek, ana- yasada olmayan yetkileri kendisine tanımakta ve halkın oyuyla Cumhurbaşkanı seçildiği tarihi, “darbenin miladı” olarak ilan etmektedir. Bu tu- tumlarıyla, darbeye meşruiyet kazandırmakta ve yeni darbelerin zeminini hazırlamaktadır. Er- doğan, anayasa dışı tutumları ve savaş politika- sıyla, darbe mekaniğini işletmektedir. Bunun zararını, kendisi de içinde olmak üzere, halkın tümü çekecektir. Darbe ve savaş hükümetine karşı mücadeleye! AKP hükümeti tüm ezilenlere yönelik olarak başlattığı savaşta cinsel şiddet ile kadınların öz- gürlük mücadelesini ve barış sesini bastıraca- ğını düşünüyor. Kadınlar da hayatın değişik alanlarında barış ve özgürlük sesini yükseltmek için direniyor. Barış cephesi hızla büyüyor ve halkların kar- deşliği için barış hemen şimdi diyenler çoğalı- yor. Şunu artık kafanıza sokun; sarayın savaşına karşı emekçiler barış istiyor! Memur-Sen, kamu emekçisinin Türk Metal'idir. Yaşanan bu “tarihi anlaşma” neticesinde, kamu emekçilerinin toplusözleşme görüşme- lerinin Ekim ayında yapılması talebinin ne kadar hayati olduğu bir kez daha ortaya çık- mıştır. Barış ile giydireceğiz soyulan bedenini Hazal Yaşacan > 5 Şişecam grevinin ertelenmesi hak ihlali Oya Öznur > 6 Hiç kimse illegal değildir! N. Cemal > 8 İÜ hastanelerinde neler oluyor? Mecnun Çınar > 10 AKP, ABD ile aynı çizgiye mi geliyor? Mustafa Eker > 13 Gelmeyen turistin faturası çalışana çıkıyor Özlem Kasa > 14 Yarbay’ın kirli savaşa itirazı var “Kadınlar barış ve özgürlük sesini yükseltmek için direniyor” TİS sürecinin satışla bitmesi nedense bizi hiç şaşırtmadı! N. Cemal > 3 Röportaj: Oya Öznur > 4 Ayla Çelik > 7 İşçi Sözü Devamı 2. sayfada > Eylül 2015 / Sayı 15 /Fiyatı 1,5 TL İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Upload: isci-soezue

Post on 23-Jul-2016

242 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Eylül 2015 tarihli 15. sayısı.

TRANSCRIPT

Page 1: İşçi Sözü Eylül 2015

AKP ve Erdoğan, iktidarı elden bırakmamakiçin, darbe yöntemleri uyguluyor ve savaşı kö-rüklüyor. Bunun için, Meclis’ten bir hükümetçıkmasını engelleyerek, ülke tarihinde ilk kez,halkı beş ay içinde ikinci defa seçim sandığınasürüklüyor. Tekrarlanacak seçimlerde kazanmaşansını arttırabilmek için de, hem seçim hükü-metinin kontrolünü elinde tutuyor hem de sa-vaşı tırmandırıyor.

7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan halk ira-

desini beğenmeyip, hiçe saymak darbeci birtutumdur. Halka, “senin tercihini beğenmedim;bir daha düşün ve bu kez doğru karar ver” de-mek, kendi siyasi çıkarlarını halkın iradesininüstünde tutmak anlamına gelmektedir. Davu-toğlu hükümeti kuramayıp görevi iade ettiktensonra, teamüllere uymayıp, ikinci büyük parti-nin genel başkanına görev vermemek de dar-beci bir anlayıştır. Dönemin cumhurbaşkanı Sü-leyman Demirel’in, 28 Şubat sürecindeki tutu-munu hatırlatmaktadır. Kaldı ki Cumhurbaşkanı

Erdoğan, “10 Ağustos’tan sonra sistemde fiilibir değişiklik meydana gelmiştir” diyerek, ana-yasada olmayan yetkileri kendisine tanımaktave halkın oyuyla Cumhurbaşkanı seçildiği tarihi,“darbenin miladı” olarak ilan etmektedir. Bu tu-tumlarıyla, darbeye meşruiyet kazandırmaktave yeni darbelerin zeminini hazırlamaktadır. Er-doğan, anayasa dışı tutumları ve savaş politika-sıyla, darbe mekaniğini işletmektedir. Bununzararını, kendisi de içinde olmak üzere, halkıntümü çekecektir.

Darbe ve savaş hükümetinekarşı mücadeleye!

AKP hükümeti tüm ezilenlere yönelik olarakbaşlattığı savaşta cinsel şiddet ile kadınların öz-gürlük mücadelesini ve barış sesini bastıraca-ğını düşünüyor. Kadınlar da hayatın değişikalanlarında barış ve özgürlük sesini yükseltmekiçin direniyor.

Barış cephesi hızla büyüyor ve halkların kar-deşliği için barış hemen şimdi diyenler çoğalı-yor. Şunu artık kafanıza sokun; sarayınsavaşına karşı emekçiler barış istiyor!

Memur-Sen, kamu emekçisinin Türk Metal'idir.Yaşanan bu “tarihi anlaşma” neticesinde,kamu emekçilerinin toplusözleşme görüşme-lerinin Ekim ayında yapılması talebinin nekadar hayati olduğu bir kez daha ortaya çık-mıştır.

Barış ile giydireceğiz soyulan bedeniniHazal Yaşacan > 5Şişecam grevinin ertelenmesi hak ihlaliOya Öznur > 6Hiç kimse illegal değildir!N. Cemal > 8İÜ hastanelerinde neler oluyor?Mecnun Çınar > 10AKP, ABD ile aynı çizgiye mi geliyor?Mustafa Eker > 13Gelmeyen turistin faturası çalışana çıkıyorÖzlem Kasa > 14

Yarbay’ın kirli savaşa itirazı var “Kadınlar barış ve özgürlük sesini yükseltmek için direniyor”

TİS sürecinin satışla bitmesinedense bizi hiç şaşırtmadı!

N. Cemal > 3 Röportaj: Oya Öznur > 4 Ayla Çelik > 7

İşçi Sözü

Devamı 2. sayfada >

Eylül 2015 / Sayı 15 /Fiyatı 1,5 TLİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Page 2: İşçi Sözü Eylül 2015

Darbe ve savaş hükümetine karşımücadeleye!

Silahla oyun olmaz

AKP, bir yandan seçimlerde ken-disine yüz çeviren Kürt halkını ce-zalandırmak, diğer yandan savaşınolumsuz sonuçlarını HDP’nin sırtı-na yıkarak, tekrarlanacak seçimöncesi bu partiyi etkisizleştirmekiçin, “diyalog sürecini buzdolabınakaldırıp”, savaş politikalarına hızvermiştir. Şu anda PKK ile devletgüçleri arasında sürmekte olan ça-tışmaların aslında “Saray”ın veAKP’nin savaşı olduğu yönündetoplumda yaygın bir kanaat bulun-maktadır. Bu kanaat, asker cenaze-lerinde gösterilen tepkilere ve birkısım medyanın tutumuna yansı-maktadır. AKP ve Erdoğan’ın, siyasiçıkarları için başlattıkları bu sava-şın kontrolünü kaybederek, ülkeyibir iç savaşa sürüklemesi ihtimaldâhilindedir.

Yine PKK, bu çatışmaları AKP ik-tidarını zayıflatmanın bir aracı ola-rak görmekte, çatışmaları, topye-kûn bir savaş yerine, operasyonelgüçlere karşı saldırı biçiminde sı-nırlandırdığını açıklamaktadır. An-cak, çatışmaların boyutu şimdidenbunun çok üzerine çıkmıştır. Genişkitleleri etkileyen ve ölümleri tır-mandıran bir noktaya gelmiştir.Kontrolü kaybetme riski PKK açı-sından da mevcuttur.

Çünkü çatışmalar, geçmiştenfarklı olarak, büyük ölçüde kent-lerde ve yerleşim birimlerinde sür-mektedir. Bu durum hem yerleşimyerlerindeki yıkımın boyutunuhem de sivil kayıpların sayısını art-tırmakta; buralardaki gündelik ya-şamı köklü bir şekilde etkilemekte-

dir. Bölgenin kimi kent ve kasaba-larında, Gazze ya da Suriye kentle-rinin görüntüsü ortaya çıkmayabaşlamıştır. Bu durum, bölgedenyoğun bir göçün yaşanmasını geti-rebileceği gibi, çatışmaların devletile Kürt halkı arasında bir savaşadönmesine yol açabilecektir. Çatış-maların bu noktaya ulaşması ha-linde, bunun batıya yansımalarınınolması kaçınılmazdır. Bunun sonu-cu, bir Türk-Kürt çatışması olacak-tır. Bu noktada, “Barış, hemen şim-di!” talebi ve çağrısı her şeyin önü-ne geçmektedir.

Ekonomideki kırılganlık pusuda bekliyor

Küresel piyasalardaki köklü de-ğişiklik ülke ekonomisini de vur-muştur. Bugüne kadar gelişmekteolan ülkelere akan sıcak para vekaynaklar, gelişmiş kapitalist eko-nomilere dönmeye başlamıştır. Bugelişme, ülke ekonomisinde on yılıaşkın bir süredir yaşanan balayınısona erdirmiştir. Geçmişte ülkeyegiren ucuz ve bol kaynak, ekono-mik büyümeyi hızlandırarak,AKP’nin kitle desteğinin güçlen-mesini sağlamıştır. Artık bu durumtersine dönmüştür. Doların yılba-şından bu yana Türk Lirası karşısın-da yüzde otuz değer kazanması vebu durumun sürme eğilimi kapita-list sınıfı endişelendirmektedir.Çünkü bugüne kadar ekonomiborçla şişirilmişti. Bu son gelişmemevcut borçların katlanmasına yolaçacak, şirketleri ve bankaları vu-racaktır. Ekonomik büyümeyi dahada yavaşlatacak, enflasyonu azdı-racaktır. Ekonomideki kırılganlık,iktidara yapışan AKP’nin elinde

patlamaya hazır bir bomba halinegelmiştir.

Her ne kadar AKP, gerek ekono-mideki bozulmayı gerekse şiddetortamının oluşmasını, seçmeninkendilerini tek başına iktidar yap-mamasına bağlayarak, yeniden tekbaşına iktidar olmak için kullansada, halkın buna itibar etmesi bek-lenmemelidir. Çünkü 7 Haziran’dansonra da, AKP hükümeti bir tekparti iktidarı gibi davrandı; hemçatışmaları yeniden başlattı hemde Merkez Bankası başta olmaküzere, ekonomideki tüm kurumlarıdenetimi altında tutarak, ekono-mik politika ve uygulamalarda be-lirleyici oldu. Düne kadar ekono-mideki başarılarıyla övünen ve ikti-darı döneminde kişi başına düşenmilli geliri dört kat arttırdığını id-dia eden AKP iktidarının ekonomikfiyaskosu ortaya çıkmak üzeredir.Gerek ekonomik fiyasko gereksesiyasi çıkar sağlamak amacıylabaşlattıkları savaşın sonucundadökülen kanların vebali, çok şeyumarak gittikleri seçimlerde kendi-lerini vuracak ve 1 Kasım seçimle-rinde hüsrana uğrayacaklardır.

Güçlü bir barış ve demokrasicephesi gerekli

Ancak, barış ve demokrasi güç-lerinin, esas olarak, 1 Kasım seçim-lerine odaklanıp, AKP iktidarını se-çimlerde hezimete uğratıp, tarihinçöplüğüne atmayı hedeflemeleriyetersiz bir tutum olacaktır. Bu sa-vaş ve darbe hükümetinin yöneti-mi altında, seçimlerin yapılıp yapıl-mayacağı, yapılacaksa, adil ve gü-venli koşullarda gerçekleşeceğikuşkuludur. Siyasi inisiyatifin, AKPve Erdoğan’ın elinde bulunduğuher gün halklara yıkım getirecektir.O nedenle bugünden başlayarak,geniş ve güçlü bir barış ve demok-rasi cephesini örüp, savaşı bitirmekve darbe dinamiğinin önünü kes-mek yaşamsal önem taşımaktadır.Yarın çok geç olabilir. Yapılmasıgereken, inisiyatifin Erdoğan veAKP’nin elinden alınmasını sağla-yacak olan kitle mücadelesini yük-seltmektir. Ancak bu gerçekleştiri-lebildiği takdirde, seçimler halkkitleleri için umut haline gelebilir.AKP diktatörlüğünü bitirip, barışve demokratik gelişmenin önünüaçabilir.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Eylül 2015, Sayı: 15Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Eylül 2015

Page 3: İşçi Sözü Eylül 2015

Yarbay’ın kirli savaşa it irazı var

Başkan Babanız seçimlerdençıkan sonucu hiç mi hiç beğen-medi çocuklar. Evet, evet sizinBaşkan Babanız! Çünkü bu se-çimlerde halkların kardeşliğiiçin barış hemen şimdi diyenHDP, önüne engel olarak konu-lan antidemokratik seçim bara-jını Başkan Babanızın başınayıktı. Seçim barajının altındakalan Başkan Babanız, beklenenİstanbul depreminin altında kal-mışçasına yaralandı. Sizlerinona yakıştırdığınız ve onun dagerçekten inandığı o “tekadam” karizması da seçim dep-remiyle birlikte yıkılıp gitti. Sizino zatı muhtereminiz, o gündenbugüne hala kendine gelemediçocuklar. “Resmen” Başkan Ba-banız olabilme hayaliyle birlikte,onu bu mevkilere taşıyacağınainandığı AKP iktidarı da yıkıldı.Bunu HDP yaptı. Sizin anlayaca-ğınız dille söyleyecek olursak,önceden de bildiğiniz üzere; atdevrildi, seyis ise yere yuvarla-nan atın altında kaldı çocuklar.Durum böyle olunca da BaşkanBabanız, o kontrol edemeyişiyleövündüğünüz “delikanlı” öfkesi-nin içinde boğuldu. Solunumyolları yeterince oksijen trans-feri yapamadı be çocuklar. Ne-redeyse tek bir silahın dahipatlamadığı, üniformalı veyaüniformasız gencecik fidanlarıntoprağa düşmediği, analarınağıtlar yaktığı o cenaze törenle-rini unutmaya başladığımız birdönemde kalkıp SAVAŞ ilan etti.Başkan Babanızın siyasi ruh halive hırsı, sizin yaydığınız o öfke

nidalarıyla birlikte, bizleri birkez daha savaş gerçeğiyle karşıkarşıya bıraktı. Sonrası malum;gençler yaprak dökümü gibitoprağa düşerken, gözyaşları-mızla genç bedenlerini yıkarolduk. Artık, hepimizin bağrıbirer musalla taşından ibaret.Başkan Babanız “seçimi yenile-mek” ve kaybettiği “tek adam”koltuğuna oturmayı bu kez desavaşın baskı ve şiddetiyle de-nemek istiyor. Milliyetçiliği siz-lerin sayesinde körükleyip,kardeş kavgasını kızıştırıp, birkez daha kirli savaştan medetummaya çalışılıyor…

“Git o zaman, oraya git!”Başkan Babanızın hayalleri bir

kez daha yıkılacak çocuklar veseçim yenileme kararıyla birliktebu seçimler artık Başkan Baba-nızın sonbaharı olacak. Yar-bay’ın ve acılı asker ailelerininBaşkan Babanızın kirli savaşınahayati derecede bir itirazı var.Yarbay’ın bu savaşa ve kardeşkanının dökülmesine itirazı var.Yarbay Mehmet Alkan, yüzbaşırütbesi taşıyan 32 yaşındakikardeşi Ali Alkan'ı bu kirli sa-vaşta yitirdi. İtirazını da açıkçaBaşkan Babanıza yöneltti: “Bu-radaki vatan evladı daha 32 ya-şında. Vatanına, sevdiklerinedoyamadı. Bunun katili kim?Bunun sebebi kim? Düne kadar‘çözüm’ diyenler, ne oldu dasonradan ‘savaş’ diyor. Saray-larda 30 tane korumayla gezip,zırhlı arabalara binip ‘şehitolmak istiyorum’ diye bir şey

yok. Git o zaman, oraya git!”Başkan Babanızın buyruğuylahareket ettiğiniz için, yerdengöğe kadar haklı olan bu itirazakulaklarınızı tıkadınız ve “YarbayAlevi”, “Yarbay terör örgütümensubu” diyerek saldırdınız.“Yarbay Alevi” lafınız, bir saatliksüre içinde, twitterda trendingtopik olmuş be çocuklar. Busizin için bir başarı. Yani sizlerde bu savaşı alenen cephe geri-sinden sürdürüyorsunuz. “TSKYarbay hakkında soruşturmaaçmalıdır” dediniz ve galibabunu da başardınız. Bunca ba-şarınızın ve kirli savaş naraları-nızın meyvesi, Başkan Babanızınsonbaharında, toprağa düşmüşbir çürümüşlük kokusu içindesizlere sunulacaktır. İnanın kisizler bunu hak ediyorsunuz ço-cuklar. 32 yaşındaki asker kar-deşini başlattığınız bu savaştakurban veren Yarbay MehmetAlkan saldırdığınız ilk acılı kar-deş ya da aile değil ki…

“Kardeşi kardeşe kırdırıyor!”Gencecik asker cenazeleri,

Başkan Babanıza ve parti kur-maylarınıza yönelik lanetleme-lerle defnediliyor. Siirt’tekaybettiğimiz jandarma er Ba-hadır Aydın’ın cenazesindeAKP’nin Sağlık Bakanı protestoedildi ve kovuldu. O cenazedede, Bakanınızı protesto edenacılı aile büyüğünü “terör ör-gütü mensubu” ilan ettiniz. YineSiirt’te kaybettiğimiz Recep Bu-cur’un cenazesinde de aynıprotestolarla karşılaşmadınız mıçocuklar? Recep Bucur’un aileside öfkesini Başkan Babanızayöneltti: “Cumhurbaşkanı gururduysun, kardeşi kardeşe kırdırı-

yor! Bu yaşa getirene kadar neçektik. Onun oğlu olsa böyleolur muydu?” diye haykırıyordu.Başkan Babanızı protesto eden“akan kan dursun” diyen o acılıaile yakınını da “terör örgütümensubu” ve “provokatör” ilanetmediniz mi çocuklar? "Asker-lik yan gelip yatma yeri değil-dir" diyen Başkan Babanız, sırasıra gelen asker cenazelerininardından yükselen feryat veprotestolar için de söyleyecekbir çift laf bulmuş. Hayatını kay-beden Uzman Çavuş Hakan Ak-türk'ün kızkardeşi BaşkanBabanıza "senin Bilal'in deböyle bayrağa sarılı gelirse bizianlarsın. Senin oyların azaldıdiye bizim çocuklarımızın, ağa-beylerimizin bedel ödemesi milazım?" deyince bakın ne cevapalmış; "Ağabeyin de bu mesleğiseçmeseydi." Ah çocuklar ah,iktidar hırsı için yitirilen oncacan ve oluk oluk akıtılan kan.Vallahi de billahi de sizlerin budünyada yatacak yeriniz yok…

Aklınızı başınıza toplayın ço-cuklar! Aklınızı başınıza toplayıniktidarın nursuz ve şuursuz se-kizleri! Bu kan ve gözyaşı iklimiBaşkan Babanızın sonbaharıolacaktır. Başkan Babanız değilsizleri, bu gidişle kendini bilekurtaramayacaktır. İster, “rejimideğiştirdim ve sıra ona uygunbir anayasada” diyen darbe zih-niyetiyle anayasayı tangır tun-gur etsin. İsterse de “seçimiyenileyeceğim ve HDP’siz mec-lisle birlikte başkan olacağım”diyerek yeniden boş hayalleredalsın. O’nu başkan yaptırmadıkve yaptırmayacağız! O’na savaşyaptırmayacağız! Barış cephesihızla büyüyor ve halkların kar-deşliği için barış hemen şimdidiyenler çoğalıyor. Şunu artıkkafanıza sokun; sarayın savaşınakarşı emekçiler barış istiyor!

Ha, “kim bu çocuklar?” mı di-yorsunuz? Hani şu Başkan Ba-balarının ve partisinin cephegerisi tetikçiliğini yapan medya-nın sekiz cüceleri var ya? İşteonlara sesleniyorum; edep yahuuu...

N. Cemal

Eylül 2015 3İşçi Sözü

Barış cephesi hızlabüyüyor ve halklarınkardeşliği için barışhemen şimdi diyenlerçoğalıyor. Şunu artıkkafanıza sokun; sarayınsavaşına karşı emekçilerbarış istiyor!

Page 4: İşçi Sözü Eylül 2015

“Kadınlar barış ve özgürlük sesini yükseltmek için direniyor”

İşçi Sözü4 Eylül 2015

Kadın Özgürlük Meclisi, çatış-maların ve sivil kayıpların yoğun-laştığı, sokağa çıkma yasağıuygulamalarıyla gündeme gelenbölgelerde incelemelerde bulundu.Bu süreçte Varto’ya giden kadıngrubunda yer alan feministlerdenHülya Osmanağaoğlu ile yaşa-nanları konuştuk:

İşçi Sözü: Kadın Özgürlük Mecli-si’nin çağrısıyla İstanbul, Ankara,Diyarbakır, Muş dahil pek çokilden kadınlarla heyet oluşturupçatışmaların yoğun yaşandığı böl-gelere gidildi. Bu meclisin nasıloluştuğunu ve bölgeye gidişinizinamacını anlatabilir misin?

Hülya: Kadın Özgürlük Meclisi,Türkiye'deki kadın hareketinin vefeminist hareketin ortak deneyim-lerini bir araya getiren farklı siyasive toplumsal alanlardan kadınlarınyan yana gelmesiyle oluştu. Barışve müzakere süreçlerinde demo-kratik alanın gelişmesiyle kadınözgürlük mücadelesinin de hangitalep ve politikalarla sürece müda-hil olacağını tartışmak ve örgütle-mek amacıyla 10 Mayıs'taİstanbul'da buluşmuştuk.

Ancak 20 Temmuz’da yaşananSuruç katliamıyla AKP, Kürt halkınayönelik olarak yeniden savaş vekatliam politikalarını yürürlüğesoktu. Savaşa karşı barış ve kadınözgürlük mücadelesine yönelenmilitarist erkek saldırganlığınakarşı direniş, önümüze bir görevolarak duruyor. Bu eksende kadınhakikatlerini ve savaşın gerçek yü-zünü ortaya çıkarmak saldırı atın-daki bölgelerdeki kadınlarladayanışmak seslerini sözlerini duy-

mak ve sözünü sesini elimizdengeldiğince duyurmak için izlemeheyetleri oluşturduk. Ağrı, Silopi,Silvan, Lice ilk gittiğimiz yerlerdi.

İşçi Sözü: Basında da yer aldığıüzere, devletin güvenlik güçlerininöldürdükleri bir kadın gerillanınbedenine işkence yaparak çıplakfotoğraflarını çekip servis ettikleriVarto’ya da gittiniz. Varto’da yaşa-nanları özetleyebilir misin?

Hülya: Varto'ya gidişimiz tüm budiğer gidişlerden farklı bir anlamtaşıyordu. Varto’da da diğer ilçe-lerle benzer bir durum yaşanmıştıaslında biz gittiğimizde iki gün bo-yunca insanlar sokağa çıkamamış,kolluk kuvvetleri ilçeyi ateş altınaalmıştı. Binalarda dükkan kepenk-lerinde onlarca kurşun izi vardı. Veiki Vartolunun yanı sıra kimliği bi-linmeyen/tespit edilemeyen iki ki-şinin daha cesetleri adli tıbbakaldırılmıştı. Bunlar aslında KÖMheyeti olarak gidilen her yerdekarşılaşılan örneklerdi. AKP’ninsavaş sözcüsü durumundaki med-yanın “çatışma-gerginlik” var vsdiye duyurduğu her yerde aslındadevletin ilçeyi kuşatması sokağaçıkma yasağı ilan etmesi ya da so-kağa çıkma yasağı dahi ilan etme-den sivillere ateş açması sözkonusu. Savunmasız sivilleri katlet-tikten sonra da “çatışma” bilgisiservis ediliyor medyaya. Varto’dayaşananlar da aynı şekilde gerçek-leşiyor aslında.

Biz gittiğimizde en çarpıcı olan50 kadar kadın Varto sokaklarında“Jin Jiyan Azadi!” diye bağırarakyürümeye başladığımızda öncecamların sonra kapıların aralanma-

sıyla onlarca kadının yürüyüşü-müze katılmasıydı. Sadece on beşyirmi dakika içinde 200 kadarkadın olmuştuk ve yine dört gün-dür ilçede kimse sokağa çıkmaz-ken yüzlerce erkek de bizimgelişimizle kadın kortejinin arka-sından Varto sokaklarında yürü-yüşe geçti.

Aslında Varto’nun en önemlifarkı, kolluk güçlerinin Varto yakı-nında yol kontrolü yapan gerilla-lardan Ekin Wan’ı bacağındanvurduktan sonra işkence etmesi veölüsünü çıplak olarak yerlerde sü-rükleyerek ilçe merkezinde teşhiretmesiydi. Varto halkı bunu pro-testo ederek devleti tanımadığınıilan etmiş özerklik ilan ettiğiniaçıklamıştı. Karşılığı ise dört kişininnerdeyse parçalanarak katledil-mesi ve ilçede kurşunlanmamış evve işyeri kalmamış olmasıydı.

İşçi Sözü: Güvenlik güçleri buvahşetle nasıl bir “mesaj” vermekistediler? Kadınların bu mesaja yö-nelik tutumu nasıldı?

Hülya: Biz Kadın Özgürlük Mec-lisi olarak Ekin Wan’a uygulananerkek devlet şiddetinin aslında öz-gürlükleri için mücadele eden tümkadınlara gözdağı vermek için deyapıldığını biliyoruz. Bunun içinVartolu kadınlarla dayanışma ama-cıyla oradaydık. Aynı zamandaerkek devlet şiddetine karşı kadınmücadelesinin sesini Ekin Wan’ınvurulduğu yerden yükseltmek iste-dik. Aslında Ekin Wan’a uygulananşiddetin münferit olmadığını songünlerde gözaltına alınan HDP-DBP’li eş belediye başkanı ve ilbaşkanı kadın arkadaşlara gözal-tında uygulanan cinsel tacizlerdeve çıplak resimleri medyaya servistehditlerinde bir kez daha gördük.

AKP hükümeti tüm ezilenlere yö-nelik olarak başlattığı savaşta cin-sel şiddet ile kadınların özgürlükmücadelesini ve barış sesini bastı-racağını düşünüyor. Kadınlar dahayatın değişik alanlarında barışve özgürlük sesini yükseltmek içindireniyor. Kadın Özgürlük Mecliside bu direnişin gerçekleştiği mec-ralardan biri olarak mücadeledeyer almaya çalışıyor.

Röportaj: Oya Öznur

6 ayda 14 kadın şiddet gördükleri erkekleri öldürdü

İstanbul Feminist Kolektif,2015'in ilk altı ayında şiddetgördüğü/tacize uğradıkları er-kekleri öldüren kadınların hika-yelerini ve erkek şiddetinekarşı meşru müdafaa davala-rındaki kararları derledi.2015yılının ilk 6 ayında kadınlar şid-det gördükleri/tacize uğradık-ları 14 erkeği öldürdü, 17erkeği de yaraladı.İstanbul Fe-minist Kolektif’in (İFK) “Kadın-lar Hayatlarına Sahip Çıkıyor”başlıklı raporuna göre, kadınla-rın meşru müdafaayla öldür-dükleri erkeklerin çoğunu eskive yeni kocalar, sevgililer oluş-turdu.

2015’in ilk 6 ayında devametmekte olan dava sayısıdokuz. Bunların yalnızca iki-sinde sanık için haksız tahrikindirimi, birinde ise meşru mü-dafaa gerekçesiyle beraat iste-niyor.

İFK bu konuda şöyle diyor:“Görüldüğü gibi, yargı kadın-

ların sistematik erkek şiddetikarşısında kendini savunmazorunluluğunu meşru müdafaaolarak görmüyor, ‘öldürme-seydi öldürülecekti’ diyemiyor.Oysa, kadınlar mahkemeler-deki ifadelerinde erkek katillergibi indirim yarışına girmiyor-lar, ‘iyi hal’ indirimi kapmak içintakım elbiseyle duruşmayagelip ‘pişmanım’ demiyorlar.Zaten erkeklere tecavüz, cina-yet ya da tacizden yargılandık-ları hemen her davada ‘iyi hal’indirimi verilirken, kadınlaraverilen ‘iyi hal’ indirimi oranırakamlardan da açıkça anlaşılı-yor. Kadınlar bu cinayetleri er-kekler gibi keyfi olarak değilzorunluluktan işliyor, bunu dainkâr etmiyor.”

Elbette hiçbir gerekçeyleölümü ,öldürmeyi savunmuyo-ruz.Erkek egemen sisteminsürmesine katkı sunan tüm kişi,kurum ve kuruluşların erkekle-rin kadınları öldürmesinde ol-duğu gibi kadınlarınzorunluluktan da olsa erkekleriöldürmesinde payı olduğunubiliyoruz.Adil ,eşit bir yaşamiçin ataerkil sistemi yok etmeyekarşı kadınlar olarak mücadeleetmeye,hayatlarımıza sahipçıkmaya devam ediyoruz.

Page 5: İşçi Sözü Eylül 2015

Devletin, Varto'da yaşattıklarıaz çok gün yüzüne çıkmaya,medyaya yansımaya başladıktansonra kadın örgütleri ve femi-nistler olarak Kadın ÖzgürlükMeclisi (KÖM)'ün çağrısıylaAdana, İstanbul, Diyarbakır veAnkara'dan gelen kadınlarla 19Ağustos günü Varto'daydık. İlkdurağımız, ilçenin hemen giri-şinde bulunan Ekin Wan (KevserEltürk)'ın cansız bedeninin çırıl-çıplak şekilde atıldığı, başka birdeyişle Beyaz Türk erkeğin pat-riarkal gücünü kanıtlamaya ça-lıştığı yerdi. Hepimiz, MuşKadın Meclisi'nin hazırladığı"Kadınlar olarak, Ekin Wan dire-nişimizin çırılçıplak halidir. Onu-rumuzdur, bizdir, herşeyimizdir.Devleti ifşa eden bedenimizi-dir!" pankartı arkasında biraraya geldik. Burada Figen Yük-sekdağ, Pınar Aydınlar, HüdaKaya, İlçe Eşbaşkanları , ilçe sa-kini kadınlarla birlikte ortakbasın metnini heyet adınaHülya Osmanağaoğlu okudu.Hem kadınlara destek vermekhem de hakikatleri açığa çıkar-manın bir parçası olmak içinburada olduklarını söyledi.Açıklama yapılırken sabah saat-lerinde gerilla mezarlığının ya-kınına operasyon yapıldığıhaberleri ulaşan ilçeden, zırhlıaraçların geçişini görüyorduk.Ardından ilçenin içine girdiği-mizde, 3 çocuğuyla birlikte ya-şayan bir kadının evdeoturdukları esnada önce çatınınyandığını fark ederek kendini veçocuklarını dışarıya atması sa-yesinde can kaybının yaşanma-dığı bir evi ve ardından özel

timin kurşunlarla taradığı evlerigörüyoruz. İlçe merkezinde sal-dırıya uğramayan dükkan nere-deyse yok gibi. Olaylardan buyana kepenk kapatan esnaf he-yetin geçişi sırasında dükkanla-rını açmaya başladı. İlçe halkıise heyetle birlikte sokağa çıka-rak hep bir ağızdan "Jin! Jiyan!Azadi!" , "Kadın! Yaşam! Özgür-lük", "Savaşa hayır! Barış hemenşimdi!" "Kadına/ Ekin'e uzananeler kırılsın!" sloganları eşli-ğinde yürüyüş gerçekleştirdi.

Çatışmaların ardından

Varto'da iki gün süren çatışma-ların ardından ırkçı şiddetin sonkurbanları,özel harekat timleri-nin infaz ettiği ve isimleri netle-şen Alagöz Mahallesi nüfusunakayıtlı 36 yaşındaki Rahmi Kızıl-taş ve 26 yaşındaki AbdullahToprak'ın cenazeleri Adli TıpKurumu'na gönderilirken, cena-zeler aileleri tarafından teşhisedildi. Rahmi Kızıltaş'ın annesiCemile Kızıltaş: "Oğlum üççocuk babasıydı ve inşaatlardaçalışıyordu. Eşyaları da buradaişte, alçı ve dekorasyon işleriyapıyordu. Olaylar başladığındaoğlum Varto'daydı. Hep bekle-dik gelmesini. Malatya'ya gittik.Çocukları orada öldürmemişler,işkence yapmışlar. Öldükleriyerde kan yoktu. Parçalarınıağaçtan topladılar. Allah bizimhakkımızı onların yanına bırak-masın." dedi. 24 yıl önce FevziToprak isimli çocuğunu da birçatışmada kaybeden 26 yaşın-daki Abdullah Toprak'ın annesiNazife Toprak ise ağıtlar yaka-

rak Cumhurbaşkanı Erdoğan'atepki gösterdi. Toprak "Erdo-ğan'ın evi de böyle yansın, ci-ğeri parçalansın. Abdullahbenim evimin delikanlısıdır.Benim delikanlımdı daha gençti,sevdalıydı, evlenecekti. Oğluminşaatlarda çalışıyordu, ot biçi-yordu. Evin geçimini sağlamayaçalışıyordu. Katil devlet evla-dımı alıp öldürdü. Allah budevletin belasını versin. Bu dev-letin bayrağı altında yaşıyoruzve bu devlet gelip halkı öldürü-yor." diye konuştu.

“Böyle vatan sağ olmasın!”

Dönüş yolunda annelerin açık-lama yaptığı saatlerde EnerjiBakanı Taner Yıldız'ın yapmışolduğu "Benim amacım da Allahnasip ederse şehit olmaktır."şeklindeki açıklaması izleni-yordu . Ekonomik durumu şehitolmak için fazla iyi olan TanerYıldız bakanlığında en az 797maden işçisi, AKP iktidarındaise 14 bin 455 işçi yaşamını yi-tirdi. Kendisine cevabı; toprak-larını bırakıp göç etmeyezorlanan, evleri, köyleri yakılan,anadili yasaklanan, eşleri, kar-deşleri, dostları katledilmiş on-larca kadın hep bir ağızdan"İnşallah!" diyerek veriyordu.Sayın bakan henüz Soma'daöl(dürül)en 301 işçi için özürbile dileyemiyorken, aynı göm-leği iki gün üst üste giyemez-ken ve -reddetse de- bizzatoğlunun bedelli askerlik yaptığısöylenirken sormak gerekir:nasıl şehit olacaksınız? Görünen

o ki, ana akım medyanın sır gibisaklamaya çalıştığı Türkiye'nindört bir yanındaki cenazelerde"Böyle vatan sağ olmasın!" di-yerek itiraz eden, başkanlık vetek partili iktidar uğruna evlat-larından olan asker anneleri deKürt kadınları ile benzer temen-nilere sahipler.

Savaş çığırtkanlarına inat barışla dağlarımız yeşerecek

Tanıl Bora bir konuşmasında,Güney Afrika Hakikat Komisyo-nu'nda yargıçlık yapan Alex Bo-raine'in evladını kaybeden birkadının tanıklık verirken söyle-diği sözleri kendisine aktardı-ğını ve bu sözlerin onu çoketkilediğini söyler: "Ben affet-meye hazırım, her şeyi affet-meye hazırım. Ama bana kimiaffedeceğimi gösterin!" Ak Par-ti'nin çıkarmaya uğraştığı içsavaş Erdoğan'ın kontrolündençıkarak bu coğrafyada artıkortak acılar ve ortak aklın idra-kine sebep olabilir. Bunun içinhep bir ağızdan savaşın gara-betlerini ve coğrafyada yaşayantüm halklar için onurlu bir barışistediğimizi daha gür sesle, herplatformda ve en çok sokaktaanlatmak zorundayız. Acılarınen büyüğü, evlat kaybetmeninacısını yaşayan bu kadınlar dahiher şeye rağmen "BARIŞ!" di-yorlarsa, bu sesi egemenlerinkulağına haykırmaktan dahabüyük bir sorumluluğumuz ol-mamalı. Kuşkusuz hepimiz si-lahların sustuğu, barışınkonuşulduğu bir ülkede yaşa-maktan yanayız. Gezi Direni-şinde hep birlikte konuşmanın,birbirimizi dinlemenin, temasetmenin bize verdiği gücü farketmiştik. Bugün kulakları sağıreden savaş çığırtkanlarına iştebu yüzden dur diyoruz. Asker,gerilla, sivil ölümleri hemendurmalı. Biliyoruz ki, şiddettenarınmış, barış dili öne çıktıkçasavaş isteyenlerin sesleri kısıla-cak, giderek duyulmaz olacak.Dağlarına yeniden bahar gele-cek memleketin ve eşitlik, de-mokrasi, nefes alınabilir bir ülkeancak böyle yaşayacak tüm ba-harları. Savaş susacak, barış ko-nuşacak. Yoksa bu ateş hepimiziyakacak!

Hazal Yaşacan

Eylül 2015 5İşçi Sözü

Ekin Wan'a sözümüz var barış ile giydireceğiz soyulan bedenini

Acıların en büyüğü,evlat kaybetmeninacısını yaşayan bukadınlar dahi her şeyerağmen "BARIŞ!"diyorlarsa, bu sesiegemenlerin kulağınahaykırmaktan dahabüyük birsorumluluğumuzolmamalı.

Page 6: İşçi Sözü Eylül 2015

İşçi Sözü6 Eylül 2015

Anayasa Mahkemesi, Şişecamişyerlerindeki grevin BakanlarKurulu tarafından ertelenmesininhak ihlali olduğuna karar verdi.Bu karar “geç gelen adalet, ada-let değildir” sözünü hatırlatıyor.

Şişecam grevi yasaklandı

Kristal-İş Sendikası ile Şişecamgrubu arasındaki toplu sözleşmegörüşmeleri anlaşmazlıkla so-nuçlanmış ve Şişecam’ın 10 fab-rikasında grev kararı alınmıştı. 20Haziran 2014 günü başlayangrev, AKP Hükümeti tarafından27 Haziran 2014 tarihli kararla 60gün ertelendi. Erteleme kararınıngerekçesi “genel sağlığın ve milligüvenliğin bozulması” olarakgösterildi.

Sendika, bu kararın yürütmesi-nin durdurulması ve iptali tale-biyle Danıştay’a başvurdu. AncakDanıştay 10. Dairesi gerekçe dahigöstermeksizin bu başvuruyureddetti. Netice olarak da Şişe-cam grevi “erteleme” adı altındayasaklanmış oldu. Çünkü 60günlük “erteleme” süresindensonra, greve devam etme ola-

nağı bulunmuyor.

Anayasa Mahkemesi “hak ihlali” dedi

Kristal-İş Sendikası bir yandanDanıştay’a, bir yandan da Ana-yasa Mahkemesi’ne başvur-muştu. Sendika başvurusunda,Danıştay’daki dava sonucu bek-lenmeden ve 60 günlük ertelemesüresi dolmadan hak ihlalinintespit edilmesini talep etti. Bunakarşın Anayasa Mahkemesi baş-vurunun üzerinden bir yıl geçtik-ten sonra karar verdi.

Anayasa Mahkemesi’nin kararı11 Ağustos 2015 günü ResmiGazete’de yayınlandı. Kararda;grev erteleme kararının demo-kratik toplum düzeni açısındangerekli ve ölçülü olmadığı belir-tilerek şöyle denildi: “Somutolayda grevi erteleme kararınadayanak yapılan milli güvenlik vegenel sağlık gerekçelerinin zorla-yıcı bir toplumsal ihtiyaca işaretetmeleri mümkün görünmekte-dir. Ancak yürütmenin durdurul-ması incelemesinin başvurucusendikanın haklarının korunması

bakımından taşıdığı önem dik-kate alındığında bu zorlayıcı ne-denin inandırıcı biçimde veaçıklıkla ret kararında ortayakonması gerekmektedir. …Diğeryandan milli güvenlik ve genelsağlık hususunda yeterli açıkla-manın yapılmamasıyla birleşti-ğinde grevin cam üretimininyüzde 90’ını gerçekleştiren işyer-lerini kapsadığı ifadesi, ekono-mik gerekçelerin yürütmenindurdurulması talebinin reddineesas alındığı algısına da yol aça-bilecektir.”

Patronların ekonomik çıkarlarınıkorumak için grevlerin yasaklan-masına aşinayız. Son örneğini,

Birleşik Metal-İş Sendikası’nınörgütlü olduğu işyerlerinde baş-layan grevin, AKP Hükümeti ta-rafından 30 Ocak 2015 tarihindeertelenmesinde görmüştük.Anayasa Mahkemesi’nin bu ka-rarı, Hükümet tarafından “ekono-mik” gerekçelerle grevlerinertelenmesine engel olmayacak-tır. Ancak önümüzdeki dönemdeDanıştay’a yapılacak başvuru-larda sendikalar ve işçiler lehineolumlu etki yaratabilir.

Sorunun kökten çözümü

7 Kasım 2012 tarihinde 6356sayılı Sendikalar ve Toplu İş Söz-leşmesi Kanunu yürürlüğe girdi.Bu Kanun’un 63. maddesi “grevertelenmesi” düzenlemesini içe-riyor. Kanun yayınlandıktansonra pek çok maddesi iptal ta-lebiyle Anayasa Mahkemesi’netaşındı. Bu maddelerden biri de“grev ertelenmesi”ne ilişkin mad-deydi. Fakat Anayasa Mahkemesi22 Ekim 2014 tarihli kararı ile bumaddeye yönelik iptal talebinireddetti.

Kısacası Anayasa Mahkemesi,grevlerin yasaklanmasına imkânveren bu maddeyi iptal etmedi;demokratik bir hakkın kullanıl-masının önündeki engeli orta-dan kaldırmadı. Patronlar veçıkar ortağı hükümetler için işçi-leri sindirecek bir kapıyı aralıktutmayı tercih etti. Şimdi ise Şi-şecam grevinin yasaklanmasınınüzerinden bir yıl geçtikten sonra,yani iş işten geçtikten sonra “hakihlali” tespiti yapıyor.

6356 sayılı Kanun’un 63. mad-desi yürürlükte olduğu müd-detçe grevlerin yasaklanmasıörneklerini görmeye devam ede-ceğiz. İşçilerin fiili mücadelesi isebu anti-demokratik uygulamanınpanzehirini oluşturuyor. TıpkıBursa’da metal işçilerinin başlat-tığı fiili grevde olduğu gibi. Fiilenbaşlatılan bir grevin 60 gün erte-lenmesi mümkün değil!

Oya Öznur

Şişecam grevinin ertelenmesi hak ihlali

Anayasa MahkemesiŞişecam grevininyasaklanmasınınüzerinden bir yılgeçtikten sonra, yani işişten geçtikten sonra“hak ihlali” tespitiyapıyor.

Page 7: İşçi Sözü Eylül 2015

Eylül 2015 7İşçi Sözü

2.5 milyonu kamu emekçisi, 2milyonu emekli ve aileleriyle bir-likte en az 20 milyonu yakından il-gilendiren 2016-2017 yılı toplusözleşme görüşmeleri 4 Ağus-tos’ta başladı. Aynı gün KESK’lile-rin Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’nın önünde talepleriniifade etmek üzere yaptıkları yürü-yüş, polisin sert saldırısıyla engel-lenmek istendi. Milyonlarca kamuemekçisinin sesi olan KESK’e yöne-lik takınılan bu tutumum ardında,görüşmelerin Ekim ayında yapıl-ması talebinin kamu emekçilerinezdinde karşılık bulması yatmak-tadır.

KESK, çok sayıda kamu emekçi-sinin izinli olduğu Ağustos ayında,yetkisiz geçici bir hükümetle alela-cele yürütülen bu sürecin ikinci birsatış sözleşmesiyle noktalanma-ması için mücadele yürütmüştür.Üstelik 2012 yılında TİS görüşme-lerinin Eylül ayında yapılmasınadair her üç konfederasyonun ortaktalebi de tutanak altına alınmışkenbu karara uyulmamıştır.

Bugüne kadar birlikte aldıklarıher kararda kamu emekçilerininhaklarını tırpanlayan AKP-MemurSen ittifakı, bir kez daha bizi şaşırt-mamış, hafta sonu yeni bir “satışsözleşmesi”ne imza atarak kamuemekçilerini yine mağdur etmiştir.AKP ile Memur Sen arasında imza-lanan sözleşme ile 2016 için yüzde6+5, 2017 için yüzde 3+4 sefaletzammı yapılmış, kamu emekçileri-nin ekonomik kayıpları ve entemel sorunları görmezden gelin-miştir. Emeklilerle ilgili olarak daEylül 2015’ten itibaren geçerli ola-cak şekilde memur emeklilerineSSK ve BAĞ-KUR emeklilerinde ol-

duğu gibi kısmi bir iyileştirme ya-pılacağını, emekli ikramiyelerininhesaplanmasında artış olacağınıifade etmiştir. Bu oranlar AKP Hü-kümeti tarafından hazırlanan OrtaVadeli Mali Plan’da bütçedeki per-sonel ödeneğindeki artış oranla-rıyla örtüştüğünden, ortadaöngörülenin üzerinde elde edilmişbir kazanım olmadığından,MEMUR SEN’in kamuoyuna ve TİSmasasına açıkladığı taleplerininyüksekliği ile imzaladığı oranlarbirbiriyle tutarsız olduğundan; bubir satış sözleşmesidir.

Eğitim alanına yönelik kendi ta-leplerine dahi sahip çıkamayan,yükseköğretim alanında yaşanansorunlara sırtını dönen Memur SenGenel Başkanı Ali Yalçın, TİS görüş-melerinde ilk defa yüzde yüz mu-tabakat sağlandığını, bunun tarihibir anlaşma olduğunu ve önemlikazanımlar elde edildiğini belirte-rek yapmış olduğu sözleşmeyi öveöve bitirememiştir.

22 Ağustos’ta görüşmeleribiten Toplu Sözleşme’den çıkankararlar:

• Bu toplu sözleşme ile 2005 yı-lından sonra göreve başlayan çalı-şanlara ilave bir derece verildiği,

• Öğretmenlere 2016 için aylıkbrüt 98 TL’ye, 2017 yılında ise 140TL’ye kadar nöbet ücreti ödene-ceği,

• Hafta sonu sınavda görevyapan öğretmenlerin ücretinin 58TL’den 132 TL’ye çıkarıldığı,

• Sağlık kuruluşlarında çalışansağlık personeline taban oranı ar-tırıldığı,

• Eş durumu tayinlerinde öngö-rülen 3 yıllık sigortalı olma şartının1 yıla indirileceği,

• Başta sağlık personeli olmaküzere fiili hizmet zammı talebi içinbir bilim kurulu oluşturulacağı,Bilim kurulu çalışmalarını 2016’datamamlayacağı,

• 4C kapmasında çalışan memurgibi çalışan işçilerin sözleşmeli po-zisyonuna yasal düzenleme kadroiçin çalışma yapılacağı, 4/C’lilere150 TL ek ödeme yapılacağı,

• Yurtdışı teşkilatta çalışanlaraaile yardımı yapılacağı,

• Şef, mübaşir, sivil savunma uz-manı, KİT'lerdeki mühendis vemimar ile koruma/güvenlik görev-lilerinin tazminatlarında ilave artışsağlanacağı,

• Tapu dairelerinde yoğun ola-rak çalışanlara fazla çalışma ücretiverileceği,

• Cuma günleri ibadet tatili ça-lışması yapılacağı” belirtilmiştir.

Peki kamu emekçileri bu sürecive kararları nasıl okuyor:

• TİS masasında satış sözleşme-sinden kaynaklı kamu emekçileri-nin 2014 yılı kayıplarıkarşılanmamıştır. Bu açıkça hakgaspıdır.

• 2005 yılından sonra görevebaşlayan çalışanlara ilave bir de-rece verilmesi yıllardır gerek TİSmasasında ve gerekse de KamuPersonel Danışma Kurulu (KPDK)toplantılarında kabul edilen birmadde olup AKP tarafından gereğiyerine getirilmemiş bir husustur.Yeni bir kazanım gibi sunulması al-datmacadan ibarettir.

• Toplusözleşme masasında ka-

dınlara yönelik taleplerini ifadeetmek isteyen KESK Kadın Sekre-teri Gülistan Atasoy Memur Senyöneticilerinin saldırgan ve kadınatahammülsüz tutumu ile karşılaş-mıştır. Dolayısıyla toplusözleşmemasasında kadını yok sayan, kadı-nın varlığına dahi tahammül ede-meyen bir zihniyet oturmuştur!“Tarihi anlaşma” olarak sunulantoplusözleşmede kadın taleplerineilişkin tek bir madde dahi yoktur.

• Öğretmenlere 2016 için aylıkbrüt 98 TL’ye, 2017 yılında ise 140TL’ye kadar nöbet ücreti ödenmesikabul edilmiştir! Kamu PersoneliDanışma Kurulu (KPDK) Toplantı-sında nöbet tutulan her gün için 4saat ek ders ücreti ödenmesi ve bugörevler dâhil öğretmenlere birimders saat içinde ödenen ek dersücretlerinin artırılması görüşülmüşolmasına rağmen Memur Sen, im-zaladığı toplusözleşmeyle 4 saatlikek ders ücretinin yanına dahi yak-laşamamıştır.

• Hizmetli ve memurlar “eğitimöğretim tazminatı” kapsamınaalınmamış, eğitim hizmetininönemli bir kesimi yok sayılmıştır!

• Yükseköğretim alanındaki idarive teknik personel için talep edilen“yükseköğretim tazminatı” kaydaalınmamıştır. Akademisyenlerinçığ gibi büyüyen sorunlarına karşı“akademik teşvik ödeneği” yeterligörülmüş olacak ki en temel so-runlar tartışmaya dahi açılmamış-tır.

• “4/C ve sözleşmelilerin kad-roya alınması ile ilgili çalışma ya-pılması” da yıllardır AKP’nin tekrarettiği bir ifade olup herhangi birbağlayıcılığı yoktur.

Çok açık ki Memur-Sen, kamuemekçisinin Türk Metal'idir. Yaşa-nan bu “tarihi anlaşma” netice-sinde, kamu emekçilerinintoplusözleşme görüşmelerininEkim ayında yapılması talebinin nekadar hayati olduğu bir kez dahaortaya çıkmıştır. Saltanatın, lüksün,sefanın, hırsızlığın, savaşın, talanınfaturasını işçiler, emekçiler ve tabiki kamu emekçileri ödememeli! İşyerlerinden başlanarak sorunlarakalıcı çözüm üretilmesi iradesi eği-tim ve bilim emekçilerindedir.

Ayla Çelik

TİS sürecinin satışla bitmesinedense bizi hiç şaşırtmadı!

Memur-Sen, kamuemekçisinin TürkMetal'idir. Yaşanan bu“tarihi anlaşma”neticesinde, kamuemekçilerinintoplusözleşmegörüşmelerinin Ekimayında yapılmasıtalebinin ne kadarhayati olduğu bir kezdaha ortaya çıkmıştır.

Page 8: İşçi Sözü Eylül 2015

Bodrum'un göçmenleriTürkiye’nin “cennet köşelerinden

birisi” olarak anılan ve yaz mev-simlerinin “en gözde eğlence mer-kezi” namıyla bilinen Bodrum’dabu yaz öyle kolay kolay “âlemlereakmak” yok. Çok affedersiniz, çokçok sayın küçük burjuvalarımız;âlemlere akacağınız bu cennetbeldemize, savaş cehennemindenkaçan göçmenlerin akını var. Bod-rum otogarından başlayan mültecitaburları, açlık ve yorgunluk içindeher yere dağılmış durumdalar.Otogarın çevresinde, banklarda,duvar diplerinde, sahil şezlongla-rında, yani nereyi buldularsa oradayatıp kalkıyorlar. Bodrum merkez-den sahile doğru indiğinizde, yüz-lerini karşı kıyıdaki komşumuzYunanistan’a çevirmiş bekleyenSuriyeli, Iraklı, Afganistanlı savaşmağdurlarını göreceksiniz. Onlar,kendilerini umuda yolculuğun göçgeçidine ulaşabilmiş “şanslı” mül-teciler olarak görüyorlar. Bodrum’a“yaz aşkları” yaşamaya ve “gece-lere akmaya” gelenler ise bu in-sanlık dramına “iğrenerek”bakıyorlar. Mültecileri “insan” ye-rine bile koymuyorlar…

Mülteciler, şişme botları patlamazya da sahil güvenlik polislerincepatlatılmazsa, boğularak ölmez yada öldürülmezlerse, Bodrum’unkarşı kıyısında bulunan Kos sahi-line çıkacaklar. Kendilerince, Avru-pa’nın ilk durağına adımlarınıatmış olacaklar. ÇoğunluğunuMüslümanların oluşturduğu busavaş mağduru mültecilerde‘Kos’tan sonra Allah kerim’lik birkader halleri var. Ve “ver elini Avru-pa’nın diğer ülkeleri” gibisindenbir “cennet rüyası”. Ağırlığını Su-riye, Irak ve Afganistanlıların oluş-turduğu mültecilerin Lübnandurağından sonra en önemli Av-rupa geçidi Türkiye. Türkiye’dengeçerek Avrupa’ya ilk ayak basma

hedefinde ise 12 adalar ve tabi kiKos adası var. Kos deyince de ilkakla gelen Bodrum geçidi…

Kos'un mültecileriKarşı kıyıda ise, Kos’un merke-

zinde bulunan ve 1912 İtalyan iş-galinden miras kalan tarihi polismerkezi binası var. Bu bina İtalyanişgali döneminde İtalyan faşistleri-nin karargâhı olarak da kullanılmış.Polis merkezinin önünden bircadde geçiyor ve caddenin hemendibinde de Kos sahili var. Kos sahilive merkezi boydan boya mülteci-lerle dolup taşıyor. Kimisi yeni gel-miş, kimileri ise neredeyse bir ayayakın bir zamandır “resmi” birmülteci belgesi almak için bekle-mekteler. Tarihi polis merkeziniadeta kuşatmışlar ve kayda geçiri-lip bir “kâğıt” almak istiyorlar. Yanionlar KÂĞITSIZLAR. Sadece Türki-ye’deki unu tuzu kurular için değil,Avrupalılar için de insan olarak yokhükmündeler. Yunanistan çevikkuvvet polisleri, pencereleri tel vedemir takviyelerle güçlendirilmişpolis otobüsleriyle gelip, tarihi ka-rakollarını koruma altına almayaçalışıyorlar. Ya da bize öyleymişgibi gösteriyorlar. Oysa gerçeklergörünenden çok farklı. “Kâğıtsız”göçmenler polis karakolunu işgaletme derdinde değiller, “resmen”kayda geçirilmenin ve geleceksiz-likten kurtulmanın telaşındalar.Göçmenleri bir ara polis zoruylabir stadyuma kapatmayı ve turiz-min en önemli aylarında ortalıktadolaşan bu “iğrenç görüntüyü”(Kos’a gelen Avrupalı turistlerinifadeleri aynen böyle) ortadan kal-dırmayı denemişler. Aldıklarısonuç, savaş cehenneminden canhavliyle kaçan göçmenlerin tepkive direnişi olmuş…

“Kaçaklar” ve “yasadışılık” yaftası

Kos merkezindeki sahili denizegirmek için kullanan turist nere-deyse kalmamış gibi. Oralar artıkgöçmenlerin zorunlu mekânı. Tu-ristler genellikle araçlarla gidilenve Kos merkeze uzak olan Paradise(Cennet) gibi koylarda denize gir-meyi tercih ediyorlar. Myhtos bira-sıyla susuzluklarını giderip,Barbayanni rakısıyla sirtaki oyna-maya çalışıyorlar. Göçmenler, yıkıkdökük ve sağlıksız kapalı mekân-lara topluca kapatılmaktansa mer-keze yakın ara sokaklardagölgelenebilecek ve barınacak kö-şeler arıyorlar. Tarihi bir kalıntınınduvar dibi, Kos’un sembolü olmuşeski bir köprünün altı, uygun yerekonulmuş bir bankın üstü “tercih-

leri” arasında. Kısmen hazırlıklıgelen ve üç beş kuruşu olanlar pa-raları bitene kadar kendilerini“şanslı” hissediyor ve yiyecek birşeyler satın alabiliyorlar. Bu göç-menlerin geneli için “lüks” bir ayrı-calık gibi duruyor. Çoğunluğu,ellerinde su şişeleri ve poşetlerin-deki ekmekleriyle, yerleşim merke-zinin etrafında, girdaba kapılmışpervaneler gibi dolanıp duruyorlar.Öncelikli hedefleri Kos ya da iflasetmiş Yunanistan’da kalmak değil.Diğer “gelişmiş” Avrupa ülkelerine,özellikle de İngiltere’ye gitmeyihayal ediyorlar. Yüzlerinde, Bod-rum’dakilere oranla, bir parça “ra-hatlamışlık” hissi de var. “Avrupalıolduk sayılır” gibisinden ikircikli birrahatlık. Ait olmayı istedikleri Av-rupalıların yüzünde ve dilindekiifadeden açıkça anlaşılan ise “on-larla aynı havayı solumaktan bilenefret ediyor” oluşları…

Sınır tanımayan doktorlara, BMgörevlilerine, STK gönüllülerine(özellikle merkezde ve karakol ya-kınlarında) rastlamak mümkün.Devriye gezen polisleri ve sahil ko-ruma botlarını da sıkça görebilirsi-niz. Kos duvarlarında tek tük deolsa, anarşist ve sosyalistlere aitdayanışma sloganları göze çarpı-yor. Hepsinde de yaklaşık olarakaynı vurgu var: Hiç kimse illegal(yasadışı) değildir! Türkiye’de tel-evizyon kanallarında ve gazete ha-berlerinde, savaş mağdurugöçmenlere dair söylenen “kaçak-lar” vurgusundaki “yasadışılık” yaf-tasının ne denli yaygın bir burjuvakanaat olduğu açık seçik ortada.Hemen belirtmekte fayda var:Onca yokluğa ve yoksunluğa, oncamülteci akınına karşın, Kos’ta köşebaşlarını tutan ve aile boyu dile-nenler yok. Bu anlamda İstanbulve büyük kentlerdeki bildik görün-tüler hiç yansımıyor. Hiçbir işye-rine, lokanta ve restorana gidipekmek aş isteyen de yok. Lokanta-larda karnını doyuranlara yanaşıptalepte bulunanlar yok. Yolda önü-nüze geçip bir şeyler isteyen deyok. Bazı kiliselerin bahçesindesessiz sedasız oturup, duyarlı din-darların yardımlarını kabul edenlevar. Peki, ama nereye kadar?

“Büyük insanlık” için zorunlu göç

Tarihin ilk hastanesinin yer aldığı,tıbbın babası Hipokrates’in doğ-duğu yer olan Kos’ta savaş mağ-duru göçmenlerin aç, sağlıksız veher türlü hijyenden yoksun yaşammücadeleleri sürüyor. Ne Hipo-krat’ın hekimlik yaptığı ilk hasta-

nenin, Asklepieion’un anıtsal nite-likteki görkemli sütunlarının, nedönemine özgü tarihsel ameliyat-hanelerin, ne dinlenme odalarının,ne şifalı çeşme ve suların, ne deasırlık bir abide gibi yükselen çı-narların savaş mağduru göçmen-lere bir faydası var. Onlar oradadeğiller. Kos’un o güzelim panora-mik manzarasını görmek için Ziatepesine çıktığınızda açlık ve sefa-let içinde “kâğıtlanmak” ve “res-men” mülteci olmak için çabalayangöçmenleri göremeyeceksiniz. Okadar uzağa gitmenize bile gerekyok. Kos merkezine belediye oto-büsü ile 15-20 dakikalık uzaklıktaolan Aguas Fukas plajına gittiği-nizde şezlongların üzerinde sevişipöpüşen Avrupalı turistleri görecek,ama mülteci göçmenlerle karşılaş-mayacaksınız. Turistik mekânlaronlara fiilen yasak. Plajın denizdençıkışa göre sağ tarafında kalan ka-yalık tepede askeri bir gözetlemekulesi gözünüze çarpacak. Merakedip o yöne doğru yöneldiğinizdedeniz kıyısındaki mülteci kalıntıla-rını göreceksiniz. En ucuzundancan yelekleri, kıytırık şişme denizyatakları ve simitleri, ayakkabı vegiysi kalıntıları. (Bu malzemeleriçin Bodrum’da bir piyasa oluşmuşve esnaflar set halinde satıp parakazanıyorlar.) Siz bu kalıntılara ba-karken büyük bir dalga AguasFukas sahiline çarpacak ve hiç ina-namayacağınız bir şey göreceksi-niz. Küçücük bir ahtapotyavrusunun dalganın etkisiyle kı-yıya vurup ölüşüne tanık olacaksı-nız. O zaman gözünüzün önüneminicik bebekleriyle birlikte o de-nizi aşıp kıyıya çıkan mülteciler ge-lecek. Çıkamayanlar ise haberbültenlerinde çift haneli rakamlarla“ölen kaçaklar” olarak ekranlarayansıyacak…

Emperyalist paylaşım savaşı sürü-yor. Vekil ordular kanalıyla sürdü-rülen vekâlet savaşlarına hızveriliyor. Su, petrol ve doğalgazkaynakları emperyalist paylaşımsavaşının merkezi olmayadevam ediyor. Emperyalist payla-şım savaşı, başta kadın ve çocuklarolmak üzere, “büyük insanlık” içinzorunlu göç, tecavüz, cinayet vekatliamlar yaratmaya hızla devamediyor...

Barışa, ekmek ve su kadar ihtiya-cımız var. Kos'un duvar yazılarınında dediği gibi:

NO ONE IS ILLEGAL!

N. Cemal

Hiç kimse illegal değildir!Bodrum’dan Kos’a uzanan bir göç geçidi

İşçi Sözü8 Eylül 2015

Page 9: İşçi Sözü Eylül 2015

Eylül 2015 9İşçi Sözü

Toplumsal algı1 Nisan 2015 (dünya şaka ve

şakalaşma gününde) hiç de şa-kaya gelmeyecek bir nedenle İs-tanbul Galatasaray Postahanesiönündeydik. Sanatçı ve yazar Bil-gesu Erenus'un çabalarıyla, AkınBirdal, Nur Süer, Nazım Alpman,Yalçıner Ergündoğan ve NuriCemal olarak, elimizde bir tel-graf metniyle postahaneden içerigirdik. Şevval Sam, Şanar Yurda-tapan, Zafer Kutlu Bayhan, UğurParlak, Sibel Akkaşoğlu ve BingölErdumlu ise imzalarıyla bize des-tek verdiler. Aynı gün ve saatte,eş zamanlı olarak, Fikret Başka-ya'yla birlikte başka bir grup daAnkara'daydı ve ellerinde aynıtelgraf metni vardı. "Camiler der-hal sokaklardaki savaş mağduru

göçmenlere açılsın" çağrısındabulunduğumuz metni TBMM'yegönderdik. Metnin bir yerinde"Meclis dilekçe komisyonundanisteğimiz; Sokaklarda yaşama sa-vaşı veren göçmenlere yönelikuyarımızın; İktidar - muhalefetayrımı yapılmadan tüm partilereve hatta bağımsızlara acilen du-yurulmasıdır" dedik. Küçük birnot düşmeyi de ihmal etmedik:"İstek belirtişimizdeki genelgeçer taleplerin dışındaki biçem-lerimiz, umarız, komisyonunuzundevre dışı bırakılacak başvurularsıralamasına girmiyordur." Savaşmağduru göçmenler sorununadair yaptığımız bu çağrı ve uyarı,TBMM'den ciddi bir beklentimi-zin olmasından çok, toplumsalbir hafıza ve algı yaratabilmeyi

amaçlıyordu...

Kutsal ibadet2015 Ağustos'unun ortalarına

geldiğimizde İzmir Basmane'dedin ve ibadet adına yeni bir in-sanlık dramı yaşadık. BasmaneÇorakkapı Camii'ne sığınan savaşmağduru göçmenler, yokluk veyoksunluklarını gidermek - entemel insani ihtiyaçlarını karşıla-mak için, "Allahın evi"nden vemümin kullarından medet um-dular. Çoluk çocuk, kadın erkek,sığındıkları Çorakkapı Camii bah-çesine doluşup, zorlu yaşam mü-cadelelerini sürdürmeye çalıştılar.Beklentileri boş ve sığındıklarıCamii avlusu adı gibi çorak birkapı çıktı...

Çorakkapı Camii'nin cemaati,savaş mağduru ve çoğunluğumüslüman göçmenlerden "ra-hatsız" oldular. "Rahatsızlıkları",savaş mağduru göçmen kardeş-lerinin yaşam koşullarına üzül-melerinden dolayı değildi."Göçmenler nedeniyle Camii'yerahat giriş çıkış yapamıyoruz,ibadetimizi rahatça yerine getire-miyoruz" diyerek şikayetçi oldu-lar. Bu "rahatsızlık" ve şikayetlerüzerine Çorakkapı Camii avlu-suna sığınan savaş mağdurugöçmenler kapı dışarı edildilerve "Allahın evinden" kovuldular.Çorakkapı Camii imamı demirparmaklıklı Camii kapısını kapa-tıp zincirledi. Zincirin üzerine de,savaş mağduru göçmenler gire-

mesinler diye bir asma kilit vu-ruldu. Her şey cemaat için, mü-minlerin ibadetlerini "rahatrahat" gerçekleştirebilmesi içinyapıldı...

Halkların kardeşliğiİnsanlık onurunun yerlerde sü-

rüklendiği, büyük bir çoğunluğumüslüman olan savaş mağdurugöçmenlerin yokluk ve yoksun-luk içinde süründüğü bugünkükoşullarda, İzmir Basmane Ço-rakkapı Camii'nin cemaati kutsalibadetlerini "rahat rahat" yerinegetirmenin derdinden başkacabir şey düşünemez oldular. Savaşmağduru göçmenlere kapılarınısonuna kadar açmanın, el uzatıpdertlerine çare olmanın bugüniçin en değerli ibadetlerden birisiolacağını akıllarının ucundan bilegeçir(e)mediler...

Savaş bir anlamda da akıl tutul-masıdır. Düşmanlık kadar, acıma-sızlığın ve vicdansızlığın datopluma nüfuz ettirilme çabası-dır. Sermaye devletlerinin, halk-ları birbirine düşürendüşmanlaştırıcı çaba ve faşistpolitikalarına karşı, barışı vehalkların kardeşliğini öne çıkart-mak zorundayız.

Barış, hemen şimdi! Camilerderhal sokaklardaki savaş mağ-duru göçmenlere açılsın!

N. Cemal

Camiler derhal savaş mağduru göçmenlere açılsın!

32 kişinin yaşamını yitirdiğiSuruç Katliamı’na tanık olan, ya-ralı kurtulanlar ile yaşamını yitirenve yaralananların yakınlarına psi-kososyal destek vermek için,Suruç Psikososyal Dayanışma Ağıkuruldu.

Suruç Psikososyal DayanışmaAğı’nda, Türkiye İnsan HaklarıVakfı (TİHV), Türk Tabipleri Birliği(TTB), Türkiye Psikiyatri Derneği,Türk Psikologlar Derneği, Toplum-sal Dayanışma için PsikologlarDerneği (TODAP), Sosyal HizmetUzmanları Derneği ve Travma Ça-lışmaları Derneği (TÇD) yer alıyor.

Kurumlar adına ortak açıklamayapan Türkiye Psikiyatri Derneğitemsilcisi Prof. Dr. Şahika Yüksel,ruhsal travmanın tanımını yapa-rak, savaş ve çatışmanın en büyükruhsal travma kaynaklarından biri

olduğunu söyledi. Dr. Yüksel,Suruç Katliamı’nda saldırıyamaruz kalanların, yaralananlarınve yaralananlara tanıklık edenlerinve yakınlarının ruhsal açıdan etki-lendiklerini belirtti. Bu kişilerledayanışmada bulunmak amacıylasivil toplum kuruluşları olarak“Suruç Psikososyal DayanışmaAğı” oluşturmaya karar verdikle-rini belirtti. Amaçlarının bu ağaracılığıyla kişilere ev ve kurumziyaretleri yapmayı, ruhsal travmave sonrası oluşabileceklerle ilgilibilgilendirmeyi, başvuracak kişi-lere bireysel ve grup terapisi hiz-

meti vermeyi amaçladıklarını söy-ledi.

TTB İkinci Başkanı Prof. Dr.Raşit Tükel ise, ruhsal travmalarıntedavi edilmediklerinde etkileriniuzun süre gösterebildiğini, işlev-selliği ve yaşam kalitesini olumsuzetkileyebildiğini ifade etti. İstan-bul’da başlattıkları bu çalışmaları,etkilenen kişilerin talepleri doğ-rultusunda, farklı bölgelerde dehayata geçirmeyi planladıklarınısöyledi.

İşçi Sözü-Haber

Suruç Psikososyal Dayanışma Ağı kuruldu

Page 10: İşçi Sözü Eylül 2015

İşçi Sözü10 Eylül 2015

İÜ hastanelerindeneler oluyor?

Ranta ve talana hayır diyenlerhedef tahtasına oturtuluyor!

Yıl, sanırım 2007’ydi. O dönemBaşbakan olan R. Tayyip Erdoğanİstanbul Üniversitesi Çapa ve Cer-rahpaşa Hastanelerini şehir mer-kezinin dışına taşımayaniyetlenmiş, yer olarak da İkitellicivarlarını münasip görmüştü. Kimbilir, belki bunun için de helikop-terle İstanbul semalarında bir turatıp “işte şurası münasip, burayayapın” deyivermiştir. Birçok projeiçin yapmış olduğu gibi...

Büyük ve değerli arazileriyle Çapave Cerrahpaşa Hastaneleri her gö-renin iştahını fazlasıyla açacak birkonuma sahip. Nice benzerleri buiştahla “kentsel dönüşüme” uğra-tılmamış mıydı?

Çapa ve Cerrahpaşa’nın değerliarazilerine talip olan R. Tayyip Er-doğan’ın bu niyeti, İstanbul Üni-versitesi Tıp Fakültesi GenelKurulu tarafından değerlendirildive oylandı. Sonuç olarak yüzde98’lik bir oyla bu öneri REDDE-DİLDİ. Bu oylama sonucunda, İs-tanbul’un orta yerinde, 3 bin yatakkapasitesiyle halkımıza sağlık hiz-meti ve öğrencilerine de uygula-malı tıp eğitimi veren ikihastanemiz rant ve talan “dönüşü-

münden” kurtulmuş oldu. Yılda ikibuçuk milyon hastaya poliklinikhizmeti veren iki hastanemiz yıkıl-mamış oldu. Ya da biz öyle sandık.

Ambargo ve baskılar

Geçen sekiz yıl tek kelimeyle,baskı ve mali ambargolarla, cende-reye alınmak ve iflasın eşiğine sü-rüklemek oldu. Ödenek verilmedi.Aletler yenilenmedi. Binalar ba-kımsızlıktan yıkılmaya terk edildi.İşçilerin maaşları bile zorla kesildive mahkeme kararlarına rağmentaşeron işçileri kadroya alınmadı.Hep aynı gerekçe söylendi: “Para-mız yok!” Bu gerekçelerle de sü-rekli olarak hak ve hukuk gaspedildi. Kısacası, ne hastaneye nede çalışanlara yönelik hiçbir yatı-rım yapılmadı. Ardından “dep-remde bu binaların hepsi yıkılır”diyerek söylevler verildi. Benzeruygulamaları, rant ve talan içingöz koyulan bir çok kurumda vehatta hastanede yaşamıştık. SıraÇapa ve Cerrahpaşa Hastanelerin-deydi. Onu da yaşadık ve bu seferbilinen nakaratlarla ve koro ha-linde, “masrafını dahi karşılaya-mıyor, iflas etti” türküsünüsöylemeye geldi. Bu noktaya kadargetirildik. Böylece yeni bir örnekdaha yaratmış oldular: Ranta vetalana hayır diyenler hedef tahta-

sına oturtulurlar. Bizim başımızagelen de aynısı oldu.

Nasıl olurdu da koskoca hastaneyönetimi ve hocalar, yüzde 98oyla, bu “dönüşüm”e hayır der-lerdi. Oysa o arazilere yapılacakkoskocaman AVM’lerle ne paralarkazanılırdı, ne paralar…

SGK’nın geri ödemeleri

Çapa ve Cerrahpaşa Hastaneleri-nin verdiği sağlık hizmeti karşılı-ğında, Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) tarafından yapılacak olan“geri ödemeler” kuşa çevrildi. Yani,maliyetlerinde altında bir tutar

ödenmeye başlanıldı. Bu hamlelerüniversite hastanelerini tamameniflas bataklığına sürükleme çabala-rıydı. SGK’nın, maliyetlerin altında“geri ödeme” yapmasının altyapı-sında da sekiz yıllık bir süreç var.Nasıl mı? Sağlık Uygulama Tebliği(SUT) fiyatları tam sekiz yıldır gün-cellenmiyor. Dolayısıyla da,SGK’nın “geri ödemeleri” sekiz yılöncesinin fiyatlarını ölçü alıyor.Bütün bunlar tesadüf mü dersiniz?

Öneriler

Konuya dair, İstanbul Üniversi-tesi Demokratik Üniversite Giri-şimi adına Prof. Dr. Raşit Tükelhocamız (diğer ifadeyle; atanmışdeğil seçilmiş fiili rektörümüz) biraçıklamada bulundu. “Üniversitehastanelerinin sağlık hizmeti ağır-lıklı bir çalışma düzenine geçmesiniistiyorlar. Bununla, çok sayıda po-liklinik yapılsın, zor olmayan vaka-lar kısa süreli yatışlarla tedaviedilsin, eğer bunları yaparsanız kârelde edersiniz deniyor” diyen Prof.Dr. Raşit Tükel, bu yolla dayatılan“performans” sistemini de eleştiri-yor. Prof. Dr. Raşit Tükel’in Demo-kratik Üniversite Girişimi adınavurguladığı çözüm önerileri şun-lardır:

• Üniversite Hastaneleri için ha-zineden ödenek verilmelidir.

• Türkiye’nin en köklü iki tıp fa-kültesi ve diş hekimliği fakültesi-nin, acilen, yerinde yapılanmasınıtalep ediyoruz. Bu yapılırken Kü-çükçekmece Göl Havzası korun-malı, bu bölge yapılaşmayaaçılmamalıdır.

• Üniversite Hastaneleri borç ba-tağından kurtarılmalı, ilk olarak daperformans sistemi kaldırılmalıdır.

• Bakanlık ve YÖK seyrediyor.Her iki tıp fakültemizde, üniversitehastanelerinde performans siste-minin başladığı 2011 yılından buyana öğretim üyelerimizin yaklaşıkdörtte biri ayrıldı.

• Devlet hem tıp ve diş hekimliğifakülteleri hem de üniversiteningeneli için gerekli ödeneği sağla-malı, TOKİ ile protokol iptal edil-melidir.

Mecnun Çınar

Page 11: İşçi Sözü Eylül 2015

Eylül 2015 11İşçi Sözü

Çapa taşeron temizlikişçileri sendikalı oldular

Çapa taşeron temizlik işçileriörgütlendiler ve sendikalı oldu-lar. Bu günlerde ise, sendikalarıGenel-İş ile birlikte, aldıklarıyetki belgesi üzerinden yoğunhazırlıklar yapıyorlar...

Yapılan hazırlıklar ve yetki sü-reci içinde en çok dikkati çekennokta ise işçi arkadaşlarımızınkendi öz güvenleri konusu. Ör-gütlenme çalışmaları sürecindebirçok engelleyici iç ve dış fak-tör ortaya çıktı ve aşıldı. Oncaçaba ve koşuşturmaca içindefark edilemeyen önemli birnokta ise, artık birçok engelinaşıldığı ve "iş başa düştü" ger-çeğidir. Bazı arkadaşlarımızkendi içlerindeki cevheri açığa

çıkarmaktan çekiniyorlar. Özgüvenleri baskılandırılıyor...

Elbette ki, çalışma koşulların-daki baskı ve yaptırımlar, işyer-lerinde hiçlenmeye çalışılmalarıve mobing uygulamaları özgüven sorunlarının altyapısınıoluşturuyor. İşverenlerin işyer-lerinde uyguladığı baskı politi-kalarının ve sindirmeçabalarının amacı da zaten budeğil mi? Tam da bu nedenlebütün bu sorunları aşmak zo-rundayız...

İşçi sınıfına dayatılan bu kor-kunun ilacı ise sınıf bilincidir.Ekonomik ve politik olarakkendi haklarımıza ancak ve

ancak kendimizin sahip çıkabi-leceği gerçeğinin bilincidir bu.Bunun için hepimize görev dü-şüyor. Biz, mücadeleci işçilerolarak kendi üstümüze düşengörevi yerine getireceğiz. Vetabii ki sendika da...

Biz işçilerin korkulmaz korku-sunu aşabilmenin yolu ise inisi-yatifler geliştirmek, kendisorunlarımızı ve çözümlerini ko-nuşacağımız toplantı ve etkin-likleri artırmaktır. İşçilerin butoplantı ve etkinliklerde konuş-ması ve teşvik ederek diğer ar-kadaşlarını da konuşturmasıönemli bir başlangıç ve açılımsağlayacaktır. Bu yolla, önce-likle, işçi arkadaşlarımız bizzat

kendi emeğine kendileri sahipçıkacak. Kendi değeriyle bir-likte, ürettiği değeri de farkedecekler, saygınlığı artacaktır...

Buradan arkadaşlarımıza söy-lemek istediğim, bu aklın vegücün yanı sıra enerjinin dekendilerinde fazlasıyla olduğugerçeğidir. Çapa, Cerrahpaşa veHaseki Kardiyoloji'de başlayantemsilci seçimleri bunun gös-tergesidir. Toplu sözleşme tas-laklarının hazırlanması işlemleribizzat işçi arkadaşlarımızınkendi çaba ve kararları ile sür-mektedir. Ama belirlenecek"resmi" temsilcilerin seçiminiyapmaktan imtina etmeleri gibibir kararsızlığın da mutlaka aşıl-ması gerekir. Öz güven eksikliği,kesinlikle ve kesinlikle, aşılama-yacak bir sorun değildir...

Temizlikte çalışan taşeron sağ-lık işçisi arkadaşlarımızın bu-güne kadar neleri başardıklarınıçok iyi biliyoruz. Yaptıkları hakalma mücadele ve eylemleri iş-yerimiz açısından ve hepimiziçin önemli deneyimler sun-maktadır. Bu deneyimler hepi-mizin hatıralarında önemli biryer tutuyor. Önümüzdeki sü-reçte bu deneyimlerden hepbirlikte dersler çıkarıp yararla-nacağımız gibi, yeni deneyim-lere de imza atılacağı birgerçektir.

Mecnun Çınar

Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım

Bürosu tarafından hazırlanan“Savaş Mağduru Sığınmacı Kadın-lar” raporu yayınlandı. Bu raporunamacı 2014 Kasım ayından beriSuriye savaşı nedeniyle IŞİD vah-şetinden kaçan ve Türkiye’ye sı-ğınmak zorunda kalan sığınmacıkadınların karşılaştıkları temel so-runları belirlemek. Bu çalışmalarDiyarbakır, Mardin’in Kızıltepeve Nusaybin ilçeleri, Urfa’nınmerkez ve Suruç ilçesi, Antep,

Kilis ve Hatay’da yürütüldü.AFAD kamplarına kesinlikle sivil

toplum kuruluşlarının girmesineizin verilmiyor. Aslında geçici ko-ruma yönetmeliğinin 39. maddesi,bu kampların sivil toplum kontro-lüne izin veriyor. Ancak buna rağ-men girişe hiçbir şekilde izinverilmiyor, bu da birtakım şeyleringizlendiğinin göstergesi anlamınageliyor. Bu kamplardan korkunçbilgiler geliyor. İntihar, tecavüz,taciz haberleri gelmesine rağmen,kontrollere izin verilmiyor. Hatay

ve Antep gibi şehirlerde kadınlarayönelik cinsel saldırılar çok fazla.Kendilerini en az güvende hisse-denler Ezidi Kürtler.Görüşülen tüm kadınlarda gele-

cek kaygısı var. Kamplarda, o ko-şullarda dahi, erkek egemenliğidaha güçlü. Kadınlar kimliklerin-den dolayı aşağılandıklarını veyaşam haklarını tanımayan uygu-lamalarla karşı karşıyalar. Kadınla-rın fuhuş sektöründe zorlaçalıştırıldıkları, kız çocuklarının dayaşlı erkeklerle evlendirildikleri

gerçeği ortada. Ayrıca ucuz işgücü olarak çalıştırılıyorlar, işve-renler tarafından tacize uğruyor-lar ve çeşitli tehditlerle düşükücretle çalıştırılmaya zorlanıyorlar.Bu çalışmanın sonuçları Birleş-

miş Milletlere gönderilecek,ancak Suriye’de yaşanan iç savaşsonrası tüm savaşlarda olduğugibi mağdur olan halka ve özel-likle kadınlara karşı aslında bütündünya egemenlerinin suçlu ol-duğu çok açık.

İşçi Sözü-Haber

“Savaş Mağduru Sığınmacı Kadınlar” raporu

Page 12: İşçi Sözü Eylül 2015

İşçi Sözü12 Eylül 2015

Hopa'da yaşanan sel bir doğal afet değildir!

Artvin’in Hopa ilçesinde yaşananyoğun yağış, yine yanlış enerji,kentleşme ve imar politikaları ne-deniyle felakete dönüştü. Sel ne-deniyle 11 kişi yaşamını yitirdi.Sele kapılıp kaybolan 3 kişinin ce-sedi hala bulunamadı.

Yeşil Artvin Derneği Başkanı NeşeKarahan Hopa'daki sel felaketinişöyle anlatıyor "Bütün caddelerçamur içinde. İnsanlar iş yerlerinitemizlemeye çalışıyorlar. Elektrikyok. Su yok. Ölenleri bulmaya,

çöken evlerin altındakileri çıkar-maya çalışıyorlar. Bir korku filmigibi Hopa."

Karadeniz bölgesi heyelan konu-sunda riskli bir bölgedir. Bu gibiriskli bölgelerde zeminin yapısınıbozacak müdahalelerden kaçın-mak yerine HES projeleriyle dere-lerin yatakları değiştirilmiş,HES’lere daha fazla su taşıyabil-mek için regülatörler kurulmuşyani bu afet insan eliyle oluşturul-muştur. 2009'da Artvin Borçka'da5 kişi, 2010'da Rize Gündoğdu'da12 kişi sel sularına kapılarak ya daheyelan altında kalarak ölmüştü.

Suyun toprakla buluşmasınaengel olunamaz

Doğanın dengesini dikkate alma-dan gerçekleştirilen enerji politika-ları, Karadeniz vadilerini yok edenHES’ler, yol inşaatları için gelişigü-zel açılan taş ocakları, doğayı, ya-şayanları hiçe sayan madencilikfaaliyetleri, topografya koşullarınıgöz ardı eden yol uygulamaları ya-şananlara açıkça davetiye çıkar-

mıştır.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, ya-şananların ardından sorumluluğuüstlenmek yerine HES’lerin sele veheyelana sebep olmadığı, aksineönleyici rol üstlendiği, erozyonuda engellendiği gibi bilimden, akıl-dan yoksun açıklamalar yaptı.

Oysa biliyoruz ki Karadeniz’dekidere, nehir gibi güzergâhları binyıllar içinde oluşan ve aynı güzer-gâha akma eğilimi gösteren akar-sulara HES inşaatları nedeniylemüdahale edilmiş, dere yataklarıyağış esnasında kendi güzergâhınagitme eğilimi göstermiştir. Doğadoğal olanı yapmış, insan müda-halesine isyan etmiştir.

Başta Karadeniz olmak üzere Tür-kiye’nin dört bir yanında HES inşa-atları sermaye tarafından kuralsızbir şekilde inşa ediliyor, ısmarlamaÇED raporları alınıp yapılan inşaa-tın yasal olduğu iddia ediliyor vehiçbir yetkili tarafından bu inşaat-lar denetlenmiyor.

Derelerle deniz arasında suni set

Bu ekolojik felaketin sorumlularıKaradeniz’in dağlar arasında derinvadiler ve yüksek debili akarsularlaşekillenen bu özgün coğrafyasınınoluşturduğu iklimi göz ardı eden-ler, dere yataklarını doldurarak da-raltanlar, doldurulan dereleriyapılaşmaya açanlar, dereleribeton kanallara hapsedenler, bun-lar yetmiyormuş gibi tüm bu akar-suların önüne bariyer gibiKaradeniz Sahil Yolunu yapanlar-dır!

Karadeniz halkı HES'lerle, yollarla,maden ocaklarıyla, kısacası do-ğaya aykırı bütün inşaa faaliyetle-riyle mücadele etmesiyle bilinir. Nehalkın ihtiyacı için ne de doğanınvarlığı göz önünde tutularak yapı-lan bu inşaatların doğa tarafındanyıkıma uğramaları kaçınılmazdır.Fakat yaratılan felaketin acı sonuç-larını yine Karadeniz halkı ödemiş-tir.

Aysun Koca

Barış Bloku bileşeni olan emekve meslek örgütleri tarafındandüzenlenen “İşçiler, EmekçilerBarış İstiyor” forumu, 23 Ağustosgünü Cezayir Toplantı Salonu’ndayapıldı. Forumun açılış konuşma-sını Barış Bloku adına KESK EşBaşkanı Lami Özgen ile HDP EşBaşkanı Figen Yüksekdağ yaptı. Açılış konuşmalarının ardından

kargo, deri, tekstil, eğitim, inşaat,tersane, sağlık, metal, ev işlerigibi çeşitli işkollarında çalışan iş-çiler ve kamu emekçileri söz ala-rak, savaşın işçi sınıfı ve sınıfmücadelesi üzerindeki yıkıcı etki-lerini vurguladılar; barış için mü-

cadele edilmesi gerektiğini anlat-tılar. Foruma direnişteki işçiler de ka-

tıldı. Direnişteki işçilerin konuş-maları, foruma katılan herkesindüşüncelerini özetler gibiydi: Türk Metal Sendikası’ndan istifa

ettikleri için Arçelik LG şirketininişten çıkarttığı 173 işçiden biriolan Alparslan Ateş; “35-40 yıldırbiz canımızı kanımızı dökerkenonlar kovalarını dolduruyorlar.Ben bunu anladım, dilerim diğerarkadaşlar da uyanır. Şimdi biridaha var. O yıllarda belediyedetop oynuyordu. Biz ona 400’ü ve-remedik. O da bir kova alıp kan

çeşmesinin önüne geçti. O kova-ları başlarına geçireceğiz!” diyerek7 Haziran seçim sonuçlarını haz-medemeyen Erdoğan’ın ülkeyi içsavaş eşiğine getirdiğini belirtti. Sanifoam şirketinin işten çıkar-

dığı 3 işçiden biri olan Şakir Gen-çoğlu da; “Ben Trakyalıyım. DiğeriOrdulu, diğeri Tokatlı. Direnişebaşlayınca bana bile terörist dedi-ler. Milliyetçilik sosyal medya üze-rinden yaygınlaştırılıyor. Umarımherkesin barış içinde yaşadığı birülke oluruz.” diyerek patronlarakarşı direnişe geçen işçilerin de,haklarını talep eden Kürt halkıgibi “terörist” ilan edildiğini vur-guladı.Petrol-İş Sendikası’na üye olduk-

ları için işten çıkartılan ve 83 gün-dür direnişte olan Çan-NormOrtak Girişimi işçilerinden FikriyeAkgül; “Firma Bakanlıkla çalışıyor,asker üniformaları üretiyor. Dikişsırasında üniformaya bir iğnefazla batırsak, iğne deliğindengeçen kimyasal gazdan etkileni-yorlarmış. Peki bu gazı kime atı-yorlar? Asker üniformaları özelolarak korunuyor. Öyle paketleni-yor ki 10 yıl korunabiliyor. Ama

biz işçilerin 1 saatlik güvencesibile yok. Karbonla çalışıyoruz, heryerimiz simsiyah oluyor… Anne-yim, bir çocuğum var. Kendim içinde oğlum için de savaştan çokkorkuyorum.” diyerek, barış içinmücadele çağrısı yaptı. Geçtiğimiz yıl asansör düşmesi

sonucunda 10 inşaat işçisinin öl-düğü Torunlar Center inşaatındaçalışırken, ölen işçilerin ardındanprotesto eylemi yaptıkları içinişten atılan işçilerden Ercan Kıla-vuz da konuşmasında; “Tayyip Er-doğan’ın savaşına dur diyelim.Her şeye rağmen halen barış di-yoruz.” dedi. Forumun ardından sonuç bildir-

gesi basınla paylaşıldı. Bildirgedesavaş politikalarına karşı barışmücadelesinin yükseltileceği vur-gulandı “Barış talebini çalıştığımızve yaşadığımız bütün alanlarayaymanın çabası içinde olacağız.Barış Bloku’nun gelişmesi ve güç-lenmesi için çaba göstereceğiz.Silahlar sussun, işçiler konuşsun.Barış, işçi ve emekçilerle gelecek.Savaşa hayır, barış hemen şimdi,m hemen şimdi!”

İşçi Sözü-Haber

“İşçiler, emekçiler barış istiyor!”

Page 13: İşçi Sözü Eylül 2015

Eylül 2015 13İşçi Sözü

AKP ortadoğu politikasında ABD ile aynı çizgiye mi geliyor?

Ortadoğu’da süren emperyalistsavaş her geçen gün daha da yayı-lıyor ve derinleşiyor. Irak ve Suriyefiilen bölünür, IŞİD, Irak ve Suriyearasında, İngiltere’den daha büyükbir toprak parçasını kontrol edenyarı devlet haline gelirken, İran,yaptığı nükleer anlaşma ile uluslararası sistemle bütünleşme ve böl-genin en önemli aktörü olma yo-lunda ilerliyor. Suriye’de yaşananbüyük yıkıma rağmen Esad rejimipozisyonunu koruyor.

Emperyalizm, işbirlikçi bölge ül-keleri ve taşeron örgütleri ile Baasrejimi arasında süren savaşta, ikitaraftan da bağımsız üçüncü biryol izleyen Kürtler, Suriye içindeoluşturdukları demokratik özerkyönetimlerle, Suriye sorununun si-yasi-demokratik çözümü için birmodel oluşturuyor. Kürtler, IŞİD’ekarşı verdikleri mücadele ile tümdünyanın sempatisini kazanıyor.Yükselen bir güç olarak bölgeninönemli aktörlerinden biri halinegeliyor. YPG, Batı ve ABD tarafın-dan meşru bir Kürt savunmagücü olarak kabul edilip, tanınıyorve IŞİD’e karşı hava saldırıları iledestekleniyor.

Batı ve ABD’nin politika değiştir-mesine ve IŞİD’e karşı mücadeleyi

öne çıkarmaya başlamasına rağ-men, AKP’nin, ülkeyi cihatçı unsur-ların geçiş güzergâhı halinegetirmesi ve IŞİD’i engellemek içingerekli tedbirleri almaması, ABDve Batı’nın tepkisini çekiyor. Tür-kiye-IŞİD ilişkileri sorgulanmayabaşlanıyor.

Suriye politikası iflas eden, IŞİD’eve diğer cihatçı gruplara verdiğidestek yüzünden yalnızlaşan ve sı-kışan, 7 Haziran seçimleri ile deiçeride yenilgiye uğrayan AKP,ABD’nin IŞİD’e karşı hava saldırıla-rında kullanmak için istediği İncir-lik üssünü kullanmasına izinvererek, içine düştüğü sıkışıklıktankurtulmaya çalışıyor.

AKP-ABD işbirliği ülkeyi istikrarsızlaştıracak

AKP iktidarı, IŞİD’e karşı, ABDuçaklarının Türkiye topraklarınıkullanmasına izin vermekle Türki-ye’yi savaşın doğrudan bir tarafı vehedefi haline getirmektedir. TürkHava Kuvvetlerinin de bu saldırı-lara katılmaya başladığı yönündekihaberler, AKP’nin, ABD’nin baskıla-rına boyun eğdiğini gösteriyor.AKP bu kararı ile Türkiye’yi ale-nen ve resmen Suriye’de sürensavaşın içine itmekte, ülkeyi

IŞİD’in hedefi haline getirmek-tedir. Bu durum Türkiye’yi daha daistikrarsızlaştıracaktır.

AKP’nin, ABD ile İncirlik konu-sunda anlaşmasının ertesi günü,Kuzey Irak’ta PKK hedeflerine karşıhava saldırıları düzenlemesi, ABDile AKP arasında, IŞİD’e karşımücadele konusunda, Kürt ha-reketinin sırtından bir pazarlığınsürdüğü izlenimi uyandırmakta-dır.

ABD Savunma Bakanı, Dış İşlerive Pentagon sözcülerinin, PKK’yayönelik hava saldırıları üzerine, birtaraftan “Türkiye’nin kendini sa-vunma hakkı olduğundan” sözedip öte yandan “sorunun silahla

değil görüşmeler yoluyla çözülme-sini” istemesi de bunu doğruluyor.AKP ile ABD arasında bu konuda,zımni de olsa, bir anlaşma olduğuanlaşılıyor.

AKP iktidarı, Kobane ve Afrinarasında oluşturulması hedeflenengüvenlikli bölge ile bu iki Kürtkantonunun birleşmesini engelle-meyi, Suriye’nin kuzeyinde bir“Kürt koridoru” oluşmasınınönüne geçmeyi amaçlamaktadır.Güvenlikli Bölge oluşturma poli-tikası Suriye’nin hükümranlık hak-larına bir saldırı, işgal ve ilhakgirişimidir. Bu tutum, bölgeyi dahada güvensiz hale getirecektir. Bubölge bir süre sonra El Nusra,Ahrar üs Şam gibi gruplar için gü-venli bir bölge haline dönüşebile-cektir. AKP ile ABD arasındaGüvenlikli Bölge konusunda tambir mutabakat olmadığı anlaşılıyor.

AKP, “yurtta ve bölgede savaş”diyor

ABD emperyalizmi, AKP ile Kürt-ler arasındaki çelişkiyi kendi çıkar-ları için kullanmakta; her iki tarafında kendisi için kullanışlı bir nok-taya çekilmesi için, çatışmalarınave birbirlerini yıpratmalarına gözyummaktadır. YPG’yi, IŞİD’e karşıdesteklese de, bu örgütün kendisive Batı için kullanışlı bir araç olma-dığını bildiği için, Türkiye tarafın-dan baskı altına alınmasına sesçıkarmıyor ama ezilmesine de izinvermiyor.

AKP’nin, hava saldırılarına destekvermesini, bölge ve Suriye politi-kasının değişmesi olarak değil, içve dış politikada sıkışıp, yalnızlaş-ması sonucu, ABD’ye yanaşarak budurumdan kurtulmak için yaptığıbir manevra olarak okumak gere-kir. AKP’nin, bir taraftan yarı gö-nüllü de olsa, ABD politikalarınadestek verirken öte yandan kendigündemi ile yürümeye devamedeceği görülüyor. İçeride başkan-lık sistemine geçmek ve otoriterbir yönetim oluşturmak, bölgedeise hegemonyacı ve yayılmacı birpolitika izlemek için hem iç barışıhem de bölge barışını zorlamayadevam edeceği anlaşılıyor. Dolayı-sıyla, hem içeride hem bölgedebarışı savunmak daha yakıcı birgörev haline geliyor.

Mustafa Eker

AKP iktidarı, IŞİD’e karşı,ABD uçaklarının Türkiyetopraklarınıkullanmasına izinvermekle, ülkeyi IŞİD’inhedefi halinegetirmektedir. Bu durumTürkiye’yi daha daistikrarsızlaştıracaktır.

Page 14: İşçi Sözü Eylül 2015

İşçi Sözü14 Eylül 2015

Gelmeyen turistin faturasıçalışana çıkıyor

Adı konmamış bir savaş yaşıyo-ruz. 33 insanımızın ölmesineneden olan Suruç’taki canlıbomba saldırısı, savaşın ne kadariçinde olduğumuzu bir kez dahagösterdi. Bu saldırıları her günyeni çatışmalar izliyor. Suriye’deyaşanan savaş, IŞİD tehdidi veKürt illerinde yaşanan çatışmalar,patlayan bombalar ve saldırılarher geçen gün gerilimi artırıyor.1990’lı yıllarda olduğu gibi hergün genç yaştaki insanlarımızıncenazeleri kalkıyor. AKP, iktidarolamamanın bedelini ağır bir şe-kilde ve savaşla ödetmeye çalışı-yor.

Turist sayısı da turizm geliri dedüşüyor

Yaşadığımız savaş ve gerilim or-tamı elbette ki herkesi etkiliyor.Sektörel olarak bakıldığında iseen çok turizm sektörünü vuruyor.Muhtelif ülkeler vatandaşlarına“Türkiye güvenli bir ülke değil-dir, gitmeyiniz” çağrıları yapıyor.Türkiye’nin en çok turist aldığı Av-rupa pazarlarındaki durgunluk veRusya pazarındaki kriz sektörüzaten olumsuz etkilemişti amason yaşanan olaylar durumu dahada kötüleştirdi. Gelen turist sayısıda turizm geliri de geçen yılagöre düşüşe geçti.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun(TÜİK) hesaplamalarına göre,2015’in ikinci çeyreğinde, geçen

yılın aynı dönemine göre turizmgeliri yüzde 13,8 oranında geri-lerken, ziyaretçi sayısı da yüzde2 azaldı. Yılın ilk 6 ayındaki gelirkaybı ise 1,2 milyar dolar civa-rında. Türkiye’nin imajının değiş-mesi ve İslamofobi nedeniyle otelfiyatları da hızla düşüyor.

İlk kez çalışanlar sezon ortasında işten çıkarılıyor

Bütün bu gelişmeler en fazla

turizm çalışanlarını vuruyor. Krizbahanesiyle zaten çalışan işçi sa-yısını azaltmış olan oteller, son ya-şanan olayların ardından sezonortasında işten çıkarmalara başla-dılar.

Otelcilerin en büyük örgütlerin-den Akdeniz Turistik Otelciler veİşletmeciler Birliği, bu yıl ilk kezsezonda işten çıkarmalar yaşandı-ğını açıkladı. Turist sayısının azal-masının istihdamında en az yüzde

10 azalması anlamına geliyor.SGK’nın açıkladığı veriler de bunugösteriyor. Geçen yıllarda orta-lama yüzde 10-12 aralığında bü-yüyen konaklama sektörüistihdamı, 2015 yılının ilk yarısındayüzde 3,8 artabildi. Geçen yıl iseyüzde 12,8’lik bir gelişme kayde-dilmişti. Öte yandan her zamanTürkiye ortalamasının 2 katı bü-yüme kaydeden turizm sektörü is-tihdamı da 4 aylık dönemdeyüzde 7,3 gelişti. Türkiye istihdamıartışı ise yüzde 6,3 oldu.

Turizm çalışanlarının koşullarıbu sezon daha ağır

Mevcut istihdam yavaşlama-sında ardı ardına açılan birçokoteli de göz önünde bulundur-mak gerekiyor. Yeni açılan otelle-rin eleman almasına rağmenistihdam hızının yavaşlaması du-rumun vahametini gösteriyor. Tabibu veriler işin resmi kısmı. Resmiolmayan tarafta işsiz kalan, düşükücretlerle çalışmak durumundakalanların sayısı çok daha yüksek.Özellikle küçük ölçekli otellerdedurum daha kritik. Zaten azmaaşa olumsuz koşullarda uzunsaatler çalışmak zorunda kalan tu-rizm çalışanlarının şartları busezon daha ağır geçiyor. İşsiz ka-lanlar da cabası. Düşen turist sayı-sının faturası yine çalışanlaraçıkartılıyor.

Özlem Kasa

Resmi olmayan taraftaişsiz kalan, düşükücretlerle çalışmakdurumunda kalanlarınsayısı çok daha yüksek.Özellikle küçük ölçekliotellerde zaten azmaaşa olumsuzkoşullarda uzun saatlerçalışmak zorunda kalanturizm çalışanlarınınşartları bu sezon dahaağır geçiyor.

Değişim2013/2014

Değişim2014/2015

Konaklama 12,8 3,8

Yiyecek İçecek Hizmetleri 12,1 12,7

Spor, Eğlence Dinlenme Faaliyetleri

7,8 -24,8

Seyahat Acenteleri Turizm Operatörlüğü Hizmetleri

2,9 5,9

Havayolu 13,0 15,1

Turizm Toplamı 11,5 7,3

Turizm sektöründe istihdamın gelişimi, %4a kapsamı sigortalı sayıları, Nisan 2015 verileri

Page 15: İşçi Sözü Eylül 2015

Eylül 2015 15İşçi Sözü

İşsizlik tehlike sinyalleri vermeye devam ediyor

Türkiye Devrimci İşçi SendikalarıKonfederasyonu Araştırma Ensti-tüsü (DİSK-AR)’nün Ağustosayında yayımladığı işsizlik verile-rini değerlendirme raporunagöre işsiz sayısı 3 yılda yüzde40 arttı. Raporu dikkat çekendiğer ayrıntılarında işsizliği geçiciçalışma beslediği ve genç kadın-larda işsizliğin yüzde 32 olduğu,yeni işsizlerin yüzde 57'sinin üni-versite mezunu olduğu belirtili-yor.

Mayıs 2015 döneminde resmiişsizlere, umudu olmadığı için yada diğer nedenlerle son 4 hafta-dır iş arama kanallarını kullanma-yan ve işe başlamaya hazırolduğu halde bu nedenle işsizsayılmayanlar da (umutsuzlar vediğer) dâhil edildiğinde işsizlikoranı yüzde 15,7, işsiz sayısı da5 milyon 56 bin kişi olarak ger-çekleşti.

İşsizler arasında geçici bir işteçalışıp iş bittiği için işsiz kalanlartoplam işsizler arasında en ağır-lıklı kesim. Yeni işsizlerin (1-2aydır iş arayanların) içinde geçicibir işte çalışıp, iş bittiği için işsizkalanların sayısı 380 bin oldu.İşsiz ordusuna 135 bin yeni

üniversite mezunu katıldı. Yük-seköğretim mezunu kadınlar içinise tablo daha da kötü. Yeni işsiz-lerin yüzde 37'sini üniversite me-zunu kadınlar oluşturdu.

İşsizlik hem görünen hem gö-rünmeyen boyutlarıyla tehlikesinyalleri vermeye devam et-mekte, bu tehlike gençler, kadın-lar, geçici çalışanlar açısındanciddi boyutlardadır. Gelecekdönem açısından uzun çalışmasüreleri, düşük ücret dayatması,taşeronluk, güvencesiz çalışma-nın yaygınlaştırılması temelindeşekillenen istihdam politikaları

terk edilmezse güvencesiz-geçiciçalışanların, eğitimli işgücününve kadınların istihdamda yaşadığıproblemlerin ve istihdam alanın-daki krizin süreceği görülüyor.

İşsizlikle gerçek mücadeleiçin;1. Haftalık çalışma süresi gelir

kaybı yaşanmaksızın 37,5 saate,fazla mesailer için uygulanan yıl-lık 270 saat sınırı, 90 saate düşü-rülmelidir.2. Herkese en az 1 ay ücretli izin

hakkı tanınmalıdır.3. Herkes için iş güvencesi ay-

rımsız bir biçimde uygulanmalı-dır.4. Sendikal hak ve özgürlükler

güvence altına alınmalı, sendikalbarajlar kaldırılmalı, herkesinsendika hakkını özgürce kullana-bilmesi için gerekli yasal düzen-lemeler yapılmalıdır.5. Taşeronlaşma ve kayıt dışı is-

tihdam engellenmelidir.6. Kamu girişimciliği ve hizmet-

leri istihdam yaratacak şekildeyeniden ele alınmalıdır.7. Kamuda personel açığı der-

hal kapatılmalıdır.8. Kadın istihdamının artırılması

ve işsizliğinin azaltılması için iş-gücü piyasalarındaki cinsiyetçiuygulamalara son verilmeli, ev içibakım hizmetleri devletin gere-ken nitelikli, yaygın ve ücretsizbakım hizmetlerini sağlaması ilekadının üzerinden alınmalıdır.

DİSK-AR raporundan derlenmiş-tir.

İşçi Sözü-Haber

Merhaba arkadaşlar,Fabrikalarda her gün bir sıkıntı

var. Bize karşı patron tarafındanya da patronun sözcüleri tarafın-dan yapılan baskılar sürüyor. Tıpkıbenim çalıştığım bölümdeki ma-kine sorumlusu gibi…Çalıştım bölümde biz işçilere kü-

fürlü hakaret etmeler, küçük dü-şürmeler sürekli vardı. Makinesorumlusu bundan birkaç ay öncebenimle tartışıp sonunda da küfüretmeye başladı. Bu durum so-rumlu müdüre kadar gitti. So-

rumlu müdür beni haklı gösterip,küfür eden işçiyi sözde uyardı. Buda bir işe yaramadı, çünkü bu işçidevamlı böyle davranıyordubize… Yine bir gün çalışırken iş yüzün-

den benimle tartışmaya başladıve yine hakarete başladı. Uyar-mama rağmen bu davranışını sür-dürdü. Bunun üzerine benyakasından tutunca suratımayumruk attı. Ben de ona bir yum-ruk attım. Yukarıya çıkıp durumusorumlu müdüre söyledim. Önce

beni dinledi, sonra onu dinledi.Sonuçta ben haksız çıktım. Ne-deni ise ilk benim saldırmammış.Kendimi savununca, sorumlumüdür bana edilen hakaretinküfür sayılmayacağını söyledi.Ben haklı olduğumu söyleyipkendimi savunmaya devamedince, sorumlu müdür şahitleride dinlediğini ve beni haksız bul-duğunu söyledi...Bunun üzerine, bu tür olaylara

daha önce de göz yumdukları vegeçiştirdikleri için hem sorumlu

müdürden hem de patrondan şi-kâyetçi olacağımı söyledim. Benibaşka bir bölüme verdiler ve dahasonra işten çıkaracaklarını söyle-diler. Hemen darp raporu alıp, şi-kâyetçi olmaya karar verdim. Benihaksız bulan sorumlu müdür top-lantı odasına çağırarak dava aç-mamam ve şikâyetçi olmamamiçin beni ikna etmeye çalıştı. Bende kendisine davamı sonunakadar sürdüreceğimi söyledim...Sonuçta, darp ve iş görmemezlik

raporumu alarak dava sürecimibaşlattım. Davamın takipçisi ola-cağım.

Derviş

İşçi Postası: Davamın takipcisi olacağım!

Sanat da mücadeleninbir parçasıdır

İzmir Büyükşehir Belediyesininiştiraki olan İzenerji şirketindeçalışan Ulaş Özdaş, memleketiolan Van’ın türkülerini bir al-bümde topladı. Bir yandan işye-rinde sürmekte olan sınıfmücadelesine aktif olarak katılır-ken, öte yandan sanatsal yetenek-lerini değerlendirerek, bu albümüortaya çıkardı.Ulaş, albümünün tanıtım kapa-

ğında şöyle diyor: “Van, tarihtefarklı uygarlıklara başkentlik yap-mış, zengin kültürüyle öne çıkan,kadim bir şehrimizdir. Sodalı vetuzlu gölü ile ön plana çıksa da,tarihi kaleleri, Erciş’li Emrah ileSelvihan’ı, bölgeye has kedi cinsi,şehrimizle ilgili ilk akla gelen öğe-lerdendir. Şehrimizin halk oyunlarıve müzik kültürünü de ön planaçıkartmak maksadı ile hazırladığı-mız, “Van Türküleri” isimli müzikalbümünü kıymetli hemşerilerimve müzik severlere sunmaktanonur duyuyorum”.

Albüm esas olarak, Van türküle-rinden oluşmasına karşın, Ulaş’ınimza attığı eserler de var. UlaşÖzdaş, “Geneli Van türkülerindenoluşan bu albümümde, kendiyaptığım iki eserle birlikte, bir deİbrahim Kaypakkaya yoldaşa yap-tığım ‘İbo’ya Ağıt’ adlı türkümüyoldaşlarımın beğenisine sun-maktayım” diyor.

Biz de, sanatkâr işçi arkadaşımızUlaş Özdaş’ın bu çalışmasını tümişçi ve emekçilere duyuruyor, on-ların beğenisine sunuyoruz.

İşçi Sözü-Haber

Page 16: İşçi Sözü Eylül 2015

İşçi SözüBütün ü lke ler inişç i le r i , b i r leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Savaşın evlerinden yurtlarındanettiği halkların dramı yürekleri ya-karken ülkemizdeki yangın da bü-yüyor. Kürt illerindeki manzara1937 Dersim'inden farksız. Halk,köylerini, evlerini terke zorlanırkenkalanlar çocuk, kadın demedentop, roket ve uzun namlulu silah-larla hedef alınıyor. Katliamlarınboyutunun gün geçtikçe artmasıve tanklarla çevrelenen köylerinKürt gettolarına dönüştürülmesin-den endişeliyiz. Çünkü seçimlerdeistediği sonucu alamayan AKP ikti-darının uygulamaya koyduğu kanlıplanın daha neleri göze aldığınıkestirmek tarihteki benzerlerinebakarak mümkün.

Hitler'in iktidarı ele geçirdiği ilkyıllarda topluma enjekte ettiğiırkçı, milliyetçi propagandanın,daha sonraki katliamlara Almanhalkının sessiz kalmasını sağladığımalum. Erdoğan ve Davutoğlu'nun

ağzından dökülen Osmanlı-Türk-İslam hamaseti tam da bu etkiyiyaratmayı hedefliyor ve "başarılı"olduğu kesin. AKP karşıtı olup daKürt düşmanlığında onu sollayanulusalcıların başından beri saldırı-ları sahiplenip savunmaları isesürpriz değil. Aydınlık Gazetesi at-tığı manşetlerle faşist koronun ön-derliğini üstlenmiş durumda.

Batıda durumdan vazife çıkaran-ların hedefinde Kürt inşaat vetarım işçileri var. Alevilere yönelik1977 Maraş benzeri katliamlarınşimdi de Kürtleri hedef alarak uy-gulanmaya çalışılacağını söylemekabartı olmaz. Konya'da geçenhafta "PKK'li" ilan edilerek öldüre-siye dövülen yurttaş bir subay çı-kabiliyor! Yani herkes, her anterörist, paralel ilan edilerek nefretsöylemiyle kışkırtılan bu güruhla-rın hedefi olabilir. Amaçları savaşakarşı olanların estirilen bu milli-

yetçi hezeyanın hedefi olmamakiçin sessiz kalmasını sağlamaktır.

Barıştan yana olanlar çoğun-lukta olmalarına rağmen görünürolmadıkları için savaş çığırtkanları-nın gürültüsü şimdilik baskın geli-yor. İsrail askerinin Filistinliçocuğu gözaltına alırken yaptığıeziyete isyan edenler kendi ülkele-rinde başından vurularak öldürü-len Kürt çocuklarına sessizkalabiliyor! Bu sisi, dumanı dağıt-mak, savaşı kimin, neden yenidenbaşlattığını anlatmak sadece bellialanlara sıkıştırılan mitingler, basınaçıklamalarıyla başarılacak bir şeydeğil. Barış yanlıları olarak sokak-larda sürekli görünür olmalı ve ka-nıksanmış yöntemler dışındaetkinlikler gerçekleştirmeliyiz.

Kadıköy Barış Bloku her akşam21.00-22.00 saatleri arasında Sü-reyya Operası önünde alkışlarlases çıkararak, pankartsız slogansız

"Barış Nöbeti" tutuyor. Önceleriönümüzden geçerken adımlarınısıklaştıran mahalleli zamanla, ser-gilediğimiz "Acının İki Yüzü" fo-toğraflarına bakıp yanımızaoturmaya başladı. Nöbetle eş za-manlı başlatılan "Barış için Kadı-köy'den 100 bin imza"kampanyasına Kadıköy Kayma-kamı engel olmaya çalışıp stantaçılmasına izin vermedi. Polis mü-dahale edince biz de sokak sokakdolaşarak imza toplamaya başla-dık. Böylece imza kampanyası,halkı masaya imza atmaya çağır-maktan çok, onlara dokunan,amacını anlatan, bire bir ilişkikuran bir şekle evrildi. Başlangıçtauzatılan bildirileri bile almaya çeki-nen insanlardan imza atanlarınoranı hızla arttı. İmza metni "Sa-vaşa karşı barışı savunuyorum,asker, polis, gerilla ve sivil cena-zesi istemiyorum." şeklinde tekcümleden ibaret. "Gerilla" sözcü-ğüne takılanlar olsa da imzalayan-ların sayısı hızla artıyor.

Bu deneyim de gösteriyor kiAKP iktidarının ve sarayın oyununubozmak için sokakta sürekli görü-nür olup sabırla halka gerçeklerianlatmak gerekiyor. Bunu yapar-ken kullanılacak dil de çok önemli.Slogansız, nefret ve intikam içerensavaşın dilini reddedip barışın, kar-deşliğin dilini konuşmak şart. Şır-nak'ta geçen hafta aynı gündeyaşamını yitiren Barış Aybek veBarış Tekçe isimli gençlerin hangi-sinin asker hangisinin gerilla oldu-ğuna göre acımız değişmiyor. Eşzamanlı Barış Nöbetlerini hersemte, mahalleye taşımalıyız.

Bu karmaşada "tarafsız" kalmayıseçen siyasetler ise daha büyük birsuç içindeler! Unutmayalım ki"Dünya kötülük yapanlardan çok,sessiz kalıp hiç bir şey yapmayan-lar yüzünden tehlikelidir!"

Bahadır Altan

#BarışHemenŞimdi:Barış nöbetleri sürüyor

İ şç i Sözü • Ayl ı k, Süre l i S i yas i Yay ın • Eylü l 2015 • Say ı : 15 • i sc isozu.org • i le t is im@isc isozu.org