internet archive...~ 1 ~ allah dostu derki 1 dr. münir derman (k.s) 1. Ön sÖz 2. her maddĠ olan...

198
~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi – II 6. BiR ALLAH DOSTU RÜYASINDA GÖRMÜġ DE ANLATIYORDU 7. MANEVĠYAT BAHÇESiNDEN 8. ALLAH DOSTLARI DĠYORLAR Ki... 9. VEYSEL KARANĠ (Tabiînin En Büyüğü) 10. RÜHANĠYET-Ġ RESÛLULLAH'IN HAKÎKÎ MÜMĠNE ĠLTĠFATI 11. KADĠR GECESi 12. DUA 13. PEYGAMBERĠMĠZ (s.a.v.) ĠN SAĞLIĞA DAiR DÜġÜNCE VE BUYRUKLARI 14. TAAHHÜD ġUDUR 15. ORUÇ 16. PENĠSĠLĠN... ORUÇ'UN ESRÂRI 17. KÂBE 18. ĠMAN 19. TEKRAR DĠRĠLECEGĠZ 20. HAMD VE ġÜKÜR 21. KAZÂ VE KADER 22. RIZA VE HUZUR

Upload: others

Post on 03-Aug-2021

17 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 1 ~

Allah Dostu Derki 1

Dr. Münir Derman (K.S)

1. ÖN SÖZ

2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR

3. MERHABA

4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I

5. MANEVĠYAT BAHÇESi – II

6. BiR ALLAH DOSTU RÜYASINDA GÖRMÜġ DE ANLATIYORDU

7. MANEVĠYAT BAHÇESiNDEN

8. ALLAH DOSTLARI DĠYORLAR Ki...

9. VEYSEL KARANĠ (Tabiînin En Büyüğü)

10. RÜHANĠYET-Ġ RESÛLULLAH'IN HAKÎKÎ MÜMĠNE ĠLTĠFATI

11. KADĠR GECESi

12. DUA

13. PEYGAMBERĠMĠZ (s.a.v.) ĠN SAĞLIĞA DAiR DÜġÜNCE VE

BUYRUKLARI

14. TAAHHÜD ġUDUR

15. ORUÇ

16. PENĠSĠLĠN... ORUÇ'UN ESRÂRI

17. KÂBE

18. ĠMAN

19. TEKRAR DĠRĠLECEGĠZ

20. HAMD VE ġÜKÜR

21. KAZÂ VE KADER

22. RIZA VE HUZUR

Page 2: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 2 ~

23. GENÇ BĠR FRANSIZ PAPAZININ iSLÂMĠYET HAKKINDAKĠ

DÜġÜNCELERi

24. BAY ENVER ÇALIġ

25. BiR SUALE CEVAP

26. ALLAH DOSTLARINDAN HATIRALAR

27. KENDĠNĠ ÖRSELEME YAZIKTIR!

28. MUHTEREMLER

29. TAKDĠM

ÖNSÖZ

“BEN insanın sırrıyım

Ġnsan BEN’im sırrım…”

ALLAH (c.c.)

Gece değmemiĢ semâ

Dalga görmemiĢ deniz gibi

Gönlü olanalara selâm olsun!..

Bizden…

Ġnsanın süsü hayâ duygusudur. Dil ile öğüt verene uyma, Fiili ile öğüt verene uy. Nefsinle hasımlarınma o senin değildir Sahibine bırak. Hâlini gizleyen velîdir. Gıpta, haset, tamah hisleri ile, fazilet, doğruluk, adalet, Ģefkat süslerine toz kondurma. Dünyada tek bir mabet vardır.

O da insan vücudu.

Bu vücud bir mekândır. Kendini temiz tut. Kudret âlemine cehâlet ayağı ile vurma. Beyazla olduğun zaman siyahı unutma. Ġsbata uğraĢma inançlarını; isbat, varlığından Ģüphe edilen meçhullerin aranma, yoludur. Kireç taĢtır, Su da sudur, Fakat su onu eritir, Su yumuĢaktır,

Page 3: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 3 ~

TaĢ serttir, Sen de yumuĢak ol. Sertler, geç de olsa önünde diz çöker. Sabır, hilesi olmayanın hilesidir. Sabırlı ol.... Yaptığımızdan utanırız, elimizde bir ihtiyar olduğunun delilidir. Söze dikkat edin. GeliĢi güzel lâkırdı değildir. Yapıp yapmamada ihtiyacınız varsa, o hâlde utanma nedir? Bu bir edeb mes’elesidir, cevabı söylenemez.

Duyara dayanma yıkılır.

Ağaca dayanma, kurur. Ġnsana dayanma ölür. ALLAH’a dayanan ne yıkılır, ne kurur, ne ölür. Bu sözleri, noksanlarımızı düzeltmek için söylüyoruz. Bağırmıyoruz.

Bağırsak iĢ değiĢir. Bu kubbenin altında bir göz ara!

Seni sevsin. Kör, görenin koluna girerse çabuk yol alır. Deniz korkunçtur ama balıklar için değil. Kurt zâlimdir ama düzeni, hilesi yoktur. Resûller Resûlü buyurur:

“Helâk olacağınızı bilseniz dahi doğruluktan ayrılmayınız, kurtulmak için tek ümit dahi olsa yalana baĢ vurmayınız!” Vicdanı ferahlandıran Ģey sevaptır, içi kemiren Ģey, günahtır.

Gül kokan bir cesed, semâlar kadar temiz bir ruh.

Büyük nehirler gibi coĢkun iç âlemleri olanlara,

Bağrını secde-yi Rahmâna koyanlara söylüyoruz. ġiĢmeyi Semizlik sayanlara sözümüz yok. Bu sözler rasgele kimselerin kulağına girmekten çok yücedir. Ġrfan sahibinin makamı yükseldikçe, halk gözünden düĢerler. Yıldızlar da böyledir.

“Kabahat kimsede değil yıldızlarda mı?” “Hayır!”

“Halkta mı?”

“Hayır!”

Page 4: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 4 ~

“Ne onda ne bunda. Bütün ayıp ve kabahat tam görmeyen gözlerdedir!” Tek elle alkıĢlanmaz. BoĢ tarafınız varsa onu ALLAH ile doldurun. Söz bağladık.

Huzur içinde kalın…

Hayâ: Hicab, utanma, edeb, ar, namus. Allah korkusu ile günahtan kaçınmak.

Hasım: Kesip atma, kesme, kat'etme. * Kat'i olarak bir mes'eleyi hâlledip neticeye varma. Kavgalılı olanlar.

Velî: Sahib, mâlik. * Evliya. * Muin. Muhafaza eden. * Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. * Sıddık. * Baba. Babanın babası, cedde de denir. * Fık: Hayatını mücadelelerle ve azimet ve fevkalâde bir zühd ve takva ile ibadet ve taata sarfederek kendisinden Allah'ın (C.C.) izniyle gaybdan haber vermek ve gaybî ahvali keĢfetmek gibi ilmî ve kevnî hârikalar zuhura gelen zât. Allah'a (C.C.) manevî yakınlık kesbetmiĢ olan Ģerif zât. * Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) isimlerinden birisi.

Hased: BaĢkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuĢmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.

Tamah: (Tımah - Tumuh) Bir Ģeye göz dikip bakma.

Ma’bed: (Mâbet) (Ġsm-i mekân) Ġbadet edilen yer. (Mescid, câmi gibi)

Hile: Sed. Hâil. * Çare. * Maslahat ve hayırlı iĢlerde tedbirli ve tecrübeli olmak. * Aldatacak tarz ve tedbir. Fend. Mekir. Dabara. * Zeval ve intikal. * Sahtekârlık, yalancılık, düzenbazlık.

Ġhtiyar: YaĢlanmıĢ kimse. YaĢlı. * Ist: Ġstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek. (Bak: Ġrade)

Lakırdı : BoĢ söz, konuĢulan laf

Ġrade: Ġstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. * Bir Ģeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.(Ġrade, ihtiyardan daha geniĢtir, umumidir. Ġhtiyar, taraflardan birini diğerine tafdil ile beraber tercihtir. Ġrade; yalnız tercihtir. Mütekellimler bazan iradeyi ihtiyar mânasında kullanmıĢlardır. Ġradenin zıddı kerâhet; ihtiyarın zıddı icâb ve ıztırardır. Ġrade, hakikatte dâima ma'duma taalluk eder. Çünkü, bir emrin husûl ve vücudu için o, tahsis ve takdir eder.) * Fık: Cenab-ı Hak irade sıfatı ile muttasıftır ve iradesi ezelîdir. Yaratacağı Ģeyleri bu irade sıfatı ile kendi hikmeti ile birer veche tahsis buyurur ve onun irade buyurduğu mutlak olur.(Âdetullah üzerine irade-i külliye-i Ġlâhiye, abdin irade-i cüz'iyesine bakar. Yani, bunun bir fiile taallukundan sonra o taalluk eder. Öyle ise cebir yoktur. Ġ.Ġ.) (Bak: Vicdan)

Page 5: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 5 ~

HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR

“Gözlerin tahammül hududunun kamaĢtığı, kamerin tutukluğu, güneĢin kamere girdiği zaman bunlar diyecekler: Nereye kaçacağım?” GüneĢin gittikçe parlaklığı fazlalaĢmaktadır. Ömrünün sonuna doğru parlaklığı 100 misli artacaktır. Ondan sonra buharlaĢıp patlayacaktır. Bu hâl her zaman gezegenlerde olan bir olaydır. Bu iĢaretle evrende her Ģey güneĢ tarafından alt üst edilecektir. (Dünya nın biyografisi) Geoide Guimov. Fizik âlimi 1968

“Kıyamet” “Her an var, her an yok ve tekrar var oluĢ vardır.” (âyet) ĠĢte Kur’ân'ın bildirdiği kâinatın sonu... ĠĢte fennin bildirdiği kâinatın sonu.... Biri ruha hitap... Diğeri maddeye saplanan akla hitap... Her ikisi de aynı... Özet: “Ġlimsiz inanç kör, inançsız Ġlim topaldır!” Einstein

“Ben filozofların düĢünürlerin, matematik ve fizikçilerin akıl buldukları ALLAH'a değil, mukaddes kitapların, Peygamberlerin haber verdiği ALLAH'a ve vahye inamyorum.” (Paskal).

“Kâinat bir düĢtür!” diye haykıranlar vardır. Bu Ģarkı korosuna iĢtirak ederseniz: “Atomlardan galaksilere kadar milyonlarca yıldızların uzayın düzen ve varlığı bir çok tesadüflerin, bir araya gelmesi ile olmuĢtur!” Ģarkısını söylemiĢ olursunuz,

Bu düĢünüĢ protoplazmadan baĢlayıp aya ve diğer gezegenlere gidecek kadar insan, zekasının tekevvününü milyonlarca tesadüfü bir araya gelme zinciri olarak düĢünmek ve kabul etmek olacaktır bu insanı maskara hâle getirir.

Fikirler, düĢünceler ilim çemberi içinde kaldığı müddetçe dünya ve kâinat, bize düzgün bir nizam ve kanunlara tabi’ bir mekan ma gibi görünür. Fakat bu nizamın oluĢu mes’elesinde düĢüncenin artık değeri kalmaz.

Bu hususta söz söylemek için, bu noktada katılaĢmamak gerekir, ilmin bilmediği, inancın tefsir ettiği Ģeyleri bilmek ve onlara edeble kulak vermek icab eder. Bu yönü düĢünmek, ne gerilik, ne taassub ne de aptallıktır.

Fisagor, Delfes Ma’bedi’nin kapısına altın kakma ile Ģu yazıları yazdırmıĢtır: “Adet kâinatın,

Page 6: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 6 ~

Tekâmül hayatın, Birlik ALLAH'ın Kanunudur....”

Ġhsan idrak ve zihninin kolaylıkla kavrayıp içine biraz olsun nüfuz edemiyeceği ucu bucağı bilinmez bir uzayda milyonlarca yıldızlarla birlikte dönüp duruyoruz. Duygu organlarımızın kuvvetini artırmaktan baĢka bir Ģeye yaramayan bir takım âletler, teleskoplar ve analoji, matematik yardımı ile bir çok Ģeyler biliyoruz. Bunlar, hareket, zaman, mekân, sayı gibi yer yüzü mukayese Ölçülerimize esas olan her türlü kavramın özünü kaybettiği uçsuz bucaksız, bir vasat içinde idrakimizin muktedir olamadığı ilâhi bir kanuna taht olarak cereyan eder. Ġki yıldız arasındaki mesafeyi, saat, gün, sene, asırlarla ifâde etmekten aciz bir hâldeyiz... Ancak ıĢık seneleri kullanmak mecburiyetindeyiz. Bunlar sonsuzluğa doğru kayan kâinatın teleskoplarımıza çarpan ve astronomların müĢahede ve Ģahsi takdir ve tahminlerine dayanan bir kâinat modelidir, kaba duygularımıza ulaĢan bilgiler toplumudur. Kâinatın diğer yönleri ise bizler için tamamen meçhul, enginlik ve belirsizliktir. Bilgisizliğimizin ve aklın inanç ile tamamlanması lâzımdır. Aklın durduğu yerde, aklın ötesine hürmet, edip, boyun eğmek, aczini anlamak ALLAH'a inanmak demektir. Akıl, ta’zim, hürmet ve edeb içinde söylersek, Tanrı'nın üç büyük vasfı vardır; akıl ve idrâk ölçümüzde: “Halkeder, idame ettirir, yok eder.” Onun mahiyetini tâyin ve teĢhis edecek hücre insan dimağında yoktur... Bugünkü matematik, fizik, uzay ilmi karĢısında bunu inkâr değil Ģüphe kapıları tamamen kapanmıĢtır. Halk eder yani baĢlangıcı yoktur, idame ettirir. Bütün kâinat kanunlarının değiĢmiyen icabları cereyan eder. Yok eder, her maddî cismin sonu gelir demektir.

Ġlim malzemesi ile konuĢursak: BaĢlangıcı olmayan, sadece yaratılmamıĢ olandır. BaĢlangıcı olmayan hiç olandır. Her Ģey hiçlik içindedir. Dünyanın dıĢında hiçlik vardır. Hiçlik her yerde hazır ve nazırdır. Gerçekler vardır. Ġmkânlar vardır. Kavramlar vardır. ġekiller vardır. Gerçek maddedir. ġekil de maddenin tanrılaĢmasıdır. ġekil veren prensip Tanrı'dır. Tanrı herĢeyden ayrı ve “Tek”'dir.

Page 7: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 7 ~

Çok görünüĢlüdür. Bir gülün iki ayna arasında göründügü gibi..... TaĢ maddedir. Balık maddedir. Ġnsanlar da maddedir. Tanrı'dan baĢka herĢey maddedir. Tanrı önsüz, sonsuzdur.

Uzay sınırlıdır. Çünkü belli bir cismin sınırıdır. Cisimsiz uzay yoktur. BoĢ uzay da olamaz. Cisim olmadan da uzay olamaz. Memleketsiz sınır yok olduğu gibi... OluĢ ve yok oluĢ yalnız yer yüzündedir. Gezegenler yokluk içinde dönerler. Var olan herĢey hiçlik içindedir. Tanrı yaratmıĢ olduğu evren sistemini yeniden hiçliğe çevirdiği zaman, onun yerinde hiçlikten, dünyanın baĢlangıcından önce olduğu gibi yaratılmamıĢ olandan baĢka bir Ģey kalmayacaktır. Bu cümleler olgun olmayan dimağlar için bir ihtilâldir…

Izdırab insanlığın hem mutluluğu, hem de derdidir. Hem kaderi hem de büyüklüğüdür. Bu, maddeye bakan insan gözünün, kulağının, düĢüncesinin, mantık ve idrakinin, ilmi görüĢünün son hudududur. Bunun manevî ifâdesi Ģudur: Ne bir ses ne bir nefes, Duyulan sadece uçsuz bucaksız yalnızlık…

BomboĢluk vardı veya yoktu. Toprak yoktu. GüneĢ yoktu. Gün yoktu. Ay yoktu. Daha yıldızlar da yoktu…

Saman yolu yoktu. Aydınlık yoktu. Galaksiler de yoktu…

Yalnız bir “SU” vardı, altta üstte. “Var” bile yoktu. Bu yokların sonsuzluğunu kavrayan yalnız tek “O” vardı. “O”nun mahiyetini tâyin ve teĢhis edecek ve kavram hududuna sokacak hücre insan dimağında yoktur.

Ondan sonra Tanrı bir gülün iki ayna arasında görüldüğü gibi göründü. Yoklar var oldu.

Page 8: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 8 ~

Ve ondan sonra Tanrı, Âdemi gömlek etti. Ve üstüne giydi. Dünyayı insan Ģeklinde kendi süsleri ile süsledi.

Ġnsan, nereden geldiği bilinmez. Ana ve baba perdesi altına gizlenerek doğar, büyür, yaĢar, ihtiyarlar. Tekrar ölüm denilen sonsuz diyara kayar gider. Bir yıldız gibi....

Bu ne hâldir anlaĢılmaz. Bilinmez. Fakat devran böyle kurulmuĢ döner. Varlıktan yokluk, yokluktan varlık oluyor sanır insan. Hâlbuki her an var oluyor her an yok oluyor! BuyurmuĢ “Resûl”: “Dünya bir andan ibarettir.” Tanrı bildirir kelâmında: “Her an her Ģey yok olur, yeniden tekrar yaratılır.” Böyle kurulmuĢtur bu evren....

Tanrı iki haslet vermiĢtir insana: Utanma ve unutkanlık. Biri edebin hududu, diğeri yeniden kuvvet bulma kaynağı. Edeb, herĢeyin insan için sınırıdır. Aklın durduğu, kavramın takati kesildiği, baĢın secdeye geldiği, insanın kendine kendinden yakın olanla burun buruna geldiği hudud... “Bir yay arası kadar”.... Aradaki perde utanma perdesidir. Tahammül hududunu haber veren haslet....

Ġnsanda irade, ihtiyar vardır. Her Ģeyi yapmak veya yapmamak kuvveti... Utanma bu hududun dıĢındadır. Utanma bakalım!.. Bu hududda irade yoktur. “Sıfır” bile değildir insan iradesi... Yaptığı iĢten içi burkulan günâh iĢlemiĢtir. Edeb hududunu rencide etmiĢtir. Yaptığı iĢten haz duymuĢtur. FerahlamıĢtır. Sevap iĢlemiĢtir. Edeb içindedir, demektir. Ġnsan kendi kıymetine ulaĢabilmesi için Tanrı “Alın terini” zahmeti Ģart koĢmuĢtur.... Çünkü, Tanrılık taslayıp Ģirke girmesin diye... Tanrı Ģirki istemez. ġirk sana senden yakın, “seni gömlek diye giyenin” kendi kendisinin inkârı

Page 9: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 9 ~

oluyor. Aklın, kuvvetin, düĢüncenin hududuna hayâ duygusu ile varılır. Hayâ duygusunun korunması, vücud, ruh ve his çıplaklığından kurtulmakla olur. Bunların yardımı ile: Birlikte sevin! Birlikte üzülün! Birlikte yoksulluk çekin! Birlikte sıkıntılı yıllar yaĢayın! Ve birbirinizden hiç bıkmayın! Birbirinizi teselli edin! Fakat tek olduğunuzu unutmayın!.. “ALLAH tektir!..”

مس القمروجمع البصروخسف برق فإذا قول الش ومئذ النسان والقمر ن المفر أ“Feiza berikalbesaru. Ve hasefelkameru. Ve cumi'aĢĢemsu velkameru. Yekulul'insanu yevmeizin eynelmeferru. : ĠĢte, göz kamaĢtığı, ay tutulduğu, güneĢle ay biraraya getirildiği zaman! O gün insan, «Kaçacak yer neresi!» diyecektir.” (Kıyâmet 75/7-10)

KamaĢmak: Gözün ıĢıktan rahatsız ulup doğrudan bakamamamsı.

Evren : Kâinât.

Tesadüf : Rastgelme. Bir Ģey kendiliğinden olma. Tedbirsiz meydana gelme. (Bak: Delil-i inayet).

Televvün : (Levn. den) (C.: Televvünât) Renkten renge girme. Renk değiĢtirme. * Döneklik, kararsızlık.

Maskara: Herkese karĢı rezil olan kiĢi.

Tefsir : Mestur, gizli bir Ģeyi aĢikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab. * Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i Ģeriflere Tefsir denilir.

Ġcâb : Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak. * Ist: Akitlerde ilk söylenen söz. Bir mal sahibinin müĢteriye karĢı, "Bu malımı sana Ģu kadar paraya sattım" demesidir. MüĢterinin de kabul etmesine dair olan sözüne "kabul" denir. ġer'i ıstılahta buna "icâb ve kabul" denir.

Taassub : (Asab. dan) Bir Ģeye veya bir kimseye taraflı olma. * Din bakımından fazla salâbetli olma. * Kendi dinini çok üstün görmek. * Haksız yere husumet etmek. * Bir düĢünüĢe, bir inanıĢa körü körüne bağlanıp ondan baĢkasını düĢünmemek hâli. (Bak: Dimağ)

Page 10: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 10 ~

Tekâmül : Kemâl bulma. OlgunlaĢma. (Zihn) Anlama, bilme, hatırlama kuvveti. Anlama kuvvet ve istidadı. Hıfz kabiliyeti. (Bak: Dimağ)

Dimağ : Beyin. Kafanın içi. (Bak: Kalb)

Kalb : Vücudun kan dolaĢımı merkezi. Yürek. * Gönül. * HerĢeyin ortası. * Bir halden diğer bir hale çevirme. DeğiĢtirme. *Ġmanın mahalli. * Fuâd, sıkt-ül ilim, tâbut-ül ilim, beyt-ül hikmet, via-i ilim de denilir. (Dâima değiĢtiği ve hareket halinde olduğu için kalb ismi verilmiĢtir.) Bir Ģeyi geri döndürmek ve çevirmek. * Yüreğe vurmak veya dokunmak. Gönüle dokunmak. * Bir Ģeyin içini dıĢına ve dıĢını içine çevirmek. * Aks ve tahvil. Analoji : Mant. Benzetme yoluyla sonuç çıkarma. Bilinmeyen bir durum, bir hadise, bir münasebet ve bir varlık hakkında hüküm vermek için bilinen bir benzeri hakkındaki bilgilerden faydalanılarak muhakeme yürütülmesidir. Bu tarz düĢünce çok defa düĢüneni yanlıĢ sonuca götürür. Muhtemel olanın muhakkak zannedilmesine sebep olur. Hataya düĢmemek için dikkatli olmak gerekir.

Âciz : Beceriksiz. Eli ermez. Kabiliyetsiz. Gücü yetmez olan. Astronomi : yun. Kozmoğrafya. Gök ilmi. Felekiyat.Astronomi ilmi dünyanın birgün hareketinin duracağını; coğrafya, karaların alçalarak dünyanın sularla kaplanacağını, iklimin değiĢerek canlılar için yaĢanmaz hâle geleceğini; fizik, güneĢin birgün söneceğini, kâinattaki enerjinin artık kullanılamaz, iĢe yaramaz hâle geleceğini, kâinatın öleceğini açıklamaktadır. Ġnsanların yaĢanmaz hâle gelecek dünya ve güneĢ sisteminden baĢka sistemlere göç edeceklerini hayâl etsek bile, kâinatın genel çöküĢü karĢısında kaçacak yer bulamıyacaklardır. Sonunda kıyamet kopması muhakkaktır ve Allah'ın vaadi olan âhiret, Ģüphesiz gelecektir.

Takdir : Kıymet vermek. Değerini, kıymetini, lüzumunu anlamak. * Kader. * DüĢünmek. * Öyle saymak.

Tahmin : (Hamn. dan) AĢağı yukarı bir fikir söylemek. Ġhtimallere dayanan düĢünce. Zayıf delil ile hüküm ve kıyas etmek.

Mechul : Bilinmeyen. Belli olmayan.

Ta’zim : Hürmet. Riayet. Ġkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifâde eden tavırda bulunmak.

Ġdame : Devam ettirmek. Dâim ve bâki kılmak.

Ta’yin : Yerini belli etmek. * Vazifeye göndermek, vazifelendirmek. * Ayırmak. * Tayın, erzak.

Page 11: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 11 ~

Cereyan : Akma, akıĢ, gidiĢ. Hareket. Akıntı. Gezme. Mürûr. Vuku, vâki olma. * Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket. Bu hareket; dinî, fikrî veya siyasî hareketler gibi birbirlerinden farklı sahalarda olabilir.Ġhtilal : (C.: Ġhtilalât) Ayaklanma, devlete isyan. Bozukluk, karıĢıklık. * ġerre çalıĢmak, düzensizlik.

Izdırab : Acı çekmek.

Manevî : (Ma'nevi) Mânaya âit. Maddî olmayan. Mücerred. Ruhani. Ġfade : Anlatmak. Söylemek. * Fayda vermek, fayda tutmak.

TeĢhis : ġahıslandırma. ġekil ve suret verme. Seçme, ayırma, ne olduğunu anlama. Tanıma. * Hastalığın ne olduğunu anlayıp bilmek. * Edb: Canlılandırmak, suretlendirmek. * EĢyaya Ģahsiyet vermek.

Diyar : (Dâr. C.) Memleket.

Devran : Devir, felek, zaman, deveran, dünya. Zikir halakası kurlan yer. Tahammül : Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. * Sabretmek. Katlanmak. * Kaldırmak.

Haslet : Huy. Ahlâk. YaradılıĢtan olan tabiat.

Ġrade : Ġstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. * Bir Ģeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.(Ġrade, ihtiyardan daha geniĢtir, umumidir. Ġhtiyar, taraflardan birini diğerine tafdil ile beraber tercihtir. Ġrade; yalnız tercihtir. Mütekellimler bazan iradeyi ihtiyar mânasında kullanmıĢlardır. Ġradenin zıddı kerâhet; ihtiyarın zıddı icâb ve ıztırardır. Ġrade, hakikatte dâima ma'duma taalluk eder. Çünkü, bir emrin husûl ve vücudu için o, tahsis ve takdir eder.) * Fık: Cenab-ı Hak irade sıfatı ile muttasıftır ve iradesi ezelîdir. Yaratacağı Ģeyleri bu irade sıfatı ile kendi hikmeti ile birer veche tahsis buyurur ve onun irade buyurduğu mutlak olur.

Günah : f. Cezayı gerektiren amel. Dine aykırı iĢ. Allah'ın emirlerine uymayan hareket. (Bak: Kebâir-Cünha).

Rencide : f. ĠncinmiĢ, kırılmıĢ.

Hazz : Sevinç duyma. HoĢlanma. Zevklenme. Saâdet. Tali'. Nasib. Nimet ve süruru mucib Ģey.

Zahmet : Sıkıntı, eziyet. Yorgunluk. * Zor, güç.

Taslamak : Olmadığı hâlde öyle gözükmek.

ġirk : En büyük günah olan Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek baĢkasından meded beklemek. (ġirkin mânası mutlak küfürdür.) (Politeizm)

Page 12: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 12 ~

Ġnkar : Reddetmek, kabul etmememek.

Hiss : Duymak. Farkına varmak. Duygu. * Bir kimsenin haline acıyıp rikkat ve Ģefkat eylemek. * Bir Ģeyi idrak edip Ģuur hâsıl eylemek. Bedendeki his uzuvlarından birisini müteessir eden bir Ģeyin mevcudiyetini idrak eylemek.

MERHABA

Ġnsanlar yalnız ekmekle değil, iyi söz ve nasihatlarla da beslenir. Hasır kamıĢından Ģeker olmaz. ġeker fabrikası mütehassıslarına sorunuz bakalım. Karga bülbülün sırnnı bilmez, hiç bir zaman bilemez. Bilseydi onun gibi öterdi. O da kuĢ, o da kuĢ. Gülün kokusunun gözü burundur. Sesin gözü kulaktır. Acı ve tatlının gözü damak ve ağızdır, Ġnsanın yüzünü kulakla görmek imkânsızdır. Gözle ses iĢitilmez. ġükrün sesini zâhiri kulak iĢitmez. Semi’ ve âlim olan iĢitir. PiĢmiĢ etin, az piĢmiĢ etin yüzleri ve tatları baĢka baĢkadır. Köfte, pirzola, kızartma, döner, ĢiĢ. Hepsinin tadları, Ģekilleri de baĢka baĢka. Yüzleri zâhirdir, tadları da batındadır. Görülmez…

Hayvanlar o zâtı görünce kaçmıĢlar. Yanındaki mübârek: “Buna niçin ĢaĢtın?” demiĢ ve hemen sormuĢ: “Sen ne yedin?” “Biraz et yemiĢtim.” “Sen onların etini yerken onlar sana dost olurlar mı?..”

O hâlde, yorganın altından çık! Yatağında oturma!.. Kilitli kapılarını aç, düĢün!.. Gayb hazinesinin âlem gözüne kapalı kapısının aralığından birlikte bakalım:

Göz bir âlettir, dıĢardaki bir cisimden gelen ziyâ dalgaları o cismin Ģeklini göz içine ve oradan dimağa götürür, biz o cismi görürüz... Nasıl gördüğümüz, o belli değil... Belli olur; göreni bilirsen... Fakat cismin dıĢarıda olduğunu görürüz, içimizde değil...

Kulak bir âlettir, dıĢardan ses dalgalan kulağa, oradan dimağa gider, nasıl duyarız meçhul.. Fakat sesi daima çıktığı yerde duyarız, kulağımızda değil...

Page 13: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 13 ~

Burun bir âlettir, bir yerden koku dalgaları burnumuza kadar gelir, kokuyu burnumuzda duyarız, görme ve iĢitme gibi dıĢarıda değil..

“Gören”, “duyan”, “kokuyu alan” kim?..” “Ben kulum ilegörür, iĢitirim” buyuruluyor, “kokuyu alırım” değil…

Bu küçük misali hâlletmeye bak... Bunun hâllinde fetih vardır. Fetih demek, kuvvetin bilinen sırrı.. Bu sırrı kim bilirse, yahut ona bildirmeğe izin olursa o kimseden keramet zuhur eder. Görünmede hüner yoktur, görünmeyeni görmede hüner vardır.

Ġnsanın anlama hududuna ilâhi sır ve kuvvetlerin varlığı ancak mu’cize, büyük tesadüf, Ģans kelimeleri ile girer. Ve insan yine bunu, gaflet hududundan çıkamadığı için Ģüphe içinde, bocalama hâlinde idrâk eder, reddedemez..

Hâdise vardır; anlayamadığı hâdiseleri garip ifâdelerle mırıldanır durur. Bu hâdiselerin arkasında ALLAH'ın dostuna verdiği bilinmeyen kuvveti gizlidir. Bunları anlamak için, baĢıboĢları, mıknatısın demir tozlarını çekiĢi gibi toplayıp derleyecek adam lâzım... Nerede bu? Hâlâ anlayamadı iseniz sizle iĢim yok… Su bulunmadan boru döĢenmez. Nefer Razî ile Rıza PaĢa arasında çok fark vardır..

Biraz uykusuz kal!.. Uykusuzluk bir Ģey yapmaz. Uyku ilâcı alıp da uyuyanlara bakma!.. Onlar zâten uyanık değillerdir. AlıĢtıklarından ayrılmak istemezler de ondan ilâç alırlar. Görmede ıĢığa ihtiyaç var; iĢitmede lüzum yok.. Görmeden efdaldır duymak... “Es SEMĠ’ü’l- BASÎR”; tekaddüm vardır...

Bir dağdan büyük bir kaya kopar yuvarlanırsa, arkasından birçok küçük taĢlar düĢer. TaĢlar kadar bile olamayanlara yazıklar olsun!..

Hakiki imanlı insan yalan bilmez, ölümden korkmaz, kadere boyun eğer, herkese kardeĢ nazarı ile bakar, böyle oldu mu, onda riyâ yok.. Midesine haram giremez. “Girmez değil” dikkat.. Bunlardan mahfuzdur. “Ma’sum değil”.. Bu hâle bir anlık sabır yüzünden gelmiĢlerdir. ĠĢte bu gibilerden; ne gökteki kuĢ, ne denizdeki balık kaçar, sokulurlar yanına

Page 14: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 14 ~

kırk yıllık dostmuĢ gibi. Bütün eĢya ve mahlûkata karĢı bir edeb içindedirler. Bu edeb, bağlı oldukları nizam, kâinatın kanunudur. Buhar soğuğa maruz kaldığı zaman ona emrolunan yağmur olmak edebine girer, itaat eder. Bu edeb ALLAH'a itaattir, secdedir.

Ġlk bahar gelir, ağaçlar, çimenler yeĢil olma emrinin edebine bürünürler. Her türlü hâdisat ve hayat tezahürleri yekdiğerine muhtaç bir edebe bağlıdır. Bu edebin devâmını Rahîm olan ve yekdiğerine hürmet eden hâdisat temin eder...

Bu edebe girene mahlûkat ve mevcudat, eĢya hürmet eder ki, iĢte tasavvuf dedikleri budur... Velîlerin kerameti bu edebin, kendilerine, gösterilen hürmetin tezahürleridir.

Köpeğe iyi bakan adama köpek kul köle olur. Sebeb: Köpeğe yardım etmek, köpeğin hürmet edeceği hududa girmek demektir. Köpek habersiz olarak sahibinin tasarrufuna girmiĢ olur. Bunun döndürülmüĢ ve kaybolmuĢ sırrı insanlar tarafından “Sadakat” kelimesiyle ifâde edilir. Her türlü mahlûkat ve eĢya da böyledir, “Ġyilikle yılan bile deliğinden çıkar” sözü bunun baĢka türlü, uzaktan görünen bir ifâdesidir.

Velîler, yanındaki müridlerini, bu edebe sokmağa çalıĢırlar. Bu edebe girdiler mi, onların da paslı, rutubetli olan kalb pencereleri açılır. Onlar da onlardan olurlar... “Ahlakı itmam için gönderildim.” hadis-i Ģerifinin en basit izahı buradan baĢlar. Bu çok uzun bir hudud mes’elesidir. Söz, yazı, izahla olmaz. Sonra ne çıkar. Bilen zâten biliyor. Bilmeyen, daha olgun değil. Bu kadar yeter…

Benim çocukluğumda insanlar dikeni olmayan güller gibi idi. ġimdi gülü olmayan diken hâlindedirler. ALLAH'a Ģükür, bağıĢlarsa benim güzel bir gülüm var...

Nasihat : Ġbret verici ders, tavsiye, ihtar, öğüt.

Hasır : (Hasr. dan) Muhâsara eden, etrafını çeviren, hasreden. Bir bataklık otunun kurusundan örülen ve yere serilen yaygı.

Sırr : Gizli olan ana bilgi.

Page 15: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 15 ~

ġükr : (ġükür) Allah'ın (C. C.) nimetlerine karĢı memnunluk göstermek. Allah'a teĢekkür. (Bak: Ni'met).

Semi’ : ĠĢiten, duyan. * Fık: Allah'ın (C.C.) insanlar gibi zamana, âlete muhtaç olmayarak her Ģeyi iĢitmesi ve duyması. (O'nun iĢitip duyamıyacağı hiç bir Ģey yoktur.)

Basîr : Basiret sâhibi ve anlayıĢlı olan. Hakikatları anlayan. En iyi ve en çok anlayıĢlı. Kalb gözü ile gören. * Fık: Allah'ın (C.C.) insanlar gibi zamana, âlete muhtaç olmayarak her Ģeyi görmesi.

Âlim : Bilen, bilgili. * Çok Ģey bilen. * Çok okumuĢ, bilgiç. * Ġlim ile uğraĢan. Hoca.(Âlim-i mürĢid, koyun olmalı; kuĢ olmamalı. Koyun, kuzusuna süt; kuĢ, yavrusuna kay verir. M.).Esmaü’l-Hüsnadan birisi.

Gayb : Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz. * Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen Ģey. (Bak: Ahbar-ı gayb)

Keramet : Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beĢeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u Ġlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. * BağıĢ, kerem. * Ġkram, ağırlama.

Zuhur : Meydana çıkmak. * Ansızın meydana gelmek. * BaĢ göstermek. Görünmek. * Hulul. * Galip olmak. * Âlîkadr.

Hüner : f. Mârifet. Bilgililik. Ustalık, mahâret.

Mu’cize : Ġnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise. * Mu'cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiĢ ve tesbit edilmiĢtir. Gaflet : Dikkatsizlik, endiĢesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düĢünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi iĢleri bilmeyip, baĢka kıymetsiz Ģeylerle uğraĢmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.

Hâdise : (C.: Hâdisat, Havadis) Vâkıa, olay. Yeni bir Ģey, ilk defa olan. Haber.

Tekaddüm : GeçmiĢ bulunma. * Öne geçme. Ġlerleme. * Birine gelmesi muhtemel bir zararın def'i için evvelceden iĢ'ar ve tenbih eylemek. * Fık: Mürur-u zaman olmak. Zamanı geçmiĢ bulunmak.

Riya : Özü sözü bir olmamak. Ġnandığı gibi hareket etmeyiĢ. Ġki yüzlülük etmek. GösteriĢ için yapılan hareket. (Bak: Ġhlâs)

Mahlukat : (Mahluk. C.) YaratılmıĢlar. Mahluklar. Allah'ın yarattığı Ģeyler.

Mevcudat : Var olan her Ģey. Kâinat. YaratılmıĢ Ģeyler.

Page 16: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 16 ~

Nizam : Sıra, dizi, düzen. DizilmiĢ olan Ģey, sıralanmıĢ. * Ġcaba göre yapılan kanun. Bir kaideye binaen tertib olunmak ve ona binaen tertib olundukları kaide. * Bir iĢin sebat ve kıyamına medar, sebep olan Ģey ve hâlet.

Kâinat : Var edilen Ģeylerin hepsi. Yaratılanlar. Mevcudat. Âlemler.

Tezahür : Meydana çıkma, belirme, görünme. GösteriĢ. * Birbirini korumak, birbirine arka olmak. * ArkalaĢmak; yâni birbirine yardım etmek. * Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını validesinin arkasına teĢbih ederek "zuhruki kezuhri ümmî" demek.

Tasarruf : Ġdare ile kullanmak. Sarfetmek. Tutum. Sâhib olmak. Ġdare etmek. Sâhiblik. Kullanma hakkı. * (Para veya mal) artırma. * Bir Ģeye karıĢıp müdahale etme.

Sadakat : Sözünde durmak, sıdk sahibi olmak.

Sıdk : Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir Ģeyin her hususu tam ve kâmil olması. * Ahdinde sâbit olmak. * Peygamberlere mahsus en mühim beĢ hasletten birisi. * Kalb temizliği.(Ġslâmiyetin esası sıdktır. Ġmanın hassası sıdktır. Bütün kemâlâta îsal edici sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin hayatı sıdktır. Terakkiyatın mihveri sıdktır. Âlem-i Ġslâmın nizamı sıdktır. Nev-i beĢeri kâbe-yi kemâlâta îsal eden sıdktır. Ashab-ı Kiramı bütün insanlara tefevvuk ettiren sıdktır. Muhammed-i HâĢimî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı meratib-i beĢeriyenin en yükseğine çıkaran sıdktır. Ġ.Ġ.) Ġtmam : Tamamlamak. Bitirmek. Ġkmal etmek. Tekmil etmek. Zâten : Esâsen, aslında, asıl olarak.

MANEVĠYAT BAHÇESi - I

-Ruhları, cehd ve manevî terbiye ile yüksek idrake eriĢmiĢ, MeĢhudat Âlemi’nin dıĢında,zaman zaman mânevî seyahatlere çıkan içleri aydın kimselere hediyedir.-

Madde âleminde dolaĢan, gayb âleminin malı ruh, bir “Var” dır ki, yok görünür ve kimsenin madde âleminde onu görmeğe yolu yoktur.

Bu köĢede anlatılacakların hakikati ve mânâsı akıl ile değil ilâhî zevk duygusu ile anlaĢılır.... Kendini yorma, oku geç, içinde zevk duyarsan kâfidir. Bu zevk aklın Ģuûrlu zevki değildir. ġuûrsuz gibi görünen asıl ruhun zevkidir. Arı ile çiçek arasında gizli olan bal peteği gibi, zevk burada gizlenmiĢtir. “Ġlim var, Fen var, Akâdemik bilgiler var!” deme, bu hududda bunların iĢi yok. Hem de bunlarla hâlledilemiyor..... Akıl ve mantık yürümüyor. “Bu malzeme ile de hâllederim!” deme... Edeb haricine çıkarsın....

Page 17: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 17 ~

Gözlerin ve beĢ duygunun Ģahidliğine dayanarak bunlar hakkında bir fikir yürütme... Aklın yetmediği yerlerde kanunlardan bahsetmek gülünç olur. Kanun, etraflı bilgi demektir. Mânevîyat bilgi âleminde yanlız tezahürleri ile vardır... Ve bu böyle kalacaktır. Bu hüküm, bu tahdid normal durum üstündeki insanlar zaviyesinden objektif ilim hakkında, kanun mânâsındaki umumî bilgi içindir. Normal durum üstündeki insanların enfüsî müĢahedeleri, marifetleri, umumî duygular mânâsındaki bilgi için değildir.

Bu öyle bir duygudur ki, onun kendine mahsus bir uzvu yoktur. Her uzuv onundur. Ruhun umumî duygusudur... Bu hâl beĢ duygunun dıĢında mühim bir ruh baĢarısıdır ki o duyguya eriĢenler bütün ruhları ile ġuhûd Âlemi’ni duyarlar. Bizim gördüğümüz âlem, ġuhûd Âlemi zâhiren maddedir. Batınen mânevîyattır.

Madde Âlemi’nde mihaniki kaideler, prensipler, kanunlardan bahsederken Bâtınî Âlem’e çevrildiğimizde o âlemde kanun değil, beĢerî bilgi ile ancak ihtimal kelimesini ileri sürebiliriz...

Buranın idrâki; asıl aklın ve idrâkin altında, bütün ruhun bir idrâki vardır ki oraya eriĢmekle mümkündür.

Bu gibi olgun kimseler maddeye akseden derin mânâları Ģuûrlarından süzerlerken, ses, söz, Ģekil olur. Bazan da herkesin anlayamayacağı bir dile, bir kalıba dökülürler... Bu gibi aydınlar ilâhî kanun ve emirleri kendi temiz kalb ve vicdanlarında duyarlarken meleklerle tanıĢırlar, göklere çıkarlar. Buraklara binerler ve nihâyet tamamiyle dünyevî her Ģeyden alâkalarını keserek perde arkasından senli benli Rabbü'l-âlemîn ile konuĢurlar...

Bu güzel sözlerdeki mânâdan, aĢk makamına çıkamayan, henüz madde âleminin kesafetinde yürüyenler, bir Ģey anlayamazlar... Zira imansızların ve her Ģeye çabuk inananların zannettiklerinden çok derin bir mes’eledir. Burada: Renkler değiĢmiĢtir. Kokular baĢkalaĢmıĢtır... Ruh uçar hâldedir... Bütün: Ben, sen, o, manevî morfin tesiri altındadır.

Okuyucularım bir an için cesedlerinden ruhlarının ayrıldığını farz etsinler, ruhlarla yürümeğe devâm ediyoruz. Tüy kıpırdatmayan bir sükûn... Göz almayan tatlı bir nûr içinde gidiyoruz...

Page 18: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 18 ~

Etrafına bakarken hayret et, geç, ileri gitme!.. Çünkü hakikatlar bu diyarda, toprak üstünde giderken toprak altına geçen ve sonra yine toprak üstüne çıkan su cereyanları gibidir... Hakikat nûru her tarafı kaplamıĢtır. Gözün kamaĢır, yuvarlanırsın... Bu böyledir, münâkaĢa etmeye kalkma.. Bu duygudur, histir, bir hâldir ki izah edilemez, ancak yaĢanır... Yüksek ve temiz duygularla dolu bir rüya âlemi gibidir... Nice kimseler vardır ki gözleri açık, uyanık iken bu hâlin içine dalıp çıkarlar, onlar yüzlerinden bellidirler... Onların gözlerinde hakiki doğruluk dile gelir, konuĢur.. Ben de bunlara karıĢayım diye arzu edersen, garip gibi görünen bir seyahat yap!...

“Doğruluk ayağı ile, Adalet asası ile, Temizlik libasiyle, Alınteri azığı ile, Ġlim feneri ile Vücud sahrasını aĢ!.. ”

Sözlerimiz müphem sözlerse, onları açıklamaya kalkıĢmayınız! Her Ģeyin baĢlangıcı zâten müphemdir. Fakat sonu öyle değildir. O hâlde bizi bir baĢlangıç olarak hatırlamanızı dileriz.

Her Ģey evvelâ bir billur değil, bir sis olarak tasavvur olunur. Aksini iddia edebilir misiniz? Belki billur, donmuĢ bir sistir…

Ġçinizde cılız ve bitkin görünen Ģey, dikkat ederseniz sizin en kuvvetli ve en sağlam cephenizdir. Nefsinizin mümkün olsa da, bir defacık med ve cezirini görseniz baĢka bir Ģey istemezdiniz... Yine mümkün olsa da rüyanın fısıltılarını dinleyebilseniz, baĢka hiç bir ses dinlemek istemezdiniz... Fakat görmüyor ve iĢitmiyorsunuz ve bu da hakkınızda hayırlıdır. Gözlerinizi bulutlandıran perdeyi ancak onu dokuyan el kaldırabilir... O zaman göreceksiniz, o zaman iĢiteceksiniz... Fakat bir zamanlar kör yaĢadığınızdan dolayı kederlenmiyecek, sağır olduğunuzdan dolayı üzülmiyeceksiniz. O gün her Ģeyin gizli taraflarını görecek ve karanlığın kıymetini takdir edip Ģükredeceksiniz....

Tatlı, nemli, insan içine hoĢluk veren bir sis içindeyiz... Bu sis ihtizazlı bir sis... Aklı, düĢünmeye bırakmıyor...

Page 19: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 19 ~

Kapının solunda Ģeffaf bir maddeden yapılmıĢ bir pınar var... Gürül, gürül billur bir su akıyor... Pınarın oluğuna yakın bir yerinde fosfor gibi ihtizazlı ıĢıldayan ziyâdan yapılmıĢ gibi bir zincire bağlı bir su tası... Susamayanın bile içeceği geliyor.. Bakıyoruz, yanıyoruz, içleniyoruz, birĢeyler oluyoruz...

Bir tas su alın içiniz! Temiz tasın içinde yay kavisli altı satır yazı var onu okuyunuz!..

Artık daha konuĢmayacağız, zira ırmak denize kavuĢtu.. Kapı göründü bahçeye gireceğiz.. Tasın dibindeki yazıya bak!

Bu dünyada iken ilerdeki bahçede meclis kuranlardan birinin sözü:

“HAKK’tan gelen Ģerbeti içtik Elhamdülillah ġol kudret denizini Geçtik Elhamdülillah

Kuru iduk yaĢ olduk Ayak iduk baĢ olduk Kanatlandık kuĢ olduk Uçtuk Elhamdülillah

Dirildik pınar olduk Ġrkildik ırmak olduk, Artık denize dolduk TaĢtık Elhamdülillah...”

Islanan ağzınızı sağ elinizin üstü ile siliniz!.. ġükrediniz yürüyünüz!... Kapının tam önündesiniz... Kapıda sağ taraf üstte güzel bir yazı var: “Bu bahçeyi sessiz geziniz!..”

Kendi kendinize böyle bahçe mümkün mü değil mi diye fikir yürütmeyiniz!.. Olduğunuz gibi, olduğu gibi seyredip çıkınız!. Yazının altında imza gibi bir yer var. Oraya kadar uzanan gül dalları arasından görünen ince yazıları da gül dallarını ayırarak okuyunuz!.. Yalınız dikkat edin!. Gül dikenleri elinize batmasın!..

Ġbadet etmeyen, inanmayan kimse, Ruhunun yurdunu ziyâret etmemiĢtir.

Page 20: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 20 ~

Ġnanmanın en sağlamı imandır. Ġman eshabı Üçtür: 1. Ġman-ı gaybî eshabı, 2. Ġman-ı Ģuhûdî eshabı, 3- Ġman-ı zevkî eshabı. Bu imanların üçüncü mertebesine gelmiĢ olanlar bu bahçeye gireceklerdir. Yoksa diğerleri bir Ģey anlayamazlar. Zira bahçede görülecek kuçük gösteriler hep Hazreti Resûlü Ekrem'e bağlıdır. O mübârek büyük insanı anlamak mutlaka Lutf-u ilâhiyeye bağlıdır. Bu anlamak keyfiyeti: Akıl, Fen, Tarih, Edebiyat, Felsefe, Mantık ile olmaz. “O mübareğe iman ettim!” diyenler bile hakiki iman edememiĢlerdir. Çünkü onun HÂLĠK’ı: “Onlar sana bakıyorlar, amma göremiyorlar” buyurmuĢtur.

Kapının iç tarafında uzun beyaz sakallı, geniĢ alınlı, nûranî, Ģeffaf denecek kadar temiz bir ĠNSAN duruyor. Gözlerinde uhrevî bir tatlılık, yüzünde ruhanî gülen bir nûr, gözlerine bakanlara emniyet ve ferahlık veren bir parlaklık, duruğunda sessiz bir heybet var. Sesinde dinleyen, kulağı mest eden bir ton, sözlerinde Kâinatın mânâsı gizli. Onu gören ve dinleyen cesedinden ayrılmıĢ, seyyal bir Ģuûr, dağlar delen bir kudret hissetmekte… Bahçeye her girenin kulağına tatlı bir ahenk hâlinde fısıldıyor: “Kanaatkâr ol, sabırlı ol, Ģefkatli ol!” Bu kelimeleri duyan kulak, mânâları Ģuûra götürdüğünde, ruhta dağılan mânâ helezonları insanı gaĢyediyor. Tatlı bir sıcaklık, serin bir inĢirah duyulmakta…

Sedef, az’a “kanaat” ettiği için ALLAH içini inci ile doldurdu... Buğday tanesi “sabır” ile toprak altında bir kıĢ geçirmeye tahammül ettiğinden en büyük nimet oldu. Resûlullâh “MüĢfik” olduğu için, âleme rahmet oldu.

Ey bahçeye girmek niyetiyle, temiz hislerle ve biraz da merak saikasıyla gelmiĢ olan insanoğlu: Sana küçük bir el yazması kitap vereceğim.. Onu Ģuracıkta otur, oku ve sonra da birlikte bahçeyi gezelim... Kitabın üstünde titrek sarı renkte bir yazı var: “Ey insan oğlu! Cebel-i azamet'e; aklı koy! Orada nûrdan yapılmıĢ libası giysin... Cebel-i kibriyâya; kalbi bağla! Orada nûr-u muhabbet libası kuĢansın.... Cebeli izzete; nefsi bırak! Orada ubudiyet libasına sarılsın. Cebel-i ezele; ruhu çıkar! Orada nûru'l-nûr libasını alsın… Sonra aĢk narasiyle bağır, bunların derhâl toplandığını görürsün... O zaman sende fetih baĢlar ve “Biz” 'den olursun...”

Page 21: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 21 ~

Sahifeyi çeviriyoruz!. Sonsuz semâları masmavi bir nûr ile dolduran ALLAH'a hamdolsun... Ruhu, nûr âleminin ebediliği içinde azîz olan ALLAH'ın Resûlüne ve ona inananlara selât-ü selâm olsun... Bunlar boĢ lâf değil dikkat et!.. Biliyor musun? Uykuda; ilim, akıl, Ģuûr, evlât, mal her Ģey gider!.. Bahr-i Umman-ı Ahadiyete atılır... Hiç kimsenin malı, ilmi, aklı diğerine karıĢmaz... Birinin ilmi diğerinin cehliyle, diğerinin cehli ötekinin ilmi ile karıĢmaz... Ġyi düĢün her uykuya daldığın zaman, vakit vakit bunlar alınıyor... Bir gün de bu “alıĢ veriĢ”, “veriĢ”siz kalacak, ona ecel deniliyor... Dikkat et!.. Hepsi yüzüstü kalır... ALLAH yüz açıklığı versin!...

Kendisine iltifât edecek hükümdarın karĢısında titreyen çobanın korkusu gibi ölüm hatırınıza geldikçe, kalbinizin hopladığını hissedersiniz. Fakat ölümden korkmayız... Siz ne zaman sessizlik ırmağından su içerseniz o zaman terennüme baslarsınız... Toprak sizin gövdenizi geri istediği zamandır ki siz hakikaten râksedersiniz...

Yekdiğerinize ekmeğinizden sununuz!.. Fakat ayni lokmayı yemeyiniz! Birbirinizi seviniz, fakat sevginizi zincirlemeyiniz! Sevdiğiniz, ruhunuzun kıyılarında kımıldayan bir deniz olsun... Beraber terennüm ediniz!.. Eğleniniz, neĢeleniniz, fakat tekliğinizi unutmayın!.... Çünkü bu Ud’un telleri, aynı nağme ile birlikte titrer, fakat her biri ayrı ayrı....

Câminin direkleri bir birinden uzak durur.... MeĢe ile selvi birbirinin gölgesi altında yetiĢmez... Ġbadet etmekle öğünme!.. Yalnız ibadet etmek hiç fayda vermez, ihsan ve keremi ona arkadaĢ et! Zâten ibadetten maksat ihsan ve kereme kavuĢmaktır... Kur’ân okumak dilin ucundan çıkar.... Ġhsan ve kerem için düĢmüĢe yardım, canın ortasından gelir... Bu sözler içinde doğru olanlar ALLAH'tandır. Onun lütfü inâyetidir. YanlıĢ olanlar varsa, onlar da yazanın uydurmasıdır.

Rahmet, Resûlullâh'ın kalb-i pak ve ruh-u muallâlarına mütealliktir. Onun için Cenâb-ı HAKK Kitâb-ı Celîlinde: “Ben ve Melâikeler Nebiyye selât-u selâm getiriyorlar, ne duruyorsunuz siz de selât-u selâm getirin, acabasız teslim olun!” buyurmuĢtur. Rahmet-i ilâhiye bu makamdan tevzi olunur.

Page 22: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 22 ~

Ġlâhi Rahmet Hakîkat-ı Muhammediyeye nazil olmadıkça anın parçaları olan hakâyıka vasıl olamaz. Selât-u-selâm getirmek herkesin nefsi için rahmet taleb etmektir. Bunu anlayan insanda basîret baĢlar. Basîret; Evliyaya, Makam-ı Fuadda fetih buyrulan ruh gözüdür.

Onun için bu iĢlerde yürümek isteyen ALLAH'a inanır ve mümin olur. Kendini ALLAH'a teslim eder; islâm olur. HAKK’a teslim olmak demek, kısmet-i ezeliyesinden razı ve hoĢnut olmaktır. Kulun teslimiyetini HAKK görünce ünsiyet baĢlar... O vakit âdem, “insan” olur... Ve derakap dâvet-i ilâhîye vâki’ olur... O davete namaz denir.

HAKK buyuruyor: “Namazın yarısı benim için yarısı kulum için...” ĠĢte marifetullaha bu yoldan sülük baĢlar. Bundan, bu zevkten mahrum olan insan, yaradılıĢındaki güzelliğin zevkinden mahrum, feyz-i fıtrîsinde de mahcub olur. Hayâl ile değil müĢahede ile çalıĢ!.. MüĢahede denilen tecellî-yi ilâhî hayâl âleminin ötesinde zevkî mânâlara delâlet eder... Bir hâl-i nûranîdir. Hayâlin orada takati kesilir. Hayâl ancak akla mensub olan mânâları hissî kalıplara indirir. Asıl hüner, gaflet anında ALLAH'ı bulmaktadır.

“Bütün nefsanî her türlü arzulardan yok ol!.. Bundan sonra tekrar var olamazsın... Bir defa da o yoklukta var olursan artık yok olmanın imkânı yoktur. KavuĢtun gitti...”

Bu iĢ, en ince, namütenahi ince, incelikten en ileri derecenin bile yanında çok kaba kalacağı kadar ince bir mes’eledir. Hak ile bâtıl o kadar içice ve kucak kucağa tecellî ederler ki, bunları birbirinden ayırdedebilmek için insanda, hem de insan-ı kâmilde ALLAH vergisi basîret hiddetinin en keskini olması lâzım gelir...

Mânâ helezonları esrar mıntıkasına sokuldukça “Aklın almadığı ve reddettiği mevzu’lar” üzerinde yürünmesi ve dolaĢılması çok çetin bir mahiyet alır. Niceleri, bu helezonların dönemeç noktalarından düĢüp düĢüp giderler, hakikatla Ģeriat arasındaki büyük ve mutlak ahengin iltisak noktalarını birden kaybediverirler.... DüĢer ve küfre yuvarlanırlar.... “Ġbadet yapıyorum!” derken küfre gitmemek için çok dikkatli olmak lâzımdır.

Cehd : Fazla çalıĢma. Güç ve kuvvetini sarfetme. Ġnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat.

Page 23: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 23 ~

MeĢhud : Görünen. ġehadet edilen. * Resul-u Ekrem'in (A.S.M.) dünyaya teĢrifinden ve risaletinden önce meleklerce ve enbiya hazerâtının dilinde nübüvvet ve risaletlerine Ģehâdet edilmiĢ olduğundan kendilerine verilen bir isim. * Suç üstü yakalanan. * Göz ile görülmüĢ. * Cuma günü. * Kıyâmet günü.

MeĢhudat âlemi : Görünen. ġehadet edilen âlem. Ruh : f. Yanak, yüz, çehre. * Arabçada: Efsânevi bir kuĢ. (Bak: Ruhsâr)RUH : Can, nefes, canlılık. * Öz, hülâsa, en mühim nokta. * His. * Kur'an. * Ġsa (A.S.). * Cebrail (A.S.). * Korkmak. (Bak: Vicdan)

نظر من ومنهم ك تهدي أفأنت إل بصرون لا كانوا ولو العم “Ve minhüm mey yenzuru ileyk e fe ente tehdil umye ve lev kanu la yübsirun : Onlardan sana bakan da vardır. Fakat -hele (gerçeği) göremiyorlarsa- körleri sen mi doğru yola ileteceksin?” (Yûnus 10/43)

إن صلون وملئكته الل على ب ا الن ها ه صلوا آمنوا الذن أ تسلم وسلموا عل“Ġnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima : Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzâb 33/56)

Zevk : Lezzet alma, hoĢa gitme, tatma. * HoĢ, hoĢa giden. Mânevi haz. * BoĢ vakit geçirmek. Eğlenmek. * Alay etmek. Güzeli çirkinden ayırma kabiliyeti.(Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz... S.).

Enfüs : (Nefs. C.) Nefsler, ruhlar, canlar. YaĢayanlar.

MüĢahade : ġâhid olma.

Ma’rifet : Bilme, bir Ģeyi cüz'i vecihle bilmek. * Hüner. Üstadlık. San'at. * Tuhaflık, garib hareket. * Vasıta, tavassut. * Ġlim ve fenlerle tahsil olunan mâlumat. Ġrfan kazanmak. (Bak: Ġrfân)

Uzuv : (Uzv) Bir canlının vücud yapısının kısımlarından herbiri. Azâ. Organ.

Umumî : Herkesle alâkalı, herkese dâir.

Mühim : DüĢündürücü. * Değeri çok fazla. Kıymetli. * Lâzım ve muktezi olan.

Bâtın : Ġç, dâhilî. Gizli. Ġçyüz. Sır, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir'dir) (Bak: Batn)

Mihaniki kıraat : Kelimeleri, terkibleri doğru telâffuz etmekle beraber ezber dersi dinletiyormuĢ gibi çabuk çabuk okumaktır. Böyle okuyuĢ dinleyene bir Ģey anlatmaz. Ancak okuyanın mevzuu kavramıĢ olduğunu anlatır. Öyle kıraet bir makinanın duygusuz iĢlemesine benzetilir.

Page 24: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 24 ~

BeĢerî : Ġnsana ve insanın fıtrî hallerine mensub ve müteallik. Ġnsanla ilgili.

Ġhtimal : (Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek. * Kabul eylemek. * Yükselip götürmek. * Ġhsana mukabil Ģükretmek. * Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değiĢmek.

Vicdan : Ġnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his. * Kendinden geçme, dalma. * Bir Ģeyi bir halde görme, bulma. * Duyma, duygu. * Ġnanç. * ġuur. * Bâtın ile Hakkı tanımak. * Din.

Burak : Ġnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevî his. * Kendinden geçme, dalma. * Bir Ģeyi bir halde görme, bulma. * Duyma, duygu. * Ġnanç. * ġuur. * Bâtın ile Hakkı tanımak. * Din.

Nihayet : Son, uç, son derece. * Çok.

Alâka : ĠliĢik, rabıta, merbutiyet. * Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet. Tasarruf. Müdâhale hakkı. Hisse. * Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir. (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi.)

Kesafet : Bulanıklık. Kir. Açık veya berrak olmamak. * Kalınlık, yoğunluk, kesiflik, koyuluk. ġeffaf olmamak.

Farz etmek : Addetmek, saymak, tutmak.

Cereyan . Akım.

MünakaĢa : Mücadele. Münazaa. KarĢılıklı sözle çekiĢmek. Bir mes'eleyi sormayı çok ileri götürerek çekiĢmek. (Bak: Hakperest)

Hâl : Durum, vaziyet. GörünüĢ. Tavır. Suret. Keyfiyet. * Cezbe. * Dert, keder, elem. * Mecâl. Kuvvet. * Gr: Fâili, mef'ulü veya her ikisinin durumunu bildiren sözdür. Halin sâhibine zi-l hâl denir.Meselâ : $ Reeytuhu mâĢiyen: (Onu yürürken gördüm) cümlesinde MâĢiyen (yürürken) kelimesi, cümledeki mef'ulün hâlini bildirir. Ģimdiki zamanda olan fiilin durumuna da hâl denir.

Adalet : Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. Ġnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği Ģekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek. Libas : Giyilecek Ģey. Elbise. * Karı ve koca. * Mc: Ġctima'. * ġübhe kabul eden söz.

Mübhem : Ġyice belli olmayan. Mutlak âĢikâr olmayan. Belirsiz. Gizli.

Page 25: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 25 ~

Tasavvur : Bir Ģeyi zihinde Ģekillendirmek. Tasarlamak. * DüĢünce, tasarı. Arzu. (Bak: Dimağ)

Billur : ġeffaf, parlak taĢ, elmas gibi kıymetli. Cam gibi parlayan.

Cebhe : Yüz, ön taraf. Harp sahası. Muharebe edilen yer. * Alın. * Bir binanın veya o cinsten bir Ģeyin ön tarafı. * Gökteki ayın menzillerinden birisinin ismi olup arslan suretinin cephesidir, dört yıldız arslan alnına benzetilmiĢtir. * Bir kavmin ve cemaatin seyyidi.

Med : Uzatma, çekme. Yayma ve döĢeme. * Çoğaltmak. * Bir Ģeye dikkatlice bakmak. * Nihayet, son. * Sönmek. Bir Ģeyi söndürmek. * Yardım etmek, mühlet vermek. * Yâr ve yâver olmak. * Tarlaya fıĢkı ve gübre dökmek. * Sel suyu. Denizin yükselmesi.

Cezir : Kök, asıl, temel. Bünyâd. * Kesmek. * Mat: Kendi misline darbolunmakla (çarpılmakla) bir sayı meydana getiren rakam (Kare kök). Üç, dokuzun cezri'dir. Dokuz, üçün meczuru'dur. (Bak: Meczur) * Derya, deniz. * Arı kovanından bal almak. * Ay ve güneĢin câzibesi te'siri ile deniz ve ırmak sularının çekilip kabarması. Buna "med ve cezir" hâdisesi denir.

Ġhtizaz : TitreĢim.

ġeffaf : IĢığa mâni olmayan, ıĢık geçiren parlak cisim. Saydam.

Kavis : Eğrilik.

Uhrevî : Âhirete dair, âhiretle alâkalı. Öteki dünyaya ait.

Heybet : Hürmetle beraber koruk hissini veren hal. Sakınıp korkulacak hal. Azamet.

Zaviye : KöĢe. * Küçük tekke. * Ġki çizginin birleĢmesi ile hasıl olan köĢe, Ģekil. * Mat: Birbiriyle kesiĢen iki satıh veya iki çizginin birleĢtiği yerde meydana gelen açıklık. Açı. Açı ölçü birimi 360 eĢit parçaya bölündüğü takdirde "derece", 400 eĢit parçaya bölündüğü takdirde "grat" tır.

Objektif : Fr. Hakikatı olduğu gibi aksettiren. * Fotoğraf makinası ve dürbün gibi cihazlardaki mercekler. * Gaye. * Fls: Varlıkla alâkalı.

Gaybî : Hazırda olmayan. Görünmeyenlere âit. Hazır olmayanlara âit. BaĢka âlemdekilere âit. Âhirete âit. Gayba âit ve müteallik.

ġühudî : KeĢfe ve görmeğe dair. Görünebilir olana ait ve mensub. (Ehl-i Ģuhud dediğimizden maksad Evliyâullahtır. Zira velâyet sâhibi, avâmın itikad ettiği Ģeyleri gözle müĢahede ediyor. M.N.)

Zevkî : Zevkle alâkalı. Zevke âit.

Page 26: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 26 ~

Mertebe : Derece. Basamak. Rütbe. Pâye.

Keyfiyet : Bir Ģeyin esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ciheti. * Kalite. Madde. (Kemmiyetin zıddıdır.)

Hâlik : Yoktan yaratan. Yaratıcı. Allah (C.C.)

Seyyal : Akıcı Ģey, su gibi sıvı olup akan. Çokça akan su. * Yer değiĢtiren her Ģey.

GaĢy : Bayılma, kendinden geçme.

ĠnĢirah : Ferahlanmak, mesrur olmak.

Sadef-Sedef : Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan Ģeyler. * Sert, parlak ve Ģeffafa yakın madde. Ġnci kabuğu.

MüĢfik : ġefkatle seven. Acıyan, merhametli.

Rahmet : Merhamet, acımak, Ģefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek. * Mc: Yağmur.

Saika : Yıldırım. Ölüm, mevt. * Nüzul ateĢi. * Semadan gelen Ģiddetli ses. * Mühlik ve azab. * Bulutları sevke vazifeli melek.

Cebel : Dağ, yüksek tepe. * Mc: Bir kavmin meĢhuru ve büyüğü, âlim ve fâzıl kimse.

Azamet : Büyüklük. Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğü. * Kibirlilik

Kibriya : Azamet. Cenab-ı Allah'ın azameti ve kudreti, her cihetle büyüklüğü.

Muhabbet : Sevgi, sevme. * Sohbet. Ruhun, kendisinden lezzet duyduğu Ģeye meyletmesi. (Zıddı: Buğzetme ve adavettir.)

Ġzzet . Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. * Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. * Bulunmaz derecede az olan Ģey.

Umman : Büyük deniz. Okyanus. * Hindistan ile Arabistan arasındaki büyük deniz.

Ehadiyyet : (Ahadiyet) Allah'ın (C.C.) her bir Ģeyde kendine âit birlik tecellisi. (Ehadiyyet, her bir Ģeyde Halik-ı Külli ġey'in ekser esmâsı tecelli ediyor demektir. Meselâ: GüneĢin ziyası, bütün zemin yüzünü ihata ettiği haysiyeti ile vahidiyyet misâlini gösterir ve her bir Ģeffaf cüz'de ve su katrelerinde, güneĢin ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması ehadiyyet misâlini gösterir. Ve her bir Ģeyde, hususan zi-hayatta

Page 27: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 27 ~

ve bilhassa her bir insanda o Sani'in ekser esması onda tecelli ettiği cihetle ehadiyeti gösterir. M.) (Bak: Rahmaniyyet)

Cehl : Câhillik, bilmemezlik, ilimden mahrum olmaklık, nâdanlık, tecrübesizlik, gençlik.

Ecel : Her mahlukun ve canlının Allah tarafından takdir edilen ölüm vakti. Âhirete göç etmek. * Ġleride olacağı Ģüphesiz olan. * Allah'ın takdir ettiği ömür.

Terennüm : Güzel güzel anlatma. * YavaĢ ve güzel sesle Ģarkı söyleme. * Ötmek. MusikîleĢmek.

Gövde : Beden.

Raks : Sıçrayarak oynamak, dansetmek.

Ud : MeĢhur bir sazın adı. * Bir hoĢ kokulu buhur. * Ağaç parçası. * Budak.Utanma.

Nağme : (C.: Nağamât) Ahenk, güzel ses, âvaz, ezgi, teganni.

Ġhsan : Ġyilik, lütuf, bağıĢlamak. * Sahilik etmek, cömertlik yapmak. * Allah'ı görür gibi ibadet etmek. * Güzel bilmek. Güzel eylemek. Kerem : Nefaset, izzet, Ģeref. Al-i-cenâbâne ihsan, inâyet. * Kıymetli Ģeyleri kemal-i rıza-i nefisle verme. * Mecd ve Ģeref. *Cenab-ı Hakk'a atfolunursa eltaf ve ihsan-ı Ġlâhî kasdedilmiĢ olur. * Ġnsan hakkında vasıf sureti ile zikrolunursa; mehasin-i ahlâk ve ef'âl kasdolunur.

Ġnayet : Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir iĢle karĢılaĢıp onunla meĢgul olmak.

Muallâ : Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek.

Müteallik : Alâkalı. Bir yere bağlı, bir Ģeye mensub.

Cenab : (C.: Ecnibe) Evin etrafı, çevresi. * Cânib. * Nâhiye.

Celîl : Celâlet ve celâdet sâhibi. Azîm, mertebesi yüksek.

Tevzi’ : Dağıtmak. Herkesin hisselerini ayırıp vermek. Pay ederek dağıtmak.

Nâzil : (Nüzul. dan) Nüzul eden, inen, yukardan aĢağıya inen, bir yere konan. Bir yerde konaklayan.

Hakaik : (Hakayık) (Hakikat. C.) Hakikatler.

Vasıl- Vasl : ÂĢığın sevdiğine kavuĢması. KavuĢmak. * BirleĢtirmek, ulaĢtırmak.

Page 28: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 28 ~

Basîret : Hakikatı kalbiyle hissedip anlama. Kalbde eĢyanın hakikatlarını bilen kuvve-i kudsiyye. Ferâset. Ġm'ân-ı dikkat. * Ġbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet. * Bir evin iki tarafının arası. * Yer üstündeki kan. (Bak: Süveydâ-i kalb)

Teslim : Bir emâneti verme. * Kabul etme. * Doğru ve haklı bulma. * Selâmetle dua etme. * KarĢısındakinin hükmü altına girme. * Kendini Allah'ın takdirine terketme, emri altına girme. * Belâ ve âfetten korunur olma. * Bir Ģeyi, yeni sâhibine verme. * Dayanamayıp pes deme. * Hakikat olduğunu söyleyip i'tiraf etme.

Ünsiyet : AlıĢkanlık, dostluk. Birlikte düĢüp kalkmak. Ahbablık.

Feyyaz : Çok feyz veren. Çok bereket ve bolluk veren. (Bak: Feyz)

Fıtrî : DoğuĢtan, yaradılıĢtan, fıtrata âit ve müteallik. Hayat kanunlarına uygun.

Delâlet : Delillik, yol gösterme.

Dalalet : Ġman ve Ġslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, Ġslâmiyet yolundan sapmak. Allah'a isyankâr olmak. * ġaĢkınlık.

Tâkat : Güç, kuvvet. Ġktidar.

Mensub- Mansub : NasbolunmuĢ, me'muriyete konulmuĢ. * KonulmuĢ, dikilmiĢ. * Gr: Sonu fetha (üstün) kılınmıĢ kelime. Meftuh olan.

Nefsanî : Bedenî arzu ve isteklerle alâkalı. Zaruret olmadığı hâlde keyf için olan istek ve arzuya ait. Kendine ait ve mensub.

Na-mütenahi : f. Sonsuz, ucu bucağı olmayan. Nihâyetsiz.

Mes’ele : DüĢünülecek iĢ ve husus. Halledilmesi lâzım iĢ. Ehemmiyetli iĢ. * SavaĢ, muharebe, ceng, harp.

Hak : (Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan Ģey. Adalet. Herkesin meĢru olan salahiyeti, iktidarı, bir Ģey üzerindeki mâlikiyyeti. * Dâva ve iddia. * Hakikate uygunluk. * GeçmiĢ, harcanmıĢ emek. Pay, hisse. * Münasib * Din. Ġslâmiyyet. * Kur'an. * Vukuu vâcib, geleceği Ģüphesiz olan. * Kıyamet. * Mahz-ı hakikat. * Yapacağını yalansız yapan kimse. * Musibet.

Batıl : Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan. ġartlarını yapmamakla kabul olmayan ibadet ve muâmele. Meselâ: Bir özür bulunmaksızın taharetsiz kılınan namaz gibi. (Bak: Fasid)

Page 29: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 29 ~

Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * Ġlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.

Kâmil : (Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi. * Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır. * YaĢını baĢını almıĢ, terbiyeli ve görgülü kimse. * Âlim, bilgin kiĢi. * Bir aruz kalıbı ismi.(Büyük görünme küçülürsün...Kâmillerde, büyüklük mikyasıdır küçüklük, Nâkıslarda küçüklük mizanıdır büyüklük. S.)

Hiddet : Öfke. Kızgınlık. Gadab. Dargınlık. HıĢım. * Keskinlik.

Mıntıka : (Mıntıka) Muayyen bir yer. Havali. Taraf. Kısım. KuĢak. Kenar. Yeryüzünde bir kısım. Bölge.

Mevzu’ : Bahis. Üzerinde durulan mes'ele. * AĢağılanmıĢ olan. * KonulmuĢ. Vaz olunmuĢ. * Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan. * Geçer olan, muteber, iĢlemekte olan, câri.

Mahiyet : Bir Ģeyin içyüzü, aslı, esası. Bir Ģeyin neden ibâret olduğu, künhü, esası, hakikatı.

Ġltisak : Rutubetlenmek, ıslanmak

MANEVĠYAT BAHÇESi – II

Hayvanlara merhamet et!.. Cenab-ı HAKK tarafından sana emânet edilmiĢ bir nimettir. Emânete hiyanet Cenab-ı HAKK’a hiyanettir...

Sakın kimseye hakaret gözü ile bakayım deme!.. Unutma ki ALLAH'ın dostları bin bir Ģekil, kıyafet ve edâ içinde gizlidirler.

HAKK’ın nimetlerinin Ģükrünü ifâ et! Nîmet gelir, Ģükrü görmezse gider. Ġlmi var, ameli yok. Ameli var, ihsanı yok... ALLAH'ın dostlarının yüzünü görmek nimetine eriĢmiĢ de, onlara bağlanmasını bilmez!

Denizin dalgası bazan kabarır da sahile vururken: “Ben varım!” diye mırıldanır. Deniz de ona: “Sen yoksun, ben varım!” der...

Aman gururlanma, gönül kırma, tepelenirsin! Kıyamete kadar, HAKK’'ın bu misafirhanesinde, ALLAH'ın dostu eksik değildir, unutma!..

Page 30: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 30 ~

Sadaka ALLAH namınadır. Sadakada nefsin haz duymasın... Yuvarlanırsın aman dikkat et!... “Ben Ģunu yaptırdım, câmi yaptırdım, köprü yaptırdım, çeĢme yaptırdım... ġu kadar fakir besledim, Ģunu yapıyorum!” deme!.. Diyenler zâten küfre sapmıĢlardır. Ġbadetleri de iyilikleri de boĢunadır...

Bu âlemde ALLAH'ın muhatabı insandır. Namaz ALLAH'a yaklaĢmanın merdivenidir... Merdisensiz, iki katlı evine bile çıkamazsın. Bu merdiveni bırakma, boĢlukta kalırsın... O merdiven çıkıldıkça nûrlaĢır. NûrlaĢtıkça temizlenir....

Billur gibi bir ruh, temiz kokulu bir cesed, hikmet dolu bir akıl ile ALLAH'a kavuĢursun. Ebedî hayatta nûr âlemi içinde haĢrolunursun.

Kulların tealisini isteyen Cenâb-ı ALLAH bundan, dolayı namazı kat'î bir emr-i ilâhî ile farz kılmıĢtır. ġekli de Ta’lim-i Ġlâhî ile farzdır…

Keyf yapmak istersen; helâl hududu keyfe kâfidir. “Haram kapısını çalayım!” deme! Bâzan bir saatlik zevkin, bir ömre bedel azabı olur. Her musibetin altında, ne büyük nimetler gizlidir. Musibetlere hakikat cephesinden bakılırsa, bir Rahmânî ihtar olduğu anlaĢılır.

Sokakta elinden düĢürdüğü Ģekerini yerden tekrar almasını babası çocuğa meneder. Çocuk: “Alacağım!” diye israr eder, babası eline vurur, çocuk Ģikâyet eder, ağlar, tepinir. Hâlbuki babanın çocuğu himaye ettiği aĢikârdır.

Bu muvakkat hayat yolculuğunda, her insanın bir gayesi vardır. Kimi maddî servet ve Ģöhrete, kimi manevî huzura kavuĢmağa çabalar. Kimisi beĢerî perdeleri yıkıp ALLAH'a kavuĢmağa uğraĢır...

Ġnsan kendi meyline göre;

Ya nefsinin arzularına tabi’ olarak kötüye gider, alçalır... Yahut ruhun ulviyetine tabi’ olup iyiyi ihtiyar eder, yükselir. Yüksek ruha sahib insanlar vicdanlarında geniĢ bir tasfiye yaparak hidâyete eriĢmek yolunu tutmuĢ ve fanî hayatın hududlarını aĢmak istemiĢtir. Bu tekâmülü kendiliğinden sezmekle mümtaz bir insan olur.

Ġnsanın binlerce arzu ve emellerle yüklü nefsiyle mücadeleederek, muhtelif temayüllerini, Ģehevî ihtiraslarını önleyip onu kötü ve mülevves olan her

Page 31: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 31 ~

Ģeyden ayıklamak, çok güç, bununla beraber çok ulvî ve kudsî bir feragattir. Bu sûretle elde edilen manevî varlık en yüksek bir mertebeyi ifâde eder.

Mahsusa taallûk etmeyen bu gibi kıymetlerin tâyinini müsbet ilimlerden istemek imkânsızdır. Zâten her kıymet, izâfî olarak akıllı yoldan idrâk edilecek bir vasfa mâlik değildir.

Nitekim, bazı kıymetler vardır ki olgunlaĢmıĢ ve bir nevi hidâyete eriĢmiĢ insanlar tarafından kabul edilir ve itikad olunabilir. Fakat isbat edilemez. Ġnsanların akla uymayan Ģeylere karĢı mukavemet edilmez bir temayülü bulunduğu da inkâr edilemez bir hakikattir. Bazı insanlar bazı kıymetler için yaĢar, hatta onun için hayatlarını fedâ eder, fakat uğrunda can fedâ edilen Ģeyin riyazî katiyetle isbatını kim verebilir? Namus için, Vatan için… Ölümü göze alabiliriz. Bunun bir Belâgat olduğunu iddia etmek tamamiyle kıymetten âridir.

Bu kıymetler kudsî arzuların neticesidir. Ruhî huzur ve sükûna ermek, ebedî ve sermedi hayata eriĢmek, için Ģahsî menfaate arka çevirmek çok büyük bir fazilet eseri ve çok büyük bir ruh baĢarısıdır. ĠĢte çilelerle ömür geçiren evliya mertebesine çıkan mübârek insanlar, gönül deryasının hududsuz derinliklerine kendilerini atmıĢ, gıbtanın üstünde bir gıbta ile aranılacak büyük ve kudsî Ģahsiyetlerdir. Bunlar Kur’ân âyetlerinde gördükleri ledünnî mânâ ve onun derin ve gizli mefhumlarına ermek hususundaki fikrî cehid kahramanlarıdır.

Müsbet ilim denilen kör ve tek gözle bakıĢ mefhumu insanı beĢ duygunun kuru bir makinesi hâlinde görüyor ve insanın Ģahsiyetini hiçe sayarak onu terkib, tahlil ve tecrübe mezhebine âlet etmiĢ oluyor.

Bu zihniyet içinde; Ey ziyâretçi! Ġçinden geldiğin dünya ve insanlık; madde ve kuvvetin tesir ve hesabı karĢısında, bilgisini, tecrübî usullerle bir asla ve bir kanuna bağlamak mecburiyetinde kalmıĢ, tecrübe ve müĢahedeye girmeyen metafizik hâdise ve kuvvetlerin karĢısında, inkâra sapmıĢtır. Bu müsbet ilimler çerçevesinin ortasında mahsur kalanların, îman dünyasına hakaretle arka çevirip, maddî bir uzuv olan gözün göremediği kudret-i ilâhiyeyi göremedikleri için inkâra kalkıĢması, aczin üstünde bir aczin ve budalalığın ifâdesidir. Müsbet ilim sancağı altında toplanan bu sınıf cali’ bir gurur ile münkir daha doğrusu yalnız maddeye bağlı bir dinsiz tipi çıkarmıĢ ve bu nazariye insanı zaruri olarak ye'is ve ümitsizlik çukuruna sürüklemiĢtir.

Page 32: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 32 ~

Onların nazarında; Akıbet yok, ALLAH yok, Saâdet yok, Mesüliyet yok... Kalb ve ruh gözü ile kâinatı gören mübârek insanlar bunlara acıyor....

Ġnsanlık, tabiatın en korkunç taraf ve hadisesi olan karanlığı gidermek için çok büyük emekler sarfetti. Çıra, mum, kandil ve nihâyet petrolü buldu... En son, nûr hâlinde elektriğe kavuĢtu, fakat o kandiller, elektrikler ancak onun dıĢını aydınlattı. Müsbet ilim gururlanıyor maddeyi aydınlattı, insanlığın iç âlemini tenvir edemedi, edemez, edemiyecektir de....

Ey ziyâretçi! Canın sıkıldıysa geri dön! Çünkü sen hâlâ: “Bahçede ne var?” diye düĢünüyorsun. Daha çok lâflarımız var. Seni temizliye temizliye en sonunda bahçeye sokacağız... Ġnsanoğlunun HAKK'a vâsıl olması, AĢk-ı Rabbânî iledir. Bu aĢkın tedariki için, pota-yı Muhammediye'de erimek Ģarttır. Bu pota'ya girebilmek için, îmandan feyz almak zarurîdir. Tuz gölüne düĢen en pis hayvanın her zerresi tuza inkılâbeder (dönüĢür). Memleha-yı Muhammediyye'ye düĢen insanın her türlü Ģekaveti saadete, kesafeti letafete inkılâbeder. Bundan dolayı dünyaya, imkân Âlemi demiĢlerdir.

Hazret-i Resûl'ün nazar-ı akdesiyle iltifâta nâil olan mücrim derhâl muhterem olur. Ġman, aĢkı, tedariki din ile olur. Din; sadece namaz kılmak, oruç tutmak değildir. Bu dinin umdeleridir. Âlemde aslını, esasını bilmek aĢkına din derler.

Müsbet ilimler bu âleme nereden geldiğimizi söyleyemez. Fen, hâdiseler arasındaki münasebeti araĢtırır. Fen, nasıl: “Din niçin?” sualine cevab verir. Dünyadaki büyük dinlerde vahdaniyet yalnız islâmiyet'te vardır. Bütün mevcudat onun azameti altında toplanmağa mahkûmdur.

Dinin muallimlerine enbiyâ derler. Bunlar ALLAH'ı isbata değil, ilâhi kelimeleri ilâna gelmiĢlerdir.

ALLAH, muhtac-ı isbat değildir. Peygamberin tanıttığı gibi ALLAH'ı tanımayanların ALLAH'a îmanları doğru

Page 33: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 33 ~

olamaz. En kalpazan Ģöyle anlar: “Ben içinizden biri gibiyim.” Biraz akıllısı: “Ben sizin heyet-i mecmuanız gibiyim, içinizden biriniz gibi değilim.” Bu ne demektir? Bu âleme gelen her ferdin diğer fert üzerine tercih olabilecek bir sıfat-ı âliyesi vardır. Bu sıfat dolayısiyle bu âleme gelmesi iktiza-yı hikmet olmuĢtur. Meselâ: Ben sizden iyi görürüm. Siz de benden iyi yazarsınız. Fakat sizden daha iyi okurum. OkuyuĢ sıfatım size tercihimi sağlıyan sıfattır. O hâlde daha iyi anlıyanlar: “Bilûmum sizdeki sıfât-ı kemâliye bende vardır!” Resûl'ün: “Siz dünyanızı benden iyi bilirsiniz.” demesi bir iltifâttır. Dünyada ümmetine serbestî vermiĢtir.Yoksa bilmek değildir. “Ben ahlâkı tamamlamaya geldim.” demeleri bunun delilidir. Resûlullâh'ı biraz daha iyi anlıyanlar da: “Yâ Muhammed! Onu sen atmadın biz attık!” âyetini anlıyanlardır.

O hâlde ALLAH'ı bulmanın yolu: Bir ALLAH dostu bulmakla baĢlar. Bu yola giriĢ Resûl'e hakikî bağlanıĢla baĢlar... Ve bütün akıl çerçevesi içindeki hâl ve hâdiselerin bulunmadığı ve en mahrem yer olan zât-ı tecellî makamında son bulur. Buranın ilmine vukuf, vahiy ile gelir, Melek vasıtasiyledir. Peygamber'e mahsustur.

Ġlham ile gelen ilim, sıddîkıyet makamında baĢlar. Bu makamda sarhoĢluk yok gibidir. Fakat burada da benlik akıl ve nefisle alâkasını kesmediği için asgarî hatâ mevcuddur.

Manevî saffet, benlik, ile baĢlar. Tasavvuf, Ģeriatların mânevîyâtıdır. O hâlde Nübüvvet ve Risâlet ile baĢlar diye kabul et...

Dünya ve Âhiret diye söylenen sözlerde bir Ģey gizlidir. O da insanda Ģeriatı gerçekleĢtirmektir. Bu gerçekleĢirse insanda ALLAH'ın rızâsı karar kılar. ĠĢte dünya ve âhirette kıymet bu rızâdadır. Bu rızâ da Ģeriat ile elde edilebilir. Ġnsan Ģeriata bağlandığı nisbette, nefsaniyetten uzaklaĢır...

Page 34: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 34 ~

ġeriata uygun olmayan ve sözde nefsin kırılmasını gaye edinen bâzı mücâhede ve riyâzatlar, nefsi kırmak yerine kuvvetlendirir. Birçok Hintliler riyâzat ve mücâhedede hiç kusur yapmazlar, ancak nefislerini kuvvetlendirirler, baĢka bir Ģey elde edemezler.

Bâtın-ı irfana talib olan Ģeriata sıkı bağlanacaktır. Aksi hakkında söz yürütmek abestir, beyhudedir. MünakaĢadan bir Ģey çıkmaz. Burası münakaĢa yeri değildir. Bu iĢ akıl iĢi değildir, zevk iĢidir. Onun için mevzu’umuzdaki sözlerimiz kitaplarda yoktur…

Bugünün gafil madde dünyasının sonu olmadığı; bin küsur senedir ortada bulunan Ruh Ġmparatorluğu’nun ebedîliğindeki mânâyı idrak edenlerin azalması, dimağlara bir fiske vurup kendilerini toplamağa sessiz bir ihtardır... Bu yazıyı okumak arzusunu merak hissi ile değil, eksiklerini tamamlamak maksat ve hevesiyle okursan oku!.. Yoksa kendini yorma, çünkü insanı sıkar... Sevmediğin bir filmi seyrederken duyduğun üzüntüyü duyarsın... Bu da senin için hayırlı değildir. Anlıyamıyorsan hakikati biz gösteririz. Vazifemizdir. Borcumuzdur... Tâ ki sen anlayana kadar... Her zaman müĢkillerini sor... Ġnanmadığını, kimya lâboratuvarından tüp içinde inanacağın Ģekilde anlatırız...

“AteĢ bilmem falanı yakmıyor, nasıl olurmuĢ?” “Olur!” Gel sana da göstereyim, hem de öğreteyim... Yakmadığını gör, fakat aklın sarsılmasın... Sen, bütün Ģüun’u; 300 sahifelik fizik, 400 sahifelik kimya,70 sahifelik mantık kitabının içinde mi zannediyorsun? Kâinat orkestrasında aklın, ruhun tellerini akort edecek insanı bul! Akordunu yaptır da namütenahi ebedî konserin içinde gaĢyol!.. Kâinatı anla!.. Peygamber'i bil, ALLAH'ını müĢahede et!.. Lâflarım edebiyat değil. Zevkle okunsun da diye değil. Ġhtiyar-ı zahmet et gel bul! Hakikî yolcu isen dermanını bul!.. Bir nazarla bir yakaza içinde gör!. Ondan sonra git madde âlemine haykır!.. Haykır o budalalara.. O zavallılara!.. Madde peĢinden koĢan, kudsî âlemi bilemez.

Page 35: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 35 ~

Ġnsan ruhu kandil gibidir, ilim onun aydınlığıdır, ilâhî hikmet, kudsî âlem onun zeytinyağıdır.

Ruh ve kalbin arzulariyle, bedenin hırçın isteklerine karĢı koyup, sabretmeyi kendinde hakikîleĢtiren insana semâvîler hizmetçi olur.

Madde ve dünya için o kadar zahmet çekiyorsun. Biraz da HAKK için zahmet çek!..

ALLAH buyuruyor: “Benim nâmıma zahmet çeken kulun günahlarını izzetim hakkı için mahvederim!”

Sevinci, feragatte ara!.. BaĢkalarının mâlik olduğu Ģeylere göz dikme!.. Kalb arzularının kapısını kapatırsan, insaniyetin en Ģiddetli Ģuûruna mâlik olursun... O zaman bu hâdiseler, bu tecellîler anlaĢılır.

HAKĠKÎ KULLUK; ibâdet, mücâdele ehlinin iĢidir. Ġlme'l- yakîn ile baĢlar.

UBÜDĠYYET; yakınlık ehli iĢidir ki ayne'l-yakîn ile baĢlar. Resûlullah bile Mi'râc'a bu sıfat ile kabul buyurulmuĢtur.

UBÜDĠYYET; müĢahede ehlinin iĢidir. Hakka'l- yakîn ile baslar. Bu mertebe baĢlamadan evvel insanda hayâ denilen bir sıfatın belirmesi lâzımdır. HAYÂ; hukuk-u Ġlâhiyeyi ve Rabbanî emirleri yerine getirmedikçe ALLAH'dan bir Ģey istememektir. Bu sıfat, yâni hayâ, kulun kalbi ile ALLAH arasındaki perdenin azalmasından sonra husule gelir. Bunları vehleten anlamak güçtür.

ġunları evvelâ tefrik etmeğe çalıĢ: Sünnetu'llah nedir? Âyetu'llah nedir?

SÜNNETU'LLAH; tabiî kanunlardır. ÂYETULLAH; kâinatta hüküm süren kanunlardır.

Bunlardan âyet-i ilâhiyeyi düĢünmek farzdır. “Siz sünnetu'llâhı öğrenebildiğiniz kadar bilirsiniz. O bildiğiniz miktarda değiĢiklik bulamazsınız...” Ne tebdil ne de tahvil edildiğini göremezsiniz, fakat keyfettiğiniz sünnetin zâhir eserleri de zarurî değildir. Kâinat ALLAH'ın ihtiyâr-ı ef'alinin eserlerinden ibarettir. Bu eserlerin bizzat tegayyür etmesine imkân yoktur. Akıl, ALLAH'ın varlığını bildirir.

Page 36: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 36 ~

ALLAH'ın varlığını bilmekle, ALLAH'ı bilmek arasında fark çok büyüktür. ALLAH, akıl ile bilinse idi, bulunsa idi; kitaba, nebî'ye hacet kalmazdı.

DıĢ âlem üzerinde elde edilen bilgi mahzun ve mükedder anlarda duyulan ahlâkî ve manevî boĢluğu dolduramaz. Fakat manevî ve ahlâkî bilgi dıĢ âlem hakkındaki cehâleti daima teselli edecektir. Ve böyle kalacaktır…

BaĢınızı semâlara kaldırınız, durduğunuz yerden ötesini tasavvurdan muhayyileniz yorulacaktır, fakat tabiatın mu’cizeleri tükenmiyecektir. Bunlar hep sünnet-i ilâhiyedir.

Göze görülen bu âlem, kâinatın muazzam sinesinde ancak belirsiz bir izdir. Hiçbir fikir aslına yaklaĢamaz. AnlayıĢ melekeleriniz tasavvurunuzun hududunu aĢsa, eĢyada saklı olan hakîkata kapılsa, ancak ufak zerreleri meydana çıkarmıĢ, olursunuz. Bu da merkezi her yerde olan, yüzü hiçbir tarafta bulunmayan namütenahi bir küredir. Muhayyilelerinizin en nihâyet bu düĢünceler içinde kayboluĢu ALLAH'ın sonsuz kudretinin hissolunan en büyük mümeyyiz vasfıdır.

Ġnsan ALLAH'a, varlığı hakkındaki delil ve isbatların sayısını artırmakla değil, ruhundaki ihtirasların sayısını azaltmakla, bir iman ve i’tikad sahibi olmağa çalıĢmakla yaklaĢır. Bunu bir zamanlar sizin gibi Ģüpheci olup her türlü dünya saadetlerini atarak hâlasa kavuĢmuĢ olanlardan öğreniniz!

Ġlk defa inanmıĢ ve i’tikad etmiĢ gibi görünerek hareket ediniz, dua ediniz, ibâdet ediniz, bu hâl, tabiî bir Ģekilde sizi îman ve i'tikada doğru götürecek ve aklınızı yenecektir. O zaman hakikî değerinizin ne olduğunu birbirinizden öğreniniz! ALLAH'ın sesini dinleyiniz!

Ġman size, beĢ duygunuza aykırı bir Ģey göstermez. Onların sezemediği Ģeyleri bildirir... Ġman, beĢ duygunuza, aklınıza, zıt bir Ģey değildir, onların üstünde bir inanıĢtır. Aklın muhakemesine her Ģeyi vurmak istersek, o zaman îman saçma ve gülünç gelir sana... ALLAH'ı hisseden, akıl değil, kalbdir. ĠĢte îmânın insana öğrettiği Ģey de budur. Bir insandır, câhildir; Muhakeme etmeden ALLAH'a inanmıĢ diye hayret etmeyiniz! ALLAH onların kalblerine sevgisini indirmiĢ, onlar da kendi nefislerinden nefret duymuĢlar, bu da îman ve i'tikada meyil uyandırmıĢtır. Ne olurdu akıl olmasaydı, insanlar his ve sevk-i tabiî ile hayatlarını sürselerdi?

Page 37: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 37 ~

BaĢlarını secdeden kaldırmayacaklardı... Asıl hüner, gaflet ânında ALLAH'ı bulmaktır.

Gaflete dalanlar için karanlık, aydınlık müsavidir. Uyuyan gece ile gündüzün farkında değildir. Karanlık ile aydınlığın müsavi olmadığını anlamağa çalıĢ, elinde fırsat varken...

Ölüm çattığında piĢmanlık çok acı gelir. Dünyada iken vakit kaybetmeden, güneĢle deryayı ayırmağa çalıĢ! Bunu ayırdığın zaman gözlerin her iki dünyayı da görmeğe baĢlar... Bir an gelir ki geçmiĢ, gelecek her Ģey rüya âlemi gibi olur. Ölüm: Hikmet âleminden alâkası kesilip kudret âlemine dalıĢ demektir. Bunu iyi öğren!.. Küfürden kurtulamazsan, hiç olmazsa zulme gitme!.. Ġnsan küfür ile idâme-i hayat edebilir, fakat zulüm ile, asla!..

Madde âleminde ruhu bunalmıĢ bitkin insanoğlu! Eğer manen hasta olduğunu hissediyorsan: Bu da senin için bir müjdedir. Mânevîyat hastahanesine git! Bu hastahanenin baĢhekimi Resûl-i Ekrem'dir. Asistanları Enbiyâlar, hastabakıcıları Evliyalardır. O hastahane ücretsizdir. Menfaatsizdir, iltimassızdır, vizitesizdir… Hastahaneye kapıdan girerken seni memur, kapıcı karĢılamaz, bizzat BaĢhekim Resûl-i Muhterem karĢılar. Oraya girdikten sonra tedavi olmadan çıkamazsın. ġifâyı alan Saâdet yolunu bulur…

“ALLAH yolunda tozlanan ayaklara ALLAH cehennem ateĢini haram kılmıĢtır.” ALLAH yolunda ayakları tozlanmak nefsinin hayrını terkederek ALLAH'ın mahlûklarına hizmetle olur.

Madde âlemi, radyo, telsiz, televizyon, atom, birçok buluĢlarıyla bağırıyor, sanki kendileri bunları yarattı. Bunlar, Sünnetu'llahda gizli hâdiselerin, zekâ ve akıl ile bulunup terkib edilmesidir. “Bunlar bulundukça Cenâb-ı HAKK'ın azameti idrâk ediliyor.” demektir. Bu buluĢlarınla gururlanma, inkâra gitme! Evvelâ Ölümü kaldır, zevali dünyadan zeval et! Fakir insanı kaldır. Mezar kapısını kapa! Bunları yapabiliyorsan, gel konuĢalım! Çâresi varsa söyle dinleyelim... Yoksa: Mırıltıyı bırak!.. Cırcır etme!..

Page 38: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 38 ~

Daha beyazlaĢan saçının rengini, kırıĢan yüzünün buruĢuğunu gideremiyorsun!..

Emanet : Eminlik. Ġstikamet üzere bulunmak. * Birisine koruması için teslim edilen Ģey. Birisine bir Ģeyi koruması için teslim edilen Ģey. Birisine bir Ģeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan Ģey. * BaĢkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen. * Osmanlılar Devrinde bazı devlet dairelerine verilen isim. ġehr emâneti, Rusumat emâneti gibi... Hıyanet : Hâinlik. Vefasızlık. Ġtimadı kötüye kullanmak. Sözünde durmayıp oyun etmek.

Hakaret : Küçüklük. Ġtibarsızlık. Hor ve hakir görmek. Küçümseme. Küçük görme. Tâzimsizlik.

Edâ : Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak. * Tarz. Üslub. * ġive. * Tekebbür. * Fık: Namazı vaktinde kılmağa "Eda" ve vakit geçtikten sonra kılınan namaza da "Kaza" denir. (Bak: Kaza)

Ġfa : Ödemek. Yerine getirmek. Söz verdiğini veya vazife bildiğini yerine getirmek. Kılmak. Yapmak.

Kıyamet : Dünyanın yıkılıp harab olması. Her Ģeyin mahvolması. Dünyanın sonu ve mahĢer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman. * Mc: Büyük belâ. * Fazla sıkıntı.

Sadaka : Allah rızâsı için fakirlere verilen mal, para, ilim gibi insanın muhtaç olduğu her hangi bir Ģey. (Asr-ı Saâdette fukara-i müslimîn için toplanan zekâta dahi bu nâm verilirdi.) (Bak: Belâ)

Nefs : (Nefis) Can, kiĢi, kendi, öz varlık. Bir Ģeyin zatı olan, kendisi. * Göz. * ġehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. * Ruh, hayat, asıl. * Maya. * Hamiyet.(Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. M.)

Muhatab . Söyleyeni dinleyen. Kendisine hitab edilen. * Gr: Ġkinci Ģahıs.

HaĢr : (HaĢir) Toplanmak, bir yere birikmek. * Toplama, cem'etmek. * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahĢere çıkarması. Kıyamet. * Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekirdeğinden diriltilerek bütün insanların HaĢir Meydanında toplanmaları. (Bak: Acb-üz Zeneb)

Teâli : Yükselme. Yüceltme. Çok yüce olma.(Bu zamanda Ġslâmiyetin tealisine en büyük bir sebep, maddeten terakki etmektir. M.)

Kat’iyyen : Kat'i ve kesin olarak. * Aslâ, hiçbir zaman

Page 39: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 39 ~

Farz : Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaĢ bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken baĢkasına hibe ettiği muayyen bir Ģey. (Bunun zıddı "karz"dır.) * Takdir veya beyan eylemek. * Bir Ģeyi delmek, gedik açmak. * Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus. * Addetmek, saymak, tutmak. * Fık: Din hususunda icrası vâcib, terki mâsiyet olan Hükm-ü Ġlâhî. Kur'an-ı Kerim veya Hadis-i ġerifle sâbit olan Cenab-ı Hakk'ın kat'i emri: ġirk koĢmamak, iman etmek, namaz kılmak, yalan söylememek gibi...

Ta’lim : Öğretmek. YetiĢtirmek. AlıĢtırmak. Belli etmek. Ġdman. Keyf : Afiyet, sağlık, sıhhat. * Memnunluk, hoĢlanma. * NeĢ'e, sevinç, sürur. * Mizaç, tabiat. * Ġstek, taleb, arzu, heves.* Gönül açıklığı.

Helal : Allah'ın müsaade ettiği Ģey. Haram olmayan. Dinî bakımdan kullanılmasında, yenilip içilmesinde, dinlenmesi veya bakılmasında yahut dokunulmasında nehiy olmayan. * Ġhramdan çıkan hacı.

Kâfi : Kifâyet eden. Vâfi, baĢka Ģeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetiĢen, elveren.

Musîbet : Afet. Belâ. Felâket. Hastalık. Dert.

Ġhtar : Hatırlatmak. Dikkati çekmek. Tenbih. Uyarma. Kalbe gelen doğuĢ, ilham.

Himaye : Koruma. Korunma. Muzır Ģeylerden muhafaza etme.

Muvakkat : Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan.

Gaye : Maksad, kasdedilen, netice, sonuç.

Meyl : Ortadan bir tarafa eğik olmak. * Ġstek. Yönelme. Arzu. * Sevme, tutulma, âĢık olma. * Gönül akıĢı.

Tabi’ : Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. Ġtaat eden. * Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüĢ olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiĢ olan.

Ulviyet : Ulvilik, yücelik, yükseklik, ululuk.

Tasfiye : SaflaĢtırmak. Olduğundan daha temiz bir hâle getirmek. Temizlemek. * Hesabı kapatmak.

Fâni : Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir. (Ġnsan hangi bir Ģeye teveccüh ederse, onunla bağlanır ve onda fâni olur. Ġ.Ġ.

Mümtaz : Diğerlerinden ayrılmıĢ, üstün, seçkin, seçilmiĢ. * Ayrı tutulan.

Page 40: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 40 ~

Emel : Ricâ, ümid, Ģiddetli istek. Ummak. * Gaye. (Ġnsanları canlandıran emeldir, öldüren ye'istir. M.)

Mücadele : (Cedel. den) Ġki kiĢinin bir Ģey üzerine çekiĢmesi. UğraĢma. SavaĢma.

Muhtelif : ÇeĢitli. Bir türlü olmayan. Birbirine uymayan.

Temayül : (C.: Temayülât) Meyletmek. Bir cihete iltifât etmek. Bir tarafa eğilmek. * Bir yana çarpılmak. * Bir yana veya bir kimseye fazla taraftarlık ve sevgi göstermek.

ġehevî : ġehvetle alâkalı. Hayvanî, nefsanî duygularla alâkalı, onlara ait.

Ġhtiras : AĢırı istek sahibi olmak, hırs duymak, Ģiddetli arzu.

Mülevves : Kirli. Pis. BulaĢık. BulaĢtırılmıĢ. * Alıkoyulup sonraya bırakılmıĢ veya durdurulmuĢ olan. * Tazelenmek için suda ıslatılmıĢ Ģey. * KarıĢık, intizamsız.

Kudsî : (Kuds. dan) Mukaddes, kutsal, muazzez.

Feragat : Tok gözlülük. Hakkından vaz geçmek, bir Ģey istememek. ġahsî dâvasından vaz geçmek. * BoĢalmak, hâlî olmak.

Mahsus : DuyulmuĢ. HissedilmiĢ. Derk olunmuĢ. Duyulan. * AĢikâr, belli, zâhir, meydanda.

Taalluk : Bağlılık. Münasebet. Alâkalı oluĢ. Ait olma. * Dünya alâkası. * Sevme.

Müsbet : Ġsbât olunan. Delilli. Açık ve sabit olan. * Menfînin zıddı. Pozitif, olumlu. * Yazılıp kaydedilmiĢ. Tesbit edilmiĢ olan.

Menfî : Müsbetin zıddı. Müsbet olmayan. * NefyedilmiĢ, sürgün edilmiĢ. Sürgün. * Bir Ģeyin olmayacak cihetini düĢünen. * Hakikatın aksini iddia eden. * Gr: BaĢında nefiy edatı bulunan kelime veya cümle. * Nâkıs. Negatif, olumsuz.

Ġzaaafî : Ġzafetle alâkalı, izafete dâir. Ona bağlamak suretiyle. Alâkalı göstererek.

Vasf : Sıfat. Bir kimsenin veya Ģeyin taĢıdığı hâl. Bir kimsenin veya Ģeyin durumunu anlatarak tarif etmek.

Mâlik : Sâhib. Malı elinde bulunduran. Bir Ģeyin mülkiyetini elinde tutan. * Her Ģeyin sâhibi olan Allah. * Cehennem zebânilerine hâkim ve onları idare eden meleğin adı.

Page 41: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 41 ~

Hidayet : Doğruluk. Ġslâmlık. Hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak görüp doğru yola girmek. Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaĢmak.

Ġ’tikad : Ġnanmak. Ġnanç. Sıdk ve doğruluğuna kalben kararlı olmak. Gönülden tasdik ederek inanmak. Dinin temelini meydana getiren Ģeylere inanmak. (Bak: Ġltizam)

Mukavemet : KarĢı durmak, dayanmak. KarĢı koymak. Muhalefetle kıyam etmek.

Feda’ : Kurban. * Uğruna verme, gözden çıkarma. * Bir yere toplanmıĢ arpa, buğday veya hurma. * Hurma ve üzüm kurutulan yer.

Riyazet : Nefsi kırma. Fani Ģeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaĢamak. * Bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meĢgul olmak. Az gıda ile yaĢamak. * Ġdman.

Ârî : Pâk, pislikten uzak. * Hür.

Sermedî : Daimî, ebedî, sürekli.

ġahsî : ġahsa mahsus, Ģahsa ait, dair. KiĢi ile, Ģahıs ile alâkalı.

Menfaat : Fayda. Kâr. Gelir. Ġhtiyaç karĢılığı olan Ģey.

Fazilet : Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir Ģeyin baĢka Ģeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet. (Zâta mahsus hasletin cem'i "fazâil" dir. ġecaat, in'am ve ihsan gibi, müteaddid meziyete dair faziletlerin cem'i "fevâzıl"dır.)

Mübarek : Ġlâhi hayrın bulunduğu Ģey. BereketlenmiĢ, çoğalmıĢ. Bereketli, uğurlu. Hayırlı. Mes'ud. * Beğenilen, kendisine kızılan ve ĢaĢılan kimse veya Ģey.

Ledünnî : Ledünn ilmine mensub ve müteallik. Ledünne dair ve ait.

Ledün : (Ġlm-i ledünn) Garib bir ilim ismidir. Ona vakıf olan, mesturat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeĢif bir halde göreceği gibi, esrar-ı Ġlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i Ģerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hz. leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı izâm (A.S.) ve Ehlullâh-i Kiram Efendilerimiz Hazretleridir.

Mefhum : AnlaĢılan. Mânâ. Ġfade. Sözden çıkarılan mânâ.

ġahsiyet : Bir kimsenin kendisine mahsus ahvâli. ġahıs olma. Karakter sâhibi ve makbul bir insan olma.

Page 42: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 42 ~

Terkib : Birkaç Ģeyin beraber olması. Birkaç Ģeyin karıĢtırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıĢtırılmıĢ maddeler.

Tecrübe : (Tecribe) Deneme, sınama. * GörmüĢ, geçirmiĢlik. * Anlamak için yapılan iĢ. Ġmtihan. * Ġlmi bir gerçeği göstermek için yapılan deneme. Deney.

Mezheb : Yol. Gidilen yol. Tutulan çığır. * Dinin esaslarında ve esas temel mes'elelerde bir olmakla beraber, teferruatta bazı muhtelif mes'eleler olması sebebiyle birbirinden az farklı müctehidlerin yolları. Müctehidlerden, kendilerine tâbi olunanların seçtikleri meslekleri. Füruatta Hanefi ve ġâfii; ve Akaidde Mâturidi ve EĢ'ari gibi... Bu "Mezheb" kelimesi asıl ve esas mânasına da kullanılır. Beyn-el ulemâ ve mukakkiklerce ince tedkik neticesinde Kur'ân-ı Kerim'in esaslarından, Peygamber'in (A.S.M.) emir ve sünnetlerinden ayrılmamıĢ "Dört Mezheb" Hak olarak seçilmiĢtir: 1- Hanefî Mezhebi, 2- ġâfiî Mezhebi, 3- Hanbelî Mezhebi. 4- Mâlikî Mezhebi. (Bak: Ġmam)

Zihniyet-zihniyyat : Zihne ait hususlar. Zihinle ilgili meseleler. Te’sir : Bir Ģeyde eser ve niĢane bırakma. * Vasıfları ve halleri değiĢtirme. * ĠĢleme, dokuma, iz bırakma. * Ġçe iĢleme. * Kederlenme.

Budala : Zekâca geri, salak.

Cali’ : (Câli') Terbiyesiz. Kötü konuĢan.

Münkir : (Nekr. den) Ġnkâr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.

Nazariyat : (Nazariye. C.) GörüĢler. DüĢünceler. Doğruluğu isbat edilmemiĢ ilmi görüĢler.

Ye’is : (Ye's) Ümitsizlik. (Bak: Ye's, Himmet).

Akibet : Takib eden zamanda, sonunda.

Saâdet : Mes'ud oluĢ. Talihi iyi olmak. Mutluluk. Said olmak. Allah'ın rızasına ermiĢ olmak. Her istediğine kavuĢmuĢ olmak.

Mes’uliyet : Mes'ul olma hâli. Yaptığı iĢ ve hareketten hesap vermeğe mecbur oluĢ.

Tenvir : (C.: Tenvirât) Aydınlatma. * Bir Ģey hakkında bilgi verme. Bir Ģeyi münevver kılma.

Tedarik : Ġhtiyacı temin etmek, hazırlamak.

Ġnkilab : DeğiĢim, Düzen değiĢimi

Memleha : (Milh. den) Tuz çıkarılan yer. Tuzla.

Page 43: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 43 ~

ġekavet : Her çeĢit kötülük içinde olmak. Belâ ve zillete düĢmek. Sıkıntıda kalmak. * Haydutluk, eĢkiyalık.

Letafet : HoĢluk, lâtiflik. * Cisimden alâkayı kesip bir nevi nurâniyet kesbetmek. * Güzellik, nezaket, yumuĢaklık, hafiflik.

Mücrim : Cürüm ve kabahat iĢlemiĢ olan. Suçlu.

Muhterem : Hürmet görmüĢ. Ġhtiram olunmuĢ. Kıymetli ve Ģerefli kimse.

Umde : Ġnanılacak Ģey. * Prensip, temel fikir. * Dostluk. Güvenilecek yer veya kimse. * Kavim veya kabilenin muteber ve mu'temedi olan. Reis. Serasker.

Fenn : Hüner. Mârifet. * San'at. * Tecrübe. * Ġlim. * Nevi, sınıf, çeĢit, tabaka. * Türlü. * Fizik, kimya, biyoloji, matematik ilimlerinin umumi adı. * Tatbikat ve isbat ile meydana gelen ilim. * Birisini muamelede aldatmak. * Fend. * Borçlunun ödeme zamanını uzatma.

Münasebet : Ġki Ģey arasındaki tenasüb, uygunluk, yakınlık, bağlılık, mensubiyet, yakıĢmak, vesile, alâka.

Sual : Ġsteme. Ġstek. * Soru. Sorulan Ģey. * Dilencilik.

Vahdaniyet : Birlik, infirad. Benzeri olmamak. Artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri ve münezzeh olmak gibi mânaları ifâde eden Allah'ın bir sıfatıdır. Bu sıfatla muttasıf olana Vâhid denir ki; benzeri olmayan; tecezziden, tekessürden beri olan zât demektir.

Muallim : Ta'lim eden, öğreten, ilim öğreten.

Ġlân-Ġ’lan : Belli etmek. Yaymak. Herkese duyurmak. * Gazetelerde veya sokaklarda duvarlara kâğıt yapıĢtırarak ticari bir iĢ, bir adres veya baĢka bir Ģeyi herkese bildirme. * Açığa vurma, yayma, meydana çıkarma.

Muhtac : Ġhtiyacı olan. AkĢam evinde yiyeceğini bulamayacak derecede fakir olan. Bir Ģey kendine lâzım olan kimse. Bir eksiğini tamamlamak isteyen. Fakir.

Kalpazan : Sahte para basan.

Hey’et-i mecmua : Bir Ģeyin teferruatına ve cüz'lerine bakılmaksızın bütününün gösterdiği hal ve manzara.

Ferd : Tek, bir, yekta. EĢi, benzeri olmayan. Bîhemta olan.

Terah : Gam, keder, acı.

Ġktiza : Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * ĠĢe yarama.

Page 44: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 44 ~

Hikmet : Ġnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı iĢleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. EĢyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim.

Mahrem : Gizli. * Dince ve Ģer'an müsaade olunmayan. * Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır. * Nikâh düĢmeyen, evlenilmesi haram olan yakın akraba. (Baba, dede, anne, nine, erkek ve kızkardeĢ, amca, dayı, hala ve teyzeler arasında bir neseb yakınlığı, bir ebedî mahremiyet vardır. Bunlar arasında nikâh asla caiz değildir.) * Çok samimi ve içli-dıĢlı olan kimse.

Sıddîk : Çok samimi, dâimâ doğruluk üzere ve Allah'a ve Peygamberine çok sâdık olan erkek. Sözü ile iĢi bir olan.

Asgarî : En az. En küçük.

Saffat-saffet : (Saff. C.) Saf olanlar, saf yapanlar.

Rıza : Memnunluk, hoĢluk, razı olmak. * Ġstek, arzu. Kendi isteği.

Nisbet : Münasebet, yakınlık, bağlılık, ölçü. * Rağmen. Ġnat olarak. Ġnat olsun diye.

Nefsaniyet : Nefsini çok beğenmiĢlik. * Gizli düĢmanlık, garez, kin.

Mücahede : (C.: Mücahedât) Cihad etme. * Din düĢmanına karĢı koyma. ÇarpıĢma. * UğraĢma. ÇalıĢma. Gayret gösterme.

Riyazat : (Riyazet. C.) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve iĢle meĢgul olmak.

MüĢkil : (MüĢkile) Zorluk, güçlük, zor olan iĢ. Çetinlik. * Edb: Mânasının derinliği veya edebi bir san'atla ifâde edilmiĢ olmasından dolayı teemmül ve tefekkürsüz anlaĢılmayacak derecede hafî olan lâfızdır. Mânaca nass'ın mukabilidir.

ġuun : (ġe'n. C.) ĠĢler, fiiller. Havadis.

Yakza-Yakaza : Uyanıklık. Dikkatte olma.

Yakîn : ġüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek.(Yakîn: Ma'rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. Ġlm-i yakîn denir, ma'rifet-i yakîn

denilmez. Ayn-el yakîn: (kelimenin merfu hali ayn-ul yakîndir.) Göz ile görür derecede veya görerek, müĢahede ederek bilmek. Meselâ; uzakta bir duman görüyoruz. Orada ateĢin varlığını ilmen biliyoruz, demektir. Bu bilme derecesine ilm-el yakîn deniyor. AteĢe yaklaĢıp, gözümüzle görürsek, ona ayn-el yakîn bilmek deniyor. Daha da ilerliyerek bütün hislerimizle ateĢin varlığını anladık ise; ateĢin yakması ve sâir sıfatlarını da bildik ise, bu nevi'den olan ilmimizin derecesine de hakk-al yakîn deniyor. (Hakkalyakîn: Abdin sıfatları, Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarında fâni olup, kendisi onunla ilmen ve Ģuhuden ve hâlen beka bulmaktadır. Ö. Nasuhi)

Page 45: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 45 ~

Mi’rac : ġüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek.(Yakîn: Ma'rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. Ġlm-i yakîn denir, ma'rifet-i yakîn denilmez. Ayn-el yakîn: (kelimenin merfu hali ayn-ul yakîndir.) Göz ile görür derecede veya görerek, müĢahede ederek bilmek. Meselâ; uzakta bir duman görüyoruz. Orada ateĢin varlığını ilmen biliyoruz, demektir. Bu bilme derecesine ilm-el yakîn deniyor. AteĢe yaklaĢıp, gözümüzle görürsek, ona ayn-el yakîn bilmek deniyor. Daha da ilerliyerek bütün hislerimizle ateĢin varlığını anladık ise; ateĢin yakması ve sâir sıfatlarını da bildik ise, bu nevi'den olan ilmimizin derecesine de hakk-al yakîn deniyor. (Hakkalyakîn: Abdin sıfatları, Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarında fâni olup, kendisi onunla ilmen ve Ģuhuden ve hâlen beka bulmaktadır. Ö. Nasuhi)

Ubudiyet : Bendelik, kulluk, kölelik. Kul olduğunu bilip Allah'a itaat etmek. Allah'a teslim olup, Kur'an ve Peygamber (A.S.M.) vasıtası ile verilen emirleri aynen icra ve tatbike çalıĢmak.

Rabbanî : (Rabbaniye) Rabbe âit. Cenab-ı Hakk'a dair ve müteallik. Ġlâhî. * Ârif-i Billâh olan, ilmi ile amel eden âlim.

Vehleten : Birdenbire. Ġlkin. Ansızın.

Tefrik : Birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek, ayrı kılmak. * Korkutmak.

Sünnetullah : Ġlâhî kanunlar. * Kanun, âdet. (Bak: Âdetullah)

Âyet : Eser. * Kimsenin inkâr edemiyeceği açık delil. NiĢân. Alâmet. ĠĢaret. * Menzil, mekân. * Kur'ân-ı Kerim'deki her bir cümle. Mânen uyanmağa, intibâha sebeb olan hâdise. (Kur'ân-ı Kerim'de 6666 âyet vardır.)

Tebdil : DeğiĢtirmek. Tağyir etmek. Bir Ģeyi baĢka bir hâle veya Ģeye değiĢtirmek.

Tahvil : Bir halden baĢka bir hale getirmek. DeğiĢtirmek. * Döndürmek. * Faizli borç senedi.

KeĢf : Açmak. * Olacak bir Ģeyi evvelden anlamak. Gizli kalmıĢ bir Ģeyin Cenab-ı Hak tarafından birisine ilham olunması ile o gizli Ģeyin meydana çıkarılması.

Zaruriye : (Zarurî) Mecburî. Ġster istemez olacak iĢ. Ġhtiyarî olmayan, mecburî olan.

Ġhtiyar : YaĢlanmıĢ kimse. YaĢlı. * Ist: Ġstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek. (Bak: Ġrade)

Fiil : (Fi'l) Müessirin te'siri. Amel, iĢ. *Gr: Hâdiseye veya zamana delâlet eden kelime. (Sarf bilgisinde geniĢ izahı vardır.) Türkçede; gelme, gitme, yazma, okuma, gezme gibi kelimelere de fiil denir. (Fi'l diye de yazılır.)

Page 46: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 46 ~

Ef’al : iĢler, fiiller.

Tegayyur : Hâlden hâle geçmek, değiĢmek. * Bozulmak. * Zıt olmak. (Bak: Hâdis)

Hacet : Ġhtiyac olan Ģey.

Mükedder : Kederli. Sıkıntılı. * Tekdir edilmiĢ. AzarlanmıĢ. * BulandırılmıĢ. Bulanık.

Muhayyile : Kuvve-i hayâliye. Hayâl kurma merkezi. Zihinde bulunan hayal kuvveti.

Meleke : Tekrar tekrar yapılan bir iĢ veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve mehâret. * Mümârese.

Mümeyyiz : Temyiz eden, ayıran, iyiyi kötüyü farkeden. * Ġmtihandaki talebenin bilgisini imtihan ederek yoklayan kimse. * Gr: Tırnak iĢareti.

Halâs : SaflaĢma, hulus bulma. Muhakeme . (C.: Muhakemât) (Hüküm. den) Dava için iki tarafın mahkemeye baĢ vurması. * Ġki tarafın mahkemeye baĢ vurması. * Ġki tarafı dinleyip hüküm vermek. * DüĢünmek. * Zihinde inceleme yapmak. * Karar vermek için iyice düĢünmek.

Sevk-i tabi’ : Hayvan veya insanların düĢünmeksizin Cenab-ı Hakk'ın sevki ile olan hikmete uygun hareketi. Sevk-i kaderî, ilham veya sevk-i Ġlâhî demek daha doğrudur.

Müsavi : EĢit.

Ġdame-yi hayat : Hayatın devamı.

Ġltimas : Tavsiye. Rica. Ġstirham. * Kayırmak, tutmak, haksız olarak yardımda bulunmak. * Yapılmasını isteme.

Vizite : ing. Ziyaret. * Doktorun bir hastayı ziyareti. * Hekim ücreti.

Tedavi : Ġlâç verme. ĠyileĢmesi için bakma. * Hastalığı iyi etme tarzı.

ġifâ : Hastalıktan iyi olma, iyileĢme. Hastalıktan kurtulma.(...Hastalık seni uyandırıncaya kadar sabra çalıĢ ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra Hâlik-ı Rahim inĢaallah sana Ģifâ verir. L.)

Zeval : Zâil olma, sona erme. * Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek. * GüneĢin tam ortada gibi, baĢ ucunda bulunduğu zaman. * GüneĢin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi. Seyrinin sonuna yaklaĢması. Zâil olma, sona erme. * Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek. * GüneĢin tam ortada

Page 47: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 47 ~

gibi, baĢ ucunda bulunduğu zaman. * GüneĢin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi. Seyrinin sonuna yaklaĢması.

BiR ALLAH DOSTU RÜYASINDA GÖRMÜġ DE ANLATIYORDU. BEN DE ONDAN DĠNLEDlM. SiZ DE BENDEN DĠNLEYĠN

Aynaya bakıp, kendi mübârek yüzünü görünce: “Hamdolsun ALLAH'a, beni kusursuz yarattı, yüzümü güzel halketti ve beni müslümanlara kattı!..” diyen, dünyanın en mütevazı, temiz ve hâlûk insanı Hazret-i Resûl-i Ekrem, insanların en güzeli, en cömert, en cesuru, en merhametlisi idi... Bir gün huzuruna giren bir adam O'nun heybetinden titremeğe baĢladı. Biraz sonra adam kendine geldi... “Ben padiĢah değilim! KureyĢ boyundan kurumuĢ etle geçinen bir kadının oğluyum ancak.”

Sözü apaçık söyler, kim duyarsa anlar, söylediğini üç defa tekrar ederdi. BaĢını hiçbir tarafa döndürmezdi, icabederse gövdesiyle dönerdi. “Ancak bir kulum ben, kul gibi yerim, kul gibi otururum, kul gibi içerim!” diyen Resûl-i Ekrem; nâlinini kendi Ta’mir eder, gömleğim kendisi yamardı... Evini süpürür, toprak bir kapta yemek yer, bir post üstünde yerde yatardı. Ġcabettiği zaman bu mütevazı büyük insan Semâvâtı gezerdi... Boyu ortaya yakın uzunca, omuzlarının arası geniĢ, değirmi yüzlü, saçları siyahtı. Ayağını yere kuvvetle basardı. Göğsü ile göbeği birdi, gülünce diĢleri inci gibi parlardı. Pembe beyaz benizli, baĢı büyükçe, nûrlu güzel yüzlü, kirpikleri sık, ince ve uzundu. Gözleri kudretten sürmeli, içine bakmağa imkân olmayan, her iki âlemi gören mübârek gözlerinin rengini târif etmek imkânsızdı. Yatarken, kalkarken, ilk iĢi diĢlerini misvaklamaktı. Kızdığı zaman yanakları kızarır, ayakta ise derhâl oturur, oturuyorsa bir yere dayanırdı. Yolda giderken çocuklara rastlayınca daima onlara selâm verirdi... “YaĢayıĢım da ölümüm de hayırdır size.” diyen Resûl-i Muhterem'in Ģefâatına ALLAH cümleyi nâil eyleye!..

Huzur : Hazır olmak. Mevcud bulunmak. * Hürmet edilmesi lâzım gelen kimsenin yanında olmak. * Ġbadet neticesi hâsıl olan rahatlık, gönül ferahlığı.

Nâlin : Ayağa giyilen terlik.

Ta’mir : Bozuk Ģeyi düzeltmek. Eski Ģeyi düzeltip yeni hâline getirmek.

Post : f. Tüylü hayvan derisi. * Mc: Makam, mevki.

Semavat : (Sema. C.) Gökler, semalar.

Page 48: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 48 ~

Beniz : yüz, çehre.

ġefâat : ġefaat etmek. Af için vesile olmak. * Fık: Âhiret günü bir kısım günahkâr mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve sâir büyük zâtların Allah Teâlâ'dan (C.C.) niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.

Nâil : Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. EriĢmiĢ

MANEVĠYAT BAHÇESĠDEN

Sonsuz semâları masmavi bir nûr ile dolduran ALLAH'a hamd ederim... Ruhu, nûr âleminin ebediliğinde azîz olan ALLAH'ın Resûlüne ve O'na inananlara selât-u selâm ederim...

*

ALLAH'a secde ettiğin yüzü, baĢkalarına karĢı zillete düĢürmemeğe gayret et, azîz olursun.

*

HAKK’ın nimetlerinin Ģükrünü eda et... Nimet gelir, Ģükrü göremezse gider...

*

Sakın kimseye hakaret gözüyle bakayım deme. Unutma ki ALLAH'ın dostları binbir Ģekil, kıyafet içinde gizlidirler.

*

Halkın seni methetmesiyle zevk duyma, zemmetmesinden de acı çekme!..

*

Hak kuvvetlidedir derler; sakın inanma. Bu lâf câhil sözüdür. Kuvvet “HAKK”tadır, unutma!

*

HAKK için zahmet çek... ALLAH buyuruyor: “Benim nâmıma zahmet çeken kulun seyyiâtını izzetim hakkı için mahvederim!”

*

Ġlmi var, ameli yok... Ameli var, ihlâsı yok..

Page 49: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 49 ~

ALLAH dostlarının yüzünü görmek nimetine ermiĢ de, onlara bağlanmasını bilmez... Denizin dalgası bâzân kabarır da sahile vururken: “Ben varım!” diye mırıldanır... Deniz de ona: “Sen yoksun, ben varım!” der. Aman, gurura kapılıp da gönül kırma; yanarsın… Sana bir dua öğreteyim: Gözlerinde göz yaĢından, ALLAH pazarında satılan inciler peyda olurken, söyleyeceksin: “Sonsuz salâvat incilerinin dizileriyle, nihâyetsiz selâm cevherleri Muhammed Mustafâ'nın feyizlere açık ruhuna, hikmetlere açık göğsüne saçılsın!.. Gündüz parladıkça, güneĢ âlemi aydınlattıkça, ruhu rahmet ve semâlara garkolsun!.. Tertemiz ehl-i beyt'e selâm olsun!”

Bu dua, îmânın zevkine yükselenler içindir. Henüz maddenin kesafetinde mahcub kalanlar, hayatta harikulade hadiselere tesadüf etmeyenlere ait değildir.

Vücud gözünün görmediği âlemle her an irtibatı olan mübârek bir zat kalabalık bir kitleye ders ve öğüt veriyordu. Herkes huĢû içinde güzel sözlerin tesiriyle adetâ ruhanî bir mi'râc hâlinde idiler; Bir aralık dinleyenlerden temiz yüzlü, biraz mahcub birisi uyumaya baĢlıyor... Mübârek zât derhâl susuyor. Herkes uyuyan adama kızmaya baĢlıyor. Yarım saat derin bir sükût. Uyuyan uyanıyor, hatasından dolayı yüzü kızarıyor... Mübârek zât tekrar konuĢmaya bağlıyor... Ders bittikten sonra, uyuyan adam mübârek zâtın yanına yaklaĢarak hatasından dolayı af dilemeğe hazırlanırken mübârek zât: “Oğlum, üzülme!.. Ben senin uyumana kızmadım; yarım saat bekledim... Rüyanda gördüğün mübârek zâtın ruhanîyetine hürmet ve muhabbetim dolayısiyle susmaya mecburdum…” Meğer uyuyan adam rüyasında Hazret-i Resûl-i Ekrem'i görüyormuĢ...

Cebel-i Azamet'e : Aklı koy, orada nûrdan yapılmıĢ libası giysin, Cebel-i Kibriyâ'ya : Kalbi bağla, orada nûr-u muhabbet libasını kuĢansın. Cebel-i, izzet'e : Nefsi bırak, orada ubûdiyyet libasına sarılsın, Cebel-i Ezel'e : Ruhu çıkar, orada nûru'l-Nûr libasını alsın, sonra da aĢk nârasiyle bağır, bunların derhâl toplandığını görürsün... O zaman fetih baĢlar ve “Bizden olursun”.

* Hızır, iki gözü kör bir adama rastladı: “Sana dua edeyim de gözlerin açılsın.” dedi. Âma gülerek ona:

Page 50: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 50 ~

“Geç baba iĢine! Ben kazâ-yı ilahiyi gözlerimden fazla severim. O’nun kazâsını gözlerimin açılmasına değiĢmem!” diyerek yoluna devam etti.

*

Uyku, gözlerini kapatmadıkça yatmaya heves etme… Yedi saatten fazla uyku hamakati davet eder… Çok acıkmadıkça da yeme fazla yemek hastalık getirir.

*

Tam otuz yıl arkasını ne bir duvara ne bir yastığa ne de bir mindere dayadı. Ne de diz üstü oturmaktan baĢka bir tavır takındı. “Ne diye kendini meĢakkate sokuyorsun?” dediler. “ALLAH’ımı görürken baĢka ne türlü durabilirim!” dedi.

*

Tren gecenin karanlığında homurdanarak süratle gidiyordu. Birinci mevki kompartmanlarından birinde iki kiĢi aralarında konuĢuyorlardı. Biri diğerine: “Birader on bin lira vererk iĢimi yaptırabildim. Vermesem Yüzbin liralık fabrikam mahvolacaktı!” Diğeri onu tasdik etti: “Ne yaparsın kardeĢim geçim için bugün böyle!” diye mırıldandı. Kompartmanın bir köĢesinde gözleri hafif yumuk, yakaza halinde bulunan nur yüzlü bir ihtiyar, gözlerini açarak söze karıĢtı: “Oğlum hareketiniz asla doğru değildir. Sizde biraz ALLAH korkusu olsa bu parayı vermez, fabrikanızın mahvolmasını tercih ederdiniz.” Ve Ģöyle devam etti: “Ġnsan harbe gidiyor, ateĢler içine atılıyor, sizin yüzbin liralık fabrikanızdan daha kıymetli olan canını veriyor. Siz ise bu hareketinizle rüĢvete yol açıyor ve ALLAH korkusunu fabrikanız uğruna Feda’ ediyorsunuz!” dedi ve yine nurlu yüzünü çevirerek kendi âlemine daldı.

*

Yıldızlı bir gecede secdeye kapanmıĢ dua ediyordu: “Yarabbî!.. Sen mutlak ve ezelî merhametsin... Bu ezelî merhametini, diyar diyar gezip, herkese anlatmak istiyorum. Fakat korkuyorum: Merhametinin büyüklüğünü anlarlar da Sana kimse ibâdet etmez... Beni affet... Rahmetinle yoğur!..”

*

Yirmi gün yemez içmez, hayran bir hâlde bir köĢede otururdu. Bir gün dedi ki: “Benim Ölümüm sizinkilere benzemez. Benim ölümüm Hak'ta davet ve

Page 51: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 51 ~

kendimden kabuldür.” Nitekim bir gün, bir meclis içinde otururken : “Evet, baĢ üstüne!” diye ani olarak bağırdığı duyuldu... Ruhunu teslim etmiĢti.

*

Biri onun yanına sokuldu: “Biraz param var, dedi. Sana vermek istiyorum, verirsem ne olur?” Cevap verdi: “Verirsen senin için iyi olur, vermezsen benim için iyi olur, dilediğini yap!..”

*

Sadaka ALLAH namınadır... Sadakada nefsin haz duymasın! Yuvarlanırsın!. Aman dikkat et!.. Kendini o kadar çok maddeye verme, kaptırma!..

*

Maddî hesap dünyasının eĢiğinden bir adım ileri gidemez. Hayatın en güzel günü, bu gündür, bu andır. Hazırlığını derhâl yap! Yarın belki kıyamet kopacaktır.. Bu sözümü yabana atma!.. Bunu anlamayan zâten hayattan bir Ģey anlamıĢ değildir.

*

Doğruluktan sakın ayrılma.. Unutma ki, suyun bir karıĢ altında veya denizin binlerce metre derinliğinde boğulmak arasında fark yoktur.

*

Acz içinde kıvranan, bir mikrobun tesiriyle yuvarlanan, anahtar deliğinden geçen ince bir rüzgârla tepelenen insan... Dikkat et!.. Bu mikrop, dünya hayatını tehdit eder, manevî maraz ise ebedî hayatı mahveder.

*

Ġnsanoğlu binlerce yıl hayvanlar gibi yaĢadı. Nihâyet ALLAH'ı, merhameti buldu. Bundan da medeniyet doğdu. Bugün ALLAH'ı unuttu; merhameti, sevgiyi, iĢlerine gelmiyor diye terketti.

Page 52: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 52 ~

Bugünün insanı, ebedî hayata kıymet vermeyen üstün zekâları ile söyle haykırıyor: “Sonumuz yokluktur, insan tekrar dirilir mi?” Günah isleyip de duyulmasını istemeyen kimse, Meleğin vücudunu elbette inkâra bahane arar.. Dünyanın bugünkü hâline bakın: Aç kurtlar gibi birbirlerini yiyorlar, öldürüyorlar. Bunlar hep övündükleri üstün zekâlarının iĢleri...

*

YetmiĢ kere yaya hacca gitti. Uçsuz bucaksız çöllerde, çenesi göğsünde ve gözleri adımlarında, yetmiĢ kere hac yolu... Kolay değil... Son haccında, çölde bir köpek gördü; susuzluktan dili sarkmıĢ; nefes nefese çırpınmakta... Haykırdı: “YetmiĢ kere yaya hac sevâbını bir içim suya kim satın alır? Bana bir içim su!..” Bir adam, ona bir içim su verdi. O da köpeğe içirdi ve dedi ki: “ĠĢte bütün haclarım kadar sevaplı bir iĢ. Zira ALLAH'ın Resûlü: “Kim olursa olsun her ciğeri yanana su vermekte ecir vardır.” buyurdu.” Dalga dalga hacca gidenlere bakarak mırıldandı: “ġu hacca gidenlerin hâli ne garip... Dereler, tepeler, çöller, denizler, dağlar, diyarlar aĢıp geliyorlar... ALLAH evini, Resûllerinin eserlerini görmek için.. Hâlbuki, kendi nefs sahralarını aĢabilselerdi, orada doğrudan doğruya ALLAH'ın eserlerini göreceklerdi!..”

*

Çöllerde gezerken bir zenci gördük. Yanında ALLAH dendiği zaman simsiyah yüzü bembeyaz oluyor, sonra tekrar yerli yerine dönüyordu...

*

Rahmet, Resûlullâh'ın kalb-i pâkine ve rûh-u muallâlarma mütealliktir. Onun için Cenâb-ı HAKK Kitâb-ı Celilinde (meâlen); “Ben ve Melâikeler Nebî'ye selât-u selâm getiriyoruz. Ne duruyorsunuz, siz de selât-u selâm getirin, acabasız teslim olun.” buyuruyor... Rahmet-i ilâhiye bu makamdan tevzi olunur, Ġlâhî rahmet Hakîkat-ı Muhammediye, nazil olmadıkça onun parçaları olan hakikatlere nâil olunamaz. Selât-u selâm getirmek, herkesin nefsi için rahmet taleb etmektir.

Page 53: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 53 ~

Bunu anlayan insanda basîret baĢlar... Basîret; Evliyaya makâm-ı fuadda fetih buyurulan ruh gözüdür. Onun için bu iĢlerde yürümek isteyen ALLAH'a inanır ve mü'min olur. Kendini ALLAH'a teslim eder, islâm olur... HAKK'a teslim olmak demek, kısmet-i ezeliyesinden râzi ve hoĢnut olmaktır. Kulun teslimiyetini HAKK görünce ünsiyet baĢlar... O vakit Âdem insan olur.. Ve derhâl dâvet-i ilâhiye vâki olur... O davete namaz denir... HAKK buyuruyor: “Namazın yarısı benim için, yarısı kulum içindir...” Ġbâdet, azanın ıslâhı içindir... Yalan yanlıĢ Ģekil ile ALLAH'a, Peygamber'e yaklaĢılmaz... Gözünü dört aç!.. Bu yüzden, ibâdet yapıyorum diye gaflette olanlar sayısızdır...

*

Hazret-i Ömer (r.a.) gözleri yaĢlarla dolar, haykırarak Resûl'e selât-u selâm getirir... Kendisine soruldukta: “Ben Hazret-i Resûl'de erimeden evvel kaskatı bir Ģâkî idim... Resûl'ün nazarı benim kesafetimi eritti... Daima gözümün önüne gelir: “islam nûruna kavuĢmadan evvel, câhiliyet âdetleri üzere minimini yavrum, ciğerparem kızımı, diri diri gömmek için çukur kazarken, sakalıma toprak bulaĢmıĢtı.. Yavrum, ufacık elleriyle sakalımdaki toprakları silerken ben de kocaman ellerimle onu, sevgili yavrumu çukura tıkıyordum... ĠĢte, Ģimdi o sahne gözümün önüne gelir, durmadan ağlarım!.. Nûr-u Nübüvvet'le eriyip insan olduğumdan dolayı da Resûlullah'a salât-u selâm getiririm..”

*

Ne yaparsan yap ah alma, can yakma, gönül kırma!.. Hayvana (bile) eziyet etme, nûr içinde hâĢrolunursun... Canını yakmak istediğin hayvan veya insan bâzan o anda kendinde olmaz, o zaman iĢe asıl Sahibi karıĢır, gücüne gider, derhâl tepelenirsin... Çirkin yüzün aynaya zarar vermediğini bil... ġefkat ve merhamet sahibi insanlar, ALLAH'ın sevgili kullarıdır.

*

HAKK'a ermiĢ haykırıyor: “Ey adalet ile uğraĢanlar! Bana cevap veriniz: DıĢ görünüĢüyle namuslu, fakat ruhu ile hırsız olan bir adamı hangi cezaya

Page 54: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 54 ~

çarparsınız? Gövdesi ile katil olan, ruhuyla maktul olan bir kimse hakkında nasıl hüküm verirsiniz? Hareketleriyle aldatıcı ve zâlim olduğu hâlde, aynı derecede aldatılan ve zulme uğrayan kimse hakkında ne dersiniz? Sonra, nedametleri suçlarından daha büyük olanlar hakkındaki hükmünüz nedir? Nedamet, sizin hizmet ettiğiniz kanunun tatbik etmek istediği adaletin hedefi değil midir? Fakat siz suçluya nedamet aĢılayamadığınız gibi onu masumun kalbinden de çıkaramazsınız. Mâbeddeki köĢe taĢının, temelindeki taĢtan daha yüksek olmadığını bir anlasanız.. Fakat nerede?.. Deniz kenarında oynayan ve kumdan kuleler yapmak için uğraĢan, sonra güle güle yıkan çocuklar gibisiniz!.. Fakat siz o kuleleri yaparken deniz, sahile daha fazla kum yığıyor ve siz kulenizi yıktığınız zaman deniz size gülüyor... Zâten deniz daima masumlara güler... Gülerim o topallara ki, rakkaselere hased ederler.. Gülerim o öküzlere ki, boyunduruğunu sever ve ormanın içinde gezen geyikleri sürüden ayrılmıĢ zavallı sayarlar... Gölgelerini görürler, güneĢi bir gölge kaynağı sanırlar!..”

Zemm : Birisinin ayıplarını söylemek, çekiĢtirmek. Kötülemek, yermek. Ayıplamak.

Cevher : Bir Ģeyin özü, esası. * Kıymetli taĢ. * Çelik üzerindeki nakıĢ. * Edb: Noktalı harf. * Yalnız noktalı harflerin ebcedîsi hesab edilerek yazılan manzum tarih. * Harflerin noktası. * Fls: Varlığı kendinden olan, var olmak için kendi dıĢında baĢka birĢeye muhtaç olmayan varlık. Allah'a inanan filozoflar iki çeĢit cevher kabul etmiĢlerdir. Yaratıcı cevher, Allah. YaratılmıĢ cevher, madde, ruh. Allah'ı cevher olarak vasıflandırmak noksan bir anlayıĢtır. Çünkü cevher Allah'ın sıfatlarından "kıyam-ı binefsihi: varlığı kendinden olan" sıfatını belirtebilir. Allah'ı sıfatları ve isimleriyle tanımak icab eder. Maddeci filozoflar cevher olarak yalnız maddeyi kubul ederler. Oysa madde Allah'ın yarattığı âlemlerden sadece biridir. Fizik ilmi maddenin enerjiye ve enerjinin maddeye dönüĢtüğünü göstermiĢtir. Madde de enerji de belli kanunlara bağlıdır. Kanun varsa kanun koyucu da vardır. Madde ve enerjiye hakim olan ve kanunları koyan, madde ve enerjiyi yaratan Allah'dır.

HuĢu’ : Alçak gönüllülük. Hayâ etmek ve mütevazi olmak. Korku ile karıĢık sevgiden gelen edebli bir hâl. Yüksek ve heybetli bir huzurda duyulan alçak gönüllülük. Sükun ve tezellül.

Hamakat : Ahmaklık. Budalalık. Bönlük. AnlayıĢsızlık. Kompartman : Fr. Yolcu trenlerinde vagonların bölümlerle ayrılmıĢ kısımlarından her biri.

Page 55: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 55 ~

Maraz : Hastalık, illet, dert. Belâ.

Bahane : f. Vesile. Sebeb. * Yalandan özür. * Kusur. Noksan. * Garaz. Pak : f. Temiz, saf, katıksız. Hep, tamam, mübarek, kudsi.

Muallâ : Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek.

Müteallik : Alâkalı. Bir yere bağlı, bir Ģeye mensub. Tevzi’ : Dağıtmak. Herkesin hisselerini ayırıp vermek. Pay ederek dağıtmak.

Nâzil : (Nüzul. dan) Nüzul eden, inen, yukardan aĢağıya inen, bir yere konan. Bir yerde konaklayan.

Islah . ĠyileĢtirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek. (Nefsini ıslah etmeyen baĢkasını ıslah edemez. S.)

ġâki : (ġekavet. den) Haydut. Yol kesen. Haylaz. * Her çeĢit günahı iĢleyebilen.

Nübüvvet : (Nebi. den) Peygamberlik, nebi olmak, nebilik. Allah'ın (C.C.) emriyle vazifeli olarak insanları doğru yola çağırmak. (Bak: Muhammed (a.s.m) - Resül)

Muhammed (a.s.m) : Pek çok tekrar tekrar övülmüĢ, medhedilmiĢ meâlinde bir isim olup ilk olarak Peygamberimize (A.S.M.) verilmiĢtir. (Allahımızın bütün insanlara son peygamberi olan Hz. Muhammed (A.S.M) Efendimiz, Arabistan'da Mekke-i Mükerreme Ģehrinde milâdi 571 tarihinde dünyaya teĢrif etmiĢlerdir.Fahr-i Âlem Efendimiz, KureyĢ kabilesinden ve HaĢim âilesindendir. Muhterem pederinin adı Abdullah, dedesinin adı Abdülmuttalib, vâlidesinin adı ise Amine'dir.Peygamberimizin (A.S.M.) baba cihetinden mübarek nesebleri Ģöyledir. Hz. Muhammed Ġbn-i Abdullah, ibn-i Abdulmuttalib, HaĢim, Abdi Menaf, Kusey, Hakim, Mürre, Keab, Lüey, Galib, Fihr, Mâlik, Nazr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, Ġlyas, Mudar, Mirar, Mead, Adnan. Adnan da Ġsmâil Aleyhisselâm'ın oğlu Kıyzar'ın neslindendir. Adlarını yazdığımız bu zatlardan her birinin evlâdı birçok kabilelere ayrılmıĢ, Mâlik'in oğlu Fihr'in evlâdından da KureyĢ kabilesi teĢekkül etmiĢtir.Resul-i Ekrem Efendimizin (A.S.M.) vâlidesi cihetinde yüksek nesebleri de Ģöyledir: Hz. Muhammed ibn-i Amine Bint-i Vehb, ibn-i Abdi Menaf, ibn-i Zühre, ibn-i Hâkim.Peygamber Efendimizin (A.S.M.) babası tarafından mübârek nesebiyle anası tarafından nesebi, Mürre oğlu Hâkim'de birleĢirler.Peygamber Efendimizin dedesi ve zamanında KureyĢ kabilesinin reisi bulunan Abdülmuttalib, Kâbe-i Muazzama'nın mütevellisiydi. Ebu Tâlib, Ebu Leheb, Hâris, Zübeyr, Hamza, Abbas, Abdullah v.s. adında onüç oğlu vardı. Fakat bunların içinde en fazla Abdullah'ı severdi. Çünki onda baĢka bir güzellik, baĢka bir nuraniyet vardı. Abdülmuttalib, bu sevgili oğluna Benî Zühre reisi Vehb'in kızı Amine'yi nikâhla aldı. Abdullah Hazretleri, Peygamber Efendimiz doğmadan iki ay evvel bir ticaret kafilesiyle Medine-i Münevvere'ye gidip orada vefat etti ki, daha yirmibeĢ yaĢında bulunuyordu. Bu cihetle Fahr-i Âlem

Page 56: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 56 ~

Efendimiz (A.S.M.) yetim kaldı.Peygamber Efendimizin çocukluk devresi pek kudsi bir halde geçmiĢtir. Daha doğar doğmaz bir takım hârikalar meydana gelmiĢtir. (Bak: Delâil-i Nübüvvet) Süt anası, Beni Sa'd kabilesinden Haris'in refikası Halime idi. Dört sene onun yanında kaldı. Annesi Hz. Amine ile birlikte Medine-i Münevvere'ye dayı-zâdeleri bulunan Neccar oğullarını ziyarete gittiler. Sonra Mekke-i Mükerreme'ye dönerlerken Hz. Amine, Ebva denilen yerde daha yirmi yaĢında olduğu halde vefat etti. Altı yaĢında öksüz kalan Peygamberimizi, Ümmieymen adındaki dadısı alıp, Mekke-i Mükerreme'ye getirip dedesi Hz. Abdülmuttalib'e teslim etti. Ġki sene sonra da dedesi vefat edince amcası Ebu Tâlib'in yanında kaldı.Peygamber Efendimiz gençliğinde KureyĢ kabilesi arasında büyük bir Ģeref ve Ģânı haiz bulunuyordu. Kendisine "Muhammed-ül Emin" deniliyordu. YirmibeĢ yaĢında iken, pek yüksek bir ruha sahib, pek Ģerefli bir hânedana mensub olan ve daha genç iken dul kalmıĢ olup çok zengin olan Huveylid kızı Hatice ile evlendi. Peygamber Efendimiz, tam kırk yaĢlarına girince Peygamberlik Ģerefine nâil oldu. Kendisine peygamberlik verilince ilk evvel çevresinde bulunan kiĢileri hususi surette Ġslâm dinine dâvet etmiĢti. Bu dâveti ilk önce Hz. Hatice vâlidemiz kabul etti. Sonra KureyĢin büyüklerinden olan Hz. Ebubekir-is sıddık ile Peygamberimizin âzatlısı olan Zeyd ibn-i Harise ve peygamberimizin amcası Ebu Tâlib'in oğlu olup, henüz dokuz-on yaĢlarında olan Hz. Ali kabul ettiler. Bir müddet sonra da Hz. Ebubekir'in vasıtasıyla Osman bin Affan, Abdurrahman ibn-i Avf, Sa'd ibn-i Ebu Vakkas, Zübeyr ibn-ül Avvam, Talha-t-übnü Ubeydullah Hazretleri Ġslâmiyetle müĢerref oldular.Bi'setin ondördüncü senesinde Mekke'deki müslümanlar, Medine-i Münevvere'ye hicret ettiler. PeĢinden de Peygamberimiz Hz. Ebubekir ile birlikte hicret etti. (Bak: Hicret)Peygamberimiz (A.S.M.) hicretin onbirinci senesinin Rebiülevvel ayının onikisinde pazartesi günü Medine-i Münevvere'de hücre-i saadetinde vefat etti.) (B.Ġ.Ġ.)

Çirkin : f. Güzel olmıyan. * Çok kirli. * Kanlı, irinli çıban veya yara. Katil : (A, uzun okunur) Öldüren. Ġnsanın ölümüne sebep olan insan.

Maktul : ÖldürülmüĢ, katledilmiĢ olan.

Nedamet : (Nedm. den) PiĢmanlık, nedâmet etmek.

Ma’sum : Günahsız, suçsuz.

ALLAH DOSTLARI DĠYORLAR Ki...

Kader oluğu altında uyu!.. Uyurken sabra yaslan, önce uyur görün, sonra tam uykuya dal!.. Hakikate eriĢirsin.

Ta'zim insanı küçültmez, bilâkis yüceltir. Doğruların yıkılıĢı bir an iĢidir. Çünkü bunlar Ģâhın kapısında beklerler. Halkı “HAKK”a çağırmaya memur edilmiĢlerdir.

Page 57: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 57 ~

Bunlar, ellerini birbirlerine vurduğu zaman gözden kaybolacak kadar küçül!.. BaĢına gelecek bir iĢ olursa sabır eliyle karĢıla! ġifâ buluncaya kadar dur; bağırma, çağırma!.. ġifâ gelirse Ģükr eliyle al! Celâl perdesi açılırsa secdeye kapan!.. ALLAH, Peygamber sevgisini, fakirlik hâli ve belâ takip eder. Belâ karĢısında dağ gibi olmalısın...

Ġman sahibinin çoğu hâli, sıkıntıyla geçer. Elindeki Ģeyler çok bile olsa yine de sıkıntı içindedir. Çünkü, bağlanmıĢ olduğu birçok prensipler vardır. Onları yerine getirmek güçlüğü içinde kıvranır. Dünyada ancak bir prensibe bağlı olmayanlar rahat eder. Onlar da hiçbir dîne söz vermeyen dinsizlerdir.

“ALLAH'dan baĢka ilâh yok.” dediğin zaman bir dâva peĢine düĢmüĢ, oluyorsun. Her dâvada ġâhid isterler. ġahidi olmayan dâvayı kaybeder. Bu durumda ġâhid, emirleri tutmak ve yasakları bir yana atmaktır. Bu lâf boĢ değildir. Derinliğine süzül, dal!.. Hiçbir söz amelsiz kabul edilmez ve hiçbir amel de ihlâs olmadan makbul değildir, ihlâs Peygamberin yoludur. Eğer kapına gelen dilenci bir hediye getirseydi, hemen alırdın. “Bana mı?” demezdin... Hiç geri çevirmek istemezdin...

“Ġman sahibinin ferasetinden sakının Çünkü o, ALLAH'ın verdiği nûrla bakar!..” Ġbâdet, gelip geçici Ģeyleri muayyen bir zaman için terk demektir. Sözlerimizin değeri ve tefsiri, manevîdir. Burada maddenin sözü geçmez.

ALLAH yolcusunun iç âleminde aksaklık göremezsin... Kerem sahibi olmak için, ilâhi ve kudsî sırları saklamak Ģarttır. Aza kanaat, nefsin kısmetini kaçırmak değildir. Ağlamak, ibâdettir. Ağlamak, dikkat buyurun, HAKK'a karĢı tevazu’ göstermenin Ģiddet hâlidir. Aklı kalbe çevir, kalbi sır yap, sırrı yokluğa ilet, yokluğu varlığa çevir... Ondan sonra kendini bir seyret bakalım. ÇalıĢ, hiç kimseye eziyet için gayret etme! Herkese iyi niyet besle! Ancak, cemiyetin düzeni için bir Ģey yapılacaksa onu da yap, geri durma, bu ibâdet sayılır.

Page 58: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 58 ~

Dünya âhirete perdedir. Âhirete dalmak ise dünya ve öbür âlemin Sahibine perdedir. YaradılmıĢlara dalmak, Yaratan'dan ayırır. Hangi yaratığa gönül kaptırırsan ruh pencerene perde çekmiĢ olursun...

Velâyet hâlinin iĢareti vardır. O iĢaretler, velîlerin yüzlerinde okunur. Onu anlayıĢ sahibleri sezer. O iĢaretler, velâyet hâlini anlatmağa yeter. Dile hacet yoktur.

Kalbinizi dünyaya kaptırırsanız, Rabbinizin yüce makamı perdeler arkasına girer, ruhanî hava tarafınıza esmez. ALLAH hem Azîz, hem de Celîldir. Hiç kimsenin kadere yüklenerek hak taleb etmeğe yetkisi yoktur. Her geniĢliğin bir sıkıntısı çıkar. Her ferahlıkta bir darlık saklıdır. Her belâ bir iyiliğin öncüsüdür. Siyahla olduğunuz zaman katiyyen beyazı unutmayınız!.. Bu mânâ âlemi ile ilgili bir sözdür. Edebli olunuz!..

Nefsini çok kırma, onun da dünyada bâzı alacakları vardır. Bir Ģeye iptilâ bir imtihandır, herkese nasip olmaz. Herkes iptilânın neden geldiğini farkedemez. Ancak binde bir kiĢi anlar. Anlayınca da HAKK'a döner, îptilâ insanı ayıltmak için gelir, uzlet bir ibâdettir. Temizlik dıĢtan içe geçmez. Bir insanın iç âlemi temiz olunca, kalbi nûrla dolar; iç, sonra nefis, sonra beden temizlenmelidir. Önce evin içini yap, kapısını sonra takarsın... iç yapılmadan, dıĢının yapılmasında hayır yoktur. Yaratıcı olmadan yaratılmıĢ olmaz. Ev olmayan yerde kapı da olmaz. Harap olmuĢ yere kilit asan olmaz. Âhiret olmayan yerde dünya olmaz. Hiç kimsenin göğüs boĢluğuna ALLAH iki kalb koymadı.

Bir Ģeyler istiyorsan, her Ģey teslim edilmez... YanlıĢın var... ġâhid isterler, mihenk taĢına vururlar, ayarını ölçerler. Bakırı altın diye satman kabil olmaz. Her Ģeyi ehli bilir...

KıĢ ve yaza inanmak, onları olduğu gibi kabul etmek, onların eziyetini hafifletir.

Page 59: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 59 ~

ĠĢte belâlara da inanmak bunun gibi bir Ģeydir. HAKK'tan geldiğine inanmak ve sabırlı olmaktır. Sabırlı insanlar, ALLAH'ın heybet nûru altındadırlar, ölüdürler. Hayat insana emânet verilmiĢtir, ibâdet için verilmiĢtir. Dünyada her Ģey emânettir.

Rızkın için üzüntüye düĢme, o seni arar, o kadar arar ki sen o kadar arıyamazsın... AteĢten o kadar korkma… Sanki ona tapıyorsun! Dünyadaki cennet onun yakınlığıdır. Âhiretteki asıl cennet ise, onun varlığına nazardır.

Ġman sahiblerinin kalbi yaratılmadan, îmanları yazıldı. Bu geçmiĢin bilgisidir... Bunun üzerinde münakaĢa caiz değildir. Ona dayanarak hüküm yürütmek doğru olmaz. Bizden evvel gelen sahabe ve uyanlara yeten bir din bize nasıl yetmiyor? Bu sözleri söyliyenin yanında doğruluk vardır. Onunla her dinsizin ve münafıkın kellesini keser... Doğruluk, yeryüzünde ALLAH'ın kılıcıdır. Hangi Ģeyin üzerine konsa onu keser…

Hayır, iki kelime üzerinde toplanmıĢtır.. ALLAH'ın emrini yüce bilmek ve kullarına Ģefkat göstermek... Ġçi bozuklara ancak ALLAH yolcuları güler, buğz gösterir. Tövbe, bir kuvvettir. Her iyiliğin kalbi sayılır, iç âlemi temizler. Tövbeyi önce kalbinizle sonra dilinizle... Din emrinin hazır olmadığı bir yerde zındıklık baĢlar. Cennet derece, makam arayanlar içindir. Manevî tüccarlar onu ararlar. Oruç içinde oruç, bahçe içinde bahçe, ev içînde ev vardır, iman ve irfan sahibi ALLAH'dan dünyayı istemez. Âhiret talebinde bulunmaz. Mevlâ'sından “Mevlâ”yı ister. Ġnsanların iç âlemlerini, HAKK ile olan bazı hâllerini sezmeyen onlara hürmet edemez.

Ġbâdet bir sanattır. Hazine ALLAH'ın birlik nûrunu kalbine doldurmaktır. ALLAH'ı zikreden daima diridir, ölmez. Bir hayattan öbür âleme geçer. Bir andan fazla ona ölüm gelmez. Yazın geldiğine hakikaten inanmayacak olursan, ensen yandığı, zaman inanırsın... Ġyi kullar, öbür âleme intikal ettikleri zaman nimet içine düĢerler.

Page 60: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 60 ~

Nimet sevdikleri için verilmemiĢtir. HAKK'a uydukları için verilmiĢtir.

AteĢ nedir ki îman sahibi ondan korksun? AteĢ; Ġman sahibinden korkar ve kaçar, ALLAH'a sığınır. Ġman ve ihlâs sahiblerinden kaçmamak, o cehennem ateĢinin haddine mi düĢmüĢ?.. Ġman sahiblerine dil uzatma, ona eziyet etme, gıybet etme!.. Sakın hem çok sakın! Sonra yine sakın! Ġman sahiblerine taarruz etme, onlara kötülük isnad etme! Onların üzerine titreyen bir sahib bulunmaktadır...

Kısmetini atıp yiyen taat içindedir. Kader bahsine cehâlet ayağıyla vurmayınız!.. Kader ilminin geçmiĢte yazdığı Ģeylere dokunmak olmaz... Bu güzel hâllerini anlattığımız kimselerin tutumları seni mestediyor. Fakat bu, eline bir Ģey getirmez. Onlar gibi olmağa çalıĢmak lâzımdır. Temenni hiç kimseyi kurtaramaz, temenni ahmakların çukurudur. KurtuluĢ; yolu, ümit ve korku birlikte yürünürse kazanılır...

Böyle bir ermiĢi, rüyada görmüĢler ölümünden bir müddet sonra... “Rabbın sana ne gibi iĢler yaptı” diye sormuĢlar. “Haberim yok!” demiĢ. “Bir ayağımı sırat köprüsüne koyduğum zaman öbür ayağımı Cennette gördüm.” demiĢ...

Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca bütün duygular güzelleĢir. O, fesada uğrarsa, bütün duygular iyiliğini kaybeder. iĢte o et parçası kalb'dir... Bunu anlamak iç zenginliği yapar, iç zenginliği olmayan duygusuz yaĢar; Ġbadet, ona bir zevk vermez, iç zenginliğinde, ruhun erimesi lâzımdır. Secdeye vardığın zaman, hakikî varlığın serinliğini duyuyor musun?

ALLAH insana sahib olmasa her Ģey ondan el çeker... Ġman sahibine eziyet etmek, Kâbe'yi onbeĢ defa yıkmaktan, günah itibariyle daha büyüktür.

Peygamber'e sevginin Ģartı, fakr hâlidir. ALLAH sevgisi için de belâ Ģarttır... Her velâyet hâlini belâ takibeder. Sebebi, ALLAH sevgisi iddia edilmesin diye...

Ölümün gelmesini bekleme! Ölüm ânında bütün kapılar yüzüne kapanır; tövbe etmeye gücün yetmez olur.

Page 61: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 61 ~

Ġhsan kapısı kapanmadan acele et! Ölüm; iman sahibini sevindirir, küfür ehlini ürkütür, münafıkları korkutur.

Hatalı iĢlere karĢı susmak yasaktır. O zaman konuĢmak ibâdet sayılır.

Sabır, yardımcı çağırır, Ġnsanı yükseltir, Ġnsanı azîz kılar...

Tek olmağa alıĢırsan, “BiR” olandan ülfet ve birlik gelir.

Âhiret sevgisinin zerresi kalbinde yaĢasa, ilâhi nûr senden uzak durur...

Ayık ol! Sonra yazık olur. HAKK katına ancak doğruluk adımlariyle vardır.

Haram yemek, din cesedine zehirdir.

Yollar geniĢ ve serbest, fakat siz, görmüyorsunuz. Nefis, dünyada: “Yap!” der. Öbür âlemde: “Niye yaptın?” diye sana çıkıĢır.

ALLAH dostu; sessiz, sözsüz haykırıyor!.. Sözümü kabul ediniz! Benden daha güzel söz eden olmaz. Yeryüzünde bu asırda benden daha sağlam ve güzel söz eden bulamazsınız. Fakat bunları benden bilmeyiniz! Kuvvetim HAKK'ındır. Onun bîhuruf-u lâfz-ı kuvveti dili ile söylüyorum. Ve bunları halk için yaparım, benim için değil…

Hastaları ziyâret ediniz! Cenaze törenlerinde hazır bulunmağa gayret ediniz! Çünkü bunlar, bu âlemin ötesinde bir baĢka âlemin varlığını hatırlatır. Yakında her Ģeyle aranız açılacak. Bu ayrılıĢ size danıĢılmadan yapılacak, ayrılacaksınız. Sizi ferahlandıran cümle eĢya yürüyüp gidecek; giderken sizden izin almıyacak. Dikkat buyurun!.. Çok dikkat edin!.. “Siz yürümiyeceksiniz, eĢya yürüyüp gidecek!” diyoruz. Her Ģey açık söylenemez, ifâde kuvveti yetmez. Yukarıdaki sözü tekrar tekrar okuyunuz! Çok rica ederim, mümin kardeĢlerim!..

Page 62: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 62 ~

Göçtüğünüz âlemde yorulacaksınız, güçlükler sizi saracak. Yüzünüze bakan olmayacak. Sebebi öbür âlemi dünyada hatıra getirmediğinizdendir...

Ġnsanlara ve fâni varlıklara güvenen kimse, rahat olamaz...

Ġlmi artanın korkusu da artar. Sözlerimizin sertliğine gücenmemenizi rica ederim!..

Sabır, zilleti izzete tebdil eder.

Ġman gözüyle her Ģeyin taksiminin ALLAH tarafından olduğunu görüp anlayan, bir Ģey istemek için utanç duyar...

Bir kimse ALLAH ile olursa; onu kimse ürkütemez, ne cin taifesi, ne de insanlar, ne yer haĢeresi, ne de yırtıcı hayvanlar, hiçbiri o büyük zâtı

korkutamaz. Hiçbir yaratık o kiĢiye dokunamaz... Zâhid, dünya ile âhiret, Korku sahibi, Cennetle Cehennem, Ġrfan sahibi, yaratılanla Yaratıcı arasındadır.. Önce gözünü kapayan perdeyi arala, sonra yalvar!.. Bu hâlde bulunan insanın hâline, ne insan, ne cin, cümle yaratıklar içinden bir tanesi bile akıl erdiremez...

Öğünmeyi hiçe sayanın, kötülemeleri kendiliğinden sıfıra düĢer..

Muaz (r.a.): “Gelin bir ânımızı imanlı geçirelim!.” dermiĢ. Resûl'e Ģikâyet etmiĢler. Resûl: “Muaz'ı hâline bırakınız!” buyurmuĢtur.

Sabrın asıl mânâsı, HAKK'ın kazâ ve kaderine boyun eğmektir. Cesedin gitmiĢ gibi bir ruhanî âleme dalarsın. Bu iĢler sükûn ister, huzur ister, maddî Ģeylerin kalbden çıkmasını ister...

ALLAH, Kitâb-ı Celil'inde bâzı yaratıkları üzerine yemin eder. Bu ALLAH'a mahsus bir sırdır. Bu sırları bilenler her yerde, her Ģehirde ya vardır yahut kervanlar hâlinde

geçerler. Fakat hepsi de deve adımı gibi sessiz, gürültüsüz geçerler... Bunları görebilmek, sohbetlerinde bulunabilmek için: Rütbe ve mansıb dilenme!.. Çocuklar gibi sopadan ata binme!

Ömer'in devede iken kamçısı düĢmüĢ, inmiĢ almıĢ; baĢkasından istememiĢ; baĢkasına minnettar olmamak için...

Page 63: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 63 ~

Bilir misin! Dağ benliğinden geçti mi sahra olur.

Çınar azametli bir ağaçtır. Fakat aslı yerden kök salan bir tohumdur, ne bahtiyardır...

O susamıĢ ki, yakan güneĢ altında Hızır'dan bir kadeh su dahi istemez... Bu lâkırdılar herkes için değildir. Zira ne derece mükemmel va'zu nasihat edersen et, koyunun kurt soyuna mazhar olması mümkün değildir.

Gayb hazinesinin âlem gözüne kapalı kapısının aralığından biraz bakalım:

Göz bir âlettir. DıĢardaki bir cisimden gelen ziyâ dalgaları o cismin Ģeklini dimağa kadar götürür ve biz o cismi görürüz. Fakat cismi dıĢarda görürüz...

Kulak bir âlettir. DıĢardan gelen ses dalgaları kulaktan dimağa kadar girer, duyarız. Fakat sesi daima çıktığı yerde duyarız, kulağımızda değil...

Burun bir âlettir. Bir yerden koku dalgaları burnumuza kadar gelir. Kokuyu burnumuzda duyarız, dıĢarda değil...

“Gören”, “duyan” kim?.. Kokuyu alan “sen”... “Ben, kulum ile görür, iĢitirim!” buyrulmuĢtur. “Koku alırım!” değil... Bu küçük misâli hâlletmeğe bak!.. Bunun hâllinde “Feth” vardır. Feth, kuvvetin bilinen sırrıdır...

Görünmede hüner yoktur. Görünmeyeni görmede hüner vardır.

BeĢerin anlama hududuna, ilâhi sır ve kuvvetlerin varlığı; ancak mu’cize, büyük tesadüf, Ģans kelimeleri ile girer ve beĢer yine bunu gaflet hududundan çıkamadığı için Ģüphe hâlinde idrâk eder, reddedemez. Hâdise vardır. Anlamadığı hâdiseleri garip ifâdelerle mırıldanır durur. Bu hâdiselerin arkasında ALLAH'ın dostuna verdiği bilinmeyen kuvveti gizlidir. Bu gibi ALLAH dostları öldükten sonra dönmezler. Kendi gözünü yumduktan sonra bizim gözümüzü açarlar...

Page 64: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 64 ~

Katreler, birleĢme, visal kanununa uyarak dere, Dereler yine aynı kanuna uyarak derya olur.

Cıva olma!.. Zerrelerini birbirine birleĢtir!.. SertleĢ, gümüĢ ol!..

Kötü söz, yabani ota benzer, sulamadan'da biter... Ġyi söz, çiçek gibidir, çok itina ile bakılmak ister.

Bir adama, yüz kiĢi: “Ġyidir.” desin, Bir kiĢi: “Adam, bırak onu!” dese; o yüz kiĢinin iyi demesini bastırır. Bu da insanlarda bir hâlettir.

Her mesleğin taklidi olduğu gibi “Evliyâullahlık” mesleğinin de taklidi, sahtesi olur. Çok dikkat et, çarpılmayasın!..

DonmuĢ sudan yapılmıĢ bir testi, içi su ile dolu... Testi, sudan ayrı bir madde gibi görünür. GüneĢ buzdan yapılmıĢ bir testiye vurunca hem testi, hem de içindeki su aynı olur bilir misiniz?.. Vahdet güneĢinin huzmeleri olan bu güzel sözler bir bahtiyarın kalbine vurdu mu hep aynı olur... Ġnsanın aynası gönlüdür. Yüzünü ona çevir: Kendini gör!.. Nifâk, bu gibi gizli iĢlere pek diĢ geçiremez...

Câhilin dili kalbi önündedir. Âlim ve akıl sahibinin dili kalbi arkasındadır.

Nefis, Celâl sıfatının tecellîsine mazhardır. En çok onda bu tecellî görülür. HAKK, Cemâl sıfatının tecellîsini sever. Bu sebeple iki tecellî bir arada olmaz...

Sabra alıĢ; sabra tam alıĢan hâline razı olur. Bu hâl, rızanın en basit, en küçük baĢlangıcıdır... Nefer Râzi ile Rıza PaĢa arasında çok fark vardır.

Her Ģey iyi olur, hoĢ gördüğün Ģeyleri öğersin, bu hâlin Ģükür olur. Uzak kaybolur, yakınlık gelir. ġerrin kaybolur, tevhid âlemi gelir. Halk arasında zararlı bir Ģey kalmaz. Her Ģeyi HAKK'dan bildiğin için halkın faydasını da bilemezsin... Haz duyduğun Ģeyleri artık seçemezsin... Bu âlemde her Ģey aynıdır ve eĢittir...

Page 65: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 65 ~

Bütün kapılar bir olur. Göze ancak HAKK görünür. Bu hâli çok kiĢi bilmez. Bunu bilmek az kiĢiye nasiptir. Milyonda, ancak bir tane… Zaman biter, nefisler tükenir, bu âlemi tam mânâsiyle bilen sizden bir tane çıkar...

Sabrın da zamanı geçer, nihâyete erer, Fakat sabrın sonu çok iyidir ve mükafatı daima bâkidir.

Yarın toz kalkar, kimin atlı, kimin yaya olduğu görülür... Dünya hikmetler âlemidir, âhiretse kudret âlemidir. Hikmet için birtakım âlet ve sebepler gerekir. Kudret için âlete ihtiyaç yoktur. Kudret ancak HAKK'ın fiilî tecellîsiyle olur. ALLAH her Ģeye kaadirdir. Sebepsiz hikmetler yaratabilir... Ancak kudret âlemi ile hikmet âleminin ayrılması için bunları yapar... Âhiret âleminde her Ģey sebepsiz hareket eder. Orada konuĢmak için dile, diĢe, havaya ihtiyaç yoktur... Orada duygular dilsiz konuĢur... Çünkü tekvin-i hakkânî tecellî eder, Ġlâhî kudret kendini gösterir... “Duygularınız, hatalarınızı anlatırken sebeplerin dili tutulur.” Bu son cümlede ciltler dolusu manâ gizlidir. O gün, bütün sırlar faĢ olacak, perdeler açılacak ve yıkık viraneler meydana çıkacak... Bu isteseniz de istemeseniz de olur. Kaçmak ve kurtulmak olmaz...

Tevhid âlemi ve ilmi, dünya sevgisi taĢımayanlaradır... Bunun ötesi yoktur. Edebli isen dinle! Sesini kes, gözlerini yum, baĢını eğ, lâl ol! Ġzin gelinceye kadar bekle... KonuĢma zamanı gelince, seni konuĢtururlar... KonuĢursun ama, o zaman varlığını kaybedersin... KonuĢmağa baĢladığın zaman, konuĢmaların bütün dertlere devâ olur. Ruhî hastalıklara, senin konuĢman Ģifâ verir. Her konuĢman akıllara nûr saçar. Ġman sahibi, Yaradan'a kavuĢuncaya kadar rahat yüzü göremez...

Namazını kılabilen, oruç tutabilen mes’uddur. ALLAH'ın yardımı olmasa bunları yapamaz... Bu makam, Ģükür makamıdır...

Page 66: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 66 ~

Bunu bil! Kendini beğenme makamı değildir…

Ġnsanlarla iyi geçinmek sadakadır. ġükür makamında kalmağa gayret et!.. Katiyyen ve katiyyen doğruluktan ayrılma!. Avam bunu bilmez, havas ehli demez, diğerleri kabule yanaĢamaz... Âlimler, ruhun mânâ ve ahvâlinden bahse Me’zundurlar.

Ruhun hakikatine dair sözler; Avamı inkâra, Dar kafalıları cidal ve kıtale, Ehl-i hakîkatı helâke sevkeder... Bu hakikati unutma!.. Sedef içinde inci gibi sakla!.. Hiçbir yerde bu söze rastlayamazsın...

Arslanların arslanı kadar cesur olmak lâzımdır. Bu gibilerin düĢmanları, çöldeki kum kadar sayısızdır. Dostları, ALLAH ile aynı sayıdadır…

Bilakis : Aksine. Tersine. Zıddına.

Prensip : Fr. Umde. Ġlk unsur. Temel kanaat, temel düĢünce. Temel bilgi *

Man: Her çeĢit münakaĢanın dıĢında olan.

Muayyen : GörülmüĢ olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tesbit olunmuĢ, karalaĢtırılmıĢ.

Tefsir : Mestur, gizli bir Ģeyi aĢikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab. * Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i Ģeriflere Tefsir denilir. (Bak: Ġctihad).

Ġbtilâ : Belâya uğramak. Musibete düĢmek. Ġyi veya kötü Ģeye düĢkünlük, tiryakilik. * Ġnsanın iyiliğini, kötülüğünü ve kemâl derecesini meydana çıkaran imtihan, tecrübe.

Uzlet : Yalnızlık. Ġnsanlardan ayrılarak bir tarafa çekilip yalnız kalmak.

Mihenk : (Mihek) Altının ayarını anlamaya mahsus bir taĢ. Ölçü. Ġyiyi kötüyü ayıran, ayar âleti. * Mc: Bir insanın kıymetini, ahlâkını anlamaya yarayan vasıta.

Ayar : Altın ve gümüĢten yapılmıĢ Ģeylerin saflık ve hafiflik derecesi. *Saadete, mutluluğa doğru gitme.

Page 67: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 67 ~

Caiz : Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.

Münafık : Ġki yüzlü, araya nifâk sokan. Fitnekâr. * Ahdini bozan, yalan söyleyen, hıyanet eden. * GörünüĢte müslüman olup hakikatte kâfir ve düĢman olan.

Buğz : Sevmeme. Birisi hakkında gizli ve kalbi düĢmanlık hissetme. Kin, husûmet.

Zındık –Zendeka : Kâfirlik, dinsizlik. (Zendeka sâhibine zındık denir. Bazılarınca zındık; hem dinsiz, hem emvâl ve ezvacın iĢtirakine ve dehrin bekasına kail olan kimsedir.)

Tâat : Ġbadet etmek. Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek. Ġtaat etmek.

Temenni : Dilek. Ġstek. Duâ. Rica etmek.

Fesad : Bozuk ve fenalık. KarıĢıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek. (Zıddı: Salâh'tır.)

Fakr : Bozuk ve fenalık. KarıĢıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek. (Zıddı: Salâh'tır.)

Belâ : (c.: Belâyâ) Afet. Sıkıntı. Tasa, kaygı. Musibet. Mücazat. Ġmtihan. Dâhiye. * Yaramaz nesne. (Bak: Sadaka)

Ülfet : AlıĢma, alıĢkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. GörüĢme, konuĢma.

Bî huruf-u-lafz : Harfsiz-sözsüz .

Bahtiyar : f. Bahtlı, talihli, mes'ud, mutlu, Ģanslı.

Hızır : Ġkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim. (Bak: Meratib-i hayat)

Va’z : Dinî mes'eleler üzerinde konuĢup nasihat etmek. Kalbi yumuĢatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalıĢma.

Gayb : Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz. * Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen Ģey. (Bak: Ahbar-ı gayb)

Katre : Damla. Su damlası. * Bir damla olan Ģey.

Hâlet : Suret. Hâl. Keyfiyet.

Huzme . Demet. Deste. Bir kucak Ģey. * Fiz: Bir ıĢık kaynağından çıkan sütun halindeki ġua’

Page 68: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 68 ~

Nifâk : Müslüman gibi görünüp kâfir olmak. Ġki yüzlülük. * BozuĢukluk, ara açılmak. * Dinde riyâ etmek. * Ġhtiyaca sarf olunacak Ģeyler.

ġerr : Kötü iĢ, kötülük. Fenâlık. * Kavga. * Allaha isyan, emirlerine uymama, muhalif hareket etme. * Fenâ adam, fenâlık yapan adam, kötü adam. * Daha kötü, en kötü.

Hakkanî : Hak ve adalete uygun. Haklılığa uyar ve yakıĢır.

Tevhid : Birleme. Bir Allah'tan baĢka Ġlâh olmadığına inanma. Lâ ilahe illallah sözünü tekrarlama. Her yerde ve her Ģeyde Allah'tan baĢkasının te'sir hâkimiyeti olmadığını anlamak, bilmek ve bilerek yaĢamak. * Edb: Allah'ın varlığına ve birliğine dair yazılan manzume.Ġnsanlar, Allah'ın birliğine inananlar ve birliğine inanmayanlar olarak ikiye ayrılır. Allah'a inanmayanlar sözü, aslında Allah'ın birliğine ve sıfatlarına inanmayanlar sözünün kısaltılmıĢ Ģeklidir. Çünkü insanı ve kâinatı kim yaratmıĢtır? Sorusuna inananlar da inanmıyanlar da cevap vermektedir. Ġnanmayanların verdikleri cevaplardan "kendi kendine olmuĢtur" sözü hem mantıksızlık, hem de varlığı bir ilâh gibi tasavvur ettiklerinden kâinatta mevcut varlıklar kadar ilâh edinmiĢ olurlar. "Muhtelif sebepler ve Ģartların bir araya gelmesiyle yaratılmıĢtır" diyenler, sebepleri ilâh olarak kabul etmiĢ ve kendisine kâinattaki sebeplerin sayısı kadar ilâhlar edinmiĢ olur. "Tabiat yaratmıĢtır" diyenlere gelince: Tabiattaki varlıklar atomlardan meydana geldiğinden hem atomu bir ilâh yerine koymuĢ olur ve atomlar sayısınca ilâh edinmiĢ olur. Demek ki Allah'ın birliğine inanmayan inkârcılar, kendi düĢüncelerinin ürünü olan ilâhlara tapan putperestlerden baĢka birĢey değildir.

FaĢ : Meydana çıkmıĢ. YayılmıĢ. * AnlaĢılmıĢ olan.

Lâl : f. Dilsiz. Söz söyleyemiyen.

Mes’ud : Saadetli, iman ehli olan, bahtiyar. Mutlu.

Avam : Halktan ilmi irfanı kıt olan kimse. Okuyup yazması az olan. Fakirler sınıfından. * Tas : Hakikata tam erememiĢ, tevhidin derin hakikatlarından haberi olmayan. * Halkın ekseriyeti.

Havâss : (Hâss - Hâssa. C.) Hâslar. Hâssalar. Keyfiyetler. Hususlar. * Dindarlık ve doğruluğu ile, ilmiyle âmil olup mâneviyat mertebelerinde yükselmekle makbul ve muteber olan zatlar. * Zenginler sınıfı. * Kur'anî ve manevî sırlara ve hususlara vâkıf bulunan, ilim, ibadet, tâat ve takva yolunda yükselerek mümtaz olan Evliyâullah. Herkesin hürmet ettiği büyük zevât. * Manevî te'sir için okunan duâlar.

Ahval : Haller. Vaziyetler. OluĢlar.

Me’zun : Ġzinli, izin almıĢ. Salâhiyetli. * Diplomalı. Ġcâzetli.

Page 69: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 69 ~

VEYSEL KARANĠ (Tabiînin En Büyüğü)

Bir ALLAH dostu görmüĢ de anlatıyordu rüyasında... Ben de ondan dinledim. Sonra rüyama girdi. Hafızamda kalanları topladım. Siz de dinleyin: Orta boy, etine dolgun, geniĢ omuz, Siyah uzun saçları kulak arkalarına doğru yele hâlinde... GeniĢ alnına karıĢık bukleli bağları düĢük, sol gözünü bir bukle saç daima örtmede... Hafif mukavves bir burun, Kalın ve muntazam bir dudak, Seyrek iri beyaz ve temiz diĢler, Burun kanatları daima vücudu ile birlikte açınıp kapanmada, Yağız bir yüz, Siyah, çenesini dört parmak mütecaviz, karıĢık, içinde hafif ak bulunan, rüzgara baĢ eğen bir sakal süslemekte. Sırtını bile istilâ etmiĢ kıllı bir vücud... Yalınayak, baĢ açık, Dünyaya bakmayan, baĢka âlemleri seyrettiği belli âteĢin gözler... Elleri iri parmaklı, üstleri kıllı, kimi yeri yırtık fakat temiz bir maĢlaha sarılı, elinde kalın iğri büğrü bir asa... Omuzunda küçük bir tulumda su.. AteĢin çöl, Develer, ĠĢte Karanlı Hazret-i Veysel karĢınızda…

Çölde nasıl hararetten, baktığımız zaman her taraf ihtizaz hâlinde görülürse.. Veysel'in her tarafı “ALLAH” lâfz-ı Celîli ile durmadan ihtizaz hâlinde.. Dudakları daima aralık, bu lâfız ciğerinden geliyor.. Dilin söylediği “ALLAH” değil... Bütün zerrâtın zikri ile hemâhenk... Sağ el avucu içinde “siyah bir nûr”... Ġnsan gözü büyüklüğünde... Veysel'in “televizyon” âleti... Her hakikati aksettiren siyah renkli bir ayna…

Veysel'in gıda ile alâkası yok. Bulursa yer, bulamazsa arzusu yok. Onu ALLAH doyuruyor... Hem de bizim doymak, yemek diye bildiğimiz tarzda değil.. Çölde, her yerde ALLAH ile Resûlullah arasında bütün ruh ve cesedi ile her an raks ve seyahat hâlinde Veysel...

Veysel muazzam bir barut yığını hâlinde olduğu için ateĢi nûr olan Resûl'ü görmemiĢtir.

Page 70: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 70 ~

Zira ateĢ alır, ân-ı vahitte infilâk ederdi. ALLAH lâfzı karĢısında, hiçlik, yokluk, fakirlik timsâli. ALLAH lâfzının durmayan insan Ģeklinde ahengi... Âlem-i misâlde Hazret-i Veysel'i bu hâlde, bu Ģekilde gördüm.. Kendisine: “Seni herkese anlatacağım yâ Veysel!” dediğimde; kalın dudakları iyice açıldı, tebessüm etti ve: “Çok uyuyan gözden, çok yer karından sana sığınırım yâ Ġlâhî!” söyledi.. Bu tebessümü izin bilerek ben de gördüklerimi anlatıyorum:

Kum çölünün namütenahi zerrelerinin ve kızgın havasının zikr-i ilahisine kendini kaptırmıĢ, bütün zerrât ile “ALLAH”ı haykırıyor. Veysel'in, bir an bile bir Ģey ALLAH ile arasına giremiyor. Veysel iĢ yaparken, Veysel konuĢurken bile bütün vücudunun zerrâtı gözle görünür Ģekilde daimî zikir ve harekettedir. Veysel görünürde mâmurelerden uzak bomboĢ, çölde dolaĢıyor. Fakat mâmurelerde olanlar boĢlukta. Veysel hakikî mâmureye, yakın ve onu seyr hâlinde..

Dünyanın en murassa, en muhteĢem libaslarından daha kıymetli bir hırka. Üstünü Resûlullâh'ın kendi giydikleri ve Veysel'e hediye ettikleri hırka süslemekte; O hırkaya melekler, bizim gözümüzle görünmeyen yüzlerini sürmekte... Fahr-i Âlem'in vücûdunun harareti ile, gül kokusu ile ısınmıĢ ve ıslanmıĢ bir hırka.. Kimbilir hangi mübârek hayvanın yünü ile dokunmuĢ bir hırka.. Cebrail'in içinde Resûl'ü gördüğü hırka. Belki eli ile meshettiği bir hırka.. Zü'l-Celal'in nazar-ı akdesinin her an çevrildiği Resûl'ün mübârek vücudlarını örten hırka... Nazar-ı Ġlâhî ile daima yıkanan bir hırka... Bu hırkanın altında olanı düĢün... O hırkanın hediye edildiği insanı tefekkür et.. Gıpta hududunun çok üstünde bir nazarla seyredilecek bir hırka... Basit bir hırka fakat cihan değer bir hırka... ġakası yok, “Hırka-i ġerif “'dir bu hırka, Ġzn-i Ġlâhî ile giyilen bir hırka, Öyle bir hırka ki her türlü libâsa arız olan güve ve haĢeratın, sineğin edeb duyup yanaĢamadığı bir hırka...

Hemasır olduğu hâlde Veysel, Resûl'ü görmemiĢtir. Veysel Resûl'den ALLAH'a değil, ALLAH'dan Resûl'e teveccüh ettiği için görüĢmeleri Murâd-ı Ġlâhî hududu dıĢında kalmıĢtır. Velîler ALLAH'ı seyrederler. Resûlullah yardımı ile Resûller ALLAH'dan halkı seyrederler. Bu lâf çok ince bir hâli ifâde eder. Bunu çözmeğe çalıĢın, gözleriniz açılır.

Page 71: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 71 ~

Hem de nasıl açılır. Kendinizi bile göremezsiniz. Hazret-i Resûl, Veysel için: “Yemen tarafından Rahmâni nefes alıyorum.” buyurmuĢtur. Bu ne demektir? Veysel, Resûl'ü kâinatta cereyan hâlinde bulunan, her an tecellîsi berdevâm, esmâ-i ilâhîyede görmüĢtür. Rabbü'l-Âlemîn ve Resûl'de erimiĢtir. El-BASÎR esmâsı ile değil, El-HAYY, El-Kayyûm esmâsı ile görmüĢtür Resûlullah'ı Veysel...

Veysel, Cennete girmeyecek.. Aslen kendisi Cennettedir. Sonradan girme değil.. Ceseden, ruhen ALLAH'da eriyen için Cennet kelimesini konuĢmak abes olur.. Veysel'in her teneffüs ediĢinde ALLAH'ın RAHMÂN esmâsı koku Ģeklinde tecellî ediyordu. Vücûdunun her zerresi esmâ-i ilâhiyeyi haykırıyordu. Onun için yakın-uzak, uzak-yakın yoktur. Derya içindeki suyun bir kısmının yerini tâyin edebiliyor musunuz? O her deryadadır. Veysel'in her türlü hareket ve efali Ashâb-ı Kirâm'ı bile hayret ve düĢüncelere garketmiĢtir. Hazret-i Veysel AĢk-ı Ġlâhî’nin tâ kendisidir…

Rızâ-yı Ġlâhîde rızâlaĢmıĢ insandır. Görmeden inananların en büyüğü, en Ģereflisi, Resûl'ün methettiği, hırkasını hediye ettiği Ġnsandır. Sünnet-i Resûl'ün, Sîret-i Resûl'ün tam kopyasıdır Veysel...

“Analara itaat ALLAH'a ve Resûl'e itaattir.” Hadîs-i Resûl zincirinden ayrılamadığı için, Anasından aldığı izin hitama eriyor diye, Resûl'ü evinde bulamadan, Yarım saat daha beklemeden geri dönen Veysel… Emr-i Resûl'ü, Cemâl-î Resûl'e tercih eden insandır Veysel...

Çünkü; Gözle Resûl'ü görmeden, HAYY gözü ile Resûl'ü gördüğünden, BeĢerî mülahazalara kapılmak istemeyen Veysel...

Derya içinde bulunan balıkların hiç dıĢarı çıkıp da deryayı seyrettiklerini gördünüz veya ĠĢittiniz mi? Her tarafı kaplayan “Nûr-u Muhammedi” deryasında balıktır Veysel.. Hiç deryadan dıĢarı çıkmak ister mi?

Page 72: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 72 ~

Deryâ-yı Muhammedi'nin içinde durmadan cevelân eden Veysel deryadan dıĢarı çıkamamıĢtır. Çıkamaz, zira, “ALLAH” öyle murad etmiĢtir. Ve beĢere bir numune vermiĢtir. O da Veysel'dir. RAHMÂN esmâsının pınarında abdestli olduğu için kokusunu Medine'den Resûl-i Ekrem almıĢtır…

Nasip kesiliyordu, visal âleminden ayrılıyordum.. Gülerek Hazret-i Veysel bana bağırdı: “Hadi, evlât! Abdestli gez, bir an bile abdestsiz durma!.. Uykudan sakın, çok yiyen olma!.. Dudakların Resûl'e müteveccih olsun!.. Senin haberin olsa da olmasa da kalbin daima ALLAH'ı haykırıyor.. Onu kendi hâline bırak.. Son nefeste “ALLAH” demek kalbin bu haykırıĢının son nefesini RAHMÂN suyu ile abdest aldırmak olduğunu da unutma. Ruhun Huzûr'a abdestli giderse Melekler seni istikbâle çıkarlar.. Bu söylediklerim dünya sözü değil ruhanî âlemden öğretilen sözlerdendir. Duamı oku, tasınla içir hastalarına, sevdiklerine, ben sana hibe ediyorum!..”

Mukavves : (Kavs. den) Yay gibi bükülmüĢ ve eğri olan. * Kavis teĢkil etmiĢ, bükülü.

Mütecaviz : (Cevâz. dan) Hücum eden, tecüvüz eden. Haddi aĢan, geçen. * SataĢan, saldıran. * Sarkıntılık eden. * Çok, fazla. Ġstila : (Vely. den) Kaplamak, yayılmak. * Ele geçirmek. ĠĢgal etmek. * Meydanın sonuna eriĢmek. * Basmak. Galebe etmek.

Hem : f. Birlikte, beraber olmak mânasını ifâde eder.

Hem ahenk : Ahenkli. Aynı ahenk içinde.

Ġnfilak : Açılma. Yarılma. Patlama. ĠnĢikak etme.

Timsal : Resim, suret, sembol, nümune. Tasvir. Bir Ģeyi baĢka bir Ģeye benzetmek. Heykel.

Ma’mure : Ġnsanların bulunduğu bayındır yer. Ma'mur olan yer. ġehir, kasaba.

Murassa’ : Süslü. Kıymetli taĢlarla süslenmiĢ. Sırmalı. * Birbirine yanaĢtırılmıĢ. OturtulmuĢ. * Edb: Ġki mısra veya iki fıkrası birbiri ile aynı vezin ve kafiyede olan söz veya beyit. * Bir nevi yazı. MuhteĢem : Büyük, debdebeli, tantanalı. * Etraflı ve taraftarlarının çokluğu ile büyük.

Hırka : Bez parçası. Bezden mâmul elbise. * Tas: Mânen dünya zevk u safâsından çekilip kendini ibadete verenlerin elbisesine hırka-i tecrîd denir.

Page 73: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 73 ~

Ârız : Sonradan olan Ģey. Bir Ģeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp baĢka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan. Takılan. YapıĢan. * Bir Ģeyi arz ve takdim edici olan. * Kalın ve geniĢ bulut. * Ön diĢlerin haricindeki onaltı diĢin herbiri. * Ġnsanın yanağı. * Hasta olduğundan dolayı kesilen deve. * Seyrek sakallı kimse. (Bak: Ġctima-i zıddeyn) * (Arz. dan) Gelen. * Tesadüfî vakıa. * Dağ, bulut. v.s. gibi görmeye mâni olan herĢey. * Yanak.

Hem asır : Aynı asırda.

Berdevam . f. Devam üzere. Devamlı sürüp giden. Hitam : Son, nihayet. * Bir Ģeye mühür basmak. Yazının veya istidanın sonunu mühürlemek.

Mülahaza : Mütâlaa. Dikkatle bakmak. Ġyice düĢünüp bir iĢin hakikatını tetkik etmek. Tefekkür, düĢünce.

Cevl : Tavaf etme.

Cevelan : Sonsuz dönüĢ.

Ġstikbal : Ati, gelecek zaman. * KarĢılayıĢ, gelen bir kimseyi karĢılamak.

RÜHANĠYET-Ġ RESÛLULLAH'IN HAKÎKÎ MÜMĠNE ĠLTĠFATI

Bundan 26 sene evvel, küçük bir kasabada devlet hizmetinde doktorluk yapıyordum. Kasabaya geliĢimden 6 ay sonra 80 yaĢlarında, beĢ evlâdını harb meydanlarında Ģehid olarak bırakmıĢ, hayatta ancak ellibeĢ yaĢında çocuksuz dul kalmıĢ kızının çamaĢır yıkayarak temin ettiği nafaka ile geçinebilen Hüsnü Dede isminde zaif, fersiz gözlü, nûranî yüzlü bir ihtiyarı kazanın müftüsü bana gösterdi: “Doktor Bey! Bu zât, Kur'ân'dan bir iki küçük sûre ve Elham'dan baĢka bir Ģey bilmez. Para verirsin almaz, bulursa ekmeği suya batırarak yer; garip olduğu kadar hoĢ, sessiz, hakîkî bir mü'mindir.” Bir gün: “Kasabamız zenginlerinin, nedendir bilmem, Ģefkat ve yardım kolları kısadır.Kızılaydan bu zavallı ihtiyara yardım yapabilir miyiz?” diyerek hükümetteki daireme gelmiĢti. Ben : “Müftü efendi, bu adamcağıza ben bir fırın göstereyim oradan her gün iki ekmek alsın, haftada da beĢ lira cebimden yardım yapayım. Amma kendisi bunu Ģahıstan değil Kızılaydan aldığını bilsin.” dedim. Böyle yapmamın sebebi o küçük kazada Kızılay teĢkilâtı olmamasındandı. Müftü memnun oldu ve bu düĢündüğümüz iĢi tatbike baĢladık. Bu hâl dört sene sessizce devâm etti. Hüsnü Dede bâzan câmiden çıkarken değneğine dayanarak daima yaĢlı olan gözlerini silerek bana dua ederdi. Bir gün:

Page 74: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 74 ~

“Doktor bey, ben ölürsem gazhânenin yukarısındaki mezarlık var ya, onun en tepesine beni gömdürür müsün?” demiĢti. Aradan birkaç ay geçmiĢ, bugünkü gibi hatırlıyorum, Eylül ayı 22 nci günü, hava soğuk, Bir rüya görmüĢtüm; YemyeĢil bir üzüm bahçesinde dolaĢıyordum. KarĢıdan Hüsnü Dede bana: “Doktor Bey, bana üzüm verir misin?” dedi. Uyandım; Eylül 23, evimden çıktım. Rüzgârsız bir hava, hafif hafif kar baĢladı. Hükümete gidiyordum. Sağ tarafta küçük bir meydanlığın dibinde büyük bir kahve vardı. Kahvenin önünde bir ağız münakaĢası iĢittim, oraya yanaĢtım. Dinç, sakallı, iriyarı bir adam orta cesamette bir sepetin içinde siyah üzümler getirmiĢ, bir manav da bunu almak istiyor. Kilosuna 60 kuruĢ istiyor. Manav : “Baba sen delirdin mi, bundan bir ay evvel 10 kuruĢa üzüm satıyorduk”. Üzümcü : “Oğlum bu son üzümdür. Son üzüm, ben sakladım bunu, Ģimdi getirdim; ister alırsın, ister almazsın.” diyordu. Üzümcüye yanaĢtım: “Amca iki kilo üzüm ver.” dedim. Tarttı. Kahvenin yanındaki bakkaldan bir kesekâğıdı alarak üzümleri koydum. Daireye, geldim. Kar devâm ediyordu. Dairenin alt katında Müftülük dairesi vardı. Müftüyü aldım yanıma, bir de sağlık memuru alarak kasabanın son evlerinden baĢlıyan küçük bir tepenin yamacında bulunan kulübe Ģeklindeki Hüsnü Dede'nin evine gittik. Sağlık memurum evin kapısına yanaĢtı, seslendi: “Hüsnü Dede! Doktor Bey geldi. Müftü Efendi de var!”. YaĢlı kızı kapıyı açtı, biz hemen odanın içindeydik. Ben: “Hüsnü Dede, sana üzüm getirdim!” deyince: “Doktor Bey! Ben bu gece seni üzüm bağında gördüm, üzüm de istemiĢtim. Bunu nereden biliyorsun?” dedi. Titrek elleriyle üzümden üçbeĢ tane yedi. Hüsnü Dedeyi muayene ettim. Senelerin erittiği vücudda artık öteki tarafa niyetli olduğunu belirten emareler görülmeğe baĢlamıĢtı. Yarım saat sonra yanından ayrıldık. Ertesi günü Müftü Efendi, ben, sağlık memuru tekrar Hüsnü Dedeyi erken saatte görmeğe gittik.. Hüsnü Dede zâten 26 günden beri yerinden kıpırdıyamıyor. Bana: “Doktor Bey! Gazhanenin Üstünü unutmadın değil mi?” dedi.

Page 75: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 75 ~

“Ben artık yolcuyum. Bana hemen Ģimdi Kur'ân oku.” dedi. Okumağa baĢladım. AĢağı yukarı 6-7 âyet okudum. Birdenbire Hüsnü Dede ağlamağa baĢladı: “Beni kaldırın! Kaldırın!..” Müftü efendi, ben, sağlık memuru yatağından Hüsnü Dede'yi ayağa kaldırdık. Koltuk altlarından tutuyorduk. Bütün vucudu kollarımızdaydı. Birden: “La Ġlâhe ĠllaALLAH Muhammedu’r-Resûlullah” dedi. Gözlerini küçük kulübesindeki pencereye doğru dikti. Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle: “NiÇiN ZAHMET BUYURDUNUZ YÂ RESÛLULLAH!” derken Hüsnü Dede kollarımızın arasında ruhunu teshin etti. Bir anda odayı hiçbir kokuya benzetemiyeceğim ve kelimelerin belâgatiyle bile ifâdesi gayr-i mümkün hoĢ bir koku kapladı.. Bugün rahmetli olan Müftü Efendi yüksek sesle tekbir getiriyordu, Ġkinci günü Hüsnü Dedeyi bana söylediği Gazhanenin üstündeki toprağa vermiĢtik. Bu canlı hâtırayı okuyasınız diye sizlere anlatmamın sebebi, Hüsnü Dedeyi geçende rüyamda gördüm. Bana dedi ki: “Doktor Bey! Beni unuttun mu?” Sebep budur. Nûr içinde yatsın Hüsnü Dede! Nafaka : Yiyecek parası. Geçim için lüzumlu olan Ģey. * Geçindirmeğe mecbur olduğu kimselere veya çocuklarına mahkeme karariyle verilen iaĢe parası.

Belâgat : Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek. * Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır. Bu gün Edebiyat denilen bilgiye, ilm-i belâğat denilir.

KADĠR GECESi

Kadir gecesini her müslüman bilir, ta'zim eder. Münkirler de bu geceyi bilir, fakat dillerini bu gece için oynatamazlar... Bir kelime ile mübâreklerin mübareği bir gecedir... Bu güzel geceyi anlatmadan evvel, gece nedir, onu biraz karıĢtıralım, sırlarını görelim, sonra da Kadir gecesini birlikte dolaĢalım...

Gece, ruhanî... Gündüz cismâni âlem remzidir... Bütün muz'i ecrâm karanlığın nâmütenâhiliği içinde parlarlar...

Page 76: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 76 ~

Kendilerini ancak karanlıkta gösterebilirler veya bizim görme hassamız onları gece görebilir... Bu iki ters cümle üzerinde biraz düĢünmenizi dilerim... Karanlık namütenahi mülk-i ilâhide, aydınlığa nazaran gök galiptir, Ruhanî âlemdeki nûrun temsili kamerdir... Kamer aynı zamanda ruhun âlemidir... Bedr-i tam zamanında ruhanî çalıĢmaya delâlet eder... Gece namazı Resûl-i Ekrem'e farzdır.

Niçin, ġakku'l-Kamer hadisesidir de, ġakku'l-ġems değildir?.. Hasefe'l-Kamer'dir de Kusûfe'l-ġems değildir?.. “Vecmüa’Ģ-ġems ve’l-Kamer”dir de niçin “Vecmie'l-Kameri ve'Ģ-ġems” değildir? Kudret-i Sübhaniye “Es SETTÂR” esmâsı kanalından tecellî eder de ondan... Ecrâmın karanlıkta parıldaması ibâdetin karanlıkta olanı parlar olacağına iĢarettir... GüneĢ aya giriyor... Niçin ay güneĢe girmiyor?.. Hem ay küçük olduğu hâlde... Bütün mevcudatın ve mahlûkâtın yok olacağına ve SETTÂR'ın içinde kaybolacağına iĢarettir... Aynı zamanda kıyamete iĢarettir...

Rûhâniyetin daimî olarak cismaniyete hâkim olduğunu ifâde eder. Bundan dolayı gündüz ile gece yapılan ibâdet arasında muazzam fark vardır... Gündüz cesedin ibâdeti, gece ruhun ibâdeti yapılır. Mi'râc bile gece vakti olmuĢtur... HAYY esmâsının tecellîsi daima SETTÂR esmâsiyle kapanarak, örtülerek olur... Hangi tohum örtülmeden intaĢ eder? Arı, balını yaparken kimseye göstermez... Ġnsan alâkası gizli olarak büyümeğe baslar... Ölünün cesedi bundan dolayı defnedilir...

Vahy gelirken “Üzerimi örtün!” diye Cenâb-ı Resûl'ün buyurması, sıcak iklimde üĢümesinden değildir... “Beni örtün!” Vahyin Ģiddetinden husule gelen ihtizazın örtülmesini, görünmemesini, SETTÂR esmâsına karĢı olan edeb için örtülmesini emir buyurmuĢtur... Cenazeyi tekfin de bu edeb için yapılır... Setr-i avret, HAYY esmâsının tezgâh ve teferruatı olan yerler için emir olunmuĢtur... Edeb yeri aĢikâre olan hiçbir canlı mahluk yoktur... Hepsi fıtrî yaradılıĢ icabı bir uzuv kısmıyla örtülüdür... Kimini kuyruk, kimini gulfe, kimini kıl, kimini tüy örtmektedir... Yalnız insanlarda bu gibi yaradılıĢtan teĢrihi bir örtü olmadığından, (bu

Page 77: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 77 ~

yaradılıĢ murad-ı ilâhîdir) insanlara telebbüs lüzumu, te'sirat-ı hariciyeden sıyanet bahanesiyle setr-i avret mecburen ve habersiz yaptırılmıĢtır... Örtü SETTÂR'ın naibidir. Esmânın dünyada naibi varsa evvelden mevcuddur. Naibi yoksa sonradan emirdir.. Bu, büyük dînî hakikatlerin bir kapı aralığıdır. Bunu anlayan, kapı aralığından hakîkatların illetlerini, sebeplerini, niçin öyle olduklarını, nehiylerinin esasını anlamıĢ olur. Bâzı cümle ve kısa anlatıĢlar binlerce kelimenin, yüzlerce lâfzın küçültülmüĢ ve akla sokmak için hazırlanmıĢ usûl ve yollarıdır...

Gece ve geceler insana daha yakındır gündüzlerden... Resûl'ün sırtındaki siyah mühr-ü nübüvvet, Dünyada siyah ırkın bulunması, Bu siyah derili insanların yaradılıĢındakî hikmeti düĢünüp anlamak herkese nasip değildir... Hacer-i Esved, Kâbe örtüsünün siyah oluĢu insanları düĢündürmelidir. Bunlar tesadüfi Ģeyler değildir...

HÂLĠK: “Geceye kasem ederim!” diyor. Karanlık yere daima her cansız cisim bile hürmet ediyor. Farkında mısınız?..

GüneĢin ziyâsında birçok dalgalar mevcuddur. Fakat aydınlık dalgaları hailleri geçmiyor; geçemiyor değil... Dikkat buyurun...

Karanlığı aydınlatmamak için röntgen Ģua’ı her Ģeyi delip geçiyor. Fakat kendini göstermiyor, kendi görünmüyor... Gündüzü mü seversiniz, geceyi mi?.. Ne söylerseniz inanılmaz, muhakkak geceyi seversiniz. Çünkü insanların yaradılıĢında gizli bir istek vardır.. Geceyi sevmek... Hakikî sevgi ve kulluk gece belli olur. Fosforun gece parlaması tesadüfi bir Ģey değildir; Bir hikmetin ve bir sırrın gizli kapaklı izah ve ifâdesini haykırmaktır. Fosfor böceklerinin zikri gecedir. Ondan dolayı her bağırıĢlarında parlar, sönerler...

O hâlde gece: l - Geceye “Kasem-i Ġlâhi”, verilen ehemmiyet ve kıymetin ifâdesidir, 2 - GüneĢin küçük ay’a girmesi, SETTÂR'da her Ģeyin eriyeceğine, Geceye verilen kıymetin ifâdesine, bir gün kıyamet kopacağına delâlet eder. ġimdi geceyi târiften sonra KADÎR Gecesine gelelim: Bu târif edilen gecelerden birisi değildir Kadir gecesi... Ed-Duhan Sûresinin 4 üncü âyetinde zikredilen gece..

Page 78: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 78 ~

Bu gece, Kur'ân kül hâlinde Levh'den inmiĢtir... Sonra senenin içindeki bir gecede de, parça parça inmeğe baĢlamıĢtır. Bakara Sûresinin 185 inci âyetine göre, Ramazan ayına tesadüf eden bir gecedir.

“Biz onu Kadir gecesi indirdik...” “Kadir gecesini Ramazın'ın son haftasında arayınız...” Elimizde ALLAH ve Resûl'den müntakil bilgilerimiz bunlardır...

Kadir gecesi, muayyen bir gece değildir. Bir sene tek gecede, bir sene çift gecede olmak üzere seyr ve intikal eder... Ramazan ayı da o geceye tesadüf etsin diye mevsimlere göre değiĢir. Ġnd-i ilahîde evvelce böyle bir gece murad ve tesbit edilmiĢtir... Ramazan daima bu gecenin bulunduğu aya tesadüf eder. Kur'ân-ı Kerîm'in bu gece inmesi Tensîb-i Ġlâhidir. Ramazan ayı kamere göre olduğundan, senenin diğer muhtelif mevsim ve aylarında seyr ve intikal eder. Buna nazaran, Kadir gecesi, Ġnd-i Ġlâhide sabit ve muayyen bir merkez noktasıdır. GüneĢ muayyen bir burca dünyayı aldığı zaman bahar nasıl geliyor, nebatat uyanıyorsa, senenin muhtelif zamanlarına ve mevsimlerine tesadüf eden kamerî Ramazan ayı o gecenin zarfı mahiyetindedir. Herhangi gece, “O Kadrin, Ģerefin merkezine” geldiği zaman Kadir gecesi oluyor, Kadir ismini alıyor, Rahmet açılıyor... Ġnd-i Ġlâhîde sudûr muayyen bir zamanda oluyor. O hangi geceye tesadüf ederse Kadir ismi ona intikâl ediyor... Gece sabit değildir. Rahmetin sudûr merkezi sabittir. Sudûr muayyendir. Muayyen bir zamanda oluyor. Tesadüf ettiği geceye Ģerefini saçtığından o gece Kadir gecesi ismini alıyor. “Gök kapıları açılıyor diyoruz...” Dedelerimizden gelme güzel bir tâbir.

ġerefin, kadrin, rahmetin sudûru Ġnd-i Ġlâhîde muayyendir.. SETTÂR ile örtülü olduğundan o sudûr zamanı bir geceye tesadüf ediyor. Rahmetin sudûru hangi geceye tesadüf ederse o gece sudûrun Ģerefine mazhar olduğundan Kadir gecesi ismini alıyor... Bu sûretle bütün senenin geceleri bu Ģerefe mazhar oluyor. Ve SETTÂR'ın görünür naibi olan geceler Kadir Ģerefinden nasibini alıyor... “Adâ-let-i Ġlâhî”...

“Gece; Karanlık zamanıdır,

Page 79: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 79 ~

Câhiliyyet devridir, Cihanın hakîki irfan ve nurdan mahrum olduğu zamandır. Resûl-i Ekrem gelmeden evvel insanlığı böyle bir gece sarmıĢtı. Böyle karanlık bir gecede, bir devirde insanlık nûrlara garkoldu, karanlıklar kalktı, Resûl'e gelen vahy ıĢıkları ile parladı.” diye tefsir ve târifler de mevcuddur.

Gece, cehâletin remzi olamaz... Nûr geceden çıktığına göre nasıl olur?.. Cehâleti gideren de geceden çıkan nûrdur... Yıldızlar gece parlarlar... Bu bir âyettir... Geceyi cehâlete remz ve temsil yapmak biraz edeb dıĢı bir iĢtir.. Belki de inanmayanların aklına dökememek aczinin verdiği garip bir târif olup, nezaketten doğmuĢtur bu tefsirleri... Bin geceden hayırlı olan bu gece diğer geceleri küçültmez. Her geceye nasip olduğu için her gece bu gecenin feyzinin ıĢıklarına sırası geldikçe çarpıyor... Fecirde ıĢıklar baĢladığı zaman gece Kadirlikten çıkıyor. Nasibi bitiyor demektir. O hâlde gece nasıl câhiliyyet remzi oluyor?.. Olamaz!.. Gece ve geceler olmazsa nûrun kıymeti kalmaz, nûr, feyz görünmez...

Gül kokusu, gülü bıraktığından koku her tarafa yayılır... Koku görünmez, yayılır. “Benden sonra Peygamber yoktur.” mübârek sözü ALLAH'ın bir ihsanıdır. Bu söz Resûl-i Ekrem'in dîninin Ģeref perdesidir. Bu gül kokusu, Bu ihsan, Bu Ģeref, Kadir gecesi hürmetine beĢerîyyete Resûl ile bildirilmiĢtir... Bundan nasibi olan korkmaz. Zâten haktan gayrı olan varlıktan korkmak gizli bir Ģirkten baĢka bir Ģey değildir. ALLAH'a dayananın korkusu olmaz, olamaz da...

Kadir gecesi idi... Hastalığı ilerlemiĢ, ateĢler içinde yatıyordu...

Dudaklarından ALLAH'ın mübârek kelimeleri süzülüyor... Sevgili kızı baĢucunda idi. Gözlerinden inci daneleri sedasız dökülüyordu... Kızının güzel gözlerine fersiz gözlerini dikti: “Sevgili kızım, Kadir gecesi bu gece değil mi?” dedi. Kızı: “Evet baba!” der gibi gözyaĢlarını eliyle sildi. Baba, tekrar, kızına baktı:

Page 80: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 80 ~

“Artık ayrılmak zamanı geldi! Yolumuza gidelim, Ben ölmeğe sen yaĢamağa kızım... Hangisi daha iyi?.. Bunu ALLAH'dan baĢka kimse bilemez…” dedi. “Kadrin rahmet, Ģeref ve kokulariyle gidiyorum...” Resûl'ün mübârek ismini anarak ruhunu teslim etti... Fecr ıĢıklan baĢlarken… Bu ALLAH'ın velîsi her zaman Ģöyle dua ederdi (Duası kabul oldu da Kadir gecesi ruhunu teslim etmiĢti) :

“Ey gözlerin görmediği, Fikirlerin varamadığı, Öğücülerin övemediği, Hadisatın değiĢtiremediği, Mesâib ve belâyanın korkutamadığı, Zât-ı Ecellâ!..

Sen ki; Dağların kaç miskâl, Denizlerin kaç litre, Yağmurların kaç katra olduğunu, Ağaçlarda kaç yaprak bulunduğunu, Üzerlerine kaç gecenin karanlığı yayıldığını, Kaç gündüzlerin aydınlattığını bilirsin!..

Senden; Hiçbir gök öbür göğü, hiçbir yer diğer bir yeri örtüp gizleyemez. Hiçbir deniz kenarındakini, hiçbir dağ sinesindekini saklayamaz. Ey bu evsâfı celile ile mevsuf olan Kaadir-i Mutlak!.. Lütfet de benim ömrümün en hayırlı zamanını son dakikam ve en düzgün iĢimi iĢlerimin en sonu kıl!.. Günlerimin en mübareğini de sana kavuĢacağım gün eyle!.. Yâ Erhame'r-Rahîmin!..” O gün Kadir gecesi fecr ile ölmüĢtü…

Muz'i ecrâm : Yıldızların çoğu.Remz : ĠĢaret. ĠĢaretle anlatmak. * Güç anlaĢılır. * Gizli ve kapalı söyleme.

Nâ mütenahi : Sonsuz.

Bedr-i tam : Dolunay.

Delâlet : doğru yolu göstermek iĢi.

ġakku'l-Kamer : Resûlullah (sav)’in mücizesi olan Ay’ın ikiye ayrılması.

Hasefe'l-Kamer : Ay tutulması

Kusûfe'l-ġems : GüneĢin kırılıp ikiye ayrılması.

Page 81: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 81 ~

ĠntaĢ : (Tohum) toprakta çimlenme

Ġhtizaz : TitreyiĢ.

Telebbüs : Giymek. Giyinmek. * Ġki Ģeyi birbirine benzeterek ayırdedememek. * Örtülü olmak.

Setr-i avret : avret (ayıp olan9 yerlerin örtülmesi. Te'sirat-ı hariciyeden sıyanet : DıĢ tesirlerden koruma.

Settâr : Örten, kapayan gizleyen. En çok gizleyen ve örten. (Rabbımız)

حم المبن والكتابا لة ف أنزلناه إن باركة ل ا م ا إن منذرن كن حكم أمر كل رقف فها

“Hâ-Mîm, Andolsun o Kitab-ı Mübîne ki Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü Biz uyarıcıyızdır. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır.” (Duhân 44I 1-4)

للناس هدى القرآن فه أنزل الذي رمضان شهر ن ناتوب والفرقان الهدى م“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’ân indirilen aydır…..” (Bakara 2/185)

AĢikâre : f. Belli, meydanda, açık. Bedihi.

Fıtrî : DoğuĢtan, yaradılıĢtan, fıtrata âit ve müteallik. Hayat kanunlarına uygun.

Gulfe : Zekerin sünnet edilecek derisi.

TeĢrih : Bir kitap veya ibareyi anlaĢılır Ģekilde açıklamak, tafsilât vermek. Ġnceden inceye didikleyip araĢtırmak. * Tıb: Bir cesedi kesip parçalara ayırarak incelemek.

Telebbüs : Giymek. Giyinmek. * Ġki Ģeyi birbirine benzeterek ayırdedememek. * Örtülü olmak.

Sıyanet : Koruma veya korunma. Himaye veya muhafaza.

Naib : Birisinin yerine onun iĢlerini yapmaya yetkili kiĢi.

Ġllet : Herhangi bir Ģeyin var olması için lâzım gelen sebebler.

Page 82: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 82 ~

Nehiy : Yasak etmek. Menetmek. * Gr: Emrin menfi Ģekli.

Mühr-ü nübüvvet : Peygamberlik mühürü. Peygamberimiz Hz. Muhammedin (A.S.M.) iki omuzu arasındaki (sırtındaki) peygamberlik iĢareti.

Hacer : TaĢ, kaya. * Ġsmail Peygamber'in anasının ismi.

Esved : Çok siyah. kara renkli olan.

Hacer-i Esved : Kâbedeki kudsal kara taĢ.

Röntgen : Röntgen adında bir Alman âliminin 1896' da keĢfettiği ıĢıklar. Bunlar gözle görülmediği halde fotoğraf camına tesir eder, vücuddan, tahta, kâğıt gibi maddelerden bu ıĢık geçebilir. Bazı hastalıkların teĢhis ve tedavisinde de kullanılır. * Vücuddaki iç uzuvların filmini çekmek.

ġua’ : Bir ıĢık kaynağından uzanan ıĢık telleri.

Hail : Perde. Mânia. Ġki Ģey arasını ayıran.

Kasem : Yemin. Ahdetme.

Levh : Görünen ibretli manzara. * Üzerinde yazı veya Ģekil çizilebilir düzlük. * Seyredilen yerin çizili sureti. * Ayet, hadis veya büyüklerin ders verici sözleri. Yazılı Ģey. * ġimĢek çakmak. * Susamak. * Zâhir olmak. * Çalıp almak.

Müntakil : (Nakl. den) intikal eden, geçen. Bir yerden bir yere göç etmiĢ, taĢınmıĢ olan. * Miras kalmıĢ. * Karine ile sözün geliĢinden anlayan.

Ġndillah-Ġnd-iĠlâhi : Allah'ın indinde. Allah'ın nazarında.

Tensib : Uygun görmek. Münasib kılmak.

Seyr : YürüyüĢ. * Eğlenme ve ibret için bakma. Gezip görme. * Görülecek Ģey ve yer. * Uzaktan bakıp karıĢmama. * Yolculuk.

Burc : Muayyen bir Ģekil ve sûrete benzeyen sâbit yıldız kümesi. * Tek hisar kule, kale çıkıntısı. * Dünyaya göre güneĢin döndüğü yerin onikide bir kadarı.

Nebatat : Bitkiler.

Zarf : Kap, kılıf. Mahfaza. * Ġçine mektup konulan kılıf kâğıt. * Gr: Bir fiilin veya bir sıfatın veya baĢka bir zarfın mânasına "yer, zaman, mâhiyyet" (Nicelik, nitelik) gibi cihetlerden baĢkalık katan vasıflarını belirten kelime.

Sudûr : Olma, meydana gelme. Sâdır olma. * (Sadr. C.) Göğüsler, sadırlar

Muayyen : GörülmüĢ olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tâyin ve tesbit olunmuĢ, karalaĢtırılmıĢ.

Page 83: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 83 ~

Nezaket : Naziklik, incelik, zariflik. Kaba olmamak. Edeb, terbiye.

Mesaib : Musibetler. * Güçlükler.

Miskal : Yirmidört kıratlık (4,5 gr. kadar) bir ağırlık ölçüsü. (Bir kırat, beĢ normal arpa ağırlığında olup, bir dirhemin 1/14 üdür.)

Katre : Damla. Su damlası. * Bir damla olan Ģey.

Evsaf : vasıflar, sıfatlar.

Mevsuf : Vasıflanan. Bir sıfatla tavsif edilen. * Kendisinde bir sıfat mevcud olan, kendisine bir sıfat isnad edilmiĢ olan.

Kâdir : Bir iĢi yapmaya gücü yeten. Kudret sâhibi ve herĢeye kudreti yeten. (Allah C.C.)

Mutlak : SalıverilmiĢ. Itlak olunmuĢ. Serbest. * Kat'i. ġüphesiz. * Aslâ bir Ģarta bağlı olmayan. Yalnız, tek. (Bak: Itlâk)

DUA

Dua, kulun; naz makamında, kendini Yaratan'a vasıtasız ve büyük bir edeb ve sevgiyle çevirip arzularını, dertlerini açıklamasıdır. Hâlıkıyla senli-benli konuĢmasıdır... Senli-benli konuĢmada teklik gizlidir. ALLAH teki sever. ALLAH'a: “Siz!” diye hitâbedemezsiniz, “Sen” diye hitâbedersiniz. “Sen” kelimesinde teklik vardır.

Dualar, ahâdiyet mertebesine intikal ederse kabul edilir. Duanın yapıldığı zaman, ahâdiyete çevrilmiĢ bir duanın o anda olmaması lâzımdır. Gece ibâdeti bu makama çevrilenlerin adet itibariyle az olmasından istifâde etmek içindir... “Gecenin bir vaktinde kalk namaz kıl!” emri: “Yalnız kalalım!” demektir. “Namaz mü'minin mi'râcıdır.” denilmesinin sebebi: Mi'râc, ahâdiyetin bütün esmâları ile esmâlanmak, orada erimek ve temizlenmek demek olduğundandır. Namaz ahâdiyet mertebesinde kabul edilen yegâne ibâdettir. Resûl-i Muhterem'in ayakları gidinceye kadar namaz kılması; “Bunu niçin yapıyorsunuz, bu eziyet niçin yâ Resûlullah?” diyenlere; “Bu zevkten beni mahram etmek mi istiyorsunuz?” buyurmalarında: “Ahâdiyette senli-benli olmayayım mı?” demektir...

Page 84: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 84 ~

Salâtın asıl mânâsı, dua, niyaz demektir. “Dua edin vereyim!” buyruğu, “Ahâdiyette beni bulun, senli-benli olalım!” demektir... ĠĢte duada çok ince bir mânâ vardır ki araya mesafe sokmak, aralık bırakmak Ģirk olur. Onun için istemek, araya mesafe sokmak demektir ki, her yerde hâzır ve nazır, Ģah damarından yakın olanın senden haberi yokmuĢ gibi arzunu hatırlatmak olur ki bu mıntıka, iĢte simdi Ģirk mıntıkasıdır. Ġyisi istememektir. Bunu anlamak çok zordur... Bunu anlamak için bir çâre vardır ki buna çalısınız. ALLAH ile yarıĢ edercesine müsamahakâr, sabırlı, affedici, Ģefkatli, merhametli olmağa gayret etmek lâzımdır... Bu hasletler söz ile kısa ve kolay söylenir, fakat insanda tecellîsi ise çok güçtür...

Gece ruhanî, gündüz cismânî âlem remzidir. Bütün mûz-i ecram karanlığın nâmütenahiliği içinde parlarlar, kendilerini ancak karanlıkta gösterebilirler. Karanlık namütenahi mülk-i ilâhîde aydınlığa nazaran çok galiptir. Ruhanî âlemdeki nûrun temsili kamerdir. Kamer aynı zamanda ruhun âlemidir. Bedri-tâm zamanında ruhanî çalıĢmaya delâlet eder. Gece namazı Resûl-i Ekrem'e farzdır. “ġakku'l-kamer” hadisesidir de niçin “ġakku'l-Ģems” değildir? Hiç düĢündünüz mü? Kudret-i Sübhaniye “SETTÂR” esmâsı kanalından tecellî eder de ondan... Ecrâmın karanlıkta parıldaması ibâdetin karanlıkta olanının parlak olacağına iĢarettir. GüneĢ aya giriyor. Niçin ay güneĢe girmiyor? Hem ay küçük olduğu halde... Bu, bütün mevcudatın yok olacağına ve “SETTÂR”'in içinde kaybolacağına ve ruhun bâki olacağına iĢarettir. (Bu cümleyi bir-iki defa tekrar ederek okumanız rica olunur!) Ruhanîyetin daimi olarak cismaniyete hâkim olduğunu ifâde eder. Bundan dolayı gece yapılan ibâdet ile gündüz yapılan ibâdet arasında muazzam fark mevcuddur... Gündüz cesedin ibâdeti, Gece ruhun ibâdeti yapılır...

Mi'râc bile gece vâki' olmuĢtur. “HAYY” esmâsının tecellîsi daima “SETTÂR” esmâsı ile kapanarak, örtülerek olur... Hangi tohum örtülmeden, intaĢ eder? Arı balını yaparken kimseye göstermez,

Page 85: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 85 ~

Ġnsan alâkası gizli olarak büyümeye baĢlar, Ölünün cesedi bundan dolayı defnedilir…

Vahiy gelirken: “Üzerimi örtün!” diye Cenâb-ı Resûl'ün buyurması, sıcak iklimde üĢümesinden değildir. “Beni örtün!”...vahyin Ģiddetinden husule gelen ihtizazın örtülmesi, görünmemesi, “SETTÂR” esmâsına karĢı Resûl edebinin ifâdesidir...

Cenazeyi tekfinde de bu edeb yapılır... Setr-i avret HAYY esmâsının tezgâh ve teferruatı olan yerler için emrolunmuĢtur... Edeb yeri aĢikâre olan hiçbir canlı mahluk yoktur... Hepsi fıtrî yaradılıĢ icabı bir uzuv kısmı ile örtülüdür... Kimi kuyruk, kimi gulfe, kimi kıl, kimi tüy ile örtülüdür. Yalnız insanlarda bu gibi yaradılıĢtan anatomik bir örtü olmadığından, insanlara telebbüs lüzumu haricî te'sirattan sıyânet bahanesiyle setr-i avret mecburen ve habersiz yaptırılmıĢtır... Örtü “SETTÂR”'in naibidir. Esmânın dünyada naibi varsa evvelden mevcuddur. Naibi yoksa sonradan emirdir…

Yegân : f. (Yek. C.) Birler. Tekler. Teker teker.

Yegâne : Tek olan.

PEYGAMBERĠMĠZ (s.a.v.) ĠN SAĞLIĞA DAiR DÜġÜNCE VE BUYRUKLARI

Hazret-i Resûl büyük bir hekimdi. Tıp sahasındaki buyruklannı anlamak için O'nun mübârek hayatlarını baĢından sonuna kadar tetkik etmek icâbeder.

1300 Ģu kadar sene evvel müjdelediği büyük din tetkik edildikte, bugünkü tababetin temeli olan cismânî ve ruhanî bir temizlik ortaya çıkar.

O devirdeki cehâlet neticesi insanlar ve cemiyet içerisindeki pislik hem gıdâî, hem cismânî ve hem de ruhanî idi. Bu mülevves insan yığınları muhitinde emsalsiz bir cevher temizliği ile bütün cihana ilâhi bir ibret numunesi olarak Resûl-î Ekrem ortaya çıkıyor. BeĢerîyet, cehâlet ve pislik içinde kurumuĢ, odun yığınları gibi asırlarca kendilerini hem cismânî hem ruhanî girdap içinden kurtaracak, bir müncî beklediler.

Resûl-i Ekrem Hirâ dağından ilâhî bir ĢimĢek gibi cehâlet ve dalâlet içinde bekleyen bu insan kitleleri içine inmiĢ ve beĢerîyyet birden alevlenerek temizlik deryasına doğru akmağa baĢlamıĢtır. “Lâ ilahe illallah” nidâsiyie Hazret-i Resûl kendilerini çevreleyen muhterem

Page 86: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 86 ~

sahâbîlerine, sağlık kaidelerini, dînî Ģekilde tavsiye buyurmağa baĢlıyor... Her Ģeyden evvel temizliği dînin esası olarak kabul ediyor ve temizliği mertebe mertebe yükselterek ALLAH'ın sevgili kulu olmağa en büyük Ģart koĢuyordu. Nihâyet temizlik îmandan bir rükün oluyordu. Temizliğin îmandan olduğunu bütün beĢerîyyete ilân eden Hazret-Ġ Resûl, bu temizlikten büyük bir mânâ kastediyordu.

O zamanki dalâlet ve cehâlet içinde yüzen sıcak ve cehennemi muhit sakinlerinde pislik tasavvurun fevkinde idi. Evler, elbiseler, vücudlar pis koku içinde ve vahĢet hâlinde îdi. Çekirgeden yılana kadar bütün hayvan etleri ve her türlü temizlikten uzak gıdalar mideleri doldurmakta idi.

FahiĢelik itibârda idi. Kadınlar erkeklere tenasül azalarını teĢhir edecek kadar fuhuĢ almıĢ yürümüĢ, hırsızlık, Ģekavet ve nihâyet taĢ parçası olan putlara tapmak bir din hâlini almıĢtı.

Hazreti Peygamber'in istediği temizliğin çevrildiği noktalar bu pislik deryasına doğru idi. Muhterem sahabilerinden ısrarla istediği Ģeyler Ģunlardır: Bunlar islâmiyet'e girme ve yükselme esaslarının baĢlangıcıdır. 1 - Yiyilecek ve içecek Ģeylerin temizliği, 2 - Muhit temizliği, 3 - Vücud temizliği, 4 - Ruh temizliği. Bu esaslara bağlı olarak hayatlarını koruyanlar için uhrevi büyük mükafatların kendilerini bekleyeceğini haykırıyordu. Asıl garibi ve ehemmiyetli olan cihet, söyledikleri mübârek tavsiyeleri çocukluk yaĢından beri kendilerinin harfiyyen tatbik etmesidir.

Hazret-i Resûl'ün yüksek insaniyet ve Ģefkat hisleriyle dolu bir hazine olan mübârek kalbi, beĢerîyyetin her türlü süfli felâketlerine cihanĢümul bir hassasiyetle acımıĢ ve onların düzelmesi için büyük ve emsalsiz gayretler göstermiĢtir. Namütenâhîliğin boğulduğu derinliğin içinden gelen, dünya sakinlerine helâl yolları haykıran bir ses... Bu ses, kâinatın geniĢ göğsünden fıĢkırmıĢ bir volkan hâlinde Ġlâhî bir hayat külçesi gibi Arabistan çöllerinde dünyâya ayak basıyor.. Zîrâ dünyâların Hâlık'ı Ona dünyâyı ve ruhları tutuĢturmasını emredecektir...

Hazret-i Resûl-i Ekrem kemâl devrinde insanlığa ALLAH'ın emirlerini getirmek için gökten yere indirilmiĢ; bir insan ruhu hâlinde namütenahi geleceğe doğru fırlatılmıĢ ilâhi bir ok gibi bütün insan kalblerine girecektir. Maddi kıymetlerin ruhanî kıymetler yanında bir hiç olduğunu dünyâya isbat için indirilen bu ruh, evvelâ bedenin gizlediği ve kendisine mânâ verdirdiği

Page 87: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 87 ~

ruh, ahlâk için, bedenin temizliğini, onu besleyen, yıkılmamasını temin eden gıdanın temizliğini, sonra ruhun temizliğini sağlayan kaideleri, ilâhî bir süzgeçten geçirdikten sonra ilâhî sesler hâlinde yayıyordu.

Ahlâk, adalet, doğruluk, merhamet, fazilet süzgeçlerinden ruhun geçmesini tavsiye ediyor ve bu merhâleleri teker teker kat'etmeğe uğraĢan ferdin, nihâyet fertlerin topluluğu olan cemiyetin tasfiyesine giriyor, birlik, kardeĢlik, yekdiğerine hürmet, hak tanıma ile cemiyeti ıslâh kaideleri koyuyordu.

Tasavvur ediniz ki, vahĢet ve her türlü pislik diyarı Arabistan çölünü ruh mâmuresi hâline az bir zamanda ulaĢtırıyor. Bu sûretle maddî kıymetler temizleniyor ve ruhanî kıymetler yükseliyordu. Ġslâmiyet teessüs etmiĢ, mukadder merhâlelerine doğru, azîz ve Ġlâhî ruhun mürĢidliği altında ilerliyordu...

Bu yükselme Ģartları arasında bizim mevzu’muz sıhhî ve tıbbî bakımdan olanıdır. Bu mevzu’ üzerinde büyük islâm mütefekkir ve hekimleri uğraĢmıĢlar, birçok sıhhî kaideleri toplamıĢlardır ki bir mecelle hâline gelmiĢtir. ĠĢte bunlara “Tıbb-ı Nebevi” ismini veriyorlar. Kültürel öğüt ve tavsiyeler umûmî bakımdan beĢ kısım arzeder. Ve tetkik edilmeğe ve bugünün bunalmıĢ ruhlarına haykırmağa değerin üstünde bir hak kazanır...

Bugün insanlığın birinci plânda ehemmiyet verdiği sağlık esaslarını en doğru, en ilâhî ve değiĢmez Ģekilde tavsiye buyuran büyük hekim Hazret-i Resûl-i Ekrem Efendimiz'dir ki; koyduğu kaideler bugün değil yarın bile değiĢmeyecek, kıyamete kadar sağlık düsturu olarak kalacaktır.

Bu sağlık kaide ve düsturları Ģu sûretle hulâsa edilebilir:

1. Sağlam bedenin devâmlı sağlam kalabilmesi için kaideler. 2. Ruhun sağlam ve kemâle ermesini sağlayan kaideler. 3. Hasta bedenin ve hasta ruhun tedavisi için usûl ve kaideler. 4. BeĢerin hayâtı müddetince ferdi ve kitleyi olgun hâle getirecek hem maddî ve hem ruhî muvazeneyi temin için kaideler. 5. Ġslâm cemiyetinin ruhî ve maddî disiplinini temin yolundaki kaideler.

Resûl-i Ekrem insanoğlunu salâh yoluna davet ederken: ALLAH'dan baĢka mabud yoktur. O, birdir. Bütün akıl yoran kâinatın HÂLĠK’ı O'dur. BeĢerîyyeti vahĢet devrinden bugünkü hâle getirmek için, HÂLĠK’'in bir vasıta ile, ilham ile, beĢer oğlunu derece-i tenevvüre getirmek gayesiyle birçok mürĢidler ve Peygamberler gönderdiğine ve Hazret-i Resûl'ün son mürĢid olduğuna, zîrâ beĢerin derece-i idrâke vardığını kabul buyurarak O'nu Hâtemü'l-Enbiyâ olarak tâyin ettiğine, getirdiği Kitabın ALLAH kelâmı olduğuna inanacaksın, ondan sonra da sana kemâle ve salâha gidecek yolun anahtarı verilecek...

Page 88: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 88 ~

Kemâl devrine, bu kaideleri insiyakına geçirdikten sonra Ģuûruna geçirmeğe baĢladığın anda kavuĢacaksın... Temizlik libasiyle, doğruluk ayağıyle, adalet asâsiyle, ilim feneriyle, alın teri azığıyle vücud sahrasını katedeceksin... Ġnsanı hüsrana götüren her türlü hülyalar ve kötü Ģeylerden vazgeçip; insan-ı kâmil olacaksın.

O zaman yaratıldığın toprak sana Ģunu fısıldayacak: Ağlama ey insanoğlu! ALLAH seni benden yarattı, yine bana vereceğini va'detti. Borç, vermekle ödenir, ĠĢte o zaman bu yola namzet dünya sakinleri, arkandan: “Çok iyi insandı, temizdi. Nûr içinde yatsın!..” Temennisinde bulunacaklar...

“Temizlik imandandır.” Düsturu, vücûdun sağlam kalmasını temin edip, her türlü kir ve pisliklerin vücud üstünde toplanmasına mâni teĢkil etmektedir. “Suyun kâsesi bin altına olsa her gün yıkanın.” sözü temizliğin mutlaka lüzumlu olduğu ve bundan kaçınmanın imkân haricinde bulunduğunun ifâdesidir.

Bu mes’ele umûmî olmakla beraber biraz da ferdî kabiliyete bağlıdır. Fakat bedenin daha Ģümullü ve herkese râci olan temizliği abdest ve gusüldür.

ABDEST: Vehleten temizlik gayesine matuf dînî bir hareket olarak görülür. Böyle olmakla beraber temizliğe ruhun söz vermesinin bir “Taahhüd Senedi” mahiyetindedir. O hâlde abdest, temizlik üzerine temizlik değildirbağbağbağ. Su bulunmayan yerde toprak ile abdest, yâni teyemmüm yapılır. Toprak esasında maddî temizliği yapamaz. O hâlde esas ruhî bir disiplinin insan benliğinde teyemmüm esasına dayanmaktadır..

Tababet : Hekimlik. Doktorluk.

Mülevves : Kirli. Pis. BulaĢık. BulaĢtırılmıĢ. * Alıkoyulup sonraya bırakılmıĢ veya durdurulmuĢ olan. * Tazelenmek için suda ıslatılmıĢ Ģey. * KarıĢık, intizamsız.

Muncî : Ġncâ eden. Kurtaran, necat veren. Resul-i Ekremin (A.S.M.) insanların azabtan kurtulmasına ve dünyâ ve âhiret saadetlerine sebeb olmasından mübarek isimlerinden birisi de münci olmuĢtur.

Page 89: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 89 ~

Münci : Ġncâ eden. Kurtaran, necat veren.Resul-i Ekremin (A.S.M.) insanların azabtan kurtulmasına ve dünyâ ve âhiret saadetlerine sebeb olmasından mübarek isimlerinden birisi de münci olmuĢtur.

Kitle : Kütle. Yığın. Küme. * Mâden, taĢ gibi Ģeylerden toplu Ģey.

Ma’mure : Ġnsanların bulunduğu bayındır yer. Ma'mur olan yer. ġehir, kasaba.

Ġnsiyak : Mânen sevk olunma. Ġlâhi ve mânevi sevk. Gönderilmek, bir kuvvetin te'siriyle çekilip gitmek. Ardı sıra gitmek.

Derece-yi tenevvür : Parlama, ıĢıldama. * Bir Ģey hakkında bilgi sahibi olma. * Münir ve münevver olmak. Aydın olmak. Nurlanmak derecesi.

Vehleten : yanlıĢ anlamadan dolayı.

TAAHHÜD ġUDUR

“Yâ Ġlâhî! Huzuruna çıkmak, secdeye kapanmak, Sana Ģükretmek arzusundayım, irâdem dâhilinde bulunan bütün muzır ve günah diye emir buyurduğun Ģeylerden kendimi tutacağıma söz veriyorum! Elimde olmayanlardan beni muhafaza et de Ģükrümü tamamıyle yapmıĢ olayım!”

O hâlde bu hareketle ruhu bir müddet için bir taahhüde alıyoruz. Yellenme ile abdestin bozulması, iraden dâhilinde bulunan muzır Ģeylerden, kendini tutacağına dair, verdiğin niyet ve sözün, bozulmasındandır. Taahhüd bozulunca tekrar taahhüdü yerine getirmek için abdest almak lâzımdır.

Burada psikoloji üzerinde ruhî bir muhasebeyi insanlarda tesis etmek ve bu sûretle ruhî temizliğe doğru yürümek yolunda ruhî ve harekî bir insiyak temin edilmektedir. Bunun için sağlık bakımından faydalı olan hususat insiyaka geçtikçe vücud o iyi ve faydalı iĢ için disipline girmiĢ, demektir.

Ruhî ve harekî insiyak teĢekkül edince vücud bir intizam içinde iĢler.

GUSL, GUSUL: ĠĢlenen büyük bir zevkin karĢısında, ruhî ve aklî unutkanlığı, tekrar, normal olarak, âdeta uykuda olan ruhu, uyanmağa davet mahiyetindedir. Gusül, ruhî ve uzvî bir harekettir. Zîrâ meni ve pislik tıbbî bakımdan mukayese edilecek olursa, pisliğin meniden daha mülevves ve mikroplu olduğu ortaya çıkar. O hâlde def-i hacetten sonra gusül icâbetmeyip meni geldikte icâbetmesi, pislik mefhumu bakımından değildir. Meni geldikçe Ģahıs iradesini kaybediyor, bu anda her Ģeyi unutuyor. Bu vücud makinası doludizgin en yüksek tevettür hâlindedir.

Page 90: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 90 ~

Gusül vücudun bir tövbesi, ruhî âletin istikrar muhasebesi mahiyetini almıĢ oluyor ve bu suretle psikolojik muvazeneyi temin ediyor.

TAHARET: Büyük ve küçük abdestten sonra su ile temizlenmek esasına dayanmaktadır. Su ile yapılan, taharet “anüs”, yâni “ferç”'te toplanan pislik parçalarının giderilmesi esasıdır. Tibbî istatistiklere nazaran ferç kanserleri ve çatlakları taharet yapanlarda görülmüyor. Zira mevad-ı gaita kuruduğu zaman deri gerginleĢiyor, çatlak husule geliyor ve yaraların tekevvününü mucib oluyor. Bilâhare bir tahriĢ, nüvesi olan bu yerde habis urlar teĢekkül ediyor.

Tırnakların haftada bir defa kesilmesi, diĢlerin misvak ile yıkanması, tenasül yerlerindeki kılların muayyen zamanlarda tıraĢ, edilmesi, saçların taranıp îcâbederse kestirilmesi, vücud sağlığını tehdit edecek her türlü mikropların vücudda temerküzüne mani olmak için tavsiye edilen sıhhî kaidelerin birinci Ģartlarıdır.

Bu küçük gibi görünen fakat 1300 sene evvel konmuĢ kaidelerin doğurduğu esaslara riâyet eden Ġslam ordularının, tarihimizdeki büyük hakanların, cihangirlerin binlerce askeri seferleri tetkik edilecek olursa hiçbirinde sarî bir hastalık çıkmadığı görülür. Ehl-i salib orduları yüz sene zarfında o kadar sefer yapmıĢtır. Hepsinde sâri hastalık çıktığı târihen sabittir. Bu kaidelerin dînî mahiyet alıĢı türlü ihmalkârlığı ortadan kaldırmıĢtır. Ġslâm Dinindeki temizliğin maddî kısmı insan vücûdunu evvelâ kesin olarak bir disiplin altına sokuyor (alıyor), disipline alıĢan vücud bu kaideleri insiyakına naklediyor ki bir zaman, düĢünmeden, bu sıhhi kaideleri tatbik ediyor. Bu kaidelerin dînî sekil alıĢı, câhili de, münevveri de aynı insiyakı kullanmağa alıĢtırıyor, câhil aslını bilmeden temizleniyor, münevver, pisliğin tevlid edeceği beden için fenalıkları idrâk ederekten... Münevver bir dindar, misvakı diĢlerini temiz tutmak için kullanıyor. Câhili, Hazret-i Resûl'ün sünnetidir, diye kullanıyor. Hazret-i Resûl'ün tavsiye buyurduğu kaideler, vücud temizliğinde anlayıĢ farkı yarattığı gibi, vücudu bilaistisna demokratik sıhhî bir disiplin altına alıyor.

Hazret-i Resûl'ün bu çok güzel tavsiyesine misâl olarak küçük bir müĢahedemden bahsedeceğim: Bir târihte seyahat ediyordum, küçük bir kasabada bir handa kalmak mecburiyeti hâsıl oldu, kaldığım odada hoca kılıklı ve câhil bir arkadaĢ yatıyordu. Kasaba adetâ köy gibi bir yerdi, uyuyamadım. Gece yarısını geçmiĢti, hoca yatağından uyandı, odada yanan küçük gaz lâmbası hocayı farketmeme müsaade ediyordu, masanın üzerinde duran su testisini aldı, avucuna biraz su döktü, sonra ellerini oda içerisinde yıkadı, sonra da bardağa su dökerek içti ve tekrar yattı...

Page 91: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 91 ~

Bu adamcağızın elini yıkaması, sonra da bardakla su içmesi belki tuhaf gibi geliyorsa da hoca bunu gayriihtiyârî yapmıĢtı. Zîrâ bu dindar, temiz, fakat câhil adam Hazret-i Resûlün Ģu tavsiyesini insiyakına sindirmiĢ mübârek bir zât idi: “Uykudan uyandığınız zaman ellerinizi yıkamadan bir yere sürmeyiniz...” (Hadîs) tavsiyesini insiyaki olarak tatbik ediyordu. Zîrâ uykuda haberi olmadan insan bir tarafını kaĢıyabilir, ellerin ve tırnakların bu hâliyle bir yere sürülmemesi esasına müstenid bu mübârek tavsiyede, gâyet ince ve büyük bir temizlik prensibi gizlidir.

Bir insan yüzünde toplanmıĢ olan güzellik yalnız fizikî güzellik değildir. O yüzde, iyilik ve ilim parlaklığının ve ruhanî Ģeffafiyetin ifâdeleri de vardır. Bunları, dünyayı tetkik ettiğimiz melekelerimizle değil, inanma denilen meleke ile idrâk eder ve görürüz. Bu meleke ile insan görünmeyen mevcudatın delillerini keĢfedebilir. Bu kudretin açıkladığı manzara hududsuzdur, iĢte insana tekâmül merhâlesi yaptıran, olgunlaĢmak imkânları sağlayan bu melekesidir.

Ruhun kemâle ermesi, ne yalnız çırılçıplak, kuru, objektif tabiat bilgileriyle ne de riyâzî ilimlerle temin edilemez. Bütün kâinat bir fizikçinin kafasından çok daha geniĢtir. Ve orada bu kafaya sığmayan sayısız buutlar, sayısız ihtizazlar mevcuddur. Biz bu üç buutlu âleminin kesif maddelerinden yapılmıĢ dimağ hücreleriyle duymaktan ve düĢünmekten kendimizi kurtarmadıkça etrafımızdaki kaba tezahürleri tesbit ederek ruhanî âlemlerin tezahürlerini ne anlayabiliriz, ne de bunlar hakkında bir fikir edinebiliriz, öyle bir had gelir ki maddî idrâk durur, bundan ötesini ya inkâr eder veya maddeye gayri maddilik ismini yapıĢtırırız. Gözlerimizin görebileceği, hâdiselerin arkasında, ne gibi hâdiselerin cereyan ettiği, ancak, vakitlerini fedâ ederek bu iĢe verenlere müyesser olur.

ġuûr dediğimiz zaman, ruhun kendi içindeki umûmi bilgisi hatıra gelir. Ruh, kendi varlığındaki umûmî bilgi ile müessiriyet kudretini haiz bir nûr-ı ilâhîdir. Ruhun, maddî kâinatta, cesede girerek bulunması, ebedî varlığına intikâl için, bir merhâle geçirmesi demektir.

Ölümden evvel, insanın bir varlığı mevcuddur ki, biz maddi hasselerimizle insanın bu varlığını tanırız, ölümden sonra, bu varlık kaybolur ve bu sûretle bir insanı ebediyyen kaybettiğimizi zannederiz. Ölüm bir zarurettir. Bu zarureti anlamak, insanda tekâmül ihtiyacı ve maddi kâinattaki varlığının zaruretini anlayıp, kabul etmekle mümkün olur.

Page 92: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 92 ~

Ölümün eĢiğinde bulunan insanda, ölümle hayat arasında Ģiddetli bir mücâdele vardır. Fakat dikkatli bir müĢahid bu tabloyu seyrederken görür ki, burada dağılmak veya baĢka maddî bir Ģekle inkılâbetmek istemeyen fizikoĢimik bir varlığın değil, fizikoĢimik varlığını bırakmak istemeyen ve meçhul bir diyara doğru sürüklenip gitmekten endiĢe duyan baĢka bir varlığın karĢısında bulunmaktadır. Hele o mücâdelenin, hayâtını fena kullanmıĢ veya insanî fikirlerle beslenmemiĢ kimselerde daha Ģiddetli olması o Ģâhidin dikkat nazarını çeker.

Bu Ģunu ifâde eder ki, ruhun cesede girmesi, dünyâda bir Ģeyler öğrenmesi içindir. Doktor olmam bu hâdiseyi çok defalar müĢahede edip tetkik etmeme müsaade verdiğinden bunu kendi müsbet bir kanaatim olarak söylüyorum.

Dünyâda iyilik ve insanlık kelimeleriyle ifâde edilen ve kemâle doğru giden yollardan geçmemiĢ kimselerde, ölüm ânında Ģiddetli ve çetin olan bu mücâdele, kemâle susamıĢ ruhun cesedi bırakmak istemeyiĢinin ifâdesidir. Zîrâ ruh dünyada îcâbeden ruhanî terbiye ve malûmatı almamıĢtır. Kemâle ermiĢlerin ölümlerinde büyük bir huzur ve rahatlık göze çarpmaktadır. Can çekiĢenlerin ve etrafındakilerin, ölüme mâni olmak için, gösterdikleri bütün gayretler, boĢtur.

Ne doktorun ilâçları, ne hasta yanındakilerin kuru tesellileri ve ne de bizzât hastanın ölmemek için yaptığı mücâdeleleri, faide vermez. Bütün gafilce ve câhilce mukavemetleri ölüm, sonunda muhakkak kıracaktır.

Nihâyet hastanın Ģuûru bulanmağa baĢlar. Bir uyuĢukluk, hattâ tatlı bir istirahat hâli teessüs eder. Bütün ağrılar diner, ızdırablar durur, hasta bütün hayâtı müddetince geçirdiği ölüm korkusunun beyhudeliğini kendisine haber veren bu ilk alâmetlerin ekseriya henüz mânâsını anlayamaz, fakat artık mücâdele kalmamıĢtır.

Yalnız cesedde görülen Ģey, ruhun ondan kurtulmak için, yapmakta olduğu sarsıntılardır. Yalnız maddelere mahsus olan bedenin âtıl hâli bir anda teessüs eder, insan mânâsız bir hâl alır. Yüzde toplanmıĢ olan ruhanî Ģeffafiyetin güzelliği kaybolur. Fizikî güzellik mânâsız, adetâ korkunç bir hâle inkılâbeder.

Böylece bir taraftan hasta hakikî hayâtına girerken, diğer taraftan, etrafındakiler, hâlâ iĢin farkında olmadan, onu ölümün pençesinden kurtaramadıklarına üzülürler. Eğer onların bu arzusu tahakkuk etse ve hastanın fikrini sorabilseler, hasta çok defa bu isteği Ģiddetle reddedecek ve yoluna mâni olmamalarını onlardan isteyecektir. Bu, hastanın maddî kısımdan biran evvel kurtulmak arzusudûr.

Page 93: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 93 ~

Bütün Ģiddetli gayretlerine rağmen bedenîn kuvvetli bağlarını müĢkilâtla koparan ruhun bedende tezahür eden çarpıĢmaları da ekseriya dıĢardakiler tarafından yanlıĢ, tefsirlere uğrar. Pek az kimse bunun, kurtuluĢ yolunda sarfedilmekte olan, ulvî bir cehd olduğunu anlayabilir.

Arasıra iĢitilen çeĢitli sızıltılar, cesedde görülen silkinmeler ruhun, serbestlenmek için gösterdiği gayretlerin, dünyamızdaki son maddî tezahürleridir. Ruh hemen hemen bedeni bırakmıĢ gibidir. Hayat sahibi bir yüzün mütemadiyen değiĢen ifâdeleri artık bu cesedde kalmamıĢtır.

Yalnız son bir tek ifâde orada sabit olarak yerleĢir ki o da, ruhun cesedde tecellî eden son duygularına ait bazan korkunç bir ızdırabın baĢında derin ve ulvî bir huzurun ifâdesidir. Hayâtı manevî huzurla geçen kimselerde, Kasas sûresindeki; “Maddî kıymetler ruhanî kıymetlerin yanında bir hiç...” olduğu ifâdesi Ģahsî olarak anlaĢılır.

Dünyada bulunmamız birçok maddî icablardan doğma hâllerden geçmemizi intâc eder.

ĠĢte ölüme varıncaya kadar kemâle ermenin mânâsı budur. Bu hududa varmak için lüzumlu kaideler islâmiyet'in en büyük emirleri arasındadır. Bu kaideleri teker teker teĢrih edelim:

Muzır : (Muzırra) Ziyân veren, zararlı, zarara sokan.

Hususat : (Husus. C.) Hususlar, bakımlar, iĢler. Tarzlar, Ģekiller.

Mes'eleler. Maddeler.

Meni : Erkek veya diĢinin bel suyu. Döl suyu. Nutfe. Sperma.

Tevettür : GerginleĢme, gerilme.

Anüs : Sindirim sistemi boĢaltım ucu. Dübür.

Ferç : Yarık, çatlak. Korkulacak yer. * Ud yeri. DiĢi tenasül âleti.

Habis : Kötü,alçak, soysuz.

Mevad-ı gaita : DıĢkı maddesi.

Misvak : Kullanılması pek çok faydalı olan ve Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) ehemmiyetle tavsiye ettiği, diĢ fırçası vazifesini de gören, hoĢ kokulu ve meyvesiz bir ağacın dallarından kesilip kullanılan parça.

Page 94: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 94 ~

Tenasül : Türemek. Nesil yetiĢtirmek. Üremek. Birbirinden doğup türemek.

Temerküz : Merkez tutma, merkezleĢme. Bir merkezde toplanma. * Yığılma. Birikme.

Ehl-i Salib : Haçlı ehli.

Ġnsiyak : Mânen sevk olunma. Ġlâhi ve mânevi sevk. Gönderilmek, bir kuvvetin te'siriyle çekilip gitmek. Ardı sıra gitmek. Müstenid : Dayanma. Güvenme. * Sened veya delil söylemek, göstermek.

Buut : Boyut.

Müessir : Te'sir eden. Ġz bırakan. Te'sirli. Dokunaklı. * Hükmünü yürüten. * Eserin sahibi.

Teessüs : TemelleĢmek. YerleĢmek. Kurulmak. TeĢekkül.

Âtıl : (Âtıla) ĠĢlemez. BoĢ. Tenbel. * BozulmuĢ.

Tekevvün : (C.: Tekevvünât) Vücuda gelmek. Meydana geliĢ. * Ģekillenmek. * Var olmak.

Tevlid : Çocuğu doğarken almak. Doğurmak. Doğurtmak. * Mc: Sebep olmak, vücuda getirmek. * Beslemek. Terbiye etmek.

Ġntâc eder : neticelendirir.

TeĢrih : açıklama, izah.

ORUÇ

Ġslamların en büyük ibâdetlerinden biridir ki, hiçbir veçhile içine riyâ giremez. Bu ibâdetledir ki, insan ruhu, maddî bağlarından muayyen bir müddet için ayrılarak manevî bir inĢirah ve istirahate çekilir. Hazret-i Resûl'e vahyolunan Kur'ân-ı Kerîm'in bildirdiğine göre oruç, ALLAH'ın, kendisine inanan ve tapanlara bir emr-i mübârekidir. Gün doğmadan baĢlayan, güneĢ batıncaya kadar her türlü yeme ve içmeden, telezzüz-ü Ģehvanîden kendisini kendi kendine men'eden oruçlu bir insanın salâbet-i ruhîye ve rûhâniyesi önünde hiçbir mantık eğilmeden kendisini geri alamaz.

Orucun maddî bakımdan vücût makinasına yaptığı büyük tesiri kısaca mütalâa edersek; yiyeceksiz kalıĢ, ilk önce açlık duygusunu uyandırır, bazan sinir bozukluğu ve nihâyet yorgunluk hissini ortaya atar. Daha çoğu ruhî ve daha azı maddî gibi görünen bu rahatsızlıklar vücud makinasında ehemmiyetli olan birtakım gizli vücud çalıĢma hâdiselerini tahrik eder. Karaciğerdeki Ģekerler, deri altındaki tabakalar ve adeledeki yağlar, beze ve

Page 95: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 95 ~

karaciğer hücrelerinde protein'ler harekete geçerler. Bütün uzuvlar, maddelerini, iç muhitin ve kalbin tamamiyetini muhafaza için, fedâ ederler. Bu sûretle bir sene durmadan ve dinlenmeden çalıĢan insan makinası, nesiçlerini temizler ve değiĢtirir. Bu değiĢme bir senelik yorulan ve kendisinde kimyevî birtakım maddeleri biriktiren uzviyetin insan ruhiyatı ve arzularına bağlı bâzı itiyat ve isteklerini değiĢtirir; yerine daha taze, daha canlı, ruh ve madde çalıĢma sistemini husule getirir.

Hastalıklarda, hekimlerin tavsiye ettiği istirahat, hasta uzviyetinin normal vaziyetini alması için vücudun hücrelerine yeniden bir hız vermekten baĢka bir gayeye matuf değildir.

Ġnsanın farkına varmadığı uzviyetinin hücre ve nesiçlerinin bir senelik yorgunluğu, ancak oruç ile, temizlenmek ve kuvvet bulmak imkânına sahibolur. Günün erken saatlerinden baĢlayarak, 12-14 saat aç duran bir uzviyetin maddî çırpınıĢı ile onun taĢıdığı ruhun bir rahatlık deryası içinde çalkanıĢını, bu uzun saatlerin sona ereceği dakikalarda, duymak ve ondan ruhanî bir zevk hissesi koparmak itiyad-ı diniyesine mâlik insanlara, ne mutlu!

12-14 saatlik bu alıĢkanlığın verdiği ruhanî zevk târif çerçevesine ve tavsife sığmaz... Ruh adetâ cesede küçük bir isteme kabiliyeti bağı bırakarak namütenahi kâinatın ihtizazları içine karıĢıyor... Fakat bu ihtizazlar ancak kâmil, bilgi ve ilim peĢinde koĢup onun verdiği büyük kuvvetle yoğrulmuĢ kafa taĢıyan müslüman insanlarda kendisini hissettirir...

O hâlde oruç; insan ruhunun uzviyetine bir hız veren taahhüdüdür. Kur'ân-ı Kerim'e göre: “Ġlâhî ve beĢerî her taahhüd mukaddestir.” O hâlde hakikî oruçlu olan insan, mukaddes uzvî ve ruhî bir durum almıĢ olacaktır.

Buraya kadar fertler topluluğunun emr-i ilâhî olarak yapmaları istenen büyük sıhhî ve ruhî kaideler teĢrih edildi. Bu umûmî kaideler içinde fertlerin teker teker yükselme istidad ve arzusunu taĢıyanlara ait öğütleri bulup çıkaracağız.

Hicret vuku’a gelmeden evvel Medine'de fevkalade çok sıtmalı. Senede yüzlerce kiĢi sıtmadan ölür ve ızdırab çekerdi. Resûl-i Ekrem Medine'yi teĢriflerinde Medine'nin etrafını çok bataklık görmüĢ ve sıtmanın bu sulak ve pis yerden geldiğini söyleyerek bu iĢe önayak olarak bir defasında 30 bin hurma fidanı diktirmiĢtir. Ve bataklıkları kurutmuĢtur.

Page 96: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 96 ~

Ebu'l-Berekât'ın bitabında yazılıdır: “Bir yerde hastalık çıktığı zaman o yerde bulamıyorsanız baĢka tarafa gitmeyiniz, baĢka yerde hastalık vana o tarafa da seyahat etmeyiniz!” buyurarak ilk karantina usûlünü vaz'eden Cenâb-ı Peygamber'dir. Bütün hastalıklarda himye, yâni perhizi musirrane tavsiye eden bütün devâların baĢı budur, diyen Ulu Peygamber'dir.

ALLAH'ın takdir buyurmuĢ olduğu ömrü rahat yasamak, huzur içinde geçirmek, rızâ-i ilâhîyi kazanmak için: “Ģunlara kat'iyyen riâyet ediniz!” buyuruyor: 1 - Daima taze yemeklerden yiyiniz! 2 - Çok sıcak ve çok soğuk yemeyiniz! 3 - Çok çiğneyiniz, yavaĢ yemek yiyiniz! 4 - Yemeğe oturmadan ellerinizi yıkayınız! 5 - Daima yemekten iĢtihah olarak kalkınız, çok yemeyiniz! 6 - Yemeklerde çok su içmeyiniz! 7 - KıĢın daha ziyâde yağlı yemekler, yazın serin yiyecekler ve sebze yiyiniz! 8 - Yemeklerinizde hurmayı eksik etmeyiniz! 9 - Üzüm, hurma, zeytin ALLAH'a Ģükretmek için size afiyet ve kuvvet verir. 10 - Yorulduğunuz zaman tatlı yiyiniz! 11 - Kırık, çatlak kâselerde yemek yemeyiniz, su içmeyiniz! 12 - Yemeklerde daima neĢeli olunuz! Yalnız yemek yemeyiniz! 13 - Yemekten sonra daima dua ederek Ģükrediniz! 14 - Ayda bir gün muhakkak oruç tutunuz, vücudunuz dinlensin. 15 - Bal yiyiniz, bin derde devâdır.

Bu tavsiyeler binlercedir. Okuyucularıma bu tavsiyeler gâyet basit gelecektir. Fakat 1300 sene evveline bir seyahat ederlerse akıl durduran bir hâdise ile muhakkak karĢılaĢacaklarını anlayacaklardır. Bunlardan hiçbiri bugün değiĢmemiĢtir. DeğiĢemez ve değiĢtirilemez de... Bu kadroya giren her hâdise büyük, cihanĢümul ve ilâhî olur.. Son senelerin keĢifleri dünya tıbbini değiĢtirmiĢ, yeni bir devre sokmuĢtur. Telezzüz-ü Ģehvanî : ġehvet lezzetleri. ĠnĢirah : Ferahlanmak, mesrur olmak.

Salâbet : Metanet, katılık, sulbiyet. * Peklik, dayanma. Sağlamlık. * Mukaddesatı korumak hususunda cesaret, metanet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak. (Bunun zıddı: Lâübalilik) Nesic : (C: Nüsüc) (Nesc. den) Dokular. Ġtiyad : (Ġtiyat) AlıĢkanlık. Huy. Âdet. Âdet edinmek.

PENĠSĠLĠN...

160 Hicrî senesinde ölen ve 500 kadar telif eseri olan Tavaslı Musa ibn-i Ebû Hayyan'ın El-Hâlis isimli kitabında, göz hastalıklarında, boğaz anjinlerinde

Page 97: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 97 ~

Resûlullâh'ın Ģu tavsiyesi yazılıdır: “Mantarları alınız, rutubetli karanlık bir yerde üç gün muhafaza ediniz, üstünde küf hâsıl olur. Demir bir ĢiĢ alınız, kızdırınız! Soğuduktan sonra üç defa bu küfe sürünüz, göze sürme çeker gibi sürünüz, bu küfü boğaza talâ ediniz!”

Çeyrek asır evvel buna hurafe, saçma ismini veriyorlardı, bugün; küf, mantar, penisilin, son asrın mu’cizesi... 1300 küsur sene evvel Yüce Peygamber penisilini biliyormuĢ... Buna tesadüf demeyiniz. Ġslâmiyet, namazı, orucu, beĢ vakitte abdest alınmak sûretiyle temizliği esas almak itibariyle, hiç Ģüphesiz ki bir hıfzısıhha dinidir. Tam mânâsiyle dînî emirleri îfâ eden bir müslüman yine hiç Ģüphesiz ki tam sıhhatli bir insan sayılabilir. Fakat mes’eleyi bir de ilmî ve fenni bakımdan tetkik edersek, o zaman Resûl-i Ekrem'in ilmî hazakati tebarüz eder ki maksadım bunu îzah etmektir. Muhtelif hastalıklarda tavsiye buyurduktan bazı hususatı kısaca anlatalım:

Yarım baĢ ağrısı: Bizzât kendi mübârek baĢlarına arasıra yarım baĢ ağrısı gelirdi. Mübârek baĢlarını sıkı bağlardı. Bir defa da bağının tam ortasına bir defaya mahsus olmak üzere hacamat yapıĢtırmıĢlardır. Diğer etraf ağrılarına derhâl kına koyarlardı.

Göz ağrısı: Göz ağrılarında daima bol hurma yenmesini tavsiye ederlerdi. Bir de sıcak gecelerde Arabistan'da yapraklar manzarasında semâdan yağan kudret helvası vardır. Bu maddeyi sulandırarak göze damlatırlardı. Bundan baĢka mantar suyu kullanırlardı ki, bunun penisilin olduğunu evvelce arzetmiĢtik...

Boğaz ağrıları: Udu-Hindi denilen bir nebatı ateĢte yakar, dumanını nefes ettirirlerdi. Bugünkü tababetin inhâlâsyon yaptırmasının aynıdır. Aynı zamanda bu madde çok kuvvetli bir antiseptiktir. Resûl-i Ekrem bunu döverek toz yapar, yaraların üzerine hafif temas ettirirdi.

Karın ağrıları: Daima bal Ģerbeti kullanırlardı,

Kabız için: Bunun için “Sınâ” denilen bir nebatı kullanırlardı. Bu nebat için Ģöyle buyururlardı: “Eğer ölüme bir derman bulunsaydı o da sına olurdu.”

Page 98: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 98 ~

Zâtülcemp: Bu illete udu hindi kullanılmalıdır. Bu kökte yedi türlü derde devâ vardır: “Alayküm bi’l-hâzer-ûdu’l-Hindî.” Bir de bu hastalığa kis-lû’l-bahri denilen bir ot tavsiye ederdi. Bu ota zeytinyağı ilâve ederek kullanırlardı. Bu nebatta su çekmek hassası çoktur ve bol idrar verir. Sulu zâtülcempte ne kadar ehemmiyetli olduğu ortaya çıkar.

Siroz: Batında su toplanması. Bunun çok tehlikeli bir hastalık olduğunu buyururlardı. Henüz yeni sağılan deve sütünün içilmesini tavsiye ederlerdi. Bu süt derhâl ishâle sebebiyet veriyor, bu sûretle biraz hafiflik vermiĢ oluyordu.

Mide Hastalıkları ve ÜĢümesi: 12 dirhem bal 2 dirhem çörek otu 2 dirhem anason 6 dirhem limon kabuğu l dirhem karanfil. Bir miktar limon kabuğu, Bir miktar sirke, ateĢte iyice hâllolunacak ve bir kahve kaĢığı alınacaktır. ġahsen bunu kullanırını, sıhhat verici bir tesiri olduğunu müĢahede ettim.

“EĢ-Ģifâ fi selase” hadis-i Ģerifinde, üç yerde Ģifâ vardır, buyuruyorlar: 1 - Hacamat 2 - Bal 3 - Key gibi… Fakat ben kendimi key yapmaktan menederim.

Taun, Veba: “ġâyet, siz bir yerde bu hastalık olduğunu iĢitirseniz, sakın oraya gitmeyiniz. Ve Ģâyet içinizde zuhur ederse bulunduğunuz yerden çıkmayınız.” Bu mübârek tavsiyeleriyle hastalığın sârî olduğunu keĢfetmiĢlerdir. Bu sûretle ilk karantina usulünü Kur’ân Resûl-î Ekrem'dir.

AteĢli hastalıklarda: Soğuk su ile vücudu ıslatırdı.

Zehirlenmelerde: Derhâl mideyi boĢaltmak için kustururlar ve omuzların araĢma üç adet hacamat yaparlardı.

Akrep sokmasında: Tuzlu su içine, sokulan yeri sokarlardı.

Page 99: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 99 ~

Verem: Zaif, öksürüklü, balgam çıkaran hastaları Medine'den dıĢarı çıkarır, dağda çobanlarla beraber bırakırlardı, bol bol süt içmelerini tavsiye ederlerdi. Bu hasta gençler az zaman sonra Medine'ye gürbüz bir hâlde dönerlerdi. Mikrop ve lâboratuvarın tamamiyle meçhul olduğu o karanlık câhiliyet devrinde Resûl-i Ekrem'in bu hastalık hakkında koyduğu teĢhis ve tedavi son derece câlib-i dikkattir. Bugünkü veremlilerin sanatoryum tedavisi aynıdır.

Cüzzam: Bu tehlikeli korkunç hastalık için: “Cüzzamlılardan kaçınız, arslandan kaçar gibi kaçınız.” buyurmuĢlardır. Taunlu, veremlilerin derhâl halktan tecrid edilmesini tavsiye buyuran Resûl-i Ekrem karantina usulünü keĢfetmiĢ bulunuyor. Bu hastalıkların mikrobu ancak içinde bulunduğumuz asırda keĢfedilmiĢtir. Karantina da bu asırda kıymet ve ehemmiyet kesbetmiĢtir. Bu itibarla Resûlullah'ın tıb ilmindeki bilgisi, keĢifleri ve tavsiyeleri O'nun yüksek ilâhî dehasının ve insaniyete yapmıĢ olduğu hizmetlerin en büyük bürhanıdır.

Perhiz iki kısımdır: 1 - Hastalık tevlid edecek yiyeceklerden kaçınmak, 2 - Herhangi bir hastalığa tutuldukta o hastalığı artıracak Ģeyler yemekten kaçınmak. “En büyük sıhhat perhizdedir.” buyurmuĢlardır. Nekahet devrinde perhize daha büyük kıymet verirlerdi. Sirozlulara bir yudum sudan fazla vermezlerdi. Sıhhatli insanlara bile fazla su içmemelerini tavsiye ederlerdi. “Eğer insanlar az su içerlerse, vücudlarının sıhhat ve afiyetini aynı istikamet üzerinde devâm ettirebilirler.” hadis-i Ģerifi büyük bir hikmet taĢımaktadır. “FahiĢelere, delilere çocuklarınızı emzirtmeyiniz!”

Üç asır evvel Paris sokaklarında pislikten geçilmezdi. Fransa krallarından biri bitlenmiĢti. Doktoru bir fıçıda sıcak suya girmesini tavsiye etmiĢ, bu banyodan sonra vücudu rahat etmiĢ, ve kral doktoruna : “Senede iki defa bu iĢi yapmak istiyorum, ona göre hazırlık yapınız!” diye emir vermiĢti. M. Pompadour ömründe iki defa banyo yapmıĢ, pis kokuları lavantalarla giderirmiĢ.

Onüç asır evvel Resûlullah Efendimiz: “Suyu kâsesi bin altına olsa her gün yıkanınız!” diye bütün beĢerîyete haykırıyordu. O'nun koyduğu sıhhi kaide ve usuller ebediyete kadar devâm edecektir. Sıhhat hakkında söylediği mübârek sözlerin hiçbirisini yerinden kıpırdatacak

Page 100: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 100 ~

bir âlim gelmemiĢtir. Gelmeyecektir... Dünya ve insanlık kıyamete kadar ALLAH'ın birliğini semâlara haykıran minarelerden günün beĢ vaktinde vecd ve îman ile dolu: “EġHEDÜ ENNE MUHAMMEDE’R- RESÛLULLAH” sedalarını dinlemeye devâm edecektir.

Ta’lât : Vecih, yüz. Çehre. * GörünüĢ. GörüĢmek. * Güzellik. * Görmek. * Bir Ģeye çok rağbet etmek.

Hıfzıssıha : (Hıfz-üs sıhha) Sağlıklı yaĢamak için doğrudan doğruya kiĢi ve içinde bulunan çevrenin sağlıkla alâkalı Ģartlarını tetkik edip inceleyen, gerekli tedbirleri olan ve bu çeĢit çalıĢmalardan bahseden hekimlik kolu veya sağlık bilgisi. * Sıhhatini korumak. Sağlığını muhafaza etmek.

Hazakat : Ġhtisas. Meharet peyda etmek. Üstad olmak. Bir san'atta, hususan tıbda gereği gibi öğrenip mâhir ve mütehassısı olmak.

Tebarüz : Belli olma, belirtme. Görünme. * Ġki hasım cenk için meyadan çıkma.

Zâtülcenb : (Zât-ül cenb) Tıb: Akciğer zarı iltihabı. Akciğer veremi.

Batın : Karın

Ġshal : Mülâyim ve düz bir yere varmak. * Tıb: Barsakların iltihabından soğuk algınlığından hâsıl olan sürgün, iç sürme.

Selase : Üç.

Sarf : (C.: Süruf) Harcama, masraf, gider. * Fazl. * Hile. * Men etme. Bir kimseyi yolundan ve iĢinden ayırıp baĢka tarafa yöneltme. * Farz. * Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değiĢmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim Ģubesi. Kelime bilgisi. Kelime Ģekli bilgisi. Morfoloji : Tasrif çeĢitlerini, isim ve fiil nevilerini öğreten ilim. * Para bozma.

Karantina : Ġtl. BulaĢıcı bir hastalığın yaygın olduğu bir ülkeden gelen kiĢileri, gemileri veya malları geçici olarak tecrit etme Ģeklinde alınan tedbir. * Hastahanede yatması gereken hastaların kayıt ve kabul iĢlerinin yapıldığı yer. * Bir bulaĢıcı hastalığın yayılmasını önlemek üzere hasta olup olmadığı bilinmeyen insan ve hayvanlarla temasın menedilmesi.

Calib : Çekici. Celbedici. Kendi tarafına çekip getirici olan.

Cüzam : (Cüzzam) Hansel basilinin (mikrobunun) sebep olduğu bulaĢıcı bir deri hastalığı.

Tecrid : Açıkta bırakmak. * Yalnız baĢına bırakmak. Tek baĢına hapsetmek. * Dünya alâkalarını kalbten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek. * Edb: Bir Ģairin

Page 101: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 101 ~

kendini mücerred bir Ģahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi. * Soyma, soyulma.

Nekahet : Hastalıktan yeni kalkıp henüz iyileĢmiĢ, iyiliğe yüz tutmuĢ olmak hâli. Hastalıkla sıhhat arasındaki hâl. * Fehmetmek, anlamak, bilmek. * Seri intikal etmek. Çok çabuk anlayıĢ.

Tevlid edecek : Duğuracak

ORUÇ'UN ESRÂRI

Oruç, insan ruh ve maddesinin ilâhi banyosudur. Oruç, vehleten aç durmak gibi gelir insana. Aç durmakla cesed zevk duyarsa, oruç'un mânâsı ortaya çıkar... Açlıktan sıkıntı duymak, hakiki oruç mânâ ve mefhumunun dıĢındadır. Oruç, cesed ile ruh tevhidini husule getirmektir.

Mukaddes Kur'ân-ın Bakara Sûresi'nde 183 üncü âyet yâni, ALLAH sözleri diyor ki: “Ey imân edenler!” Buradaki Ġmân edenler, kâinatta aczini bilerek gaybe inananlar demektir. Gaybe inanmak çok güç, çok zor bir baĢarıdır, insan oğluna... Mantık ve havas'a hitabetmeyen Ģeylere inanmak çok müĢkül bir iĢtir. “Bu oruç ile ta ki günâhlardan korunasınız.” “Oruç size yazıldı, nasıl ki sizden evvelkilere yazılmıĢtır...”

Kulun ALLAH'a karĢı olan Ģükrünü ifâ etmemesi ve bunda devâm etmesi edeb dıĢı bir iĢ olur ki buna günâh derler. Günâhın cezasını Cenab-ı Hak kulun kendine bırakmıĢtır. Günâh, inkâr ve red hududuna girerse, küfürdür. Küfürün cezası ise, ALLAH tarafından verilir... Ġnsanda bütün ilâhi esmâlar tecellî ettiği için, Ģükrün ifâsının tehiri, esmâları zedeler... Ġnsan böylelikle, kendi kendini zedelemiĢ olur. Yukarıdaki söylediğimiz emir ile oruç, ALLAH'a inananlara farz olmuĢtur. Emirde “yazıldı” kelimesi ile büyük bir incelik ve hikmet ifâde edilmiĢtir... “Yazıldı” kelimesinde “sizin canlılığınız, ruhunuz ve maddeniz bir murad ile halk edildi. Ve ona lüzumlu olan Ģeyler de, evvelce Âyetullah ve Sünnetullah ile tâyin edildi” mânâsı gizlidir. Âyetullah: Esmâların tecellîsi, görünmesidir. “HAYY” ile canlıyız “BASÎR” ile görürüz “SEMĠ’ ’” ile iĢitiriz, ilaâhir... Bunların devâmı için, bir takım kanunlar vardır. Havadan oksijen alırız, su içeriz, gıda alırız, sıcak ve soğuğun tesirleri vardır. Bunları saymak uzun sürer...

Bunların hepsi Sünnetullah'tır. Yani tabiatta, câri, fizikî, kimyevî, meteorolojik her türlü değiĢmeyen kanun hâlindeki hâdisattır... Emrin içinde Sünnetullah'tan zarar görülmemesi gizlidir.

Page 102: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 102 ~

Ruh ve maddeye lüzumlu olan bu “yazılıĢ” Ģimdi size tatbik edesiniz diye emrolundu demektir.

ÇalıĢmadan sonra dinlenme, uyku nasıl insan ve canlı için lüzumlu ise, oruç da, insana, yaradılıĢında lüzumlu olan hâdiseler arasında bulunur... Oruç, uzviyetin her gün yapmağa ruhî ve fizyolojik olarak duyduğu mecburiyetlerin, bir anda irade ile durdurulup perhize geçmesidir. Oruç, mecburi olarak, uzviyetin dinlenmeye sevk edilmesini sağlar. Fakat emirin konulması, bu mecburiyette tehir olmasın diyedir. Hastalıklarda, hastanın perhize konuluĢu, onun iyiliği için bir mecburiyettir. Oruç'un her sene baĢka bir ay ve mevsimde geliĢi de dikkate yayandır. Mevsim ve aylara göre doğanların karakter, bünye ve arzularını, beĢerîyet hâlâ gazetelerde, kitaplarda tahlil etmektedir.

Yazımızın baĢında, cesed açlıktan zevk duyarsa diye bir söz ettik. Evet duyması lâzımdır. Yemek helâldir, vücuda eziyet vermemek lâzımdır; gibi iftarda ve sahurda yemek hikâyelerini ileri sürüp, fazla yemek yemeği müdafaa, oburluk, tahammülsüzlük, sabır hasletlerini firenlemek kudreti olmayanların mütâlâaları olarak kabul edilir. Tahammülsüzlük gösterenlere, hastalara zâten oruç farz değildir. Bu hâlleri zail oluncaya kadar. Oruçtan sabır, tahammül, kendine hâkimiyet, sinirlerini dizginlemek, kanaat miktarının ölçülmesi murad edilmektedir. Hasta bir insana, normale avdeti için, doktor bir takım sıhhi tavsiyelerde bulunur. Bunları yapması kendisi için faidelidir. BaĢkası için değil. Oruçta normal uzviyet için; ilâhî, sıhhî bir öğütün, emir Ģeklindeki tecellîsi gizlidir. Yapabilene ne mutlu...

Orucu süsleyen bir takım âdabı muaĢeret de vardır. Vakti, Ģartlan, sünnetleri, orucun sahih oluĢunu sağlayan, öyle olması muhakkak lâzım gelen kaideleri mevcuddur. Orucu bozacak hâller; oruca niyet etmiĢ temiz insanların bilmesi ve riâyet etmesi mecburiyeti olan hususlardır ki, bunları bilmeden, zâten oruca girilemez... Oruçta, insanın, helâl yemeğinden, arzularından, isteklerinden ruhen ve maddeten ayrılıp sıyrılarak, yükseklere tırmanıĢı gizlidir. Bu yükseliĢteki zevk, insanın anlama ve kavrama derecesine göre değiĢir. Bu dereceye göre de uzviyetin bir dinlenme ve tasfiyesi husule gelmektedir.

Vehleten bu hakikatları reddedebilirsiniz. Fakat mes’ele öyle değildir. Biraz sabrediniz ve her Ģeye itiraz ile yüklü olmayınız... Oruç tutanlara hürmet etmek, insana yakıĢan en büyük fazilet tezahürüdür.

Page 103: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 103 ~

Tutmayana da bu zevkten mahrum olmanın vereceği ölçü ile bakmalıdır. Oruçlu bir insanın, büyük bir sabır ve sükûn heykeli gibi, daima sakin ve etrafına gâyet rahîm ve Ģefkatli olması, orucun kıymet ve derecesi ile ölçülür. Yemeğe hasret açgözlülüğü, etrafına çatmak asabiyeti gibi hâller izhar edip bocalıyan hakiki oruç tutmuĢ olmaz. O ancak sabahtan akĢama kadar beyhude yere aç durmuĢ olur ki bu orucun mânâsına bile yanaĢmaz. Uzviyet açlığın vereceği aksülamellerin doğuracağı faideye kavuĢabilmesi için tamamiyle sakin ve gevĢemiĢ olmalıdır. Asabiyet, bu muvazeneyi hemen bozar, asabî insanlarda mide ağrıları, iĢtahsızlıklar malûmdur.

Oruç'da Er REZZAK esmâsı, kemâl-i edeb ve ta’zimle bir tarafa bırakılıp “HAYY esmâsı ile” Hay'ın menba’ı olan Hayyü lâyemut’un huzuruna çıkmak vardır.

Oruçluda akĢama doğru bir zevk hissi baĢlar. Bu his:

1 - Uzviyetin yemeğe karĢı duyduğu hasretin giderileceğini ruh vasıtası ile öğrendiği için, vücuddaki hafiflik zevkidir. Bu zevk makbul değldir. Zira bu memnuniyet verdiği itaattan duyulan mecburi uzvi açlığın bağırıĢıdır. 2 - Ruhun duyduğu hafiflik ve dumanlanmadır ki bu da riyâzatın uzviyet ve ruha vereceği hasletlerin, manevî yükseliĢin disiplinine alıĢmamıĢ insanların, bir emri yerine getirmelerinden doğan, tatlı bir iĢtir. Bunun da arkasında, yine uzviyetin gizli açlık feryadının, edeben teskin ediliĢindeki çabalama mevcuddur.

Hâlbuki orucun ve az yemenin hikmeti, mânevi âlem hazinelerinin kilididir. Bâtın gönül pınarları, açlık ve oruç bereketi ile fıĢkırır. Herkesin aynada gördüklerinden daha fazlasını, bir tuğla parçasında görebilirsiniz.

Hakiki oruçlu bir insanda: Simâda Er-RAHÎM esmâsının tatlı soluk rengi, gözlerde ötelerin ötesine bakan tatlı bir hâlâvet, dilde fazilet, adalet, Ģefkat ve doğruluk süzgecinden süzülmüĢ, inci gibi kelime ve sesler doludur. Ne mutlu böyle insana!

HAYY esmâsının tecellîsi olan insan, bu esmâyı Er REZZAK esmâsı ile değil de HAYY’ı, hay ile beslerse daima hay olur. Ecel, insana Er REZZAK esmâsının hay’dan elini çektiği dakikada gelir. HAYY’ı, hay ile besleyen insan daima hay olur.

Mevlâna on yedi gün gece ve gündüz ağzına bir Ģey koymamıĢ ve onsekizinci günü: “Öyle bir hamle yaptım, uçtum, uçtum hayyü lâyemuta kavuĢtum.” diye bağırmıĢtır.

Page 104: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 104 ~

Oruçla, HÂLĠK bu ince kavuĢma yolunu, müminlere hediye etmiĢtir. Anlayana ne mutlu.... “Ölmeden evvel ölmek!” tebĢir-i Peygambersi: “Er REZZAK ile değil hay ile HAYY’ı devâma çalıĢınız. O zaman daima hay olursunuz” demektir. Bu bir sırdır. Anlaması güçtür. Güç kelimesi perdelerle örtülü olduğu için kullanılmıĢtır. Murad-ı Ġlâhî böyledir. Bu muradda büyük ve büyüklerin büyüğü bir hikmet gizlidir.

“HÂLĠK’le öyle anlarım olur ki aramıza melek-i mukarreb bile giremez.” Buyuran Resûl-i. Ekrem'in: “Bir ok yayı kadar yanaĢtı.” sözü, dinin asıl nüvesini teĢkil etmektedir. Bütün bu yoldakiler, bunu hâl ve anlama peĢindedirler. Onun için : “Oruç benimle kulum arasındadır, mükâfatını bizzât ben vereceğim.” buyurulmuĢtur.

HAYY ile her Ģey vardır. Bütün esmâlar HAYY'ın vasıflarıdır. Bir tane de vardır ki bunların hepsinin ismidir, ona da “Ġsm-i Azam” derler. “ġu mudur? bu mudur?” diye uğraĢma. Bir Ģeyi insan görür, tutar, anlar ve inanır. Fakat bu anlamada Ģüphe ve Ģek bulunduğu zaman. “bu mudur? Ģu mudur?” diye mırıldanır. Hakiki isimde mütereddittir. Ondan dolayı hakiki çağrıyı yapamadığından, büyük istifâde ve visale kavuĢamaz...

ALLAH yolunda ölenler ölmemiĢlerdir. ALLAH yolunda ölenler kimlerdir. Hiç düĢündünüz mü? ALLAH'ın her canlıya bilaistisna verdiği Er REZZAK'tan zorla nasibini kesmek arzusunu taĢıyanlardır. Bunlar binbir türlü vesilelerle ve perdeli Ģekillerle Hay’lıklarını HAYY ile birleĢtirip, ortadan Er REZZAK esmâsının kaldırılmasına uğraĢanlardır. Bir çok hastalıklarda perhiz, hastanın iyi olmasında en büyük âlimdir. Bu HAYY'ın Hay'dan medet dileyerek, boĢalan enerji akümülâtörünü doldurması demektir. HAYY’ı, Hay ile beslemeğe uğraĢanlar ise, Velîlerdir. Huzura çıkmak için rızkın mahsûlleri temizliği bozar. Temizliği tazelemek lâzımdır. Bunlardan anlıyan için, büyük hakikat ve huzur kapıları görünür, iĢte bu kadar... Hikâyenin anahtar deliği oruç'tur.

Page 105: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 105 ~

Oruç'un kıymetini bilmeğe ve bunda devâmlı olmağa gayret etmek gerektir. Amma: “Ben yapamıyorum!” diyeceksen, bu meydanlarda dolaĢmağa bakma... Bu meydanlar çok hoĢtur, çok tatlıdır, fakat tehlikesi de çok ve anidir... ALLAH kimseyi zorlamaz. Verdiği Hay parçasının hürmetine orucu “Yazılmak” kelimesi ile emir buyurmuĢtur. Bu bize verilen HAYY’ın, ind-i ilâhiyede makbuliyetini artırmak, Hay’ın makarrı olan vücud için mecburiyetinin, gâyet müsamahakâr ve nezâket çerçevesi içinde “Yazıldı” Lafz-ı Mübâreki ile bildirmesidir. Bu kelimede zorlama, korkutma yoktur. Bu kadar nezaketle emir buyrulan oruçta nasıl büyük bir sır, derin bir hikmet, huzur ve felah olduğunu artık sîz düĢününüz... Ramazanınız mübârek olsun!...

ا ها كم كتب آمنوا الذن أ ام عل قون لعلكم قبلكم من الذن على كتب كما الص تت“Ya eyyühellezine amenu kütibe aleykümüs siyamü kema kütibe alellezine min kabliküm lealleküm tettekun : Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiĢ ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara 2/183)

Zail : (Zâile) Geçen, geçici.Devamlı olmayan. Tükenen.

Avdet : DönüĢ, geri gelme, dönme. Rücu'.

Uzviyet : Uzuv oluĢ. Canlılık. Canlı uzva ait.

Halavet : Tatlılık. ġirin olmak.

TebĢir : Müjdelemek. Hayır haber vermek. Müjdelenmek.

Mukarreb : (Kurb. dan) YakınlaĢmıĢ. YakınlaĢtırılmıĢ. Yakın. * Büyük zât veya padiĢah gibi kimselere hizmette yaklaĢmıĢ olan.

Nüve : Çekirdek, asıl, menba.

KABE

Dünyanın en Ģerefli ve mukaddes, lâmekâna bakan mekânıdır. Ruhların niyaz ve teveccühü buradan lâmekâna gider.. Lâmekânın, mekânda görünür kapısıdır, bu mübârek yer... Dualar, arzular orada kabul olunur, huzura oradan gidilir... Meleklerin, Velîlerin toprakta uğrağıdır. Mirâc-ı Nebi oradan baĢlamıĢ, Nidâ-yi Resûl oradan dünyaya yayılmıĢtır... Kelâmullah o topraklarda kalb-i pak-i Resûle verilmeye baĢlanmıĢtır... Orada her Ģey sakin, gök insana çok yakındır, o yerde... Kelâm-ı ilâhinin heybetinden, her zerresi toprağın ALLAH'ı tesbih etmektedir,

Page 106: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 106 ~

o yerde... Milyonlarca, rızaya koĢanların çevrildiği makamdır orası... Hiç bir an yoktur ki o makam insanla çevrilmemiĢ bulunsun. Lâmekânın mekânı Beytullah'tır o yer... Resûlün mübârek ayaklarını bastığı, o topraklar, mübârek sadırlarına giren hava, o havadır. Rahmetin kaynağıdır o makam.

O makama yakından yapılacak hürmette, biraz beĢerî korku veya riyâ gizlenebilir. Uzaktan yapılacak hürmette ise, havf ve sevgi vardır... Bundan dolayıdır kî, Resûlullâh bile, ruhu muallallarını, uzakta, Medine'de teslim etmiĢlerdir. Resûle yapılacak hürmet ile Kâbe'ye yapılacak ta’zimin ayrılması murad olduğu içindir bu ayrılık.. Ravza-i Resûl Kâbede olsaydı hürmet dağılacak, ortaya hürmette ikilik ve kıskançlık çıkacak...

Resûller tarihi tetkik edilecek olursa, bütün Resûllerin, Nil, Filistin, Hicaz, Ceziretül-Arap mıntıkasında ilâhî vahiylerini aldıkları görülür... Nil, Kudüs, Tur-i Sina, Cebel-i Hıra, Arz-ı Kenan seçkin ve mukaddes yerler olarak taayyün etmiĢlerdir. Binlerce mu’cize, yüzlerce afat-ı ilâhîye taĢkın insan kitlelerine çarpmıĢtır o yerlerde; adeta bu mıntıkalar Kudret-i Ġlâhîye ile mücadele eden sapkın insan kitlelerine sahne olmuĢtur... Lut kavimleri, Sodom ve Gomoreler, Nuh tufanları, Âdem ve Havva, Firavun ve Musa vak’aları, Ebu Cehiller, Nemrudlar hep bu mıntıkaları, küfür ve îmânın, hakikat ve dalâletin, çarpıĢma sahneleri yapmıĢtır. Bu hâdiseler murad-ı ilâhî ile vuku’a gelmiĢ, beĢer dalâletinin, hakikati ilâhiye karĢısında, mezarı olmuĢtur o yerler... Dalâlet ve küfürden süzülen beĢer oğlu, bu hakikatların tam yerini, bir namaz esnasında, Resûlün birden bire Kâbe'ye Medine'den teveccüh ederek dönmesi ile bütün bu mukaddes yerler birleĢerek hâtem-ün-Nebiyyîn asıl ve esas Kâbe'si son Tecellîgâh-ı Ġlâhîsini bulmuĢtur... Mu’cizeler birleĢmiĢ, Ruhlar tevhide bağlanmıĢ, bütün ALLAH diyenler Kâbe'ye çevrilmiĢtir.

Cenâb-ı Resûl'ü, Ġlliyyîn'e, Mi'rac'da Cebrail kavuĢturmuĢtur. Mekke ile Kudüs arası Mirac'ın ilk merhâlesini teĢkil eder... Abid olarak... Ötesi bizce meçhul... Bir Ģey söyleyemeyiz. Namaz, müminin Miracı olduğuna göre; câmi, kulun illiyyîne çevrilerek, Mirac'a gitmesine aracılık yaptığından, Cibril-i Eminin yerini tutmaktadır... Bundan dolayı, Cibril-i Emin, Mescid-i Aksâ'da, Resûlün Enbiya ervahına imam olduğu yerde, ilk ezanı okumuĢtur..

Page 107: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 107 ~

Ervaha imam olan Cenâb-ı Resûlün hareket noktası, mekânda cesedi ile Mekke'de olduğıı için, bir gün, Medine'de Mescid-i Aksa'ya doğru namaz kılınırken, Resûle Mekke'ye dönmek emr-i vahyi gelmiĢ ve hemen Mekkeye dönmüĢtür. Mekke, illiyyîne gitmek arzusuna talib abdin hareket noktası, yâni Mirac'ın baĢlangıcı olduğundan, namazda Kâbe'ye dönülür...

Ruhanî Âlem kapısı, Rızaya giden yol, Cemâle giden nûr yolu, Melekûtun hareket noktası, Ruh âleminin görünür merkezidir, Kâbe…

BeĢerin dalâleti o kadar katılaĢmıĢ bir hâle gelmiĢti ki, Kâbe'yi taĢtan Ġlâhlarla doldurmuĢtu... Heykel, resimden çok farklıdır. Resim iki boyutlu, heykel üç boyutludur, insan, iki gözle bakar, her Ģeyi tek görür, iki gözün mevcudiyeti, üçüncü bu'du idrak içindir. Kesret'ten vahdete iĢarettir. Küçük çocuklarda, henüz göz sinirlerinin tasallûbu husule gelmediğinden, üçüncü buudu çocuk idrak edemez; onun için her Ģeye elini uzatır. Derinlik mefhumu yoktur. Çocuk büyüdükçe tasallûp husule gelir, derinlik mefhumu idrak olunmaya baĢlar... Kâbe'nin heykeller ile dolması bir hikmet-i ilâhiyeye matuftur. Cenâb-ı Allâh buradan kuĢ uçurmazdı arzu buyursa; fakat hakikati anlatmak için böyle murad etmiĢtir. Ebrehe'nin fillerini, ordusunu, ebabil kuĢlarının, minicik taĢları ile yok etti. Bir çok insan kütlelerinin mukaddes saydığı ve dalâlet içinde bulunarak putlarla doldurduğu Kâbe'ye, bir nûr indirdi ve bu nûr putları eritti ve her tarafı kapladı, kudret tecellî etti...

Üç buut Mekân'da bir yer kaplar, iki buut kaplamaz, resim gibi... Resim bir gölgedir, cisimsiz olan ALLAH'a izâfe edilerek, mekânda bir yer verilerek cisimlendirildiğinden heykel küfürdür denir; bundan dolayı putların kırılması ile mekân kaybolmuĢtur. BeĢer çocukluk devrinden kurtulup, gözleri üçüncü buutu idrak ederek, onu yok etmiĢtir. Bu hâdise, bir anda, Kâbe'de tecellî edivermiĢtir... Ondan Resûle birden bire Kâbe'ye, namazda dönmek emrolundu.. Her türlü tabiî süsten, ağaçtan, çiçekten ârî, mübârek toprak, taĢ yığınları, cehennemi sıcak dekoru içinde bulunan Kâbe; geniĢ, ucu bucağı olmayan masmavi bir semâ altında mübârek bir arz parçasıdır.

Cennet nimeti olan su, ismail'in ayaklarının altından “Zem Zem!” feryadı ile çocuğun bir niyazı, nezd-i ilâhide kabul buyrulmuĢ ve buz gibi su, cehennemi sıcak kum deryası içinde mübârek topraktan fıĢkırmaya baĢlamıĢ, hâlâ

Page 108: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 108 ~

fıĢkırmaktadır; o yerde, sıcakta, suyun cennet nimeti olduğunu, suyun kendisi haykırmaktadır...

Rabbi’l-maĢrıkayn, bütün kâinatın, namütenahi görünür âlem-i Ģahadetin, Rabbi'dir. O Rabbilmağribeyn ise, ruhanî âlemin SETTÂR esmâsının kapladığı âlem-i gaybın Rabbi'dir. ikisi birleĢiyor tevhid ve teklik çıkıyor ortaya... MaĢrık, Kâbe'den baĢlar; Mağrıp, Ravza'dan... MaĢrık dünyaya geliĢtir ruhanî âlemden.. Magrıp ruhanî âleme gidiĢtir dünyadan...

Dümdüz, yeĢil bir saha içinde, bembeyaz bir taĢ yığını hâlinde, Medine ufuklardan görünür. Ortasında yemyeĢil MaĢrık ile Mağrib'in birleĢtiği, öpüĢtüğü yerden, semâlara Rahmetenlilâlem'in Remzi olan yeĢil kubbe yükselmektedir... Burası, ALLAH sevgilisinin yeĢil kubbesi, nazar-ı ilâhînin bir an bile eksik olmadığı Mustafa'nın makamıdır... Milyonlarca müminin selât-ü-selâmının okĢadığı yerdir orası... Oranın toprağında cesed bile kalmaz, yalnız cesed-i pak-i Resûl bulunur... Diğer mezarlar, makamlar hep temsilen kalmıĢlardır... Na’Ģ-ı Mubarek-i Resûl arzdan kaldırıldığı zaman dünyanın sonu gelecektir... Niyazlar, dualar, arzular, ölmüĢlere Kur'ân hediyeleri; Hep, mekândan Lâmekân'a Resûle uğramadan gitmez, gidemez kabul olmaz... Saray-ı Ġlâhiye ancak, Resûl kanalı ile müracaat olunur. Bu bir murad-ı ilâhîdir. Bu lâmekâna hürmetin mecburî olduğundandır. “Ben ve Meleklerim Resûle selât-ü-selam götürüyoruz. Siz ne duruyorsunuz!” mealindeki âyet bu demektir... O huzura kabul edilen, ünsiyet peyda eden, ancak namazda bir tekbir ile uğramadan girebilir. Fakat Ģeytan aklından çıkmaz... Resûl'den izin al, yâni, onda eri!.. Ondan sonra: “Allâhu Ekber!” diye namaza baĢla... Mirac'a girersin... Namaz Mirac'tır, O zaman sana yanaĢmaz. Çünki sen Resûl'de eridin. Resûlullâh ın potasında erimiyende daima Ģüphe mevcuddur. ġüphede olan gafletten kurtulamaz. Gaflette olan hiç bir Ģey olamaz. ALLAH'a ibadetin devâmlı oluĢu, bu erimeyi temine fırsat verdiğindendir. Yoksa... ALLAH'ın ibadete ihtiyacı yoktur... BeĢeri, düĢünme muradı olduğu içindir... Nebilerin, velîlerin, mürĢidlerin, gavsların, kırkların, dörtlerin, üçlerin mu’cize ve kerametleri gafletten, Ģüpheden kurtulmak kuvvetinin insanda mevcud

Page 109: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 109 ~

olup onu bularak Resûl'de erimelerine iĢarettir.. Erime çârelerini beĢer bulsun, yardım alsın, kurtulsun diye lâmekâna doğru yoluna istikâmet versin diye Kâbe'yi görerek, tanıyarak, el ile tutarak kolaylık göstermiĢlerdir... Allâhuekber!..

Bunların hepsi edeb içinde “Hayyi lâ yemut”a kavuĢmak için kurulmuĢ dekorlardır iĢte... HerĢeyi önüne serdim, her Ģeyi burnunun ucuna kadar getirdim... Sen hâlâ deli dolu, bön bön bakıp duruyorsun... Kabahat kimde?.. Sende, sende, sende!.. Seni, beni at da gaip zamiri “O” ol! “O...” ĠĢte iĢ bundadır... Hâlâ mırıltı, dırıltı, zırıltı ile uğraĢtığın yeter!..

Edeb, fazilet, doğruluk içinde ömrü geçenler vardır. Bir de hayvan gibi ölüp gidenler.. ġüpheler, vesveseler içinde her an değiĢmede bir ümit vardır. Bunların yerinden kımıldanma ve sökülüp atılmağa hazırlanma olduğunu da unutma. Bir gün belki sana da bir el girerek hepsini söküp çıkarır... ġakk-ı sadır yapan Cebrail olmaz da seni Ģüpheye düĢüren bir el olur bu el.. ġüphe, kuruntu, bir nev'i ruh uyuzudur. Uyuz, aklında olursa fena. Ruhundakini iyi ederler belki. ġüpheden bazân acı bazân zevk duyarsın, uyuz da böyledir... Uyuz hastalığının arazı tamamiyle bir hikmettir. Yani kaĢınması... Fakat sen uyuzdan kurtulmağa ilâç ara... Uyuzu kireç ile kükürt iyi eder, kireç ve kükürt nasıl kireç ve kükürt olmuĢtur, hiç düĢündün mü?

Kireç ve kükürt uyuz olmaz. O hastalık onlara yanaĢmaz. Bu hassaya sahib olmak için ne yapmıĢlardır? Hiç olmazsa onu ara, bul, sor öğren!.. Hazıra konacağım diye çabalama, vakit az… GüneĢ, batmağa gidiyor her Ģey yan yolda kalır... Kendini musalla taĢında bulursun, iĢ iĢten geçer... Biraz aklın ile ruhunu fırçala.. Ruhunla aklına tekme vur. Bu mücadele çok güzel bir mücadeledir... Kendini öğrenince mes’ele kalmaz... ĠĢte bunları hazırladıktan sonra “Beytullâh”'a dön, Resûlullâh'a iltica et,

Page 110: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 110 ~

Öylece kıpırdamadan dur, Sabır içinde... Hiç olmazsa bir gece bu hâlde uyumadan, sabaha kadar sebat et... Yardımcı her zaman, her an, mevcuddur, sana da uğrarlar.

Ġlk önce aklını iyice doyur da itiraz ve Ģüphe kapılarını kapa, ruhunla baĢbaĢa kal... Haydi yolun açık olsun!.. Bu yazımızdaki sözlerimizden, bir son bekliyorsun. Lâflar kulağına vurdukça, içinde Ģüpheler artıyor.. Böylelikle bir Ģey öğrenemezsin; Bırak bizi, Git iĢte ALLAH aĢkına!..

Lâmekân : Mekansız Ġlâhî âlem. Tasallub : SertleĢmek. KatılaĢmak. * SağlamlaĢmak. * Gayret etmek. Na’Ģ : Kefene sarılıp tabuta konmuĢ ölü. * Cansız vücud. ġakk-ı sadr : Bağrın, gögsün yarılması,açılması.

ĠMAN

“BU SIR, PERDE ARKASINDA GĠZLĠDĠR VE GiZLi KALACAKTIR.”

Ġmânın çıplak mânâsı, basit, kolay bir inanıĢ Ģeklinde görünür insanoğluna..., Ġmân lekesiz bir kalb huzuru ile kanmak, doymak demektir... Ġmân edilecek, inanılacak Ģey, îmân ediciye muhtaç değildir. Fakat îmân edecek, îmân etmek istediği Ģeye muhtaçtır. Okuma yazma, insanların zâhiri Ta’limidir. Hakiki Ta’lim ve terbiyenin miyarı, okuma yazmadan çok yüksektir. Hakiki Ta’lim, insanda meknuz îmân nüvesine varmaktır. Bir damla su gibi görünür boĢ kafalara îman.. Bir damla su, bir Ģey ifâde etmez. Fakat bir kaya kovuğuna girer donarsa, kayayı çatlatır. Buhar olursa, bir gemiyi yürütür, Ġmân insanda değer görürse, her yolu gösterir insanoğluna... Hakikî îmânâ ulaĢmıĢ bir insan, öldürülebilir, fakat ruhu daima yaĢar. Gördüğünüz Ģeyler yok edilebilir, fakat görmediğiniz Ģeyler yok edilemez. Dalgaların çokluğu deryayı çoğaltmaz. Sıcak tesiriyle havaya uçan su zerrelerine “Buhar”... Yukarıda toplanınca “Bulut”... damla damla aĢağıya inmeye baĢlayınca “Yağmur”... Yağmur suları toplanıp cereyana baĢlayınca “Sel”... Deryaya ulaĢıp karıĢınca yine “Derya” olur...

Bu iki derya evvel ve âhirdir... Dün, bugün, yarın, öbürgün gibi ifâdelerin hepsi de bir olur... Ġki derya arasındaki buhar, bulut, yağmur, sel. iĢte bunlar perdelerdir... Ġmân, insana, bu perdeleri târif eder, öğretir, kaldırır...

Page 111: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 111 ~

Ezel ile ebed arasında fasıl, senin senliğindir. Sen bu senliğin ile, ezel ile ebedi ikiye ayırıyorsun... Ortadan çıkıver, ne olur! ĠĢte îmân bunu öğrenmektir... Göz her Ģeyi görür, fakat kendini göremez. Göz kendini göremediği hâlde, bir perde ile gizlenmiĢ olanı, nasıl görebilir. Bunu îmân gösterir insana iĢte...

Size kolay anlaĢılmayan bir hikâye anlatacağım; Hikâyenin mefhumları bizim mefhumlarımızla uymaz da ondan anlaĢılmaz... Suyun bazısı tatlıdır... Bazısı çorak, acıdır... Su, her yerde, her zaman aynı sudur... Tatlı, acı, çorak, çeĢitli olsa da hakikati değiĢmez. Bu hikmete, “ilmi ercül” HAKK’a doğru yürüme ilmi denir. Bahar herĢeyin üzerine aynı tesiri yapar... Fakat bir yerde gül bir yerde diken biter. Aynı yerden su çıkar, birisi maden suyu, diğeri tatlı, bir diğeri zehir gibidir, ağıza konmaz. Ġmân, bunların niçin böyle olduğunu öğretir insanoğluna. Ġmânın lüzumunu Cenâb-ı ALLAH arzu buyurmuĢtur.

Zât-ı ehadiyetinde ekber olan Cenâb-ı ALLAH (Celle Celâlüh) bütün esmâlariyle görününce, kâinat tekevvün etti... Her canlı, cansız mevcudatta bu esmâların bir kısmı arzuyu ilâhî ile mevcuddur... Bütün esmâları câmi insandır.... Bu esmâlara hitap için, zâtından sudûr edecek arzu ve emirlere dayanacak Ģiddette mahlûk bulunmadığından, yine kendi arzulan üzerine, ilk yarattığı nûrun mümessili Nûr-u Resûlullâh'ı taĢıyacak hususî insanı yarattı; bunlar da Peygamberlerdir. Bu ahizelerle insanlara hitap etti.. Onun için Peygamberimizi: Hususî terbiye, Hususi bünye, Hususî ahlâk, Hususî edeb, Hususî fazilet hasletleriyle yarattı ki hitabın Ģiddetine tahammül edebilsin. “Dağa indirseydik, dağ paramparça olurdu...” buyuruyor. ġiddetin voltajı bizim tahammül hududumuza Resûlullâh'da iniyor ve bize intikâl ediyor... Onun için: “Sen dilini oynatma.. Ne emrolunuyorsa bildir. Kur’ân’ı biz toplıyacağız, biz devâm ettireceğiz.” buyuruluyor. Din, esmâları taĢıyan mahlûkata bir vasiyet, bir vaaz, doğru yol rehberidir. Bunu anlamağa îmân denir.... Onun için din hakkında tenkidi yazı islâm'da yasaktır.

Page 112: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 112 ~

Cenâb-ı ALLAH, herĢeyi yaratmadan evvel, bizzât kendi lütuf ve ihsan yolu ile mahlûkat hakkında rahmeti tercih buyurmuĢtur. Ve kendisine rahmeti vacib kılmıĢtır. Vacib, herhâlde olması zarurî olana denir... Ġlk hüküm ve tecellî, mahlûkatı hakkında rahmetten ibaret olmuĢtur. Rahmetin zıddı gazabdır. Fakat Ahlâk-ı Ġlâhiye’nin muktezası değildir. Belki fenalıklara karĢı tecellî eden Rabbânî bir hikmettir.

Evvelden sevmediğini haber vermesi insanlar için büyük lûtuftur. ĠĢte bu lûtfa karĢı, edebi, îmân öğretir insan oğullarına, imân mektebine gireceklere bir alfabe kitabı lâzımdır. Bu kitapta Ģunlar vardır: ALLAH'ın birliğine, Meleklere, Kitaplara, Resûllere, Âhiret gününe, Hayır ve Ģerrin ALLAH'tan geldiğine, Ba'sü bâ'delmevte, kuruntusuz bir çocuk safiyeti içinde inanmak yazılıdır. Bu alfabeyi okuduktan sonra îmânı kuvvetlendirmek için: Namaz, Oruç, Zekât, Hac, Kelime-i Ģehadet... Bunlarla vücud ve ruh disiplin altına girer... Ve hakikî îmâna namzet olur insan... Cenâb-ı ALLAH bunların hiçbirine muhtaç değildir. Ġnsanoğulları bunlara muhtaçtır da ondan, Cenâb-ı ALLAH bunları rahmet ile sararak gönderiyor kullarına....

Bunlardan sonra: Temiz olanlar, Sabırlı olanlar, Mütevekkil olanlar, Kanaat edenler, Ġnfâk edenler, hakiki îmâna girmeye baĢlarlar... Bu gibiler için âyetler Ģunları müjdeliyor.... “O îmân edenlerdir ki, ALLAH zikredildlği zaman kalbleri titrer. KarĢılarında âyetler tilâvet edildiği zaman îmânları ziyâdeleĢir. Onlar ancak Rablarma tevekkül ederler, dayanırlar, namazı doğru kılarlar, rızıklarına kanaat ederler.” ĠĢte bunlar hakkiyle îmân edenlerdir. Bunların ALLAH nezdinde dereceleri vardır. “Essüadâümakbûlün indellah” olanlar bunlardır. Bu gibiler konuĢurken kendilerini belli ederler.

Page 113: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 113 ~

Zira savt - edeb içindedirler. “Ġnnellâhe yuhibbürrakikus-savt) = “ALLAH yavaĢ seslileri sever.” Sessiz konuĢurlar, sessiz dua ederler....

Bunlardan birine sormuĢlar: “Gecen nasıl geçti? “Keyfi Usbuhat?” Cevaben: “Benim yanımda ne sabah ne de akĢam vardır!” buyurmuĢtur. “La sebahe indî velâ mesâ!” Bize ALLAH'ı târif et dediklerinde: “AHAD'dir, tek'dir, değiĢmez, baĢlamaz, bitmez, öncesi sonrası yoktur. Gün gibi aĢikârdır, görünmez.” Görür (bizim gibi değil), iĢitir (bize benzemez), bilir, bilmesi meçhulden malûma. Malûmdan malûma yürür. Bilmediği yoktur. Her an yapan, yaratan odur. Her dilediği bir oluĢtur. Var iken yok, yok iken var eder. Onun vücudu dıĢında varlık yoktur. Ġnsanların bir kısmı aydınlıkta gezer, kördürler. Diğer bir kısmı karanlıkta aradığına dokunup ne olduğunu farketmeyen ĢaĢkın gibidir... Her insanın idrakine göre, kendini gösteren nihâyetsiz var olan nûr, bu Ġhata edilmez varlık “ALLAH” iĢte!..” diye târif etmiĢlerdir. ĠĢte bu târifi hakikî îmân öğretir insanoğluna..... HÂLĠK’ı tanımak için hissettiğiniz, duyduğunuz, aklınızın saplandığı muammaları çözmeğe kat'iyyen kalkıĢmayınız...

Ġmânda olan, HÂLĠK’ı esmâlariyle görmektedir. Esmâlarıyle; çocuklarınızla beraber oynadığını, bulutlar içinde yürüdüğünü, ĢimĢeklerle size uzandığını, çiçeklerle gülümsediğini görürsünüz... Bu görüĢ, duyuĢ, insanların içinde öteye ait bir bilgi olduğunu isbat eder. Bu bilgiye varmağa çalıĢmak îmân aĢılar insana!..

MuhteĢem ve mağrur bir teslimiyet içinde, sonsuzluğa doğru ilerleyen hayat kervanının dıĢına çıkmak olan ölümden korkmayınız... Rüyalara inanınız, çünkü ezele giden kapılar onların içindedir. Rüyaların, güzelleri, sıkıntı verenleri vardır. Bunlar tabiî maddî âlemdekilerin Ģekil, tarz ve hadiseleri gibidir. Fakat arada bir çok farklar vardır. Bunları bulunuz. Ben size bir ip ucu vereyim.... Rüyada, renk, her türlü dünyevî zevk, elem ve keder tezahürleri vardır. Yalnız dikkat ederseniz “Koku” yoktur. Bunu çözmeğe çalıĢınız. Ama o kadar kolay değildir.

Page 114: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 114 ~

Hepiniz rüya görmüĢsünüzdür. Rüya hakkında bilginiz de vardır. Fakat bunların hepsi târiftir. Rüyaları bu yönden tahlil ederek, olan ve olmayanları tefrik ediniz. Önünüze büyük müjdeler, büyük hakikatler açılır....

Akıl ile her iĢi hâlletmeğe kalkmayınız. Akıl hilekârdır. Tuzak kurar insana... Akıl korkaktır. HAKK korkusu, îmânın ism-i hasıdır. HAKK'dan gayri varlıktan korkmak, gizli bir Ģirkten baĢka bir Ģey değildir.

Irmak gibi yağmur ve buluttan sermaye arzulama... Dünyada sonsuz ol, son isteme... Gül kokusu, gülü terkettiği için her sahaya yayılır... Ġmân edene Peygamber “Ümmetim” dedi. Dikkat edilirse Ümmet kelimesinde “Ümm-Ana” kelimesi vardır. Peygamber rahmet getirdi ve bildirdi. Ana Ģefkatı Peygamber Ģefkatidir. Zira onun Peygamberlik ile alâkası vardır. Milletler, analarına ta’zim ve hürmetle kurtulabilirler. Analar, Milletlerin bünyelerini dokurlar... Onun için: “Cennet anaların ayakları altındadır” buyrulmustur. Bu büyük hikmeti, îmân öğretir bilmeyenlere....

Hakiki îmâna varan, HAKK’ın gönlünde bir sır olduğu gibi, HAKK’ın âyetlerinden bir âyet olur... HAKK'tan gayri bir gaye uğruna, kılıcını çeken kimsenin kılıcı, kendi göğsüne gömülür... Bunlar ancak îmân ile elde edilir. Hakiki îmânda olan, ahlâk, fazilet, adalet, doğruluk, kanaat hasletlerinin canlı Ģeklidir... Bu gibilerden denizdeki balık, uçan kuĢ bile kaçmaz.. Sokulurlar yanma, kırk yıllık dostmuĢ gibi... Yazık o insana ki isindeki îmân ateĢi sönmüĢtür. Kâbe'de doğup puthanede ölmüĢtür.... Dünyada muhtaç olmamak için HAKK'ın rengine boyanmak lâzımdır. Bu da îmân ile mümkündür ancak...

Miyar : Mi’yar : Ölçü. Bir Ģeyin kıymet ve vasfını gösterir olan.

Ahize : Bir elektirik akımını alıp baĢka bir kuvvete çeviren âlet, alıcı. kulaklık.

Tercih : Üstün tutmak. Bir Ģeyi diğerinden fazla beğenmek, fazla itibar etmek.

Mukteza : Lâzım getirilmiĢ. Lüzumuna binaen istenmiĢ. Ġcab eden. Lâzım gelen. (Bak: Dâll-i bi-l iktiza)

Page 115: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 115 ~

Savt : Ses. Bağırmak.

Haslet : Huy. Ahlâk. YaradılıĢtan olan tabiat.

TEKRAR DĠRĠLECEĞĠZ

Her Ģey mütenasib olarak yok ve tekrar var oluyor. Elektirik ampülü saniyede 50 defa yanıp söndüğü için, biz onun devamlı yandığını zannediyoruz. Zamanla mukayyed olmayan, bir anda yok ve var oluyor! “Kün!” iĢte budur. Zaman ve mekan dıĢıdır. Onun için idrak hududumuza sokamıyoruz.

Vicdanları gâyet müsterih ve sakin bazı salih insanlar vardır ki kalblerinde ve sözlerinde tecelli eden huzur ve sükuna iĢtirak edilmedikçe yanlarına yaklaĢılamaz. Bu çeĢit bir mübareğin yanına bir gün yaklaĢmak mümkün oldu da bu yazı bu konuĢmadan sonra onların malzemesiyle diziliverdi. Ben de size anlatıyorum. Herhalde hoĢunuza gidecek ve mânevî zevkinize bir okĢama yapacaktır.

Bu çeĢit insanlara yanaĢamayanlar, Resûlün tebliğ ettiği âyetleri kendi kafalarında tefsir ederek haramı helal yaparlar. Fetvalar verirler. Temiz kalbli müminlerin ruhlarını bulandırmaya çalıĢırlar. Bunlar bir gaye altında çalıĢan sinsi, kendilerini çok akıllı sanan bir cemiyetin azalarıdır.

Dinden bahsederler, mânevî mevhumları kalbte kalıplara dökerler, görmüĢ gibi mânevî âlemin haritalarını çizerler; sonra da öteki âlem yoktur, âlem birdir diye öküzün bile inanamayacağı birçok vaaz ve nasihatlar yaparlar.

MahĢer, kıyamet, âhiret kelimelerinin ifâde ettiği mânâ Allah’ın mutlak hükümlerinden birini ifâde etmektedir. MahĢer, toplanılacak yer… Kıyamet, ölülerin dirilmesi… Âhiret, öbür dünya, insanların öldükte sonra vasıl olacağı âlem.

Kur’ân’a göre insanın hayatı ölümle nihâyet bulmaz. Ölüm, baĢka bir âlemin kapsını açar insanoğluna…

Dünya hayatı bir gaye değildir. O, ruhun maddi teĢekkülat içinde vuku’ bulan tekamül mertebelerinden birini ikmal etmek için bir vasıtadır. Varlıkların tekamülleri için dünyaya gelmeleri lazımdır.

Page 116: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 116 ~

Nisbî ve izâfî her Ģeyin oluĢundaki noksanlık, bir zarurettir. Beyaz renk dediğimiz zaman, bir Ģeyin eksikliğini ifâde etmiĢ oluruz. Bu eksiklik de onun beyazdan baĢka renklerden mahrumiyetidir. Her sıfat bir kusurun ifâdesidir. Her Ģey kendilerine nispet ve izâfe edilenden baĢka Ģeylerin eksikliği ile malüldür. Ġzâfyet ve nispet ancak Halik hakkında bahis mevzu’u olamaz.

Mezar, topraktan bir yerdik ki arkasında cennetin huzuru vardır. Toprakta “HAYY” tecelli ettikten sonra, insan Ģeklinde dünyaya geldik. HAYY çekilince ceset edeben eski yerine çekilir. Mezarda, umumi olarak kimyevi bir tahlil baĢlar. HAYY, değiĢtirdiği toprakta tekrar topraklaĢmak gayesindedir..

Cesedin toprağa tevdi’ edilmeden evvel birtakım sıkı merasimlere tabi’ tutulmasında büyük hikmetler gizlidir. Burada zaman, mekan, hazırlık, mânevî hizmet mevhumları birden bire ayaklanır. Bir ferdin ölümü; Kıyamet-i Suğrâ. Nesillerin kâmilen ölmesi; Kıyamet-i Vusta. HaĢr ü NeĢr günü; Kıyamet-i Kübra isimlerini aldığı gibi. Karar günü, Hesap günü, Telafi günü, Cem’i günü, Huruc günü, Tevafün günü, Din günü isimleri de verilmektedir. Bu günün meydana geliĢi, Rabbü’l-âlemîn’in vasıtasız tecellisiyle olacaktır.

Ġnsanoğlu, ölümü akıl ve ilmiyle izaha kalktığı günden beri vardığı netice; “Yokluk”- “Adem” kelimelerinin izah çerçevesi içinde kalmıĢtır. Bundan dolayı insanoğlu, ilmi ile fenni ile hırslarıyla kitap ve âlimleriyle bütün akademik bilgi müesseseleriyle ölüm hakkında acı, hıçkırırk, göz yaĢı ve ızdıraptan baĢka bir tecelli ve izâh abidesi kuramamıĢtır.

Ölümü; Kalbin adalesindeki bir bozuklukla kan deveranının inkıta’ı ile, Beyinden bir damarın kopması ile, Tansiyonun yüksekliği ve düĢüklüğü ile, Kanser, verem, daha birçok, binlerce isim alan hastalıklarla izaha ve teselli bulmaya savaĢmıĢtır. Bizimle konuĢan, sıhhati yerinde, gülen ve iĢiyle gücüyle meĢgul bir insanın bir anda yok oluĢunu, katillerin, fazileti âlim ve insanların sonudan ne olduğunu ne olacağını bütün dünya âlim ve ilim müesseselerine sorsak alacağımız cevap ancak: “Bilmiyorum!”dur. Bu kelime ölüm kadar karanlıktır. Bu karanlıkların aydınlanmasını isteyen insan, bunu ancak iman kürsüsünden dinleyip öğrenebilir. Ġman; Ġnsanı Halik’a bağlayan kaçınılmayan mânevî bir bağdır ki zerreden atomlara,

Page 117: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 117 ~

atomlardan moleküllere, moleküllerden yıldızlara, yıldızlardan nebatlara, nebatlardan hayvanlara kadar. büyük bir silsile teĢkil eder…

Kitâbullâh’ta: “Gökler, yeryüzü ve bütün mevcudat Halik’ini tesbih eder. Hiçbir Ģey yoktur ki onun hamd ve senasıyla hareket ve tesbih bulunmuĢ olmasın. Çimen, ağaç her Ģey secde etmektedir. Görmez misiniz göktekiler, yerdekiler, güneĢ, ay bütün ecram, dağlar, nebat ve hayvanlar hepsi secde ve tesbihtedirler! Binlerce kuĢlar sabahları Allah’ı tesbih ederler. Bütün bu mahlukat yaratıldıktan beri canlı ve cansız her yerde Allah’a karĢı nizyaz ve tesbihlerini bilerek bilerek devam ettirmektedirler. Allah da onların yaptıklarını bilmektedir. Lakin siz onları görmüyor ve tesbihlerini iĢitip anlamıyorsunuz!”

Bütün Kâinat bir hamd ü sena, niyaz ve tesbih ma’bedi halinde yaratıldığından beri gelip gitmektedir. Ġnsandan maada bütün canlı ve cansız yaratılanlar istisnasız bunu bilir ve yapar. Ne yazıktır ki insanoğlu umumi bir taat ve tesbih çemberine girmemiĢtir. Habil’i öldüren Kabil gibi hırs ve madde güruhuna uyanlar; hırslarını tatmin için yerleri kazdılar, dağları deldiler, bugünkü fennin mübeĢĢiri oldular. Habil’in grubu ise kazâ ve kaderin çerçevesi içinde tevekkülde kaldılar.

Bu küçük hikayenin mânâ, 60 senelik bir dünya hayatına sığdırılmak istenen fazilet, ahlak, kanaat mevhumlarıyla hırs ve maddeye tapma arzusunu ve Ģehvaniyet mevhumlarının mücadelesini ifâde eder ki bu mücadele hakikatın nûrundan uzaklaĢma saikasının verdiği mantıkla insanoğluna ahlak, adalet, fazilet ve doğruluk hasletlerini haykıran dinlerin, hırs ve nefsani arzuların tatminine engel olduğu ileri sürülerek netice itibariyle beĢeriyetin, yekdiğerini boğazlamaka için her an hazır bir halde birbirlerine hırs ve düĢmanlıkla bakmasını husule getirmiĢ ve bugünkü dünya bu kisve altında düĢünen kafa için bir üzüntü silsilesi haline gelmiĢtir.

Halbuki ölüm, bir yokluk ve varlık bataklığı değildir. Pırıl pırıl açacak bir sabahın son karanlığıdır.

Hayatın beĢikle mezar arası kısa bir mesafeden ibaret olduğunu sanan dar bir kafaya, mezar dağlarının arkasından sökecek bir ölmezlik sabahının tülleneceğini anlatmak çok zor ve korkunç bir iĢtir.

Ġlim ve fennin, kitap ve hükümleriyle gözyaĢı acı ve ıstırap kelimeleriyle kapadığı ölümün hakikatını ancak Peygamgerlerin tuttuğu meĢale altında, iman yolculuğuna çıkmıĢ insanlar anlayabilir ve baĢarabilir.

YaĢamak hırsı içinde bulunan insanoğlunun, dünyada iken sarıldığı lezzet ve zevkin bir anda, yokluk diye inandığı ölüme sürüklenmesi kadar hicran

Page 118: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 118 ~

olamaz. Ġmansız, karanlık bir akıbete dünyadan giderken çivilenmiĢ hırsı ile ruhu birbirinden gıcırtı ile sökülür ve ayrılır.

Diğer taraftan imanlı bir insan, ölüm kelimesini hecelerken tatlı bir vuslat içindedir. Bütün ömrünü sevgilisinden kalma bir mendil gibi dünya hayatına sallayarak ölümle sarmaĢ dolaĢ olarak ebediyet gözlerini yumar gider.

Semânın insana korku veren engin derinliklerinde pırıldayan yıldızlara ASTRONOT gönderen bugünkü ilim ve fen, biyolojik bakımdan hayatı, canlılığı Ģöyle tarif ediyor: Hayatın ilk canlı atomu olarak hücreyi kabul eder. Cansız moleküllerin suda eriyerek bilinmeyen bir kudrete iyonize olmasından ilk hücre meydana gelmiĢtir. Canlı uzviyet kimyasının vardığı fennî, ilmî bu sır; Kur’ân-ı Kerîm’in Enbiyâ suresinin baĢlangıç olarak bildirdiği Ģu âyetin aynı ve izahıdır. “Vecealnâ minelmâi küllî Ģey’in hayy”

Burada çok ince bir mânâ ve hakikat gizlidir. Maalesef Ģimdiye kadar, yukarıda anlattığımız küçük hikayenin verdiği zihniyet içinde bu Âyet-i Kerîme’nin büyüklüğü garp âlimlerinin yüzüne onların ilim kelimeleriyle izah edilerek savrulmamıĢtır. Kâinattaki maddeler evvelce mevcut olmayıp sonradan husule gelmiĢtir. Evvelce mevcut olmayan madde sonradan yaratılıyor demektir. Maddenin evvelce mevcut olmayıp sonradan husule geldiği kabul edildiğine nazaran; Yani cansız moleküller suda eriyor. Sonra iyonize oluyor. Ve ilk canlı molekül hücre teĢekkül ediyor. O halde bunun bir yaratıcısının mevcut olacağı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Madde mevcut olunca zaman ve mekan mevhumları bizzarur çıkıyor, canlı da zaman ve mekan ile mukayyed oluyor demektir. Bu canlı hücrenin hayatı için evvelce hazırlanmıĢ Ģartların mevcudiyeti de lazımdır.

Arz, güneĢe en uygun uzaklıkta olduğundan bu iyonizasyon arzda vuku’a gelmiĢtir. Bu tesadüfi bir hal değildir. Bugün astronominin bildirdiğine göre tetkik edilen birçok yıldızda iyonizasyon olmadığı ve hayatın da olmadığı ileri sürüldüğüne nazaran bu Ģartların orada olmadığı ortaya çıkar.

Canlı moleküllerin en mükemmel mimarisi insan vücudundadır. Bu mimarideki diziliĢ sabit ve değiĢmez bir kimya olmasına rağmen akıl yoran mütemadiyen harekette bulunan bir ahenk silsilesidir.

Page 119: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 119 ~

Bu tesadüfün bir eseri değildir, olamaz da. Bu ahengi hiçbir kuvvet katiyen değiĢtiremez. Canlı moleküllerin esas özü olan protoplazmada gıda yolu ile alınan birçok maddeler yerlerini yeni maddelere terk ederek vücuttan çıkar gider; yani uzviyet her an yenileme mahĢeri içindedir.

Bir hayvanın, bir insanın veya bir nebatın tohumunu; hem vücudu içinde hem dıĢarıda hiçbir kuvvet te’siriyle yapacağı neslin imar iĢinde ĢaĢırtmak imkan haricindedir. Erik ağacı elma veremez. Kedi tavĢan doğuramaz. Karınca sinek çıkaramaz. Canlı olabilme hadisesi; o halde moleküllerin ahenkli değiĢmeyen bir düzeninin ifâdesi.

Maddelerin bu ahenk içinde diziliĢi, El Bedi’ esmasının tefsiri, bu ahengin Allah’ın esmalarıyla tecelli ihtizazından ibarettir. 99 esma, kimyanın MENDELYEF cetvelindeki anasırın yaradılıĢındaki kudretin sudur yeridir. Ölüm canlı moleküllerin ahenki diziliĢinin bir anda çözülüĢü ve kimyevi anasıra ayrılmaya gitmesidir. Parçalanan bu kimyevi unsurların en son kalan elle tutulan kısmı kemiktir. Bu kemik parçası diziliĢ ahengi bozulmuĢ cansız moleküller yığını değil midir? Bunun tekrar canlı molekül haline gelmesi bir tecelliye vabestedir. Allah istediği an ahengi var edebilir, yok edebilir.

“Kûn feyekun, her Ģey aslına dönecektir.” âyeti budur. Yanan bir elektrik lambasını biz devamlı yanar görüyoruz. Halbuki o saniyede elli defa yanıp sönmektedir. Bizim zaman ve mekan idrak hududumuz dıĢında olduğundan, onu zaman ve mekan dıĢında “Kûn feyekun!” oluĢunu idrak edemiyoruz.

Jeoloji, astronomi ilimleri arz için sonun mecburi olduğunu kabul ediyor. Havadaki bir değiĢiklik veya bir kuyruklu yıldızın arza çarpması bu sonucu husule getirecek diyen eski iddialar tatmin edici değildir. Zira yıldızlar arasındaki açıklık ve boĢluk o kadar derin ve korkunçtur ki yıldızların yekdiğerine çarpması imkansızdır. Korku verici bu geniĢlik bu kadar basit gibi görünen büyük hadiselerin vuku’una manidir. GüneĢin aya girmesi, kamerin husufu, Kur’ân ayetleri, dolayısıyla madde muvazenesinin madde aleyhine çevrilmesini ifâde etmektedir. Allah’ın mutlak hükümlerinden biri olan son, kıyametin Rabbü’l-âlemin’in vasıtasız tecellisiyle meydan geleceği keyfiyetini açıklamaktadır. ĠĢte bu hal Allah’ın arz enerjisi sisteminde vasıtasız olarak yenileme emri verilmesinden ibarettir. Bu enerji değiĢmesinde yeni ve taze atom sistemlerinin meydana geleceği fizik kanunları arasında en kuvvetli yeri almaktadır.

Page 120: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 120 ~

Atomların madde ve sistem teĢkil etmelerindeki bu konuĢma Kur’ân ayetleriyle bildirilen “Kevn” lafzının canlılık için elveriĢli Ģartların tekevvünü ile maddecilerin bağırdığı iyonizasyonun tekrar baĢlayarak protoplazmanın ve hücrenin teĢekkül edebileceğini ve hayat ahenginin tekrar kurulacağını ifâde eder. Molekül ve atomlardaki bu nuntazam alıĢkanlık o gün bizim mimarimizi yeniden dokuyacak ve emir âleminin o güzel, ölmez ruhu bu oluĢ ahengi içinde vücudun canlılık halini terar süsleyerek onu diriltecektir. O halde, toprakta kalan o kuru kemik parçası, tekrar taze filiz vererek canlanacaktır. Tekrar dirileceğiz o halde…

Resûlü Ekrem’in bildirdiği Allâh’ın emrinden olan ruhu inceleyelim: Ruhî fiillerin ve tezahürlerin merkezi olarak ilim ve fen beyni kabul ederek ruhu inkar yoluna sapmıĢtır. Bugün beynin en ince noktasına kadar haritaları yapılmıĢtır. Bu haritaların tetkiki, ruhu inkar edenleri utandırmıĢtır. Beyin hastalıklarında yapılan otopsilerde ve eldeki beyin haritalarında, muhtelif hareketlerin merkezleri, bacakların, ellerin, parmakların her türlü hareki fonksiyonları için beyinde merkez tesbit edilmiĢtir.

Fakat korku, gurur, emir gibi hissi mefhumlar; düĢünce akıl, hayal gibi insanları insanlık vasfını merkezleĢtiren birtakım melekeler beynin giçbir tarafına yerleĢtirilememiĢtir. Ġnsanları, cemiyetleri yekdiğerine bağlayan birtakım ahlaki hasletlerin hastalık Ģeklinde noksanlığına müptela olan cânilerin, hırsızların, anormal Ģehvetperestlerin, gaddar zâlimlerin öldükleri zaman yapılan otopsilerinde beyinde hiçbir anormal değiĢiklik tesbit edilememiĢtir. Son yıllarda beyin üzerinde yapılan elektrikî grafiklerin tetkikinde; akıl, düĢünce, zeka, cesaret, ahlak, fazilet umdeleri normal veya anormal olan kimselerde bir değiĢiklik göstermemiĢtir. Bir meçhulu, halli güç diğer meçhullerle halletmek zaruretine ancak elimizde müspet ve izah edilmiĢ delillere dayanan makul bir nazariye bulunmadığı zaman katlanabiliriz.

Netice olarak: Ġnsan bedeninde beyin ve hücreden maada gizli bir mânâ cevheri mevcuttur. Bugünkü akademik bilgilere inanan garbın alimleri ruhu yanlıĢ tasavvur etmektedirler. Bedene giren, çıkan, gözle görülmeyen bir Ģey hissediyorlar; fakat ruh

anlamını ikrardan korkuyorlar. Ġslam felsefesinde ve Kur’ân’daki ruh anlamı bunlarca anlaĢılmıĢ olsa, hepsi ruhun mevcudiyetini ikrardan ve teslimden çekinmeyecekleridir. Fakat Ģu muhakkaktır ki bir gün gelecek bunu iman ile bağırarak ikrar edeceklerdir. Resûl’e ve Kur’ân ayetlerine dayanarak ruhu Ģöyle izah edebiliriz: Ġnsan vücüdu his esmasının canlılık halini devam ettirdiği müddetçe bir radyo cihazı gibidir. Dimağ bu cihazın elektrik tesisatı, lambaları ve teknik aksamı

Page 121: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 121 ~

mahiyetindedir. Bu radyo cihazında asıl radyo dalgalarını dağıtan verci cihazda, yani radyo merkezinde konuĢan Ģahıs nasıl hassasını diğer radyolara veriyorsa; Rabbü’l -âlemin, verici radyo merkezi olan ruhların bulunduğu levh-i mahfuzdan, bütün âleme hitap ediyor.

Ġnsana insan vasfını veren ruh olduğu gibi, radyoya radyo vasfını veren de verici radyodan çıkan ruh ismi verilen, bu his dalgalarıdır. DıĢ görünüĢ itibariyle radyo, madde cihazı ile elektrik cereyanından müteĢekkildir. Halbuki verici, radyo dalgalarını vermediği yani konuĢmadığı müddetçe bütün bu maddî tesisatı havi radyolar tamamen sessiz ve hareketsizdirler. Ruhun ebediliği âlemine izâfetendir.

Bin küsür sene evvel ruhun emir âleminden olduğunu dünyaya haykıran muhterem ve mübarek Resul-i Ekrem'in bu inci sözünü maddeye tapan göz ve kulak, bir türlü idrak edemez. Bir çok ilim kazanında yoğrulmuĢ, türlü kalıplara dökülerek mantık süz-gecinden süzülmüĢ sözlerle, binlerce ciltlik kitaplar yazılıyor ve bu gün herkesin evinde ve dünyanın her tarafında bulunan radyo bize ispat ediyor ki: . Asıl radyo, verici istasyondur ve orada konuĢan spiker asıl radyodur. Her dalga uzunluğundaki his dalgalarını ve ihtizazları alan büyük Velîler senelerce evvel vücudun vahidden ibaret olduğunu haykırmıĢlar: “Müessir ile Müessirun fih” ifâdelerini kullanmıĢlardır. Bütün dünyadaki radyolar kırılırsa radyolar vahid olur. Teker teker iĢleyen radyolar bu dalgaları almaz hale geldiği zaman, kıyamet-i suğra vuku’a geliyor. Bir gün bütün radyolar dalgaları almaz hale gelecek o zaman kıyamet-i vusta olacaktır. Ġnsan mevcudiyetinden çıkan ruh radyonun muattal hale gelmesini ifâde eder.

"Ankara radyosunun neĢriyatı bitti. Geceniz hayırlı olsun!.." dendiği zaman yarın radyo konuĢmayacak demek değildir. Emir âleminin ihtizazı olan ruh ayrıldı diye yarın insanın tekrar dirilmiyeceğini söylemek doğru değildir. . Kıyamet-i kübra husulünde mükerreren kâinatın tek konuĢan spikeri Cenab-ı Zülcelâl tekrar konuĢacak ve yıllarca sessiz kalmıĢ radyo cihazları da tekrar ses vermeğe baĢlıyacaktır ki bu “Ba'sü bad-el-mevt”tir iĢte. Hangi tohum ekilmiĢ de bitmemiĢ...

“Eleyse zalike bikadirin 'ala en yuhyiyelmevra.!..”

Hallacı Mansur, radyosuz asıl spikeri dinledi ve: “Radyo yoktur ve yalnız spiker vardır!” diye bağırdı: “Ene’l-Hak". Bu derin hakikati iĢitenler köylerde radyo dinleyen ve radyonun hangi

Page 122: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 122 ~

mekanizma ile iĢlediğini bilmeyen insan kitleleri gibi anlayamadılar... Ve onu vurdular!..

Fir'avun da Allah'lık iddia ettiği için devrildi.

Mansur da: “Ben Allah'ım!” dedi boynu vuruldu. Ama firdevslere yükseldi…

Anlamadan anlamaya, söylemeden söylemeye, korkunç uçurumlar kadar fark vardır. Açık hakikatlara itiraz etmek, insanları felakete sürükler.

Allah'ın Velîlerinden mübarek bir zat Ģeyhinin bekâ âlemine göçmesi üzerine teessüründen kabrini ziyaret eder, dönerken: “Bu dünyada artık ne var Ģeyhim göçtü, yaĢamak mânâsız!.." diye düĢünüyordu. Tam bu sırada önünde bir nûr belirdi. Nûr gittikçe büyüdü, kesif bir hal aldı; Ģeyhinin hayattaki Ģeklini aldı. Müridine elini uzatarak: “Acele etme oğlum daha ben bile ölmedim. Sen ölmeğe ne diye hazırlanıyorsun!" buyurdu.

Büyük Bestamî buyuruyor: “Ben hakikate erdikten sonra Ģunlarda yanıldığımı anladım: Sanıyorum ki ben Allah'ı istiyorum. Sonradan, anladım ki Allah beni istiyor. Allah'ı zikrettiğimi sanıyorum. Meğer Allah beni zikrediyormuĢ. Yaptığım Ģeyleri kendi faydam için yaptığımı zannediyorum sonradan öğrendim ki Allah'a çoktan kavuĢmuĢum!"

Bütün beĢeriyet, âlimleriyle, kitaplariyle, üniversiteleriyle ölüm hakkında asırlarca söylemiĢ, karalamıĢ, bağırmıĢtır. Netice hepsinin hulasası Ģudur: Hıçkırık, gözyaĢı, ıstırap... Ve binlerce hastalık nev'i isimler, teĢhisler… Bu bir satıra çıkan kelimelerin mânâları ile teselli bulmağa savaĢmıĢtır. Ölüm ve ötesini herkes mırıldanmıĢtır. Her önüne gelenden bir iki Ģeyi öğrenmekle kendisini olgun addeden kimseler, dinin kemâl ve inceliklerini anlıyamadılar.

Ġslâm itikadına muhalif olarak ve birtakım batıl aklî delillerle tahkim edilmiĢ makaleler ve kitaplarla kütüphaneler dolmuĢtur.

Hissen gizli olan bazı Ģeyleri, görme duygusuyla keĢif ve izah müĢküldür. Denizlerin sularını riyazî olarak hesaplayınız Ģu kadar ton her gün buhar haline gelir eksileni hesaplayınız, Ģu kadar sene sonra bu deniz bitecek diye

Page 123: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 123 ~

riyazî bir neticeye varınız. O an geldiği zaman denizlerin yine yerinde olduğunu göreceksiniz. Zira deniz o kadar senede sularını değiĢtirebiliyor, bunu niçin düĢünmüyorsu-nuz?

“Men fekade hissen fakade ilmen.”

Netice ölüm hakkında: “Bilmiyorum!" tasrif edilmiĢ sıgasıyla yapayalnız kaldığımızı görürüz. Ölümü, ilim, üniversite kürsüsünden değil iman kürsüsünden beklemek lazımdır.

Beni senelerce yazılarımdan takip eden muhterem okuyucularım, artık ben yalnız hatıralarım için yaĢıyorum. Bir çok hatıralar taĢıyan insan ormanlardaki kurumuĢ meĢe ağacına benzer. Bu meĢe artık kendi yapraklariyle süslenmez. Bazen çıplaklığını asırlar geçirmiĢ dallarının üzerinde biten yabani nebatlarla örter. Bir müddet için sizlerden böyle uzak kalıĢım, ebedi âlemde ayrılmamak içindir. Hayat geçicidir. Ġnsanın ailesi bir gün gibi geçer gider. Allah'ın takdiri onu bir duman gibi dağıtır. Oğul ve kız babasını, babası oğul ve kızını, birader hemĢiresini, hemĢire biraderini pek az tanır. MeĢe ağacı etrafında palamutların filizlendiğini görür amma âdemoğulları bu saadetten de mahrumdur.

Bu sözler, gecenin derin karanlıkları içinde gizlenen ve kayaların arasından sızan sulariyle mevcudiyetleri meydana çıkan kaynağa benzer. Bu kaynağı anlamanızı rica ederim. Size rahmetli olmuĢ bir arkadaĢımın söylediği sözlere ismimi ilâve ederek huzurunuzdan ayrılıyorum. Duanızı dilerim!..

Bakanlar bana Gövdemi görürler Halbuki ben baĢka yerdeyim…

Günü gelince Gömenler beni Gövdemi gömerler Orada bile baĢka yerdeyim…

Gel aç üstümü ne görüyorsun Görünmeyeni…

Page 124: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 124 ~

Görebiliyor musun Doktor nerede Derman ne oldu? Sana bana olan ona da oldu…

Kendi beyaz gömleği altında Birden yok oldu…

(Ruhun Ģâd olsun sevgili azîz Hocam!..)

س أن على بقادر ذلك أل ح الموتى “Eleyse zalike bikadirin 'ala en yuhyiyelmevra. : Peki (bunları yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?” (Kıyâmet 75/40)

Mukayyed : Kayıtlı. Serbest olmayan. Sınırlı. Bağlı. * Deftere geçmiĢ, kaydedilmiĢ olan. BağlanmıĢ. El veya ayağında zincir, kelepçe bulunan. Mevkuf olan. * Bir iĢe ehemmiyet veren. ĠĢine önem verip bakan.

Müsterih : (Rahat. dan) Ġstirahat eden, rahat bulan.

Ma’lul : Ġlletli, hasta, sakat, kötürüm. * Harpte bir uzvunu kaybetmiĢ gazi.

Tevdi’ : Emanet vermek, bırakmak. * Misafirin veda etmesi. Giderken kalanlara: Allah'a ısmarladık gibi veda etmesi, bolluk hoĢluk duasıyla bırakıp gitmesi. * Mutlaka terkedip bırakmak.

Ferd : Tek, bir, yekta. EĢi, benzeri olmayan. Bîhemta olan.

Telâfi : Eksik olan bir Ģeyin yerini doldurmak. Tamamlamak. * Ziyanı karĢılamak. Zararı ödemek.

Huruc : Çıkma. DıĢarı çıkma, çıkıĢ. * Ayaklanma, isyan etmek.

Ġnkıta’ : Tükenme. Kesilme. Arkası gelmeme.

Maada : BaĢka. Fazla. Bundan gayrı. (Bak: Adâ) (Ġstisnâ kelimesidir)

MübeĢĢir : Ġyi haber verip sevindiren. Hayırlı haber veren. Müjdeleyen.

Saika : Yıldırım. Ölüm, mevt. * Nüzul ateĢi. * Semadan gelen Ģiddetli ses. * Mühlik ve azab. * Bulutları sevke vazifeli melek.

Kisve : Birbirine bağlanan, bir sıra meydana getiren Ģey. Zincir. Zincir gibi birbirine ekli ve bitiĢik olan. * Soy, sop. * Sıradağ. * Seri. Dizi. * Ard arda gelen Ģeylerin meydana getirdiği sıra.

Anasır : Unsurlar, öğeler.

Page 125: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 125 ~

Vabeste : f. Bağlı, mütevakkıf, olması bir Ģeye bağlı olan.(Bir fikre davet, cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir. M.)

Keyfiyet : Bir Ģeyin esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ciheti. * Kalite. Madde. (Kemmiyetin zıddıdır.)

Gaddar : Kahredici, öldürücü. Ahdine vefâ etmeyip hıyânet eden. Hâin, zâlim, çok zulmeden

Maada : BaĢka. Fazla. Bundan gayrı. (Bak: Adâ) (Ġstisnâ kelimesidir)

Havi : Ġçine alan, ihtiva eden, kaplayan. Câmi'. * Biriktirici. * KuĢatan.

Muattal : Tatil edilmiĢ. Kullanılmaz olmuĢ. Battal edilmiĢ. TerkedilmiĢ. * ĠĢsiz. Tenbel.

Müessir : Te'sir eden. Ġz bırakan. Te'sirli. Dokunaklı. * Hükmünü yürüten. * Eserin sahibi.

Müessirun fîh : Te’sirden etkilenen.

Ba’s-ü-bade’l-mevt : Öldükten sonra tekrar dirilmek, diriltmek. (Bak: Ahiret)

Âhiret : Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olamaz. Kur'an ve peygamberi inkar etmiĢ olur. Ġnsan ölüp toprak olduktan sonra onu kim diriltecek diyenlere Kur'anın pek çok cevaplarından biri meâlen Ģudur: "Onu ilkin kim yarattı ise, öldükten sonra da yine o diriltecek." (Bak: HaĢir)

HaĢr : (HaĢir) Toplanmak, bir yere birikmek. * Toplama, cem'etmek. * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahĢere çıkarması. Kıyamet. * Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekirdeğinden diriltilerek bütün insanların HaĢir Meydanında toplanmaları. (Bak: Acb-üz Zeneb)

Acb : Kuyruk sokumu. "Us'us" denilen küçük kemik. Her Ģeyin kuyruk dibi ve nihâyeti. Fâtiha-i hilkat olan küçük kemik.Acb-üz zeneb diye Hadis-i ġerifte ismi geçen ve insanın kuyruk sokumundaki en küçük kemik.(Kur'ân-ı Kerim'de "Sure: 30. âyet: 27" Yani: "Sizin haĢirde iâdeniz, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır." Nasıl ki bir taburun askerleri istirahat için dağılsa, sonra bir boru ile çağrılsa, kolay bir surette tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir tabur teĢkil etmekten çok kolay ve çok rahattır. Öyle de bir bedende birbiri ile imtizaç ile ünsiyet ve münasebet peydâ eden zerrat-ı esasiyye, Hz. Ġsrâfil'in (A.S.) suru ile Hâlik-ı

Page 126: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 126 ~

Zülcelâlin emrine "Lebbeyk" demeleri ve toplanmaları aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür. Hem bütün zerrelerin toplanmaları belki lâzım değil. Nüveler ve tohumlar hükmünde olan ve hadisde "Acb-üz zeneb" tâbir edilen ecza-i esasiyye ve zerrât-ı asliyye ikinci neĢ'e için kâfi bir esastır, temeldir. Sâni-i Hakim beden-i insanîyi onların üstünde bina eder. S.)(ArkadaĢ! Zâhire nazaran, haĢirde, ecza-yı asliye ile ecza-yı zâide birlikte iade edilir. Evet, cünüb iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz'ün bir yere gömülmesi sünnet olduğu ona iĢarettir. Fakat tahkike göre, nebatatın tohumları gibi "Acb-üz-zeneb" tâbir edilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haĢirde o zerreler üzerine beden-i insanî neĢvü nema ile teĢekkül eder. Ġ.Ġ.)

HAMD VE ġÜKÜR

ġükür daima ni'met ve ikram-ı Rabbâniye karĢı duyulan minnet ve mahcubiyetin ifâdesidir. ġükrün ifâdesinde, tekrarının, devâmının ve fazlalaĢmasının arzu edildiği gizlidir. “Hamd” de: “Bu kadar kâfi”, “Fazlasını arzulamam”, “Kanaat hududundan bir santim ilerlemesini istemiyorum”, “Beni bu hâlime bırakın” istekleri mevcuddur. Mesaib ve belâyaya karĢı en büyük bir silâhtır hamd. Hamd edilecek yerde Ģükür yapmak, Ģükür edilecek yerde hamd etmek caiz değildir. Hem de tehlikelidir. “Elhamdülillah!” diyen bir kimse: “Yarabbî kudretlerin kaynağı Sen'sin. Her Ģey Sen'in arzunla mümkündür. Ben hâlime razıyım, belâya da, saadete de... Beni bu hâlimden, bu hâlimi aratacak hâle sokma!” demektir.

“Elhamdülillah çok Ģükür!” demek ise : “Hâlime razıyım, bu hâlimi bana aratma” PeĢinen de: “Yarâbbi teĢekkür ederim!” demektir. “Beni, seni tanıyan yarattın, bundan dolayı hamdederim! Fena bir kul, âsî, münkir bir kimse yaratabilirdin; bu bana kâfidir!”

Hamd; Bütün belâyanın önüne sed çekmektir. Çok ince hâller vardır, Hamd veya Ģükürün hangisini yapmak lüzumiyetinde hataya gidebilir insan. Bundan dolayı da bu hataları yok etmek için “istiğfar” yapmak lâzımdır. “Ben bilemedim, kestiremedim, niyetim hâlistir, fakat senden istemek edebini,

Page 127: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 127 ~

kul olduğum için lâyıkı ile anlayamıyorum. Bundan dolayı, hatâlarımı bana bağıĢla!” arzusunu dilemektir.

Hamd; Cesedin haykırıĢıdır.

ġükür: Ruhun haykırıĢıdır...

Hamd ile azap ve cehennemden kurtulunur. ġükrile Cennet'e girilir. Ni'met ve ikram-ı ilâhiyeye bilâ istisna her canlı: Ġnsan; hayvan, nebat mazhardır. Hem de arası kesilmeden. Akan ırmak herkese su verir. GüneĢ herkese sıcaklık saçar. Rüzgâr herkesi okĢar. Bu ni'metlerden dolayı bunu vereni bilmese bile, o ni'metlerin verdiği ferahlık ve telezzüzden dolayı insanın yüzü güler: “Oh!” der. Nebatların yaprakları canlanır. Bu bir nev'i “Oh!” demektir. Hayvan su içer, doyar kuyruğunu sallar. KuĢ öter. Bunlar hep bir nev'i: “Oh!” demektir, iĢte bu Ģükürdür.

Cenab-ı ALLAH, yarattıklarına “Hamd”'ı öğretmek için, Resûllerini göndermiĢtir. Bunların ilki ve sonu hamdedici olan Muhammed (s.a.)'dir. Hamd'ı yaratılan her mahlûka öğreten O'dur. Onun için Ģükrü, ruh ezelden, bilir. Hamd sonradan öğretilmiĢtir. ġükür doğrudan doğruya, “Zâtullah”a raci’dir.. Hamd onu tanıtan, yalvarma edebini öğreten Resûlden, ALLAH'ı Zülcelâl’e çevrilir.

Dünyadaki hamd'ı iyice öğrenmeden örseleme. ġükürde kal, ikisinin arasında Ģeytan seni bocalatırsa “Sabır” da kal... Hem de hududsuz sabırda. Sabırda hazineler gizlidir. Buğday sekiz ay toprak altında, gizlenmeye sabrettiği için azîz ni'met olmuĢtur. Sedef aza kanaat ettiği için sabra kavuĢmuĢ ve ALLAH içini inci ile doldurmuĢtur. Resûl aza kanaat âbidesi olduğu için “Rahmetenli’l-âlemin” ba’s edilmiĢtir. Sabırda, kanaatta; RAHÎM, Ģefik olan Allâhu Lemyezel gizlidir. Bu sıfatlara bürünene: “Size ġah damarlarınızdan yakınım” diyen ALLAH görünür...

Page 128: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 128 ~

Hamd, âhiret kapısında biter.. ġükür ise diğer âlemde de vardır. ALLAH'ın mağfiret deryasında yegane eriyen Ģey Ģükürdür. Diğerleri erimez. Mağfiret deryası tarafından kabul edilmez. ġeker suda erir. Zeytinyağında Ģeker erimediği gibi, Ģükürden baĢkası da mağfiret deryasında erimez... Hamd, insanı mağfiret deryasında eriyecek hâle hazırlar ve insan Ģükür külçesi hâlinde, mağfiret deryasına dalarak eriyip gider, Saâdet-i ebedîye'ye karıĢır.

O zaman “Cemâlullâh” tecellî eder. O hâlde bütün ni'metlere “maddî ve mânevî” Ģükür... Mesaib ve belâyaya hamd etmek lâzımdır..

Kuldaki Ģükrün ifâdesi, edeb içinde, emirlere büyük bir zevkle itaat, sonu gelmeyen tatlı bir arzu ile istekle ibadat, taattır. Hamd'ın ifâdesi, me'yus olmadan rıza, tahammül ve sabırdır. ġükrün menzili en küçük dereceden en büyük derecelerine kadar daima doludur. Zira ruhlar, arza inmeden evvel kendilerine Ta’lim edilmiĢtir. Ruhların arza indirilmesindeki murad-ı ilâhî hamdı öğrenmeleri içindir. Hamd menziline gidilirken bu yolu dolduramıyanlar yuvarlanırlar. ġükrün hakiki olup olmadığı hamdın mevcudiyeti ile isbat edilir.

“Hayır ve Ģer ALLAH'tandır.” Hayır, Ģükrün yerine varması ile gönderilen, ardı arası kesilmeyen mağfiret-i Sübhanîyyenin, le-mead ve akisleridir.. ġer, Hamd'sizliğin mukabilidir. AteĢe el sokmayan nasıl elini yakmazsa, hamd edene Ģer gelmez... AteĢe elini sokanın eli nasıl yanarsa hamd etmeyene Ģer gelir. Bunların istisnasız kanunu ilâhî oluĢundandır ki: “Hayır ve Ģer ALLAH'tandır.” Cümle-i Celilesi bildirilmiĢtir. Kulun Ģükrüne vesile olacak bütün ni'met ve ikram-ı ilâhilerin sai ve muhafızları, meleklerdir. ġerrin, hamdsız kalmasına da çalıĢan, Ģeytandır. Bu büyük ve ilâhî intizam ve carî kanunun fehmedilsin edilmesin sigortası da, kanaat ve sabır hasletlerinin takviyesine çalıĢmak ve bunda muvaffak olmaktır. Kanaat ve sabır zırhına bürünene, Ģeytan yaklaĢamaz. O zaman kul hamd edici sıfatını giyer, iĢte, Resûlullâh'ta erimek budur. Resulullâh'ta eriyenin içinde korku yoktur. Zira Resûlullâh'ta eriyen kimse, rızadan bir parça olur. “Cemâlullâh”a kavuĢur, bütün bu nehy-i ilâhiler, buraya kavuĢmak için kurulmuĢ, mağfiret süzgecinden süzülmüĢ çârelerdir...

Page 129: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 129 ~

Nehiyileri, mantık yürütmeden, akıl ile eĢelemeden, Ģüphesiz kabul ve tatbik etmek lazımdır. ġeker hastalığına, Ģeker yemek yaramaz; vücudu ifna eder. Bu bir hakikattir. “Niçin yaramaz? izah edin!” Yapamazsınız!.. Ancak, onu, ehli olan doktor, size tecrübe ile izah eder. Bütün hastalıklarda, bazı hususlarda kat'i perhiz yaptırılır. Çünkü alınırsa vücudu fenaya götürür. Mânevîyat âleminde de iĢ, aynı ile vaki’dir. Onun için; “ġarap içmeyiniz!”, “Hınzır eti yemeyiniz!”, “Yalan söylemeyiniz!”, “Kimsenin hukukuna tecavüz etmeyiniz!”, “Ulûlemre itaat ediniz!”, “Ġsm-i Ġlâhîyi anmadan bir Ģey kesmeyiniz!”, “Adaletten ayrılmayınız!”. Velhasıl bütün haramlar ve nehiyler; ruhun temiz, saf bir hâlde, Allâha dönmesini temin için vaz'edilmiĢ, ALLAH emirleridir. Sebeplerini aramaya kalkma! ġeker hastalığına Ģekerli maddelerin niçin dokunduğunu anlaman için doktor olman lâzımdır. Doktorluk tahsil et, ondan sonra anla!.. Nehiylerin sebeblerini anlamak için de mânevîyat doktoru olmak lâzımdır. Onlar da, dünyada iken, HAKK'a vasıl olan velîlerdir. Bir doktor, Ģekerli hastaya, Ģekerli maddelerin dokunacağını yalnız söyler geçer, izah etmez, etse bile, hasta anlıyamaz. Nebîler de böyledir, izah edilse anlaĢılamaz. O makam ve mertebe, o ihtisas dereceye ulaĢmak lâzımdır. Onun için, akıl ve mantıkla izahlar bulmak bir iĢe yaramaz insanı yuvarlar!..

Muhterem okuyucularım, bu iĢleri bu kadar bilmeniz, herhâlde kâfidir, zannederim. Niyaz ve dua ederim; ALLAH sizi kanaat, sabır gösteren, Emirlere Ģek ve Ģüphesiz itaat eden, ġükrü bilen ve daima hayâ ve mahcubiyet içinde bulunan, Mesaib ve belâya karĢı tükenmez hamdedici ve sabır, huzur içinde yüzen kullarından eyleye. Beni dinlediniz, belki bir Ģeyler öğrendiniz. Mukâbeleten de, bana, ayrıca teker teker dua etmenizi dilerim.

ġimdi bu edeble biraz daha dolaĢalım: Emr-i Ġlâhîyi bihakkın yerine getirmeden, ALLAH'tan bir Ģey istememek, “hayâ” dır. Hayâ makamında kul, saray-ı ilâhiyeye girebilir.

Page 130: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 130 ~

Saray-ı ilahînin adabı muaĢeretini bilmeden, burada yürünmez. Siyret-i Resûl, Ahlâk-ı Resûl buranın adabıdır. Bundan dolayı Rahmet-i Sübhaniye, kalb-i pak-i Resûl'e inmeden, onun parçaları olan kullara yetiĢmez. Onun için, her münacaatın baĢında, Resûl'e selâvat getirmek icabeder. Bu usulü, kendi, kudreti derecesine göre, insanlar ya takip ederler yahut etmezler. Bu takipte hatâ, daima, insana râcî bulunur, insan, bu yol üstünde, Ģeytan ile birliktedir. Hatâ, bazân doğru; bazân, hatâ Ģeklinde görünür. Kul, bunların farkında değildir, insan, sevdiklerinin hatalarından dolayı üzüntü duyar; Bu duygu, RAHÎM esmâsının, kula göre tecellî miktarıdır. Bunun altında acıma gizlidir. Fakat esmâ-yı Ġlâhîyenin “RAHÎM”'in altında acımak gizli değildir. Gizli olsa o sıfatlıktan çıkar... Soğuk su ateĢi giderir. Bu gidermek, ağzı kuruyan ve içi yanan adama, suyun acıdığından değildir. Suyun, ferahlık verici olmasındandır. ĠĢte, “Rahmetel-lil âlemin” olarak gönderilen Resûl, ALLAH'ın RAHÎM esmâsının pınarının hazinesinin musluğu gibidir. Bu sıfatın Resûl'de tecellîsi murad-ı ilâhîdir. Bu tecellîye çarpmak; “ġefaat” denilen, “Resûl'ün kulun hatâsına karĢı duyduğu kalb-i mübârekelerindeki üzüntüyü kaldırmak için, Cenâb-ı HAKK tarafından kendisine hediye edilen destur”'u ortaya çıkarır.

ġefaat dilemek, istemek; aslında RAHÎM esmâsının Resûl'de tecellî eden acımak lifinden, yardım taleb etmektir. ġefaat etmek demek; RAHÎM esmâsının kulun kaldırabileceği miktarda olanını RAHÎM sıfatına çarptırmak demektir. Onun için: “ALLAH'ın izni olmadan Resûl ġefaat edemez!” sözünün mânâsı böyle fehmedilir...

“Tevessül” ise; dilemek, istemek lifinden çıkan rahmeti istemek demektir. Tevessülde kulun tahammülünün fevkinde RAHÎM esmâsı tecellî eder, kul kurtulur. Fakat ânı vahidde de erir. Tevessülün altında acımak yoktur. Ġnsan evvelden hazırlıksız ise yuvarlanır. “Tevessül” de bir hususiyet, “ġefaat” de umumîyet gizlidir.

Rahmet çeĢmesinin pınarının fıĢkırdığı yer Resûl olduğu için “ġefaat” herkese yapılacaktır. Arzu etsen de, etmesen de. Zira Rahmetelli’l-âlemîn'dir O Resûl-i Kibriyâ... “ġefaat etmem!” dediklerine bile Ģefaat edecektir O Mahbub-u Hüda...

Page 131: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 131 ~

Tevessül tehlikelidir. Hak etmeyene tevessül etmek, edeb harici bir iĢtir.

RAHÎM esmâsının altında, kalb-i pâk-i Resûl gizlidir. RAHÎM esmâsının altında acımak yoktur. Acımak olsa “KAHHÂR”, “Zu’l-ĠNTĠKÂM” esmâlarının mânâsı kalmaz. Sıfat-ı Ġlâhîye yekdiğerini cerh edemez. Yek diğerinin tamamıdır. Ancak tecellî Ģekillerine göre baĢka baĢka görünürler... RAHÎM esmâsı kalb-i Resûlde “Acımak” Ģeklinde tecellî ederek “ġefaat” hâlinde ortaya çıkar.. RAHÎM esmâsının yoğurduğu ve yıkadığı kalb-i mübârek-i Resûlde parlıyan “RAHÎM” ismi, acımak sûretinde tecellî ediyor. Esmâlar, kuldaki tecellîlerine göre tezahür eder, hangi esmâ daha ziyâde tecellî ederse, o kul, o Ģekilde bir insan olur.

Can almağa mahsus “Azrail”, “Mümit” esmâsının tecellîlerini yerine getirir. Esmâ doğrudan doğruya sudûr ederse canlı hiç bir mahlûk kalmaz. Kelâm-ı Ġlâhî Resûl'e “Cibril” ile nazil olmuĢtur. Doğrudan doğruya nazil olsa kâinat buna tahammül edemez. “Kur’ân’ı biz dağa indirseydik, dağ paramparça olurdu.” Diğer büyük melekler de böyledir. Cenâb-ı ALLAH'ın herĢeyle teması vasıtalı murad etmesi, canlı cansız bütün kâinat ve mevcudatın tahammülsüzlüğündendir. “Biz insana tahammülünün fevkinde iĢ yüklemeyiz” âyeti budur. Esmâların birleĢtiği “Zâtullâh”ın küçük bir tecellîsine bile tahammül edilemez. “Lilcebeli cealehû dekken” bunun beyanıdır.. ĠĢte, “ġefaat” bu tahammülsüzlüğü tahammül edilir hâle getirmek için Resûl-i Ekrem'e verilmiĢtir…

للعالمن رحمة إلا أرسلناك وما“Ve ma erselnake illa rahmetel lil alemin : (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

ه أقرب ونحن نفسه به توسوس ما ونعلم النسان خلقنا ولقد الورد حبل من إل“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona Ģah damarından daha yakınız.” (Kaf 40/16)

عا خاشعا تهلرأي جبل على القرآن هذا أنزلنا لو تصد ن م ة م خش المثال وتلك اللرون لعلهم للناس نضربها تفك “Lev enzelna hazelkur'ane 'ala cebelin lereeytehu haĢi'an mutesaddi 'an min haĢyetillahi ve tilkel'emsalu nadribuha linnasi le'allehum yetefekkerune. : Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baĢ eğerek, parça parça olmuĢ görürdün. Bu misalleri insanlara düĢünsünler diye veriyoruz.” (HaĢr 59/21)

Page 132: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 132 ~

Mesaib : kader gereği ve kuln tercihi sonucu isabet eden hoĢ olmayan olaylar.

Belâ : (c.: Belâyâ) Afet. Sıkıntı. Tasa, kaygı. Musibet. Mücazat. Ġmtihan. Dâhiye. * Yaramaz nesne

Raci’ : (Rücu’. dan) Geri dönen, ric'at eden. * Dair, aid, alâkası olan, dokunur olan, müteallik. * Gr: Bir Ģahıstan kinaye olan zamir.

Ba’s : Gönderme, gönderilme. * Cenab-ı Hakk'ın peygamber göndermesi. * DiriliĢ. Yeniden diriltme. Ġhyâ. * Uykudan uyandırma. Lemyezel : Ezeli olmayan.

Menzil : Ġnilen yer. Konulacak yer. * Yer. Dünya. Ev. * Mesafe.

Mey’us : Yeisli, kederli,üzüntülü.

Ta’lim : Öğretmek. YetiĢtirmek. AlıĢtırmak. Belli etmek. Ġdman.

Mead : Âhiret. (Bak: Maâd)

Sai : ÇalıĢan. * Devletçe posta idaresinin kurulmasından evvel mektup ve emanet götürüp getiren kimseler. * Bir yere vâli olan. * Cemaat baĢı. * Yan yan giden. * Hızlı yürüyen. * Koğuculuk yapan.

Nehiy : Yasak etmek. Menetmek. * Gr: Emrin Menfî Ģekli.

Ġfna : Mahvetmek. Tüketmek. Kıymetini kaybetmek. Çok zarar etmek. Yok etmek.

Mukabele : KarĢılık, karĢılamak. * Mücadele. * KarĢılaĢtırmak. KarĢılıklı yapılan iĢ, karĢılıklı yapılan okuma. * Camide Kur'ân-ı Kerimi okuyup halka dinletmek.* Yüz yüze olmak. * DüĢmanın Ģerrinden kurtulmak ve onun Ģiddetini kaldırmak için onu yıldıracak tedbirde bulunmak.

Lif : Hurma çöpü,kas tel.

KAZA VE KADER

“Ben insanın sırrıyım ve insan benim sırrım”

ALLAH

ALLAH'ın ilim ve tekvin sıfatlarına raci’ olan kazâ ve kader îmanın en esaslı temellerinden olup, her ikisine birden îmân farzdır, Ġslâm dininde... Ġnkâr dinsizliktir, Ģirktir. Bu hâl elim ve feci bir hâldir insan oğluna...

Ġslâm dininde en çetin, anlaĢılması güç, akılla zor kavranabilen mevzu’ların baĢında gelir...

Page 133: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 133 ~

Ġnanabilen, aklın kavrıyamıyacağı bir sevgi içine gömülür.. Ne mutlu bunlara!.. Hazret-i Resûl bu mevzu’da sual soranlara: “Buna imân ediniz, münakaĢa etmeyiniz. Bu yüzden sizden evvelkiler dalâlete düĢüp mahvolmuĢlardır” buyurmuĢtur...

Kazâ ve kadere îmân, ALLAH'ın ilim, irade ve tekvin sıfatlarına îmân demektir. Eskiler, kazâ ve kaderi izah için, bir çok söz söylemiĢlerdir.. Hepsi kapalı ve anlaĢılması güçtür. Zira söylenenleri anlamak derin vukufa bağlıdır. Kazâ ve kaderin târifi, Ġslam dininde iki büyüğün izahı içinde mütalâa edilegelmektedir...

Mâturüdi ve EĢ'ari. Biri: Ezelden bütün eĢyanın vücuduna taallûk eden ilm-i ilâhi.. Diğeri: Ġlm-i Ġlâhîye mutabık bir sûrette kâinata ezelden taallûk eden ilâhi irade... ĠĢte elde olan târifler bunlardır... Bunlar izah değildir. Târiftir.

Bunlara karĢı cebriye ve kaderiyye diye iki garip uydurma izah ve mütalâa daha vardır... Bu târif ve izahtan anlamak çok güçtür. Kazâ ve kaderin bu izahlarını yapanlar, anlamamıĢlar diyemiyeceğim, anladıklarını izah edememiĢlerdir. Ancak târifte kalmıĢlardır. Biz bunları anlaĢılabilecek Ģekilde izaha çalıĢacağız... Yalnız bazı cümlelerle okuyucularımıza biraz malzeme vermek lâzımdır:

l - ALLAH insanları arzuları üzerine hareket etmek kabiliyetinde halketmiĢtir.

2 - Bundan dolayı ALLAH ihtiyara bağlı olan bu iĢleri, insanların dilemelerine, arzularına ve ihtiyarlarına uygun olarak irade ve icad buyurur ki, bu irade ve icad evvelden mevcud olup, kanun Ģeklinde kâinatda Sünnetûllâh ismi altında câridir. Zira âdât-ı ilâhîye bu yolda cereyan etmektedir.

3 - Ġnsanların irade ve ihtiyar sahibi bir mahluk olması da, ALLAH'ın dilemesi ve takdir buyurmasiyle olmuĢtur.

4 - ALLAH insanın istediğini yapabilir bir sûrette olmasını dilemiĢ, ve öylece halketmiĢtir. Bunun içindir ki, insanlar kendi istek ve ihtiyarı ile bir Ģey yapmak, veyahut yapmamak iktidarına mâliktirler, iki cihetten birini tercih ve ihtiyar edebilirler. “Ġstiyen îman eder, istiyen etmez.” âyet....

Page 134: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 134 ~

ġimdi bu küçük bilgiyi unutmayınız. Okurken kafanıza saplanacak her türlü fikir ve itirazı terkediniz, okumaya devâm ediniz...

KADER: Kâlem-i alâ ile ALLAH'ın dünyalar, âlemler yaratılmadan evvel yazılmıĢ, bir arzusudûr.

KAZÂ: Bu muradın oluğudur.

Kader ve kazâ insanlar içindir. Bundan dolayı insanlar ebedîdirler. Ezelî değildirler. Yalnız Zülce-lâl ezelidir. Kader ve kazâ hürmetine Cenab-ı ALLAH her esmâsının altına RAHÎM esmâsı ile gizlenmiĢtir... Her Ģey ALLAH'tan olduğuna göre: “bizi muhafaza et!” demek lüzumu ortaya çıkar. “Ya Hafız” bize acı, afat verme!” demek sûretiyle Cenâb-ı ALLAH daima kendisini tesbih ettirmededir...

KÂLEM-Ġ A'lÂ: “Arzuladığım proje tahtında dünyaları yaratacağım!” bu isteğin tezahürü çizilmiĢ demektir. Bu çizilme Kâlem-i A'lâ iledir. Yâni muradın tecellî etmeden evvel lâmekândaki oluĢuna “Emir sudûru kanalı” Kâlem-i A'lâ'dır. Bu yazılıĢ, kaderdir. Meselâ: “Hava, su, toprak, ateĢ yaratacağım, bunlara bir çok hassalar verip değiĢmez kanunlar ile yekdiğerine bağlıyacağım!” Bunlarda fizikî, kimyevî bir çok kanunlar, prensipler vardır. Su sıcağa maruz kalacak, buhar olacak, buhar soğuğa çarpacak su olacak, kar olacak, herĢey arz çekimi ile düĢecek, ilaâhiri gibi değiĢmeyen hâdiseler, muradın tezahürü, oluĢudur. ĠĢte bu kazâdır.. Suyun yaradılıĢı muraddır. Muradın tecellîsi kaderdir. Suda birçok hassalar var; buhar olma, kar olma, buz olma, gıda olma, bunlar kaderin muhtelif tecellî Ģekilleridir, değiĢmez.. Bütün bu oluĢlar bir kanun altında devâm eder. Canlılar bu kader denizi içinde bulunuyor. Bunun Ģiddetine maruz kaldığı dakikada kazânın tecellî etmesi ile, evvelce tespit edilen muradda gizli bulunan kudret tecellî eder. Meselâ: Suya düĢen boğulur, kazâya çarpar demektir. Suyun boğmak hassası kaderdir. Buna tahammülsüzlük, kazâya çarpılmaktır.

Page 135: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 135 ~

Herkesin ağzında bir kazâ kelimesi dolaĢır. Birden bire, bilinmeden bir Ģeye giriftar olmak mânâsına kullanılır. Aslında o hâdise mevcuddur. O anafora kapılmak, değiĢmeyen kazâ hududuna girmek demektir. Biz ismini yanlıĢ, anlamadan söylüyoruz. Amma bu, insanların bulduğu güzel kelimelerden biridir.

Sünnetullâh tağyir edilemez, kader değiĢmez.... Ormanda bulunan bir ağaca; ALLAH “Er REZZAK” esmâsiyle rızkı topraktan veriyor. Gökten bulut ile suyu vermektedir. Bulutların cezbi, ormanların iĢidir. Ormanları harabedersek, ağaçların ALLAH'ı zikretmelerine son vermiĢ oluruz. O zaman Sünnetullâh'ın cüz'i bir kısmı tağyir edildiğinden bulut gelmiyor. Yağmur da yağmıyor... O hâlde ormanları harabedilen bir yerde ALLAH'tan yağmur istemek ayıptır... Yalnız esasında çöl olan yerlerde yağmur duası yapılabilir. Dua, daima Sünnetullâh dıĢında, tasarruf hududunda olacak hâdiselerden seçilerek yapılır. Tasarruf hududunda hayır ve Ģer ALLAH'tandır. Emrin câri olduğu hudud içindedir.

Hayır, Hay esmâsını harekete getirip bütün diğer esmâlarla birlikte insan denilen ekmel mahlûku hayatta tutan güzel ve değiĢmeyen kanunlardır. Bu kanun, insanın, tam sıhhat ve Sünnetullâh kanunlarına uygun bir sûrette idame-i hayat etmesi için kendine uymasını âmirdir. Bunun içinde adalet, ahlâk prensibi gizlidir, iyiliğe matuftur. Bu hayırdır… Bunun aksi Ģerdir, insana zararı olup binnetice hay esmâsına karĢı bir isyandır Ģer. Her ikisi de ilm-i ilâhî ile evvelden tensip buyrulduğundan her ikisi de ALLAH'tandır.

Havadaki oksijen insan için lâzımdır. Hayatın devâmı için bu lâzımdır. Bir nevi hayırdır. Bunu yaratan ALLAH'tır. ALLAH'tandır. Ciğerlerine oksijen sokmamak bu hayrı kullanmamak demektir. Kullanmamak oksijensiz kalmak demektir. Oksijensizlik Ölümü intac eder. Vücud için bu bir Ģerdir. Oksijensiz kalmanın ölümü intac edeceği ALLAH tarafından evvelce takdir buyrulmuĢtur. O hâlde Ģer de ALLAH'tandır. Bütün bu hâdiselerdeki kanunların oluĢları ve neticeleri de ALLAH'tandır. Bu kanunların iyi veya fena taraflarına maruz kalmak ise, insanların elindedir...

Page 136: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 136 ~

Cebriyye de: “Her Ģeyi yapan, yaratan ALLAH'tır, biz bir Ģeye kadir değiliz” der. Kaderiyye: “Kul fiilinin yaratıcısıdır” diye tuhaf, garip, saçma fikirler ortaya atar. Bunlar kuru fikirlerdir. Bir mütalâadır. Fakat, anlatıĢ, öğretiĢ değildir... Bundan dolayı islâm akaidine tamamiyle mugayirdir..

Arzu-yı Ġlâhîyi bildiren Resûl-i Ekrem'dir. Kitab-ı Ekmeldir. Buna aykırı değil, küçük bir uygunluğu olmayan Ģiddetle reddedilir, islâm dininde... Ġslâm'ın saçma dinlemeye vakti, zamanı yoktur. Kazâ ve kader, Hayır ve ġer ALLAH'tandır. Bu gâyet tabiî bir inanıĢ ve olaydır. ALLAH'ın dünyaları yaratmadan evvel: “Ben Ģöyle bir dünyâ yaratacağım! Bunun iĢlemesi değiĢmeyen cazibe kanununa, kimyevî, fizikî, astronomik kanunlara, hayat kanununa, tekâmül kanununa tabi’ olacak!” Bunların hepsine ALLAH lûgatında “Sünnetullâh” ismi verilir.. Bunlar, inanan, inanmayan, canlı, cansız, velî, kâfir, mümin, dinsiz herkes için aynıdır. O hâlde, bu kanunda adalet prensibi ve her zaman böyle olduğuna göre de ahlâk prensibi gizlidir.

Kader; ALLAH'ın Cemâl esmâsına bağlı, RAHMÂN, RAHÎM sıfatiyle süslenmiĢ, nizâm-ı kâinat ve kudret-i nahiyenin azamet ve haĢmetinin tezahürleridir... Bu dekoru hazırlamasındaki murad-ı ilâhî, hay ile tecellî edip, gizli hazinesini görmek arzusunda bulunmasının, görülür ifâdesidir...

“Muhatabım olacak bir Ģey yaratacağım! Buna adalet ve ahlâk prensiplerinin değiĢmeyen bir zemini, bir mekânı hazırlıyacağım! ĠĢte Sünnetullâh'ım ile süslü bir kâinat yarattım! DeğiĢmeyen kanunları var!.. ĠĢte kader arzusu.. Hay’ı insana hediye ettim. Sünnetullâhın câri olduğu ve hayyın devâmı için Ģartları haiz olan kâinata koydum. Bu kanunlara riâyet ederse hediye ettiğim hay devâm edecek arzum dahilinde.. Bunlara riâyet etmezse Sünnetullâh içinde gizli Celâl sıfatımın gizlendiği kısımlarına hürmetsizlik etmiĢ olacaktır! Su yaratacağım.

Page 137: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 137 ~

Su azîzdir. Zira Cemâl sıfatının süsleri olan RAHÎM ve RAHMÂN sıfatlariyle azîzdir!..”

Canlılara hay bu azîzlikten çıkmıĢtır. Su, sıcağa maruz kalacak, buhar olacak, buhar soğuğa maruz kalacak, yağmur ve kar olacak. Bunlar sudaki, suyu yaratmadan evvelki arzuladığım güzel hassalardır. Yâni suyun kaderidir…

Suda bir hassa daha vardır. Boğmak hassası... Muradın tezahürü, oluĢudur. Bu, kazâdır. Suyun yaradılıĢı, murad, muradın tecellîsi, kaderdir. Suyun hassalarının, Celâl ile görülüĢü kazâdır. Bu, ALLAH’tandır. Bu hassalara, kanunlara sarılmak veya sarılmamak bizim elimizde....

Bundan dolayıdır ki güzel sözler, ulvî hakikatlar cazbedici Ģeylerle kamçılanan azgın ihtirasları gemleyemez. Bunun neticesi olarak, dünya kanunlarında fertlerin kendi hürriyetlerinden feragat ettikleri kısımların mecmu'u cemiyetin ceza vermek hakkının esasını teĢkil eyler. Günâhlar bir de: “insanların kendi bünyesine iĢledikleri ihtiraslardır” diye târif edilir. Ömür boyunca husule gelen engeller insanların bu inhirafından doğar. Bu engeller, insanların ilerlemesini yavaĢlatabilir. Fakat hamlesini kuvvetlendirir. Irmağın önündeki kaya parçası gibi... Kaya, ırmakta Ģelâle husule getirir. Cesaret, alçak gönüllülükle olmazsa fenalık doğurur, Ģerefsizlik husule getirir. Onun için insanın Ģahsiyeti o kadar mukaddestir ki, dünyada onun kadar iyi bir Ģey yoktur. Bütün kâinat buna muhatap olarak yaratılmıĢtır.

“Yalan çiçek verir!” derler. Fakat meyva, asla!. Bu câri kanunlardan inhiraf demektir. “Sakin ve mes’ud bir hayat ancak fazilet yoluyla elde edilir” demiĢ bir büyük... ĠĢte bu söz rızaya ve kanunlara riâyet demektir, insan hariç, bütün diğer mahlûkat hayatın baĢlıca hedefinin hayattan zevk almak olduğunu bilirler ve sezerler. Fenalık yapmağa kalkan kimseye, elinizden geldiği kadar hâlâs çâresi göstermeğe gayret ediniz. Göreceksiniz ki suçlar azalacaktır. Çünkü Rahmet pınarı daima çağlamaktadır…

Page 138: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 138 ~

Mukadderatın kendisine çizdiği hayat çemberini asla zorlamamıĢ bir insan olarak bu yazıyı yazan kul, Ģunu söyler: “Bu saha içinde ömrünü ikmal etmek için sessiz ve sedasız sırasını bekleyen insan, kazâ ve kadere, hayır ve Ģerre inanır, fazilet yoluyla gider ebedî ülkesine....”

“Ecel ne bir saat gecikir, ne bir saat evvel gelir…” Bu, yazılan, bilinen, söylenen bir takım kelimelerle oyun yapılan mânâda değildir. “Tedavi olunuz, tedbir alınız!” âyetleri boĢ değildir. Buradaki saat kelimesi, ALLAH lûgatında bizim bildiğimiz saat değildir, insanın doğuĢu malûm.. Ölümü meçhul... Bunu, bir ağaca, bir çiçeğe, bir nebata, bir canlıya, ALLAH dünyalar yaratılmadan evvel takdir etmiĢtir. Meselâ; Bir buğday 9 ayda baĢak verecek, Bir insan 9 ayda doğacak, Bir nohut 90 günde yetiĢecek, Demir Ģu kadar hararette eriyecek, Merkezi sıkletini kaybeden her Ģey düĢecek, Havasız kalan canlı ölecek, Takatin fevkinde bir yük insanı zebun edecek, Gözü çıkan görmeyecek.

Ġnsan buz kadar soğuğa, su kadar sıcağa tahammül edecek uzvi bir kabiliyette yaratıldı. Bu uzviyet Ģu kadar senede eskiyecek... Mukavemet kanunları, hareket kanunları, cisim filân cisimle birleĢince Ģu madde husule gelir, kimyevi kanunlar, fiziki kanunlar, astronomik kanunlar; Bunlar zâhir olan Sünnetullâh: “hayatın değiĢmeyen kanunları” Hepsi, kader çerçevesi içindeki muraddır... Bu kanunlarla yaratılan herĢeyin mukavemetleri hududu tâyin edilmiĢtir. Bu kaderdir. Bu hududu aĢmak, kanunların değiĢmeyen anaforuna kapılmaktır. Takdirin muayyen hududu dahilinde anafora kapılmamak için dikkatli olmak lâzımdır. Dindeki dikkat; fazilet, adalet, doğruluk, ahlâk prensiplerine uymak demektir. Meselâ, balık suda yaĢar dıĢarı çıkmaz. Çıkarsa bunlara uymamıĢtır, ölür. Ġnsanın da bir buğdayın ömrü gibi ALLAH indinde müddeti ömrü muayyendir... Ruhun cesede giriĢi ve dünyaya geliĢi ile - yani ruhun Sünnetullâh'ın kanunları ile sıkı sıkıya rabıtası olan uzviyete girmesiyle - ömür baĢlar. Ömür cesedin değil ruhun ömrüdür. Ruh cesedden çıkar, fakat ölmez.. Tâ ki “âyetle sabittir” bütün kâinat yok olduktan sonra Cenâb-ı ALLAH “El Mütekebbir” esmâsiyle tecellî edecek! “Enellâh! Ben ALLAH'ım!” diyecek...

Page 139: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 139 ~

ĠĢte bu an ruhların ölümüdür. Kur'ân'daki teehhür etmeyecek ömür kelâmı burada biter. Bu ind-i ilâhîde evvelce tâyin edilmiĢ ömrün değiĢmeyen sonudur. Bu katiyyen değiĢmez... Arada ruhun cesedden ayrılması kaderin çizdiği kazâ anaforuna kapılmaktır. Bu anafora kapılıp “ölüm” diye târif edilen hâl bir çok ecel cinslerini ortaya çıkarmıĢ ve muhtelif târif ve izahlara, bu iĢlerle meĢgul olanları, sevketmiĢtir. Ecel-i müsemmâ, Ecel-i kazâ, Ecel-i muallâka… Bunların hepsi iĢin hakikatinin güç anlaĢılmasından doğan garip ve tuhaf târiflerdir. Bu târifler kaderin, yani muradın oluĢunu husule getirir. Kaderde gizli olan oluĢ Ģartlarının ortaya çıkıĢı ölümü intac eder. Kur'ân-ı Kerim'deki değiĢmeyen saat, izah ettiğimiz bu saattir. Zira aksi olsa idi bir insanın ömrü için dua etmek kadere ve takdir-i ilâhiyeye isyan sayılırdı.. “Yekdiğerinizin ömrü için dua ediniz” emr-i Resûlü bundan dolayıdır. Yâni ömür için dua kaderin takdir ettiği müddet içinde kazâya çarpılmadan cesedle ruhun birlikte devâmı içindir.

Böyle görünmez bağlarla görünür Ģekilde tecellîyat arzın jeolojik bünyesine bağlanan yâni kâinatta câri bütün Sünnetullâh hududu içindeki canlıların sükûn, ahlâk, adalet kelimeleriyle ifâde edilebilen hasletlerle bağlı olması adeta tabiî, manyetik, jeolojik kanunların bir arzusudur. Yağmur ve soğuk havada çıplak gezmek, nasıl zatürreyi husule getiren mikrobu vücuda sokuyorsa, ateĢe yanaĢmak nasıl yakıyorsa, uykusuzluk insanı nasıl öldürüyorsa, sudan çıkan balık nasıl ölüyorsa, takatin fevkinde bir yük insanı nasıl zebun ediyorsa, içki sıhhati nasıl bozuyorsa arzın güneĢten uzaklaĢması nasıl kıĢ mevsimlerini husule getiriyorsa, gece olunca yıldızlar nasıl görülüyorsa, ev yıkan nasıl mahvoluyorsa, bu tabiî kanunlara yani Sünnetullâh'ta câri kanunlara muhâlif olan ahlâksızlık, edebsizlik kitlelerin, tabiatla olan bu gizli adeta görünmez ruhî, biyolojik ve jeolojik bağlarına bir isyan bayrağı çekmek mesabesindedir. O hâlde kader ve kazânın çizdiği bu tabiî hâdiseler insan uzviyetinin ve yaĢamasının nâzımıdır.

Nasıl hırsızlık etmek, adam öldürmek kitlelerin kanunları ile cezalandırılıyorsa mânevîyat kanunlarının adalet, ahlâk, doğruluk, insanlık, kemâl prensiplerine

sadık kalın demeleri, kitlelerin icadı olan kanunların emirleri gibidir. Bu kanunda bir adalet ve ahlâk prensibi hâkimdir. Bu kanuna muhâlif hareket eden: Kavm-i Lûtlar, Firavunlar, Sodom Gomoreler, Neronlar, Bizanslılar, bu değiĢmeyen âdil kanunun cezasını görmüĢlerdir. Nasıl bu tabiî kanunlara insanlar gizli bağlarla bağlı ise, bu kanunları değiĢtirmek de bu gizli bağların insanlar tarafından rengini değiĢtirmekle olur. Kitlevî, felâket ve dert kelimeleriyle ifâde edilebilen her Ģeyi insanlar

Page 140: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 140 ~

kendilerine çekerler.. Hâllacı Mansur'un “Enel-Hâk” demesi kafasının vurulmasına sebep olmuĢtur. Bu cezbe her kuvvetin insanda meknuz olduğunun ifâdesidir.

ALLAH, kelâmında: “Sabah yıldızı, doğan batan güneĢ, zulmet hakkı için kasem ederim.” diyor. Bunlar değiĢmeyen ilâhî kanunun âhengiyle iĢleyen kâinat makinasının idrak edildiği insan kafasında, insan kudretinde olduğunun ifâdeleridir... Nasıl ki güneĢ doğup batıyor, zulmet ortalığı karartıyorsa, bu âdil ve değiĢmeyen bir kanun-u ilâhi olduğuna nazaran; adalet tabiî bir kâinat nizamı mefhumunun görülmeyen bir iĢleyiĢidir...

Nebatlardaki, hayvanlardaki, canlı ve cansız her maddedeki atom ve proton, cazibe ve hareket hikâyeleri nasıl, bir ahlâk prensibi, bir adalet düzgünlüğü gösteriyorsa, aynı zamanda adalet ve ahlâk, doğruluk mefhumlarının hakikî nâzımı ve tabiî hâdiselerdeki fizikî, biyolojik, kimyevî, cazibevî, manyetik düzgünlüğün temsili ifâdeleridir de.. Kızgın bir çelik suya batırıldıkça nasıl çelikliğini kaybediyorsa, bu suya batırmak evvelce takdir olunan kader manzumesinin ilim sözüyle ifâdesi olan tabiat kanunlarının adaletine hıyanetin cezası demektir. Soğuk da çırılçıplak insanı nasıl hasta ediyor veyahut mikronların uzviyete hululüne sebebiyet veriyorsa ki bunu yapmak tabiî hâdiselerin muvazenesine hürmetsizliğin cezası oluyor. Küçük bir dikkatsizlik bir felakete nasıl müncer oluyorsa ki, bu da bir nev'i benlik ahlâkından inhiraf oluyor. Fazla içki ile vücuddaki karaciğeri harabeden nasıl siroz oluyorsa ki karaciğerin tabiî fonksiyonlarının hakkına ahlâksız bir cürüm iĢlenmiĢ oluyor.

Hazreti Peygamberin : “Ben Arabım fakat Arap benden değildir” demesinde, anlattığımız hakikatin atom hâline gelmiĢ, ancak derin izahlarla açılan bir hakikatin ve nizam-ı ulvînin ifâdesi gizlidir. Zira: “Ahlâkı tamamlamak için ba's olundum!” buyurmaktadır, Hazreti Resûl...

Kazâ ve kadere inanmanın, yalnız islâm dininde değil, bütün ilim ve fen, akâdemik bilgiler hududu dahilinde bir kanun-u tabiat izahı olduğu ortaya çıkar. Bu kanuna inanmak ve sadık olmak demek: Âdil olmak, Ahlâklı olmak, Doğru olmak, Ġnsan olmak demektir. Ne mutlu o bilgin, âlim ve fen adamına ki; kâinatta câri ve bugün yıldızlara kadar fıĢkıran zekâ ve buluĢlariyle, izah ettiğimiz islâm'ın kazâ ve kader inancını bağdaĢtırabiliyor!..

Talluk : Bağlılık. Münasebet. Alâkalı oluĢ. Ait olma. * Dünya alâkası. * Sevme.

Page 141: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 141 ~

Ġhtiyar : YaĢlanmıĢ kimse. YaĢlı. * Ist: Ġstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek. (Bak: Ġrade)

Hassa : C.: Havass) Ġnsanın kendisine tahsis ettiği Ģey. Bir Ģeyde bulunup baĢkasında bulunmayan Ģey. Bir Ģeye mahsus kuvvet. Te'sir. Menfaat. * Adet ve alâmet. Ekâbir, kavmin ileri geleni.

Feragat : Hakkından kendi isteğiyle vaz geçme.

Mecmu’ : Bütün, hepsi. Topluca. YığılmıĢ. Cem' olunmuĢ. Bir araya getirilmiĢ Ģey.

Ġnhiraf : Doğru yoldan sapma. * Dönme. * Bozulma. DeğiĢme. * Kırıklık. Ecel-i müsemma : f. Muayyen bir zamana kadar, Allah'ın takdir ettiği ölüm.

Ecel-i kazâ : (Bak: Ecel-i mübrem.)

Ecel-i mübrem : Elinden kurtulunması mümkün olmayan, kaçınılmaz olan ecel.

Ecel-i muallak : Levh-i Mahv Ġsbat'ta mukadder olarak yazılı, bâzı Ģartlarla mukayyed olan ecel. Ecel-i müsemma.

Ecel-i fıtrî : Her mahlukun yaradılıĢı itibariyle Cenab-ı Allah (C.C.) tarafından tayin olunan vasati ömrü. * Biyolojik ömür.

Ecel-i mev’ud : Mukadder olan ölüm. Ģüphesiz gelecek olan ölüm.

Merkezi sıklet : Ağırlık merkezi.

Teehhür : Gecikme. Sonraya kalma. Geriye kalma.

Ġntac eder : Neticede getirir.

Mesabe : Derece. Menzile. Rütbe. * Sevâb yeri. * Merci, melce'.

Nâzım : Nizamlayan, nazmeden. Manzume yazan, düzenleyen.

Meknuz : Gömülü define, örtülü, gizli. HıfzedilmiĢ, mahfuz.

Muvazene : Ölçmek. Denk olup olmadığını bilmek için tartmak, ölçmek. * DüĢünmek. * Ġki Ģeyin vezince birbirine denk olması. Uygunluk.Manzume : Sıra, dizi. Sistem.

Hulul : Girme. Dâhil olma. Ġçine gizlice giriĢ. * Birinin veya birkaç kimsenin sevgi veya itimadını kazanmak, içlerine onlardan görünüp girmek.

Müncer : Nihâyet bulmak. * Bir tarafa çekilmek. * Sürüklenme. * Sona eren, neticelenen.

Page 142: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 142 ~

Ġnhiraf : Doğru yoldan sapma. * Dönme. * Bozulma. DeğiĢme. * Kırıklık

Nizam-ı ulvî : (Ulviye) Yüksek, yüce. * Manevî ve göğe mensub nizam, âlem.

Ba's olmak : Gönderilmek.

Câri : Akan, akıcı. * Geçmekte olan. * Ġnsanlar arasında mer'i ve muteber ve mütedavil olan.

RIZA VE HUZUR

Bu yazı büyük bir edeb ve ta’zimle, tevazu’’ hududlarını aĢarak, bir kul olan bana, mektup yazan bir profesöre cevaptır.

Sayın Profesör! Ġnci taneleri gibi güzel kelimelerle süslü mektubunuzu dikkatle okudum. Naçiz Ģahsıma gösterilen her türlü ulvî his ve nezakete aynı ağırlıkla mukabelemi kabul ediniz.

Muhterem efendim! Benden sorduğunuz süalin cevabını akıl ve zevkinizin doyacağı kadar bildiğinize hiç Ģüphem yoktur. Bilginizin sizi ve bir çok insanlarıdoyuracak ve irĢad edecek meretebede olduğunu anlıyorum… “Rıza ve Huzur, “Edeb ve Hayâ” “Günah, Sevâb ve Ecir nedir?” Süalinize ben:

Rıza ve Huzur hasretiyle değil de Rıza ve Huzur deryası içinden cevab vereceğim… Denizdeki balığın anaotomisini, her türlü hususatını, biz insanlar dıĢardan tetkik edip anlıyoruz. Bu tetkik ve anlama, çok geniĢ ve vâsi’dir. Bu analamanın bir de balık tarafından târif ve izâhı vardır. ĠĢte ben de size balık vaziyetinde bulunarak, Rıza ve Huzuru kısaca anlatmaya çalıĢaağım. Zannedersem, bu süalin benden sorulmasındaki gaye de budur…

Cenab-ı ALLAH, Celâl sıfatını tecellîsini arzu etmez. Bundan dolay “Zü’l-Ġntikam” Kur’ân’da kanunî umdeler halinde kullarına hediye etmiĢtir. Cemiyet içindeki ahlâk, adalet ve doğruluk hasletlerinden ayrılan kulların cezalarını tâyin ederek, yine kulları vasıtasıyla ve bir cemiyet nizamı halinde suçlulara tatbik ettirir. Bu kanunları harfiyen tatbik eden kullar, her türlü belâdan masun olarak imrar-ı hayat ederler. O zaman Cemâl sıfatının mahzarı olarak, kâmil kul mertebesinde güzel, helal rızklarla merzuk olurlar.

Page 143: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 143 ~

“Ahlâk, adalet, doğruluk ve Ģefkat prensipleri haricindeki hareketler benim gayretime dokunur. O zaman Celâl sıfatımla tecellî etmek isterim!..” der… ĠĢte “RIZA” demek, Celâl sıfatını harekete geçirmeden, Cemâl sıfatına Ģükürüle bağlanıp, sabır kanatlarıyla Resûl’ün Ravzası’nı süsleyen temiz semâlarda salât ü selâm cıvıltıları getirerek Ġlliyyin’e doğru uçup gitmek… ĠĢte Rıza… ĠĢte Huzur buna derler…

Sayın Profesör! Size bu kadar kâfidir… Merak hududundan çıkan hasretiniz bir müjdedir. Bazıları bir Ģey öğrenmek için merak saikasıyla bir hasret duyarlar. Bunda hulûs ve teslimiyet yoktur. Sizin hasretiniz hakikî yolunda bulunandandır. Bundan dolayı manevî bakımdan gıbtaya lâyıksınız. Bu husustaki düĢünce ve gidiĢiniz, bizim gözümüzle doğru dur. Yolunuz nûrlu olsun!..

Emr-i ilâhiyi bihakkın yerine getirmeden ALLAH’tan bir Ģey istememek, Hayâdır. Hayâ makamında kul ancak, Saray-ı Ġlâhi’ye girebilir. Saray-ı Ġlâhiyye’nin adab-ı muaĢeretini bilmeden, burda yürünemez… Sîret-i Resûl, Ahlâk-ı Resûl buranın adabıdır. Bundan dolayı Rahmet-i Subhâniyye kalb-i pâk-i Resûl’e inmeden,onun parçaları olan kullara yetiĢemez. Onun için her münâcâtın baĢında Resûl’e salâvat getirmek icâbeder…

Bu usülü kendi kudret-i derecesine göre insanlar ya takib ederler yahut takib etmezler. Bu takibde hata daima insana raci’ bulunur. Ġnsan bu yol üstünde Ģeytan ile birliktedir. Hata bazan doğru, bazen hata Ģeklinde görülür.. Bunların kul farkında değildir. Ġnsan sevdiklerinin hatalarından dolayı üzüntü duyar. Bu duygu, RAHÎM esmâsı’nın kula göre tecellî miktarıdır…

Bu tecellînin altında acımak gizlidir. Fakat Esmâ-ı Ġlâhiyyenin “RAHÎM”in altında acımak gizli değildir; gizli olsa o sıfattan çıkar… Soğuk su ateĢi giderir. Bu gidermek ağzı kuruyan veya içi yanan adama suyun acıdığından değildir. Suyun ferahlık verici hassası olmasındandır. ĠĢte “Rahmetenli’l-âlemîn” olarak gönderilen Resûl, ALLAH’ın RAHÎM esmâsının pınarının hazinesinin musluğu gibidir… Bu sıfatın Resûl’de tecellîsi Murad-ı Ġlâhidir… Bu tecellîye çarpmak, “ġefâat” denilen, Resûlün, kulun hatasına karĢı

Page 144: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 144 ~

duyduğu kalb-i mübârekelerindeki üzüntüyü kaldırmak için Cenâb-ı Hakk tarafından hediye edilen desturu ortaya çıkarır…

ġefâat dilemek, istemek aslında RAHÎM esmâsı’nın Resûl’de tecellî eden acımak lifinden yardım taleb etmektir.

ġefâat etmek demek, RAHÎM esmâsı’nın kuln kaldırabileceği miktarda olanını RAHÎM sıfatına çarptırmak demektir… Onun için: “ALLAH’ın izni olmadan Resûl Ģefâat edemez!” sözünün mânâsı böyle fehmedilir…

“Tevessül” ise dilemek, istemek lifinden çıkan rahmeti istemektir. Tevessülde kulun tahammülünün fevkinde RAHÎM esmâsı tecellî eder. Kul kurtulur; fakat “an-ı vahit”te erir… Tevessülün altında acımak yoktur. Ġnsan evvelden hazırlıksız ise yuvarlanır… Tevessülde bir hususiyet, Ģefâatte umumiyet gizlidir. Rahmet ÇeĢmesi’nin pınarının fıĢkırdığı yer Resûl olduğu için Ģefâat herkese yapılacaktır. Arzu etse de etmese de… Zirâ, “Rahmetenli’l-âlemîn” dir, O Resûl-ü Kibriyâ… ġefâat etmem dediklerine bile ġefâat edecektir, o Mahbub-u Hüdâ… Tevessül tehlikelidir. Hak etmeyene tevessül etmek edeb harici bir iĢtir. RAHÎM esmâsı’nın altında kalb-i pâk-i Resûl gizlidir… Fakat RAHÎM esmâsı’nın altınd acımak yoktur. Acımak olsa “Kahhar, Zü’l- Ġntikam” esmâlarının mânâsı kalmaz… Zirâ, Sıfat-ı Ġlâhiyye yekdiğerinin tamamıdır. Ancak tecellî Ģekillerine göre baĢka baĢka görünürler… RAHÎM esmâsı, kalb-i Resûl’de “Acımak” Ģeklinde tecellî ederek “ġefâat” halinde ortaya çıkar… RAHÎM esmâsı’nın yoğurduğu ve yıkadığı kalb-i mübârek-i Resûl’de parlayan “RAHÎM” ismi, acımak sûretinde tecellî eder, kul analasın diye…

Esmâlar, kuldaki tecellîlerine göre tezâhür eder. hanği esmâ daha ziyâde tecellî edrse o kul o Ģekilde bir insan olur… Can almağa mahsus Azrail, “Mümît” esmâsının tecellîlerini yerine getirir. Esmâ, doğrudan doğruya sudûr ederse canlı bir mahluk kalmaz. Kelâm-ı Ġlâhi, Resûl’e “Cebrail” ile nâzil olmuĢtur. Doğrudan doğruya nâzil olsa kâinât buna tahammül edemez. “Kur’ân’ı Biz dağa indirseydik paramparça olurdu!..” Diğer büyük melekler de böyledir…

Cenâb-ı ALLAH’ın her Ģeyle temsı vasıtalı murad etmesi, canlı cansız bütün kâinât ve mevcudatın tahammülsüzlüğündendir. “Biz insana tahammülünün fevkinde yük yüklemeyiz!..” âyeti budur… Esmâların birleĢtiği “Zâtullah”ın küçük bir tecellîsine tahammül hududu giremez…

Page 145: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 145 ~

“Li’l- cebeli ceâlehu dekken!” bunun beyânıdır. ĠĢte ġefâat, bu tahammülsüzlüğü tahammüledilir hâle getirmek için Resûl-i Ekrem’e verilmiĢtir… “Yâ RAHÎM” esmâsı’nın mazhariyetine nâil olabilmek için kulun RAHÎM ve ġEFÎK olması lâzımdır. Hayvanlara, nebatalara Rahîm ve ġefîk olmayan kimseye bu esmânın yardım ve iltifâtı yoktur. Rahîm ve ġefîk olan kimse, bunlardaki sırrın farkında olandır… ALLAH kapısına ancak bu sıfatla yanaĢılır… Aksi, ne mergub ne de mümkündür… Çiçeği vazoya koyup güzelliğinin seyr ve kokusunun alınacagına, dalında iken, ALLAH’ı zikir hâlinde bulunurken seyr ve duymak rasında büyük fark vardır… Devranı dıĢardan setretmek ile halkaya girip devretmek arasında binlerce fersah, binlerce yıl arası kadar fark vardır… Dalından ayrılan, toprakatan sökülen halkadan koparılmıĢtır. Halkadan koparılmıĢ nesne artık zincir değildir.. Basit bir parçadır. Parçada iĢ yoktur. “Küll”de iĢ vardır. Ben, sen, o, biz, siz, onlar yok, hepsinin mecmu’u ayrılmaz. “O” vardır!... “O” ile iĢ yapan, ibâdet eden için artık düzme, çatma, mekan, mevki, yer, cihet mefhumları yoktur… Bunlar, “Ben sen, o, biz, siz, onlar” formülünden ayrılmayanlarda, akıl erdiremeyenlerde mevcuttur… “HAYY”ı, “Mümît” yapmak isteyen “O”nun ismiyle bunu yapmalıdır… Aksi hâlde haram, küfür, Ģirktir. Cezâsının affı da yoktur…

AteĢ her Ģeyin hakikatını ortaya koyan bir nimettir. Amber ateĢe atılmazsa güzel kokusu çıkmaz… AteĢ “HAYY”ın hakikatını izhar eder. Binlerce yüzbinlerce kimse bunun farkında değildir…. AteĢin içinde Nûr, AteĢin içinde gül bahçesi, AteĢin içinde yeĢil çimen, AteĢin içinde nimet, AteĢin içinde rahmet, AteĢin içinde “Söylenemez” vardır!... “Söylenemez” dedik ya aranırsa bulunur… Bunları anlamak ve bulmak için hastalanamak lâzımdır. Hasta olmayanın yanına doktor gelmez, hasta olmayan da doktora gitmez. RAHÎM ve ġEFÎK esmâsını hastalanacak derecede kendine mal etmek lâzımdır. O zaman doktor ayağa gelecektir…

Page 146: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 146 ~

Her perde RAHÎM ve ġEFÎK esmâsı ile açılır. Her makama bu haslet ile çıkılır. Huzurdan maksat divân değildir. Cemâlde erimek demektir. Huzur, rahatlık değildir. Bu yanlıĢ anlayıĢtır; bir büyüğün önü de değildir. Huzurun ruhanî mânâsı erimek, o Ģeyle karıĢıp ortadan kaybolmaktır.

Meselâ: Sütte Ģeker erirse huzur teessüs eder. Fakat huzur sütün müdür? ġekerin midir? Kim kimin içinde eririse, eriyen huzura kavuĢmuĢtur. Eridiğin muhit huzurun kendisidir. Çabuk erimek için RAHÎM ve ġEFÎK isimli Ģeker olmalıdır…

Hakiki RAHÎM ve ġEFÎK olan insan için mertebe, makam yoktur. O kendisi bir makamdır. Suyun içinde eriyenin makamı olur mu? O hep “SU”dur… “SU” azîzdir… Eriyeni de azîz eder… Cemâlde eriyen, Cemâlli olur.. Hâlli kimselerden niçin zevk duyuyorsu, onlar konuĢtukları zaman her Ģeyi unutuyorsun… Zirâ bu kimse erimek için sırada bulunanlardandır… Sırada bulunanlar böyle olursa, sıradan çıkmıĢlar nasıl olur?.. Hele bir düĢün bakalım!.. Bütün kabiliyet ve hünerlerinizi gösterseniz târif edemezsiniz; bu mıntıkada âyetten, hadisten helâlden, rızıktan bahsetmek geri geriye gitmek demektir.. Aman i’tiraz veya fikir beyânı için dilini oynatma!.. “Lâ tuharrik bihi lisâneke lita’cele bihi!”

Zâhiri âlimler daima gönüllerin bâtınî hâllerine bağlıdır. ġek ve Ģüpheye düĢmek, kalbibn basîretine sataĢmak ve içindeki sırrın nûrunu söndürmektir. Ġnsan tatmin mertebesine gelinceye kadar akıl ile ihtilaf ve kavga hâlindedir. Ġnsanı mutmainne mertebesine çıkaran temiz ahlâkıdır. Bu mertebeye çıkmak için insan yıpranır. Vucûdunun yıpranmasından tasa etme, ağaçta çiçek dökülünce meyve baĢ gösterir bilir misin?…

ġimdi de Günah, Sevâb ve Ecîr kelimelerinin altında gizli ve herkesin vehleten anlayıp da izahını güçlükle yaptığı bu tâbirleri biraz eĢeleyelim:

Kulun ALLAH’a karĢı olan Ģükrünü ifâ etmemesi ve bunda devam atmesi edeb dıĢı bir iĢ olur ki buna Günah derler… Hakikat ortaya çıktığı gün, kul kendi cezasını kendi verecektir… Büyük bir utanma içinde yoğrulacaktır.

Page 147: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 147 ~

Buna ister insanoğlu inansın, ister inanmasın bu hakikat bir gün muhakkak olacaktır… Günahın cezasını Cenâb-ı Hakk kulun kendine bırakmıĢtır. Günahı inkar ve red hududuna girerse neûzubillah küfürdedir. Gazab-ı Ġlâhi, Azab-ı Ġlâhi deryasına düĢtü demektir… Günahı tevbe ile temizlemek, yok etmek lâzımdır. Küfrü ise ancak tecdid-i iman temizleyebilir. ALLAH’a karĢı Ģükür ifâsında lüzumlu iĢlri yaparken hasbe’l-beĢer, bazı gaflet ve arızalardan dolayı Ģükrün zamanını, icrasını sektyey uğratırsa o günah değildir… Bu durum gaflet içinde ihmâldir. Bu hâl istiğfar ile yok edilebilir. Günah ve küfür ise istiğfar ile giderilemez…

Sevâb: Sokakta elbise ile gezmek bir edebdir. Bu, cemiyet kaidesidir. Ceketi düğmeli gezmek ise iyi bir hassadır. ĠĢte bu hâl sevâbtır. Daima bu hâl içinde bulunmak ecre kavuĢmak demektir. Sevâb, ALLAH’ı her yerde görür gibi hareket eden bir adamın ahlâk ve karekteridir. “Cenâb-ı ALLAH tarafından kendisine verilen bu hâl ve edeb…” ĠĢte, Sevâb budur… Ecîr ise bu hâlin hüccet vesikasıdır. Yâni: “Bu hâl senin olsun daima öyle ol!” demektir.

ALLAH’ın aff ve mağfireti diğer nimetler gibi fazl ve keremindedir. Rıza-yı Ġlâhi amelin kendisine değil de ruhî muhasebedeki olan hulûs-u kalbe karĢı tecellî eder… Rıza-yı Ġlâhi baha ile değil, bahane iledir… Nâdim olmuĢ bir günahkârın tevbesi Bârigâh-ı Ġzzet’te meleklerin avaze-yi tesbihinden ziyâde mahzar-ı hüsn-ü kabul olur. Günahı hiç iĢlememek mümkün değildir. ALLAH’ın GAFÛR ve RAHÎM isimlerinin tecellîsi ancak yeryüzünde günahı iĢlemekle olur. “Sizler eğer günah iĢlemeseydiniz Cenâb-ı Hakk günah iĢler bir baĢka kavmi halk ederdi!” hadis-i Ģerîf…

Tevbe ve Ġstiğfar: Ġstiğfar, günahı olmayanaların temiz bir elbise üzerine konan tozları silkmesi gibi salihlerin fırçasıdır… Tevbe ise, günah iĢleyenlerin lekeleri yıkaması için bir rahmet yoludur… Ġnsanların iĢledikleri bazı günahlar vardır ki görünmez, adeta bir koku çıkarır, onlar o muhitte bulunanlara siner… Ġstiğfar, bu günah kokusunu günah iĢlemeyenlerden giderir. Ġstiğfar, bir mertebede bulunanlara aittir.

Page 148: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 148 ~

Tevbe ve istiğfar ise birlikte avam içindir. Ġnsanın yaptığını bilmesi lâzımdır. Kuru tevbe veya istiğfar bir Ģey ifâde etmez. Resûl-ü Ekrem’in buyurduğu yolda tam yürümeyen, arasıra dizi haricine çıkanlar için bir Ģey ifâde etmez. Dizide doğru gidiyorum diye bir çok uğraĢanlar mevcuddur. Gaflettedirler… Haberlei yoktur… Ġnsan dinî ayarını arasıra kontrol ettirmelidir. Bu iĢi çabuk anlayabilmek, bu iĢin kıymetini bilmeyenlere nasib olmaz!..

Cenâb-ı ALLAH kitabında:

“Ve’t-Tûr. Kitabin mestûr. Fî rakkin menĢûr. Ve’l- Beyti’l- Ma’mûr. Ve’s- sakfi’l- merfu’. Ve’l- bahri’l- mescûr!” dan bahsediyor… Bunlardan murad ĠNSANdır… Tûr’dan murad nefistir… “Biz Musa’ya Tûr’un sağ cânibinden nidâ ettik!..” buyuruluyor… Sağ cânib nefis cânibinden demektir. Kendi hüviyyetinden demektir. Bir de dağ mânâsına olan “Tur” vardır. Musa’ya Tur’da hsıl olan tecellî nefis cânibindendir. Dağ, mekan-ı ibâdettir. Dağın erimesi, Musa’nın kendisinde fâni oluĢudur. Bayılması, nefsin izmihlâli demektir. Musa’dan artık eser kalmadı. Musa, ALLAH’ı görmedi. ALLAH, ALLAH’ı gördü… “Lenteranî : Yâ Musa! Beni elbette göremezsin!..” “Sen mevcûd oldukça Ben, sende gizliyim. Eğer Beni bulursan sen yok olursun!” demektir… Zirâ kadîmin zuhuru hâdisi yok eder.

“Ben kaybolunca, O âĢikâr oldu. O âĢikâr olunca, beni kaybetti!..” diye duyup söyleyen Hazreti Ali bunu anlatmak istemiĢtir.

Musa’ya: “Nefsi bırak da öyle gel!..” buyurulmuĢtur.. ĠĢte insanda Hakikat-ı Ġlâhiyye tâbir olunan mes’ele budur. Ondan dolayı Ģek ve Ģüpheye düĢmek, kalbin basîretine sataĢmak ve içindeki sırrın nûrunu söndürmektir!..

Azîz dostum! Binlerce senedir bu hususu akıl, ruh ve mânevî basîret kazmalarıyla eĢip, bulduklarını güzel sözlerele, nesilden nesile intikal ettiren, ALLAH rızasına kavuĢmuĢ büyüklerin sözlerine i’tikad ve iman, her mes’eleyi hâlleder mahiyettedir. Bir çok münevverler kendi ilim ve fen müktesabatıyla (ki bu müktesabat bâtının zâhirî hakikat ve tefsiridir.)

Page 149: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 149 ~

Müteâl Zü’l- Celâl hakkında akıl doyuracak mesned ve delil ararlar. Dimağ çerçevesine ve akıl hududuna sığdıramadıkları Ģeyleri, garib bir mantık ve düĢünce ile redd ederler!.. Hâlbuki bu mes’ele öyle değildir. Bu gibilere bizim de kendi çapımızda tevâzu’ ile bir cevabımız vardır. Çok kısadır.

Buyurun dinleyin:

Ey insanoğlu! Doğruluktan ayrılma! Unutma ki suyun bir karıĢ altında veya denizin binlerce metre derinliğinde boğulmak arasında fark yoktur!... Fazilet hastalık da olsa ona daima razı olun!.. Zirâ, faziletli insanın fazileti, ölümünden sonra bile devam eder!.. Bilerek kimseye, hiçbir hayvana, hatta hiçbir nebata fenalık etmeyen insan, gerçekten büyük insandır!.. Terbiye ve iyi ahlâk sahibi olan adam, ne hâlde bulunursa bulunsun gene insandır. Fakat bu iki nimetten mahrum olan adam, dünyada her Ģey olabilir, yalnız insan olamaz!... Mânevî ve ahlâkî bilgi, dıĢ âlem hakkındaki cehâleti daima teselli edecektir. Ve bu, daima böyle kalacaktır!..

Ġman ise beĢ duygumuzun duyuĢuna aykırı olarak bir Ģey göstermez. Onların sezemediği Ģeyleri öğretir. Ġman, aklınıza, duygunuza zıd bir Ģey değildir. Onların üstünde bir inanıĢtır. Aklın kontroluna her Ģeyi vurmak istersek o zaman iman saçma, gülünç gelir size… ALLAH’ı hisseden akıl değil, kalbdir. ĠĢte imanın insana öğrettiği Ģey budur!.. Akıl olmasaydı, insanlar hiss ile hayatlarını sürdürürlerdi. Fakat baĢlarını bir türlü secdeden kaldıramıyacaklardı…

Ġbâdet, insanı kâmilleĢtiren ve yükselten en kuvvetli âmildir. Ġbâdetle güzel huylar kazanılır, insan kıymetlenir. Bunu ne kadar çetin ve baĢarılması güç olduğunu kendini islaha çalıĢan insan idrak edebilir. ALLAH’ın sevdiği kulları arasına katılmak elbetteki kolay olamaz. Kuvvetli irade, geniĢ tahammül lâzımdır. Hakiki ibâdet eden, Ģefkat ve merhamet hislerinin daima esiri olmuĢtur. Kendini bu esaretten kurtaramaz. Fakat yalnız ibâdet de bir Ģey ifâde etmez. Ġbâdet, bir küll, bir bütündür.. Ġhsan ve keremi, Ġbâdete arkadaĢ etmek lâzımdır. Ġbâdetten maksat, Ġhsan ve kereme kavuĢmaktır…

Page 150: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 150 ~

Kur’ân okumak dilin ucundan çıkar. Ġhsan ve kerem için düĢmüĢe yardım, canın ortasından gelir. Ġhsan ve kereme kavuĢan insan ise, bir âyet olur!... Ġhsan ve kereme kavuĢmayan insan, ALLAH’ın güzel kulları arasına giremez!..

Toprak altında bir kıĢ sabırla tahammül eden buğday tanesi insanoğlunun en Azîz bir nimeti olmak için nerelerden geçiyor biliyor musunuz?..

Harman… Çırılçıplak olmak için… Kalbur… Ġçine karıĢandan kurtulmak için… Değirmen… Beyazlanmak için… Hamur… YumuĢamak için… AteĢ… Azîz nimet olmak için…

Azîz olmak için bu kadar çileden ve ateĢten geçen buğday, tane olmak için de; Sa’y, mevsim, toprak, su, güneĢ, sabır, hem de kar altında sabır, tekrar sa’y… Harman, Kalbur, Değirmen, Hamur, AteĢ!..

Bu kadar çileden sonra azîz oluyor…Bu sessiz, sözsüz, intizamlı çile, onu nasibi, fakat bu çileden azîz olarak çıkıyor!..

Yâni: “Buğday velâyet mertebesine eriĢiyor!” demektir. Velâyet mertebesine eriĢen bir kimsenin sırrını HÂLĠK bir perde ile örter… Bu perde, bir takım geri beĢeriyet vasıflarıdır… HÂLĠK, bu vasıflarla o velîsinin ya bir ayıbını meydana vurur, yahut bir hünerini ayıp Ģeklinde gösterir…

Bâtını, üstün anlayıĢla nûrlandırılmıĢ olanlardan baĢka hiç kimse, bu gizli velîlerini teĢhis edemez. Buğdayı bu hâlinden, bu çilesinden hiç kimse döndürmeğe kâdir değildir. HÂLĠK’ın kendisiyle meĢgul ettiği insanları, hâllerinden döndürmeğe kimse kâdir değildir.

Kendisine koĢarak gelip müjdelediler… “Büyük düĢmanın öldü!” Yüzünde hiç sevinç alâimi görülmedi. Bilâkis kederlendi… Müjdeci haberi anlamadığını zannederek tekrarladı… Gayet sâkin biir sesle müjdeciye: “Benim ölmeyeceğimi, dünyaya temel atacağımı kim söyledi!..”

ġu muhakkaktır ki bu kâinâtın bir menĢe’i, bir yaratıcısı, bir HÂLĠK’ı vardır… O’nun üç büyük vasfı vardır: Halk eder… Ġdâme eder… Yok eder!..

Page 151: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 151 ~

O’nun mahiyetini tâyin ve teĢhis edecek hücre insan dimağında yoktur!..

ا ه وكلمه لمقاتنا موسى جاء ولم ك أنظر أرن رب قال رب ولـكن تران لن قال إلا تران فسوف مكانه استقر فإن جبلال إلى انظر ه تجلى فلم ا جعله للجبل رب وخر دكا صعقا موسى ك تبت سبحانك قال أفاق فلم ل وأنا إل المؤمنن أو“Ve lemma cae musa li mikatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi erini enzir ileyk kale len terani ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe terani felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekken ve harra musa saika felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü'minin : Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuĢunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat Ģu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düĢtü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” (A’raf 7/143)

Naçiz : (Nâ-çiz) f. Çok küçük, ehemmiyetsiz Ģey, değersiz, hükümsüz.

Nezaket : Naziklik, incelik, zariflik. Kaba olmamak. Edeb, terbiye.

Mukabele : KarĢılık, karĢılamak. * Mücadele. * KarĢılaĢtırmak. KarĢılıklı yapılan iĢ, karĢılıklı yapılan okuma. * Camide Kur'ân-ı Kerimi okuyup halka dinletmek.* Yüz yüze olmak. * DüĢmanın Ģerrinden kurtulmak ve onun Ģiddetini kaldırmak için onu yıldıracak tedbirde bulunmak.

Vâsi’ : (Vasia) GeniĢ, enli. Bol. Engin. Meydanlı. * Her ihtiyacı olana vergisi kâfi ve bol bol ihsan eden. Ġlmi cümle eĢyayı muhit, rızkı bütün mahlukata Ģâmil ve rahmeti bütün Ģeyleri kaplamıĢ olan Allah (C.C.)

ك لا به لتعجل لسانك به تحر“La tuharrik bihi lisaneke lita'cele bihi. : (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.” (Kıyâmet 75/16)

Ġfâ : Yerine getirme.

Hasbe’l kader : Kader icabı, Kader için.

Hüccet : Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. * ġâhid.

Mahzar-ı hüsn-ü kabul : Güzel bir kabüle sahib oluĢ.

وروكتاب سطور والط ت رق ف م نشوروالب قف المعمور م والبحر عالمرفو والس لواقع ربك عذاب لواقعإن ربك عذاب إن المسجور“Vet tur. Ve kitabim mestur. Fi rakkim menĢur. Vel beytil ma'mur. Ves sakfil merfu'. Vel bahril mescur. Ġnne azabe rabbike le vaki'. Ma lehu min dafi' :

Page 152: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 152 ~

Tûr'a, yayılmıĢ ince deri üzerine satır satır yazılmıĢ Kitab'a, Beyt-i Ma'mûr'a, yükseltilmiĢ tavana, dolu denize andolsun ki, Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır. Ona engel olacak hiçbir Ģey yoktur.” ( Tûr 52/1-8)

ناه ور جانب من وناد من الط بناهو ال ا قر نج“Ve nadeynahü min canibit turil eymeni ve karrabnahü neciyya : Ona Tûr'un sağ tarafından seslendik ve onu, fısıldaĢan kimse kadar (kendimize) yaklaĢtırdık.” (Meryem 19/52)

Müktesabat : Elde edilmiĢ olanlar. KazanılmıĢ olanlar. ÇalıĢmak suretiyle kazanılmıĢ olanlar.

Münevver : (Nur. dan) Mc: Kur'anî ve imanî eser okumakla ve ibadet ve taatla nurlanmıĢ. NurlandırılmıĢ, ıĢıklı. * Uyanık. Ġntibaha gelmiĢ. Akıllı âlim. Ġmanî ve Ġslâmî tahsil ve terbiye görmüĢ. * ParlatılmıĢ.

Müteâl : Âlî, büyük.

MenĢe’ : (NeĢ'et. den) Esas. Kök. Bir Ģeyin çıktığı, neĢ'et ettiği yer. Beslenip yetiĢilen yer.

Ġdâme : Devam ettirmek. Dâim ve bâki kılmak.

Tâyin : Yerini belli etmek. * Vazifeye göndermek, vazifelendirmek. * Ayırmak. * Tayın, erzak.

TeĢhis : ġahıslandırma. ġekil ve suret verme. Seçme, ayırma, ne olduğunu anlama. Tanıma. * Hastalığın ne olduğunu anlayıp bilmek. * Edb: Canlılandırmak, suretlendirmek. * EĢyaya Ģahsiyet vermek.

GENÇ BĠR FRANSIZ PAPAZININ iSLÂMĠYET HAKKINDAKĠ DÜġÜNCELERi

GENÇ BĠR FRANSIZ PAPAZININ iSLÂMĠYET HAKKINDAKĠ DÜġÜNCELERi, BUNA iTiRAZ EDEN HRĠSTĠYAN ÂLEMĠNE BiRLiKTE CEVABIMIZ

1961 Nisan ayında, genç bir Fransız Papazının yazdığı “Kur'ân ve Din” ismindeki kitabı okumuĢtum. Kendisiyle mektuplaĢtık.

Bu genç din adamı Hıristiyan âleminin elde bulunan kitab-ı mukaddes bağlığı altında bir külliyât teĢkil eden Davud, Musa, Ġsa Peygamberin Hazeratının kitaplarından, âyetlerle vesaik göstererek Resûl-i Ekrem'in son Peygamber olduğunu ve getirdiği dinin en mükemmel bir din olduğunu haykırmaktadır.

Ġslâmiyeti, genç olmasına rağmen, büyük bir sa'y ile tetkik etmiĢ ve düĢüncelerini kitabında açıklamıĢtır. Kendisine bir çok garip itirazlar olmuĢ, birlikte bu itirazlara cevap vermiĢtik. ġimdi bu hususu, aslından tercümesini yaparak, aĢağıya arzediyorum.

Page 153: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 153 ~

DindaĢlarımızın, bu muhterem Papazın düĢüncelerini, zevk ve iftiharla okuyacaklarını ümit ederim.

TEVRAT; Bir Ģeriat kitabıdır. Ahlak ve mevazini muhtevi değildir. Asıl lisanı ibranîdir.

ĠNCĠL; Ahlâk ve mevâizle doludur. Fakat içinde Ģeriattan eser yoktur. Hangi lisanla vahyolunduğu ve ilk evvel hangi lisanla yazıldığı kat'i olarak malûm değildir. Hz. Ġsa (A.S.) ibranî lisanı konuĢuyordu. Fakat incil'in Süryâni lisanı üzerine nazil olduğu rivâyet edilmektedir. Hz. Mesih'in incili, güzel hutbeleri muhtevi olmakla beraber, insanları derin derin düĢündürecek, fikir ve nazarını açacak ufuklardan mahrumdur.

ZEBUR; Kalbi müracaatlardan, ilâhîlerden, dualardan müteĢekkildir.

(*) KUR’ÂN-I KERÎM; Arapça değildir, Allahçadır. Yani ifâde lisanı Arapçadır. Ve daha evvelki mukaddes kitaplardan bu noktada ayrılmaktadır. Lisan kelimesiyle burada lügat mânâsı buyurulmuĢtur. “Lisanen Arabiyyen” Yani Kur’ân-ı Kerim gerek mevzu’, gerek teĢri’ usul bakımından daha önceki mukaddes kitaplardan farklı olmasa dahi lügat itibariyle onlardan ayrılmaktadır. Bu mânâda Tevrat'tan iktibas edildiği yahut kitap ehlinden öğrenildiği yolunda tevcih edilecek bir hatadan sakınmak için iĢaret vardır, ifâde lisanı bakımından Kur’ân Arapçadır.

Beni israil'in kitapları bir çok ihbarat ile doludur. Fakat bunlarda hikmetin dekayıkı, îmanın esrarı görülmez. “Cabalistique” bir takım sırların menba’ını teĢkil ederek bundan “Occultiste” lerin mezhep ve doktrininin esasları ortaya çıkar...

Hâlbuki Mukaddes Kur’ân bunların hiç birine benzemez. Ġslâmiyet :

“Peygamberler arasında ve kitaplarında fark gözetmeyiniz!”emrini esas kabul eder. Tapacak bir ilâha insanoğlu muhtaçtır. Bu, “Tek” dir. Ve o ilâhın ismi de “ALLAH”dır. “ALLAH” lâfzı mübâreki GOD, DĠEU, DEUS, GOTT, YEHOVA ve diğer lisanlarda kullanılan yaratıcı'ya verilen isimlerin mukabili değildir. Müteal varlığın bizzat ism-i hasıdır.

Page 154: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 154 ~

“Lâ ilahe illallah” lâfz-ı celili: “ALLAH’tan baĢka ALLAH yoktur” demek değildir. “Tapacak ilâh yoktur, ancak tapacak ilâh “ALLAH” ismi verilen ilâhdır!” demektir...

Ġslâm dininde ALLAH “Ehad” dır. Ehad kelimesi “UN”, “UNA”, “ONE”, “EĠN”, “YEK”, “BiR”, “VAHÎD” kelimelerinin hududu içindeki “Bir,, değildir. O “Ehad”dır.

Ġslâmiyette bütün semâvî kitaplara, bütün Peygamberlere inanmak Ģarttır, farzdır, Peygamberler; ALLAH’ın Resûlüdür, Ve kuludur. Bunlara baĢka bir sıfat verilemez... Peygamberler Ümmîdirler. Buna itiraz, Peygamberleri bilmemek demektir. Peygamber zamanında, kendisine hücum eden müĢrikler bile, Hazreti Resûlün Kur’ân’ı yazdığını, kat'iyyen söylememiĢlerdir. KureyĢin hepsi Peygamberin “Ümmî” olduğuna kat'iyetle kanidirler.. Bir kaç saat zarfında “BAHĠRA”dan öğrenmiĢ olduğunu iddia ve ileri sürenlere: “Bir kaç saat içinde bu kadar büyük mefhumları anlıyacak küçük bir çocuğun, bunu öğrenme mu’cizesini kabul ediyorlar!” demektir.

Kitab-ı Mukaddes'in hâlihazır elde bulunan nüshası Yunancadır. Yunanca incil'de: Paraklitos kelimesi ingilizce Comforter teselli verici mânâsınadır. Paraklitos, teselli edici mânâsına paraklitis telaffuz edildiği zaman, arapçada “Ahmed”in tam mukabilidir,

Yohanna incilinde : “Peder tarafından gönderilecek paraklit yani ruh-u hakikiyye geldiği zaman benim hakkımda Ģehâdet edecektir.”

“Ben size doğruyu söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Zira ben gitmezsem “Paraklit” gelmez”. “Benden sonra gelecek Ahmed nâmında bir Peygamberin müjdecisiyim.”... Yohanna incili 16 ncı bab, 7 net söz.

Bu incil tebligatı, Ġsadan sonra bir Peygamber geleceğine ve son Peygamber olacağına delâlet eder. “O hakikat ruha geldiği zaman sizi irĢad edecektir. O kendiliğinden söylemiyecek, her Ģeyi haber verecektir. O beni tazîz edecek”.

Tevrat'ta tesniye: 18 inci bab, 18 inci söz: “Onlara biraderleri içinden, senin gibi bir Peygamber zuhura getireceğim ve kelâmımı onun ağzına koyacağım ve dahi kendine emredeceğim Ģeylerin cümlesini onlara söyliyecektir.”

Page 155: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 155 ~

Hz. Musa'nın bu müjdesi Benî israil için tahakkuk etmedi. Tevrat tesniye 30 uncu babdâ: “Rab, Sina'dan geldi ve onlara sa'irden zuhur eyledi. Paran Dağı’ndan tecellî etti. Onbinlerce mukaddesler ile geldi, onlara, onun sağ elinden Ģeriatın ateĢi çıktı...”

Sînadan gelmek; Hz. Musanın zuhuruna, Sa'irden kıyam: Hazreti Ġsa'ya iĢarettir, Paran: Hicaz'dır.

Hazreti Resûl-i Ekrem de orada zuhur etti. Bütün cihan kahramanlarının içinde “Mekke'ye onbin güzide mücahid ile giren yegâne tarihi Ģahsiyet Hazreti Resûldür.” ġeriatı, Ģeriat-ı câmi’dir.

Arabistanda zuhur edeceğine dair bir haberde EĢ'ıya 21. bab: “Arabistan ormanlarında geceliyeceksiniz! Ey Tihâ Diyarı’nın sekenesi! SusamıĢ olanları su ile karĢılayınız! Firarinin önüne ekmekle çıkınız! Zira onlar çekilmiĢ kılıç önünden ve kıvrılmıĢ yay önünden ve Ģiddetli muharebe önünden kaçtılar!..” Bu cümledeki Arabistan kelimesi... Sonra da burda muhacirlerden bahsolunması, müjdenin hedefini tâyin etmektedir. Dünya tarihi muazzam bir hadise olarak yalnız bir HĠCRET kaydediyor ki o da Hazreti Resûlün hicretidir.

“Harpten, kılıçtan kaçtı”. Hicret gecesi kanına susamıĢ kılıçlardan hayatını kurtaran Hazreti Resûldür. Bunlar, son Peygambergeleceğini ve hak Peygamber olacağını, son emirleri getireceğini, semâvi kitaplarla isbattır...

ġimdi Kur’ân âyetlerinde:

Tur-i Tîna = Ġsa Aleyhisselâm Tur-i Zîta = Musa Aleyhisselâm Belde-i Emin = Resûlullahların ba's olunduklan yerlerdir.

Bu yerlerin, mübârek ve emin belde olduğu iĢaret edilmektedir. Turların ruhanî kalacağı, ruhanîlerin birleĢerek madde Ģeklinde Belde-i Emin’de toplanacağına iĢarettir. GelmiĢ geçmiĢ, dinlerin islâmiyette toplanacağına delâlet eder. Bu yerlerin hepsinin Ģimal nısıf küresinde bulunması ulvî olduklarına, islâm câmialarının hepsinin Ģimal nısıf küresinde bulunacağına, ince bir iĢaret vardır. Cenup nısıf küresinde müstakbel islâm câmiası yoktur. Bütün Peygamberler Ģimal yarım küresinde ba's olunmuĢlardır.

Page 156: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 156 ~

Sûrenin “Vav” ile baĢlaması büyük, ruhanî bir mânânın ifâdesini taĢır. “Zeytun, tîn, belde-i emin” den daha evvel sizin bilemiyeceğiniz mübârek yerler vardır. Oradan gelmiĢlerdir. Dünyanın sonu geleceğine iĢaret gizlidir. “V” de insan aklının muayyen bir hudud içinde bulunacağı, bir disiplin altında yaĢayacağı, mükellef olduğu vazifeleri yapacağı emri gizlidir. Yedi “V” ye inanmasiyle kurtulabileceği bildirilmektedir. Arapçada, bilhassa Kur’ân dilinde “V” harfi diğer lisanlarda olan “UND”, “ET”, “AND” kelimelerinin müteradifi değildir. “V”; inanınız, bunda kuvvet var demektir. TîN = Ġsa, Zeytun = Musa, Belde-i Emin = Resûlullah.

Resûlullah ilk ve sondur. Son ve ilk olduğuna göre; Ġkinci Zeytun - Musa, Üçüncü Tîn =: Ġsa, Dikkat buyurunuz!..

Musadan sonra Ġsa ba's olunmuĢtur. Sonra Resûlullah.. Resûlullah ilktir. Ondan evvel Musa zikredilmiĢtir. Ġlkden sonra ikinci demektir.. Musadan sonra Ġsa.. Sûrede Ġsadan sonra Musa zikrolunması tekrar ilk ve son olana geliyor, ilkin sonuna, sonunun ilke rücu’u Resûlullahın son Peygamber olduğuna iĢarettir.

ġimdi bu tercüme malûmatı üzerine, Amerikadan gelen (23) suale cevap mes’elelerinin cereyan ettiği 1956 yılında Diyanet iĢleri Makamına 2.1.1956 tarihli bir yazıyla sorulan suallere teker teker cevap verilmesi yerine toplu bir cevap verilmesi hususunda eski müĢavere Hey'eti azasından muhterem dostum M. Asım Beyin ricası üzerine, yazdığım yazıda: “Ġnanmıyan garip sualler soran bir Ģahsa, Kur’ân âyetleriyle cevap vermek garip olur. Zira: “Kur’âna inanan bu gibi sualleri sormaz” kaydiyle verdiğim cevabî düĢüncelerimi hulâsa ederek bu genç Fransız Papazı ile birlikte, hıristiyan âlemi mûterizlerine haykıracağım.. Bunlardan önce îslâm Dini lügatinden bazı târifler vermek lüzumu vudır:

1) Kur’ân-ı Kerim mesaj olarak kabul edilemez. Bu kelime ağıza alınmaz. Bu, dinde saygı hududu dıĢındadır. Manevî ölçü ve terazide küfürdür.

Page 157: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 157 ~

2) Peygamberlerin vasıfları vardır. Bu vasıflar olmazsa Peygamber olamazlar. Bu vasıfları saymak bir nev'i inanma yokluğu ifâde eder.

3) Dinde tenkid yoktur. Her insanın ruhunda meknuz olan insiyakı kamçılayıp kendiliğinden harekete getirmek lâzımdır. Tenkitçi değil, mürĢid olarak hareket etmek icabeder.

4) Kur’ân vehleten gaybe itiraz etmeden inananların kitabıdır ki o inananlara hakiki cepheyi ve hakikatlerin hakkını öğretir. Kitabımıza inanmıyanlara bu kitabın malzemesiyle cevap vermek o mübârek ve mukaddes malzemeye hürmetsizlik olur.

ġimdi bu hürmetsizliği yapmamak için bu gibi sual soranlara, söylüyorum:

Namütenahi kâinatın menĢei ve yaratıcısı hakkında benî beĢer tahmin kabiliyetlerinin söndüğü geçmiĢlerden beri bir izah ve târif bulamamıĢ ve bulamıyacaktır da.. Zira, onun mahiyetini tâyin ve teĢhis edecek hücre insan dimağında yoktur.

ALLAH, her Ģeyin üstünde müteal bir varlıktır. ALLAH, her Ģeyin üstünde müteal bir varlıktır. Onun üç büyük tezahür eden vasfı vardır: Yaratır, Ġdame ettirir, Ve yokeder.. Bu vasfın akıl yoran bir nizam içinde iĢlemesinde bir takım fizikî, kimyevî, cevvi, ruhî kaideler, değiĢmeyen kanunlar görülür. Bunlar ALLAH’ın sıfatlarının tezahürleridir ki iĢte bu muazzam iĢlemdeki bütün Ģuun ve hâdisatın kanunlarındaki azamet ve intizamın heybet ve devâmı insan dimağı için mevzu’ ve bunların intizamım keĢf, bir nev'i ibadettir ki yaratana karĢı Ģükrün sıfat Ģeklinde ifâdesidir. O hâlde ALLAH’ı kesret ve namütenahi kâinat hadisatı içinde idrak, insanda fıtrî bir hassa olarak tecellî eder. Bu hadisatın heybeti karĢısında, insan dimağının son kabiliyeti, mebhut ve hayret içinde duraklar. Bu bir nev'i ALLAH’ı tasdik ve îmândır... BeĢer nesline bu idraki tattıranlar, Bir anda Sidretü’l- Münteha’da yani beĢer aklının söndüğü yerde bu hâli idrak ettirilmiĢ olan mümtaz, necib ve mübârek insanlar, ALLAH’ın Peygamberleridir. Peygamberler bunu beĢere en doğru, en hakiki olarak idrak ettirmek için gönderilmiĢ elçilerdir. Ellerindeki kitap kendilerine tebliğ edilmiĢ küllün, tekliğin kesret hâlinde izahlarıdır. Bütün Peygamberler hep aynı Ģeyi söylemiĢlerdir.

Page 158: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 158 ~

Hazreti Resûl-i Ekrem son olarak; Ġnsan dimağlarındaki yanlıĢ idrakleri düzeltmek, Hurafe ve bâtılları kaldırmak, BeĢerin yaratıcısı hakkındaki düĢünceleri temizlemek, Ve onları ıslah ve salâha kavuĢturmak için son nebi olarak gönderilmiĢtir.

Bu târif ve bu büyük kudret karĢısında, Peygamberlerin mümtaz kul ve insan olduklarına aykırı olan bir düĢünceye sürüklenmek insan düĢünce ve dimağına en büyük hakaret olur. Dinler, muhtelif emirler ve kaidelerle dimağı, intizama ve temiz düĢünceye sevk etmek için nehiyler, temiz emirler ve Ģükrün ifâsı için, değiĢmeyen ibadet usulleri vazetmiĢlerdir... Temiz bir düĢünce, hakiki insana itiraz değil, inkiyad, itaat ve bînnetice sükûn içinde Ģükrün ifâsını telkin eder.

Amerikalılardan gelen 23 sual içinde: “AteĢe elimi soktum niçin yandı? Soğuk beni niçin üĢütür? Sıcaktan niçin terliyorum? GüneĢ niçin ıĢık veriyor? Ağaç niçin çiçek açtı? Balık sudan çıkınca niçin öldü?..” Gibi suallerin sorulmasındaki faidesizliği görüyorum...

HerĢey izah edilmez. Hissedilir… Bu his, dimağı okĢar geçer. ĠĢte, bu okĢamayı idrak edip, onunla inĢirah duymadadır iĢ...

Hazreti Ġsa babasız doğmuĢtur. Nasıl olur! Aklın, düĢüncen almıyorsa, bu düĢünce ve aklının bazı tabiî Ģuuna saplanarak kendi kendini kandırmasıdır.

Bunun farkında olmayarak, düĢüncenin yanlıĢlığını değil de onun doğru olacağını hissettiğinde, bu hissine hürmet için baba, anne, oğul hikâyelerini izah çâresi bulmuĢsun ve dalâlete düĢmüĢsün. Bu dalâletten kurtulmak için düĢüncene artık itiraz etme.. DüĢüncelerin sözüne bir müddet itaat ve inkiyad etme ki idrak kendi kendine bir gün gelecektir. Dinimizde zorlamak yoktur. Bu, düĢünceden hisse, hisden idrake giden, insanların fıtrî hassasıdır da ondan böyledir. Bu böyle olmazsa, Peygamberlere lüzum yoktur.

Ġnsanlar toplu olarak yaĢarlar. Aralarında en müdebbir ve zeki olan dâhilerini seçerek kendilerini idare etmek için baĢlarına getirirler. Onun uzağı görme neticesi o topluluk bir çok itiraz mrıltıları ile nihâyet terakkiye, refaha kavuĢur...

Page 159: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 159 ~

Bu hususlarda insanların ruhanî cihetlerini idare edip, onları hâlâs ve refaha götürenler de Peygamberlerdir. Onlar hakkında da itirazlar, boĢ mırıltılar olmuĢtur. Bunlar hiç bir Ģey ifâde etmezler.

“ġu karĢıki dağı bana getir, onu tetkik edip anlayacağım!” diyenlere benziyor bu sualleri soranlar.. “Sen dağın yanına git ve tetkik et ve dağı gör!” diye biz de onlara söyleriz.

Hakikat daima hakikattir. BeĢer düĢüncesi ile hakikat tamamen anlaĢılmaz. Bu düĢünce ve idrak bulanıklığı hakikati perdelediğinden bu sualler ortaya çıkmıĢtır. Soğuk, kar, yağmur, sıcak, rutubet olmazsa nebatat da olmaz. Hastalık olmazsa insanlar sıhhat mefhumunu bilmezler. Bu perdelemeler olmazsa düĢünce olmaz, idrak dumura uğrar. Bu gizli kapaklı bazen akıldan uzak, bazen akla yakın gibi görünen hadisat ve Ģuun olmazsa dünyanın yaradılıĢındaki hikmet ve muradı ilâhinin mânâsı kalmaz. Fenalık olmazsa iyilik olmaz. Çirkin olmazsa güzel olmaz, gece olmazsa gündüz olmaz, insan olmazsa kâinat yaratılmazdı. ALLAH Cemâlini seyr için kâinatı kendisine ayna yapmıĢtır. Bir gün bu ayna kırılacaktır. Ve bütün kâinat ALLAH’a dönecektir!..

Hulâsa, bütün Peygamberler haktır.. Yekdiğerini takip etmeleri, insan aklı ve düĢüncesi böyle olduğu içindir. En son Peygamberle insanların artık derece-i tenevvüre geldikleri ind-i ilâhide kabul buyrulduğundan Cenab-ı ALLAH insanlarla vasıtalı tebligatı artık kaldırmıĢtır. Bundan dolayı Resûl-i Ekrem son Peygamber ve kitabı da ekmel olmuĢtur. Atom devrinde ALLAH’ın varlığını deli bile inkâra yeltenemez... Zira maddenin ve mânevîyatın hududları çizilmiĢtir.

BeĢer, aklını zorlar, hadisat ve Ģuunu tetkik ederse, son Peygamberin emirlerini yerine getirirse CEMÂLE kavuĢur.. Sükûn ve huzur içinde mânâ âlemine kollarını sallayarak metin ve vakur yüzü gülerek dalıp gider...

MenĢeiniz hakkında dalâlet ve hurafeden kendinizi kurtarırsanız âhiret âleminin perdeleri kendiliğinden açılır. Evinin penceresinden sokağı seyrettiğin gibi deryayı vahdetin dalgalarını hem görür ve hem duyarsın. Böylelikle ölmezler diyarına en güzel namzet olarak hazırlanmıĢ olursun.

ġuna inanıyor musunuz? Bunun hakkında fikriniz nedir?

Page 160: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 160 ~

Bu olur mu olmaz mı? Âhiret var mıdır yok mudur? Bir üç, üç bir olur mu? Kader Ģu mudur bu mudur?

Gibi suallere, hakikatlerin izahları olan Ġslâmiyet; cevabını, ancak dalâletten kurtulmuĢ akıl ve düĢüncelere fısıldar. Dinimizde icbar ve iknaa çalıĢma yoktur.. Her Ģey ortada, değinmeyen KUR’ÂN-I AZĠMÜġġAN'IN içinde izah edilmiĢtir. Yalnız, O’na temiz olanlar yanaĢır. Ve suallerine cevap bulabilirler.. Bizde her Ģey peĢin alınıp peĢin satılır!.. Ġslama gelin, felah bulursunuz Misyoner efendiler!...

Mevazin : (Mizan. C.) Mizânlar. ölçüler. Terâziler.

Ġhbarat : Bildirilen haberler. Ġhbarlar. Bildirilen hadis-i Ģerifler.

Dekayık : incelikler.

Müteal : Âlî, büyük.

Ġsm-i has : Özel isim.

Sair : Seyreden, harekette olan. * Bir Ģeyden geri kalan. * Maadâ. Geçen, dolaĢan. * Yolcu. Seyyar. * BaĢkası, diğeri.

Sekene : Sâkin olanlar, oturanlar. Bir yerde devamlı oturanlar.

TeĢri’ : Yolu açık ve vâzıh kılma. * ġeriata isnad ve nisbet eylemek. * Kanun vaz' ve tenfiz eylemek. * Peygamberimizin (A.S.M.) Ģeriata dair emretmesi. * Havuza su getirmek.

Tur : Dağ. * Had ve mikdar.

ġimal nısıf : Kuzey yarım küresi.

Cenup nısıf : Güney yarım küresi.

Müteradif : Birbirine bağlı, tâbi olan. Birbirinin ardınca giden. * Gr: YazılıĢı ayrı, fakat mânası aynı olan kelime.

Mu’teriz : Ġtiraz eden. Kabul etmeyen. Bir Ģeyi beğenmeyip bozulmasını isteyen, aksini iddia eden.

MenĢe’ : (NeĢ'et. den) Esas. Kök. Bir Ģeyin çıktığı, neĢ'et ettiği yer. Beslenip yetiĢilen yer.

Page 161: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 161 ~

Ġnsiyak : Mânen sevk olunma. Ġlâhi ve mânevi sevk. Gönderilmek, bir kuvvetin te'siriyle çekilip gitmek. Ardı sıra gitmek.

Vehleten : Birdenbire. Ġlkin. Ansızın.

Benî beĢer : Ġnsanoğlu.

Mebhut : Hayretle, ĢaĢkın, mütehayyir. Sersem.

Sidretü’l-Münteha : Mahlukat ilminin ve amelinin kendisinde nihâyet bulup kevn âlemini hududlandıran bir iĢaret. Yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ulaĢtığı en son makam.

Mümtaz : Diğerlerinden ayrılmıĢ, üstün, seçkin, seçilmiĢ. * Ayrı tutulan.

Müdebbir : Evvelden düĢünüp iĢleri ona göre ayarlayan. Her Ģeyin evvelden tedbirini yapan, gören. * Ġlmi ile her Ģeyin akibetini ihâta edip ona göre hikmetle iĢ yapan Allah (C.C.).

Hülâsa : Bir Ģeyin, bir bahsin özü. Kısaca esası. Cevvi : Yer ile gök arası. Gök boĢluğu. Fezâ. * Ev veya odanın içi. ġuun : (ġe'n. C.) ĠĢler, fiiller. Havadis. Ġnkiyad : Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. Ġtaat etme. Ġmtisal. ĠnĢirah : Ferahlanmak, mesrur olmak.

BAY ENVER ÇALIġ

SÜLEYMANĠYE KÖYÜ BAKKALI

SALĠHLĠ

Mektubunuzu aldım. Hakkımdaki iyi niyet ve necib hislerinize teĢekkür.. ALLAH feyzinizi artırsın. Dualarınızda bize de arasıra yer vermenizi dilerim. Suallerinize, bana müsaade edildiği nisbette cevap veriyorum...

Buyurun dinleyin:

Göz: Ayn, bir âlet, bir uzuvdur. Basar, bu âletle yani göz ile görme fiilidir, iĢidir. Nazar: Görmeğe yeltenme. Göz âletiyle görme arzusunu göstermektir.

Dikkat edilirse bir Ģey'e bakan göz o Ģeyi nerede ise orada görür. Kendi içinde değil...

Page 162: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 162 ~

Görülecek Ģey dıĢarıda olduğu hâlde, görme de dıĢarıdadır. Sizin içinizde değil..

Bulunduğunuz dükkanın tapısı önüne çıkınız, hemen Ģimdi... Sağda biraz ilerideki duvarın arka tarafındaki kuru ağaca bakınız. Görüyorsunuz... Ağaç yanınızda değil., uzaktadır. Siz ağacı yerinde görüyorsunuz... Ġçinizde değil... O hâlde - görme - aynaya baktığınız zaman siz kendinizi aynanın içinde görüyorsunuz... Sizin içinizde değil. Baktığınız Ģeyin hayali sizin gözünüze bir fotoğraf makinası gibi aksetmiĢ ve içinize intikal etmiĢtir. Fakat görüĢünüz dıĢarıdadır. Hatta baktığınız Ģeyin ne kadar uzakta olduğunu bile söyleyebilirsiniz...

Ġçinizde bir ayna var... DıĢarıdaki Ģey, sizin aynaya baktığınız gibi size bakıyor, kendisini aynada görüyor. Fakat siz onu sizin aynanızda değil de onun aynasında görüyorsunuz.. Ve gördüğünüz Ģey, su karĢıdaki ağaçtır, diyorsunuz.. Karanlık olunca o ağaç yine oradadır amma... Siz onu göremiyorsunuz, hâlbuki o kendini göstermiyor size... Çünkü onun görünme Ģartları karanlıkta ortadan kalkıyor...

Bir Ģeye baktığınız zaman onu, sizi görmeye sürükleyen, zorlayan nedir... acaba... Görmek, anlamak ve görünmek arzularıdır... Bunlar acaba kimden geliyor... ġiddetle zâhir olup görünmek istemeyen ve fakat görmek arzusunu taĢıyan bir mânâdan geliyor bunların hepsi... Bu mânâ Ģiddetle zâhirdir. Bu Ģiddetten dolayı “SETTÂR”dır. Her yerde hazır, nazır olmak ve baĢka Ģekilde görünmek muradını halkeden bir mânâdır... O varlık senin içinde “HAYY” esmâsıyle ve onu süsleyen diğer esmâlarla tecellî etti... Bunu söyle ifâde ediyor Kelâmında: “Ben insanın sırrıyım!” “Yani insan beni bilemez, göremez, anlayamaz, ben bir bilmeceyim”...

“Ġnsan da benim sırrım” “Ġnsanı yarattım yani bir bilmece yaptım, bu da benim hünerim, sırrımdır.” Bunu anlayamazsınız... ”Ben kulumla görürüm, kulumla iĢitirim, kulumla konuĢurum!” diyor... BaĢka bir kelâmında:

Page 163: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 163 ~

“Ben namütenahi yarattığım âlemlere, sığmam, bana inanan mü'min kulumun kalbine sığarım”. Diğer bir sözünde: “Sessiz gözyaĢı dökeni, benden korkup ağlayanı severim”.. “Ġçine sığdığım kalb bu gözyaĢı ile yıkanır, benim evimi bununla yıkayana mağfiret ederim... Bana sevgi ve havf'dan dökülen göz yaĢını yere düĢürmem, izzetim hakkı için yeri mahvederim!”

ĠĢte, insan gözü bir Ģey'e insanın haberi olmadan alıĢıktır... “Ben bir gizli hazine idim, Kendimi görmek, seyr etmek için, âlemleri, insanları yarattım” diyor... Gözlerle Cenab-ı ALLAH kendi kendini seyrediyor...

Ondan dolayı göze sövmek en büyük günahlardandır... Sizin bir adamla konuĢurken gözlerine bakmanız sizin arzunuz değildir. Kendi kendine âĢık, kendi kendini görmek arzu ve muradını taĢıyan yaratıcının arzusudûr...

Sizin basit bir görüĢ fiilinizin içine gizlenerek sizi meĢgul ederek SETTÂR ile örtülerek kendini seyrediyor, Hazreti ALLAH...

Bu küçük anlatıĢı anlayan insanda da basîret baĢlar. Basîret, gördüğünü dıĢarıdaki hâli ile değil de kalbte görme iĢine verilen isimdir. O zaman gözler yekdiğerine artık bakamaz... O hâlde göz göze bakmak, basîrete varıncaya kadar, bir nev'i habersiz zikirdir... Bu zikirle, Cenab-ı ALLAH, insanın haberi olmadan, kendi kendini tesbih ettirmektedir. Onun için göze sövmek herkesin bildiği büyük günahlardan daha büyük bir günahtır. Bu günahı iĢleyenler dünyada her türlü görme hassasından mahrum olurlar...

Muhterem efendim! Bu satırlara geldiğiniz zaman gözünüzü kapayınız. “Beni ne Ģekilde bir adam olarak tasavvur edeceksiniz bakalım. Yüzü söyle, gözü su renkte, saçları söyle” kafanızda beni hayali olarak canlandıracaksınız...

“Yazılarını okudum, mektup yazdım cevap verdi Ģöyle bir adammıĢ!” diye hakkımda bir hüküm vereceksiniz... Bu bilgi ile beni hayalinizde görmüĢ olacaksınız. Bir gün nasip olup benî gözlerinizle gördüğünüz zaman, haaa bu adam Ģöyle bir adammıĢ diyeceksiniz... Nihâyet benimle konuĢtuğunuz zaman, bu adam gördüğüm hayal ile tasavvur ettiğim değilmiĢ diyeceksiniz.. O zaman hakiki olarak benî anlamıĢ olacaksınız...

Page 164: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 164 ~

Daha baĢka bir izahla:

1 - Gözü kapalı bir âdem ateĢi ancak sıcaklığı ile hisseder, anlar

2 - Gözünü açınca onu olduğu gibi görür.

3 - AteĢe düĢüp yanınca ateĢin ne olduğunu anlar.

Birinci görüĢ îlmel yakîn... Ġkinci görüĢ Aynel Yakîn... Üçüncü görüĢ Hakkel yakîn...

Diye târif ve isim alır mânevîyat lûgatında... Göz, insanlara bunları öğretmek, anlatmak için verilen ALLAH'ın küçük bir hediye ve ni'metidir... Elli Ģu kadar senelik hayatınızın bütün dakikalarını, saatlarını önünüze serseniz:

Bu ALLAH’ındır. Bu da benimdir. Bu da ruhum içindir. Bu da gövdem içindir diyebilir misiniz?.. HÂLĠK’ı tanımak için hissettiğiniz, duyduğunuz, aklınızın saplandığı muammaları çözmeğe katiyen kalkıĢmayınız... Daha ziyâde etrafınıza bakınız. Zira gözler bunu anlamak için ALLAH tarafından hediye edilmiĢtir, insanoğluna.. Çünkü o, bütün güzel esmâlarıyla sizin çocuklarınızla beraber oynuyor, semânın derinliklerine bakınız. Onun bulutlar içinde yürüdüğünü, ĢimĢeklerle kotlarını size uzattığını ve yağmurlarla size indiğini, onun çiçeklerle gözlerinize gülümsediğini sonra yükselerek ağaçlarda ellerini size salladığını görürsünüz. Bu görüĢ, duyuĢ ve ümitlerinizin, arzularınızın derinliğinde, öteye ait bir bilgi var demektir. ĠĢte bu bilgiye varmağa çalıĢmak, iman aĢılar insanoğluna...

Her ses, kendini kanatlandıran dil ve dudağı alıp götürmez, yapayalnız uçar esîr âlemine... Kartal yuvasını taĢıyarak uçmaz. GüneĢe doğru hamle eder, tek baĢına... Siz kendi kendinize ruha eza verebilir misiniz?.. Bülbül, gecenin sessizliğini, sükûtunu bozabilir mi?.. AteĢ böcekleri yıldızların pırıltısını rahatsız edemez. Duman rüzgâra katiyyen yük olmaz...

Siz Allanın emrinden olan ruhu, bir taĢ atmakla huzuru bozulacak bir dere mi sanıyorsunuz?...

Page 165: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 165 ~

Dikkat ederseniz, derin Ģefkatten ızdırab çıkar.. Izdırab derinleĢtikçe, Ģefkatin de o nisbette ve daha fazla derinleĢtiğini hissedersiniz. AnlayıĢınız yükseldikçe daha geri anlayıĢ ve duyuĢun açığını hissedersiniz... Buna isteye isteye cefa çekmek derler. ÇalıĢıyorsunuz, bakkallık yapıyorsunuz, gayret ediyorsunuz. Bu göze görünebilen bir sevgidir. Sevinciniz örtüsünü atmıĢ kederinizdir.. Kötülük kendi açlığı ve susuzluğu yüzünden iĢkence çeken iyiden baĢka nedir... Ġçiniz ile dıĢınız bir olunca muhakkaktır ki iyisiniz. Fakat bu birlik kalkınca katiyyen kötü değilsiniz.

Çünkü içinde birlik ve beraberlik bulunmayan ev, haremgah değildir, yalnız, yalnız düzenini kaybetmiĢ bir evdir.

Siz bu satırları okurken köy imamı yanınıza gelecek... Ġmam gelirken saatına bakmıĢtır, imama sorunuz saat kaçtır diye imam saatim çıkarıp bakacak ve size söyliyecek. Hâlbuki biraz evvel saatına bakmıĢtır. Fakat akıl gözü ile değil, hafızasında, kalmadı. Zira kafası baĢka Ģeylerle meĢguldü. (Bunu nerden bildiğimi sormayınız, artık o kadar da manevî bir hünerimiz olsun)...

Göz göze gelen insan, - kalb baĢkasıyla meĢgul olduğu için - konuĢamaz, saati bilemediği gibi imam efendinin. Ġnsan hâleti nez'ide iken göz bebekleri büyümeğe baĢlar. Bu bir fotoğraf makinasının ayarlanması gibi öteki âleme bakmak için göz adesesini ayarlamak olduğunu milyonda bir kiĢi bilir, bu hâlin. “Dost göze, düĢman ayağa bakar.” Dede sözü kıymet taĢır. Fena Ģeylere bakmak haramdır... Sebebini düĢünebilirsiniz artık. Kimi Ģekle bağlanır, kalbi unutur... Kimi kalb içinde kaybolur erir... ġekli kendine bağlar... Ġnsan kalbi ile insan olur. Kalıbı ile değil.. Size, mektupla sorularınıza, cevabı ancak bu kadar verebilirim, inĢallahurrahmân bir gün size, sizi gösteren bir ayna tutarlar da kendinizi bütün açıklığı ile görürsünüz...

Bu târifât, aklı baĢında, edebli, îmânlı, hayâlı olgun imanlara aittir. Bir de diğer bakıĢlar vardır:

Page 166: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 166 ~

1 - Tecessüs, merak neticesi.. 2 - ġehvanî... 3 - Aptal, salak, budala, insanların bakıĢları...

Bunların hepsi hayâsızlık ve bilgisizliktir... Ma'nen olgun, hayal mekanında bulunan büyük insanlar daima konuĢurken kendi içlerine bakarlar. (Gözleri karĢıya baksa bile). Bunun en büyük mertebesi Resûl-i Ekremde idi: Gözü kapalı uykuda bile olsa, kalb gözü uyumazdı.. Bu gibi insanlar kimsenin gözüne bakmazlar, baĢkalarının gözlerine bu gibi büyük insanlar bakarken utanırlar, hayâ her taraflarını kaplamıĢtır zira. Her iki gözü âmâ bir sahabe, Hz, AyĢe Validemizin huzuruna girmiĢ...

Hz. AyĢe Validemizin ayakları açıkmıĢ. Hemen kapamıĢtır..

Âmâ bunun farkına vararak:

”Ya AyĢe, ben sizi görmüyorum, niçin telaĢla örtünüyorsunuz?” demiĢ. Hz. AyĢe: “Ben sizi görüyorum ya!..” BuyurmuĢtur. Bu kadar anlaĢmamız bir târif ve izahtan ibarettir. Asıl hakikati ancak o makamlara ruhen yükselenler anlayabilirler... Feyzinizin artmasını niyaz ederim, efendim.

BiR SUALE CEVAP

Münevver ve olgun bir zât bana mektup yazdı. Mektubunda güzel bir üslûp ile mühim, vehleten garip görünen bir sual soruyor. Fakat muhterem zâtın, bu mektubu, islâm mecmuasına yazıp, o vasıta ile sormasını çok arzu ederdim. Doğrudan doğruya bana yazmıĢ. Bu hususu açıklayarak, mecmuaya olan hürmetim dolayısiyle o kanaldan cevap vermeğe çalıĢacağım, isminin açıklanmasını istemeyen bu zâtın ve beni islâm mecmuasının gayesi çerçevesi dahilinde, büyük islâm edeb ve nezaketinin, mazur göreceğini ümit ederek, sualinin cevabına geçiyorum...

Muhterem efendim! “ALLAH’tan korkulur mu?” sualinize: “Herkesin evet cevabını verdiğini” buyuruyorsunuz. Bu suali sormanıza sebep nedir? Acaba baĢka bir Ģey mi düĢünüyorsunuz da bu sual ortaya çıktı? Cenab-ı ALLAH bir çok Ģeyleri men buyurmuĢtur. Bu menhiyatı yapanlara da azap vereceğim, cehenneme atacağım, belâ vereceğim diye tehdit ediyor. O hâlde bir korku vermek muradındadır.

Page 167: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 167 ~

Korku vermek muradı niçindir? Bunu hiç düĢündünüz mü? Size bir sual sorayım: “Bir doktor hastayı muayene ediyor, ilâcını veriyor. Bir avukat suçluyu müdafaa etmek için bu iĢi üzerine alıyor.. Acaba Doktor hastayı iyi etmek için mi ilâç veriyor? Yoksa buna mukabil para almak için mi? Avukat bu suçluyu müdafaa ediyor. Onu kurtarmak için mi? Yoksa para almak için mi?. Siz ibadet ediyorsunuz. Cennete girmek için mi? Yoksa cehennemden, azaptan korktuğunuz için mi?”

Bu suallere hemen cevap vermeyiniz. Uzun saatler, günler, aylar belki senelerce düĢünmek icabeder.. Her iki taraftan da evet veya hayır cevabını verirseniz doğrudur, hilaf yoktur.. Fakat bir mertebede bunların evet'i de hayır'ı da hepsi, külliyen doğru değildir.

Sizi yormak istemiyorum; beni dinleyin! Her Ģeyi Ģefkat, merhamet, mağfiret ve kudretiyle muhit olan ALLAH'tan korkulmaz... Bu muazzam, müteal kudret ve varlık karĢısında duyulan sevgi ve Ģükürden büyük bir edeb duyulur.. Korku bu edebin dıĢına çıkmak endiĢesinin insan sözüne ismidir. Bu edeb duygusu çok ince bir noktadır.. Bunu anlamak çok hem de çok güçtür. Bu nokta üzerinde bir müddet tefekkür ediniz! Kuvvetle zannediyorum ki, manevî olgunluk noktasına yanaĢtığınızda derhâl fehm edeceksiniz. Bu nokta Velî ile nası yekdiğerinden ayırt eden hududdur. Bu iĢte acele yok. Tasavvur ediniz; bir genç moda diye saçlarının beyazlanmasını arzu ediyor. Kemâl yaĢını beklemesi lâzımdır. Yok acele ederse boyaması icabeder. Boya ile tabiî renk arasındaki fark nedir? Bunu idrak etmek lâzımdır.

Esmâların muhtelif varlıklarda tecellî miktarına göre tecellîyat muhtelif mertebeler arzeder. Meselâ HAYY esmâsının tecellî Ģiddetine göre küçük bir Ģey anlatayım. Fakat çok derinden değil ve sual de sormayınız. Çünkü çok nazik mıntıkalarda dolaĢıyoruz.

HAYY’ın tezgâhı olan bir çok mahlûkâtı göz önüne alalım, insan, senede ancak bir, inek senede ancak bir, koyun senede bir belki iki defa doğurur.

Page 168: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 168 ~

Bunlarda aynı zamanda Er REZZAK esmâsı da mevcuddur. Köpek, domuz senede bir, iki üç defa hem de beĢten 10'a kadar yavru yapar. HAYY esmâsı Er REZZAK esmâsına daima galiptir. Er REZZAK, HAYY’ın emrindedir. Bunların böyle oluğu, bir hikmet için, insanlara bazı hakikatten öğretmek içindir. Bunların anlaĢılması, kapalı ve güç bir nev'i âyat ve kısas gibidirler.. Bu hayvanların etleri yenmez.. ALLAH namütenahi kudret tezahürlerini, gizli hazinesini göstermek için ilk defa HAYY ile tecellî etti. HAYY’ın birinciliğine hürmet muradı ilâhidir. Er REZZAK onun emrinde olduğu için, Er REZZAK esmâsının HAYY’a takaddümü arzuyu ilâhi dıĢında kalır... Dikkat ediniz bütün haram hikâyeleri, bu noktadan menĢeini alır. Dönüp dolaĢıp emri nehiy hâlinde kullara intikâl eder

Domuz da ALLAH’ın bir mahlûkudur. Zira ALLAH'ın esmâlarının tecellî mahâlleri bize hem mübârektir, hem de edeble ta’zime kulu mecbur eder. Bu ince noktaya göre haram yiyecekler tefrik edilmiĢtir. Hay’ın devâmı için Er REZZAK esmâsını Cenab-ı ALLAH, HAYY’ın emrine verdi. Vücud topraktan halk edildiği için, Errez-zak esmâsının tezahür yeri olan toprağın terkibi aynen vücudda da mevcuddur...

Riyâzat, Vücuddaki Er REZZAK’ın, HAYY’a hürmetinin son haddinin tezahürüdür... Vücud bir nev'i aslına dönmek gâyetinde demektir. Bu, ind-i ilâhîde makbuliyet kesbeder.

Çok yemek, bu hürmetten uzaklaĢmak demektir. Nesil idame ettirmek, HAYY’ın tezahürüne karĢı bir nevi zikir ve hürmettir,. Bu zikre hürmeten ALLAH cimayı mubah kılmıĢtır. Zina emirin hilafında Ģehvanî hislerin esiri olarak bu zikri baĢka bir düĢünce altında yapmaktır. Hürmetsizliktir de, ondan haramdır. Haramiyeti kulun Ġyiliği düĢüncesiyle değildir. ALLAH’ın kendi esmâlarına kendisinin hürmet ye ta'zîmi içindir. Bu bir nev'i kendi kendilerini tenzihtir.. Hay’ın mevkii ve kıymetinin tenzil edilmemesi için, daima HAYY esmâsını ikinci dereceye bırakan bir mahluk halk etmiĢ, bu mahlukla bu ince noktayı kullara anlatmak arzu buyurmuĢtur. O hayvan da domuzdur. Bununla rızıklanmayınız emrini çıkartmıĢtır. Domuzu ince bir mes’eleyi izah için vesile yapmıĢtır. Bu kadar ince, gizli olmasının sebebi nedir? Gayba inanmak derecesinin kulda, ölçüsünü bilmek içindir. Bunun böyle olması kullara mağfiret için yer hazırlamaktır.

Page 169: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 169 ~

Domuz diĢisini kıskanmaz. Etinden hastalık geçer hikayeleri ince mânâlara varmak kabiliyeti olmayan düĢüncelerin yanlıĢ izahlarından doğmuĢtur.. Her sırrın bahanesiz ve bahasız kullara verilmesine izn-i ilâhî yoktur... Onun için Cenab-ı Resûl (s.a.): “BeĢikten mezara kadar ilim tahsil ediniz,” buyurmuĢtur. Bu ilim, doğrudan doğruya bu ince manâlar ilmidir. Dünyaya gelen, zâten, diğer ilimleri öğrenmek say-i fıtrîsine mâliktir. Zâten bu ilimleri yapmadan, diğer ilimleri öğrenmek güçtür. Manevî ilimleri anlamak için, zâhiri ilimleri bilmek, hem de çok kuvvetli bilmek lâzımdır. Zâten zâhiri ilimler, bâtınî ilimlerin, tezahür etmiĢ kısımlarıdır. Bâtını çevirseniz zâhir olur, zâhiri çevirirseniz batın olur.. Bir çınar tohumunu düĢününüz.. Tohuma bakarsanız, çınar içinde gizlidir. Çınara bakarsanız, içinde tohum gizlidir.

Esmâlar zikredilirken, bir sıraya tabi’dirler. Bu sıra, kul tarafından tertip edilmiĢ değildir. Lâmekandan, kullara, bu sıra ile bildirilmiĢtir. Bunlarda büyük hikmetler gizlidir. Bir çok insanlar, esmâları tesbihat yaparlar. Bir çokları esmâları tefsir ederler. Bunlar zâhirî bir takım güzel adet ve izahlardır, iç tarafı, hakikat tarafı bambaĢka; her insanın normal düĢünce ve itikadını, vehleten inhiraf ettirecek mahiyette görülür. Çünkü bu mıntıkada insan ruhu tamamen Ģeytanla birliktedir. ġeytan bir nev'i tel'in edilmesine rağmen ilâhi bir emirle, gizli hududlara kulları sokmamak için, bir bekçi vazifesi görür. O hâlde Ģeytanın da insanlara bir çok faydaları vardır. ġeytan ne kadar tel'in edilmiĢ olursa olsun, saray-ı ilâhînin edebini kaybetmemiĢtir. ġaka değil, Meleklerin hocasıdır... ġeytan, aynı zamanda kulların mağfiret ve Ģefaate eriĢmeleri için, çok ince bir iĢ görür. Lâmekânm tel'ini bile bir iltifât, bir nev'i rahmettir. ġeytan rahmet-i llâhiyenin kullara dağılmasına yardım edenlerin baĢında gelir. ġeytan ile manevî nezaket dahilinde arkadaĢ olmak lâzımdır. ġeytan, Resûlullâhtan kaçarmıĢ, sebeb, Rahmetenlilâlemîn olan Resûl-i Ekremin rahmet pınarı olduğunu kıskandığındandır. Bu kıskanma da yine bir sebebe bağlıdır. Günahkâr olmazsa, Ģefkat bir mânâ ifâde etmez... Velhasıl muhterem dostum iĢler karmakarıĢıktır. Fakat bu karıĢıklık, Hindistan cevizi sütünü saklamak için etrafını berbat bir bağ ile sarmaĢ dolaĢ ettiği gibi bir karıĢıklıktır. Perde perde üstüne, perdenin altında tekrar bir çok perdeler mevcuddur.

Page 170: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 170 ~

Perdeler bittiği yerde gayb hududu baĢlar. Gayb hududunu aĢarsanız, lâmekân, gelir. Lâmekânda akıl, söz hep duraklar. O zaman hep O ve yine O görünür. Bu mıntıka da sözle ifâde edilmek istenirse, fenafillah hudududur. Velhasıl iĢ karıĢıktır. Fakat bu karıĢıklığı ben yapmadım. Bunu çözmek için bir çâre vardır. O da: Nas ve Velîlik arasında dolaĢmamak... Ġnsanlar bâzan nas tarafına, bâzan Velîlik tarafına meylederler, bu iĢ değildir. Buna bocalama derler. Ya bu taraf ya o taraf... ġüphesiz, Ģeksiz olarak; Ya “Rızake matlubu” veya “Rızake maksudi” baĢka türlü bu iĢin içinden çıkmağa imkân yoktur. Birincide büyük bir sabır ve edeb içinde acele etmeden kulluk yapmak lâzımdır, ikincide bahane aramak lâzımdır. Bunda da bir mürĢide kendini söz söylemeden beğendirmek ile bahanenin yollarını öğrenmek icab eder. Bazı bahaneleri insanlar haberi olmadan yaparlar. Bunlar o kulun bir kısım günahlarının haberi olmadan silinmesine sebeb olur. O bahaneleri aramanız, gaflet ile uyanıklık arasında, içten gelme bir hissî emirle zevk duyarak yapmanız icabeder.

Ġnsan herhangi bir Ģefkat hissi gösterirken mukâbelesiz olarak yaparsa ALLAH’a daha çok yanaĢır. O iĢi ALLAH hesabına yapmıĢ olur. O anda tehlike olsa bile ya Hafız esmâsı yanındadır... Ġbrahim’i ateĢ bundan dolayı yakmadı. Hakiki Ģehid olanlar bu gibi ahvalde mertebe kazanmaları için ecelleri tacil edilmiĢlerdir... Öyle ruhî, ilâhî bir arzu içinde bulunurken, Cenab-ı Rabbülâlemin büyük bir memnuniyet duyar, derhâl kendisinde erimesi muradı tezahür eder. Bütün esmâlar derhâl çekilirler. O kül derhâl aslına rücu’ eder. Ve ismine Ģehid denir. Fakat bu hakihi Ģehidliğin târifidir, insanların uydurduğu teselli edebiyatı ile süslenmiĢ mânâlardaki değil... Târifimiz ALLAH'ın târif ettiği Ģehidliktir. Bu mertebelerin öyleleri vardır ki, Ruh yed'-i ilâhî ile kabzedilir, araya El KABIZ esmâsının memuru Azrail bile giremez. Bu hâl ân-ı vahidde fenafillâh olup, eriyip derya-yı vahdete dalmak demektir. Hem de giderek değil çekilerek... “Bunlar ölmemiĢlerdir. Daima diridirler..” “Âyeti Kerimeyle sabittir...” Diri olmaları, bütün esmâların silinip yed'-i ilâhî ile kabz edilen ruhlarının ya HAYY olan Cenab-ı ALLAH’ta erimeleri ve HAYY esmâsına bürünmeleridir. HAYY'da eriyen daima HAYY'dır, diridir.

Page 171: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 171 ~

Ölüp dirildikten sonra hesap vardır, ölmeyene daima diri olana hesap yoktur, fânilere aittir. Böyle bizim ölüm dediğimiz hududa diri gidenlerin bazılarının inanabilirseniz cesedlerine toprak dokunmaz. Zira toprağa HAYY girince toprak topraklıktan çıkmıĢtır. Ancak hatıra olarak cesedin terkibinde, kimya bakımından terkib olarak kalmıĢtır. Gıda diye alınan bütün Ģeyler bu terkibi Er REZZAK ile takviye ve yıkamaktır. Cesedin hastalıklarında Ģifâ için verilen edviye, HAYY’ın emrine verilen Er REZZAK’ın cilâsıdır. “Tedavi olunuz” emri “bu edebi bırakmayınız demektir. “Hastanın iniltisi bir nevi ibadettir” demek de bu edebe verilen ind-i îlâhîyedeki kıymetin derecesidir. “Hastaları ziyâret ediniz” emr-i Peygamberisi de bu edebin daima görünmeyen tecellîsini anlayamazsınız, fakat bilmeden göre göre belki bunu anlamak lütfuna uğrarsınız, demektir.

Hasta, hastalık, ilâç, inlemek, sabır ve isyan etmeden tahammül, kadrosu içinde ne kadar büyük ilâhî bir tecellî ve cilve olduğunu anlayan kimse büyük bir lutf-u ilâhîye mazhar olmuĢtur ki, arif, velîlerden olur. Bu hâlleri bilenler bayram yerine gider gibi temizlik, güzellik ve sevinç içinde ölüme giderler. “Herkes ölümün zaikasnıı tadacaktır” demek bu demektir. Zaika tatmak hassası demektir. Tatmakta, daima hoĢluk, güzellik gizlidir. Acı, ızdırap, fenalık yoktur. Bu sonuncular tadılmaz, tadılamaz, duyulur hissedilir. O hâlde ölümü bilenler dünyada çok azdır, ölüm, bilgisizlik, körlük, cehâlet diyarından bilgi, hakiki görme diyarına gitmek demektir, ölümden korku da, bu iĢi sezmek fakat Ģüphe içinde olmak demektir. “Ölmeden evvel ölün” sözü bu iĢi anlamağa çalıĢın demektir. Bunları anlamak, Ģek, Ģüpheden ârî, gayba inanmak hasletinin insanda husulünden sonra baĢlar. Bu perdeler, açık ve kapalı lâkırdılar - insan, havasıyla anladığı hakikatlara nasıl itiraz etmeyip inkıyat ediyorsa - onların gayba Ģüphesiz inanmak hasletlerini de yoğurup kemâle ulaĢmaları için söylenmiĢtir.

Zindana atılmıĢ bir mahpusun sessiz ve sabırla, bir çivi parçasiyle koskocaman zindan duvarını senelerce uğraĢıp delmesi, onu hürriyete kavuĢturur. Acele edip Ģamata eden mahpus ise daha kuvvetli hücrelere, zincirlere bağlanır. Böylelikle küçük kurtulma imkânları da elinden gider... Zamanla artık ümit ve hürriyete kavuĢmak hisleri bir hayal olur. Gayba sudan inanan, Ģüpheli inanan zâhire saplanır kalır. Hırs, para, dünya ve madde peĢinde koĢar durur. Huzur bunlarda yoktur. Olamaz da..

Page 172: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 172 ~

Bu gibiler daima küfre, zulme giderler. En keskin ateĢ bile sonunda küle inkılâp eder. Kül toprak değildir. Dikkat et.. AteĢte, toprakta, suda, havada yaĢıyan mahluk vardır. Külde mikrop bile yaĢamaz, kül olma bir Ģey ifâde etmez bir Ģey değildir. Bu olayda da bir Ģey gizlidir. Bir hikmet olmasa, bir Ģey gizli olmasa bu olmazdı. Biraz bu külü eĢeleyiniz bakalım. Fakat tavuğun bitlerini dökmek gayretiyle eĢeler gibi değil. Kül bir çok ateĢleri gizler. Bir çok Ģeylerin çürümesine mani olur. O hâlde külde bir temizlik gizlidir. Mikrop yoktur. Ama bu lâkırdılar çıplaktır. Bir Ģey söylemek arzusundayız fakat söyleyemiyoruz.. Külde ümitler söner. Kül bir bakımdan, bir çabalamanın, bir iĢin sonunda, teĢekkül eder. insanların konuĢtuğu bir çok dil ve lisanlar vardır. Bu niçin böyledir. Bir sır bir dildeki izahlarla tamamiyle perdelenir. Diğer bir dilde o sır açığa çıkar. BaĢka birinde kaybolur. Gül (gülmekten), gül (çiçek), kül (ateĢin sonu), kül (bütün) kelimelerinde neler vardır. Bu isimler uydurma değildir. Tesadüfi de değildir. Hele hele dostum, sen biraz bu külü eĢeleyiver bakalım, belki sonu boĢ veya dolu çıkar..

Yangın yerlerinde, kül arayan, eĢeleyen bir çok kimseler vardır, orada bir çok Ģeyler bulurlar. Yangın yerlerinde, küllerde, bir çok hazineler gizlidir. Bu hazineleri arayanlar her zaman, her diyarda bulunur.

Yangın yerlerindeki küllerde altın bile rengini değiĢtirerek senelerce saklı kalır. Her türlü hazine kül altındadır.

Sözlerimiz biraz kapalı söylendi gibi... Size hayal değil, geçmiĢte olmuĢ bir ALLAH dostunun kahramanı olduğu bir hikâye anlatayım:

Bu hikâyedeki ana fikrin yokluğu, bu günkü beĢer neslini, Ģuûrlu bir mesaiden ziyâde zamanın hikmetine tabi’ otomat bir hâle sokmuĢtur.

Buyurun dinleyin:

Tüyleri dökülmüĢ, vücudu yara içinde, zayıflamıĢ, güçlükle yürüyen bir köpek.. Açlık ve susuzluktan dili dıĢarda, bütün kasaba halkı hayvana nefretle bakıyor, taĢ atıp uzaklaĢtırmak istiyorlar...

Page 173: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 173 ~

Hayvan acı acı bağırıyordu.. Bir lokma ekmek, bir yudum su esirgeniyor bu hayvandan.. Zorla, sürüne sürüne, korkarak çeĢme yalağına yanaĢtı. Orada su dolduranlar hayvana taĢ atıp uzaklaĢtırdılar. Yan tarafta ellerinde ekmek yiyen çocuklara baktı. Bir parça ekmek atan bile yok. Çocuklar da taĢ atmağa baĢladı. Tüyleri dökük, yaralı, çıplak vücudunu süsleyen yalnız iki adet koyu kahverengi sadakat timsali gözlerini Ģefkatle çocuklara çevirdi. ÇeĢmeye baktı sonra güçlükle döndü, sürüne sürüne uzaklaĢmağa bağladı, bu insan sürüsünden. Yine taĢ attılar, yine nefret nidaları yükseldi. Açlık, susuzluk, hastalık ve insan merhametsizliğinin yenemediği sadakat timsali koyu kahverengi gözlerini ayırdı, ümit beklemeden ve sürüne sürüne uzaklaĢmağa baĢladı...

Oradan geçiyordu, köpeğe yaklaĢtı. Hayvanı kucağına aldı. E lleri yaralardan akan cerahatli sularla ıslandı. Hayvan bu sırada dili ile o zâtın mübârek ellerini yalıyordu. Beraber kıra, gölgelik bir yere gittiler, kırk gün hayvana baktı; ilaçladı, yıkadı, doyurdu, içirdi, hem de elleri ile.. Hayvan iyileĢti. Tüyleri geldi, güzelleĢti. ALLAH’ın her mahlukta tecellî eden bütün güzel esmâları gülmeğe baĢladı bu hayvan vücudunda..

Bir gün beraber Ģehre indiler. Bütün kasaba halkı hayretle etrafını sardılar: Ġleri gelen yaĢlılar mübârek zâta ve hayvana bakıyorlardı: Ġçlerinden biri: “Efendim bu köpeğe bu kadar niçin itina ettiniz?” diye sordu. Mübârek gözlerini onlara doğru çevirdi. Ağır ağır, lâhuti bir ahenkle: “Evet itina ettim. Zira Cenab-ı Hakkın yarın yevmü kıyamette, huzurunda, bu köpeğe niçin merhamet etmedin.. Onu giriftar ettiğim belâya seni de uğratmaklığım ihtimalini düĢünmedin mi? Ġtab-ı ilâhisinden korktum da ondan böyle yaptım!” dedi.. Ortalığı derin bir sükût kapladı.. Kalabalığı yararak ağır ağır yürümeğe baĢladı. Arkasından koyu kahverengi gözleriyle etrafa bakıp kuyruğunu sallayarak köpek geliyordu. Bu sahne âdeta bir âyetin dile gelmiĢ ve ĢekillenmiĢ hâli idi. “Ġyi iĢler iĢleyip kendilerini ALLAH'a teslim edenler ALLAH indinde mükafata kavuĢur, onlar için hiç korku yoktur, onlarar mahzun da olmazlar.”

Page 174: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 174 ~

Halk, hayran, mahcub, yaĢlı gözlerle onları bir müddet takip ederek; epeyce gittiler.. Gözden kaybolacakları bir köĢe baĢında mübârek zâtın tekrar köpeği kucağına aldığını gördüler. Onla, da böylece yollarına devâm ettiler.

Sadakat, merhamet, Ģefkat ve Velîlik uzaklaĢıyordu insan kitlelerinden... Dedemin dedesinin devrinde her kasabada iyi insanlar, her mahâllede merhamet, Ģefkat timsali, nûrlu bir ihtiyar, her bölgede bir ALLAH dostu bulunurdu.

Ġnsan kitlelerine deniz feneri gibi fasılalarla Ģefkat, merhamet, doğruluk ıĢıklarını akıtan bu mübârek simalar, gün geçtikçe gizlendiler. BeĢer kitleleri bugün maddeye tapan ağaçsız, susuz, medenî diye vasıflandırılan, mâmure çölde kaldılar... DıĢ mâmureler kuruldu güya... Ġç mâmureler yok oldu beĢer neslinden. Yıldızlara seyahat, semâların derinliklerine nüfuz merakı, sür'atle ilerliyor. Uzak mesafeler yakınlaĢtı. Asıl ruhun, kalbin ince derinlikleri bırakıldı. insan kitleleri, bugün, yekdiğerini korkutmak ve birbirini yok etmek için, bütün kabiliyet ve hünerlerini, korkunç yok etme çârelerine sarfediyorlar. Eskiden bâtını geniĢ, zengin, dıĢı gösteriĢsiz, iyi insanlar vardı. Bugün gösteriĢli, maddesi zengin, bâtını bomboĢ insanlar var. Bu garip ve münakaĢayı davet edecek bir mevzu’dur. Fakat müsaade buyurun bir sualim var: Suçlu bir insan öldürülür.. Suçsuz bir insan öldürülür. Burada ölüm var, fakat iki türlü. Hangi ölüm iyi? Muhakkak suçsuz ölmek, daha iyidir.

Bundan binlerce sene evvel, Sokrat, baldıran zehirini içerken çocukları etrafında ağlıyordu. Karısı hıçkırıklarını tutamadı. Sokrat : “Be kadın ne ağlıyorsun?” dedikte, kadın : “Suçsuz öldürülüyorsun!” diye mırıldandı. Sokrat: “Suçlu ölmek daha mı iyi be kadın?” dedi... “Ġyi ve tatlı bir söz, iyi bir dilek, minnet ve eza ile verilen sadakadan hayırlıdır.” buyuran Hazreti ALLAH su müjdeyi veriyor: “ġu hakikati unutmayınız ki, ne bu dünyada ne de öldükten sonra, iyi insana, hiç bir fenalık gelmez ve ALLAH, o adamı ihmal etmez.”

Edviye : (Devâ. C.) Ġlâçlar, devâlar.

Page 175: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 175 ~

ALLAH DOSTLARINDAN HATIRALAR

Öyle hâtıralar var ki bende, insanı yerinden sarsar... Geçenlerde bir mektup aldım, levha hâlinde.. 80 lik bir ihtiyar muhteremden: Hâlimi merak etmiĢ. görmeden.. Dua ediyor bana, lalam dilinden... Bana hocam söylemiĢti, yıllarca evvel.. Seni ancak ben görebilirim... BaĢkası göremez... “Niçin?” der gibi mübârek gözlerine baktım.. Gülerek bana: “Görünmezsin de ondan...” demiĢti.. “Hocam, görünmek istiyorum!..” “Sırası gelince görün!” dedi..

Yıllar geçti, dünya değiĢti, Hocam göç etti... Ne var, ne yok ufukta kaybolup perdelendi.. Ben öğüt tutarım.. Hocamı kırmak da hatırımdan geçmez... Onun için hocamın bir vecd hâlini anlatacağım, siz okuyucularıma.. Asrımız âhir zaman asrıdır. Bu gün beĢerîyet dünyaya nisbetle çok akıllı, âhirete nisbetle câhil, deli olanlarla doludur. Hakikî mü'minîn sevinci olsa da hüznü kalbde yaĢar. Kalbin en büyük ölümü, ALLAH'dan ve O'nu anmaktan gafil yaĢamasıdır.

Bildiği hâlde bilmemezlikten gelmek, bilmediği hâlde bilir görünmek asrımızın mümeyyiz vasfıdır... Hakikî bilgi Hak erlerinin ağzından alınır... Defter köĢelerinden değil... Her çeĢit bilginin esası, bilgi sahibinin hâlinden alınır, sözünden değil. Tam bilgi halktan geçen, HAKK varlığı ile var olandan alınır... Ġnsanın bilmediği Ģey önünde ses çıkarmaması ilimdir. Ve ilmin yetmediği Ģeyde o bilgin kiĢiye teslim olmak islâmiyet sayılır. Ġnsanlar yalnız ekmekle değil, iyi söz ve nasihatlerle de beslenir. “Serseri” diye bir tâbir vardır, Ģimdiye kadar serseriyi ne bir filozof, ne bir romancı, ne bir edebiyatcı, ne de bir gazeteci târif edememiĢtir. Serseri kelimesi kendi mânâsını bilmeden, her milletin ülkesinde dolaĢır durur... Bazı âmiyane tâbirler vardır ki kaba olmakla beraber, bir sahifede ifâde olunamıyacak bir Ģeyi, bir kelime ile ihsas ve itmam ederler. ġehirli, köylü gibi... Serseri de bunun gibi bir tâbirdir... Ben size heybemde bulunan üç beĢ kelimeyi makaslayarak bu târif edilmeyen Ģeyi târif edeceğim.. HoĢunuza giderse defterinize yazarsınız, beğenmezseniz güler geçersiniz.

Page 176: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 176 ~

Serseri, câhil bırakılmıĢ dinsiz çocuğun büyümüĢüdür.. Yalan, gürültü eder.

Hakikat sakindir. Yıldırım, gök gürültüsü duyulmadan evvel çoktan düĢmüĢtür. GüneĢe arkasını dönen, gölgesinin peĢinden yürür.

Gayb, görülmeyen değil... görülemiyendir. (Lütfen bu cümleyi bir kaç defa okuyup düĢünmenizi rica ederim.) Bu âlemde, kimin baĢı yere konmamıĢ ve konmıyacaktır. Dünyanın yarısından fazlasına sahib olan Ġskender de bu gün bir harabede yatıyor... Günün adamı değil, hakikatin adamı ol!.. Günün adamı isimsizdir. Günün adamı, gün geçtikçe değiĢir. Hakikatin adamı ne ise öyle durur. Dinsiz için, vicdan ve mânevî mes'uliyet yoktur, günah yoktur. AnlaĢılmayan sözü söyleyen de anlamamıĢtır. Çocuğun anlayamadığı dersi hocası da anlamamıĢ ve anlatamamıĢtır. AnlaĢılan, anlatılandır. Anlatılamıyan anlaĢılmamıĢtır...

Hocamın evine gitmiĢtim... Yıllarca evvel,.. Dört gündür çıkmıyormuĢ, odasından.. Muhterem refikaları söyledi. Mübârek Ġnsan oturmuĢ seccadesinin üstüne... Lâmekânâ bakan, Lâmekânın mekânı Beytullah'a çevrilmiĢ. Yüzü solgun, beyaz huzurun tel daneleri, alnında incileĢmıĢ.. Hareketsiz, diz çökmüĢ Rabbinin önüne... Etrafı görünmeyen bir safiyet çemberi ile çevrili. Çember görünmüyor, hissediliyor, madde gibi... YavaĢ yavaĢ ayakta olduğum hâlde baĢım ruhumla secdede edeble yanına yanaĢtım. “YaklaĢtım değil”... Ötelerin kokusundan koku içinde... Bütün cesedi, sessiz bir ihtizaz içinde... Sessiz, sözsüz dile gelmiĢ bütün vücudu zikrullah içinde... ALLAH sesi kulaksız duyulur.. Bu üç “içinde” nin içinde.. Gözleri kapalı, edeb yaĢları akıyordu mübârek yanaklarına. Vecd hâlinde idi hocam... Ruhu kendinden geçmiĢ ve kendi kendisinin ötesinde bir yüceliğe eriĢmiĢ idi. (Bu hâl maddî ve bedenî bir hâl değildir)... Pencereden gece yarısının ılık havası ile ayın nûr damlaları giriyor hücresine... Ruhu bir çeĢit yalnızlık içinde...

Page 177: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 177 ~

Akıl hayretten vurulmuĢ gibi.. Safiyet çemberine çok yanaĢmıĢ olmalıyım ki ben de bir Ģeyler olmağa baĢladım... Bu hücreden hocam kâinatı seyrediyordu. Gördüklerini cihan seyyahları göremez... Ġrâdem, akıl almayacak kadar sevgi içine daldı.. Ruhum sevip sevmediğini ve ne yaptığını ifâdeden âciz bir hâlde... Hafıza yok gibi.. Duyular iĢlemez... Ġnsan Ģekilsiz bir Ģey görür gibi oluyor, o anda...

Hocam görüyor, ben de kapı aralığından aynı hâli seyrediyordum... Seyrine doyum olmayacak kadar güzel, rengi yok... Fakat bütün renkler kadar cazibesi var... Görülen ıĢık, güneĢe benzemez, fakat çok lâtif bir aydınlıktır. Ve bütün ruhî ve bedenî ıĢıklar ondan gelir.. Görülen Ģey bir yer iĢgal etmiyor, fakat her yerde, her Ģeyde vardır. Her tarafı doldurur. Görülen Ģey kımıldamıyor fakat her Ģeye tesir ediyor. Ve onu idare ediyor...

Ruh gördüğü ıĢığın fazlalığından kamaĢır... GüneĢe baktıktan sonra eĢyayı görmekte zahmet çekenler gibi, yalnız güneĢin büyük bir ıĢık olduğunu anlar.. Onun gibi bu karanlıkta ALLAH ruha büyük bir aydınlık neĢreder. Ve onunla ruh hususî bir hakikat değil, fakat ALLAH'ın mahiyeti bilinmeyen iyiliği hakkında umumî, belirsiz bir bilgi edinir... Ġnsan bütün bencil menfaattardan sıyrılır, fakat bu ilâhî bir dolgunluğa yer vermek içindir. DüĢünceler ve arzular devâm eder, fakat hepsi ALLAH'a yönelir...

Hocam birden bire baĢını döndürdü, arkasından bana baktı.. “Seni hırsız, ne seyrediyorsun?” dedi. Ses çıkarmadım, O: “Bu temaĢada ruh bütün kabiliyetlerinin üstüne çıkar ve engin bir yalnızlığa dalar, bu hududsuz hayrın saklandığı esrarlı karanlıktır, insan tek ve sâde olan bir Ģeyin, ilâhî ve sonsuz huzuruna varır..” dedi... “Halk dağın eteğine kadar gelir; oraya yalnız Musa çıkabilir oğlum!.. ALLAH, hatıra gelen her Ģeyden baĢkadır. Gönülde ona Ģekil verilemez. Biz ancak bu âlemde ef'âl-i ilâhîye, âyât-ı ilâhîye ve hikmet-i ilâhîyeleri bir nizam hâlinde, müĢahade eder, görürüz. Ġnsan, ALLAH'ı idrâkten âciz olduğunu hissettiği dakikada onu idrak etmiĢtir... ALLAH'ı bulamıyacağını anladığı dakikada insan ALLAH’ını bulmuĢtur!..” dedi..

Page 178: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 178 ~

Bugünkü dünyanın mülevves çamuru içinde kıymet bilenler kendilerini, gurup eder gibi gayb edip gizlendiler. Vaktiyle manen dağlarda gezerken bir zenci görmüĢtüm. ALLAH diye haykırdığı zaman simsiyah yüzü bembeyaz oluyordu. Tekrar kendi rengini alıyordu... ALLAH'ı ananlar böyle olursa, ALLAH ile olanlar gayr-ı mer’î olurlar... Gizlenme budur... Mansur'un: “HAKK benim!” diyen baĢı, kadrini bilen için vurulmuĢtu... Akan kan yerde Ģu nakĢı yapıyordu: “Vurun baĢım kanı aksın, kadir bilene doğru!..”

Âmiyane : f. Âdice. Bayağıca. Cahillere yakıĢır surette. Ta’bir : (Tâbir) Ġfade, anlatma. Söz. Mânası olan söz. Deyim. * Terim. * Rüya yorma. (Ubur. dan) Herhangi bir Ģeyden ve hâdiseden, baĢka bir hak ve faydalı mânaya geçmek, intikal etmek ve ibretlendirmek ve ders almak. Heybe : EĢya koymaya mahsus iki taraflı küçük torba. Refika : Ortak, arkadaĢ, eĢ, yardımcı, yoldaĢ Say-i fıtrîsine : Yaratılıtan gelen çalıma yeteneği. Gayr-ı mer’î : Görünür olmayan, görünmeyen.

KENDĠNĠ ÖRSELEME YAZIKTIR!

Yurdun aydın kiĢilerinin çok bulunduğu bir yerinden, bir aydın kimseden mektup aldım... Doktor, avukat, muharrir, mütefekkir arkadaĢlar var. Onlarla sohbet ederlermiĢ. Her ayın bilinen günlerinde... Büyük haz ve huzur duyarlarmıĢ, bu toplantılardan.. Bir gün toplantılarına bir diğerinin arkadaĢı gelmiĢ.. Tatlı konuĢmalarına girmiĢ. Bir aralık peygamberlerin mu’cizeleri konuĢuluyormuĢ. Bu yeni aydın misafir tepeden inme, beklenmedik bir söz sarf etmiĢ.... “ĠĢte bu saçma, bu olamaz!” demiĢ.. Diğerleri buna çok üzülmüĢler, bilgilerini seferber etmiĢler, ne söyledi iseler ötekini inadından çevirememiĢler, onu ikna edememiĢler.. Sonra kendi kendilerine bir karar vermiĢler... Bunun izahı vardır; insanı ikna edecek kelimeler, mütalâalar, isbatlar vardır; islâm dininin kitaplarında... “Böyle bir kitap var mı?” diye akıllarına gelmiĢ, ara sıra islam Mecmuası'na yazı yazdığımdan, beni okurlarmıĢ. Biz de mektup yazıp soralım demiĢler. Mektubun hülâsası bu, fakat aslı çok uzun... MünakaĢada ileri sürülenleri hep anlatıyorlar, cevap vermemek olmıyacak. Bize kıymet vermiĢler.

Page 179: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 179 ~

Heybemde bulunan kelimelerden, kulağıma fısıldanan eski sözlerden, hocalarımdan kalan malûmat hatıralarından, elini küçüklüğümde öpmek nasibine kavuĢtuğum nûrlu insanların esrarlı hazinelerinden - Resûl-i Ekrem'den yardım dileyerek - sarp dağ yamaçlarından, kimsenin görmediği çiçeklerden ve kokulardan bir çoban demeti yaptım... Mu’cizeye inanmıyanlar koklasınlar, nezleleri varsa açılır. Kokuyu duyarlar ümidindeyim…

Kalb gözü açık olana, peygamberlerin göstereceği mu’cizeye lüzum yoktur. Ġnsanlar, rayiha, sözle teshir edilir. Kalbleri bunlar fetheder. Kuvvetle düĢman yok edilebilir, fakat dost yapılmaz. Buna ise, Peygamberin yüzü, sözü kâfidir.

Onun için henüz görülmeyen bir rüyayı, tâbire benzeyecek bu çoban demetim... Buyrun dinleyin:

Mu'ciz : Acze düĢüren, âciz kılan. Ġ’caz : Aciz kılmak. Mu’cize : Yükleme mânâlarına gelir, Arap dilinde.. Mu’cize kelimesi âyet ve hadîslerde geçmemiĢtir... Aslı ise: “âyet, burhan, alâmet, delil” kelimeleridir.

Dünyada her Ģeyin kendisine mahsus bir takım hassaları vardır ki, bunların yeterliliği haricinde bir Ģey yapamazlar. AteĢ yakar. Nehir akar.. Ağaç büyür.. TaĢ durur... GüneĢ parlar.. Çakıllar konuĢmaz... Zehir Öldürür... insan ölür, fakat dirilmez...

Gece, gündüz, ilkbahar, kıĢ, çiçeklerin açması, ağaçların yemiĢ vermesi, yıldızların muayyen zamanlarda hareketleri tabiî kanunlara tabi’dir. Dünyada tabiî kanunlar değiĢmez. Kaideler değiĢmez. Sebepsiz bir Ģey vuku’ bulmaz. Bu doğrudur... Buna karĢı biri kalkar da: AteĢ filânı yakmadı, filân nehrin akıĢı durdu, filân ağaç yürüdü, filân taĢ kendiliğinden yuvarlandı. Yahut; güneĢ karardı, zehiri içti tesir etmedi...

Veyahut filân adam öldükten sonra dirildi, diyecek olursa bu, tabiî kanunların, kâinatın nizâmı haricindedir. EĢyanın hâiz olduğu sıfatı altüst edeceğini söyleriz.

Bu gibi hâdiselerin nizamın haricinde olduğunu, tabiî kanunları ihlâl ettiğini söylemek de doğru değildir... Bu gibi olaylar, mu’cizeler: Henüz idrakimizin üstünde olan kanun-ı tabiî'lerin eseridir.

Page 180: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 180 ~

Belki bir gün aklımız, mu’cizenin vuku’unu temin eden kanunları keĢfe muktedir olacaktır.

Bütün hâdiseler, zâhir, müessir bir sebeple, yahut zâhir olmayan bir sebeple vuku’bulur.

Elektrikte kuvvet, enerji bulunduğunu, zehirin öldürücü bir tesiri hâiz olduğunu, mıknatısın demir parçasını cezbettiğini söylüyorsunuz, fakat bunun niçin böyle olduğunu bilmiyorsunuz. Gece gündüz kalbimiz vuruyor, ciğerlerimiz soluk alıyorlar, bunları iĢleten kuvvet nedir?

Dört ayaklı hayvanlar nutfeden, kuĢlar yumurtadan, nebatlar tohumdan tevellüd ediyor: BaĢka bir sûretle tevellüdlerini imkânsız addediyorsunuz. Acaba ilk dört ayaklı hayvanlar, ilk kuĢ ve ilk nebat da nutfeden, yumurtadan, tohumdan mı vücud bulmuĢ... Yoksa, böyle bir vasıtaya ihtiyaç göstermeden mi husule gelmiĢ., ne dersiniz?

Bunların aĢikâr bir sebebe mebni vücud bulmadıklarını itiraf edelim... O hâlde bu itiraf: buna ait ilmî bilgileri ve felsefî düĢünceleri imha eder... yok eder.. Aksini iddia ederseniz: Nutfe, yumurta, tohum hikâyesini inkâr etmiĢ olursunuz. Bu muammayı kimse bu tarzda hâlledemez, netice budur...

Yağmur bulutlardan, bulutlar buhardan, buhar sudan güneĢin yardımiyle olur. Bu nihâyetsiz silsile böylece devânı eder mes’ele hâl-lolunmaz.

Ġnsanın ihsasları, müĢahade ve ihsasların tevalisi ile anlaĢılır.

Evham ve hurufat mütevali müĢahedelerden doğmuĢtur.. Bir kuĢ üç defa görülmüĢ, bir hadise olmuĢ. O kuĢ uçarsa, Ģu hâdise olur demiĢler...

Katırın bulunmadığı yerde kendi tecrübelerine göre: Kısrak ile merkebin birleĢmesinden katır doğar derlerse inanmazlar. Fakat katırın bulunduğu yerde ise bu iĢ aksinedir.

Diğer iĢler bizim tecrübelerimize dahil olmadığından inkâr ederiz... Mu’cizeler karĢısında hissettiğimiz budur.. Evet, iĢte bu!.. Onların, bizim evvelki, tecrübe ve mülâhezalarımıza uymamalarındandır... Tohum ekeriz, bu tohum bir kaç gün sonra filizlenir, sonra büyür bir nebat olur. Daha sonra fidan, daha sonra da dallı budaklı büyük bir ağaç olur.

Page 181: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 181 ~

Bir nütfeden bir çocuk hâsıl olduğunu biliyoruz. Biz bu gibi hadiselere o kadar alıĢmıĢ bulunuyoruz ki, onların vuku’u bizi hiç hayrete düĢürmüyor...

Cansız tohumdan koca ağacın nasıl yetiĢtiğini, hissiz bir katreden hisli bir insanın nasıl vücud bulduğunu düĢünmüyoruz bile...

Fakat bize bir asanın yılan olduğu, bir çocuğun babasız doğduğu söylendiği zaman, mahdut aklımız derhâl Ģüphe ediyor. Niçin? Çünkü bu, bizim tecrübelerimize dahil değildir.

GüneĢin Ģarktan doğup garpten battığını görüyoruz. Bu hâdiselere alıĢmıĢız... Fakat Kıyamet gününde bize güneĢin garpten doğacağını söyledikleri zaman, biz derhâl bunun imkânsız olduğunu söylüyoruz. Bunların bir kısmı sizin tarafınızdan mütevâliyen görülmüĢtür. Ġkincisi görülmemiĢtir. Fakat bir Ģeyi tecrübe etmemiz veya tecrübe etmememiz, bir Ģeyin lehinde veya aleyhinde delil olarak serdolunamaz.

Bir anne yavrusuna: “Yavrum ben senin annenim, gel bana!” dese; çocuk: “Anne olduğunu isbat et gelirim!” mi der?

Mahâllenizde, çocukluğunuzdan beri gördüğünüz yetmiĢ yaĢında bir dilenci var. Siz onun eski püskü elbiseler içinde yaĢadığını, sefaletten periĢan bir hâlde olduğunu biliyorsunuz. Bir gün bu adamın öldüğünü söyleseler hemen inanırsınız. Fakat biri gelse, dilencinin servet sahibi olduğunu otomobili, apartmanı bulunduğunu söylese hayret edersiniz. Hattâ inanmak istemezsiniz... BaĢka biri gelse, bu yetmiĢ yaĢındaki dilencinin yirmi yaĢında genç olduğunu söylese haberi getirenin çıldırdığına hükmedersiniz... Mu’cize de böyledir…

Genç ve sıhhatli bir adamın füc'eten ölümü bir mu’cize değil dir. Ölüyü diriltmek bir mu’cizedir.

AteĢ için, Hz. ibrahim ile Nemrud arasında fark yoktur...

Musa'nın asasının yılan olması, Ġsa'nın babasız doğması, Resul'ün mir'acı, Kamer'in ayrılması; bunları idrâk edemeyiz...

GüneĢe, arza, kamere, yıldızlara, dünya üzerinde vuku’bulan hâdiselere hâkim olan kanunlar nasıl değiĢmezse; azâb, sıhhat, risâlet, nübüvvet gibi

Page 182: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 182 ~

hâdisat da muayyen kanunlara tabi’dir. Bu kanunlar da değiĢmezler.

Peygamberler de muayyen zamanlarda gelmiĢlerdir.

Günahlar, ihtiraslar arzın ufuklarını kararttığı zaman, semâvî bir nûr doğar, günahların, fenalıkların sonbaharında sarardığı solduğu sıralarda; nübüvvetin baharı onu yeniden canlandırır ve geldikleri zaman muvaffak olurlar.

Ruhumuz, nefsimiz, içimizdeki gizli kuvvet nasıl bizim maddi vücudumuza hâkimse, Peygamberlerin “ruh-i âzam”ı de ALLAH'ın emriyle cihana hâkimdir. Ruhanî cihanın kanunları, maddî cihanın kanunlarını teshir ettiğinden “ruh-ı âzam” arzdan semâya bir lâhzada yükselir... Bir darbe ile denizleri ayırır, bir iĢaretle kameri ikiye böler, büyük cemaatleri bir kaç lokma ile doyurur, parmaklarından sular akıtır... Bir nefesle hastaları kurtarır, ölüleri diriltir, bir avuç toprakla orduları tarumar eder.. Elhasıl dağlara, taĢlara, sulara, karalara, dirilere, ölülere sözünü dinletir.

Muayyen zamanda çiçeklerin niçin açıldığını, ağaçların niçin yemiĢ verdiğim, bir takım yıldızların niçin fasılalarla göründüğünü, balın niçin tatlı olduğunu, arz ve kamerin hattâ güneĢin niĢin hareket ettiğini, bir tohumun nasıl bir ağaç olduğunu, aldığımız gıdaların nasıl ete ve kana tahavvül ettiğini bilmezsek; peygamberlerin de niçin muayyen zamanlarda zuhur ettiklerini, niçin harikulade hareketler yaptıklarını bilemeyiz... Bütün bildiğimiz, peygamberlerin gelip bunları yaptıklarıdır.

Her milletin kendine mahsus mürĢidleri, büyükleri vardır. Onların gördüklerini, duyduklarını, bildiklerini baĢkaları görmemiĢ, duymamıĢ, bilmemiĢtir.

Buda'nın, Musa'nın, Ġsa'nın tarihte müseccel öyle hareketleri vardır ki: Ġskenderin fütuhatını, Napolyon'un harekâtını inkâr etmek nasıl mümkün değilse, onlan da inkâr imkân haricindedir. Onların geliĢleri bir mu’cizedir...

Hazret-i Resûl'e inanan ilk insan, Hz. Hatice; inanmak için, kamer'in bölünmesini beklemedi... Fukaraya yardım, zavallılara, borçlulara muavenet, yurtsuzları, yolda kalanları himaye ettiği için îmân etti...

Ebubekir, Ömer, Osman, Ali hiç biri bir mu’cize istemeden îmân ettiler. Ebubekir, Resûl'e: “Peygamberlik geldiğini söylüyorsun, Ģahidin nedir?” dedi. Resûl'de: “Senin, 18 yaĢında iken gördüğün rüya kâfi gelmez mi?” demiĢti. Hazret-i Resûl-i Ekrem, Nuh tufanına uğrayanların, ġap Denizinin derinliklerinde boğulanların, Ġsa'nın nefesi ile dirilenlerin evlâtlarına, bütün beĢerîyete hitap ediyordu..

Page 183: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 183 ~

Nuh Tufanını, denizin yarılmasını, ölülerin dirilmesini inkâr edip tenkit edenlere de hitap ediyordu. CihanĢümul her canlıyı çağırıyordu..

Bu hâdiseler, bilmediğin maddî kanunların elinde bulunanlara izah edilemez. Maddî kanunlar ruhanî âlemde carî olmadığından onlarla izah edilemez. Eldeki maddî âlem kanunlanyle ruhanî âlemin hakikatlerini bulmak imkânsızdır.

Cenab-ı ALLAH inanmıĢ gönüllerden fıĢkıracak feyiz ve nûrları îmânın rükûnlarında gizlemiĢtir.

Bu bakımdan farz olan ibadetlerin her biri, ilâhî feyiz hazinelerinin anahtarıdır, insan usulü dairesinde ibadet ve tâate devâm ettikçe kalbi, ruhu, fikri, baĢka sûretle anlaĢılması malûm olan bir takım hâllere yaklaĢır. Birtakım tecellîlere mazhar olur. Bir gün evvel siyah gördüğünü bir gün sonra beyaz görür. Her ibadetin bir dıĢı, bir de içyüzü vardır...

“Bir sal üzerinde oturuyordu, dalgındı. Eteğine dokundum.. Beni bırak oğlum! HAKK gayyurdur. Seni baĢkasıyla görürse gözden düĢersin...” dedi.

Gözden düĢen, mu’cizeyi anlayamaz. “Hiç kimse, bu dünyevî hikmetle bu muammayı ne hâlletti, ne de hâlledebüecek.” Kalb penceresine Resûl'ün kanalından nûr huzmesi gelmeyene mu’cizeyi anlatmak, idrâk ettirmek; görülmeyen bir rüyayı tâbire kalkmak gibidir…

Tevellüd ediyor : doğuyor.

Ġhsas : Hissetmek. Hissettirmek. Açık anlatmadan kapalıca bahsetmek. * Bulmak. Görmek. Bilmek. Zannetmek. Ġdrak etmek. Duyurmak. Evham : Olmayan bir Ģeyi olur zannı ile meraklanma. Üzüntü. Vehimler. Kuruntular. Zarar ihtimâli çok az olan bir Ģeyden meraklanma ve üzülme.

Hurufat : (Harf. C.) Harfler. Matbaada kullanılan dökme harfler.

Mütevali : (Velâ. dan) Aralık vermeden devam eden, tevâli eden. Birbiri ardınca sıra ile olan.

MüĢahade : (MüĢahede. C.) Gözle görülen Ģeyler. * GörüĢler. * KeĢifle seyredilenler. * Man: Mücerret his ile kat'iyyetle hüküm ve tasdik olunan kaziyeler

Füc'eten : Apansızın. Birdenbire. Ansızın. Hiç beklenmedik anda.

Nemrud : Zâlim ve gaddar olarak tanınmıĢ ve Allaha karĢı kibir ve isyan ile büyüklük taslamıĢ bir kralın ismidir. Milâddan evvel 2640 yılında yaĢadığı

Page 184: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 184 ~

sanılmaktadır. Peygamber Ġbrahim Aleyhisselâm zamanında yaĢamıĢ ve onu ateĢe atarak yakmak istemiĢ, mu'cize ile Ġbrahim Aleyhisselâm ateĢten kurtulmuĢtur. Bâbil'in müessisi ve hükümdarı olup, en evvel hükümranlık ve tecebbür eden bu olduğu mervidir. (Bak: Enaniyet) Elhasıl : Hasılı, sözün özü, kelâmın lübbü, neticesi, kısası, kısacası. Hülasa-i kelâm, netice-i kelâm, filcümle.

Müseccel : (Secl. den) Kayda geçmiĢ, sicilli. * Mahkeme defterine geçirilmiĢ. * Kimseden men'olunmayan mübah nesne.

Muamma : (Amâ. dan) AnlaĢılmaz iĢ. KarıĢık Ģey. Bilinmeyen hâl.

MUHTEREMLER

Dindarların ekseriyetinin marazı bir arzu ve bilgisizlikle sarıldığı, bilgin diye geçinen bir çok aydınların (!) esasını bilmediği hâlde basit bir mantık ve insiyakla dudak büktüğü, filozofun modası geçmiĢ bir gelenek diye mırıldandığı, sipritüalistin hissedip üzerinde fikir yürütmeyip, bocaladığı; materyalistin Allahsızlık bayrağı altında beĢer kütlelerine saldırdığı bir mevzu’ olan ve insanoğlu ile doğan fıtrî hasletlerin anası, din hakkında konuĢacağım. Bilgim hududu içinde, heybemdeki hakiki temiz malzeme ile söyleyeceğim.

Yalnız ricam Ģudur: Beni dikkatle dinleyiniz!.. Sözlerimde bilgisiz din müdafîlerinin saldırgan ve insanı hor görme tarzına, tesadüf edemiyeceğiniz gibi dine hücum eden zavallı materyalist zihniyetin de izlerini bulamıyacaksınız.. Bu iz bulmama onlara tenezzül etmeme keyfiyetinden ileri gelir. Yoksa acizden değil.. Böylece, bâkir bir ormanda tertemiz kelime ve fikirlerin toplanıĢı temiz ruhlarınıza sunulacak, mantıklarınıza akacak, sözlerim bittikten sonra hükmü siz vereceksiniz muhteremler!..

Âdem kıssası beĢerin dününü, bugününü, yarınını temsil eden ve Kur’ân-ı Kerimde bildirilen muazzam bir hakikatin ifâdesidir. Âdem, beĢerin akıl ve idrak sahibi bir varlık olarak doğuĢunun timsalidir, Ġnsanın yer yüzünde peyda olması ile ALLAH'ı tanıması ve ALLAH'ın hidâyetine ermesi bir olmuĢtur, insan maddî ve ruhî cevherlerin yekdiğerine ünsiyet peyda etmesiyle yeryüzünde görülmüĢtür.

Ġnsanın menĢei hakkında bir çok aklî nazariyeler ve tahminler vardır. Bu tahmin ve nazariyelerin eriĢtiği, aklı ile uğraĢanları doyuran nazariye, insan aslının maymundan geldiği iddiasındadır. Biliyorsunuz ki buna Darvin nazariyesi derler. Bu nazariye güya ilmî araĢtırmaların muhassalasıdır. Hakikatte maymunca bir iddia, süslü ve mutantan bir iftiradan baĢka bir Ģey değildir. Darvin'cilere göre Gorillerin yakın akrabası sayılıyormuĢuz...

Page 185: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 185 ~

Acaba, gorille beĢerin ceddi olduğunu gerçekten kabul ediyorlar mı? Onlar da bu iddia edenleri torunluğa kabul ediyorlar mı? Hâlâ ormanlarda goriller vardır. Bugün mesafeler çok kısalmıĢtır. Bir teyyare bir mektup kâfidir…

Ġnsan zekâ ve aklının durakladığı, adım atamaz hâle geldiği nokta vardır. Bütün dünya sâkinleri içinde… Bu nokta ruhanî âlemdir. Bu âlemin usul ve kanunları vardır. Bu usuller ancak insan aklına en doğru mebde’i bu malzeme ile verir.

Ġnsan topraktan, kudret-i Subhâniyye ile yaratıldı ve bu muazzam hamurun içine ruh nefholundu deyip, düĢünmeden kabul etmek ve ecsad âleminde görülmüĢ insan neslini bundan sonra tetkik ve mütealâya almak iktiza eder. Ġnsan, bu iki taraflı, madde ve ruhtan teĢekkül ettiğine göre, maddesinidevam ettirmesi için gıda, su alması, te’sirat-ı hariciyeden korunması, hava gibi esaslı unsurları alması, hayat denilen canlılığını temin eder. Bu arada hayatı tehdid eden bir çok hastalıklardan ve mikroplardan korunması da lâzımdır. Ruhî tarafı için de devamlı olarak ahlâk, doğruluk, adalet, temizli gibi manevî ve ictimaî hayatın idamesi için luzumu unsurlara riayet etmesi gerekir. Bu hasletleri muhafaza için de, canlılığını nasıl nasıl haricî te’sirlerden korumak için telebbüs, ısınmak, dinlenmek gibi mefhumların Ģumülü dahilinde bir usule riayet etmesi elzemse, ruh için de bir telebbüs ve bu kıymetli ruhî hamuleyi muhafaza için bazı inanmaların vehleten akla garib gelen usullerini yapmak lâzımdır. Maddî ve ruhî malzeme tesisi için hayat ve canlılığı bu muhafaza eder. Bu hakikatler ile din denilen ruhî kopleksimizi terbiye eden ve ona kuvvet veren müesselerin mevcudiyeti bilbedahe ortaya çıkar.

Maddeye lâzım olan unsurları almadan canlılığın devamını düĢünmek ne kadar saçma ise dinsiz yaĢamanın olabileceğini tahmin ve münakaĢa etmek de okadar saçma ve düĢünce noksanlığının ifadesi olur. Bu bakımdani din dünya insanlarına muhakkak lâzımdır. Bunu inkar veya luzumiyetini reddeden insana insanlığın haricinde isim verilmesi iktıza eder ki buna ada bulunamaz…

Nabızları din düĢmanlığı ile atan bir çok bedbahtlar vardır bu yeryüzünde. Bu gibi mahlûkların dercelerini kelimelerle belirtmek ve bu hâllerine bir kıtmet ölçüsü takdir etmek münkün değildir. Dini dünyadan atmak isteyenler, niçin dünyadan dini ayıramıyorlar? Ġnanmayan adamda hiçbir devlet, hiçbir ululuk yoktur. Her inanamıĢde günah kelimesi altında toplanan ve bütün beĢeriyet dinlerinde bulunan bir mefhum vardır. Günah, cisimler arsında mevcud nizama karĢı gelmektir. BeĢerde hayat tezahürlerini bozmağa parçalamağa yahut azaltmağa meyleden her düĢünce, her hakikat din mihenginde bir günahtır.

Page 186: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 186 ~

Kin, hırsızlık, haksızlık, adam öldürme, eziyet yapmak, yalan söylemek… Hep günahtır… Zira bu fiil ve hareketler hem vücudu, hem ruhu yıpratır. Asıl kusur günaha alıĢmaktır, günahyapmak değil…

Fazilet yalnız iyilik demek değildir. Ġrade ile meydana gelen fiil, hayatın kıymetini artıran bir alıĢkanlıktır. ġahsiyetini meydana getirir, kuvvet ve canlılk verir. Ümit, iman ve heyacanla kuvvetlenme arzusu doğurur. Tıpkı su buharının türbini harekete getirdiği gibi… Kötü huylar Ģahsiyeti paçalar. Benlik, Ģüphe, keder, zihnî geliĢmeyi sekteye uğratır. Cinsî ifrat,alkol, fizyolojik teĢevvüĢler husule getirir, ruhî geliĢmeyi durdurur. Cem’i faziletler, nezaket, temizlik,ataların yaptıklarına hürmet, dinî hisleri kuvvetlendirir. Aksi ise mahveder…

Ġnsan hayatına mânâ veren deden kalma an’aneler, modern hayatın iradeyi gevĢeten sakatlığı içinde, bir nehrin güneĢte çözülen buzları gibi parçalandı; bu parçalanma ferde olduğu gibi aile ve cemiyette de görüldü. Fen, günlük hayat mücadelesinin Ģiddetini, mu’cize denilecek kadar azaltmıĢtır. Buna mukabil; itidal, Ģeref, doğru sözlülük, mes’uliyet, sâfiyet, komĢu sevgisi… gençlerimizin tebessümle karĢıladıkları bir takım mânâsız ta’birler hâline gelmiĢtir. Bu ise göz yaĢartıcı bir hadisedir… Herkes yengeç gibi hodbinlik kabuğuna çekilerek komĢusunu mahvetmeğe çalıĢıyor. Bu gün hak; felsefî bir prensip, ihtiyaç iise ilmî bir mefhum hâlinde kütüphâne köĢelerindedir…

Ġnsan, akıl sahibi olarak yaĢamağa baĢladığı günden beri vicdanında ve Ģuûrunda din duygusunun çalkalandığını hissetmiĢtir. Çünkü, ALLAH’a tapmak beĢer fıtratının icabıdır. Ġnsan bu hissin hidayetiyle, ALLAH’ın vahiy ve ilhamıyla tapmıĢ sonra bu dünya yaĢayıĢı sırasında, onun içindeki bu Ģuûr soysuzlaĢmıĢ ve insan ALLAH’ı bırakarak baĢka Ģetlere tapmıĢ ve türlü türlü sapıklıklar içinde yaĢamıĢtır…

“Biz insanı engüzel kıvam üzere yarattık, sonra Esfele yuvarladık!”

Ġnsan tâa baĢlangıçta en doğru din üzere iken yeryüzündeki yaĢayıĢının icablarına kapılmıĢ, maneviyatını takviye edeceğine, ulvî hislerden tecerrüd ile uzaklaĢarak alçaldıkça alçalmıĢ ve alçalıĢı putperestliğin çeĢit çeĢit Ģekillerine sapmakla tezahür eylemiĢtir. BeĢerin ilk dini en doğru Tevhid Dini idi.

Page 187: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 187 ~

Medeniyet insanın korkuya galebe çalmasının ifâdesidir. Bu galebe salmanın ilk safhâları din sayesinde olmuĢtur. Din sayesinde vahĢilikten kurtulmuĢtur beĢer oğlu.. Din, iptidai insanların çıplaklığını yığın yığın güzelliklerle süslemiĢtir.

HeykeltraĢlık ve resmin esası put yapmaktır. Mimarlığın temeli mabet kurmaktır. ġiirin temeli dua okumaktır. Musikinin menĢei ilâhîler, nefesler terennüm etmektir. Raksın esası ilâhların Ģerefine âyin yapmaktır... Ġbtidaî diye dudak bükülen bu kaba saba Ģeyler, korkular, ümitler, atıĢmalar, kakıĢmalar, döğüĢmeler ve savaĢlar bu gün bize cidden tuhaf görünürler. Fakat bütün bunlarda da hakikat vardır. Çünkü insanlık bu sayede kurtuldu..

ALLAH ve ahlâk fikri insanda fıtrîdir, dedik. Bunun aleyhinde bulunmak, bunu bilememektir. Cehlin tâ kendisidir. Ġnsanlar dinsiz yaĢayamazlar: Ġlâhî vahyi tanımayan din de, din değildir. Fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, nihâyet islama yanaĢacaktır.

Ġbadet, ALLAH’ın mabud olduğunu, insanın kul olduğunu fiilen itiraf demektir. ġimdi bir an için bundan 5000 sene evvelki Yunanistana gidelim. O zamanın mütefekkirleri Aristo'lar, Sokrat'lar... Hepsi ALLAH’ın vahdaniyetine inanmıĢ insanlardır. Eski Delfes Ma’bedinin önüne gidelim. Bugün O harabeyi 5000 sene evvelki haĢmetiyle temaĢa edelim, kapısında altın yazılarla Ģu sözler yazılıydı: “Adet kâinatın, tekâmül hayatın, birlik ALLAH’ın kanunudur.” BeĢ bin sene evvel yazılmıĢtı bu... ĠĢte bu an'aneler asırlarca, yuvarlana yuvarlana zamanımıza kadar gelmiĢtir.

Bilirsiniz, Türk diyarında atasözü diğer milletlere nazaran çoktur. Cemiyetler fazilet içinde yaĢadığı sıralarda kaideler beĢer tarafında itikâle uğraya uğraya küçülmüĢ, . Artık, gayri kabil-i tecezzi bir hâle gelmiĢ misket tanesi hâlindedir, atasözü bu demektir. Atasözünü deĢerseniz bir cemiyeti kurtaracak fazilet kaideleri ortaya çıkar.

Ġnsanlık hayatında görülmeyen fakat el ile tutulur maddî delillerle hissedilen faziletler, güzellikler, iyilikler ırmağı velîlerin adesesinden aksederek kalb perdesinde seyredilir. Bu perdede seyredilen filimler, bize dilden dile, kulaktan kulağa, gönülden gönüle nakledilerek atalardan gelmiĢ, inanmayanlar lügatında bu gün ismine “menkîbe” ismi verilmiĢtir. Bu menkıbeler üzerinde restorasyon yapılamaz.

Page 188: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 188 ~

Bozulur, kelebek kanadı gibidir, dokunulamaz. Onları olduğu gibi kabul edersin, yahut etmezsin, örseleme yok.. Halk zihniyeti onları örselemeden muhafaza etmiĢtir. Onların güzellikleri kendilerindedir. Sun'i kalıba dökmeye çalıĢmamalıdır. Artık asırlardır, onlar klasikleĢmiĢ bir inanıĢ tomarı hâlindedir, halka bir zararı yok... Ġyiliği, güzelliği, fazileti temsil ederler.

Filân muhterem zât su üzerinde yürürmüĢ.. Demek ki insanda ne kadar güzel ve kuvvetli hasletler var ki, onların kıymetini son haddine çıkarmıĢtır. Su üzerinde yürünür mü, yürünmez mi? onu münakaĢa etme! Güzelliği zâten oradadır. Kabul et geç veyahut da sus... Kabulü ile bir zarar vermez sana, bir çok Ģaheser romanlar, kitaplar var, hakikatle hiç bir ilgisi yok. Fakat insanlar okuyor, zevk alıyorlar. Onların güzellikleri, kokuları, olduğu gibidir. Manolya örselenirse sararır, kurur ve kokusunu kaybeder. Niçin solar, kurur ve kokusunu kaybeder? Acaba senin elin mi onu kuruttu? Hayır.. Kıymet bilmeyenlere karĢı HÂLĠK’ı tarafından Manolyaya: “Onunla küs, darıl!” emri çıkar da ondan: “Yazıklar olsun, o senin kıymetini bilmiyor, kahrından öl, gel bana!..” emridir bu.. Bunlar cemiyetlerin bunalan ruhlarını, ızdırablarını teskin eden ve firenleyen olgunluk tezahürleridir. Manolya hikâyesi nasılsa, iĢte beĢer cinsi de kendi an'anelerine, güzel fazilet çiçeklerine dokunmuĢ ve ALLAH tarafından: “Gel, onlar kadir bilmiyorlar, geri gel!” emri çıkmıĢtır.

Dinde bir Ģeytan vardır, bilirsiniz... ġeytan ALLAH’tan uzak kalmıĢların ismidir. ALLAH kendine isyan edilmesini istemeseydi Ģeytanı yaratmazdı. Bu çok ince bir noktadır. O hâlde bu iki noktanın arasındaki hattı fasıl fazilet; ahlâk ve adalet köprüsünden ayrılmamaktadır.

Bu menkibelerin sahibleri velîler, ALLAH dostları hep iyi hislerle insanlara sabır, fazilet, iyilik, doğruluk aĢılamıĢlardır; kabahat bu mu?...

Hayır kabahat yok.. Aklile hâlledilemeyecek Ģeyleri akılla hâlletmeğe yeltenmekten ileri geliyor bu bocalama.. Dokunmayın bu inanıĢlara..

Page 189: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 189 ~

Eski bir sandukanın altında yatan, dünyâya gözlerini yummuĢ göçmüĢ bir insan çok Ģeyler fısıldar insana. Bu fısıltıyı duymaya çalıĢmalıdır. Mezarlığa madde ile gitmemelidir. Ġnsan aynı zamanda bir duygu jeneratörüdür, duygularla, hislerle görünmeyen güzel hasletler ile gizlidir.

Ölülere tâzîm, ergeç insanın gideceği ülkeye karĢı, tâzîm ve hürmetidir. Ölülere tâzîm etmesini bilen milletler daima yükselmiĢler, içlerinde büyük insanlar yetiĢmiĢtir: Ölülerine tâzîm etmeyen milletler ise periĢan olmuĢlardır. Görünmeyen bir diyara hürmetsizliğin, bilinen bir periĢanlık ortaya getirmesi, çok büyük bir ibret verici olay, hakikatin bağırıĢıdır; bunu anlamak gerek...

Öyle mezarlar gördüm ki, gül kokuyor, öyle mezarlar gördüm ki dikenle dolu... Öyle mezar'ar gördüm ki yerle bir olmuĢ.. Öyle milletler gördüm ki, fazilet, doğruluk, iyilik diyarı: Öyle milletler gördüm ki, rezalet, pis kokularla dolu. Öyle milletler biliyorum ki, can çekiĢiyor. Öyle milletler biliyorum ki, hâk ile yeksan olmuĢlardır. Öyle milletler görüyorum ki, mahvolacaklardır: Öyle bir mezar biliyorum ki, Cennetten bir bahçe.. Bu söylediklerimi anlamak, akla koymak, gönüle sindirmek için bir Ģart vardır. Gönülden kibri söküp çıkarmak. Bunu yapmak ise dağları iğne ile kazıp silmekten daha zor...

Bazıları itiraz ederler, bu sözler ne biçim sözler, bu adam bir Ģey mi olmak istiyor? Ben mürai bir insan değilim. Mütevazi bir hayatım vardır. AlâyiĢ ve gösterisi sevmem. Bir Ģey oldum iddiasında da değilim. Bâzan inanmanın ehemmiyet ve kıymetini anlatırken mübalâğa, inanmaya ehemmiyet vermenin bir târifi sûretinde tecellî eder. Ben evliya veya ermiĢ bir insan da değilim. Basit bir mümin olmağa çalıĢan bir insanım: Ben dünya nimetlerinin Ģükrünü eda için çalıĢıyorum: Vakit bulursam istiğfar ile uğraĢacağım.

Hayat-ı hususiyemi bilmeyenler hırpalayıcı sözler söyleyebilirler; bunlara bir mânâ veremedim.. Her Ģeyden el çektikten sonra, meĢgul olanlardan değilim ben. MeĢgul iken her Ģeyden el çekmeğe çalıĢanlardanım…

Biz, bunları anlatmakla da muhteremlere giyim kuĢam ve zâhir alâyiĢi öğretmiyoruz.

Page 190: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 190 ~

Yalnız, iç ve bâtın mamurluğunu dilimize müsaade edildiği derecede öğretiyoruz.

Bir iki sual soracağım muhteremlerden:

Ġnsan yaĢlandıkça saçları sakalları beyazlaĢır, niçin, hiç düĢündünüz mü? Bunu hâlletmeye savaĢın.

Ġkinci bir sual: Deliden niçin Ģeriat hükümleri sakıt olmuĢtur?

Bu muammanın denizinde kulaç atmak, ıslanmıĢ damlayan suları ile abdest almak lâzımdır. Ġnsanın önünde tevfık-i Rabbânî lâmbası yanarsa ALLAH korkusu baĢlar. Bu lâmba yanmazsa, böyle kimsenin önüne ciltler dolusu kitaplar, haberler ve hadiseler koysalar faydasızdır. Bu hâlde yalnız HAKK’tan uzaklığı artar ve doğrulara nefreti çoğalır. Onun önüne yığılan kitaplarla binek hayvanına yüklenen kitapların hiç farkı yoktur.

Câhil, ilimsiz demek değildir. Doğru histen mahrum demektir, öyle olan âlim de câhildir.

Yalan gürültü eder. Hakikat daima sakindir.

Yıldırım gök gürültüsünden evvel düĢmüĢtür. Kudret âlemine cehâlet ayağı ile vurmak, edeb dıĢı bir iĢtir.

Ġnsanın ruhu; gülün yaprağı içindeki suya, Ģebneme değil, elmastaki lem'aya benzer. GüneĢli çiçekli yollar vardır ki mühlik çöllere çıkar. Dikenli, ormanlı sarp yollar vardır ki, nihâyetleri bir cennet bahçesidir.

Eski bir velî kadının sözü geldi hatırıma: Ümmü Hasan; Hasan'ın anası... Çok fakirdi, akrabaları zengindi. Aç yatar bir Ģey istemezmiĢ. Kendisine: “Akrabalarına söyle sana yardım ederler!” demiĢler. Bu mübârek Hatun: “Ben Kâinata mâlik olan Kaadiri Mut-lak'tan bir Ģey istemiye utanıyorum. Zayıf ve aciz kullardan mı isteyeceğim!” demiĢtir.

Herkes: “Midem ağrıyor, baĢım ağrıyor, karnım ağrıyor, Ģuram ağrıyor, buram ağrıyor!..” deyip, hastanelere doluyorlar..

Page 191: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 191 ~

Hiç biri Ģimdiye kadar bana gelip de: “Gönlüm ağrıyor dermanı nedir?” diye sormadı.

Ney kendinden çıkan sesleri ne bilsin... Ġnsanın inanma hissini akla kalbetmek, çevirmek; inanma mevzu’unu aklın hakimiyeti altına, almağa çalıĢmak her Ģeyden evvel insana kasdetmektir. Ġnsan, muhakkak düĢünecektir, inanacaktır, sevecektir, korkacaktır... DüĢünmek kadar inanması, gülmek kadar korkması da olacaktır.

Gayb görünmeyen değil görülemeyendir, ölümden sonrasını Ģimdi göremeyiz. Bunu görebilmek için ölmek lâzımdır. Ġstikbali bu gün göremeyiz, yarın görürüz. Gayba inanmada bir acaiplik yoktur. Bir Ģey ya vardır, ya da yoktur. Yahut da bir Ģey ya kendisidir veya baĢka bir Ģeydir. Bu iki ihtimal arasında üçüncü bir ihtimal olamaz. Mantık prensiplerine uygun olan her düĢünme hakikat değildir. Dünya fikir tarihi birbirine zıt, biri birine dirsek çevirmiĢ doktrinlerle doludur. Bu çeĢit doktrinler nedir? O hâlde, her mantıkî olan gerçek değildir.

Bilgi zihnin fiilidir. Ġnanç fiili bir zihin fiilinden baĢka Ģeydir. Ġnanmayan insan yoktur. Muhakkak bir sahada inanması vardır. Aklın bittiği yerde kalb faaliyete geçecek ve îmân bu sınırları devâm ettirecektir, îmân düĢünceden sonra gelir. Akıl insana ALLAH tarafından doğru yanlıĢ terazisi ve hayru Ģer ölçüsü olarak verilmiĢtir. ALLAH korkusu, îmân sahibinin ilim derecesine göredir. Hangi iĢ ALLAH için yapılmazsa o mutlaka yoktur. At yükünü hafifletirse, daha çok menzil alır.

Vücudun her an eriyip gidiyor, farkında değilsin. O hâlde, sen neden, nasıl beden olabilirsin?. Derinlik kelimesi aklın bâtınî kısmının remzidir. Beden zayıfladıkça, ruhun cevheri ruhanî faziletlerle dolar ve ara sıra kudsî âleme yol bulabilir.

Kalbini kıskançlıktan, dilini yalandan, gidiĢini riyâdan, karnını haram lokmadan kurtaran Ģerefli insan, ancak inanan insandır. Lütfun gösterince Ġbrahime, âteĢi gül bahçesi yaptı. Kendine ok atan Nemrud'u bir küçük sinek ile helâk etti. Davud'un elinde demiri mum gibi yumuĢattı. Sultanlık O'na aittir.

Birine 20 kese altun ihsan eder, berikine ekmek hasreti ile can verdirir. Birine samur kürk giydirir, öteki tandırda çıplak yatar.

Page 192: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 192 ~

Öyle iĢlerde söz söylemeye kimsenin gücü yetmez, iyiliğe gücün yetmezse kötülük yapma bari.

ALLAH azabından korkusuz yaĢayanlar mutlak kâfirlerdir. Yarın yatacağın karanlık toprağa Ģimdiden bir kandil yak, uyuma.. “Kimin mayasında üç haslet varsa o cennetliktir” buyurmuĢ, Resûl-i Ekrem: “Ni'met zamanında Ģükür, belâ vaktinde sabır, daima günaha tövbe eden mü'mini ALLAH Cehennem azabından korur.”

Hayatta iken verdiğin bir hurma, senden sonra ruhun için verilecek 100 miskal altından daha makbuldür. Mihnet ve gama alıĢ! Merd ol! Günleri yemek ve uyku ile geçirme! Sabah akĢam ALLAH’ı an! Sabah aydınlığında katiyyen uyuma, sebebini de sorma! Nefsini oburluğa alıĢtırma! Gün batarken uyuma; akĢam olmadan yatma haramdır. Elini yüzüne koyma! uğursuzluktur. Elini çenenin altına koyma! Gece aynaya bakma, lüzum olursa gündüz bak!. Bunlar çok ince mes’elelerdir, itiraz etme! Saçmalığa saparsın… Gizli gizli iyilik yap! Rızık yalancılık yüzünden eksilir. Çok uyku yoksulluk getirir Geceleri çıplak yatanların kısmeti kesilir. Ayakta su dökmek fakirlik, keder ve ihtiyarlık getirir. Gusletmeden bir Ģey yemek çirkin düĢer. Ekmek kırıntılarını ayak altına dökme, gece evini süpürme, süprüntüleri kapı önüne bırakma. Babanı ananı adları ile çağırma, ALLAH nimeti sana haram olur. Elini daima temiz su ile yıka! Bu sözlere çok dikkat et; çok mühimdir, sebebini sorma, çok uzundur!

Ayak yolunda yıkanma! Elbisen üzerinde iken dikiĢ dikme! Yüzünü eteğinle temizleme rızkın kesilir! BaĢkasına ait tarakla saçını tarama! Evdeki örümcek ağlarını temizle! Bu ağlar evdeki bereketi kaçırır. Kömür ocağı civarında dolaĢanın üstüne kara bulaĢır. Dala yapıĢan kökü ile buluĢur. Dine sarıl!

Page 193: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 193 ~

Misafir rızkını beraber getirir, sonra ev sahibinin günahını da götürür. Misafir kâfir bile olsa kapını aç, kapama!.. ALLAH’tan korkmayanda din yoktur, inanmayanda insaf, ihsan olamaz.

Dört Ģey ALLAH vergisidir: Doğru sözlülük, Cömertlik, Güler Yüzlülük, Emâneti korumak..

Böylelikle takva ehli olur insan. Bunlar para ile tahsil ile alınmaz. Kendini beğendirmek lâzımdır ALLAH’a. ĠĢte bunlar dînin yapılabilen en basit Ģeyleridir.. Basit deyip geçme, yapması güçtür…

Ney kendinden çıkan sesleri ne bilsin.. Ney kuru bir kamıĢtır. BoĢ bir boru; üflemekte hüner var. Ben ney çalamam, fakat hünerli üfleyene hürmet ederim. Dikkat buyurun çalgıcıdan bahsetmiyorum…

Görünmede hüner yok, görünmeyi görmede hüner var.. KamıĢ görülür, çıkan ses görünmez, duyulur. Kulak gözden efdaldir. Onun için “Es SEMĠ’ü’l-BASÎR” buyurulmuĢtur.

Resûller içinde gözden mahrum olanları vardı, fakat sağır olanı yoktu. Görmede ıĢığa ihtiyaç vardır, duymada ihtiyaç yoktur. Görme tek taraflıdır. Gönlün konuĢması her yerde itilir geriye, kabul edilmez. Onun için insan kendi sesini kat'iyyen tanıyamaz; utanmasın diye.. Gönülden konuĢan dünyanın neresinde konuĢursa konuĢsun hep aynıdır. Gönlün konuĢmasını anlamıyanlar doğruluk, fazilet nedir bilmeyenlerdir. Onlar hakkında âyeti kerime vardır. “Biz onların kalblerini, gönüllerini kapadık.”

Nabızları islâmiyet düĢmanlığı ile atan bir çok bedbahtlar vardır dünya yüzünde. Bu gibi mahlûkların derecelerini kelimelerle belirtmek ve bu gibilerine bir kıymet ölçüsü bulmak mümkün değildir. Dini dünyadan atmak isteyenler niçin dünyayı dinden ayıramıyorlar? Dini siyasete âlet etmek suçtur cemiyetlerde. Evet doğru dur. Siyaseti dinsizliğe âlet etmek acaba nedir? Ġnanmayanda hiç bir devlet, hiç bir ululuk yoktur.

Page 194: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 194 ~

Ölümden kurtulmak çâresiz, kimse senin için ölmeyecek. O hâlde ölümüne hazırlan! Gafletle kılınan namaza karĢılık bir yufka ekmeği bile elde edemezsin. Gelip geçici yüzlerce iĢ yaparsın hepsi de ancak namaz kılarken akla gelir. Namazın böyle mecazi olduktan sonra ha kıl ha kılma!..

Sır denilen bir kelime vardır lügat kitabında, cem'i, esrar.. Gönlün iç yüzü demektir.

ALLAH kulundan iki Ģey ister. Zâhirde HAKK’ın emrini yerine getirmek, bâtında kalbini ALLAH’a bağlamaktır. ALLAH bu iki Ģeyi ihsan ederse, zâhir ve bâtın nimetlerini o kulun üzerine yaymıĢ demektir. O hâlde Allanın istediği ubudiyet yolunda istikamet üzere ol! Göreceğin bir iĢ olursa, bu iĢten nefsin hoĢlanacağı bir hâl olmamak Ģartıyla iĢini doğrudan doğruya ALLAH’a bırak; Ģeytan ortadan kaybolur. Amelsiz Cennet istemek günahtır. Sebepsiz Ģefaat dileği gururun bir nev'idir.

Bu iĢlerde Besmele her iĢin ALLAH adıyla fethedilmesi için elimize verilmiĢ bir anahtardır. O anahtarı kullanabilmek için evvelâ ALLAH adını kalbinde tut. ALLAH kuluna tam bir hürriyet vermiĢtir, ama izni olmaksızın bir toz zerresinin yerinden kalkmasını imkânsız kılmıĢtır. Her türlü fenalıkların kökü nefsinden razı olmaktır. Kendi varlığını görmesi ve nefsin isteklerine uymuĢ olması insanı vücud zindanına sokar...

Fâni olmayacak bir izzetle Ģeref ister isen; fâni olacak bir izzet ile azîz olmak isteme!. ALLAH ile bâki olacak bir izzeti ihtiyar edersen, hiç bir kimse, seni zelil edemez. Harunu ReĢid devrinde bir salih zât Harunu ReĢide adaletle hareket etmesini söylemiĢ. Âdil hükümdar fena hâlde hiddetlenip, gazaba gelerek o zâtı azgın bir katıra bağlatmıĢ. Fakat katır hiç bir azgınlık göstermemiĢ. Bunun üzerine kilitli bir odaya hapsettirmiĢ.

Adamı hariçte, bahçede gezerken görüyor ve hükümdara haber veriyorlar. Harunu ReĢid huzuruna tekrar çağırtarak o zâta soruyor: “Seni odadan kim çıkardı?” “Beni bahçeye koyan çıkardı!” “Bahçeye kim koydu?” “Odadan çıkaran koydu!..” Bunun üzerine Harunu ReĢid bu zâtı bir ata bindiriyor bütün memleketi gezdiriyor.

Page 195: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 195 ~

Yanındaki tellâllara da Ģöyle bağırıp ilân etmelerini emrediyor: “ALLAH’ın azîz eylediği bir kulunu Harunu ReĢid zelil etmek istedi fakat gücü yetmedi!”.

Muhteremler! ALLAH’ın meĢgul olduğu kimseyi ne cin taifesi, ne yırtıcı hayvan, ne kimse korkutamaz. Toprağa verildiği zaman ne yer haĢeresi, ne çıyan cesedine yanaĢamaz. Korkudan değil, edebten... Toprak bile hürmeten, kendine temiz geldiği için o cesede dokunamaz. Topraktan, temiz yaratılan insan aynı temizlikle toprağa giderse, toprak ona kıyam eder ve kabrine nûr inmeye baĢlar. Böyle kimselerden ne denizdeki balık, ne gökteki kuĢ kaçar.. Sokulurlar yanına kırk yıllık dostmuĢ gibi... Böylesi de bulunur mu? diye sorma. Dünyada herkes gaflette değildir. Gönlü, kalbi feyz-i ilâhî ve Nûr-u Resûl ile dolmuĢlar vardır, dünya yüzünde onların bir tanesinin hürmetine binlerce kiĢi her türlü belâ ve âfetten korunmuĢ olur. ĠĢ ki, biz, böyle insanların her devirde, her zaman bulunduğuna îmânımızı sarsmayalım.

Altın, dirhem, miskal ile, Elmas kırat, Öküz kilo ile, Ġslâmın ölçüsü gözle görülemeyecek kadar hassas bir ölçü ile ölçülür.

Vesveseyi defet, ne kadar iĢin varsa kazâ-kadere teslim et! Sıkıntıda olanı ALLAH’ın lütfü, felaha ulaĢtırır. ALLAH’ın kahrı, fezayı bile daraltır. Ne dilerse öyle iĢ gören ALLAH’a kendini teslim et! O anda rıza yoluna girersin.

Câhilin kalbi diline tabi’dir, dili kalbine müracaat etmeden rastgele konuĢur. Arifin dili kalbini takip eder, bir Ģey söylemek istediği zaman kalbine dalar, söyleyeceği Ģey lehine ise konuĢur, yoksa susar. Dünya binek taĢıdır, binebilirsen seni taĢır, o sana yüklenecek olursa öldürür. ALLAH’a itaat eden kimseyi sevmek zorundasın, iyi kimseyi seven ALLAH’ı sevmiĢ olur…

Maraz : Hastalık, illet, dert. Belâ.

Filozof : Felsefe ile uğraĢan, felsefeci. (Ġlm-i hikmetle meĢgul olan mütefennin. Dinle münasebeti olmayan gayr-ı müslim. L.R.) (Bak: Hükemâ)

Hükemâ : (Hakîm. C.) Âlimler. Çok bilgili kimseler Materyalist : Fr. Maddeci. Her Ģeyi madde ile kıymetlendiren. (Bak: Maddiyyun)

Page 196: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 196 ~

Nefh : Rüzgâr esmek. * Güzel kokunun yayılması. Kokmak. * Vurmak. * Def'etmek, kovmak. * VuruĢmak, kat'etmek.

Ġktiza : Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * ĠĢe yarama. Te’sirat-ı hariciye : dıĢ te’sirler, dıĢ etkenler.

Telebbüs : Giymek. Giyinmek. * Ġki Ģeyi birbirine benzeterek ayırdedememek. * Örtülü olmak.

Kompleks : Fr. Bir anda kavranamıyacak Ģekilde çeĢitli sebeblerden, unsurlardan meydana gelmiĢ. * Basit olmayan. Mürekkep. * Ġnsanların davranıĢlarına, ruh hâllerine yön veren birbirine bağlı Ģuuraltı hayallerinin bütünü.

Bilbedahe : Açıktan. AĢikâr olarak. Meydanda olarak. Besbelli.

Hodbin : f. BaĢkasına hak tanımayıp, kendi lezzet ve menfaatını tâkib eden. Bencil. Enaniyetli. Kibirli.

Prensip : Fr. Umde. Ġlk unsur. Temel kanaat, temel düĢünce. Temel bilgi * Man: Her çeĢit münakaĢanın dıĢında olan.

ن تون والت ثم تقوم أحسن ف النسان خلقنا المنلقد البلد وهذا سنن وطور والز سافلن أسفل رددناه“Vettiyni vezzeytuni. Ve turi siyniyne. Ve hazelbeledil'emiyni. Lekad halaknel'insane fiy ahseni takviym. Sümme redednahü esfele safiliyne : Ġncire, zeytine, Sina dağına ve Ģu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aĢağıların aĢağısına indirdik.” (Tîn 95/1-5)

Fıtrî haslet :YaratılıĢtan gelen; Huy. Ahlâk. YaradılıĢtan olan tabiat.

Müdafî : Müdafaa eden. Koruyan. Def eden.

Tenezzülen : Alçak gönüllülükle, tevâzu ve mahviyet içinde, kibirsizlikle.

Bâkir : Tâze. El sürülmemiĢ. BozulmamıĢ. * Erken

Esfele : En sefil, çok sefil, en alçak, en aĢağı, çok fenâ.

Galebe : Üstün gelmek. Yenmek. Bozmak. Çokluk. * Bastırmak. * Yeğin olmak.

Ġbtidai : Ġlkel,pejmürde olan.

Âdet : Usul, görenek, alıĢılmıĢ davranıĢ. Huy, tabiat. Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji). Ġslâm cemiyetinde âdetler de Ġslâmî olur, Ġslâma uygun olur. Müslüman, Ġslâma aykırı âdetlere uymaz. Cemiyetin yabancı âdetlerle bozulmamasına gayret gösterir.

Page 197: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 197 ~

An'ane : Âdet, örf. * Ağızdan nakledilen söz, haber. * Ist: Bir haberin veya bir hadis-i Ģerifin "an filân, an filan" diye râvileri bildirilmek suretiyle olan nakil. * Silsile. * Müezzin ezân okurken "teganni" ederse; ona da "An'ane" denir.

Ġtikâl : (Ekl. den) Kemirme, kemirerek yeme. * Dalgaların, deniz kenarlarındaki karaları döğerek aĢındırması. * Tıb: Yaranın, vücudu yemesi. Yaranın büyümesi.

Gayri kabil-i tecezzi : Parçalara ayrılma ve bölünme, Ufalanması imkansız olma.

Restorasyon : Fr. Tarihî eserlerin aslına uygun tarzda tamiri.

Sun'î : Ġnsan yapısı, uydurma, takma, sahte, yaradılıĢtan olmayan.

Klasik : Fr. Çok eskiden yazıldığı hâlde değerini kaybetmeyen eser veya san'at eseri. * Âdet hâline gelmiĢ usul.

Sanduka : Türbelerde mezarların üzerine tahtadan sandık Ģeklinde yapılan ve üstüne yeĢil çuha örtülen yerin adıdır. Kadın sandukaları düz olduğu halde, erkek sandukalarının baĢ tarafına bir ağaç konarak üzerine kavuk, taç, sikke gibi sağlığında giydikleri baĢlık konurdu. Açık mezarlıklarda sandukalar taĢtan yapılır, baĢ ve ayak uçlarına taĢ dikilerek baĢtakinin üzerine kitabe yazılırdı. (O.T.D.S.) Mürai :

Mütevazi’ : Gururlu olmayan, alçak gönüllü, kendi fakrını bilen. * GösteriĢsiz.

AlâyiĢ : f. BulaĢıklık, bulaĢma. * Debdebe, tantana, gösteriĢ.

Hayat-ı hususiye : Özel hayat.

Mühlik : Helâk eden. Öldüren. Öldürücü. Ġfsad eden. Bozan. Kıtal. Kalbetmek : DeğiĢirmek.

Doktrin : yun. Hatt-ı hareket. Hareket tarzı. Düstur, tarik. Re'y. * Fls: Bir sistem meydana getiren fikir ve kanaatlerin hepsi. Bir felsefe veya edebiyat okulunun fikirlerinin tümü.

Efdal : (Fazl. C.) Ziyadeler, fazlalar, çoklar. * Ġhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler.

الغافلون هم وأولـئك وأبصارهم وسمعهم قلوبهم على الل طبع الذن أولـئك“Ülaikellezine tabeallahü ala kulubihim ve sem'ihim ve ebsarihim ve ülaike hümül ğafilun : ĠĢte onlar Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.” (Nahl 16/108)

TAKDĠM

Page 198: Internet Archive...~ 1 ~ Allah Dostu Derki 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. ÖN SÖZ 2. HER MADDĠ OLAN CĠSMĠN SONU GELECEKTĠR 3. MERHABA 4. MANEVĠYAT BAHÇESi - I 5. MANEVĠYAT BAHÇESi

~ 198 ~

“Efendime…” M. D.

“Kün bahren Mütegayyiren…: Deniz gibi ol ki bulanmayasın!..”

Bestamî