ayfer atilgan - berlintürk april 2016 nr.:46

44
Nisan / April 2016 | Sayı / Ausgabe: 46 | issuu.com/berlinturk | berlinturk.com | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk berlintürk Nachrichten Zeitschrift / berlintürk Haber Dergisi kostenlos / ücretsiz Ab Seite 34 auf deutsch Berlin’deki Tu ğramızdır Tuğra 16 yılda 11 terör saldırısı önlendi TBMM heyeti Berlin’de eurogıda’dan “EĞİTİM ATAĞI” Bakan Kolat HDB’de

Category:

Documents


19 download

DESCRIPTION

Berlintürk Haber Dergisi / berlintürk Nachrichten Zeitschrift / Nisan April 2016

TRANSCRIPT

Nisan / April 2016 | Sayı / Ausgabe: 46 | issuu.com/berlinturk | berlinturk.com | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk

berlintürk Nachrichten Zeitschrift / berlintürk Haber Dergisi

kostenlos / ücretsizAb Seite 34auf deutsch

A y f e r A t ı l g a nB e r l i n ’ d e k i Tu ğ r a m ı z d ı r T u ğ r a

16 yılda 11 terör saldırısı önlendi

TBMM heyeti Berlin’de

eurogıda’dan “EĞİTİM ATAĞI”

Bakan Kolat HDB’de

İÇİNDEKİLER

04 16 yılda 11 terör saldırısı önlendi

PORTRE

10 Ayfer Atılgan - TUĞRA

S A Y F A

S A Y F A

S A Y F A

S A Y F A

UETD - Sinan Kaplan2423

SICAK SİYASET

Sayı / Ausgabe: 46 | berlinturk.com | issuu.com/berlinturk | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk

S A Y F A

08 Nefret mesajları paylaşanların evlerine baskın

BERLİN HABER

S A Y F A16 Bakan Kolat HDB’de

05S A Y F A

SICAK SİYASET

Polis şantajcılara karşı çaresiz

TBMM heyeti Berlin’de

S A Y F A

07 eurogıda’dan “EĞİTİM ATAĞI”

BERLİN HABER

Türkiye model olsun

19S A Y F A S A Y F A18

S A Y F A

BERLİN HABER

KT Bank20

BERLİN HABER BERLİN HABER

Die berlintürk Nachrichten Zeitschrift wird Klimaneutral gedruckt

Haklarında yakalama kararı olan 342 aşırı sağcı kayıp

BERLİN HABER

3

S e v i m E r c a n

İ çim içime sığmıyor. Dahası kabıma sığmıyorum.

Koşmak, çalışmak, yardıma muhtaç tüm insanların elinden tutmak.

Onlara ekmek, su, aş ve iş vermek istiyorum.

Mütemediyan gülümsemek.

Bende bu aralar gök zümrütleşiyor

Topraksa can veriyor nefes alan her canlıya. Benimle, gül, karanfil,

lale, sümbül, çiğdem ve menekşeler geniş zamana dönüşüm yapıyorlar.

Dar vakitler sırra kadem oluyor.

Jan Böhmermann mizahı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı

Recep Tayyip Erdoğan’ı belden aşağı vuruyor. Böhmermann, Alman

İkinci Televiyonu ZDF’e de sırtını dayayarak, edep ve insani sınırları

aşmakta sakınca görmüyor.

Mizah, nefret, aşağılama, kalitesizlik yerlerde sürünüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan suç duyurusunda bulunuyor.

Özlük yasal kişisel hakkını kullanıyor.

Ala, Almanya yargısına güvenimiz sonsuz.

İnanıyoruz ki bu konuda mutlaka adalet yerini bulacaktır.

Sanat özgürlüğünün de kırmızı çizgileri olduğunu birileri böylece öğrenecektir.

Kaldı ki bu anlayış; güçlü ve güçsüz kitleye göre farklı, farklı şekilleniyor.

Bunun en canlı ve bariz örneğini mülteci kitlesine karşı olan acımasız,

ilkel ve ezici tutumuyla tüm Avrupa kıtası gözler önüne seriyor.

Tüm bunlara rağmen gök kubbe yaşam çığlıkları atıyor.

Doğa diriliş dizeleri ve güfteleri ile yüreklerimizi meltem rüzgarları

misali okşuyor.

Ey ahali zehir zıkkım etme çabanız bir hayli boşa.

Diyorum başka da bir şey söylemiyorum.

Kuş sesleriyle gözlerimi şafakla açıyorum.

Kulaklarım tüm gün terketmiyor minik canlıların bahar müjdelerini.

Yıldız yıldız ışıldamaz mıymış karanlık bastırınca Berlin gök kubbeleri?

Ay ışığı turuncu turuncu içimize işlemese de olur.

Yakmayız biz yine de o gemileri

Bazen, salına salına, bazen de yıldırım hızıyla yol katederiz.

Kaldı ki derin sularda yelkenleri açacak anı da iyi biliriz.

Kentin ıhlamur, söğüt, vişne, kestane ağaçları, hele siz leylaklar.

Siz yok musunuz siz?

Bilirim, uyandınız yine yeniden, benimle el ele.

Bilirim, ömrünüz el verdiği sürece siz bunu mütemadiyen yaparsınız.

İşte bu yüzdendir ki tüm canlılar örnek almalı sizi.

İşte bunu da bilirim.

Ey BAHAR 2016!

Sana da selamun aleykum selam.

C o ş t u m

4

T erör saldırılarının engellemesinde eyalet ve federal gü-venlik birimlerinin işbirliğinin etkili olduğu ifade edildi. Brüksel’deki terör saldırısı sonrası güvenlik önlemleri-

nin artırıldığı Almanya’da 2000 yılından bugüne 11 terör saldırı-sının engellendiği ortaya çıktı. BKA Başkanı Holger Münch, şu an Almanya’ya yönelik somut bir terör tehlikesi olmamakla birlikte 2000 yılından bugüne 11 terör saldırısının önlendiğini açıkladı. Bayerische Rundfunk (BR) Televizyonu’na konuşan BKA Başka-nı Münch, terör saldırılarını sadece şans eseri değil, güvenlik bi-

rimlerinin başarılı şekilde gerçekleştirdikleri işbirlikleri sayesinde engellediklerini ifade etti. Brüksel’deki kanlı terör saldırı sonrası Almanya’ya yönelik somut bir terör tehlikesinin olmadığını söy-leyen Münch "Yine de biz çok dikkatliyiz." diyerek gereken tedbir-lerin alındığını kaydetti. Önlenen terör saldırılarına dair detaylı bilgi vermeyen BKA Başkanı Münch, Almanya’ya yönelik terör sal-dırısı riskinin yüksek olduğunu vurguladı. Münch, "Avrupa ve Al-manya terör saldırılarının hedefinde. Bu nedenle Almanya’da da saldırı riski yüksek." dedi.

16 yılda 11 terör saldırısı önlendiFederal Kriminal Dairesi (BKA) Başkanı Holger Münch, Almanya’da bu zamana kadar 11 terör saldırısının önlendiğini açıkladı.

A lmanya Başbakanı Angela Merkel Brüksel’deki terör saldı-rısını kınadı. Merkel yaptığı açıklamada öncelikle Belçika-lılara Alman halkının üzüntüsünü ve başsağlığı dilekleri-

ni iletti. Merkel, "Dostlarımızın yanındayız ve her türlü işbirliği ve desteğe hazırız." ifadesini kullandı. Başbakan Merkel, yarın toplanacak Bakanlar Kurulu'nda Brük-sel saldırısını ayrıntılı bir şekilde değerlendireceklerini duyurdu.

Merkel, Almanya’daki güvenlik güçlerine teşekkür ederek hepsi-nin ellerinden gelen her şeyi fazlasıyla yaptıklarını söyledi. Brüksel’deki teröristlere seslenerek insani değer tanımadıkları-nı vurgulayan Merkel, “Bu vahşice davranan örgütlere ve kişilere karşı özgürlüğe ve barışa olan inancımızla karşılık vermemiz ge-rekiyor.” dedi. Merkel teröre karşı en güçlü silahı ise 'birlik olmak' şeklinde tanımladı.

Merkel: Teröre karşı en güçlü silahımız birliğimiz

B aşbakan Angela Merkel’in partisi Hıristiyan Demokrat Bir-lik (CDU), son eyalet seçimlerinden sonra federal düzey-de yapılan kamuoyu yoklamalarında oy oranını artırma-

yı başardı. INSA anketine göre Birlik (CDU/CSU) partilerin oyu bir puan arta-rak yüzde 33’e yükseldi. Bu artışta ise Avrupa Birliği’nin (AB) Tür-kiye ile yaptığı müzakerelerde Merkel’in rolünün etkili olduğu be-lirtildi. Büyük Koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise oy oranını artırmayı başaramadı ve yüzde 22’de kaldı. Muhalefetteki

Yeşiller de bir puanlık artışla yüzde 11 oranında oy toplarken, Sol Parti ise yarım puanlık kayıpla yüzde 10,5’e geriledi. Yasama döne-minde Federal Meclis’e giremeyen Hür Demokrat Parti (FDP) ise oy oranını 0,5 puanlık yükselterek yüzde 7’ye ulaştırdı. Stern ve RTL için Forsa’nın hazırladığı Wahltrend anketinde ise Birlik yüzde 35 iken SPD yüzde 20’ye geriledi. Yeşiller’in oy oranı yüzde 13, Sol yüzde 8, FDP ise yüzde 6 oy topladı. Müslüman ve göç-men karşıtı sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) partinin ise oy oranının yüzde 13 olduğu belirtildi.

CDU yükselişte, SPD oylarını artıramıyor

Tercübeli bir ekip tarafından yürütülen geni kapsamlı bir tedavi veya psikiyatrik yardıma ihtiyacıınız varmı?

Zamanında kriz önleme ile hastanede yatarak tedavı görmenin önüne geçmekmi istiyorsunuz?

Görüşme saatleri:

O halde Psikiyatri Polikliniğimize başvurunuz.Doktorlar, psikologlar, uzman hemşiriler, sosyal hizmet uzmaları ve ergotherapistlerden oluşan ekibimiz sizler için göreve hazır.

Psychiatrische Universitätsklinik der Charité im St. Hedwig-KrankenhausPsychiatrische Institutsambulanz (Josefshaus, 5. Etage; mit Aufzug)Ärztliche Leitung: PD Dr. med. Meryam Schouler-OcakGroße Hamburger Straße 5–11, 10115 BerlinE-Mail: [email protected] Internet: www.alexianer-berlin-hedwigkliniken.de

/// Pazartesi: 08.00 – 18.00/// Salı: 09.00 – 19.00/// Carşamba: 11.00 – 14.30/// Perşembe: 08.00 – 18.00/// Cuma: 08.00 – 16.00

Tedavi kapsamımıza giren hastalıklar: şizofreni, duygudurum ve şizoafektif bozukluklar, ağır kişilik bozuklukları, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılıkları ile psikotraumalar. Göçmen kökenli hastaların tedavisi sunduğumuz tedaviler arasında önemli bir yer tutmaktadır.

Telefon: (030) 23 11 - 21 20

Berlin Türk_Anzeige PIA_2015_türkisch.indd 1 04.02.2015 15:09:09

5

T BMM Aile Bütünlüğünün Korun-ması Araştırma Komisyonu Baş-kanı ve AK Parti Düzce Milletvekili

Ayşe Keşir, "Umudun olmadığı hiçbir yerde uyum ve entegrasyondan bahsedemeyiz. Bireyin önce bir öz güveninin ve umudu-nun olması lazım o toplumda" dedi. Keşir, komisyon üyeleriyle birlikte Almanya’ya yaptığı çalışma ziyareti kap-samında, Türk sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, akademisyenler ve hukukçu-lar ile bir araya geldi. Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği’nde ger-çekleştirilen toplantının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Ke-şir, Almanya’daki Türk ailelerin sorunla-rıyla yakından ilgilenmeye devam edecek-lerini söyledi. Aile bütünlüğünün ve çocukların korun-ması, boşanmaların nedenleri üzerine Türkiye’de hazırladıkları rapor kapsamın-da, yurt dışında yaşayan Türk vatandaş-larının da görüşlerini almak, Alman-ya’daki uygulamaları öğrenmek amacıyla Berlin’e bir ziyaret gerçekleştirdiklerini an-latan Keşir, toplantıda aile içi şiddet, zor-la evlendirmeler, gençlik daireleri, ırkçılık ve ayrımcılık gibi konuları ele aldıkları-nı kaydetti. Almanya’daki Türk ailelerin, ırkçılığın et-kilerini hissettiğini, ayrımcı uygulama-lardan şikayetçi olduklarını anlatan Ke-şir, "Umudun olmadığı hiçbir yerde uyum ve entegrasyondan bahsedemeyiz. Bireyin önce bir öz güveninin ve umudunun olma-sı lazım o toplumda" dedi.  - Aile içi eğitim programlarıAlmanya’daki Türklerin karşı karşıya kal-dığı en büyük sorunlarından olan, gençlik dairelerinin uygulamaları, aileleriyle so-run yaşayan çocukların bu dairelerin ko-ruması altına alınmasına da değinen Ke-şir, Türk sivil toplum kuruluşlarının bu

alandaki çalışmalarının, Türk koruyucu aile programlarının geliştirilmesinin bü-yük önem taşıdığını vurguladı. Keşir, "Her çocuk doğduğu ailesinin değer-leriyle büyümeyi hak ediyor, buna inanı-yorum. O anlamda bunun ihtiyaç olduğu-nu görüyorum" ifadelerini kullandı. - Yeni kuşaklarda aile içi şiddet Türk sivil toplum temsilcileri, avukat-lar ve uzmanlarla yaptıkları görüşmeler-de, aile içi şiddet sorununun Almanya’daki yeni kuşak Türkler arasında da önemli bir sorun olduğunu gördüklerini anlatan Ke-şir, bu konunun üzerine gidilmesi gerekti-ğini kaydetti.Aile içi şiddetle mücadelede sosyal hiz-met mekanizmalarının önem taşıdığını vurgulayan milletvekili, bu olgunun sos-yal statü ve sınıfların ötesinde yaygın bir problem olduğuna işaret etti. Keşir, şöyle devam etti:"Türkiye’de eğitimli kadınların da aşağı yu-karı yüzde 40’ı şiddet görüyor. Eğitimli er-keklerin eşleri. Yani bu sosyal sınıfla, dün-ya görüşüyle, politik görüşle çok ilgisi olan bir konu değil. Bizim kişinin öfke kontro-lünü nasıl sağlayacağı konusunda destek vermemiz gerekiyor. Erkek kadına uygu-luyor ama anne de benzer bir şiddeti çocu-ğuyla iletişimi doğru kuramadığı zaman çocuğuna uyguluyor. Bu aslında dünyanın sorunu, dünya verileri de bu yönde. Öfke kontrolü, kendi meramını doğru anlata-bilme, çözüm üretme kapasitesini arttır-ma kişinin ve ailenin. Bunu sağlamamız gerekiyor."- Dizi ve evlendirme programlarına eleş-tirilerAlmanya’daki Türk vatandaşlarının kendi-leriyle sohbetlerinde, Türk televizyonların-daki diziler ve evlendirme programlarına eleştiriler yönelttiğine işaret eden Keşir, bu

konuda medya mensuplarının sosyal so-rumluluk içinde hareket etmesinin önem taşıdığını vurguladı. "Ben medya mensubuyum. Televizyoncu-luktan çok ekmek yedim ve bu işin eğiti-mini aldım. Onun için yasakçı bir yakla-şımım söz konusu olamaz" diyen Keşir, şunları kaydetti: "Bunun devlet kanalıyla tek başına denet-lenmesinin de yeterli olmadığını düşünü-yorum. Evet Türkiye’de RTÜK dediğimiz bir mekanizma var ve bu mekanizma belli ya-yın ilkelerine uyulmadığı zaman belli ce-zalar veriyor. Fakat bu cezalar da çok cay-dırıcı olmuyor. Çünkü o yayınlar devam ediyor. Burada önemli olan meslek men-suplarının sosyal sorumluluğunun yüksek olması lazım."Televizyon ve internetin özellikle çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olabildiğini vur-gulayan Keşir, bu konuda ailelere büyük görev düştüğünü belirterek sözlerini şöy-le tamamladı: "Televizyonu ne kadar yasaklasanız da cep telefonunda her şeye ulaşabiliyor artık ço-cuk. Kendi cep telefonundan olmasa da ar-kadaşının cep telefonundan. Burada med-ya okur yazarlığı dediğimiz şey Türkiye’de çok önemli bir konu. Bu konuda da ciddi çalışmalar var, hem ebeveynlere hem de çocuklara medya okur yazarlığı verilme-si lazım."TBMM Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu üyeleri, Berlin’deki temasları kapsamında Federal Alman Par-lamentosu ve çeşitli bakanlıklarda temas-larda bulunacak. AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir baş-kanlığındaki heyette ayrıca AK Parti Bur-dur Milletvekili Bayram Özçelik, üyeler AK Parti Milletvekili Ergün Taşçı ve CHP Koca-eli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet de bulunuyor.

Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu Başkanı Ayşe Keşir: "Umudun olmadığı hiçbir yerde uyum ve entegrasyondan bahsedemeyiz. Bireyin önce bir öz güveninin ve umudunun olması lazım o toplumda. Her çocuk doğduğu ailesinin değerleriyle büyümeyi hak ediyor, buna inanıyorum. O anlamda bunun ihtiyaç olduğu-nu görüyorum"

TBMM heyeti Berlin’de

6

Fatoş TopaçMacit ŞahyazıcıOnur Çimen Mario Lehwald

Berlin’in tanınmış marketler zinciri eurogıda, Almanya’nın ve Berlin’in mülteci sorununa da el attı ve gençlere meslek eğitimi ve mesleğe ha-

zırlık alanında da kolları sıvadı. Yaklaşık üç yüz mülteci gencine eurogıda’da eğitim ve istihdam için kapılarını açacak olan euro-gıda Yönetim Kurulu Başkanı Celal İrgi, bu alanda siyasilerin ve de bürokratların desteğini de aldı. eurogıda Hermann Strasse 218 adresindeki şubede ev sahipliği yapan İrgi burada Friedrichsha-in- Kreuzberg Belediye Başkanı Monika Hermann (Yeşiller), Berlin Neukölln İlçesi Çalışma Ajansı Yetkilisi Mario Lehwald, Berlin Sa-nayi ve Ticaret Odası’ndan Christian Wiesenhütter’de hazır bulun-du. Berlin Eyalet Parlamentosu Milletvekili Seçimlerine Yeşillerden aday olan Fatoş Topaç, eurogıda Marketler Zinciri Müdürü Macit Şahyazıcı, Onur Çimen, Zübeyde İrgi’nin de görüşleri ile katkı sağ-ladıkları istişare toplantısında, mültecilerin topluma kazandırıl-malarının önemi üzerinde duruldu. Ekip daha sonra eurogıda’yı

gezdi ve Belediye Başkanı Hermann burada alışveriş yaptı. Malat-ya kayısısı satın alan Hermann, kayısının sağlıklı bir gıda oldu-ğunu söyledi. Konuyla ilgili Berlintürk’e özel açıklamada bulunan İrgi, Berlin’e istihdam ve eğitim alanında vereceği katkının ken-disini son derece memnun edeceğini aktardı. İrgi, “ Friedrichsha-in- Kreuzberg Belediyesi ile mültecilerin istihdamı ve eğitimi konu-sunda 6 ayı aşkın bir süredir ortak çalışma yürütüyoruz. Bizlerde bu kentte bir zamanlar mülteciler gibi yeniydik. Sağlıklı bir mes-lek eğitim yolu, mültecilerin topluma katkı yolunun da açılmasına neden olacaktır. Ele ele vermek ve de öncelikle Almanca öğrenme-lerine katkıda bulunmakta bizlerin temel hedefimiz. Bu yol onların toplum içinde önemli bir yer edinmelerine de vesile olacaktır”dedi. Bu konuda en büyük desteği, aynı zamanda geleceğin milletveki-li Fatoş Topaç’tan da aldıklarını ifade eden İrgi, sorumluluk sahi-bi insanların bu alanda ellerini taşın altına koymaları gerektiği-ne işaret etti.

300 mülteci gencine eurogıda eğitim ve istihdam için kapılarını açacak.

7

Monika Hermann Celal İrgi Zübeyde İrgiChristian Wiesenhütter

eurogıda’dan “EĞİTİM ATAĞI”

8

Berlin polisi kentin ünlü meydanı Alexanderplatz’daki şid-det olaylarının önüne geçemiyor. Romanlara konu olan meydanda geçen yıl 600 şiddet olayı yaşandı.

Bundan dört yıl önce 20 yaşındaki Jonny K.‘nın öldürülmesiyle baş-layan olaylardan sonra polis meydanda daha sık devriye gezme-ye başladı, meydanda görevli polis sayısı da arttırıldı ancak tüm

alınan önlemler saldırganlar üzerinde caydırıcı bir etki yapmadı. Kısaca Alex olarak bilinen Alexanderplatz’da sadece şiddet olayla-rı değil yankesicilik ve hırsızlık olayları yaygın. 2014 yılında bin 24 yankesicilik ve hırsızlık olayı kayıtlara geçerken geçen yıl bu sayı bin 580’e yükseldi.

Ünlü meydanda suç olaylarının önüne geçilemiyor

Alman adalet sistemi, terör ve organize suça karşı güç-lü yasalarla donatılmasına rağmen, Irak ve Suriye gibi ülkelerde terör gruplarının saflarında savaştıktan sonra

Almanya'ya dönen örgüt üyelerinin işledikleri suçları ispat etmek-te zorlanıyor. Federal Başsavcı Peter Frank, çatışma bölgelerindeki ülkelerin adalet sistemiyle işbirliği yapmadan, kanıt elde etmenin çok zor olduğunu belirtti. Federal Başsavcı Peter Frank, Alman adalet sisteminin Irak ve Suriye'de savaştığı tahmin edilen DAEŞ terör örgütü üyelerine karşı açılan davalarda ciddi sıkıntılarla karşılaştığını söyledi. Süddeutsche Zeitung'a konuşan Frank, "Bu insanların Suriye'de bir asker olarak kullanılması için sadece eğitilmediğini, aynı za-manda sakatlama, öldürme ve bombalı saldırılarda rol aldığı ka-

nısındayız." dedi. "Genellikle bu insanların ellerinin kana bulaştı-ğını tahmin ediyoruz, ancak çoğu zaman bunu ispat edemiyoruz." diyen Frank, Suriye ve Irak gibi çatışma bölgelerinin olduğu ülke-lerin adalet sistemiyle işbirliği yapmadan, kanıt elde etmenin çok zor olduğunu söyledi. Almanya'nın teröre karşı güçlü yasalarının olduğunu hatırlatan Başsavcı Frank, soruşturma problemleri sebebiyle bu yasaların şüphelilere karşı tam gücüyle uygulanamadığını altını çizdi. Sav-cılıların, hâlihazırda çoğunun üye veya yabancı terör gruplarının destekçisi olduğu tahmin edilen 200 şüpheliye karşı 130 dava açtı-ğını, ancak DAEŞ veya başka grupların saflarından dönenleri yaka-ladıklarında, onların sadece terör örgütüne üyeliğini ispat edebil-diklerini kaydetti.

Almanya, DAEŞ üyelerinin suçlarını ispat etmekte zorlanıyor

Sosyal medya üzerinden yayılan nefret mesajları artmaya devam ediyor.Almanya'nın başkenti Berlin’de polis nefret mesajları yazdı-

ğı tespit edilen çok sayıda kişinin evlerine baskın düzenledi. Dün sabah erken saatlerde düzenlenen baskınlarda çok sayıda bilgisayar, cep telefonu, laptop, uyuşturucu ve silaha el koyuldu. Bir polis yetkilisi operasyonlarla nefret mesajları yayanlara, ‘in-

ternetin hukukun işlemediği bir ortam olmadığı’ mesajının veril-diğini ifade etti.İnternette nefret suçlarının artması sonucu bu tür suçlarla mü-cadele için özel birimler kuran polis teşkilatı her yıl artış gösteren internet üzerinden nefret mesajları ile mücadelesini artırdı. Yapı-lan suçlamalar arasında ise yasadılşı örgütlerin simgelerini kul-lanmak, etnik grupları aşağılamak ve mülteci yurtlarında kalanla-ra karşı nefret ifadeleri kullanılması yer alıyor.

Nefret mesajları paylaşanların evlerine baskın

9

10

Ayfer AtılganAyfer Atılgan

Berlin TUĞRA’sız düşünülemez hale dönüştü. Ken-tin en varlıklı ve seçkin bulvarında, atmosferi, ne-zih ve dingin ortamı ile TUĞRA bağımlılık yaratı-

yor. Müşterilerin kendilerini evlerinde gibi hissettikleri hizmet ve sunum anlayışı ile TUĞRA, “buraya bir kadın eli değmiş” dedirtmiyor değil. Kim mı bu kadın? Tabii ki; Ayfer Atılgan. Başarılı ve kendine özgü yöneticilik anla-yışı ile TUĞRA’yı TUĞRA yapan Atılgan, Gastronomi ala-nında titizlik ve hijyen konusunda asla ve de asla ödün vermeyenlerden. Atılgan’ın hikayesinin uzun ve etkileyi-ci olduğu göz ardı edilemez. Bu öykünün satır aralarında TUĞRA da yer alıyor. Ayfer Atılgan’ı dinliyoruz.

b erlintürk: Ayfer Hanım, Tuğra Restoranı yaklaşık üç sene önce devraldınız. Tuğra sadece Berlin‘de değil Berlin’in dışında 

da oldukça tanınan bir restoran. Siz Tuğra’yı nasıl görüyorsunuz?Ayfer Atılgan: Sizin de belirttiğiniz gibi Tuğ-ra Restoranı üç sene bir ay önce devraldım. Burayı devraldığımızda bazı eksiklikler var-dı. Fakat biz kendimize güvenerek, doğru ça-lışanlarla bu işi başaracağımıza inanıyorduk. Şu an bakınca Tuğra’yı aldığımız ilk günden bu güne kıyasla çok iyi bir durumda olduğu-muzu düşünüyorum. Bunu sadece ben söyle-miyorum. Misafirlerimizden aldığımız tepki-ler çok olumlu. Restoranımızı herkese tavsiye ettiklerini duyuyorum. Bir marka olma yolun-da ilerlediğimize inanıyorum. Eğer bir mekan hakkında övgüyle bahsediliyor, başkalarına tavsiye ediliyorsa bu o mekanın başarılı oldu-ğunun bir göstergesidir. Ve ben buna rağmen hala daha yapacak, kat edecek çok yolumuz ol-duğuna inanıyorum. Bıkmadan, usanmadan, yaptığımız işi severek çok daha iyi yerlere gele-ceğimizden eminim. Başarımızın arkasındaki en önemli isimlerden bir tanesi olan, bu işi bi-len, neredeyse bütün hayatı bu işin içinde geç-miş olan kardeşim Hakan Babacan’a teşekkür etmek isterim. Tuğra’da çok büyük emeği var-dır. Hepimiz el ele vererek, elemanlarımızın da özverili çalışmalarıyla bugünlere geldik. Ken-dim yaklaşık olarak otuz senedir işveren ola-rak çalışmaktayım. Daha önce değişik iş alan-larında da çalıştım. İşletmeciliğin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini otuz senenin de ver-miş olduğu tecrübeyle iyi öğrendiğimi düşü-nüyorum. İşletmecilikte, hangi branşta olur-sa olsun, en önemli unsur işletmeciliğin özünü bilmektir. Bu da benim karakterime uygun ola-rak hiç bir zaman patron ceketi giymemektir. Ben işçilerimle işçiyim, bulaşıkçımla bulaşıkçı-yım, aşçımla aşçıyım, garsonumla garsonum. Tahmin ediyorum ki başarımızın sırrı da biraz burada yatıyor.berlintürk: Gastronomi aynı zamanda çok ta nankör bir meslek. Ufacık bir hata sebebiy-le misafirlerinizi kaybetme durumuyla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Bu kadar hassas bir meslekte siz böyle durumlarla nasıl başa çı-kıyorsunuz?Ayfer Atılgan: Gastronomi diğer mesleklere kı-yasla biraz daha dezavantajlı diyebiliriz. Her insanı memnun edebilmek tabiiki mümkün ol-muyor. Fakat işimiz insan işi. Her meslekte ol-duğu gibi bizim meslekte de ufak tefek hata-lar olabiliyor. Böyle durumlarda hatanın derhal önüne geçerek, gerektiğinde özür dileyerek müşterilerimizin isteklerine cevap vermeye ça-lışıyoruz. Zaten misafirlerimiz de bu hataların her zaman olmadığını biliyorlar. Böyle durum-ları hoşgörüyle karşılıyorlar. Fazla hata yap-mamaya çalışıyoruz ve yapmadığımızı da ra-hatlıkla söyleyebilirim.berlintürk: Birkaç cümleyle Tuğra’yı, Tuğra’nın özelliklerini özetlemek gerekirse neler söylersiniz?Ayfer Atılgan: Kısaca özetlemek gerekirse ön-celikle temizlik, daha sonra kalite ve lezzeti sa-yabiliriz. Fakat en önemlisi; ben ve tüm çalı-şanlarım buraya gelen misafirlerimize müşteri

Ben atılgan bir insanım. Hareketliliği ve iş alanımdaki macerayı seviyorum. Bütün bunlar için Berlin bulunmaz bir şehir

12

gözüyle bakmıyoruz. Sanki kendi evimize misafir gelmiş gibi güler-yüzle, samimiyetle onları ağırlamaya çalışıyoruz. Temizlik, kalite, lezzet ve samimiyet Tuğra’yı en iyi anlatan özelliklerdir.berlintürk: Berlin’deki, meslek hayatınıza gastronomide başla-madınız. Ayfer Atılgan’ı biraz tanıyabilirmiyiz?Ayfer Atılgan: Ben 1961 yılında Konya Akşehir’de doğdum. Öğreni-mimi Akşehir Erkek Öğretmen Okulu’nda tamamladım. 1979 yılın-da Berlin’e geldim. Üç senelik bir bocalamanın ardından kendimi bir terzide buldum. 1997 senesine kadar işçi olarak çalıştım. 1997 yı-lında kendi terzi dükkanımı açtım. Aşağı yukarı yirmi beş sene bu dükkanı işlettim. Terzi işi de öyle kolay bir meslek değildi. Alman Ordusu’nun (Bundeswehr) işlerini yapıyordum, KaDeWe’nin işlerini yapıyordum. Kendi müşterilerimin işleri vardı. Terzilik mesleğin-de başarılı bir işletmecilik yaptığıma inanıyorum. Daha sonra terzi-likten sıkılmaya başladım. Ben karakter olarak biraz atılgan bir in-sanım. Kendi kendimi sorgulamaya başladım. Terzilikle ömrümü bitiremeyeceğimi anladım. Gençliğimden beri kafamda gastrono-mi alanında çalışmak vardı. Hayalimdeki mesleğe atlamaya karar

verdim. Çünkü insanlarla iletişimi çok seviyorum. Başarılı olaca-ğıma da inanıyordum. Kendime güveniyordum. Hangi mesleği ya-parsanız yapın insanın kendine güvenmesi kadar önemli bir un-sur yoktur. Böylelikle gastronomide çalışmaya başladım. Üç buçuk yıl Alman mutfağı yaptım. Ama içimdeki o özlem hep Türk mutfa-ğıydı. Belki komik gelecek ama arka planda Sezen Aksu’nun çaldığı bir mekan hep hayal etmişimdir. Daha sonra Tuğra’yı aldım. Hala da buradayız. İleride ikinci bir Tuğra, üçüncü bir Tuğra nasibse gele-bilir. Herşey olabilir. Olması da gerekiyor diye düşünüyorum. Artık markalaşmanın zamanı geldi. Çünkü bu işi başarabiliyorum.berlintürk: Biz de öyle düşünüyoruz. Berlin’de parmakla gösteri-len bir yersiniz. Siz farklı bir sorumluluk göstererek kendi işinizi kurup kendi işinizde çalışmak istediniz. Neden böyle bir yola gir-me isteği duydunuz? Rizikoyu seviyor musunuz?Ayfer Atılgan: Galiba ben rizikoyu seviyorum. Bazı insanlar garanti-cidir. Garanticilik benim pek hoşuma gitmiyor. Benim şöyle bir fel-sefem var: Yaşayacaksam maceralı bir hayatım olması gerektiğine inanıyorum. Herhangi bir başka işte çalışıp, maaşımı alıp evim-

Ayfer Atılgan

13

de de oturabilirdim. Fakat bu benim karakterime hafif geldi. Başka bir iş yapmalıydım. Bir tek ben değil çevremdeki insanların da fay-dalanmasını istiyordum. Bugün on beş tane çalışanım var. Onlar da geçimlerini buradan sağlıyorlar. Benim karakterim böyle. Tabii bu konuda en büyük destekçim her zaman yanımda olan harika bir beyim var. Her zaman bana destek çıktı. Hiçbir zaman yapacağım işlerin önüne geçmedi. Beni sürekli motive etti. Ve şu anda eşim-le beraber bir aile ortamında çalışıyoruz. Beraber bu işi yapıyoruz. Yapmaya da inşallah devam edeceğiz.berlintürk: Berlin’e baktığınızda “Türk Mutfağı” Berlin’de ne du-rumda? Sizce hak ettiği yerde mi? Ayfer Atılgan: Maalesef bu soruya evet diyemeyeceğim. İşletmeci-likten bahsetmiştim. Biz Türk toplumu olarak çok çalışkan bir mil-letiz. Fakat işletmecilik konusunda biraz topallıyoruz. Her alanda gelişmeye genişlemeye çalışıyoruz ama ne yazıkki işin ehli olun-madığı için ya da kalifiyeli işçiler bulunmadığı için istediğimiz yer-lere gelemiyoruz. Örnek vermek gerekirsek, bizim mutfağımızda adana kebap bulunmaktadır. Adana kebap bizim restoranımızda

yenildiğinde Adana gibi olması gerekir, herhangi bir başka resto-randa da sunulduğunda Adana gibi olması lazım. Fakat biz Türkler bunu imbisslere kadar taşıdık. Tanıtamadık. Bugün burada ayrı bir adana yeniyor, başka bir yerde başka bir adana yeniyor. Almanla-rın, yabancıların aklı karışıyor. Bunu tam özüyle anlatabildiğimize inanmıyorum. Maalesef çoğu yabancının aklına Türk mutfağı de-nince döner geliyor. Bu durumun bizim dayanışma içerisinde olma-yaşımızdan dolayı kaynaklandığını düşünüyorum. Aynı meslekte-ki işletmelerin sürekli bir dayanışma içerisinde olması gerekir. İşin doğrusu budur. Eğer bu dayanışma olursa herşey çok daha temiz, çok daha düzenli olacaktır. Türk mutfağını gerektiği gibi tanıtabi-liriz. Ama ne yazıkki biz de bu işletmecilik biraz ağır işliyor. Sektör biraz egoistliğe yöneldi. Hep benim olsun, ben kazanayım düşün-cesi var. Halbuki bu işi amacına yönelik olarak yapsak çok daha iyi yerlere gelebileceğimize inanıyorum.berlintürk: Berlin’deki durum bu. Peki Almanya’yı ya da diğer Av-rupa ülkelerini Türkiye ile karşılaştırırsak gastronomiyi nasıl gö-rüyorsunuz?

14

Ayfer Atılgan: Türkiye ile burayı karşılaştırırsak, örneğin Alman-lar Türkiye’ye gittiklerinde Türk Mutfağını daha iyi tanıma fırsa-tı bulduklarını söylüyorlar. Fakat ben gastronomi gözüyle bakarsam gerçekten bizim Türk Mutfağı’nın yozlaşmaya başladığını söyleye-bilirim. Türkiye’de de aynı şeyleri görebiliyorum. Herkes bu mesle-ği maddiyata dökmeye başladı. Tanıtım, vizyon hiçbir şey kalmadı. Bu mesleği severek yapanlar azaldı. Bu meslek eskiden baba mesle-ği olarak geçerdi ve işin doğrusu öğrenilir, öyle devam ederdi. Ama maalesef Türkiye’de de her yemeğin sunumu, tadı değişmiş, artık tamamiyle bir para kazanma unsuru olarak görülmeye başlanmış. Türkiye’ye yapmış olduğum en son ziyaretten te üzgün döndüm. Mesleğim gereği sık sık Türkiye’ye değişik lezzetler tatmak, yeni fi-kirler alabilmek için gidiyorum. Bizim asırlardır diyebileceğimiz mezelerimiz bile o kadar değişmiş, o kadar lezzet kaybetmişki bunu üzüntüyle karşıladım. Fakat burada sanki bir seviye daha yukarı-daymışız gibi geldi bana. Burada daha özverili çalışıyormuşuz his-sine kapıldım. Türkiye ile artık bizim pek bir farkımızın kaldığına inanmıyorum. Biz de işin doğrusunu yapmaya çalışıyoruz. berlintürk: Bu konuştuğumuz konuyla ilgili size iki örnek vermek istiyorum. Birincisi kahve. Biliyoruzki kahve tüm dünyaya Türki-ye, Anadolu toprakları üzerinden yayıldı. Ama bugün baktığımız-da kahve sadece Türk kahvesi dediğimiz klasik sunumun dışı-na hiçbir zaman çıkamadı. Bir İtalyan kahvesi ya da büyük kahve zincirlerinin sundukları çeşitli tatların karşısında kendisini tanı-tamadı. Aynı durum pizza içinde geçerli. Bir İtalyan pizzası dün-yanın her yerinde yediden yetmişe herkes tarafından tanınıyor ve beğeniyle yeniliyor. Ama aynı durum lahmacun için geçer-li değil. Siz gastronominin içinden biri olarak bu konuda ne söy-lemek istersiniz? Ayfer Atılgan: Bugün İtalya’da yediğiniz bir pizzayı, Çin’de de, Amerika’da da, Türkiye’de de aynı şekilde, aynı lezzette yiyebilirsi-niz. Çünkü insanlar bizler gibi düşünmüyor. Her tadın bir standar-tı olmalı. İtalya’da pizza nasıl yapılıyorsa dünyanın her yerinde de aynı şekilde yapılıyor. Bizde ne yazıkki böyle değil. Sizin de belirt-tiğiniz gibi lahmacun bizim asırların yiyeceği. Pizzadan hiçbir far-kı yok hatta daha kaliteli. Fakat Tuğra’da yapılan lahmacun fark-lı, başka yerde yapılan farklı şekilde yapıldığı için insanlar aynı tadı alamıyorlar. Bu yüzden de istediğimiz yere gelemiyoruz. Kahve aynı şekilde. Biz Türkler galiba biraz hazıra, rahata düşkün insanlarız. Kahve dediğiniz gibi en eski içeceğimiz. İnsanlar o kahveden bin-bir çeşit tat çıkarıyor. Maalasef bunun üzerine düşüp, bunun tanı-tımını yapmak, bunu biraz daha geliştirmek yerine dışarıdan hazır alıyoruz. Latte, cappucino alıp hazır kullanıyoruz. Kendimiz üret-meyi bilmiyoruz. Bütün kaybımızın bu yüzden olduğunu düşünüyo-rum. Ama tabii bu durum sadece Avrupada yaşayanlar için geçerli değil. Bunun özü Türkiye’de. Yıllar öncesinde üzerinde durulmamış, önemsenmemiş bir olay. Bugün örneğin baklava dünyanın hiç-bir yerinde olmayan bize ait olan bir tat ve gerçekten baklava kadar lezzetli bir tatlı düşünemiyorum. Ama maalesef tanıtamıyoruz.berlintürk: Son derece deneyimli bir işverensiniz. Çevremize bak-tığımız zaman Türklerin bu konuda biraz daha cesur, biraz daha atılgan olduğunu görüyoruz. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Başarı için cesur olmak yeterli mi? Başka hangi özelliklerin ol-ması gerektiğini düşünüyorsunuz? Ayfer Atılgan: Cesur ve atılgan olmak tabiiki gerekli. Ama bu atıl-ganlık ta hiçbir şey bilmeden kapalı gözle bir işe girmek anlamına gelmemeli. Biraz deneyim olması gerektiğini düşünüyorum. Bizim Türk toplumu gerçekten çok çalışkan, cesaretli bir toplum. Fakat bi-raz önce belirttiğim gibi biz de emin olarak başlamak yok. Kurum-sallaşmak ya da birleşmek yeterli düzeyde değil. Bizdeki en büyük eksiklik, bu her meslek dalı için geçerli, bizler birbirimize kenetlen-medikçe, birbirimizden fikir alışverişi yapmadıkça, birbirimizi sü-rekli rakip olarak gördükçe maalesef başarılı olamayacağız. Başa-rılı değiliz demiyorum. Başarılıyız. Ama biz çok daha başarılı bir toplum olabiliriz. Ben Almanya’ya kendimizi kabul ettiremememi-zin en büyük sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. Birbirimizle bir yumak olamıyoruz. Ne yazıkki bu yüzden ilerleyemiyoruz. İna-nın bana eğer biz Türk toplumu olarak birbirimizle kenetleşirsek bı-

rakın Almanya’yı dünyanın neresine gidersek gidelim bir numara olacağımıza inanıyorum. Çünkü biz Türkler çok çalışkan insanlarız. Benim yaklaşık 15-16 saatim burasıyla geçiyor. Yapmak zorunda-yım. Burası küçük bir işletme değil. Eğer bir yerlere varmak istiyor-sam çalışmak zorundayım. Bir tek ben değilim. Bütün mesleklerde Türkler uzun saatler çalışıyorlar. Belki evlerine gitmiyorlar. Ama ol-duğumuz yerden ileri gitmiyoruz. Çünkü birbirimize kenetlenmeyi bilmiyoruz. Yoksa oldukça akıllı ve çalışkan bir toplumuz. Bunu bir Alman’da görmeniz mümkün değildir. Ben yıllarca işletmecilik yap-tım. Müşterilerimle sürekli sohbetlerim olurdu. İnsanların çok ha-rika, önemli meslekleri var. Bugün kendilerine bir işyeri açmış ol-salar, gerçekten büyük paralar kazanacaklar. Neden yapmıyosunuz diye sorduğumda; deli değilim, hastalığım olmayacak, iznim olma-yacak cevaplarını duyardım hep. Ama bizler bunları düşünen bir toplum değiliz. Biz gerçekten çalışkanız fakat tek eksiğimiz birleşe-miyoruz. berlintürk: Başarının temelinde sizce eğitim var mı? Sizin eğiti-miniz nasıldı? Ayfer Atılgan: Eğitimsiz mutlaka olmaz. Ben belirttiğim gibi Öğret-men Okulu mezunuyum. Almanya’ya geldikten sonra da kendimi hiçbir zaman eve kapatan bir ev hanımı olmadım. Çok okurum. Bu mutlaka belli bir konuda olması da gerekmez. Roman olsun, siyaset olsun her türlü yazıyı okurum. Okumayı çok seven bir insanım. Her okuduğunuz yazıdan bir iki cümle öğrenseniz bunun size yararı-nı mutlaka görüyorsunuz. Bir de araştırmayı çok seven bir insanım. Hiçbir zaman insanlara fesatlıkla bakan bir insan olmadım. Ama şunu gözlemlerim. Bu insan güzel birşeyler yapıyor, nerede doğrula-rı, nerede hataları var. Bu gözlemlerden birşeyler çıkarmak oldukça önemlidir. Hayatımın hiçbir alanında, mesleğimde olsun, evliliğim-de olsun, tüm yaşantımda ben birim, ben tekim diye hiç düşünme-dim. Kendimi sürekli nasıl geliştiririm, nasıl eksik yönlerimi kapa-tabilirim çabası içine oldum. Ama bunu hiçbir zaman fesatlıkla ya da yadırgamayla yapmadım. Zaten benim için de önemli olan ha-yattan güzel şeyleri alabilmek, kendini devamlı geliştirebilmektir.berlintürk: Elinizde sihirli bir değnek olsa Türk toplumunda ne-leri değiştirmek isterdiniz? Ayfer Atılgan: Bir anne, bir birey olarak inanın kendim için ya da Türk toplumu için değil, tüm dünya için sadece insan sevgisi isti-yorum. İnsan sevgisi olduktan sonra hiçbir kötülüğün olmayacağı-na inanıyorum. Sadece barış. İçinde bulunduğumuz şu zor günler-de içimiz kan ağlıyor. Para, pul belki önemli şeyler ama inanın bu son olan olaylarda bunların hiçbir hükmü kalmıyor. Tek dileğim, tek amacım insanlar mutlu ve huzurlu, barış içinde bir hayat sür-sünler. berlintürk: Türkiye’nin bu dünya konjonktüründe tek başına ya-payalnız bir ülke olduğuna mı yoksa arkasının güçlü olduğuna mı inanıyorsunuz?Ayfer Atılgan: Türkiye’nin yalnız bir ülke olduğuna inanıyorum. Bu eski zamanlarda da böyleydi. Hiçbir zaman da dostu olduğuna da inanmıyorum. Maalesef bu durum insanların karakterine de yansı-dı. Yüzüne gülüp arkadan kuyu kazan bir toplum, bir dünya oluştu. Şu an bizim ülkemizde de bu oyunlar oynanıyor. Buna tabiiki çok üzülüyorum. Tüm dünya bir kalp kararmasıyla meşgul durumda. Bunu gerçekten aklım almıyor. Türkiye’nin biraz daha akıllı dav-ranması gerektiğini düşünüyorum. Artık bunu öğrenmemiz gerekir. Dostumuz maalesef yok. Her zaman birbirimizi, hiçbir grup ayır-maksızın, Türk olsun, Kürt olsun, Alevi olsun, Sünni olsun, insan olarak, birey olarak sevmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hiçbir insan dünyaya bir mezheple, bir ırkla gelmiyor. İnsan olarak doğuyor. Öncelikle anne ve babadan başlamakla beraber okullarda da insan olmayı öğretmenin ön plana çıkmasını istiyorum. Anne ve babalardan en büyük ricam çocuklarına insan olmayı öğretsin-ler. Bir birey vicdan sahibi olarak yetişirse zaten kötü birşey yap-ması mümkün değildir. Türkiye olarak inşallah bu kötü, kara gün-leri yine hep beraber atlatıcaz. Buna inancım büyük. İnsanlar biraz daha bilinçli olmak zorundalar.berlintürk: Siz Almanya’da işverensiniz. Başarılısınız. Refah dü-zeyiniz yüksek. İnsanlar çalıştırıyorsunuz. Emek harcıyorsunuz. 

15

Ve bunu daha ileri götürmek istiyorsunuz. Sizin gibi Ayferlerin çoğalması için bu toplumda nelerin yapılması lazım?Ayfer Atılgan: Bu konuda ailelerin çok önemi var. Ben hiçbir za-man klasik kız çocuğu olarak yetiştirilmedim. Sen kızsın yapa-mazsın, gidemezsin gibi bir durum söz konusu değildi. Harika bir aileye sahiptim. Bu özgüvenimin, atılganlığımın en büyük sebep-lerinden biri ailemdir. Uzun yıllar önce doğmuş biri olarak öyle bir anne-babaya sahip olmak benim için çok büyük bir şanstı. Bu-nun dışında şunları söyleyebilirim: Kendilerine güvensinler, sa-dece kendilerine güvensinler. Ve şunu asla kabul etmesinler; bir bayan olarak benim yapabileceğim iş var, yapamayacağım iş var diye sakın düşünmesinler. Bu fikri kafalarından çıkarsınlar. Ka-dınlar olarak erkeklerden tek farkımız var bence. Güç. Bir erke-ğin kaldırabileceği bir ağırlığı ben kaldıramam belki, ama bu işler güçle olacak işler değil. Zekayla, güvenle olan işler. O yüzden hiç-bir zaman kendilerini ikinci sınıf insan olarak görmesinler. Çok okusunlar, çok gözlemlesinler. Bayanların işi biraz daha zor. Bir yandan evlat yetiştiriyorlar, bir yandan ev işlerine koşturuyorlar. Ama Allah öyle bir güç vermişki bayanlara tüm zorlukları kaldıra-biliyoruz. Bunun örnekleri de çok. Dünyada öyle önemli işkadınla-rı, öyle önemli kadın politikacılar var. Kısaca kadınların yapama-yacağı hiçbir meslek yok. Yeterki kendilerine inansınlar, ben bir bayanım diye kendilerini geriye çekmesinler.

berlintürk: Hayalleriniz var mı?Ayfer Atılgan: Hayallerim var. Tabiiki bu insanın doğasında olan birşey. En büyük hayalim inanın bu dünyadan göçtükten son-ra Ayfer Hanım da böyle bir insandı, böyle birşey başardı. Bunları hatırlasınlar. Sevgiyle yaşayıp, sevgiyle ölmek istiyorum. Çocukla-rıma tabiiki iyi bir gelecek sunabilmek, onların mutluluğunu gö-rebilmek en büyük arzularımdan biri. Diğer bayanlara örnek ol-mak istiyorum. Bir hayalim var ama şimdi onu anlatmayayım ama bayanlarla inşallah birşeyler düşünüyorum. Büyük hayalle-rim var ama inanın bunu bayanlarla yapmak istiyorum. Adımı yazdırıcam.berlintürk: Biz o hayalleri gerçekleştireceğinizden eminiz. Çok teşekkür ediyoruz bu güzel sohbet için ve başarılarınızın deva-mını diliyoruz.Ayfer Atılgan: Ben de çok teşekkür ediyorum. Şunu da belirtmek istiyorum; Tuğra belki benim de başarım ama en önemli başarım etrafımdaki sevgi dolu insanlar. Çalışanlarım, eşim ve çocuklarım en büyük destekçilerim. Ben buradan onlara da teşekkür etmek istiyorum. Buraya kadar geldiğiniz için sizlere de tekrar teşekkür ediyorum.

16

berlintürk: Sayın Kolat, siz Berlin’e hükü-met eden Belediye Başkan Vekili olarak, Berlin’deki iş durumunu, özellikle artan göçmen sayısını da göz önüne alarak na-sıl görüyorsunuz? Gelen göçmenler bu-rada yaşayanların ellerinden işlerini al-dılar mı?Dilek Kolat: Berlin geçtiğimiz yıllarda önemli bir gelişme gösterdi. Berlin’in eko-nomisi büyüyor, nüfusu artıyor. Berlin’ de hergün yeni iş imkanları ortaya çıkıyor. Buna bağlı olarak istihdamda da önem-li bir artış var. Bu pozitif gelişme tabiiki tüm Berlinlilere olumlu yansıyor. Hem iş-şizlik azalıyor hem de yeni gelenler için iş imkanları ortaya çıkıyor. Bu büyüme neye bağlı olarak ortaya çıkıyor diye soracak olursanız; öncelikle nüfus artışını sayabili-

riz. Nüfus artışı beraberinde tüketimi geti-riyor. Konut ihtiyacı, yuva ihtiyacı, okul ih-tiyacı ortaya çıkıyor. Kısacası nüfus artışı ekonomiye olumlu bir katkı yapıyor. Diğer yandan turist sayısı her geçen yıl artıyor. 2015 yılında Berlin’de 30 milyon gecele-me kayıt edildi. Londra ve Paris’ten son-ra Avrupa’da üçüncü sıradayız. Turizm de bildiğiniz gibi birçok iş imkanını berabe-rinde getiriyor. Gelen turist burada otelde kalıyor, yemek yemek için restorana gidi-yor. Bu yüzden otellerde, restoranlarda ele-man ihtiyacı oldukça yüksek. Aynı şekil-de dükkanlarda da satış elemanı ihtiyacı var. Bunun dışında Berlin’de yaşlanmanın da etkisiyle bakıcı ihtiyacı yüksek. Eğitme-ne, öğretmene ihtiyaç var. Şu an Berlin’de hangi alana bakacak olursak yeni çalışan-

lara ihtiyacımız var. Saydığım bu neden-lerden dolayı Berlin’e göç eden insanların da birçok iş imkanı var. Mülteci sayısının artışı tabiiki Berlin’i de etkiledi. Geçen yıl 80 bin mülteci Berlin’e geldi. Gelenlerin 55 bini burada kaldı. Onları topluma kazan-dırabilmek için kapsamlı projeler hazır-lıyoruz. Bugün uyum ve güvenlik için bir masterplan açıkladık. Gelen mültecilerin Almanca öğrenmeleri için, onları mesleki eğitime kazandırabilmek için güzel prog-ramlar geliştirdik. Şunu görüyorum ki, bu-raya gelen mülteci gençler çalışmak için çok motive durumdalar. Çünkü geldikle-ri ülkelerde sosyal devlet kavramı yok. Hep çalışmış insanlar. Beraberlerinde tecrübe-lerini de getiriyorlar. Onları da iş hayatına kazandırabilmek için büyük çaba gösteri-

Berlin’e Hükümet Eden Belediye Başkan Vekili ve Berlin Eyaleti Çalışma, Göç ve Kadın Bakanı, Dilek Kolat, 2016 Mart ayı Dünya Kadınlar gününde yine yoğun bir trafik yaşa-dı. Kolat, Berlin’de uzun yıllardır Sivil Toplum Örgütü olarak adından söz ettiren Halk-

çı Devrimci Birliği (HDB)’nin Dünya Kadınlar Günü Paneline de katıldı ve burada konuyla ilgili bir konuşma yaptı. Sosyal Demokratlar derneği HDB yöneticilerinden Ahmet İyidirli, HDB Ka-dın Kolları Sözcüsü Nazmiye Şenyuva, Friedrichshain- Kreuzberg ilçesi milletvekili adayı Sevim Aydın’ın da hazır bulunduğu etkinliğe sanatçı Sıddık Doğan sazıyla eşlik etti. Toplantı sonrası Kolat Berlintürk’e Berlin’de istihdam, mülteciler ve yükselen ırkçılık konusunda özel açıklama-larda bulundu.

B a k a n Ko l a t H D B ’ d e

Sevim Ercan

Nazmiye Şenyuva

17

yoruz. Ben şahsen inanıyorumki o insanlar da Berlin’e pozitif yönde katkı vereceklerdir. Çünkü her gelen göçmenin Berlin’e bir artı-sı olmuştur. Şu an Berlin’de yaşayan birçok işsiz insanımız var. İş bulmakta zorlanan insanlarımız var. Ama biraz önce de belirt-tigim gibi şu an ihtiyaç çok. İnşaat sektö-rü olsun, güvenlik sektörü olsun her alanda elemana ihtiyaç var. Berlin’de işsiz durum-da olan insanlara tavsiyem, şu an aktif bir şekilde iş arasınlar. Çünkü iş imkanları Berlin’de çok. Bu olumlu gelişmeler siyase-te de olumlu yansıyor. Birçok sorunu ekono-minin gelişmesiyle çözebiliyoruz.berlintürk: Son zamanlarda Avrupa gene-linde bir mülteci paniği var. Bu durum Av-rupa Birliği’nin genel imajına olumsuz bir etki yaptı. Berlin’de ise bu durum faz-la gözlemlenmiyor. Siz ayrıca Berlin Ça-lışma Senatörü olarak bahsettiğiniz mas-terplanın içeriğinde neler olacak? Çalışma hayatına etkileri nasıl olacak? Çok konu-şulan konut problemi hakkında neler yap-mak gerekiyor?Dilek Kolat: Şu an dünya üzerinde 60 mil-yonun üzerinde insan göç halinde yaşıyor. Bunların büyük bir kısmı Türkiye’de yaşı-yor. Diğer büyük bir bölümü de Avrupa’ya gelmeye çalışıyor. Almanya’ya geçen yıl ge-len göçmen sayısı bir milyon civarında. Bu ufak bir rakam değil. Bu yüzden buraya ge-

len mültecileri nasıl topluma kazandıra-biliriz konusunda çalışmalar yapıyoruz. Türkiye’de de biliyorsunuz Avrupa Birli-ği ile müzakereler var. Anlaşmalar yapılı-yor. Böylece mültecilerin Türkiye’de nasıl daha iyi koşullarda yaşayacakları, nasıl eği-tim alacakları, nasıl iş bulacakları konula-rında projeler hazırlanıyor ki bu mülteciler başka ülkelere göç etmek zorunda kalma-sınlar. Berlin’deki durum da Türkiye’de-ki durumun aynısı. Buraya gelen insanlara egitim olanakları, iş olanakları sunabilmek. Biz burada eğitime ağırlık veriyoruz. Gelen mültecilerin en kısa zamanda Almanca öğ-renmelerini sağlıyoruz. Bizim buradaki de-ğerlerimizi insanlara anlatıyoruz. Onlarla sürekli diyalog halinde bulunuyoruz. Genç-leri meslek eğitmine kazandırabilmek için değişik programlar hazırlıyoruz. Tama-men eğitime ve çalışmaya ağırlık verdik. Bu masterplan bence Almanya düzeyinde öncü bir program. Çünkü bu kadar kapsam-lı bir plan şu ana kadar yapılmadı. Mülte-cilerin sağlık durumlarından tutun da ne-rede yaşayacaklarına kadar birçok konuyu kapsıyor. Büyük yurtlardan ziyade her aile-nin, bireyin rahatlıkla oturabileceği konut projelerimiz var. Çünkü büyük yurtlar uyu-mu zorlaştırıyor. Yüzlerce insan bir çatının altında yaşayarak nasıl Alman toplumuna uyum sağlayabilsinki. İlk etapta bu yurtlar

tabiiki gerekli ancak uzun vadede bu insan-ların normal konutlara geçerek Alman top-lumuna entegre bir biçimde yaşamalarını amaçlıyoruz. Bunun için de Berlin’de ciddi konut projelerimiz var. Ama daha da önem-lisi uyum projelerimiz var. Çünkü ben on yıl sonra geriye dönüp baktığımda keşke o in-sanlarla daha çok ilgilenseydik demek is-temiyorum. Bu amaçla bugün Bakanlar Kurulu’nda bu masterplanı karara bağladık. Uygulamaya geçireceğiz. Yatırım yapacağız. Böylece buraya gelen mültecilerin de bu top-luma bir katkıları olacak. Ben hep şöyle dü-şünüyorum; çalışsınlar ve vergilerini öde-sinler.berlintürk: Son zamanlarda oylarını artı-ran Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) ve politikaları hakkında neler düşünüyor-sunuz?Dilek Kolat: Demokrasiye inanan her insa-nın sokağa dökülmesi gerekiyor. Karşı koy-ması gerekiyor. Bu sadece partilerin yapabi-leceği birşey değil. Biz zaten siyasi arenada söyleyeceklerimizi söylüyoruz. Ama toplum kendisi harekete geçmeli ki AfD gibi bir par-ti burada yaşayan insanların geleceğini teh-likeye atmasın, aşırı sağ politikaların ya-yılması için bir tehlike olmasın. Bunun için hepimizin bir olup karşı çıkması gerekiyor.

Dilek KolatSevim Aydin

18

Kreuzberg: Manteuffelstr. 86 / 10969 BerlinReservierung Tel: 030 / 612 77 90

www.adanagrillhaus.de

B erlin polisinin döner büfesi, restoran, çiçekçi, büfe gibi dükkânlara şantaj yapan kişi veya çetelerle başı dertte. Şantajcılarla baş etmekte zorlandığını açıklayan polis bu-

nun sebebini şantaja maruz kalanların susmalarıyla açıkladı.Berlin polisi şantaja maruz kalanların korkularından ötürü şan-tajcılar hakkında şikâyetçi olmadığını belirtti. Esnafın korktuğu için şantajcılardan davacı olmadığını rakamlar da gayet açık bir şekilde gösteriyor.Sayı çok yüksek olmasına karşın 2014 yılında sadece yedi işletme sahibi şantajcılardan şikayetçi oldu. 2013’te ise sayı 17 olarak ka-yıtlara geçti.Söz konusu bilgiler Sosyal Demokrat Partili (SPD) Milletvekili Tom Schreiber’in parlamentoya verdiği bir soru önergesi üzerine ka-muoyuna yansıdı. Buna göre şantajcılar en çok lokal ile restoran

sahiplerinden zorla para alıyorr. Şantaj yapan kriminal grupların başında ise Hells Angels isimli şiddet kullanmaktan çekinmeyen kriminal grup geliyor.Hells Angels Grubu daha çok Wedding İlçesi ile Berlin’in doğu ya-kasındaki ilçe ve semtlerde faaliyet gösterirken Kreuzberg ile Ne-ukölln İlçeleri’nde Arap ve Türk kökenli şantaj çeteleri ön plana çıkıyor. Şantajcılar iyi iş yapan işletmelerden ayda bin euroya ka-dar haraç alıyor. Şantajçıların tren istasyonlarında bulunan kü-çük dükkânlardan dahi ayda yüz euro haraç almaktan çekinme-diği belirtiliyor. Şantajcılarla mücadele için, belli yerlerde polis sayısının artırıl-ması ve polis gücünün caydırıcı bir araç olarak kullanılması tav-siye ediliyor.

Polis şantajcılara karşı çaresiz

A lmanya'da Federal Meclis üyelerin maaşları Temmuz ayında yüzde 2,7 oranında artıyor. Daha önce yapılan yasa değişikliği sayesinde vekillerin maaşları özel düzenleme-

ye gerek kalmadan artacak. Bild’e göre, maaş artışları Federal İstatistik Dairesi’nin hesapladığı

nominal maaş endeksine göre belirlenmiş olacak. Böylece 9 bin 82 Euro olan federal milletvekillerin maaşları 9 bin 327 Euro’ya yük-selecek. Bunun yanı sıra her bir vekillik yılına verilen 227 Euro’luk emeklilik maaşı 233 Euro olacak.

Milletvekillerinin maaşı yüzde 2,7 oranında artıyor

Berlin Teknik Üniversitesinde 50 yıllık mescidin kapatılması

B erlin Teknik Üniversitesinde yaklaşık 50 yıldır kullanılan mescidin 14 Mart itibarıyla kapatılması ve spor salonunda cuma namazı kılınmasına izin verilmemesinin ardından

öğrenciler cuma namazını üniversitenin bahçesinde kılıyor. Müs-

lüman öğrenciler cuma namazını eda etmek için üniversitenin ana binasının arkasında bulunan bahçede toplanıyor. Buradaki çimlere serdikleri karton ve seccadeler üzerinde oturan ve hutbeyi dinleyen öğrenciler daha sonra cuma namazını kılıyorlar.

Göçmen gençler arasında eğitimini yarıda bırakanların oranı yüksek

B erlin Senatosu Entegrasyon ve Göç Sorumlusu Andreas Germershausen, göçmen ailelerden gelen gençler arasın-da ikili eğitim sistemine ulaşanların sayısının çok az ol-

duğunu söyledi. Diğer taraftan bu ailelerden gelen gençler arasın-da eğitimin yarıda bırakanların oranının diğer gençlere göre çok yüksek olduğunu hatırlayan Germershausen şöyle konuştu: “Eği-timlerini yarıda bırakmalarındaki sebepler çeşitli. Ancak belirgin derecede fazla olmaları bir şeyler yapma gerekliliğini ortaya ko-yuyor.”Eyalet yönetimi bu durumdan yola çıkarak bir rehberlik progra-mı hazırlamış ve buna ilişkin broşür yayınlamış. 2013 yılından bu yana ‘Berlin-Çalışma’ programı kapsamında uygulanan rehber-lik ile göçmen ailelerden gelen gençler başarılı bir eğitim almala-rı için desteklenmiş. Daha sonra Germershausen’in gayretleriyle

programın kültürel farklılıkların nasıl daha güçlü bir şekilde dik-kate alınabileceği araştırılmış. Sonuç ise ‘Kültürlerarası İdari Pra-tikler’ başlığını taşıyan eserler olmuş.Germershausen, Federal Hükümet’in meslek eğitim raporunda göçmenlerin topluma entegre olmasında mesleki eğitimin okul eğitiminin yanı sıra merkezi bir rol oynadığına dikkat çekildiğini hatırlatıyor ve şöyle diyor: “Rehberlik Eyalet Programının kültür-lerarası açılımı tam da göçmen ailelerden gelen gençlerin eğiti-mini merkeze alıyor. Eğitim gören gençlere bir rehber tahsis edili-yor ve tamamen kendi ihtiyaçlarına ve içinde bulunduğu duruma göre yönünü bulacağı bir ortam sağlanıyor. Gönüllü olarak çalışan bu rehberler, eğitim gören gence işletme ve meslek okulunda kar-şılaştıkları sınavları aşmalarında, kendi kabiliyetlerini geliştir-melerinde ve hedeflerine doğru yürümelerinde yardımcı oluyor.”

A lman Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Avrupa Birliği’nin Türkiye ile vardığı mülteci anlaşmasının mo-del alınarak Afrika ülkeleriyle benzeri anlaşmalar için

pazarlık yapmasını istedi. Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında imzalanan ve 20 Mart’ta yürürlüğe giren Geri Kabul Anlaşması sonuç vermeye başladı. An-laşmanın başarılı olduğunu söyleyen Federal İçişleri Bakanı Tho-mas de Maiziere, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi model alarak Afrika ülkeleriyle de pazarlık yapması gerektiğini ifade etti. Türkiye ile oluşturulan mekanizmanın pratik olarak Afrika için alınabileceğini dile getiren Bakan de Maiziere, "Bu, söz konusu Af-rika ülkelerine sınırdışılar ve bunun karşılığında o ülkelerden kontenjan oranında sığınmacı alınması anlamına geliyor. Bu doğ-ru bir yöntem ve bunu İtalya üzerinden Kuzey Afrika’ya Akdeniz rotası için kullanmalıyız." dedi.

AKDENİZ ÜZERİNDEN İTALYA’YA GELENLERİN SAYISININ ARTMASI BEKLENİYORTürkiye ile AB arasındaki anlaşma gereği 20 Mart 2016 tarihinden sonra Yunanistan’a geçen sığınmacıların Türkiye’ye geri iade edil-mesi nedeniyle göçmenlerin Akdeniz rotasına yönelmesi bekle-niyor. Sığınmacıların Ege Denizi yerine Libya’dan Akdeniz rotası-nı takip edecekleri tahmin ediliyor. Akdeniz üzerinden İtalya’ya bu yılın ilk üç ayında geçen sığınmacı sayısının 16 bin olduğu tes-

pit edildi. Bu sayının geçen yıla göre 6 bin fazla olması dikkat çek-ti. Libya’da 150-200 bin mültecinin Avrupa’ya geçmek için bekledi-ği ifade ediliyor.

TÜRKİYE’YE GERİ GÖNDERMELER CUMAYA KADAR DURDUAB ile Türkiye arasındaki anlaşma gereği Yunanistan’dan geri gönderme işlemlerinin cuma gününe kadar durdurulduğu açık-landı. Ege Denizi üzerinden Yunanistan’a geçen göçmenlerin Türkiye’ye geri iade işlemlerini durdurmak için Yunanistan’a sı-ğınma başvurusu yapmaya başladıkları ve bunun göçmenleri bir süreliğine sınırdışından koruyacağı kaydediliyor.

ALMANYA, AVUSTURYA SINIRINDA KONTROLÜ KALDIRACAKTürkiye ile varılan anlaşma sonrası Almanya’ya gelen sığınmacı sayısındaki düşüş nedeniyle Avusturya sınırında kontrolün son-landırılacağı açıklandı. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Mai-ziere, 2014 Eylül ayından bugüne gerçekleştirilen sınır kontrolü-nün 12 Mayıs’tan itibaren yapılmayacağını ifade etti. Bakan de Maiziere "Eğer göçmen sayısı bu şekilde olmaya devam ederse 12 Mayıs’tan itibaren sınır kontrolünü uzatmaya gerek yok." dedi. Almanya’ya gelen sığınmacı sayısının günlük yaklaşık 100 kişiye gerilediği ifade ediliyor.

“Türkiye ile yapılan mülteci anlaşması Afrika ülkelerine model olsun”

20

K T Bank AG Genel Müdürü Kemal Ozan, 2017 yılının sonuna kadar 20 bin müşteri hedeflediklerini, faizsiz bankacılık mode-linin Almanya’da tanıtılmasında önemli hizmetler yaptıklarını, yeni ürün ve konseptlerle müşterilerine hizmet sağlayacak-larını söyledi. Şu anda Frankfurt, Mannheim ve Berlin’de şubelerinin bulunduğunu, yakında Köln’de de bir şube açacakla-

rını kaydeden Ozan, önceliklerinin katılım hesabı ve İslama uygun bireysel ve ticari ürünler sunmak olduğunu dile getirdi. Ayrıca uzun vadeli konut kredileriyle ilgilendiklerini ve taleplere göre yeni ürünler geliştireceklerini söyledi. Kemal Ozan, ”İslami hassasi-yetleri gereği bugüne kadar bankalardan uzak duran, faiz nedeniyle ev veya otomobil kredisi almayanlar artık gönül rahatlığı ile bizim bankamıza gelip, hizmetlerimizden yararlanabilir” dedi. Kemal Ozan ile KT Bank AG’nin kuruluş serüveni, İslami bankacılık/faizsiz bankacılık sistemi, kısa, orta ve uzun vadedeki hedefleri ile müşterilerine sundukları ürün çeşitliliğine kadar geniş bir yelpa-zede sohbet ettik. İşte Kemal Ozan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar;

KT Bank, Almanya’da faizsiz bankacılık prensiplerine göre Alman Federal Bankacılık Düzenleme Kurumu’ndan (BaFin) lisans alan ilk banka oldu. KT Bank AG’nin kuru-luş sürecini anlatabilir misiniz?KT Bank AG, İstanbul merkezli Kuveyt Türk Katılım Banka-sı A.Ş.’nin yüzde 100 iştirakidir. Kuveyt Türk Katılım Ban-kası A.Ş‘nin en büyük ortağı Kuveyt Finance House’dır. Almanya’da 2004 yılında temsilciliğin açılmasıyla başla-yan süreç, 2010 yılında fon toplama aracılık lisansı ve son olarak 2015 yılında tam teşekküllü bankacılık lisansı alın-ması ile tamamlandı. KT Bank AG dünyanın sayılı ekono-mik merkezlerinden olan Frankfurt’ta kuruldu. KT Bank AG Almanya’nın ve Euro bölgesinin İslami değerleri benim-seyen, etik değerlere önem veren, ilk İslami bankası olmuş-tur. KT Bank şu an için Berlin, Frankfurt ve Mannheim şu-beleriyle hizmet vermektedir.İslama uygun bankacılık veya İslamic Banking kavram-larını biraz açar mısınız? Sizin çalışma şekliniz ve pren-sipleriniz nasıldır?„İslami, İslam’a uygun bankacılık, Islamic Banking“ tabi-ri, bankacılık ve finansman işlerinin İslam dini kaideleri-nin, dinsel, etik değerlerin getirdiği yükümlülüklere uygun

olarak yapılması anlamında kullanılmaktadır. İslam alim-lerinin de hemfikir oldukları İslama uygun bu bankacılık sistemi 50 yıldan beri (1967 den beri) dünyanın çeşitli ülke-lerinde uygulanmaktadır. İslami bankalar spekülatif kazançlardan uzak durarak reel işlemler yaparlar. Bu, faizsiz bankacılık sistemiyle diğer konvansiyonel bankaları birbirinden ayırt eden en önem-li özelliktir. Örneğin ödünç para karşılığında faiz vermek ve almak ya-saktır. İslami bankacılık modelinde banka önce alıcı sonra ise satıcı pozisyonunda karşımıza çıkar.İslami bankacılıkta “nasıl” sorusunun yanında “ne” soru-su da önemlidir. Yüksek riskli spekülatif kazançların yasak olmasının yanı sıra negatif liste olarak adlandırdığımız si-lah, alkol, tütün gibi İslami olmayan alanlara da yatırım yapmak mümkün değildir. Bu sektörler yerine İslami pren-siplere uygun reel piyasaya destek verilerek ekonominin gelişmesine katkı sağlanmaktadır. Bu alanlarda yapılan yatırımlar aynı zamanda sürdürülebilir ve sorumluluk an-layışıyla yapılan yatırımlardır.KT Bank İslami değer ve prensiplere, ahlaki davranışlara ve bunların sorumluluklarına büyük önem veren, müşte-

İslami hassasiyetlerinden dolayı bankalardan uzak duran ve bizimle tanışmak isteyen herkese kapımız açık. Ürün alıp, ürün satan bir tüccar gibi çalışıyoruz.

KT Bank

“Teknolojiyi takip ediyor ve şubeleşiyoruz”“KT Bank AG, Almanya’yı faizsiz bankacılık sistemiyle tanıştırdı”

Kemal Ozan

21

ri odaklı, Almanya ve Euro bölgesinin ilk ve tek tam lisans-lı İslami bankasıdır. Müşterilerimizin birikimlerini diğer müşterilerimiz aracılığı ile ekonomiye, ticarete ve sanayi-ye yönlendiririz. KT Bank, bu sorumluluk bilinciyle, dürüstlüğe, şeffaflığa ve müşterilerine karşı adil yaklaşıma büyük önem verir. KT Bank‘ın ürün ve hizmetlerinin İslam’a uygunluğunu; ku-rum dışından, üyeleri din alimlerinden oluşan, konusunda uzman, bağımsız bir kurul denetler. Müşterilerinize ne gibi ürünler ve alternatifler sunuyor-sunuz?KT Bank AG, Almanya’da hizmet veren diğer bankaların sunduğu ürünlerin tamamına yakınını özel ve ticari müş-terilere faizsiz bankacılık esaslarına uygun olarak sağla-maktadır.İslami değerleri ve prensipleri önemseyen herkese hizmet ve ürünlerimizle ulaşmak istiyoruz. KT Cari hesapla aylık hesap işletim ücreti ödemeden bankamızda hesap açabi-lir veya Internet bankacılığı hizmetlerimizden faydalanabi-lirsiniz. Türkiye ve dünyanın dört bir yanına havalelerini-zi gerçekleştirebilirsiniz. Emlak ve bireysel ihtiyaçlarınızı, arabanızın finansmanını İslam’a uygun gerçekleştirebilir, birikimlerinizi helal yollardan değerlendirebileceğiniz ka-tılım hesabıyla yapılan kardan %85‘e varan helal kazanç-lar elde edebilirsiniz. İnançlarınıza uygun kredi kartı ile gönül rahatlığıyla alışveriş yapabilirsiniz. Ayrıca hesapları-nı bize getiren müşterilerimizin hesap taşıma (Umzug) iş-lemini hizmetimizle sorunsuz sağlıyoruz. KT Bank tekno-lojiyi de iyi kullanmaya çalışan genç, dinamik ve yeni bir banka. İslam’la bağdaşan kapsamlı ve düzenli olarak gün-cellenen ürün ve hizmet portföyümüzle KT Bank AG’nin müslümanların Almanya’da ilk tercih ettiği banka olacağı-na inanıyoruz. Hedef kitleniz öncelikle kimler olacak?Biz öncelikle İslami bir bankayız. Dolayısıyla başta İslami hassasiyetlerinden yani faizden dolayı bugüne kadar bili-

nen bankacılık modellerinden uzak durup, isteklerini ve ih-tiyaçlarını erteleyen ve Almanya’da yaşayan, sayıları 4 mil-yonu bulan müslümanlardır. Ayrıca hizmet kalitemiz ve iş modellerimize ilgi duyan, etik değerleri önemseyen diğer tüm potansiyel müşterilere de ulaşmayı hedefliyoruz. Müşterilerimiz arasında azımsan-mayacak oranda gayrimüslimler de bulunmaktadır. Ama-cımız; Almanya’da yaşayan ve katılım bankacılığı iş mode-liyle buluşmak isteyen tüm müşterilere ihtiyaç duydukları hizmet ve ürünleri sunmaktır. Almanya’da attığımız bu adımın, hem bizler hem de Almanya için bir dönüm nokta-sı olacağına inanıyoruz.Hangi iş alanlarına kesinlikle yatırım yapmıyorsunuz?Faiz karşılığında ödünç para verilmesinden, kumar karak-teri taşıyan her türlü ticaretten, İslam’a ve etik prensiplere uygun olmayan işlerden kesinlikle uzak duruyoruz. Silah, alkol, tütün ve kumar gibi endüstrilerde faaliyet gösteren veya aşırı borçlanmış şirketlere fon kullandırmıyoruz. Sizin bankanızda faiz yok. Faiz almıyorsanız nasıl kar ediyorsunuz?Biz ne fon toplarken faiz öderiz ne de fon kullandırırken faiz alırız. İslami bankalar müşterilerinden topladıkla-rı mevduatla, diğer müşterilerin ihtiyaçlarını temin ede-rek kar payı ile geri satar. KT Bank AG ürün alıp ürün satan bir tüccar gibi çalışır. Müşterilerin birikimlerini İslami de-ğerlere göre spekülatif riskten ve haramdan uzak yatırım-lara ve ürün finansmanlarına dönüştürür. Elde edilen ka-rın %85‘e varan büyük bir kısmını müşterilerine kar payı olarak geri öder. Müşterilerini başarısına ve karına ortak eder. İslami bankacılık modelinde banka önce ürünün alı-cısı sonra satıcısıdır. Bankanın faiz yerine kar payı alması aynı şey değil mi-dir?Hayır, faaliyetimizin ana esası, faiz karşılığı ödünç para ve-rilmesini yasaklayan Kur-an i Kerim’deki genel faiz yasağı yani arapçasıyla Riba’dır. Bu nedenle bankamız para ödünç vermez. Müşterinin istediği ürünü alır ve kar koyarak müş-teriye satar, müşteri de toplam tutarı bize taksitle geri öder. KT Bank AG bir katılım bankasıdır. Bankacılık ürün ve hiz-metleriyle reel ekonomiyi destekler, ticaretin ve ekonomi-nin içinde olur. KT Bank AG, müşterilerin birikimlerini kar-lı bir şekilde arttırır. Müşterilerin yatırımları bankanızda ne kadar güvence altındadır?Biz Alman Bankaları Tazminat Kuruluşu [Entschädigungseinrichtung deutscher Banken GmbH (EdB)] üyesiyiz. Müşterilerimizin mevduatları yasal yatırım güvenliği kapsamında 100 bin Euro‘ya kadar koruma altın-dadır.Almanya için düşündüğünüz yeni projeleriniz ve hedef-leriniz nelerdir? Müşterilerinize  nasıl hizmet sunuyor-sunuz? Teknolojiyi ve yenilikleri takip ederek İslam’a uygun ban-kacılık ürünleri sunmak istiyoruz. Video Identification yani video tanimlama sistemiyle müsterilerimizin şubeye veya başka bir yere gitmeden KT Bank’da kısa sürede hesap aç-malarını kolaylaştırıyoruz. Almanya‘da henüz yeni olan fa-izsiz bankacılık prensiplerine uygun ürün portföyünü ge-nişletiyoruz. Önümüzdeki yıllarda Almanya pazarında yatırımlar planlıyoruz. Şube ağını özellikle hedef kitlemi-zin olduğu alanlarda genişletmek istiyoruz. Şu anda Mann-heim, Frankfurt ve Berlin’de hizmetteyiz. Köln şubemizi de yakında açıyoruz. Daha fazla bilgi almak için müşterilierimiz şubelerimizi zi-yaret edebilir veya müşteri iletişim merkezimizi mesai sa-atlerinde telefonla arayabilirler. Ayrıca web sayfamızdan (www.kt-bank.de) yada sosyal medyadan takip ederek de bizleri takip edebilirler.

22

Aşırı sağ terör hücresi Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) üyesi Uwe Mundlos ve Beate Zschäpe’nin Almanya iç istihbarat Anayasayı Koruma Teşkilatı’na 1992-2002 yılları arasında

muhbirlik yapan Ralf Marschner’in yanında çalıştığı ortaya çıktı. Sekizi Türk biri Yunan ve bir polis on kişiyi öldüren aşırı sağ terör hücresi NSU hakkında yeni bilgiler ortaya çıktı. Alman devlet ka-nalı ARD’de yayınlanan 'Der NSU- Komplex' belgeselinde NSU hüc-resi üyelerinden Uwe Mundlos’un yeraltına çekildikleri 2000-2002 tarihlerinde Anayasa Koruma Teşkilatı’na muhbirlik yapan Ralf Marschner isimli kişinin işyerinde çalıştıkları ortaya çıkarıldı. Belgeleselin hazırlanmasına katkı veren Welt Gazetesi Yayın Yö-netmeni Stefan Aust, Beate Zschäpe’nin de Marschner’in yanında çalıştığına dair bilgilere ulaştıklarını beyan etti. Die Welt gazete-sinin ulaştığı bilgelerde de Uwe Mundlos'un, Max Floria Burkhard sahte isimle merkezi Zwickau’da olan Maschner’in firmasında Münih ve Nürnberg bölgesinde çalıştığı ortaya çıktı. NSU üyelerinin Haziran 2001’de Nürnberg’de Türk kökenli terzi-nin, Ağustos 2001’de Münih’te yine Türk manav işletmecisinin öl-dürülme tarihlerinde, Marschner’e ait firma adına araçların ki-ralanması "Cinayetlerde Maschner’in firmasına kiraladığı araçlar mı kullanıldı?" sorusunu gündeme getirdi. Saksonya’da aşırı sağ-cıların liderlerinden olan Marschner'in, aşırı sağ ortamlarda 'Ma-nole' takma adıyla bilindiği fakat Anayasayı Koruma Teşkilatı’nda 'Primus' sahte ismiyle bilgi aktardığı ileri sürüldü. 2002’de Anaya-

sayı Koruma Teşkilatı tarafından muhbirlik görevi sonlandırıldığı belirtilen Ralf Marschner’in 2007’den itibaren yurtdışına çıkarak izini kaybettirdi. ARD’nin belgeseleni hazırlayan ekip, bu kişinin Liechtenstein’de olduğunu ortaya çıkardı. ARD’de yayınlanan belgeselde NSU üçlüsünü yakından tanıyan Marschner’in, NSU’nun faaliyetleri hakkında istihbarat kuru-munu bilgilendirip bilgilendirmediği sorusunun cevabı ise bilin-miyor. Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Hans-Georg Maassen ise yapılan araştırmalarda söz konusu kişinin muhbir olduğuna dair bulguya ulaşılmadığını ifade etti.

MARSCHNER, NSU ÜYELERİNİ TANIMADIĞINI SÖYLEMİŞWelt’in ulaştığı bilgilere göre, 30 Ekim 2012'de Federal Kriminal Dairesi’nden iki memur, İsviçre’nin Grabünden şehrinde İsviçre-li savcının eşliğinde Marschner’in ifadesini aldı. Mundlos, Böhn-hardt ve Zschäpe’yi tanımadığını iddia eden Marschner, verdiği ifadede hiçbir zaman Neonazi olmadığını ileri sürdü. 3,5 ay sonra tekrar BKA memurları sorgulamak için gittiklerinde ise Mundlos’u Max Floria Burkhard olarak tanıdığını ifade etti.Welt gazetesinin geçtiğimiz ay yayınladığı habere göre de NSU üç-lüsünü tanıyan bir muhbirin 1998 yılında "Silah temin ettiler, soy-gun ve yabancılara saldırı gibi eylem hazırlığı var." bilgisini ver-diği, polisin NSU üçlüsünü tutuklama girişimine ise Brandenburg Anayasa Koruma Teşkilatı’nın engel olduğu iddia edilmişti.

NSU üyesi Mundlos ve Zschäpe istihbarat muhbirinin firmasında çalışmış

Y ılın ilk üç ayında Almanya'da sığınmacı yurtlarına 268 ayrı saldırı düzenlendi.Ülkenin doğusunda yayın yapan MDR Radyosu'nun Fede-

ral Emniyet Dairesi'nin verilerine dayanarak yayınladığı haberde 2016 yılı genelinde sığınmacı yurtlarını hedef alan saldırıların sa-yısının 2016'yı geriye bırakabileceği değerlendirmesinde bulundu.

2015 yılında Almanya'da sığınmacı yurtlarına toplam bin 29 saldı-rı düzenlenmişti. Almanya'nın doğusundaki emniyet dairelerinin rakamlarına göre, geçen yıl Saksonya'da sığınmacı yurtlarına 118, Saksonya-An-halt ve Thüringen eyaletlerinde ise 71 saldırı düzenlendi. Bu sayı-nın 2014 yılına kıyasla on kat artış gösterdiğine dikkat çekildi.

Sığınmacı yurtlarına saldırılar artmaya devam ediyor

S ekizi Türk, bir Yunan ve bir polisi öldüren Nasyonal Sosya-list Yeraltı (NSU) terör hücresi hakkında yeni bilgiler ortaya çıkıyor. NSU’nun hayatta kalan tek üyesi Beate Zschäpe’nin

4 Kasım 2011’de terör hücresinin diğer üyeleri Uwe Börnhardt ve Uwe Mundlos’un banka soygunundan sonra karavanda ölü bu-lundukları haberini radyodan öğrendiği tespit edildi. Zschäpe’nin ölüm haberi sonrası evi havaya uçurduğu kaydedildi.4 Kasım 2011’de Zwickau’da Uwe Börnhard ve Uwe Mundlos ile oturdukları evi ateşe veren NSU’nun tek hayatta kalan üyesi Bea-te Zschäpe’nin Mundlos ve Börnhardt’ın ölüm haberini nasıl aldığı merak konusuydu. Zschäpe’yi olası bir NSU destekçisi veya Anaya-sayı Koruma Teşkilatı’ndan bazı çalışanların bilgilendirdiği iddia ediliyordu.Münih’te yargılaması devam eden Beate Zschäpe, 4 Kasım 2011 sa-bahı Eisenach’ta bir bankayı soyan ve daha sonra karavanda ölü bulunan Mundlos ve Böhnhardt’ın öldüğü haberini radyodan din-lediğini söylemişti. Mahkemedeki tavırlarının inandırıcı olma-ması nedeniyle Zschäpe’nin açıklamalarına şüphe ile yaklaşılıyor.MDR, RADYO YAYINLARINI İNCELEDİThüringen’de yayın yapan MDR Radyosu'nun Haber Müdürü Mike Heerdegen, 4 Kasım 2011 tarihinde haber arşivini incelediklerini ve o tarihte saat 13.30’da MDR Radyo haberlerinde Eisenach’ta Spar-kasse soygununa dair bilgi aktardıklarını teyit etti. Fakat MDR Radyosu’nun Mundlos ve Böhnhardt’in karavanda ölü bulunduk-

ları bilgisini 14.00’deki haber yayınında aktardığı tespit edildi. Zschäpe ise kaldığı evi saat 15.00 gibi havaya uçurmuştu. MDR Radyosu’nun 4 Kasım 2011’de saat 14.00’de polis sözcüsünün “Eisenach’ta karavanda iki kişinin cesedi bulundu. Bu kişilerin Sparkasse soygunu yapan kişiler olabileceği ihtimali üzerinde du-ruluyor." açıklamasını yayınladığı belirlendi. Beate Zschäpe’nin 4 Kasım 2011’de bilgisayarında MDR radyonu dinlediği tespit edil-mişti. Aynı şekilde Zwickau’da yayın yapan özel bir radyo istasyonu olan Antenne Thüringen’de saat 14.00’da ilk olarak Eisenach’taki ban-ka soygunu ile karavanda ölü bulunan kişilerin bağlantısı olduğu haberini geçmiş. Zschäpe’nin aynı zamanda Antenne Thüringen’i dinleyip dinlemediği ise tespit edilemedi. NSU’nun hayatta kalan tek üyesi Beate Zschäpe, Zwickau’da kaldıkları evi 4 Kasım 2011'de saat 15.00 civarında ateşe vermişti. Zschäpe’nin bilgisayarının saat 14.30’a kadar açık olduğu belir-lenmişti. Zwickau’da “Bayan Dienelt" ve “Lisa" isimleri ile tanı-nan NSU üyesi Zschäpe’nin yangın günü cep telefonundan 30’dan fazla kez arandığı ve arama yapılan numaraların polis teşkilatı-na ait olduğu belirlenmişti. Ancak Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu’nda yetkililerin verdikleri ifadelerde Zschäpe’nin tele-fon numarasının binanın kapıcısından alındığı söylense de kapıcı verdiği ifadede “Bende Zschäpe’nin yani o zaman tanıdığım adıyla bayan Dienelt’in telefon numarası yoktu." ifadesini kullanmıştı.

NSU üyesi Uwelerin ölümünü radyodan öğrenmiş

23

A lmanya'da mülteci kriziyle birlikte aşırı sağ suçlarda artış yaşanması dikkat çekiyor. 2016 yılının ilk üç ayın-da mülteci yurtlarına yapılan saldırı sayısı 268 olarak

kayıtlara geçti. Alman devlet kanalı ARD’de yayınlanan Hart aber Fair adlı tartışma programının sunucusu Frank Plasberg, ülkede suça bulaşmış ve hak-kında yakalama kararı bulunan aşırı sağcı sayısının 372, bunların 342’sinin ise kayıp olduğunu söyledi. Plasberg, bunlardan birinin cina-yet suçundan arandığını ifade etti. ARD’nin yayınlanan Hart aber Fair programında bu hafta sekizi Türk, birisi Yunan ve bir Alman polisin öldüren NSU terör hücresi konu edil-di. Frank Plasberg’in sunuculuğunu yaptığı programda Kassel’de öl-dürülen Halit Yozgat’ın ailesinin avukatı Thomas Bliwier, Bavyera Eski içişleri Bakanı Günter Beckstein (CSU), Süddeutsche Gazetesi’nin NSU’yu takip eden adliye muhabiri Annette Ramelsberger, Köln’deki Keuptstrasse’deki saldırıyı yaşayan Meral Şahin ve aşırı sağla müca-dele uzmanı Thomas Mücke katıldı. "Polis ve ve istihbarat NSU cinayetlerini neden önleyemedi ve büyük bir başarısızlık gösterdi?" sorusunun cevabının arandığı program-da Eski Bavyera İçişleri Bakanı Beckstein, NSU cinayetlerinin aydın-latılması için Bavyera’da 150 kişilik özel komisyon kurulduğunu ve gece gündüz çalışıldığını söyledi. Beckstein, polis teşkilatının suça or-takmış gibi gösterilmesinin büyük bir haksızlık olacağını vurguladı.

Buna karşılık Yozgat ailesinin avukatı Bliwier ise Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın aşırı sağ hücrelerde muhbirlerinin olduğunu ve hala bu muhbirlere ait belgelerin ortaya çıkmadığını söyledi. Avukat Bliwier, 1998 yılında oluşumu başlayan NSU’nun kuruluşun-dan itibaren Anayasa Koruma Teşkilatı’nın bilgisinin olduğunu iddia ederek, birçok eyalette cinayetler işlenirken ilgili devlet kurumlarının NSU üçlüsü hakkında uyarıda bulunduğu fakat bu bilgilerin yeterince değerlendirilmediği ve gerekli yerlere ulaştırılmadığını ileri sürdü.Köln’de 2004 yılında NSU saldırısının mağdurlarından esnaf Meral Şa-hin ise “Alman polisinden daha fazlasını bekliyordum. 5 yıl hiçbir şey yapılmadı. Bu kabul edilemez. Ya soruşturma bilinçli olarak engellen-di ya da gerçekten daha iyisini yapamadılar. Bunu utanç verici bulu-yorum." dedi. Meral Şahin, Köln’deki saldırı sonrası güvenlik birimlerinin önce "Bu, dükkan sahipleri arasında bir hesaplaşma olabilir." dediğini sonra da terör örgütü PKK’nın yapmış olabileceğinin ileri sürüldüğünü hatırlat-tı. Şahin, Keuptstrasse’deki saldırıyı aşırı sağcıların yapmış olabilece-ği dillendirildiği halde polisin bu iddiayı ciddiye almadığını aktardı. Münih’teki NSU davasını takip eden muhabir Annette Ramelsber-ger de "Öyle başarısızlıklar yaşıyoruz ki bunlara kefil olamayız. Bura-da sadece memurların suçu yok. Toplumda nefrete karşı ilgisizliğinde büyük etkisi var." sözleriyle toplumun sessizliğinden şikayetçi oldu.

Haklarında yakalama kararı olan

342 aşırı sağcı kayıp

24

b erlintürk: Sayın Kaplan, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal Uluslarlararası Turizm Fua-rı (İTB)‘nı  ziyaret için Berlin’e geldi. Dün akşam resepsiyon 

verildi ve bugün de siz UETD olarak bir yemek düzenlediniz. Sa-yın bakanımızın gelişi ve UETD ile çalışmalarıyla ilgili neler söy-lemek istersiniz? Sinan Kaplan: Sayın bakanımızın Berlin’e geliş nedeni sizin de be-lirttiğiniz gibi Uluslararası Turizm Fuarı. Dünyada önemli bir fuar. Yılda sadece bir kez düzenleniyor. Dolayısıyla Türkiye için de çok önem arz eden bir fuar. Turizm konusunda son zamanlarda bir sı-kıntı yaşıyoruz. İnşallah bunları da atlatacağız. Sayın bakanımız bu fuara katıldılar. Çok yoğun çalışmaları oldu. Özellikle tur operatör-leriyle yoğun bir mesai harcadı. Bu amaçla biz de bir sivil toplum kuruluşu olarak, UETD adına kendilerine bir yemek organize edip, iş adamlarını ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirerek hem sorularımızı sormak hem de kendilerine buradaki sorunlarımı-zı anlatmak istedik. Sayın bakanımız da davetimizi kırmayarak ye-meğimize katıldılar. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. berlintürk: UETD olarak 2016 yılına hızlı bir giriş yaptınız. Berlin’de oldukça aktifsiniz. Bu yıl, henüz başlarındayız ama ne-ler yaptınız ve bizleri bu sene neler bekliyor? Sinan Kaplan: UETD bir sivil toplum kuruluşu. Burada yaşayan hal-kımızın refahını üst seviyelere çıkarmayı amaçlayan bir kurum. Türkiye ile Almanya arasında siyasi bağlamda çalışmalar yapıyo-ruz. Vatandaşlarımızın her türlü hizmetindeyiz. Daha önceki faa-liyetlerimizde Almanya’da yaşayan halkımıza yönelik olarak bir-çok sivil toplum kuruluşuyla beraber çalıştık. Bu faaliyetlerimize bu sene de daha da güçlendirerek devam edeceğiz. Biz Berlin’de ya-şayan Türkler olarak Almanya siyasetine daha fazla ağırlık verme-miz gerektiğini düşünüyoruz. Biz bu ülkede yaşıyoruz. Burada yaşa-yan genç nesilin Alman siyasetine ilgi göstermesini arzu ediyoruz ve bu konu ile ilgili olarak da hem bizim gençlik kollarımızla hem de gençlerle sürekli görüşmeler yapıyoruz. Kendilerinin uygun gör-dükleri Alman siyasi partilerine katılıp oralarda çalışmalar yapma-larını, bu toplumda yaşadığımız için siyasi hayatın da bir parçası olmamız gerektiğini tavsiye ediyoruz. Bu yıl ağırlığımızı bu konu-ya vereceğiz. Ama bu demek değilki vatandaşlarımızın diğer sorun-larını göz ardı edeceğiz. Sadece siyasi alanda değil kültürel ve aka-demik alanda da çalışmalarımız olacak. Özellikle üniversitelerde daha aktif olmak istiyoruz. Bir komisyon kurma çabası içerisinde-

yiz. Üniversitelerde akademik kariyer yapmak isteyen gençlerimi-ze yardımcı olmak amacındayız. 2016’da yoğun bir çalışma tempo-su bizleri bekliyor.berlintürk: UETD olarak Türkiye ile bağlantılarınız oldukça iyi bir durumda. Bu buradaki diğer sivil toplum kuruluşları için geçer-li olan bir durum değil. Almanya’ya siyasilerimizin ilgisi de ol-dukça yüksek. Başbakan olsun, bakanlar olsun, milletvekilleri ol-sun sürekli bir ziyaret durumu sözkonusu. Siz hem onları takip ediyorsunuz hem de bugünkü gibi onları buradaki vatandaşları-mızla buluşturuyorsunuz. Sizce Türkiye’den gelen bu siyasilerle Almanya’da yaşayan yurttşlarımızın arasındaki bu bağı güçlen-dirmek neler getiriyor? Neler getirecek?Sinan Kaplan: Biz Berlin’de kurulmuş bir dernek olarak vatandaş-larımızın her şekilde hizmetindeyiz. Burada yaşayan insanlarımı-zı Türkiye’den gelen siyasetçilerimizle buluşturarak sorunlarını birebir kendilerinin anlatmasına ve karşılıklı çözüm bulunması-na olanak hazırlıyoruz. Aynı şekilde sadece Türkiye’deki değil Al-manya’daki siyasetçilerle yine buradaki vatandaşlarımız arasın-da bir köprü vazifesi görüyoruz. Buradaki amaç vatandaşlarımızın refah seviyesini daha yukarılara çıkarmak ve sorunlarına çözüm bulmaktır. Önümüzdeki günlerde de daha etkin bir şekilde Alman-ya’daki siyasetçilerimizi halkımızla buluşturmaya devam edeceğiz. Biliyorsunuz bu yıl içerisinde eyalet parlementosu seçimleri olacak. Bu amaçlada buradaki milletvekili adaylarımızla halkımızın da ka-tılacağı sohbetler düzenleyeceğiz.berlintürk: UETD ve Sinan Kaplan olarak Eylül ayındaki Berlin Eyalet Seçimleri’nden beklentileriniz neler? Sinan Kaplan: Biz hem kurum olarak hem de Avrupa’da yaşayan bireyler olarak Almanya’daki siyaseti oldukça yakından takip ediyo-ruz. Dolayısıyla siyasetin herşeye vakıf olduğunu biliyoruz. Ben bu-radan sizin vasıtanızla şu mesajı vermek istiyorum: Berlin’de ya-şayan ve oy kullanma hakkına sahip olan tüm vatandaşlarımızın mutlaka sandığa gitmeleri gerektiğini düşünüyorum. Burada irade-lerini açıkça ortaya koysunlar. Kafalarına hangi parti daha yakın geliyorsa o partiye oy versinler. Tabiiki aşırı uçtaki partiler hariç ol-mak kaydıyla. Eyalet parlementosu seçimlerinde aktif olsunlar. Mutlaka sandığa giderek oylarını kullansınlar. Demokratik hakları-nın farkında olsunlar. Bu konuda daha önce çalışmalarımız olmuş-tu. Yine de başka çalışmalarda da bulunacağız. Son olarak halkımız mutlaka sandığa gitsin ve oyunu kullansın diyorum.

UETD - Sinan Kaplan

Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) Başkanı Sinan Kaplan, birliğin yoğun çalışmaları kapsamında Türk Kültür ve Turizm Bakanı na Berlin temaslarında eşlik etti. 2012’den bu yana UETD Berlin başkanlığını yürüten Kaplan, özellikle Türkiye- Almanya arası çalışmaları yakından gözlemleyen bir Sivil Toplum başkanı. Kaplan’la Berlintürk adına, UETD’nin çalışmaları, temasları ve etkinlikleri hakkında özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

b erlintürk: Sayın Akyol, Yunus Emre Enstitüsü Berlin’de oldukça yeni, genç bir enstitü. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal enstitünüzü ziya-

ret etti. Bu ziyaretin amacını sizden öğrenebilirmiyiz?Ömer Faruk Akyol: Sayın Bakanımız bizim faaliyetlerimi-ze oldukça büyük önem veriyor. Bizim faaliyetlerimizde-ki derinliği ve anlamı çok iyi kavrayan ve bize yön veren bir kimliğe sahip. Sadece siyasi kimliği açısından değil aynı za-manda kültürel ve akademik yönden de bu konuyu bizler açı-sından farklı bir noktaya getirebilecek kimliğe sahip bir in-san. Bu bakımdan kendisinin burayı ziyareti bizim açımızdan çok önemliydi. Burada görmüş olduğu Yunus Emre Enstitüsü onun zihninde eminimki çok farklı yapılara, çok farklı düşün-celere yol açmıştır. Bu düşünceler de bize yakın zamanda fev-kalede olumlu bir şekilde yansıyacaktır.berlintürk: Bakan Bey ile yaptığınız konuşmada Yunus Emre Enstitüsü’nün çalışmaları hakkında neler görüştünüz? Bu çalışmalar Alman toplumuna mı yönelik olacak yoksa Berlin’de yaşayan Türk vatandaşlarına yönelik mi olacak? Yoksa her iki kesime birden mi yönelik projeleriniz olacak?Ömer Faruk Akyol: Sayın Bakanımız, burada yaşayan Türk vatandaşlarımızın da bizim programlarımızdan yararlan-ması gerektiğinin altını önemle çizdi. Bize yeni bir perspektif sundu. Bu amaçla biz bu perspektifi en iyi şekilde değerlendi-rip Türk vatandaşlarımıza yönelik önemli faaliyetlerin altı-na imza atmaya çalışacağız. Kendisi de bu konuda bize Ba-kanlık olarak her türlü desteği sağlayacaklarını söyledi. Biz de

bu desteğin en iyi şekilde ortaya çıkması için elimizden gele-ni yapacağız.berlintürk: Yunus Emre Enstitüsü, Yunus Emre Vakfı dün-yada adından yavaş yavaş söz ettiren oldukça genç bir va-kıf. Berlin’deki enstitünüz de aynen öyle. Almanlara yönelik olan çalışmalarınız da şu ana kadar olumlu diyebileceğiniz tepkilerle karşılaştınız mı?Ömer Faruk Akyol: Sizin de söylediğiniz gibi Berlin’de sadece 8 aydır faaliyetlerimizi insanlara sunmaya çalışıyoruz. Biz çok genciz. Çok yeni bir kurumuz. Eksiklerimizin, zayıf yönlerimi-zin farkındayız. Ama güçlü olduğumuz tarafları da biliyoruz. Biz çok güçlü bir insan potansiyeline sahibiz. Bu insan potan-siyelini bizim zaten o insanı taşımakta olan kültür havzasın-daki değerli elemanlarla bir araya getirdiğimizde Almanya’da çok önemli işler başarabileceğimize inanıyorum. Bunu da za-ten yavaş yavaş yapıyoruz. Çok önemli bir Mevlana paneli et-kinliğimiz vardı. Bunun akabinde burada önemli bir takım sergilerimiz oldu. Almanların ilgisini çekecek nitelikli çalış-maları yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlıyoruz. Bu tabii biraz maddi yönü ağırlık kazanan bir sorun. Bunu da zannediyo-rum önemli sponsorluklarla ve Kültür Bakanlığı’mızın destek-leriyle yakın zamanda aşacağız.Berlintürk: Çok teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızda başarı-lar diliyoruz.Ömer Faruk Akyol: Bizi hep destekliyorsunuz. Faaliyetlerimiz-de bulunuyorsunuz. Ben çok teşekkür ediyorum.

Y u n u s E m r e V a k f ıYunus Emre Vakfı müdürü Prof. Dr.

Osman Faruk Akyol, vakfın genel

çalışmaları ve ziyaretçileri hakkında

Berlintürk’e özel açıklamalarda

bulundu. Berlin Uluslararası Turizm

Borsası kapsamında Kültür ve

Turizm Bakanı Mahir Ünal'ın da

bizzat ziyarette bulunduğu vakıf,

kültürel etkinliklerle Berlin'de

adından söz ettirmeye devam

ediyor.

Ömer Faruk Akyol

26

A lman siyasetçiler Brüksel’deki terör saldırıları sonrasi tep-kilerini dile getirdiler. Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck Belçika'daki te-

rör saldırıları nedeniyle başsağlığı diledi. Cumhurbaşkanlığı ta-rafından yapılan yazılı açıklamada Cumhurbaşkanı Gauck, Bel-çika Kralı'na gönderdiği başsağlığı mesajında Almanya’nın her zaman Belçika’nın yanında olduğunu ifade etti. Gauck son ola-rak ise AB üyelerinin ortak bir şekilde AB değerlerini savunacağı-na dikkat çekti. Başbakanlık Müsteşarı Peter Altmaier yaptığı açıklamada, terö-ristlerin hiç bir şekilde kazanamayacaklarını ifade etti ve Avrupa değerlerinin nefret ve şiddetten daha güçlü olduğunu vurguladı.Moskova'da bulunan Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Ste-inmeier twitter hesabını siyaha bürüdü. Alman Dışişleri Bakan-lığı kriz masası kurdu ve yakınları ve tanıdıkları hakkında bilgi almak isteyenler için bir 030 5000 3000 nolu acil bilgi hattı numa-rasını paylaştı.Almanya Federal Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert, Başbakan Merkel'in terörü kınadığını duyurdu. Merkel Brüksel’deki terör ey-

lemleri aşağılık saldırılar olarak nitelendirdi.Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere Sırbistan ile imzala-nan güvenlik işbirliği anlaşması kapsamında Brüksel’deki terör saldırılarını değerlendirdi. Bakan de Maiziere öncelikle yakınları-nı kaybeden bütün insanlara başsağlığı diledi. De Maiziere üzün-tüsünü dile getirerek olayın tazeliğinde ve hala süren bir araştır-mada açıklama yapmayacağını söyledi. De Maiziere yapılan saldırıların sadece Belçikalıları hedef alma-dığını söyledi. AB parlamentosu yakınında yapılan saldırıları, bü-tün AB’nin özgürlüğüne yapılmış saldırılar olarak nitelendirdi. De Maiziere, Brüksel saldırıları sonrası Almanya’nın güvenlik önlem-lerini daha da yoğunlaştıracağına ilişkin söylentileri teyit etme-yerek böyle bir şeyi düşünmediklerini söyledi. De Maiziere Alman güvenlik güçlerinin her zaman olduğu gibi görevlerini dikkatli ve başarılı bir şekilde yaptıklarını dile getirdi.Almanya Federal Eyalet Temsilciler Meclisi Başkanı Stanislaw Til-lich yazılı yaptığı açıklamada Brüksel saldırısını özgür ve barış içerisinde yaşamak isteyen herkese karşı yapılmış bir saldırı ola-rak değerlendirdi.

Gauck: Birlikte AB değerlerini savunacağız

A lmanya'da Sosyal Demokrat Parti (SPD) eski Başkanı Franz Müntefering, ülkesinde toplumun çeşitlendiğini ve bunun ülkeye zarar vermediğini söyledi. İnsanların genel olarak

ilk aşamada yabancı olana karşı güven duymadıklarını, ama za-manla tanıdıklarını ve alıştıklarını ifade etti. Bild'e konuşan Mün-tefering, SPD ve CDU gibi partilerin geçtiğimiz hafta üç eyalette önemli bir başarı elde eden Almanya İçin Alternatif Partisi’ni (AfD) tartışmalarının fayda getirmeyeceğini kaydetti. “Koalisyon hükümeti çalışmayı bırakıp şimdiden 2017 federal se-çim çalışması yapmamalı. 2017 yaz ayından sonra bunu yapabi-lirler. Daha Almanya’nın aşması gereken çok şey var“ diyen Franz

Müntefering, federal hükümet, eyaletler ve belediyelerin bir araya gelerek 'Ajanda 2030’u hazırlamalarını talep etti. Ajanda 2030’ün demografi, göç ve uyumu kapsaması gerektiğini söyleyen SPD’li politikacı, göçmenlerin ve uyumun maliyetli olacağını hatırlata-rak, ‘Evet para gerektiren bir program. Fakat bu gelecekte kazançlı çıkacağımız bir yatırım olacak. Böylece toplumumuz genç mülte-cilerden fayda elde edecektir. Genç mülteciler olmadan toplumu-muz 2020’den itibaren büyük bir demografik sorun yaşayacaktı ve bu refahımızı tehlikeye atabilirdi“ dedi. 2030’da kadar yaklaşık üç milyon çalışanın iş piyasasından çekileceğini hatırlatan Müntefe-ring, Almanya’daki bebek doğumlarının demografik değişimi ön-lemesinin mümkün olmadığını dile getirdi.

“Mülteciler olmazsa 2020’den sonra demografik sorun yaşardık”

N ASA’nın en önemli keşif araçla-rından birisi olan Hubble teles-kobu, başarılarına bir yenisi-

ni ekleyerek değerini bir kez daha kanıtladı.Uluslararası astronomlardan oluşan bir araştırma ekibi, Hubble yoluyla bulunabi-lecek en uzak galaksiyi keşfetme görevini başarıyla tamamladı ve 30 milyar ışık yılı uzaklıktaki galaksiyi 13,4 milyar yıl önceki haliyle (büyük patlamadan 400 milyon yıl sonra) görüntülemeyi başardı.Bu buluş, aynı zamanda önceden sadece NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu’nun gerçekleştirebileceği sanılan, oluşmuş olan ilk galaksileri görüntüleme ve bulma görevi-ni Hubble gibi başka araçların da yapabilece-

ğini kanıtladı.Bilim insanları, astronomik uzaklıkları ga-laksilerin genişleme oranı sebebiyle oluşan ‘kızıla kayma’ özelliklerini kullanarak be-lirliyor. Kızıla kayma, uzayın genişlemesiy-le beraber ışığın teleskoptan yola çıkıp daha uzun (dolayısıyla kırmızıya yakın) dalga boylarına dönüşmesiyle oluşuyor, ışığın yol-culuk ettiği yerleri de gösteriyor.Bu araştırmadan önce bulunan en ‘uzak’ ga-laksinin kızıla kayma oranı 8,68’di, yani bu görüntü bize 13,2 milyar yıl öncesini gösteri-yordu. Hubble’ın yeni bulduğu, GN-z11 adı ve-rilen galaksinin kızıla kayma oranı ise 11,1, yani bize yaklaşık 13,4 milyar yıl öncesini gösteriyor.

Daha önce Texas Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar 30 milyar yıl uzaklıktaki z8_GND_5296 galaksisinin görüntülenmesini sağlamıştı ancak evrenin genişleme faktö-rü ele alınırsa, yeni bulunan GN-z11 galaksisi günümüzde daha uzakta sayılıyor.Yeni bulunan galaksi, bulunduğumuz Sa-manyolu galaksisinden yaklaşık olarak 25 kat daha küçük, üstelik yıldızlarımızın %1’i yoğunluğunda yıldız içeriyor. Ancak bu, yeni yıldızların çok daha hızlı bir şekilde oluş-tuğunu gösteriyor, böylece galaksi oldukça parlak görünüyor. Tüm bu bulgular, galak-silerin ve evrenin nasıl oluştuğu hakkında bize yepyeni teoriler oluşturma imkanı ve-rebiliyor.

Hubble en uzak galaksiyi görüntülüyor

S on zamanlarda ivmelenen beyin araştırmaları ile Par-kinson ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklar ile mücadelede önemli ilerlemeler kaydediliyor. Bu çalış-

malardan birinde araştırmacılar Alzheimer hastalığının neden ol-duğu hafıza kaybını önleyici anahtar mekanizmaları keşfettiler.Alzheimer hastalığı beyinde bulunan sinirlerin plastisitesine zarar vererek sinirlerin birbirleri ile iletişimini sağlıksız hale getiriyor. Bu-nun sonucunda beynin öğrenme ve hafıza oluşturma kabiliyetlerin-de problemler oluşuyor. Yapılan bu çalışma ile beyinde bu problem-lerin nasıl oluştuğu hakkında bilgi sahibi oluyoruz.Bir tümör baskılayıcı proteini olan PTEN, aynı zamanda beyinde si-nirlerin birbirleri ile iletişim etkinliğini sağlayan plastisite üzerinde rol oynayarak sinirlerin sağlıklı bir plastisiteye sahip olmasını sağ-lıyor. Son çalışmalar ile görülüyor ki Alzheimer hastalığı, bu protei-nin sinirlerde fazla üretilmesine neden olup sinir plastisitesine za-rar vererek hafıza ve öğrenme kaybı gibi problemlerin oluşmasına

neden oluyor.Bu keşif ile araştırmacılar Alzheimer hastalarında bu proteinin üre-tilme miktarını kontrol altına alarak hastalık esnasında oluşan ha-fıza kaybını önleyeceklerini hipotezlediler.Nature Neuroscience’da yayınlanan bu çalışmada deney farelerinde PTEN proteinin üretiminin kontrol altına alındığında hafıza kayıpla-rının önlendiği gözlemlendi. Bu sonuçlar Alzheimer hastalığını daha iyi anlamamız ve onunla mücadele etmemiz adına umut verici ola-rak görülüyor. Eş zamanlı olarak başka gruplardaki araştırmacılar da bu bulguları gözlemleyebildiler. Bu gelişmenin, yeni tedavi yön-temlerinin önünü açması bekleniyor.Yapılan istatistiklerde; Alzheimer hastalığına yakalananların sayısı önümüzdeki 40 yıl içerisinde üçte bir oranında bir artış gösterecek. Bu çalışmanın sağlayacağı önleyici tedavi yöntemleri ile ekonomik kaynaklarımızın daha sağlıklı bir şekilde kullanılması da sağlanmış olacak.

Hafıza kaybını önleyici anahtar mekanizma keşfedildi

17 milyar Güneş kütlesinde dev bir karadelik keşfedildiBilim insanları, bilinen evrenin ‘olasılık dışı’ olarak nitelendirilen bir bölgesinde, Güneş’ten tam 17 milyar kat ağır olan süper - kütleli bir ‘canavar’ karadelik keşfetti.

A BD’deki California - Berke-ley Üniversitesi önderliğin-deki bir gökbilimci ekibi,

NASA’nın Hubble Uzay Teleskobu ve Hawa-ii’deki Gemini Teleskobu’nun verileri saye-sinde, 200 milyon ışık yılı uzaktaki (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre) Irmak Takımyıldızı’nda yer alan ‘NGC 1600’ ga-laksisinin merkezindeki karadeliği tespit etti. (Galaksi = milyarlarca yıldız barındı-ran küme) Süper - kütleli karadelikler doğrudan görü-lemiyor. Astronomlar, onları bulabilmek için teleskoplarla karadeliğe yakın yıldızla-rın hareketlerini ve hızlarını hesaplıyor. Bu hesaplamalar sayesinde karadeliklerin küt-leleri ölçülebiliyor. ‘Massive’ (Çok büyük) adlı verilen bir araş-tırma kapsamında bulunan bu son karade-liği benzerlerinden ayıran en önemli özel-liği, nispeten ıssız bir bölgede yer alıyor olması. Güneş’ten en az 10 milyar kat büyük olan süper - kütleli karadelikler, genellik-le çok daha büyük galaksilerin oluşturduğu kümelerin merkezinde bulunuyor. Örneğin,

rekoru elinde bulunduran 21 milyar Güneş kütleli bir karadelik, 1000 kadar galaksiyi kapsayan kalabalık ‘Coma’ galaksi küme-sinde yer alıyor.

“BİLİNENDEN ÇOK DAHA FAZ-LA SÜPER - KÜTLELİ KARADELİK OLABİLİR” Araştırmayı yürüten ekipten astronom Chung-Pei Ma, “Keşfedilen karadelik, 20 ya da daha fazla galaksilik küçük bir gru-bun oluşturduğu kozmik karasular içinde. Bu bize, kalabalık ve büyük galaksiler dışın-da da süper - kütleli karadeliklere rastlaya-bileceğimizi gösterdi. Soru şu: Bu, buzdağı-nın görünen yüzü mü? Issızlıkta bilinenden çok daha fazla süper - kütleli karadelik ola-bilir” dedi. NGC 1600’ün merkezindeki bu süper - kütle-li karadeliğin, toplam 40 milyar Güneş küt-lesinde yıldızları galaksi dışına doğru itti-ği belirtiliyor. Uzmanlar, karadeliğin, başka bir galaksideki benzeriyle birleşerek büyü-müş olabileceğini düşünüyor. Birleşme son-rasında galaksilerin çarpışmasından kay-

naklanan yoğun gaz ve tozla beslenerek daha da büyümüş olabileceği varsayılıyor. Bilim insanları, ‘Massive’ gibi çalışmalar ile “Evrende benzer büyüklükte kaç tane daha karadelik olduğu” sorusunun yanıtını bul-maya çalışıyor. Araştırma sonuçları, bilim dergisi Nature’ın dünkü sayısında yayın-landı.

KARADELİK NEDİR?‘Kozmik canavarlar’ olarak da nitelendiri-len karadelikler, çekim alanı her türlü mad-desel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi çok büyük gökcisimleri olarak biliniyor. Karadeliklerin ‘tekillik’ özellikle-ri sebebiyle üç boyutlu olmadıkları, sıfır ha-cimli oldukları iddia ediliyor. Karadeliklerin içinde zamanın yavaş aktığı veya hiç akma-dığı tahmin ediliyor. Gökbiliminde hala en büyük soru işaretle-rinden biri olan karadelikler, gizemli var-lıkları nedeniyle fizikçilerden astronomlara kadar birçok bilim insanının merak ettiği ve üzerinde çalıştığı alanlardan biri.

HALA

L-FRIS

CHFLE

ISCH NACH DEUTSCHEM TIERSCHUTZ

Zertifiziert von Halal-Europe

Halal

ÇÜNKÜ KALİTEYİ SEVİYORUZBenzersiz, çok seçenekli ve %100 helal

www.mecnun-kasap.de

Orientalisch lecker!

Aus Liebe zur Qualität

In ausgewählten Supermärkten finden Sie unsere Produkte.Ürünlerimizi Berlin’in seçkin marketlerinde bulabilirsiniz.

30

A lmanya Futbol Federasyonundan (DFB) yapılan açıklamaya göre teknik direktör Löw, milli takımın 26 Mart’ta Berlin’de İngiltere ve 29 Mart’ta Münih’te İtalya ile yapacağı maç-

lar için Galatasaray'dan Lukas Podolski, Beşiktaş'tan Mario Gomez, Arsenal'dan Mesut Özil ve Liverpool’dan Emre Can'a kadroda yer ver-di.Löw, sakatlık geçiren Borussia Dortmund'dan İlkay Gündoğan'ı ise kadroya çağırmadı. Bayer Leverkusen'de savunmada Ömer Toprak'ın yanında görev yapan Jonathan Tah'ı ilk kez milli takıma alan Löw, 27 kişilik kadroya Bayern Münih’ten Manuel Neuer, Barcelona’dan Marc-Andre ter Stegen, Bayer Leverkusen’den Bernd Leno ve Paris Saint-Germain’den Kevin Trapp olmak üzere 4 kaleciyi çağırması dikkati çekti.Teknik direktör Löw'ün belirlediği 27 kişilik Almanya Milli Takımı aday kadrosu şöyle:

Kaleci: Manuel Neuer (Bayern Münih), Marc-Andre ter Stegen (Barce-lona), Bernd Leno (Bayer Leverkusen), Kevin Trapp (Paris Saint-Ger-main)Savunma: Emre Can (Liverpool), Matthias Ginter, Mats Hummels (Borussia Dortmund), Jonas Hector (Köln), Shkodran Mustafi (Valen-cia), Antonio Rüdiger (Roma), Sebastian Rudy (Hoffenheim), Jonat-han Tah (Bayer Leverkusen)Orta saha: Karim Bellarabi (Bayer Leverkusen), Sami Khedira (Ju-ventus), Christoph Kramer (Borussia Mönchengladbach), Toni Kro-os (Real Madrid), Mesut Özil (Arsenal), Lukas Podolski (Galatasaray), Marco Reus (Borussia Dortmund), Julian Draxler (Wolfsburg), Basti-an Schweinsteiger (Manchester United)Forvet: Mario Gomez (Beşiktaş), Thomas Müller, Mario Götze (Bayern Münih), Max Kruse, Andre Schürrle (Wolfsburg), Kevin Volland (Hof-fenheim)

Podolski ve Gomez Almanya Milli Takımı aday kadrosundaAlmanya Milli Takımı’nın İngiltere ve İtalya ile yapacağı hazırlık karşılaşmalarının 27 kişilik aday kadrosu açıklandı. Aday kadroda Galatasaray’dan Podolski ve Beşiktaş’tan Gomez de yer aldı.

Almanya’nın EURO 2016 primleri belli oldu

E URO 2016’da şampiyon olunması halinde Almanya Milli Takımı oyuncularına üç yüzer bin avro prim dağıtılacakAlmanya Milli Futbol Takımı oyuncularına, 2016 Avrupa Şampi-

yonası (EURO 2016) kupasının kazanılması durumunda üç yüzer bin avro prim verilecek.Almanya Futbol Federasyonu (DFB) tarafından yapılan açıklamada, milli takım oyuncularıyla 1972, 1980 ve 1996’dan sonra 4. kez kupanın kazanılması halinde üç yüzer bin avroluk şampiyonluk primi konu-

sunda anlaşmaya varıldığı ifade edildi.Futbolculara çeyrek finale çıkılması durumunda ellişer bin avro, yarı final oynanması halinde yüzer bin avro, finalde boy gösterildiği tak-dirde ise yüz ellişer bin avro prim dağıtılacağı bildirildi.DFB Mali İşler Sorumlusu Reinhard Grindel, hızlı bir şekilde ölçülü ve mantıklı bir prim düzenlemesine gidildiği için memnun olduğunu aktararak, söz konusu düzenlemeyle turnuvada sportif değerleri ön planda tuttuklarını kanıtladıklarını belirtti.

30

A lmanya Futbol Federasyonundan (DFB) yapılan açıklamaya göre teknik direktör Löw, milli takımın 26 Mart’ta Berlin’de İngiltere ve 29 Mart’ta Münih’te İtalya ile yapacağı maç-

lar için Galatasaray'dan Lukas Podolski, Beşiktaş'tan Mario Gomez, Arsenal'dan Mesut Özil ve Liverpool’dan Emre Can'a kadroda yer ver-di.Löw, sakatlık geçiren Borussia Dortmund'dan İlkay Gündoğan'ı ise kadroya çağırmadı. Bayer Leverkusen'de savunmada Ömer Toprak'ın yanında görev yapan Jonathan Tah'ı ilk kez milli takıma alan Löw, 27 kişilik kadroya Bayern Münih’ten Manuel Neuer, Barcelona’dan Marc-Andre ter Stegen, Bayer Leverkusen’den Bernd Leno ve Paris Saint-Germain’den Kevin Trapp olmak üzere 4 kaleciyi çağırması dikkati çekti.Teknik direktör Löw'ün belirlediği 27 kişilik Almanya Milli Takımı aday kadrosu şöyle:

Kaleci: Manuel Neuer (Bayern Münih), Marc-Andre ter Stegen (Barce-lona), Bernd Leno (Bayer Leverkusen), Kevin Trapp (Paris Saint-Ger-main)Savunma: Emre Can (Liverpool), Matthias Ginter, Mats Hummels (Borussia Dortmund), Jonas Hector (Köln), Shkodran Mustafi (Valen-cia), Antonio Rüdiger (Roma), Sebastian Rudy (Hoffenheim), Jonat-han Tah (Bayer Leverkusen)Orta saha: Karim Bellarabi (Bayer Leverkusen), Sami Khedira (Ju-ventus), Christoph Kramer (Borussia Mönchengladbach), Toni Kro-os (Real Madrid), Mesut Özil (Arsenal), Lukas Podolski (Galatasaray), Marco Reus (Borussia Dortmund), Julian Draxler (Wolfsburg), Basti-an Schweinsteiger (Manchester United)Forvet: Mario Gomez (Beşiktaş), Thomas Müller, Mario Götze (Bayern Münih), Max Kruse, Andre Schürrle (Wolfsburg), Kevin Volland (Hof-fenheim)

Podolski ve Gomez Almanya Milli Takımı aday kadrosundaAlmanya Milli Takımı’nın İngiltere ve İtalya ile yapacağı hazırlık karşılaşmalarının 27 kişilik aday kadrosu açıklandı. Aday kadroda Galatasaray’dan Podolski ve Beşiktaş’tan Gomez de yer aldı.

Almanya’nın EURO 2016 primleri belli oldu

E URO 2016’da şampiyon olunması halinde Almanya Milli Takımı oyuncularına üç yüzer bin avro prim dağıtılacakAlmanya Milli Futbol Takımı oyuncularına, 2016 Avrupa Şampi-

yonası (EURO 2016) kupasının kazanılması durumunda üç yüzer bin avro prim verilecek.Almanya Futbol Federasyonu (DFB) tarafından yapılan açıklamada, milli takım oyuncularıyla 1972, 1980 ve 1996’dan sonra 4. kez kupanın kazanılması halinde üç yüzer bin avroluk şampiyonluk primi konu-

sunda anlaşmaya varıldığı ifade edildi.Futbolculara çeyrek finale çıkılması durumunda ellişer bin avro, yarı final oynanması halinde yüzer bin avro, finalde boy gösterildiği tak-dirde ise yüz ellişer bin avro prim dağıtılacağı bildirildi.DFB Mali İşler Sorumlusu Reinhard Grindel, hızlı bir şekilde ölçülü ve mantıklı bir prim düzenlemesine gidildiği için memnun olduğunu aktararak, söz konusu düzenlemeyle turnuvada sportif değerleri ön planda tuttuklarını kanıtladıklarını belirtti.

KW 14 04.04.-08.04.2016

DEUTSCHKURS

Niveau A1.1

Mo Di Mi Do Fr

Uhrzeit 16-18 18-20 16-18 16-18 16-18

Lehrer Lindsay Tilmann Constanze Marie Leo

Niveau B1

Mo Di Mi Do Fr

Uhrzeit 16-18

Lehrer Tom

Niveau Alpha (Max. 5 Pers.)

Mo Di Mi Do Fr

Uhrzeit 15-17 15-17 15-17 15-17 15-17

Lehrer Hans Hans Hans Hans Hans

1

AKARSU e.V.Oranienstrasse 2510999 Berlin-KreuzbergDeutschkurse Für Flüchtlinge

D e u t s c h k u r s e F ü r F l ü c h t l i n g e i n K r e u z b e r g

Anmeldung von 15-16 Uhr im Welcome OfficeTel.: 030-61676936 eMail: [email protected]

ISIGYM BOXSPORT BERLIN E.V.Wir sind Welt Klasse Potsdamer Straße 152, 10783 Berlin

33 33

B erlin Büyükelçisi Karslıoğlu, Almanya'nın ikinci dev-let televizyon kanalı ZDF'de yayımlanan program hak-kında, "Bu program, ırkçılığın dahi sınırını zorlayan

bir yayın" dedi.Almanya'nın ikinci devlet televizyon kanalı ZDF, "mizah" adı altında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ağır hakaretler içeren bir program yayınlandı.Devlet kanalında dün akşam yayınlanan "Neo Magazin Ro-yal" adlı mizah programında, Jan Böhmerman sözde mi-zah yapma gerekçesiyle okuduğu şiirde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ağır hakaretlerde bulundu.Türkiye'ye ve Türklere karşı düşmanlık içeren yayını nede-niyle yoğun tepkiler alan ZDF kanalı, programı internet si-tesinden kaldırdı.ZDF'ye ve Alman yetkililere, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'ndan da sert tepki geldi.Karslıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada parodi adı altında yayınlanan programın eleştiri sınırlarının çok öte-sine geçerek büyük bir toplumu rencide eden ve onu aşa-

ğılayan bir karalama kampanyasına dönüştüğünü söyledi.Karslıoğlu, programda arka planda Türk bayrağı ve dönerin gösterildiğine işaret ederek, ''Arkaya bir İsrail, Fransız veya Polonya bayrağı koysalar yanında Fransız baget ekmeğini koysalar olur mu? Galiz küfürler, küfürün ötesinde iğrenç benzetmeler var. Bunu yapmak doğru değil" dedi. Yayınlanan programın "eleştiri, şaka yapma veya mizah anlayışının çok ötesinde, mide bulandıran, artık iğrençlik düzeyine inmiş, ırkçılığın dahi sınırını zorlayan bir yayın" olduğunu ifade eden Karslıoğlu, şöyle devam etti:''Bunun hoşgörüyle eleştiriyle ilgisi kalmadı. Türk toplumu-nun hepsini hedef alıyor. 'Burada kimse yok, şu kişiyi bu ki-şiyi burada politikacıyı hedef alıyoruz' filan demesinler sa-kın. Bu eleştirinin ötesine geçiyor. Aynı şeyi bir İsrailliye yapabilirler mi? Mümkün değil. Böyle bir şeyin yayınlan-masına çok şaşırdım. Bu karalama kampanyasının ötesi-ne geçmiş, aşağılık bir durum ve zevksizliğin son aşaması."

“Bu ırkçılığın dahi sınırını zorlayan bir yayın”

WIBUSteuerberatungsgesellschaft mbHWIBUSteuerberatungsgesellschaft mbH

m Íirketkurulmas⁄ndan‚irket kapat⁄lmas⁄nakadarhertürlü dan⁄‚manl⁄khizmetlerindem Íirket ‚eklinin seçimindenm Malimuhasebeyem Maa‚ bodrolar⁄n⁄n düzenlenmesindenm Gelir-giderbeyannamesi yap⁄lmas⁄nam Bilanço haz⁄rlanmas⁄ndanm Vergibeyannamelerinin verilmesinedekgerekenhertürlü mü‚avirlikhizmetleriiçin

Ayr⁄cam Mali denetimlerde ve maliye mahkemelerindem Yurtiçiveyurtd⁄‚⁄hertürlü mü‚avirlikhizmetlerinderefakat

Kurfürstendamm 175/176 · 10707 BerlinTel.: 030 / 690 04 11-0 · Fax: 030 / 690 04 11-22E-Mail: [email protected]

Ticari sorunlarınız dolayısıyla hukuksal sorunlarınız için yanınızdayız.

Recep Tayyip Erdoğan Jan Böhmermann Hüseyin Avni Karslıoğlu

34

3438

S E I T E

S E I T E

40S E I T E

42S E I T E

NACHRICHTEN IN DEUTSCH

36S E I T E

berlintürk zu Gast im SAHAN von Michael GroysFörderung künstlerischer und kultureller Projekte in

Höhe von 2,7 Mio Euro vergeben

Die schleichende Entdemokratisierung Deutschlands von Önder Coştan

“Europa wird Bewährungsprobe bestehen”^

Senatorin Kolat zur REACHOUT –STATISTIK über rechtsxtreme Gewalt

D ie von der Senatsverwaltung für Arbeit, Integration und Frauen finanzierte Opferberatungsstelle ReachOut hat in Ihrer Statistik aus dem Jahr 2015 insgesamt 320 rechts

und/oder rechtsextrem motivierte Übergriffe auf Angehörige von Minderheiten und politische Gegnerinnen und Gegner in Berlin verzeichnet. Dies bedeutet einen Anstieg im Vergleich zum Vorjahr um fast 80%. Besorgniserregend sind dabei die zahlreichen Angrif-fe auf geflüchtete Menschen und ihre Unterkünfte. Auch Kinder sind unter den Betroffenen.Dazu erklärt Integrationssenatorin Dilek Kolat: „Die Ächtung von Gewalt, Hass und Menschenverachtung ist eine Grundbedingung für eine funktionierende Demokratie. Der Berliner Senat steht für Solidarität mit den Opfern rechter Gewalt. Deswegen werden wir im laufenden Doppelhaushalt 2016/17 die finanzielle Unterstüt-zung für die Opferberatung ReachOut weiter ausbauen. Wir lassen nicht zu, dass Rassismus und Ausgrenzung das gesellschaftliche Klima bestimmen.“

Kolat betont: „Die Zahlen der zivilgesellschaftlichen Dokumentati-onsstellen stehen nicht in Konkurrenz zu den Zahlen der Berliner Polizei, sondern ergänzen diese und sind ein Beitrag zur Ausleuch-tung des Dunkelfeldes rechtsmotivierter Gewalt. Es ist mirwichtig, das Ausmaß von rassistischen und antisemitischen Vor-fällen in Berlin klar zu benennen. Denn eine schonungslose Prob-lembenennung ist Ausgangspunkt für die Prävention.“Der Berliner Senat fördert in seinem Landesprogramm gegen Rechtsextremismus, Rassismus und Antisemitismus dasOpferberatungsprojekt ReachOut, die Berliner Registerstellen und Dokumentationsstellen zu antisemitischen und antiziganisti-schenVorfällen (Projekt „RIAS“ des VDK e.V. und Amaro Foro e.V.). Im ak-tuellen Doppelhaushalt wurden diese nochmals erhöht. Insge-samt stehen für diese Arbeit im laufenden Jahr mehr als 800.000 Euro zur Verfügung.

Senatorin Kolat zur REACHOUT –STATISTIK über rechtsxtreme Gewalt

I nsgesamt haben 900 Beamte von Polizei, Hauptzollamt und Steuerfahndung sowie sieben Staatsanwälte, 16 Durchsu-chungsbeschlüsse und sechs Haftbefehle gegen Verantwortli-

che der Bordellgesellschaft „Artemis“ vollstreckt.Staatsanwaltschaft, LKA, Hauptzollamt und Steuerfahndung er-mitteln seit 2015 wegen des Verdachts der Beitragsvorenthaltung, wegen Steuerstraftaten und wegen Menschenhandels gegen die Betreiber und mehrere mutmaßlich für die Überwachung der „Be-triebsabläufe“ im Bordell verantwortliche „Hausdamen“.Den Beschuldigten wird vorgeworfen, die Behörden über die tat-sächlichen Arbeitsbedingungen im „Artemis“ getäuscht und wahr-heitswidrig eine selbstständige Tätigkeit der Frauen vorgespiegelt zu haben, um Beiträge zur Sozialversicherung zu sparen. Tatsäch-lich soll ein festes Regelwerk in dem Bordell die Arbeitsabläufe

und das Leben der Prostituierten im „Artemis“ geregelt haben, so dass für sie als abhängig Beschäftigte Sozialversicherungsbeiträge hätten abgeführt werden müssen.Im Tatzeitraum seit Eröffnung des Bordells 2006 soll dadurch den Sozialversicherungsträgern ein Schaden in Höhe von ca. 17,5 Milli-onen Euro entstanden sein. Stellungnahme der Senatorin Dilek Kolat zur Razzia im Bordell Ar-temis: „Es ist gut, wenn Polizei, Zoll und Steuerfahndung hart und konsequent gegen ausbeuterische Arbeitsbedingungen in Bordellen vorgehen. Wir brauchen beides: eine harte Hand ge-gen Menschenhändler und Zuhälter, aber auch Hilfe für die be-troffenen Frauen. Vor allem Frauen aus Osteuropa – Bulgarien und Rumänien – laufen Gefahr Opfer von Zwangsprostitution zu werden.“

Ermittlungen gegen Verantwortliche des Bordells „Artemis“ - Sechs Haftbefehle und 16 Durchsuchungsbeschlüsse vollstreckt

Su hayattır,hayat kurtarır...IGMG Sosyal Yardım Derneği Su Kuyusu Projesi

KISMİ500€YARDIMİsviçre € * | Danimarka DKK | İsveç SEK | Norveç NOK | İngiltere £ | Avustralya AUD | Kanada CAD

*Kur değişimine göre bu fiyatta farklılıklar olabilir.

4.000

5.000

400

550

740

750

4.000

*Not: Su Kuyusu Projesi’ne 500€

ve üzerinde destek olanlar

kuyuya isim verebilirler.

Mazlum ve Mağdurlar İçin El Ele

IGMG Hilfs- und Sozialverein e. V. | IGMG Sosyal Yardım DerneğiT +49 2237 92942-17 | F +49 2237 92942-42

www.hasene.org | [email protected] | haseneorg —

Havale için banka bilgileri:Hesap Sahibi: IGMG Hilfs- und Sozialverein e. V.

Banka: Kreissparkasse KölnIBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: COKSDE 33

Amaç: Destekçi No veya [Adresiniz], 0002353

Tahir Tekin Öztan

Michael Groys

B erlin ist um ein türkisches Restaurant reicher. Es han-delt sich dabei nicht um eine reguläre Eröffnung son-dern um die Etablierung eines hoch anerkannten Gas-

tronomiebetriebes mit 40jähriger Erfahrung. Mit über 20 Restaurants ist SAHAN in der ganzen Türkei ein Name und insbesondere in Istanbul. In jeder Filiale werden Elemente der regionalen Küche implementiert sowie traditionelle Ge-richte aus der Heimatstadt des Gründers aus Gaziantep in der Osttürkei serviert. Man kann sich die Kette und die Berliner Filiale, am schi-cken Olivaer Platz gelegen, nicht ohne Tahir Tekin Öztan vorstellen. Dieser Mann verbindet in einer Person einen ausgezeichneten Gastronom, Unternehmer und vor al-lem Koch, der sogar einige wöchentliche Kochshows leitet und Kochkurse an Universitäten anbietet. Seine Präsenz ist spürbar, jedoch nicht aufdringlich. Er berät. Er empfiehlt und er erklärt. Als Kolumnist hat er sich ebenfalls einen Namen gemacht. Wenn er von türkischer Küche spricht, dann sollte man sehr genau zuhören, was ich auch wäh-rend meines Besuches tat. Es war ein Fest der türkischen Küche mit unterschiedlichen Betonungen und ausgefalle-nen Speisen wie Yuvalama, welche als UNESCO Weltkultur-erbe anerkannt wurde und selten in Berlin zu finden ist. Diese Speise, welche ich als unglaublich zart und sehr sät-tigend empfand, eröffnete mein Tasting. Ich wurde mehr-fach ermahnt Yuvalama nicht als Suppe zu bezeichnen, da sie zwar sehr flüssig ist, aber es eben keine Suppe sei. Der Geschmack war für mich neu und nur altbekannte Fleischnoten konnte ich vermerken. Das war begleitet von selbstgebackenem aufgeblasenem Brot mit Ziegenkäse und Butter. Danach folgten unglaublich schön servierte Vorspei-sen, die man üblich aus den türkischen Restaurants kennt. Dazu trank ich einen sommerlichen Weißwein aus Zent-ralanatolien aus dem Jahr 2014. Dieser war fruchtig und passte durchaus gut zu den Vorspeisen. Wissend, dass der Chef des Restaurants aus der Osttürkei kam, war ich ge-spannt auf die Icli Köfte und das Fleischsortiment insge-samt. Davor beeindruckte mich aber die Roulade, welche auf Dampf gekocht wurde und somit besonders gut für den

Magen zu verdauen war. Sie hat mich geschmacklich ext-rem überrascht. Die Icli Köfte waren wie fast schon erwar-tet grandios und erhöhten meine Vorfreude auf das Fleisch. Interessant war auch die albanische Rinderleber, welche ich genießen durfte. Das Herzstück eines jedes türkischen Restaurants ist der Grill zur Zubereitung der Gerichte. Zu Beginn haben mir der sehr aufmerksame Geschäftsführer des Restaurants und ein bekannter Name unter den Berliner Gastronomen Carlos ein kleines Sandwich vorbereitet. Das Gericht heißt Patlıcan Kebapı und wird im Ofen zubereitet. Es besteht aus Hackfleischbällchen mit Auberginen und wird im dünnen Dürum Brot serviert. Der Geschmack ist deutlich sanfter als das vom Grill und es ist dadurch weniger rauchig. Dennoch war für mich die Kombination von Aubergine und Hack-fleisch aus dem Ofen ein neues Erlebnis. Das war begleitet von einem erstklassigen türkischen Rotwein Buzbeg Rezerv von Kayra aus dem Jahr 2010. Der Höhepunkt des Besuches war allerdings das Lamm vom Grill in unterschiedlichen Variationen und unglaublich gut gewürzt. Der Lammrücken und Lammkarree waren echt einzigartig und geschmack-lich hervorragend. Das Restaurant SAHAN hat eine offene Küche, so dass ich das Fleisch noch vor der Zubereitung be-gutachten konnte und feststellte, dass es sich hier um ein erstklassiges Produkt handelt. Die Gewürzmischung bleibt weiterhin das Geheimnis des Hauses, aber ich habe selten das so probieren dürfen. Als ich dachte, ich hätte den Zenit des Kostens erreicht, be-kam ich Süßigkeiten. In Sirup eingelegte Möhren, Aubergi-nen, Maronen, Walnüsse und Kürbis ist ein Muss für Je-den, der kulinarische Experimente mag. Diese Früchte sind außen kross und innen weich. Dazu noch ein frischer Cay. Dieser Abschluss beeindruckte mich zutiefst. Zuletzt einige Worte zur Location, die einen sehr modernen Charakter hat, aber dennoch nicht traditionelle anatolische Elemente vernachlässigt. Die Terrasse ist ebenfalls sehr groß und schön angelegt. Wer türkische Küche mag, darf SAHAN nicht verpassen und es ist nicht wärmstens sondern heiß zu empfehlen!

zu Gast im SAHAN

38

E s scheint in der Bundesrepublik und in Europa eine Blü-tezeit für die Ablehnung des Islam gekommen zu sein, der sich AFD, PEGIDA und Co. reger Zustimmung erfreu-

en dürfen. Untergangsfantasien, Identitätskrisen oder Existenz-ängste verbunden mit apokalyptischen Szenarien scheinen dem mittelalterlichen Feindbild „Islam“ zur Wiedergeburt verholfen zu haben.Zunehmend ist zu beobachten, dass der Islam und die Musli-me zu einem latenten Zusammenhang zum Terrorismus medi-al und öffentlich zum Sinnbild des „Anderen“ des „Fremden“ und „Bedrohlichen“ stilisiert wird. Unterstützt wird diese Entwicklung offenbar von einem Potpour-ri aus Begriffsverwirrungen, von dem paradoxerweise behauptet wird, dass es zur Differenzierung dient. So gehören Salafismus, Islamismus, Fanatismus, Dschihadismus oder Fundamentalis-mus mittlerweile zum gebräuchlichen Anti-Islam-Vokabular der Öffentlichkeit, der Medien und der Politik.Die Begriffe „Islamisch“ oder „Islamistisch“ sind zu Fremdzu-schreibungen geworden, die sich jeglichem Einfluss der Musli-me selbst entziehen. So sind die Muslime ihrerseits gar verzwei-felt bemüht, zur Gruppe der „gemäßigten Muslime“ gezählt zu werden, um den Fremdansprüchen gerecht zu werden. Ratlos und überfordert wirken dabei die islamischen Organisati-onen und Verbände, die sich in einem Spannungsfeld zwischen ihrer religiösen Aufklärungspflicht, der gesamtgesellschaftli-chen Verortung und politischer Konkurrenz um Vertretungsan-sprüche untereinander befinden. Ihre fehlenden personalen und strukturellen Ressourcen machen in diesem Zusammenhang ihre aktive Teilnahme an einem konstruktiven Diskurs unmög-lich. Welche Tragweite die Ablehnung des Islam und der Muslime quer durch alle politischen Lager und alle gesellschaftlichen Mi-lieus erreicht hat, zeigen zahlreiche Studien, aber auch Ergebnis-

se diverser Landtagswahlen, in denen sich Extremisten, getarnt als politische Parteien, regem Zulauf erfreuen dürfen. Der mittlerweile salonfähige Rassismus und die öffentliche Fremdenfeindlichkeit sorgen dafür, dass die Grenzen zwischen Kritik und Feindschaft längst nicht mehr existieren. Die grundlegende Ablehnung und Feindschaft gegenüber dem Is-lam und den Muslimen zeigt sich als gezielter Einsatz des Feind-bildes Islam und diverser Diskriminierungen. Nachrichten und Berichte zu tätlichen Angriffen auf Muslime oder islamische Einrichtungen gehören mittlerweile zum Alltagsrassismus in der Bundesrepublik.So klagen Menschen mit islamischem Hintergrund, unabhängig davon, ob sie praktizierende Muslime sind oder nicht, über Dis-kriminierungen und Ausgrenzungen, die sich aus dem negativ konstruierten Image des Islams ergeben. Der Umgang mit dem Islam und den Muslimen scheint für Eu-ropa und Deutschland eine Herausforderung darzustellen, die ihre fundamentalen Errungenschaften von Menschenrech-ten und Freiheiten auf eine harte Probe stellt. Dies hat damit zu tun, dass hinter den Ressentiments gegenüber dem Islam un-terschiedliche Motive stehen, die von konservativen Ängsten um die gewachsene kulturelle Identität über Befürchtungen zur in-neren Sicherheit bis hin zu Sorgen um die Verteidigung eman-zipatorischer Errungenschaften reichen. Während manche Äu-ßerungen an historischen Denkmustern einer Abgrenzung des christlichen Abendlands gegenüber dem Orient anknüp-fen, sehen andere durch die Muslime eine Gefährdung moder-ner Aufklärung und Liberalität. So gibt es quer durch alle Gesell-schaftslager eine gemeinsame ideologische Perspektive, auf der konkurrierende politische oder kulturelle Ansichten zur Ableh-nung eines gemeinsamen Feindes als höheres Ziel kooperieren können. Verstärkt wird diese Perspektive durch die Art und Weise der

Die schleichende Entdemokratisierung Deutschlandsvon Önder Coştan - Sozialwissenschaftler

Önder Coştan

39 39

medialen Präsenz. Die Berichterstattungen zum Islam behan-deln ausschließlich negativ verortete Themen. Der Islam scheint in den deutschen Medien im wesentlichen nur eine Funktion zu haben, nämlich als Gegenentwurf der westlichen Gesellschaft zu dienen, von dem man sich distanzieren muss. Dass sich der kontroverse Integrationsdiskurs hierzulande auch mit Hilfe der Medien sehr stark auf den Islam konzentriert, ist jedoch gewissermaßen nachvollziehbar; denn an Kopftüchern und Minaretten wird der tief greifende Wandel, den die deutsche Gesellschaft innerhalb weniger Jahrzehnte durch die Einwan-derung erfahren hat, unmittelbar sichtbar. Die Sozialstruktur und das Selbstverständnis unserer Gesellschaft werden grundle-gend verändert. Die Fixierung der Integrationsdebatte auf den Is-lam als Ausdruck religiös-kultureller Fremdheit bringt aber auch weitreichende Fehlwahrnehmungen für unsere Gesellschaft mit sich. Denn auf diese Weise verfestigt sich das Vorurteil, dass die offenkundigen Probleme der Integrationspolitik primär durch die „andersartige“ Religion der Eingewanderten bedingt seien. Sobald wir uns mit dem Islam oder den Muslimen befassen, gibt es in der öffentlichen Debatte offenbar eine verbreitete Neigung, Religion und Kultur als wichtigste Ursachen für die Erklärung von familiärem Autoritarismus, Segregationstendenzen und an-deren Fehlentwicklungen anzuführen. Selbst berechtigte Kritik oder Forderungen nach einer Veränderung bestimmter dogmati-scher oder ideologisierter Strukturen geraten dann schnell zum Kulturkampf gegen den Islam. Von daher ist es in der Integrati-onsdebatte wichtig, religiöse und kulturelle Faktoren in Relation mit sozialen, ökonomischen oder politischen Faktoren zu the-matisieren. Im Unterschied zu religiöser Diskriminierung im engeren Sinne, die sich auf das individuelle Glaubensbekenntnis und die per-sönliche religiöse Praxis bezieht, manifestiert sich Islamophobie eher in stigmatisierenden, kollektiven Zuschreibungen. In einer solchen entindividualisierenden Sichtweise besteht die Analogie zu rassistischen Stereotypen, in denen Menschen auf mehr oder weniger austauschbare Exemplare ihrer kulturell definierten „Herkunftsgruppe“ reduziert werden. Entsprechend rücken Ein-wanderer die früher primär über ihre nationale Herkunft defi-niert wurden, vermehrt über ihre Religionszugehörigkeit in den Vordergrund der Wahrnehmung. Die schlichte Tatsache, dass der Islam zu einem dauerhaften Be-standteil der deutschen Gesellschaft geworden ist, scheint im-mer noch viele Bürgerinnen und Bürger zu überfordern. Über Jahrzehnte hinweg war man in Deutschland davon ausgegan-gen, dass es sich beim Islam um eine vorübergehende „Gastar-beiterreligion“ handelte, deren Integration in die Gesellschaft kein Thema sein müsste. In einer den Menschenrechten verpflichteten, freiheitlich-demo-kratischen Gesellschaft ist Religion entgegen einem verbreiteten Vorurteil eben nicht nur Privatsache. Dass sich religiöse Über-zeugungen und religiöses Leben auch öffentlich sichtbar darstel-len können, ist vielmehr Bestandteil der verfassungsrechtlich und völkerrechtlich verbürgten Religionsfreiheit, für die jeder einzelne Bürger im wahrsten Sinne des Wortes bürgt. Dass ein freiheitlicher Rechtsstaat keine Kleiderordnung vor-schreiben kann, findet in der Religionsfreiheit ebenso Rückhalt wie der Bau repräsentativer Moscheen. So ist für ein friedliches Zusammenleben langfristig ein Paradig-menwechsel im Umgang mit dem Islam unabdingbar. Auch bei der politischen Anerkennung der Realität dauerhaften muslimischen Lebens in Deutschland darf es keine Zweideutig-keiten geben. Abstrakte Grundsatzdebatten darüber, ob der Islam in die westliche Gesellschaftsordnung hineinpasse und über-haupt mit der Wertordnung einer liberalen Demokratie kompa-tibel sei, sind trotz völliger Nutzlosigkeit und gefährlicher Sig-nalwirkung nach wie vor sehr beliebt.

Die absolute „Normalität“ muslimischer Präsenz in dieser Ge-sellschaft öffnet den Blick für eine im Grunde triviale Einsicht, die zugleich die Prämisse jedweder Aufklärung bildet. Es ist die Einsicht, dass Menschen auch hinsichtlich ihrer religiösen Ein-stellungen und Praktiken handelnde Subjekte sind. Sie sind nicht nur „Angehörige“ einer Religion, deren Vorgaben sie pas-siv übernehmen, sondern sie verändern und entwickeln sich in ihren religiösen Mentalitäten und Identitäten, sei es durch be-wusste Auseinandersetzung oder durch alltägliche lebensprak-tische Lernprozesse. Daher bedarf es eines differenzierten Bildes des Islams in Deutschland, seiner verschiedenen Strömungen, der vielfältigen Einstellungen und Lebensformen mit der Bereit-schaft, innerislamische Unterschiede mehr als bisher zur Kennt-nis zu nehmen und angemessen zur Sprache zu bringen. Sicher sind Veränderungen der Sichtweise nicht immer leicht und sto-ßen oft auf Hindernisse und Widerstände. Aber diese Schwie-rigkeiten gelten auch für Muslime, die ihrerseits ihr religiöses Selbstverständnis verändern. Männer und insbesondere Frauen, die sich entweder aus dem traditionellen islamischen Kontext herauslösen wollen oder stärker emanzipatorischen Verständ-nissen des Islams den Weg bahnen möchten, erleben ähnliche Widerstände. In diesem Zusammenhang scheint unsere Gesamtgesellschaft eine weitere Etappe der Aufklärung meistern zu müssen. Das kann aber nur im Geiste der Aufklärung selbst gelingen, d.h. im Bemühen um sorgfältige Analyse, in der Kritik und Vermeidung stereotyper Verallgemeinerungen und in der Bereitschaft zu kommunikativer Auseinandersetzung. Mit anderen Worten: Die Bewahrung der Aufklärung und ihrer Errungenschaften ist nur als Fortsetzung der Aufklärung möglich, die sich auf diese Weise einmal mehr als unvollendet erweist. Diese Klarstellung richtet sich auch gegen die verbreitete Vorstel-lung, „westliche Gesellschaften“ hätten die Aufklärung bereits vollkommen hinter sich, während „der Islam“ den Prozess der Aufklärung noch kaum begonnen habe. Bei einer solchen, ver-meintlich kulturell überlegenen Selbstverortung des Westens, gerät der Begriff der Aufklärung rasch zu einer Grenzmarkierung zwischen „dem Eigenen und dem Fremden“. Nicht weniger selbstverständlich als die Anerkennung der dau-erhaften Präsenz des Islams in Deutschland ist die Einsicht, dass das Grundgesetz die normative Grundlage des Zusammen-lebens unserer Gesellschaft darstellt. Die Anerkennung der Ver-fassungsordnung bedeutet aber nicht, sie als eine politische For-derung zu formulieren und speziell an Muslime zu adressieren. Gerade liberale Muslime reagieren daher oft verärgert, wenn auf diese Weise der Eindruck erweckt wird, als müsse man die Muslime erst eigens für die Werte der freiheitlichen Verfassung erziehen und noch einmal speziell auf das Grundgesetz ver-pflichten. Dass das Grundgesetz die Grundlage des Zusammenle-bens in unserer pluralistischen Gesellschaft bildet, ist eine pure Selbstverständlichkeit. Diese Selbstverständlichkeit sollte ihren Ausdruck darin finden, dass man darauf verzichtet, sie gegen-über Muslimen immer wieder mit dem Zeigefinger anzumah-nen oder als Ziel interkultureller und interreligiöser Projekte zu stilisieren. Gründe zum Zweifel an der Verfassungstreue, dürfen nicht pauschal als Problem „des Islams“ oder der muslimischen Bevölkerung in Deutschland angesprochen werden.Es ist höchste Zeit als eine Gesellschaft für die fundamentalen Errungenschaften der Menschenrechte und Freiheiten einzuste-hen, und zwar für alle Menschen in gleicher Weise. Nur so kann unsere Demokratie gestärkt und gelebt werden. Mit dem Grund-gesetz als Fundament hat unsere Republik die besten Voraus-setzungen für ein friedliches Miteinander. Auf diese Grundwer-te gilt es, sich zu besinnen, unabhängig der Herkunft oder der Religion. Anderenfalls werden wir unweigerlich Zeugen einer „schleichenden Entdemokratisierung Europas“

40

Kurfürstendamm 96, 10709 Berlin Tel. 030 - 323 40 27 | Fax 030 - 324 21 93

[email protected] | www.restaurant-tugra.de

das Tugra entführt Sie in die Welt der SultaneTürkische Spezialitäten und Köstlichkeiten

D er Europäische Rat vom 17. und 18. März hat eine umfassende Strategie zur Bewältigung der Flüchtlingskrise verabschiedet. Damit

besteht jetzt die Chance, das Ziel niedrigerer Flücht-lingszahlen auch tatsächlich zu erreichen.Flüchtlinge werden aus einem Schlauchboot auf ein Schiff gerettet. In einer historischen Erklärung einigten sich die EU und die Türkei darauf, dass die Türkei ab 20. März alle irregulär nach Griechenland kommenden Flüchtlinge zurücknimmt. Dabei werde jeder Asyl-antrag individuell bearbeitet, so die Bundeskanzle-rin. Sollte sich nach der Prüfung herausstellen, dass es keinen Asylgrund gibt, würden die Asylsuchenden zurückgeschickt. Ziel ist es, schutzbedürftigen syri-schen Flüchtlingen zu helfen. Geschäftsmodelle von Schleppern und Schmugglern werden zerschlagen.Die Rückführungen selbst sollen am 4. April begin-nen. Im Gegenzug will die EU für jeden illegal ein-gereisten Syrer einen syrischen Flüchtling aus der Türkei legal aufnehmen. Dabei wird die EU Griechen-land logistisch unterstützen und Mittel bereitstellen, um die Unterbringungsmöglichkeiten von Flüchtlin-gen zu verbessern. Die Europäische Asylbehörde und die Grenzschutzbehörde werden verstärkt. Deutsch-land wird dabei einen wesentlichen Beitrag leisten.Aktionsplan mit der Türkei umsetzenDie neue Vereinbarung stärkt auch die Beziehungen der Türkei zur EU. Angestrebt werden eine schnel-le Visa-Liberalisierung, die Eröffnung eines weite-ren Kapitels der EU-Beitrittsverhandlungen sowie die weitere finanzielle Unterstützung des Landes. Die Türkei gewährt knapp drei Millionen Flüchtlin-gen Schutz. Um die Lebensbedingungen dieser Men-

schen zu verbessern, unterstützt die EU die Türkei bis 2018 mit bis zu sechs Milliarden Euro. Etwa für den Schulunterricht der Kinder, die gesundheitliche Versorgung oder Infrastrukturprojekte.Schmugglern das Handwerk legenGemeinsames Ziel der EU und der Türkei ist es, die Geschäftsmodelle der Schmuggler und Schlep-per hart zu treffen und zu zerstören. Zunächst wer-den 72.000 syrischen Bürgerkriegsflüchtlingen legale Wege nach Europa eröffnet. Sie sind Teil der Verein-barung, 160.000 Flüchtlinge solidarisch innerhalb der EU zu verteilen.Zur Sicherung der Außengrenze der EU soll die Euro-päische Grenzschutzagentur FRONTEX zu einer eu-ropäischen Grenzschutz- und Küstenwache ausge-baut werden. Mit der Operation EUNAVFOR MED im Mittelmeer geht die EU gegen Menschenschmuggel vor. Die Bundeswehr beteiligt sich mit zwei Schiffen. Auch die Nato beteiligt sich an der Bekämpfung der Schlepper. Unter deutschem Kommando hat der Na-to-Verband in der Ägäis Position bezogen. Deutsch-land beteiligt sich mit dem Flaggschiff des Verban-des "Bonn".Fluchtursachen bekämpfenDie EU setzt sich außerdem dafür ein, Fluchtursa-chen in den Transitländern und in Afrika zu be-kämpfen. Durch gezielte Förderprojekte sollen die Lebensbedingungen so verbessert werden, dass die Menschen nicht aus Not oder Hunger ihre Heimat oder Flüchtlingslager in den Krisengebieten verlas-sen. Die EU arbeitet hier eng mit dem UNO-Flücht-lingswerk UNHCR zusammen und investiert in die Entwicklung dieser Länder.

“Europa wird Bewährungsprobe bestehen”

Künye / Impressum

Basım Evi / Druckerei:budbrandenburgische universität druckerei und verlagsgesellschaft potsdam mbhKarl-Liebknecht-Straße 24/25, 14476 PotsdamDie Druckerei ist fsc-zertifiziert und es wird klimaneutral gedruckt.

İmtiyaz Sahibi / Inhaberin:Anzeigen / Reklam:Sevim Ercan

eMail: [email protected]

Mobil: +49 176 228 505 74berlinturk Mobil: +49 0176 228 505 74Büro: +49(0) 30 / 537 933 90eMail:[email protected] der BundespressekonferenzRaum: 5315Schiffbauerdamm 4010117 Berlinwww.berlinturk.com Steuernummer: 24/279/61277

Danışma Kurulu / Experten-Team:Dr. Attila Doğan, PD Dr. med. Meryam Schouler-Ocak, Mustafa Öztürk, Gökay Sofuoğlu, Caner Aver, Sinan Kaplan, Sevgi Kalaycı, Mehmet Can Özer, Michael Groys, İlkin Özışık, Emine Ercan, Sevim Aydın, Mike Samuel Delberg, İrfan Taşkıran, Umut Çorlu, Berk Doğuş Koşan, İsmet Mısırlıoğlu, Budem Çağıl Büyükpoyraz, Afrim Disha, Said Jurnal, Cathrin Ebner ve Macit Şahyazici

Baskı / Auflage:

10.000 / SonderausgabeFotoğraflar / Fotos:123rf.com, fotolia.de, photodune.net, Ana-dolu Ajansı, Cihan Haber Ajansı, Metin Yılmaz

Yazı İşleri Müdürü / verantwortlicher Redakteur: Metin YılmazMobil: 0176 228 505 73eMail: [email protected]

Bütün DergilerAlle Zeitschriften

Berlinturk.com

Facebook

Twitter

Baş Editör/HerausgeberGörsel Yönetmen / LayoutÖzgür Ö[email protected]

Wissmannstraße 44, 12049 BerlinReservierung: 030/612 04 336

A l t e W e l t S ı r a l t ı Orientalisches Restaurant

Die Berliner Strafverfolgungsbehörden haben im Jahr 2015 in 256 Verfahren Funkzellenabfragen durchgeführt. Im

Vergleich dazu waren es 500 Verfahren im Jahr 2014 und 305 im Jahr 2013. Das geht aus dem Be-richt an das Abgeordnetenhaus über die Durch-führung von Funkzellenabfragen hervor, den der Senat heute auf Vorlage des Senators für Justiz und Verbraucherschutz, Thomas Heilmann, be-schlossen hat.Die Anlasstaten für einen Antrag auf eine Funk-zellenabfrage und die entsprechende Durchfüh-rung waren insbesondere Mord und Totschlag, Raub und räuberische Erpressung, schwere Dieb-stahlstaten, Brandstiftung und Verbrechen nach dem Betäubungsmittelgesetz.

„Die Funkzellenabfrage hat sich als wichti-ges Ermittlungsinstrument bei schweren und schwersten Straftaten etwa im Bereich der orga-nisierten Kriminalität bewährt“, so Senator Heil-mann.Bei der Abfrage einer Funkzelle werden für einen bestimmten Zeitraum die darin angemeldeten Mobilfunkgeräte erfasst. Die Daten sind nicht individualisiert, die Erfassung lässt noch keine Rückschlüsse auf den Inhaber des Telefons zu.Funkzellenabfragen unterliegen strengen recht-lichen Vorgaben und dürfen nur von einem Rich-ter auf Antrag der Staatsanwaltschaft angeord-net werden.Insgesamt sind bei der Staatsanwaltschaft Ber-lin im vergangenen Jahr fast 160.000 Verfahren eingegangen.

Jahresbericht 2015 zu Funkzellen-Abfragen vorgelegt

Förderung künstlerischer und kultureller Projekte in Höhe von 2,7 Mio Euro vergebenDie Kulturverwaltung des Berliner Senats

vergibt im ersten Verfahren der spar-tenübergreifenden Förderung künstleri-

scher und kultureller Projekte rund 2,7 Mio Euro für 45, teilweise überjährige/mehrjährige, Pro-jekte.Die Förderung richtet sich an Vorhaben, die dem Selbstverständnis Berlins als weltoffene, kreati-ve und geschichtsbewusste Metropole entspre-chen. Gefördert werden künstlerische und kul-turelle Projekte aller Sparten sowie inter- und transdisziplinäre Vorhaben, die in Berlin reali-siert werden und im gegenwärtigen Fördertab-leau der Berliner Kulturverwaltung bisher nicht

oder nur ungenügend berücksichtigt werden konnten.Mit dem neuen Förderprogramm sollen über-wiegend Akteure und Träger der Freien Szene, aber auch Institutionen unterstützt werden.Der 14-köpfigen, spartenübergreifenden Fachju-ry lagen im ersten Auswahlverfahren insgesamt 353 Anträge vor.Der Jury gehören an:Henrik Adler, Andreas Borcholte, Kristoffer Gan-sing, Karin Kirchhoff, Nicola Lepp, Aurélie Mau-rin, Tobi Müller, Carolin Naujocks, Oliver Potratz, Kolja Reichert, Ann Carolin Renninger, Nikola Richter, Frank Weigand, Patrick Wildermann

Artık yatırımlarınızı kazanca dönüştürecek İslami bir bankanız var.

KT Bank AG, Alman hukuk sistemine göre kurulan ilk İslami bankadır. KT Bank faiz karşılığında ödünç para alıp vermez. Ürün alıp ürün satan bir tüccar gibi çalışır. Yatırımlarınızda faiz yerine kar ve zarar ortaklığı yapar. Silah, alkol, tütün, kumar gibi alanlardan ve şe� af olmayan, aşırı borçlu firmalardan uzak durur. Artık size ve değerlerinize yakışan bir banka var. KT Bank.

Daha detaylı bilgiye Berlin, Frankfurt ve Mannheim şubelerimizden, 069 255 10 200 no’lu telefondan veya www.kt-bank.de web sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

KT Bank AG bir Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. iştirakidir.

9719_AZ_Skyline_tr_210x297_RZ.indd 2 21.03.16 10:18

DER NATÜRLICHEJOGHURTDRINK

MIT MANGOSAFT !

www.7guen.com

TÄGLICH LECKER · TÄGLICH FRISCH · TÄGLICH AYRAN

7gün Ayran

7gün macht Fitzu jeder

Jahreszeit!