onİkİ dergİsİ kasim israfil

5
www.onikidergisi.com Kasım 2009 13 İsrafil Boyacı israfilboyaci@hotmail.com Osmanlı Toplumunda Aile Aile bir toplumun en az değişen, en muhafakâzar birimlerinden biridir. Dolayısıyla eğer bir toplumun yaşam biçimini, düşünce yapısını, yönetim biçimini anlamak istiyorsak öncelikle o toplumun aile yapısını çok iyi kavramamız gerekmektedir. Hele hele anlamak istediğimiz toplum eğer Osmanlı İmparatorluğu gibi içinde birçok ‘millet’i barındırmasına rağmen yüzyıllar boyu ayakta kalmayı başarmış yedi iklim dört bucağa hakim olmuş bir toplum ise aile yapısını anlamak konuya bakış açımızı bir hayli genişletecektir. Mahalle: Osmanlı toplumunda ailenin fiziki mekanı mahalledir. Birey için mahalle, ailesinden sonra gelen ilk topluluktur. Osmanlı kültüründe mahalle günümüzde olduğu gibi bir idari birim olmaktan çok bir dayanışma muhitidir. Doğum, evlenme ,ölüm mahalleyi ortaklaşa ilgilendiren ve dayanışmaya sevk eden olaylardır. Hayatın üç önemli safhası olan doğuma, evliliğe, ölüme mahalleli şahitlik eder ve böylece bu üç safha kayıt altına alınmış olur. Bu olaylar genellikle yazılı olarak kayda geçilmez. Her dinden Osmanlı tebbeası bu düzene tabiidir. İnsanlar mahallelinin gözünü ve kulağını üzerinde hisseder. Mahallenin oluşumunda akrabalık ve cemaatleşme önemli etkenlerdir. Genellikle her mahalle bir cemaatin veya bir sülalenin konut alanıdır. Ortaylı’nın deyimiyle mahalleli arasında bir “kefaret zinciri” vardır. Mahalleye yeni bir kimsenin taşınabilmesi için imamla beraber mahalle halkından birinin kefâleti gerekmektedir. Dolayısıyla mahalle halkı birbirini zincirleme kefili, imam da mahallenin tümünün kefilidir. Cemaatin imamı aynı zamanda bu topluluğun ve dolayısıyla da mahallenin lideridir. Gayrimüslim mahallerinde de aynı görev cemaatin ruhani reisine aittir. Tanzimatla birlikte muhtarlıklar oluşturulmuştur ,fakat Osmanlı muhtarı imamın yerine değil yanına koymuştur. Aynı durum gayrimüslim cemaat liderleri için de geçerlidir. 1 1 . İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s.163 Mahallede sınıf ve statü farkı yoktur. Bir paşa konağının karşısında basit bir kâtibin evi bulunabilir ve bu insanlar hergün birbirleriyle karşılaşır hal hatır sorarlar. Mektep, mescid veya kilise veya sinegog, tekke, kahvehane, hamam mahallenin başlıca kurumlarıdır. Mahalle mescidi ve kahvehane erkekler için, mahalle hamamları da kadınlar için bir toplantı ve tartışma platformu olup kamuoyunun oluştuğu merkezlerdir. Genelde evlerde akarsu bulunmadığı için her evde hamam bulunmaz,hamama gidilir. Bunun sonucunda hamam kültürü oluşmuştur. Aile Hukuku: Karı-koca ve çocuklarından oluşan orta sınıftan bir Osmanı ailesi, çekirdek aile kavramına uygun bir şekilde, genellikle 4 ile 7 kişi arasında nüfusa sahiptir. Öte taraftan içinde üç kuşağın bir arada yaşadığı genişçe bir avlu etrafına inşa edilmiş yapılarda yaşayan geniş Osmanlı ailesi vardır. Bu büyük aile karı- koca, evli ve bekar çoçuklar, ebeveynler, evlatlıklar, hizmetkarlâr, yaşlı dadı, yakın akrabalardan

Upload: ramazan-demir

Post on 09-Mar-2016

237 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

ONİKİ DERGİSİ KASIM EMRE

TRANSCRIPT

www.onikidergisi.com Kasım 2009

13

İsrafil Boyacı [email protected]

Osmanlı Toplumunda Aile

Aile bir toplumun en az değişen, en muhafakâzar birimlerinden biridir. Dolayısıyla eğer bir toplumun yaşam biçimini, düşünce yapısını, yönetim biçimini anlamak istiyorsak öncelikle o toplumun aile yapısını çok iyi kavramamız gerekmektedir. Hele hele anlamak istediğimiz toplum eğer Osmanlı İmparatorluğu gibi içinde birçok ‘millet’i barındırmasına rağmen yüzyıllar boyu ayakta kalmayı başarmış yedi iklim dört bucağa hakim olmuş bir toplum ise aile yapısını anlamak konuya bakış açımızı bir hayli genişletecektir. Mahalle: Osmanlı toplumunda ailenin fiziki mekanı mahalledir. Birey için mahalle, ailesinden sonra gelen ilk topluluktur. Osmanlı kültüründe mahalle günümüzde olduğu gibi bir idari birim olmaktan çok bir dayanışma muhitidir. Doğum, evlenme ,ölüm mahalleyi ortaklaşa ilgilendiren ve dayanışmaya sevk eden olaylardır. Hayatın üç önemli safhası olan doğuma, evliliğe, ölüme mahalleli şahitlik eder ve böylece bu üç safha kayıt altına alınmış olur. Bu olaylar

genellikle yazılı olarak kayda geçilmez. Her dinden Osmanlı tebbeası bu düzene tabiidir. İnsanlar mahallelinin gözünü ve kulağını üzerinde hisseder.

Mahallenin oluşumunda akrabalık ve cemaatleşme önemli etkenlerdir. Genellikle her mahalle bir cemaatin veya bir sülalenin konut alanıdır. Ortaylı’nın deyimiyle mahalleli arasında bir “kefaret zinciri” vardır. Mahalleye yeni bir kimsenin taşınabilmesi için imamla beraber mahalle halkından birinin kefâleti gerekmektedir. Dolayısıyla mahalle halkı birbirini zincirleme kefili, imam da mahallenin tümünün kefilidir. Cemaatin imamı aynı zamanda bu topluluğun ve dolayısıyla da mahallenin lideridir. Gayrimüslim mahallerinde de aynı görev cemaatin ruhani reisine aittir. Tanzimatla birlikte muhtarlıklar oluşturulmuştur ,fakat Osmanlı muhtarı imamın yerine değil yanına koymuştur. Aynı durum gayrimüslim cemaat liderleri için de geçerlidir.1

1 . İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, s.163

Mahallede sınıf ve statü farkı yoktur. Bir paşa konağının karşısında basit bir kâtibin evi bulunabilir ve bu insanlar hergün birbirleriyle karşılaşır hal hatır sorarlar. Mektep, mescid veya kilise veya sinegog, tekke, kahvehane, hamam mahallenin başlıca kurumlarıdır. Mahalle mescidi ve kahvehane erkekler için, mahalle hamamları da kadınlar için bir toplantı ve tartışma platformu olup kamuoyunun oluştuğu merkezlerdir. Genelde evlerde akarsu bulunmadığı için her evde hamam bulunmaz,hamama gidilir. Bunun sonucunda hamam kültürü oluşmuştur. Aile Hukuku: Karı-koca ve çocuklarından oluşan orta sınıftan bir Osmanı ailesi, çekirdek aile kavramına uygun bir şekilde, genellikle 4 ile 7 kişi arasında nüfusa sahiptir. Öte taraftan içinde üç kuşağın bir arada yaşadığı genişçe bir avlu etrafına inşa edilmiş yapılarda yaşayan geniş Osmanlı ailesi vardır. Bu büyük aile karı- koca, evli ve bekar çoçuklar, ebeveynler, evlatlıklar, hizmetkarlâr, yaşlı dadı, yakın akrabalardan

www.onikidergisi.com Kasım 2009

14

oluşur. Osmanlı ailesinde hizmetkârlarda aile fertlerinden sayılır. Genç hizmetkârlar ailenin fertleri gibi sayılarak evlendirilir, çeyizleri temin edilir. Yaşlı dadılara da ebeveyn gibi saygı gösterilir. İngiliz mâlikanelerindeki gibi maaşla çalıştırılan basit bir hizmetçi değildir, Osmanlı hizmetkârı.2 Müslümanlığı kabul eden çoçuklar özellikle evlat edilir,evlet edenin mirascısı olur. Bu tip evlat edinmenin yanında “ahretlik” denilen insanlarda ailenin birer ferdidir. Bunlar hiçbir hakkı olmayan ve vazifeli olarak ev halkına dahil edilen çocuklardır. Bu gelenekle günümüz toplumsal sorunlarından biri olan “kimsesiz çocuklar” sorununun da önüne geçilmiş oluyordu. Evlenme: Osmanlı toplumunda ayrı dinden gruplar arasında evlenme genellikle olmazdı. Dinî hükümler, Müslüman erkeğe bu hakkı verir, fakat gayrimüslim cemaatler buna karşı çıkmaktadırlar.3

İslâm hukukunda nikâhın geçerli olabilmesi için resmî bir görevlinin ya da bir din adamının bulunması ön şart değildir. Tarafların ve

2 . Erol Özbilgen, Bütün Yönleriyle Osmanlı, s.449 3 . Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.416 : Bir müslüman Kitab Ehli denilen bir Yahudi ve Hıristiyan bir kadınla evlenebilir. Müslüma bir kadın ise hiçbir garrimüslimle evlenemez.

şahitlerin bulunması yeterlidir.4 Ancak yeni bir ailenin başlangıçı olduğu için nikâh akdîne mahalle imamı ve mahallelilin şahitliğiyle veya çok rastlanmasa da mahkemelerde kadı tarafından sicile işlenerek resmiyet kazandırılır. Evlenirken erkek kadına , günümüzde raslanan “başlık” âdetinden farklı, bütünüyle kadına ait olmak üzere ödenen “mehr” denilen bir nikâh bedeli ödemektedir. İslâm hukukuna göre mehr, nikâhtan önce ve nikâhtan sonra veya vefat halinde terekenin taksiminden önce olmak üzere iki kısımda zevcenin bizzat kendisine verilir.5 Mehr, zevcin vefatı halinde terekede önceliği olan alacaklar arasındadır. Buna karşın bugün olduğu gibi o dönemlerde de İslam öncesi bir gelenek olan damat adayının “başlık,namzedlik akçesi, kalın” adı altında kız babasına veya akrabalarına bir para ödemesi durumuylada çokça karşılaşılmaktadır. Buradan bugünkü toplumsal sorunlarımızdan biri olan başlık dediğimiz gelenek o devirlerde de şer’i hükümlere aykırı olmasına rağmen

4 . Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.414 : “Nikâh denilen evlenme akdi karı-koca oacak müslümanlar veya bunların velileri veya vekilleri arasında iki mümin erkeğin veya bir erkekle iki mümin kadının şahidlikleri ile gerçekleşir. Çiftlerden biri tarafından teklif ve diğeri tarafından kabul olur.” 5 . Nisa suresi, 4.ve 20. ayet

süregeldiği sonucuna varabiliriz. Evlilikde durmamız gereken diğer bir kavram “polygamie (çok karılılık, teaddüd-ü zevcat)” kavramıdır. Genel sanının aksine, Osmanlı toplumunda çok karılılık pek görülmez. Nitekim Sayın İlber Ortaylı bu gerçeği bir Alman seyyahı olan Solomon Schweigger’in espirili bir üslupla söylediği , “Türkler dünyaya, karıları da onlara hükmeder. Türk kadını kadar gezen, eğleni yoktur. Çok karılılık yoktur. Herhalde bu işi denemiş, dert ve masrafa neden olduğunu anlayıp vazgeçmişler. Boşanma pek görülmüyor. Çünkü erkek para ve eşya veriyor ve kız çocuk anaya kalıyor” sözleriyle de destekliyor. 6

Üzerinde durmamız gereken bir diğer konu da boşanmadır. Osmanlı toplumunda hem müslümanlar hem de gayrimüslimler boşanmayı hoş karşılamazlardı. Halbûki Müslüman erkeğin eşini boşaması için sadece boşadığı kadının nafakası ve mehrini vermesi yeteliydi, hukuken sebep aranmazdı. Fakat bu işlemin dinen uygun olmaması ve mensup olunan cemaatin-mahallenin- bunu hoş karşılamaması boşanma hadiselerini azaltıyordu.7

6 . İlber Ortaylı, a.g.e., s.67 7 . Ö. Nasuhi Bilmen, a.g.e. , s.414 : “İffet ve fenalık bakımından bir

www.onikidergisi.com Kasım 2009

15

Buradan Osmanlı toplumunda bugünkü toplumsal sorunlarımızdan bir diğeri olan boşanmanın da devlet bazında bir sorun olmadığı sonucunu çıkarabiliriz. Çünkü boşanırken erkeğin mehr parası ödemesi ve eşya vermesi, kız çocuğun anaya bırakılması ,ilaveten, mensubu olunan cemaatin birey üzerindeki baskısı boşanmaları büyük ölçüde engelliyordu. Kadın-erkek: Osmanlı ailesinde erkek örf ve âdetleri muhafaza eder , kadın da yeni nesillere geçmesini, devamını sağlardı. Kadınla erkek arasında iş bölümü bulunmaktadır. Günümüzde bir çok Anadolu şehrinde olduğu gibi, ailenin geçimini sağlamak erkeğe, evin ekonomisi,düzeni kadına aittir.8 Ailede babanın diğer aile bireyleri üzerinde otoritesi vardır. Bu otorite vasıtasıyla ailenin dış ilişkileri, mali işleri, etrafla olan sorunların çözümü sağlanmış olur. Eğer baba yoksa, bu işlere en büyük ağabey bakar. Fakat buhukuki bir zorunluluk değildir, gelenekten ibarettir. Osmanlı toplumunda aslında kadın örf ve adetlerin yeni nesillere geçmesini ve devamlılığı sağladığından toplumun esas unsurudur. Anne, Osmanlı uyruklarını doğurup yetiştirecek gerçek fenalık yüz gösterirse, boşama meşrudur. Faakat böyle bir gerek ve zaruret bulunmadıkça boşama kötüdür.” 8 . Erol Özbilgen, a.g.e., s.450

unsurdur. Bu nedenle onun yabancı tebaalıya gitmesi istenmemektedir. Müslüman kadının gayrimüslim zevce varmasının yasak olması, Osmanlı Yahudisi kadının Yabancı uyruklu Yahudiye izdivacının yasak olması, yine Osmanlı tebaasından Müslüman bir kadının İranlı Müslüman bir erkekle evlenmesinin yasak olması Sayın Ortaylı’nın bu uygulamaya verdiği örneklerden birkaçıdır. Buradan damat adaylarına kısıtlama getirilirken damat adayının mensubu olduğu dine değilde daha çok Osmanlı tebaasından olup olmamasına dikkat edildiğini görmekteyiz. Çünkü Osmanlı zihniyeti geleceğin Osmanlı tebaası olacak olan zamanın çocuğunu yetiştirecek olan anneye çok önemli bir misyon yüklemişti: geleneğin devamlılığını sağlamak. Osmanlı toplumunda kadın kafes arkasına itilmemiştir. Osmanlı toplumunda bulunmayan unsur bugün de toplumumuzun bir gerçeği olan kadın ile erkeğin beraberliğidir. Osmanlı kadını da eğlenir fakat bu batı toplumlarında olduğu gibi kadınla erkeğin birlikte eğlenmesi şeklinde olmaz. Kadınlar kendi aralarında toplanır çeşitli etkinlikler düzenleyerek eğlenir,

erkeklerde kendi aralarında toplanıp eğlenirler. 9 Ailede çocuk: Osmanlı toplumunda çok çocuklu aile sayısının fazla olmadığı kanısına Sayın İlber Ortaylı’nın Osmanlı Toplumunda Aile adlı kitabında nakletmiş olduğu Bursa şer’iyye sicilleri kaynaklı tablodan yararlanarak varabiliriz:

Çocuk sayısı

Şehir aileleri

Köy aileleri

0 74 18

1 77 21

2 74 26

3 43 39

4 22 26

5 5 19

6 5 6

7 - 2

8 - 2

9 - 1

Tablodan gördüğümüz üzere aynen günümüzde olduğu gibi şehirli ailelerde çoçuk sayısını köylü ailelerde çocuk sayısından daha azdır. Tabloya şehirli- köylü aile ayrımı yapmadan baktığımızda ise çocuk sayısının fazla denecek oranda oladığını görmekteyiz. Tabi savaş olması ve hastalıkların çocuk sayısının az olmasının sebepleri olabileceğini gözardı etmememiz gerekir. Üç nesil bir arada yaşayan geniş Osmanlı ailesinde yeni doğan çoçuğun kendi ana babası dışında dede

9 .İlber Ortaylı, a.g.e. , s.115

www.onikidergisi.com Kasım 2009

16

ve nine, amca gibi başka koruyucular da vardır. Dolayısıyla herhangi bir sebeple ane babasını kaybetse bile kimsesiz değildir. Dolayısıyla toplum toplumsal bir sorundan korunmuş olur. Bununla beraber devlet pek çok durumda yeni doğanı muhafaza etmektedir. Hangi dinden olursa olsun ihtiyacı olan ailelere yardım edilmekte, çoçuklu dul kadınlara , hatta terk edilmiş çocukların bakımını üstlenen kimselere, babasız doğan çocukların bizzat kendisine maaş bağlanmaktadır.10 Bu duruma örnek olarak Sayın Ortaylı’nın nakletmiş olduğu örneklerden birkaçını nakledebiliriz: Eylül 1854’te Gülniz Hatun diye birine maaş bağlanmasıdır. Nedeni ise kocasının ölümünden 26 ay sonra çocuk doğurmasıdır.bir diğer örnek; İstanbul’da Silivrikapı’da sokağa bırakılan bir çocuğun bakımı üzerine alan Hatice adlı kadına maaş bağlanmasıdır.

Çocuğun aile içi eğitimiyle genellikle geleneği temsil eden dede ve nine ilgilenir. Osmanlı toplumunda Tanzimat’a kadar her dinî zümre, çocuklarının ilk eğitimini kendi örgütleyip kurardı. Müslüman çocuk, mahalledeki hocanın öğrettiği sıbyan mektebine; Musevi çocuk, sinegogun yanındaki “heder” denen küçük okula,

10 .İlber Ortaylı, a.g.e. , s.112

Hıristiyanlar papazların eğitimine bırakılıyor.11

Sıbyan mektebi denilen ilköğretim okuluna başlamak için bir yaş belirlenmemiştir. Her çocuk kendi bünye ve mizacı açısından olgunluğu yeterli göürlen yaşta iken okula gönderilir. Üstelik eğitim sınıf ve ders yılı ile bağlantılı olmadığından, yılın isteildiğibir zamanında okula başlanabilirdi. Çocuğun sıbyan mekteplerinde eğitim görmesi şart değildir. Evinde de yeterli eğitim alabilir. Sonrasıda medreselerde ya da devletin kalemlerinde şakird olarak çalışırlar veya ihtiyarî olarak herkese açık olan cami derslerinde, tekkelerde öğrenmelerini devam ettirebilirler.12

Aynı zamanda mahallenin çocuğun eğitimdeki rolu büyüktür. Başarıya göre çocuğu tebrik etme veya kötü davranışa karşı çocuğu kınama çocuğun üzerinde büyük etkiye sahiptir. Mahalleli kendi yaşayışına, inanışına göre çocuğun yaptığı davranışlardan iyilerini ödüllenirir ve över, istenmeyen davranışlarda ise çocuğu yerer. Dolayısıyla çocuğu sürekli bir mahalle-cemaat- kontrolü altında tutarak toplumun en muhafakâzar birimi olan aile ve mahalle korunmuş ,geleneklerin devamlılığı

11 . İlber Ortaylı, a.g.e. , s.109 12 . Erol Özbilgen, a.g.e., s.113

sağlanmış olur. Bu sayede cemaatin devamlılığı sağlanır. Miras: Osmanlı cemiyetinde ve ailesinde miras dinî farklara göre taksim edilir. Müslüman ailede kız çocuğa verilen hisse erkek evlâdınkinin yarısı kadardır. Buna karşılık ananın hisseside daha azdır. zevcenin mehri ve nafakası hesabı terekeden ayrılarak taksim yapılır. Hıristiyanlar da tek kadın evliliğine cevaz verir ve kendi miras hukuklarına göre işlem yapılır.13 Fakat bazı uygulamaları hayli şaşırtıcıdır. Gayrimüslimler kendi dinî cemaat hukuklarına tâbi olmakta serbest iken nikâh akdi için, miras hukukkunda devletin garantisini sağlamak açısından şer’î mahkemeye gidiyorlar ve nikâh sözleşmelereini sicillere kaydettiriyorlardı.14. Miras hukukunun nasıl uygulandığını görmek için Sayın Oryaylı’nın Osmanlı Toplumunda Aile adlı kitabında Kayseri Şer’iyye sicillerinden nakletmiş olduğu şu miras taksimini incelemektte fayda var: menkul ve gayrimenkulden oluşan 2940 kuruş değerindeki terekesinden masrafları düştükten sonra kalan 2830 kuruş şöyle taksim ediliyor:15

Kuruş

Hissei zevce-i mezbure

353

13. İlber Ortaylı, a.g.e. , s.80 14 . Erol Özbilgen, a.g.e., s.450 15 . İlber Ortaylı, a.g.e. , s.82

www.onikidergisi.com Kasım 2009

17

İbn-i kebîr 550

İbn-i kebîr 550

İbn-i sağîr 550

Bint-i kebire-i mezbure

275

Bint-i kebire-i mezbure

275

Bint-i kebire-i mezbure

275

Tablodan gördüğümüz gibi kız evlatlatların hisseleri erkek evlatların hisselerin yarısı kadardır. Zevceye düşen payda erkek evladına düşen paydan daha azdır. KAYNAKÇA: ORTAYLI, İlber : “Osmanlı Toplumunda Aile” { Not: Bu çalışmanın iskeleti Sayın Ortaylı’nın bu eseri gözönünde bulundurularak şekillenmdirilmiştir.}

ÖZBİLGEN, Erol: “Bütün Yönleriyle Osmanlı”

BİLMEN, Ömer Nasuhi: “Büyük İslâm İlmihali”