yaĞmur ormani surinam’da güney amerika’da bir ülke ...cagan/2009 mart atlas surinam.pdf ·...

8
54 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 55 Surinam’da Tembel Olmak Güney Amerika’da bir ülke; yüzölçümünün yüzde doksanı yağmur ormanı. Bakir köşelerine sadece nehir kanolarıyla ulaşılıyor. Dev ağaçların gölgesine binlerce tür kuş, sürüngen, memeli ve böcek renklerini katıyor. Tembel hayvan sessizliğin tadını çıkarırken, oselot kedileri gece ava çıkıyor. Surinam, tropik kuşağın keşfedilecek sırlarla dolu en canlı köşesi. YAZI VE FOTOĞRAFLAR: DR. ÇAĞAN ŞEKERCİOĞLU Surinam’ın yağmur ormanları tembel hayvanın (Bradypus tridactylus) yuvası. Son derece ağır hareket eden bu gizemli memeliyi bulmak oldukça zor, çünkü postu sayesinde kendini çok iyi kamufle ediyor. YAĞMUR ORMANI

Upload: others

Post on 05-Feb-2021

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 54 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 55

    Surinam’da Tembel Olmak

    Güney Amerika’da bir ülke; yüzölçümünün yüzde doksanı yağmur ormanı. Bakir köşelerine sadece nehir kanolarıyla ulaşılıyor. Dev ağaçların gölgesine binlerce tür kuş, sürüngen, memeli ve böcek renklerini katıyor. Tembel hayvan sessizliğin tadını çıkarırken, oselot kedileri gece ava çıkıyor. Surinam, tropik kuşağın keşfedilecek sırlarla dolu en canlı köşesi. YAZI VE FOTOĞRAFLAR: DR. ÇAĞAN ŞEKERCİOĞLU

    Surinam’ın yağmur ormanları tembel hayvanın (Bradypus tridactylus) yuvası. Son derece ağır hareket eden bu gizemli memeliyi bulmak oldukça zor, çünkü postu sayesinde kendini çok iyi kamufle ediyor.

    YAĞMUR ORMANI

  • 56 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 57

    dünya tropik orman kuşlarının durumu-nu sunmak için oradaydım.

    Tipik bir tropik ülke olan Surinam’ın başkenti Paramaribo’da sıcak ve nem ken-dini hemen hissettiriyordu. Hollanda’yı andıran tahta evlerin bir kısmı pırıl pı-rıldı ama birçoğu da tropik nem, küf ve mantarlara boyun eğmişti, yavaş yavaş çürüyordu. Ancak bu da farklı bir hava veriyordu bu ufak şehre. Yağmur or-manı yerlileri, Afrika kökenliler, Endo-nezya, Çin, Hindistan ve 1975’e kadar kolonisi olduğu Hollanda’dan gelenler Surinam’da zengin bir kültürel mozaik oluşturuyordu. Turistler tarafından unu-tulmuş olduğu için de “gringoların” cirit attığı bir yer değildi.

    Surinam’da ilk yaptığım işlerden biri, ülkenin bir numaralı kuşçusu Otte Otte-ma ile Paramaribo çevresinde daha önce görmediğim kuş türlerinin peşine düşmek oldu. Sabahı yemyeşil, serin, terk edilmiş bir kahve plantasyonu olan Peperpot’ta, düzinelerce farklı türün sesiyle karşıla-dık. Yağmur ormanı, kahve bitkilerini tamamen kaplamıştı. Tepemizden geçen Amazon papağanları (Amazona amazo-nica) canhıraş sesler çıkarıyordu. Latince ismi Picumnus minuttisimus (küçücük ağaçkakancık) olan bir Guyana ağaçka-kancığı, minik bir dikiş makinası gibi son hızla bir dalı gagalıyordu. Mavi gözlü ve fildişi gagalı Psarocolius decumanus ise geçmişte bu türü halkalarken elimi par-çalayan keskin gagasıyla ağaç üzerindeki bitkilerin içinde böcek arıyordu. Ama sabahın en güzel sürprizi hayatımda gör-

    manına sahip ülkesi olması. Amazon’un meşhur yağmur ormanlarının devamı olan bu zengin ve çoğunluğu el değme-miş alan, Brezilya’daki benzerlerine göre daha iyi korunmuş durumda. Bu özel-likleri nedeniyle Dünya Tropik Biyoloji Derneği (ATBC), 2008 yılı konferansı-nı Paramaribo’da yaptı. Ben de Dr. Bill Laurance’in düzenlediği sempozyumda

    dünyanın en büyük denizkaplumbağası Dermochelys coriacea yuva yapıyor.

    Surinam’ın alanı yaklaşık Doğu Ana-dolu Bölgesi kadar ama 470 bin kişinin yaşadığı ülkede nüfus yoğunluğu kilo-metrekare başına sadece 2,7 kişi, bu sa-yede doğa pek bozulmamış durumda. Surinam’ın özelliği, yüzölçümüne göre dünyanın en yüksek oranda yağmur or-

    Seyahat rehberi olmayan yerlere gitmeyi severim. Ama buraları bulmak giderek zorlaşıyor, artık Antarktika’nın bile rehberi var.

    Ama Surinam’ın hâlâ yok. Halbuki bu ufak ülke Güney Amerika’nın en güzel sürprizlerinden biri. Yüzölçümünün yüz-de 90’ını jaguarların hüküm sürdüğü yağ-mur ormanları oluşturuyor, kıyılarında

    Kapok ya da ipek pamukağacı (Ceiba pentandra), 50 metreye varabilen boyuyla yağmur ormanının en ihtişamlı üyelerinden. Pamuğu andıran tohumları rüzgâr sayesinde uzak mesafelere yayılıyor. Düzgün gövdesinden kano, tohumu saran pamuksu liflerdense yastık yapılıyor. Dalları arasında sayısız canlının yaşadığı kapok ağacı, Mayalar tarafından kutsal sayılıyordu (solda). Dünyadaki 6 binden fazla kurbağa türünün çoğu tropik bölgelerde yaşıyor. Ama küresel ısınma, ormanların yok olması ve bir deri mantarı yüzünden yüzde 40’ının soyu tehlikede. Surinam boynuzlu kurbağası (Ceratophyrs cornuta), geniş ağzıyla ufak fareleri bile yutabiliyor. Sadece 2005 yılında Surinam’da 24 yeni kurbağa türü keşfedildi (üstte).

  • 58 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 59

    şıma uçak kiralamam ise binlerce dolar demekti. Neyse ki bu bir tropik biyoloji toplantısıydı ve benim gibi yağmur or-manı tutkunu birçok biyolog vardi. Farklı disiplinlerden bilim adamlarından oluşan ekip, ülkenin zengin ormanlarına yola çıkacaktı. Bu kalabalık grupla tekne ve uçak kiralamak makuldü. Ama oralara ender kuş türlerini görmek için gidiyor-dum, araziye ancak sabah dokuzda çıkan 12 kişilik bir grupla fazla kuş veya meme-li gözlemleyemezdim. Gideceğimiz Orta Surinam Doğa Koruma Bölgesi’nin pati-kalarında tek başına dolaşmam ise yasak-tı. Şimdiye kadar bu patikalarda birçok

    bicolor) idi. Ama bu ender rastlanan, ufak ve grimsi kuş, muhteşem kırmızı aynakların (Eudocimus rubber) yanında çok silik kaldı. Günbatımına doğru uçan bu kuşların parlak kan kırmızısı rengi güneşi bile gölgede bırakıyordu. Toplam 100 kuş türü gördüğümüz şahane günü bitirdik. Surinam zengin doğasıyla şim-diden gözüme girmişti.

    T ropik biyolojinin en yeni araştırma-larının sunulduğu konferansın ardın-dan Surinam’ın uçsuz bucaksız yağmur ormanlarını ziyaret vakti gelmişti. Ama ücra ormanlara yol gitmiyordu. Tek ba-

    düğüm 5 bininci kuş türü olan Euphonia finschi idi. Bu da dünyadaki 10 bin kuş türünün yarısını doğada gördüğüm anla-mına geliyordu. Bu sayıya Surinam dışın-da görülmesi çok zor olan bu özel kuşla varmak çok güzeldi.

    Sonraki durağımız Atlas Okyanusu kıyısındaki Weg naar Zee’ydi. Tuzlu suda büyüyen mangrov ormanlarına has kuşları ararken, dünyada sadece Ori-noco ve Amazon nehirleri arasındaki mangrovlarda ender olarak görülen kızıl yengeç şahinine (Buteogallus aquinoc-tiallis) rastladık. Buraya özel diğer bir kuş ise iki renkli konigaga (Conirostrum

    Pembe ayaklı tarantula (Avicularia sp.) yağmur ormanının ürkütücü sakinlerinden (karşı sayfada, üstte). Sincap maymunu (Saimiri sciureus) ise şirinliğiyle ünlü. Oyunu seven bu hayvanlar Çağan Şekercioğlu’nun da kaldığı araştırma istasyonuna gelip muz çalmaya bile cesaret ediyor (karşı sayfada, altta). Agutiler (Dasyprocta leporina) Güney Amerika yağmur ormanlarına has bir kemirgen. Yırtıcı hayvanlarca avlandıklarından çekingen olan agutiler, ürktüklerinde arka kısımlarındaki kılları dikerek daha büyük gözüküyor. Ağırlığı 3 ile 6 kilo arasında değişen bu hayvanlar orman zeminindeki bitki, meyve ve tohumlarla besleniyor (üstte).

  • 60 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 61

    200 metre genişliğindeki nehirde son hız-la yola çıktık. Elektrikli testereyi andıran motor sesi ormanın huzurunu bozsa da üzerimizden düzinelerce tür kuş geçiyor-du. Çığlıklar atan macaw papağanları, orman leylekleri (Mycteria americana), son derece zarif kırlangıçkuyruklu çay-laklar (Elanoides forficatus), uçan gagala-rı andıran tukanlar derken saatler geçti, öğle yemeği için kıyıya yanaştık. Yemeği 10 dakikada bitirip bir patikada kuş göz-lemeye gittim. Geri dönerken karşıma çıkan dört borazancı kuşu (Psophia cre-pitans) günün en güzel keşfiydi. Yarım metrelik, parlak siyah renkli ve gri kanatlı bu kuşlar, genellikle gruplar halinde do-laşır ve yerdeki meyve ve böcekleri yer. Kolayca evcilleştirildiklerinden, yılanla-rı öldürebildiklerinden ve herhangi bir tehlikede yüksek sesle haykırdıklarından bazı Amazon ormanı yerlileri tarafından “bekçi kuş” olarak beslenirler.

    yabancı kaybolmuştu. Yerel rehber şarttı. Neyse ki mesai bitmeden Fungu Adası Araştırma İstasyonu’ndan sorumlu Suri-nam Doğa Koruma Vakfı STINASU’ya gittim ve kendim için ayrı bir rehberin ücretini verdim. Artık yağmur ormanına daha hava aydınlanmadan girebilecek, ender rastlanan canlıları arayabilecektim.

    Amerika’dan gelen kız arkadaşım Tan-ya Williams’ın da katılmasıyla sabahın altısında yola çıktık ve muazzam Coppe-name Nehri’ne vardık. Bundan sonra bizi sekiz saat ve 160 kilometrelik bir nehir yolculuğu bekliyordu. Hedefimiz 16 bin kilometrekarelik Orta Surinam Doğa Ko-ruma Bölgesi’nde bulunan Raleighvallen (Raleigh Şelaleleri) idi. Dünyanın en bü-yük ve bozulmamış yağmur ormanlarına sahip bu bölgede jaguar, sekiz çeşit may-mun ve tüm Türkiye’dekinden daha fazla kuş türü (467) görmek mümkündü.

    Roketleri andıran teknelere bindik ve

    Beyaz yüzlü saki maymunu (Pithecia pithecia), Surinam’daki sekiz maymun türünden biri. Yağmur ormanının alt kesimlerinde yaşayan bu tür meyve, böcek ve tohumlarla besleniyor (karşı sayfada). Ormanda kimi zaman sırtında yavrusuyla görülen altın elli tamarin (Saguinus midas), adını el ve ayaklarının sarı renginden alıyor. Bu maymunlar birkaç bireylik aileler halinde yaşıyor, meyve ve böcekle besleniyor (üstte).

  • 62 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 63

    vatoz, elektrikli yılanbalığı ve piranha dolu nehri boylaması demekti. Ama kap-tanın ustalığı ve teknenin önündeki göz-cü sayesinde, hava karardıktan iki saat sonra kampa vardık.

    D evasa Coppename Nehri’nin ortasın-daki Fungu Adası’nda kurulu tah-ta kulübelerden oluşan kamp, yağmur ormanının huzurlu sessizliğine gömül-müştü. Kulübemizin bir tarafı tamamen açıktı ve nehre bakıyordu. Duştaki dev tarantula bizi şaşırttıysa da o sadece bö-ceklerin peşindeydi ve sayesinde etrafta hiç karafatma yoktu. Uzun bir günden

    daha da zorlaştırıyor. Ben de bu yüzden Tanya’nın tembel hayvan sorusuna “pek şansımız yok” diye yanıt verdim. Ama yarım saat sonra bir tembel hayvan nere-deyse teknemizin içine düşüyordu, sudan sadece iki metre yukarıdaki bir daldan sallanıyordu. Dünyalar Tanya’nın olmuş-tu. Ben de en çok görmek istediği hayvanı aradan çıkardığımız için mutluydum. Ar-tık kuş aramaya daha fazla vakit ayırabile-cektik. Ama yolumuz bitmek bilmiyordu. Karanlık basmıştı ve nehir tehlikeli hale gelmişti. Suda birçok ağaç kütüğü vardı. Saatte 30 kilometre hızla birine çarpmak, karanlıkta hepimizin timsah, anakonda,

    Nehir yolculuğunun kalanında diğer sürprizler bizi bekliyordu. Ağaçların di-binden ilerlerken sudan bir kafa çıkıp hemen geri daldı. Bu, yağmur ormanı-nın en iri memelisi Tapirus terrestris idi. Atlarla uzaktan akraba olan tapirler 300 kiloyu bulabiliyor. Jaguarların bile kolay kolay öldüremediği tapirlerin soyu aşırı avlamadan dolayı tehlikede. Bu ürkek ve ender hayvanı gördüğümüz için çok şanslıydık. Ama Tanya’nın en çok gör-mek istediği canlı, ormanın bol kıllı sa-kini tembel hayvandı. Ağır hareketlerin-den dolayı postlarında büyüyen yosunlar ve güveler, tembel hayvanın görülmesini

    Görülmesi en zor memelilerden gece avcısı oselot (Leopardus pardalis), jaguarın akrabası ve yağmur ormanlarındaki birçok hayvanın korkulu rüyası. Muhteşem kürkü bu nadir tür üzerinde av baskısı yaratıyor (üstte). Guyana kayahorozunun (Rupicola rupicola) parlak turuncu renkteki erkekleri ormanın içinde “lek” adı verilen noktalarda toplanıp dişilere kur dansı yapıyor. Lek üreme sistemi, yağmur ormanının birçok meyvecil kuş türünde görülüyor, kayahorozunun da içinde bulunduğu Cotingidae ailesinde ise en uç noktaya ulaşıyor (karşı sayfada, üstte). Kendini nadiren gösteren kuşlardan Bucco capensis, ormanın alt katmanlarında sessizce ve kıpırdamadan hayatını sürdürüyor; gözüne kestirdiği böcek ve ufak omurgalıları yiyor (karşı sayfada, altta).

  • 64 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 65

    uyanmıştık. Tekneden çamurlu kıyıya atladık. Yağmurlu mevsimde patika bir çamur deryasıydı. Bata çıka daha 200 metre gitmemiştik ki geçeceğimiz ilk dereye geldik. Sırtımda 20 kilogramlık yükle çamurlu suya girdim ve belime kadar battım. Yürümek çok zordu. Ze-min yarım metre çamurla kaplıydı ve içi dallarla doluydu. Ayağımı kesmem bu mikroplu ortamda enfeksiyon demekti. Tek tesellim Tanya’nın doktor olmasıydı ama ayağımda bir enfeksiyonla iki hafta yağmur ormanlarında yürümek hiç eğ-lenceli olmazdı.

    O gün daha birçok çamurlu dere geç-tik. Bazen devrilmiş kütüklere tu-tuna tutuna, bazen çıplak ayakla, bazen de karşıya atlayarak. Ama karşımıza çı-kan düzinelerce kuş ve diğer canlılar çektiklerimizi unutturdu. İlk kilometre-de karşımıza ordu karıncaları ve takipçi karıncacı kuşlar çıktı. Kimi zaman 20 milyon bireylik sürüler oluşturan ordu karıncaları, orman zeminini yağmalayan minik barbarlar gibidir. Başparmağı ya-racak güçteki çeneleriyle yakaladıklarını

    sonra yağmur ormanının gizemli sesle-rini dinleyerek kendimden geçtim. Ertesi gün çok daha uzun olacaktı.

    Tropik kuşakta dört mevsim değil, genellikle yağmurlu ve kurak iki mevsim yaşanır. Yıl içinde günbatımı ve gündo-ğumu saatleri çok az değişir, tam ekva-torun üzerinde ise hiç değişmez; altıda doğar, altıda batar. Bizim bulunduğumuz nokta 4 derece kuzey enleminde oldu-ğundan ekvatora sadece 500 kilometre uzaktaydık. Sabah beşte hava zifiri karan-lıktı. Tekrar yatmak yerine gidip yarım saat baykuş ve çobanaldatan aradım ama nafile. En azından ormana gitmeye hazır-dık. Diğer bilim adamları uyurken Tanya ve ben yola çıktık. Anakaraya geçmek için uyku mahmuru bir tekneci bulduk ve güçlü akıntıya karşı yola koyulduk. Or-manda binlerce canlı sabahı karşılıyordu. Çeşit çeşit kuş sesi üzerimizden uçan pa-pağanların çığlıklarına karışıyordu. Yeni türler görmeye hazırdım.

    Tekneci aniden dümeni kırdı ve hız-la ağaçların arasına daldı. Kafamızı son anda eğmesek, çarpan bir dal tekneden bizi suya fırlatacaktı. Adrenalinle iyice

    Surinam’ın bakir bölgelerine yol yok, ulaşım nehirlerde motorlu kanolarla sağlanıyor. Görkemli Coppename Nehri, ülkenin yağmur ormanlarına gitmenin en uygun yolu.

    doğru koştum. Bu şekilde düzinelerce domuz hızla bizden uzağa doğru kaçtı. Adrenalinle dolu bir şekilde hızımızı art-tırdık. Boyu 40 metreyi geçen muhteşem ağaçların arasında ilerledik. Dünyadaki canlı türlerinin çoğunu barındıran tropik ormanların hızla yok edilmesi çok acıdır. Bu türlerin birçoğundan ilaç hammad-desi elde edilir, hatta bazı türlerde farklı kanserlere çare olacak kimyasal madde-ler bulunmuştur. Yağmur ormanlarında daha keşfedemediğimiz belki milyonlarca canlı türü vardır ve bunların çoğu, sırları ortaya çıkarılamadan yok oluyor.

    E gzotik kuş türleriyle dolu birkaç sa-atten sonra patika ayrımına geldik. Soldaki patika, dünyanın en güzel kuş-larından Guyana kayahorozunun (Ru-picola rupicola) tercih ettiği orman için-deki kayalıklara gidiyordu. Bu kuşların, parlak turuncu renkte ve danteli andıran kanat tüylerine sahip erkekleri, ormanın içinde “lek” diye bilinen noktalarda top-lanır; koyu kahverengi dişilere kendileri-ni beğendirmek için kur dansı yaparlar. Dalların üzerinde hoplayarak kanatlarını titretirler, kafa tüylerini yelpaze şeklinde açıp şekilden şekile girerler. Lek üreme sistemi, birçok yağmur ormanı meyvecil kuş türünde görülür, kayahorozlarının da içinde bulunduğu Cotingidae ailesinde ise en uç noktaya ulaşır. Bu muhteşem kuşu görmek için yoğun sarmaşıkların arasında sessizce ilerledik. Yarım saat geçti. Yeni bir ordu karıncası sürüsüne rastladık. Bu sürüyü izleyen ilginç kuş-

    parçalar ve yerler. Karıncacı kuşlar da bu kâbus sürüsünden kaçan böcek, örüm-cek, çiyan, kurbağa ve kertenkeleleri ya-kalar. Güney Amerika yağmur orman-larında ordu karıncalarını takip eden yüzlerce kuş türü vardır ve bazıları tüm besinlerini bu şekilde elde eder. Doktora tezimin ilk araştırmasını bu kuşlar üzeri-ne yapmıştım. Bu gizemli ve rastlaması zor kuşları görmek için ordu karıncası sürüsü idealdir. Ama ormanın karanlık alt kesiminde hızla uçuşan küçük kahve-rengi şekilleri fark etmek büyük dikkat gerektiriyor. Karınca sürüsüyle geçirdi-ğimiz yarım saatten sonra düzinelerce kuş görmüştük. Yedi çeşit karıncacı kuş, kırmızı gagalı tukan (Ramphastos tuca-nus) ve beyaz sakallı manakin (Manacus manacus) gibi bir düzineden fazla şahane tür ayağımıza gelmişti.

    Ama daha 20 kilometre yolumuz var-dı. İki günde yürünmesi gereken iki pa-tikayı bir günde bitirecektik. Çamur işi daha da zorlaştırıyordu. Fotoğraf maki-nelerinin içine kadar işleyen yüzde 100 nem ve 30 dereceyi geçen sıcaklık çok zorlu bir günü haber veriyordu. Sabah hava daha serinken hızla yol almalıydık. Aniden yüksek bir homurtu duydum ve burnuma tanıdık bir koku geldi. Bir ya-kalı pekari (Pecari tajacu), yani tropik yabandomuzu sürüsünün içine düşmüş-tük. Çok tehlikeli olabilirlerdi. Koşan bir sürünün önündeyseniz ve bir ağaca çık-mazsanız durum vahimdir. Bu yüzden yabandomuzları karar vermeden ben ka-rar verdim ve bağırıp el çırparak onlara

    Ak kuyruklu şahin (Buteo albicaudatus), Surinam’ın açık kesimlerinde ara sıra rastlanan bir tür (1). Üç şeritli zehirli ok kurbağasının (Epipedobates trivittatus) derisinde çok güçlü batrachotoxin zehiri var. Göz alıcı renkleri aslında uyarı niteliğinde. Güney Amerika yerlileri bu zehiri oklarına sürüyor (2). Kırmızı ayaklı kaplumbağa (Geochelone carbonaria) Güney Amerika’ya has bir tür, erişkinleri 9 kiloyu bulabiliyor (3).

    1

    2

    3

    ATL

    AS

    KA

    RTO

    GR

    AFY

    A S

    ER

    VİS

    İ

  • 66 ATLAS MART 2009 2009 MART ATLAS 67

    de oynayan kapucin maymunlarını ve çığlık çığlığa uçuşan papağanları seyret-tik. Sandviçlerimizi yemeyi hak etmiştik. Ama kana kana içtiğimiz su bitiverdi. Tanya beni yanlış anlamış, kendisi için su almamıştı. Uzun bir dönüş yolumuz vardı, kesinlikle yapılmaması gereken bir şey yapmıştık. İlk başta kolay olsa da, bir saat sonra iyice susamıştık. İki saat sonra susuzluk ciddi bir hal aldı. Ormandaki derelerden içmeyi düşündüysem de giar-dia hastalığı riski olduğundan vazgeçtim. Akşam beşte Coppename’nin kıyısına vardığımızda kendimizden geçmek üze-reydik. Fungu Adası’na döner dönmez bir buçuk litre suyu bitiriverdim. Bu uzun günde 22 kilometre yol yapmıştık ama emeğimize değmişti.

    B asit ama keyifli akşam yemeğinden sonra, adanın öbür tarafındaki uçak pistinde gece kuşları aramaya çıktım. Ağaçların arasında otlarla kaplı bir düz-lükten oluşan pist çobanaldatanlar için çok idealdi ve göz parıltıları kolaylıkla gö-rülüyordu. Ama gecenin büyük sürprizi bir memeli oldu. Yağmur ormanının çok ender görülen avcılarından oselot kedisi, ormanla otların birleştiği yerde ufak me-melilerin peşindeydi. Nefesim kesilmişti. Surinam’ın sürprizleri bitmiyordu.

    Ne yazık ki geri dönme vakti gelmiş-ti. Bizi başkente götürecek uçak, adayı boydan boya geçen 900 metrelik pistten sarsıntılı bir şekilde havalandı ve ağaçla-rı yalayarak yükseldi. Ben de göz alabil-diğine uzanan yağmur ormanını seyre

    lara bakarken aniden üzerimizden ufak bir “güneş” uçtu. Guyana kayahorozu 10 metre ilerideki bir dala konmuş, yelpaze şeklindeki kafasını bize çevirmişti. Güzel-liği karşısında nefesimiz kesildi ama çok geçmeden uçup gitti. Karınca sürüsünde beslenmesi, bu meyvecil kuş için çok en-der bir davranıştı.

    Yarım saat daha geçti. İleriden kurul-muş oyuncaklarınkini andıran sesler geli-yordu. Şemsiye büyüklüğündeki yaprak-ları iterek ilerledik ve aniden karşımıza Guyana kayahorozunun muhteşem dans pisti çıktı. En az beş kuş, kendilerinden geçmiş şekilde kur dansı yapıyordu. Ne-redeyse fosforlu turuncu renkteki bu kuş-lar, dişileri cezbetmek için avlanma riski-ni bile göze almış, kolayca görüldükleri dalda zıplayıp duruyordu. Benim gibi bir kuşbilimci için dünyanın en güzel görün-tülerinden biriydi bu. Ama vakit öğleni geçmişti ve daha çok yolumuz vardı.

    Geldiğimiz yolu geri dönüp yol ayrı-mından sola saptık. Hedefimiz Voltzberg Dağı’ydı. Ormanın içinden fışkıran kel bir kafayı andıran bu 400 metrelik granit kubbe, dünyanın en eski kaya kütlelerin-den olan 2 milyar yıllık Guyana kalkanı-nın bir çıkıntısıydı. Çok dik bir kayalık-tan sarmaşıklara tutunarak tırmandık. Hava çok sıcaktı. Nem yüzünden nefes almak bile güçtü. Ama tepedeki görüntü eşsizdi. Her yöne alabildiğine yağmur ormanı uzanıyordu, medeniyetten hiçbir iz yoktu. Yaklaşık 10 kilometre ileride geldiğimiz nehri görebiliyorduk. Birkaç yüz metre yukarıdan ağaçların üzerin-

    Kara karınlı ıslıkçı ördekler (Dendrocygna autumnalis), tropik sulak alanlarda yaşıyor. Ağaçta yuva yapan bu ördeklere “ağaç ördeği” de deniyor. Eşine sadık bu kuşlar bitki ve böceklerle besleniyor (1). Todirostrum maculatum türünden bir sinekkapan, yuvasını bitki parçalarıyla yapıyor (2). Yağmur ormanında düzinelerce tür yılan yaşıyor. Bunlardan biri de Liophis typhlus (3). Kahverengi kapuçin maymunu (Cebus apella), Surinam ormanlarının en yaygın maymunlarından. Alet kullanabilen ender canlılardan olan kapuçin maymunları, taşla tohumları kırıp içindekileri yiyor (4).

    1

    2

    3

    4

    neleri bitmemişti. Aracımızın önünden hızla bir memeli geçti. Sincabı andırıyor-du ama tırmandığı ağaca bakınca bunun dünyanın en küçük maymunlarından altın elli tamarin (Saguinus midas) ol-duğunu gördük. Üstelik sırtında yav-rusuyla. Bir gremlini andıran bu simsi-yah maymun türünün elleri ve ayakları altın renklidir ve Latince ismini Kral Midas’dan almıştır. Birkaç bireylik ai-leler halinde yaşayan, meyve ve böcekle beslenen tamarinler en sevdiğim may-mun grubudur. Maalesef birçoğunun nesli tehlike altındadır.

    Dolu dolu geçen bir haftadan sonra eve dönme vakti gelmişti. Ama Paramaribo’da son bir sürpriz daha bizi bekliyordu. Gece Tanya ile lokanta ararken uzaktan tanıdık bir ses geldi. Sanki birileri Türkçe konu-şuyordu. Ara sokaklardan biraz yürü-dükten sonra haklı olduğumu gördüm. Surinam’daki son gecemi bu ülkede ça-lışan vatandaşlarımın arasında geçirdim. Doğal güzellikleri eşsiz Surinam’daki günlerimi bu şekilde tamamlamak, bu ül-kenin kültürel zenginliğinin bana verdiği son hediyeydi n

    daldım. Ertesi gün denizden 500 metre yüksekteki Brownsberg Milli Parkı’na gittik. Burası farklı kuş türlerinin yanı sıra maymunlar için de ideal bir yer-di. Ünlü tropik biyolog Prof. Dr. John Terborgh’la beraberdik. Geldiğimizi öğ-renen bir primatolog içeri girdi ve “Be-yaz suratlı sakiler burada, hemen gelin” diye bizi çağırdı. Apar topar peşinden koştuk. Ormanın içine daldık. Sadece 200 metre ileride araştırma asistanları saki sürüsünü izliyor ve not alıyordu. Bu maymunları bu kadar yakından görmek muhteşem bir histi. Araştırmacılara alış-kın olduklarından bizi umursamıyor, kendi hallerinde besleniyorlardı. Çok iyi bir başlangıç yapmıştık.

    Mavi sırtlı tangara (Cyanicterus cya-nicterus), kırmızı gagalı alaca tangara (Lamprospiza melanoleuca), süslü ko-tinga (Xipholena punicea), yaldızlı ko-tinga (Cotinga cayana), Guyana tukanı (Selenidera culik) ve mor boğazlı meyve kargası (Querula purpurata) gibi masal-sı isimleri olan muhteşem kuşlarla dolu iki günden sonra Paramaribo’ya dönme vakti gelmişti. Ama Brownsberg’in hazi-

    Surinam’ın yağmur ormanlarının loş zemini sessiz ve huzurlu görünüyor. Toprak fazla derin olmadığı için birçok ağaç “payanda” denilen doğal uzantıların desteğiyle ayakta duruyor.

  • 2009 MART ATLAS 11

    Dr. Çağan Şekercioğlu, bu sayıda Surinam’ın yağmur ormanlarının de-rinliklerine daldı; Güney Amerika’nın bakir köşelerinde şaşırtıcı canlıların pe-şine düştü. Ama bu ülkeye varması pek de kolay olmadı. Şekercioğlu “Görev-li olduğum Stanford Üniversitesi’nden başkent Paramaribo’ya ulaşmam Trinidad’daki aktarmayla birlikte iki günümü aldı” diyor, “oysa direkt uçuş-la Amerika ve Surinam arası dört saat”. Bundan sonra sıra yağmur ormanlarına gitmeye geldi. Bu bölgelere ulaşmanın tek yolu nehirlerdi; Şekercioğlu ve ona eşlik eden arkadaşı Tanya da uzun kano yolculuklarına çıktı (sağda). “En büyük sorun nem ve sıcaklıktı” diyor Şeker-cioğlu, “bir keresinde makinem kendi kendine fotoğraf çekmeye başladı, elekt-ronik devreler yüzde 100’e varan nem-den pes etmişti”. Dr. Çağan Şekercioğ-lu, Stanford Üniversitesi Çevre Bilim Merkezi’nde çalışıyor. Birçok ödül sa-hibi Şekercioğlu ayrıca Kars Iğdır Doğal Zenginlik Projesi’nin yürütücüsü; Aras

    SURİNAM

    Yağmur Ormanına Gitmek

    Kuş Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde çalışmalar yapan genç bilim adamı yö-rede eğitim faaliyetleri de düzenliyor.

    BOTANİK

    Doğal Olarak MağazaAtlas bu ay okuyucularına Baharat Atlası

    hediye ediyor. Kitabı hazırlayan Dr. Cenk Dur-muşkahya, Celal Bayar Üniversitesi Çevre So-runları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde görev yapıyor. Atlas’a botanik yazıları da hazır-layan Cenk’in eşi Gülbahar da bir bitki uzmanı ve biyolog; ayrıca İzmir Alsancak’ta Anatolica Doğal ve Organik Ürünler mağazasını işletiyor. Anatolica’da sertifikalı organik gıda ve kozme-tik ürünleriyle şifalı bitkiler, baharatlar ve gene-tiği değiştirilmemiş tohumlar bulunuyor. Peki isim neden “Anatolica”? Gülbahar bunu şöyle açıklıyor: “Taksonomide ‘anatolica’, Anadolulu canlıları tasvir ediyor. Örneğin Orchis anato-lica, Anadolu orkidesi demek. Biz de mağaza-mızda Anadolu’dan gelen bozulmamış ürünleri ön plana çıkarmak için bu ismi uygun gördük.” Mağazada kurslar, seminer ve atölye çalışmaları da yapılıyor. Adres: Mahmut Esat Bozkurt Cad-desi, No: 13/C, Alsancak (232) 463 50 08

    www.anatolicaorganik.blogspot.comCEN

    K D

    UR

    MU

    ŞK

    AH

    YA

    TAN

    YA

    WIL

    LIA

    MS