Üniversiteli gazetesi nisan 2012

15
SAYFA 01 SœYAH MAV KIRMIZI SARI Mart ayının son günlerinde Abdullah Gül, YÖK Başkanı ve üniversite rektörleriy- le Çankaya Köşkü’nde bir araya geldi. 2007 yılından beri rektör atamalarının altına imza atan Gül başarısının meyvelerini top- ladı. Üniversitelileri en ufak yönetim meka- nizmalarından dahi uzaklaştıran ve üniver- siteleri keyiflerine göre diktatörce yöneten rektörler, köşk sofrasında el pençe divan durdular. Gül toplantıda YÖK Başkanı ve rektörle- re asli görevlerini hatırlatarak “Sıra yeni Yüksek Öğretim Yasası’na geldi. Bununla ilgili de YÖK'ün şimdiden kendini hazırla- ması lazım. Bu sizin işiniz açıkçası. Dolayısıyla hazırlık yapmanız lazım.” tali- matını verdi. Abdullah Gül’ün üniversite kamuoyuna mesajı çok açık. AKP’nin 4+4+4, acele kamulaştırma, Toplu İş Sözleşmesi gibi eğitimde, barınmada, çalış- ma yaşamında yıkım yasalarını, hızla ve zorbalıkla meclisten geçirdiği dönemde, sermayenin uzun yıllardır ısıtarak sunduğu YÖK Reformu için sabrı kalmadı. Yükseköğretimde harçların arttırılacağı, patronların üniversite yönetimlerinde olaca- ğı neoliberal ve gerici üniversitelerin inşa edileceği Yüksek Öğretim Yasası için Rektörler ve YÖK Başkanı seferber olacak. Eğitimin tüm alanları paralılaşırken; barınma, beslenme, ulaşım gibi birçok alan- da üniversitelilerin sorunlarının üst üste yığıldığı bir dönemde gerçekleşen toplantı bir kez daha üniversitelilerin geleceklerini rektörlere, patronlara, YÖK’e, AKP’ye bırakmamaları gerektiğini kanıtladı. AKP, YÖK Reformu’yla yeni bir saldırı dalgasının hazırlıklarını yaparken, Öğrenci Kolektifleri amfilerde, kantinlerde, yurtlar- da üniversitelilerin sorunlarının acil çözü- me ulaşması için taleplerini topladı. Kolektifler onlarca üniversitede, üniversite- lilerin gerçek sorunlarına çözüm önerileri sunarak rektörlerle görüştü. Üniversiteliler- den köşe bucak kaçarak, gizli görüşmeler gerçekleştiren YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’yı da İstanbul’da Kolektifler’den kaçamadı. Vakıf Üniversitesi rektörleri ile görüşmesinin ardından Kolektifler’le görüş- mek zorunda kalan Çetinsaya üniversitenin talepleriyle yüz yüze kaldı. AKP ve onun rektörleri yeni YÖK yasası hevesiyle patronların isteklerini yerine getirme hesapları yaparken üniversitelerde sorunlar çığ gibi büyüyor. Üniversiteler not sisteminden dersliklere, yemekhanelerden üniversite yönetimlerine kadar her tarafın- dan dökülüyor. Ege, Kocaeli ve İstanbul Aydın Üniversitesi’nde Bologna sürecine karşı sokağa çıkan binlerce öğrenci, Gülen’in Fatih Üniversitesi’nde %11’lik zamma karşı 1000 kişi eylem yapan cemaa- tinin uslu talebeleri, banka kartlı kimlik istemeyen üniversitelilerin tepkisi, biriken sorunlara karşı oluşan öfkeyi gösteriyor. AKP’nin ve rektörlerin bu sorunları çözmek bir yana büyüteceğinden kuşku yok. AKP’nin milyonlarca üniversiteliyi karşısı- na alan planlarına karşı tüm üniversiteliler seferber olacak. Üniversitenin talepleri tüm meşruluğuyla tüm hakları gasp edenler kar- şısında dimdik duruyor. Kurulduğu günden beri YÖK’e karşı sokakları dolduran üniversiteliler, AKP’nin hazırlık yaptığı yeni YÖK yasasına karşı hazırlıklarını amfilerde, sokaklarda yapıyor. Üniversiteliler AKP’nin yarattığı üniversite- yi yerle bir edecek cürete de yeni bir üni- versiteyi yaratacak güce de sahiptir. Üni- versiteliler haklarını almak için bu bahar gücünü, AKP’ye de gününü gösterecek. ÜNİVERSİTENİN TALEPLERİ SOFRADA DEĞİL SOKAKTA Üniversitelerde tüm yetkileri elinde toplayan rektörler, iktidarın ve patronların yörüngesinde üniversiteleri yöneten YÖK, üniversiteye ve ülkeye dair kararlar alan Cumhurbaşkanı Çankaya Köşkü sofrasında topla- narak, üniversitelilerin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarına yenilerini eklemeyi tartıştılar Dosya Öğrenciler, gençlik, Türkiye’nin geleceği bir şey söylüyorsa dinlemek lazım, dinlenmiyorsa da dinletmek lazım Her yönüyle Kontrgerilla >10 >8-9 >12 Bologna süreci nedir? Ne değildir ? Geçtiğimiz yıl üniversi- telilerin Dolmabahçe’de başlayan başbakan-rektör görüşmelerinin ardından üniversitelilerin taleplerini marjinalize etmek için AKP’nin icat ettiği öğrenci temsilcilerinin yükselişi sürüyor. Üniversitelerde çoğu zaman sessizce, üni- versitelilere duyurulmadan ya da faşist-gerici grupla- rın ve yönetimlerin baskı- ları altında yapılan seçim- lerde seçilen Öğrenci Konseyleri son yılların en “parlak” dönemini yaşıyor. Üniversitelileri de dinliyo- ruz diyebilmek adına AKP’nin ilgi odağı haline gelen ÖTK’lar geçtiğimiz yılki çekinikliklerini de üst- lerinden atmış gözüküyor. Türkiye Öğrenci Konseyi’nin bu yıl başkan- lığına geçtiğimiz yıl yayına katıldığı bir ulusal kanalda üniversitelilerin parasız eğitim talebine “Hükümet parayı nereden bulacak, makul şeyler istemek gerek” karşılığını veren Nihat Buğra Ağaoğlu seçil- di. AKP’nin iyi çocukları şimdi de AKP Gençlik Kolları’nın görevine soyun- du. Gençlik ve Spor Bakanlığı'yla ortak Genç Anayasa Çalıştayı yaparak, önümüzdeki dönemde yapılacak olan anayasa değişikliklerinde "gençler yeni anayasadan yana" diyerek inanılırlığını arttır- mak istiyor. AKP neolibe- ralizmin güncel ihtiyaçları- nı karşılamak, varlığını kalıcılaştırmak, hazırlık yaptığı anayasa ile gençli- ğin desteğini almak için ÖTK’larla kandırma hesabı yapıyor. Üniversiteler sorun yumağına dönmüş- ken ÖTK’lar başlattıkları bir diğer kampanya ile İdris Naim Şahin’in izin- den gidiyor. Şovenizmde sınır tanımayan Şahinvari “Tarihimi geri ver!” kam- panyası ile Osmanlı tuğra- larının peşine düştüler. ÖTK’ların son icraatı da, AKP’nin tepkileri baskı altına alarak meclisten geçirdiği 4+4+4 yasasına destek için İstanbul Üni- versitesi önünde gerçekleş- tirdikleri basın açıklaması oldu. Eğitime gerici ve piyasacı müdahaleyi savu- nan Türkiye Öğrenci Konseyi Başkanı yasanın meclisten geçmesinin ardından Tayyip Erdoğan’la görüşüp teşek- kür etti. Üniversitelilerle hiçbir temsiliyet bağı olma- yan AKP Gençlik Kolları gibi çalışan Türkiye Öğren- ci Konseyi’nin maskesi tamamen düştü. “İYİ ÇOCUKLAR” GÖREV BAŞINDA Cengiz BOZKURT Söyleşi

Upload: ueniversiteli-gazetesi

Post on 21-Mar-2016

250 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

üniversiteli gazetesi nisan 2012

TRANSCRIPT

Page 1: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 01 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Mart ayının son günlerinde AbdullahGül, YÖK Başkanı ve üniversite rektörleriy-le Çankaya Köşkü’nde bir araya geldi. 2007yılından beri rektör atamalarının altınaimza atan Gül başarısının meyvelerini top-ladı. Üniversitelileri en ufak yönetim meka-nizmalarından dahi uzaklaştıran ve üniver-siteleri keyiflerine göre diktatörce yönetenrektörler, köşk sofrasında el pençe divandurdular.

Gül toplantıda YÖK Başkanı ve rektörle-re asli görevlerini hatırlatarak “Sıra yeniYüksek Öğretim Yasası’na geldi. Bununlailgili de YÖK'ün şimdiden kendini hazırla-ması lazım. Bu sizin işiniz açıkçası.Dolayısıyla hazırlık yapmanız lazım.” tali-matını verdi. Abdullah Gül’ün üniversitekamuoyuna mesajı çok açık. AKP’nin4+4+4, acele kamulaştırma, Toplu İşSözleşmesi gibi eğitimde, barınmada, çalış-ma yaşamında yıkım yasalarını, hızla vezorbalıkla meclisten geçirdiği dönemde,sermayenin uzun yıllardır ısıtarak sunduğuYÖK Reformu için sabrı kalmadı.Yükseköğretimde harçların arttırılacağı,patronların üniversite yönetimlerinde olaca-ğı neoliberal ve gerici üniversitelerin inşa

edileceği Yüksek Öğretim Yasası içinRektörler ve YÖK Başkanı seferber olacak.

Eğitimin tüm alanları paralılaşırken;barınma, beslenme, ulaşım gibi birçok alan-da üniversitelilerin sorunlarının üst üsteyığıldığı bir dönemde gerçekleşen toplantıbir kez daha üniversitelilerin geleceklerinirektörlere, patronlara, YÖK’e, AKP’yebırakmamaları gerektiğini kanıtladı.

AKP, YÖK Reformu’yla yeni bir saldırıdalgasının hazırlıklarını yaparken, ÖğrenciKolektifleri amfilerde, kantinlerde, yurtlar-da üniversitelilerin sorunlarının acil çözü-me ulaşması için taleplerini topladı.Kolektifler onlarca üniversitede, üniversite-lilerin gerçek sorunlarına çözüm önerilerisunarak rektörlerle görüştü. Üniversiteliler-den köşe bucak kaçarak, gizli görüşmelergerçekleştiren YÖK Başkanı GökhanÇetinsaya’yı da İstanbul’da Kolektifler’denkaçamadı. Vakıf Üniversitesi rektörleri ilegörüşmesinin ardından Kolektifler’le görüş-mek zorunda kalan Çetinsaya üniversitenintalepleriyle yüz yüze kaldı.

AKP ve onun rektörleri yeni YÖK yasasıhevesiyle patronların isteklerini yerinegetirme hesapları yaparken üniversitelerde

sorunlar çığ gibi büyüyor. Üniversiteler notsisteminden dersliklere, yemekhanelerdenüniversite yönetimlerine kadar her tarafın-dan dökülüyor. Ege, Kocaeli ve İstanbulAydın Üniversitesi’nde Bologna sürecinekarşı sokağa çıkan binlerce öğrenci,Gülen’in Fatih Üniversitesi’nde %11’likzamma karşı 1000 kişi eylem yapan cemaa-tinin uslu talebeleri, banka kartlı kimlikistemeyen üniversitelilerin tepkisi, birikensorunlara karşı oluşan öfkeyi gösteriyor.AKP’nin ve rektörlerin bu sorunları çözmekbir yana büyüteceğinden kuşku yok.AKP’nin milyonlarca üniversiteliyi karşısı-na alan planlarına karşı tüm üniversitelilerseferber olacak. Üniversitenin talepleri tümmeşruluğuyla tüm hakları gasp edenler kar-şısında dimdik duruyor.

Kurulduğu günden beri YÖK’e karşısokakları dolduran üniversiteliler, AKP’ninhazırlık yaptığı yeni YÖK yasasına karşıhazırlıklarını amfilerde, sokaklarda yapıyor.Üniversiteliler AKP’nin yarattığı üniversite-yi yerle bir edecek cürete de yeni bir üni-versiteyi yaratacak güce de sahiptir. Üni-versiteliler haklarını almak için bu bahargücünü, AKP’ye de gününü gösterecek.

ÜNİVERSİTENİN TALEPLERİSOFRADA DEĞİL SOKAKTA

Üniversitelerde tüm yetkileri elinde toplayan rektörler, iktidarın ve patronların yörüngesinde üniversiteleriyöneten YÖK, üniversiteye ve ülkeye dair kararlar alan Cumhurbaşkanı Çankaya Köşkü sofrasında topla-narak, üniversitelilerin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarına yenilerini eklemeyi tartıştılar

DosyaÖğrenciler, gençlik,Türkiye’nin geleceği birşey söylüyorsa dinlemek lazım, dinlenmiyorsa da dinletmek lazım

Her yönüyle

Kontrgerilla>10 >8-9 >12

Bologna süreci nedir?Ne değildir ?

Geçtiğimiz yıl üniversi-telilerin Dolmabahçe’debaşlayan başbakan-rektörgörüşmelerinin ardındanüniversitelilerin taleplerinimarjinalize etmek içinAKP’nin icat ettiği öğrencitemsilcilerinin yükselişisürüyor. Üniversitelerdeçoğu zaman sessizce, üni-versitelilere duyurulmadanya da faşist-gerici grupla-rın ve yönetimlerin baskı-ları altında yapılan seçim-lerde seçilen ÖğrenciKonseyleri son yılların en“parlak” dönemini yaşıyor.Üniversitelileri de dinliyo-ruz diyebilmek adınaAKP’nin ilgi odağı halinegelen ÖTK’lar geçtiğimizyılki çekinikliklerini de üst-lerinden atmış gözüküyor.

Türkiye ÖğrenciKonseyi’nin bu yıl başkan-lığına geçtiğimiz yıl yayınakatıldığı bir ulusal kanaldaüniversitelilerin parasızeğitim talebine “Hükümetparayı nereden bulacak,makul şeyler istemekgerek” karşılığını verenNihat Buğra Ağaoğlu seçil-di.

AKP’nin iyi çocuklarışimdi de AKP GençlikKolları’nın görevine soyun-du. Gençlik ve SporBakanlığı'yla ortak GençAnayasa Çalıştayı yaparak,önümüzdeki dönemde

yapılacak olan anayasadeğişikliklerinde "gençleryeni anayasadan yana"diyerek inanılırlığını arttır-mak istiyor. AKP neolibe-ralizmin güncel ihtiyaçları-nı karşılamak, varlığınıkalıcılaştırmak, hazırlıkyaptığı anayasa ile gençli-ğin desteğini almak içinÖTK’larla kandırma hesabıyapıyor. Üniversitelersorun yumağına dönmüş-ken ÖTK’lar başlattıklarıbir diğer kampanya ileİdris Naim Şahin’in izin-den gidiyor. Şovenizmdesınır tanımayan Şahinvari“Tarihimi geri ver!” kam-panyası ile Osmanlı tuğra-larının peşine düştüler.

ÖTK’ların son icraatıda, AKP’nin tepkileri baskıaltına alarak meclistengeçirdiği 4+4+4 yasasınadestek için İstanbul Üni-versitesi önünde gerçekleş-tirdikleri basın açıklamasıoldu. Eğitime gerici vepiyasacı müdahaleyi savu-nan Türkiye ÖğrenciKonseyi Başkanı yasanınmeclisten geçmesininardından TayyipErdoğan’la görüşüp teşek-kür etti. Üniversitelilerlehiçbir temsiliyet bağı olma-yan AKP Gençlik Kollarıgibi çalışan Türkiye Öğren-ci Konseyi’nin maskesitamamen düştü.

“İYİ ÇOCUKLAR”GÖREV BAŞINDA

Cengiz BOZKURT

Söyleşi

Page 2: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

HOOP!

SAYFA 02 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

“Kolektifler Birleşiyor” diyerek 2011Nisan’ında yerel çalışmalarını bir çatı altınatoplayarak merkezileşme hedefini gerçekleşti-ren Kolektifler, gençlik hareketinde yeni birdönem başlattı. Dönem arasında İTÜ’de ger-çekleştirilen 2. Türkiye Üniversiteler Meclisi,merkezileşme çalışmalarının eksikliklerinigiderilmesi ve yeni dönem hazırlıkları açısın-dan oldukça faydalı oldu.

Kolektif Genel Kurulu’nun ilk gününde top-lanan Üniversiteli Kadın Kolektifi Meclisi’ndeüniversiteli kadınların artan erkek şiddetine,tacize, tecavüze karşı sesini yükseltme, isyanıbüyütme çağrısı, 8 Mart Haftası’nda etkisinigösterdi. 8 Mart haftasına sığdırdıkları onlarcaeylem ve etkinlikle ÜKK, üniversitede kadınsorunlarına sahip çıkan bir örgüt olduğunukanıtladı. Öğrenci Kolektifi çalışmasının henüzkurumsallaşmadığı kentlerde dahi sokağaçıkan, etkinlik düzenleyen ÜKK, üniversitelikadının inadı ve militanlığıyla Kolektif çalış-ması adına ilklere imza attı. Üniversiteli kadın-ların sorunlarının her geçen gün arttığı vemücadele örgütünün kendisini 8 Martlarasıkıştırmayarak görünür kılma zorunluğu isegeride bırakılan 8 Mart haftasının bir diğerönemli sonucu oldu.

Üniversitenin güz döneminde AKP faşizmi-ne karşı Hopa Davası’yla zafer kazananKolektifler, genel kurulunda üniversite günde-mine müdahale alışkanlarının zayıfladığını tar-tıştı. Üniversitelilerin her gün biriken sorunla-rına “Üniversitede haklarımız, rektörlere şart-larımız var” kampanyasını başlattı. Günlerceüniversitelilerin taleplerini toplayanKolektifler, ortak sorunları üniversite rektörleri

ile görüşmeler yaparak çözüm önerilerinisundu. Üniversitelilerin öz örgütü olduğunutekrar kanıtlandığı bir kampanya dönemi geçi-ren Kolektifler’in çabalarının korkusuylaöğrenciden çok rektörlüğü temsil edenÖTK’ları dahi harekete geçirerek öğrencisorunlarını gündeme alan toplantılar yaptırdı.Kolektifler yine onlarca üniversite rektörüyleyaptığı görüşmede üniversitenin sorunlarınıntakipçisi, mücadele örgütü ve üniversitelileringerçek temsilcisi olduğunu kanıtladı.

Üniversitelilerin sorunlarını rektörlerlegörüşen Kolektifler İstanbul’da YÖK Başkanıile görüşmeyi de başararak taleplerini muha-taplarına taşımış oldu. Üniversitelilerin sorun-larının bir gün dahi geciktirilmeyecek kadaracil olduğunun farkında olan üniversiteliler

YÖK Başkanı’nı elini çabuk tutması için uyar-dı. Kolektifler bu görüşmeyle, gençlik hareketi-nin müdahale etmek zorunda olduğu YÖKReformu öncesi sürecin parçası olma fırsatınıyarattı. Reform öncesi üniversite adına sorum-luluğu artan Kolektifler’i bekleyen önemli birgörev ise “dinliyormuş” gibi yapılan yönetişimoyunlarına karşı dikkatli olmak olacak.

Üniversite sorunlarının çözümüne dair öne-rileri paylaşmak için ilk görüşmede sözü veri-len 2. randevu talebini oyalayan YÖKBaşkanı’na karşı Kolektifler, her alanda inatlataleplerini sunacaklar. Kolektiflerin ısrarcılığınıve kararlığını yeniden gösterecek sosyal med-yada gerçekleştirilecek olan tweet eylemi veposta aracılığıyla yumurta gönderme eylemleriüniversiteliler tarafından önemsenmeli.

Bu noktada sorunların çözümüne dairsomut önerilerin yapılması ve fiili mücadele-nin başlatılmasının önemi de çok büyük.Disiplin Yönetmeliği’ne karşı üniversitelilerinve akademisyenlerin ortak başlattığı ÜniversiteYönetmeliği çalışması örnek alınabilir. Busüreçte bir bütün olarak üniversite taraf edile-rek, bu birlikteliğin aklı ve gücüyle başarıyaulaşılabilir.

Üniversite Nisan ayında baharı karşılamayahazırlanacak. Nisan ayında yapılacak heretkinlik ve eylem aynı zamanda 1 MayısMeydanları’na çıkacak sokaklarda kurulacaküniversite kortejlerini besleyecektir. 1 Mayısalanları AKP faşizmine karşı demokrasi müca-delesini de hak mücadelesini de, başarıylayürüten Kolektifleri bekliyor.

2

KOLEKTİF BAHARI BAŞLIYOR

Yakın geçmiş gündemin karak-terleri yine bildiğimiz az şuurlu-aztutarlı-az dengeli insanlardanoluşuyor. TV’lerden, radyolardan,internetten; okuduğumuz, din-lediğimiz, izlediğimiz açıklamalaralabildiğine renkli. Renkli deeğlenceli değil. Gündemin renkler-ine şöyle bir göz gezdirmekgerekirse hafiften:

SİYAH‘Dünyayı şoke eden yaratığın

sırrı çözüldü’ haberini internetteokuduktan sonra, serbest çağrışım-la, başka bir haber gözümüzetakıldı. '70 milyonun tükürüğüyeter' açıklaması yapan Türk içişlerisorunlusu İdris Naim Şahin!

‘Çin’deki insanların hepsi aynıanda zıplasa dünyada deprem olur,ehe ehe’ geyiğinin az faşist boyutu!Farklı matematik ve biyoloji bil-gisiyle iç işlerine bakmaya hakkazanan İNŞ, tükürük üzerine yap-tığı bu sosyolojik araştırmada 70milyonun tükürüğüyle 70 bini boğ-masını istiyor. ‘Hangi 70 milyon’‘hangi 70 bin’ soruları da bir kenarabırakılsın, İNŞ canlısının bu teo-remini bir de ampirik bir şekildekanıtlamaya çalıştığı düşüncesikorkunç. İyi tüküren bin kişikarşısında tükürülen çaresiz vatan-daş! Deney demişken, Einstein veLenin'in beyinlerinin onlar öldük-ten sonra biliminsanlarınca araştır-maya tabi tutulduğunu hatırlayanhatırlar. Aynı inceleme İNŞ için deyapılabilir. Bir guaj boya kutusuiçinde taşınabilecek beyin; ‘İnsannasıl olmamalı’ sorusunun cevabınıverebilir.

İNŞ, ayrıca başka bir açıkla-

masında ‘fakirin zengindenşikayetçi olmadığı, memurun halin-den şikayetçi olmadığı, hastanındoktorundan şikayetçi olmadığı,herkesin birbirinden memnunolduğu, mutlu olduğu bir ülkeyibiz inadına daha çok yapmanıngayreti içinde olacağız’ demiş.‘Vatandaşı öyle bir hale getiricemki şikayet bile edemeyecekler’ dergibi, ‘şikayet edenin kulağınıçekicem’ der gibi, ‘tükürürüm bak’der gibi... Tüküren ÇEVİK polisleriyakındır İNŞ'nin! Kapkara zih-niyetli kara bir adam!

BEYAZ + SARIPeki ya Avrupa Birliği

Başmüzakerecisi Egemen Bağış...Yumurtalı protestoların devametmesi halinde ülkenin kadınbuduköfteye benzeyeceğini iddia etti.Birçok kez sarısıyla-beyazıylayumurta yeme onuruna ulaşannadir bakanlardan olan; hatta‘Yumurtaya bakan’ olarak da tarifedilebilecek Egemen, fazla protein-den dolayı kafa oldu. Egemen,yumurtadan kadınbudu köfteyenasıl geldiği konusunda basına biraçıklama yapmadı. Ege ÜniversitesiGazetecilik öğrencisi iki üniversitelitarafından yakın zamanda yumurtayiyen Egemen, açılan 5 senelikdavanın da yanında olacağınıbelirtti. ‘Az kalsın kör oluyodumm-m’vari açıklamasıyla anasına nazyapan hasta bir ergeni andıranEgemen, yumurtadan sonra kadın-budu köftenin iyi gidebileceğini mianlatmaya çalıştı? Egemen’inkonuşmalarını yabancı dillere nasılçeviriyorlar acaba? Egemen AB ile

ilgili ‘bize çok yabancı’ ülkelerdekitoplantılara sadece yemeği içinmi katılıyor acaba?

PEMBEUzun zamandır ortalıkta

görünmeyen, tüm particeçoluk çocuğa karıştıklarıdüşünülen Saadet Parti’liler ve yeniprojeleri... En son başkanlarını‘Memlekette bütün işler yarımyamalak-tek çare Mustafa Kamalak’sloganıyla duyduğumuz SaadetPartisi çok şirin bir proje attı en sonortaya. Kadınları tacizden korumakbahanesiyle kadınlara özel pembemetrobüs procesi. Tacizcilere deayrı bir otobüs koysunlar mı, rengine olursa artık, kendi cezalarınıkendileri vermiş olsun?!. Kadınlarınteknolocik pembe metrobüslerinincamları da erkek geçirmez olsunmu, erkekler siluet şeklinde görül-sün?!. İçinde erkek olan otobüslerebir takip mesafesi mi belirlensin?!.

Pembe gözlüklerinden yaratmakistedikleri 2D topluma bakan par-tililer bu şekilde kendi saadetlerinigörüyorlar, sakallarının-peçelerininaltından fs fs fs fs gülüyorlar.

KIRMIZIRedhack grubunun 30 Mart tari-

hinde Mahir Çayan’a ithafen yap-tığı saldırı emniyetin 350 sitesinemaloldu. KESK’e polis tarafındanbirçok şehirde yapılan saldırıyıprotesto amacı taşıyan eylemdeemniyet; copla, gazla, suyla karşılıkveremediği bir saldırıyla karşıkarşıya kaldı. Tükürse de olmaz...

En son saldırıda AnkaraEmniyet’in mail adreslerine gir-mişlerdi ve Ankara Emniyet’inşifresinin ‘123456’ olduğu kamuoyutarafından duyulmuştu. Bununüzerine ‘internet özürlüsü emniyet,büyük ihtimalle kendi sitelerine deGoogle’dan aratarak giriyordur’düşüncesi uyanmıştı. Maillerine debüyük ihtimalle orta ikiye gidençocukları aracılığıyla bakanemniyet, sonrasında RedHackgrubundan 7 kişiyi tutukladığınıaçıklamıştı. Redhack’in kendileriylealakası olmadığını açıkladıkları bu7 kişi de tahminimizce internet kafebasıp toplatılmış kırmızı gözlüklüortalama internet dehası ergen-lerdir.

Redhack grubu, halk için hacker-lık yapan siyah ve beyaz hackerlıkkavramlarının karşısındaki kızılhackerlar. Redhack’e devrimciselamlar.

Yumurtayla olur, ayakkabıylaolur, siber saldırıyla olur, bir şek-ilde HOPPP demek mümkün vezorunlu. Yazıyı bitirmek üzereykenelimize ulaşan son bilgi elektriğeyüzde 9 zam geldiği yönünde.Ampuller çok pahalıya patlamayabaşladı bu dönemler.

Geri kalanları bir sonraki yazıyabırakıp çok da elektrik yakmasındiye laptopı kapatırken yazıyı dabitiriyoruz...

KOLEKTİF’İN SESİ

YUMURTA18 NİSAN’DAİZMİR’DE HAKİMKARŞISINDA

Yumurtalar AKP’lilerin, patronlarınkorkulu rüyası olmaya devam ediyor.Yumurtaların tanıdık ismi EgemenBağış 8 Aralık’ta Ege Üniversitesiİletişim Fakültesi’nde okuyan iki attı-ğı yumurtalar için dava açtı. Bağışdaha öncede Ankara Üniversitesi’ndeilk kez karşılaştığı yumurta için ceke-tinin sol omzunun kirlendiği gerekçe-siyle dava açmış, 2 yıla kadar hapisistemiyle yargılan üniversiteli beraatetmişti.

Ege Üniversitesi’ndeki protestoyaise savcılık tarafından 5 yıla varanceza istemiyle dava açıldı. Hakkındadava açılan öğrencilerden EsinÇalışkan ise “Yumurtanın arkasındaharçların kaldırılması, parasız eğitim,üniversitelilerin barınma beslenmeve ulaşım sorunlarının çözülmesi,soruşturmaların geri çekilmesi talep-leri var” açıklamasını yaptı.

Üniversitelilerin davası başlıyorEgemen Bağış’la üniversitelilerin

ikinci yumurta davası 18 NisanÇarşamba günü İzmir’de gerçekleşe-cek. AKP yargısının suç kapsamınasokmak için çaba sarfettiği yumurta-dan yargılan diğer üniversitelilerdeİzmir’de Adliye önünde arkadaşlarınadestek olacak. İzmir ÖğrenciKolektifleri ayrıca tüm üniversitelilerive baskılara karşı direnen toplumsalmuhalefet bileşenlerini davaya çağı-ran bir açıklama yaptı.

Page 3: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 03 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Gündem

Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) 1 Nisan'dayapıldı. Geçen sene ortaya çıkan şifre skan-dalının yerini bu yıl ölüm ve sınava alınmamahaberleri aldı. Samsun'da bir lise öğrencisi sınavheyecanı nedeniyle geçirdiği kalp krizi sonucuhayatını kaybederken, İzmir'de de doğuştanşeker hastası olan Rüya Çıralı ise yaşamı içinsürekli karnında takılı olması gereken insülinpompasıyla sınava sokulmadı.

Elektriğe gelen yüzde 9,26 oranında zammınardından doğalgaza da yüzde 18,72 oranında zamgeldi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı TanerYıldız, doğalgaza 1 Nisan’dan geçerli olmak üzereyüzde 18,72'ye varan oranlarda zam yapıldığınıbildirdi. Bakan Yıldız yaptığı açıklamada zamlaragerekçe olarak petrol fiyatlarındaki ve dövizdekiartışı gösterdi.

EğitimEmekçileri

AYINPANORAMASI

Eğitim git gidekrize dönerken öğret-

menler ise sokaklaradökülüyor. 4+4+4 sis-

temine karşı ülkenindört bir yanında kentmeydanlarını doldu-ran emekçilerin üze-rinden bu aralar taz-

yikli sular ise eksikolmuyor.

Tutuklu üniversite sayısıtahliyeler olsa da düşmüyor,

her geçen gün yeni bir üniver-siteli tutuklular kervanına

ekleniyor. CihanKırmızıgül’ün tahliyesindensonra “üniversiteliler özgür”

naraları atan yandaş basınunutuyor olacak; 600 üniversi-

teli hala tutuklu.

Kızıl Hacker’lar dire-nişçilere selam yollama-ya devam ediyor. Birçokemniyet sitesini hackle-

yen RedHack, son olarakAnkara Emniyet

Teşkilatı’nın %95’inihackleyerek, KESK saldı-rılarını protesto ettiler vebu eylemi Mahir Çayan’a

atfettiler.

Deyimlerde “Fransızkalmak” sözünü duyup

rahatsız olanlar, şimdiFransa gündemi çoktan

unutmuş görünüyor.Hrant davasında katiller

aklanırken, Kürt halkı kat-ledilirken, AKP’li Bakanı

ırkçı eylemlerde ön saflar-da yer alırken Fransa’ya

Fransız kalmak dahadoğru görünmüş olmalı.

RedHack

Fransa

AKP’nin yeni dönemde seçenekleri daralı-yor. AKP, tekelci sermayenin ve cemaatindesteğiyle neoliberal politikaları Türkiye’deuygulamada “başarıya” ulaştı. Neoliberalpolitikaların Türkiye’deki öncülerinden Özaldönemiyle paralellikleri dikkat çeken AKPyeni neoliberal gerici rejimi kurarken öncül-lerine göre başarı grafiğini yükseltti.Neoliberalizmin yoksullaştırıcı politikaları-nın gelinen aşamada yasalarla güvence altınaalınması ve yine neoliberalizmin güncel sal-dırı alanları için kolaylaştırıcı yasaların mec-lis tarafından çıkarılması sermaye açısındanzorunlu bir hal almış durumda. Bu göreviüstlenen AKP mecliste tempo yükselterekyeni yasalar çıkarmayı sürdürüyor.

“Afet Riski Altındaki AlanlarınDönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı”olarak sunulan ve işlevi kentsel dönüşümyalanı arkasına saklanarak yıkımları kolay-laştırılmaya çalışılıyor. Tasarının yasalaşmasıdurumunda evler dahil olmak üzere tümyaşam alanları koşulsuz olarak başta inşaatsektörü olmak üzere sermayenin yağmasınaaçılacak. Toplu İş Sözleşme Yasası ise mecliskoridorlarında görüşülen tasarılardan birdiğerini oluşturuyor. Sendikal mücadeleninörgütlülük düzeyinin zayıfladığı ve serma-yeye ve hükümete karşı toplu sözleşmemasalarında varlık gösteremeyen örgütlülükdüzeyine rağmen, birçok iş kolunda yetkilisendikaların yetkileri elinden alınacak.

Meclis gündeminin en çok konuşulan yasatasarısı 4+4+4 olarak kodlanan eğitim siste-minde yapılması planlan değişiklik oldu.4+4+4 tasarısını tek başına değerlendirmekhata olacaktır. Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimizay yaptığı “dindar gençlik” çıkışından, uzunzamandır planlanan YükseköğrenimReformu’na, eğitim sisteminin bütünü gericive piyasacı bir saldırıyla karşı karşıya. AKP

bu yasayla geçici çözümlerle oyaladığı taba-nının İmam Hatip “sorununu” ve kurumsal-laşmış (muhafazakâr) eğitim taleplerini karşı-lıyor. Aynı zamanda sermayenin yıllardırbastırdığı mesleki eğitim ihtiyacını çocukişçiler üreterek çözecek.

Yükseköğrenim reformu içinde durumpek farklı değil. Üniversitenin piyasalaşmasısüreci gençlik hareketinin direnci karşısındaharç ücretleri üzerinden yıllardır çok kısıtlıolarak ilerlerken, üniversite içi hizmetlerinticarileştirilmesi bu sürecin motor gücü oldu.Türkiye sermaye açısından hala tam anla-mıyla piyasa üniversitesi modelinin epeyuzağında. Her zaman daha fazla isteyen ser-maye açısından ise bu dönüşüm sürecininhızlandırılması vakti çoktan geldi.

Meclis alt komisyonunda 4+4+4 tasarısıgeçerken burjuva demokrasinin kurumlarınıdahi zorbalıkla yönetmeye çalışması, greveçıkarak, yasanın geçmesine karşı Ankara’dabuluşmak isteyen kamu emekçilerini, birçokilde hukuksuzca ve polis saldırılarıyla engel-lenmesi, AKP’nin zorunluluğunu kanıtlıyor.

KCK operasyonları ile saldırılarını millet-vekili, gazeteci, sinemacı, yazar, sanatçı, aka-demisyen, avukatlara kadar genişleten AKP,Uludere Katliamı ile uzun zamandır Kürtsorununda yeni bir dönemi işaret ediyordu.2012 Newroz’unda ise AKP’nin yeni strateji-leri saldırılarla sürdü. Geçtiğimiz yıllarda kit-lesel olarak kutlanan ve Kürt hareketinin güçtazelediği Newroz’ları bu yıl engellenmekistedi. Newroz onbinlerle bir arada kutlan-ması için bir tatil günü olan pazarın seçilme-sini “Bayram gününde kutlanır diyerek” red-deden AKP çatışma ortamını seçti. DevletKurumları’nın dahi 21 Mart dışındaki gün-lerde resmi törenler düzenlemesi yüzsüzlü-ğünü dahi gösteren AKP, İstanbul’da kısmenbaşarılı olsa da Diyarbakır gibi merkezlerde

yüzbinlerin sokağa çıktığı kutlamalarla yenil-giye uğradı. Gülen Cemaati’nin de savaşyöneliminin etkisiyle ve “Kürt halkını 75 mil-yonunun tükürüğüyle boğmaya” kalkışanİdris Naim Şahin gibi yeni aktörlerle geliştiri-len yeni stratejinin bu baharda savaşı veçatışmayı artıracağını tahmin etmek zordeğil.

İç politikada savaş seçeneğini canlı tutanAKP, dış politikada boş durmuyor.Ortadoğu’da emperyalizmin aktif taşeronlu-ğunu üstlenen AKP, Suriye’ye emperyalistmüdahale planının aktörleri arasında olacak.İstanbul’da düzenlenen “Suriye HalkınınDostları” toplantısında konuşmayı yapanBaşbakan Erdoğan, "uluslararası toplumunharekete geçmesi kaçınılmaz hale geldi”diyerek askeri müdahale çağrısında buluna-rak, Türkiye’yi savaşa sürüklemekteki karar-lığını gösterdi. Suriye’ye karşı olası birmüdahalede Ortadoğu halklarının kardeşliği-ni savunmak ve savaşı engellemek baharaylarında toplumsal muhalefetin zorunlu birgörev olabilir.

Toplumsal muhalefetin önüne yine önemlibirçok görev düşerken, yaklaşan 1 Mayıs’tamuhalefet tekrar güç toplayabilir. 4+4+4yasası için sokaklara çıkan KESK’inTürkiye’nin dört bir yanında polis saldırıları-na direnmesi muhalefette bahar havası estir-di. Dünyanın en kitlesel 1 Mayıs’larındanbirinin adresi olan Taksim Meydanı ve ülkeçapında tüm meydanları dolduracak yüzbin-ler muhalefetin AKP karşısında elini güçlen-direcektir. Yıl içerisinde AKP’nin ustalıkdöneminde muhalefetin tüm unsurlarınayönelttiği baskı ve tutuklama hamlesine par-çalı verilen cevaplar, Dink Davası ve SivasKatliamı Davası sonrasında açığa çıkan kitle-sel tepkiler, haklar mücadelesinin birikimleri1 Mayıs alanlarında birleştirilebilir.

SAYFA 3

Tutuklu Üniversiteliler

Ayl›k, yerel, süreli,

Türkçe yayin.

Kolektif Kültür Yaşam Derneği Ad›na

Sahibi ve Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü Dilan Ögüz

Adres ‹stiklal Caddesi, imam Adnan Sokak, No:5,Kat: 5

Beyoğlu/‹stanbul Tel 0 212 245 97 33

e-posta : [email protected]

Bas›ld›ğ› Yer : Star MedyaYay›nc›l›k A.Ş

Mehmet Akif Mah. ‹nönü Cad. Bas›n Express Yolu Star Sok. No:2

‹kitelli/‹stanbul Tel :0212 448 82 62

Ücretsizdir

Türkiye, Terörle Mücadele Kanunu ve ÖzelYetkili Mahkemeler ile hapishanelerindeki binlerce“terörist” sayesinde dünya birinciliğini sürdürü-yor. Tutuklanmak için ise muhalif olmak, kitapyazmak, puşi takmak yeterli. 600’ü aşan tutukluüniversiteli ve 100’ü bulan tutuklu gazeteci;AKP'nin oluşturduğu tutuklama terörüne karşıdaha da güçlenen bir muhalefet oluşumunun odaknoktasını oluşturuyor. Hopa Davası sonrası oluşanatmosferle birlikte birçok dava için toplumsalmuhalefet ortak hareket etmeye başladı.

Gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de yargı-landığı Oda TV Davası’nın 11. duruşmasındaAhmet Şık, Nedim Şener ve Sait Çakır için tahliyeçıktı. Simgesel bir öneme kavuşan iki isim için tah-liye kararı verilse de gazetecilere yönelik baskılardevam ediyor. Türkiye’de tutuklu gazetecilerinsayısının bir yılda ikiye katlanarak 57’den 95’e çık-tığını belirten (AGİT) Avrupa Güvenlik ve İşbirliğiTeşkilatı raporu, gazeteciliğin ve ifade özgürlüğü-nün ileri demokraside ne anlama geldiğini ortaya

koyuyor. Ahmet Şık'ın hapishaneden çıkıncacemaati teşhir eden konuşması yine rahatsızlıkyarattı. AKP'li medya hemen iş başına koyulupkaralama kampanyasını sürdürdü, savcılık ise hiçgecikmeden soruşturma başlattı. Muhalif gazeteci-leri sansürle, işten atmalarla, davalarla susturmayaçalışan AKP, İdris Naim Şahin’in “özgürlük” for-mülünü uygulamaya sokmuş görünüyor.Gazetecilere olan baskı üniversiteliler üzerinde de600’ü aşan tutuklu sayısı ile kendini gösteriyor.Taktığı puşi iddianameye kanıt olarak geçen GSÜöğrencisi Cihan Kırmızıgül 25 ay tutuklu kaldıktansonra serbest bırakıldı. Tutuklayabilmek için özelyetkili mahkemeler ders kitaplarını, gençlik önder-lerinin posterlerini ve kitaplarını delil olarak göste-riyor bunun yanı sıra kısa saç kestirmek gibikomik “deliller” de üretiyor.

Ahmet Şık, Nedim Şener ve Cihan Kırmızgülözgürlüklerine kavuşsalarda, her gün tutuklu üni-versiteli ve gazeteci sayısına yenileri eklenmeyedevam ediyor.

AHMET, CİHAN ÖZGÜR ÜLKE HALA TUTSAK

DEMOKRASİ EZEREK “İLERLİYOR”4+4+4 tasarısı meclisten geçerken, burjuva demokrasisinin simge kurumu mecliste dahi milletvekilleri dayak yer-ken, yasanın geçmesine karşı Ankara’da buluşmak isteyen kamu emekçileri polis şiddeti ve zorbalığa maruz kaldı.“İlerleyen” demokrasinin seçtiği bu yöntem sadece eğitim sistemindeki değişikliği karşı çıkanlara değil SivasDavası’nda zamanaşımına karşı çıkanlardan, parasız eğitim isteyenlere, hakları için sokağı seçenlere uygulanıyor

Page 4: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 04 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Gündem

Abdullah Gül, Giresun Üniversitesi Rektörlüğü'ne Prof. Dr.Aygün Attar'ı atadı. Giresun Üniversitesi'nde yapılanseçimler sonucu YÖK, seçimde üçüncü sırada olan Attar'ılistebaşı yaptı. Aygün Attar Fransa parlamentosundakabul edilen sözde Ermeni soykırımını inkarını suç sayanyasa tasarısına yönelik yoğun bir karşı kampanya yürüt-mesiyle, konu ile ilgili basın açıklamalarında bulunmasıve çok sayıda televizyon programına konuk olmasıylaoldukça tanınmış bir isim.

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi DekanıYusuf Devran soruşturma açmaya doymuyor.Ekşisözlük'te kendini eleştiren Mikail Boz adlıöğrenciye soruşturma açtıran Devran Facebook'dagrup oluşturan Marmara öğrencilerinin yazılarınıkendi duvarında yayınlayarak suçmuş gibi tehşiretmişti. Devran son olarak Eğitim-Sen'li ÖğretimGörevlisi Utku Uraz Aydın'a da attığı e-mailyüzünden soruşturma açtı.

SAYFA 4

Rektörler ve iktidar ilişkileri aracı-lığıyla üniversiteleri kumanda edenAKP, üniversite içerisinde el atma-dık alan bırakmıyor. İktidardanbağımsız kurumlar olması gerekenüniversitelerin adları dahi değiştiri-lerek iktidar ilişkisi derinleştiriliyor.İlk olarak Kayseri Üniversitesi’ninadının Kayseri Abdullah Gül Üni-versitesi olarak değiştirilmesindensonra Rize Üniversitesi RecepTayyip Erdoğan, Konya ÜniversitesiNecmettin Erbakan, ZonguldakKaraElmas Üniversitesi BülentEcevit ve Bilecik Üniversitesi ŞeyhEdebali olarak değiştirilmeye başlan-dı.

AKP isim değişiklikleri ile aynızamanda Saadet Partisini, cemaatlerihoştutmayı da hedef edinerek, üni-

versiteleri siyasetin bir aracı halinegetiriyor.

İsim değişikliğine ilk tepkilerdenbiri Zonguldak Karaelmas Üniversi-tesi Rektörü’nden geldi. MahmutÖzer açıklamasında “İsim değişikli-ğini yerine üniversitelere bütçe ayrıl-masına ve öğrenci için yaşam ve eği-tim koşullarının iyileştirilmesi gerek-liliğine” değindi.

Üniversitelilerin barınma, beslen-me, ulaşım gibi sorunları varkenisim değişikliği tasarısı hazırlanması,tasarının eğitim alanındaki dönüşümadımlarından biri olduğunu gösteri-yor. Üniversitelerdeki dönüşümeörnek temsil etmesi açısından seçilenisimlerin gerici ve piyasacı olmalarıda ayrıca önemli bir rol oynuyor.

ÜNİVERSİTELERDE NATO İŞBİRLİKÇİLERİ VAR

BİR TEK ÜNİVERSİTEADLARI KALDI

Eğitim sisteminde köklü değişikliklergetirecek olan “222 sayılı İlköğretim veEğitim Kanunu ile Bazı KanunlardaDeğişiklik Yapılmasına Dair KanunTeklifi" meclis eğitim komisyonundanAKP demokrasisi eşliğinde geçirildi.4+4+4 diye kodlanan ilköğretimi birbirin-den bağımsız dörder yıllık iki şekilde 'ka-demelendiren' yasa teklifi Türkiye günde-mine oturdu ve büyük tartışmalara nedenoldu. Peki 4+4+4 ne ifade ediyor, eğitimsisteminde ne gibi değişiklikler getirecek?

4+4+4 neyin formülü?Eğitimin kademelendirilmesiyle birlik-

te zorunlu eğitim fiilen 4 yıla indiriliyor.Bu da beraberinde çıraklık yaşını 14'ten11'e düşürülmesini getiriyor. Çocuklarartık daha erken yaştan itibaren sömürü-lecek ve yeni çocuk işçiler yaratılıcak.Eğitim sistemi ilk kademesinden sonra işgücü piyasalarına ucuz emek gücü yetiş-tirerek, eğitimle piyasaların bütünleşmesiönünde yeni yollar açacak. Ayrıca bilim-sel hiçbir dayanağı olmayan mesleki yön-lendirmenin ilk kademede yapılması şartkoşulurken, ilk 4 yıllık eğitimin ardından2. dört yıllık eğitimin uzaktan, açıköğre-tim şeklinde yapılabilmesine zemin hazır-lıyor. Bu da kız çocuklarının okulla ara-sındaki bağın daha da gevşetilmesinin veeve kapatılmasının bir aracını oluşturu-yor. Sekiz yıllık zorunlu eğitimle kapananİmam Hatip Okulları'nın ikinci kademe-den itibaren eğitim verebilecek.

AKP'nin asıl derdi ne?Eğitim sistemindeki değişikliklerin sos-

yal, siyasal ve iktisadi arka planını ikiönemli nokta oluşturuyor; gericileştirmeve piyasalaştırma. Tayyip Erdoğan'ın"dindar nesil yetiştirmek istiyoruz" açıkla-masının somut adımlarını bu yasa teklifioluşturuyor. Yasa teklifi uygulamayakoyulduğunda hem eğitim sisteminin

hem de toplumun gericileştirilmesindeönemli bir basamak katedilmiş olacak.Çocuk işçiliğinin yaygınlaştırılması iseyasa teklifinin en önemli iktisadi ve sos-yal noktasını oluşturuyor. MÜSİAD'ın "8yıllık eğitim tahribat yaptı" açıklamasıİslamcı sermayenin çocuk işçi istihdamıihtiyacını işaret ediyor. AKP ise bütüngericileştirme ve piyasalaştırma ataklarınıideolojik egemenliği ile altın tabaktakamuoyuna sunuyor. Parlamentoda çıkankavgaların AKP'yi durduramadığı birsüreçte, AKP'yi ancak sokaktan yükselenhalk muhalefeti durdurulabilir.

Eğitimde yeni tartışmanın merkezi

4+4+4, NEYİN FORMÜLÜ?

Türkiye ve NATO ilişkilerinin 60. yılı nedeniyleTürkiye’nin birçok üniversitesinde Uluslararasıİlişkiler Derneği’nin düzenlediği NATO toplantılarıyapılacak. 'Bölgesel Güvenlik Sorunları veTürkiye'nin Güvenlik Politikaları’ başlıklı toplantı-ların üçüncü ayağı ise 9 Mart’ta Karadeniz TeknikÜniversitesi’nde gerçekleştirildi. Konferanstakonuşulacak olan Ortadoğu sorunu ve Türkiye’nin

Ortadoğu politikaları hakkında sözünü söylemekiçin salona girmek isteyen üniversiteliler, ÖGB veçevik kuvvetler tarafından saldırıya uğradı.Geçmişi katliamlarla, işgallerle, darbelerle dolu birörgütün üniversitede yeri olmadığını belirten 16Öğrenci Kolektifi üyesi gözaltına alındı.

Öğrenci Kolektifleri yaptıkları açıklamada “AKParacılığıyla Türkiye’nin NATO’yla işbirlikçiliğini

derinleştirdiği, son olarak Kürecikte inşasına izinverdiği füze kalkanıyla Türkiye topraklarının olasısaldırılara hedef gösterildiğini” belirtti. 63 yıldırdünya üzerindeki katliamların baş rolündekiNATO’nun üniversiteyi kendi kirli savaşlarına aletetmelerine izin vermeyeceklerini ve bu kirli sava-şın işbirliğini yapan akademisyenleri de uyardık-larını söylediler.

ODTÜ, Boğaziçi, Ege veAnkara Üniversitesi EğitimFakülteleri'nin ardından,Mersin Üniversitesi EğitimFakültesi öğretim elemanlarıve İnönü Üniversitesi ÖğretimÜyeleri Derneği de yaptıklarıaçıklamayla 4+4+4'ün bilimdışı bir uygulama olduğunuve geri çekilmesi gerektiğini

açıkladılar. Üniversiteler açık-lamalarında yasayla birlikte;eleştirel ve analitik düşünceyiözümsemiş, araştırmayı sor-gulamayı sürdüren, yaratıcılı-ğı bastırılmamış, humanistikdeğerlere sahip bir nesil yetiş-tirilmeyeceğini aksine "kindarve dindar" bir neslin hedefle-diğini dile getirdiler.

İkinci 4’te açıköğretimi kimlerseçebilecek?

En büyük tartışmayı yaratanmaddelerden biri de 4’üncü sınıftansonra isteyenlerin açıköğretimiseçebilmesi konusundaydı. BöleceAKP bu maddeyi geri çekmekzorunda kaldı. Sadece engellilergibi dezavantajlı gruplar ile üstünzekalıların da içinde bulunduğukişiler açık öğretimden yararlanabi-lecek. Kimlerin açıköğretime gide-bileceğine Bakanlar Kurulu kararverecek. Bu öğrencilerin sayısıörgün eğitim alacak öğrencilerinsayısının yüzde 1’ini geçmeyecek.

Kuran seçmeli mi zorunlu muolacak?

Genel ortaokulda İngilizce ağır-lıklı eğitim verilecek. Matematik,Türkçe ve Fen gibi zorunlu dersleri-nin yanı sıra seçmeli dersler olacak.Yasada “Kur’an-ı Kerim” ve “Hz

Peygamber’in hayatı” dersleri seç-meli ders olarak belirtildi. Ancakdiğer seçmeli dersler Milli EğitimBakanlığı tarafından belirlenecek.Öğrenciler ikinci bir yabancıdili de seçebilecek.

Meslek lisesinibitirenlerin kat-sayı farkı kalktımı?

Meslek liselerineüniversite girişsınavlarında uygula-nan katsayı yeni yasayla kal-dırıldı. Meslek lisesi kökenli adayla-ra kendi alanlarına ilişkin tercihyaptıkları durumunda eklenen artıpuanın kat sayısı da kaldırıldı. Üni-versiteye yerleştirme puanlarınınhesaplanmasında adayların ortaöğretim başarıları da dikkate alına-cak.

Orta kısımda staj ve çıraklıkolacak mı?

Staj lisede başlayacak.Mesleki/teknik liselerde seçmeliders ve yatay geçiş imkanı olacak.

Öğrenci bölümüyle ilgili çıraklıkeğitimi almak isterse 1 yıl oku-

duktan sonra staj eğitimi ala-bilecek. Öğrenci seçmeli dersolarak “Kur’an” ve“Peygamber’in Hayatı”derslerini alabilmesinin yanı

sıra fen liselerinde gösterilendersler veya yabancı dil seçe-

nekleriyle eğitim alabilecek.

Ortaokulda hazırlık sınıfı ola-cak mı?

Bütün ortaokullarda eğitim esnekolacak ve ilk yıl yabancı dil hazırlıkokutulacak. Eski sistemde ortaokul-da seçim hakkı yoktu ve yabancı dilhazırlık sınıfları yaygın değildi.Hazırlık sınıfı özel okullarda vardı.

Türkiye İşadamları ve SanayicilerKonfedarasyonu’nun (TUSKON) 4.Genel Kurulu’nda 4+4+4 “zaferi”konuşmaları yapan bakanların vepatronların söyledikleri yorumsuzolarak eğitimdeki felaketi özetliyor.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan isekonuşmasında, “Hayatımda yaptığımen onurlu iki şeyden biri geçen seneanayasa reformunda imzamın bulun-ması diğeri ise dün itibariyle 4+4+4yasasını getiren hükümette bulunmak-tır” dedi.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu dayasa taslağının kabul edilmesi ile ilgiliolarak hükümete açık destek verdikle-rini belirtti. TOBB Başkanı, “Bu işintemeli de eğitim özgürlüğüdür. Ailelerçocuklarına dini eğitim vermek istiyor-larsa bunun önü açılmalıdır. İsteyençocuğuna dini eğitim verir, isteyen ver-mez. Deniyor ki, ‘aileler çocukları yön-lendirecek.’ Kusura bakmayın amaailenin çocuk üzerinde hakkı vardır.Bu ülkede aileler çocuklarını Almankolejine, Fransız kolejine gönderirkenitiraz etmeyeceksin, ama iş dini eğiti-me gelince çocuklar yönlendirilmiş ola-cak. Böyle özgürlük anlayışı olmaz”diye konuştu.

TUSKON Başkanı Rızanur Meral“Vesayet döneminin önemli izlerindenbirini daha silmiş bulunmaktasınız. 28Şubat zihniyeti zorunlu eğitimi 8 yılkesintisiz şekilde kurgulayıp meslekliselerinin üniversitelere girmesiniengelleyerek Türk sanayi’nin onlarcayılına ağır darbe vurmuştu.”

Üniversitelerden tepki

4+4+4’ün özeti

5 SORUDA 4+4+4

Page 5: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SœYAH MAV KIRMIZISARISAYFA 05

Kolektif

Üniversiteliler “bahara merhaba” dediler. ZonguldakKaraelmas ve Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde Öğren-ci Kolektifleri’nin düzenlediği iki ayrı konser yapıldı. ZKÜKolektif ’in “Van'ı unutmuyoruz, bir oyuncak da sengetir” sloganıyla düzenlediği 2. Kolektif Bahar Şenliği’neBajar ve Bandista katıldı. Toplanan oyuncaklar ile kırta-siye malzemeleri, Van’a gönderilirken, Abant İzzet BaysalÜniversitesi’nde 400 üniversiteli Bandista şarkılarıylakeyifli bir akşam geçirdi.

SAYFA 5

Kocaeli Üniversitesi'nde 2010 yılında Bologna süre-ci tamamlandı ve uygulamaya geçti. Aynı yıl yapılanyönetmelik değişikliği ile geçme notu 50'den 65’eyükseltilmiş, bütünleme sınavları kaldırılmış, 1-3uygulaması (1.sınıftan dersi olan öğrencilerin 3.sınıf-tan ders alamaması) yürürlüğe kondu. Uygulanmayabaşladığı günden beri çarpıklıklarla yürütülen, uygu-layıcılarının dahi hakim olamadığı sistem yüzündenöğrencilerin harf hesaplamalarında ve puan ortalama-larında hatalar oluştu. Üniversite-Sanayi İşbirliğianlaşmaları gereği özellikle mühendislik fakültesinde-ki müfredatta büyük değişikilik olmuş, temel derslerkaldırılmış ya da seçmeli hale getirildi.

Yarattığı onca mağduriyet karşısında okulu bırak-mak zorunda kalan öğrenciler bile ortaya çıktı, tümöğrencilerden tepki yükselmeye başladı.1 Mart'ta başlayan öğrenci eylemleri, 6 Mart'ta devametti. Rektörle tüm üniversitelilerin katıldığı ortak birforum düzenlemek ve üniversite eğitimindeki aksak-lıkları tartışmak isteyen öğrenciler 13 Mart'ta birforum düzenledi. Rektör davet edildiği halde katılma-dı, rektör yardımcısını gönderdi. Forumda ve hemenardından yapılan anketlerde taleplerini ortaklaştıranüniversiteliler 27 Mart'ta rektörle bir görüşme yaptı.Anketlerin yapıldığı hafta içinde 21 Mart tarihliyönetmelik değişikliği ile Bologna'ya karşı ilk kaza-nım elde edildi ve 1-3 uygulaması kaldırıldı. Öğrenci-rektör görüşmesinde talepleri sadece dinlemekle yeti-nen ve hiçbir çözüm üretmeyen rektörün tavrı öğren-cileri tatmin etmedi ve bologna mağduru üniversiteli-ler topladıkları dilekçeler ile 5 Nisan perşembe günü

tüm derslerini rektörlüğün önünde işlemeye kararverdiler. Bologna sürecine karşı özgür bilim ve nite-likli üniversite süreci öğrenciler tarafında inatla vekararlılıkla sürdürülüyor.

Yaşanan bu süreç Kocaeli Üniversitesi öğrencileri-nin tamamında büyük bir merak ve katılma arzusuuyundırıyor; yapılan eylemler, etkinlikler büyük ilgigörüyor. Üniversite yönetiminin sanayi-rektör ortaklı-ğına peşkeş çekiliyor olması durumuna karşı öğrenci-ler doğrudan demokrasi örnekleri geliştirerek yeni birüniversite tarifi yapıyor. Yapılan her eylem, görüşme,etkinlik tüm sınıfların tahtalarında yazıyla, kapıların-da afişle, sosyal medya aracılığıyla duyuruluyor.Sahte ÖTK'lara inat; yapılan anketlerle her üniversite-linin talebi fakültelerde bu süreçte oluşan gerçek tem-silciler tarafından temsil ediliyor, iletiliyor. Tüm üni-versitelilerin söz ve karar hakkının oluştuğuBologna'ya karşı öğrenciler demokratik üniversitemodelini büyütme ve hakların kazanılması mücadele-si devam ediyor.

Gökhan Çetinsaya YÖKBaşkanlığı’na seçildiği günden bu yanadurmaksızın YÖK Reformu için hazır-lıklarını sürdürüyor. Reform öncesitoplantı sıklığını artıran Çetinsaya,bölge toplantıları yaparak rektörler veÖTK Başkanları ile buluşuyor. Rektörve öğrenci temsilcilerinin önerilerinialarak reform öncesinde AKP demokra-sisini işletiyor. Her biri üniversitelerdeAKP temsilcisi gibi çalışan rektörler veüniversitelilerin gerçek sorunlarındanbir o kadar uzak ÖTK Başkanları’ylayapılan toplantılar sorunsuz ilerliyor.“Herkesin fikrini alıyoruz” mesajınıveren Çetinsaya aynı zamanda eskiYÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ındeneyimlerinden faydalanarak düştüğü“hataları” tekrarlamamaya özen göste-riyor.

Buluşmalarda muhalif ses isteme-yen Çetinsaya, buluşmaları sır gibi sak-layarak, sessiz sedasız gerçekleştiriyor.Geçtiğimiz yıl YÖK buluşmaları önce-sinde yaşanan görüntüleri tekrarlanma-sını önlemeye çalışıyor. Beşiktaş’tan,Ankara’ya, Erzurum’a geçtiğimiz yılAKP ve Yusuf Ziya Özcan’ın korkulurüyaları olan üniversitelilerÇetinsaya’nın bu özel çabasına rağmenİstanbul’da Vakıf Üniversitesi rektör veÖTK başkanları ile yapacağı buluşma-da yakaladılar. "Üniversitede hakları-mız rektörlere şartlarımız var” kam-panyası yürüterek binlerce üniversiteli-nin taleplerini birleştiren Kolektifler,üniversitelilerin acil 5 şartını hayatageçirebilecek yetkiye sahip olanÇetinsaya’ya iletmek üzere Validebağ

Adile Sultan Kasrı Öğretmenevi önünegelerek Çetinsaya'ya görüşme talepleri-ni ilettiler. Kolektifler'in yıllardır üni-versitelerde yürüttüğü mücadelesi vekazanımlarının yanına geçen seneTayyip Erdoğan’ın yaptığı rektörgörüşmelerinde yapılan polis müdaha-lelerinin tekrarlanıp, tepki toplayarak"demokrat" imajını kaybetmek isteme-yen Çetinsaya Kolektifler'in görüşmetalebini kabul etmek zorunda kaldı.

Görüşmeye giren Kolektif temsilci-leri Kolektifler'in, son kampanyalarınıanlattıktan sonra Çetinsaya'ya üniversi-tenin acil 5 şartını sıraladılar. Çetinsayaşartların geneline “bakacağım” ilgilene-ceğim diye geçiştirirken Kolektifler iseÇetinsaya'ya şartlarının takipçisi ola-caklarını bu şartların yerine getirilme-diği takdirde Kolektifler'in yumurtaeylemlerinin de devam edeceğini belirt-ti.

Görüşmenin ardından açıklamayapan Kolektif temsilcileri şartlarınıngeçiştirilebilir şartlar olmadığını hepsi-nin acilen yerine getirilmesi gerektiğinibelirttiler. Görüşmenin ardından üni-versite sorunlarını enine boyuna incele-yen Üniversiteli Araştırma Dosyası’nıYÖK Başkanı’na ileten Kolektifler, 2.randevu için YÖK Başkanı’ndan rande-vu bekliyor. 2. buluşmadan önce boşdurmayan Kolektifler, Kolektif HukukBirimi ve akademisyenlerin başlattıkla-rı “Disiplin Yönetmeliği” yerine üni-versite bileşenlerinin haklarını, ifadeözgürlüklerini merkezine alan “Üniver-site Yönetmeliği” çalışmasını hızlandır-dılar.

25-26 Şubat'ta Türkiye'nin 40 üniver-sitesinden gelen yüzlerce üniversiteliTayyip Erdoğan'nın “dindar nesil” yetiş-tirme hasretine inat Kolektif oldu. Paralıeğitime, zorbalığa, AKP’ye karşı“Kolektif Olalım” diyen ÖğrenciKolektifleri Türkiye ÜniversitelerMeclisi'nde (TÜM) biraraya geldi. İlkgün yapılan 2. Kolektif Genel Kurulu'nakatılan; BKM oyuncusu Emre Canpolat,tiyatrocu Barış Atay, gazeteci HilmiHacaloğlu ve Özgür Mumcu, yazarCezmi Ersöz, Halkevleri Genel Başkanıİlknur Birol, Almanya ve Kıbrıs gençlikörgütlerinden temsilciler, DikmenVadisi direnişçisi Tarık Çalışkan konuş-

ma yaparak genel kurulu selamladılar.Kolektif Yürütme Kurulu temsilcilerininseçilmesinin ardından tiyatro gösterimive konserle ilk günü geride bırakanKolektifler 2. gün TÜM'de buluştu.Türkiye'nin ve Dünya'nın siyasal günde-mini değerlendiren üniversiteliler, üni-versite ve gelecek dönem tartışmasınınardından "Üniversitede haklarımız, rek-törlere şartlarımız var" kampanyasınınşartlarını belirledi. Tartışmaların ardın-dan iletişim, hukuk, Kolektif Sinema,tıp, eğitim ve mühendislik atölyelerindeher alana özgü deneyimlerini paylaşanKolektifler 2 günlük programı sonlan-dırdı.

9 Aralık’ta yapılan ilk duruşmada tutuksuz yargılamaçıkan davanın 2. duruşması, Sivas Davası’nın zaman aşımıkararı veren 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.Sanıklar davaya yakalarına Sivas’ta katledilenlerin resim-lerini asarak girip zamanaşımını kararını protesto ettiler.Sanıkların savunmalarını vermelerinin ardından kararaşamasına geçileceği belirtilip ara verilirken ikinci otu-rumda davanın 19 Haziran 2012 tarihine ertelendiği belirti-lerek mahkeme sonlandırıldı.

TÜRKİYEÜNİVERSİTELERMECLİSİTOPLANDI

KOCAELİ BOLOGNA’YA DERS VERİYOR

ÜNİVERSİTELİLER TALEPLERİNİYÖK BAŞKANINA TAŞIDI

ÜNİVERSİTELİLERİN HAKLARIREKTÖRLERDEN ŞARTLARI VAR

Türkiye’de birçok üniversitedeyürütülen “üniversitede hakları-mız, rektörlere şatlarımız var”kampanyası kapsamında birçokilde talepler rektörlere götürülür-ken bazı üniversitelerde ise taleptoplanmaya devam ediliyor.

İstanbul ‘da Yıldız Teknik Üni-versitesi, İstanbul Üniversitesi,İstanbul Teknik Üniversitesi veMimar Sinan Güzel Sanatlar Üni-versitesi’nde yürütülen kampan-ya kapsamında rektörlerle görü-şülürken Yıldız Teknik Üniversite-si’nde çevre düzenlemesi, kütüp-

hanenin yenilenmesi ve fakültedebulunan ring sayısının arttırılmasıve ücretsiz olması talepleri kaza-nımla sonuçlanırken İstanbulÜniversitesi’nde rektöre götürü-len talepler değerlendirilmeninsonrasında açıklanacak.

Ankara’da ise Ankara Üniver-sitesi ve Hacettepe Üniversite-si’nde yürütülen kampanyada,toplanan talepler rektörlere götü-rüldü.

Eskişehir Anadolu Üniversite-si’nde Yunus Emre ve HazırlıkFakültesi’nde toplanan yüzlerce

talep rektöre götürülmeden önce700 üniversitelinin katıldığı top-lantıda talepler tartışıldı.Tartışmalar sonrasında derslerezorunlu devamlılığın azaltılması,kitap fiyatlarının düşürülmesi,ringlerin ücretsiz olması ve sınav-ların müfredat dışı yapılmamasıgibi talepler ortaya çıktı.

Ege Üniversitesi ve 9 Eylül Üni-versitesi talep toplamaya devamederken, Trakya ve DumlupınarÜniversitesi şartlarını belirleye-rek rektörlerle görüşmeye hazır-lanıyor.

Türkiye Üniversiteler Meclisi’nekatılan yüzlerce üniversiteli şartla-rını belirledi. Üniversitelerde yaşa-dıkları sorunlara çözüm bulmakiçin neler yapabileceğini konuşanüniversiteliler “Üniversitede hak-larımız, rektörlere şartlarımız var"diyerek yola çıktılar. Son dönem-lerde “Darbenin YÖK’ünü değişti-receğiz” söylemini ağzındandüşürmeyen yeni YÖK BaşkanıGökhan Çeyinsaya’dan, rektörlerekadar “ileri demokrasi” lafı dilleredolanmış durumda. İlk başta TanerYıldız’ın kendini protesto eden biröğrenciye “gel burada konuş”demesiyle başlayan demokrasişovu Hacettepe Rektörü’nün, oku-lun verdiği biber gazı ihalesiniortaya çıkarıp iptal etmesiyle

devam etti. Hacettepe Üniversite-si’nde rektörün öğrencilerle açıktoplantılar yapmasından sonraÖğrenci Kolektifleri üyeleriningötürdüğü 9 talebin de kabul edil-mesi, öğrencilere verilen söz hakkıve üniversitelerde olan yüzlercesorun, sanki rektörün sorunu değil-miş gibi üniversitelilere lütuf ola-rak gösterildi. Üniversiteliler iseyapılanların lütuf değil, olmasıgereken şeyler olduğunu hatırlata-rak birçok üniversitede taleplerinitoplamaya başladılar.

Okullarına dair genel ve aciltaleplerini belirlemek için günlercefakülte fakülte talep kutularıylagezen üniversiteliler, hem kendiokullarına dair hem de bütün üni-versitelerin ortak sorunlarını belir-

lediler. Üniversiteliler belirlediklerigenel taleplerde; harç paralarınınkaldırılmasını, üniversitelere sözhakkı verilmesini, Bologna süreciuygulamalarının iptalini, soruştur-ma ve cezaların geri çekilmesini veokullarda polisin varlığına acilenson verilmesi gerektiğini vurgula-dılar. Türkiye’de birçok üniversite-de yapılan kampanyada üniversite-lerin kendilerine özgü sorunları vetalepleri rektörlerle görüşüldü.Öğrenci Kolektifleri, sözde üniver-site temsilcileri olan ÖTK’larındeğil, üniversitenin öz sorunlarınadeğinilmesi ve birçok üniversitedekazanım elde edilmesi bakımındanyapılan kampanyayla üniversitele-rin gerçek temsilcileri olduklarınıbir kez daha göstermiş oldular.

TALEPLER REKTÖRLERİN KARŞISINDA

Page 6: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 06 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Kocaeli Üniversiteli Kadın Kolektifiritim atölyesi ve tartışma atölyesikuruyor. Ritim atölyesinde; bendir,darbuka, def, zil, erbane ve marakasgibi birçok çeşitte ritim aletleri kulla-nıiacak. Tartışma atölyesinde femi-nizm, siyasal İslam, kadın hareketi vehomofobi başlıkları buluyor. 13Mayıs’a kadar, belirlenen tarihlerdetartışma atölyesi gerçekleştirilecek.Ritim atölyesi ise düzenli aralıklarlaçalışmalarını sürdürecek.

6

Boşanmış her kadına, “sevgilisi olmamasıkaydı ile” aylık 250 TL verileceğini, Mardin’deyapılan “Büyüyen Türkiye, güçlenen kadınlar”etkinliğinde buyuran Tayyip Erdoğan, 8 MartDünya Kadınlar Günü’nde yürürlüğe giren,“Ailenin Korunması ve Kadına Karşı ŞiddetinÖnlenmesine Dair Kanun”un kimi koruduğunuaçıkladı.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, oluş-tururken ikiyüzlülüğünü kamufle etmek içinfeminist yapılara danışarak hazırladığı kanun,kadını birey olarak tanımayan, ‘kutsal aile’ kav-ramını yaşatmak ve yüceltmek amacıyla oluştu-rulmuş birçok madde içeriyor. Şiddet görenkadını ‘savunacak’ hakimin, aile mahkemesihakimi olması, sığınma talep eden kadının evliolması şartının aranması, kocasından değil desevgilisinden ya da tanımadığı bir erkekten şid-det görmesi üzerine, koruma önlemlerinin yasakapsamı dahilinde olmaması bunun en açıkgöstergesi. Aynı zamanda maddeler arasında,şiddet uygulayan erkeğin kendini savunabilece-ği birçok boşluk bulunduran yasa adeta, birçokkanun gibi sorunu çözmemek, uygulamamak,için çıkartılmış. Kanunun denetimi ise mülki

amirlerin (vali, kaymakam vs.) inisiyatifine bıra-kılmış. Yasa, kadına yönelik şiddeti; toplumsal,ekonomik, siyasal sistem sorunundan bağlarınıkoparan, elektronik kelepçe, panik butonu gibikendi başına anlamlı, ancak sorunu temelindençözmek adına yetersiz, “şiddet sonrası” önlemalmak adına uygulamalardan oluşmakta. Ayrıcaşiddeti toplumsal temellerinden ayırıp, kişiselsorun gibi algılayan ve algılatan yasa, kadınayönelik şiddeti engellemek yerine, aile içindetanımlanmış kadını koruyup, kollamayı hedefli-yor.

Ne salt teknoloji ne de uygulanmayan yasa-lar; bu ülkenin yargısı, tecavüzcüleri koruduğusürece, bu ülkenin medyası kadın bedenini parakaynağı olarak gördüğü sürece, bu ülkenin eği-tim sistemi kadınlara amfileri değil de kocaevini adres olarak gösterdiği sürece, 10 yıldır%1400’lük bir artış gösteren, her gün 5 kadınınölümü ile sonuçlanan, cins kıyımını engelleye-mez.

4+4+4 neyin hesabı?Geçtiğimiz günlerde meclisten kavga gürültü

geçen yeni eğitim uygulaması, hesabı zor

gözükse de, matematiksel simgelerin altındayapılmak istenileni çok açık bir şekilde gösteri-yor. Kesintili, kesintisiz eğitimle, okullar piyasa-nın kulu kölesi, gericiliğin ise üretim merkezihaline getirilirken, bu üretimin çıktısı ise çocukgelinler ve çocuk işçiler oluyor. Toplumsal cin-siyet normlarının yoğun bir şekilde hayat bul-duğu ülkemizde, kız çocuklarının okuma oranı%66.14 iken, 8 yıllık temel eğitimini tamamla-mamış ya da yarıda bırakmış çocukların % 70'eyakınının kız olduğu yapılan araştırmalar sonu-cu tespit edilmiştir. Üniversiteye gelince dekadın-erkek arasındaki bu eşitsiz oran değişme-miyor. Uluslararası Stratejik AraştırmalarKurumu, Türkiye’de yaşanan çocuk gelin skan-dalını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.Avrupa ülkeleri sayılan ülkeler arasındaTürkiye %14 ile çocuk gelin oranı %17 olanGürcistan’ın ardında 2. sırada gelmektedir.

4+4+4 eğitim sistemi ile kesintili hale geleneğitim hayatında, kız çocuklarının 4. sınıftansonra sınıflarından kopartılıp, koca evine gön-derilmesinin olanağı devlet eliyle arttırıldı.AKP’nin yıllardır ilmek ilmek ördüğü yeni

muhafazakar kadın modeli, kadını 3 çocukdoğuran, fıtratı gereği ‘erkeği’ ile eşit olamayananne olarak tanımlamaktadır. Bu modeli, kadınıaile içine hapsettiği bakanlığı, cinsiyetçi-gericieğitim sistemi ve medyası ile dayanışarakörgütlemektedir.

Tayyip Erdoğan ikiyüzlü siyasetini medyaaracılığı ile “Kız çocuklarımızı okutun” diyerekyaymaya çalışmaktadır.

Ülkenin ‘erkleri’ kadın adına, gerek meclisteel kaldırıp indirerek, gerek ise yumruk yumru-ğa bir takım yasalar geçire dursun, biz kadınlarolmamız gerektiği yerde, yüzyıllardır olduğugibi mücadelemize sahip çıkarak sokaklardayız.Bu yıl 8 Mart, adaletin terazisinden geçemeyenN.Ç Davası’nın, adımızın çıkartıldığı bakanlığınve ikiyüzlü yasalarının, Tayyip Erdoğan’nın heryıl olduğu gibi ağzından savurduğu kadın düş-manı söylemlerinin, gün be gün artan kadıncinayetlerinin, tacizin, tecavüzün ve bunlarısavunan yargının ardından, daha bir coşkuluy-du. Türkiye’nin dört bir yanında sokaklaradökülen kadınlar, AKP’nin ikiyüzlü balonunupatlatarak, tacize, tecavüze, erkek şiddetinekarşı isyanı büyüttü.

İzmir’de 15 yaşında genç birkadına tecavüz edip, görüntü-leri kameraya kaydeden vegenç kadına şantaj yapan 2kişiye hakim tahliye kararıverdi. Hakim tecavüzcülerinkorumalığını üstlenerek tahliyekararına itiraz eden anneye"kızına sahip çıksaydın" dedi.

Enine-Boyuna isimli televizyonprogramında Okan Bayülgen MelihGökçek’e “Bizim ne zaman bir gaybelediye başkanımız olacak?”sorusunu sordu. Gökçek homofo-bik tavrından taviz vermeyerek”Tabii bizim kendimize göre biryaşam tarzımız, örfümüz gelenek-lerimiz var. İnşallah bizimTürkiye’de gay belediye başkanıolmayacak ve olmamalı.” dedi.

9590

Üniversiteli Kadın Kolektifi 8Mart hazırlıklarında özgün üre-timleriyle öne çıktı. Bursa'daUludağ ÜKK Tiyatro Atölyesiuzun süredir hazırlıklarını sür-dürdüğü "Kadınlık bizde kalsın"adli tiyatro oyunuyla yüzlerceüniversiteli kadınla buluştu.Trabzon'da KTÜ ÜKK'nin yoğunemekleri sonucunda zenginiçeriğiyle insaniye Dergisi'nin 5.sayısı çıkarıldı. Ayrıca Ankarave KTÜ ÜKK hazırladığı çağrıvideosuyla bütün üniversiteli

kadınları 8 Mart'ta sokaklaraisyanı büyütmeye çağırdı.Hazırlanan videonun ardındanKTÜ’de kadın cinayetlerine taci-ze tecavüze kadın düşmanlığınakarşı isyanı büyüt sloganıylaüniversite içinde bir yürüyüşgerçekleştirildi.

ÜKK; Ankara'da, İzmir'de,Mersin'de ve İstanbul'da çıkarı-lan fanzinlerle tüm üniversitelikadınları alanlara, isyanı büyüt-meye davet etti. Çanakkale'de18 Mart Üniversitesi 8 Mart

günü sokak tiyatrosunda buluş-tu. Üniversiteli kadınlarBursa'da "Karanlıktan bıktıksokağa çıktık” sloganıyla,İzmir'de ve Isparta'da "AKP'ninbalonunu patlatıyoruz" sloga-nıyla eylemler gerçekleştirildi.Zonguldak, Edirne, Kocaeli gibidiğer birçok ilde film gösterim-leri, paneller ve sergilerleoldukça zengin etkinlikleriyleüniversiteli kadınlar isyanıbüyütmekte kararı olduğunugösterdi.

GÖREVİMİZAKLAMAK

ÖZGÜRLÜĞÜN ÇÖP TENEKESİ

TUİK'in 2011 Yılı "Yaşam Memnuniyeti"araştırmasına göre kadınlarda mutlulukoranı %64,6 iken, erkeklerde bu oran%59,5'dir. Evli bireylerin %65,5'i mutlu iken,evli olmayanlarda bu oran %52,9'a düşüyor.Kadının eşiyle tartışmaması gerektiğinidüşünen kadın oranı; %49.3. Kadınındavranışlarından erkeğin sorumlu olmasıdüşünen kadın oranı: %47,4. Kadının elin-deki parayı istediği gibi harcamasını yanlışbulan kadın oranı; %65.8. Ev işlerini erkek-lerinde yapması fikrine katılmayan kadınoranı %66.7. Bu oranların ortaya çıkardığıtabloya göre, Türkiye topraklarında yaşayankadınlar, mutlu mesut hayatlarına devamediyor. Kocaları ise mutluluk kaynaklarınınpınarını oluşturuyor. Araştırmanın nerede,kimlerle, hangi koşullarda yapıldığı isemerak konusu. Türkiye'de bu oranların çık-abildiği bir il, ilçe, köy, kasaba mevcutmudur? Yoksa bir devlet kurumu olan TÜİKbizi yanıltıyor mu? Gerçeği yansıtmaktantamamiyle uzak olan bu araştırma daözgürlüğün çöp tenekesinde yerini almayahazırlanmalı.

HAREKETLİ BİR 8 MART’A HAZIRLANIRKEN

SİNİR KATSAYISI

Her yıl 8 Mart'ta tacize tecavü-ze kadın düşmanlığına karşı soka-ğa çıkan üniversiteli kadınlar buyıl "isyanı büyüt" sloganıyla yinealanlardaydı. 8 Mart öncesindeÜniversiteli Kadın KolektifiMeclisi'nde bir araya gelen kadın-lar feminizm ve güncel kadın poli-tikası tartışmalarının ardındanüniversiteli kadınların ilke veesaslarını ’9 Soruda ÜniversiteliKadın Kolektifi’ adı altında birleş-tirdi. Tartışmaların ardından üni-versiteli kadınlar 8 Mart'ta sokak-lara hangi politik çizgide çıkacağı-nı da belirledi. Bu çizgide 8 Martprogramını oluşturan kadınlar buyıl daha güçlü, daha hazırlıklı birsürecin pratik araçları üzerindeortaklaştı.

Coşkulu renkli ve güçlü bir 8Mart'ı geride bırakırken

ÜKK Meclisi'nde ortak kararlabelirlenen "Sesini yükselt, isyanıbüyüt" sloganıyla Türkiye gene-linde üniversiteli kadınlar tek sesoldu. Böylece hem ortak dil tuttu-ruldu hem de fanzin, dergi ve

kadın tiyatrolarıyla 8 Mart sürecidaha renkli ve dolu dolu geçti.Geçen yıl 8 Mart'a İstanbul,Trabzon, Ankara, İzmir, Eskişehir,Bursa, Mersin, Isparta, Kocaeligibi illerde sokağa çıkılırken buyıl Çanakkale, Edirne, Zonguldak,Tekirdağ, Bilecik illerinin deeklenmesiyle bu sayı oldukçaarttı. Üniversiteli kadın çalışması-nın büyümesi ve ilerlemesi, kadındüşmanlığında patlama yaşananbu dönemde etkili müdahale araç-larının geliştirmesi, üniversitelikadınlarla birebir temasa geçilme-si (fanzin, dergi dağıtımı) vekadın düşmanlarını teşhir etmek-ten hiç vazgeçilmemesiyle sağlan-dı. Geçen yıla oranla birçok üni-versitede kadınlar 8 Mart'ta soka-ğa çıktı ve sokak çağrısını üniver-sitelerinde renkli, yaratıcı üretim-leriyle yaptı. 8 Mart öncesininyoğun hazırlık süreci ise eylemler-de üniversiteli kadınların kitlesel-leşmesi sonucunu getirdi.

Bu süreçte sağlanan ivme ÜKKaçısından iyi değerlendirilerek,bütün bir döneme bu hareketlilik

ve canlılık yansıtılabilir. Bu yılbaşlatılan kadın atölyelerinindevamlılığı sağlanabilir, böylecekadınların tartışma atölyelerindebir araya gelmeleri hem bir daya-nışma örneği teşkil ederken hemde güncel siyaset tartışılarakÜKK'nın güncel siyasete müdaha-le araçları geliştirilmiş olur.Ayrıca üniversitelerde panellerdüzenlenerek, kadın buluşmaları

yapılarak üniversiteli kadınlarlailetişim sağlanabilir. Üniversitelikadınların isyanını büyütmek içinmücadelenin 8 Mart'larda yükseli-şe geçen hızını, bütün yıla yayma-da tartışma atölyeleri ve panelleriyi argümanlar oluşturuyor. Tümüniversiteli kadınlar sokaklardakicoşkusunu, dinamizmini sesinidaha da yükselterek, isyanıbüyütmeye devam edecek.

Yargının skandal kararları dur durak bilmi-yor. 'Erkek çizgisini' terk etmemeye kararlıolan yargı; boşamak isteyen eşini, öldürenkocanın müebbet hapis kararını bozuyor,kadınlara rızasıyla tecavüze uğradığını söylü-yor. Sonrasında da Sakarya'da tecavüze uğra-yan 13 yaşındaki Ö.D'ye tecavüz eden vetutuklanan 2 kişiyi tahliye ediyor, Ö.D intiharetmek istiyor. Tacizcileri, tecavüzcüleri vekatilleri aklamakta üstüne tanımayan yargıgörevini layıkıyla yerine getiriyor.

YARGI

İSYANI BÜYÜTENLER SOKAKLARDA

“BABA OCAĞININ” KORUNMASI

Kadın

Page 7: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 07 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Üniversiteli kadınların taciz, tecavüz, kadına şiddet, cinsellik,dönemsel sıkıntılar gibi kadınların karşılaşabileceği tüm sorunla-ra ve kadınların tüm ihtiyaçlarına psikolojik, hukuksal, sosyolo-jik nitelikte destek verebilecek merkezlerin bulunması gerekiyor.Çoğu üniversite içinde var olan KASAUM (Kadın SorunlarıAraştırma ve Uygulama Merkezi) üniversiteli kadınların sorun-larına çözüm olmamakta ve ilgi alanına kadın öğrencileri koy-mamaktadır. ÜKK'nın anketinden çıkan sonuca göre üniversitelikadınların %88'i kadın danışma merkezi talep ediyor. Bu sonucagöre üniversiteli kadınlar işleyişinde söz hakkının bulunduğu,karşılaşılan tüm sorunlara ve ihtiyaçlara destek verecek kadındanışma/araştırma merkezlerinin açılmasını ya da halihazırdabulunan KASAUM'ların bu nitelikleri taşımasını talep ediyor.

Kadınların %79'u pozitif ayrımcılık temelinde burs talep ediyorÜKK'nın anketine göre üniversiteli kadınların %56 gibi bir

oranı okul masraflarını karşılamakta zorlanıyor. Büyük çoğun-luk aile desteği ile Kredi Yurtlar Kurumu kredi ve burslarını bir-leştiriyor. Çalışanların büyük oranı (%11’in %7’si) yarı zamanlıişlerde çalışıyor. Çalışanlar başta psikolojik olmak üzere sözlüve fiziksel tacize uğradıklarını ve çok yorulduklarını kaydet-mektedirler. Çalışanların yarısından fazlasının okul başarısıdüşmektedir. Üniversiteli kadınların ekstra burs alması gerekti-ğini düşünenler %79‘dur.

Kadınların %91'i sağlık mer-kezi talep ediyor

Üniversite içinde bulunanmedikolar oldukça yetersizkalmaktadır. Mediko içindeözellikle kadınlar için ayrı birsağlık birimi ise bulunmuyor.ÜKK'nın anketine göre ise üni-versiteli kadınların %91'i kadınsağlığı merkezi talep etmekte-dir.

ÜKK'nın anketine göre öğrencilerin %30’u ‘kız’ olarak anılmakistememekte, %27’si tutum belirtmemekte, %26’sı ise bu sıfatlaanılmayı istemektedir. %32 ‘kadın’ olarak anılmak istememekte,%27 tutum belirtmemekte ve %39 ‘kadın’ olarak anılmakta sorungörmüyor. Öğrencilerin %41’i yurtların adının ‘kadın’ yurdu ola-rak değişmesini istememekte, %21 tutum belirtmemekte, %37 iseyurtların adının değişmesini istiyor.

Yine de genel hatlarıyla ‘kadın yurdu’ tanımı, her ne sebepleolursa olsun, ataerkil bir toplumda tahmin edilebilecek orandandaha fazla rağbet görmüştür. Kadın öğrencilerin cinsel etkinlikiçinde olup olmadıklarını etiketlemeye çalışan sıfatlara karşı tep-kili olmaya başladıkları açıktır; ama bu tepkinin sebepleri öğren-ciler açısından farklı farklı olabilir.

Mimar Sinan Üniversitesi ÖğretimGörevlisi Dr. Tülin Turan'ın değerlendir-mesiyle sonuçlanan ÜKK anketleri veÜKK'nın bu çalışmasına dair görüşleri:

Bu anket çalışması her şeyden önceÜKK'da ya da benzer siyasal oluşumlardaçalışan öğrencilerimizin dünyaya meraklabaktıklarını, kendi kanaatlerini geliş-tirirken diğer öğrencileringörüşlerini anlamaya çalış-tıklarını, bunun için zamanve emek harcadıklarınıgösteriyor. Benim gibibirçok hocanın da öğren-cilerine katmak istediği,öğrencilerimize katmakistediğimiz, katmayıamaçlamamız gerekentemel değerlerden bazılarını,bilimsel merakı ve toplumunsorunlarına (bilgi ve olgusal verilerle donan-mış olarak) duyarlı olma hassasiyetini tem-sil ediyor bu öğrenciler. Elbette anketin bir-çok sorunları var; bir öğrenci inisiyatifinin

düzenlediği bir çalışma olduğundan bu daanlaşılabilir bir durum. Ama bu çalışmanınvarlığı dahi, bu gençlerimizin, tek dertleri-nin iddia edildiği gibi birilerinin sesini sus-turmak üzere yumurta atmak ve tek mari-fetlerinin de hedefi tutturmak olmadığını;içinde yaşadıkları dünyayı dönüştürmekiçin onu anlamaya çalıştıklarını, o yumurta-

ların arkasında başka dertlerinin deolduğunu bize kanıtlamaz mı? Derin

sorunlarla uğraşan ve derin sorun-lara gebe bir dönemde, hemenherkesin kendini tüketim rüyası-na kaptırdığı bir çağda, böylegençlere aslında çok ihtiyacımızvar. Ülkemizde millî eğitimin

hedeflerini tanımlayan resmî bel-gelere bakmak bile, şu ya da bu

görüşte olmaları fark etmeksizin,böyle gençleri, saçmalığı ile akılları zorla-

yan iddialarla hapislerde çürütmek yerine,aslında başımızın üstünde taşımamız gerek-tiğini gösteriyor bana kalırsa.

Mor Çatı Kadın Sığınağı’nın görüşleri:Biz kadınlar yaşamın her alanında olduğu

gibi üniversitelerde de patriyarkal değer veuygulamalarla, cinsiyetçi tavırlarla karşı kar-şıya kalıyoruz. Üniversiteli KadınKolektifi’nin patriyarkanın gündelik pratikle-rimizdeki izini kampuslardan yola çıka-rak sürdüğü bu çalışmanın önemlibir alana odaklandığını düşünü-yoruz. Araştırma sonuçlarınadayanarak, üniversiteler içeri-sinde kadın danışma ve daya-nışma merkezleri ile sağlıkbirimlerinin kurulması öneri-lerini kadına karşı şiddetlemücadele eden feminist birkadın örgütü olarak destekli-yoruz. Son aylarda İstanbul’dakiüniversitelerde de kampus içindekitaciz ve tecavüz vakalarında üniversi-tenin acil müdahalesini ve yaptırımını öngö-ren bir yönetmelik hazırlanmasına yönelikçalışmaların başladığından, bu konudaEğitim-Sen’li akademisyenlerin de sürece kat-

kıda bulunduğundan haberdar olduk. Bu türçalışmaların kadın dayanışması yoluylaortaklaşabilmesini ve direnişimizin güçlen-mesini diliyoruz. Bununla birlikte, bu faydalıçalışmanın sonuçlarını belki ilerleyen çalış-malarda yeniden değerlendirmek gerektiğini

düşünüyoruz. Verilen “çok kardeşliöğrencilerin Güneydoğu kökenli

olduğu” demografik bilgisininayrımcı bir tutuma ön açabile-

ceğini göz önünde bulundur-mak, patriyarkanın sosyo-ekonomik sınıf ya da coğrafialan gözetmeksizin hayatla-rımızı biçimlendirdiğininaltını ısrarla çizmek gerekti-

ğini savunuyoruz. Araştırmasonuçlarının genel bir okuyucu

kitlesini hedef aldığı da göz önün-de bulundurularak “muhafazakârlık”,

“cinsiyetçilik”, “namus” gibi kavramlarınimlediklerini detaylı tartışabilmenin feministtezimizi güçlendireceği kanısındayız.Dayanışmayla..

Kadın Avukatlar Kurultayı’nın ilki 21-22 Nisan’daAnkara’da gerçekleşecek. İlki yapılacak olan kurultay kadınbakışını ve farkındalığını yaratmak, sorunları tespit etmek,çözüm üretmek için toplanıyor. Kurultayın başlıca konubaşlıkları arasında toplumsal cinsiyet eşitliği ve hukukeğitiminde cinsiyetçi ögeler ve çalışma yaşamında cin-siyetler arası eşitlik ve kadın avukatlara etkileri gibi konu-lar yer alıyor.

SAYFA 7

Kadınİstanbul Üniversiteli Kadın Kolektifi, “Bize acil eşitlik

gerek” kampanyasının sonuçlarını KYK önünde yapılaneylemle basına duyurdu. Çapa’dan Kredi Yurtlar Kurumu’nayürüyüş gerçekleştiren İstanbul ÜKK, taleplerini açıkladı.Eylemde geçen dönemin kampanyası olan “Bize acil eşitlikgerek" anketlerinden çıkan sonuçlar basına duyuruldu.Anketlerde öne çıkan “Kız değil kadın yurtları”, “KadınSağlığı Merkezleri”, “Burslarda pozitif ayrımcılık” taleplerininüniversiteli kadınlar için önemi vurgulandı.

Kadınlar üzerindeki her türlü baskı, şiddet, ayrımcılık göreceli olarak özerk olan kampüs hayatının her alanında da üniversiteli kadın-ların üzerinde çeşitlenen biçimlerde görülüyor. Erkek egemenliğini yurtta, amfide, kampüs içinde; giriş- çıkış saatleri, cinsiyetçi müfre-dat ve meslek dağılımları, taciz, tecavüz gibi baskı ve şiddet aygıtının kontrol mekanizmasının başında görmek mümkün. AKP'nin 10 yıl-lık iktidarı süresince tırmandırdığı kadın düşmanlığı üniversitelerde de baskı ve şiddetin artmasıyla kendini gösteriyor. ÜniversiteliKadın Kolektifi "Bize acil eşitlik gerek" kampanyasıyla Türkiye'nin birçok üniversitesinde tüm ayrımcılıklara, baskıya ve şiddete karşıfarkındalık yaratmaya, üniversiteli kadınlarla birlik olmaya çağırdı.

Kampanya kapsamında üniversiteli kadınların yaşadığı temel sorunları belirlemek, kadın sorununa bakış açısını öğrenebilmek ama-cıyla bir anket hazırlandı. Anketin hazırlık ve değerlendirme sürecinde akademisyenlerle birlikte çalışıldı ve farklı birçok bölümden aka-demisyenin desteği alındı. Yurtta, kantinde, fakültelerde üniversiteli kadınlarla birebir yapılan anket; yurtlardaki barınma koşulları,yaşanan maddi sıkıntılar ve giderilme yöntemleri, part-time işlerde ve kampüs içinde yaşanan taciz olayları gibi sorunların akademik biraraştırması niteliğindedir. Toplamda 1496 anket İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Kütahya, Samsun ve Edirne’de üniversiteli kadınlarauygulandı. Anketin sonuçları üniversitelerde yaşanan ayrımcılığı, baskıyı ve şiddeti somut bir veri şeklinde göz önüne koyuyor. Anketülke genelinde yaşanan kadın sorunuyla üniversite içinde yaşanan kadın sorununun zemin benzerliğini ortaya koyuyor. Anketten yük-sek oranda çıkan kadınlara ekstra burs, kız değil kadın yurtları, kadın danışma ve sağlık merkezleri talepleri üniversite içinde bu taleple-rin gündem edilmesini ve gerçekleştirilmesinin zorunluluğunu gösteriyor. Mimar Sinan Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Tülin Ural'ındeğerlendirdiği ÜKK anketinin sonuçları üniversite içinde gerçek eşitliği sağlamaya dönük taleplerle yol gösterici olma özelliği taşıyor.

İsyanı büyütenler sokaklarda

Kadın danışma merkezi

Öğrencilerin %48’i yurtlarda kalıyor. Bunların da %31’iKYK, %13’ü üniversite ve %5’i özel yurtlarda barınıyor.Öğrencilerin %27’si saat kısıtlamasından ve yurt fiyatların-dan yakınıyor. Bu yakınmalar ‘diğer’ kısmında da sıkça veayrıca belirtilecek kadar öne çıkıyor.

Bunun dışında yine %25 civarında hijyen ve çalışmakoşullarından yakınılmış; %15 civarında öğrenci ulaşım veyurt yollarında aydınlatmanın yetersizliğini öne çıkarmış-tır. Bir kısım üniversiteli kadın; personelin denetimciliği,namus bekçiliği, kötü davranışı gibi konuları ya da erkekyurtlarında gösterilen hoşgörünün gösterilmemesi gibiayrımcı davranışı ayrıca belirtme ihtiyacı duymuştur.Ayrıca yurt odalarının kalabalık olması da öne çıkarılmıştır.

ÜKK'nın anketine göre her 4 kadından 1'i tacize uğramıştır. Butaciz çoğu durumda sözlü, ancak %5 gibi çok yüksek bir orandada fiziksel olmuştur. Psikolojik taciz %8 oranındadır. Tacizcilerin%4’ü güvenlik, %5’i akademisyen, %18’i öğrenci, %2’si okul çalı-şanıdır; başka bir deyişle öğrenci olmayan tacizciler %11 oranın-dadır. Bu çok yüksek oranlara rağmen birçok üniversitede kadınöğrencilerin sorunla baş etmesine yardım edecek birimlerinbulunmadığı açıktır.

Çok kritik sorulardan biri olan ‘bekaret benim için önem-lidir’ ifadesine katılmayanlar %29’luk, katılanlar ise %57’likkısmı oluşturmaktadır (ortada bir tutum benimseyenlerinya da kesin fikir belirtemeyenlerin oranı %14’tür). Bekaretönemlidir ifadesine katılmayan öğrencilerin yarıdan fazlası3 büyük şehirde yaşamakta ve okumaktadır. Toplumsalbaskı nedeniyle bekareti önemsediğini söyleyenlerin oranı%16 iken, bu ifadeye katılmayanların %66'dır. Bekaretiönemseyen öğrencilerin oranı açık farkla yüksek olmaklabirlikte Türkiye toplumunda bu konudaki hassasiyet gözönüne alındığında, yine de önemsemeyen öğrencilerin %29gibi bir oranı yansıtması (hele ki açık tutum belirtmeyen%14 öğrenci ile beraber düşünüldüğünde) önemli bir gös-tergedir. Erkek egemen değerlerin halen güçlü olduğu birtoplumda bekaret konusuna karşı açıkça tutum alan ya dabu konuyu kafasında tartışsa veya çekimser kalsa da‘önemsiyorum’ ifadesini açıkça kullanmayan öğrencilerin%33 gibi bir oranda olması artık bu konunun üniversitelikadınlar açısından tartışılabilir olduğunu göstermektedir.

Bekaretin önemi

Tacize karşı önlem

Pozitif ayrımcılık temelinde burs

Kız değil kadınYurt ve barınma olanakları

Kadın sağlığı merkezi

Page 8: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 9 SœYAH MAV KIRMIZISARISAYFA 8 SœYAH 6MA KIRMIZISARI

DOSYA

KONTRGERİLLA

İçinde bulunduğu dönem ihtiyaçlarına göre farklı adlarda aygıt-larla, aktörlerle bugüne kadar varlığını koruyan kontrgerillanınkökeni cumhuriyetin ilk yıllarına uzanıyor. İttihat ve Terakki’ninkurduğu “Teşkilat-ı Mahsusa (Özel Teşkilat)” istihbarat örgütü vesonraki yıllarda oluşacak Milli Amele Hizmeti (MAH)(1927) devletinkontrgerilla geleneğine bıraktığı metodlarla katkı sundu.

Bugün tartışılan şekliyle kontrgerillanın kuruluşu ve eşzamanlıTürkiye’ye girişi 2. Dünya Savaşı sonrasında oldu. Soğuk Savaşstratejisinin parçası olarak yeni sömürge ülkeler için tasarlanan“Ulusal Güvenlik Doktrinin” parçası olarak Türkiye’ye uyarlandı.Kontrgerilla, “dış güvenlik” sorunu olan Sovyet işgali ihtimalinekarşı, “iç düşmanla” savaşma üzere yapılandırıldı.

Her taşın altında NATO ilişkisiTürkiye kontrgerillasının ABD ve emperyalizmle bağı ise NATO

üzerinden kuruldu. Türkiye 1952 yılında NATO’ya üyeliği kabuledilirken, imzalanan NATO Ek Protokolü’nde NATO’ya bağlı gizliörgüt kurulması kararı alındı. Özel Harp Dairesi (ÖHD) adı verilen buteşkilatın tüm ekip ve ekipmanları 1974 yılında Kıbrıs Harekatı ilegerilen ilişkilerle birlikte ABD’nin ambargo uygulanmasına kadarABD tarafından karşılandı.

1960’lı yılların ikinci yarısına girilirken TİP’in seçim başarısı,DİSK’İN kurulması, gençlik hareketinin üniversitelerde filizlenmesiTürkiye’de devrimci mücadelenin yükseleşine işaret ederken; 1965yılında Demirel-TSK mutabakatıyla MAH’ın yerine resmi olarak MİTkuruldu. 1970’lere gelinen Türkiye’de Özel Harp Dairesi ve MİT’inetkisi artmaya başladı. 1970’lerde yükselecek sivil faşizmin hazırlık-ları, MHP’nin ilk adımlarının atılması ve MHP’li öğrencilerin koman-do kamplarında eğitilmesiyle bu dönemde gerçekleşti.

Kontrgerillanın maşası sivil faşistler1969’da İstanbul Üniversitesi’nde devrimci öğrenci Taylan

Özgür’ün bu dönemde öldürülmesi faşistlerin kontrgerilla merkezliilk cinayeti oldu. 12 Mart döneminde ise MİT ve ÖHD faaliyetlerinihızlandırarak Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı ve ardındanKızıldere’de Mahir Çayan’ın bulunduğu devrimcileri katledilmesinderol aldı.

1975 yılında sağ partilerin koalisyonu olarak kurulan MilliyetçiCephe döneminde ise Alparslan Türkeş liderliğindeki MHP kontrg-

erillanın “katil” ihtiyacını karşıladı. 1975 yılında 34 kişi öldürülürken,76’da tırmandırılan faşist terör sonunda 106 kişi yaşamını yitirdi.

Hedef darbeye zemin hazırlamak12 Eylül darbesine giden süreçte ise Abdullah Çatlı’ya bağlı

aralarında Oral Çelik, M. Ali Ağca, Haluk Kırcı gibi isimlerin bulun-duğu ekip CIA ve kontrgerilla desteğiyle birçok katliam ve suikastaimza attı. Ankara’da Balgat Katliamı’nda 5 kişinin, Bahçelievler’de 7TİP’linin öldürülmesi, Abdi İpekçi suikasti, Maraş Katliamı ile 16Mart Beyazıt Katliamı dahil birçok cinayette bu ekip aktif rol oynadı.

Susurluk’ta derin devlet kamyonla çarpıştı12 Eylül darbesine kadar kitleselleşen solun önüne geçmeyi

hedefleyen Türkiye kontrgerillasının seyri, darbe sonrası yenidenyapılandırılarak devam etti. SSCB’nin 1991’de dağılmasıyla SoğukSavaş sona ererken, Avrupa ülkelerinde kontrgerillaya ihtiyaçkalmazken, boşa düşen yapılar tasfiye edildi. Yeni sömürge ülkesiTürkiye’de ise emperyalistlerin Asimetrik Savaş stratejine paralelolarak “İç güvenlik doktrine” göre rejim ve kontrgerilla yapı-landırıldı. 1990’lara MGK ve JİTEM gibi kurumlarla girilirken, Kürt

hareketi de kontrgerillanın “düşman” çemberine dahil oldu. Kürthareketinin düzenlediği mitinglerde, eylemlerde bombalısaldırılar düzenlenmesinden, Kürt işadamları, siyasetçilerin,gazetecilerin suikastlere uğramasına, Kürt köyleri yakılmasına,zorla göçe sürülmesine, gözaltında kayıplara kadar kontrgerillaoperasyonları Kürt hareketiyle iç savaş ortamını yarattı.

1990’larda kontrgerilla faaliyetleri hız kesmeden devamederken, egemenler arasındaki hükümet kurma yarışları-çatış-maları kontgerillanın merkez kadroları arasında da sürdü.Susurluk’ta bir otomobille kamyonun çarpıştığı kazayla derindevlet ilişkileri, siyaset ve çete ilişkileri kamuoyuna tüm kirlil-iğiyle yansıdı. DYP milletvekili Sedat Bucak ve Emniyet MüdürüHüseyin Kocadağ’la aynı otomobilde yer alan Türkiye kontrgeril-

lasının en kirli aktörlerinden Abdullah Çatlı’nın ilişkileri çözüldü.Toplumsal muhalefetin “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık”eylemleri ile müdahale ettiği süreçte devlet-mafya-siyasetüçgeninin altında kalan Tansu Çiller-Mehmet Ağar’ın da ortağıREFAHYOL hükümetinin ömrü uzun sürmedi.

Kontrgerillanın 2000’li yıllarına ise AKP damgasını vurdu.2002’de tek başına hükümet kuran ve bugün 3. iktidar döneminegiren AKP döneminde egemen güçler arasındaki dengeler yenidenkuruldu. ABD ve sermayenin desteğini alan AKP, neoliberaldönüşeme paralel olarak siyasal rejimde de değişikliğe gitti.İslamcı-liberal rejimle uyum sağlamayan devletin tüm yapılarında-ki kadrolarda tasfiyeye gidildi. Bunun kontrgerillaya yansıması ise2007 yılında Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan bombalarlabaşlayan Ergenekon Operasyonu oldu. Türkiye kontrgerillasın birdöneminin merkez kadrolarından Veli Küçük gibi isimlerin ve altkademeden kuvvet komutanlarına kadar askerlerin tutuklandığıbir tasfiye süreci yaşandı. Fettullah Gülen’in uzun erimli çabalarıylapolis teşkilatında başarılan kadrolaşma ile istihbarat ve operasyonbaşta olmak üzere güç kazanan AKP, bugünde sayısız soruşturma,tutuklama, operasyon ile meyvesini yediği başka bir güce sahipoldu. Medya, yargı gibi destek güçlerle iktidarını derinleştiren AKPbu süreçte Ergenekon davasıyla kontrgerilla artıklarını tasfiyeetmek dışında da kullandı. Ergenekon davasıyla bir yandasivilleşme ve hala iktidar olamayan iktidar imajı verilerek yeni reji-minin inşasında liberallerin desteğiyle zaman kazanıldı. İç ve dışsiyasette sıkışıldığında yeni bir Ergenekon operasyonu gerçek-leştirerek gündem değiştiren AKP, kamuoyunda yarattığı “meşru-luğu” kullanarak muhalefeti bastırmak için bu operasyonlarabaşvurdu. HES’lere karşı direnen köylüler, deri fabrikasında tekbaşına grev yapan Emine Arslan, Tekel İşçileri, üniversiteliler deErgenekoncu ilan edilerek mücadeleleri haksız düşürülmeyeçalışılırken; Ahmet Şık, Nedim Şener gibi derin devletle hesaplaş-mak için kalemini kullanan gazeteciler Ergenekon Davaları kap-samında tutuklandı.

Derin devletle hesaplaşıldığı ve Ergenekon davası çok yönlü kul-lanan ve tüm operasyonları Ergenekon’a yıkan AKP dönemindegerçekleşen Hrant Dink katliamı ise kontrgerillanın sürekliliğini

kanıtlayarak ve hala hafızlarda güncelliğini koruyor. BBP uzantılıfaşistlerin kullanıldığı cinayette parmağı olan sürekli olarak AKPtarafından kullanılan Ramazan Akyürek, Reşat Altay gibi katliamsicilleri kabarık polisler korundu ve sonrasında terfi ettirildi. AKPyine Sivas, 16 Mart gibi katliamları zamanaşımı bahanesiyle korumaaltına alarak kontrgerillanın teşhirini engelledi.

Türkiye toplumsal muhalefeti için Mart ayı, devletin “tehlikeli-lere” karşı mücadelesinde organize ettiği katliamları unutmadık-ları ve unutturmayacaklarını kanıtlama önemi taşıyor. 30 Mart1972’de Türkiye devrimci hareketinin öncülerinden Mahir Çayan’ında aralarında bulunduğu 10 devrimcinin Niksar’ın Kızıldereköyünde katledilmesi, 16 Mart 1978 Beyazıt Meydanı’nda topluçıkışta atılan bombayla 7 üniversitelinin, 12 Mart 1995’de GaziMahallesi’nde başlayarak Ümraniye’ye de sıçrayan olaylarda ise 17kişinin öldürülmesi Mart ayına not düşülen kontrgerilla katliamla-rının başında geliyor.

Yükselen toplumsal muhalefeti zayıflatmak ve bastırmak içinkontrgerilla yöntemlerine sık sık başvuran devlet, katliamlarınüstünü örtmek ve toplumu ikna etmekte zorlandı. Kontrgerillailişkileri ve aktörleri gün yüzüne çıkarken, üzerinden geçen yıllararağmen toplumsal bellekten silinmedi. AKP de bu davalara yaptığımüdahalelerle geçmişte yaşananların yanı sıra Türkiye’dekikontrgerilla gerçeğini de belleklerde tazeledi.

Kızıldere’de öldürülen devrimcilerle ilgili etkinlikleri her fırsattasuç kapsamında değerlendiren ya da suçmuş gibi gösteren,Beyazıt Katliamı’nda zamanaşımı kararı alan, katliam faillerinden

polis memuru Reşat Altay’ı Hrant Dink davasından da aklayarakterfi ettiren, Sivas Katliamı davasında da zaman aşımı ile katilleriaklayan ve Uludure’de 34 köylünün öldürüldüğü katliama imzaatarak “kaza” diyerek geçiştiren AKP katliam geleneğini sürdür-düğünü gösterdi. AKP bu geleneği sürdürme yolunda attığı heradım aynı zamanda derin devletle hesaplaştığı imajını çizdiğiErgenekon operasyonlarında ise elini zayıflatıyor.

AKP’nin tarihi davalarda aldığı kararların altında tercih mizorunluluk mu yattığını anlamak için Üniversiteli Gazetesi’ninNisan sayısınında Türkiye’de kontrgerilla faaliyetlerinin enine

KONTRGERİLLANIN TÜRKİYE SEYRİ

Türkiye’nin yakın tari-hine suikastlar, darbe gir-işimleri, işkenceler,cinayetler, bombalıkatliamlarla geçen kontrg-erilla dendiğinde akıllaraşiddet ve suç işlemek içinuzmanlaşmış devletleorganik bağı olan kadrolarve çeteler gelmektedir.Kontrgerillayı bu noktadanhareket ederek açıklamakyanlış sonuca götürmeklekalmayarak, bazı çevrelertarafından da özellikle tercihedilerek kontrgerillanınmeşruluğunu sağlıyor vegerçek düşmanı saklıyor.

Kontrgerilla ABDöncülüğünde emperyalist-lerin 2. Dünya savaşındansonra NATO ilişkileriçerçevesinde soğuk savaşaygıtı olarak ortaya çıktı.Kapitalist ülkeler SovyetlerBirliği ve komünizm “tehdi-

tine” karşı kontrgerillaaygıtları ile donatılarak, sınıfve halk hareketlerini bastır-mak hedeflendi. Türkiye’deSusurluk Kazası gündemegelen İtalyan Gladio’su gibiAvrupa ülkesindeki yapılan-ma, SSCB’nin dağıldığı 1990sonrası “güvenlik tehdi-dinin” ortadan kalkmasıylaihtiyaç kalınmayınca çöker-tildi.

Avrupa ülkelerindeyaşanan tasfiye operasyon-ları Türkiye’deki kontrgerillauzantılarında yaşanmadı.Türkiye’deki bu yapılarınsürekliliğin sağlanmasısadece egemenlerinin birtercihi ya da kontrgerillaylahesaplaşma eksenli halkmuhalefetinin başarısı-zlığıyla açıklanamaz.Türkiye’de birçok yenisömürge ülkesinin kopyasışeklinde yapılandırılan kon-

trgerilla bazı yapısal fark-lılar içeriyordu.Emperyalizmin yenisömürge ilişkisi kurduğuülkelerde yukarıdan aşağıyafaşizmin kurulmasında rolalan kontrgerilla devletinözünü oluşturdu. Sömürgetipi faşist rejimin Türkiye’dedevamlılığını sağlamasınınsonucu olarak, Türkiye’deher zaman Amerika-CIAgüdümlü hareket eden kon-trgerillanın, Türkiye sağıylayarattığı gelenek tasfiyeedilmedi. Egemenler içinkontrgerillanın sürekliliğibir seçenek değil, zorunlu-luk oldu. Susurluk veErgenekon gibi derindevletin merkeziunsurlarının gün yüzüneçıktığı dönemlerde egemen-lerin ihtiyaçlarına göre tas-fiyeler, hesaplaşmalar,yenilenmeler gerçekleşti.

Türkiye kontrgerilla katliamlarıyla, ülkenin aydınlarını, ilerici-lerini, devrimcilerini bastırmak için her dönemde başka planlarlakarşımıza çıktı. 16 Mart 1978’de devrimci öğrenciler hedef alınmışve üniversiteden toplu halde çıkan yaklaşık 150 devrimciöğrencinin üzerine önce dinamit atıldı. Daha sonra aralarında polis-lerin de bulunduğu arabadan ateş açıldı. Katliam öncesindeemniyete giden yazılı uyarılara rağmen önlem alınmaması,katliamın gerçekleştirilmesine göz yumulduğunu açıkça gösteriyor.Katliamdan 2 yıl sonra bir ülkücünün Susurluk kazasının başaktörlerinden biri olan Abdullah Çatlı’nın, dinamiti bir yüzbaşındanaldığını itiraf etmesiyle katliamın planlı bir şekilde yapıldığı ortayaçıkarken; katliamda kullanılan dinamitlerin ise TSK’ya hibe edilenTNT tipi tahrip kalıbı olması katliamın devlet eliyle yapıldığınıkanıtlıyor.

2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal şenlikleri için aydınlar, sanat-çılar, gazeteciler, ozanlar Sivas’ta buluştu. Şenliklerin ve katılımcı-lardan Aziz Nesin’in hedef gösterilmesiyle İslamcı- gerici gruplareliyle katliam gerçekleştirildi. Şenlik için kente gelenlerin bulundu-ğu Madımak Oteli’nin yakılmasıyla 33 kişinin katledilesinin ardın-dan birçok kişi gözaltına alındı.

Katliamın ardındanKatliamın ardından Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik

Mahkemesi'nde görülmeye başlanan dava 26 Aralık 1994'te kararabağlandı. Temyiz sonrası Yargıtay kararıyla DGM’nin kararı bozu-lurken, yargılama yeniden başladı. Sivas Katliamı’nda Refah Partisikadrolarının ve yöneticilerinin ilişkileri bulunurken, dava avukatlı-ğını ise dönemin iktidarı Refahyol’dan milletvekilleri yaptı. Katliamsanıkları avukatları arasında daha sonra Refah, Saadet, AKP’denmilletvekilli ve bakan olacak isimler bulundu. Geçen 19 yılın ardın-dan 13 Martı 2012’de AKP yargısı tarafından alınan kararla zamanaşımı kabul edilerek, katiller bir kez daha aklandı.

1979 yılında Abdi İpekçi’nin kontrgerilla tarafından katledilmesiyle başlayanaydın ve gazeteci cinayetlerine en son Hrant Dink cinayeti eklendi. Abdi İpekçicinayetinin sanığı Mehmet Ali Ağca tutuklandı fakat asıl talimatın kimlerinverdiği devlet tarafından hep gizlendi. Ardından 22 Temmuz 1980’de KemalTürkler’in evinin önünde vurularak öldürülmesiyle kontrgerilla katliamlarınabir yenisini daha eklenmiş oldu. Kemal Türkler’in öldürülmesinden sorumluÜnal Osmanoğlu’na defalarca yerel mahkeme tarafından beraat verildi fakatYargıtay her defasında beraat kararını bozdu.

Dosya en son 2009 yılında zaman aşımına uğradı. 90’lar ise derin devlettarafından katledilen birçok aydın ve gazeteciyle anılıyor. Kontrgerillanın budönemde özellikle ülkenin doğusunda gerçekleştirmiş olduğu eylemlerde kat-lettiği ve kaçırıp “kaybettiği” gazeteci ve aydının sayısı 50’nin üzerindedir. 19Ocak 2007’de ise bu cinayetlere Hrant Dink’in eklenmesi ve cinayeti işleyenOgün Samast’ın devlet eliyle açıkça korunması gazetecilere karşı yapılanlaratepkileri arttırdı. AKP adaleti önce Kemal Türkler davasına zaman aşımı kara-rını vermesi ardından Ogün Samast’ın çocuk mahkemesinde yargılanmasıylabir kez daha kendini göstermiş oldu. AKP iktidarı boyunca her defasında “Failimeçhulleri bitireceğiz” diye ortaya çıkan Tayyip Erdoğan katliamlar karşısındaverilen kararlara sessiz kalarak (zaman aşımı kararları, cinayetleri işleyenlerindevlet tarafından korunması, yine cinayetlere adı karışan polislere hiçbir yap-tırımın uygulanmaması gibi ) tarafını belli etmiş oldu.

3 Kasım 1996 akşamı, içinde DYP Milletvekili Sedat Bucak, ülkü-cü katliamcı Abdullah Çatlı, Polis Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın oldu-ğu Mercedes’le bir kamyon çarpışmıştı. Devlet, siyaset, çeteninortak sonu paylaştığı olayda, yine aynı aracın arkasında kayboldu-ğu bilinen Emniyet’e ait çeşitli silahların bulunması o tarihe kadarhep şüphelenilen fakat bir tülü ispatlanamayan ilişkiler zincirininde ilk halkasını oluşturdu.

Bu derin ilişkilerin açığa çıkmasıyla ülkede çete-kontrgerillailişkilerinin ortaya çıkması için ısrarcı olan bir kamuoyu oluştu. Bukararlılığın etkisiyle başlayan dava aynı ısrarla devam etmedi.Başlatılan soruşturmayla bu ilişkiler zinciri Özel Harekât DairesiEski Başkanvekili İbrahim Şahin, Emekli Yarbay, Eski MİT'çi KorkutEken, özel timci polisler, Bahçelievler katliamı sanığı Haluk Kırcı’nında aralarında bulunduğu çeşitli isimlere dek uzadı. Soruşturmasürdükçe kartopu etkisiyle devlet, siyaset kadrolarında yer alançeşitli isimlerde davaya katılarak zinciri daha net gözler önüneserdi.

KONTRGERİLLA NEDİR?

Kontrgerillanın özellikle 1990’larda yoğun olarak başvurduğu “kaybetme” yöntemiyle binlerce insanfaili meçhul cinayetin kurbanı oldu. İnfazların, kaçırmaların devlet politakası haline geldiği yıllardarbugüne binin üzerinde kişi halen kayıp.

Genelkurmay Başkanlığı’nın ve DYP’nin Azerbaycan’da bir darbeplanladığı ‘95 yılı, katliamlar ve faili meçhuller yılıydı. ÖHD’denOsman Gürbüz ve elemanları 12 Mart 1995’de İstanbul GaziMahallesi’nde, devrimcilerin ve Alevilerin yoğun olduğu yerlerdebulunan üç kahvehane taradı ve Gazi Mahallesi’nde başlayan tepkive direniş Ümraniye’ye kadar yayıldı. Olaylar bittiğinde ÜmraniyeKatliamı ile birlikte geride 22 ölü vardı. Sorumlular yargılanmadı,dava sürüncemede bırakıldı ve 22 canın bedeli olarak sadece 2polise 4 yıl hapis cezası verildi. 10 yıllık AKP döneminde de GaziDavası raflardan indirilmez, failleri hesap vermezken, GaziKatliamını fotoğraflayarak katilleri ortaya çıkarmak için çaba har-cayan gazeteci Ahmet Şık, Ergenekon davasında 1 yılını tutuklugeçirdi.

BEYAZIT KATLİAMI

SUSURLUK KAZASI SİVAS KATLİAMI

AYDIN, GAZETECİCİNAYETLERİ

GAZİ MAHALLESİ KATLİAMI

Page 9: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 10 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Üniversiteli Gazetesi olarak üniversiteye ve üniver-sitelilere hitap eden bir yayın faaliyeti yürütüyoruz.Bu nedenle size ilk olarak ODTÜ'de geçen üniversiteyıllarınızın ve ODTÜ Oyuncuları ile yaptığınız baş-langıcın sizin yaşamınızdaki etkilerini, kattıklarınıöğrenmek istiyoruz?

Ben tam arada kalmış bir kuşağım. 81'de liseyi bitir-dim. Ankara Üniversitesi matematik bölümünü kazan-dım ama orayı bırakıp ODTÜ’ye geçtim çünkü asıl oku-mak istediğim üniversiteydi. 80’den 84’e kadar bir cadıavı gibi bir şey vardı. İnanılmaz baskı, operasyonlar,tüm örgütlenmeleri çökertme, sindirme, yıldırma politi-kaları derken son derece hareketli yıllardan geçtik. İlktoparlanmamızı 84 yılında, Öğrenci Dernekleri’ninkurulmasıyla gerçekleştirdik. O zaman 18 bin civarıydıöğrenci sayısı, ortalama 650 kişi baştan üye olmuştuama bu çok cesaretli bir adımdı ve ODTÜ’nün ne kadarpolitize olduğundun da göstergesiydi. ÖğrenciDerneği’ne üye olan herkes potansiyel olarak tutuklan-ma tehlikesi, soruşturmaya uğrama, alınıp işkenceyegötürülme tehlikesi yaşıyordu. Korkmadık, yılmadık,84’ten 90’a kadar, ben yurtdışına gidene kadar, oÖğrenci Derneği içinde mücadele ettim. Ayrıca ODTÜOyuncuları’nda tiyatro yapmaya da başlamıştım. Fakattiyatro topluluğumuz Marxizm propagandası yapılıyordiye kapatılmıştı. ODTÜ Oyuncuları olarak, Ankara’daşehir merkezine inmiştik, Metropol Sineması'nda,Gençlik Tiyatrosu adı altında Fransız Devrimi’ni anla-tan "Marasat" adlı oyunla tiyatroculuğa da başladım.

Mirasımız ODTÜ ÖTK idi, o öğrenci mücadelesinicanlandırmak, o örgütlenmeyi model olarak yaygınlaş-tırmaya çalıştık ama maalesef işte yıllar içinde derneklersüreci kapandı. Sonrasında okuldan atılmak üzere oldu-ğum için yurtdışına gittim. 1990-2004 arasında yurtdı-şında kaldım.

Yurtdışında ne gibi çalışmalarınız oldu?91 yılında, "Turkish Education Group" adlı dernekte

ingilizce dersleri, tiyatro kursları, halkoyunu ve korogibi çalışmalarda yer aldım. Orada türkçe oyunlar oyna-dık. Arkadaşlarla; Sean O'Casey’in "Silahşörün Gölgesi"adlı oyununu ve "Suçlular çağı, suçsuzlar çağı" adlıoyunu çevirdik, yönettik ve oynadık. 2000 yılındaMehmet Ergen’in öncülüğünde, arkadaşlarla "ArcolaTheatre" adlı tiyatroyu kurduk. Mehmet’in vizyonuyla,artık İngiltere’de hatırı sayılır, kayda değer işler yapma-ya başladık. 2004 yılında, Kenter Tiyatrosu’ndan, biroyun çevrilmesi için Mehmet Türkiye’ye davet etti."Inishmore'lu Yüzbaşı" adlı oyunla birlikte tekrar mem-lekete dönmüş oldum. Ödüllere aday gösterildik AfifeJale ve Sadri Alışık gibi ve dizi dünyasının dikkatiniçektik. Arkasından da Kırık Kanatlar, Karagümrükyanıyor, Ezogelin, Sevgili Dünürüm, ParmaklıklarArdında ve Leyla ile Mecnun böyle arka arkaya geldi.

"Leyla ile Mecnun'un" dizisinin yakaladığı popüla-riteyi neye bağlıyorsunuz? Bütün yapımlardan farkınedir size göre?

Leyla ile Mecnun hepimizin kendini çok iyi hissettiği,eteklerindeki bütün taşları rahatça dökebildiği bir projeoldu. Bu projenin bu kadar büyümesindeki en büyük

etken Onur Ünlü’dür, yani Onur Ünlü’nün kafasıdır.Burak Aksak’ın senaryosudur tabi ama Onur Ünlü ilebuluşmasaydı ve Eflatun Film ile buluşmasaydı, bu işburaya kadar gelmezdi. Bu projenin iyi gitmesi ve yazı-lanın tamamının hakkının verilmesi için, projenin arka-sında çok iyi duruldu. Keza şaşırtıcı biçimde TRT'de deçok iyi arkasında durdu. Biz herhalde 4-5 bölümdekovuluruz derken, TRT çok büyük bir olgunluk göstere-rek yaptığımız tüm eleştirileri, içkiden politik hicvekadar her şeyi bir olgunlukla ve metanetle karşıladı. Bizde bu rating canavarının içine düşmediğimiz için özgürbir şekilde, TRT’nin belki de haşarı çocuğu olarak yayınhayatımıza devam ediyoruz. Bu kadar büyüyeceğini,popülerleşeceğini hiçbirimiz tahmin etmemiştik.Absürd komedi diyorlar, abes komedi diyorlar, gülmeefektsiz komedi diyorlar bunların hepsi geçerli. Aynızamanda politik hiciv de yapılıyor. Her türlü gönder-meleri de yapıyoruz. Aşk üzerine değinebiliyoruz; aşkınsorgulanması, aşkın yaşanması. 90’lı yıllar boyuncamafya, silahlı, külahlı dizilerin etkisi düşünüldüğünde;bizim dizide Oğuz Atay’ın, Turgut Uyar’ın, CemalSüreyya’nın şiirleri okunuyor. Gençler bunlardan etkile-niyor, öğretmenleri o kitapları almaya başladıklarınısöylüyorlar. Demek ki olumlu bir etki bırakıyoruz.Liselerin önünde çeteleşip kavga eden kuşak yerine iştebirbirine belki şiir okuyan, hayatı sorgulayan, felsefeninorasından burasından girip de yaşamı, ölümü, aşkı sor-gulayan bir kuşak yetişecek. Bu da bizim için bir kazançyani, hem güldürüyoruz hem onu yapıyoruz.

Erdal Bakkal karakterinin çok sevilip izleniyor. Nesağcıyım, ne solcu, bakkalım ben diyor mesela, biryandan da süpermarket zincirlerine karşı mücadeleediyor, sermayeye karşı. Sizce Erdal Bakkal kimdir?

Erdal Bakkal’ın niye bu kadar çok sevildiğini ben dekavrayamadım aslında. Tabi alışveriş merkezlerine,süpermarketlere karşı bir duruşu var. Bir mahalle bak-kalı var, her ne kadar kazıkçı olduğunu bilsen de orayaanahtar bıraktığın, kargo bıraktırdığın, onun üzerindenhaberleştiğin bir bakkal yani mahallenin kilit konumun-da olan bir yer aslında mahalle bakkalları. İnsanlarıntabi hayatlarından çıkmaya başladığı, çıkmaya başladık-ça özlediği bir figür diyelim Erdal Bakkal, belki de onuniçin çok sevildi. İşte bizim de oyuncu olarak karıncakararınca bir katkımız olduysa o karakterin yükselmesi-ne, ne mutlu bize. Tüm kadro çok iyi karakterler çıkar-dı; İsmail Abi’den Mecnun’a kadar hepsi sevilen karak-terler. Kadro olarak iyi bir şey çıkardığımızı düşünüyo-rum. Birbirimizi çok destekliyoruz, tetikliyoruz. İşteröportaj öncesi de izlediğiniz gibi doğaçlamalar yapıyo-ruz. Zaten senaryo da sağlam geldiği için onun üzerin-de biz rahat rahat yürüyebiliyoruz.

Bir bölümde, Metonya Bakanlar Kurulu'nda “Bencedaha fazla tavuk lazım, gençlerin yumurtaya ihtiyacıvar" demiştiniz. Yumurta eylemleri hakkında ne düşü-nüyorsunuz? Ayrıca o sahne doğaçlama mıydı?

Doğaçlama değildi, Burak Aksak'ın yazdığı bir sah-neydi. Galiba sahneyi sunuş biçimimizle, istediğimizigayet iyi anlatıyoruz diye düşünüyorum. Öğrencimücadelesinin önü kesilmemeli, öğrenciler, gençlik,Türkiye’nin geleceği bir şey söylüyorsa dinlemek lazım,dinlenmiyorsa da dinletmek lazım. Yumurtanın da din-letmenin bir aracı olduğunu düşünüyorum. Onun içinyanınızdayız.

600’ün üzerinde tutuklu üniversiteli var. Siz tutuk-lu üniversiteliler konusunda ne düşünüyorsunuz?Dizide sık sık ekibi kurup dostlarınızı kurtarıyorsu-nuz bir gün tutuklu öğrencileri de kurtarmayı düşü-nüyor musunuz?

Keşke yapabilsek, keşke olsa ama işte onunla da ilgiligaliba birkaç göndermemiz olmuştu bizim.Gazetecilerin tutuklandığı zaman; çizerlerin, yazarların,öğrencilerin içerde olmasıyla ilgili. Epey bir gönderme-miz oldu, birkaç bölümde. Olmaması gereken, yaşan-maması gereken şeyler yaşıyoruz. Söylenecek tek söz;hep beraber bu dönemi atlatarak, daha rahat, özgürgünleri göreceğimiz inancıyla umudumuz hiçbir zamankaybetmeyeceğimizdir.

Son dönemde üniversitelilerin en çokizlediği yapımlar arasına giren “Leyla ileMecnun” dizisinin Erdal Bakkal’ı CengizBozkurt ile söyleşimizi gerçekleştirdik.Gazetemizin yeni sayısında konuk olduğu-muz dizi setinde Cengiz Bozkurt ile üniver-site, yumurta, tiyatro ve Erdal Bakkal üzeri-ne keyi fle okunacak bir röportaj yaptık.

10Söyleşi

Üniversite mücadelesinin, gençliğin, bu dönemi atlatmada rolü, yerine olur; ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Deniz Gezmiş’in arkadaşı Bozkurt Nuhoğlu; Deniz'in nasıl bir insanolduğunu anlatırken şöyle bir şey söylemişti; "Deniz’in en büyük özelli-ği pervasız olmasıdır" yani korkusuz olması. Ama asıl olan burada,doğru bildiğin yolda pervasızca, korkusuzca yürümektir. Bu, egemengüçlerin en korktuğu şeydir aslında. Korkusuzca meydanlara çıkabil-mek, herkesi susturulmuş, baskı altında tutulmuşken, bazı insanlarınçıkıp pervasızca, tersine şeyler söylemesi, egemen güçleri her zamankorkutmuştur. Bunun için de baskı her zaman çoğalır. Yapılacak tekşey; bildiğin yolda korkusuzca ilerleyebilmektir. Arkana senin gibidüşünen insanları katabilirsin. Katmasan da yüreğin, vicdanın rahatolur.

ODTÜ fizik bölü-münü bitiren CengizBozkurt, tiyatroyaadımını ODTÜOyuncuları’nda attı.Üniversitenin ardın-dan İngiltere'yegiderek eğitimhayatına devam etti,ayrıca Londra’dabirçok oyunculukatölyesine katıldı.Mehmet Ergen ilebirlikte “ArcolaTheatre” adında birtiyatro kurdular.Arcola Theatreİngiltere’de kısasürede adını duyur-mayı başardı.İngiltere’de geçen 14yılın ardındanTürkiye’ye dönenBozkurt tiyatrooyunculuğu veyönetmenliğinedevam etti.Tiyatrodaki başarı-sını televizyon vesinemada da sür-dürdü. Fenomenhaline geldiği “ErdalBakkal” rolü ile hala“Leyla ile Mecnun”dizisinde oyunculu-ğunu sürdürüyor.

ÖĞRENCİLER, GENÇLİK, TÜRKİYE’NIN GELECEĞİ BİR ŞEYSÖYLÜYORSA DİNLEMEK LAZIM,

DİNLENMİYORSA DA DİNLETMEK LAZIM

Page 10: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 11 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Anadolu Üniversitesi; toplamda 1 milyonunüzerinde aktif öğrencisi ile Türkiye’de en çoköğrenci sayısına sahip üniversite. Üniversite;Türkiye’nin ilk İletişim Bilimleri Fakültesi’ne veülke çapında pilotaj bölümü ve havaalanınasahip. Sosyal bölümlerindeki iyi imkanları vebünyesinde güzel ve birçok açıdan zengin birYunusemre Kampüsü bulunması açısındanönemli bir yerde duruyor.

Hâlihazırda birçok maddi imkânı olanAnadolu Üniversitesi, bugün “En çok nasıl kârederiz?” mantığı ile işleyen bir işletme konu-munda. Bütünleme sisteminin olmadığı üniver-sitede yaz okulu uygulaması ile Eskişehir’in veüniversite yönetiminin bir meta olarak gördüğüöğrenci üzerinden daha çok kazanç sağlanmasıamaçlanıyor.

1982-83 yılında başlatılan açık öğretim uygu-lamasıyla Türkiye’nin bütçesi en büyük üniver-sitesi haline gelen üniversite; bu ayrıcalığınıpekiştirmek için pazarlama dehasını (!) son ola-rak “Senden bir şey olmaz- En az iki şey olur”kampanyasında gösterdi. Örgün öğrenim görenöğrencilere yönelik bu kampanya ile uzaktaneğitim-ikinci üniversite teşvik ediliyor. Bu kam-panyanın bahsetmediği önemli bir ayrıntı iseikinci üniversite başvurusu yapanların diğeraçık öğretim öğrencilerinden daha fazla harçparası verecek olması.

2010 yılında son sıradan rektör atanan DavutAydın’ın gelişiyle piyasacı uygulamalar daha dahızlanmış durumda. Tüm bu örneklerin yanı sıraöğrencilerin algılarına üniversiteyi bir bilim

yuvası olarak değil de bir ticarethane olarakyerleştirme çabası artarak devam ediyor. Aralıkayında İMKB ile yapılan anlaşma ve Bolognasüreci dâhilinde eleştirel derslerin kaldırılmayaçalışılması da bunun örnekleri.

2004 yılında başlatılan, her sene düzenli ola-rak başarılı ve ihtiyaç sahibi (!) öğrencilere veri-len Beslenme ve Barınma Yardımı'nın 2011-2012öğrenim yılının bahar dönemi itibarı ile kesilme-si birçok öğrenciyi mağdur etti. ”ÜniversitedeHaklarımız Rektörlere Şartlarımız Var” kam-panyası dâhilinde en çok karşılaşılan sıkıntıyıteşkil eden bu kararın nedenleri de öğrencilerebildirilmedi. Türkiye’nin maddi durumu en iyiüniversitesinin öğrencilerine karşı takındığı busamimiyetsiz tavır ve bürokratik mesafe öğren-ciler tarafından tepkiyle karşılandı.

Beslenme Üniversitenin yemekhanesinde yemek ücreti

1 lira. Yemeklerin tek öğün çıkması sebebi ileikinci öğretim öğrencileri yemek saatlerindenşikayet ederken; örgün öğrencilerden daha fazlaharç parası ödeyen açık öğretim öğrencileri isebu hizmetten yararlanamıyor. Fakülte kantinle-rinde ise sürekli gelen zamlar ve yüksek fiyatlarvar.

BarınmaYunusemre Kampüsü‘nde yer alan

Yunusemre KYK Öğrenci Yurdu’nun yetersizbarınma şartları öğrencileri özel yurtlarda veyaapartlarda kalmaya zorluyor. Eskişehir’de büyükbir sektör haline gelen özel apart ve yurtlarınfiyatları oldukça pahalı.Tek katlı evlerin yıkılma-

sı ile 1+1 şeklinde yapılan apartmanlar da birseçenek. 3+1 evlerle aynı -hatta daha yüksek-kira ücretine sahip bu daireler şehri 1+1 yığınıhaline getirmekte.

UlaşımŞehrin merkezi bir yerinde bulunan

Yunusemre Kampüsüne yürüyerek ulaşmakmümkün. Bunun yanında kampüsün geniş biralana yayılmış olması kampüs içi ulaşım ihtiya-cını da beraberinde getiriyor. İki EylülKampüsü’ne ulaşım ise tam bir işkence. YabancıDiller Yüksek Okulu, BESYO, MMF ve SivilHavacılık fakültelerinin bulunduğu İki EylülKampüsü’ne ulaşım tramvay aktarmalı ve kala-balık otobüslerle gerçekleşiyor. Bilet fiyatları dakomik bir şekilde tam 1.60 öğrenci 1.55 TL.Yunusemre Kampüsü ile İki Eylül Kampüsü ara-sında sürekli işleyen ücretsiz servisler ise yeter-siz.

Sosyal ve Kültürel FaaliyetlerAnadolu Üniversitesi kültürel faaliyetler açı-

sından oldukça zengin bir üniversite. Bu etkin-

liklere katılımın daha yoğun olması amacıylaKültürel Etkinlikler ismiyle konulan bir seçmeliders de mevcut. Öğrenciler bu ders dâhilinde,kart okutma sistemine kimliklerini okutarakbelirli sayıda etkinliğe katılıp dersini geçebiliyor.Üstünkörü düşünülen bu sistemle öğrencilerdesosyal-kültürel alışkanlıklar oluşturulmasıamaçlanırken, aslında etkinlikler sadece “kartbasmak” için gidilen bir formaliteye dönüşmüşdurumda.

Üniversitede 40’tan fazla öğrenci kulübü varve bunların birçoğu aktif. Üniversite ise öğrencikulüplerine yeteri kadar destek vermiyor. Kendiimkanları ile etkinlik düzenleyemeyecekdurumda kalan kulüpler, etkinliklerinde sponsorfirmalarla çalışarak şirketleşiyor. Üniversitedahilinde bir kulüp kuramayan ama üniversite-ye dönük alternatif kültürel etkinlikler düzenle-mek isteyen oluşumlara ise sebepsiz ve gereksizzorluklar çıkarılıyor. Kolektif Sinema ve GençlikFilmleri Festivali’ne son yapılanlar bunu örnekli-yor.

Gazetemizin Nisan ayı kampüs sayfa-sını Anadolu Üniversitesi’ne ayırdık.“Üniversite şehri” olarak adını duyur-muş olan Eskişehir, öğrencilerin yaşa-mak ve okumak için tercih ettiği yer-lerin başında yer alıyor. Anadolu Üni-versitesini merak edenler için kampüssayfamız sizlerle..

11KampüsANADOLUÜNİVERSİTESİ

Anadolu Üniversitesi Öğrenci Kolektifi’nin kurulduğugünden bugüne yaptığı çalışmalardan bahseder misiniz?

Anadolu Üniversitesi Öğrenci Kolektifi, 2006 yılında‘MP3’ kampanyası ile kuruldu. Üniversite ve üniver-sitelilerin genel sorunlarına sürekli çözümler üreterek heralanda etkili oldu. Örnek vermek gerekirse, 2007 yılındakayıt paralarına karşı yapılan eylemler sonucunda kayıtparalarının kaldırılması sağlandı. İlk büyük kazanım buoldu.

Bundan sonraki süreçte, Anadolu Üniversitesi’ne rektörolarak atanan Davut Aydın’ın “Bu üniversitede siyasetibitireceğim” sözü ile üzerimizdeki baskı giderek arttı. Mart2009’da özel güvenlik görevlilerinin ‘Allah Allah’ nidalarıile üzerimize saldırması ve Davut Aydın’ın bir hafta sonracebinden taşları çıkararak basına ‘öğrenciler görevlileresaldırdı’ demesi yeni rektörün yeni politikalarını göstermişoldu. Tüm bunlara rağmen, süregelen yasaklar döneminde,pek çok önemli eyleme imza atıldı. Bunlardan en önemliside, Haşim Kılıç’ın yumurtalanması eylemidir.

4 Kasım 2010 tarihinde, Polis, ÖGB ve ÜniversiteYönetimi’nin koordineli bir saldırısıyla karşılaştık. YabancıDiller Yüksek Okulu kantinine yapılan bu saldırıda, kanti-nin tüm camları kırıldı ve 34 kişi gözaltına alındı. Bunarağmen yılmadık ve hemen sonraki gün rektörlüğe tam 800kişi ile birlikte yürüdük. Tüm baskılara rağmen ayaktaolduğumuzu gösterdik, yasakları kaldırdık ve üniversiteiçerisindeki ifade özgürlüğü hakkımızı geri aldık.

Anadolu Üniversitesi’nde Kolektifler’in karşılaştığıbaşlıca zorluklar nelerdir? Kısaca anlatır mısınız?

Anadolu Üniversitesi’ne baktığımızda, ifade özgürlük-leri geri alınmasına rağmen liberalizm öğrencilerin gözleri-ni boyamış ve düşüncelerine sirayet etmiş bir durumda. Budurumun örgütlenmenin önündeki en büyük engel olduğusöylenebilir.

Bunlara ek olarak, Anadolu Üniversitesi içerisindeyoğun bir sivil polis denetimi var. Bu denetim zamanzaman üniversitelilerin hayatını zorlaştırıyor ve süreklibaskı altında tutmaya devam ediyor.

Anadolu Üniversitesi Öğrenci Kolektifi’nin yakındönemde yaptığı başlıca eylemleri anlatır mısınız?

Bu seneki YÖK karşıtı eylem yoğun katılımlı olması veaynı zamanda YÖK reformuna karşı çıkan ilk eylem olmasıyönüyle de özel bir eylemdi. Yerelde fakültelerimiz veüniversite genelindeki sorunlara yönelik eylemlerde bulun-duk. Buna örnek olarak Yabancı Diller Yüksekokulu’ndakitoplantı verilebilir. 700 Hazırlık öğrencisinin katıldığı butoplantıda Hazırlık öğrencilerinin taleplerini anlattı. Aynışekilde Anadolu Üniversitesi Yunusemre Kampüsü’nde de2000’den fazla kişiden rektörlüğe iletilmek üzere üniversit-eye dair talepler toplandı.

Bir de elbette, Mayıs ayına ertelenmek zorunda kalınanGençlik Filmleri Festivali var. Bu festivalin, 21 Mart-24Mart tarihlerinde yapılması öngörülmüştü; fakat üniversitebürokrasisi tarafından, tam da temaya uygun şekilde, festi-valin önüne binbir türlü engel koyuldu. Aylar önce festivaliçin aldığımız Sinema Anadolu hiçbir gerekçe gösterilme-den birkaç hafta önce bir dans etkinliği için geri alındı.Tüm bu yasaklar-engellemelere rağmen Eskişehir KolektifSinema olarak yılmadı ve 24 Mart’da şehir merkezinde‘Sansür, Sanat, Medya ve Sinema Üzerine’ kusursuz biretkinlik gerçekleştirdi.

Hazırlık Öğrenci Kolektifi’nin yaptığı çalışmalardankısaca bahseder misiniz?

Hazırlık Öğrenci Kolektifi, geçen sene hazırlık öğrenci-lerinin yaşadığı sorunları dile getirmek ve çözümü içinmücadele etmek üzere kuruldu. Bunun için öncelikli olarakhazırlık sistemi üzerine araştırmalar yaptı. Daha sonrasın-da ise, öğrencilerin sorunları ve talepleri üzerine yönetimle

görüşmelere başladı. Bu taleplerin başlıcaları; kitap fiyat-larının düşürülmesi, devam zorunluluğunun kalkması,kampüsler arası ücretsiz servislerin çoğaltılması ve geçmenotlarının düşürülmesiydi. Görüşmelerden bir sonuç ala-mayınca, öğrencilerin hakları için mücadeleye girişti veeylemlere başladı.

Bu mücadele sonucunda, geçme notları 70’den 60’adüşürüldü. Fakat %90 devam zorunluluğu uygulamasıdevam etti. Bu sebeple, bu öğretim yılı içerisinde öncelikliolarak devam zorunluluğu ve kitap fiyatları üzerineyoğunlaştık. Bu talepler dışındaki talepleri de toparlamakadına hazırlık öğrencilerinden oluşan 700 kişi ile toplantıyaptık. Taleplerimizi Yabancı Diller Yüksekokulu MüdürüHandan Yavuz’a sunduk. Geri dönüş alınamaması üzerinebir hafta sonra eylemimizi tekrar ettik. Taleplerimizi kabulettirene kadar Handan Yavuz’la görüşmelerimize ve talep-lerimiz reddedildikçe eylemlerimizi sürdürmeye devamedeceğiz.

Tanımak isteyenler için

RÖPORTAJ

Anadolu Üniversitesi Öğrenci Kolekifi üyerilerine Anadolu Üniversitesi’ni sorduk.

Page 11: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 12 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Avrupa’da eğitimde reform tartışmalarının başladığı 2008 ve2009 yıllarında Fransa başta olmak üzere Avrupa’nın nere-deyse tüm ülkelerinde üniversiteliler Bologna sürecine karşıkitlesel eylemler ve üniversite işgalleri gerçekleştirdi.Eğitimin neoliberal dönüşümüne karşı toplumun diğerkesimleriyle ortak hareket ederek siyasi iktidarı zorlayanhareketler yaratan Avrupalı öğrenciler şimdiden Bolognasürecinin uygulanma tarihini 2020’lere erteletti.Sarbonne’da, Barcelona’da, Madrid’de üniversiteleri,Londra’da iktidar partisinin genel merkezini işgal eden üni-versiteliler Bologna’ya karşı yaygın ve öğretici bir direniş ser-giliyor. Birçok Avrupalı lider yumurtalı ve boyalı protestolaramaruz kalmış ve neticede Avrupa liderleri Bologna konusun-da geri adım attı.

12

Bologna aktörleri her fırsatta yükseköğretimin kalitesinin artacağı-nı iddia ediyor. Geçme notunu yükseltmek, çok ödev, çok proje veçok sınav yöntemleriyle öğrenciyi sosyal yaşamdan uzaklaştırmakeğitimde kaliteyi arttıran unsurlar olarak tartışılıyor. Kütüphane velaboratuvarların yetersizliği üniversitelerin kronikleşen sorunu ola-rak karşımızda dururken, Bologna’nın bunu çözmeye yönelik birhamle yapmadığı da görülebiliyor. Kontenjan artışları süreklileşir-ken sınıflara sığmayan öğrencilerin nasıl nitelikli eğitim alacağı dabüyük bir tartışma konusu. Bologna sürecinin amacı eğitimin niteli-ğinde toplam bir sıçrama yaratmak değil, sermayenin ihtiyacı olankaliteyi üretmektir. Sermayenin ihtiyacı olmayan bilgi üretimini öte-lemek de Bologna sürecinin getirilerinden biri olarak karşımızdaduruyor. Nitekim üniversite kurmak için Fen-Edebiyat Fakültesiaçma zorunluluğunu ortadan kaldıran yasa değişikliği ile bilim üre-ten bu fakülteleri ikincilleştirmiştir. Ne de olsa sermayenin ihtiyacıolan bilim birkaç üniversitenin Fen-Edebiyat fakültelerindeki yoğun-laşma ile üretilebilir.

Eğitimde kaliteyi arttırmanıntek yolu Bologna mı?

Türkiye 2001’den beri sürece üyedir. Türkiye’nin yükseköğretim-deki yapısal değişikliklerinin tamamı Bologna sürecine uygun şekil-de yapılmıştır. YÖK’ün 2006 Strateji raporu ve 2008 TÜSİAD raporuTürkiye Yükseköğretimini Bologna’ya endekslemiştir. 90’lardan beriyükseköğretimin piyasaya açılması programı Bologna süreci aracılı-ğıyla yapısal özelliklerini de kurumsallaştırmaya başlamıştır. SüreçTürkiye’de birkaç pilot okulda tam olarak, tüm üniversitelerde deparça parça uygulanmaya başlandı. Avrupa’nın 2020’ye ertelemekzorunda kaldığı süreci Türkiye 2010’da büyük oranda tamamladı.Ancak Bologna’nın tam anlamıyla kurumsallaşması için hala bazıyapısal değişikliklere ihtiyaç duyuluyor. YÖK’ün bu dönemki gün-demin de YÖK reformu olması tesadüf değil elbette. Üniversitelerekendi yağında kavrulmayı öneren “mali özerklik” verilmesi, üni-versitelerin mütevelli heyetleri tarafından yönetilmesi, Mega üniver-sitelerin yaratılması, ucuz ve vasıflı iş gücü üretebilmek için meslekokullarının ve dini eğitim veren kurumların açılması hala yapılmasıgerekenler olarak YÖK’ün önünde duruyor.

Eğitimin niteliğini arttırmak için bilimin özgürce üretilmesi gerek-tiği su götürmez bir gerçektir. Resmi ideolojiyi sürdürme amacınadaralan, ya da sermaye çıkarına entegre edilmiş bir eğitim sistemin-de niteliğin artacağını beklemek hayal olur. Felsefi-iktisadi-siyasitartışmaların derinlemesine ve özgürce yapılmadığı bir eğitim siste-minde bilim üretmek olanaksızdır. Eğer eğitimin niteliğini arttırmakgibi bir dert varsa; üniversite kaynaklarını şirketlerin kullanımınaaçmak yerine; eğitime ayrılan bütçe arttırılarak üniversitenin labora-tuvar, kütüphane vb. olanaklarının geliştirilmesi gerekir. Eğitim her-kesin eşit, parasız ve anadilde yararlanabileceği bir hizmet olmadannitelikte bir artma olamaz. Öğrencileri ve akademisyenleri baskıaltında, sermaye yararına bilim üretmeye teşvik eden Bologna siste-mi gerçek anlamda eğitimin kalitesini arttırmıyor ve özgür bilimselüretimin önünü tıkıyor. Eğitim insanın sahip olduğu donanımlarıyetenekleri etrafında geliştirmesini hedeflemelidir, oysa Bologna‘nın temel amacı bilimsel bilgiyi sermayenin ihtiyaçları doğrultusun-da üretmek, sermayeye lazım olmayan bilimsel faaliyetleri ötelemek,halk yararına bilim üretenleri itibarsızlaştırmak ve toplamda eğitimhizmetini metalaştırmaktır. Bu bakımdan Bologna süreci eğitimleruh uyuşmazlığı içindedir ve eğitimde kaliteyi arttırma gibi birderdi de olamaz.

Bologna süreci tüm üniversitelerde tam olarak uygulan-maya başlamadan, Bologna mağdurlarının isyanı başla-dı. 90lardan beri üniversiteyi piyasacılık temelli dönüş-türme uğraşında olan YÖK’e ve rektörlerine karşı üni-versitelilerin sesi daha gür çıkmaya başladı. Ders seç-mekten, ders geçmeye; sosyal faaliyetlere ayrılanzamanın azalmasından, rekabetçiliğin artmasına kadarbirçok konuda üniversitelilere mağduriyet yaşatanBologna sürecinin eğitimde kaliteyi arttırmaya yönelikbir adım olmadığı da üniversitelilerin mantığına yerleş-miş durumda. ABD ve Japonya’nın teknolojik olanaklar

sayesinde kazandığı ekonomik güç karşısında atıl kalanAvrupa ; bilimi üretime, bilim üretenleri de işgücü piya-sasına entegre edebilmek adına Bologna sürecini tartış-maya başladı. Süreç yükseköğretimi piyasanın ihtiyaç-ları ve talepleri doğrultusunda şekillendirmeyi,Avrupa’ya özgü bir yükseköğretim alanı yaratmayı, bil-ginin ve iş gücünün serbest dolaşımını ve AB standart-larında kalite güvencesi yaratmayı hedeflemektedir.Ortak kredilendirme sistemi, eğitimin lisans ve lisans-üstü olarak programlanması, yükseköğretimin özellikleilk yılının müfredatının ortaklaştırılması gibi kriterler

yaratarak denklik sağlanmaya çalışılmaktadır. Sürecintemelleri 1998’de Avrupa ülkelerinin eğitim bakanları-nın Sarbonne’da yapılan toplantıda atıldı. 1999’da imza-lanan Bologna Bildirisiyle süreç resmen başladı. 2010yılında tüm Avrupa’da tamamlanması gereken dönü-şüm, Avrupa’daki kitlesel öğrenci eylemleriyle durdu-ruldu ve 2020lere ertelendi. Türkiye’de ise yükseköğre-timde kalite süreci olarak uygulanan birkaç pilot üni-versitede daha şimdiden mağduriyet yaratmaya vetepki doğurmaya başladı.

Bologna, Eğitimde Kalite ve Bilim üretimi

Bologna süreci kamu üniversitelerini bir bütün olarak şirketleştir-mek istiyor. Üniversitenin idaresi de bu noktada sermaye stratejisiy-le uyumlu olmak zorunda kalıyor. Üniversite-sanayi işbirliği anlaş-malarıyla kentin sanayicileri üniversiteyle olan ilişkilerini perçinli-yor. Önümüzdeki süreçte kamu üniversitelerinde, özel üniversiteler-de görmeye alışkın olduğumuz mütevelli heyetleri oluşturulacak.Kentin valisi, belediye başkanı, emniyet personeli ve tabii ki sanayi-cileri üniversite yönetiminde rektöre ortak olacaklar. Polisin üniver-site yönetiminde de söz sahibi olması, daha baskıcı da gerici bir üni-versite yaşamının habercisidir. Elbette sanayicilerin yönettiği üniver-sitelerin halk yararına bilim üretmeyeceği de aşikardır. Üniversitelersiyasi iktidarın ve bir avuç sanayicinin denetiminde, toplumsalsorumluluklarından arındırılmış bir şekilde sermayenin hizmetinesokulmaya çalışılıyor. Üniversitenin özerk ve demokratik olmasıgerektiği savunusu da tam tersi bir şekilde işliyor. Üniversitelilerinbile söz sahibi olmadığı üniversitelerde, üniversiteye kar alanı ola-rak bakan zihniyet söz sahibi oluyor. Ses çıkaran öğrenciler de emni-yet görevlilerin yönetimindek ileri demokrasi koşullarında üniversi-tede ne kadar barınabilir, büyük bir merak konusu.

Bologna sürecinde üniversiteyikimler yönetecek?

Türkiye sürecinde Bologna

Bologna sözlüğü

Bologna üniversiteyi sermaye ihtiyaçlarınaentegre ederek üniversitenin toplumsal sorum-luluklarını ortadan kaldırmaktadır. Sermayeiçin bilim ve ucuz-vasıflı işgücü üreten üniver-siteler yaratarak eğitimin niteliğini ortadan kal-dırmaktadır. Bologna sürecini AvrupaEkonomisini destekleyecek biçimde üniversite-ler yaratarak, yükseköğretimi küresel bir pazaraçevirmeyi hedefliyor. Bologna’ya göre eğitimuluslararası ticareti yapılan bir hizmet olarak

tanımlanıyor. Hizmetlerin ve bilginin serbestdolaşımını sağlayabilmek adına diploma ortak-lığı, ortak kredi sistemi gibi kavramlar güzelle-nerek piyasaya sürülüyor. Erasmus- Sokratesgibi etkinliklerle hem bilginin taşınabilirliğihem de ortak bir “Avrupalı” algısı sağlanmayaçalışılıyor. Toplamda neoliberal devlet yapısınauygun olarak yükseköğretimi özelleştirerekdevletin “yükünü” azaltmaya çalışıyor. Kamuüniversitelerini ve üniversite içi hizmetleri daha

da paralılaştırarak eğitimi bir hak olmaktançıkarıyor. Kamu üniversitelerini şirketleştiriyor,öğrencilere de müşteri gözüyle bakılıyor. Üni-versite hakkındaki kararları ve bilimsel üreti-min yönünü üniversite bileşenleri değil, serma-ye sahipleri belirliyor. Bologna üniversite eğiti-mini ve bilgi üretimini “değişim değeri” içinüretiyor. Oysa bilim insan ihtiyaçlarını karşıla-mak için “kullanım değeri” amacıyla üretilmel-dir.

Bologna’nın özü

Tanınırlık: Üniversiteden alınan diplomaya da herhangibir belgenin Avrupa ülkele-rinde karşılıklı tanınıt olması anlamına geli-yor. Yükseköğretimin küresel piyasaya açıl-ması için ortak sertifikasyon oluşturulmakisteniyor.

İstihdam Edilebilirlik: Üniversiteninöğrenciyi iş alanına bilgi ve beceri anlamın-da tam donanımlı hale getirerek mezunetmesidir. Yükseköğretimin sorumluluğuistihdam imkanına göre mezun vermekdeğil, sermayenin talebi doğrultusundamezun vermek olmuştur. Somut karşılığımodüler eğitim ve teknik müfredat olarakkarşımıza çıkıyor.

Yaşamboyu öğrenme: Mezuniyet sonrası-nı da piyasalaştıran paralı sertifika,kursetkinlikleriyle rekabeti canlı tutan bir yanıl-samadır. İşsizliğe gerçekçi çözümler bulmakyerine, işsiz kalanlara "KendiniGeliştirmelisin" masalları anlatarak, işsizliğiher işsizin kendi suçu olarak tanımlamakta-dır. "Paralı sertifikalara ne kadar para har-carsan o kadar kolay iş bulursun". "Parakazanmak için para harcanır" mantığıylahareket etmektedir.

Kalite güvencesi ve akreditasyon: Üni-versitedeki eğitimi şirketlerin dış denetiminetabi tutarak Avrupa standartlarında kaliteyiüretmeyi hedeflemektedir. Avrupa tescillikalite güvencesi temsilcilikleri kurularaküniversite eğitiminin sermayenin ihtiyacıdoğrultusunda olup olmadağı denetlenecek-tir. Halk yararına özgür bilim üretmeninönüne engel çekilecektir.

Mütevelli Heyetleri(paydaşlar):Paydaştan kasıt öğrencilerin ve sendika tem-silcilerinin de kurumsal süreçte yer almasışeklinde parlatılırken, esas kasıt sermayedar-ların tüm karar süreçlerinde yer almasıdır;hatta mütevelli heyetleri oluşturarak esaskarar vericiler haline getirilmesidir.

Kısacası: (tanınırlık, dolaşım, istihdamedilebilirlik) =esnek emek piyasasına uyar-lanma

(sosyal boyut)= üniversite ve öğrencisayısının arttırılması.

(yaşam boyu öğrenme)=mezuniyet sonra-sı hizmet içi eğitimi ve yeni bilgi edinmesürecinin piyasalaşması

(performans)= öğretim elemanlarını veçalışanları güvencesizliğe mahkum etmek

(kalite güvencesi, stratejik planlama, say-damlık, hesap verilebilirlik)=piyasa şartla-rını ve piyasa denetlemesini kabullenmek.

BOLOGNA NEDİR? NE DEĞİLDİR?

Eğitim

Page 12: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 13 SœYAH MAV KIRMIZISARI

İstanbul Üniversitesi Eczacılık FakültesiDekanı bu kadar olmaz dedirtti. Evrim karşıtlı-ğıyla tanınan Adnan Oktar'ın fosil sergisidekanlık izniyle Eczacılık Fakültesi’nde 1 haftaboyunca açılmasına izin verildi. Sergininardından bilim karşıtı bir konferans gerçekleş-tiren Adnan Oktar ve Oktar'a yakınlığıyla bili-nen Biyolog Onur Yılmaz katılanları DarwinTeorisi’ni çürüttüklerine ikna etmeye çalıştı-lar. Öğretim görevlileri bilim karşıtı bir insanınsergisinin üniversitede açılmasına tepki gös-termesi üzerine dekan 1 hafta sürecek sergiyikaldırtmak zorunda kaldı.

13

ABD’nin önde gelen üniver-sitelerinden Massachusetts Instituteof Technology araştırmacıları, 60watt’lık bir ampülü ünlü fizikçiNikolay Tesla’nın mantığıyla 2metre uzaktan yakmayı başardı.Bilim insanlarına göre, geleceğindünyası ‘kablosuz’ olacak. Sistemelektrik enerjisinin kablosuz olarakiletilmesini sağlıyor. Teknolojikgelişim gelecek yıllarda veriyikablosuz olarak iletmenin yollarınıarıyor.

Deniz kabuğunu kulağımızadayadığımızda eskiden denizin

sesinin geldiği düşünülürdü. Sonrao sesin kan basıncından kaynaklan-dığı söylentisi çıktı. Son olarak isedeniz kabuğundan gelen sesin nedenizden ne de kan basıncındangelmediği aslında deniz kabuğununkıvrımlarına çarparak farklı şekildeyansıtılan çevremizdeki olağan ses-ler olduğu ortaya çıkarıldı.

''Büyük Patlama'' deneyininyapıldığı Avrupa NükleerAraştırmalar Merkezi'ni (CERN)tanıtan ''CERN-BilimiHızlandırıyoruz'' sergisi, ODTÜ'deaçıldı. ODTÜ Kültür ve KongreMerkezi'nde açılan sergi 2 Nisan- 8Temmuz tarihleri arasında sergile-necek. 12 yaş üstü bilim meraklılarıiçin ücretsiz olarak gezilebilecekserginin, evrenin oluşumu hakkın-da merak aşılamayı amaçladığınıkaydedildi.

Bu yıl 7.si düzenlenecek olan KaraBurun Bilim Kongresi 6–9 Eylül 2012tarihinde gerçekleştirilecek.Karaburun Gündelik Yaşam Bilim veKültür Derneği'nin düzenleyiciliğiniyaptığı Karaburun BilimKongresi'nin ana teması bu yıl"kapitalizmin kıskacında doğa –toplum – teknoloji" olarak belirledi.Kongrenin amaçları ve hedefleriarasında bilimsel, kültürel alandaçalışma yapan insanlar, üniversite-ler, platformlar olmak üzere ulusalve uluslararası kurumlar arasındakiilişkilerin geliştirilmesi, üretiminsağlanması, üretimden sağlananla-rın toplumla buluşturulması bulu-nuyor. Üniversitelerde veTÜBİTAK'ta gerçekleştirilen bilimselçalışmalar kapalılığı, toplumla pay-laşımdan uzak sermaye gruplarına

yakın oluşu, üretimlerde toplumsalfaydanın göz ardı edilmesi alternatifbilimsel faaliyetlerin yürütüldüğüçalışmalara olan ihtiyacı doğuruyor.

Bilimin kolektif pratiklerini yarat-mak için tebliğ sunmak üzere sade-ce akademisyenleri değil, doğa, top-lum, teknoloji kapsamında söyleye-cek sözü olan herkes katkı sağlan-maya çağırılıyor. Katkı sağlamanınyolu ise kendi çalışma grubunu,forumunu, panelini oluşturmaktangeçiyor. Kongrenin doğa-toplum-teknoloji temasının alt başlıkları iseoldukça zengin bir içeriğe sahip.Tüketim, eğitim, beden, cinsiyet,teknoparklar, mekansal dönüşüm-ler ve tarımsal üretimler gibi başlık-larla şekillendiriliyor. Kongredeinsanın içinde yaşadığı toplum ile otoplumun doğa ile kurduğu ilişkinin

değişim odakları ve süreçleri konuedinilecek. Piyasa ile teknoloji ara-sındaki karşılıklı ilişkinin bugünboyutları hangi aşamadadır sorusu-nun cevabı aranacak. Doğaya geridönüşü olmayan zarar verenin vepiyasa temelli dönüşümlerin sahip-leri ile doğa içi mücadele veren bin-lerce insanın uzlaşmayan noktalarıüzerinde durulacak. Ana tema üze-rinde yapılacak olan çalışmalar,incelemeler, tartışmalar, gözlemlereleştirel ve muhalif yaklaşımlarlaherkesin sözünü ve araştırmasınıpaylaşabileceği bir zemin yaratılı-yor. Kongre'de bildiri sunmak iste-yenler çalışmalarını gerekli olankurallara göre yazıp 15 Nisan'akadar [email protected] göndermeleri gerekiyor.

Son zamanlarda organ bağışı,yüz, kol ve bacak nakli haberleri ilemedyada sıkça yer alırken, organbağışının ele alınış ve gündemegetiriliş biçiminin doğruluğu tartış-ma konusudur. Organ bağışınınticari kaygı ile reklamlaştırılması,organ bağışı için özendirici birdurum mu, tıbbi olarak etik mideğil mi diye tartışılırken, sağlıklailgili her konunun reklam unsuruhaline getirildiği bu sistemde, rek-lamın normalleşerek ihtiyaç oldu-ğu ve başka türlü olamayacağıyanılgısının yaşandığı çokça örnek-ten biridir. Organ bağışı reklamla-rına ek olarak, ameliyatı gerçekleş-tiren hekimin ve nakil yapılan has-tanın özel hayatının gündeme gel-mesi de ayrı bir tartışma konusu-dur.

Tüm bu tartışmalar sağlıkta tica-reti ön görenlerce art niyetle algı-lanmış bu tartışmaları veya eleştiri-leri yapmanın organ bağışına karşıbir tavırmış gibi göstermeye çalış-mışlardır. Halbuki nitelikli sağlıkhizmetine herkesin eşit ve parasızulaşabileceği bir sistemde rekabete

ve hatalara mahal vermeyecekorgan bağışı kampanyalarının ola-bileceği göz ardı ediliyor. Sözdeorgan bağışına dikkat çekmeyeçalışanlar, organ naklini rekabetekonu ederek, rekabet ortamı yaratı-yorlar. Organ bağışı için başlatılankampanyaları engellenmeye çalı-şan iktidara ses çıkarmamaları isesamimiyetsizliklerini gözler önüneseriyor. Üstelik bu zamana kadaryapılan ve halen yapılmakta olandiğer organ nakillerinin de bir ilkolma özelliği taşıyan yüz, kol vebacak nakli kadar önemli olmasınarağmen son zamanlarda yapılannakillerin dillendirilmemesi yinesamimiyeti sorgulatıyor.

SGK’nın da sitesinde çıkanhaberlere göre organ bağışının teş-vik edilmesini öngören çalışmalar,ticari kaygıdan uzak rekabet koşul-larından soyutlanmış kampanya-larla değil de hastaneler arasındabaşlayan rekabetçilik anlayışı ilesürdürülmesi sağlık sisteminin deçürümüşlüğünü gözler önüne seri-yor. Tıbbi olarak risk faktörleri,öngörülmüş riskler, ameliyatlar

için gerekli şartlar, hekimlerin tec-rübeleri, teknik ve akademik yeter-lilikleri eleştirilmemekle birliktekonunun bilim dünyasında tartışıl-ması, magazinden uzak bir dilledeğerlendirilmesine ihtiyacıngerekliliği ortadadır.

Özellikle zorunlu ve toplumsalihtiyaçların reklam gibi araçlarlalüks, ulaşılması için bedel ödenme-si gereken bir meta haline getirile-rek, ticarete konu edildiği yenidünya düzeninde artık yoksul hal-kın nitelikli bir sağlık hakkına eriş-mesinin önü özellikle GSS'nin dedevreye girmesiyle kesildi. Sağlıkalanında yaşanan gelişmelerle bir-likte organ nakli artık yaygınlaş-maya başlamışken ve Türkiye'debu alanda ilerleme kaydedilmişkenmaalesef sağlıkta ticareti ve serbestpiyasa koşullarını öngören zihniyetinsanların bu tip hayati operasyon-lardan mahrum kalmasına nedenoluyor. Zorunlu ve toplumsal ihti-yaçlar gibi organ nakli de sağlıkhakkı mücadelesinin önemini vebu mücadelenin yaygınlaştırılması-nın gerekliliğini gösteriyor.

ORGAN BAĞIŞINDA DA MI REKABET ?SAĞLIK SİSTEMİ ÇÖKERKEN

Türkiye’nin ilk yüz nakliniyapan Akdeniz Üniversite-si’nden sonra AnkaraHacettepe Üniversitesi’ndeyapılan organ nakli operasyo-nunda hastanın ölmesi sağlıküstünden rekabet mi sorusu-nu akıllara getirdi. AkdenizÜniversitesi’nde yapılan ope-rasyonda ameliyatı yapan eki-bin başarısı övülürken hastahakları ihlal edilmiş ve med-yada günlerce ekibin reklamıyapılmıştı. Fakat çok geçme-den Hacettepe Üniversitesi’ningerekli hazırlıkları yapmadangiriştiği iddia edilen operas-yonda Şevket Çavdar'ın haya-tını kaybetmesi sağlıkta reka-betin ölüm demek olduğunukanıtladı.

“DOĞA, TOPLUM, TEKNOLOJİ”KARABURUN BİLİM KONGRESİ BAŞLIYOR

Üniversiteler bir kez daha savun-ma sanayisine can verdi. İTÜ'deaskeri ve araştırma amaçlı kul-lanılabilecek denizaltı tasarımıyapıldı. SAT komandoları veyaaraştırma dalgıçlarının kullanabile-ceği şekilde tasarlanan denizaltı, 11metre uzunluğunda olacak ve 8 kişitaşıyabilecek. Hidrojenle çalışacakolan denizaltı, bu sayede çok uzunmesafeler kat edebilecek.

Bilim

Page 13: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 14 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Redhack geçtiğimiz ayAnkara Emniyet

Müdürlüğü'nün sitesini hackle-yerek siteye yapılan ihbarlarıinternetten yayınlamıştı.Oldukça dikkat çeken bueylem sonrasında iseRedhack'e yönelik bir operas-yon yapıldı ve 7 kişi silahlıörgüt üyeliği iddiasıyla tutuk-landı. Tutuklananların kendile-riyle alakaları olmadığını belir-ten Redhack bu tutuklamalarınardından da birçok Emniyet

Müdürlüğü sitesini hackledi.Hacklenen sitelere de"Gardiyan'a rüşvet verdik ceza-evinden hack yapıyoruz" notu-nu bıraktılar. Yaptıkları eylem-leri de haksız yere tutuklanan 7gence ve 4+4+4'e karşı çıktığıiçin polis saldırısına uğrayanöğretmenlere ithafen yaptığınıbelirttiler. Önümüzdekidönemde de Redhack AKP'nininternet dünyasında korkulurüyası olmaya devam edecekgibi görünüyor.

Emniyete red-hacklendi

14

Bir yıllık bir tarihi olmasınarağmen oldukça geniş bir din-leyici kitlesine sahip olanRadyo Babylon, Babylon sah-nesinin hemen yanındakistüdyodan dünyaya sesleniyor.Bir internet radyosu olanRadyo Babylon iyi müziğin hertürüne açık ve caz, rock, world,indie ve electronik miziği bir

arada dinlenme kaygısı duy-madan çalabilen radyolardan.Babylon’daki canlı performanskayıtlarını da dinletme imkanısunan radyonun hedefleri ara-sında konserleri canlı yayınla-mak, New York, Sao Paolo,Bogota, Paris, Londra, Berlin veTokyo ile başlayarak, dünyanınönemli merkezleriyle köprüler

kurmak, ortak projeler üret-mek bulunuyor. Aynı zamandakeşfedilmeye hazır gruplarıdinleyiciye tanıtan ve yenialbümleri müzik haberlerini dedinleyiciyle paylaşan RadyoBabylon’u www.radyobaby-lon.com adresinden dinleyebi-lirsiniz.

Wikimedia Foundation,yeni bir proje geliştiriyor.

Wikidata adı altında geliştiri-len proje hem insanlar hem demakineler tarafından okunupdüzenlenebilecek bir bilgi veri-tabanı sağlayacak.Wikipedia'nın tüm yerelleştiril-miş sürümlerindeki temel bil-gilerin terimleri bir diğeriyle

eşlenerek veriler sağlanacakböylece ortak bir dil oluşturu-lacak. Ayrıca Wikidata kullanı-cıların çeşitli türde sorularsorulmasına imkan tanıyacak.Wikidata otomatik olarakkonular hakkında listeler oluş-turarak bu sorulara cevap ver-meyi başaracak.

NOSTALJİKTEN DİJİTALE

Güle güle wikipedia,Wikidata hoşgeldin

radyobabylon: HER TELDEN MÜZİK

Katledilen gazeteci Metin Göktepe anısına bu yıl15. si düzenlenen Metin Göktepe Gazetecilik Ödül-leri 10 Nisan'da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ndeyapılacak törenle sahiplerine verilecek. Törende,Pozantı Cezaevi’nde cinsel istismar iddiası” baş-lıklı haberiyle Yazılı Haber Ödülü’nü DİHA muhabi-ri Zeynep Kuriş, tutuklu gazeteci Zeynep Kuray isehapisanede yaptığı ‘Kadınlar vardır, kadınlarhapiste’ haberiyle Jüri Onur Ödülü'nü alacak.Yarışmanın jüri üyeleri arasında hapisten yeniçıkan Ahmet Şık, Nedim Şener gibi gazetecilerbulunurken; Ece Temelkuran, Ragıp Zarakolu,Banu Güven, Nail Güreli gibi isimler de yer aldı.

Ali Bulaç ZamanGazetesi’nde 31 Mart’tayayınlanan yazısında şöylediyor:

“O gün darbeleri soruştu-ran emniyetçiler, savcılar veyargıçlar olsaydı, 5 bin genci-miz hayatını kaybetmeyecek,1 Mayıs 1977 katliamı olma-yacak, Çorum, Maraş trajedi-leri yaşanmayacak; bir mil-yon insan işkenceden geçme-yecek, idamlar olmayacak,bu boyutlarda bir Kürt soru-nu yaşanmayacak, başörtülü-ler mağdur edilmeyecekti.Yine darbeler soruşturulabil-seydi 28 Şubat'lar olmayacak-tı.”

Bulaç AKP’nin öncesinde-ki Türkiye’nin karanlık tari-hine işaret ederek, AKP’ninfaşizan politikalarını bugüneleştirenlerin geçmişi unut-mamalarını telkin ediyor. Nede olsa bugün darbecilerdenhesap sorulabiliyor,Genelkurmay Başkanı veKenan Evren mahkemelereçağrılabiliyor! Sivil siyasetinhakimiyeti liberal teoridekuşkusuz demokratikleşme-ye işaret eder. Liberalizmi buyüzden hem tutarlı hem dedemokratikleşme babında sığkaçan bir ideoloji olarakdeğerlendirmek mümkün-dür.

Sol-sosyalist görüş içinse“darbeleri soruşturmak”prensip olarak sahiplenilebi-lecek bir durum değil. Kimin,kim için, ne zaman ve nedenbu anti-darbeci bir siyasipozisyonda mevzilendiğiönem kazanır. Sol’un bu“kuşkuculuğu” onu kısadönemli pragmatik bir siya-setten ziyade uzun erimliyanılmazlığa mecbur kılar.Liberalizmin demokratikleş-me kavrayışı ilkeseldir vekurallara bağlıdır; solunkikonjonktüreldir ve ekonomi-politikten bağımsız değildir.

Fakat bizzat liberalizminazgelişmişliğinin yol açtığısığ demokrasi algısı “demo-kratikleşmeyi” bir hegemon-ya aracına indirgemiştir.

Demokrasinin bu coğraf-yada kolayca araçsallaştırıl-ması Ali Bulaç’ın da işaretettiği Türkiye toplumunundemokrasiden ümidini kesti-ği karanlık geçmişinden kay-naklanmaktadır. Salt siyasalalanın sivilleşmesi üzerindenkurulan demokratikleşmesöylemi bu yüzden etkilidir.Türkiye’nin demokratikleşmeufkunun tarihsel darlığı AKPiktidarına “AbdurrahmanÇelebi” dedirtmektedir.

Bu noktayı açalım:Antropolog Yael NavaroYashin “Faces of the State:Secularism and Public Life inTurkey” kitabında SlavojZizek’in devlet toplum ilişki-lerine yönelik yaklaşımınıbenimser. Buna göre devlettopluma yabancı olan, toplu-mun anlayamadığı ya dayanlış anladığı için karşıçıkamadığı dışsal bir güçdeğildir. Toplum devletin nekadar karanlık bir güç oldu-ğunu bilir. Fakat bizzat bukaranlıktan dolayı bireylerkaranlığa bulaşmamayı,onun ne kadar kirli olduğu-nu bilerek ve görmezdengelerek kendi yaşamlarınıidame ettirmeye odaklanma-yı, yani sinizmi seçerler. Failimeçhuller, katliamlar vecinayetler karşısında toplumalışıklık görüntüsü verir.

İşte bu sinizmdir ki,Türkiye’deki demokratikleş-me ümidinin köklerini kurut-maktadır. Ve demokrasi ege-menlerin taht kavgasınaemanet edilmektedir. Sol’undemokratikleşme gündemitahtın kimde kaldığıyla değil,devlet-toplum dengesininnasıl altüst olacağıyla ilgilen-mektedir.

MedyaTeknolojinin gelişmesiyle birlikte gittik-

çe dijitalleşen iletişim ortamı üretenletüketen arasında yeni bir ilişkiyi tanımlı-yor. Kitle iletişim araçlarını birçok özelliğibakımından (üretim, biçim, yöntem vb.)değişime zorlayan bu tanıma kimi biliminsanları “ikinci medya çağı”, kimisi “yenimedya” dese de; geleneksel biçimde yayınyapan radyolar da bu değişimden nasibinialmış gibi görünüyor.

İnternetle birlikte ortaya çıkan yenigelişmelerle paralel olarak ses, hareketligörüntü, metin ve resim gibi içerikler taşı-nabilir duruma geldi ve bu yapısıylainternet, radyoyu, televizyonu, gazeteyi,dergiyi, , telefonu kısaca aklımıza gelebile-cek bütün iletişim araçlarını bünyesindebarındırır hale geldi.

İnternetin kullanım oranıyla doğruorantılı olarak hayatımıza giren internet-ten yayın yapan radyolar ise Türkiye’deözellikle üniversite gençliği olmak üzerebirçok radyo dinleyicisinin ilk tercihiolmaya başladı bile.. Türkiye’de her 6 kişi-den birinin internet kullandığını ve nüfu-sun yüzde 70’inin radyo dinlediğini düşü-nürsek alternatif radyo yayını yapan inter-net radyolarının dinlenme şansı giderekartıyor. TRT dahil birçok karasal frekansyayını yapan radyo internette de yayınyapmaya başlamışken, bireysel olarakinternette radyoculuk yapmak çeşitliprogramlar sayesinde oldukça kolaylaşı-yor. Türkiye’de ilk olarak 2004 yılındaOnur Engin ve İlke Şahin adındaki ikiarkadaşın Nuist adını verdikleri bir onlineradyo kurarak hem radyoculuk hayalleri-ni gerçeğe dönüştürdüklerini hem deTürkiye’yi alternatif radyoculukla tanıştır-dıklarını biliyoruz.

Üniversite gençliği ise online radyoyusadece dinlemek için değil aynı zamandaradyoculuk yapmak için de kullanıyor.Hem ucuz, hem daha kolay olduğu içinradyocu olmak isteyen birçok üniversitelikendi radyosunu kurarak, RTÜK derdiyleuğraşmadan alternatif yayıncılık yapıyor.Şimdilik internette kalıcı dinleyici kitlesibulmak zor gibi görünse de; bira fm,

radyo babylon gibi siteler hem müzikzevkleri, hem programlarıyla radyo dinle-yicileri arasında markalaşmış ve kalıcıolmayı başarmış isimler. Bir de sadeceüniversite öğrencilerine hitap eden üni-versite radyoları var. Neredeyse her üni-versite internet üzerinden radyo yayıncılı-ğı yapıyor. Birçoğunun kuruluşunda üni-versite öğrencilerinin yer aldığı, çalışanla-rı yine üniversitelilerden oluşan radyo

Boğaziçi, İTÜ radyo, radyo A gibi onlineüniversite radyoları sadece öğrencilerehitap eden yayınlardan birkaçı.

Kendinizi müziğin ritmine bırakmışkenaraya giren DJ sesinden, her şarkıdansonra reklam dinlemekten sıkıldıysanız,ya da sadece sizin müzik zevkinize hitapeden bir radyo bulamadıysanız onlineradyolar bir tık uzağınızda…

RADYOLAR YAŞIYOR

Page 14: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

Sokak sanatı, toplum üzerindeki bas-kıların yoğunlaştığı ve bunun bir sonu-cu olarak çeşitli muhalif hareketlerinyükseldiği dönemlerde, yaratıcı ve ren-kli bir eylemlilik biçimi olarak ortayaçıkmıştır. Rönesans İtalya’sında sanatınsadece burjuvazi için icra edilmesigerektiği anlayışına tepki olarak doğanve “İtalyan Halk Tiyatrosu” adıylacisimleşerek kendini vareden sokaktiyatrosundan; Fransa’da gelenekselyapıya dayalı katı sansür uygulamasınaatıfta bulunan pantomime, halk taba-nında sosyal eşitsizliklere karşı başkal-dırılarla fokurdayan 1970’lerin ABDgettolarında siyahilerin isyan çığlığıylabütünleşen breakdance’dan; 1940’larınsavaş döneminde protestocuların BerlinDuvarı üzerinde karalamalar yapma-sıyla hayat verdiği, sonrasında ‘60’lardaABD’de ve daha sonra tüm dünyadapolitik öğrenci hareketinin sokaktayazım-çizim yolunu kullanarak da ken-dini ifade etme biçimlerinden biri hali-ne gelen grafitti sanatına kadar her şeysokakta yankılanan toplumsal hareket-lerin bir sonucu olarak sokak sanatınıdoğurmuş; sokak sanatı talepler dilegetirilirken sorunları toplumla paylaş-manın en açık ve en keyifli yöntemle-rinden biri haline gelmiştir. Özelliklede yakın geçmişten bugüne gençlikhareketinin sahiplenmesiyle özgünanlatım teknikleri gelişmiştir.

Türkiye’de de yeniden ve özellikleüniversitelinin uğraşı haline gelmişolan sokak sanatının görünürleşmesi-

nin sebeplerinden biri üni-versitelinin sanata olan ilgi-sinin yanı sıra tıpkı dünyagençliğinde olduğu gibiyaşanan siyasal-sosyal baskılar karşı-sında kendini topluma ifade etme,taleplerini, duygularını halkla paylaş-ma isteği. Bunun yanısıra, tıpkı gençlikgibi iktidarlar da kültür sanatı propa-ganda aracı olarak kullanmıştır.

Sanat düşmanı AKPToplumsal dönüşümü sağlamak için,

baskıcı yöntemlerle kültür sanat araçla-rını kendi tekellerine almış, yukarıdanaşağıya bir toplum mühendisliğinesoyunmuşlardır. Bugün, AKP iktidarı-nın da toplumu dönüştürme arzusuylabaskıcı diğer iktidarlar gibi kültür sanataraçlarını kullanması kaçınılmazdı.Çünkü egemenliği her alanda yaygın-laştırmayı başarmış olan AKP, kültürüsanatı muhafazakarlaştırırken var olanalternatif kültürü de yok etmeye çalışı-yor. Geçtiğimiz yaz döneminden itiba-ren sokak müzisyenlerinin, “gürültü”yaptıkları, kalabalıkları çekerek güven-siz bir ortama sebebiyet verdikleri,Kürtçe şarkı söyledikleri için toplumutahrik ettikleri gibi anlamsız gerekçeler-le AKP’li belediyelerce sokaklardankovulması, özellikle üniversite kentle-rinde baskılar daha da katılanırken buişi üstlenen ve baskılara karşı koyansokak sanatçıların, polis ve zabıtalarıntacizleriyle karşı karşıya kalması yaşa-nan sürecin en yakın örneklerinden.

AKP, yeni muhafazarlık eksenli top-lumu şekillendirirken, herkes gibi genç-leri de hiçe sayarak, kendi kültürünüempoze etmeye uğraşıyor. Ancak; kül-tür kavramı, hiçbir dönemde iktidarla-rın istediği biçimde toplumla bütünleş-memiş, hatta başkaldırı şeklinde halktabanında örgütlenerek ortaya çıkmış-tır. Yıllar boyunca toplumlar tarafındansahiplenilerek gelenekselleşmiştir. Bunoktada güzel örneklerden biridirFlamenco’nun doğuşu. Çingenelerinİspanya’ya göç etmesiyle birlikte yaşamtarzlarına ve dillerine yapılan baskılarsonucunda mağaralara saklandıklarısüreçte bu dans türünü üretmeleri veİspanyalıların sahiplenmesiyleFlamenco’nun gelenekselleşmesi gibibugün Türkiye’de de dindar gençlikyaratma sevdasıyla tutuşan AKP’nin,bağımsız sanat atölyelerine ve alternatifkültür faaliyetlerine hat safhada uygu-ladığı baskılara karşın sokak sanatçıla-rını ve onlarla bütünleşenleri hala etra-fımızda görüyor olmamız AKP’ningençliğe biat kültürünü aşılayamadığı-nın, kendi ekseninde sanatı şekillendi-remediğinin ve ağır ağır olsa da sokaksanatının toplum nezdinde kültür hali-ne geldiğinin bir göstergesidir.

SAYFA 15 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Tarihi boyunca farklı kuşaklardan yüzlerce sanatçıyetiştiren Halkevleri İstanbul'da 80. yılını "KuşaklarSöylüyor İstanbul Buluşuyor" diyerek ülkenin en büyükspor salonu olan Sinan Erdem Spor Salonu'nda onbinlercekatılımcıyla kutlamaya hazırlanıyor. AKP'nin ülkede yarat-tığı baskı ve zorbalık ortamına inat herkesi özgürlük vedemokrasi için onbinler olup hep beraber "Özgürlüğe ŞarkıKaranlığa Meydan Okumaya" davet ediyor. Halkevleri'ne80. yılında Anadolu Ateşi, Yavuz Bingöl, Agire Jiyan, YeniTürkü, Şevval Sam, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu,Bulutsuzluk Özlemi, Hayko Cepkin, Volkan Konak, MelikeDemirağ, Edip Akbayram'ın yanı sıra bir çok şair de sahne-de yerlerini alacak. Konserin detayları ve biletlerine ulaş-mak için www.halkevleri.org.tr ziyaret edilebilir.

15

Dünyanın en ünlü ve en uzunsoluklu şarkı yarışmasıEurovision Şarkı Yarışması, ilkdefa 1956 yılında San RemoŞarkı Festivalinde doğdu.Avrupa Yayın Birliği(EBU)’ninher yıl Avrupa ülkeleri arasındadüzenlediği Eurovision ŞarkıYarışması’nın ilki 24 Mayıs1956’da İsviçre’nin Lugano şeh-rinde yapıldı ve Hollanda,İsviçre, Belçika, Almanya,Fransa, Lüksemburg ve İtalyakatıldı.

Türkiye ise Eurovision ŞarkıYarışması’nda ilk defa 1975yılında Semiha YANKI’nın ses-lendirdiği “Seninle Bir Dakika”isimli şarkıyla yer aldı. 1979yarışması Kudüs’te düzenlendiğiiçin Türkiye, o yıl halk seçimi ilebelirlenen Maria Rita Epik & 21.Peron’un “Seviyorum” isimlişarkısını yarışmaya göndermek-ten vazgeçerek, yarışmadançekildi. Favoriler arasında göste-rilen bu şarkının yarışmayakatılmaması Avrupa'da büyükhayal kırıklığı yarattı.

Bu zamana kadar EurovisionŞarkı Yarışmasına katılan birçoksanatçıda bu yarışma hayalkırıklığı yaratırken 90’ların sonu-na kadar puan tablosununsonunda yer alan Türkiye ilkbirinciliğini 2003’te SertabErener “Everyway That I Can”isimli şarkısıyla tatmış oldu. Heryıl yarışma tarihi yaklaşırkenyarışma şarkısı ve katılacaksanatçı televole( halk oylaması)yapılarak belirlenirken hemülkenin tek yürek olması sağla-nıp milliyetçilik damarlarımızkabartılıyor aynı zaman dayarışmanın maliyeti de bu yollaazaltılması sağlanıyor.

Bugüne kadar 7 kez birinciolan İrlanda en çok birinciliğesahip ülke olurken yarışmayı 5kez birinci tamamlayan BirleşikKrallık 8 kez ev sahipliği yapa-rak bu daldaki liderliği almışbulunmaktadır. Her sene katı-lımcı ülke sayısı artan yarışma2004 yılında yeni bir uygulamagetirerek yarı-final uygulamasıile bir eleme gerçekleştirmişti.

EBU’nun tahminlerine göreher sene Eurovision ŞarkıYarışması ortalama 400 ile 600milyon izleyici tarafından izle-mekte ve bu sayı giderek art-maktadır. Ülkelerin çoğuEurovision'a göndereceği şarkıyıseçmek için her yıl ulusal yarış-ma düzenliyor ve şarkının belir-lenmesi için halk oylamasınabaşvuruyor. Buna karşın bazıülkeler doğrudan sanatçıyı seçe-rek beste siparişi vermeyi tercihediyor.

Eurovision Şarkı Yarışması;Soğuk savaş ortamında keşfedil-miş olup Doğu ve batı ülkeleriarasında ki savaşta AB’ninkurulduğu 1956 yılında BatıBloğunun bir propaganda aracıolarak kullanılmıştır. EurovisionŞarkı Yarışması’nda kritik olanbir diğer unsur ise bu organizas-yonun kâğıt üzerindeki nedeniülke televizyonları arasındaortak canlı yayın yapabilme veyayın kalitesini arttırabilmekolarak gösterilirken asıl amaçkarşımıza daha sonra çıkıyor.Ülkeler arası müzik yarışmasın-dan çok ülkelerin birbirlerinisiyasi açıdan değerlendirippuanladığı, Avrupa birliğiönderliğinde ortak bir kültürünyaratılmaya çalışıldığı ve bunlarıyaparken de müziğin kullanıldı-ğı bir yarışma haline dönüyor.

Müziğin bu yarışma da sanat-sal açıdan değerlendirilmesineredeyse hiç söz konusu olmu-yor. Ülkelerin siyasi stratejileribu yarışmanın birincisini belirle-mekte rol oynarken sanatı çokaçıktan kullanarak bir taşla bir-çok kuş vurulması da cabası.

Sanatin Gundemi..

Kolektif Kültür Merkezleri, üniversiteli-lere alternatif ve parasız aktivite imkanısunmak, üniversitelilerin kolektif emekleüretim yapabilecekleri ve üniversitelilerarasında bağ kurabilecek sosyal alanlaryaratmak için kuruldu. Kolektif KültürMerkezi şu ana kadar İstanbul ve Ankaraolmak üzere iki şehirde bulunuyor.Eskişehir'de de üniversitelilerin çabalarıylailerleyen günlerde bir Kolektif KültürMerkezi daha açılacak. Kolektif KültürMerkezleri'nin ilki olan İstanbul KKM'deyeni kurulan atölyelerle alternatif, parasızeğitimler verilmeye başlandı. Ortak üre-timlerin yaratılacağı atölyeler, zengin içeri-

ğiyle birçok akademisyen ve sanatçının dayürütücülüğünde gerçekleştiriliyor.Akapella, Enstrümantal müzik topluluğu,Fotoğrafçılık, İngilizce, Sinema ve TiyatroAtölyeleri KKM'de haftanın belirli günleriçalışmalarını yürütüyor. Fotoğraf Atölyesi,Galata Fotoğrafhanesi’nden Yücel Tuncaöncülüğünde gerçekleşiyor. Ayrıca İstanbulve Ankara KKM'de her hafta farklı başlıklaraltında konuklarla Türkiye Tarihi’ni etkile-miş ve günümüzde etkileyen konular vegüncel olaylar hakkında tartışmalar yapılı-yor. Bu tartışmalar İstanbul'da "KolektifSöyleşileri”, Ankara'da "Kolektif Enstitü"adı altında yapılıyor.

Gençlik Filmleri Festivali'ni başlatanKolektif Sinema ekibinin yürütücülü-ğünde olan sinema atölyesi; ünlüyönetmenler Derviş Zaim, ÖzcanAlper, Zeynep Dadak, Elif Ergezen ileakademisyen ve köşe yazarı UğurKutay'ın eğitmenliği ile sürdürülüyor

KOLEKTİF KÜLTÜR MERKEZLERİ ÜRETİYOR

Müzik mi siyaset mi ?

SOKAKLARIN İKİNCİ DİLİ

Kültürsanat

Page 15: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2012

SAYFA 16 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Emeğin, dayanışmanın ve mücadeleningünü 1 Mayıs yaklaşıyor. Toplumsal muha-lefetin buluştuğu; binlerce yoksulun, emek-çinin, öğrencinin, kadının taleplerini birleş-tirdiği 1 Mayıs; kutlandığı ilk günden beri“bayram”dan öte bir anlam taşıyor.Türkiye’de 1 Mayıslar katliamların, direniş-lerin ve kazanımların sembolü haline gel-miş durumda. Yasaklı Taksim Meydanı için3 yıl boyunca direnen ve bu direnişin sonu-cunda sadece Taksim’i değil, 1 Mayıs tatilhakkını geri kazananların; yıl boyunca hakmücadelelerini mahallelerde, okullarda,işyerlerinde yükseltenlerin; milyonlarınmücadele günü 1 Mayıs, 2012’yi baskıcı,gerici, soyguncu AKP’ye meydan okuyarakkarşılayacak.

Öfke ve isyan sokağa taşacak10 yıldır iktidarda olan AKP’nin baskı

politikalarının, tahammülsüzlüğününbüyüdüğü; halkın her geçen gün yoksullaş-tığı, haklarının ellerinden alındığı; halkların,dillerin, cinsiyetlerin ötekileştirildiği, gör-mezden gelindiği, hatta yok edilmeye çalı-şıldığı; 2012’de yüzlerce renk, yüzlerce sesalanları dolduracak. 1 Mayıs’ta kimler olma-yacak ki?

“Özgür basın susturulamaz” diyerek san-süre, tehdide hatta hapishanelere inat ellerihalkın yanında kalem tutan gazeteciler;

“Katliamlardan hesap soracağız” diyen vezamanaşımına, hukuksuzluğa ve yıllardırfaşizme direnerek katliamların AKP eliylesürdüğünü hatırlatan Sivas Katliamı, 16Mart Katliamı gibi faşizmin kara lekeleriniunutturmayanlar;

Dillerine, kültürlerine, kimliklerine sahipçıktıkları için tutuklanan, gözaltına alınanhatta öldürülen Kürt Halkı;

Mahallelerde, iş yerlerinde, köylerde,okullarda ve birleşerek sokaklarda halkınbarınma, çevre, eğitim, güvenceli iş… kav-gasını veren sendikalar, meslek örgütleri,halkın örgütleri;

Her gün öldürülen, dayak yiyen, tacize,tecavüze uğrayan; ama gerçek eşitliğekadar mücadele edeceklerini hatırlatanmemleketin kadın yarısı;

Ve birleşerek AKP faşizmine karşı“demokrasi ve adalet” isteyen; yaşanabilirbir memleket, eşit ve özgür bir dünya içinmücadele eden; AKP’nin kirli savaş politi-kalarına karşı kol kola, omuz omuza vere-rek barışı savunan; sadece kendisi içindeğil, emperyalizme, yoksulluğa karşımücadele eden bütün halklar için sokağaçıkan herkes 1 Mayıs’ta seslerini daha güçlüçıkaracaklar.

Üniversitenin gücü 1 Mayıs’ta alanlarda!AKP’ye karşı üniversitenin güçlü sesi

Kolektifler; yıl boyunca amfilerde, kam-püslerde, sokaklarda yükselttiği mücadele-yi 1 Mayıs’ta alanlara taşıyacak. “Üniversitegücünü göster, AKP’ye gününü göster” slo-ganıyla Türkiye’nin dört bir yanında mey-danları dolduracak olan Kolektifler; “Sokağıözgür bırak” diyerek başta 600 tutuklu üni-versiteli olmak üzere, AKP’ye muhalefetettikleri için hapishanelerde mahkum edi-lenlerin sesini seslerine katıp meydanlaraçıkacaklar. 40’a yakın üniversitede “Üni-versitede haklarımız, rektörlere şartlarımızvar” diyerek; üniversitenin gerçek talepleriile sokaklarda olacaklar. Üniversitelerininiçindeki talepleri; barış, demokrasi, özgür-lük talebiyle birleştire-

cekler. Yumurtaları ile AKP’nin korkulurüyası haline gelen Kolektifler, 1 Mayıs’tayine yumurtalarını havaya kaldıracaklar.Üniversitenin, üniversitelilerin gücünüdayanışmanın ve mücadelenin günündeAKP’ye tekrar gösterecek.

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya ÖğrenciKolektifleri ile görüşmek zorunda kaldığın-da ''Üniversite Araştırma Dosyası ve Üni-versite Konferansı sonuç bildirgesini banayollayın inceleyelim daha sonra görüşelim''dedi. Ancak görüşme sonrasında ÖğrenciKolektifleri’nin dosyaları mail atmasınarağmen, Çetinsaya üniversitelilerin taleple-rine kulak tıkadı. Öğrenci Kolektifleri’ne,üniversitenin taleplerini görüşmek için ran-devu vermedi. YÖK Başkanı’na sunulandosyada üniversitelilerin hakları, talepleriyer alıyor. Üniversitelilerin acil talepleri iseşunlardır;

1)Üniversitelerde söz yetki karar hakkıistiyoruz.

2)Üniversitede sivil polis istemiyoruz.3)Harç parası, kayıt parası gibi uygula-

maların kaldırılmasını istiyoruz.4)Bologna süreci uygulamalarına son

verilsin.5)Soruşturmalar geri çekilsin cezalar

iptal edilsin.6)YÖK kapatılsın.7)Üniversitelere ayrılan bütçe arttırıl-

sın.

YÖK Başkanı ile görüşen Kolektif temsil-cilerinden Bircan Birol yaptığı açıklamada‘’Haklarımızın, şartlarımızın acilen yerinegetirilmesi için YÖK Başkanı ile görüşme-mizin yeterli olmadığını biliyoruz. Bununiçin bulunduğumuz her üniversitede herkampüste her fakültede haklarımız içinsokağa çıkıyoruz. Üniversitenin taleplerinekulak tıkayanları ve patronlara, AKP ikti-darına kulak kesilenleri uyarmak için;“Üniversitenin hakları var üniversitelilerinşartları var” demek için örgütlü olduğu-muz 40’tan fazla üniversitede sokağa çıkı-yoruz. Daha önce %500lere varan harçzamlarını geri çektirdiğimiz, metrobüsteturnikeden atlayarak zamları geri çektirdi-ğimiz gibi ulaşım, barınma, beslenme gibibirçok temel hakkımızı savunduğumuzgibi üniversitelilerin gerçek temsilcisiÖğrenci Kolektifleri olarak üniversitelilerinhaklarını savunmaya devam edeceğiz. İlkönce 19 Nisan’da daha sonra 1 Mayıs'taüniversitenin talepleri için sokağa çıkaca-ğız.’’ dedi.

YÖK Başkanı GökhanÇetinsaya göreve geldiğinden beribir koltukta iki karpuz taşımakiçin yoğun çaba harcıyor.Çetinsaya’nın demokratik görün-mek ve baskıyla gerçekleştirebile-ceği YÖK reformunu yönetmegibi önemli bir görevi var. Kapalıkapılar ardında, yer ve tarihleriniaçıklamadan toplantılar yapanÇetinsaya demokrasi şovunu dasosyal medya aracılığıyla yapma-yı tercih ediyor. Yeni koltuğunaoturur oturmaz “Yumurta atma-yın tweet atın” diyerek ÖğrenciKolektifleri’ne ilk uyarısını yaptı.Çetinsaya, YÖK’e ait web sitesin-de forum sayfası açarak, tartışmaortamı yaratıp üniversitelileri“dinleyecek” son projesiyle inter-

net demokrasisinde epey yol aldı. Üniversitenin gerçek taleplerini

taşıyan üniversitelilerden kaçarak,rektör ve ÖTK’larla gizli kapaklıtoplantılar yapan Çetinsaya,İstanbul’da yaptığı toplantıdaÖğrenci Kolektifleri’ne yakalanıpüniversitenin gerçek taleplerinidinlemek zorunda kaldı. Üniver-sitede köklü bir değişiklik hazırlı-ğında olan YÖK, göstermelik top-lantılar ve internet demokrasisi ile2 milyon üniversitelinin talepleri-nin temsil edilmesini engellemeyiamaçlıyor. Bizzat TayyipErdoğan, AKP’li bakanlar ve eskiYÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcantarafından da geçtiğimiz yıl aynıoyun oynanmaya çalışılmıştı.AKP’liler yaptıkları her hamlenin

karşısında üniversitelileri bularakbaşarısız oldular. Hakları içinmücadele etmekte kararlı olanÖğrenci Kolektifleri, Çetinsaya’yıher alanda sıkıştırmayı hedefliyor.

Öğrenci Kolektifleri 13 NisanCuma günü saat 22:00’da sosyalmedya üzerinden geliştirilendemokrasi imajını kırmak ve üni-versitelilerin taleplerine kulaktıkayanlara seslenmek için twitterüzerinden uyarı eylemi başlatıyor.Yumurtadanoncesontweet başlı-ğıyla yapılacak uyarı eylemindemilyonlarca üniversitelinindüşüncelerini yok sayarak üniver-sitelerin dönüşüm hazırlığındaolanlara üniversitelilerin her alan-da karşılarında olacağı mesajıverilecek.

#yumurtadanoncesontweet

KOLEKTİFLER’DENYÖK’E RAHAT YOK

ÜNİVERSİTE 1 MAYIS’TAGÜCÜNÜ GÖSTER

Kulaklar sağırtalepler acil