Üniversiteli gazetesi aralık 2010

15
SAYFA 01 SœYAH MAV KIRMIZI SARI www.kolektifler.net Say› 8 Aralık 2010 Başbakan Dolmabahçe’ de bu sefer rektörlerle buluştu. Tüm dünyada bilim insanlarının ülkeyle ilgili fikirleri alınırken Tayyip rektörlere akıl ver- meye kalktı. Başbakan toplantıda AKP’nin eline geçmeden önce şiddetle karşı çıktıkları YÖK’ün kalkmayacağını, yapısının değiştirileceğini söyledi. Bu değişimin AKP yararı- na olacağı şimdiden orta- da. Başbakanın bir önemli mesajı daha vardı: “Yasaklar yasaklanmalı” Özgürlük anlayışı türban- la sınırlı olan Tayyip yine, üniversitelerdeki polisleri, özel güvenlikleri, öğrenci- lere verilen cezayı gör- mezden geldi. Patronların yönettiği, devletin kaynak ayırmadığı bir üniversite anlayışını tekrar eden ve üniversiteyi şirket, öğren- ciyi müşteri belleyen AKP “ileri demokrasisi”, eğer karşı çıkan olursa ne yapacağını da İTÜ’de baş- bakanı protesto eden 18 öğrenciye verdiği 15 ay ceza ile de göstermişti. Erdoğan, yumurtalı protestoları da eleştirdi. AKP’nin üniversitelerde istenmediğini, öğrencile- rin tepkisini temsil eden yumurtalı protestoların birçok üniversite rektörü- nün bulunduğu bir top- lantıda, başbakanın gün- deminde olması; yumur- talı eylemlerin başarısını bir kez daha kanıtladı. Tayyip’in moralini bozan üniversitelilerin üzerinde- ki tüm baskılara rağmen AKP’nin, sermaye temsil- cilerinin gittiği her üni- versitede tepkiyle karşı- lanması ve kitlesel, güçlü meydan okumalar. Öğrenci Kolektifleri’nin mücadelesi AKP’nin üni- versitelerde arzu ettiği dönüşümü kolay kolay yapamayacağını gösteri- yor. Tayyip Erdoğan rektör- lerle yaptığı toplantının ikincisini 5 Aralık Pazar günü yapacak. Padişah Tayyip ve onun rektörleri üniversiteyi “reform” baş- lığı altında gerici-piyasacı dönüşüme nasıl alet ede- ceklerini tartışadursunlar, üniversiteliler istenmedik- leri toplantının davetsiz misafirleri olarak orada olacaklar.Yıldız Teknik Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü önünde bulu- şup kitlesel bir şekilde Dolmabahçe’ye yürüyecek olan Öğrenci Kolektifleri, rektörler top- lantısının hemen yanında üniversitelinin taleplerini açıklayacağı; sanatçıların, aydınların ve akademis- yenlerin katılacağı “Büyük Üniversite Forumu” ve alternatif kahvaltı yapacaklar. Tayyip rektörleri, Kolektif üniversiteliyi çağırıyor, üniversiteliler saat 12.00’da Yıldız Teknik Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü önünde buluşu- yor! Bu kahvaltıda 2.5 milyon öğrenci eksik Sivri Biber Sanatın Gündemi Kampüs 6 Kasım >> Sayfa 5 >> Sayfa 11 >> Sayfa 14 >> Sayfa 15 TAYYİP Rektörleri Kolektif Seni Çağırıyor 5 Aralık Pazar Saat 12 :00 Yıldız Teknik Üniversitesi Önünde Buluşalım Tayyip rektörlerini de al git Tayyip rektörlerini de al git Üniversiteler bizimdir

Upload: ueniversiteli-gazetesi

Post on 18-Mar-2016

242 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Müşteri Değil Üniversiteli-Kolektif

TRANSCRIPT

Page 1: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 01 SœYAH MAV KIRMIZISARI

www.kolektifler.net Say› 8 Aralık 2010

Başbakan Dolmabahçe’de bu sefer rektörlerlebuluştu. Tüm dünyadabilim insanlarının ülkeyleilgili fikirleri alınırkenTayyip rektörlere akıl ver-meye kalktı. Başbakantoplantıda AKP’nin elinegeçmeden önce şiddetlekarşı çıktıkları YÖK’ünkalkmayacağını, yapısınındeğiştirileceğini söyledi.Bu değişimin AKP yararı-na olacağı şimdiden orta-da. Başbakanın bir önemli

mesajı daha vardı:“Yasaklar yasaklanmalı”Özgürlük anlayışı türban-la sınırlı olan Tayyip yine,üniversitelerdeki polisleri,özel güvenlikleri, öğrenci-lere verilen cezayı gör-mezden geldi. Patronlarınyönettiği, devletin kaynakayırmadığı bir üniversiteanlayışını tekrar eden veüniversiteyi şirket, öğren-ciyi müşteri belleyen AKP“ileri demokrasisi”, eğerkarşı çıkan olursa ne

yapacağını da İTÜ’de baş-bakanı protesto eden 18öğrenciye verdiği 15 ayceza ile de göstermişti.

Erdoğan, yumurtalıprotestoları da eleştirdi.AKP’nin üniversitelerdeistenmediğini, öğrencile-rin tepkisini temsil edenyumurtalı protestolarınbirçok üniversite rektörü-nün bulunduğu bir top-lantıda, başbakanın gün-deminde olması; yumur-talı eylemlerin başarısını

bir kez daha kanıtladı.Tayyip’in moralini bozanüniversitelilerin üzerinde-ki tüm baskılara rağmenAKP’nin, sermaye temsil-cilerinin gittiği her üni-versitede tepkiyle karşı-lanması ve kitlesel, güçlümeydan okumalar.Öğrenci Kolektifleri’ninmücadelesi AKP’nin üni-versitelerde arzu ettiğidönüşümü kolay kolayyapamayacağını gösteri-yor.

Tayyip Erdoğan rektör-lerle yaptığı toplantınınikincisini 5 Aralık Pazargünü yapacak. PadişahTayyip ve onun rektörleriüniversiteyi “reform” baş-lığı altında gerici-piyasacıdönüşüme nasıl alet ede-ceklerini tartışadursunlar,üniversiteliler istenmedik-leri toplantının davetsizmisafirleri olarak oradaolacaklar.Yıldız TeknikÜniversitesi BeşiktaşKampüsü önünde bulu-şup kitlesel bir şekildeDolmabahçe’ye

yürüyecek olan ÖğrenciKolektifleri, rektörler top-lantısının hemen yanındaüniversitelinin talepleriniaçıklayacağı; sanatçıların,aydınların ve akademis-yenlerin katılacağı“Büyük ÜniversiteForumu” ve alternatifkahvaltı yapacaklar.Tayyip rektörleri, Kolektifüniversiteliyi çağırıyor,üniversiteliler saat12.00’da Yıldız TeknikÜniversitesi BeşiktaşKampüsü önünde buluşu-

yor!

Bu kahvaltıda 2.5milyon öğrenci eksik

Sivri Biber Sanatın GündemiKampüs6 Kasım

>> Sayfa 5 >> Sayfa 11 >> Sayfa 14 >> Sayfa 15

TAYYİPRektörleri KolektifSeni Çağırıyor

5 Aralık Pazar Saat 12 :00Yıldız Teknik Üniversitesi

Önünde Buluşalım

Tayyip rektörlerini de al gitTayyip rektörlerini de al gitÜniversiteler bizimdir

Page 2: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 02 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Üç ayl›k, yerel, süreli,

Türkçe yayin.

Kolektif Kültür Yaflam Dernegi Ad›na Sahibi

ve Sorumlu Yaz› ‹sleri Müdürü

Dilan Ögüz

Adres ‹stiklal Caddesi, imam Adnan Sokak,

No:5,Kat: 5 Beyofllu/‹stanbul

Tel 0 212 245 97 33

e-posta : [email protected]

Bas›ld›g› Yer

ART Matbaa Basım

Kartepe/Koceli Tel: 0 262 3734503

Ücretsizdir

Son dönemde üniversitelerde Kolektif rüz-garı esiyor. AKP’ye karşı gerçekten dire-nen, üniversitenin öznesi Öğrenci

Kolektifleri, AKP saldırılarının bu kadar arttı-ğı bir dönemde buna karşı duruşu ve üniver-siteyi dönüştürme iddiasıyla, ülke ve üniver-sitenin gündemine oturmuş durumda.

Örneğin, Dolmabahçe’de TayyipErdoğan’ın, YÖK Başkanı’yla birlikte tüm rek-törleri toplayarak yaptığı toplantılara medya-nın bu kadar ilgi göstermesinin nedeni,AKP’nin üniversiteler üzerine kurduğu yalancümleler değil; Öğrenci Kolektifleri’nin sondönem yarattığı AKP karşıtı hava ve bununbir şekilde o toplantıya yansıyacağının bek-lentisidir. Bu beklenti haklı bir beklentidir.Çünkü Kolektifler, üniversite reformu adıaltında, AKP’nin ve onun gericilik ve piyasaegemenliğinin güçlendirileceği yeni planlarınçıkmasından şüphe duyulmayacak bu toplan-tılarda elbette bir şekilde yer almalıdır, ala-caktır.

Öğrenci Kolektifleri, üniversiteyi bir meslekedindirme aracı olarak kabul gören algılarıreddeder ve üniversiteyi bütünlüklü bir sos-yal yaşam alanı olarak görür. Bu doğrultudabu dönem, üniversitenin gündeminde iki baş-lık öne çıkacak. Bunlardan ilki, ÜniversiteliKadın Kolektifi’nin başlatmış olduğu kam-panya : “Bize Acil Eşitlik Gerek!”. TümTürkiye’de üniversiteli kadınların kurduğu,üniversiteli kadını özneleştiren, kapsayıcı biryapı olan Üniversiteli Kadın Kolektifi’ylekadınlar, üniversitelerde kadının özgürleşme-sinin önündeki tüm engelleri kaldırmayı, ger-çek eşitlik için üniversiteli kadın mücadelesi-nin bilincini yaratmayı hedefliyor.

Bir diğer başlık , tarihi yaklaştıkça bizleridaha da heyecanlandıran Gençlik FilmleriFestivali 21-22-23-24 Aralık’ta başlıyor. İlkdefa Türkiye genelinde sponsorsuz bir şekildeüniversite öğrencileri tarafından bağımsız birfilm festivali yapılacak. Sinemayı, sinemaemekçilerini ve üniversitelileri bir araya getir-mek için geri sayım şimdiden başladı.

Biz bunları yaparken, AKP de boş durmu-yor! İTÜ’de Tayyip Erdoğan’ı protesto edenKolektifçiler 2 yıl süren mahkemenin ardın-dan 15’er ay hapis cezasına çarptırıldılar.AKP’nin ileri demokrasi balonu bir kez dahapatladı. Ancak AKP umduğunu bulamadı. Buceza bir korku havasını estirmek şöyle dur-sun, yüzlerce üniversitelinin İTÜ’de AKP’ye

verdiği yanıtla tepki buldu. Ancak yeterlideğil, Öğrenci Kolektifleri’nin görevi, 6Kasım’da binlerce üniversitelinin AKP’yemeydan okumasıyla yükselişe geçen bu tepki-yi daha da büyütmektir.

Önümüzdeki süreç üniversitelerin çok tartı-şılacağı bir dönem, hatta şimdiden tartışmalarbaşladı. AKP’nin üniversiteleri tamamen

kontrolü altına almayı hedeflediği bu dönem-de; AKP’nin karşısında bir oyunbozan var.Bu oyunbozan da Kolektiftir. AKP’ye karşıüniversitelerimizi savunmak, üniversitelilerintaleplerini haykırmak için şimdi daha haraket-li, cesur ve iddialı olmalıyız.

“Nasıl bir üniversite istiyoruz” konulu panellerin ilki AnkaraÜniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Aziz Köklü Salonu’ndagerçekleştirildi. “Refarandum sonrası Türkiye, “Türkiye ve Üniver-siteler” başlıklı etkinlikte bir çok akademisyen konuşmacı olarakyer alırken, AKP’nin üniversiteler üzerinde oynadığı oyunlar ve

yaratmaya çalıştığı “yeni üniversite modeli” tartışıldı. Yaklaşık300 dinleyicinin katıldığı etkinliğin sonunda gerçekleştirilenforumda, öğrenciler sorunlarını ve bu sorunlarla mücadele yön-temlerini konuştu. “Nasıl bir üniversite istiyoruz” etkinlikleri diğerüniversitelerde ve kampüslerde devam edecek. 2

Nasıl BirÜniversiteİstiyoruzPanelleri

Geçtiğimiz yıl Tekel'inözelleştirilmesiyle birçok Tekelişçisi işsizlikle ve 4C statüsü altın-da güvencesiz çalışma koşullarıylakarşı karşıya kalmıştı. Ankara'nıngöbeğinde 78 gün direnen Tekelişçileri, mücadelelerini İstanbul’daTek Gıda İş önünde açtıkları çadır-larda sürdürmeye devam ediyor.Ankara'da 78 gün işçilerle birliktedirenen üniversiteliler Tekel işçi-lerinin yanında olduklarını veüniversitelerini halk düşmanlarınabırakmayacaklarını Beytepe'de birkez daha haykırdı.

Hacettepe Üniversitesi BeytepeKampüsü'ne girişimcilik ve lider-lik üzerine konuşma yapmayagelen Tekel fabrikalarını ve işyer-

lerini satın alarak AKP'yle işbirliğiyapan British AmericanTobacco'nun Ankara temsilcisiSerdar Örs yumurtaların hedefind-eydi.Panelin gerçekleştirildiğisalonda bir konuşma yapanüniversiteliler “ Bir... İki... Bir, iki,üç! Bunlara yetmez ama daha fazlayumurta””Sermaye defol üniver-siteler bizimdir”sloganlarıeşliğinde BAT temsilcisinin bulun-duğu kürsüye yumurtayağdırarak, dünyanın en lezzetliprotestolarından birini dahaAnkara’da gerçekleştiler. Öğren-ciler sermayenin temsilcilerine vehalk düşmanlarına üniver-sitelerinde yer olmadığınıhaykırarak salonu boşalttılar

Yumurta TEKEL işçileri için atıldı

AKP’nin bir oyunbozanı var: Kolektifler

ÇerçevelikHasan

Albayrak(Kredi veYurtlar Kurumu Genel

Müdürü; devlet yurtlarındakadın öğrencilerin kilit altındatutulmasını savunuyor.) "Ben osaatte kız çocuğunun başı boşsokakta dolaşmasını doğru

bulmuyorum. Kız çocu-ğunun barda ne işi

var."Nükhet

Hotar(AKP GenelBaşkan Yardımcısı,

Akp’nin yoksulluklamücadelede elde ettiğibüyük başarıyı anlatıyor.):“Ülkemizde günlük 1

doların altında yaşayankişi kalmadı”

AdnanOktar(Harun

Yahya,”Adnan Oktar ilegece sohbetleri” isimli dini

program esnasındakonuşuyor):”Güzel Arzu Allah hergeçen gün güzelliğini artırıyor, sendünyadaki nadir insanlardan birisin.Çok çok şahane bir varlıksın.

Seni herkes kolay kolay anla-yamaz. Çok güzel bir

derinliğin var”

Daha önce 2007’de yapılmış olan veikincisi 21-22-23 Ocak 2011’deAnkara’da gerçekleştirilecek olan HalkınHakları Forumu emeği, insanı ve doğayıhedef alan neo-liberal saldırganlığakarşı hak mücadelelerinin yaygınlaştığıbu dönemde, 14 başlık altında gerçek-leştirilecek. Eğitim hakkından su hakkı-na; engelli hakkından iletişim hakkınabirçok konuda tartışmanın yer alacağıforumda bir de “Üniversite” forumuyapılacak. Türkiye’nin dört bir yanındakiüniversitelilerin katılacağı, AKP sonrasıüniversiteler ve AKP karşıtı mücade-lenin tartışılacağı foruma öneri, katkı vemakalelerinizi bekliyoruz: [email protected]

Halkın Hakları forumu katkılarınızı bekliyor

Page 3: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 03 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Gündem

Abdullah Gül 15 üniversiteye YÖK Başkanı’nın önerdiğirektör adaylarını atadı. Cumhurbaşkanı daha önce deikinci, üçüncü sıradan seçilmiş, Hizbullah soruşturmasıgeçirmiş rektör adaylarını atamıştı. Bu seçimlerde deYÖK elemeye, Abdullah Gül'de seçimlerde 2. 3. sıradayer alan rektör adayları atanmaya devam etti. AdnanMenderes Üniversitesi’ne atanan rektör MustafaBirincioğlu seçimlerde 3 sırada yer almasına rağmenrektör olarak atadı.

AKP hükümeti eğitimde ''Fatih Projesini'' başlattı. Fatihprojesi kapsamında 2 milyar lira harcayarak 42 binokuldaki 570 bin dersliğe dizüstü bilgisayar, projeksiyoncihazı, internet yerine, çok amaçlı yazıcı ve akıllı tahtasağlanacak. Eğitimde birçok sorun yaşanırken 8 yıllıkiktidarı süresinde bu sorunları çözmeyen, yeni sorunlaryaratan AKP'nin eğitim alanındaki yaşananları örttüğübir seçim yatırımıdır

Yetmez AmaEvetçiler

AYINPANORAMASI

Bir referandum boyunca arkala-rında AKP, yanlarında cemaat bir

oraya bir buraya özgürlük vedemokrasi saçan ‘Yetmez ama

evet’çiler “evet” li bir referandum-dan sonra, yetmez kısmını içlerine

sindirmiş gibi gözüküyor. AKP dar-beyle hesaplaşmaz, halkı rahat

bırakmaz, üniversitelerde kan kus-turur iken sesleri solukları çıkmayan

liberaller yeni bir slogan bulmuşabekliyor: “Yetti gibi aslında…”

AvrupaGençliği

Avrupa ateş gibi yanıyor! Neo-liberalizm eğitime, sağlığa saldır-

dıkça on binlerce genç sokağa,eğitim hakları için mücadeleyeçıkıyor. Okullar, parti binaları,

tarihi alanlar işgal ediliyor.Avrupa sokakları, gelecekleri

ellerinden alınan öğrencileri dahaçok ağırlayacak gibi duruyor

Sağlıkta reform, eğitimdereform, sınav sisteminde reform,

şimdi de YÖK’te reform…Reform kelimesi; çağdaşlık,küreselleşme ambalajları ile

AKP’nin hedefindeki piyasacı-gerici dönüşüme alet edilecek nevarsa önümüze sunuluyor. “Battı

balık yan gider” misali, AKPreformlarına sarılıp sarmalanıyor.

AKP’lilerin, gericilerin, üniver-siteyi şirket belleyenlerin korkulu

rüyası; en ucuz ve en karizmaçizen eylem aracı; demokrasi nefe-

ri yumurta, bu ay da üniversiteli-lerin ellerinde AKP’lilerin tam kar-şısındaydı. Eskişehir Anadolu Üni-

versitesi’nde yumurtaların hedefibu kez Haşim Kılıç’tı.

Zaten üniversitede varlığı tartı-şılan demokrasi; YÖK’ün, polisin,

özel güvenliğin ve üniversiteyönetimlerinin elinde iyice kay-

boluyor. Üniversitelerde afişasmak, masa açmak suç.

Reformlar

Demokratiküniversite

Yumurta

Tayyip Erdoğan bu seferrektörleri topladı.Dolmabahçe’deki kahvaltıdaüniversitenin geleceği,YÖK’te yapılacak değişiklik-ler tartışıldı. Tayyip geneldebu tip toplantıları kritikdönüşümlerden veyamanevralardan önce yapı-yor. Açılım dönemi ve refe-randum öncesi böyle toplan-tılar görmeye alışıktık. Buyapılan toplantı da gösteri-yor ki AKP üniversitelerdeTürkiye genelinde bir dönü-şümün ve yeniden yapılan-manın planını yapıyor.

Ancak bir başbakanın tümrektörleri bir araya toplaya-rak üniversitelerin gidişatınayön vermesi temelden üni-versite fikrinin kendisineaykırı. Hiçbir üniversiteöğrencisinin fikri alınmadanTayyip Erdoğan’ın alacağı

kararlar doğrultusundahareket ediliyorsa sormakgerek; 2,5 milyon üniversiteöğrencisinin sözü bir TayyipErdoğan’ın sözü kadardeğersizdeğil mi?Sorgulayan, üreten üniversi-telilerin hepsi bir araya gelseTayyip kadar olamıyor muki Tayyip Erdoğan tek başı-na tüm rektörleri bir arayatoplayarak eğitimin geleceği-ni belirleme hakkını kendin-de görebiliyor?

Bu apaçık bir dayatmadır.AKP’nin üniversitelere kendipolitikasını dayatması ve bukonuda üniversite bileşenle-rinin fikrini dahi almadanyok saymaktır. Buna karşınelbette ki üniversiteliler boşdurmayacak ve üniversite-nin ihtiyaç duyduğu gerçekdönüşümü yaratmak içinmücadele edecekler.

Üniversiteler kesinlikle bir yeniden yapılanmayaihtiyaç duyuyor. Ama sorulması gereken soru şu : kiminiçin yapılacak bu yapılandırma?. AKP’nin önerdiğipiyasacı ve gerici reçetelere karşı üniversitelilerin yıl-lardır süregelen sorunlarına karşı, sermayenin değilüniversitelilerin lehine önerdikleri somut talepler var:

1-Üniversite eğitimine herkesin eşit ulaşabilmesi içineğitim tamamen parasız hale getirilmeli, harçlar kaldırıl-malıdır. Üniversitelilerin barınma, beslenme ve ulaşımsorunları acil olarak çözülmelidir.

2- 12 Eylül darbesiyle kurulan YÖK tamamen kaldırıl-malıdır.

3-Üniversitelilere söz, yetki ve karar hakkı verilme-lidir.

4-Devlet üniversitelere daha fazla ödenek ayırmalıdır.Üniversiteler imkanlarını, finansman yaratmak ve kay-nak elde etmek için değil bilim üretmek ve bunutoplumla buluşturmak için kullanmalıdır.

5- Üniversitelerde gericiliğe izin verilmemeli. Biliminkarşısında tehdit oluşturan gerici yapılanmalar engellen-melidir.

Konu üniversite olunca kurulduğugünden bu yana YÖK’ün, iktidardaolduğu sürede de AKP’nin geçmişi

pek parlak değil. 2007 yılında Yusuf ZiyaÖzcan’ın atanmasıyla birlikte YÖK tama-men AKP güdümünde bir kurum halinegelmişti. Şimdi de YÖK’te bir takımdeğişiklikler yapılacağı konuşuluyor.Aslında yeni değil, AKP’liler uzun süredirYÖK’te değişim sinyalleri veriyordu. 25Kasım tarihinde yapılan YÖK Genel Kurulutoplantısında “Yükseköğretim sistemimizinyeniden yapılandırılmasına ve bunun içingereken yasal düzenlemelere yönelik birçalışma başlatılmasına” karar verildi. Pekinasıl bir yapılandırma? Nasıl düzenlemel-er? Ne için?

Çıkartın Ağzınızdan BaklayıYÖK’te ve üniversitelerde yapılacak olan

düzenlemeler yakın zamanda yapılan açık-lamalara ve şimdiye kadar yapılanlarabakılırsa, yine piyasa ihtiyaçlarına göreşekilleniyor. Üniversite-sermaye ilişkisinidaha da kökleştirmek için işleyen Bologna

süreci devam ediyor. YÖK’ün yetkilerinin zayıflatılarak,

üniversitelerin daha da özerkleştirilmesi vedemokratikleştirilmesi için önerilen“mütevelli heyeti” formülü ise koca biryalandan ibaret. Mütevelli heyetleri üniver-siteleri demokratikleştirmek bir yana ser-mayenin doğrudan müdahale etmesini veüniversite adına karar almasını sağlayacak.

Üniversite özerkliği kavramı ise AKP vesermaye tarafından mali özerkliğeindirgeniyor. Orta vadede üniversitelereayrılan devlet bütçesinin iyice düşürülmesive üniversitelerin kendi kaynağını kendisiyaratan birer şirkete dönüştürülmesihedefinin ifadesi olan mali özerklik de,YÖK’ün yetkilerinin zayıflatılması kararın-da önemli bir etken.

AKP kurmaylarının ağzından konuşur-sak: “Türkiye’nin ekonomisini büyütmekiçin nitelikli gençlere ihtiyacı var. Üniver-sitelerimizi bu ihtiyacı karşılayacak şekildeyeniden yapılandırmamız gerekiyor.” Yanitoplum için bilim üretmesi gereken üniver-

siteler bir yandan şirketler tarafındanihtiyaç duyulan bilgiyi üreten birer kurumhaline getirilirken bir yandan da bu şir-ketlere eleman yetiştiren birer meslek okuluhaline getiriliyor.

Hedefte Üniversite Var!Yapılacak değişikliklerin detaylarını

şimdilik bilemesek de öyle görünüyor ki,YÖK ve üniversiteler ile ilgili değişiklikleruzunca bir süre daha gündemde yer bula-cak. Üniversitelilerin fikrinin sorulmadığıama haklarında kararların alındığı, alınantüm bu kararların öğrencilerin değil ser-mayenin lehine alındığı bir dönemyaşanacak. Bu süreç AKP’nin ve ser-mayenin üniversitelere karşı atağa geçtiğitamamen ele geçirmek için başlattığı bir,süreçtir. Bu sürecin sonu ise üniversitenintamamen ortadan kalktığı, bilime ve sorgu-lamaya yer olmayan birer bina haline getir-ildiği tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor.Üniversitelilerin yapması gereken işte tamda şimdi üniversiteye sahip çıkmaktır.

Dolmabahçe Toplantısı :Körler sağırlar birbirini

ağırlar!

Üniversitelilerin TalepleriVar!

SAYFA 3

YÖK’te bir takım değişiklikler yapılacağı konuşu-

luyor. Aslında yeni değil, AKP’liler uzun süredir

YÖK’te değişim sinyalleri veriyordu. 25 Kasım

tarihinde yapılan YÖK Genel Kurulu toplantısında

“Yükseköğretim sistemimizin yeniden yapılandırıl-

masına ve bunun için gereken yasal düzenlemelere

yönelik bir çalışma başlatılmasına” karar verildi.

Peki nasıl bir yapılandırma? Nasıl düzenlemeler?

Ne için?

AKP YÖK’te Reform Yapacak

Page 4: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 04 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Gündem

İtalya'da bütçe kısıtlaması ve özelleştirmeye imkansağlayan reform tasarısına karşı üniversiteliler PisaKulesi ve Colessium binasını işgal etti. Başkent Roma,Padova, Bologna, Milano gibi kentlerde üniversitelerinişgal edilmesiyle birçok çatışma yaşandı. İşgallerinöncesinde Roma'da senatoya yürüyen ve içeri girmekisteyen üniversitelilere polis müdahale etmiş veyaralananlar olmuştu.

Filipinler’de kamu üniversitelerinin ve kolejlerin 2011yılı bütçelerinde senatonun kesinti yapması üniver-sitelilerin tepkisiyle karşılaştı ve 100 civarında öğrencisenato binasına yürüdü. Diğer gün 3000'i aşkınöğrenci dersleri boykot ederek olayı protesto etti.Milletvekilleri ise senatoyu, bu bütçe kesintisini dur-durmaya çağırırken asıl büyük kesintinin 1 Aralık’taolacağı öğrenildi. SAYFA 4

Başta Avrupa’da olmak üzere tüm dünyada gençliğin sokaklarıdoldurması, sönmekte olan bir tartışmayı yeniden alevlendirdi.Acaba 68 kuşağı bitti mi yoksa yeni bir öğrenci hareketi dalgası

mı yayılıyor ? Kimileri yeni gençlik harekletlerini yalnız kendi çıkar-ları için mücadele eden benciller olarak tanımlarken kimileri ise 68ruhunun geri döndüğü konusunda hem fikir. Peki gerçekte yaşananhareketlenmeler nelerdir,bunları nasıl değerlendirmek gerek?

İlk olarak söylemek gerekirse Avrupa’daki eylemleri 68 kuşağınınbir devamı olarak görmemiz olanaksız. Çünkü Avrupa’da yükselenöğrenci eylemleriyle 68 hareketi özellikleri bakımından birbirleriyleoldukça farklı. Öncelikle Avrupa’daki hareketlerin en belirgin özelli-ği neoliberal saldırılara karşı korumacı özellikler taşımasıdır.Şimdilik bu hareketler yapısı gereği sadece elde olan hakları koru-makla sınırlı kalıp sistemin toptan bir reddine dönüşmese de, içindebüyük bir isyan potansiyeli taşımaktadır. Ayrıca bir çok ülkede gen-çliğin eş zamanlı olarak sokakları doldurması bütünlüklü bir karşıçıkış yaratılmasında oldukça önemli adımlar. Avrupa’da gelişenmücadele şu an için ‘başka bir dünya mümkün’ dedirtmeyi başara-masa da, büyük devrimleri doğuracak olan ‘küçük ve zararsız’ isyan-lar değil midir ?

Geride bıraktığımız bir yıl içerisindeAvrupa sokakları iyiden iyiye ısınma-ya başladı. 28 Ekim 2009 tarihinde

daha önceden kaldırılmış olan harç paraları-nın yeniden yasalaştırılmak istenmesine kar-şılık Viyana Üniversitesi’nin işgal edilmesiyledünyanın gündemine oturdu. Gençlik eylem-lerini Fransa’da, İtalya’da ve dünyanın dahabaşka bir çok yerinde gerçekleşen militan vekitlesel eylemler takip etti. Son olarakİngiltere’de harçlara yapılan zammı protestoetmek isteyen 50 bin üniversite öğrencisininİktidar Partisinin genel merkezini işgal etmesiise gündeme damgasını vurdu. Avrupa’dasokakları dolduran üniversiteli sayısının mil-yonları aştığı eylemlerin dilleri, renkleri,adresleri ne kadar farklı olursa olsun öğrenci-leri sokağa çıkaran nedenler fazlasıyla ortak.Bunların başında da neoliberal politikalarsonucu ‘eğitimde reform’ adıyla eğitiminparalı hale getirilmeye çalışıyor olması geli-yor.

Bugüne kadar sosyal devlet anlayışını eniyi kendi ülkelerinde uygulandığını iddiaeden Avrupalı devletler harç paraları ve

bütçe kısıtlamaları uygulamalarına giderekeğitimi paralılaştırmanın temellerini atıyor.Gençliğin isyanının nedenleri bunlarla dasınırlı değil. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerceişletilmeye çalışan Bologna Süreci ve neolibe-ral politikaların gereği eğitimin sermayeninihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirilmeyeçalışılmasının doğal sonucu olarak ortayaçıkan niteliksizleşme ve Fransa’da olduğugibi emeklilik yaşını arttıran geleceksizleştir-me politikaları gençliğin sokakları kuşatması-nın diğer sebepleri. Ayrıca Avrupa genelinde%18’i bulan gençler arasındaki işsizlik oranıda gençliğin geleceklerini, üniversite işgalle-rinde ve boykotlarda aramasında oldukçaönemli bir etkiye sahip. Bütün bu neoliberalpolitikaların uygulayıcısı olan hükümetlereylemlerin daha fazla kitleselleşip militanlaş-masından fazlasıyla çekiniyor. Avrupa gençli-ği ise daha önce Fransa’da ve Yunanistan’daeğitim reformlarını geri çektirme kazanımları-na yenilerini eklemeden eylemlerini bitirmeyeniyetli değil. Anlaşılan önümüzdeki günlerdeyeni üniversite işgallerini, yeni boykotları veeylemleri izlemeye devam edeceğiz.

Başta Avrupa’da olmak üzeredünyanın dört bir yanında gençlikeğitim hakkına ve geleceğine sahipçıkmak için sokakları tutuşturuyor.İşte dünyanın her tarafından yükse-len isyan sesleri ;

FransaEmeklilik yaşını 60’ tan 62’ye yük-

selterek gençliğin geleceğine ipotekkonulmak istenen yasaya karşı otuzbin üniversiteli ve liseli 12 Ekimden6 Kasıma kadar her gün sokaklar-daydı.

UkraynaÜniversitede yapılan sınavların

paralı hale getirilmesine karşılık20.000 öğrenci ‘Bilgi Ticari Bir MalDeğildir’ diyerek eylemler gerçek-leştirdi.

İtalyaHükümetin eğitim reformu altın-

da eğitimi paralılaştırmak istemesinekarşılık 300 bin öğrenci 8 Ekim’ denberi eylemlerini sürdürüyor.

YunanistanYunanistan hükümetinin krizin

faturasını öğrencilere kesmesine,üniversitelere ayrılan bütçenin azal-tılmasına karşı 21 Ekim ve 11 Kasım’da kitlesel eylemler gerçekleştirildi.Okullardaki boykotlar sürüyor.

İrlandaKayıt paralarının 2 katına çıkarıl-

masına karşılık 25 bin öğrenci sokak-lara döküldü

Mısı rÖğrenciler polisin okula girmesini

protesto etmek için eylemler gerçekleş-tirdi.

68Geçtiğimiz günlerde İngiltere’ de son yılların enbüyük öğrenci eylemleri gerçekleşti. İlk olarak10 Kasım’da Başkent Londra’da harçlara %300’lük zam yapan Liberal Muhafazakar partininönünde bir araya gelen 50 bin üniversiteli harç-lara yapılan zamları protesto etti. Harçlara karşıparasız eğitim talebini haykıran üniversitelilermücadelede ne kadar kararlı olduklarını göster-mek için aynı gün gerçekleştirdikleri eylemdeMuhafazakar-Liberal Partinin genel merkeziniişgal etti. İşgal sırasında öğrencilerin genel mer-keze girmesini engellemek isteyen polis iseçözümü üniversitelilere saldırmakta buldu.Ancak üniversitelilerin kararlı duruşu polisi geriadım atmak zorunda bıraktı. Yaptıkları işgal

eyleminin başlangıç olduğunu belirten üniversi-teliler 12 Kasım günü Manchester Üniversitesi’ iişgal ederek dediklerini yapmaktan asla vazgeç-meyeceklerini bir kez daha gösterdi. Son olarak24 Kasım günü bir araya gelen üniversitelilerinhedefinde bu sefer başbakanlık ofisi vardı. Yineon binlerce üniversitelinin yan yana geldiğieylemde gençlik bu sefer başbakanı uyardı vezamları geri çekmediği takdirde eylemlerindaha da artacağını belirtti. Eğer zamlar geriçekilemezse nüfusunun %20’sinin yıllık gelirinin6 bin Sterlin olduğu İngiltere’de okumak imkan-sız hale gelecek. Bu yüzden İngiltere gençliğininönünde mücadeleden başka bir yol yok.

Avrupa’da havabizden esiyor

Bizim de söyleyecek sözümüz var!

Dünyadan Kısa Kısa ...

Page 5: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SœYAH MAV KIRMIZISARISAYFA 05

Kolektif

KTÜ Öğrenci Kolektifi 6 Kasım öncesinde üni-versite içinde kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirerekAnkara'da yapılacak mitinge Trabzon'dan yoğunkatılımın olacağını gösterdi. Sivil polis ve ÖGB'ninde yoğun ilgisini çeken eylemde güvenlikler elhareketleri ve küfürlerle üniversitelilere tacizdebulundular. Eylemin ertesi günü güvenlik tacizi ileilgili KTÜ Öğrenci Kolektifi Trabzon GazetecilerCemiyeti’nde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ndeokuyan öğrenciler de YÖK’ü protesto etti. Yapılanbasın açıklamasında; zaten baskı aracı olan YÖK’ünAKP’lileşmesiyle birlikte piyasacılığın ve gericiliğinyaygınlaştığını, üniversitelerin bilimi toplumunhizmetine sunmayı amaçlayan geleceğinmühendisleri olarak YÖK’e karşı parasız, bilimsel venitelikli eğitimin olduğu demokratik üniversite içinmücadele edeceklerini belirttiler.

SAYFA 5

6 Kasım günü Ankara sokakları tarihi bir güne tanık-lık etti. Türkiye'nin dört bir yanından binlerce üniversi-teli Ankara'da buluştu. YÖK'ün kuruluş yıldönümüolan 6 Kasım'da üniversiteliler her yıl olduğu gibi yinesokaktaydılar. Ama bu yıl farklıydı. Ülke gündemindeönemli bir yeri üniversiteler oluşturuyordu, tam da 6Kasım öncesi AKP üniversitelere yeni bir çok şekilde .Bu dönemde AKP eliyle türbanın üniversiteye girişininönü fiilen açıldı. Yine aynı dönemde üniversitelerdebaskı ve denetimi arttırma amaçlı sivil polis genelgesiyayınlandı. Bu genelgeyle polisin üniversiteye kurum-sal bir şekilde yerleşmesi isteniyordu. AKP üniversite-leri teslim almak için tüm gücüyle çabalıyor, sivil polisgenelgeleri, türban genelgeleri derken üniversitelerdebaskı hissedilir biçimde artıyordu. Hacettepe Üniversi-tesi'nde masa açtığı için, Anadolu Üniversitesi'nde afişastığı için, Boğaziçi Üniversitesi'nde Başbakanı protes-to ettikleri için öğrenciler polis ve özel güvenlik saldırı-

larına uğradı. Yine aynı günlerde Yıldız Teknik Üniver-sitesi'nde türban karşıtı afiş asan 26 öğrenci okuldansüresiz uzaklaştırıldı. Ama AKP'ye meydan okuyanlardirençliydi. Hacettepe'de, Anadolu Üniversitesi'ndesaldırıya uğrayan öğrenciler ve Yıldız Teknik Üniversi-tesi'nde türbana hayır dedikleri için okuldan atılanöğrenciler baskı karşısında geri adım atmadılar. YTÜöğrencileri cezaları yırtıp attılar ve okula geri döndüler.İşte bu özgüvenle Ankara'daydı üniversiteliler. AKP'yemeydan okuyorlardı, hedefte YÖK'ün genelgeleri,paralı eğitim, gericilik vardı.

6 Kasım'da binler AKP'ye meydan okuduBöyle bir atmosferde 6 Kasım gününe girdi üniver-

siteliler ve binler sel oldu Ankara'da. Coşku bir anolsun düşmedi. Gençliğin AKP politikalarına tepkisidaha da belirginleşerek bir kez daha ortaya çıktı.Türkiye'nin dört bir yanından gelen üniversiteliler için

bu eylem aslında bir meydan okumaydı. YÖK'e veAKP'ye çok güçlü bir şekilde meydan okunduAnkara'da. Öğrenciler tarafından üniversiteler bizimdir,türbanı da polisi de, paralı eğitimi de istemiyoruzmesajı çok net bir şekilde verildi. Üniversiteli kadınlarda ilk kez bir 6 Kasım'da “Üniversitenin ve KadınınÖzgürlüğü İçin Türbana Hayır”yazılı kendi pankartlarıy-la sokağa çıktılar. Yapılan eylemin Ankara'da olmasıda oldukça anlamlıydı. Üniversiteliler YÖK'ün ve siya-sal iktidarın merkezinde bu talepleri dile getirmişoldu.

Yapılan eylemin kitleselliği açık bir şekilde üniversi-telilerin AKP'nin politikalarını kabul etmediği ve bunudeğiştirecek isyan potansiyelinin de kendilerinde mev-cut olduğunu göstermiş oldu. Bugün üniversitelilereskiden olduğundan daha net bir biçimde bunu ifadeedebiliyor ve eskisinden de daha güçlü şekilde yolunadevam ediyor.

6 Kasım’dan

İzlenimler

2007 yılından beri YÖK'tebir değişim yaşanıyor. 2007yılı sonlarında Yusuf ZiyaÖzcan'ın başkan yapılmasıy-la beraber YÖK AKP'ninüniversitelere müdahalearacı haline geldi. İştedüğüm de bundan sonrakoptu. Geçmiş yıllardaYÖK'e karşı olanlar, bukonuda eylem yapanlarHiçbir şey yapmaz oldu.YÖK'e karşı çıkışını türbanaendeksleyen birçok örgüt buyıl 6 Kasım'da sokağa çık-madı. Üniversitelerde geri-ciliği örgütlemeye çalışanAnadolu Gençlik Derneği buyıl YÖK'e karşı ne bir eylemyaptı ne de bir eleştiride

bulundu. Keza geçmişteYÖK'e karşı sokaklara çıkanMazlum-Der'de bu yıl YÖKkarşıtı protestolardagözükmedi. En son 2001yılında YÖK'ü eleştiren birrapor hazırlayan Mazlum-Der, YÖK'ün türban genel-gesinden sonra bu kurumuöven açıklamalarda bulun-muştu. AKP'nin de ilk ikti-dar döneminde henüzYÖK'ü ele geçirmemişkenYÖK'ü kaldıracağız dediğiniama ardından YÖK'e nasılsahip çıktığını hatırlarsakgericilerin bu konuda nekadar samimiyetsizolduğunu görmüş oluyoruz.

6 Kasım günü Öğren-ci Kolektifleri veGençlik Muhalefeti’ninyaptığı miting haricindebaşka mitingler deyapıldı. Bunlardan biriAnkara'da Genç-Sen'inve 20'den fazla örgütünçağrıcılığını yaptığı mit-ingti. Bu eylem bukadar geniş bir bileşenerağmen kitlesel anlam-da başarılı olamadı.Politik içerik anlamındada YÖK'e Hayır slo-ganının ötesine geçe-meyen, üniversiteningüncel sorunlarınadeğinmeyen ve bununyanında bugün YÖK'üele geçirerek üniversit-eye saldıran AKP'yi esgeçen bir eylem oldu.

İstanbulda'da TKP'liÖğrenciler bir miting

düzenledi. TKP üniver-siteye saldırılar bu denliyoğunken ortak güçlüeylem yerine tek başınaeylem yapmayı tercihetti. Bu miting dar grupçıkarının geniş öğrencikitlelerinin çıkarına ter-cih edildiği bir eylemolarak nitelendirilebilir.

YÖK'ün son genel-geleri ve üniversitelerdeartan baskıdüşünüldüğündesiyasal iktidarın veYÖK'ün merkezindeyani Ankara'da eylemyapmak bir tercihtenöte zorunluluk halinegelmişti. ÖğrenciKolektifleri ve GençlikMuhalefeti'nin Ankaramitingi bütün busaldırılara yerindecevap vermiş oldu.

6 Kasım Ankara Mitingikitleselliği ve çoşkusuylaher anında renkli görüntü-lerin yaşandığı bir eylemoldu. Bu eylemde dikkatçeken ve öne çıkan ayrıntı-lardan bir kaçı:

* Ankara'ya il dışındangelenler için ilk durak olanAnkara Üniversitesi CebeciKampüsü öğrenci hareke-tindeki tarihiyle ilgi çekicibir yeroldu.

*Sononyılınen kit-leselüniver-siteeylemiolmaözelliği taşıyan miting deanadoluda bulunan üniver-sitelerden yaşanan yoğunkatılım dikkat çekti.

*İlk kez bir 6 Kasım'daüniversiteli kadınlar kendipankartları ve talepleri ile

katılım gösterdiler.* Öğrenci Kolektifleri'nin

konuşmasında yumurtalıeylemler hatırlatıldıktansonra “deve kuşu yumurta-sı” gösterilerek TayyipErdoğan'a hazır olmasıgerektiği söylendi. Bütüneylem boyunca coşkunundoruk noktası bu andayaşandı.

* Mitingin sonlarınadoğruyapılanBandistakonseribütünkitleyicoşturdu.Bandistagrubu daöğrencieylemle-

rinin katılımcısı olmaktanbüyük memnuniyet duydu-ğunu belirtti.

* Makina MühendisleriOdası öğrenci üyeleri‘YÖK’e Hayır’ pankartıylaeyleme katıldılar.

Sokakta olmayanlar

6 Kasım’ın iki yanlışı

YÖK’e güçlü HAYIR !

Page 6: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 06 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten atılanAkdeniz Çivi işçileri ile görüşmeyen, sendikayımuhatap alamayan aynı zamanda CHP MersinYenişehir Belediyesi Meclis üyesi olan patronlarınaişçiler CHP Mersin ilçe binasını işgal ederek yanıtverdi. Yaka paça gözaltına alınan işçiler için açıkla-ma yapan sendika yenilenen CHP’ye atıfta bulu-narak: “Bu CHP’nin yenilenmesi ise bırakın eskisigibi kalsın!”dedi.

İstanbul’da AKP’li belediyenin yaptığı ulaşım zam-mına “Ulaşım zamlarını durduracağız” diye pankartlarasan, basın açıklamaları yapan CHP’liler, söz konusuzammı kendi belediyeleri yapınca susuveriyorlar.İzmir’de ulaşıma yapılan zamda tam bilet 1 lira 55kuruştan 1 lira 70 kuruşa, indirimli bilet ise 85 kuruş-tan 90 kuruşa yükseldi. Belediye 2009’da da ulaşımazam yapmıştı. Ayrıca belediye meclisi suyunmetreküpüne de %10 zam kararı aldı.SAYFA 6

CHP, ülkeyi 8 yıldır talan eden AKP’ye karşı biriken öfkeninen önemli potansiyelini gençlikte görüyor olacak ki, gençle-ri siyasete çağırıyor. Çağrının adresi : CHP Gençlik Kolları,

dili ise solun dili. Gençlik hareketinin tarihsel simgeleriyse, yeniCHP’nin gençlik çağrısını destekleyen imajlar olarak kullanılıyor.

AKP’ye duyulan ve gittikçe artan bir öfke mücadeleyi tetikle-yecektir. Ancak CHP Gençlik Kolları sol duyuyla örgütlenmişböyle bir mücadele için doğru adres olabilir mi?

CHP Gençlik Kolları’nın, gençlerin doğrudan sorunları olanYÖK, paralı eğitim, paralı ulaşım gibi konulara karşı aldığı tavrıntutarsızlığı gözden kaçmıyor. YÖK’ün kapatılması gerektiğinibelirten gençlik kollarını partileri de destekledi. Ancak bu yıl bin-lerce üniversiteli YÖK’e ve AKP’ye karşı alanlardayken, CHPgençlik kolları onlarla birlikte değildi.

YÖK‘ le, paralı eğitimle, AKP’ yle mücadele için alana çıkmazahmetine katlanmayan gençlik kolları, öte yandan ulaşım zamla-rına karşı yaptığı çağrıda tanıdık bir slogan kullanmaktan çekin-miyor: “Ulaşım zamlarına dur de”. Ancak bu sloganın yeterliolduğunu düşündüklerinden olacak, Öğrenci Kolektifleri ulaşımzamlarına karşı günlerce insanları turnikelerden atlatırken onlarhiçbir fiili eylem içerisinde yer almıyorlar.

Türkiye gençlik hareketinin dinamiklerinden biri gençliğintemel sorunlarına çözüm üretebilmektir. Paralı eğitimden, üniver-sitede gericiliğin örgütlenmesine kadar gençliğin sorunlarına

karşı CHP’nin, sözde kalan basın açıklamaları dışında bir müca-dele yürüttüğü görülmemiştir. Zaten egemenlerin çıkarlarınısavunan bir parti olan CHP’den böyle bir mücadele içinde yeralması beklenemez. Söz gelimi TÜSİAD'la işbirliği yapan bir partiparalı eğitime karşı olamaz.

Gençlik hareketinin başka bir motivasyonu ve görevi ise halkınyanında yer almaktır. Ankara’da CHP Belediyesi’ne ait YeniMahallede yoksul halkın evleri yıkılıyor sermayeye alan açmakiçin. Adı da kentsel dönüşüm. Hani şu AKP’nin sürekli yaptığın-dan. CHP lideri taşeron çalışmayı ortadan kaldıracağız diyor.CHP Belediyeleri taşeron çalışanlar ile dolu. Buna karşı çıkan işçi-ler işten atılıyor.

CHP Gençlik Kolları bu konularda ne düşünüyor? Böyle birpartiye bağlı kalarak muhalif bir gençlik hareketi örgütlemek, ula-şım zamlarına bile karşı çıkmak mümkün olabilir mi?

Öte yandan türban konusu var. Türkiye’de gerici egemen parti-lerin siyasi çıkarları için simgeleştirdiği bir araçtır türban. Bukonuda ilericiliği ile övünen bir partinin tavrı nasıl olur da ser-bestlik olabilir? CHP için türban siyasi çıkarların malzemesimidir? CHP’nin gençlik kolları, CHP’nin türban konusunda deği-şen tavrını nasıl açıklamaktadır?

CHP, gençlik hareketininin simgelerine yaslanamaz1970’te ortanın solu söylemleriyle siyaset sahnesinde yer bulan

CHP’nin, üniversitelerden yükselen gençlik hareketini temsil ede-memiştir. Bugün de Kılıçdaroğlu’yla imaj yenileyen CHP, gençli-ğin ilerici taleplerini karşılayacak konumda değildir. CHP kurul-tayında kurultayın en genç delegesi, Gençlik kolları Ankara İlBaşkanı Umut Tunç yaptığı konuşmada yaptığı konuşmada,Hüseyin İnan ve Deniz Gezmiş’in adlarını anarken,Kılıçdaroğlu’nun yeni CHP imajına da, bu simgelere yaslanarakkatkıda bulunuyordu.

Parti değil ,bağımsız demokratik mücadele

Gençlik hareketinin örgütlenmesinin bir ihtiyaç olduğu ortada-dır. AKP’nin baskı politikalarına ve talanına karşı en büyükmücadeleyi gençlik göstermelidir. Ancak bu örgütlenmenin antidemokratik işleyişi bulunan bir parti dahilinde olamayacağı birgerçektir. Sermayenin çıkarlarını savunan, en nihayetinde kurulu

düzenin devamı olmayı hedefleyen bir parti yönetiminin ikidudağı arasından çıkacak karara göre hareket eden bir gençlik, bumücadeleye uygun değildir.

Üniversiteli gençlik, öz gücüne dayanarak bağımsız demokra-tik meşru ve militan bir mücadele yolu izlemelidir. Sokağa çıkma-lıdır. Halkın çıkarlarını, üniversitenin aydınlığını savunmak mili-tan bir hak kavgası ile gerçekleşir. Ülkemizin ve üniversitemizibataklığa sürükleyen AKP'yi durduracak olan mücadele yolubudur.

Gençlik kitlelerinin talepleri üniversitenin öz gücüne dayanan,militan, bağımsız ve demokratik bir mücadele anlayışıyla temsiledilebilir. Çünkü günümüzde AKP’nin ve sermayenin baskılarınave sömürülerine karşı direnç göstermek sokakta olmayı, insanlar-la pratik içerisinde buluşmayı, gençliğin bağımsız iradesini geliş-tirmeyi ve kazanım elde etmek için kararlı bir mücadeleyi sürdür-meyi gerektirir.

Gençliğe adres mi ?

Sosyal belediyecilikunutkanlığı

CHP’nin yıllardır kendi için tutturduğu –gerçekçi veya değil-bir dil var: Halktan yana parti. Uzun yıllar muhalefet partisiolmanın verdiği etki de kuşkusuz bu söylemde etkili. Öte

yandan, sosyal demokrasi de kendi içinde belirli ilkeleri olanbir görüş. Bu yüzden sosyal demokrat olan veya olduğunuiddia eden her siyasi yapı kendi ideolojik argümanını bu ilkelerüzerinden şekillendiriyor. Nev-i şahsına münhasır sosyal demo-krat bir parti olan CHP de sosyal adalet, dayanışma, halkçılıkgibi kavramları kendine ilke edindiğini veya daha güncel vesomut olarak; sosyal devlet anlayışı, işsizlik ve kalkınma vb. gibidurumlarla ilgili mücadele ettiğini iddia ediyor. Ancak gerçeklerCHP’nin o kadar da “halktan yana” olmadığını gösteriyor.

AKP’li Yeni Mahalle Belediyesi tarafından 2007 yılında kent-sel dönüşüm alanı ilan edilen Mehmet Akif ErsoyMahallesi’nde barınma hakkı mücadelesi sürerken; “Hepinizetapu vereceğiz” vaadiyle 2009 seçimlerinde belediyeyi alanCHP, rantçılıkta AKP’li belediyeden daha gözü kara çıktı. Çevikkuvvet ve yıkım ekipleri mahalleden ayrılmaz oldu. YeniMahalle halkı kentsel dönüşüme karşı yediden yetmişe direnir-ken, CHP’liler yerel seçimde ağızlarından düşürmedikleri halkçı,sosyal belediyeciliği çoktan unutmuş olmalı.

Gençlik kollarısergisi buharlaştı mı?

CHP parti programınagöre geliştirilmek istenenGençlik Kolları kendile-

rini rezil etti. “AKP Eziyetleri”adında bir sergi açan GençlikKolları, Tayyip Erdoğan'ı,Fettullah Gülen'i ve AKP kur-maylarını hicveden veErdoğan’ın Hitler’e benzetildiğiresimlerin sergilendiği biretkinlik düzenlemişti.Kılıçdaroğlu'nun bizzat dolaştı-ğı bu sergi kısa sürede ülkegündeminde yer buldu. Ancakgelişen tepkiler üzerine parti-den yapılan açıklama sonucun-da sergi sona erdi.

CHP Genel BaşkanYardımcısı Hakkı Süha Okay’ın sergide yer alan resimlerden

partinin haberinin olmadığınıaçıklaması adeta GençlikKolları'nı ortada bırakmakanlamına geliyordu. Gençliğinihtiyaç duyduğu eleştirel vemizahi yaklaşımı, CHP’ningeleneksel siyaset tarzı karşıla-yamadı. Oysa genel başkan ser-giyi biliyor, esprilere gülüyor,yorumluyordu. Ama sonrasın-da partinin haberi yok denilebi-liyordu.

Gelişen tartışmalar sonrasıGençlik Kolları başkanı UmutTunç 5N1K programına katıla-cağını belirtmesine rağmen,programa bir saat kala ani birkararla katılmaktan vazgeçmiş,program sunucularının arama-larına cevap vermemiştir.Yıkım için gelen iş makinaları Yeni Mahalle halkı tarafından karşılandı

Tartışma

Page 7: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 07 SœYAH MAV KIRMIZISARI

NATO

Kuzey Kore ve Güney Kore arasında 24 Kasım günübir çatışma yaşandı. 2'si asker 4 Güney Koreli hayatınıkaybetti. Seul sokaklarında protesto gösterileri oldu veSavunma Bakanı istifa etti. 1953 yılından itibarensüren gerginlikler son dönemde de yoğunluklu olarakdevam ediyor. Güney Kore'nin düzenlediği yıllık askeritatbikatın öncesinde yaşananların ardından ABD müt-tefikinin yanında olduğu mesajını veriyor. Güney Koretopraklarında 28 bin ABD askeri bulunuyor.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) sözcüsü GeoffMorrell, basın toplantısında yaptığı açıklamada,''Hedefimiz, güvenliği sağlama sorumluluğunu Afgangüçlerine 2014 yılının sonunda transfer etmektir''dedi. Morrel, görevi teslim etmenin, ülkede güvenliğisağlama görevinin tamamen Afgan güçlere bırakıla-cağı, ABD veya koalisyon güçlerine mensup askerlerintümünün ülkeden çekileceği anlamına gelmediğini debelirtti.

SAYFA7

Lizbon’da yapılan NATO Zirvesi 28 üye-ülke tarafından balistik füze kalkanları-nın Türkiye’ye yerleştirilmesi kararıyla

sona erdi. Abdullah Gül ‘ Türkiye olmasakonu yok. NATO zirvesi 10 dakika biter ’diye-rek zirvede önemli bir rol oynadıklarını imaederek başarıyla çıktığı izlenimi vermeye çalış-tı. Zirveye Türkiye adına katılan Gül veDavutoğlu ne kadar halkı kandırmaya çabala-salar da Türkiye’nin dış politikasındaki ABDbağımlığı ve ikiyüzlülüğünün teşhirinin önünegeçemedi.

AKP’nin İran aldatmacası başarısızGül’ün ‘Türkiye olmasa konu yok’ diyerek önplana çıkardığı zirvede, medya ısrarlaTürkiye’nin balistik füze kalkanına ev sahipli-lik yapılmasına değil de zirvenin yazılı metin-lerinde NATO’nun stratejik hedefinde İranadının açıkça yazılmamasını öne çıkardı.Girişimler sonucunda İran’ın bir tehdit olduğuyazılmamış yerine Ortadoğu ülkeleri yazıldı.İran’la ilişkileri koruma görüntüsü adına giri-len bu sahtekâr çaba malumun ilanını sakla-maya yetmedi. Fransa CumhurbaşkanıSarkozy “NATO’nun kamuya açıklanan belge-lerinde hiçbir isim yer almıyor ama biz kediyekedi deriz, bugünün füze tehdidi İran’dır”

diyerek maskeyi düşürdü. İran ise zirvenindevam ettiği günlerde füze denemesi yaparakNATO’ya mesaj yollamayı tercih etti. BaştaAfganistan, Irak ve Filistin olmak üzereOrtadoğu savaşların merkezi olmuşken şimdide İran üzerine kurulan nükleer silahlanmayıdahi içeren gerilimler Ortadoğu halkları içinyeniden binlerce ölüm getirecek. Türkiye’ninfüze kalkanlarını kabul ederek İran’ı tehditolarak karşısına alması aynı zamanda AhmetDavutoğlu’nun komşularıyla sıfır problemüzerine inşa ettiğini iddia ettikleri dış politika-nın da çöküşü anlamını içeriyor. AKP’nin içpolitikada ikiyüzlülüğü , dış politikada kayıt-lara geçmiş oldu.

ABD ne derse oBalistik Füze Projesi bir NATO projesi olaraksunulsa da ABD tarafından uygulanmayaçalışmış, 2002’de tehdit olarak gören Rusya’nınkarşı çıkışından sonra NATO kapsamına alın-mıştı. NATO ise küresel nitelikte terör girişim-lerini önlemek (İran’dan Kuzey Kore’ye birçokülke), enerji bölgelerinin güvenliğini sağlamakgerekçesiyle füzeleri yerleştirmek istiyor.Ortadoğu ve ana tehdit İran’ın menzilineyakın oluşu stratejik olarak Türkiye’yi önplana çıkarıyor. Türkiye uzun zamandır başta

ABD olmak üzere küresel güçlertarafından Ortadoğu’da etkin birgüç haline getirilmeye çalışılmaktave bu güçlerin taşeronu görevini gör-mekteydi. Dış politikasında bağımsızlıktansöz edemeyeceğimiz Türkiye’nin füze kalkan-larını kabul etmesi hiç de zor olmadı veemperyalistlere karşı yapılacak saldırılara kal-kan olmayı tercih etti.

Yerleştirilmesi planlanan füzeler Türkiye’yiolası saldırıların da odağına çekmesinin yanısıra atılan füzenin direk karşı taraftan atılannükleer başlığa çarpıp orada patlamasınınyaratacağı ısı etkisi ile havaya radyoaktifmadde yayılması söz konusu olursa atmosfer-de olumsuz bir etki yaratır. Düşük bir ihtimal-de olsa bu olası bir nükleer serpintinin bizimtopraklarımızda yaratacağı zararlar ve ölümle-ri hesabı ne AKP hükümeti ne de ABD verebi-lir. NATO’nun kararının bir diğer boyutu ise füzekalkanı projesinin 100 milyar dolara varanmaliyeti. Türkiye’nin ne kadarını üstleneceğihenüz bilinmiyor. Milyonlarca insanın yoksul-lukla, açlıkla, salgın hastalıklarla boğuştuğubir dünyada milyar dolarları silahlanmaya ayı-rarak bunları görmezden gelmek dünya halk-ları için daha fazla ölüm demektir.

Başarı mı? İhanet mi ?Füze kalkanın gerçekleri ?

Kendini savunma örgütü olarak tanıtanNATO gerçekte bir savaş örgütü olduğu-nu defalarca kanıtladı. NATO’nun tarihi

katliamların, işgallerin, darbelerin, kontrgerillafaaliyetlerinin tarihi olmuştur. Tüm bu yaşanan-lar bugün NATO’nun itiraz etmekte zorlanılansavunma ihtiyacı yalanının arkasına sığındığınıgösteriyor ve her ‘savunma’ deyip silahlandığın-da ya da karar aldığında halklar için ölümlergetirdiği biliniyor.

NATO’nun savaş karnesinin başında 1950yıllında başlayan Türkiye’nin de NATO’ya üyeolmak ve ABD’ye yakınlaşmak için asker gönder-diği üç milyon insanın öldüğü Kore savaşıbulunmakta. 1986 yılında Libya’nın birçok bölge-si bombalandı. 1989 yılında Panama işgal edilir-ken, 1991 yılında 1. Körfez Savaşı ile SaddamHüseyin’in Kuveyt işgaliyle gerekçelendirilerekOrtadoğu’da büyük bir işgale gidildi. 1993 ile1999 yılları arasında sırasıyla Somali, Lübnan,Bosna, Yugoslavya, Kosova işgal edildi.

2002 yılında ise 11 Eylül saldırıları bahaneedilerek Afganistan’a giren NATO orduları

Ortadoğu’da kanlı bir süreci başlatmış oldu. HalaTürkiye’den de askerlerin olduğu NATO askerle-ri Afganistan’da işgali sürdürmekte. NATO’nunbir diğer kanlı işgali ise 2003 yılında yaşanan Irakoldu. Ortadoğu küresel kapitalist sisteme katmaadına girilen bu savaşlar hala son bulmuş değil,hatta NATO’nun füze kalkanı projesiyleOrtadoğu üzerine yeni planlarının olduğu görül-mekte. Türkiye ise AKP iktidarıyla emperyalistülkelerle artan işbirliği ve NATO’nun en kalaba-lık personel sahip ordularından biri olarak buişgallerde önemli bir yer tutuyor.

NATO güçlerinin açık işgaller sırasında yap-tıkları katliamlar dışında barındırdığı kontrgeril-la faaliyetleri sırasında bir çok insan katledilmiş-tir. Bu kontrgerilla örgütlerinin başında gelenİtalyan Gladio’su ve benzeri yapılar sol muhale-fetin yükseldiği ülkelerde darbelerin, suikastla-rın, kitle katliamların örgütleyici olmuştur.

Türkiye’de 1980 öncesi gerçekleşen Çorum,Maraş, Beyazıt,1 Mayıs 1977 gibi birçok katliam-da NATO’nun sivil faşist uzantılarının parmağıolduğu ortaya çıkmıştı.

Kendini savunmaörgütü olaraktanıtan NATO ger-çekte bir savaşörgütü olduğunudefalarca kanıtla-dı. NATO’nun tari-hi katliamların,işgallerin, darbe-lerin, kontrgerillafaaliyetlerinin tari-hi olmuştur

NATO karşıtları Lizbon sokaklarında

Portekiz’in başkenti Lizbon'da NATO Zirvesi'ndetoplananlar, sadece savaş planları yapanlarolmadı. Avrupa'nın farklı bölgelerinden gelen

on binlerce NATO karşıtı da zirvenin devam ettiğigünlerde Lizbon sokaklarını doldurdu. NATO zirvesibinlerce asker ve polis tarafından korunurken sınır-larda pasaportsuz geçişi sağlayan SchengenAnlaşması askıya alındı.'NATO oyun bitti' yazan birpankartın önünde üstlerine kanı sembolize eden kır-mızı boya dökerek ve yerlere yatarak gerçekleştirileneylem zirvenin son gününde gerçekleşen eylemlerdenöne çıkanıydı. İki günlük zirve boyuncu yüzün üze-rinde NATO karşıtı da gözaltına alındı.

NATO zirvesinden çıkan karar doğrultusunda dörtaşamalı olarak planlanan füze projesini teknik yönle-riyle inceledik. Yerleştirilmesi planlanan anti balistikSM-3 füzeleri herhangi bir balistik füze ateşlendiğindeuyduya gelen sinyalerle uzun menzilli ve koordinaatsağlayabilen X-bant radarları devreye sokarak balistikfüzeyi takibe başlıyor.Atmosfer dışında balistik füzeyiimha için havalan füze hedefini bularak görevinitamamlıyor. Kontrolü NATO personelinde olacakfüze projesinin ilk aşaması 2011'de Türkiye'de muhte-melen Doğu Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu'ya iki

radar istasyonu kurulmasıyla başlayacak.SM-3 füzele-ri rampaları ise Akdeniz'de konuşlanacak (AEGIS)

ABD gemilerinde bulunacak. 2015 hedefli ikinciaşamada "Block 1B" olarak geliştirilecek ikinci versi-yonla füze rampaları gemi dışında karaya yerleştirile-bilecek. Üçüncü aşama olarak devreye girecek "BlockII-A" versiyonu ile 2018 yılında kısa ve orta menzillifüzelere ek olarak orta-uzun füzelere karşı korumasağlayacak. 2020 yılında 4. aşamayla beraber "Block II-B" versiyonu kıtalararası balistik füzelere imha edebi-lecek yeteneğe sahip olacak.

NATO’danFüzeProjesiTakvimi

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü(NATO) 1949 yılında ABD önderli-ğinde Belçika, Danimarka, Fransa,

İzlanda, İtalya, Kanada,Lüksemburg, Hollanda, Norveç,

Portekiz, İngiltere olmak üzere 12kurucu üye tarafından kurulmuştur.

İttifak kendini 'Herhangi bir NATO üyesineyapılmış saldırı diğer üyelere de yapılmış kabul edi-lecek ve Varşova Paktı'ndan gelebilecek bir saldırıyakarşı savunma örgütü olarak' tanıtmıştır. NATOuzun yıllar ABD'nin Sovyet Birliği'ne karşı geliştirdi-ği bir askeri müdahale gücü yüksek , ekonomik,politik kuşatmayı da içeren bir yapı olarak görevyapmıştır.

12 kurucu üye dışında Türkiye, Yunanistan,Macaristan, Bulgaristan, Hırvatistan, ÇekCumhuriyeti, Estonya, Arnavutluk, Letonya,Litvanya, Lüksemburg, Polonya, Romanya,Slovakya, İspanya olmak üzere toplamda 28 üyesibulunmaktadır. ABD ve Kanada dışında üye ülkele-rin hepsinin Avrupa ülkeleri olması NATO'nunAvrupa'daki gücünü göstermekte.

Türkiye 1952 yılında Yunanistan ile birlikteNATO'ya katılmıştır. Türkiye, Sovyetler Birliği veOrtadoğu sınırlarına yakınlığı ile NATO'nun ilerikarakol görevini gördü. Türkiye üye ülke kabul edil-dikten sonra NATO'nun en kitlesel askeri güçlerin-den biri olarak birçok emperyalist işgal içerisinde yeralmıştır. Başta İncirlik Hava Üssü olmak üzereKonya 3. Ana Jet Üssü ve Afyonkarahisar AskeriHavaalanları ile birçok savaş suçuna ortaklık etmiş-tir.

NATO üyeliği aynı zamanda ABD'nin Türkiye'niniç ve dış politikalarına müdahalesini artırmıştır.

3NATOSoruda t Üye ülkeler kimlerdir?

Türkiye NATO’ya ne zamanüye olmuştur ve hangi görev-

leri üstlenmiştir ?

t

t NATO nedir ?

SavaşKARNESİ

Page 8: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 9 SœYAH MAV KIRMIZISARISAYFA 8 SœYAH MAV KIRMIZISARI

İTÜ'de 2 yıl süren davanın 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla sonuçlandırılması, İTÜ başta olmak üzeretüm Türkiye'de üniversitelilerin büyük tepkisiyle karşılandı. 12 Eylül referandumu boyunca"ileri demokrasi" lafını dillerinden düşürmeyen AKP, çok geçmeden, özgürlüğün ve

demokrasinin önüne set örmeye kaldığı yerden devam etti. Ancak İTÜ'de işler pek istediği gibigitmedi. Gösterilen tepki, cezalı öğrencilerin basında kendilerini ifade etmesi ile giderekbüyüdü. Tüm üniiversite bileşenlerinin verilen cezalara duyduğu tepki, İTÜ'de 500'ü aşkın

kişinin katıldığı kitlesel bir yürüyüşün ardından yapılan basın açıklamasıyla ortaya kondu.Yemekhaneden, "Üniversiteliler, zorbalığa, baskıya, AKP'ye teslim olmayacak" pankartıylayürüyüşe geçilen, demokratik kitle örgütleri, aydın sanatçı ve hocaların da katıldığı eylemAKP'ye ve AKP'nin saldırılarına verilen en net yanıt oldu. Eyleme TMMOB-İKK, TTB, Eğitim-Sen 6Nolu Şube, Çağdaş Avukatlar Grubu, Sine-Sen, Halkevleri, sanatçı Tolga Sağ ve Pınar Sağ, İTÜ'lüakademisyenler katılarak destek oldu.

12 Eylül 2008 tarihinde İTÜ aka-demik açılışına Recep TayyipErdoğan'ın gelişini basın açıklama-

sıyla protesto etmek isteyen 18 öğrenci göz-altına alınmıştı. Etkinliğin yapıldığı salonaalınmak şöyle dursun yaklaştırılmayanöğrenciler, kendi üniversitelerinde gün için-de kimlik kontrollerinden geçirilmiş, kam-püste adeta olağanüstü hal ilan edilmişti.Öğrencisiz salonda, sözlerine, "sevgili öğren-ciler" diye başlayan başbakan, yetinmeyipdışarda öğrenciler polis tarafından dövülür-ken, "demokrasi ve hoşgörü" ile devam etti.o gün yaşanan göz altı sonrasında 18 öğren-ci açılan dava sonunda, toplantı ve gösterikanununa muhalefet etmekten, 15 ay hapiscezasına çarptırıldı. eğer 5 yıl içinde aynı"suç"u tekrarlamazlarsa hapis yatmaktankurtulacaklar.

İTÜ'de yaşanan bu örnek uçuk fakat ilkdeğil. Üniversitelerde artan AKP karşıtlığı,yine bizzat AKP, onun atadığı rektörler vecemaatçi polis işbirliğiyle bastırılıyor.İstanbul Üniversitesi’nde kendi okulunazorla girmek gibi saçma gerekçelerle verilenuzaklaştırma cezaları, bu dönemin başındaAnkara Üniversitesi'nde yaşanan ÖGB vepolis saldırıları, 6 Kasım haftasında AnadoluÜniversitesi'nde polisin okulu talan etmesi,hepsi AKP'nin "ileri demokrasi" örnekleri.

AKP üniversiteler üzerindeki paralılaştırmave gericilik hedeflerini, YÖK eliyle de yukar-dan müdahalelerle gerçekleştiriyor. Rektöratamaları, üniversite kadroları neredeysetamamen değişti. Üniversitelerde, yasalengeller bulunmasına rağmen, türbanı fiilenserbest hale getiren, sivil polislere yer tahsisiile polisin üniversitedeki kurumsal varlığınımeşrulaştıran genelgeleriyle, AKP ve YÖK'üüniversiteleri gericileştiriyor, baskı ve kor-kuyla sindirmeye çalışıyor. Özgür, bağımsızve demokratik olması gereken üniversitelerikendi arka bahçesi haline getirmeye çalışı-yor. AKP'nin gölgesinde büyüyen gericiörgütler üniversitelerde öğrencilere sopalar-la saldırıyor. geçtiğimiz haftalarda YıldızTeknik Üniversitesi'nde "türbana nedenhayır" dediklerini anlatan afişler asan öğren-cilere önce gericiler, ardından da görevigericilerden devralan polisler saldırmıştı.

Üniversiteliler AKP'nin demokrasi yalan-larına, eğitimi paralılaştırmasına, üniversite-leri gericileştrimesine boyun eğmedikçe,AKP saldırılarını arttırıyor. İTÜ'lü öğrencile-re verilen bu cezayla, bu saldırıların önündeduran, engellemeye çalışan, AKP’ye karşıçıkan Öğrenci Kolektifleri’ne ve bu 18 kişinezdinde üniversiteye bir tehdit mesajı gön-deriyor.

2008'de İTÜ'de Başbakan'ı basın açıklama-sıyla protesto etmekten 15 ay hapis cezası aldı-

nız. Ne düşünüyorsunuz?Gerekçesi ne olursa olsun, basın açıklaması yapmaktan

böyle bir cezanın verilmesini hiçbir adalet, hiçbir demokrasianlayışı açıklayamaz diye düşünüyorum. Cezanın gerçekverilme nedeninin, bu eylemin asıl olarak bir AKP, dahasıBaşbakan protestosu olmasıdır bence. AKP'nin iktidarıboyunca oluşturduğu bir yapı var. Medyasıyla, polisiyle,yargısıyla, YÖK'üyle, rektörleriyle bütün bir yapı bu. AKP 8yıllık iktidarı boyunca bu yapıyı bir korku imparatorluğuhaline getirdi ve sürdürüyor. Paralılaştırma ve gericilikbaşta olmak üzere bir çok politikayı hayata geçirebilmekiçin korku imparatorluğuyla, bu halkı baskı altında tutmalı.Bizim İTÜ'de yaşadığımız olay sonucu itibariyle uç birörnek ama aynı zamanda bu yapının simge ismi Başbakan'ıprotesto etmiş olmanın sonucu olması nedeniyle de anlamlıbir netice. AKP'ye laf edenin vay haline dedirtiyor.

Ciddi bir kamuoyu yarattı bu ceza. Günlerdir televiz-yon programlarında, yazarların köşelerinde tartışılıyor.Öyle ki en son Dolmabahçe'de Başbakan rektörlerle buluş-ması sırasında birşeyler söylemek zorunda kaldı.

Evet başbakan adeta savunma yaptı. O basınçla "benhiçbir öğrenci hakkında suç duyurusunda bulunmadım"dedi mesela. Ama sorun elbette ki Başbakan'ın suç duyu-rusunda bulunup bulunmaması meselesi değil. Az önce dedediğim gibi AKP'nin oluşturduğu bir yapı var ve işliyor.Başbakan da bunun gayet farkında. Yani öyle "benim haber-im yoktu, vs." gibi laflarla kendini aklayamaz. Samimiyetsizbir açıklama sonuç olarak.

Başbakan yumurtalı eylemlere de değindi, hatta eleş-tirdi. "Kim olursa olsun yumurta fırlatmak, demokratikortam içinde değerlendirilemez" dedi ve bir şiddet eylemiolarak tarifledi.

Başbakan'ın demokrasi ve özgürlük adına söylediğiherşey yalan. İstanbul, Ankara Üniversitesi'nde AKP'li rek-törlerin, masa açmaktan, afiş asmaktan, kendi okuluna zorlagirmekten arkadaşlarımıza verdiği cezalar. Anadolu Üniver-sitesi'nde, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde polisin şiddetlesaldırması. Bunlar hangi demokrasi anlayışının sonucumerak ediyorum. Yumurtaya gelince, öncelikle yumurta birdemokrasi ölçer değil bizim için. Bizi salonlara almayanlara,susturmaya çalışanlara, eğitimi paralılaştıranlara, halkı yok-sullaştıranlara, AKP'ye karşı öfkemizin, tepkimizin birifadesi. Ayrıca fiziksel hasar oluşturacak bir şiddet unsurudeğil. Siz karar verin; polis tarafından ağzı kapatılarak yer-lerde sürüklenen bir üniversiteliye uygulanan mı şiddettiryoksa yumurta mı! İTÜ'de, basın açıklaması yapmak mıdemokratiktir, yoksa bu nedenle 15 ay hapis cezası vermekmi! Ya da masa açmak mı, afiş asmak mı hangisi şiddetbarındırıyor. Yumurta kimseyi öldürmez, yaralamaz sadecekokar ve isyanımızı temsil eder. Yumurtanın yaralayıcı birşiddet içermediğini onlar da biliyor. Sadece gerçektençizilmekten korkuyorlar ve huzurları kaçıyor. Güneşli hava-da taşınan şemsiyeler bunun göstergesi. Demokrasidemokrasi diyerek faşist yüzlerini gizlemeye çalışıyorlarama nafile.

"Yasaklar yasaklanmalı" da dedi. Kulağa hoş geliyor.Biz üniversitelerde neyin yasak olup olmadığını gördük.

Türbana, polise özgürlük, basın açıklamasına yasak. AKP'yehayır demek, muhalefet etmek, eleştirmek yasak. Bize ver-ilen ceza da bunun en güzel kanıtı ne yazık ki.. TayyipErdoğan demogoji yapıyor.

Bu eylemlerle AKP'ye karşı en güçlü, görünür ve sürek-li muhalefeti de Öğrenci Kolektifleri yapıyor. Nasıl oluyorbu? Neden bu kararlılık?

Öğrenci Kolektifleri kurulduğu andan itibaren, üniver-siteyi değiştirmek; tüm Türkiye'de eşitlik ve özgürlükmücadelesi vermek üzere söz vermiş bir örgüt. Böylesi birsözle yola çıkmış bir örgütün, hele ki saldırıların bu kadararttığı bir dönemde bunu yapması zorunluydu. Üniver-sitelerimiz AKP tarafından paralılaştırma ve gericiliklekuşatılıyor. Biz verdiğimiz sözü tutuyoruz ve AKPsaldırılarına boyun eğmiyoruz. Bu da doğal olarak bizigörünür kılıyor, AKP'ye karşı direnişin sözcüsü halinegetiriyor. Bu konuda etkimizin ciddi oranda arttığınınfarkındayız ancak yine de biz bunu yeterli görmüyoruz. Buetkiyi daha da büyütmek için tüm üniversiteyi topyekünharekete geçirmeyi hedefliyoruz.

Üniversitelilere bu konuda bir çağrınız var mı?Üniversitede AKP'ye karşı muhalefet giderek artıyor ve

şuan Öğrenci Kolektifleri bu konuda üniversitenin teksözcüsü konumunda. Aldığımız cezaya kamuoyunda duyu-lan büyük tepki, AKP'nin reform adıyla üniversiteleresaldırı planları, Dolmabahçe toplantıları, hepsininmerkezinde üniversite var. Böylesi bir havada tüm üniver-siteli arkadaşlarımızı bu mücadeleyi büyütmeye çağırıy-oruz. Parasız eğitim için, üniversitelerimizin gericileştir-ilmesinin önüne geçmek için tüm üniversitelileri omuz ver-meye, üniversitenin kendi öz örgütü ÖğrenciKolektifleri'nde buluşmaya çağırıyoruz.

Peki üniversiteliler Öğrenci Kolektifleri'ne nasıl katılabi-lir?

Bir üniversite öğrencisi ırkçılık, gericilik ve faşist ideoloji-leri fikren ve pratikte savunmadığı sürece; parasız eğitimistiyorsa,üniversitelerin ve ülkenin AKP hegemonyasındankurtulmasını istiyorsa rahatlıkla ben Kolektifçiyim diyebilir,kendinden birşeyler bulabilir. İlla ki sosyalist olması gerek-mez. Ayrıca, külür-sanat faaliyetlerini, bilimselliği içerenatölyeleriyle sosyal yönüyle de ağır basar. Yani Kolektif'ekatılım kanalları, üniversitenin içinden, bağımsız bir öğrenciörgütü olması nedeniyle çok fazladır. Bu yüzden herarkadaşımız rahatlıkla kendini ifade edeceği bir alan bula-bilir Kolektif'te. Her üniversitede haftalık/on günlük açıktoplantıları, fakültelerde açık stantları bulunur ve buralar-dan tüm üniversitelilere ulaşır. Tüm üniversiteliarkadaşlarımıza çağrımız, bu stantlara gelmeleri, bu toplan-tılara katılmaları ve kendi görüş ve önerileriyle Kolektif'inözneleri olmalarıdır.

Başka neler yapıyorsunuz? Bahseder misiniz biraz?Öğrenci Kolektifleri 3 yıldır yoksul mahallerlerde "oku-

muş insan halkın yanındadır" kampanyası ile yoksul çocuk-lara ders verir, yaz okulları yapar. Bunu parasız eğitimmücadelesinden ayrı görmez ve bu konuda oluşturduğu birörnektir. Daha 2 ay önce Hakkari'deydik. Bu ülkeninyeniden kardeşleşmeye, barışa duyduğu ihtiyaca bir cevapolarak, yıkılan "devrimci gençlik köprüsü"nü "gençlik barışaköprü oluyor" diyerek yeniden inşaa ettik. 2009 yazındaharçlara yapılması planlanan %500'lük zamları tümTürkiye'de gece gündüz yaptığımız eylemlerle, Ankara'daBaşbakan'ın yediği döneri boğazına dizerek geri çektirdik.Ulaşım zamlarında turnikelerden binlerce kişiyle atlayıpulaşım zamlarını geri çektiren de yine bizlerdik. Tüm bunlaryaptığımız "başka" şeyler değil, mücadele çizgimizin vehedeflerimizin içinden örneklerdir. Üniversiteliarkadaşlarımızın Kolektif'e katılmaları için o kadar çokneden var ki..

Yeni anayasa paketiyle değiştirilen mad-delerden biri olan "Anayasa Mahkemesi'ne

bireysel başvuru" hakkında bir sempozyum içinAnadolu Üniversitesi'ne gelen Anayasa Mahkemesi

Başkanı Haşim Kılıç, Öğrenci Kolektifleri tarafından yumurta atılarakprotesto edildi. İTÜ'de 15 ay hapis cezası alan 18 arkadaşlarının hesabını

soran Kolektifler "18 arkadaşımıza hapis cezası verdiniz hani nerde sizin ileridemokrasiniz?, AKP'li Haşim Kılıç biz sizi üniversitelerimize gelmeyin diye

uyarmıştık" diyerek yumurta yağmuruna tuttular. ÖGB ve polisin sert saldırısınauğrayan Kolektifçiler, göz altına alındılar. Anadolu Üniversitesi'nde 6 Kasım haf-

tasında polis, kampüste afiş asan öğrencilere saldırmış, öğrencileri kantinesıkıştırarak camları indirmişti. Öğrencilerin bu saldırıda kolunun, bacağının

kırıldığını da hatırlatan Kolektifçilerin attığı yumurtalardan, Haşim Kılıç'ı,korumaları şemsiye açarak korudu. Haşim Kılıç'ın gericilik karnesine

şöyle bir bakıldığında AKP'ye yakışır bir devlet adamı olduğunukanıtlıyor. 70'li yıllarda radikal islamcı bir örgütün yayın organının

temsilciliğini yapan Kılıç, DTP ve Sosyalist Parti'nin kapatıl-ması davalarında "evet" oyu kullanırken, AKP'nin kap-

atılması davasında aksi yönde oy kullanarak,AKP'liliğini kanıtlamıştır.İfade özgürlügü, pankart açmayı ve slogan atmayı da

doğal olarak kapsar.Pankart açmak ve slogan atmak hiç bir şiddetiçermemektedir. Böylece ne bir güvenlik tehdidi oluşturmakta, nede başkalarinin özgürlügüne herhangi bir saldırı anlamına gelmek-tedir. Bu davranışlarin şiddetle cezalandırılması, ancak bizimki gibidemokratik refleksleri köreltilmiş toplumlarda görülebilir. Bu bas-kının, sadece muhalif seslere uygulanması, güvenlik güçlerinin,

adalet mekanizmasının ve nihayet yürütmenin başındaki hüküme-tin, temel hakları benimseme ve korumadaki zaafını göstermekte-dir. Üniversitemiz yerleşkesi içinde öğrencilerin barışcıl bir gösteriyaptıkları için hapis ve para cezasına çarptırılmaları, üniversitekimliğine sahip çıkma doğrultusunda hepimize göz ardı edeme-yeceğimiz bir görev yüklemektedir.

İnsanların kendini ifade etmesi, düşüncelerini belirtmesi en temel hakların-dan biridir. Üniversiteler bilgi üreten yerlerdir. Temel görevi de budur zaten.Bilgi üreten yerlerde de bu tip karşı çıkışların, protestoların olması çok doğaldır.Bunu engelleyenlere karşı durmakta üniversitelerin görevidir. Onların demokra-sisinin ne demek olduğunu gördük. Bu on beş ay hapis cezası bunun en açık

örneğidir. Onların demokrasisi biat edene, kendilerinden olana; onlardan olma-yana reva görülen demokrasi işte bu cezalar. İtalya örneği var. Yüzlerce öğrenciPapa’yı üniversiteye sokmadı, bizde Başbakan protestosunun sonuçlarınabakın.”

İTÜ'de Başbakanı protesto etmek isteyen ve gözaltına alınan öğrencilereverilen 15 aylık ceza vahim ve tedirgin edici bir karar. Öncelikle iddia edileninaksine Türkiye'de yargının giderek daha da keyfileştiğinin bir göstergesi.2911'den yargılanan bir öğrenci topluluğunun 15 gün ya da ay, herhangi birşekilde hapis cezasına çarptırılmış olması ilerisi açısından son derece kaygıverici. Neden böyle bir ceza gündeme geldi? Her ne kadar türban tartışmaları-nın gölgesinde kalmış olsa da, son dönemde öğrenci muhalefetine karşı ciddibir tahammülsüzlük söz konusu. Son bir ayda Yıldız ve Boğaziçi'nde yaşananlarda bunun birer göstergesi. Üniversitelerde uzun yıllardır devam eden ve YÖKaracılığıyla sürdürülen kamusal eğitimi piyasaya daha fazla bağımlı kılma ve bir

hak olmaktan çıkarma çabalarının kritik bir eşiğe ulaştığını düşünüyorum. Kısavadede sadece yüksek öğrenimin içeriğini değil, öğretim üyelerinin iş güvence-si ve çalışma koşullarından harçlara, barınma koşullarından burslara kadar üni-versiteyi bir bütün olarak, daha kökten bir biçimde küresel sermayenin ihtiyaç-larına göre yeniden yapılandıracak bir süreçle karşı karşıya kalacağımız kanısın-dayım. AB ülkelerinde 'Bologna süreci' adı verilen neoliberal politikalar bu türbir piyasalaştırma sürecinin iyi bir örneği. Türkiye'de YÖK'ün örnek aldığımodel de bu. Bu nedenle de içinden geçtğimiz dönemde üniversitelerdemuhalefete pek tahammülleri yok. Öğrencilere verilen ceza da bu tahammül-süzlüğün bir ifadesi.

.

DİRENİŞYUMURTASI AKP'Lİ

HAŞİM KILIÇ'A

15 ay hapis cezasına çarptırılan öğrencilere kamuoyunun desteği her geçengün artarken; İTÜ'lü akademisyenler de ortak bir metinle, öğrencilerinin yanındaolduklarını açıkladılar. her geçen gün imzacı sayısının arttığı metinde, akademis-yenler, düşünce üretimi ve ifadesinin demokratik bir hak olduğunu, bu gibi

cezaların demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmasının önünde ciddi birengel oluşturduğunu ve bu konudaki tammülsüzlüğün giderek artmakta olduğu-nu kaygıyla izlediklerini belirttiler. Metnin imzacıları arasında olan akademisyen-lere Üniversiteli gazetesi olarak hapis cezası ile ilgili görüşlerini sorduk.

İTÜ'lü Akademisyenler:ÖĞRENCİLERİMİZİN YANINDAYIZ!

Prof. Dr. Ayşe Erzan-Fizik Mühendisliği Bölümü

Arş. Gör. Aykut Kılıç- İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü

Prof. Dr. Turan Öztürk- Kimya Bölümü

RÖPORTAJ

Demokrasi Yalanı İtü’de Patladı.

İLERİ DEMOKRASİ HERYERDE

Ceza alan üniversitelilerden Neval Kösedağı yaşanan sürece ve ÖğrenciKolektifleri’ne dair sorularımızı cevapladı

Page 9: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 10 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Sizi en son İTÜ'de 18 üniversiteliye verilen 15 ay hapiscezasına karşı yapılan eylemde gördük. İTÜ mezunu olarakbaşbakanı protesto eden öğrencilere destek verdiniz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Ben İTÜ'lü olmasam sıradan bir vatandaş olsam da hiç farketmezdi. Orada bulunmamın sebebi eski bir İTÜ'lü olmak değil.Gerçek şu ki bu öğrencilerin yaptığı protesto bir hak aramamücadelesi ve bir şekilde burada bir hak ihlali var. Yani sizaydınlık bir ülke diyorsunuz ve bu ülkenin başbakanı kalkıyoronu eleştiren insanları karşısına alıp rencide edecek tavırla, üslu-pla ve bir de bu yetmezmiş gibi mahkeme kararıyla ceza-landırıyor. Bu noktada öğrenciler çok önemlidir çünkü buülkenin okuyan aydın kesimidirler. Bu yüzden hiçbir şekildeöğrenci arkadaşlarımızı yalnız bırakmamam gerekiyor ve olayabu bilinçle bakıyorum. Ülkemizin içinde bulunan renklerinhangisi olursa olsun hangi halk üzerinde kurulan baskı olursaolsun tartışmasız her zaman ezilenden tarafta olacağım.

Bir konserinizde İbrahim Kaypakkaya'yı andığınız ve onunhakkında söyledikleriniz için 2 yıl hapis istemiyle yargılanı-yorsunuz. Benzer şekilde bizim de Samsun'da Adana'daarkadaşlarımız Mahir Çayan'ı andıkları, odalarına DenizGezmiş posteri astıkları için de örgüt üyesi olmak ve suçu,suçluyu övmekten yargılanıyorlar. Bu konuda neler düşünü-yorsunuz?

Ülkede sürekli açılımlar yapılıyor. Sanatçı, Alevi, Kürt açılım-ları yakında öğrenci açılımlarını da gerçekleştirecekler.Yaptıkları ulaşım, harç zamlarının yanı sıra insanların bu kadarişsizleştiği bir ülkede bu kadar emeklerinin sömürüldüğü vehaklarını alamadığı bir coğrafyada tabii ki rahatsızlıklarımız var.Ben hiçbir zaman sistemin yalakası bir sanatçı olmadım. Ben debilirim tabii ki birileri gibi farklı oynamayı ama inandığımızdeğerler ve ilkeler her zaman ezilmiş halklardan yana saf tut-maktır.

2 yıl hapis istemiyle yargılanıyorsunuz, bu sizde bir kaygıuyandırıyor mu?

Ülkemizde mücadele vermiş, direnmiş, emek göstermiş, sınıfayrımlarına karşı insanların eşit ve özgür ülkede yaşamaisteğinde bulunmuş Denizler, İbolar, Mahirler gibi değerliönderlerin isimlerini anarken, söylerken hiçbir şekilde bir kaygıgütmüyorum. Çünkü ben inandığım için bu isimlerden yana saftutuyorum, inandığım için bu isimleri dile getiriyorum. Birileribu ülkenin gerçek katillerini suçlularını cezaevinden çıktıkların-da alkışlarla 5 yıldızlı otellerde ağırlarlar. Ama ben her zamanişçisiyle, köylüsüyle, öğrencisiyle, emeklisiyle, emekçisiyle herşekilde üretimin yanında duran isimleri anarım.

Biraz önce sanatçı açılımı dediniz. Tayyip Erdoğan sanatçı-larla yemek yerken siz TEKEL işçileriyle birlikte olmayı tercihettiniz. AKP'nin yaptığı sanatçı açılımı hakkında ne düşünü-yorsunuz?

Bu öyle bir durum ki AKP'nin yaptığı bir sürü çirkin oyun varbirbirine zincirleme halkayla bağlı. Bu oyun içinde birilerialet olur birileri farkına varır ve alet olmaz kimi de nere-den rant alırsa o noktadaolmayı ister. Okahvaltıya git-

mek, AKP'lilerle yan yanadurmak o isimlerin tercihidir.Bir gerçek vardır ki AKP'ninyaptığı bu çirkin oyunun teksebebi ülkemizdeki söndüsanılan bir ateşi işçi sınıfınıntekrar alevlendirmesidir. Buyüzden amaçları Tekel işçi-lerinin mücadelesini gölgele-mekti. Bir şekilde de başarılıoldular aslında o sabah kah-valtısı sırasında Tekel işçileriüzerinden nice oyunlaroynanıyordu, nice zulümler vebaskılar yapılıyordu bunukimse göz ardı edemez. Oinsanlar günlerce çadırlardaçocuğundan uzakta bir sürüzor koşullar altında sağlıksızortamlarda mücadeleden vedirenmekten yana saf tuttularbu çok saygıdeğer bir nokta.AKP bu zihniyetini daha öncebaşka türlü de denedi biliyor-sunuz. Aleviler üzerine de niceoyunlar denendi.

Söz Alevilere gelmişkenzorunlu din derslerinin devametmesi, cami ve mescit dışındabaşka ibadet yerlerinin olma-ması gibi yöntemlerle Alevilereuygulanan asimilasyon sür-mektedir. AKP'nin tüm bunla-rın yanı sıra Alevilerle ilgiliyaptığı çalışmaları nasıl değer-lendiriyorsunuz ?

Alevi çalıştaylarından kalkıpAlevi açılımları falan dediler amane oldu? Bizim en çok isteklerim-izden biri çocuklarımızın zorunludin derslerine girmelerinin önünegeçmektir. Çocuklarımızın taraflı bir şekilde sistemin içinde varolmalarını istemiyoruz. Köylerimize cami yapılacağına cemevleriyapılsın dedik. Cami dayatmasıyla kendi istedikleri ibadetbiçimlerini bizim üzerimizde uygulamak istiyorlar. Ermenikardeşlerimizin üzerinde de ciddi bir baskı var. Sürekli bir cetvelvar tepenizde her an kafanıza inecekmiş gibi bunların karşısındaduruyoruz. Çünkü biz AKP'yi istemiyoruz çünkü AKP'nin çirkinoyunları birbirine zincirlemedir. Yaşadığı coğrafyanın sıkın-tılarının farkında olan herkesin bunları iyice analiz etmesi gerek-tiğini düşünüyorum.

Üniversitelilere ve size verilen hapis cezalarıülke genelindeki havayı nasıl etkilemektedir? Bubaskı ortamında neler yapılabilir?

Ülkenin içinde yaşadığı korku imparatorluğuyaşatılmaya çalışılıyor. Kapım çaldığında her anpolis gelecek, alacak diye bir risk hissediyorsam eğerbu ülkede faşizm adımlarını daha da hızlandırmış,daha da sert geliyor demektir. Bu noktada gelecekgünler için biraz daha birlik olmamız gerektiğinidüşünüyorum. Nazım'ın "Ben yanmasam, sen yan-

masan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?"lafı gibi birlik olmanın, biz olabilmenin farkına var-mamız gerekir. Amacımız eğer tırnak içinde birbirim-ize göz kırpmaksa ki bu tercih insanı karanlığa sürük-ler. Ben ve benim gibi düşünen yoldaşlarımın, dost-larımın bu ülke insanlarının derdi karanlıkta gözkırpmak değil aydınlık günlerde yüzümüzü güneşedurduğumuzda birlikte halaya durmaktır.

Üniversitelerde temeli atılan dönüşümlerin önügiderek açılıyor. Sivil polisler, YÖK'ün genelgesinegöre artık kampüslerde daha fazla sivil polis olacak

hatta odaları bile olacak. Üniversiteliler için artıkeğitimine devam etmek giderek zorlaşıyor sizin üni-

versite döneminizle şu anki üniversitelerdeki durumukıyaslayabilir misiniz?Üniversitelerdeki çocuklarımız zor koşullarda eğitim görüy-

orlar. Kendi ülkenizde harç karşılığında ki bu harç sürekli artıy-or eğitim görüyorsunuz. Dayatmayla eğitim gören öğrencilerinçok başarılı olmasını bekleyemeyiz. Ben de üniversite süreciyaşadım. İTÜ'de okuduğum dönemlerde ben de 18 yaşındaaileme restimi çekerek "Hayır ben kendi ekmeğimi kazanıp

kendi harcımı kendim ödeyeceğim." dediğim andan itibaren bumücadele içinde yer alıyorum. Sıkıntıları çok iyi anlıyorumokullara yerleştirilmeye çalışılan sivil polis dün de vardı yani buyeni bir olay değil "Aa amcalar geldi" demiyoruz. Onlar dün devardı bugün de var.

Üniversitelerde yaşanan sorunlar kronikleşecek mi peki?Geçmişten günümüze şiddeti giderek artan durumlar karşı-sında üniversiteliler mücadele yolunu seçiyor. Size göre busorunları aşmak için başka hangi araçlara başvurulabilir?

Sadece öğrencilere değil öğretim görevlilerine, rektörlere,dekanlara aslında eğitimden yana olması gereken herkesinüstüne çok ciddi görevler düşüyor. Bir hortum düşün, bu hor-tum sadece bir bölgeyi değil eğer içine çekerse herkesi içineçeker. Bir yangın olursa hepimiz yanarız bunun için neyin neolduğunun arkadaşlarımız farkındadır. Bu röportajı okuduk-larında belki benim söylediklerimi çok sivri bulacaklar ama dünde var olan acıları artık yarına taşımamak uğruna tepkimizi bir-lik olarak göstermemiz gerekir.

Geçtiğimiz yaz yoksul mahallelerde Öğrenci Kolektifleri’ningerçekleştirdiği “Okumuş İnsan Halkın Yanındadır” kampan-yasına destek verdiniz, şenliklere katıldınız. Üniversitelerdede parasız eğitimi savunan, üniversitelere gelen AKP’lileriyumurtaya boğan Öğrenci Kolektiflerini nasıl buluyorsunuz?

Çok seviyorum onları. Üniversitelere yapılan onca saldırıyakarşın üniversitelerin toplumsal duyarlılıklarını canlandıran,koruyan Kolektifleri takdir ediyorum. Biz sanatçılar olarak, onlarda üniversiteliler olarak nasıl kendimize toplumun muhalifkanadında bir misyon belirlemişsek elbette ki yan yana dura-cağız. Birbirimize destek olacağız. İşte bu yüzden İTÜ’deki olan-ları duyunca çalışmalarımı durdurup yanlarına koştum.

Bize son çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Yeni biralbüm çalışması yapmakta olduğunuzu duyduk.

2 hafta sonra yeni bir albüm çıkaracağım. Adını “Mavi BirDüş” koydum. İçerisinde çok güzel türküler var. Son süreçteTekel işçileri ile çok zaman geçirdiğim için bir tane onlar içintürkü okudum. Yine Emekçi’den bir türkü var. MahsuniBaba’dan okudum. Biliyor musunuz, TRT bana yayın yasağıkoymuş. Albümüm belki yine çok satmayacak. Emekçiden,ezilenlerden, tutuklanmak istenen üniversitelilerden yanaolduğum için belki yine tanıtamayacağım albümümü. Amasanatçı olmanın, aydın olmanın gerekleriyse bunlar, cefasını daçekmeye hazırım.

Pınar Sağ 1979 yılındaİstanbul'da doğdu. Aile kökleri

Erzurum'a dayanan Pınar Sağ 13 yaşında bağla-ma çalmaya başladı. 1995 yılında İTÜ Türk Müziği

Konservatuarı Temel Bilimler Bölümüne girdi.Çalışmaları 5 yıl süren ilk albümü "Türkü Söylemek

Lazım" 2003 yılında dinleyicilerle buluştu. İlk albümüniçinde bulunan "Hoyda Yarim" parçasına Tarkan'la

düet yaptı. İkinci albümü "Kırmızı Gül"2007 yılında Türk Halk Müziği severlerle

buluştu.

Cefasını da çekmeye hazırım

O sadece sahnelerde görmeye alışık olduğu-muz bir sanatçı değil. Toplumsal muhalefetinolduğu her yerde Ankara'da TEKEL işçilerine,İTÜ'de hapis cezası verilen öğrencilere destekolurken görebiliriz Pınar Sağ'ı. Konserlerindekonuşurken lafını esirgemeyen Pınar Sağ daİTÜ'lü öğrenciler gibi hapis cezasıyla ödül-lendirilmişti. Muhalif kimliğiyle sanatını icraeden Pınar Sağ ile Üniversiteli Gazetesi olarakkeyifle okunacak bir röportaj gerçekleştirdik.

Pınar SağKimdir

10

Söylefli

??

Pınar Sağ Üniversiteli’de

Sanatçı olmanın, aydın olmanın gerekleriyse bunlar

Pınar SAĞ, İTÜ’de hakkında tutuklama kararı çıkartılan 18 öğrenciyedestek için basın açıklamasına da katıldı

Page 10: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 11 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Trakya Üniversitesi’ndezorunlu kayıt paraları

üniversitelilerin düzenlediğiimza kampanyalarının veeylemler sonucundakaldırıldı.

T.Ü ÖğrenciKolektifleri’nin ise zorunlubağışların nereye kul-lanıldığını öğrenmek üzererektörlüğe dilekçe verdi.Cevap niteliğinde resmi birbelge alamayan üniversitelil-er bu konuyla ilgili savcılığasuç duyurusu hazırlığın-dalar.

Türkiye’nin en uç kenti Edirne’de bulunanTrakya Üniversitesi o bölgedeki en köklüüniversite olma özelliğini taşıyor. Aynı böl-

gede bulunan Çanakkale 18 Mart, Kırklareli veTekirdağ Namık Kemal Üniversitesi başta TrakyaÜniversitesi’ne bağlı olan meslek yüksekokulları-nın fakültelere dönüştürülmesiyle oluşturuluyor.Bu fakültelerin ayrılmasıyla beraber öğrenci sayı-sında belirgin bir düşüş yaşanıyor ve üniversiteyeolan ilgi eskiye nazaran azalıyor; fakat daha yer-leşik olması, gücünü belli oranda korumasını sağ-lıyor.

Trakya Üniversitesi Ahmet Karadeniz,Balkan, Sarayiçi, Ayşekadın Yerleşkesi ve şehirmerkezinden, diğer yerleşkelerden bir hayli uzakolan rektörlüğün bulunduğu Karaağaç Yerleşkesiile dağınık bir üniversite görüntüsü çiziyor. Üni-versite kampüsü havasını en çok hissettiren yer-leşke Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin bulunduğuAyşekadın Yerleşkesi. Yurtlar, apartlar, öğrencievleri ve kafeler yoğun olarak bu bölgede bulu-nuyor.

Edirne denince akla ilk gelenler; mimarisiyleSelimiye Camii, doyulmayan tadıyla tava ciğer,tertemiz havasıyla Meriç nehri…

Selimiye Cami’nin altındaki tarihi çarşı veAlipaşa Çarşısı öğrencilerin memleketlerine git-meden, Edirne’ye özgü hediyelik eşyalar almakiçin uğradıkları başlıca yerler. Edirne’nin meşhurtava ciğeri ise el yakan et fiyatları yüzündenöğrencilere pek nasip olmamakla beraber sonzamanlarda karın doyurma aracından bir lüksedönüşmüş durumda.

Meriç nehri kıyısı hem kış hem de bahar ayla-rında bütün kentin ve turistlerin ilgisini üzerindetopluyor. Özellikle bahar aylarında cıvıl cıvıl olanMeriç’te öğrenciler de bisiklet turları ve piknikorganizasyonlarıyla hafta sonlarını değerlendiri-yorlar.

Eğitim sistemi üniversite içinde farklılık göste-riyor. Öğrencilerin kaldıkları dersler için bütün-leme hakkı verilmediği gibi bazı fakültelerde yazokulu da öğretim üyelerinin keyfine kalmışdurumda. Ancak yaz okulu sadece maddi sıkıntıyaşamayan öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılıyor.

Edirne’de üniversite içinde öğrenciye yönelikkültür-sanat etkinlikleri yoğun olmadığı içinöğrenciler okula çoğunlukla sadece ders içingelip, zamanlarının çoğunu kafelerde ve alışverişmerkezinde geçiriyor. Birçok öğrenci kulübü

olmasına rağmen birkaç tanesinin dışında etkinlikyapan yok. Çoğu üniversitede olduğu gibi hersene sponsorlu şenlik yapılırken, buna alternatifoluşturacak öğrencilerin düzenlediği ücretsiz,reklamsız bir şenlik henüz mevcut değil.

Şehirdeki tek devlet yurdu olan SelimiyeÖğrenci Yurdu öğrencilerin yaklaşık yüzde15’inin barınma ihtiyacını karşılıyor. Açıkta kalanöğrenciler bütçeyi oldukça zorlayan özel yurtlar-da, apartlarda ve evlerde kalmak zorunda kalı-yor. Öğrenciye kiralanacak ev emlakçıya verilmişoluyor. Öğrenciler depozito yetmezmiş gibi birde komisyon vermek durumunda kalıyor. Bütünzorluklar aşılıp barınma sorunu çözüldüğünde enbüyük problem son zamanlarda kentin gündemihaline gelen ulaşım sorunu oluyor. Aktarmasızulaşım seferlerinin mahkeme kararıyla iptalininardından öğrenciler yerleşkelere ulaşım sağlaya-bilmek için ya uzun yollar yürüyüp dolmuşabiniyor ya da iki kez dolmuş kullanmak zorundakalıyor. Bu da harcamaların artmasına neden olu-yor. Bütün bunlar birleşince öğrenci kenti olarakanılan ve rahat bir üniversite hayatı geçirebilece-ğinizi düşündüğünüz Edirne, özellikle de soğukkış günlerinde yaşanmaz bir yer haline geliyor.

Trakya Üniversitesi

Üniversiteli Gazetesi yeni sayısında yeni bir sayfaylamerhaba diyor! Kampüs sayfamızda her ay bir üni-versiteyi ve bulunduğu kenti tanıtıcağız. Farklı üni-versitelerin ve üniversitelilerin havasına teneffüsetme imkanı bulacağız. Üniversiteli Gazetesi olarakmikrofonlarımızı üniversitelilere uzatmayı da ihmaletmedik. Aralık sayımızda ilk konuğumuz TrakyaÜniversitesi. Şimdiden Merhaba diyoruz.

1211

KampüsTanımak isteyenler için

Trakya Öğrenci Kolektifleri gözünden Trakya ÜniversitesiTrakya Öğrenci Kolektifi ne zaman kuruldu?Öğrenci Kolektifleri Trakya Üniversitesi’nde 3

yıldır mücadelesini sürdürüyor. Ancak bu seneüniversite sorunlarına tepkisel ve etkili

müdahaleler gerçekleştirdik. Bunlarıyaparken belli bir ölçüde mizahı

kullandık. Tüm bunlar geçtiğimizyıllara göre daha hareketli başla-mamızı sağladı.

Yaptığınız ulaşım eylemibasında ve Edirne’de oldukça ilgi

çekmişti, bunun sebebi neydi,hangi araçları kullandınız?

Bütün üniversitelilerin tepki vermesinisağlamak ve ilgisini çekmek için her zaman yeniaraçlar kullanmaya çalışıyoruz. Ulaşım sorununayönelik de davullu zurnalı oyun havalarının çalın-dığı bir eylem yaptık. Aynı eylemde öğrenci belge-leri ve transkriptlerin parayla verilmesine, zorunlubağışlara, öğrencilerin barınma sorununa ve YÖKkanun tasarısına da değindik. Temsili bir dolmuşta

Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’ yi şoför olarakcanlandırırken Trakya şivesinin kullanılması dailgi topladı.

Geçtiğimiz günlerde girişimleriniz sonucu üni-versite sorunlarını mecliste soru önergesi veril-mesini sağladınız? Bu süreç nasıl işledi?

Ulaşım eylemlerinin ardından üniversitemizdeve kentimizde yaşanan sorunlarla ilgili Edirne mil-letvekili Rasim Çakır’la görüşüp meclise soru öner-gesi vermesini istedik. Aynı hafta Edirne milletve-kili Bilgin Paçarız Trakya Üniversitesinde oluşanbarınma sorunu hakkında cevaplanması istemiyleNimet Çubukçu’ ya soru önergesi vererek bu soru-nu meclise taşıdı.

Sadece üniversiteye yönelik sorunlarla mıilgileniyorsunuz?

Hayır Edirne’nin genel sorunlarının çözümüneyönelik de çalışma yapıyoruz. Çorlu’daki fabrika-ların atıklarının Ergene Nehri’nde yarattığı kirliliğekarşı Uzunköprü Belediyesi ve çevreci örgütler

tarafından yapılan eyleme katıldık. Uzunköprühalkıyla Ergene Nehri’nin göze göre göre ölmesineizin vermeyeceğimizi söyledik. Toplumsal muhale-fetle ortak hareket etme hassasiyetini her zamangöstermeye çalışıyoruz.

Bugün muhalif üniversiteliler üzerine baskı-ların arttığını gözlemliyoruz. Edirne’de üniversi-teliler olarak muhalif olmanın ne gibi zorluklarıvar?

Üniversitemizde düşünce özgürlüğümüz önün-de birçok engel var. Fakülte içlerinde afiş asmak vebildiri dağıtmak yasak. Aynı zamanda yoğun birözel güvenlik baskısı var. Tüm bu nedenle kendi-mizi ifade edecek araçlar üretme noktasında zorla-nıyoruz. Ancak üniversitenin asıl öznesi biz üni-versiteliler bu engellerin üzerine gideceğiz. Edirnegenelinde ise polisin de içerisinde bulunduğu pro-vokasyonu ile linç girişimi yaşanmıştı. Geçtiğimizyıl, bu olayla ardından Edirne muhalefeti üzerindeyaratılan etkinin yansımalarının etkisini yitirmişolduğunu söyleyebiliriz.

RÖPORTAJ

Trakya Ögrenci Kolektifi’nin eylemlerinden..

Edirne'ye yolunuz düşerseTürkiye ile Yunanistan arasın-da sınır olarak görülen MeriçNehri'nin kıyısında yürüye-bilir, acıktığınızda o meşhurtava ciğerden yiyebilirsiniz.Ayrıca meşhur olan bademezmesi ve Kavala kurabiyesinide deneyebilir,

Ayşe Kadın'da ki kafelerdeçay içebilirsiniz.Tarihi mekan-ları bol olan Edirne' nin ünlüçarşılarını gezebilir,mimarisiyle ünlü yapıların bolbol fotoğrafını çekebilirsiniz.Vaktiniz bol ise KaraağaçPazarkule sınır kapısı yoluüzerinde Meriç nehri kenarın-daki Söğütlük ormanındapiknik yapabilirsiniz.

Page 11: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 12 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Gerici bir katliamın çarpıcı öyküsüTarih

S on dönemde gerici ve faşist saldırılar tekrarartmaya başladı. Egemenlerin karşısındadirencin güçlendiği zaman devreye giren

gerici ve faşistler, tarih sahnesinde hiç de yenideğil. Bugün ufak çaplı saldırılarla karşımızaçıkan gericilik ve faşizm engellenmediği noktalar-da toplu katliamlara kadar gidebilecek potansiye-le sahip. Türkiye tarihi gerici ve faşistlerin bu tiptoplu katliamlarıyla dolu. Bunlardan en çok akıl-larda kalan ve bilinenlerden birisi ise MaraşKatliamı. Bu dönem tekrar yükselişe geçen faşizmive gericiliği bir tehdit olarak algılamayanlaraMaraş katliamı ev ödevi niteliğindedir.

1980 darbesinin hemen öncesinde yükselişe

geçen, egemenlerin iktidarı için ciddi tehditoluşturan toplumsal muhalefet hareketlerive işçi sınıfı hareketini sekteye uğratmak, ezilenle-ri sınıfsal kimliklerinden ayrı olarak mezhepselolarak bölen ve doğrudan devlet eliyle örgütlenenonlarca provokasyondan biridir Maraş katliamı.

19-25 Aralık 1978’de gerçekleşen katliamınhazırlıkları çok önceden başlar. Önce sayım yaptı-ğını söyleyen ve kendilerini devlet görevlisi ola-rak tanıtan şahıslar Alevi ve solcuların yaşadığıevlere kırmızı boyayla işaretler koyar. Ardındanda PTT memuru kılığındaki ülkücüler de benzerşekilde evleri işaretleyerek gerçekleştirecekleri

katliamda kendi yandaşlarının zarar görmesinibaştan engellerler.

19 Aralık günü Çiçek Sineması’nda ÜlkücüGençlik Derneği tarafından gösterilen “Güneş NeZaman Doğacak” adlı filmin gösterimine tesiri azbir patlayıcının atılmasıyla olayların başlangıç fiti-li ateşlenir. Filmi izleyenler arasında bulunan birgrup Ülkü Ocağı mensubu, "Bunu solcular attı"söylentileriyle diğer izleyicileri de tahrik edereksolcuların bulunduğu binalara ve kahvelere sal-dırmaya başlarlar. Polisin olaya el koyarak, olayınülkücüler tarafından gerçekleştirildiğini ispatla-ması sonucu bazı kişiler gözaltına alınır.Patlamanın arkasındaki kişinin Ökkeş

Kenger(daha sonra adını ÖkkeşŞendiller olarak değiştirdi) olduğu anlaşılır.

20 Aralık'ta akşam saatlerinde "Alevi ve solcu-ların çoğunlukla gittiği Yeni Mahalle'de bulunanAkın Kıraathanesi'ne patlayıcı madde atılır ve ikikişi yaralanır. Sonraki akşam (21 Aralık 1978) ikiöğretmen silahlı saldırıya uğrar. Solcu olarak bili-nen öğretmenler, Hacı Çolak ve MustafaYüzbaşıoğlu hayatını kaybeder.

Faşistler, iki öğretmenin cenazesine katılan 5bin kişiye "Komünistler Moskova'ya " sloganlarıy-la saldırırlar. Üzerlerinde bulunan taş, sopa, kire-

mit parçaları ve patlayıcı maddelerle korteje sal-dırmalarının ardından polisin, halkla karşı karşı-ya gelmemek(!) için dönemin vali vekiliAbdulkadir Aksu’nun emriyle grupların arasın-dan çekilmesi ve jandarmanın yetersiz olmasıylacenaze korteji dağılır ve cenazeler sahipsiz kalır.

Ardından yaşanan sokak çatışmalarında 3 sal-dırgan ölür, bunun üzerine “solcular 3 din karde-şimizi şehit etti” diyerek halkı tahrik etmeyedevam eden dincilere imamlardan da destek gelir:

22 Aralık günü Cuma namazında Bağlarbaşıİmamı Mustafa Yıldız'ın söyledikleri olayın dinci-lerle, faşist ülkücülerin nasıl bir araya geldiklerinive ortak hedeflerini nasıl örtüştürdüklerini göster-mektedir. Kara İmam, cuma vaazında "Oruç venamazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş seferhacca gitmiş gibi sevap kazanır" diyor. Halkı tah-rik etmeye çalışan diğer faşist ve dinciler ise,"Allah için Alevileri, gavurları vurun, evleriniyakın. Solcuları öldürün. Polis ve asker durdurur-sa dönün onları da vurun" diyorlardı.

Alevilerin yaşadığı mahallelerde otomatiksilahlarla saldırılar başlarken, bir yandan da işa-retlenen evlere benzinli gazlı, yanıcı maddeleratılmaya başlanır. Ardından evlere girilerekkadın, çocuk demeden linç, tecavüz ve işkencelerbaşlar.

Katliamı gerçekleştirenler, kadınlara tecavüzederler, hamile kadınların karınlarını deşerler,kundaktaki çocukları boğazlarlar, kurşun sıkarlar,öldürdükleri kadınlara tecavüz ederler, kadınlarınmemelerini keserler. Çocukları gözlerinden şişler-ler, insanları baltalarla saldırıp öldürürler.Askerlere sığınan veya devlet hastanesine kaldırı-lanlar da buralardan alınarak kurşuna dizilirler.

Tarihte kara bir leke olarak yer alan Maraş kat-liamı sonucu sokaklar cesetlerle dolar. DöneminAdalet Partisi Genel Başkanı SüleymanDemirel “bana sağcılar cinayet işli-yor dedirtemezsiniz” şeklindeaçıklama yapar.

Bilanço : Katliam , sonucuresmi rakamlara göre 111 kişiöldü, binin üzerinde insan yara-landı. 552 ev ve 289 işyeri yakılıpyıkılarak tahrip edildi. 804 kişi hak-kında dava açıldı; sanıklardan 29 kişiidam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişide 1-24 yıl arasında hapis-le cezalandırıldı.Olayların ardındanAlevi nüfusunu,yüzde 80'ininMaraş'ı terk ettiğibiliniyor.

Maraş’ta planlanan kanlı katliam sırasında bir çokev ve işyerine saldırılar yapıldı.

Maraş katliamı davasındabir numaralı sanık ola-

rak yargılandı ancak (ne hik-metse) darbeye 33 gün kalaserbest bırakıldı. Olaylarınbaşlangıcında ÇiçekSineması’na bomba atarakhalkı galeyana getirdi.Bombanın patlamasındanhemen sonra Ankara ÜlkücüGençlik Derneği’ni arayarakyardım talebinde bulundu.

Olayların ardından “güven-lik sebebiyle” Kenger olansoyadını Şendiller olarakdeğiştirdi ve 19. DönemKahramanmaraş milletvekilli-ği yaptı (MHP). AKP’nin 2009yılında düzenlediği Aleviçalıştayına “alevi uzmanı”olarak davet edildi. BBP’lilertarafından TRT-1 de hazırla-nan “Şahların Labirenti” isim-li programda Hrant Dink vearakadaşlarını katliamınsorumluları olarak gösterdi.Buna kanıt olarak da “HrantDink ve arkadaşlarının örgüt-leri bu işleri yaptı. Zaten olay-larda ölenlerin arasında yeralan 6-7 tane sünnetsiz cese-din Alevilikle Sünnilikle nealakası var?” dedi.

Maraşın katili Ökkeş bugün-de AKP’nin kanatları altında

devlet kanalına çıkmakta,Maraş’taki masum insanlarınkemikleri sızlarken (dalgageçer gibi) Alevi çalıştaylarına

davet edilmektedir.

AKP’nin Alevi Uzmanı Ökkeş Şendiller

Bizi bunlar yo¨netti "Sen Refah Partisinehizmet etmezsenhiç bir ibadetinkabul olmaz, çünkübaşka türlü müslü-manlık olmaz, başkatürlü kurtuluş yok.Refah bu ordudur.Bütün gücünle buordunun büyümesiicin çalısıcaksın.Çalışmazsan patatesdinindensin.”

NecmettinErbakan

19 Aralık 2000 sabahı saat 04:30 sıralarında 20 cezaevindeeşzamanlı olarak binlerce mahkuma yönelik on binlercegüvenlik görevlisinin katıldığı "Hayata Dönüş" adı verilenoperasyon başlatıldı. Operasyonda iki askerle birlikte 32 kişiöldü, yüzlerce tutuklu ve hükümlü yaralandı. Kameralarınönünde diri diri yakılan bedenleri ve demir parmaklıklarardında kurşuna dizilenleri kim unutabilir ki? Bu günlerdegörülen davada 39 asker tutuksuz yargılanıyor. Emri veren-ler hakkında ise hiç bir işlem yapılmadı. Dönemin AdaletBakanı Hikmet Sami Türk üniversitede öğretim elemanı ola-rak görevine devam ediyor. Dönemin Ceza ve Tevkif EvleriGenel Müdürü Ali Suat Ertosun’a ise AKP iktidarı dönemin-de üstün hizmet madalyası verildi. İnsanları diri diri yaktıra-rak yerine getirdiği üstün hizmetinden dolayı!

GENCLIKTARIHI

..

. . Gençlik mücadelesi tarihinde Aralık ayı parasız eğitim talebinin en yükseksesle haykırıldığı eylemleri içinde barındırmakta.

20 Aralık 1995: 1995 yazında üniversite harçlarına

yapılan %300’lük zamların ardındanayağa kalkan öğrenci hareketi,İstanbul Üniversite ÖğrenciKoordinasyonu’nun çağrısı ve“Hayalgücü Beyazıt’ta!” sloganıylabüyük bir öğrenci mitingi düzenledi.Miting öncesi yapılan anket çalışmala-rında üniversitelilerin %96’sınınseçimden bir beklentisinin olmadığısonucunun çıkması ve 24 Aralık 1995seçimlerinde üniversitelilerin bir oydeposu olarak görülmesine inat üni-versiteliler Beyazıt’ta tek bir talebihaykırdı: “Parasız Eğitim Haktır!”

17 Aralık 1997:28 Şubat 1996’da TBMM’de

“Öğrenci Harçlarına Hayır” pankartıaçan Öğrenci Koordinasyonu üyeleri-

nin toplam 96 yıl ile yargılandığı davasürecinde üniversiteliler alanlardaydı.Saldırının öğrenci hareketi ve toplum-

sal muhalefetin bütününe yönelikolduğunun bilinciyle yürütülen müca-delede 17 Aralık Kızılay eylemi“Devletin Fermanı, Bastıramaz

İsyanı” sloganıyla üniversitelilerinparasız eğitim talebinin meşruiyetinigüçlendirirken; polis copunu veDGM’leri ise yargılanır hale getirdi.

24 Aralık 1997Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi

2. sınıf öğrencisi Ali Serkan Eroğlufakülte tuvaletine asılmış bir şekildebulundu. Üniversitede polis baskısı-nın en yoğun olduğu o dönemlerde,Serkan sivil polisler tarafından Kasımayında kaçırılmış, işkence görmüş vekendisine ajanlık teklif edilmişti. Polisolayı kapatmaya çalıştı, İçişleriBakanlığı Serkan’ın “yaptırdığı bir aşısebebiyle” öldüğünü iddia etti. Üni-versiteliler ise olayın peşini bırakma-dı, arkadaşlarına sahip çıktı. Yapılaneylemler sonucunda Serkan’ın bulun-masından 24 saat önce öldürülüp asıl-dığı ortaya çıktı.

12

!

Sene 78, Yer Maras.

Page 12: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 13 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği ÇerçeveSözleşmesi Taraflar Konferansı (COP 16)Meksika’da başladı. 10 Aralık’a kadar sürecekkonferansta, 2012 yılında süresi dolacak olanKyoto Antlaşması’nın yerine yeni bir iklimantlaşması imzalanabilme koşulu sağlanabi-lecek. Yeni antlaşmanın iklim değişikliğininasıl sorumluları olan sanayileşmiş ülkelerinkendi çıkarlarını gözeterek alacakları kararlaoluşacak olması iklim değişikliğinin önünegeçilmesini yine engelleyecek.

CERN fizikçileri yüzyılındeneyinde saniyenin onda birisüresince “anti-maddeyi”gözlemledi. Yani evren olmadanönce var olan “şey” bulundu.Bu olay baskın çevreler tarafın-dan “ Tanrı’nın parçacığı bulun-du” şeklinde yorumlandı.Ancak, bu olay materyalizminzaferine giden yolda dev biradımdır. Anti-madde, evrenininvar oluşu (big bang) teorisinegöre maddeden önceki şeydir.Yani, boşluktur çok kısa bir süregözlemlenebiliyor.

Doğal yaşamdan koparılanhayvanların bilimsel deney-

lerde kullanılması yasaklanmışolsa da, kanunlardaki açıktanfaydalanılarak vahşi hayvanlarınkafeslerde üretilmesi sonucu yav-rular laboratuvarlarda denek ola-rak kullanılıyor. Vahşi hayvanlarilk birkaç haftalarını küçükkümeslerde delirmişçesine kafesiçinde dönerek ya da yaşadıklarışokun etkisiyle sessizce bir köşe-ye sinerek geçiriyorlar. Dünyaölçeğinde laboratuvar hayvanıbütçesi yıllık 750 milyon lirayaulaşıyor. Laboratuvarlarda kulla-nılarak binlerce insan hayatınınkurtulmasına vesile olan kobay-ların bu hali karşısında hayalkırıklığına uğramamak eldedeğil.

Van Yüzüncü Yıl Üniver-sitesi Biyoloji AnabilimDalı'na bağlı sitede evrim

sempozyumlarından sunumlar,bilimsel filmler ve makaleler yeralıyor. Öğretim Görevlilerinin veöğrencilerin emekleri ile hazır-lanan site; evrim, bilim, teknoloji,çevre, toplum, biyoloji ile ilgilikapsamlı filmleri ile öğrencilerinyararlanabileceği bir adreshttp://www.biyolojiegitim.yyu.edu.tr/

▼▼

Bu da mı olmuş?

Hayal Kırıklığı

Tanıtım

13

Kök hücreler sınırsız bölünebil-me ve kendini yenileyebilmeözellikleriyle vücudumuzda-

ki bütün dokuları ve organları oluş-turan, (totipoent, multipotent vepluripotent) temel hücrelerdir.Kolay anlaşılabilmesi için şöyleörneklendirebiliriz: Totipoent hücre-ler, (embriyonunen erken evresinde-ki kök hücrelerdir) ilkokul öğrenci-leri gibi her hangibir mesleğe yöne-lebilirler. Pluripotent hücreler,(embriyonun blastokist evresinde vefetusta bulunabilen kök hücrelerdir)üniversite öğrencileridir hangibölümdeler ise ileride de o bölümleilgili işlev görürler. Multipotenthücreler ise (kordon kanı ve yetişkinkök hücreleridir) üniversite muzu-nudurlar ve herhangibir mesleğinbir dalında uzmanlaşırlar.

'Mucize' olmasa da tıpta devrim!Yüzyıllardır tedavisi mümkün

olmayan bir çok hastalığın iyileşti-rilmesi konusunda önemli bir adım

olan kök hücre araştırmaları tümdünyada geniş yankı uyandırdı.Henüz yaygın bir yöntem olarakkullanılmasa da kök hücre yöntemiile tedavi, birçok kanser, sinir hasta-lıkları (Alzhemier,felç), metabolikhastalıklar (diyabet), organ yetmez-liği, kalp ve kemik hastalıkları,romatizma hastaları için çoktanumut olmuş durumda. Kuşlar üze-rinde yapılan çalışmalarda kendiniyenileyebilme yetisi olmayan işitmehücrelerinin tedavisinde embriyo-dan elde edilen kök hücrelerdenbaşarılı sonuçlar alındı. Kuşlar üze-rinde yapılan deneylerin başarılısonuçlar almasının ardından meme-liler üzerinde de çalışmalara başla-yan Michigan Üniversitesi'ndekibilim insanları tarla sıçanları üzerin-de yaptıkları deneylerde Math1 adlıgenin aktarıldığı destek hücrelerininişitme hücrelerine dönüştüğü göz-lemlenmiş. Fakat bu alandaki çalış-maların önünde ciddi problemler demevcut. Alınan kök hücrenin ilerle-

yen süreçte tümörleşmesi de olası-lıklar arasında yer alıyor. Kesinçözümler sunan tedaviler olmasa daJaponya ve Güney Kore'de bu alanadair ciddi çalışmalar yapılıyor.

Kök hücre çalışmaları bünyesindeçok çeşitlilik gösteren bilimsel çalış-maları da barındırmakta. Benzeryöntemler uygulanarak ortaya çıkantüp bebek çalışmaları da bir dizi tar-tışmaya yol açmış, uygulamanın'caiz' olup olmadığı, bilimsel etiğeaykırı olup olmadığı soruları sıkçasorulmuştu. Çoğunluğunu geliştiricive ilerletici soruların oluşturduğutartışamalarda dinsel dogmalarlakarşı çıkan çevreler ciddi kafa karı-şıklığına sebep oldu. Bunların enpopüleri olan tüp bebek yöntemi,kürtajı yasaklayan zihniyet tarafın-dan aynı mantıkla saldırıya uğra-mıştı.

Tüp bebek mekruhtur*!Tüp bebek merkezlerinde birden

fazla embriyon elde edilir ve bunlar-

dan bir ya da iki tanesi rahme yer-leştirilir diğerleri ise ailenin talebinebağlı olarak dondurulur ya da imhaedilir. Bilim adına kullanıldığında,dokularımızın nasıl meydana geldi-ği gibi genetik bilimine dair önemlisoruların cevabının bulunması gibibir işlev de görecek olan deneyselçalışmalar bilimsel etiği kendilerinegöre yorumlayan dinci çevrelerintutunacağı dal olmuş durumda.Katolik kilisesine göre zigota insanmuamelesi yapılmalı, saklanmamalıya da üzerinde çalışmalar yapılma-malıdır. Birkaç günlük insan embri-yonlarının da ruhlarının varlı-ğı'ndan bahseden kilise, kök hücreile tedavi konusuna da mesafeliyaklaştı. 'Din adamları'; doğumkontrol hapına 'ahlaksızlık', kökhücreye 'günah', tüp bebeği de'mekruh' diye yorumlayarak kadına,insana ve bilime yaklaşımını göster-miş oldu.

*Haram olmayan ancak haramayakın.

Bilimde yenidevrimlerinkapı aralığı

KÖK HÜCRE

Bilim

Düzeltme

Transplantasyon(organ, doku, veyahücre nakli) düşüncesi, tarih boyuncabu tasavvuru akla getirmiş olup mitolo-jide yer alan ve her biri xenotransplan-tasyon(hayvanlardan alınan organlarıninsanlara nakli) örneği olan sfenksler*,deniz-kızları gibi betimlemelerle hayatbulmuştur. Mitolojide, ateşi tanrılardançalarak insanlığa hediye etmesi üzerineZeus tarafından cezalandırılanPrometheus’un hikayesi de buna birörnektir. Zeus tarafından Olimposdağında bir kayaya bağlanarak karaciğe-rinin hergün bir kartal tarafından yen-mesi şeklinde bir cezaya çarptırılanPrometheus’un karaciğeri hergün kendi-sini yenilemektedir. Bu, karaciğer hücre-

sinin rejenerasyon yeteneği ve dolayısıile kök hücre kavramını ortaya koyan ilkhikayedir. Yüzyıllar sonra bu transplan-tasyon fantezisi ve teknolojisi, tıbbi birprofesyonelin eline geçerek klasik ede-biyatın bir uç örneğini oluşturacak şekil-de Mary Shelley’in Frankenstein romanı-na malzeme olmuştur. Ancak budurum, neyse ki o devirdeki kliniksonuçları yansıtmamakla birlikte günü-müzde yasal engeller ve etik kurallaraçısından mesafeli durulmasından kay-naklı bu nakil işlemleri hücresel boyuttayapılmaktadır.

*Kafası koç, kuş, veya insan, gövdesiise uzanan bir aslan şeklini alan heykel.

Kök hücre kavramının doğuşuGazete-

mizin Kasımsayısında‘Galileo -EngizisyonDin -Bilimkarşı karşıya’başlıklı yazı-mızda Galileo’nun kilisetarafından idam edildiğiniyazmıştık.Okuyucularımızdan gelendüzeltmeler sonucunda,bizi de hataya düşürenGalileo’nun giyotin idamıgenel kanının aksine 77yaşında ev hapsindeykenöldüğünü öğrendik.Okuyucularımızdan özürdileriz.

Page 13: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 14 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

“5N 1K” Cüneyt Özdemir’in sunduğu bir prog-ramın adı. 5N 1K ismini haberin ilkelerini oluştu-ran sorulardan almış. Bu sorular zamanlahaberciliğin ilkeleri olan sorgulama, objektifolma gibi özellikleri de doğuruyor. Özdemir dehaberciliğinin objektif, araştırmacı söyleyen birisim. Ama Özdemir’in objektifliği cemaati görün-ce kesiliyor. Cemaatle yakınlığı tartışılan gazete-ci, bir öğretmenin olduğu programda, öğretme-nin KPSS sorularını cemaatin sızdırdığını (KPSSsoruşturmasıyla gözaltına alınanların itiraf ettiğigibi) söylemesine “Ne biliyorsunuz, burada herşeyin cemaate yüklenmesine karşıyım” diyerekhaberciliğini kanıtladı.

Gazete okuma oranının%20’lerde kaldığı, dergi vekitap okuma oranlarının%5’i bile bulamadığı birülkede, okuma oranının bukadar düşük olması sonderece olumsuzken mizah

dergilerinin bu kadar okuyu-cusunun olması yine de olum-

lu bir gelişme. Birçok insan içingündemden haberdar olma aracı

olan mizah dergileri şu an için, eksik-gedik de olsa belirli bir sermaye grubunabağlı olan medyadan bağımsız bir yol izle-meye çabalayan, bazen gözden kaçan ayrın-tıları yakalayan ve ülke gündemini eğlence-li, gerçekçi bir biçimden değerlendiren biryapıya sahip. Bunda elbette ki görselliğinyazılı kültürün önüne geçmiş olmasının daetkisi büyük.

Mizahın önemini, rolünü ve bugününüdeğerlendirmek için Türkiye’deki önemlimizah dergilerini tanımakta fayda var.Özellikle Türkiye basın tarihinde mizah der-gilerinin rolü oldukça büyük. Dündenbugüne birçok mizah dergisinin ortak yönüsansürün en yoğun olduğu, en baskıcıdönemdeki iktidarlara karşı kimse sesiniçıkaramazken mizahı kullanarak muhalifbir çizgi örmeleri oldu.

Gülümsemeninkısa tarihi

Türkiye’de ilk mizahdergisi olanDiyojen’den bugüne

mizah eleştiren, yerin dibine geçiren, hedefi-ni en zayıf noktasından vuran yani kısacaegemenler tarafından “istenmeyen” oldu.Türkiye’nin ilk mizah dergisi “siyasi yazı-lar” sebebiyle üç kez geçici ve en sonundatamamen kapatıldı. Diyojen bir mizah der-gisiydi; ancak yazı ağırlıklıydı. Modernanlamda karikatür ağırlıklı mizah dergisiAziz Nesin, Rıfat Ilgaz gibi isimlerin çıkar-dığı “Marko Paşa” ile başladı. Dönemin“ana muhalefeti” adı takılan Marko Paşa,"Toplatılmadığı zamanlar çıkar" veya"Yazarları hapishanede olmadığı zamanlarçıkar" gibi sloganlarla çıkıyordu. Gazete okadar ilgi çekti ki, tirajı 70 binlere ulaşarakgazetelerin tirajını bile geçti.

70’lerde epey kalabalık okuyucu kitlesiniarkasına alan Gırgır dergisi ilk dönemler belaltı karikatürlere, çıplaklığa ağırlık verirken;70’lerin ikinci yarısında o dönemdeki herşey gibi politik bir içerik kazanmaya başla-dı. 500.000’i aşkın baskıyla Avrupa’nın 3.Büyük mizah dergisi olan Gırgır özelliklegençlerin ilgisini çekti ve karikatürle,mizahla uğraşan genç bir kitle yarattı.Gırgır sansüre rağmen bazı haberleri karika-türleştirerek yazdığı için kendisine yasakgelemiyordu. Bu sayede gazetelerin yerinibile tutmuştu. Gırgır politik karikatürlerinyanı sıra Çılgın Bediş, Avanak Avni gibikült karakterleri de o dönemde yaratarak,yediden yetmişe herkesin sevgisini kazan-mıştı.

80 sonrası dönemde Gırgır’dan kopuşla-rın başlaması ve medya patronlarının miza-

hı kar kapısı olarak görme hırsı yüzündenözellikle bel altı esprilerle dolu, cinsel içe-rikli birçok karikatür dergisi türedi.Gırgır’ın ikinci kuşak çizerlerinden oluşanbir ekip Limon dergisinde, daha muhalif birçizgi izleyerek çalışmaya başladılar. Limonkısa sürede Gırgır’ı geçti. Ancak 80 sonrasıdepolitize olmuş toplumun ilgisini kaybetti-ler.

“Mizahın varlık sebebi çarpıklıktır”Günümüzde ise Limon’un Leman olması,

Leman’dan kopan genç bir ekibin Penguen’ikurması ve son dönemde Penguen’den ayrı-lan bir grubun Uykusuz dergisini çıkarmasıile çeşitlenmiş, genç karikatüristlerin sayısıda dergi sayısı doğrultusunda artmıştır.AKP’nin saldırılarının insanları getirdiğibıkkınlık noktasında mizah da bir umut ola-rak sıyrılmış ve muhalif mizah popülerleş-miştir. Ancak AKP, karikatür tahammülsüz-lüğünü sürdürmeye devam etmektedir.Muhalif dergilere açılan davalar artık kari-katürün bile “suçlu” olduğunu gösterir nite-likte. Öte yandan bu dergileri “tek muhale-fet” olarak görme hatasına düşenler de var.Kılıçdaroğlu’nun Arınç’la bir girdiği lafdalaşında cevabı Penguen ve Leman’abırakması bunun çok ucuz bir göstergesi.Penguen editörü Bahadır Baruter ise kendiamaçlarını özetliyor: “Mizah iktidarı iste-mez, ona alternatifler önermez. Mizahönüne gelen her çarpıklığa malzeme gözüy-le bakar. Zaten mizahın varlık sebebi çar-pıklıktır”

Mizah bin bir çeşittir. Sorgulayarak, ayrıntı-lardan malzeme çıkararak ve eleştirerek ken-dini var eder. İktidar eliyle siyasal İslam’ınborusunun öttürüldüğü Türkiye’de ise miza-hın, karikatür sanatının bile işbirlikçisi, gerici-si üretiliyor. Mizah kültürleri ancak kendileri-ni tek bağımsız mizah dergisi ilan edecekkadar gelişmiş olan Caf Caf dergisi ekibi, 2008yılında yayın hayatına başlayarak yıllar sonraortaya çıkan ilk İslamcı mizah dergisi olmanınhaklı gururu içinde bu yüzden (!) Zamangazetesinin her yerde reklamını yaptığı, cema-

atçilerin dört elle sarıldıkları, gözbebeği CafCaf dergisi “Muhalefete muhalefet!”,“Ergenekoncu olmayan tek mizah dergisi!”reklamları ile pazarlanıyor. Caf Caf’cılarınmizah anlayışlarının sığlığı, gericiliğin üretimsınırı ile birleşince Caf Caf’a “taraflı mizah”demek caiz oluyor. Caf Caf’a dair doya doyagülünecek bir şey varsa o da dergi adına yapı-lan rap şarkısıdır: “Duamı ederim, çizgimiçizerim, karşıma çıkanı ezer geçerim”Dinlemek isteyenler için: http://www.myspa-ce.com/cafcafdergisi

Ahlak, siyasal güçilişkilerinin, çatı-şan ve galip gelen

ideolojilerin yokluğundaacaba nasıl tanımlanırdı?Böyle bir tanıma hiç sahipolur muyduk? Kendigörüşünü, ahlak anlayışı-nı gazetede bulmak, bugörüşlerin sert söylemler-le (küfürlerle) çatıştığınıve galip geldiğini görmekokuyucu için özgüvenkaynağıdır. Aynı zaman-da “ortak ahlakın” doğru-lanmasıdır. Fakat“Değişen Türkiye’de”ahlakın keskin kılıcınıtutan eller de değişiyor.

74’te devraldığıHürriyet’in başyazarlığıkoltuğunda, OktayEkşi’nin hasıraltı ettiğionca “ahlaksızlık” şimdibir küfür boyutunda bizeyediriliyor. 1980’de, top-lumun ve devletin ortakahlakına dayanıp,“Fatsa’dan Ders Almalı”yazısıyla orduyu göreveçağıran, vurulmasınınevvelinde Akın Birdal’alinç kampanyasını örgüt-leyen, Ahmet Kaya’nın“Bugün PKK'lılar paradağıtsa PKK'lı, yarın tra-vestiler dağıtsa ondan”olduğunu iddia edenEkşi’nin nicelerini top-lumsal dışlanma ve nefre-tin nesnesi haline getirenkocaman küfürleri hesabısorulamayanlar arşivindeyerini alıyor.

Ekşi’nin zihniyetiylesavaşmaya soyunansa,coşturan ve ağlatan,sözün gücüne sonunakadar sahip olma uğraşın-daki Tayyip Erdoğan.Toplumun ortak ahlakınınkendisinde cisimleştiğiözgüveniyle mitingindekiçiftçiye “ananı da al git”diyen, toplumsal bellekteMustafa Kemal’in sitelerkapattıran mevcudiyeti-nin yanına kendisini deönder-kurucu kimliğiyleeklemek isteyen bir baş-bakan. Protesto şarkıların-da “Ampul Tayyip”dedikleri için liseli öğren-ciler yargılanırken ve pan-

kart açan üniversitelilerhapis cezasına çarptırılır-ken, Erdoğan haksızlıkla-ra tahammülü olmayanbir kahraman imajınabürünüyor.

Küfür eğer harcındazeka yoksa, bir güçsüzlü-ğün ifadesidir. Düşmanınzayıf noktasını göreme-yip, kutsallaştırılanlarasaldırmak, birikmiş birnefreti boşaltmaktır.Ama batınınahlaksızlığın-dan dertyanan birbaşba-kan, busaldırıyı“anamı,eşimi buişe karış-tırmayın”diyerekkolayca etkisiz-leştirebilir.Toplumsal ahlaka hakimolmak için verilen busavaşın galibi kim olursaolsun, egemen ahlakınezdiği bir “ahlaksızlar kit-lesi” de vardır. Kadınlarüzerinden bir nefret diligeliştirilmesi, aslında ken-dilerine yapılan hakaretinerkeğe yapılmış sayılmasıve tüm küfür külliyatıaslında siyasal alanın daerkeklere has olduğunuişaretlemenin bir yolu.

Oktay Ekşi’nin malumyazısı, İkizdere’de inşaedilen HES’lere karşıEnerji ve Tabii KaynaklarBakanıTanerYıldız’ıntavrını eleş-tiriyordu.İnsanlarınyaşamlarınıtalan edenuygulama-lar, görülü-yor ki ahlakbekçisikalemler vesözlerdeancak onlarınküfürleşmeve güç göste-risine kaynakoluyor.

İnternetin etki alanı genişle-dikçe, her şeyin internet versi-yonu çıkıyor. İnternet gazete-ciliği, internet sözlüğü, inter-netteki sosyal platformlar…Blog siteleri de, internette ençok tercih edilenler arasında.“Hafif.org” blog altyapılı,fakat çok-yazarlı bir “meraklı”mekanı. Daha anlaşılır birbiçimde, kullanıcıların araştı-

rıp yazdığı birden çok konuyuiçinde barındıran bir internetansiklopedisi. İsteyen herkesinyazabileceği site meraklılariçin oldukça kullanışlı vebasit. İçinde biyografilerdenpsikolojiye, tarihten sinema-ya… akla gelebilecek herkonuya dair bilgi barındıransitenin kullanıcılarına önerdiğitek şey var: “Meraklı ol!”

Teknolojinin sanatla buluş-tuğu “deviantart.com”, ticariamacı olmayan görsel sanatpaylaşımı sitesi. On yıldırdünyanın dört bir yanındakikullanıcıları içinde barındı-ran, binlerce üyeye sahipsitede; fotoğraf, resim, grafikçalışma vb. eserlerinizi sergi-leyebilirken dünyanın pekçok yanındaki insanların da

görüşünü alma, fikir alışverişindebulunma, başkalarının eserlerinieleştirebilme, favorilerine ekleyebil-me gibi olumlu özellikler var. Siteyegirip gezmek için üye olmak gerek-miyor, sitede paylaşımlar biçimleri-ne ve konularına göre sınıflandırıl-mış. Bu görsel galeriyi ziyaretetmek istiyorsanızhttp://www.deviantart.com adresi-ne tıklamanız yeterli.

Aklınıza gelmeyeni bile getiren site Teknoloji ve sanat buluşursa…

Ahlak YarışınınAhlaksızlaştırdıkları

14

Dededennesile

abdestlimizah

Mizahdergileri özellikle

son bir iki yılda hiçolmadığı kadar popüler.

Özellikle üniversite gençliğiarasında yaygınlaşan karikatür

dergilerinin içerikleri artıkkonuşmalarda, alıntılarda

hatta tartışmalardageçiyor.

Medya

Kuş bakışı mizah dergileri

Page 14: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 15 SœYAH MAV KIRMIZISARI

ültür

Birçok ilde festivalin açılış gecesi yer-leri belli oldu. İstanbul’un açılışgecesi 21 Aralık’ta İstanbul Teknik

Üniversitesi Maçka Kampüsü MustafaKemal Amfisi’nde gerçekleşecek. Geceninsunuculuğunu ise “Başka Dilde Aşk” fil-mindeki performansıyla büyük ilgi görengenç oyuncu Mert Fırat yapacak. Geceye,aralarında festivalin destekçisi ve danış-manlarının da bulunduğu birçok sanatçıve akademisyen katılacak. Açılış filminingösterimi ve büyük bir konserin ardındangeceye katılan sinemaya emek veren birçok kişiye plaket verilecek.

Ankara’da 21 Aralık’ta gerçekleşecekaçılışa ODTÜ ev sahipliği yapacak.Festival yürüyüşü ile başlayacak olanetkinlik, müzik dinletisi ve festival danış-manlarının, gönüllülerinin yaptığı konuş-malar ile sürecek. Ankara’da ayrıca festi-

valin destekçisi ve danışmanlarının daiçinde bulunduğu, genç yönetmenlerin veoyuncuların emeği ile gitgide büyüyen birakım olan Yeni Sinema Hareketi’ndenüyelerin katıldığı özel gösterimler yapıla-cak.

İzmir’de de 21 Aralık’ta gerçekleşecekve Konak Selahattin Akçiçek KültürMerkezi’nde yapılacak açılış GrupGünberi’nin verdiği konserle başlayacak.Bunun dışında İzmir’de KolektifSinema’nın atölyeleri de yakında başlıyor.Beş derslik bir programda; film çözümle-meleri, teknik atölye, sinema tarihi gibikonular olacak. Festival sonrasında atölyeçalışmaları devam edecek.

Festivalin Kocaeli açılışı 27 Aralık’taKocaeli Üniversitesi Sosyal Tesisler BakiKomsuoğlu Konferans Salonu’nda yapıla-cak. Sokak tiyatrosu ardından açılış yürü-

yüşü ile başlayacak etkinlikte izleyicilerisalon girişinde fotoğraf sanatçısı BerkerDalmış’ın sergisi karşılayacak. KocaeliÜniversitesi Dans Kulübü’nün salsa, tangove bachata gösteriminin ardından, müzikkulübünün performansı ve ritm atölyesi-nin etkinliği yer alacak. Konuk sanatçılarlayapılacak söyleşi ve açılış filminin gösteri-miyle festival başlayacak.

Eskişehir’de 27 Aralık’ta yapılacak fes-tival açılışı Anadolu ÜniversitesiYunusemre Kampüsü’nde SinemaAnadolu’da saat 18.00’da olacak. Eskişehirfestival gönüllüleri 27 Kasım’da yaptıklarıtoplantı sonrasında panel, söyleşi ve atöl-ye çalışmaları ile festivali renklendirmeninkararını aldılar. Ayrıca Anadolu Üniversi-tesi Sinema Topluluğu üyelerinin de katıl-dığı toplantıda, karşılıklı fikir alış verişin-de bulunuldu.

Üniversiteyle sanatı ve sinemayı ücretsiz olarak bir araya getirenve filmlerin konusundan, Türkiye’de bir ilk olmasına kadar herşeyiyle ‘genç’ olan Gençlik Filmleri Festivali’ne geri sayım başladı.İstanbul, Ankara ve İzmir’de 21 Aralık’ta, Eskişehir’de veKocaeli’nde 27 Aralık’ta yapılacak olan açılış geceleriyle başlatıla-cak festival, gönüllülerin çalışmalarıyla adım adım ilerliyor

Gençlik Filmleri Festivali ekibinin birde gönüllülük çağrısı var. En başındanberi gönüllülerin emeği ile büyüyen festi-val, açılış gecesinde ve gösterim yerlerin-de görev alabilecek üniversite gönüllüleri-ni bekliyor. Festival çalışmaları aynızamanda sinemaya dair tartışmalar ve eği-tim çalışmaları ile zenginleşiyor.

Hatırlatmakta fayda var! FestivalAralık’tan sonra Türkiye’nin birçok üni-versitesini gezecek. “Ben de üniversitem-de festival yapmak istiyorum” diyenleriçin: [email protected] mail atabilir veya www.genclik-filmlerifestivali.org sitesini ziyaret edebi-lirsiniz.

Festival “Uzun Metaj”, “Genç YönetmenlerdenKısa Filmler” ve “Belgesel” olmak üzere üçbölümden oluşuyor. Festival kapsamında toplam30 film izleyiciyle buluşacak. Festival filmleriarasında klasik filmlerden yeni dönem filmlerinegeniş bir yelpazede gençlik filmleri bir arayageliyor. Klasiklerden Hair, Berkeley In The Sixtiesgibi ’68 kuşağını anlatan filmlerin yanında; Juleset Jim gibi kült filmler de yer alıyor. Festivalinbelgesel seçkisi ise konuları bakımındankuşkusuz en renkli bölüm Türkiye’deki sınav sis-temlerini anlatan “3 Saat” adlı belgesel film,konusuyla ilgi görecek gibi duruyor. Festivalinbüyük ilgi gören “Genç Yönetmenlerden KısaFilmler Kuşağı”nda ise ödüllü filmlerin yanı sıra,ilk kez Gençlik Filmleri Festivali’nde gösterim fır-satı bulan kısa filmler de olacak.

Festival Aralık ayında İstanbul, Ankara, İzmir,Eskişehir ve Kocaeli’nde üniversitelilerle buluşa-cak. Gösterim yerleri için görüşmeler sürerken,şu an için gösterimlerin kesin olarak yapılacağıyerler:

İstanbul: İstanbul Üniversitesi, İstanbul TeknikÜniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, , KolektifYaşam Kültür Merkezi, Kazım Koyuncu KültürMerkezi, Kumbara Sanat, Leman Kültür, Goethe-Institut Kültür Merkezi

Ankara: Ortadoğu Teknik Üniversitesi, AnkaraÜniversitesi, Hacettepe Üniversitesi

İzmir: Ege Üniversitesi Tıp Konferans Salonu,Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar FakültesiKonferans Salonu, Bozukezber Kültür Merkezi

Eskişehir: Anadolu ÜniversitesiKocaeli: Kocaeli Üniversitesi

Festival gönüllüsü olmak ister misiniz?

10 yıl sonra yine onlaAhmet Kaya ölümünün

10. yılında eşi Gülten Kayatarafından derlenen“Ülkemde son turnem”adlı albümü ile yenidensevenleri ile buluştu.Albümün içinde Kaya’nın18 parçası ve sanatçınındaha önce hiç görülmemiş1998 yılında Ege ve

Akdeniz bölgesinde çıktığıkonserlerde yaptığı konuş-malar, fotoğrafları veröportajları yer alıyor.Albümün yanı sıra AhmetKaya için Aralık ayının ikin-ci haftasında Lütfi KırdarKongre ve Sergi Sarayı’ndaanma gecesi düzen-lenecek.

Sanatin Gundemi.. ..

15

Kampüs bizim festival bizim

KsanatEmir Kusturica, Antalya

Film Festivali jüri baş-kanlığından arkasında

linç etmeye yönelik tazelen-miş bir özgüven bırakarakayrılmıştı. Trinidad doğumluHint /İngiliz yazar Naipaul‘ün İstanbul’da toplananAvrupa YazarlarParlamentosu’na onur konu-ğu olarak davet edilmesininardından bu özgüven yenimeyvelerini verdi :Hakimkimliklerin koruyucu şemsi-yeleri altındayken işaretetmenin, ‘gösteren’ olmanınkonforunu yaşayan boykotçuyönetmenlerin takipçisi boy-kotçu yazarlar. Hilmi Yavuz,Zaman gazetesindeki köşesin-den işaret parmağını uzatıp,‘’Naipaul’ü tanıyalım!’’ diyehaykırırken ,‘’ Bu yazının hiç-bir etkisi olmayacağını bilebile yazıyorum ‘’ diyerek birtevazu örneği gösterir. Oysa,böyle büyük bir kimlik şemsi-yesinin toplumsal etki garan-tisini beraberinde getirdiğimalumdur. Kim bu Naipaul,diye sorar Hilmi Yavuz veyeni düşmanın yüzünü tekrartekrar işaretler.İşaret gerekli-dir çünkü ‘’..medya, ehl-isalibin ( haçlıların) utanmazyüzünü tanımıyor!’’ der.Toplumsal bir linçi tetikleyenbu ilk yazının özünde ve boy-kot çağrısında, Hilmi Yavuz’un değiştirerek alıntıladığıdizenin özgün halini duyargibi oluruz: ‘’Tükürün Ehl-iSalib’in o hayasız yüzüne! ‘’

Hilmi Yavuz’un davetinincevapsız kalması beklenemez-di. ‘’Müslümanları, buncahakareti reva görerek aşağıla-yan bu adamla yan yana otur-mayı nasıl içlerine sindirecek-ler? ‘’ şeklinde bir retorik,çok olmanın güveniyle birle-şince, korkutucu bir etki oluş-turabilir. Bu yüzden Naipaul‘ün Parlamentoya katılmama-sı sürpriz olmadı.Naipaulsüzlük de Kusturicakrizinde pratiği yapılan tartış-malar için yeni bir zeminoluşturdu. Ancak Naipaul’ünkendi özel tartışması EdwardSaid’in Hilmi Yavuz tarafın-dan ödünç alınan deyişiylebir ‘’sömürge aydını’’ olma-sıydı. Naipaul’ün düşmanyüzü belki kendisini hiç tanı-mayan bir kitle için tanımlan-dı:merkezi Batı olarak kabuledip, merkez dışı her şeyiilkellik-cahilliklesuçlayan,’’efendisinin diliyle‘’ konuşan oto-oryantalist ,kolonyal bir yazarın utanmazyüzüydü bu. Peki bu boykot,gerçekten bir nefret söylemi-ne, oryantalist aşağılamalarakarşı örgütlenmiş bir tepkimiydi? Naipaul’ün nefretiMüslümanlara değil de birbaşka kitleye, Türkiye’de bukadar geniş etki alanı olma-yan, hatta hali hazırda dışla-nan bir başka kimliğe yönelikolsaydı da böyle bir duyarlı-lık gösterebilecek miydi boy-kotçu yazarlar? Bunun cevabı

yine duyarlı işaretçi Yavuz’dasaklı. Katıldığı televizyonprogramında,Nedim Gürsel’e‘’Bu hakaret dolu, galiz veaşağılayıcı üslubun bazıinsanları ilgilendirebilecekolduğunu da Nedim kardeşi-mizin lütfedip hesaba katmasıgerekir.’’ derken bir duyarlıkdersi verir Hilmi Yavuz.Ancak aynı duyarlılık, kafası-nı kabul edilen kimliğin şem-siyesinden çıkardığı andatoplumsal görünmezlik yağ-muru altında erir gider vebaşka bir programda “Çok iyianlıyorum Müslüman kardeş-lerimin o incinme duygusu-nu. Bu ülkede bir azınlık ola-rak 70’lerden beri yaşadığımbirçok şey bana o duyguyulayıkıyla yaşattı.” diyenMario Levi’ye diyecek yalnızbir cümlesi kalır: “Eee siz deo zaman ses çıkarsaydınız!’’

Hilmi Yavuz’a en çok alkıştutanlardan biri ne ilginçtir ki,Naipaul’u açılış konuşmacısıolarak davet eden organizas-yonun edebiyat direktörüAhmet Kot oldu. TRT’dekatıldığı programdaNaipaul'un katılmama kararialmasını değerlendirirkenYavuz’a ‘’gerekeni yaptınız.’’diyordu. Ahmet Kot,Naipaul’ü çağırırken unuttu-ğu yazarın ırkçı olduğu gerçe-ğini hatırlayıvermişti.Unutulan şeylerden biri de buyeni düşmanın temmuz ayın-da, yine 2010 ajansı tarafın-dan düzenlenen bir etkinliğesorunsuz katılmış olmasıydı.Bu kadar kısa sürede değişen,düşmanın yüzünü görünürkılan, hatırlananlarla unutu-lanları belirleyen nedir?

Naipaul’le ilgili tartışmalaryazarın yazınının-politik tav-rının-nefretinin bir eleştirisiolamadı. Toplumsal linçitetikleyen, toplumsal olaraksahiplenilmiş kimlikler üze-rinden kurulan ayrı bir nefretpropagandasına dönüştü.Hilmi Yavuz bu propaganda-ya devam ederken en vurucusilahlarını ortaya çıkarmışdurumda. Kendisini eleştiren-lere,’’ bundan sonraki toplan-tıya Danimarka'da, Hz.Muhammed ile ilgili o karika-türü yapan zatın da, 'onurkonuğu' olarak davet edilme-sini, bütün kalbimle, öneriyo-rum’’ derken toplumu saflaş-tırmadaki etkisinden emin.‘’Ben, bu toplantıya katılacakyazarlara da, 2010 AvrupaKültür Başkenti Ajansı'na da,Naipaul'un kimliğini hatırlat-tım ‘’derken aynı zamandatemsil ettiği çoğunluğun kim-likleri işaretlemekteki rolünüde hatırlatıyor. Bütün bunlarıbir yandan, yine sömürgeaydınlığıya suçlamayı en sev-diği yazarlardan olan OrhanPamuk'un adını Naipaul’leilişkisini anarak yapıyor vebir taşla iki kuş vurmuş olu-yor. Bize de çoğunluk tarafın-dan yüzeyselleştirilmiş birtartışma ve bir linç kalıyor.

Naipaul: DüşmanınYeni Yüzü

Festivalde hangifilmler gösterilecek?

Gösterimler neredegerçekleşecek?

Page 15: Üniversiteli Gazetesi Aralık 2010

SAYFA 16 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Üniversiteli

KadınKolektifi?

Üniversiteli kadınların kampüste, yurtta, evde ne gibi sorunlarıvardır? Aslında sorunsuz gibi görünen (gösterilen) üniversitelikadınların yaşamının perde arkasında biriken yığınla problem

var. Egemen ideolojinin kadına yönelik baskısını ve denetimini dilüzerinden köklü şekilde sürdürmesi, ekonomik sıkıntılar, part-timeişyeri problemleri, yurtta, otobüste ve üniversite içinde yaşanantacizler gibi birçok sorun üniversiteli kadınlara isyan bayraklarınıaçtırdı.

Bilim ve özgürlüğün egemen olduğu üniversitelerde eşitlik kavra-mının sözde kaldığını söyleyen üniversiteli kadınlar gerçek eşitliğinancak acil talepleri yerine geldiğinde sağlanacağını söyleyerek, üni-versiteli kadınların bu talepleri hayata geçirecek güce ve iddiayasahip olduğunu vurguladılar. Üniversite içinde belirlenen sorunlaradair çözüm sağlamada ileriye dönük adım sayılacak 3 talep belirlen-di. Bu 3 talep ise çeşitli araçların yardımıyla bir kampanya programıçerçevesinde şekillendirildi. Kampanyanın amacı üniversite içindebelirlenen sorunların üniversiteli kadınların tamamı tarafından

sahiplenilmesi, çözümü için mücadele etmesi ve kazanımla sonuç-landırılmasıdır.

Kampanyanın en etkili aracı ise üniversiteli kadınlarla yapılanankettir. Anket üniversiteli kadınlar tarafından hazırlandı; birçok üni-versiteden akademisyene götürülen anketlerin incelenip, eleştiril-mesi ve desteklemeleri istendi. Kampanyanın yeni başlamasına rağ-men akademisyenlerin ankete ve kampanyaya desteği yüzlerceimzaya ulaştı. Kampanya süresince anket uygulamasının dışında heril kendi programı çerçevesinde etkinliklerle üniversiteli kadınlar ara-sında tam dayanışma sağlayacaktır. Örneğin İstanbul'da "kız yurtla-rı"nın isminin "kadın yurtları" olarak değiştirilmesi talebi gerçekleşti-rilebilir. Bu sebeple kampanyanın bu maddesi ön plana çıkarılıp ekolarak basın açıklamaları, şenlik, film gösterimleri gibi etkinliklerlebu iddia güçlendirilebilir. Üniversiteli kadınların bu iddialı çıkışıbütün üniversitelerde ses getirecektir. Tabii ki kazanımlar da bera-berinde gelecektir. Tüm Türkiye'den Üniversiteli Kadınlarhemen şimdi eşitlik istiyor.

Öğrenci Kolektifleri’nden Kadınlar bugünekadar "üniversiteli kadın" kimliğini üniversiteler-de tanıttı, üniversiteli kadınların sorunlarına dik-kat çekti, çözüm buldu ve hesap sordu. İzmir'deulaşım hakkı mücadelesini kazanan, İTÜ'de taciz-ci güvenliği kovan, Hüseyin Üzmez' i şemsiyelerve yumurtalarla rezil eden, adli tıp ve yargınıntutumuna rağmen tutuklatan, İstanbulBüyükşehir Belediyesi önünde burs nöbeti tutan

Öğrenci Kolektifleri’nden Kadınlar mücadelesi-ne yeni yüzüyle devam edecek.

Üniversitede dönüştürücü ve özgürleştiri-ci özneler olarak üniversiteli kadınlar kendiözgün bağımsız çizgisini yarattı. Şimdi buçizginin kurumsal adı olan ÜniversiteliKadın Kolektifi olarak yola devam edecek.Üniversiteli kadınlar artık politik pratik,

bağımsız mücadelesini oluşturacak. Üniver-siteli Kadın Kolektifi ismi Tüm Türkiye'den

kadın temsilcilerin bir araya geldiği toplantılar-da herkesin ortak kararına göre alındı. Yeni poli-tik pratik hareket tarzı ise iddialı bir çıkışın ihti-yacını doğurdu. Böylece üniversiteli kadınların

kampanya programıyla ise kadınhareketinin yeni aşaması başladı.

Üniversiteli kadınların Böylece Üni-versiteli Kadın Kolektifi (ÜKK) isim

değişikliği ile üniversiteli kadın hareketininbağımsız, özgür yüzü olacak.

Kadın ya da erkek olan cinsiyetin ismikadınlar için aşamalandırılmıştır. Öncekız sonra kadın olan aşamanın basama-ğını ise bekaret-bakirelik oluşturmakta-dır. Bu yollarla kadınlar üzerinde toplum-sal baskı ve denetleme sağlanmaktadır.Bilim ve özgürlük yuvası olan üniversite-lerde bu anlayış "kız yurtları" adıyladevam etmektedir. Üniversiteli kadınınbedeni üzerinden belirlenen bu baskı,eşitsizlik ve ayrımcılık üniversitelerdedaha fazla bulunmamalıdır.

Yetersiz ve herkese sağlanmayan burslarsebebiyle üniversiteliler çalışarak parakazanmaya yönelmektedir. Üniversitelikadınların tercih edildiği işler görünüşünön planda olduğu stant hostesliği ve gar-sonluktur. Kötü koşullar altında, güvence-siz, geç saatlere kadar süren işler çalışanüniversiteli kadının eğitim hayatını olum-suz etkiler. Ayrıca tüm bu sebepler tacizvakalarının yaşanma sıklığını arttırmakta veüniversiteli kadın cinsiyetinden ötürü ikikez mağdur olmaktadır.

Üniversitelerde sağlık problemlerindentaciz vakaları, şiddet, kadına özgü sağlıkproblemleri, cinselliğe kadar daha birçoksorun vardır. Birçok üniversitede KadınSorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi(KASAUM) bulunmaktadır; ancak kadınlarınsorunlarına yeterince çözüm olamamak-tadır. Üniversitelerde işleyişinde üniversitelikadınların öznesi olduğu, karşılaşılabilecektüm sorunlara ve ihtiyaçlara psikolojik,hukuksal, sosyolojik olarak destek verebile-cek nitelikte kadın danışma/araştırmamerkezleri bulunmalıdır.

1 2 3Kız DeğilKadın Yurdu

Burslarda PozitifAyrımcılık

KampüslereKadınMerkezleri

NEDEN

Kampüste Eşitlik Rüzgarı Esiyor!

Bize acil esitlik gerek.

“Kadınlık” hakkında düşünmenin değişmeztemel bir kuralı vardır; “doğal” diye kanık-sadığımız pek çok durumun aslında öncedenbelirlenmiş kurallar çerçevesinde şekillendiğinive “normal” sayılanın aslında bu kurallarıngörünmez hale gelmesi olduğunu idrak etmek.

Türkiye’de kadın hareketi bunu göstermek adına çıktığı yolda otuzyıldır çok önemli kazanımlar elde etti. Sırf "kadın" kelimesini kul-lanmamak için yerine kullanageldiğimiz “bayan, kız, hanım,hanımefendi” gibi alternatif ifadeler; “kadın” kelimesinin, toplum-sal algıda yaptığı çağrışımlar sebebi ile, bir isim olmaktan çıkıppotansiyel olarak ahlak kurallarını hep biraz zorlayan bir meydanokuma haline geldiğinin sessiz kabulü. Neyin “normal” neyin ise"anormal" olmadığını hatırlatmak konusunda önemli kazanımlarıüniversiteli kadınlar çalışmalarıyla sağlayacaktır. “Kadın yurdu”isim değişikliğinde üniversiteli kadınlara önlerindeki zorlu yoldabaşarılar diliyorum.

ÜKK'nin taleplerini içeren kampanya pro-gramını ve anket çalışmasını inceleyen vedestekçisi olan akademisyenlerin bazıları ;

Dumlupınar Üniversitesi: Batı Dilleri ve Edebiyatı Bölümü

Yrd.Doç.Dr. Özlem Özen Ondokuz Mayıs Üniversitesi:Sosyoloji Bölümü Öğretim görevlisi

Yasemin YÜCE TAR Veterinerlik Fakültesi Yrd.Doç.Dr.Filiz

AKDAĞAraş.gör. Melda Yaman ÖZTÜRK ODTÜ:Sosyoloji Bölümü Yrd.Doç.Dr Sibel Kalaycıoğlu Sosyoloji Bölümü Prof.Dr Ayça Ergun

Sosyoloji Bölümü Dr. Fatma Umut BeşpınarİTÜ:İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü Prof.Dr İştar

GözaydınElektronik ve Haberleşme Müh. Bölümü Prof.Dr.

Leyla Gören Sümer

Yrd. Doç.Dr Ayşe AkalınİTÜ İnsan Ve Toplum Bilimleri