objektif gazetesi nisan

55
NİSAN / AVRIL 2013 No: 81 BİZİ SOSYAL MEDYADAN TAKİP EDİN! objektif actu Haber için +336 81 48 55 39 Reklam için +337 71 01 27 13 Yazışmak ve paylaşmak için [email protected] Strasbourg Alevi Kültür Merkezi 20. yaşını kutladı S.19 30 Mart 2013 tarihinde, Strasbourg’taki Palais de la Mu- sique et des Congrès’de gerçekleştirilen muhteşem or- ganizasyon göz kamaştırdı. s. 28 - 29 Découvrir les lieux historiques et mieux connaître la culture d’ori- gine pour créer des ponts c’est le but fixé par les lycéens. Ils parti- ront durant les vacances scolai- res du 16-23 avril. VIP Productions présente a la découverte des peuples de l’Omo.......................(P.15) L'U.D.E.E.S appelle à la soli- darité avec les étudiants ét- rangers.........................(P.18) Concert Turquoise en con- cert le 13 avril.............(P.18) Étudiants strasbourgeois: ali- mentation en danger....(P.20) Sommaire (pages en français) Vu d’Istanbul par René Mattes P.16 LYCEENS D’ALSACE REALISENT LEUR REVE DE DECOUVRIR İSTANBUL Mützig’de canımız yandı S. 26 Strasbourg’a bahar geldi Ekrem Ataç’ın barış koşusu S. 11 S. 32 Mr. KAIBOU 07 71 01 27 13 Nouveau responsable en communication Giresunlular Derneği Haluk Levent’i sunar (S.14) sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 1

Upload: objektif-gazete

Post on 08-Mar-2016

244 views

Category:

Documents


13 download

DESCRIPTION

Objektif Gazetesi 81. sayı Nisan 2103

TRANSCRIPT

Page 1: Objektif Gazetesi Nisan

NİSAN / AVRIL 2013 No: 81

BİZİ SOSYAL MEDYADAN TAKİP EDİN! objektif actu

Haber için +336 81 48 55 39Reklam için +337 71 01 27 13

Yazışmak ve paylaşmak iç[email protected]

Strasbourg Alevi KültürMerkezi 20. yaşını kutladı

S.19

30 Mart 2013 tarihinde, Strasbourg’taki Palais de la Mu-sique et des Congrès’de gerçekleştirilen muhteşem or-ganizasyon göz kamaştırdı.

s. 28 - 29

Découvrir les lieux historiques etmieux connaître la culture d’ori-gine pour créer des ponts c’est lebut fixé par les lycéens. Ils parti-ront durant les vacances scolai-res du 16-23 avril.

VIP Productions présente a la découverte des peuplesde l’Omo.......................(P.15)

L'U.D.E.E.S appelle à la soli-darité avec les étudiants ét-rangers.........................(P.18)

Concert Turquoise en con-cert le 13 avril.............(P.18)

Étudiants strasbourgeois: ali-mentation en danger....(P.20)

Sommaire (pages en français)

Vu d’Istanbul par René Mattes

P.16

LYCEENS D’ALSACE REALISENT LEUR REVE

DE DECOUVRIR İSTANBUL

Mützig’decanımız yandı

S. 26

Strasbourg’abahar geldi

Ekrem Ataç’ınbarış koşusu

S. 11

S. 32

Mr. KAIBOU 07 71 01 27 13

Nouveau responsable en communication

Giresunlular DerneğiHaluk Levent’i sunar (S.14)

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 1

Page 2: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 2

Page 3: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 3

Page 4: Objektif Gazetesi Nisan

4

PAPA, CUNTA VE AÇILIM

Papa, Hiristiyan dinindeki Katolik mez-hebinin lideridir. Roma’daki papalık,dünyadaki 1.3 milyar inananıyla Kato-lik dünyasının en üst, tepedeki kuru-mudur. Papa ise, İsa peygamberinyeryüzündeki temsilcisidir ve onun in-sanlık için yapmayı öngördüğü ve söy-lediklerini « vekaleten » yapmayaçalışan kişidir. Dolayısıyla İsa peygam-beri temsil eden Katolik dünyasınınPapa’sı , İslam dünyasında HazretiMuhammed’i temsil eden ilk dört Ha-life gibidir. Tarih boyunca çok sayıdapapa seçilmiştir. Onların çalışma bi-çimleri, olaylara bakış ve yorumlama-ları da geldikleri çevreler ve aldıklarıeğitimlerin etkisi ile kurumsal sorumlu-lukların sentezi biçiminde olmuştur.Bu nedenle bazı papalar için « tutucu», « açılımdan yana », « dialogu seven», « diğer dinlerle ilişkiyi geliştiren »,…gibi ünvanlar kullanılmıştır.Örneğin, Türkiye’de uzun süre yaşa-mış olmasından dolayı “Türk Papa”diye anılan 23. John’un 1962 yılındahayata geçirdiği 2. Vatikan Konsili, Ka-tolik Kilisesi için bir dönüm noktasıolurken, diğer dinlerle diyalogun geliş-mesinde de büyük rol oynamıştır. Bukonsille birlikte, diğer dinlerin de say-gın olduğu anlayışı yerleşirken, « kilisedışında herhangi bir kurtuluş yolu yok-tur » anlayışı ise ortadan kaldırılmayaçalışılmıştır.Geçtiğimiz günlerde Katolik dünya-sında iki ilk yaşandı: Birincisi Papa öl-meden -istifa ederek- yerine yenisiseçildi, ikincisi ise Latin Amerika’danArjantinli biri seçildi; Kardinal JorgeMario Bergoglio.Kimilerine göre sürprizdi bu seçim, ki-milerine göre ise aslında o kadar dasürpriz sayılmamalıydı zira Katolik ki-lisesi Avrupa kıtasında eskisi kadargüçlü değildi ancak Afrika’da, bilhassada Latin Amerika’da güçlüydü. Zatenbu seçimi de Latin Amerika ile ilgili jeo-politik hesaplara bağlayanlar var. AynıSoğuk Savaş yıllarında bir Polonyalıolan Papa II. John Paul’un seçilmesigibi. Papa Francesco 76 yaşında, dolayı-sıyla Kilise içerisinde uzun bir kariyerioldu. Son 40-50 yıldır Arjantin’in için-den geçtiği değişik evrelere de tanıklıketti. Arjantin’deki adıyla Kardinal JorgeMario Bergoglio, Buenos Aires’te ya-şayan orta sınıf, tipik bir İtalyan göç-men ailesinden geliyor. Gerçektenmütevazı olanakları olan, mütevazı birkişilik. Hıristiyanların Latin Amerika’dageniş bir tabana sahip ama aynı za-manda politik ve ideolojik ayrılıkları daolan Cizvit’ler cemaatinde çalışıyor.Cizvit’ler daha çok sosyal konularaverdikleri önemle tanınıyorlar. Özgür-lük Teolojisi’ni takip eden birçok papazCizvit’lerden gelmedir, buna karşılık

birçok muhafazakâr da. Katolik kilise-sinde iki güçlü tarikat olan Opus Dei(Tanrı’nın Yapıtı) ve Papa Frances-co’nun mensubu olduğu Cizvit (İsa’nınAskerleri) yarış halindedirler. Papa se-çilen Jorgo Mario Bergoglio’nun yok-sulların dostu ve sadelikten yana olanAssisili Aziz Francesco’nun adını se-çerek, Vatikan’daki yaşantısında daortaya koyacağı tarzın altını çizmiş ol-duğu Cizvitlerce ifade ediliyor..Papa Francesco (fransızca François1)nun dinler arası ve bilhassa 1,5 mil-yara yakın inananı bulunan İslam’la di-yaloğun geliştirilmesinden, halkın,özellikle yoksul kesimin kucaklanma-sından yana bir çalışma biçimi gelişti-receği bekleniyor.Mütevazı yaşayan, otobüsle seyahateden, kendi yemeğini kendi pişiren birrahip olarak bilinen Francesco, Arjan-tin’deki faşizan cunta yıllarındaki tavır-larıyla eleştiriler alıyor. Cunta lideriGeneral Videla ile işbirliği yapmaklasuçlanıyordu. Cunta 1976 yılında ikti-darı ele geçirdiğinde Francesco 39 ya-şındaydı. Takip eden 7 yıl, Arjantin içinkaranlık yıllar oldu. Onbinlerce Arjan-tinli öldürüldü, işkence gördü, tutuk-landı, uçaklardan okyanusa atılarakkaybedildi. Çocuklarını ve torunlarınıarayan Arjantinli annelerin 1977 yılın-dan itibaren Plaza de Mayo meyda-nında düzenledikleri eylem, sonradandüyadaki bir çok ülkede olduğu gibibizdeki Cumartesi Anneleri’ne deilham verdi.

İşte bu karanlık yıllarda Francesco ül-kedeki Cizvit tarikatının genç lideriydi.Öncelikle dönemin insan hakları savu-nucularınca “sessiz” kalmakla suçlanı-yor. Özellikle de iki Cizvit rahibinincunta tarafından kaçırılmasına gözyummasıyla. Bu iki Cizvit rahibi (Or-lando Yorio ve Francisco Jalics) solcuörgütlerle ilişkide oldukları gerekçe-siyle 5 ay boyunca cuntanın elindekaldı, Francesco’nun bu iki rahip üze-rindeki kilise korumasını kaldırdığı söy-leniyor. Fakat tartışmalar bununla dabitmiyor. Francesco 2010 yılında cun-tanın yargılandığı davalarda tanık ol-ması için davet aldı, ancak katılmadı.Arjantin yasalarında yer alan dini do-kunulmazlığa sığınan Francesco kili-sedeki ofisinde ifade verdi(Washington Post, 16 Mart 2013). Ar-jantin kilisesi Latin Amerika’da ABDdestekli cuntalara karşı en sessizkalan, hatta işbirliği yapan kilise olarakbiliniyor.Geçmişi Francesco’yu izliyor. Yaşa-dıklarından dersler çıkararak, bir an-lamda cuntalarca ezilmiş LatinAmerika halklarından özür dilercesineonların sorunlarına eğilen bir Fran-cesco mu olacak, yoksa KatolikKlise’nin klasik durumu idare edenFrancesco’su mu ? Birlikte göreceğiz.

ALİ BAŞARAN

YAZIYORUMEğitimci - [email protected]

HASAN KARAKAYA

BİR SÖZDENBİR ÖZDEN

HAK DOSTLARINI SEVMEK!

Bu ayki sohbetimizi 29 Mart’ta Almanya’nın Epfingen kasabasında dinlemeşerefine nail olduğum Osman Nuri TOPBAŞ Hocaefendi’nin Hak dostları isimlikitabından alıntılar yapmak suretiyle siz okuyucularımın istifadesine sunuyo-rum! Muhabbet, sevenin sevdiğinde kendi özelliklerini görmesinden kaynaklanır.Cenâb-ı Hak, bir kulunda kendi cemâlî sıfatlarını gördüğü nisbette o kulunusever. Yâni bir mü’min, Allah ve Rasûlü’nün emir ve tavsiye buyurduğu güzelahlâk ile ahlâklandığı nisbette ilâhî muhabbete nâil olur.Bu âlemde her şey zıddıyla kâimdir. Muhabbetin zıddı nefret olduğundan, Al-lâh’ın sevmediklerinden nefret etmek de, O’nu sevmenin en tabiî ölçüsüdür.Nitekim Cenâb-ı Hak, Habîbim buyurduğu Sevgili Rasûlü’ne eziyet veren EbûLeheb’e lânet etmiş ve bu ilâhî gadabını Kur’ân-ı Kerîm’de bir sûre ile bütüninsanlığa beyan buyurmuştur. Dolayısıyla denilebilir ki, zıtlarına nefret edilme-den yaşanan bir muhabbet noksandır, ciddiyet ve samîmiyetten uzaktır.“Cenâb-ı Hak, bir yudumcuk ilâhî muhabbete öyle bir husûsiyet vermiştir ki,ondan nasîb alan, iki âlemin endişesinden kurtuluşa erer.”Hak dostları, muhabbette zirveleşmenin müşahhas misalleridir. Allâh’ı, Rasû-lü’nü ve Onlar’ın sevdiklerini de severler. Kalplerinde başka sevgiler ömürlerinitüketir. Ana-baba, çoluk-çocuk, mal, can, eş-dost, konu-komşu, millet, vatan,ezan, bayrak ve emsâli her şeyi, yâni Allâh’ın bütün nîmetlerini yine Allah içinsevmek ise, muhabbetin hakîkatine vâkıf olmanın işaretleridir. Zîrâ Allah’tangayrısına yönelmiş gibi görünen bu nevî muhabbetler de, esâsen Allah içinolduğundan, kalbe huzur bahşeder.Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur: “Nice balık vardır ki, su içinde her şeydeneminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”Zünnûn-i Mısrî Hazretleri de muhabbet ve buğzu doğru kullanmanın yolunuşöyle îzah eder:“Allâh’ın dostu olup nefsin hasmı olmak gerekir; nefsin dostu olup Allâh’ınhasmı olmak değil!..”Yâni Allâh’a dost olmak için, nefsin esâretinden kurtulmak gerekir. Diğer bir ifâ-deyle, nefsin arzularına mağlup olmamalı ki, Hakk’ın dostluğuna erilebilsin.Fakat îmânın rehberliğinden mahrum bir şekilde, muhabbetini nereye hasre-deceğini bilmeyen kimse, okyanus ortasında dümeni kırılan bir gemi gibidir.Nefsânî yaldızlar, onu peşinde sürükler durur. Aklı, iz’ânı, vicdânı dumûra uğ-ratır. Zîrâ hak ile meşgûl olmayan kalbi, bâtıl işgâl eder. Tıpkı düşman istilâsınauğramış bir ülke gibi, süflî muhabbetlere esir olmuş bir kalpte de huzur kal-maz.Yine medineden İbret levhası diye duvarımıza asacağımız bir olay: Bir babave bir kızı, birisi İslam ile şereflenmiş diğeri ise hâlâ İslama karşı olduğu dö-nemlerde meydana gelmiş, yine Osman Hoca’mıza kulak verelim.Medîne’de hiç kimse Ebû Süfyân’a yüz vermedi. Peygamber Efendimiz’in zev-cesi Ümmü Habîbe vâlidemiz, Ebû Süfyân’ın kızı olduğu hâlde, evine kadargelen babasının oturmak istediği minderi altından çekip aldı. Ebû Süfyan hay-retle:“–Kızım, minderi mi bana, beni mi mindere lâyık görmedin?” diye sordu.Ümmü Habîbe vâlidemiz:“–Bu minder, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e âittir. Sen necis bir müş-rik olduğun için, ona oturmaya aslâ lâyık değilsin!” cevâbını verdi.Ebû Süfyân işittiği bu cümleler karşısında âdeta dondu kaldı:“–Kızım, sen bizden ayrılalı bir acâyip olmuşsun!” dedi. Ümmü Habîbe vâlide-miz:“–Hayır, Allah beni İslâm ile şereflendirdi.” diyerek îman muhabbetinin herşeyin üzerinde olan ulvî değerini ifâde etti. (İbn-i Hişâm, IV, 12-13)Yâni îman şerefi, bütün fânî asabiyetlerin üstündedir. Babası bile olsa Allah içinbuğz edilmesi gereken kişiye buğz edebilmek, ancak îman asâletindendir.“–Anam, babam ve canım Sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Sen’in hasretin beniöyle yakıp kavurmaktadır ki, nûrundan ayrı geçirdiğim her an bana ayrı bir hic-rân olmaktadır. Dünyada böyle olunca âhirette nice olur diye dertleniyorum.Orada siz peygamberlerle beraber olacaksınız. Benim ise, ne olacağım ve ne-rede bulunacağım belli değil! Üstelik cennete giremezsem, sizi görmekten ta-mamen mahrum kalacağım! Bu hâl beni yakıp kavuruyor ey Allâh’ın Rasûlü!”Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:“Kişi sevdiği ile beraberdir...” müjdesini verdiler. (Buhârî, Edeb, 96)Allah ve Rasûlü’nü sevmenin alâmeti ise, itaat ve teslîmiyettir. “(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sev-sin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Âl-i İmrân, 31)Cenâb-ı Hak bu kalbî kıvâmı bizlere de ihsân eylesin! Muhabbetimizi de buğ-zumuzu da rızâ-yı ilâhîsine muvâfık kılsın! Bizlere hakkı hak bilip ona sarılmayı,bâtılı da bâtıl bilip ondan sakınmayı nasîb eylesin! Yüce Rabbim bu minvalüzere yaşamayı ALLAH’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmayı nasipetsin.

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 4

Page 5: Objektif Gazetesi Nisan

5

Strasbourg ile kardeş şehir olan Kay-seri Büyükşehir Belediyesi’nin bu çer-çevede başlattığı çalışmalar tüm hızıyladevam ediyor.

2010 yılında 3 yıllığına hazırlanan kar-deş şehir projesine yakın bir süre kalaek bir protokol imzalanarak yenidenuzatıldı.Bu ortaklık çerçevesinde hazırlananprojeler ise tüm hızıyla devam ediyor.Daha önce Strasbourg Mimarlık YüksekOkulu öğrencileri Kayseri’nin tarihi böl-gelerinden Germir’e giderek tarihi yapı-nın korunması için projeler sunmuştu.Şimdi ise Erciyes Üniversitesi MimarlıkFakültesi öğrencileri 12 günlük bir ça-lışmayı tamamlayıp Kayseri’ye döndü-ler.Strasbourg Belediyesi’nin isteği üzerineNeudorf bölgesindeki ulaşım, konut,yaya-motorlu taşıtlar ortak kullanımalanları gibi sorunlar için çözümler is-tendi. 12 gün boyunca çok farklı öneri-lerin sunan öğrenciler projelerinibelediye yetkililerine sundular.Sunulan projenin uygulanırlığına isedaha sonra Belediye Başkanı karar ve-recek.

Öğrencilere resep-siyonStrasbourg Beledi-yesi ise bu çalışta-yın ardındanBelediye Sara-yı’nda hem ErciyesÜniversitesi Mimar-lık Fakültesi hem deStrasbourg Mimar-lık okulu öğrencile-rine resepsiyonverdi.Strasbourg Başkon-solosu Serdar Cen-giz’in yanı sıraFransa İşadamlarıDerneği ( UNEFT)Başkanı MuratErcan, StrasbourgBelediyesi Meclisüyesi Şaban Kiper,Kayseri BüyükşehirBelediye Başkan Yardımcısı Oğuz Or-taköylü ve Kayseri Büyükşehir Beledi-yesi Kültür Daire Başkanı OktayDURUKAN katıldı. Gelen heyettekiler, hoş bir ortamda,başka milletten başka kültürden olan in-

sanlarla insanlığın hayrına güzel şeyleryapmak insana haz veriyor dediler. Birinci Germir çalıştayında oralardan et-kilenen bir Fransız öğrenci tekrar ora-lara giderek kalıcı olabilecek çalışmalaryapmak istediklerini dile getirdi. Erciyes Üniversitesi öğrencileri ve öğ-

retmenleri de, Kayseri Büyükşehir Be-lediyesi’ne yardımlarından ve yalnız bı-rakmadıklarından dolayı teşekkürlerinibelirttiler. Dostluk mesajlarının verildiğiresepsiyonda öğrenciler yeni projelerhakkında görüş alış verişinde bulundu-lar.

Haber-foto: Hasan KARAKAYA

Kayserili Öğrencilerin Strasbourg Planı

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 5

Page 6: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 6

Page 7: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 7

Page 8: Objektif Gazetesi Nisan

8

18 Mart Çanakkale Şehitleri ve MehmetAkif Ersoy’u Anma Günü etkinlikleri,Strasbourg’ta bu sene Ditib salonunda16 Mart 2013 tarihinde gerçekleştirildi.Saygı duruşu, İstiklal Marşı’nın ve şehit-ler için Kur’an-ı Kerim okunmasıyla baş-layan program, başta BaşkonsolosSerdar Cengiz olmak üzere, yetkilililerinkonuşmalarıyla devam etti.Geniş bir vatandaş katılımının gözlendiğietkinlikteki program, konuşmaların ardın-dan, öğretmenlerin çocuklarla birlikte ha-zırlayıp sundukları çeşitli gösterilerle (şiir,koro, türkü, anlatı, piyes...) sürdürüldü vefinalde Ditib cami imamı Mevlüt Çakan’ınokuduğu ilahi ve kasidelerle son buldu.Anma gününde söz alan konuşmacılar;Başkonsolos Serdar Cengiz, MuavinKonsolos Nevzat Erdem Atılgan, Din Hiz-

metleri Ataşesi Fazlı Arabacı gününanlam ve önemine uygun, özellikle Türk-Avustralya dostluğu, cephelerde yaşa-nanlar ve şehitlik hususlarında doyurucuaçıklamalarda bulunarak katılımcıları bil-gilendirdiler.Ticaret Ataşesi Fisun Aktuğ, Çalışma veSosyal Güvenlik Ataşesi Arif Kopuz,Konsolos Yardımcısı İlhan Güneş’in dekonuk olduğu anma gününü hazırlayanve teşekkürü hak eden öğretmenlerimizise şunlardı: Hava Çalışkan, Nilgün Er-toğrul, Gül Denizlerkurdu, SabahatOktay, Faruk Bozkoyun, Nesrin Beyaz-tunç, Oya Kopuz, Rahime Sarıçelik veAdnan ayaz.Biz de o büyük fedakârlıklarıyla bu müt-hiş zafer destanını yaratan tüm şehitleri-mizi saygı ve rahmetle anıyoruz..

Çanakkale Zaferi Kutlaması Ditib’teydi

Bölgemizin önemli müzik topluluklarından olan Grup Turquoise, se-venlerini ve müzik meraklılarını daha fazla bekletmeden, 13 Nisan2013 günü saat 20.30’da yeni bir konser daha vermeye hazırlanıyor.Alsace’ın ünlü turizm merkezlerinden Kaysersberg’deki (Haut-Rhin)Salle du Badhus’da gerçekleştirilecek olan konserde çok beğenilenYunus Emre repertuarıyla sahne alacak olan Grup Turquoise’ın şefiMehmet Kaba, tüm vatandaşlarımızı bu müzik ziyafetine beklediklerinisöyledi.Mehmet Kaba, girişin ücretsiz olduğu konser hakkında, ayrıca şu bil-gileri de sizlerle paylaştı: «Konserin sonunda Colmar Camille Sée Lycée’sinin müzik bölümüöğrencileri ile birlikte 5 tane türkü söyleyeceğiz, birkaç haftadır türkü-leri çalışıyoruz çocuklar ile. Bir de, konser günü saat 13.30-16.00 arası, konser salonunda TürkHalk Müziği hakkında bir atölyem var, oraya katılanlar da konserdebize eşlik edecekler.Bu güzel güne vatandaşlarımızın da ilgi göstereceğini umuyorum.»

Grup Turquoise Konseri 13 Nisan’da

SEVGİ

ilhan irem'den kalma eski 45'lik plaklar-daydı biraz..love story filmini izlerken aşk üçün ilkağlayışımızdaydı..1978 yılında, dünya kupası finalleri sü-rerken, alman milli takımının futbolcu eş-lerinin kamp yapılan otele, bi tür ödülgibi, motivasyon gibi götürülmesinin içi-mizi ilk mıncıklayışındaydı da sanki..böyle böyle aşık olduk kız milletine, yüz-lerine davun çıkmayasacılara..**** ****bi de ''kaynanalar'' dizisi var idi..azıcık şanslı kuluyum Allah'ın, bu an-lamda.. henüz giresun'da tv yayınlarıyoğiken, istanbul'a pek sık gidebildiğimüçün, izleyebiliyodum bu muhteşem di-zinin ilk hallarını bile..

annannemin evi..siyah-beyaz televizyon..kuru yemişler yeniyo bi yandan..nuri gantar-nuriye gantar..ey gidim..

**** ****bi ikili olmayı, çift olmanın gü-zelliğini gantar ailesinden öğ-rendik biz..tekin akmansoy; ''nöriyem''dedikçe,leman çıdamlı; ''gantarım'' diyehitap ettikçe eşine,çok mutlu olduk..bugün bile, sevgili eşime şakayollu ''garucuum'' diye sesleni-şimin kökeninde nuri gantarahlakının yattığını düşünü-yom..

o'nunla evliliğimizin 15. yılına bastıkbugün..iyi günde-kötü günde, bi yastıkta..

**** ****sevgililer günü bugün..

ömrümüzdetanıdığımız ilksevgililer, ikibüyük sa-natçı, lemançıdamlı vetekin akman-soy peş peşeveda ettilerbize..b o y n u m u zbüküktür..iyi ki annan-nem görmedi

bugünleri..bu iki büyük acıyı ard arda kaldıra-mazdı..(böyle bi yazı yazacaktım bugün.. ka-famda tasarladığım böyle bişiydi.. birazevvel sevgili kardeşim cladio serra'nınölüm haberini aldım.. dünyada, gire-sunca konuşabilen tek italyan, genç ya-şında vefat etmişti maalesef.. çoküzgünüm.. öleceği günü bile ''iyi'' seçenbi melekmiş demek ki.. birbirimize ''koçum'' diye hitap ederdik.. koç'suz kaldım..sevgililer günü yazımı güzel yazama-dım..affola)

MİZAH YAZISIGürsel EKMEKCİ

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 8

Page 9: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 9

Page 10: Objektif Gazetesi Nisan

10

ASİYEDEMİRELDRACH

Hep baharı umut edelim!Güneşsiz, kasvetli, soğuk havaların hayliuzun sürdüğü Avrupa’da, kış hükmünükaybetmeye başladı. Sıcakların müjdecisi,kıştan bahara geçiş sembolü cemre, gizlibir dokunuşla önce havaya, sonra suya,ardından da toprağa düştüğünde, yüreği-miz toplar bavulunu, ruhumuz sırtlar çan-tasını, bizi çeken uzaklara direndirenebilirsen! İlkbahar belki inişli çıkışlı ve huzursuzdur,bazen tuhaf bir kırgınlık yaşamışlığımız ol-masına rağmen, bize göz kırparak nevarsa cömertçe seriverir görüş alanımıza… Bu mevsimde, bazı insanların depresyonagirme riski fazla olmasına karşın; baharınmis kokusunun, güneş ışığında yürüyüşyaparak doğayı keşfetmemizin, kar-kışbezginliğinden yorgun düşen, üşüyen yü-reğimizi ısıtması, envai renklerle ışık ver-mesi, insan kimyası için az buz şey olmasagerek. Nefis bir doğa harikasıdır bu dönem.Dirilişi sembolize eder; insanların kendile-rini yenileme, toparlama, yeniden gözdengeçirrme zamanıdır. Bir düşünelim, bahargelmezse ne olur? Ormanlardan yoksunoluruz, canlılar oksijen eksikliği yaşaradeta… Artık ezberlediğimiz bir durum olmasınarağmen, her ilkbaharda çıkıp yollarda hay-ranlıkla yürümeyi önemseriz, özlediğimizaynı duyguları defalarca hissetmeye ihtiya-cımız var. Çünkü kışın içimizde biriken ke-derle daralan yüreğimize huzur verir, ısıtırtepeden tırnağa. Dondurucu soğukları, te-pelerin en tepesinden asırıverir. Doğaya vehayata başka bir canlılık ve umutla bakılır.Bu harika evrene sahip olduğumuzu his-setmeliyiz ve gerçekten bu mesajı almalı-yız. Bütün bir kış boyu soğuklarda elimahkum kapalı mekanlardan sonra, haya-tımıza her yıl tekrar tekrar yeni bir boyut ka-zandıran bu güzel ılık günlerde ruhumuzudinlendirmek için ideali yok…Hele bir de çiçek açan o güzelim ağaçlarıninanılmaz kış şartlarına kafa tutmaları, ba-harın gelişiyle yeşilin envai tonlarına bü-rünmesi, bitkilerin boy atıp bir çırpıdabüyümesi, baş tacı papatyaların patır patırdökülmesi apayrı bir anlam verir doğaya. Baharda dile gelen tabiatın, insanlar üze-rinde o kadar etkisi var ki; hiç bitmeyen birsevdanın senfonisidir adeta. Sanatkarlarınen çok ilham aldığı bir andır. Barok dönemiİtalyan müziğinin en önemli bestecisi, kon-çerto formunu yaratan Antonio Lucio Vival-di’nin ilk mevsimidir ilkbabahar. Kadınların diyet listelerine özenle baktığı,kilo derdinden kurtulmak istedikleri bir pe-riyod olmasıyla birlikte, etrafımızda içimizenüfuz eden öyle birçok şey var ki...Bakın Mevlana ne diyor: «Ey dost, şu dün-yada gördüğün çiçekli, güzel kokulu bahar-dan başka gizli bir bahar daha var. O bahardilberi ay yüzlüdür; bu gördüğün bahardandaha güzeldir, daha hoştur. O, temiz in-sanların gönüllerinde gizlenmiştir.»Aslında insanlar arasında her ne kadar kinve savaşlar olsa da; ilkbaharın büründüğübu büyüleyici gücün karşısında, aynı umut-lara ortak olmasına önayak olması en gü-zeli bence.Hep baharı umut edelim!

[email protected]İ ÇİÇEK

AMAN DİKKAT AKİL İNSANLARI SEÇER-KEN FABRİKA HATASI OLMASIN!Son günlerde tartışılan bir konu gündemedamgasını vurdu. Önce akil adamlar diyebaşladılar, daha sonra bu terim ters anlaşı-lınca medyanın da desteğini alarak akil in-sanlar şeklinde değiştirildi. Sebebi açık. Akilkadınlarımız alınmasın diye.Akil insan tanımına göre, aslı ingilizce olantanım dilimizde, gerek tecrübesi, gerek yaşıitibarıyla, belirli bir alanda sözü dinlenen, oto-rite durumunda olan, yaklaşım ve çözümönerilerine değer verilen, sayılıp sevilen,"Uzman" ya da "Duayen" kavramından farklıolarak, içinde "Kamil insan" barındıran kişidemektir. Ya da sözlük anlamı böyledir.Peki bu yedi bölgeden seçeceğiniz insan-larda aranan kıstaslarınız ne olacak? Bu in-sanları kimler seçecek? Ya da akilolduklarına kim karar verecek? İktidara yakınolanlar mı bu listeye girecek? Bu seçmelerde seçenler de akil olacaklar mı? O zamanseçenler de akil olduklarını düşünürlerse, du-rumdan kendilerine de pay çıkarmayacaklarmı? En önemli püf noktası olan, bu seçilen in-sanlara arada bir de olsa iktidar veya devletkurumları müdahale edecekler mi? diye uza-tacağımız bir sürü soru akla gelebilir. Bu insanların anlaştıkları ortak konular veyauygulamaların hayata geçmesi konularındaiktidarın veya destekçilerin düşüncesi ege-men olmazsa, o zaman bu kişilerin uğradık-ları hayal kırıklıkları nasıl telafi edilecek? Bence siz bu seçtiğiniz kişilerin arasına buzamana kadar uzlaşma aranan tarafa destekvermiş ve şu durumda yönetimde olmayandış devletlerin eski devlet başkanlarını veyabaşbakanlarını, olmadı bakanlarını da dev-reye sokun ki (!), dış bağlantılarda da an-laşma olsun. Yoksa çabanız boşa gider. Yanidemem o ki imalatta hata olursa satışta zor-luk çekersiniz. Ya da başka bir deyişle, mali-yeti ikiye katlarsınız. Çünkü bozuk üretilenmal fabrikaya iade edilir. Sizlere bir kaç alıntı veciz söz: Zeki insan fikirüretir. Akıllı insan üretilen fikirleri doğru yerdedoğru zamanda kullanır. Zeki insan hızlı dü-şünür. Akıllı insan farklı düşünür. Zeki insanıkandırmak zordur, zorlarsanız o sizi kandırır.Akıllı insanı kandırmak kolaydır. Akla va man-tığa yakın olan doneler söylendikçe sizeinanmaya başlar. VOLTAİRE olayı şu şekilde tanımlamıştır:"Akıllı kişilerin en büyük talihsizliği, salaklarınabuk sabukluluklarıyla başa çıkmak zorundaolmalarıdır". Yoksa adalete müdahale edildiği gibi akil in-sanlara da müdahale edilecekse fabrika ha-tası olur. Yoksa ben olsam şöyle yapardımveya böyle düşünürdüm, bu şekilde olursakabul etmiyorum, bana uymadı gibi eleştiriveya serzenişlere açık olmak durumundası-nız. Hani demem o ki ileri demokrasilerdedurum bundan ibaret. Son örneği Fransa'da; burada Cumhurbaş-kan'ları bile eleştirilebiliniyor. MAHKEME-DEN KARAR O YÖNDE ÇIKTI. Bizdenhatırlatması… Bir sonraki sayıda buluşmak dileği ile hoşçakalın.

ÇİÇEK PASAJI

[email protected]

Satılık fond de commerceStrasbourg Schiltigheim’da, şu an alimentation olarakçalışan 90 m2’lik işler durumdaki, müşterisi hazırdükkân, sağlık nediniyle satılıktır.Tel: 03 88 33 69 80

SATILIK PMU-BAR CARRE D’ASFond de commerce60 personnes + terrasse bon emplacement. Bonne clientèle+ Avec un bon chiffre d’affaire. Fond de commerce pouvantêtre développer en rajoutant un commerce en plus commerestaurant ou autre activité.Adres : 4 place d’Avrinsart 88000 EpinalPour plus d’information appeler au 06 89 63 60 73

Satılık fond de commerceStrasbourg’ta, 67, route de Général de Gaulle 67300Schiltigheim adresindeki Delice Döner devren satılıktır.Müşterisi hazır, işlek yerde, 20 kişilik mekan tümmalzemesiyle satılıktır.Tel: 03 88 62 96 02 / 06 32 50 16 24

SATILIK FOND DE COMMERCE SCHILTIGHEIM 3 ÉPIS 60m² + 15m² İyi konumda, park problemi yok, çalışırvaziyette, bütün ekimpanı ile beraber satılıktır. (Bütün aktivitelere uygun, restaurant dahil) Tel: 06 62 44 68 66

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI"İNNALİLLAHİ Ve İNNA iLEYHİ RACİUN"Mutlaka her canlı ölümü tadacak ve ait olduğu yeredönecekOSMAN, İSMET, YAHYA, CEVDET, ŞAKİRE veKADİRİYE'nin Muhterem Kardeşleri, Hakkı SÜNBÜL Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Yüce ALLAH’tan rahmet, geride kalanyakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.Hasan Karakaya

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:48 Page 10

Page 11: Objektif Gazetesi Nisan

11

Mehin Shamkhalova

Her bir toplumun kendine has gelenek-leri, adetleri ve bayramları vardır.Zaman geçtikçe bu bayramların bazı-ları halkın hafızasından siliniyor, unu-tuluyor. Tabii ki, öyle bayramlar davardır ki yılların denemesinden geçiyorve bu günümüze kadar gelip bizimsevdiğimiz bayramlardan oluyor.Ben size doğup büyüdüğüm Azerbay-can’da her yıl Mart ayında geçirilen“Novruz” bayramından bahsetmek isti-yorum.Aslında bu bayram yalnız Azerbay-can’da değil, Afganistan, İran, Türkme-nistan, Tacikistan, Özbekistan vebirçok doğu ülkelerinin kutladığı birbayramdır. Nevruz`un tarihi çok eskizamanlara dayanıyor ve birçok efsan-evi kişilerin adı ile bağlantılı olduğusöyleniyor.Nevruz bayramını yazın gelişi, doğanınuyanması, toprak (ekin) işlerinin baş-laması bahar bayramı gibi geçiriyorlar.Her bir halk bu bayramla alakalı kendiulusal özelliklerine uygun şarkılar,adetler yaratmışlar.“Novruz, Novruz bahara,Açır novruz bahara,Novruz gelir, yaz gelir.Nağme gelir, saz gelir.”Nevruz, Kuzey bölgelerde yazın baş-landığı, gece – gündüz beraberliği gü-nünde geçiriliyor. Mart ayının 20, 21veya 22’sinde bu bayram kutlanıyor.Bayramının inançlarının esasında in-sana, toprağa hayat veren dörd unsurduruyor – Su, Od (ateş), Yel (hava),Toprak. Nevruz bayramı Mart’ın21’inde olsa da bayramı biz 4 haftaönce kutlamaya başlıyoruz. Ve bu dörthaftalık süreye Boz (gri) ay diye isimveriliyor. Ve bu aydaki her Salı günü (Azerice çerşenbe axşamı) – Su çerşen-besi, Od çerşenbesi, Yel çerşenbesi,Torpaq çerşenbesi, kendi adetleri ileher Çarşamba her evde kutlanılıyor. Su çerşenbesi – “ Ezel çerşenbe”,bahar kendi belirtilerini veriyor, dağ-larda buzlar erimeye başlıyor ve nehirsularına karışıyor. Kızlar pınar başın-dan soğuk su getirip evleri temizleyipyüzlerini yıkıyorlar, hastalıklarının bu suile geçip gideceğine inanıyorlar. Top-rak su perçenbesinde ıslanmaya baş-lar.Od çerşenbesi – “Üsgü çerşenbe”, ba-hara doğru güneş kızınır, torpağı ısın-dırır. Bu çarşamba hem de eskiinsanların güneşe, ateşe olan inamın-dan geldiği söyleniliyor. Eskiden insan-lar derdi ki, biz ne kadar ezizlersek,okşarsak toprak, doğa bir o kadar tezcanlanar, ısınar bize mutluluk getirer.Yel çerşenbesi – “Külekli çerşenbe”, buartık sıcak rüzgarların gelişindenhaber verir, ağaçlar, güller rüzgarlaoyanır. Torpaq çerşenbesi – “İlaxır çerşenbe”,son çarşamba. Derler Allah’ımız su ileıslatıı, torpakla ısıttı, rüzgarla oyattı veson perşembe de artık toprak yeni ha-

yata hazır. Ve ekine hazır, tohum sep-mek olur. Bu çarşamba kendi tören,ayin, inançları ve şenlikleri ile en zen-gin perşembe. Fala bakılıyor. Bu kızlararasında en çok sevilmiş adetlerdenbiridir. Her çarşamba mutlaka ateş - tonqalyakılır ve üzerinden hoplanır, bununlada her bir kötülüklerin o ateşde yanıpgideceğine inanarlar. “ Ağırlığım – uğur-luğum tökülsün, odda yanıb kül olsun”,“Yansın alov saçılsın, menim bəxtimaçılsın” – derler. Papaq atma (şapka atmak) ise en çokçocukların sevdiği adet. Evinizin kapısıçalınır ve kapının önünde bir şapka bu-lunursa hiç kimse şaşmaz, bu bir yokyüz kere bile olsa. Ve her defasında oşapkanın içine şekerle, kuru yemişle,tatlıyla doldurmak zorundasınız; bu biradet ve kapıda çoçuklar sizi bekler. Semeni. Baharın gelişinden evvel buğ-day tohumu ıslanır ve yetiştirilir. Hersofrada olur ve bolluk, bereketin sem-bolüdür. Bayram sofrası – her Çarşamba mut-laka bayram sofrası açılır. Herkes bir-birini ziyarete gider. En büyük kutlamabayram sofrası Toprak çarşambası vebayram günü açılır. Herkes birarayagelir, bir evde şekerbura, baklava, şor-qoğal, badambura ... tatlılar yaparlar. “Şəkərbura, Paxlava bəzək verir xon-çaya,Baharın nemətidir elə obaya”Her evden gülüş sesi, güzel kokugeler. Honçalar bezenir, mumlar dü-zülür, 7 çeşit “S” harfiyle başlayan yi-yecek bulunur sofrada, bu da bolluğu,bereketi temsil eder. Yumurtalar boya-nır. Belki de unuttuğum, yazmadığımne kadar şeyler var. Benim en çok sevdiğim “Kosa veKeçel” in gelip şarkı söylemesi, insan-ları eğlendirmesidir.“Ay uyruğu-uyruğu,Saqqalı it quyruğu,Kosam bir oyun eyler,Quzunu qoyun eyler,Yığar bayram xonçası,Her yerde düyün eyler.”Son çarşamba veya Bayram günü birdilek tutar ve komşuların, akrabalarınkapılarını pusarlar. İlk kelime ne duy-san dileğinin olup olmadığını anlarsın.Ve buna göre de çarşamba ve bayramgünü herkes iyi sözler der, iyi konuşur,herkesin dileklerine çatmasına ister.Herkesin mutluluğunu ister. Ben de bu bayramı önemseyen her-

kesin bayramını kutlar, evinde, aile-sinde her zaman mutluluk, saadet arzuederim. Evimizde her zaman güzelsofralar kurulsun, bolluk olsun, bereketolsun. Bütün kötülükler, hastalıklarateşte kül olup gitsin. Novruz Bayramınız Mübarək!!!

(Editörün notu: Yazının güzelliği ve bütünlüğü

bozulmasın diye, yazıdaki özgün Azerice ifa-

delerin büyük çoğunluğuna dokunulmamıştır.)

[email protected]

Birçok dünya halkı yeni yılın gelişini baha-rın gelişiyle kutlar. Doğanın uyanışı, baha-rın gelişini büyük tantanayla geçirir vebuna “Nevruz bayramı” derler. Nevruzunsesi Strasbourg’a bile geldi. Bahar RüzgarıStrasbourg’u da estirdi.

Azeriler17 Mart 2013’te, Palais desCongrès’de Azerilerin orga-nizasyonu ile büyük bayramşöleni oldu. Birçok yakın şe-hirden Azeriler buraya top-lanmış bayramlaşıyor veeğleniyorlardı. İlk konuşmayapıldı, konuklara nevruzbayramın gelenekleri anla-tıldı. Sonra sahneye “Azerbaycan Qarat-ları” dans grubu çıktı, onlar danslarıylaherkesi şaşırtmıştı, gözlerini ayırmadan buküçük çocukların sahnede yaptıkları şovuizliyor ve alkışlamaktan yorulmuyorlardı.Aynı zamanda Mehri Eyvazova’nın şarkı-larının herkesi bir anlık Azerbaycan’a gö-türdüğünü düşünüyorum.

Şarkılar, danslar herkesi eğlendirmiş, çok-tan beri buluşmayan arkadaşlar sohbetediyor, birçok konuklara Azeri gelenekle-rini anlatıyordular. Saat yarıma kadardevam eden müzik şöleninden sonra sof-ralar kuruldu ve birbirinden leziz Azerbay-can yemeklerini,tatlılarını herkestadabildi. Aşın(pilav) kokusuherkesi hayranetmiş, şekerbu-raların nakışı isegöz kamaştırı-yordu.

İranlılarBaharın gelişini başka bir yerde de göre-bileriz: Strasbourg’ta, Quinzaine Culturelleİranienne.Mart’ın 11’inden 24’üne kadar birçok yerdeİran kültürüne ait gösteriler, sergiler, müzikşöleni, sinema seansları verildi. Mart’ın 11’inde ben de “salle del’Aubette”te, saat 18’de açılıştaydım. İlk

önce çağdaş sanat sergisi oldu, buradaSaba Niknam, Zahra Nabavi, Golnaz Beh-rouznia, Noemi Kukielczynski’nin el işlerivardı. Herkes tarafından bu sanatlar büyükmerakla izleniliyor ve onunla ilgili konuşu-luyordu. Gelen konukların yüzünden İran

kültürüne olan merak seziliyordu.Bir saate yakın devam eden sergidensonra Simine Hassaneyn açılış konuşma-sını yaparak herkesi selamladı ve Quin-zaine Culturelle İranienne’in ayın 24’ünekadar olacak gösterileri küçük anons şek-linde tanıttı. Sonra Nevruz bayramı ile ilgilikonuşmalar yapıldı ve herkesi 12 Mart’ta

Salle du Baggersee’deki Fetedu feu’ye davet ettiler. Bundan sonra DAİDAL gru-

bun trip - hop, caz ve gele-neksel İran müziğibirleşmesinden olan güzel birkonseri oldu. Tar sanatçısıSonia Kellishadi ve zarboyuncusu CamilleEmaille`nin müziğini herkesgözlerini kırpmadan dinliyorve yoğun bir iş gününün stre-sini atıyorlardı. Aynı zamanda

insanlara İran geleneksel yemeklerindentatmak imkânı veriliyordu.DAİDAL grubundan sonra sahneye AstralKalbod grubu çıktı. Elektro ve Metal rockmüziğiyle beraber sahnede video gösteriside vardı. İlk nesil bu gösteriyi merakla iz-

lemeseler de,gençler müzikşölenini be-ğendi.

SonuçBaharın gelişiStrasbourg’dakendini yete-rince gösterdi.

Artık Fransız kültürü de Nevruz bayra-mıyla tanışıyordu. Azerilerin de , İranlılarında yaptıkları bu törenlerde yeterincebaşka milletlerden olan konuklar vardı veherkes büyük merakla bu ülkelerin tarihi,gelenekleri, sanatları, müziklerine ilgi gös-teriyordu.Ben bu teşebbüsü ayakta alkışlıyorum.Nerede olursan ol, hangi zamanda yaşı-

Bayramlar hayatımızın neşesi

Strasbourg’a Bahar GeldiAzeriler ve İranlılar’dan Kutlama

Mehin Şamxalova

yorsan yaşa; kendi dilini , tarihini, bayram-larını, kültürünü, müziğini yaşatmayı, tanıt-mayı, dinletmeyi başarmak gerek. Yılda birkere olsa bile...Ve son olarak da bu baharın gelişiyle, Nev-ruz bayramıyla ilgili herkesin evinde herzaman mutluluk, bolluğun olmasını, baharınaçmasını diliyorum.

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 11

Page 12: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 12

Page 13: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 13

Page 14: Objektif Gazetesi Nisan

14

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 14

Page 15: Objektif Gazetesi Nisan

15

VIP Productions présente A LA DECOUVERTE DES PEUPLES DE L'OMO (3) Les fauves du lac Chamo Après toute cette diversité ethnique etcette violence humaine (que nous nousabstenons de juger) c’est à la violence dumonde animal que nous allons assister.Carsur les rives du lac Chamo, pour leszèbres, le prédateur n’est pas l’homme quipeut les approcher, mais bien les plus groscrocodiles du monde qui les happent parle museau lorsque la soif les tenaille tropet qu’il faut boire. C’est un spectacle incro-yable de voir les zèbres tenaillés par la soifparfois vaciller sur leurs pattes avant d’al-ler boire. NOTE D'INTENTION Entre le sud Soudan, l’Ouganda, le norddu Kenya et les Hauts Plateaux éthiopi-ens, la vallée de l’Omo est un monde àpart très méconnu, même par les ethnolo-gues. Des zones y sont encore quasi-inexplorées et les peuples qui y habitentvivent sous le joug de coutumes étonnan-tes. Or, depuis la découverte de champs pét-roliers dans le Bas Omo, les autorités fé-dérales éthiopiennes construisent desroutes et quadrillent de plus en plus lazone. Le nouveau pont sur l’Omo à Omo-raté va complètement désenclaver lazone. Et permettra dans un ou deux ansde relier cette zone très facilement au sudSoudan et à l’Ouganda. C’est donc peut-être un dernier témoig-nage que la caméra et une équipe peuvent

rapporter de ces peuples et de cet écosys-tème. Rien ne serait pire en effet que devoir disparaître des pans entiers de la ric-hesse de la planète sans même que l’onait eu conscience qu’ils ont existé. Il ne s’agit donc pas d’années ou de sièc-les… mais de mois ! Un peu comme si unbarrage allait engloutir une vallée entière.Certes, on peut avoir des scrupules à s’im-miscer chez des peuples autochtones pré-servés du moindre contact, mais PhilippeFrey est ethnologue professionnel. Il adéjà fréquenté des nomades qui n’avaientjamais vu le moindre occidental. Et Muam-mer Yilmaz possède un matériel discret etperformant afin de rapporter un témoig-nage honnête mais en même temps spec-taculaire, c’est un professionnel

également. Les nouvelles technologiespermettent cette équipe réduite. C’estd’ailleurs étonnant de comparer le nou-veau matériel numérique avec ces peup-les vivant au plus près des milieux naturels! Le budget est déjà bouclé et le voyage sefera d’une manière ou d’une autre. Phi-lippe Frey et Muammer Yilmaz sont despassionnés conscients de l’enjeu. Ils sontprêts à s’engager financièrement et physi-quement dans cette aventure humainemoderne. Peut-être la dernière que peut vivre cecontinent africain… TRAITEMENT ARTISTIQUE La beauté concernera paradoxalementplus les hommes et les femmes que la na-ture.Les Surma sont des grands Noirs nus de

deux mètres. Ils dégagent une impressionévidente de virilité. Les femmes Hammerou Tsamaï ont des traits très fins et pas dutout négroïdes. Le sang rouge sur la peaunoire impressionne beaucoup. Bref,l’Homme Noir est « beau ». Philippe Freyest blond et bronzé. Cela détonne maisc’est notre ethnologue-tintin, certes un peuplus buriné avec un nez cassé et des ci-catrices. Les documentaires animaliers sont parfoislassants, mais la robe moirée des zèbresest étonnante vue de près. Et le corps fu-selé de crocodiles de sept mètres qui na-gent contre une coque plus petite ne laissepersonne indifférent. Les animaux sontdonc là pour renforcer l’hostilité du lieu. Ilest presque sûr que l’on en verra certains

de près sur un tournage de trois semaines.Ils permettront de passer d’un peuple à unautre. On ne suivra pas le fleuve Omo tout letemps mais il s’agit quand même d’unesorte de frontière. Parfois c’est un lien, par-fois un obstacle. Il abrite des îles, des mé-andres, des surprises. Ce n’est pas un

fleuve violent mais c’est souvent le seulpassage possible, un peu comme en Ama-zonie… La nature n’est pas réellement impénét-rable, ce n’est pas une forêt galerie, il s’agitplus d’une brousse sèche. On voit doncassez loin et on peut faire de réelles dé-couvertes sur la flore avec les tribus noma-des qui connaissent bien sûr tout de leurenvironnement. On peut bien sûr utiliserdes gros plans ou de la macro si néces-saire avec les insectes qui pollinisent lesplantes, les termites dans une coupe determitière, etc. Comme on manque parfois de relief, onutilisera les points hauts des corniches dufleuve mais cela ne sera pas suffisant. Par-fois une vision d’altitude peut montrer lesméandres de l’Omo, des troupeaux dezébus en grande quantité ou un village au-tochtone, on utilisera donc une minettemontée sur ballon ou sur hélicoptère radio-commandé. Comme tout le documentaireest en numérique, il n'y aura pas de diffé-rence notable de qualité. On ne peut detoute façon pas envisager de vue d’avionou d’hélicoptère. De même, il est très souhaitable d’avoirune caméra sous marine. Qu’il s’agisse ducorps fuselé d’un crocodile ou du museaud’un zèbre vu de sous le niveau d’eau, onpeut réaliser un certain nombre d’effetsesthétisants et spectaculaires. Pour le son, il n’est pas envisagé de reco-urs à un ingénieur du son car Muammer

Yilmaz maitrise bien le travail d'un techni-cien en extérieur. Il faudra certes enregis-trer des sons séparés en numérique envue du montage mais cela peut être faitn’importe quand : chants d’oiseaux exoti-ques, mugissements des zébus, chutesd’eau, craquements de feu, etc. PhilippeFrey peut bien sûr aider pour les prises deson et pour le transport du matériel. Il ne s'agit pas d'un premier documentaireréalisé, ni pour Philippe, ni pour Muam-mer.Le temps de tournage de trois semainesest relativement long. Les repérages -hor-mis pour les Chaka-ont été nombreux. Lesguides sont très compétents. Et puis, n’oublions pas la beauté naturelledes paysages d’Afrique, ses chatoiementset son atmosphère qui confèreront au filmune magie rare. Regard sans jugement Quoiqu’il en soit, on ne peut juger des pe-uples, les Occidentaux n’étant par ailleurspas à l’abri de reproches. Chez ces derni-ers, les actes sont parfois juste plus teintésd’hypocrisie ou de bonne conscience. Ons’attache à ces peuples authentiques etfiers. Le risque est grand de voir disparaîtreleurs pratiques rituelles. Et puis, les rires,les cajoleries, les jeux et l’amour sont om-niprésents dans leurs vies comme dansles nôtres. La thématique des voies de communica-tion Un pont ultra moderne, construit par la so-ciété Eiffage enjambe l'Omo pour ouvrircette zone au trafic automobile et donc auxéchanges commerciaux et au développe-ment. Quel contraste avec les sentiers debrousse et les pistes épineuses que nousemprunterons à pied pour accéder d'unezone à l'autre. L'expédition sera entière-ment régie par la difficulté à progresserdans cet environnement naturel (et parfoishumain) hostile et pourtant fragile. Toutela problématique de cette aventure tientdans cette opposition entre des routes mo-dernes défrichant violemment ces zonesjusqu'alors inconnues et le rythme lent etdifficile de notre progression dans cet es-pace. C'est dans le risque, les délais allon-gés par les éléments du parcours quenotre rencontre avec ces peuples préser-vés prendra une ampleur magique et sig-nificative : La rapidité du temps présentn'est elle pas aussi le fléau des civilisati-ons? (Fin)

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 15

Page 16: Objektif Gazetesi Nisan

René Mattes parcourt le monde depuisplus de vingt ans pour de nombreux gui-des touristiques. Il a notamment parti-cipé au récent guide réalisé surMulhouse pour les éditions Hachette. Deces périples, il retient des regards, desgestes, des traces d’humanité dans l’im-mensité de la nature. Autant de « Re-gards sur le monde » où la photo révèlequelque chose de l’immatériel et de l’es-prit du monde.

René Mattes est un photographe attac-hant, surprenant et surpris. Attachant parla malice de son regard et la gourman-dise qu'il prend à raconter ces momentsde grâce où tout d'un coup sans forcé-ment s'en rendre compte. Il parvient àcapter dans son objectif un regard, ungeste, une simple figure qui en dit pluslong sur l'humanité que tous les traitésde philosophie. Il y a quelque chose defondamentalement beau dans ces lignesépurées, dans ces silhouettes humainesimmergées dans ces paysages sans ja-mais se perdre dans une nature qui, pourêtre majestueuse n'est jamais écrasante.René Mattes sublime la nature pourmieux mettre en valeur l'humain qui l'ha-bite. Aussi petit soit-il dans l'immensité,c'est l'homme, son labeur, son sourire,qui importent au photographe et qu'il par-vient à nous refléter ici.

Le photographe est surprenant parceque son regard sur le monde nous faitdéplacer notre propre regard par de sub-tils jeux de perspectives, de reflets, decourbes qui se déplacent ou s'emmêlentcomme cette tempête de sable qui sejoue d'un gratte-ciel de Dubaï. Il estquestion de toujours ramener l'humain àsa place, dans une forme de jeu commecet enfant souriant au pied de la statuede la Liberté, voire dans la conquête unpeu vaine comme ce marcheur à côtéd'un panneau du désert australien.

Surpris, René Mattes l'est aussi par sespropres photos. S'il est bien sûr à la po-inte de la technique photographique, ilest d'une vraie humilité lorsqu'il recon-naît la part de chance, d'alchimie ou en-core de poésie qui va faire d'une photoautre chose qu'un simple déclic d'un ap-pareil aussi sophistiqué soit-il. Pourquoicette photo mille fois vue de l'Undergro-und londonien au pied de Big Ben nousparle-t-elle ? Est-ce son équilibre ou soncontraste des formes qui nous raconteune histoire ? Et ces moines bouddhistessuspendus sur un pont comme s'ils éta-

ient entre ciel et terre, pourquoi sem-blent-ils être l'image même de l'hommesuspendu entre ici et ailleurs ? Et cettestatue napolitaine ? Fait-elle un salut àl'arc en ciel ou est-ce lui qui la souligne?

Spécialisé dans les guides touristiques,René Mattes a travaillé pour les plusgrands. Il a récemment réalisé les pho-tos du guide Un grand week-end à Mul-house aux éditions Hachette. Il nous livreégalement dans cette exposition son re-gard sur Mulhouse, ses rues et ses quar-tiers où le visiteur peut redécouvrir laville avec un regard neuf. La photo tou-ristique est un genre bien particulier oùil faut à la fois, faire la plus belle photopossible mais aussi parvenir à y insuff-ler autre chose que simplement unangle de prise de vue, pour se démar-quer précisément de la photo simple-ment publicitaire. L'enjeu est deparvenir à restituer quelque chose del'ambiance, de l'esprit d'un lieu de ma-nière à donner envie d'y être, d'y parti-ciper. Et de ce point de vue, le pari deRené Mattes est pleinement réussi, ilnous aura donné l'envie d'aller là oùson regard s'est porté et de rencontrerles regards qu'il a eu la chance de croi-ser et de nous donner à voir.

Une exposition à découvrir tout l’été autemple Saint-Étienne, place de la Réu-nion à Mulhouse jusqu’au 3 septembre,ouverte tous les jours de 10h à 18h saufdimanches ouverte de 13h à 18h (ferme-ture les mardis et jours fériés), entréelibre.

Toutes les photos sont disponibles à lavente au prix de 200€, s'adresser à l'ar-tiste: René Mattes, 24 rue du Château,67610 La Wantzenau, 0388966996, re-

[email protected]

Retrouvez le travail de René Mattes etl'intégralité de ses catalogues sur le site: www.mattesrene.comLe guide Hachette « Un grand week-endà Mulhouse » est disponible à la librairieBisey, place de la Réunion et à l'Officedu Tourisme, à l'Hôtel de Ville.

Saint-Étienne Réunion: 12 rue de laSynagogue, 68100 Mulhouse, 03 89 4658 25;

«Regards sur le monde et sur Mulhouse, René Mattes, photographe»

Un des le plus talentueux pho-tographe-reporter de la régiond’alsace, Mr. René MATTES a eula gentillesse de partager avecles lecteurs du journal Objektifses photos sur la Turquie.Pour débuter, voilà l’incon-tournable Istanbul sous vosyeux avec toutes ses richessestouristiques, culturelles, his-toriques…

Istanbul vu par le grand photographe René MATTES16

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 16

Page 17: Objektif Gazetesi Nisan

Peut-on détecter les mensonges en ob-servant les comportements du menteur? A l’heure où je vous parle aucune tech-nique, aucun être humain, aucune mac-hine ne peut conclure avec certitudeque tel ou telle personne est en train dementir. Cependant, les recherches réa-lisées par la psychologie sociale expé-rimentale permettent désormaisd’observer cette activité humaine fré-quente avec plus de perspicacité. Lesrésultats des études mettent en évi-dence des éléments incontournables àconsidérer lorsque l’on souhaite se faireune idée un peu précise de la sincéritéd’une personne. Ces recherches s’at-tachent notamment aux aspects nonverbaux du comportement des person-nes. Quelle définition peut-on donner dumensonge ? Un menteur est une personne qui a l’in-tention délibérée d’abuser une autrepersonne, sans donner le moindre aver-tissement et sans que la victime lui aitdemandé d’agir ainsi. Le menteur con-naît la vérité. Il a le choix de la dire oupas. Pour quelles raisons ment-on ? Deux types d’attitude nous incitent àmentir. La première est égoïste, la se-conde altruiste. Les mensonges égoïstes : - donner une bonne image de soi (ouprotéger son image aux yeux d’un inter-locuteur) ; - obtenir un avantage ; - éviter une punition (quand on est unenfant), un conflit ou une rupture(quand on est un adulte). Les mensonges altruistes : - ne pas faire de la peine ou faire plaisir. Formes (1), types (2) et nature du men-songe (3) 1) L’on peut choisir de mentir par omis-sion (ne rien dire) ou en falsifiant la réa-lité. 2) Le mensonge peut porter sur desfaits qui ne se sont pas déroulés, sur

des émotions que nous ne ressentonspas, sur des opinions qui ne sont pasles nôtres. 3) Un mensonge peut être anodin oubeaucoup plus compromettant (pourcelui qui le dit comme pour celui qui enest la cible). En savoir plus sur le mensonge En tout premier lieu, il nous faut com-battre un stéréotype tenace sur le com-portement du menteur. Celui-ci auraittendance à buter sur les mots ; à mettredu temps à répondre ; à hésiter ou à ré-pondre trop vite ; à ne pas regarder soninterlocuteur ; à avoir l’air très nerveux.Bref ! Le menteur serait une personnefacile à détecter à partir de ces quel-ques critères. Il n’en est rien ! Si anodinque soit son mensonge, un menteur nesouhaite pas être découvert. Par con-séquent, il s’efforcera de paraître le plus« naturel » possible, c'est-à-dire : sou-riant, calme et il nous regardera dansles yeux. Il adoptera a fortiori ce typed’attitude si son mensonge doit absolu-ment passer parce que l’enjeu pour luiest important.Le mensonge vit étroitement avec deuxcompagnons : l’enjeu et l’émotion La force de l’enjeu (« je dois absolu-ment faire croire à cette personne quece que je dis est la vérité ») déterminerala possibilité pour l’émetteur du men-songe de contrôler avec plus ou moinsde bonheur ses comportements nonverbaux. En effet, mentir implique l’ac-tivation d’émotions et l’apparition à « lasurface » (voix, corps, visage) des ef-fets de ces émotions. Plus l’enjeu estimportant, plus les réactions comporte-mentales risquent d’être visibles et plusle contrôle de ses comportements parl’émetteur sera ardu. Mentir active deux types d’émotions,deux négatives et une positive. Les émotions négatives du mensongesont la peur (peur d’être découvert)et la honte (la culpabilité engendrée parla transgression d’une règle morale). L’émotion positive du mensonge est ledélice de la duperie. L’activation de ces deux types d’émo-tion pourra transparaître dans le com-portement du menteur. Il présentera àla fois des signes de son inquiétude etd’autres du plaisir qu’il prend à nousduper. Ce mélange sera visible sur les

expressions de son visage notamment. Les différences individuelles Chacun d’entre nous a des tics, desmanies comportementales quand il esten colère, quand il a peur, quand il estjoyeux, etc. Connaître ces idiosyncra-sies ou pouvoir comparer un individuquand il dit la vérité et quand il mentaide considérablement à la détectionjuste du mensonge. Les paradoxes du mensonge Cette activité typiquement humaineoffre deux paradoxes intéressants. Le premier paradoxe concerne la per-ception que nous avons des menteurs.Nous l’avons vu, des stéréotypes tena-ces sont attachés à l’attitude supposéedu menteur. Lorsque l’on demande à des cibles po-tentielles comment elles pensent quese comporte un menteur, celles-ci énu-mèrent un certain nombre d’indicateursrévélateurs de nervosité. Lorsque l’ondemande à des individus comment ilsse comportent quand ils mentent, ils nelistent pas ce type d’indicateurs. End’autres termes, nous ne nous compor-terions pas comme nous pensons queles autres se comportent ; ce qui estfaux bien entendu ! Tous les menteursfont attention à ne pas se trahir et, parconséquent, à ne pas adopter les attitu-des stéréotypiques du tricheur. Le second paradoxe concerne le con-trôle que le menteur tentera d’exercersur son comportement non verbal. Lavoix et le visage sont directement reliésaux sièges des émotions dans le cer-veau, et donc difficilement contrôlables.Le langage et le corps ne sont pas enlien direct avec ces mêmes aires céréb-rales et donc, plus facilement contrôlab-les. Or, lorsque nous mentons, nousallons tenter de mettre un frein aux dé-bordements qui peuvent apparaître surce qui est le plus difficilement contrô-lable, notre visage, persuadés à justetitre qu’il va être l’objet de toute l’atten-tion de notre interlocuteur. Pour ce quiest de notre voix, très peu de nos effortsne seront couronnés de succès dans lamesure où son contrôle est extrême-ment difficile. La voix est, par consé-quent, un canal très efficace pourdétecter le mensonge : celle-ci appara-îtra plus haute chez le menteur. Par ail-leurs, le menteur négligera les indices

qui peuvent filtrer de différentes partiesde son corps. Par conséquent, le men-teur devra faire très attention aux exp-ressions de son visage et à sa voixpendant que le détecteur de mensongedevra s’intéresser aux indices corporelsde son interlocuteur. Les rois de la détection du mensonge Trois types d’individus excellent dansl’art de la détection : les agents secrets,les prisonniers et ... les très bons men-teurs. Les agents secrets parce qu’ils sont for-més à cet art délicat et que souventleurs vies dépendent de cette compé-tence professionnelle indispensable.Ce sont des individus qui se fient es-sentiellement aux indices non verbauxpour asseoir leurs jugements. Les prisonniers. Dans une étude, onconstate que la population qui entretientles croyances les plus justes sur la re-lation qui existe entre un comportementdonné et le mensonge, ce sont les pri-sonniers. Ces personnes ne sont quetrès peu sensibles aux stéréotypes etconnaissent la valeur des indicateurs. Ilest clair que les délinquants de tousordres bénéficient d’un bon entraîne-ment à ce sujet ainsi que d’un feedbackadéquat qui leur permet de renforcerleurs connaissances. Pour un criminel,qui croire ou ne pas croire est vital, tantau sein de l’univers carcéral qu’à l’exté-rieur, l’enjeu est considérable. Les excellents menteurs eux aussi sontdes détecteurs efficaces. L’introspec-tion qu’ils pratiquent fréquemment àpropos de leurs propres forfaits leurpermet d’en connaître un peu plus quela moyenne des gens sur ce penchanthumain. Réfléchir à l’attitude qu’ils vontadopter quand ils mentiront leur permetd’être des cibles difficiles à convaincre. En conclusion Si l’on ne peut, avec une certitude ab-solue, déclarer qu’une personne ment,on peut à tout le moins augmenter sen-siblement ses performances de détec-tion correcte. Il faut pour cela tenircompte des éléments non verbaux ducomportement d’un individu, être peusensible aux stéréotypes qu’ont lesgens à propos du comportement desmenteurs et s’entraîner à leur observa-tion.

[email protected]

FADİME DEMİRPsychologue à Strasbourg

Fadime DEMİR5, boulevard du Président

Poincaré67000 Strasbourg

Tél :03.69.73.41.02Mail : [email protected]

Strasbourg Psikoloji Fakültesi mezunuHerkes için: Anksiyete, depresiyon, panik atak, aşırı korku…Terapi uzmanıYaşlılar için: beyin üzerine psikolojik araştırmalar ve test geçirmeler

Çocuklar için : yardım terapisi ve zeka testiÇocuk zeka testi (6-16 yaş arası) :okullarda ve

çocuklarla ilgilenen kuruluşlarla geçerlidirBireysel danışma - Aile danışmaTürkçe ve fransızca konuşuluyorBütün raporlar, testler ve yazılar Fransız kuruluşlarında geçerlidirPsikolog

MADARATMusiques du Moyen-Orient et d’ailleurs

Hassan Abd Alrahman oud voix neyJean-Pierre Rudolph violon kémançé oud

A l’occasion de la sortie de son CD « Mawaraa Ajjoudran » le duoMADARAT se produira :- le jeudi 11 avril à 18h, à la «Galerie Brûlée » 6, rue Brûléeà Strasbourg - le vendredi 12 avril à

20h15, à l’ « Espace Heyer »21, rue de La Wantzenau67620 Hoerdt - le samedi 13 avril à 20h30, àl’ « Orgelstubb » 5, place du7350 Pfaffenhoffen

17

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 17

Page 18: Objektif Gazetesi Nisan

Le Groupe Turquoise propose un prog-ramme original intitulé « Vois ce quel’amour a fait de moi », mettant enscène le grand poète mystique anato-lien du XIIIème siècle, Yunus Emre.

Soi-disant bûcheron et illettré, Yunuss'occupe à de rudes besognes, tout ens'initiant aux premiers rudiments de ladoctrine soufie. Bientôt, sous l'effet del'inspiration mystique, quasi miraculeu-sement, il se met à composer des poè-mes sublimes, dans lesquels il clameson amour pour Dieu et son désird'union avec celui qu'il nomme l'Ami.

Si l’on sait peu de choses sur la vie dece modeste derviche, les légendeselles, fleurissent pour honorer sagrande popularité. Car, en écrivantdans une langue turque authentique etdépouillée des formules ampoulées del'ottoman classique, il sut toucher lecœur de tout un peuple.

Bien qu’autodidacte, il est parvenu àune grande maîtrise de la languecomme en témoigne sa poésie vive,imagée, aux accents brûlants. Il a laissédeux ouvrages: le Diwan (recueil de sesquelques 300 poèmes spirituels) et le

Petit Livre des Conseils.

Le conte choisi pour l’occasion estd’Henry Gougaud (conteur, écrivain,homme de radio). Il peint Yunus commeun infatigable chercheur de vérité etnous invite à nous engager sur le che-min de la sagesse. En alternance avecles textes, les interventions musicalesseront essentiellement des mises enmusique des poèmes de Yunus.

Date: 13 avril 2013 à 20h30 Adresse: Salle du Badhus à Kaysers-berg (68)

A la rencontre du grand poète mystique anatolien Yunus Emre avec le groupe Turquoise

L'U.D.E.E.S appelle à la solidarité avec les étudiants étrangersDe nombreux étudiants étrangers sontactuellement dans une situation difficileà Strasbourg, notamment en raison deproblèmes de titres de séjour. L'Uniondes Etudiants Etrangers de Strasbourgappelle à un rassemblement de soutienle 9 avril à 9h devant la Préfecture deStrasbourg place de la République.

Le 12 février 2013, une proposition de loirelative à l'attractivité universitaire de laFrance de Dominique Gillot a été enre-gistrée au Sénat. Elle propose notam-ment un titre de séjour de plein droit pourplusieurs années (selon le diplôme pré-paré) pour les étudiants étrangers. En at-tendant la concrétisation législative decette initiative, les étudiants étrangers,qui représentent 12 % des étudiants enFrance en 2011, vivent parfois un véri-table parcours du combattant.

Un renouveau récent ...Le quinquennat de Nicolas Sarkozy a étéune période de stigmatisation des popu-lations étrangères vivant en France.Cette situation n’a pas épargné les étudi-ants étrangers. La circulaire Guéant du31 mai 2011 limitait les possibilités des’intégrer en France après ses études.Créé en 2005, Campus France est uneprocédure informatisée qui permet auxétudiants étrangers de candidater dansles universités françaises. C'est aussi lenouveau processus de demande de titrede séjour étudiant pour plus de 30 pays.Géré par des antennes au sein des am-bassades, les différentes démarches dece système coûtent près de 140 € pourchaque étudiant, une somme trop élevéeà débourser pour des étudiants de nom-breux pays. Autre mesure défavorable, ledécret du 6 septembre 2011 a mis enplace un plafond de ressources à justifierde 7680 € par an, et une taxe sur le titrede séjour étudiant coûtant entre 55 et 77€ . Ainsi, le volet financier de la sélectiondes étudiants étrangers est très important

depuis ces mesures. Cela ne contribuepas à l'attractivité de la France : commecela est mentionné dans la proposition deloi Gillot, « notre pays reste encore en re-tard par rapport à ses concurrents di-rects. La France a été reléguée auquatrième rang mondial des pays d’accu-eil des étudiants étrangers, désormaisdevancée par l’Australie », derrière lesEtats-Unis et le Royaume-Uni. Depuis lechangement de gouvernement, on peutcependant observer une évolution, avecl'abrogation de la circulaire Guéant enjuin dernier.

Mais des difficultés subsistentCependant, beaucoup d'étudiants étran-gers restent en difficulté, notamment lorsde la demande de renouvellement du titrede séjour. L'Union des Etudiants Etran-gers de Strasbourg est confrontée à cetype de problème au quotidien : cette as-sociation strasbourgeoise, xénophile etmilitante, oeuvre pour la défense des étu-diants étrangers à Strasbourg depuis safondation en 2001.

Car chaque année, des étudiants doiventredemander un titre de séjour à la Pré-fecture – et, en cas de refus, ils ont expo-sés à l'expulsion. Ce renouvellement dela carte de séjour étudiante dépend del'appréciation par l'autorité préfectoralede plusieurs éléments : de l'assiduité

dans les études et aux examens ; d'uneprogression raisonnable dans le cursusuniversitaire ; enfin, de la cohérence deschangements d'orientation. Ainsi, la Pré-fecture, autorité administrative, est ame-née à juger d'éléments pédagogiques,malgré l'absence de personnels pédago-giques en son sein. Ce renouvellementpeut donc être rejeté en cas d'échec àl'université, mais aussi en cas de dépas-sement du plafond d’heures de travail au-torisées, ou d’une insuffisance deressources financières.

Le 9 avril 2013, un étudiant, parmi plusi-eurs étudiants étrangers ayant actuelle-ment des difficultés de renouvellementde leur titre de séjour, se rendra à un ren-dez-vous au guichet de la Préfecture :Esteban est un ancien étudiant étrangerdiplômé d'un master en STAPS. Il atrouvé un travail en lien avec son do-maine d'études, mais s'est vu refuser

l'obtention d'un titre de séjour salarié. Ilrisque de recevoir une Obligation deQuitter le Territoire français lors de cerendez-vous. La proposition de loi Gillotaffirme à propos de ce genre de situation: « Il n’est […] ni dans l’intérêt des paysd’origine, ni dans le nôtre, de renvoyerchez eux les étrangers dès la fin de leursétudes. Au contraire, c’est après aumoins une première expérience professi-onnelle que ces diplômés pourront, à leurretour chez eux ou à l’international,mettre à profit les compétences acquisesen France et en faire la promotion ».

C'est pour soutenir ces étudiants quel'U.D.E.E.S. appelle à un rassemblementde soutien devant la Préfecture à 9h lemardi 9 avril 2013. Pour contacter l'U.D.E.E.S. : Dilara Hati-poglu, présidente (06.36.72.97.10.) ou àl'adresse mail [email protected]

Attirer des étudiants étrangers en France, c'est aussi attirer de nouveaux talentssur le territoire français. Ils sont un moteur pour la recherche française : 41 % desdoctorants sont étrangers, selon le Ministère de l'Enseignement supérieur et dela Recherche. L'Hexagone tire également un avantage financier important de cesjeunes qui vivent en France (et payent de la TVA et des impôts locaux). Au Ca-nada, les étudiants étrangers injecteraient ainsi à eux seuls plus de 8 milliardsde dollars par an dans l'économie canadienne. «En plus d’avoir des répercussi-ons favorables sur l’économie, les diplômés étrangers sont une excellente sourced’immigrants permanents éventuels», plaide M. Kenney, ministre de l'Immigrationdu Canada. Les étudiants étrangers formés au Canada seraient « […] bien pré-parés à y immigrer, parce qu’ils ont obtenu des titres de compétences canadiens,qu’ils maîtrisent au moins une des deux langues officielles (l’anglais ou le fran-çais) et qu’ils possèdent souvent une expérience de travail canadienne», précisele ministère de l’Immigration canadien. Ce raisonnement rappelle certains casd'étudiants étrangers en France : Marie Curie, qui a obtenu deux Prix Nobel, étaità l'origine venue de Pologne pour suivre des études de sciences en France. L'im-portance des étudiants étrangers pour un pays est d'ailleurs évoquée dans la pro-position de loi Gillot relative à l’attractivité universitaire de la France : « […]l’enseignement supérieur contribue [au] soft power [des Etats], c’est-à-dire à leurpolitique d’influence et à la diffusion de leurs idées, de leur langue, de leur cultureet de leurs valeurs à travers le monde. »

Des étudiants étrangers en or

YAYGIN DAĞITIM AĞI İLEHER ZAMAN

SİZİNLE...

18

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 18

Page 19: Objektif Gazetesi Nisan

LYCEENS D’ALSACE REALISENT LEUR REVE DECOUVRIR İSTANBUL

Unique ville du monde sur deux conti-nents et capitale de trois empires ; Ro-main, Byzantin, Ottoman. Découvrir leslieux historiques et mieux connaître laculture d’origine pour créer des pontsc’est le but fixé par les lycéens. Ils parti-ront durant les vacances scolaires du 16-23 avril.M. BASARAN Ali qui a déjà organisé deplusieurs voyages de découverts avecles jeunes, mais aussi avec les adultes-essentiellement des enseignant- est unvrai guide et connaisseur de double cul-ture et bilingue encadrerai le group desjeune. Par sa profession d’être profes-seur du turc à l’Académie de StrasbourgM. Basaran continue d’ouvrer à « mieuxse connaître pour mieux vivre ensemble».

Nous publions quelques extraitsfaites par ces jeunes qui font par-tie du voyage. Egalement ilsnous ferons échos de leurs voya-ges pour le prochain numérod’Objektif.

VOYAGE d’ISTANBUL Bonjour, je m'appelle Emre et jesuis en première année de DutTechniques de commercialisa-tion à Colmar. J'ai tenu à partici-per à ce voyage car je n'étaisjamais aller auparavant à Istan-bul hormis l’aéroport. Ce voyageme donnera l'occasion, je l'es-père de découvrir le patrimoineculturel et historique de la villed'Istanbul autrefois capitale de grandsempires et de nombreuses civilisations.Cette richesse du patrimoine de la mét-ropole me donne vraiment envie d'aller àce voyage, mais bien sur je n'exclue pasde déguster si possible des plats typique-ment turcs ! Je tiens à remercier Monsieur Ali Basa-ran pour son investissement et son ac-compagnement dans ce voyage qui noustient tous à cœurs. En espérant vousdonner de bonnes nouvelles de ce vo-yage A bientôt.

Emre CAGLAYANLAR Ce voyage à Istanbul, est attendu avecimpatience ! Istanbul étant une ville très

importante, on a tous un minimum deconnaissances à propos de cette ville,magique à nos yeux. Ce voyage nouspermettra de les approfondir aussi biendu point de vue historique que culturel.Etre sur le terrain nous motivera et nousserons plus intéressés car habituelle-ment le professeur fait cours et nous pre-nons des notes dans une salle de classe.L’immersion au sein de la population etau sein de cette ville sera d’autant plusintéressante car en étant sur place nouspourrons nous faire notre propre opinionà l’aide de ce que nous aurons vu. Ce vo-yage sera la preuve qu’on peut appren-dre en s’amusant et en passant du bontemps. Ce sera également l’occasion defaire de nouvelles connaissances car legroupe est formé d’élèves venant de dif-

férents lycées, avec un niveau en turc dif-férent mais avec un même but : mieuxconnaître leur pays."Vildan KOCA

Je veux visiter Istanbul car c’est la plusgrande ville et métropole de la Turquie.Je voudrais visiter la mosquée de SultanAhmet où l’on voie des fenêtres bleus quiont était construit à l’époque de l’empireottoman puis des mosaïques. J’aimeraisaussi visiter le palais de Topkapi parceque c’est ici que les sultans demeura-ient. Mon rêve est de visiter la Tour deLéandre ainsi que la Tour de Galata. Cevoyage va me permettre de découvrirune très grande ville qui est située sur

deux continents en même temps. Quandon me parle de Istanbul je pense tout desuite à la Tour de Léandre car c'est utilisécomme un phare pendant des siècles etmaintenant elle a été transformée en uncafé et un restaurant populaire. Elle aune excellente vue sur l'ancienne capi-tale romaine. Plus les jours passes plus

le stresse aug-mente.Ezgi YILDIRIM

Je veux absolumentvisiter le Palais deDolmabahçe, carc'est le lieu où Mus-tafa Kemal Atatürknotre fondateur à visplusieurs années, jeveux visiter le Bazaraux épices, car c'estle plus vieux et leplus grand marchécouvert d'Istanbulaprès le GrandBazar. Finalement,

je veux visiter la Tour de Galata, car c'estl'un des derniers vestiges de l'enceintegénoise.Sevda GURLER

J'aimerai visitée Istanbul tous d'abordparce-que c'est la plus grande ville de laTurquie et parce-que c'est une ville situéesur deux continent en même temps (Eu-rope et Asie), j'aimerai aussi y aller pourdécouvrir cette magnifique ville parce-que je ne suis jamais allé. Tout d'aborddécouvrir ses magnifiques mosquéescomme la mosquée bleue, la mosquéed’Eyüp Sultan et d'autre encore. Quandon me parle d’ Istanbul je pense tout desuite à L'avenue Istiklal, la Tour de Léan-

dre et à la Tour de Galata sans oublié lePalais de Topkapi bien sûre. Ce voyageva me permettre de réaliser un de mesrêve, et aussi de connaitre d'autre per-sonne. Gülbahar AGIRALAN

Ce voyage est une opportunité pour moide m'enrichir en connaissances culturel-les et d'apprendre de nombreux diversthermes sur les faits historiques de cepays par le billet de visite de musée, demonument etc.Kerim DURDU

Bonjour,je m'appelle Ömer je suis en pre-mière ,et je tien a participer a ce voyaged'Istanbul. Ce voyage d'Istanbul a plusi-eurs points qui m’intéressent. Toutd'abord le fait que nous allions visiter leslieux historique de cette ancienne ville deConstantinople me donne très envie departiciper a ce voyage là.Istanbul est une ville qui possède plusi-eurs lieux culturel et historique qui m'at-tire beaucoup. Comme par exemplel'église Sainte Sophie qui a été trans-formé en une mosquée sous l'ordre desOttomans et bien sûrs encore plusieursque je ne finirai pas à force d'en citer.Deuxièmement le fait entre amis nous fa-vorise ce voyage, car entre amis nouspouvions plus nous amuser que commepar exemple si nous nous déplacions enfamille. Et dernièrement le fait que nousaurions la chance de déguster les platsturc m'intéresse encore plus que les aut-res points. Pour finir je tien a remerciernotre accompagnateur et notre prof de lalangue turc Ali Basaran de nous offrircette chance de participer a un voyagecomme ceci.Ömer TALAS

Le corps médical franco-turcLa réunion du corps médical franco-turcqui a eu lieu au début du mois de marsa permis de conclure à de nombreuseschoses. Tout d’abord, il faut savoir quecette association qui a vu le jour en2008 et qui ne comptait qu’une dizainede membres a vu ses effectifs plus quequadrupler! L’hétéroclisme des mem-bres (médecins libéraux, hospitaliers,

spécialistes ou non, chirurgiens-dentis-tes, pharmaciens, infirmiers etc…) nousa fait comprendre à quel point notrecommunauté commençait à prendre del’ampleur au sein du parc médical fran-çais. De ce fait, cette scène mettant enavant tout ce beau monde (et tenant en-core il y a quelques années de l’utopiepour nos aïeux) était devenue une réa-lité. Mais une association se doit de tenirses objectifs. Le travail produit ce soir-là a été déterminant pour les années àvenir. Une nouvelle direction a étévotée et le Dr Köksal Yeğin, chirurgien-dentiste a été conduit à nouveau à laprésidence. Le souci de l’organisationet le fait de vouloir toujours compter deplus en plus de monde étaient présents,

de même que le projet d’ouvrir une «antenne » dans l’agglomération nancé-enne afin d’élargir le champ d’action as-sociatif.Par ailleurs, et par le fait de laprésence des étudiants en médecine,des liens ont pu être créés entre l’asso-ciation et la Faculté de Médecine deStrasbourg, dans le but de collaborertoujours et encore plus avec ceux quideviendront plus tard notre avenir.Je soulignerai également mon plus pro-fond respect pour ces quelques étudi-ants et internes qui, de manièrebénévole, s’investissent dans la réus-site des franco-turcs (et musulmans) deleur concours d’entrée en médecine,dentaire etc… Je pense notamment àSeyyit Baloğlu, Yunus Can, Fatma Uslu,Yasin Sayın et plein d’autres encore.

Ces étudiants qui donnent de leurtemps libre afin d’élever au plus haut lacommunauté franco-turque, trop sou-vent et trop longtemps laissée sur lebanc de touche participatif, font d’euxun exemple à suivre (et c’est un euphé-misme).Une dynamique a été instaurée. Celan’a pas échappé à la presse sérieusequi était sur place. De ce fait, l’évolutionpositive de cette association se feracrescendo et il n’est pas illusoire qu’elledeviendra à terme reconnu et inconto-urnable sur le plan national.J’espère que nos plus jeunes qui lirontces lignes auront envie de faire partiede cette aventure incroyable. Pour toutequestion concernant l’association, n’hé-sitez pas à me contacter par mail.

Dr.CİHAN BİRCAN

Médecin urgentisteCH Marie-Madeleine FORBACH

[email protected]

19

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 19

Page 20: Objektif Gazetesi Nisan

20

Le restaurant universitaire Pasteur fer-mera ses portes le 12 avril 2013 pourune durée indéterminée. Cette déci-sion suscite de vives contestations.

Les restaurants universitaires propo-sent pour 3,10 € une entrée, un plat,un fromage et un dessert à midi, etparfois aussi le soir et les week-end, àtous les étudiants. Même si le prix esten constante augmentation depuis plu-sieurs années, ces établissementspermettent à de nombreux étudiantsde bénéficier d'un repas équilibré pourun prix raisonnable. Cela permet auxétudiants d'économiser une sommed'argent conséquente en ces temps decrise. Malgré tout, le CROUS a pris ladécision de fermer le restaurant uni-versitaire du Louis Pasteur, une déci-sion qui n'est pas encore définitive.Début octobre 2012, la cafétéria durestaurant universitaire Pasteur a déjàété fermée. Aujourd'hui c'est le restau-rant universitaire dans son intégralitéqui risque la fermeture.

Un restaurant universitaire à mettre ensécuritéUn chiffre de 5 millions d'euros a étéavancé pour les travaux nécessairespour continuer d'ouvrir ce restaurantuniversitaire. Cependant, il ne semble-rait pas reposer sur une étude claire-ment identifiée.Par ailleurs, d'après la direction duCROUS de Strasbourg, les travaux

coûteraient plus cher que les bénéfi-ces que fait le CROUS, du fait d'unefréquentation peu régulière. Une affir-mation qui est contestée par la CGT-Crous : « Il y a une grande hypocrisiede la part de la direction du Crous ! Ilsdisent que le RU Pasteur n’est pas suf-fisamment fréquenté, mais c’est faux !Il y a plus de monde là-bas qu’à PaulAppell, où l’on ne fait que 250 à 300repas pour une capacité de 1 500 pla-ces… Leur seul objectif, c’est de fairedu chiffre, c’est l’équilibre financier !».Après le rassemblement devant leRestau-U en octobre 2012, la mise enplace d'une étude du chiffre exact pourles travaux a été obtenue. Ce qui, ce-pendant, ne permet que de retarder safermeture. Le Crous assure, lui, qu’au-cune décision définitive n’a été prise:«Le restaurant universitaire va fermeravant les vacances d’avril pour fairedes études, une estimation des coûtsdes travaux et rechercher des investis-seurs. Pour cela et par mesure de sé-curité, il était préférable de le fermer.»

Une fermeture contestéeCependant, à cause de sa situationgéographique, la fermeture du restau-rant universitaire Pasteur est sourcede mécontentement. Dans un quartieroù se trouvent de nombreuses coloca-tions et où vivent de nombreux étudi-ants précaires, conserver un repas àtarif social semble important pour plu-

sieurs acteurs. Car ce quartier de mi-xité sociale bénéficie de cette diversitéde fréquentation.

Car le restaurant universitaire Pasteursert plusieurs centaines de repas parjour à des étudiants en médecine, enécole d’architecture, d’infirmières ou àl’ENA. Sa fermeture va conduire lesétudiants de ces sites à devoir se tour-ner vers l'offre privée pour déjeuner.En effet, le RU Pasteur est à plus d'unquart d'heure à pied du restaurant uni-versitaire le plus proche. Ainsi, cesétudiants, n'ayant souvent qu'uneheure de pause pour déjeuner, vontdevoir trouver d'autres solutions aup-rès des restaurateurs privés – et de cefait, ils vont manger moins bien pourplus cher. Martin Bontemps, présidentde l’Unef Strasbourg (Union nationaledes étudiants de France) en octobre2012, affirmait alors:« Si le Crous va au bout de son projetde fermeture, les étudiants seront ob-ligés d’aller aux « points cafétéria »que le Crous compte implanter, parexemple à la fac de médecine. Or là-bas, le sandwich sera à 2,50€, mais cesera insuffisant pour un repas, doncles étudiants prendront des périphéri-ques, desserts, boissons, et la notegrimpera à 4€ ou plus. Ce qui est inac-ceptable, ce n’est pas tant la politiquedu Crous de Strasbourg que la baisse

des dotations de l’État qui pousse leCrous à vouloir faire du chiffre ! ».

Un déjeuner de soutien à la restaura-tion étudiante de proximitéDifférentes associations oeuvrent pourprotester contre la fermeture du RUPasteur, dont l'Association des habi-tants du quartier gare, l'Association dela Petite France, l'Union des EtudiantsEtrangers de Strasbourg, l'UNEFStrasbourg, etc. Elles invitent un ma-ximum de personnes à venir déjeunerle mercredi 10 avril 2013 au restaurantuniversitaire Pasteur pour protestercontre la fermeture de ce lieu de res-tauration étudiante. Affiches et bande-roles sont les bienvenues. Lespersonnes non-étudiantes, qui sontégalement invitées, peuvent mangersur place pour 6, 61 €.*chiffre obtenu en éliminant le biaisstatistique introduit par la récente me-sure de mensualité supplémentaire(échelon 1).

**Calculé sur l’Indice des Prix à laConsommation (IPC) de l’ensembledes ménages (France Métropolitaine +DOM), indice d’ensemble base 2002,mode de prise T.T.C., source INSEE.L’inflation de 2002 à 2011 est corres-pond à une hausse de +16,95%.

Étudiants strasbourgeois: alimentation en danger

La politique de restauration des C.R.O.U.S. en questionLe principe du restaurant universitaire est de proposer un repas complet et équi-libré aux étudiants, pour un prix modéré. La différence entre le coût réel du repas(autour de 5 ou 6 euros) et le prix payé par l'étudiant est couvert par une sub-vention de l'Etat. Ce soutien financier a pour but de favoriser une alimentationde qualité pour les étudiants, qui vivent souvent dans des situations précaires.Cependant, depuis 10 ans, le prix d'un repas au restaurant universitaire ne cessed'augmenter : entre 2002 et 2013, il a augmenté de 22 %. Cette augmentationest supérieure à l'inflation : en effet, le seul effet de l’inflation depuis 2002 auraitamené le prix du ticket RU à 2,92€ seulement **. Or de 2002 à 2013, les boursessur critères sociaux de l'enseignement supérieur versées mensuellement n'ontaugmenté que de 14 %*.Ces augmentations répétées de ces dernières annéessont dangereuse pour la pérennité de la restauration sociale du CROUS : lesaugmentations sont souvent suivie de périodes de baisse de fréquentation, letarif se rapprochant de plus en plus des tarifs de la petite restauration privée.Ces augmentations mettent également en question le développement des café-térias CROUS, qui ne bénéficient pas de la subvention de l'Etat. Elles sont pluslucratives : elles proposent des sandwichs, dessserts et salades, le tout pour unticket moyen de 4,50€ à 6€, contre 3,10€ au restaurant universitaire. Elles sontcependant de fait en concurrence avec la restauration universitaire traditionnelle.

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 20

Page 21: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 21

Page 22: Objektif Gazetesi Nisan

22

STRASBOURG ve SELESTAT şubele-rinden organize tur, uçak bileti ve ha-vaalanı transfer hizmetleri veren İZMİRVOYAGES, yeni bir organizasyonadaha imza attı. Bölgemizde samimi, disiplinli çalışmasıve uygun fiyatları ile tanınan İZMİR VO-YAGES,bir o kadar da önemli etkinliklere verdiğidestek ile biliniyor. Bu duruşuna devameden acenta, bir önemli projeye dahakatılım sağlıyor."Asıl amacımız Türkiye’mizi her açıdanFransızlar’a tanıtmaktır" diyen Hüseyin

Koca, İstanbul’da 17 Kasım 2013 tari-hinde yapılacak olan ve her yıl düzenle-nen "AVRASYA MARATONU"na uçak,transfer ve otelli bir paket oluşturdukla-rını,ilk grubun yerlerini de onayladıkla-rını duyurdu.İlk grubun Sélestat ve çevresinde yaşa-yan, bir spor derneğine üye 44 Fransızsporcudan oluştuğunu belirten Koca,geziye katılacak bütün grup ve kişilereaçık olduklarını, ne kadar katılım olursao kadar memnun olacaklarını belirtti."Programı oluştururken gezi ve tanıtımgünlerini daha uzun bir süreye yaymaya

özen gösterdik"diyen Koca, prog-ramın içeriğini şuşekilde açıkladı:- 14 Kasım İstan-bul’a uçuş, - 15/16 Kasım İs-tanbul’un turistik yerlerini ziyaret,- 17 Kasım maraton koşusu, - 18 Kasım’da da geri dönüş.Katılımın daha da çoğalması için çabagösteren acenta, bütün sporcuları buanlamlı etkinliğe davet ediyor.Katılım bilgilerini direkt Sélestat ya da

Strasbourg şubesinden alabilirsiniz.

( IZMIR VOYAGES / 5 Rte de Colmar67600 SELESTAT, Tel: 09 81 35 01 36/ 21 Bld de Nancy 67000 STRASBO-URG, Tel: 03 88 16 29 58)

Strasbourg’ta, 22 Mart 2013 tarihinde,DİTİB ve UNEFT’li işadamlarının deste-ğiyle hazırlanan, organizatörlüğünü HalilTÜRKMEN in yaptıığı Doğu-Batı Buluş-maları konferansı düzenlendi. Strasbourg Başkonsolosu Serdar CEN-GİZ ile Lyon Başkonsolosluğu’ndan DinAtaşesi Hüseyin Avni BODEN'in de ara-larında olduğu seçkin bir davetliler top-luluğu bu konferansta yerini aldı. Strasbourg Din Ataşesi Prof Dr FazlıArabacı, ev sahibi olarak gelen misafir-lerine bir selamlama konuşması yapanProf Dr Fazlı Arabacı, “Medeniyetler Bu-luşması Konferansı, Strasbourg Başkon-solosluğu ve Strasbourg Din hizmetleriAtaşeliği nezdinde ilki Lyon kentinde,ikincisi de Strasbourg’ta olmak üzeredevam etmektedir. Bugün bu sayedememleketimizin hem ekonomik açıdanhem de siyasi açıdan neler gelmiş ba-şına, onları bir bir öğreneceğiz” dedi. Konferansa konuşmacı olarak davet edi-len Aksaray Üniversitesi rektörü, ekono-mist Prof Dr Mustafa ACAR, dünyaekonomisi ve Türkiye’nin dünyadaki yerikonulu bir sunum yaptı. Prof Dr Abdul-lah Topçuoğlu ise Türkiye'nin toplumsalyapısı üzerinde durarak, toplumlar nasılidare ediliyor, kimler idare etmişler ko-nusunda bilgiler vererek gelen dinleyici-lerden takdir topladı. Daha sonra söz alan organizatör HalilTÜRKMEN ise, konuşmasına Sezai Ka-rakoç’un “Ey sevgili En sevgili” şiiriylegiriş yaparak, bu konferansın amacınınözetle toplumumuzda neler olup bitiğinivatandan uzak gurbette yaşayan vatan-daşlarımızla paylaşmak olduğunu belir-terek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Değerlikatılımcılar, Türkiye islam kültürüyle de-mokrasinin birarada yaşayabileceğinigösteren bir ülkedir. Bu sebepledir kimilletimiz yüzyıllardır çatışma değil barı-şın simgesi haline gelmiştir. Bizi bizyapan diğer milletlerden farkımız, tartı-şılmaz maneviyatımızdır, sarsılmaz kar-deşlik bağımız ve engin hoşgörümüzdür.Din, dil, ırk, mezhep farklılıklarımızdanbizi koparamayanlar bundan sonra dakoparamayacaklardır. Medeniyet buluş-maları asırlar boyu farklılıklara tahammülgösterip ötekileştirmemenin adıdır. Me-deniyet buluşmaları tarih boyunca sayı-sız medeniyet kurmuş asil milletimizinsevgi, kardeşlik ve hoşgörüsünün sizle-rin aracılığı ile tüm dünyaya yaymanın

adıdır. Medeniyet buluşmaları önyargı-lardan uzak bir şekilde tüm önyargılar-dan kurtulup sadece yaratılanıyaratandan ötürü sevmenin adıdır. Me-deniyet buluşmaları eline beline dilinesahip olabilmemin adıdır. Medeniyet bu-luşmaları halka hizmet Hakka hizmet aş-kıyla yanabilmenin adıdır. Medeniyet

buluşmaları yalan söylemeyi, emaneteihanet etmeyi, verdiği sözde durmamayımen eden sevgililer sevgilisi Hz Muham-med sav Efendimizin yolunda yürüyebil-menin adıdır.”Prof Dr Mustafa Acar da Türkiye’ninnasıl bu hale geldiğini, bir gecede ban-kalardan soyulan milyarlarca dolarınekonomiyi nasıl zor duruma soktuğunu,Cumhuriyet döneminde altmış birinci hü-kümetin kurulmasıyla doksan yılda orta-lama hükümetlerin ömrünün kısaolduğunu, bunun da ekonomi yöneti-minde başarısızlığın göstergesi oldu-ğunu anlamak gerekir dedi. Her on yılda

yapılan darbelerde bankalar boşaltılıpmilyarlarca doların nasıl buharlaştırıldı-ğını günümüzde görmekteyiz, istikrar yo-lunda hükümetlerin büyük önemlerivardır, son on yılda AK Parti iktidarıylaekonomide bir ivme kazanılmıştır ve ge-lecek on yıl veya yirmi yıl içerisinde Av-rupa’nın ikinci veya üçüncü büyük

ekonomisi haline gelecek, şu an itibarıile dünyanın on altıncı veya on yedinciekonomisiyiz, bu dahi dünyada iki yüzülkenin olduğunu düşünecek olursanızbizim açımızdan dahi iyi görülmektedir. Daha sonra arkanızda sizlere sahipçıkan bir iktidar ve hükümet var, memle-ketimizle bağlarınızı koparmayınız, der-nekleşmede biraraya geliniz,çocuklarınızı mutlaka ama mutlaka oku-tunuz, bir dil biliyor isen iz bir daha öğ-renin diyerek Rahmi Eyüboğlu’nun şiiriniokudu. Prof Dr Abdullah Topçuoğlu da Tür-kiye’nin yapısını Osmanlı’dan başlaya-

rak ihtilallerin kaynağının nereye dayan-dığını devlet dairelerinde kimlerin sözsahibi olduklarını, yani Hırıtasyas efen-dileri, Haim Naum efendileri, Mithat Pa-şaları, Lawrencelerin nasıl üretildiğini,Lozan’da halifeliğin hangi pazarlıklarlakaldırıldığını, Mohiz Kohenlerin Abdülha-mit’i nasıl tahttan indirdiklerini, 1854’te

alınan ilk borcun nasıl ve ne zamanödendiğini, İMF’den alınan borç parala-rın ne kadarını devlete ne kadarını İstan-bul’un elit tabakalarına nasıldevredildiğini, 80 ihtilalinden sonraTIME dergisinin kapak yaparak seksenihtilalinden sonra dünyanın en zengingeneralinin kim olduğun bir bir ortayakoydu. Bu ihtilallerin kaynağının 1800’lüyıllardan ilham alınarak devam ettğini,Encüman-i Daniş olarak ilk derin devle-tin nasıl kurulduğunu katılımcılarla pay-laşarak, geçmişi bilmeden geleceğesahip çıkılamayacağını anlatmaya ça-lıştı.

Strasbourg’ta DOĞU-BATI BuluşmalarıHaber-foto: Hasan KARAKAYA

IZMIR VOYAGES’DAN AVRASYA MARATONU’NA ORGANİZASYON

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 22

Page 23: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 23

Page 24: Objektif Gazetesi Nisan

24

SUAT SARAYDEMİR

[email protected]

Millî Takımın Yaptığı!Sayın okuyucularım, nasıl desem, nasıl anlatsam, içim şuan karmakarışık! Bir yandan ay yıldızlı bayrağı futbolun ül-kesinde, Brezilya’da göremeyeceğim için öyle üzgünüm ki!!!Ama olacağı buydu, başından belliydi böyle bir sistemin,idarenin, yöntemin, oyunun bir yere varamayacağı... Buarada bildiğiniz gibi sevdalı olduğum takımım ilk defa tari-hinde bu kadar kümeye yaklaştı ve tehlike bölgesinden çık-makta zorlanıyor, içim parçalanıyor inanın... Ama öteyandan, moralleniyorum G.saray ve F.bahçe’nin Avru-pa’daki başarılaıindan dolayı. Gerçekten özlemiştik bu tab-loyu, inşallah devamı gelir. Haydi aslanlar, haydi sarıkanarya!!! Biliyorsunuz, bu sene U20 dünya şampiyonası Türkiye’deolacak ve ülkemiz şu an tam hazır halde. Bu organizasyonaev sahipliği yapacak ülkemiz, aynı zamanda 2020 yaz olim-piyatları için bir prova yapmış olacak. Tabii ki şu an adayızsadece, ama ciddi bir adayız. Ve olimpiyatların dünyanın engüzel şehrinde olmasından daha doğal ne var ki? İki kıta(Avrupa ve Asya) bir şehir, bu dünyada başka bir yerde yok!İnşallah diyelim. Şimdi geçen ay başladığımız şampiyon klüplerimizin kısacatarihine devam edelim. Bugün FENERBAHÇE...1907’de, İstanbul'un Kadıköy semtinde, Nurizade Ziya Son-gülen, Şevkipaşazade Ayetullah ve Samipaşazade NecipOkaner tarafından, gizlice kurulur. Zira Padişah II. Abdül-hamit'in baskı rejimi, Türk gençleri için, değil klüp kurmak,İngiliz ailelerin oynadıkları futbol bile yasaktır. Çünkü sporyapmak amacıyla da olsa, Türk gençlerin biraraya gelmesi,rejim için çok sakıncalı görülmektedir. Kuruluş toplantısında,Nurizade Ziya Songülen Bey ilk başkan seçilir. F.bahçeSpor Klübü'nün kurucuları, amblem olarak adını aldıklarıF.bahçe burnundaki feneri, renk olarak da F.bahçe yarış-masındaki papatyaların sarı-beyazını seçerler. Klüp logosu,1910 yılında, futbol takımında sol açık oynamakta olanTopuz Hikmet tarafından çizilecek, renkleri ise sarı-laciverteçevrilecektir.Kazanılan ana kupalar:Lig şampiyonluğu: 1959; 1960-1961; 1963-1964; 1964-1965; 1967-1968; 1969-1970; 1973-1974; 1974-1975;1977-1978; 1982-1983; 1984-1985; 1988-1989; 1995-1996; 2000-2001; 2003-2004; 2004-2005; 2006-2007 ( 17kez).Türkiye Kupası: 1967-1968; 1973-1974; 1978-1979; 1982-1983; 2011-2012 (5 kez).Fenerbahçe'nin efsane oyuncularından bazıları: Aykut Ko-caman, Cemil Turan, Can Bartu, Ziya Şengül, Lefter Küçü-kandonyadis, Oğuz Çetin, Rıdvan Dilmen, Okocha, VanHoojdonk, Boliç, Alex de Souza, Uche, Höghk vs vs vs...Hosçakalın...

FOOTBALLJECTIFBonjour!Chère lecteur, pour cette première, je vais évoquer quel-ques sujets de Foot actuel.En ligue 1, le Paris Saint Germain continue sa marche enavant et compte bien être champion cette saison. En ligue des champions, les affiches des 1/4 de finale sont:PSG- BARCELONE, MALAGA-PORTO, REAL MADRID-GALATASARAY, BAYERN MUNICH-JUVENTUS. De trèsbeau match en perspective, notamment le PSG qui pourraconstater son vrai niveau face aux meilleurs du monde ac-tuellement, les catalans du Barça.L'équipe de France s'est incliné contre les champions d'Eu-rope et champions du monde l'Espagne 0-1. Les barragesse profilent pour les bleus mais ce n'est pas encore fini, ilen reste encore 3 matchs.Le championnat du monde des moins de 20 ans va se dé-rouler en Turquie à partir de juin et la France sera de la par-tie dans le groupe A avec l'Espagne, les Etats-Unis et unpays d'Afrique qui n'est pas encore défini. Je vous dis à bientôt.....

FUTBOLJEKTİF FARUK BEYAZ

[email protected]

Millî Takım ve Avrupa’da Mücadele Eden Takımlarımız

Milli futbol takımımız, 2014 Dünya Ku-pası’na gitmenin vizesini kaçırdı gibigeldi bana. Andorra maçıyla umutlan-dık ancak Macarlar’a karşı üstün olma-mıza rağmen istediğimiz sonucualamadık; yazık, halbuki ülke olarakçok ihtiyacımız vardı 2014 Dünya Ku-pası’na katılmaya. Olmadı demeyece-ğim çünkü kendi göbeğimizi kendimizinkesmesi lazımdı. Dünya Kupası’na katılamayan bir Millitakımın Avrupa’da da başarısı zor olur.Kısmetse Euro 2016’ya hazırlık yapa-rız; sonuçta Fransa’da olacak.Milli takımı bir tarafa bırakarak, Şampi-yonlar Ligi’nde mücadele eden Galata-saray, dünyaca ünlü, yıldızlar topluluğuolan Real Madrit’le eşleşti, ona baka-lım.Çokları Galatasaray’ın bu turdan çık-ması zor gözüyle bakıyor ama nedenolmasın? Cimbom’un Madrit’deki maçafırtına gibi başlaması lazım, sonuçtaMadrit çok hızlı kontratağa çıkan birtakım. G.Saray sadece defansı düşü-nürse sıkıntı yaşayabilir, kanatların arıgibi işlemesi lazım. Futbolda ya cesa-retli olup rakibine gözdağı verirsin,adam gibi çatır çatır oynarsın oyununuya da kaderim dersin kenara çekilip iz-lersin elin stratejisini.Abartılacak kadar değil Madrit klübü,küçümsemiyorum da ama futbol sakin,cool, disiplinli olduktan sonra her şeykendiliğinden gelir. Ama yok Berna-be’da maceraya dalarsan, keserler ce-zayı sana. Ben güveniyorum, sayın Terim kendipatlamaya hazır bomba gibi, sağı solubelli olmaz, bakmışşın Madrit’i de devi-rirler. Adam sonuçta başarı abidesi;yolun açık olsun Fatih Hoca, sallayıverBernabeu’yu, yaşat bize hayatımızdayaşamadığımız final sevincini.Gelelim Fenerbahçe’ye… Onlar da Uefa’da İtalyan klübü La-zio’yla eşleştiler; Sarı kanaryaların buturdan rahat geçmesi lazım, elindekikadroyu iyi kullanırsa Aykut Kocaman,Fener elini kolunu sallaya sallaya turatlar.Lazio klübü eski performasından birazuzaklaşmış durumda, bu kurada enşanslısı Fenerbahçe gibi geldi bana;sonuçta eski günlerini arayan Lazio ilemücadele edecek. Ben hep söylerim, öyle maçlar var kitaktik analizi gerekmez, çıkarsın sa-haya oynarsın oyununu, adam gibioynar adam gibi zafere ulaşırsın. En iyidefans topla oynamaktır; rakibinin bek-lemeyeceksin senin üstüne gelmesini,sen gideceksin üstlerine, oyunun heralanında oyunu kontrol edeceksin,baskı oluşturacaksın, rakibi hatalarazorlayacaksın, ancak böylelikle istedi-ğin sonuçlari alırsın..Haydi Cimbom, haydi Sarı kanarya;çıkın bir üst tura, çifte zafer yaşatın biz-lere…

TÜRKİYE’DE NELER OLUYORSon 10 yıldır Türkiye’de gündem hep dinamikti ve bu di-namizm halen devam ediyor ve durulacağa da benzemi-yor.Kolay değil yaklaşık 1 asırdır süregelen paradigmalar de-ğişiyor Türkiye’de. İnsanların dinleri ve dilleri itibarıyla farklı olmalarından do-layı uğradıkları haksızlıklar ve baskılar eleştiriliyor.30 yıldır süren savaşın nasıl sona erdirileceği konuşulu-yor. Başta savaşan taraflar ve onların en yetkili kesimle-rince anlaşmalar; Türkiye kamuoyu önünde ve şeffaf birşekilde açıklanıyor.Türkiye tarihinde ilk defa sivil bir anayasa yapılmaya ça-lışılıyor.Türkiye’de yaşayan farklı etnisitelere sahip halkların eşit-liği nasıl sağlanır; bunlar konuşuluyor.Yani Türkiye her anlamda kabuk değiştirmeye çalışıyor,21.nci yüzyıl değerlerine uygun bir ülke olmaya çalışıyor.30 yıldır süren savaşın sona erme ihtimali dahi söylemlerideğiştirmeye başladı. Negatif ve düşmanca sözler yeriniolumlu, birbirine karşı saygılı ve anlayışlı söylemlere bıra-kır hale geldi.Yol kazalarına uğramaz da ‘’barış süreci’’ başarıya ula-şırsa, toplumsal barış Türkiye’deki tüm yurttaşlar içindaha önce karşılaşmadıkları, yaşama şansı bulamadıklarıolumlu hayat pratiklerine kavuşmaları demek. Gençlerindağda ya da askerde ölmemeleri, annelerin babaların ev-latlarının yaşamları ile ilgili endişelerinin yerini gece rahatuyumalarının alması. Dahası şu anda hayal edemediğimizbirçok güzel hayat pratikleri…Türkiye yıllardır savaşı finanse etmek için çok ciddi para-lar harcadı Güneydoğu’ya. Bu paraların ekonomiye katkıamaçlı projelerde kullanılması durumunda işsizliğe olumlukatkılarını bir düşünün. Ekonomide iyileşmeler ayrıca çar-pan etkisiyle çok daha hızlı bir şekilde gelişecektir. ‘’Barış Sürecinin’’ uygulanmaya başlanması; silahların bı-rakılmasının ilanı uluslararası arenada da hemen yankısınıbuldu. Avrupa Birliği ile ilişkiler daha olumlu bir kanala ak-maya başladı. Hem Türkiye cephesinden hem de AvrupaBirliği cephesinden olumlu açıklamalar birbirini takip edi-yor. İsrail Mavi Marmara ile ilgili olarak Türkiye’den özürdiledi…Orta ve uzun vadede Ortadoğu ülkeleri ve halkları açısın-dan da, içerideki savaşı bitirmiş, farklılıkları ile birlikte kay-naşmış bir Türkiye çok olumlu olarak algılanacak vekomşuları ile sosyal ve kültürel alanlarda çok elverişli po-tansiyeller yakalayacaktır.Arap baharı ile şu anda Ortadoğu ülkelerinde taşlar ye-rinden oynamış durumda. Demokrasi geleneği hiç olma-yan bu ülkeler sorunlarını çözme açısından çok zayıfpratiklere sahipler. Demokratik süreçler açısından Türkiyebirçok eksikliklerine rağmen bu ülkelerden çok ileridedir.‘’Barış Süreci’’nin başarısı ise demokrasinin olmazsaolmaz koşuludur. Barış Süreci Türkiye’nin demokrasi pra-tiği açısından muazzam bir süreci öngörmektedir. Doğu ve batı arasında köprü olma özelliğine sahip Türki-ye’nin bu işlevini somut olarak yerine getireceği bir imkângündemdedir. Barış Süreci ile birlikte Avrupa Birliği sü-recinin ilerlemesiyle batıdan doğuya tüm olumlu demok-rasi deneyimlerini aktarabilecek bir Türkiye var şimdi.Tüm toplumsal yapısı, devlet sistemi, kültürel algısıylabambaşka bir Türkiye’ye doğru hızla evrileceğiz . Kolayolmayacak ama iyi şeyler olacak. Türkiye toplumu zatenbunları istediği için bu süreçleri yaşıyoruz. Toplum şuanda var olan kurumların dayattığı baskıcı ve dayatmacıilişkilerden çok daha ileri kurumlar ve hayatın gerçeklerinedaha uygun kurumsallaşmaları talep etmektedir. Bu ta-leplerin karşısında durmak akıntıya karşı kürek çekmekleeşdeğerdir.

İ[email protected]

İBRAHİM ACAR

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:49 Page 24

Page 25: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 25

Page 26: Objektif Gazetesi Nisan

26

Psikolog Erdinç Üstündağ Kitabını Anlatıyor...(2)Avrupa Psikoloji Merkezi’nin kurucusu, psikolojik danış-man ve kişisel gelişim uzmanı Erdinç Üstündağ, ilk ki-tabı olan “Aradığım Kitap İşte Bu”yu ve yazılış öyküsünüObjektif Gazete okuyucuları için anlatmaya devam edi-yor.İnsanlar bu kitabı neden okumalılar?Aradıkları her şeyi, psikolojik ve sosyolojik olarak A’danZ’ye bulabilecekler çünkü okuyanlar; hiçbir zaman içinkendilerinin kaybetmeyeceği bir anahtar olacaktır bukitap onlara...

Kitaba gösterilen tepkilerBizim her konuda gerçekçi olduğumuzu biliyorsunuz;bu söyleşiyi sizlerle yaptığmız şu günde, eserin piya-saya çıkmasının üzerinden henüz 17-18 gün geçmişdurumdadır, fakat kitabın satışları gerçekten de çok çokiyi vaziyette seyrediyor. Şunu da belirtmek istiyorum, zaten konferansımıza vebüromuza gelenler de şahittir, ben şahsen kitabı satışınıyapmıyorum, herkese hediye ediyorum; yani benim sa-tışla bir bağlantım yok, o işe ben bakmıyorum.Beni ilgilendiren işin parasal boyutu değil, eserin yayın-lanması, okunması ve faydalı olmasıdır. Bu kitap yurt dı-şında bir ilk’tir; yurt dışındaki bir Türk’ün,bilimsel-psikolojik alanda bir eser çıkarmasının öncüsüolmuş durumdayız. Bu bağlamda çok anlamlı bir kitaptırbu; samimi olarak ifade edeceksem, çok değerli bulu-yorum bu eseri. Bunun sayfalarını incitmeden açıyorum,çocuğum gibi sanki...Özellikle vurgulamak isterim, hiçbir taraftan olmayan,objektif bir çalışma oldu bu; her kesimin kendinden birşeyler bulacağı, herkese hitap eden bir eser: içinde Hz.Muhammed de var, Hz. Ali de, Atatürk de... Kısacası,her okuyanın içinde kendisini bulacağı bir kitap bu...Kitabın şu ana dek tamamını okuyanlardan ziyade,

çünkü daha yeni yayımlandı, şurasından burasından in-celeyenlerden çok olumlu tepkiler, beğeniler aldık. So-nuçta bu bir ilk kitap, muhakkak ki çok eksiklerimiz var;o nedenle ben beğenilerden ziyade eleştirileri öğren-mek istiyorum, bu da bizi daha iyiyi yapmaya yönlendi-recektir.Kitabın kalitesinden ise eminiz; yoksa, örneğinTBMM’ndeki Kadın Erkek Fırsat Eşitliği KomisyonuBaşkan Vekili Öznur Çalık, şu anki Berlin BüyükelçimizHüseyin Avni Karslıoğlu, Basın-İlan Kurumu Genel Mü-dürü Mehmet Atalay gibi isimler kitaba imza vermez-lerdi. Kitaba nasıl ulaşılabilinir?İnternetten her şekilde bu kitaba ulaşıp satın alabilirlervatandaşlarımız. Kitabımız zaten en çok Avrupa’da sa-tılmaktadır. Kitabın ederi 7 €’dur. Buradan bir maddî ka-zancımın olmadığının altını bir daha çizmek istiyorum.Türkiye toprakları haricinde ilk kez bir Türk psikoloğu-nun çalışmasıdır bu; bunun da onuru ve gururunu yaşı-yorum...İnsanın –ilk- kitabını eline alması nasıl bir duygudur?Bu olağanüstü bir duygudur; yani çok samimice söylü-yorum, o kadar sabırsızlanıyordum ki, çünkü yayın mev-zusu kolay bir iş değil, eseri yazmakla bitmiyor, KültürBakanlığı veçhesi var, bandrolü var, tüm bunlar birsüreç ve bu esnada çıktı mı, çıkıyor mu diye sabırsızla-nıyorsunuz.Ama, kitabı ilk elinize aldığınız anki duygu tarif edilemez;olağanüstü bir şey, ben kendimi yokladım bunu ben miyazdım diye!Bu arada, Beyaz tv’de, kendi programlarında eserimi,çalışmalarımı takdir ettikleri için, müthiş güzel sunarakbeni mahçup eden Latif Şimşek, Ümit Zileli ve RasimOzan Kütahyalı’ya özel bir teşekkür yollamak isterim.(Devam edecek)

Fransa'nın Strasbourg’a yakın Mutzigkentinde, 21 Mart 2013 günü sabah saat08.30’da Türk ailenin oturduğu evdeçıkan yangında bir kişi öldü.Mutzig’de, 1, impasse des Houblon ad-resinde meydana gelen yangının çıkışsebebi tam netlik kazanmadı ama ilktespitlere göre şömineden olduğu tah-min ediliyor. Sebahattin Uçar ait olanevden çıkan yangında 50 yaşında olanSebahattin Uçar hayatını kaybetti, 6 kişiyaralanarak, duman zehirlenmesi sebe-biyle Strasbourg Hautepierre hastane-sine tedavi altına alındı. 33 itfaiyeci yangını söndürmek için çabagösterdiler. İtfaiye ekipleri ve emniyetgüçleri yaşanan faciaya dair inceleme-lerini sürdürüyorlar ama yangın kaza ol-duğunu üzerine duruyorlar.

Yangın kaza üzerine yoğunlaștıSon günlerde Almanyada ve son Fran-sa’daki yangın kafaları karıștırmıștı.Acaba kundaklama șüphesi var mıydı?Yangın sonrasında yapılan incelemelersonunda ilk verilere göre yangında kun-daklama ihtimali olmadığı kaydedildi.Çıkan yangında Balıkesir'in Edremit il-çesi doğumlu olan 3 çocuk babası Se-bahattin Uçar (50) hayatını kaybetti. Sebahattin Uçar birinci katta salondabulunan şömineyi sabah erken saatle-rinde yaktıktan sonra evde yangın çıktı.

İkinci katta olanlardan habersiz eşi FilizBesime Uçar (38), çocukları Erkan (23),Ayşe (19), Hakan (17) ve Paris'ten, Mut-zig kentine tatile gelen akrabaları YükselÇelik (49) , Cansu Çelik (25) yatakla-rında uyuyordu. Bir süre sonra evde birgürültü ile uyanan eşi Filiz Besime ço-cukları ve akrabalarını uyandırdı. Çıkanyangının ikinci kata yükselmesiyle ken-dini battaniyeye sarıp birinci kata inmeyeçalışan Filiz Besime duman ve yangınınikinci kata çıktığını görünce camları açtı.Yangını gören Türk ve Fransız komşularikinci katta kalan 6 kişinin yardımınamerdivenle yetişti. Alevlerin tüm binayısarmasına rağmen merdivenle yara al-madan şans eseri kurtulan aile fertleri it-faiyenin yangına yetişmesini bekledi. Merhumun kardeşi Vedat Uçar, dünürüEmrettin Çelik, komşusu Mustafa Sarp,itfaiyenin yangın yerine geciktiğini sa-vundular, en az 40 dakika geciktiğinisöylediler. Üç saat süren yangın sön-dürme çalışmalarıyla alevler kontrol al-tına alınırken, iki katlı bina kül oldu.Yangının neden çıktığı henüz belirlen-medi. Yanan binada incelemelerini sür-düren polis, itfaiye kesin sonucun buhafta içinde açıklanacağını belirtti. Yet-kililer, ilk araștırmaya göre, yangındakundaklama ihtimali olmadığı, şömineve bacada yapılan incemelerde teknikhata olmadığı belirtildi. Ailenin emniyet

güçlerine verdiği ifadesinde, EmrettinÇelik, "Yangın neden, nasıl çıktı bilemi-yoruz. Bir yandan üzülüyoruz bir yandanda seviniyoruz 6 kișininhayatta kalmalarına " diye konuştu.

Strasbourg Başkonsolosluğu görevlileriaileyi ziyaret edip taziyede bulundu.

Mustafa GÜÇLÜ

Mutzig’de Yangın Faciası

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 26

Page 27: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 27

Page 28: Objektif Gazetesi Nisan

28

Strasbourg Alevi Kültür Merkezi(SAKM), kuruluşunun yirminci yılınıbüyük bir şölenle kutladı.30 Mart 2013 tarihinde, Strasbourg’takiPalais de la Musique et des Congrès’degerçekleştirilen muhteşem organizas-yonun iki ayağı vardı: Gündüz yapılan“Türkiye’de Özgürlük, Eşitlik ve Kardeş-lik?” sempozyumu, akşam düzenlenenkonser.

SEMPOZYUMSaat 13.30’da başlayıp, 17.30’da sonaeren sempozyumun konusu, 1789Fransız İhtilali’nden mülhem “Özgürlük,Eşitlik ve Kardeşlik” idi; konuşmacılarise, Etem Cankurtaran (moderatör),Prof. Süheyl Batum, Yaşar Seyman,Levent Tüzel, Doç. Aykan Erdemir veSelahattin Özel’di.Hayrullah Can’ın sunuculuğunda vatan-daşların büyük bir katılımla ve ilgiyle iz-lediği sempozyumda, öncelikle evsahipleri olarak SAKM Başkanı Zeki Kı-zılgöz, FUAF Başkanı Erdal Kılıçkayave AABK Başkanı Turgut Öker birer ko-nuşma yaparak davetlileri selamlayıpgünün anlamını belirttiler. Bu mesajlar-daki en önemli vurgu, SAKM’nin Madı-mak’ın küllerinden doğduğuna oldu.Dana sonra sempozyuma geçildi ve ko-nuşmacılar ana başlıklar halinde şu ko-nulara değindiler.Etem Cankurtaran (18. dönem SHPMilletvekili): Türkiye’de sorunlar çok vedaha da sürecek. Sancılı bir tarihtengeçtik, çözümler için çok çalışmamızgerekir. Barış süreci bizim için de ya-şamsaldır. Barış için adalet gerekir.

Prof. Süheyl Batum (CHP Eskişehir mil-letvekili): İlk sivil anayasayı yapacağızdiyorlar, oysa daha 1921’de, ülke işgalaltındayken, Atatürk ve arkadaşları,yani Kuvvay-ı Milliyeciler, ilk Meclis’teanayasa yapmışlardı, öyleyse nasıl olu-yor da bu ilk sivil anayasa oluyor? Bun-lar hep dümen... Acaba yanıbaşımızdabir şeyler oluyor da, halkımız şehir ef-saneleriyle aldatılıyor mu? Bu tür soru-ları hiç sormadık.Anayasalar belli bir toplumsal yapınınüstüne kurulur; bunun da ekonomik,toplumsal, tarihsel, kültürel, sınıfsal tümçatışmalara çözüm üretmesi gerekir.Ama bu önerilen yeni anayasada Alevi-ler, kadınlar, işçiler, memurlar, bireyselgüvenceler, örgütlenme özgürlükleri hiçyok! Bir anayasa gerçekten de herkeseeşit yurttaşlık getirmiyorsa, yalandır.Bizim bu eşitlik talebimizi geri çevirdi-ler.Anayasaları da tek bir parti yapamaz;her parti bir dünya görüşünün, sınıfın,katmanın temsilcisidir; hep birlikte yapı-lır anayasa.

Levent Tüzel (İstanbul bağımsız millet-vekili): Süreç yeni bir dönem; nasılgider, kalıcı bir barış olur mu? Barışı kimistemez? Ama, ne menem bir barış?Çözüm, demokratik siyaset alanında ol-malıdır. Öcalan’ın son demeci de demo-kratik siyasete zemin hazırlayan birniyet beyanıdır, tüm bölge halklarının çı-

karınadır. Bu duruma gelinmesindeKürtler’in toplumsal mücadelesi, ulusalkimlik arayışı, iç-dış dinamikler de roloynadı. Onları bu mücadelede yalnız bı-rakmamalı; bu durumdan çok çekmişAleviler bunu iyi anlarlar.Kürtler teslim olmak üzere oturmadılarmasaya, çözüm ve barış hep birliktemüdahale edersek olacak. Etnisiteye,tek ulusa dayalı toplum modeli bize birşey kazandırmaz. Anadolu halkları em-peryalizmin oyunlarına gelmeyecektir...

Doç. Aykan Erdemir (CHP Bursa millet-vekili): Alevilerin çeşitli özellikleri var;mesela hiç besleme (kamu kaynakların-dan beslenen) bir hareket olmadılar,sivil ve öz kaynaklarıyla yaşayan, kendimutluluğunu başkalarının mutsuzluğuüzerinden kurmayan, otoriter bir sitem

kurmak istemeyen, inancını empoze et-meyen bir hareket oldular hep. Zama-nında Diyanet’in ortaklık önerisine dehayır diyebildiniz ve böylece özgür kal-dınız, suça ortak olmadınız; iyi ki redde-dip zor yolu seçtiniz, önce hak dediniz(her insan, her ülke, her toplum vedünya için hak).Ayrımcı olmadınız, AB’nin en hoşgörülütopluluğu seçildiniz. Pro-aktif, kendigündemini yaratan, uluslararası bir ha-reket oldunuz.Ama bilgi temelli bir mücadeleyi, iknave ittifak (özellikle Sunnilerle ilişkileraçısından) kapasitesini yükseltemedi-niz.Türkiye’nin geleceğinde otoriter siyase-tin artacağını ve şiddetin yaşamın birparçası olmayı sürdüreceğini düşünü-yorum. Bunun bir freni de yok. İyi niyet

denge ve denetlenmeyle sınırlan-mazsa, olmaz; bu açıdan karamsarım.Türkiye, Aleviler hariç, yedeğinde şid-det bulunduranların ülkesidir. Alevilerikatledenler, onlara hakaret edip aşağı-layanların hiçbiri korumayla gezmiyor,çünkü biliyorlar ki Aleviler kıllarına zararvermezler. Zaten, diyorum ki, Alevilerbir gün bir başkası üzerinde şiddet kul-lanırlarsa, Alevilik ölecek!Yaşar Seyman (Sendikacı, yazar, ede-biyatçı): Sempozyumun konusu olan üçalbenili kavram, özgürlük-eşitlik-kar-deşlik, acaba bunlar yaşama dönüştü-rülmüş mü? V. Hugo der ki, iyi olmakkolaydır, adil olmak zordur. Şu andakidünya da adil değil; emek tutsak, ser-maye özgür! Diyarbakırlı bir Kürt amca-dan duymuştum, biz et-tırnak gibiyizdediğimde, “Doğru ama biz tırnağız, ne

Strasbourg Alevi Kültür Merkezi 20 YaşındaFoto: Ali ŞAHİN

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 28

Page 29: Objektif Gazetesi Nisan

zaman uzasak kesiyorlar” diye yanıtla-mıştı...Bu üç kavramdan yoksun insanlar Tür-kiye’yi yönettiği için ülkemiz yoksul veçorak!Türkiye’de kadınlar eşit mi? Meclis’tesadece elli kadın var! Ne olur ana yurtdeyip ağıt yurdu yapmasınlar, ana diliyasaklamasınlar, ana yasa bile deme-sinler...Bizde düşünce özgürlüğü var mı? Yok!Bir diktatör var, onun istediği gibi yaz-mazsanız, bir sabah işe gittiğinizde ga-zeteden kovulmuş olduğunuzugörürsünüz. Barışı bu sicili bozuk olan-lar mı sağlayacak? Barış dil ile örülür;çatışmacı dille barış olmaz. Dil, aklınayak izidir!Sözlerimi işçi sınıfının bana öğretiği birdilekle bitireyim: umudu her dem tazetutun...

Selahattin Özel (Alevi Bektaşi Fed. Gn.Başkanı): Biz hiçbir inancı kendimizden

üstün, fazla görmüyoruz. Eşitlik-özgür-lük-kardeşlik zaten bizim de şiarımız-dır.

Tek elle barış olmaz; tokalaşmak içinçift el gerekir. Biz Kerbela’dan beri öl-dürülüyoruz. Tarihsel anlamda, Kürt-ler’den de önce bize hakaret edildi butopraklarda. İnanırız ki büyük olanyol’dur, biz değiliz. Önemli olan, kendiözünü dar’a çekerek diğerlerini yargı-lamaktır.Türkiye’de Alevileri sünnileştirmek isti-yorlar; bu olmayınca da katliamlar sü-rüyor, sürecek; bizim de mücadelemizsürecek.Yeni anayasadan çok umudum yok;Başbakan istediği gibi yapacak. Bizimiçin bir şey değişmeyecek yani.Aleviler kimseyi katletmedi, eylemleri-miz hiç şiddet içermedi.

KONSERAkşam 19.30’da başlayıp geceyarısıbiten konser ise, yaklaşık iki bin izleyiciile görkemli oldu.Başkonsolosumuz Serdar Cengiz, Ti-caret Ataşesi Fisun Aktuğ, Çalışma veSosyal Güvenlik Ataşesi Arif Kopuz,Konsolos Yardımcısı İlhan Güneş, Ko-ordinatör öğretmen Gülşen Kaşka ileStrasbourg Belediyesi’ni temsilen Oli-vier Biltz, Phalsbourg Belediye Bay-

kanı ve İl Genel Meclisi’ndenJean-Philippe Maurer’in de katıldığıgece, çeşitli konuşmalar, plaket tören-leri, sonunda yaşgünü pastasının kesil-mesi ve belediyeden yeni yapılacakbüyük bir Cemevi için söz alınmasınınyanında, tabii ki sanatçıların verdiğimüzik ziyafetiyle ön plana çıktı.Başarılı sunucuların şiir ve küçük skeç-lere de destekledikleri gecede ilk önceSAKM’nin genç yetenekleri kendilerinigösterdiler. Yine SAKM’den sanatçı İs-mail Kartal, Ozan Daimî ile diğer yerelmüzisyenlerin eserlerini icrasındansonra, sıra Türkiye’den gelen sanatçı-lara geldi. Özcan Türe, Cengiz Özkanve Muharrem Temiz’in icralarındansonra sahneye çıkan Sabahat Akkirazseyircileri tam anlamıyla coşturdu vegece büyük bir mutlulukla sona erdi.Biz de bu büyük organizasyonda emeğigeçenleri kutluyor, SAKM’ne nice yirmiyıllar diliyoruz.

FUAF Basın Yayın’dan Hamza Kaya’nın,Nantes’daki gençlik kampına ilişkin ver-diği bilgileri aşağıda sizlerle paylaşıyo-ruz. «Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu(FUAF) gençlik komisyonunun organizeettiği gençlik kampı, Nantes Alevi KültürMerkezi’nin (AKM) evsahipliğinde ger-çekleşti. Düzenlenen iki günlük kampa,Fransa’nın dört bir yanından AKM genç-lik temsilcileri katıldı.Nantes AKM'de biraraya gelen gençlerintoplantı salonunda yerlerini almasıylatoplantı başladı. Açılış konuşması yapanFUAF Gençlik Komisyonu SorumlusuHıdır SIĞIÇ katılan gençlere teşekkür ettive gençlik kampının gündemini ve amaç-larını anlatarak gençlik için birlik ve bera-berlik mesajları verdi.FUAF bünyesinde oluşan dört bölgeleringençlik komisyonu faaliyet raporları su-nuldu ve bilgi verildi.Daha sonra bölge 1 gençlik sorumlusu

Hamza KAYA, bir AKM gençlik komis-yonu sorumlusu profili ve gerçekleştir-mesi gereken faaliyetler hakkındagençleri bilgilendiren bir sunum yaptı.FUAF Gençlik Komisyonu SorumlusuHıdır SIĞIÇ faaliyet gerçekleştirme, or-ganize etme ve yürütme gibi konulardagençlere bilgi verdi.Daha sonra FUAF Gençlik Komisyonukoordinasyon ve proje takibi sorumlusu,Burçak YALDIRAK katılımcılara faaliyetdeğerlendirmeleri hakkında bilgi sunumuyaptı.Yapılan sunumlar ve faaliyet raporlarıhakkında soru cevap bölümüne geçildi.Bu bölümde katılımcılar değişik konularhakkındaki sorularına cevap buldular. Toplantıdan sonra gençler bir muhabbetakşamında bir araya geldi, Hızır ve New-rûz gibi konularda FUAF yol ve erkan ko-misyonu sorumlusu Hüseyin ÇARMANgençleri bilgilendirdi ve dostça bir sohbetortamında bilgi alışverişi yapıldı.

Kahvaltıda biraraya gelen gençler, birtoplantı değerlendirmesi yaparak eksilerve artılar, gelecekte yapılması gerekenlerhakkında fikir alışverişi yaptılar.

Yoğun geçen iki günlük kampın ardındangençler bir dahaki kampta görüşmeküzere ayrıldılar.

Geleceğimiz olan gençliğimizi bu olumluve başarılı çalışmalarından dolayı kutlu-yoruz.Bu eğitim kampının gerçekleşmesindeemeği geçen Nantes AKM yöneticilerinve üyelerinin, katılan bütün gençlerimizinve FUAF yöneticilerimizin hizmetlerikabul olsun.»

FRANSA ALEVİ GENÇLİĞİ BİRARAYA GELDİ

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 29

Page 30: Objektif Gazetesi Nisan

Senelerdir bölgedeki Türk çocuklarını 23Nisan törenleri ve benzeri günler için ha-zırlama misyonuyla çalışmalar yaparakbüyük bir boşluğu dolduran Semra BOZ,bu yıl da, 5 Mayıs günü Parc des Citadel-les’de yapılacak olan gösteriler için, çoksevdiği çocuklarına dans öğretirken, Ob-jektif Gazete için açıklamalar yapmayı daihmal etmedi.Strasbourg’un Neudorf semtindeki Am-père İlkokulu’nda görüştüğümüz Maisondes Enfants derneğinin Başkanı SemraBOZ, hazırlıklarla ilgili şu bilgileri verdi:“Bu sene 23 Nisan’da çok güzel faaliyet-ler olacak. Burası bir Fransız okulu ve bu-radaki üç sınıfla, toplam 60 öğrenci ile buseneki gösterileri hazırlıyoruz. Sağolsun,okulun müdürü Madame Danièle APF-

FEL bizi destekliyor, öğretmenler de pro-jeye çok olumlu baktılar, onlar da çokmemnun oldular.Buradaki gösteride çocuklarımız Sertap

Erener’in rengarenk şarkısının müziği eş-liğinde dans edecekler, diğer bir sınıflaDamat Halayı’nı çalışıyoruz, son sınıflaise bir Fransız folklor eseri olan Bourréed’Auvergne yapıyoruz. Çalışmalardançok memnunum.Altı tane de sağır öğrencim var; yardımcıöğretmenler eşliğinde, jestler ve bedenharaketleriyle onlarla da rahatça çalışabi-liyoruz. Toplam 60 öğrencinin en fazla10-15’i Türk, gerisi diğer uluslardan; buda ayrı bir özellik ve güzellik katıyor buanlamlı güne.Ben, bir Fransız okulunda böylesi bir ça-lışma yapılabiliyor olmasının büyük bir ba-şarı olduğunu da vurgulamak istiyorum.Okulu motive etmek için bayağı uğraştım

ama değdi, çok seviniyorum bir Fransızokulunu 23 Nisan’a dahil ettiğim için.”

La directrice de l’école, Madame DanièleAPFFEL: “D’abord c’est une fête pour les

enfants; c’est unique dans le monde, onne la trouve nulle part ailleurs. C’est bienque tous les élèves peuvent s’associer àcette fête. Dans le cadre d’une fête répu-tée laique quand-même, c’est important.Les enseignants sont contents que lesenfants puissent apprendre une chosequ’ils n’ont pas l’habitude d’apprendre.C’est donc une affaire positive. Dans la mesure que cela reste une fêtepour les enfants; c’est très intéressant!Et, je suis très contente que mon établis-sement participe à une telle fête… »L’enseignant Madame Laurence BISC-HOF: « Vu le nombre d’élèves d’origineturc qui se trouve dans notre établisse-ment, une telle participation me parait in-évitable et logique. En plus, je trouve quec’est toujours une bonne chose d’inviterles écoles, les enfants dans des classesdu quartier… Une culture étrangère maisen fait ce n’est pas une culture étrangèrepour la plus part des nos enfants.En tout cas, ça plait beaucoup les enfantsde danser, chanter. Ils s’impliquent biendans l’affaire.

En fait l’année dernière aussi on a trava-illé avec Mme Boz, je connais donc quec’est unique dans le monde cette fêtepour les enfants. Et je suis contente aussique notre directrice est bien partante, çanous encourage. »

Semra Boz Çocukları 23 Nisan’a Hazırlıyor30

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 30

Page 31: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 31

Page 32: Objektif Gazetesi Nisan

Ekrem ATAÇ, 52 yaşında, Diyarbakırlı birvatandaşımız. Babasının 1973’te gelme-sinden sonra, kendisi de, Türkiye’de liseyibitirdikten sonra, 1982’de Fransa macera-sına, Millî Eğitim Bakanlığı kanalıyla, özelöğrenci olarak Nancy Üniversitesi Edebi-yat Fakültesi’ne kaydolarak başlamış.Üniversite eğitiminden sonra, bir süre ai-lesinin yaşadığı Vosges Bölgesi’nde kalıp,oraların ekonomik krizde olması netice-sinde, Alsace Bölgesi’ne gelip Sélestat’ayerleşmiş ve o gün bu gündür burada ya-şıyor. Arada çeşitli işlerde çalıştıktansonra, şu anda on beş senedir makineteknisyeni olarak görev yaptığı Hart-mann’a geri dönmüş durumda.Ama, en önemlisi, çalışma hayatının dı-şında, Ekrem ATAÇ’ın bir de sosyal haya-tında yer alan İnsan Hakları alanındakietkinlikleri var. Biz de işte asıl bu konu içinEkrem Bey’in kapısını çaldık ve o anlattı,biz not aldık...“Sélestat’ta bulunan ‘İnsan Hakları Uygu-lama Merkezi’ (Centre International d’Ini-tation aux Droits de l’Homme) ile ‘ReseauCitoyen Centre Alsace’ isimli kuruluşlardaçaba göstermekteyim. Çevreyi ve insanhaklarını koruyan, bu gibi aplikasyonlarlauğraşan bir ağdır bu ikincisi.Bu konulara ilgim çok eski olmakla birlikte,gerek İnsan Hakları derneğinde gerekseReseau’da on yıldan beri çalışıyorum.Bunun yanında, Fédération Conseil desParents d’Elève örgütünde 12 sene dele-gelik yaptım ve ilk delege bendim.Bu tür sosyal etkinliklere yatkınlığım Tür-kiye’den ve çok okumamdan kaynaklanı-yor diyebilirim. Bu İnsan Hakları Derneği’nin amacı, bukonularda var olan İnsan Hakları EvrenselBildirgesi’nin maddelerini okullara götüre-rek öğrencilere tanıtmak, anlatmak ve öğ-retmektir. Hem alt komisyonlarımızaracılığıyla madde madde bunları anlatıyo-ruz, hem de çeşitli sergilerimiz vasıtasıylabu alanı çocuklara tanıtıyoruz; bu sergile-rimiz bazen merkezimizde oluyor, bazende okullar bizden alıp kendi kurumlarındasergiliyorlar.

Mesela şu anda bir eğitim komisyonumuzvar; çevre, çevre koruması, su vb konu-larla ilgili bir film getirtip gösterime soka-cağız. Bunun gibi, insan hakları, kadınhakları konularında da filmler getirip izlet-miştik.En son olarak, ‘Beyaz dalga’ ismini verdi-ğimiz, Suriye savaşına karşı bir eylemimizoldu. Burada, merkezimizde, bu kirli sa-vaşa karşı ‘Hayır’, ‘Yeter artık’ sloganlarıeşliğinde bir eylem yaptık ve basında epeyyer aldı bu eylemimiz. Genelde de savaşahayır diyen bu aktivite, Uluslararası Af Ör-gütü’nün genel savaş karşıtı kampanyası-nın bir izdüşümüydü. Bütün dünyada, 15Şubat günü, saat 19-19.30 arası yarım sa-

atte, tüm insanlar gelip ‘Stop’ pankartıaçıp, savaşa hayır sloganının dünyayahaykırmak istediler.Biz, bir insan hakları savunucusu olarak,dünyada nerede ve hangi tür olursa olsun,tüm savaşlara hayır diyoruz. Bu, bir diğerdeyişle, bütün insanların barış içinde bira-rada yaşamasından yanayız demektir.Ben bu derneğin yönetim kurulu üyesiyim.Dernek başkanımız, seksen yaşlarında, fi-lozof bir hanım; Madame LucienneSchmitt. Kendisinin bu alandaki çalışma-ları 1982’de başlamış ve sonunda da der-nekleşmeyle ivme kazanmış.Bizim sürekli sergilerimiz oluyor; şu anda

da ‘Mizah ve İnsan Hakları’ konulu karika-tür sergimiz sürüyor. Burada, insan hakla-rının nasıl savunulduğunun karikatürleanlatımı sözkonusudur.Derneğimizin kapısı herkese açık olmaklabirlikte, üzülerek söyleyeyim ki, maalesefyabancı kökenli insanlar pek ilgi duymu-yorlar. Yıllık aidatımız ise yıllık 25 €’dur.Aylık komite toplantılarımız ve yılda bir kezde büyük kongremiz oluyor. Şu anda 250civarı üyemiz bulunmasına rağmen,bunun ancak 25 tanesi aktiftir diyebilirim.Tekniğin ilerlediği bir dünyada çok hızlı birbüyüme ve gelişme var; bunun karşısındaise bir yanda çok zenginleşen bir kesim,diğer yanda ise çok fakirleşen bir kesimvar! Bunu, zengin ve fakir (geri kalmış) ül-keler olarak da alabiliriz. Bu konjonktürdedünyada insan hakları ihlalleri ve çevreyikirletme olgusu çoğalıyor.Bizim de amacımız, işte bu noktada, dün-yanın ve insanlığın daha iyi, güzel, olumluyönde ilerleyebilmesi için, bütün insanlarınyaşam haklarının verilmesi, iş konusundaolsun diğer hususlarda olsun dil-din-ırk-cinsiyet vb farklar gözetmeksizin herkesinbirarada barış içinde ve temiz bir çevredeyaşayacağı bir toplum yaratmaktır.Çevre deyince, özellikle yiyecek konu-sunda da çok duyarlı olmak gerektiğini dü-şünüyorum. En çok da GDO’suz ürünlerve tarımsal üretim politikası çok yaşamsal-dır; insanların daha sağlıklı yaşamaları içinbu olmazsa olmaz bir şarttır. Kötü ve yan-

lış beslenme sonucu oluşan birçok hasta-yığı önlemenin yolu da, bu natürel (orga-nik) tarımdan geçmektedir…Tüm insanları bu konularda duyarlı olmayave bizimki gibi örgütlere, derneklere katıl-maya davet etmek isterim.Bir de, yabancı kökenli birisi olarak, budernekte çalışmamın amaçlarından biri de,buradaki yerel toplumla kaynaşmaktır; buda gözardı edilmemesi gereken bir şeydir.Zaten, yabancı kökenli insanların top-lumda yer edinme, entegrasyonundaki enetkili yol da bu örgütlere katılımdan geçer.Bunlar, okul aile birliğinden başlayıp, çev-reci derneklere, insan hakları örgütlerine,siyasal partilere dek uzanır. Buralardadiğer insanlara çalışmak, toplumla kay-naşmada en kısa yoldur. Bu konuda Sélestat Alevi Derneği, VivreEnsemble derneği ile yürüttüğümüz çalış-maları örnek olarak gösterebilirim. Top-lumlardaki önyargıları gidermenin yolu, hertoplum kesiminin birlikte çalışmasıdır; buda emek ister, çalışma ister, özveri ister…Dernekler kendi kabuklarından çıkıp diğer-leriyle eşgüdüm halinde hareket eder-lerse, bu sorunun aşılacağını tahminediyorum; bu yapılırsa, bizlerle ev sahibitoplum arasındaki mesafelere kolayca ka-panmış olur. » (Centre International d’Initation aux Droitsde l’Homme / 16B, place du Marché auxChoux 67600 Sélestat / www.cidh.net)

Ekrem Ataç, İnsan Hakları Koşucusu… 32

A.C.E.G.A.L (Alzas Loren GiresunlularKültür ve Eğitim Derneği)'in lösemiliçocuklara destek amacıyla düzenlediğiKadınlar Matinesi 30 Mart 2013 Cu-martesi akşamı Epfig’teki Salle Polyva-lente' da gerçekleştirildi. Dernek üyelerinin hazırladığı ev yapımınefis tatlara sahip pasta ve çöreklerçok cûzi fiyatlara satılarak, lösemili ço-cuklar için daha fazla yardım hedef-lendi. Katılımcı hanımlar, geceboyunca DJ KABUS' un başarılı perfor-mansı ile çok hoş ve eğlenceli saatlergeçirip, böyle yardım gecelerinin dahasık gerçekleştirilmesi gerektiğini belir-terek, ''Yardım ederken eğleniyoruz''diyerek duygularını dile getirdiler. Birçok sponsorun da desteği saye-sinde tombala ile birbirinden güzel he-diyeler gecenin sonunda sahiplerinibuldu.

Dernek yetkililerinin bildirdiğine göre,yine lösemili çocuklar yararına 20Nisan 2013 Cumartesi düzenlenecekolan konser gecesinde de Haluk Le-

vent, Tuğba & Halil İbrahim Damcı,Barensel, Serkan Özer ve Grup Vatanda geceye katılarak destek vereceklerarasındalar.

Dernek ve gece hakkında bilgi almakiçin, 06 72 13 46 09, 06 95 26 44 18 ve06 86 20 43 38 numaralı telefonlarabaşvurabilirsiniz.

GİRESUNLULAR DERNEĞİ LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR İÇİN EL ELE...

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 32

Page 33: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 33

Page 34: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 34

Page 35: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 35

Page 36: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 36

Page 37: Objektif Gazetesi Nisan

37

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 37

Page 38: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 38

Page 39: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:50 Page 39

Page 40: Objektif Gazetesi Nisan

40

Hüseyin Koç... kim o? Hüseyin Koç senben o – her birimiz olabiliriz. Bugün Hü-seyin Koç, yarın sen iş hayatında dışla-nabilirsin. Haksızlığa uğradıkta hakkınıtalep etmek lazım, talep etmedinse sende haksızılık yapan kadar haksızsın.Cojep’in yaptığı basın toplantısında Hü-seyin Koç’la görüştük ve onun istekleri,üzüldüğü problemleri siz okuyucuları-mıza duyurmak istiyoruz.Toplantıda ilk sözü Cojep’in başkanı AliGedikoğlu aldı: “Cojep’in ırkçılık, ayrımcı-lık alanında faaliyetleri var biliyorsunuz,dolayısıyla ırkçılık, ayrımcılık alanı sa-dece islamafobi, müslüman düşmanlığıdeğil, aynı zamanda iş hayatında, eğitimhayatında ırkçılık, ayırımcılıktır ve biz deCojep olarak bunlarla yakından ilgileni-yoruz. Bu bağlamda biz nerdeyse 4 – 5 aydırStrasbourg, Colmar, Mulhouse’da işa-damlarıyla beraber toplantılar düzenliyor,onların mesleki problemleri, gelecekleriile ilgili konularda yakından ilgileniyoruz.Hüseyin Koç da bu bölgedeki işadamla-rından birisi, iş hayatında uğradığı ayrım-cılığı bugün bizlerle paylaşacak...”Daha sonra konuşmasını yapan işadamıHüseyin Koç, ana başlıklarla şunları dilegetirdi: “İş hayatında rekabet eşit ve adilolmalı. Herkes çok güzel biliyor ki Avrupakendi içinde farklı kültürler oluşturuyor.Ve bugün Avrupa bu farklı kültürlerinekonomik hayatta kendi katkılarını artır-makla ilgili daha cesur davranmalı, buhem de bugünkü ekonomik krizden çık-maya da bir adım olur. Kendi içinde bu-lundurduğu farklı kültürlerin ekonomikgücünü, enerjisini, kapasitesini kabul et-

mekten çekinmemeli. Yıldırıcı, bıktırıcı,yorucu kontrollerin bir sonu olmalı,çünkü, vergi dairelerinin eşit ve adil dav-ranmadığı gibi fikirler dolaşıyor. Dolaşı-yor dedikse, demek böyle bir adaletsizlikvar ki vatandaş bugün bunu dile getiriyor.Türk kökenli vatandaşlar inşaat sektö-rünü daha çok taşıyan kişiler, ama, dev-let ihalelerinden, yerel, bölgesel,bakanlık ihalelerinden yeteri kadar fay-dalandırılmadığı, destek görmediği şek-linde genel bir kanaat var Türkişadamlarında. Enteresan olan şu ki,Türk şirketleri birçok zaman suçlanıyor,ama onlara eşit rekabet etmeye imkanvermiyorlar ki, ancak ikinci ve üçüncüelden iş alıyorlar. Bankalar yeterincedesteklemiyor, yerel idareciler yeterincesahip çıkmıyor ve bununla da ikinci,üçüncü elden çok zor şartlar altında işalıyorlar. Kâr edemeyince de batıyorlar.Hüseyin Koç 17 yıldır iş hayatında. Artık

sözünü demiş, yaptığı işlerle kendini ta-nıtmış ve kanıtlamış bir işadamı. Özelsektörde hiçbir problem yaşamadığınısöylüyor. Ama, devlet ihalelerine girdi-ğinde, verdikleri fiyat farklılığına rağmenhep kaybedenler, kabul olunmayanlar sı-rasında. Neden? Soru işareti yaratılıyorkafada. Eğer bu iş daha kârlı, daha iyi fi-yata yapıyorsa neden ihaleye giremiyor-lar. Tamam onunla da anlaşabiliriz ki,kriterlerde uzlaşmayabilerler. Ama...evetbüyük bir AMA ki, bu işi yine de ikinci veüçüncü elden onlar yapıyor. Soruyuburda aramak lazım, neden bu işler ilkelden Hüseyin Koç gibilere verilmiyor?Sebep nerede? Yani bu işi yine de bun-lar yapıyorsa... Belki burada bir kriterproblemi yok, bir ayrımcılık var? Yani buyanlışın sebeplerini aramak lazım. Ne-dende birinci elden değil ikinci elden işalıyorlar ve bu işi daha aşağı fiyata yap-

mak zorundalar?

Toplantıda bu fikirlerde söylenildi ki, onuda dikkate almak lazım, çünkü kaybedensadece bu firma değil, vatandaş da kay-bediyor. Neticede dediğimiz bu farklarvatandaşın cebinden çıkıyor. Yani Hüse-yin Koç yalnız kendini değil, vatandaşında hakkını savunuyordu.Hüseyin Koç gibi vatandaşlar çıkıp kendihaklarının arkasından giderlerse en azın-dan sivil toplum örgütleri, dernekler butür çabaları desteklerse, ortak çalışırsa,en azından bu ihaleleri yapan kurumlarüzerinde bir baskı oluşturulacaktır. Yaniişadamlarının haklarının kolaylıkla çalın-mayacağını göstermek lazım, susmamaklazım. Yarın karşılarına bir Türk veyafarklı kültürden biri çıktığı zaman haksız-lık yapmadan, önce en azından düşünürve tereddüt ederler.”

Haber: Mehin Şamxalova

Firmalarımıza Artık Haksızlık Yapılmasın!

Yıllardır usanmadan yürüttüğü çalış-malarla ülkemizi gençlerimize ve fran-sız öğretmenlere tanıtan hepimizinyakından tanıdığı lise öğretmeni veyazar Ali Başaran’ın öncülüğünde, Al-sace bölgesindeki gençlerimiz hayelle-rini gerçekleştiriyorlar. 15 gencimiz16-23 Nisan tarihleri arası İstanbul’utarihî ve doğal güzellikleriyle tanımak,geldikleri kültürü ve onun zenginlikle-rini yerinde görmek amacıyla yola çıkı-yorlar. 15 kadar liseli öğrencimiz Nisan’dakiokul tatillerinde bir haftalığına İstan-bul’a gitmek için kolları sıvadılar. Tür-kiye’ye birçok kez gidip gelmelerinerağmen İstanbul’u tanımadıklarını be-lirten gençlerimiz, geldikleri kültürü, ta-rihi daha iyi tanımak, buralarlabağlarını kurabilmek ve de fransız ar-kadaşlarına daha iyi anlatabilmek içinbuna ihtiyaç duyduklarını söylüyorlar.«Kendimiz yeterince tanımıyoruz kiFransızlara nasıl anlatalım. Kendi gel-diği yeri, kültürü iyi bilmeyen insandasürekli bir eziklik, eksiklik olur» diyengençlerimiz bunun bilincinde olarakböylesi bir projeye başladılar.İstanbul’un tarihi yerlerini gezip gör-mek, müzelerini alıcı gözüyle gezmek,

geçmişten günümüze nasıl gelindiğinikavramaya çalışmak, kültürel zenginli-ğimizin farkına varmak istiyorlar. Şüp-hesiz, doğal güzelliklerinden defaydalanmak; Marmara’dan Karade-niz’e, Avrupa’dan Asya’ya denizleri bir-leştiren, kıtaları ayıran Boğaz’ıgezmeden olmaz İstanbul gezisi. Böylesi kültürel bir gezinin gençleri-mize getireceği yararların farkında olanaileler, çocuklarının her türlü masrafınıkarşılayarak göndermektedirler. İşte İstanbul yolcusu bazı gençlerimi-zin bize ilettiği kısa mesajları:« Strasbourg bölgesi öğrencileri ola-rak, Türkiye’nin en güzel sehirlerindenbiri, Istanbul’a bir gezi düzenliyoruz.Bu gezi 16 ve 23 nisan arasında ger-çekleşecek. Buna katılacak olan 16 ve18 yaşlar arasında gençlerimizin ülkehasretini ve sevdasını dindirmek içinbu seyahati gerçekleştiriyoruz. Öğren-cilerimiz İstanbul’un tarihini daha iyianlamak için, müzeleri ve meşhur yer-lerini yakından görecekler. Diğer in-sanlara kendi kültürümüzüanlatabilmek için, kendilerinin de iyibilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu gezibilgilerini geliştirmeleri için iyi bir firsat.Bu gezide gitmek istediğimiz yerlerin

birkaçını sıralayacak olursak; ilk olarakPanorama, Topkapı, Dolmabahçe gibimüzeler, Ayasofya ve Sultan Ahmetgibi camiler var. Programımızda İstan-bul’un meşhur yerlerini görmek de var:Kız Kulesi, Galata Kulesi, Adalar, Or-taköy, Eminönü, Kapalı Pazar, MısırÇarşısı,… Eğlenmek için de, Galatasa-ray fanatikleri olarak muhtemelen

Elağzıspor’a karşı olan futbol maçınakatılacağız. Ve bu seyahat sayesindearkadaşlık bağlarımız gelişecek, ülke-mizdeki insanlarla kaynaşıp iyi vakitgeçireceğimizi düşünüyoruz.. Günleryaklaştıkça heyecan da artıyor. »Ömer Talas, Vildan Koca, Nazife Cağ-layanlar, Tuğçe Aydın, Gürkan Işık,Kerim Durdu.

GENÇLERİMİZ İSTANBUL YOLCUSU

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 40

Page 41: Objektif Gazetesi Nisan

40

Karlsruhe‘nin en işlek caddesi olan Ettlin-gen str.11‘de yıllardır Alman ve Türk müş-terilerine hizmet veren Kuaför Metin, yenineslin ve yeniliklerin peşinde. Mesleğine çıraklıktan başlayarak birçok iş-yerinde hizmet verdikten sonra, tercübe-sini kendi işyerine aktarmak isteyen; bunedenle de yeni ve modern bir kuaför sa-lonu açtığını söyleyen Kuaför Metin, işiniseverek yaptığını ve Karlsruhe ile çevre-

sine konser vermeye gelen ünlü sanatçı-ların kendisine gelerek buradan mutlu birşekilde ayrıldıklarını söylüyor. Metin Bey’in verdiği bilgiye göre, kuaförsalonunda saç kesimi, yıkama, kesme-yı-kama, fön, saç boyama, röfle, kaynak,gelin başı, nişan ve düğünlerde bitkiselağda, manikür-pedikür ve yüz temizlemeyapılıyor. (Daha ayrıntılı bilgi için tel: 0721 / 937 99 80)

ÜNLÜLERİN KUAFÖRÜ METİNHasan BELLİKLİ haberleri / Karlsruhe

1 Mart 2013 tarihinde göreve başlayanKarlsruhe Büyükşehir Belediye BaşkanıDr. Frank Mentrup, Karlsruhe Başkon-solosumuz Serhat Aksen‘e nezaket zi-yaretinde bulundu. 13 Mart’ta gerçekleşen buluşmada Baş-konsolos Aksen Dr. Mentrup‘u konso-losluğun girişinde karşıladı vekonsolosluğu gezdirdikten sonra, ça-lışma odasına geçen Belediye Baş-kanı‘na çay ve kahve ikram edereksohbet etti.

BELEDİYE BAŞKANI‘NDAN NEZAKET ZİYARETİ

KARLSRUHE BAŞKONSOLOSLUĞU‘NDA

VEDABaşkonsolosluk‘ta 31 yıldır çalışan ve nisan ayı sonunda emekliyeayrılacak olan Beycan Köse hem üzgün hem de sevinçli. Üzgünlüğünün nedeninin senelerdir beraber çalıştığı arkadaşlarındanayrılmak olduğunu söyleyen Köse, Allah‘ın izniyle böylesi sağlıklı biryaşta emekliliği görebildiği için de çok mutlu olduğunu belirtiyor. Almanya‘dan ayrıldıktan sonra güzel ve şen İzmir‘e yerleşmek iste-diğini ifade eden Beycan Köse, burada kalan arkadaşlarının da sağ-lıklı bir şekilde emekli olmaları dileğiyle, herkese hoşçakalın,sağlıklıca kalın diyor. Bizler de Objektif Gazete çalışanları olarak Beycan Köse‘ye sağlıklıve mutlu bir yaşam diliyoruz.

50. YILLARINI KUTLADILAR Leverkusen‘de yaşayan AksaraylıCuma ve Döndü UĞUZ çifti evliliklerinin50. yılını kutladılar. Bu vesileyle gençlere bir örnek oldukla-rını belirten UĞUZ cifti, her şeyden öncesevgi ve saygı içinde birbirlerini kırma-dan yaşamak varken neden gençlerceviz kabuğunu doldurmayan şeylerdenmanalar çıkarıp ayrılıyorlar anlayamıyo-ruz dediler. Biz de UĞUZ çiftini kutluyor, sağlıklı vemutlu nice seneler diliyoruz.

Firmalarımıza Artık Haksızlık Yapılmasın!

Saint Die des Vosges – Mustafa GÜÇLÜGeçtiğimiz günlerde Sarreguemines şehrindeLorraine Boks Muay Thai şampiyonası düzen-lendi.Saint Dié des Vosges’da ikamet eden Elvan Tüy-süz, Lorraine Boks Muay Thai şampiyonası mü-sabakasına katıldı. 18 yaşındaki genç öğrenciElvan Tüysüz, Lorraine bölgesi Boks Muay Thaişampiyonu oldu. Bütün rakiplerini yenerek şam-piyon olarak birincilik podyumuna çıktı.Elvan boks Muay Thai’a sekiz yaşında başladı veazimle çalışarak şampiyonluğa ulaştı. BabasıHacı Tüysüz ve annesi Elvan oğullarından gururduyuyorlar.Lorraine bölgesi şampiyonu olması Elvan’aFransa Boks Muay Thai şampiyonasına katılmahakkı kazandırdı. Fransa şampiyonası 14 Mayıs2013’de Paris’de düzenlenecek. Elvan Fransa şampiyonu olmak için çok çalışıyorve heyecanla bekliyor.Objektif ailesi olarak Elvan Tüysüz’ü tebrik edi-yoruz ve nice başarılar diliyoruz.

Tebrikler, Şampiyon ElvanDüğün, Dernek, Ker-mes, Bayram,Doğum günü, Sün-net, 23 nisan, Futbolturnuvası, Açılış veBütünŞenliklerinizeayrırenk katmak için biz-leri davet ede-bilirsiniz.Çocuklar için :Pamuk şekeri ( Barbe

à papa) ,Patlamış mısır (Pop Corn) ,Elmaşekeri ( Pommed’amour), Don-durmalar (glaces)ve Oyuncaklar(jouets) vs. Genişbilgi ve rezer-vasyonlar içintelefonlarımız : 0652 92 12 37 – 06 52 01 09 42 – 03 88 00 0273 veya [email protected] adresinemesaj gönderebilirsiniz.

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 41

Page 42: Objektif Gazetesi Nisan

42

ARİF KOPUZÇalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşesi

TÜRKİYE- FRANSA SOSYAL GÜVENLİK

SÖZLEŞMESİ’NE GÖRE GENEL HAKLAR (1)

Değerli vatandaşlarım,

Bu yazımda sizlere 1972 yılında Türkiye-Fransa hükümetleri ara-

sında imzalanan Sosyal Güvenlik Antlaşması’nda vatandaşlarımıza

tanınan haklara ilişkin bilgilendirme yapmak istiyorum

SORU–1: Türkiye Cumhuriyeti ile Fransa Cumhuriyeti arasındaki

Sosyal Güvenlik Sözleşmesi hangi hakları kapsar?

* Fransa’da çalışan sigortalı işçilerimize,

* Bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerine,

* Ölümleri halinde hak sahiplerine yardım yapılmasını kapsar.

SORU–2: Fransa’da çalışan sigortalı işçilerimiz öncelikle nelere dik-

kat etmelidir?

* Fransa’dan verilen SİGORTA KARTI, ÇALIŞMA BELGESİ ve

DİĞER TÜM BELGELERİ SAKLAYINIZ.

* Herhangi bir sorununuz olduğunda veya herhangi bir konuda bilgi

almak istediğinizde;

* FRANSA SOSYAL SİGORTALAR KURUMU'na

* FRANSA’DAKİ ÇALIŞMA ATAŞELİKLERİMİZE veya,

* ANKARA’DA BULUNAN SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞ-

KANLIĞI SOSYAL SİGORTALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YURT-

DIŞI BORÇLANMA VE TAHSİS İŞLEMLERİ DAİRE

BAŞKANLIĞI’NA başvurunuz.

ÇOK ÖNEMLİ: Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü’ne yapılacak

başvurularda yukarıda sayılan tüm belgeler, dilekçeye eklenmelidir.

Çünkü bu belgeler işlemlerde çabukluk ve kolaylık sağlayacaktır.

SORU–3: Fransa’da çalışmakta olan sigortalı işçilerimiz ile yanlarında

bulunan aile bireylerine hangi sağlık yardımları sağlanmaktadır?

MUAYENE VE TEDAVİ

* Muayene ve tedaviyi evinizde, doktor muayenehanesinde, hasta-

nede veya hastalıkla ilgili muayene ve tedavinin gerektirdiği herhangi

bir yerde yaptırabilirsiniz.

* Pratisyen hekim, diplomalı tıbbi yardımcı ve hizmet edecek kimseyi

serbestçe seçebilirsiniz.

* Tedavi masraflarını siz peşin olarak öderseniz, hastalık sandığı

masraflarınızı tamamen veya kısmen iade eder.

Ancak;

* Tıbbi muayene ve tedavi masrafları ile ilaç masraflarının %10 ile

%60’ı arasındaki kısma katılmak zorunludur.

* İlaçlar; ilaç masraflarını alabilmek için fiyat etiketi yapıştırılmış listeyi

hastalık sandığına vermeyi unutmayınız!

* laboratuar tahlilleri; tahlil için doktor tavsiyesi şarttır.

* Ödemeler Bakanlık kararı ile belirlenen tarifelere göre yapılmakta-

dır.

SORU–4: Fransa’da oturan sigortalı işçilerimiz ve aile bireylerinden

kimler sağlık yardımlarından yararlanmaktadır?

* Çalışan vatandaşımız (sigortalının kendisi),

* Eşi,

* Çocukları,

* Herhangi bir ücret almayan 16 yaşın altındaki tüm çocuklar sağlık

yardımlarından yararlanırlar. Ancak; çıraklık yapmakta olanlara 18

yaşına, öğrenim yapanlara 20 yaşına kadar yardım sağlanır. Sakat

ve kronik hasta çocukların tedavisinde yaş sınırı yoktur.

* Şayet; sigortalı ile aynı çatı altında yaşıyor ve ev işleriyle veya si-

gortalının yükümlülüğünde 14 yaşından küçük en az 2 çocuğun eği-

timi ile meşgul bulunuyorlarsa;

* Baba. anne. büyükbaba. büyükanne. torun, erkek ve kız kardeşler,

erkek ve kız yeğenler, damat, gelin, kayınbirader, baldız vb.

SORU–5: Fransa’da çalışan sigortalı işçilerimiz ile yanlarında oturan

aile bireyleri geçici olarak (gezme, tatil vb.) Türkiye’ye geldiklerinde

kendilerine ne şekilde sağlık yardımı verilmektedir?

Fransa’da çalışan sigortalı işçilerimiz ve yanlarında sürekli olarak

oturan aile bireyleri, ülkemizde hastalık ve analık yardımlarından ÜC-

RETSİZ olarak yararlanırlar.

Yardımlar Türkiye’deki Sosyal Güvenlik Kurumu’nca Sağlık Bakanlığı

sağlık tesisleri ile kurumla anlaşma yapmış diğer sağlık tesislerinde

sağlanır.

ÖNEMLİ UYARI: Türkiye’de sağlık yardımlarından yararlanabilmek

için Türkiye’ye gelmeden önce, mutlaka Fransız hastalık kasasına

sağlık yardımlarına hak kazanma belgesi düzenletiniz. Bunlar işçi

için « 208 06 aft », aile bireyleri için « 208 28 ft » formülerleridir.

(Devam edecek)

FATİHKARAKAYA

[email protected]://twitter.com/fkarakaya

FRANSA GÜNDEMİ

Sahte maillerin %50’si İslam karşıtı!

İnternetin hayatımıza girmesiyle dedikodu ve iftiraşekli de değişti. Eskiden küçük gruplar arasında ef-saneler üretilir ya da koca karılar falanca hakkındaolmadık sözler söylerdi. 2000’li yıllarda İnternet’in gelişmesiyle çoğumuz“dikkat falanca virus bilgisayarınızı çökertiyor” yada “falanca kişi yardıma ihtiyacı var” diye mailler al-maya başladı. Sahte mailleri gerçeklerinden ayırt edememe yete-neğimiz bir yana, gelen bilgiyi anında araştırmadanyeniden yayma gibi bir becerimiz var. Basit bir örnek verecek olursak yaklaşık 1 yıldırgerek SMS, gerek mail, gerekse sosyal sisteler yo-luyla bir mesaj geliyor. Strasbourg’un ortasından geçen otoyola gizli radarkonulduğunu iddia edilen bu mesajda ayrıca radarıgösteren bir resim eklenmiş. İlk bakışta inandırıcıgibi gelen resimde arkadaşlar azıcık dikkat etseydi,resmin bölgemizde çekilmediği gibi, bir otoyol ol-madığını da görürlerdi. Ama maalesef bilgi süzgecinden geçirmeyen sa-dece biz değiliz. Bu tür bilgilerden bıkan iki Fransızarkadaş 2000 yılında hoaxbuster.com adlı bir sitekurmuşlar. Amaçları toplu ve yoğun bir şekilde do-laşan maillerin sahte olup olmadığını ortaya çıkar-makmış. Kuruculardan biri verdiği bir demeçte çok ilginç bil-gilere yer veriyor. Eskiden şehir efsanelerinin, yar-dım kampanyalarının ya da bilgisayar virüslerinindolaştığını anlatıyor. Ancak şimdilerde ise bu sahtemaillerin % 50’si İslam karşıtı maillerden oluşuyor-muş. O kadar yoğun sahte mailler dolaşıyor ki bizbile bıktık diyen kurucu, eski maillerin ısıtılıp yeni-den servis edildiğini aktarıyor. Hatta daha inandırıcı olması için gelen maillerin uz-manlar tarafından gönderilmiş gibi gösteriliyordiyor. “Tabii bir fırıncıdan gelen maile kim önemverir?” diye de sormadan edemiyor.Aslında birçoğumuz bu tür mailler dolaşsa ne olur,dolaşmasa ne olur diyoruz. Ancak durum öyledeğil. Bir kere bu tür saçmalıklar çok kısa süredemilyonlara ulaşıyor. Hal böyle olunca “vicdan süz-gecinden” geçirmeden birçok insan “kutsal birmesaj” gibi algılıyor. Haliyle de bu sefer seçimlerde oy verirken ister is-temez o yalanlardan etkilenerek oy veriyor ya dayapılan anketlerde katılıyor. Mesela Fransızlar’ın %55’i arık İslam’ın kolay ya-şanmaması için zorlaştırıcı yasalar istiyor. %75’i İs-lam’ın Cumhuriyet değerleri ile uyuşmadığınısavunuyor. İslam’ı ilgilendiren en ufak sorunlardahiç tereddütsüz İslam karşıtlığından yana tavır alı-yor. Bizlere düşen sorumluluk mümkün olduğukadar Fransız haber sitelerini takip etmek, yalanyanlış bilgilere karşı dikkatli olmak ve ister yorumşeklinde ister editöre mail atarak itiraz etmek. Bizler ne kadar bilgilendirici olursak, insanlarınkolay kandırılmasını engellemiş oluruz. Ama maa-lesef geçen gün Müslüman bir arkadaşımız, birFransız’ın yayınladığı bir mesaja “katıldığını” belir-terek yeniden paylaşmış. Özetle “Müslümanlara birçağrı şeklinde” yayınlanan mesaj da “Dininizi bizedayatmayın, burada misafirsiniz, ev sahibine saygılıolun” şeklindeydi. Kullanılan dil ve tarz neredeyse beni de ağlatacaktı.Bir an sandım ki Müslümanlar Fransa’yı işgal etmiş,zavallı Fransızlar perişan halde. Ve ne yazık ki butür yayınlara kendilerini “modere” diye tanıtan bazıkardeşlerimiz inanır hale. Bizler bile benimsersek Batılılar niye karşı çıksın ki?

Sevgili Ayşe İçin...Çok uzun zamandır yazmadığımdan, aslında bu yazıya

“Nerede kalmıştık?” diye başlamayı ve sizlere kavuşma sa-bırsızlığının verdiği heyecanı paylaşmayı düşünüyordum.Ama, maalesef, sevgili arkadaşım, can dostum Yavuz’unkızkardeşi Ayşe’yi geçen ay kaybedince, elim sadece vesadece onun için yazmaya vardı.)Madem ki doğduk, öleceğiz ve ölüm hepimizin başında.Hepimiz, sevdiklerimizin ardından tabii ki çok üzülüyor vegözyaşı döküyoruz. En kötüsü de, çaresizliğimiz; elimizdenbir şey gelmiyor onu geri getirmek için.Bir diğer gerçek de, evlat acısından daha derininin olma-dığı...Şimdiye dek yazdıklarım da, biliyorum ki, malûmun ilâmı(bilinenin dile getirilmesi).Oysa, siz bir de Yavuz’a, Annesi’ne, Babası’na sorunAyşe’nin ölümünü.Kızı, güzeller güzeli Sıla’ya sorun...Bir kardeş, bir evlat, bir anne yitirmenin dayanılmaz acısını,onulmaz yarasını, inanılmaz ağırlığını onlara sorun.Verilen bütün mücadeleler, yaşanılan tüm umutlar, günler-geceler boyu süren beklentiler nasıl bir anda karabasana,dipsiz kuyulara, zehir zemberek cehennemlere dönüşüyor,onlara sorun.Onlara sorun artık Ayşe’siz yaşanacak olan bir geleceği,Ayşe’nin bıraktığı boşluğun doldurulamazlığını, yaşananhâtıraların her an zihinde canlanıp canlanıp gözpınarlarınınasıl kuruttuğunu.Ezcümle, Ayşe’sizliği onlara sorun...Ayşe’yi tanıma şansına hasbelkader ben de erişmiştim.Şansına ve bahtiyarlığına..Yaz tatillerinde ziyaretlerine gittiğimde karşımda hep gü-leryüzlü, hayat dolu, sağlıklı, esprili, sizi memnun etmekiçin elinden geleni ardına koymayan, dost canlısı bir Ayşegörmüş, onu o halleriyle çok sevmiş, takdir etmiştim.Zâten kardeşim Yavuz’un “bacısı” olması bile yeterken, birde o kendi kişiliğiyle herkese kendisini sevdirmiş, gönlü-müzde koskocaman bir yuva kurmuştu.Kendi sâde yuvasında da, kızı Sıla ile sımsıcak bir ocak...Fakat, erken ayrıldı aramızdan Ayşe; bünyesini saran veadına kanser denen o illetten, hem de verdiği savaşımlarsonrasında tüm umutlarımızı şaha kaldırmışken, çektiği acı-lara dayanamayarak, geçirdiği bir ameliyat sonrası “illah-lah” dedi ve savaşmayı bırakarak çekti gitti.Yıllardır burada Yavuz’un Ayşe için neler hissettiğini, ya-şadığını biliyor; Ayşe’nin Türkiye’deki uğraşmalarını, baba-sının akıl almaz desteğini, annesinin çırpınışlarını,arkadaşlarının geceli-gündüzlü çabalarını duyuyorduk.Tüm bu sinerjinin sonunda da, daha iki ay öncesine dek,işlerin iyiye gittiğini, Ayşe’nin kefeni yırttığını düşünüyor vemutlu oluyorduk.Ama olmadı işte; sevgili babasının gözleri önünde, çok sev-diği dünyaya, kızına, ailesine ve sevenlerine elveda dedi.Hayata tutunamadı Ayşe...Sevgili Yavuz,Sen de biliyorsun; hayat böyle bir şey işte..En sevdiklerimizi, en umulmadık zamanda elimizden ala-biliyor.Buna karşı yapabilecek bir şey de yok; “her fâni ölümü ta-dıyor”...Senin de dediğin gibi, en azından artık acı çekmekten kur-tulduğunu düşünüp teselli bulacak, onu güzel anılarıyla ya-şatacak, sevgili Sıla’ya ana-baba olacaksın(ız), olacağız.İnan ki, zaman en iyi ilaçtır...(Bu, uzun bir aralıktan sonra yazdığım ilk yazı, en zor ya-zılardan biri oldu. Çünkü, dediğim gibi, Ayşe’yi ben de ta-nımış ve çok sevmiştim; tüm tanıyanları gibi...Şimdi O –dileyelim- nur içinde yatarken, ben müsaadeniziistiyorum.Çünkü.. Gözyaşlarıma hâkim olamıyorum...)

Fahri EKMEKCİ

[email protected]

AZICIK

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 42

Page 43: Objektif Gazetesi Nisan

43

Strasbourg Schiltigheim’daki Ali Babarestoranın kurulmasının üzeriden tamtamına 16 yıl geçmiş; dile kolay dedikleritürden 16 yıl… Biz de, bu güzel öyküyü,Ali Baba’nın ailesi adına sahibi olanMustafa ÇAYLAK ile konuştuk; o anlattı,biz dinledik…« Burasını önce 1997’de bizim akraba-lar, yiyecek mağazası konseptiyleaçmak istemişler ama, hani derler yakime niyet kime kısmet, Babamların on-lara oturmaya gittiği bir akşam, ki o dö-nemler ben daha öğrenciyim, Babamadiyorlar ki ‘Biz belediyeden bu izni ala-madık, sadece çay salonu ya da dönerciyapılabilirmiş, biz de onu istemiyoruz;senin çocukların yetişkin, ele gitmesin,biz burayı üç daireden bozup bu halegetirmek için çok masraf da yaptık, gelsen al’.Babam bana sordu tabii, senin öğreni-mini engellemek istemem dedi, ben deticaret lisesi son sınıftayım ve iyi de oku-yorum, yaşım da 18, Babam (AlaattinÇAYLAK) da o sıralar başka işte çalışı-yor. Düşündüm, insanlarla iletişimi se-viyorum, yabancılarla aram çok iyi,çevrem geniş; Babama tamam, iyi dü-şünmüşsün, başlayalım dedim. Diplo-mamı aldım, izine gidip geldim ve 1997Eylül’ünde işe koyulduk…O gün bugündür, Ali Baba ismi altındaişlerimizi sürdürüyoruz. Bu ismi de, AliBaba’nın enternasyonal bir isim olma-sından dolayı koyduk, çünkü ticarettemağazanın ismi de çok önemlidir diyedüşündük, herkese hitap etsin istedik.Bu isim kulağa hoş geldiği gibi, oryantalçağrışımıyla da ayrı bir özellik taşıyordu.İşe ailece başladık; ilk Annemle çalıştık,o sabahları gelip temizliğe yardım edi-yordu. Tabii kızkardeşlerim ve Babamınyardımlarını anmayı da ihmal etmeye-yim. Sonraları, bundan beş yıl önce kar-deşim Ahmet’le birlikte çalışmayabaşladık. Dönercilik zaten bir aile işidir,

tek başına olmaz.O dönemler döneri kendim yapıyordum;kıymayı baharatlanmış şekilde alıpdöner haline getiriyordum, tavuğu kar-tonlarda but halinde alıp, kemiğini çıkar-tıp montajlıyordum. Böylece başladık veo günden bu yana Allah’a şükün işlerimde genelde hep iyiye gitti.O zamanlar Strasbourg’ta dönerci çokaz olduğu gibi, bu semtte de bizimle bir-likte sadece bir dönerci daha vardı.Benim çevrem çok genişti demiştim; o,çeşitli klüplerde (Hoenheim, Bischheim,Schiltigheim..) futbol oynamamdan ilerigeliyordu. Bu nedenle, tanınan ve sevi-

len bir kişi olduğumdan, yabancı müşte-rim çoktu. Hiç unutmuyorum, ilk açıldığıgün, ki döner o zaman 16 franktı, ben ikigün yarım tarife yaparak 8 franktan ver-dim, en az yirmi metre kuyruk vardı… İşte o başlangıçla devam edip geldik…Burasının müşterilerimiz tarafından tutu-lup benimsenmesindeki başlıca etken-ler, bence güleryüzlü hizmet ile sağlıklı,temiz döner yapmak, döneri kendimizyapmamız, dönerin lezzeti ve resto-randa hijyen kurallarına uymaktır.Bizde kıyma ve tavuk döner bulunuyorşu anda. Kıyma dönerin yüzde yetmişisığır, yüzde otuzu danadır. Tavuksa, adı

üzerinde, sırf tavuktur, karışımı yoktur.Burada dönerden başka ızgara çeşitleri,mergez, eskalop (tavuk göğsü), köftegibi yemekler de yiyebilir müşterilerimiz.Bir zamanlar pizza da yapıyordum bu-rada ama sonra bırakmaya karar ver-dim.Restoranımız 104 metrekare olup, ra-hatça 30-40 kişi alabilecek kapasitede-dir. Şu anda, babamla birlikte, öğlenservislerinde üç kişi çalışmaktayız. Bu-rası haftanın yedi günü, saat 11.00-24.00 arası açıktır.Müşteri seçme diye bir şey olmayaca-ğından, ilk beş yıl her tür müşteriye açık-tık, gençler çok geliyordu, alkol desatıyorduk, ama o dönemin sonundaçok yorulduğumuzu gördük. Yine de, ozaman zarfında bütün borçlarımızı öde-diğimizi de ifade edeyim. 2005’te, Baba-mın hacca gitmesi sonrasında, aileortamına da uymadığından, alkol satı-şını durdurduk. Müşteriler biraz azalsada, şikâyetçi değilim, daha iyi bir ortamoluşmuş, müslümanların sayısında daartış olmuş oldu. Şimdi, öğrenciler deçok gelmeye başladılar çünkü yakını-mızda üç tane lise var (Barrage, Maraisve Bischheim liseleri). Sağlığım elverdikçe bu işi yapmayadevam etmeyi düşünüyorum. Tabii kiçok stresli bir iş bu ve dinlenme süreside az olduğundan, çeşitli sağlık sorun-ları olabiliyor. Ben 2004’te evlendim, üççocuğum var, insanın özel hayatı da kal-mıyor ama son dört senedir pazar gün-lerimi aileme ayırıyorum.”

( Bu güzel ve ilginç öykü gelecek sayı-mızda da devam edecek.)(Adres: 158, route de Bischwiller 67300Schiltigheim / Tel: 03 88 62 37 13 )

Ali Baba Restoran 16. Yılını Kutluyor (1)

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 43

Page 44: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 44

Page 45: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 45

Page 46: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 46

Page 47: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 47

Page 48: Objektif Gazetesi Nisan

10, rue Contades 67300 SchiltigheimTel: 03 88 85 83 66

[email protected]

* Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi/Journal mensuel d’infos,

d’annonces et de publicités.

* İmtiyaz sahibi/Edité par: ACTIF SARL

* Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication: Fahri [email protected]

* Grafik-Dizayn: Murat Ateş Sevda Demirtaş

Müşteri Temsilcisi / Attaché de communicationRayan KAIBOU (07 71 01 27 13)

Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distributionTuncer KIRÖMEROĞLU ACTIF Sàrl )[email protected]

TEMSİLCİLERİMİZ

SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustafa GÜÇLÜTel : +33 6 07 61 09 24

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİTel : +49 1795 592 171

SAVERNE-SARREGUEMINES-HAGUENAU - BISCHWILLERLUNEVILLE-BOUXWILLER-WISSEMBOURG ve çevresiKemal ERGÜLTel : +33 6 70 47 09 02

METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞTel : +33 6 67 11 87 89

*Baskı adedi/Tirage: 10000

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymayasöz vermiştir.

/Objektif promet à respecter les principes et leslois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fo-toğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir./Toute reproduction de nos articles, textes d’an-

nonces ou publicités parues dans notre journal estlibre sous l’obligation de citer le nom du journal.

*Dépôt Légal: AVRIL 2013

BANKA BİLGİLERİ/Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2167 5415 462SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTRSIRET No : 539 864 06600011

NİSAN / AVRİL 2013 N° 81

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 48

Page 49: Objektif Gazetesi Nisan

Elazığ’ın Karakoçan ilçesi Buldurcuk kö-yünden olan Aziz (Aksoy) Usta, 1962 do-ğumlu, evli ve iki çocuk babası. 35 yıldırbu aşçılık mesleğini yaptığını ve artık 36.yıla girdiğini söyleyen Aziz Usta ile, Col-mar’da 8 Mart 2013 tarihinde açtığı yenimekânı Maison des Grillades’da sizleriçin bir söyleşi gerçekleştirdik.“Ben bu işe 36 sene önce Elazığ’da, Ga-ziantepliler ile, Kilis Kebap Salonu’ndabaşladım. Ondan sonra, 1986’da yurt dı-şına çıkmak zorunda kaldım ve yirmiküsur yıl evvel Metz ve Lyon’dan başla-yarak bu işe devam ettim. 1992’de de Ro-uennes’a yakın bir yerde ilk kendirestoranımı kurdum ama deli dananın hış-mına uğradım. Sonra 1996’da Alençon’agittim ve oranın en büyük restoranını Ga-lata ismiyle kurdum ( dikkat edin, enbüyük restoran, en büyük Türk restoranıdeğil!) ve orayı beş yıl işlettim.İyi para kazanmamıza rağmen, eşimlebirlikte çok yorulduğumuzdan, dinlenmekamacıyla burasını sattık ve Nice’e gidereksekiz yıl orada kaldım, Marmaris ismiyleNice’in en güzel Türk restoranını kurdum.2004’te politikaya atılmak niyetiyle Türki-ye’ye gittim ama politikanın bana göre ol-madığını öğrenerek tekrar kendimesleğime döndüm.Sonra Avrupa’nın çeşitli yerlerinde çalış-tım; Almanya, İsviçre, Hollanda, Belçika;sonunda, 2008’de, ikinci aslî memleketimolan Fransa’ya geri geldim. Önce Ami-ens’te büyük bir Türk restoranının mutfakşefliğini yaptım, sonra Mulhouse’a geldimve orada da bir sene kadar çalıştıktan

sonra, bu yaşta başkasının yanında aşçı-lık yapmanın zor olduğuna kanaat getire-rek, Colmar’da da gerçek bir Türkmutfağına ihtiyaç olduğunu duymam üze-rine, bu yeri açmaya karar verdim.Beş ay evvel bu kararı verince gelip orga-nizasyonuyla ilgilenmeye başladım. Ama-cım mükemmel bir Türk mutfağıoluşturmaktı; bu gayeyle titiz bir çalışmadönemi geçirdim ve sonuçtan da oldukçamemnunum.Burası 72 kişilik ama gerekirse 90 kişi desığdırılabilir. Amacım insanların gelip ra-hatça, aile ortamında yemek yemeleri ol-duğundan, 72 kişilik yer yeter diyedüşünüyorum. Bu, insanların buraya gel-meleri için bence ilk sebeptir; ikincisi iseyemeklerimizin lezzetli oluşudur; üçün-

cüsü ve en önemlisi de müşterilerimizinkendilerini Türkiye’de hissetmelerini sağ-layacak olmamızdır. Burada bir ızgaraveya meze yediklerinde, gerçekten desanki Türkiye’de yemişler gibi olacaklarınısöylüyorum. Bunun sağlamasını da, açılışgecesi gelen konuklara tattırdığımız içliköfteleri herbiririn tekrar istemesiyle yap-mış olduk.

Döner yapmıyoruz çünkü dönerin eskiözelliği kalmadı Türk yemeği olarak; o es-

kidendi...Müşteri konusunda bençok seçiciyimdir, çünküisterim ki buraya ailesiylegelen bir kişi bir dahagelsin, rahat ettiğini his-sedip dostlarına da tav-siye etsin; bu havanınteneffüs edilmesi önemlibenim için, her şey parakazanmak değil yani...Bir hassasiyetim de Os-manlı mutfağı ile ilgili,bunu Avrupa’da şimdiyedek doğru-dürüst yapanolmadı. Bizde şu andaOsmanlı mutfağından çok güzel yemeklerde bulunuyor; Ali Nazik, Hünkârbeğendi,Altı ezmeli gibi tatlar örneğin Antep’tenasıl yapılıyorsa, burada da aynsını sunu-yoruz insanlara. Kalite ve Osmanlı mut-fağı konusunda bu bölgede iddialıyım...Hem buranın temizlik ve hijyenine hemde etlerimizin yüzde yüz helal olmasınaazamî dikkat gösteriyoruz, bu konudaMüslüman kardeşlerimizle çalışıyoruz.Bunun yanında müşterimiz olan Fransız-lar da çok memnunlar, bize teşekkür edi-yorlar.Burada, ortağım olan çok değerli karde-şim, manevî evladım Bayram Can ile bir-

likte şimdilik beş kişiçalışıyoruz ama ya-kında bunun yediye çı-kacağını sanıyorum.Açılışımızda, Başkon-solosumus SerdarCengiz, Cojep Inter-national DerneğiGenel Başkanı Ali Ge-dikoğlu, Mulhouse Be-lediye BaşkanYardımcısı MevlüdeGündüz, Alternatif Ga-zetesi sahibi ZekeriyaŞahih, Grup Turquoi-se’ın şefi Mehmet

Kaba ve eşi, Colmar ve Mulhouse’dançok sayıda işadamı ve vatandaşlar ile Ob-jektif Gazete ekibi vardı.Sayın Başkonsolosumuz o gün dört yüzkilometre yapıp çok yorulduğunu söyle-yince, ben de kendilerine yaptığım ye-mekler ile yorgunluğunu gidereceğimibelirtmiştim; yemekten sonra bana, “AzizUsta çok sağol, gerçekten de yemekleribeğendim ve yorgunluğum giderildi; Al-sace Bölgesi’nde şu ana dek böyle güzelbir yemek yememiştim Türk restoranla-rında” dedi.Açılışta daha sonra konuklar Altın Def-ter’imize de duygu ve düşüncelerini yaza-rak bizi onurlandırdılar.Başkonsolumuzun yazısı şöyle: ‘Bu sonderece güzel akşam ve yediğimiz birbirin-den lezzetli yemekler için Aziz Bey’e eniçten teşekkürlerimi sunuyor, hayırlı olsundileklerimi ve başarı temennilerimi iletiyo-rum.’Ben de gerek açılışa gelen gerekse dahasonra restoranımıza uğrayan yetkililereve tüm vatandaşlarımıza bir kez daha te-şekkür ediyor, herkesi burada ağırlamak-tan büyük bir mutluluk duyacağımıbelirtmek istiyorum.”Biz de Aziz Usta’ya bu yolda başarılar di-liyoruz...(La Maison des Grillades, 4a rue du Gol-bery 68000 Colmar / 09 54 62 88 11)

Aziz Usta Hünerini Konuşturuyor...49

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 49

Page 50: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 50

Page 51: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 51

Page 52: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 52

Page 53: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 53

Page 54: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 54

Page 55: Objektif Gazetesi Nisan

sayi82_Mise en page 1 03/04/2013 21:51 Page 55