tohum - onder.org.tr · İÇİndekİler tohum 03 kÜl t Ü r sanat / ban u ez b e r) 88 k itap / 92...

100

Upload: others

Post on 02-Jan-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 2: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 3: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

01EDİTÖR’DEN TOHUM

Rahman ve Rahim Allah adıyla,

Edeb, aklın dıştan görünüşüdür… Edeb, insanı hay-vandan ayıran farktır… Edeb inceliktir, zarafettir, efen-diliktir… Edebli insan, herkese karşı saygılı olandır; yalnız kendinden büyük olanlara karşı edebli olmak yetmez. Önemli olan, kendimizden büyüklere de, küçüklere de aynı şekilde saygılı, incelik ve zarafetle dolu olarak hareket edebilmektir. Yunus Emre “Göz odur ki Hakkı göre” der. Önemli olan herkeste, her yerde, her şeyde Hak’kı müşahede edebilmek ve buna göre davranabilmektir.

Yaşamak, var olmak aslında sanılandan daha girift bir mekanizmadır. Hiçbir şey, hiçbir kimse boş ve anlam-sız değildir. Bu sebeple her insan, insan yaratıldığı için sevgiye, saygıya lâyıktır. Yunus’un“Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” sözünde büyük bir gerçeklik vardır.

Güzel ahlak, saygı, terbiye, hayâ, nezaket ya da daha geniş tarifiyle ruhun dine riayet eder yönde olması an-lamlarına gelen Edeb, İslam’ın ve İslam Peygamberi-nin gönderilme gayesini teşkil eder. Resulullah (SAV) bir hadisinde “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmaktadır. Yüce İslam’ın ilk emri ilim öğrenmek olmasına rağmen, Efendimizin gönderilmesindeki gayenin “Ahlakı tamamlamak” ol-ması, edebi ilimden önce gerekli kılar. Bu husus Yu-nus Emre’nin,

“İlim meclislerinde aradım, kıldım talep, İlim geride kaldı, illa edeb, illa edeb.” dizelerinden de açıkça anlaşılmaktadır.

Büyük düşünür Hz. Mevlana ise, “Güzellik Mevlâ’nın lûtfudur, nurunun yansımasıdır; edeb ise kişinin gö-nül aynasıdır” der. Bu tarif gösterir ki, bir kişinin ede-binin seviyesi, Yüce Allah (CC)’ın o kişi üzerindeki te-celliyatının derecesini gösterir. Resûlullah (sav)’den sonra Evliyaullah’da görülen yüksek tecelliyat dere-celeri, bu velilerden bir kısmını, Hallac-ı Mansur’da olduğu gibi “Ene’l-Hakk (Ben Allah’ım)” diyebilecek derecede manevi sarhoşluğa sürükleyebilmiştir.

Tohum Dergisi olarak Efendimiz (sav)’in doğumuna denk gelen sayımızda bizler de elimizin yettiğince Edeb konusunu ele almaya çalıştık.

Gönül aynalarımızın daima Resûlullah (sav)’in edebiy-le edeblenebilmesi temennilerimle…

Tuba AYDIN

ÖNDER ADINA ‹MT‹YAZ SAH‹B‹Dr. Hüseyin Korkut

İSTİŞARE KURULUArif Altunbaş, Erol Erdoğan, Muhammed Altundal,

Ali Öztürk, Halit Bekiroğlu

YAYIN DANIfiMANIMustafa Canbey

GENEL YAYIN YÖNETMENİAdil Gülmez

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAhmet Bolat

ED‹TÖRTuba Aydın

KÜLTÜR SANATAhmet Özcan

YAYIN KURULUSabri Ota€, Fatih Serenli, Hüseyin Dağdeviren,

Mustafa Karahüseyinoğlu, Mehmet Kaman, Zehra Hekimoğlu

GRAF‹K TASARIMEylül Tanıtım

BASKIİhlas Matbaacılık

TOHUM Dergisi, ÖNDER ‹mam Hatip Liseleri Mezunlar› ve Mensuplar› Derne€i yay›n›d›r.

ADRESAlemdar Mh. Hükümet Kona€› Sk. No: 7 34110

Ca€alo€lu - ‹stanbulTel: (0212) 519 09 53-519 12 76

Faks: (0212) 519 09 57

[email protected]@tohumdergisi.com

Kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. Yaz›larda k›saltma yap›labilir. Hukuki sorumluluk yazara aittir.

Page 4: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

02 TOHUMMART - NİSAN 2013

içindekiler

Osman nûri tOpbaşHaKK’a KULLUK EDEbi

YrD. DOÇ. Dr. mUstaFa ÖZtÜrKKOnUşma aDabı

ismaiL ErDOğanahlak

aYşE ÇObanEDEp

aYşE KaramanEDEpLi intErnEtEDEp ÖrtÜsÜHEKimOğLU ismaiLpEYGambEr YaşaYan KUr’an’Dı, biZ DE YaşaYan sÜnnEt OLmaLıYıZ

SORU-yORUm

aLi iHsan KıLıÇ LÜtF-i mUâmELE vE HÜsn-i mÜnâvELE: EDEp

Dr. hüseyin KOrKUt prof. Dr. sadettin ÖKtEn:

Geleneğinsan’atkârı

04 06

242832343840

4841

Edeb

Page 5: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

03İÇİNDEKİLER TOHUM

LtÜ

r s

an

at /

ba

nU

EZb

Er) 8

8

Kit

ap

/ 9

2

ÇiZG

i / 9

5

Kübranur başaran

imam birgiviimmanuel Kant

56

Yasin Onat:

Habeş ÜlkesindeYetim Olmak

76Hatay arkeoloji müzesi

80

sabri Otağ:

Edeb bir tâc imiş

14ismihan şimşEK:

Uçan Halıdanamaz

52

muharrem DinLEYiCi:

putları Yıkan adamrasim Özdenören

62 66bursa iHL’nin50. Yılı münasebetiyleiki Hatıra

70Esan GÜL:

selam vermeninpsikolojik analizi

tuba aYDın:

sinemane Değildir?

84

Page 6: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

04 TOHUMMART - NİSAN 2013

Değerli İmam-Hatip Sevdalıları,

Âlemlere Rahmet, İki Cihan Güneşi, Efendimiz Hazreti Muhammed Musta-fa (SAV)’in dünyayı teşriflerinin bir baş-ka yıldönümünde siz İmam-Hatip sev-dalılarını bir kez deha en derin hürmet ve muhabbetlerimizle selamlıyoruz. Rabbimize bize iman ve İslam cevheri-ni bahşettiği ve seçkin bir elçi ve rehber gönderdiği için hamd ediyoruz. Bizlere insan olmanın erdemini en güzel bir şekilde gösteren ve yüce bir insanlık mirası bırakan Hazreti Peygamber’e salât-u selam olsun.

Yüce Resulün bize bıraktığı en kıymetli miras kendimizin ve çevremizin farkın-da olarak ölçülü ve dengeli bir hayatın nasıl yaşanabileceğini en ince ayrıntı-larına kadar gösteren sünnet-i seniyye-sidir. Hayatının neredeyse her anı kayıt altına alınarak ve sonraki kuşaklara aktarılarak bu asil miras günümüze ka-dar ulaşmış ve sağlam bir gelenek oluş-turmuştur. On dört asırdır özü her türlü müdahaleden korunarak kültür ve me-deniyetlere kaynaklık eden ve onları bilgi, değer ve estetik bakımdan gelişti-ren bu hazinenin mirasçıları olmak bize büyük bir huzur ve güven vermektedir.

Dr. Hüseyin KORKUTÖNDER Genel Başkanı

İmam-Hatipliler olarak yegâne

idealimiz O’nun tesis ettiği Edeb Medeniyeti’nin

temsilcisi olmak ve ilelebet onu

yaşatmaktır.

Page 7: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

05BAŞKAN’DAN TOHUM

İnsanlık günümüzde küresel ölçekte büyük bir beşeri ve sosyal kriz yaşıyor. Milyarlarca insanın açlık sınırının al-tında yaşaması, suç oranlarının her ge-çen gün artması, işsizliğin kronik hale gelmesi, gelir uçurumunun büyümesi, kuşaklar arası iletişim sorunlarının yaygınlaşması bu krizin belirtilerinden sadece bir kaçı. Bu nevi tekil sorunların katmanlaşmasıyla ortaya çıkan kitle-sel problemleri aşmak amacıyla yapı-lan bilimsel araştırmalar ve bunlara da-yalı geliştirilen politika ve stratejilere rağmen insanlık adeta tarihin sonunda sardığı sarp yokuşta bocalamaktadır.

Rabbimizin ilahi öğretisine gönül ku-laklarımızı verebilsek insanlık olarak kendimizi tükettiğimiz ve tehlikelerle yüzleştiğimiz bu sarp yokuşu aşmak aslında hiç de zor değil; ancak emek ve bedel istiyor. İlahi ferman aslında bu hususta insanlığa yeterince yol gösteri-yor: benmerkezcilikten kurtulup bütün varlığa rahmet nazarıyla bakabilecek bir gönül kuşatıcılığı ve genişliği ku-şanabilmek. Bu da insanın Yaratıcısına karşı samimi bir inançla bağlanması-nın yanısıra kendini çevreleyen tabii ve sosyal çevre ile uyum ve barış içerisinde olmasını gerektiriyor. Evrendeki ilâhî-fıtrî düzenin esaslı bir parçası olduğu-

nun bilincinde olarak beşer, kendi had-dini bilerek ve sınırlarını da aşmayarak külli bir intizam içerisinde erdemli bir yaşamın mümkün arayışında olmalıdır.

İşte bu arayışın en büyük öncüsü olan Cenab-ı Peygamber’in insanlığa bırak-tığı manevi mirasın sağlam sütunla-rından biri EDEB’tir. Edeb, insanın her şeyden önce Rabbini saymasıdır. İçinde yaşadığı evrendeki varlıkların tümüyle eşsiz bir harmoni içerisinde yaratıldığı-nın farkında olmasıdır. Varoluşunun sı-nırsız ve sorgusuz olmadığını her daim hesaba katması, ilişkilerinde denge ve ölçü gözetmesidir. Edeb, baştan sona hayatı anlamlı ve güzel kılan bir yaşam sanatıdır. Ustasını saygınlık ve başarı-da taçlandıran, arttıkça değerinden bir şey yitirmeyen bir hazinedir.

İmam-Hatipliler olarak yegâne ideali-miz O’nun tesis ettiği Edeb Medeniye-tinin temsilcisi olmak ve ilelebet onu yaşatmaktır. Zira inanıyoruz ki O’ndan tevarüs ettiğimiz edeb mirasıdır insan-lığa ancak huzur ve istikrar getirecek olan. İnsanlık onurunu koruyacak ve yaşatacak olan da bu kutlu mirastır.

Edeb’i kendisinden öğrendiğimiz Hz. Cenab-ı Rasule bir kez daha salât-u se-lam olsun.

Cenab-ı Peygamber’in insanlığa bıraktığı manevi mirasın sağlam sütunlarından biri “edeb”tir. Edeb, insanın her şeyden önce Rabbini saymasıdır. İçinde yaşadığı evrendeki varlıkların tümüyle eşsiz bir harmoni içerisinde yaratıldığının farkında olmasıdır.

Page 8: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

06 TOHUMMART - NİSAN 2013

Bundan evvelki bir denemede geleneksel Türk el san’atlarının kültü-rel arka planı incelenmeye çalışılmış, bu san’atlar ile bunların gelişip olgunlaştığı cemiyetin medeniyet tasavvuru arasındaki ilişki araştırıl-mıştı. Burada ise konumuz geleneksel Türk el san’atları ile meşgul olan ve bu sahada eser veren san’atkardır. Bu san’atkara geleneğin san’atkarı adını verelim ve onun yetişmesi ve olgunlaşması için geleneğin kullan-dığı usulün derinliklerine nüfuz etmeye yönelelim.

Page 9: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

07SANAT TOHUM

Her medeniyet anlayışı ken-di insanını kendi ufku ve dün-

yası içinde eğitir ve yetiştirir. Özellikle bu insan diğerlerinden

farklı olarak o medeniyetin san’atkarı olmak gibi müstesna bir mevki ih-raz ederse bu eğitim süreci daha fazla ehemmiyet kazanır. San’atkar cemiye-te çok nadir gelen bir ferd olduğundan medeniyet anlayışının ona gösterdiği ihtimam ve dikkat de bir başkadır. Bu itibarla geleneğin san’atkarının nasıl inşa ve imar edildiği incelenirken aynı zamanda bir ölçüde geleneği tesis eden medeniyet anlayışının da bir tahlili or-taya çıkacaktır. Burada sözü edilen me-deniyet anlayışı İslam medeniyeti ana çerçevesinde yer alan ve adına Osmanlı yorumu diyebileceğimiz bir telakkidir. Bu noktada belirtmekte yarar vardır ki bu çalışma fevkalade mütevazı ve iddiasız bir açıklama olabilmek gayreti içindedir. Geleneğin zengin ve derin-likli muhtevasının sayıca pek çok ve nitelik bakımından dolgun ve doyurucu çalışmalarla günümüz insanlığına mal edilmesi niyazımızdır. Her san’atkar insan olmak hasebi ile bir cemiyetin mensubudur, dolayısı ile içinde yetiş-tiği cemiyetin bütün özelliklerinden etkilenir. Bazı san’atkarlar içinde ye-tiştikleri cemiyetin o dönemde kendi-lerine sunduğu biçimsel, fikri ve hissi çerçeveye uyum gösterirler, toplumsal değerlere saygılıdırlar, hatta bu değer-

Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN

Gel

eneğ

inSa

n’a

tkâr

ı

Page 10: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

08 TOHUMMART - NİSAN 2013

lerin yeni yorumlar ve açılımlarla yayıl-masına, benimsenmesine vesile olurlar. Bunlar devirlerinde çok itibar görürler, şöhret ve etkinlik kazanırlar. Zaman geçip devir değişince bu itibar ve etkin-lik de sorgulanmaya başlar. San’atkar toplumsal değerlerin ve bunlara bağlı şekillerin içinden bakarak ne merte-bede zamanı aşmış ve değişmezi yaka-layabilmiş ise o kadar eskimez kalır ve etkisini kaybetmez. Diğer bir deyişle cemiyete ait ve zamana bağlı özellikle-rin arasında yaşadığı halde yine bunları kullanarak evrenseli dile getirebildiği ölçüde o, önce kendi toplumunun sonra da bütün insanlığın san’atkarı olarak maşeri hafızada yerini alır. Bu kim-selere bir isim vermek istenirse onlar geleneğin ya da klasiğin büyük üstad-ları olarak adlandırılabilir. Cemiyetin değerleri ve biçimleri ile örtüşen eser-ler veren ancak bu değerler ve biçimler arasında yoğrulurken değişmezi ya da evrenseli yakalamakta yukarıda sözü edilen büyük üstadlar kadar başarılı olamayanlar ise bazı meraklıların ha-fızalarında ve san’at tarihi kitaplarının sayfaları arasında kalırlar. Toplum, sa-yıları öncekilere göre epeyce fazla olan bu kimseleri kolayca hatırlayamaz.

Ancak bunların kitlesel etkisi ve bu etkinin sürekliliği çok önemlidir. Bu san’atkarlar isimleri pek nadir olarak anılsa da cemiyete ait değerlerin ve bunlardan doğan biçimlerin toplumsal ölçekte ve duygusal planda yerleşme-

sine, kısacası sevilip benimsenmesine çok büyük katkıda bulunurlar. Bunlar cemiyette duygusal ve estetik bir or-tam yaratır ve bunun devamlılığını sağ-larlar.

ÖZEL SAN’ATKARLAR

Zaman engelini aşan ve yerelliği evren-sel biçimde yorumlayan büyük üstadlar yani özel san’atkarlar da bu ortamda do-ğar, buradan beslenir ve burada gelişir. Onların yaptığı, toplumda var olan duy-gu ve estetik ortamının sınırlarını ger-çekleştirdikleri özgün ve evrensel ham-lelerle sonsuzluğa doğru bir merhale daha genişletmek ve bu ortamda geçer-li olan san’at anlayışının şaheserlerini ortaya koymaktır. Bazı san’atkarlar ise cemiyette var olan değerler ve biçim-lerle bir uyum içinde olmayı, bu yolda eser vermeyi ve hatta bunlara riayeti ve saygıyı reddederler. O dönemde ce-miyette yaşayan değerlere ve bunların biçimsel yansımalarına karşı çıkarlar. Bu başkaldırma, toplumda dışarıdan pek belli olmayan ve bir vesile bekleyen yeni bir hamle iştiyakı ve bunu gerçek-leştirecek potansiyel varsa bir anlam kazanır. San’atkar toplumun duygusal bir değişim, yeniye ve farklıya doğru bir atılım ihtiyacını sezgisel olarak algıla-mıştır ve varlığını bu yolda harcamaya hazırdır. Bunlar öncü san’atkarlardır, yaptıkları iş, üstlendikleri serüven he-men ve kolay fark edilemez, belki ha-

Page 11: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

yatlarının son demlerinde ve belki de bu dünyadan çekildikten sonra toplum-dan bir cevap ya da bir akis bulabilirler. Bu san’atkarların gayretleri ve ondan daha önemlisi fedakârlıkları sonucu cemiyetin san’at birikimi yeni ve özgün boyutlar kazanır, duygusal ve estetik alanda yeni bir mecraya yönelebilir. Ancak toplumda yaşayan değerlere ve bunlara ait biçimlere karşı geliştirilen her başkaldırma öncü san’at anlamına gelmez. Öncü san’atkar olabilmek için toplumun san’at hayatında ortaya çık-ması beklenen değişimi iyi takip etmek ve yeni açılımı toplumsal ihtiyacın ana doğrultusu istikametinde iyi yönlen-dirmek gerekir. San’at ortamındaki de-ğişimin vakti gerçekçi bir biçimde se-zilememiş veya toplumsal istek doğru okunamamış ise öncü san’at yerine çok kısa süren bir macera yaşanır. San’atkar da hayallerde sevimli ve uçuk bir iz ola-rak kalır. Öncü san’atkar ayrıca top-lumda var olan ve içinde yaşadığı san’at ortamında tasarruf sahibidir, mevcudu bilir ve mükemmel bir biçimde tekrar-lar. Ancak bu ona yetmez, o yeni ufuk-ların arayışı ve o döneme kadar görül-memişin özlemi içindedir. Cemiyette var olan değerler ve bunlara dayanarak insanlar tarafından hayata geçirilen somut biçimler temelde o cemiyetin medeniyet anlayışından kaynaklanır. Toplumun medeniyet anlayışı bir imana veya felsefi bir sisteme dayanan mücer-ret ve hiyerarşik bir değerler 3 manzu-

me-sidir. D e ğ e r -ler kendi a r a l a r ı n d a ilişkileri ve s ı r a l a n m a d a k i önemleri ile iyi ta-nımlanmış bir sistem oluştururlar. Bu sistem top-lumda önce gönüllerde veya vicdanlarda duygusal boyutta bir iman olarak kendini gösterir sonra da zihinlerde akli planda benimsenir ve kabul edilir. Fertler gönülden inan-dıkları ve akıl ortamında benimsedik-leri medeniyet anlayışı doğrultusunda davranırlar, kısacası davranışlarına sahip oldukları değerler sistemi yön ve biçim verir. Bu biçimler gönül ve zihin ortamındaki değerler sisteminin dış âleme yansımasından başka bir şey de-ğildir. Toplumsal hayatın bütün veçhe-lerinde görülen bu biçimler toplumun kültürünü oluşturur. Biçimler zaman içinde adeta sayısız kez tekrarlanarak genelleşir, toplumsal bir kabul ve rağ-bet kazanır. Buradan gelenek doğar. İlk bakışta gelenek biçimsel bir mahiyet arz eder ve bu yönü ile kolay öğrenilir ve kolay uygulanır. Ancak unutulma-malıdır ki her geleneğin arkasında ona hayat veren, onu biçimlendiren ve an-lamlı kılan bir öz yani sistematik bir

09SANAT TOHUM

Geleneğin san’atkarının nasıl inşa ve imar edildiği incelenirken aynı zaman-da bir ölçüde geleneği tesis eden mede-niyet anlayışının da bir tahlili ortaya çıkacaktır.

Page 12: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

10 TOHUMMART - NİSAN 2013

değer vardır. Genellikle geleneğin bu yönü gözden kaçar, biçimin arkasında-ki değer unutulur, biçim ile öz arasın-daki hayati ilişki kaybedilir. Toplumun uyguladığı biçimler zaman içinde muh-telif tesirler altında değişime zorlanır. Zaman biçimler üzerinde aşındırıcı ve değiştirici bir etkiye sahiptir. Yukarıda değinildiği gibi gelenek ile arkasındaki değerin ilişkisi hatırlanmıyorsa top-lum biçim üzerinde direnir, çünkü far-kına varılmaksızın biçim artık öz gibi algılanmaktadır. Bu durumda biçimsel bir değişim özden bir taviz gibi anlam-landırılır, bu ise toplumsal kimlikte bir yırtılma demektir. Bu sebepten gele-neğin değişime karşı direnci bir çözüm üretemese de toplumda kendi kalarak varlığını sürdürme açısından bir haya-tiyet ifadesi olarak da okunabilir. Bi-çimlerle öz arasındaki ilişkiyi kaybet-meyen, gönül ortamında diri ve zihin planında faal olan toplumlarda zama-nın getirdiği ve sosyal yapıya yükledi-ği değişim rüzgârları yeni yorumlar ve uygulamalar sonucu ortaya çıkan yeni biçimler sayesinde toplumun kültürü-nü zenginleştirir. Nasıl bir dönemdeki güncel şartlar altında toplumun değer-ler sistemi dikkate alınarak bir biçim veya biçimler üretilmiş ise değişen dö-nemin yeni şartlarına göre de yine aynı değerler sisteminden yola çıkılarak bir başka biçim veya biçimler ortaya kona-bilir. Bunun için biçim ile öz arasındaki ilişkinin her an canlı tutulması yani bi-

çimler yaşanırken bilinçli davranılması icap eder. Böyle davranan toplumlarda gelenek yine vardır, ancak bu gelenek çok katı ve değişmez özelliklere sahip değildir, zaman içinde gelişerek ya da değişerek zenginleşen bir gelenektir. Bu gelenekte biçim daha arka planda-dır, öz yani değerler sistemi her an ken-dini hissettirir.

GELENEĞİN SAN’ATKARININ YETİŞTİĞİ ORTAM

Bu genel açıklamalardan sonra şimdi geleneğin san’atkarının nasıl yetişti-ğini inceleyebiliriz. Gelenekte san’at eğitimi taklit ile başlar. Taklit kelimesi hele san’at gibi çok duygusal ve estetik bir alanda kullanılınca biraz buruk ve hatta incitici gelebilir. Lakin geleneğin bu sürece verdiği değer ve ehemmiyet anlaşıldığında durumun hiç de böyle ol-madığı görülür. Gelenek, eğitim süreci-ni heveskâr ve kabiliyetli bir san’at ta-libini bir hocaya teslim ederek başlatır. Medeniyetin kendi kelimeleri ile söyle-nirse tilmiz üstadın önünde diz çöker ve onun rahle-i tedrisine oturur. Başlangıç için talibin heveskâr ve kabiliyetli ol-ması kâfidir. Bu hususlarda talibin ne mertebede olduğunu üstad ilk müla-katta anlar. Bir eksiklik görürse, me-sela ‘Evladım şu sıralar pek meşgulüz, inşallah münasip bir vakitte tekrar mü-laki oluruz ‘ diyerek bu müracaata ce-vabının menfi olduğunu bildirir. Yahut

Page 13: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

11SANAT TOHUM

‘Filan gün ikindiden sonra geliniz, meş-ke başlayalım, bakalım Mevlam ne gös-terir’ sözleri ile talibi kabul ettiğini be-yan eder. Gelenekte talibin san’ata olan kabiliyeti ona ait, onun sahiplendiği bir nitelik olarak anlaşılmaz. Bu kabiliyet Allah vergisi, medeniyetin kendi keli-meleri ile söylenirse dad-i Hak olarak görülür. Bu kabiliyet ona Cenab-ı Hak tarafından lütfedilmiş bir emanettir, o halde talib bu lutfun şükrünü ifa etmeli ve bu emanete sadakat göstermelidir. Bu da üstadın önüne diz çöktükten son-ra iç içe verilen insanlık ve san’at eğiti-mine, zorlu merhalelere ve meşakkatli ahvale rağmen, sabır, gayret ve iştiyak ile devam ederek gerçekleştirilir. Gele-neğin insanları talibin gayret ve deva-mını ‘Maşallah, barekallah, Allah feyiz versin ve feyzini arttırsın’ duaları ile teşvik ve tahsin ederler. Çünkü onlar her hususta olduğu gibi san’at sahasın-da da Cenab-ı Hakkın feyz ü ihsanı ol-madan bir semere hâsıl olamayacağına inanmışlardır. Talibin san’at eğitimi böylece üstadın kabulü ve dostların ha-yır duaları ile başlar. Gelenekte üstad tilmizden ders ücreti olarak hiçbir şey almaz, hatta bu konu konuşulmaz bile. Ancak tilmiz belli aşamalarda üstadına çok zarifane ve arifane bir üslup içinde hediyeler takdim edebilir, böyle hedi-yeler de reddedilmez. Üstad tilmizine kendi usulü, mizacı ve meşrebi doğrul-tusunda talim eder, tilmize düşen tam bir teslimiyet içinde bu talime riayet

etmek, gayret ve şevk içinde verilen vazifeyi yapmaktır. Meşk döneminin başlangıcında talibin bir şey istemek ya da fikir beyan etmek gibi bir imtiyazı yoktur, o sadece verilen vazifeyi mu-habbetle ifa etmek durumundadır. Bu ise ancak üstada ihtiram ile bağlanmak

San’atkar toplumsal değerlerin ve bun-lara bağlı şekillerin içinden bakarak ne mertebede zamanı aşmış ve değişmezi yakalayabilmiş ise o kadar eskimez ve etkisini kaybetmez.

Page 14: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

12 TOHUMMART - NİSAN 2013

ve onu gönülden sevmekle mümkün olur. Üstad başlangıçta sert ve müşkül-pesent görünse de bu tilmizin gevşeklik göstermemesi, san’atın ilk dönemlerin-de karşılaştığı teknik zorlukları şevki kırılmadan ve bezginliğe düşmeden ça-bucak atlatması içindir. Gelenekte üs-tad kendisine müracaat eden her talibi Cenab-ı Allah tarafından şahsına tevdi edilen bir emanet yani vediatullah ola-rak görür. Onun kırılmasını, incinme-sini ve örselenmesini hiç istemez, buna gönlü razı olmaz. Lakin yapılan işin ma-hiyeti ve şumulü talibin hem insanlıkta ve dolayısı ile hem de san’atta ham iken pişip olgunlaşmasını icap ettirir. Bu konuda verilen en küçük bir taviz ta-libi taşra yollara sürükleyip heba ede-ceğinden üstad bidayette işi sıkı tutar, talibe takati ile mütenasip yük tahmil eder. Bu yük meşk ile verilen ders yükü olabildiği gibi talibin nefsine yüklenen arınma ve güzel insan olma yüküdür. Genellikle bu yük talibe ağır gelir, çün-kü o ne kadar yük taşıyacağını bilemez, üstad o kişidir ki talibin ne mertebe yüke mütehammil olduğunu sezer ve

ona o yükü yükler. Zaman içinde talib inayet-i Hak ile insanlıkta ve san’atta güzelleştikçe üstad da aradaki ciddiyet ve otorite perdelerini bir bir kaldırma-ya başlar, nihayette üstad ile tilmiz aynı muhabbet denizinde yek ahenk olurlar. Kısaca söylemek gerekirse gelenekte üstad tilmizine insanlıkta ve san’atta kendi libasını giydirir, onu kendi boya-sı ile renklendirir. Burada hemen be-lirtelim ki geleneğin san’atının libası muhabbetullah, boyası da insanda ve eşyada tecelli eden cemalullahdır. Her üstadda muhabbet ve cemal özellikle-ri farklı vecihlerde tezahür eder ve bu farklar tilmizlerde de müşahede edilir. Lakin bütün bu gayretlerin özü birdir, o öz muhabbet libasını giydikten sonra cemal tecellilerini müşahede edip in-sanlara temaşa ettirmek olarak hulasa edilebilir. Tilmiz meşgul olduğu san’at sahasında mevcud varidatı hakkı ile öğ-renip muhabbet ile kendine mal ettik-ten sonra üstad ona icazet verir. Bunun zahiri manası o san’at dalında o kimse kendi başına eser verebilir bir seviyeye gelmiş demektir.

San’atkarın yaptığı, toplumda var olan duygu ve estetik ortamının sınırlarını, gerçekleştirdikleri özgün ve evrensel hamlelerle sonsuzluğa doğru bir merhale daha genişletmek ve bu ortamda geçerli olan san’at anlayışının şaheserlerini ortaya koymaktır.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

BankAsyaMesaj_210x297.pdf 1 16.04.2013 17:31

Page 15: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

BankAsyaMesaj_210x297.pdf 1 16.04.2013 17:31

Page 16: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

14 TOHUMMART - NİSAN 2013

Bütün iş ve mükellefiyetlerimizi, Allah (c.c.) bizi görüyor olgunluğuyla yapmak, edebi ihsan şuuruyla yakalamaktır. Müslüman adını hak etmek ve örnek Müslüman olabilmek için, kişiye gere-ken ve yaraşan edeptir. Allah (c.c) dost-ları bu hususta: “Edebtir kişinin daim libası, edepsiz insan üryana benzer.” buyuruyorlar. Hz. Mevlâna: “Gözünü aç ta, Allah kelamına baştan başa bir bak! Âyet âyet bütün Kur’an edeb talimin-den ibarettir” buyurarak dikkatlerimizi edebin menbağına çekmektedir. Ede-bi temsilde zirve, edebin tecessüm et-miş şekli Hz. Muhammed Mustafa(sav) Efemdimizdir. Her güzel şeyi olduğu gibi, edebi de O’ndan öğrendik. O bize hayatı, bize hayat verecek değerlerden öğreten, bize örnek ve önder olandır. Rabbimiz’in terbiye ettiği, edeple yetiş-tirdiği O güzeller güzelinin ahlakını be-nimsemek, Kur’an-ı, hayatımıza hayat tanımak ve gölgesinde yaşamak O’nun edebiyle edeplenmektir. İyi ahlak, gü-zel terbiye, utanma, zarafet, örf ve âdet halini almış iyi tutum ve davranışlar, incelik, kibarlık, huy güzellikleri, ka-rakter disiplini, takdir ve övgüye değer hareketler olarak ifade edilen edeb, ona sahip olan kişiyi, küçük düşürücü durumlardan koruyan bir melekedir. Edepten uzak olmak, insan oluş sırrını yitirmektir. Hz. Mevlana” Edeb, insanın kendini tanımasıdır. Edebe riâyet et-meyen, Allah’a yakın olamaz, insandaki can ne ise, edeb te odur.” buyurmakta-dır.

Sabri OTAĞ[email protected]

Edep Bir Tâc İmiş

İnsan, zübde-i âlem, âlemin özü, en güzel varlık. Rabbim, insanı özene-bezene yarat-mış, ruhuyla bedeniyle insi-camlı olarak. Saflık, insanın özünün özü, edeb, cismi ve ruhu koruyan bir libas, iffetten, ahlaktan bir atlas. Edeb, insanı diğer mahlukat-tan farklı kılan bir hususiyet, Hak yolcusunun en mühim azığı, ruhun dinle bütünleşe-rek istikrar kazanması, isti-kamette daim olması, ihsan mertebesine ermesi ve kâmil manada âdem olmasıdır.

Page 17: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

15KAVRAMLAR TOHUM

Edeb, İslâm medeniyetinin tezâhürü, müslümanın İslâmi güzelliklerinin toplamıdır. Edeb, müslümanın süsü, kimliğinin göstergesi, nerede, hangi şartlarda bulunursa bulunsun, İslâm medeniyetine mensubiyetinin ifadesi-dir. Edeb, bir tâc, bir libas, bir hayattır. Bize hayat veren kudsi değerlerin yan-sıması, ümmetin alemet-i fârikasıdır.

Edeb, en hayırlı ve vasat ümmet ola-bilmenin bir lâzimesi ve Hüda’dan bir lûtuf, bir ihsan ve ikramdır. Kökü mazide, ta Hz. Âdem babamıza tevhid kılcallarıyla ulaşan, gövde ve dalları dünya ufkumuzu aşarak ebediyetle ku-caklaşan, mahza rahmet ve güzellikten ibaret devasa bir ağacın kökü tevhid ve imana, gövdesi ibadete, yaprak ve çi-çekleriyle dallar ahlâka temsil edilirse, meyvesi de edebtir. Hem de , her asırda insanlığa şifa, görenleri mest ve mesrur eden, tadına doyum olmayan bir meyve.

Hz. Âdem babamız zamanında başlayan ve kıyamete kadar devam edecek olan Hak-batıl mücadelesinin günümüzdeki en temel alanı ahlak ve edebdir. Hayatın birçok safhalarında, ahlak ve edebimize kurulmuş tuzaklarla karşılaşmaktayız. Bu tuzaklar öylesine sinsi ki, çoğu kere farkına varmadan kendimizi, neslimizi, sevdiklerimizi, ümmetin evlatlarını bu tuzakların içinde buluyoruz. Bazen de, bu tuzakların, bu edebe, insanlığa sığ-mayan, “Ben ahlâki değerleri tamam-lamak için gönderildim” buyuran iki cihan güneşinin ümmeti olma şerefiy-le bağdaşmayan tuzakların girdabında

boğulduğumuzun farkına bile varamı-yoruz. Batıya bakarak hizaya gelme hastalığı, birkaç asırdır bünyemizde onulmaz tahribatlar açtı. Kapitalist sis-tem, kendimiz muhtaçken, başkalarını kendimize tercih etme olgunluğumuzu, Yaratan’dan ötürü yaratılana merha-met gösterme edebimizi tarumar etti, bencilleştik, kendimiz için yaşar hale geldik, “komşusu açken tok yatan biz-den değildir” buyruğuna uymayı, dün-yanın neresinde olursa olsun, ayağına diken batan bir din kardeşimizin acısını hissetme erdemimizi, zayi ettik, ilimde, eğitimde, sanatta, medeniyette, hayatın bir çok alanında kendimizi bulamadık, kendi kültür ve medeniyetimizin gere-ği olan üslubu yansıtamadık, bize yara-şan edebin timsali olamadık.

Vahiyle irtibatlı ilim ve irfan, maari-fimize ve hayatımıza hâkim olmadan, edebe mugayir virüslerin etkisinden kurtulmamız mümkün değildir. En de-ğerli Râhmani ikramlardan olan yiti-ğimiz EDEB’i, örneklemelerle müşah-haslaştırır isek; EDEBÎ görevlerimizi şöylece sıralamak yerinde olacaktır:

Allah’a Karşı Edebimiz: Bunun ilk ba-samağı, nefsimizin acziyetini bilmek, her şeyimizin emanet olduğu bilinci-ne ermek, elimizin elimizde, dilimizin ağzımızda, emanet olduğunun farkı-na varmak, alıp verdiğimiz nefeslerin bile emanet olduğunu unutmayarak, her şeyin sahibi ve mâliki olan Rabbü’l âlemine teslimiyet, acziyetimizi iti-rafla, Rahman ve Rahim’e iman et-

Page 18: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

16 TOHUMMART - NİSAN 2013

mek, haddimizi bilmek ve Rabbimiz’in hududuna riayet ve inkiyattır. O’nun mülkünde, O’nun ihsan buyurduğu sa-yısız nimetlerle yaşadığımız gerçeğini unutmadan, tüm emirlerine itirazsız âmenna diyebilmek, tüm yasakların-dan nefretle kaçınmak ve İslâm’a tes-lim olmaktır.

İslâm’ın ruh itibariyle özü; itikat-ta tevhid, amelde ise edeb, istikamet ve merhamettir. Rabbimiz’in bunca lûtufları karşısında, kulun ibadetleri-ne güvenme, onlarla övünme illetin-den kurtulması, Allah’a karşı edebli olmasının tezahürüdür. Kulluk edebini lâyıkıyla kuşananlar; tüm güzelliklerin Rahmân’dan, bütün kusurların nefis-ten kaynaklandığı şuuruna erenlerdir. Edebi zâyi eden, kendini Hak’ka yakın hissetse de, gerçekte O’ndan uzaktır.

Peygamber Efendimiz (sav)e Karşı Ede-bimiz: Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in, nurunun ilk yaratılan nur olduğunu bil-mek, Hz. Âdem (as) henüz ruhla ceset arasındayken, Efendimiz’in peygamber-likle şereflendiğini ve cümlenin O’nun hürmetine yaratıldığını idrak etmek, O’na karşı takınacağımız edebin teme-lini oluşturmaktadır. O (sav) anıldığın-da salâvat getirmek, O’ndan bahseder-ken, ismiyle değil, vasfıyla bahsetmek, O’nun mübarek sözlerini, hadis-i şerif-lerini dinlerken, ashab misali, başımı-zın üzerinde kuş varmışçasına dikkat-lice dinlemek, o sözlerin muhatabının

öncelikle biz olduğumuzu unutmamak, O’na yakınlığı olan her şeye saygılı bu-lunmak, O’nu çok sevmek, asırlar öte-sinden bize “kardeşlerim” diye hitap eden Gönüller Sultanı’na, gönlümüzde, hanemizde yer açmak, O’nun kardeşli-ğine zarar verecek davranışlardan ka-çınmak O’na karşı edeblerimizdendir.

O’nun ahlakıyla ahlâklanmanın, ede-bimizi taçlandıracağı bir gerçektir. Ec-dadımız Osmanlı, Efendimizin izinde olmakla üç kıtada adalet timsali olmuş-tu. Şehid Sultan Abdülaziz Han’dan, bu saygı ve edebe dair bir örnek davranışı kavramak, Osmanlıoğlulları’nın ede-bini anlamamıza ışık tutacaktır. Ab-dülaziz Han hasta yatağında mecalsiz yatmakta iken, kendisine Medine hal-kından bir dilekçe geldiği haberi veril-diğinde; yakınlarına “Beni derhal ayağa kaldırınız. Allah Resulüne komşu olan-ların talepleri böyle yatarak dinlenile-mez” buyurmuş ve Osmanlı’ya yakışan edebi kuşanmıştır. Medine’den gelen mektubu okumadan evvel abdest alıp “Bunlarda Medine kokusu var” diyerek kâğıtları öpüp alnına götürmüştür. Bu adab Osmanlı Sultanlarının çoğunun âdetidir.

Kur’an’a Karşı Edebimiz: Kur’an Allah kelamı, Rabbimizden bize gelen bir mektup, dertlerimize ilahi reçete, Rab-bimizin sevgisine ve rızasına bizleri ulaştıracak sağlam bir bağ, problemle-rimizin en güzel çözüm çarelerini ihtiva

Page 19: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

eden son hak kitaptır. Öncelikle bun-ları bilmek ve bu gerçeklerin ışığında Kur’an’ın değerini kavramak, Kur’ana karşı edebimizin temelini teşkil eder. O’na abdestsiz el sürmemek, bel seviye-si üzerinde tutmak, öpüp başa koymak, baş tacı yapmak, O’nun gölgesinde bir hayat sürmeyi hedeflemek, lafzını ku-sursuz okumak, manasını kavramaya çalışmak, O’ndaki ilahi hükümleri teb-liğ etmek, Kur’an’a karşı sergilememiz gereken edebler cümlesindendir.

Ana- Baba’ya Karşı Edebimiz: Rabbimi-zin kendine kulluktan sonra, ana-baba-ya hürmeti emrettiğini, onlara “öff” bile demeyi yasakladığını, onlara ikramda bulunmayı, meşru isteklerini yerine ge-tirmeyi tavsiye ettiğini bilmekle onlara karşı edebimiz başlamaktadır. Onların sözlerini kesmemek, önlerinde yürü-memek, bağırarak, öfkeyle onlara hitap etmemek, onları kırıcı her tür davranış-tan uzak bulunmak edeblerimizdendir.

Allah Dostlarına Karşı Edebimiz: Onları Allah için sevmek, örnek davranışlarını rehber edinmek, sohbetlerinde bulun-mak, imkânlar ölçüsünde hizmet et-mek, hayır dualarını almak, Yavuz Sul-tan Selim Han’ın dediği gibi; “Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş. Bir veliye bende olmak cümleden âlâ imiş” gerçeğini kavrayabilmek…

Müminlere Karşı Edebimiz: İman kar-deşliğinin önemini kavrayarak, din kardeşliğimizi zedeleyici hallerden,

ırkçılık hastalığından uzak bulunmak, “Mümin, müminin aynasıdır” gerçe-ğinden hareketle, müminlere ve diğer insanlara iyi örnek olmak, birbirimi-ze Hakk’ı ve sabrı tavsiye etmek, eli-mizden geldiğince yardımcı ve duacı olmak, müminlere karşı şefkatli olup, müminleri aziz bilmek, dünyanın ne-resinde olursa olsun, zulme maruz ka-lan kardeşlerimize yardımcı olmak ve onun acısını içimizde hissetmek hem görevlerimiz hem de müminin mümine karşı olan edebleridir.

Tüm İnsanlar ve Mahlukata Karşı Ede-bimiz: İnsanlığın büyük bir aile olduğu-nun farkına varıp, tüm insanların fıt-ratlarının dini ve inancı ile buluşması için tebliğ görevine soyunmak, imanla şereflenmiş kişiler olarak, imandan mahrum olanlara, halimizle, tavrımızla, güzel sözümüzle örnek olmak, Emr-i bil mağruf ve nehy-i anülmünker görevi-mizi ıskalamamak, Yaradan’dan ötürü yaratılanlara şefkatle davranmak, İs-lam ile tanışıp kurtuluşa ermeyen her insanda, bizim vebalimiz ve ihmalimiz olduğunu idrak etmek, bu olgunlu-ğa erişebilmemiz için, öncelikle şahsi edebimizin ve yakın çevremizle ilgili edeplerin bünyemizde yer etmesi ge-rekmektedir. Bu maddelere de burada değinmek yerinde olacaktır.

Şahsi Edebimiz: Her hayırlı işe, bereke-tin anahtarı besmele ile başlamak gere-kir. Besmele medeniyetimizin göster-

17KAVRAMLAR TOHUM

Sevgili peygamber Efendimiz (sav) bir gün ashabına: “Allah’ın veli kulu kimdir?” diye sormuşlardı. Ashabı “Allah ve Resu-lü bilir” diyerek, Efendimizden bu sualin cevabını talep ettik-lerinde O, söz sultanı şöyle buyurdular: “Allah’ın veli kulu o kimsedir ki, insanlar ona baktıklarında, Allah’ı hatırlarlar”

Page 20: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

18 TOHUMMART - NİSAN 2013

gesi, başlarken kazanmanın metodu, yasak bir iş yapmamanın garantisidir. Besmele bir yoldur. Kur’an’ın ve Pey-gamberin yoludur.

Maddi ve manevi yönden temiz olmak gerekir. Temiz ve bereketli işlere sağ-dan başlanmalıdır. Nimetlere şükret-mek, hata ve isyanlara tövbe ve istiğfar getirmek, yemede içmede, giyinmede, konuşmada muktedil olmak, ifrat ve tefritten uzak bir hayat sürmek, na-sihat etmek ve nasihati kabul etmek, yaratılış gereğimizin farkına varmak şahsi edebimizin gerekleridir.

Ev Edebimiz: Evlerimize girerken bes-mele çekmeli, dua ve selamla girmeli-yiz. Evlerimize baskın yapar gibi değil, vakarla, geldiğimizi haber verir bir ta-vırla, güler yüz ve şefkatle girmek ede-bimizdendir. Eve girişimizde ev halkın-da bir sürur, sevinç ve mutluluk ortamı oluşturabilmeliyiz. Mevcuda hamd ve şükür etmeli, israftan kaçınmalı, evi-mizin sırlarını yaymamalıyız. Komşu-luk hukukuna dikkat etmeli, gürültü kirliliğinden uzak bulunmalıyız. Ev halkımızla sohbet etmeli, onları din-lemeli, meşru isteklerini karşılamaya çalışmalıyız. Kardeşlerimizle iyi geçin-meli, büyüklere saygı küçüklere şefkat ile yaklaşmalı, fedâkarlık ve ihsanda yarışmalıyız. Kardeşlerin özel durum-larına ihtimam göstermeli, sürtüşme ve dargınlığa meydan vermemeliyiz.

Yol Edebimiz: Yolu sadece ulaşım için

kullanmak, yolun hakkını vermek, yü-rürken, konuşurken kimseyi rahatsız etmemek, selamı yaymak, yolu kirlet-memek, yoldaki zararlı şeyleri kaldır-mak, birbirimize saygılı olmak, yaya/şoför olarak kurallara uymak, bu ku-rallara uymamanın kul hakkı olduğunu bilmek, yürüyüşümüzde vakur olmak, gurur ve kibirden uzak bulunmak yol adaplarındandır.

Öğrenme Edebimiz: İlim ve edebin nihai kaynağının Kur’an olduğunun bilinciy-le, önce O’nu öğrenmeli ve anlamalıyız. Din ve dünyamız için faydalı olanı talep etmeliyiz. İlmi ehlinden öğrenmeli, baş-larken besmele ve duayı unutmamalı, ilmi amel etmek için öğrenmeliyiz. Öğ-rendikçe takva ve zühdümüz artmalı, görüntü ve tavrımız ilmimizin yansıma-sı olmalıdır. Âlime saygılı, Hakkı mü-dafaada cesur, bilmeyene öğretmede istekli olmalıyız. İlim edeb ve hikmet, müminin yitiğidir. Bunlar ve bunlar gibi bizi biz edecek, bizleri Allah’ın veli kul-ları derecesine yükseltecek değerlerle hemhal olmaya muhtacız.

Sevgili peygamber Efendimiz (sav) bir gün ashabına: “Allah’ın veli kulu kim-dir?” diye sormuşlardı. Ashabı “Allah ve Resulü bilir” diyerek, Efendimiz’den bu sualin cevabını talep ettiklerinde O, söz sultanı şöyle buyurdular: “Allah’ın veli kulu o kimsedir ki, insanlar ona baktık-larında, Allah’ı hatırlarlar.”

İnsanlara her halimizle Allah’ı hatır-

Page 21: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

latma olgunluğuna, edebine, şerefine ne kadar hasret doluyuz ve yolunu şa-şırmış insanlık böylesi veli kullara ne kadar muhtaçtır. Adım başı edebimize, ahlakımıza, değerlerimize tuzakların kurulduğu asrımızda, bu değerleri ye-niden kazanmak zorundayız.

Bunun için;

Eğitim müesseselerimiz, ezbere daya-lı, kuru malumat eğitimi yerine kişilik eğitimine yer vermeli, okullarımız aklı ve kalbi terbiye eden eğitim yuvalarına dönüştürülmelidir. Müfredatlar, eğitim görenlerin yaşlarına ve kabiliyetlerine uygun olarak, vahyin nurlu ışığında ye-niden dizayn edilerek, kalbin ve ruhun ihtiyaçlarına, fıtratın icaplarına göre şekillendirilmelidir. Yaratılışı bozma-ya, fıtratı tahribe, değerlerimizi yoz-laşmaya yönelik ideolojili fikirler ders kitaplarından acilen çıkarılmalı, kuru malumatın yerini marifet almalı, ilim irfanla taçlanmalı, bilgi edeble ziynet-lenmelidir. Millet fertleri eğitimle şe-killenmekte, eğitimle rengini bulmak-tadır. Milletimizin bu günkü durumu, hal-i pürmelâli, eğitimin rayında olma-dığının göstergesidir. Bizim ve değerle-rimizin dışında şekillenen, müfredatı, adeta bu necip milleti, değerlerinden soyutlayarak bir güruh haline dönüş-türmeyi hedefleyen, kökü dışarıda bir zihniyetin hâlâ izlerini taşımakta olan eğitim sistemimiz, bu virüslerden te-mizlenmeden milli olamaz. Hakk’a ve

halka hizmeti gaye bilen iktidarların birinci görevi, bu çarpıklığı düzeltmek, dengeleri koruma mazeret ve zırhına sığınmadan her yönüyle milli ve yerli bir eğitim modelini hayata geçirmek olmalıdır. İnsanı kendi ile, Rabbi ile bu-luşturamayan eğitim, beyhude çaba ve zaman israfından başka bir şey değildir. Bu hale seyirci kalmanın, kendi konum ve durumumuzla orantılı olarak vebali çok ağırdır.

Örgün eğitimin ıslahı yanında, yaygın eğitimi de rağbet edilir hale getirmek, imkânlarını çoğaltmak, milli içerikli projelerle zenginleştirmek, geleceği-miz adına, toplumumuzun edeble yü-celtilmesi adına çok önemlidir.

Zikir meclisleri, tarikatlar, terbiyeha-neler gibi ocaklar özendirilmeli, ilgili yasaklar kaldırılmalı, kontrol altında belirli disiplinlerle hayatı kuşatıcı, ede-bi aşılayıcı, kardeşliği pekiştirici prog-ramlarla bu tür haneler yaygınlaştırıl-malıdır.

İslam medeniyetinin şaheserleri olan vakıflar canlandırılmalı, sadaka taşları gibi, verenin alanı, alanın vereni bilme-diği, Allah için verebilme şuuru oluş-turularak, verebilmenin edebi yeniden yaşatılmalıdır.

Cami merkezli sohbetler sıklaştırılmalı, herkesin dininin görevlisi olduğu bilin-ci aşılanmalı, hocalarımızın, mahalle-sinin, semtinin hocası olduğu şuuruyla

19KAVRAMLAR TOHUM

Page 22: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

20 TOHUMMART - NİSAN 2013

hareket ederek, çalmadık kapı, tebliğ görevini yapmadıkları bırakmamaları teşvik edilmeli. Ev sohbetlerine ağırlık verilerek, topyekûn İslâmı tebliğ, edebi tahkim kampanyası başlatılmalıdır

İnsanımızın ahlakını, edebini bozmaya yönelik her tür yayınlara dur denilerek, edep temalı dizilere ağırlık verilmeli, edep timsali kişilerin örnek hayatla-rından kesitlerle, kanallarda yayınlar yapılmalı, gazetelerde tefrikalar yayın-lanmalıdır.

Hayat dini olan son Hak din İslâm’ın hayatın her safhasında ait tavsiyeleri, örnek davranış modelleri, nezaketi, le-tafeti, güzelliği yansıtan, edebleri var-dır. Bu edebleri baş tacı edenler zama-nın Yusuf’larıdır. Zamanın Yusuf’ları davasını dert edinip, dertlerini sever-ler. Ruhi çöküntü içerisinde bocalayan, edeben seviye kaybeden kardeşlerinin ve İslam güneşinden nasiplenemeyen, kendini zifiri karanlığa mahkûm eden insanlığın haline acırlar. İslam güne-şinin cihanın ufkunu aydınlatması, İslam’la şereflenenlerin edep timsali olarak yolunu kaybedenlere yol göste-rici kutup yıldızı olmaları, onların he-defi ve arzusudur. Ülkemiz ve dünya-mızdaki edebe, ahlaka, İslam’ın nezafet

ve nezaketine, Rahman’ın razı olduğu hilkate uymayan söz, davranış, hal, manzara ve her türlü icraattan rahat-sızlık duyan, bu olumsuzluklar sebebiy-le uykuları kaçan Allah dostları, Allah yolunun ahir zamandaki garip yolcula-rı, zamanın Yusuf’ları; iyi bilelim ki Hz. Yusuf’un kuyudan çıkmasında, nefsi-nin ve Züleyha’nın şerrinden kurtulma-sında, Mısır’a sultan olmasında, kıtlığın berekete dönüşmesinde en büyük et-ken O’nun edebi idi.

Ey peygamber sevdalısı gençler; Ey Asım’ın nesli olmayı hedefleyen İmam-Hatipli’ler; Ey kendini zamanın Yu-suf’ları olarak görenler; zaman İslam ahlakıyla edeplenme, önce nefsimizi sonra ehl-ü iyalimizi, tüm iman ehlini ve muzdarip insanlığı edepsizlik ille-tinden, azgınlık selinden, ahlaksızlık tufanından, nasipsiz İslam düşmanları-nın tuzaklarından kurtarma zamanıdır.

Sarı Mehmet Paşa’nın şu beyti ile hı-tamühü misk olması dileğiyle konuyu noktalamak yerinde olacaktır.

“Edeb bir tac imiş nur-ı Hûda’dan Giy ol tâcı, emin ol her belâdan”

Hayat dini olan son Hak din İslâm’ın ha-yatın her safhasına ait tavsiyeleri, örnek davranış modelleri, nezaketi, letafeti, gü-zelliği yansıtan edebleri vardır. Bu edeb-

leri baş tacı edenler zamanın Yusuf’la-rıdır. Zamanın Yusuf’ları davasını dert

edinip, dertlerini severler.

Page 23: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

HGS Albaraka’da!Albaraka şubelerinden HGS etiketinizi alın,köprü ve otoyol gişelerinden hızlıca geçin.

Hızlı al, hızlı geç!

Page 24: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 25: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

Edeb

Page 26: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

24 TOHUMMART - NİSAN 2013

Hakk’a Kulluk EdebiOsman Nûri TOPBAŞ

Edep, İslâm nazarında o kadar ehemmiyetlidir ki, onu kısaca târif etmek için “İslâm, edepten ibârettir.” de-nilebilir. Zira Allah ve Rasûlü’ne itaat edilerek yapı-lan işlerin tamamı, aynı zamanda edep îcâbıdır. İlâhî yasaklar ise, edebe muhâlif olan şeylerdir. Yani dîni ikmâl eden îman, ibadet, muâmelât ve ahlâkın tama-mı; bir nevî “kulluk edebi”dir.

Page 27: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

Gönlün ve rûhun ziyneti olan edep, insa-nı diğer mahlûkattan farklı kılan ve ona mükerremlik kazandıran bir husûsiyettir. İnsan, Hak katında ancak edep, nezâket, zarâfet ve takvâsı ile kıymet kazanır. Bun-dan dolayı akıl ve hikmet nazarı ile bakıl-dığında görülecektir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de en fazla üzerinden durulan mevzû, edep-tir. Ondaki tarihî kıssalar dahî, bizlere kul-luk edebini, yani Rabb’imizin râzı olacağı davranış mükemmelliğini telkin maksa-dıyla zikredilmiştir. Mevlânâ Hazretleri bu hakîkati şu sözlerle ifâde etmektedir: “Gözünü aç da Allâh’ın kelâmına baştan­başa bir bak! Âyet âyet bütün Kur’ân, edep tâliminden ibârettir!”

Yine Mevlânâ Hazretleri, edebin ehemmi-yetine dikkat çekmek için şöyle buyurur: “«–Îman nedir?» diye aklıma sordum. Ak­lım da kalbimin kulağına eğilip; «–Îman, edepten ibârettir...» diye fısıldadı.”

Edep, Hak yolcusunun en kıymetli azığıdır. Zira İslâm’ın ruh itibârıyla özü; îtikadda tevhîd, amelde ise edep, istikâmet ve mer-hamettir.

Edebi olmayan kimse, Allâh’ın lûtfundan mahrum kalmaya mahkûmdur.

Hak dostları, vâsıl oldukları derecelere, ancak yüksek edepleri ile nâil olmuşlar-dır. Bu hususta İmâm-ı Rabbânî Hazret-leri şöyle buyurur: “Edebe riâyet etmeyen hiç kimse, Allâh’a vuslat yolunda mesâfe alamaz, yani Hak dostu olamaz. Din bü­yüklerinin yolu, baştan sona edeptir.”

Zira Ebû Ali ed-Dekkâk -rahmetullâhi aleyh-’in de buyurduğu gibi: “Edebi terk etmek, ilâhî huzurdan kovulmayı îcâb et­tirir. Her kim sultânın önünde terbiyesiz­lik ederse kapıya, kapıda edepsizlik eder­se ahıra gönderilir.”

Unutmamak gerekir ki şeytan -aleyhillâ’ne- huzûr-i ilâhîden, ilim veya amel noksanlığı sebebiyle değil, edepsiz-liği yüzünden kovulmuştur. Bu yüzden

şeytanı mahveden, en güzel fazîlet edep-tir. Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu gibi: “Efen di! Bil miş ol ki edep, in sa nın be de­nin de ki ruh tur. Edep, ri câ lul lâ hın göz ve gön lü nün nû ru dur. Eğer şey ta nın ba şı nı ez mek is ter sen, gö zü nü aç ve gör; şey ta nı kah re den edep tir. İn sa noğ lun da edep bu­lun maz sa, o ger çek te in san de ğil dir. İn san ile hay van ara sın da ki fark, edep tir.”

Edep, her işin usûlüdür. Usûlsüz vusûl (maksada ulaşmak) mümkün olmadığın-dan, edep noksanlığı ile de gerçek insan-lık seviyesine ulaşmak, mümkün değildir. Zira insan, yalnız bedeniyle değil, asıl yük-sek rûhî vasıflarıyla insandır.

Gerçek bir müslüman olmak da, esâsen İslâm edebine sahip olmaktır. Ulvî güzel-likleri, hâl ve davranışlara yansıtabilmek ve bunları sürekli hâle getirebilmektir. Bu da insanın, “ihsan duygusu”na, yani dâimâ Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda bulun-duğu şuuruna ererek gizli ve açık her za-man ve mekânda Allâh’a karşı edep sahibi olmasına bağlıdır.

Mâneviyat büyükleri demişlerdir ki:“Zâhiren ve bâtınen edebe sarıl. Çün­kü bir kimse zâhirî edepte kusur ederse zâhiren cezâ görür; bâtınî edepte kusur ederse bâtınen cezâ görür. Kim edebi zâyî ederse, kendini Hakk’a yakın zannetse de uzaktır, makbûl zannettiği hâlde merdut­tur (reddedilmiştir).” (Rûhu’l­Beyân, X, 401)

Dolayısıyla kula düşen, kulluk edebinin gerektirdiği gibi, her an ilâhî kameraların gözetimi altında bulunduğunun idrâkiyle yaşayıp, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve nehiy-lerine derin bir muhabbetle ve kemâl-i edeple boyun eğmektir. Nitekim âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur: “…Her nere-de olursanız olun, O (Allah) sizinle bera-berdir...” (el-Hadîd, 4)

“Gözler O’nu idrâk edemez ama O, gözle-ri idrâk eder. O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdâr olandır.” (el-En’âm, 103)

25EDEP TOHUM

Edeb

Page 28: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

26 TOHUMMART - NİSAN 2013

“…Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığın-ca, (hattâ) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabb’inden uzak (ve gizli) olmaz…” (Yûnus, 61)

Hadîs-i şerîflerde de, bir kimsenin, nerede olursa olsun, Allâh’ın dâimâ kendisiyle be-raber olduğunu bilmesi, îmânın en üstün mertebesi1 olarak zikredilmiştir. Ayrıca, yalnız kaldığında günah işlemekten alıko-yacak bir hissiyâta sahip olmayan bir ki-şinin hiçbir ameline Allah Teâlâ’nın değer vermediği bildirilmiştir.2

Kullarını her an gören, onların kalplerin-den geçenleri dahî bilen Cenâb-ı Hak’tan gâfil kalmayıp kendini her an O’nun huzu-runda görerek yapılan kulluğun müstesnâ kıymetini, Mevlânâ Hazretleri şu teş-bih ile îzah eder: “Efendisinin huzurunda değilken de kulluğu korumak, itaatten çıkmamak, pek hoş bir şeydir. Pâdişahı yüzüne karşı öven ile, pâdişahın yanında bulunmadığı hâlde ondan utanan, çekinen ve onu seven bir olur mu? Memleketin bir ucunda, hudutta bulunan bir kale muhafı­zı, padişahtan ve padişahlık bölgesinden çok uzaklarda bulunduğu hâlde, kaleyi düşmanlardan korur, gözetir; hadsiz, he­sapsız mal karşılığında kaleyi onlara sat­maz. Çok uzaklarda, hududun bir ucunda, padişah oralarda yok iken orada imiş gibi ona vefâ gösterir. Pâdişahın nazarında, o uzaklardaki muhafız, huzurunda bulu­

1 Heysemî, I, 60.2 Kudâî, Müsnedü’ş­Şihâb, no: 504.

nan ve can fedâ edenlerden daha iyidir.

Padişahın yanında bulunmadığı, çok uzak­larda olduğu hâlde zerre kadar padişahın yapılmasını emrettiği vazifeye gösterilen bağlılık ve sevgi, onun huzurunda hizmet etmekten yüz bin kat daha üstündür.”

Bu sebeple, varlıkta ve darlıkta, sağlık-ta ve hastalıkta, rahatlıkta ve sıkıntıda, velhâsıl nerede ve ne hâlde olursak ola-lım, Cenâb-ı Hak ile kalbî beraberlik duy-gusunu aslâ yitirmeyip kulluk edebini muhâfaza etmemiz îcâb eder. Zira edep, gerçek bir îmânın en berrak aynası, kâmil mü’minlerin alâmet-i fârikasıdır. Nitekim Dâvud-i Tâî Hazretleri şöyle anlatır: “Yir-mi yıl Ebû Hanîfe Hazretleri ile birlikte bulundum. Bu zaman zarfında dikkat et-tim; ne yalnızken ne de yanında birileri varken başı açık olarak oturduğunu ve istirahat maksadıyla da olsa ayaklarını uzattığını hiç görmedim. Kendisine:

«–Yalnızken ayağınızı uzatmanızda ne mahzur var?» diye sordum. Bana:

«–Cenâb-ı Hak karşısında edepli olmak (insanlara karşı edepten) daha efdaldir.» buyurdu.”

Hak dostu Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretleri’nin de, ömrü boyunca ayağını uzatarak oturduğu, sırtını bir yere daya-yıp yemek yediği görülmemiştir.

Edep, insanı maddî ve mânevî her türlü belâdan muhâfaza eden sağlam bir zırhtır.

Gönlün ve rûhun ziyneti olan edep, insanı diğer mahlûkattan farklı kılan ve ona mükerremlik kazandıran bir husûsiyettir

Page 29: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

Şâir ne güzel söyler:

Edep bir tâc imiş nûr­i Hudâ’dan,Giy ol tâcı, emîn ol her belâdan…

Edep; aklın ve fazîletin dışa akseden gö-rünüşüdür. Hayâ ve edep noksanlığı ise, akıl, îman ve takvâ noksanlığından neş’et etmektedir. Bu sebeple edebe riâyet et-meyenler, Allah’tan ve Rasûlü’nden uzak kimselerdir. Onlar, büyük bir mahrûmiyet içindedirler. Bir şâirin dediği gibi:

Hiç yetîm olmaz yetîm­i ümm ü eb,Bil yetîm oldur ki düştü bî­edeb…

“Yetim, anne­babadan mahrum kalan kimse değildir. Asıl yetim, edepten mah­rum olan kimsedir.”

Sözün özü, edep, Cenâb-ı Hakk’ın bizlere Peygamber Efendimiz’in örnek şahsın-da tâlim ettiği ve son derece ehemmiyet verdiği bir husustur. Bu sebeple insan, Peygamber Efendimiz’e hâl ve tavırlarıy-la yaklaşabildiği ölçüde kulluk edebinin mâhiyet ve hakîkatine erebilir. Zira Efen-dimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur:

“Beni Rabb’im edeplendirdi (terbiye etti), edebimi de pek güzel kıldı.”3

Mevlânâ Hazretleri, bizlere şu nasihat-lerde bulunur:

“Cenâb­ı Hak’tan bizi edepli olmaya mu­

3 Sü yû tî, Câ miu’s­Sa ğîr, I, 12.

vaffak kıl masını isteyelim. Çünkü edebi olmayan kimse, Allâh’ın lûtfundan mah­rum kalmıştır. Edepsizin zararı, yalnız kendisiyle sınırlı kalmaz; aksine bütün âfâkı ateşe verir…

Dost yolunda lâubâlîlik eden, başkaları­nın da yolu nu kesmiş olur. Böyle bir kim­se nâmerttir. Her kim bu yolda küstah olursa, onun âkıbeti, üzüntü ve pişman­lık vâdisinde boğulmaktır. Felek, edebi sâyesinde nûra bürünmüş, melek de ede­bi yüzünden mâsum ve temiz olmuştur. İblis’in ilâhî kapıdan kovulması, Hakk’ın karşısında edepsizce konuşmasındaki cür’etindendir.”

Velhâsıl edep, îmân olgunluğunun ve güzel ahlâkın zirve noktasıdır. Allâh’ın bir kim-seye verdiği en hayırlı ve kıymetli varlık, güzel ahlâktır.4 Kıyâmet günü kulun tera-zisinde en ağır gelecek sevap, yine güzel ahlâktır.5 Allah ve Rasûlü’nün en çok sev-diği ve âhirette Peygamber Efendimiz’e en yakın olacak kimseler de yine âhlâkı gü-zel olan edepli kimselerdir.6 O hâlde güzel ahlâk, bir nevî cennet vizesidir.7

Cenâb-ı Hak, ilâhî terbiyesiyle bizzat edep-lendirdiği Rasûlü’nün güzel hâlleriyle hâllenmeyi cümlemize lûtf u keremiyle ihsân eylesin!..

4 Bkz. İbn­i Mâce, Tıb, 1.5 Bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 7/4799.6 Bkz. Tirmizî, Birr, 71/2018.7 Bkz. Tirmizî, Birr, 62/2004.

27EDEP TOHUM

Edeb

Edep, Hak yolcusunun en kıymetli azığıdır. Zira İslâm’ın ruh itibârıyla özü; îtikadda tevhîd, amelde ise edep, istikâmet ve merhamettir. Edebi olmayan kimse, Allâh’ın lûtfundan mahrum kalmaya mahkûmdur

Page 30: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

28 TOHUMMART - NİSAN 2013

Konuşma ÂdâbıYrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZTÜRK

Konuşmak, insanlar arasındaki ile-tişimi, muhabbeti ve anlaşıp kaynaşmayı sağlayan büyük bir ilâhî lutuftur. Yani in-sanlar duygu ve düşünce-lerini, arzu ve taleplerini çoğu kez konuşarak ifâde ederler. Bir kimsenin kullandığı dil ve üslûb, onu hayatta başarılı kı-labildiği gibi hüsrâna da uğratabilir. Hatta kişinin dilini muha-faza etmesi, cenneti elde etme vesileleri arasında zikredilmiş-tir. Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle bu-yurur: “Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iffet ve nâmusunu koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veri-rim.” (Buhârî, Rikâk, 23) Bir başka hadis-i şerîfte, “En faziletli kimdir?” sorusuna Resûlullâh (sav) “Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimsedir” mukâbelesinde bu-lunmuştur. (Buhârî, İmân, 4­5)

Page 31: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

29MABED TOHUM

Fahr-i Kâinât Efendimiz konuşma âdâbıyla alâkalı bir kısım kâideler koy-muştur ki bunları şöyle sıralayabiliriz:

1. Açık ve anlaşılır bir şekilde muhâtabın seviyesine göre konuşulma-lı, gerektiğinde önemli görülen ifâdeler tekrar edilmelidir. Nitekim ashâbın, fasih ve beliğ bir üslûp ile konuşan Pey-gamber Efendimiz hakkındaki şu tes-pitleri oldukça önemlidir: “Resûlullâh (sav)’ın konuşması her dinleyenin ra-hatlıkla anlayabileceği şekilde açıktı.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 18)

“Konuştuğu zaman onun kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi.” (Buhârî, Menâkıb, 23)

“İyice anlaşılmasını istediği kelime ve cümleleri, üç kere tekrar ederdi.” (Tirmizî, Menâkıb, 9)

Sözün, muhâtap tarafından iyice an-laşılabilmesi için bazen tekrar edil-mesi gerekebilir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’de câlib-i dikkat vâkıâlar öne-mine binâen bir kaç kez tekrarlanmış-tır. Meselâ şeytanın emr-i ilâhîye isyân edip secde etmemesi yedi yerde, Musâ -aleyhisselâm-’a îmân eden sihirbazla-rın durumu ise dört yerde tekrarlan-mıştır.

Fahr-i Kâinât Efendimiz, namaz kıldı-rırken dikkat çekici âyetleri bazen iki, bazen üç defâ tekrarlardı. Sahâbeye nasihat ve îkazda bulunurken bir kı-sım ifâdeleri tekrarladığı olurdu. Allâh dostlarının sohbetlerinde de bu şekilde tekrarlara çokça rastlamak mümkün-dür. Ancak bunun telkin maksatlı ol-ması, sıkıcı olmaması ve cemaatin sevi-yesine münâsip olması gerekir.

Sözü anlayacak kimsenin bulunmadı-ğı meclislerde konuşmak ise nefesleri isrâf etmekten başka bir şey değildir. Zîrâ Meşhûrî’nin dediği gibi; “Âkilân tâ söz mahallin bulmadıkça söylemez!”

2. Bilgiçlik taslama ve kendini başka-larına üstün gösterme niyetiyle yap-macık konuşmalarda bulunmak veya insanların anlayamadıkları kelimelerle onlara hitap etmek şiddetle yasaklan-mıştır. Sevgili Peygamberimiz: “Şüphe-siz ki Allâh Teâlâ, sığırın otu yerken ağ-zında evirip çevirdiği gibi, sözü ağzında evirip çevirerek lügat paralayan kim-selere buğz eder.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 94)

Vazifesi, hakkı ve hakîkati beyan olan Resülullâh (sav) konuşmalarında hiç-bir zaman san’at kaygısı taşımamış-tır. Sevgili Peygamberimiz, tertemiz duygular içinde, şefkat ve merhamet hisleriyle dolu olarak ve ruhûnun en tabiî ifâdeleriyle konuşmuştur. Böylece onun mübârek sözleri apayrı bir güzel-likte ve şânına yakışır bir hüsn-ü edeb üzere olmuştur.

3. Bağırıp çağırmak sûretiyle yüksek sesle konuşulmamalıdır. Kişinin kar-şısında sağır varmışçasına bağırarak ya da kavga ediyormuş gibi öfkeli bir ses tonuyla konuşması doğru değildir. Kibar ve nazik bir üslûbun benimsen-mesi, her zaman için en isâbetli yoldur. Kur’an-ı Kerim’in beyânıyla Lokman (as) oğluna söz konusu metodu şöyle tavsiye etmektedir; (Yavrum!) Yürüyü-şünde tabiî ol ve sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin se-sidir.” (Lokman 31/19) Bir başka âyette de: “Kullarıma söyle, en güzel sözü söy-lesinler!” (el-İsrâ 17/53) buyurmak-

Edeb

Page 32: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

30 TOHUMMART - NİSAN 2013

tadır. Hatta Allâh Teâlâ, Hz. Musâ ile kardeşi Hârûn’u, Fıravun’a gönderirken onu yumuşak bir sözle uyarmalarını is-temiş (Tâhâ 20/43-44), muhâtab kafir de olsa âdâb gereği güzel bir üslûbun kul-lanılmasını emretmiştir. Bir hadis-i şe-rifte de, söylenecek güzel bir sözle bile cehennem azabından kurtulunabile-ceği ifâde edilir: “Yarım hurma vermek sûretiyle de olsa cehennemden koru-nun. Bunu da bulamayan (hiç olmazsa) güzel bir sözle cehennemden korun-sun!” (Müslim, Zekât, 68)

4. İki kişinin, yanlarında bulunan üçün-cü kişiyi dışlayarak aralarında fısıldaş-maları yasaklanmıştır. Resûl-i Ekrem Efendimiz böyle bir tavrın, yalnız kalan kimsenin üzülmesine sebep olabilece-ğini belirtmektedir. (Buhârî, İsti’zân, 47) Olgun bir Müslüman ise mü’min karde-şini üzecek ve kalbini incitecek davra-nışlarda bulunmak istemez.

5. Bir mecliste herhangi bir konu gö-rüşülüyor ise veya cevaplandırılmak üzere bir soru sorulmuşsa, ilk söz hak-kı meclisin büyüğüne aittir. Bununla birlikte diğer kişiler de yeri geldiğin-de edebe uygun bir şekilde fikirlerini beyân edebilirler. Nitekim bir hâdiseyi anlatmak için, yaşça en küçük olan Ab-durrahman bin Sehl ilk önce söze baş-layınca, Efendimiz (sav) “Sözü büyükle-rine bırak, sözü büyüklerine bırak!” bu-yurmuş, bunun üzerine olayı büyükler anlatmıştır. (Buhârî, Cizye, 12)

Abdullah bin Ömer şöyle anlatır: “Birgün Allâh Resûlü ashâbına: “Bana mü’mine benzeyen bir ağacı söyleyin!” buyurdu. Oradakiler çölde bulunan ağaçları tek tek saymaya başladılar. Gönlüme onun hurma ağacı olduğu düştü ve hemen söylemek istedim. Ancak orada benden büyük insanlar bulunduğundan konuş-maktan çekindim. Onlar cevâbı bileme-yip sükût ettiklerinde, Efendimiz onun hurma ağacı olduğunu söyledi.” (Müslim,

Münâfikîn, 64)

6. Az ve öz konuşmalı, lüzumsuz tafsi-lattan kaçınmalıdır. Diğer bir ifadeyle çok konuşmamayı, yerinde ve ölçülü konuşmayı âdet edinmek gerekir. Allâh Teâlâ mü’minlerin mümtaz hasletlerini sayarken: “O kimseler ki boş söz ve iş-lerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn 23/3) buyurmakta, lüzumsuz sözlerle meşgul olmayı fâsıklık ve dalâlet olarak nite-lendirmektedir. (Lokmân 31/6)

Peygamberimiz ise bu konuya şu hadis-leriyle dikkat çekmektedir: “Allâh’ı zik-retmeksizin çok konuşmayın! Allâh’ın zikri dışında çok söz söylemek kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise Allâh’tan en uzak kimseler olduğunda şüphe yoktur.” (Tirmizî, Zühd, 62)

“Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi müslüman oluşundandır.” (Tirmizî, Zühd, 11)

Taşlıcalı Yahyâ, çok konuşanların çok hata yapacağını ifâde ile şöyle der:

Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iffet ve nâmusunu koru-

ma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.

Page 33: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

“Ehl­i dillerde bu mesel anılurKim ki çok söyler çok yanılur“

7. Maddî veya manevî hiçbir faydası olmayan, bilâkis zararı bulunan ko-nuşmalardan şiddetle kaçınılmalıdır. Zîra: “İnsan hiçbir söz söylemez ki ya-nında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf 50/18) âyet-i kerîmesi, insanın kendisine bahşedilen hayatın kelime kelime hesabını verece-ğine dikkat çekmektedir. Nebî (sav) de şöyle buyurmuştur: “Allâh’a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun!” (Buhârî, Edeb, 31, 85)

8. Kişinin helâl mi haram mı, güzel mi çirkin mi, hayır mı şer mi henüz tam olarak kestiremediği bir sözü söylemesi de konuşma âdâbına aykırıdır. Hadis-i şerifte: “Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden ce-hennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.” buyrul-maktadır. (Buhârî, Rikâk, 23) Atalarımız da, “Bin düşün bir söyle” ve benzeri gü-zel sözleri söylerken herhalde bu hadis-lerden ilham almışlardır.

9. İkili ilişkilerde insanı müşkil duru-ma sokacak anlamsız sözlerden kaçın-mak, dostlukların devamı açısından fevkalâde ehemmiyeti hâizdir. Fahr-i Kâinât Efendimiz: “Özür dilemek zo-runda kalacağın bir sözü söyleme!” bu-yurmuştur. (İbn-i Mâce, Zühd, 15)

10. Mü’min her hâlukârda doğruyu ko-

nuşmalı, yalan söz ve yalan haberden şiddetle sakınmalıdır. Allâh Resûlü şöyle buyurmuştur: “İnsan sabahlayın-ca, bütün âzâları dile mürâcaat eder ve (âdeta ona) şöyle derler; «Bizim hakla-rımızı korumakta Allâh’tan kork! Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza gö-rürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğ-ru olursan biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.»” (Tirmizî, Zühd, 61) Kur’an-ı Kerîm ise aynı çerçevede bizle-re şu uyarıda bulunmaktadır: “Ey îmân edenler! Allâh’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allâh amellerinizi salih hâle getirsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (el-

Ahzâb 33/70-71)

11. Gelecekle ilgili konuşurken “inşaallâh” demek, konuşma ile alâkalı bir diğer edeb kâidesidir. Kulun cüz’î irâdesi herhangi bir şeyin olması için kâfi bir sebep değildir. Önemli olan Allâh’ın dilemesidir. Zîra istikbale ait bir şey dilerken “inşâallâh” demek, Allâh’ın irâdesinin farkında olmak ve O’nun irâdesinin üstünde bir irâde ta-nımamak demektir. Nitekim bir âyet-i kerîmede; “«İnşaallâh» ifâdesini kul-lanmadıkça hiçbir şey için, «bunu yarın yapacağım» deme!” buyrulmaktadır. (el-Kehf 18/23-24) Bir hadis-i şerifte ise Süleyman (as) istikbâle mâtuf bir işin-de, inşâallâh demediği için, dileğinin gerçekleşmediği haber verilmektedir. (Buhârî, Eymân, 3)

31EDEP TOHUM

Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme!

Edeb

Page 34: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

32 TOHUMMART - NİSAN 2013

Âdem (a.s.) cennetten kovulduğunda yeryüzüne, yeryüzü bir cennetti Âdem’e (a.s.) ama Âdem, göklerin cennetinde yaratılmıştı ve göğe doğru bir dileniş, bir yakarış olarak yaşadı.

Âdem’in cenneti ahlakıydı! Ahlakını yi-tiren Âdem (a.s.) cennetini de yitirdi! Ve Allah’a bir’ yakarışla ve bir yakarış olan hayatıyla yönelerek cennetini tekrar elde etti! Kalbine konulan cenneti, eliy-le kaybeden Âdem (a.s.) kaybettiği cen-neti varlığının her zerresiyle giriştiği mücadelede, ahlaki bir zaferle elde etti!

Kalbine konulan cenneti eliyle, diliyle ve beliyle koruma emrine, eliyle, diliyle ve beliyle ihanet ederek kendisini bir yitik varlığa dönüştürdü insan!

Cennetini yitiren yitik bir varlık olarak insan! Ve cennetini yitirmiş olan insa-nın miras olarak aldığı ve miras olarak bıraktığı ahlakın içine düşen biz!

İşte insanın varlık mücadelesi aslında yitirdiği cennetini arama mücadelesi! Yitirdiği ahlakını bulma mücadelesi! Bu mücadele ve serüvende peygamber-lerin rolü ise ahlakını yitirmiş insanlığa ahlak pompalamak ve yitirilen ahlakı ortaya çıkararak tamamlamak! Bu se-

rüvende âkil olanın ahlakı olduğu dü-şünüldüğünde, insanın içinde düştüğü ahlaki çıkmaz ve düşkünlükten kurtu-larak rehberler ve rehberlerin rehberi eşliğinde yitirdiğini bulmaya koyulma-sı ve içine düştüğü ahlaka bir reddiye ve içine doğacağı ahlaka bir öykünme ola-rak nefes alması gerekir! Yani biz, içine düştüğümüz düşkünlüğü kabullenme ve onu karakterize eden bir yaşama razı olmak için değil razı olanın rızasını kazanma adına bu düşmeyi yükselmeye çevirerek var oluşsal bir metamorfoza imza atmak ve bu uğurda var olan ah-laki cürme, cinayete ve yokoluşa baş-kaldırmak için var edildik! İnsan, fıt-ratından uzaklaşanı yıkıp devirebilen bu yüzden devrimci bir nitelik taşıyan, yıktığını aslına, esasına ve fıtratına uy-gun bir şekilde inşa eden bir varlık ol-duğu için de evrimci bir nitelik taşıyan bir varlıktır ve ancak devrimci ruhla evrimci ruhun birleşiminde yeryüzüne halife olabilir insan! Bu yüzden insan, düşkünlük ahlakının bütün saldırıları-na karşı duran ve kendi yükselme ah-lakının silahlarıyla mücadele eden bir varlıktır!

Zamanın efendiliğine soyunmuş ince ruhların sahibi Müslümanlar olarak,

AhlâkDüştüğümüz ya da Doğuracağımız

İsmail ERDOĞAN

Page 35: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

33EDEP TOHUM

halife ahlakını kuşanıp insana yönelik bütün anti ahlak kuşatmalarını yara-rak insanı insan kılan ve insan olarak varlığını devam ettirmesini sağlayan utanma imparatorluğunu kurmak zo-rundayız biz! Eğer bunu başaramazsak düşkünlük imparatorluğunun bir mün-tesibi olarak yaşayacak ve kendi ken-dini aldatma endüstrisi haline gelmiş olan modern hayatın modern paradig-malarının kölesi haline geleceğiz!

Reddediyorum bu köleliği! Bütün gü-nahlarıma ve bütün utançsız cinayet-

lerime rağmen ve düşkünlük ahlakının dışımdaki ve içimdeki bütün kuşatma-larına rağmen reddediyorum bu köleli-ği ve böğründe durmadan patlayan bir tenkit ve eylem bombası olarak yaşa-mak istiyorum bu kuşatmanın! Çünkü ben içine düştüğümüz değil içine do-ğacağımız ahlakın (cennetin) hayalini kuruyor ve onun gerçekleşen eli olmak istiyorum! Ve bu elin kavgaya, savaşa tutuşan silahı olarak kurşunlar yağdır-mak istiyorum düşkünlüğün ahlakına ve ahlakın düşürülen bütün yanlarına!

Ve cennetini yitirmiş olan insanın miras olarak aldığı ve miras olarak bıraktığı ahlâkın içine düşen biz!

Cennetini yitiren yitik bir varlık olarak insan!

Edeb

Page 36: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

34 TOHUMMART - NİSAN 2013

Edep insanı esfel-i safilin düzeyinden muhafaza edip eşrefi mahlûkat sevi-yesine yükselten davranışlar bütünü-dür. İnsanlık vasfının yegâne ayırt edici özelliklerinden biri olan edep, insanın hayvani vasıflardan sıyrılmasını sağlar, insani meziyetlerin söz konusu olduğu yerde kendini gösterir.

Edep, akıl ve iman olgunluğunun da tezahürüdür. Akıl, iman ve edep birbir-lerine çok sıkı bir bağ ile bağlıdır; nasıl ki imanın şartı akılsa, edebin koşulu da imandır. Yani iman noksanlığı edepsiz-liği beraberinde getirir, edep noksanlığı da imanın kuvvetli olmadığının göster-gesidir.

Edep haddini bilmek, ölçülü davran-mak, her işi usulüne göre yapmaksa ya-ratıcısını hakkıyla bilmeyen haddini de bilmiş olamaz. Otoriteyi tanımayan sı-nırı aşmak konusunda tereddüt etmez, usulüne göre yaşayamaz hayatı. Öy-leyse Allah’a inanların davranışlarını edeple tezyin etmesi beklenir, nitekim imanın göze görünen kısmıdır edep. Bu yüzden “edep ya hu” ikazlarıyla süs-lenmedi mi duvarlarımız ve edepsizliği zerk ederek aşmadılar mı o muhkem kalelerimizi?

Edep terbiyenin, ahlakın bir diğer ifa-desiydi aynı zamanda. Mârifetullah’ın nişanesiydi üstün ahlak… “Muhakkak ki ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen Resulullah ibadete

değil ibadetin ulaştırması gereken nok-taya dikkat çekmiyor muydu? İslam tüm prensipleriyle beşeriyeti fazilet ve edeple yoğrulmuş bir hayata götüren bir hayat biçimidir, İslam’ın emirleri bi-linçsizce uygulanmak için değil, kişiyi sağlam bir ahlaka ulaştırmak içindir. Bütün ibadetler ayrı mahiyette olsalar bile Resulullah’ın “Ben güzel ahlakı ta-mamlamak için gönderildim” hadisinde ifade buyurduğu gaye etrafında birle-şir. Bu yüzden kulluk libasının en güzel kumaşıdır edep, ona bürünmeden ger-çekleştirilen tüm ibadetlerin ruhuna kıyar insanoğlu.

İslam hayatın kendisi, ölçünün adı; Müslüman olmak bir anlamda edep-li olmanın eş anlamı. Ahsen-i takvim üzere yaratılan insanoğlunun fıtratını muhafaza etmesi “edepli” olarak nite-lenmesine vesile olacaktır. “İnsan bu dünyaya kesb-i kemal ve seyr-i cemal için gelmiştir.” diyen İbn-i Arabi, kemal düzeyinin ömür süreci içinde sürekli artması gerektiğini vurgulamış, ahengi müşahede seviyesine ancak kesb-i ke-malin getirdiği edeple vasıl olunacağını ifade etmiştir.

İnsan yaratılışı gereği kusurlarını de-ğil, meziyetlerini artırma gayesi içinde olmalıdır. Potansiyelini yükseltebil-mesi ancak farkını ortaya koymasıy-la mümkündür; aklen, ruhen, ahlaken neşv-ü nema bulan kişi bilkuvve insan-

Ayşe ÇOBAN

R-İ

’DA

N B

İR T

ÂC; EDEP

Page 37: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

lık vasfını bilfiil hale getirmiş olur. Bu anlamda insanlık sonradan kazanılan bir vasıftır, ömürlük gayret gerektirir, işte o gayret beraberinde edebi getirir. Ömürlük gayretin adı Kuran’ı, yaşamın ta kendisi yapmaktır. Bu sebeple Hz. Aişe validemiz “Resulullah’ın ahlakı nasıldı?” sorusuna “Resulullah’ın ahlakı Kur’an’dı” yanıtını veriyor. Müslüman’ın edep ölçütü Kuran olmalı, Kuran’ı ahla-kına ayna yapmayan Müslüman ken-disini kemale ermiş zanneder, hâlbuki hakikatle olan bağ, Kuran’la kişi arasın-daki mesafe kadardır.

Yüce Allah iman edip, güzel ameller iş-leyenleri cezadan müstesna tutuyor, buradaki imanı takip eden güzel amel-ler bütünü güzel ahlakı oluşturuyor. İnsanın temiz fıtratını muhafaza edip, onu kuvvetlendirmesi edep seviyesini yükseltir. Edepsizliğe sevk eden nefis-tir. Nefsin vesveselerine itibar etmek ne Allah’ı hoşnut eder, ne de nefsi mut-main kılar. İnsan için en akıllı iş ahreti dünyaya tercih etmekse, vahyi nefse öncelemek zorundadır, nihayetinde vahyin ikliminde yetişen çiçektir edep.

Ahlak mefhumu her şeye şamildir; belli başlı davranış biçimleriyle sınırlandı-rılamaz. Ahlak; sadakat, emanet, ahde vefa, hilm, bağışlama, cömertlik, ihlas, iffet, sabır, kardeşlik, birlik, hayâ, mer-hamet, ilim, akıl, arkadaş seçimi, konuş-ma adabı gibi insanın her davranışını Kuranî ölçülere, Peygamber’in örnek-liğine göre şekillendirmesidir. Kuran-ı Kerim’de gerek iyi gerekse kötü insan-ların vasıfları yer almaktadır. Kıssa-larda yer alan, haddi aşan müşrik top-luluklarla, salih mümin kullar belli bir mukayese ile ve peşi sıra zikredilir. Ha-yat ya hak ya da batıl üzere yaşanır, kişi Yüce Kitap’ ta zikredilenlerden hangi gruba dâhil olacağını cüzî iradesiyle belirler. Eğer hakkı tercih etmişse ör-nekliği zikredilen Fatiha Suresinde de “kendilerine nimet verilenler” olarak ifade edilen peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerin yolundan gider, onların ahlakıyla, edebiyle süsler ha-yatını. Davranışlarına iman yansıması olarak edebi aksettirmeyenin tercihi-nin hakkını verip vermediğinin muha-kemesini yapması da elzemdir. Nitekim

Edep haddini bilmek, ölçülü davranmak, her işi usulüne göre yapmaksa yaratıcısını hakkıyla bil-meyen haddini de bilmiş olamaz. Otoriteyi tanımayan sınırı aşmak konusunda da tereddüt etmez!

Edeb

35EDEP TOHUM

Page 38: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

SAW 210x297.pdf 1 10.04.2013 15:44

36 TOHUMMART - NİSAN 2013

Kuran’ı ahlakına ayna yapmayan Müslüman kendisini kemale ermiş zanneder, hâlbuki hakikatle olan bağ, Kuran’la kişi arasındaki mesafe kadardır.

düşünme ve akletme üzerine vurgular-la tamamlanmıştır çoğu ayet.

Edep amelden üstündür, zira ameller de edep içindir. “Gözünü aç da Allah’ın kelamına baştan başa bir bak! Ayet ayet bütün Kur’ân, edep taliminden ibaret!” diyen Mevlana da bunu belirtiyor. Yüce Allah’ın emrini sorgulayarak itaatsizli-ğini ortaya koyan İblis edepsizliğin ilk örneğini oluşturdu, Hz. Âdem de töv-be ile edep dairesinden çıkmamanın sembolü oldu. Kulluk edeple ifa edilen bir vazife olma özelliğine sahip; rıza, teslimiyet, itaatsiz yani edepsiz kulluk görevi yerine getirilemez. Amellerine güvenerek insanoğlu cennete giremez mesela, ancak edebiyle girer; Rahim’in rahmetine olan inancı ve Rabbin lut-fuyla girebileceğini bilir, kibri temiz-leyip kalbinden yerine tevazuyu ikame eder. Göğe değil secdeye yakıştırır al-

nını, güzelliğin kaynağı olarak nefsini değil Rabbini bilir.

“Allah, kendisinden haya edilmeye in-sanlardan daha layıktır.” Kul, evvela Allah’a karşı sonra Resulüne, velilere, anne-babaya, Müslüman kardeşine ve bütün mahlukata karşı edepli olmakla mükelleftir. “İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzula-yan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azap vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz” ayet- i keri-mesinde böyle buyuran Rabbimiz edep-sizliğin cezasının dünyada da ahrette de acı bir azap olduğunu söylerken ede-bin de gerek dünyada gerekse ahrette mü’minin müjdesi, hediyesi olduğunu söylemiş olamaz mı? İlahi terbiye ile Kuran ile ahlaklanan Resul’ün ahlakıy-la ahlaklanma ve Nûr-i Hüdâ’dan o tâcı takabilmek duası ile…

Page 39: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

SAW 210x297.pdf 1 10.04.2013 15:44

Page 40: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

38 TOHUMMART - NİSAN 2013

Bakışın ibretlik, ebediyete layık olmasını istiyorsan kötü şeylere bakma.

İnternette harcadığın vaktin kar-şılığında amel defterine yazılabi-lecek değerde oradan ne aldığını sorgula.

Bir kişinin yüzüne söyleyemeye-ceğini netten yaptığın sohbetler-de de söyleme.

Nereye gireceğini bil, areyi kal-biyle gezdiren ol, gönlün iletişim-de kalsın.

Sözün güzel olsun istiyorsan din-leme kötü şeyleri. (Neyin iyi neyin kötü olacağını sana sınırların söy-ler.)

Selamla başla konuşmaya. Biti-minde selamla kapat.

Gerçekten karşılıklı konuşuyor gibi samimi ol. Onunla konuşur-ken başka sitelerde gezinme. Kar-şındakini kaale al ki sözlerin onun kalbine dokunsun. Ulaşmayan mesaj yarımdır hatta hiçtir.

Gerçek birisin sen, sanal bir ka-raktere dönüşme.

Söyleyeceğin çok önemli şeyleri yüz yüze görüşmeye bırak.

Argo ifadelerden, kötü sözlerden, kaba ifadelerden dilini uzak tut. Karşındakinin de böyle konuşma-sına izin verme.

Özel hayatını başkalarının gözü önüne serme. Seni değerli kılan-dır bu unutma!

Kendini internet ağlarında unut-ma. Herkese görünmek değildir önemli olan. Amacımız görünen insan olmak değil gören insan ol-maktır.

Bir tıklamalık insan olmamak için kendi sınırlarını hatırla.

Sakıncaya davet taşıyan her alan-dan uzak dur. Unutma ki Allah seni haramdan önce “harama yak-laşmaktan” alıkoyuyor.

Unutma ki peygamber sevgin, internetteki bir “peygamber se-venler grubu” na üyeliğinle filan ölçülmez. Seni ümmet yapacak olan sünneti seniye ile olan yakın-lığındır.

Kendi içindeki Ahlak yasalarına dayan ve unutma Allah sanal ale-min de Rabbidir.

Davanı sadece internet üzerinden yürütmeye kalkma.

Her internet tüketicisi internet-te tükenmeye mahkumdur. Sen üretmeye çabalayan insan ol. Kim-liğin internet kullanıcısı olmak-tan ibaret kalmasın.

Büyük çoğunluk gibi alımlı çalımlı ve yalandan ibaret kişisel proilini oluşturma.

Tesettür sadece kadın için midir?Hz. Ali: Erkeğin tesettürü göz kapaklarıdır.

Edepli inter-net olabilir mi? Edepli internet

kullanılabilir mi? İnternet

edepten neler götürür? Edep

interneti engel-ler mi? İnternet

ve edep… Bugün pek çok insanın özellikle de ebe-veynlerin prob-

lemi yukarıdaki sorular ve buna

benzer daha pek çokları. İnternet

ve edep üzerine kısa bir tavsiye

yazısı bu. Aşağı-daki kurallara

uyulursa inter-net neden fayda-

lı olmasın ki?

Edepli İnternetAyşe KARAMAN

Page 41: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

ED

EP

ÖR

TÜSÜ

Herkes kitle kültürü içinde ilkesi ol-mayan batın ilkelere, edepten alıkoyan ölçülere yapışmışken sen görünmekten ve görülmekten hoşlanmıyorsun. Bu yüzden sanal sayfalarda özenle poz ver-miş fotoğrafların yok. Bu yüzden hare-ketlerin aşırı değil, ses tonun kitaba uy-gun, bakışların yerde. Rıza makamın-dasın ve her şeyi olması gerektiği gibi görüyorsun. Hayat ve ölüm kavramla-rından besleniyorsun. Eski zaman padi-şahları gibisin kendini göstermeyerek güçleniyorsun. Çünkü ancak görülenler denetlenir, harcanır ve tüketilir, kendi-ni göstererek var olacağına inananlar zevk-estetik kategorisinde eriyip yok olur. Bir çınar gibi edep toprağında kök salıyorsun.

Birileri seni “hak ve özgürlükler” çerçe-vesinde çekip sıkıştırmaya çalışırken sen Kuran ve ayetlerle ilgileneceksin, kendi çizdiğin o kutlu yolda… Özgür düşünenler dini hayatından çıkardı ama sen, özgürleştikçe tortularından sıyrıldın inadına! İnadına hayatını din düzenledi, din tasarruf etti.

Bugünün kültürü yapaylık, geçicilik al-datıcılık ve müstehcenlikten oluşuyor. Ölçüsüz tüketimler edep çizgisinin çok dışında. Hayâsızlık sorun olmaktan çı-kıyor. Hayatın her alanında karşı kar-şıya geldiğimiz zihinsel sahtekârlıklar normalleşiyor, sıradanlaşıyor. Bilin-cimizin ve kalbimizin sesini duymayı unutmuşuz.

Senin böylesine çelişkiler dünyasında hayatını dine göre düzenlemeye çalış-

man ise büyük cihat. Yozlaşmaya di-renmen ne büyük savaş. Başörtüsünü edep çizgisinden saptırmak isteyenlere karşı orda öylece durman ne büyük bir sevinç.

Modacıların sattı satmadı kavgası seni ilgilendirmiyor. Kıyafetlerle üstünlük kuracağını sananlara inat sen “takva” ile üstün olmak gayesindesin.

Sen uzak zamanlardaki bir evde yaşı-yorsun. Yanında Hz. Hatice karşında Hz. Aişe… Sonra birileri dürterek tek-rar içinde bulunduğun zamana döndü-rüyor seni. Bu kolay olmuyor. O evden her çıkışında zevk-hız-ego dünyasına geri döneceğini bilmek seni üzüyor. Belki de bu üzüntü ile şekilleniyorsun merhamet cennetinde.

Bilsen şu halinle ne kadar güzelsin. El-lerini uzatıyorsun zarifçe, infaka ve sadakaya alışkın ellerin kimseyi incit-miyor. Diz çöktüğünde parmakların ha-fifçe birleşiyor, boynun hafifçe bükülü-yor. İlim meclislerinde bir kardelen gibi büyüyorsun. Sesini daha çok içinde tu-tuyorsun. Bu yüzden konuşmaya başla-dığın an herkes susuyor. “Az söyleyenin sözü keskin olur” derler. Sende öylece kesiyorsun etrafında sürgün veren ge-reksiz sözleri.

Kanadı kırık bir kuş görsen alıp göğsü-ne bastırıyorsun. Herkes içtikçe acıkır dünyaya, sen içmeden doyuyorsun.

Yüzünü eğme öyle, senin edebini dün-yaya duyurmak için ihtiyaç yoktur. Sen kulaklar tıkalı iken bile duyuluyorsun.

Ayşe KARAMAN

Bugünün kültürü yapaylık, geçicilik aldatıcılık ve müstehcen-likten oluşuyor. Ölçüsüz tüketimler edep çizgisinin çok dışında. Hayâsızlık sorun olmaktan çıkıyor. Bilincimizin ve kalbimizin se-sini duymayı unutmuşuz. Özgür düşünenler dini hayatından çıkar-dı. Ama sen, özgürleştikçe tortularından sıyrıldın inadına!

Edeb

39EDEP TOHUM

Page 42: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

40 TOHUMMART - NİSAN 2013

Röportaj: Tuba Aydın / Fotoğraflar: Ahmet Bolat

Peygamber yaşayan Kur’an’dı, biz de yaşayan sünnet olmalıyız...

Hek

imoğ

lu İs

mai

l ile

E

deb’

i kon

uşt

uk

Sigara parasını kitaba verip, bir ömür boyu talebe oldu O... Ömrünü yazmaya, okumaya, doğruları söyle-meye vakfetti. Bu sebeple yargılandı, yadırgandı, ha-pis yattı O... Asıl adı Ömer Okçu. Ama hepimizin gön-lünde Hekimoğlu İsmail O…

Page 43: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

41EDEP TOHUM

Edeb’in genel geçer bir tanımı yapılabilir mi? Sizce edep nedir?

Edep ahlakın bir şubesidir. Ahlak, Peygamberimizin (sav) sünneti seniyyesine itibardır. Peygamberimiz ya-şayan Kuran’dı. Biz de yaşayan sünneti seniyye olacağız. Sünneti seniyyeye ittiba etmek edeptir. Örneğin; eski-den şeyhlerin kapısında ‘Edep ya hu’ diye yazardı. Onlar en başta, hep ilk edep derlerdi.

Bir başka örnek olarak mesela ben, İskender Paşa İma-mı Mehmed Zahid Kotku’nun da müridiyim. Biz, ona git-tiğimiz zaman ayağa kalkar; ‘Buyur evladım’ derdi. Yine bir gün ona gittik. O bir taraftan vaaz ediyor, biz bir ta-raftan zikir yapıyoruz. Bir baktık öğlen olmuş. Hemen getirip önümüze bir çarşaf serdiler. Bir leğen dolusu zeytini ortaya koydular. Birisi de herkesin önüne birer avuç zeytin koydu. Tabi ben o sıralar yeniyim, fazla usul bilmiyorum. Zeytinleri çabuk çabuk yedim. Rahmetli Mehmet Efendi önündeki zeytinleri alıp bana attı. Bu onun hal diliyle kendi rızkından bana ikram etmesi an-lamındaydı. Onun attığı zeytinleri alıp yemek müritliğin gereğidir. Bu müritliğin itaatinden gelir. İslamiyet’te de önemli olan ikram ve itaattir. Çünkü ikram da itaat da edepten ileri gelir.

Toplumumuzun edebi sizce ne seviyede?

İslam tarihi boyunca ilk defa Kuran-ı Kerim’lerin topla-tılıp yakıldığı bir ülkede yaşıyoruz biz. O ülkenin adamı-yız. Bir dönem Kuran yasaklanmış, Arapça yasaklanmış. Bu sebeplerle İslamiyet’i öğrenemedik. Annem beni bir yaşlı hanıma göndermişti, Kuran okumam için. İçeriye girer girmez hoca hanımın sorduğu ilk soru; ‘Kimse gör-dü mü?’ olurdu. Basıldık basılacağız korkusu yaşardık hep. Çünkü Kuran öğrenmeye gidenleri belediye zabıta memurları, polis, jandarma sürekli takip ederdi.

Yıl 1940. Bir gün bir zabıta memuru, yolda yürürken an-nemin başından çarşafı ‘kaç defa dedik çarşaf giymeye-ceksiniz diye’ diyerek çekip aldı. Annemin başından çar-şafı çeken zihniyet şimdi torununa mayo giydirmenin

Edeb

Page 44: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

42 TOHUMMART - NİSAN 2013

peşinde. Böyle bir zihniyetin yaşadığı ve yaşatıldığı bir ülkede ne seviyede bir edep bekleyebilirsiniz ki?

Adap sahibi olmak denilince 1000 yıl önce anlaşılan ile günümüzde anlaşı-lan sizce aynı mı?

Benim için aynı ama başkası için fark-lı olabilir. Ben bakıyorum Resûlallah (sav)’a uyan ne yönlerim var? Ben de Kuran okuyabiliyorum, tecvit bilebili-yorum, haramdan kaçıyorum, O’nun yo-lunda yürümek için azmediyorum. Ya-radılan her şeye edepli davranmak için çaba sarf ediyorum. Etrafımın böyle ol-ması için de mücadele ediyorum. O yön-de de beraberliğimiz var yani. Ama me-

sela Arapça bilmiyorum ve buna benzer eksiklerim tabi ki var. Edep kuralları değişmedikten sonra anlaşılanlar da değişmeyecektir. Yeter ki siz 1000 yıl önce anlaşılan gibi anlamak için gayret içinde olun.

Edep nereden ve nasıl öğrenilir?

Edep önce aileden görülür. Çocuk kula-ğından terbiye olmaz gözünden terbiye olur. Mesela ben çocuklarıma, torunla-rıma hiç namaz kılın demedim. Fakat ben de her zaman kıldım. Elbiselerimi çıkaracağım zaman diğer odaya çekilip ‘çocuklar gelmeyin ben elbisemi değiş-tireceğim’ derdim. Şimdi onlar da aynı-sını yapıyor. Hiçbir zaman onlara sesimi

Edep ahlakın bir şubesidir. Ahlak, Peygamberimizin (sav) sünneti seniyyesine itibardır.

Page 45: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

43EDEP TOHUM

yükseltmedim, söylediklerini sözlerini kesmeden sonuna kadar dinledim ve anlayabilecekleri seviyede yanıtladım. Yaşları her ne olursa olsun onları yok saymadım, fikirlerini aldım. Asla saygı-sızlık etmedim. Dünyayı, insanları, ya-radılan her şeyi sevdim ve bunu onların da görmelerini sağladım. Şimdi onlarda bu yolda ilerliyorlar. Görerek öğren-diler şimdi de tatbik ediyorlar. Çünkü edep öğretilmez yaşanır.

Edep Müslümanın hayatının neresin-de durur?

Edep imandandır. Yani iman insanı edepli eder. Onun için imanlı olan edep-li olur. Utanmayan insanı utandıra-mazsın. Müslümanlar bazen utandı mı

suratları kıpkırmızı olur. Allah’a inan-mayanı, dini ve imanı önemsemeyeni utandıramazsın. Hiçbir zaman yüzle-ri kızarmaz. Bu bir iman meselesidir. “Müslüman”ım diyen insan sahih olarak imanlı ise edep onun hayatının merke-zinde olmalıdır.

Özellikle gençler arasında ahlak eroz-yonundan bahsediliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Evvela ahlaksızlık çok yayılıyor diye-biliriz. Ama ahlaksızlık ne kadar çok yayılırsa yayılsın cahiliye devrindeki kadar olamaz. Şimdi durum ne olursa olsun o dönemdeki gibi olmaz. Çünkü sokakta durum ne olursa olsun biz dini-mizi yaşayacağız. Onlardan bize ne? Bu sebeple de asla cahiliye devrindeki gibi olmayacağız.

Annemin başından çarşafı çeken zihniyet şimdi torununa mayo giydirmenin peşinde. Böyle bir zihniyetin yaşadığı ve yaşatıldığı bir ülkede ne seviyede bir edep bekleyebilirsiniz ki?

Edeb

Page 46: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

44 TOHUMMART - NİSAN 2013

Bayram Yaman: Edep insanın ken-disini, nerede durup nasıl hareket edeceğini bilmesidir. Vakarlı oluş, öz ve sade duruştur. Hz. Ali eğer yanlış hatırlamıyorsam ‘’insanlar edebin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, Allah’tan mal yerine edep isterlerdi.’’ sözünü söylemiştir.

Tevfik Çukuryurt: İnsanın örf ve adetlere dayanarak ahlaklı, terbiye-li, düzgün bir insan olması; büyükle-rine karşı saygılı olması edep kavra-mında bir araya gelir.

Merve B.: Edep bana göre terbiye demektir. Kişinin toplumdaki ha-reketlerine dikkat etmesidir. Bil-hassa giyinişe, oturuşa, konuşmaya ve davranışlara özen göstermektir. Bakış açısına, yaşama biçimine göre değişir ama edep bir bayana daha çok yakışır diye düşünüyorum.

Sümeyye A.: Müslüman gibi yaşa-mak, müslüman vasıflarını layıkıyla taşımak her insanın gayesidir. Alla-hü Teala insanoğlunu bu vasıflara göre değerlendirecek. Edep de bu özelliklerden biridir.

Saliha ŞAHİN- Ebrucan AVCISORU-YORUM

Edep saygıdır… Edep güzel görünümdür… Edep sükûnettir… Edep ruhun dinle bütünleşerek istikrar kazanmasıdır… Edep toplumun aynasıdır… Yüzlerce, binlerce tanımlaması yapılabilir “edep”in. Bizler Tohum ekibi olarak edep konusunu işlediğimiz bu sayıda halkın da edep konusunda ne düşündüğünü öğrenmek için sokağa çıktık ve sorduk: “Edep nedir?”

Page 47: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

45EDEP TOHUM

Duygu Tavşan: Edep insanın güzel ahlakı, insanlara olan duyarlılığı ve saygısıdır. Ortam içinde kelimeleri seçerek, terbiyesizliğe mahal ver-meden konuşmaktır. Genel olarak büyüğe küçüğe, hayvana bitkiye kısaca Yaradanın yarattığı her şeye sevgi, saygı ve hoşgörü ile yaklaş-maktır.

Hacer Çakıl Şahin: İnsanı Müslü-man şahsiyetiyle bütünleştiren en ulvi değerlerden biridir. Müslüman; sofrasından tutun da giyimi, konuş-ması, sokaktaki hali tavrı ve insan-larla iletişimde edebi zerre miktarı göz ardı edemez.

Bayram Yaman: Edep ile hayâ yani utanma duygusu birbiriyle çok iliş-kilidir. İnsanın utanma duygusunun ortadan kalkması yani utanmazlık insanın edebinin de kaybolmasına yol açar. Bu şu an anladığımız mana-daki yozlaşmış utanma ile yani sa-dece açıklık manasında da değil. El-bette ki insanın edebini edepsizlikte devamlılık (ısrar) da bozar.

Tevfik Çukuryurt: Hakaretler, ken-dine yapılan saldırılar ve en başta da dine yapılan saldırılar insanların edebini bozabilir.

Merve B.: En çok kötü arkadaş bozar diye düşünüyorum. Teknoloji de bo-zulmasına neden olan diğer bir et-ken tabii ki. İnsanların takıldığı in-ternet siteleri bu konuda çok önem-lidir. İnternet başındayken kişide otokontrol olmalı. Otokontrolün ol-ması için de insanda edep, hayâ, ah-lak ve Allah korkusu olmalıdır.

Sümeyye A.: Her şeyden önce gü-nahlar bozar. Allahın emirlerini ye-rine getirerek yaşamak edebin en

büyüğüdür. Ama günümüzde edebi en çok televizyon bozuyor. Televiz-yonda yayınlanan programlar ede-be aykırı şeyleri normalleştiriyor, insanın beynine yerleştiriyor ve bu nedenle de bazı günahlar olağan olarak algılanmaya başlıyor. Sanki günah değilmiş gibi benimseniyor.

Hacer Çakıl Şahin: Birey, aile içinde hangi konumda ise (ebeveyn, eş, ço-cuk, vs.)üzerine düşen görevi edebi elden bırakmadan yerine getirme-lidir. Mesela bir baba -ben evin rei-siyim deyip- istediğim gibi davranı-rım diyebiliyor. Aslında ev içindeki herkes edep çerçevesinde hareket etmelidir. Çünkü bu sayede aile içe-risinde saygı oluşur ve bir bütünlük elde edilir. Rahatsız olduğum diğer bir davranış sokağa her çıktığımda istemeden şahit olduğum fütursuz-ca açık giyim ve ağza alınmayacak derece çirkin, argo sözler. Toplum içinde hep beraber yaşıyorsak eğer inançlı ya da inançsız herkesi kap-sayacak mutedil bir düzen sağlan-malıdır.

Edeb

Her şey zıddı ile müstesnadır. Dünya üzerinde Allah yarattığı her şeyi kıymeti bilinme-si için zıddı ile birlikte yaratmıştır. Bu sebeple iyilik ile kötülük, güzellik ile çirkinlik, rahmet ile zahmet bir aradadır. Peki ya edep ile edepsizlik? İnsanın edebini ne bozar?

Page 48: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

Bayram Yaman: Ayakucuna baka-rak yürümenin insanı haramlara bakmaktan alıkoyduğu, bu bakışın akla ve oradan da kalbe inişi engel-lediği, harama bulaşmayanın hayâlı olduğu gibi aynı zamanda da edepli olacağı tasavvur edilir. Allah’ın ku-randa kendi halis kullarından bah-sederken ‘’Onlar yeryüzünde tevazu ve alçak gönüllülükle gezerler’’ aye-

ti bu ilişkiyi ortaya koyar. Müslü-manlık ile hayânın sürekli birlikte zikredilmesi, Müslümanlık ve ede-bin birbiriyle çok yakın ve tamam-layıcı olduğu hatta edebin eksik ol-ması durumunda Müslümanlığın da eksik olacağının zikredilmesi müs-lümanlık ile edep arasında çok sıkı bir bağın olduğunu bizlere gösterir.

46 TOHUMMART - NİSAN 2013

Bayram Yaman: Edep deyince aklı-ma ilk gelen elbette ki Hz. Muham-med (s.a.v.). O’nun ardından Hz. Os-man ve Hz. Ali.

Tevfik Çukuryurt: Peygamber (s.a.v.)

Merve B.: Edebin kıymeti edebin ol-madığı yerde anlaşılacağı için edep en iyi, edepsizden öğrenilir.

Sümeyye A.: Tabi ki de aklıma HZ. Muhammed (s.a.v) geliyor. Efendi-miz en büyük edep örneğidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim ahlakı ile ahlaklan-mıştır. Edep en güzel de yine O’ndan ve ashabından öğrenilir.

Duygu Tavşan: İlk olarak Peygam-ber Efendimiz (s.a.v.) gelir. Ardından Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali gelir. Çünkü onlar edebi birinci elden devralmışlardır. On-lardan edep öğrenen kişi edepsizlik edemez.

Hacer Çakıl Şahin: Edep denilin-ce akla ilk edep timsali Efendimiz HZ. Muhammed (s.a.v.) gelir. O’nun edebine güzel örneklerden biri ko-nuşurken muhatap olduğu kimseye sadece başını çevirerek değil bede-niyle dönmesidir. İşte bu edep değil de nedir sizce?

Edep, kulun kendisini Cenab-ı Hakkın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Hadis-i şerifte, “Sizin en iyiniz, ahlakı en güzel olandır” buyu-rulmuştur. Şüphesiz dünya üstünde en edepli yaratılmış Peygamber Efen-dimiz (sav)dir. Ardından sahabe-i kiram ve enbiyaları da unutmamak ge-rek. Röportaj esnasında “Edep deyince aklınıza kim geliyor?/ Edep kimden öğrenilir?” sorularına gelen yanıtlar da ise bunu adeta tasdik ediyor.

Sahih Müslümanlık edepli olmayı gerektirir. İmanlı olmanın önde gelen şartlarından biri olan edep Hadisi Şerif’te; “Hayâ ile iman ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider”(Ebu Nuaym) şeklinde açıklanmıştır. Bizler edep ile dini nasıl ilişkilendiririz? İşte “Müslümanlık ve edep ilişkisi na-sıldır?” sorusuna sizlerden gelen yanıtlar.

Page 49: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

47EDEP TOHUM

Tevfik Çukuryurt: Müslüman bir in-san edep sınırları dışına çıkmayan bir insan olmalıdır ki diğer insan-lara örnek olsun. En iyi tebliğ nedir sorusuna verilecek cevap tabiî ki hal tebliğidir. Yani biz edep bakımından HZ. Peygamber (s.a.v.)i örnek olarak alırsak elhamdülillah bir sıkıntı ol-maz.

Merve B.: Dışarıdan bakıldığında bir insanın müslüman olduğunu edebi belli eder. O yüzden edep ile İslamı birbirinden ayrı düşünmek müm-kün değildir.

Duygu Tavşan: Esas olarak İslam ile edep ayrı düşünülemez. Ancak edep konusunu bir din ile sınırlandırma-mak lazım. Pekâlâ, bir hristiyanın, musevinin veya bir ateistin de edep-lisi ve edepsizi vardır. Kimisi farklı düşünler ile alay ederken kimisinin de ben böyle düşünüyorum ama kar-şımdakine de saygı duyuyorum de-mesi gibi…

Hacer Çakıl Şahin: Edep Müslüman’ın elbisesidir. Nasıl elbi-se insanı güzelleştiriyorsa edep de Müslüman’ı güzelleştirir, İslam ile bütünleştirir. Edepli bir Müslüman’ı tasavvur edecek olursak eğer ede-biyle ibadet eden, edebiyle muhab-bet eden, edebiyle seven, edebiyle öfkelenen vs. Âlimleri yükselten edeptir. İşte Müslüman da haya-tında edeple bütünleşirse yükselir, edepten ne kadar uzaklaşırsa o de-rece alçalır. Çünkü Müslüman’ı kıy-metlendiren şey edebidir.

Edeb

Edep varsa ilim de var de-mektir. Fakat edepsiz bir insan kütüphaneler yutsa yine âlim sayılmaz. Çünkü Yunus’un da dediği gibi:

İlim ilim bilmektirİlim kendin bilmektirSen kendini bilmezsenYa nice okumaktır

Page 50: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

48 TOHUMMART - NİSAN 2013

İnsanın varlık sahnesinde arz-ı endâm edişi bir gayeye matuftur. Bu hilkatten nasiplenmiş olan insanlar edebe riayet etmek suretiyle bu gayenin hakkını teslim etmiş olurlar. Böylelikle ilahi hikmetin neticesi kendimizi içerisin-de bulduğumuz şu kürre-i arzda yü-celmenin ve kemali elde edebilmenin vâsıtasının da edepli ve ahlaklı olmak-tan geçtiği aşikâr olur. Bu prensipten ötürü insan olma hüviyetini eline ala-bilmenin yegâne şartı ahlaklanmaya, edepli olmaya bağlanmıştır. Buradan hareketle insan olmak demekle edepli olmak demek eşdeğer derecede mana ifade eden yüklem kalıpları olmuşlar-dır. Gerek fert gerekse de cemiyet düze-yinde bu anlayış, ecdadımızın alamet-i farikaları olmuştur. Bu durumu Ken’an Rifâî Hazretleri veciz bir şekilde şu di-zelerde ifade etmiştir:

“Edebi olmayan âdem değil âdem,

Ayıran âdemi hayvandan edeptir.”

Bu beyitlerde dile getirilen mana bir ge-leneğin insan tasavvurunu öz bir şekil-de açıklamaktadır.

Herhangi bir mevzuda bir meseleyi vu-zuha kavuşturmak için ilk müracaat

kaynaklarımızın lügatler olması gerek-tiğinden hareketle edep kelimesinin izini sürdüğümüzde Arapça kökenli bir kelime olduğunu ve yemeğe, ziyâfete davet etmek manasında kullanıldığını öğreniyoruz. Buradaki davetten hare-ketle kelime, ıstılah manasında bütün ahlaki iyilik ve güzelliklere çağırma davet etme anlamı kazanmıştır. Bu­nun zımnında yatan mana ise şeriatın gerektirdiği ve aklın doğru bulduğu ve güzel gördüğü tavırlar ve sözlerin cümlesini hâvîdir. Bu durumu sûfîlerin büyüklerinden birisi şöyle ifade etmiş­lerdir: “Tevhîd imanı, iman şeriatı, şeri-at da edebi gerektirir. Edebi olmayanın şeriatı, şeriatı olmayanın imanı, imanı olmayanın da tevhidi yoktur.” Böylece edeple muttasıf olan birisinin ayıplan-maya sebep olacak şeylerden korundu-ğu ve edebin imana taalluk eden yönün-den de güvende olduğu ortaya çıkmış-tır.

Her şeye bir ölçü biçmiş olan dinimiz aslında o şeylere bir edep kisvesi giy-dirmiştir. Bu derece önemi haiz bir şey olan edeb her vakti, her hali ve her ma-kamı kuşatmıştır. Agâh bir kalple etra-fı müşahede eden bir insan, o şeylere yaraşır nasıl bir tavır sergileyeceğini

Lütf-i Muâmele ve Hüsn-i Münâvele: EdepAli İhsan KILIÇ

Page 51: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

49EDEP TOHUM

bilir. Nitekim tarihimiz bunun misalle-riyle örülmüştür. Artık gözlerimizden aşinalığını yitirmeye yüz tutmuş, bir mekâna girerken karşımızda bizleri ilk selamlayan “Edep yâ hû” levhaları edebin ehemmiyetine dair mücessem şahitlerdi. Bugün için cansız varlıklar olarak nitelediğimiz taşa, toprağa bile ihtiram gösteren büyüklerimizin âlem tasavvurları ne denli yüksek bir ahlaki kemali ifade etmektedir. Yanan bir ate-şe karşı “söndürme” ifadesinden sakı-narak “ateşi dindir” veya “yakmak” ye-rine “uyandırmak” fiilini tercih edecek kadar ince bir kalp sahibi olan, yatmak için altına sığındığı yorganını müşah-has bir varlık telakki edip ona buseler kondurmak suretiyle görüşen, hemen sonrasında bizim “uykuya dalmak” şek-linde kullandığımız son derece kaba bir ifade yerine “mihman” yani misafir ol-mak sözünü zikreden eslâfımızdan ba-kiye bu kaviller, hepsi birer âdâb ölçü-leri olarak önümüzde durmaktadırlar.

Edep nedir sorusuna verilecek o kadar çok cevap vardır ki bunları dile getir-mek bir insanın vüsatının sınırlarına sığmayacaktır. Bu noktada da yine edep-âmûz Hz. Pîr Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin benzersiz ifadelerine sığın-maktan başka çare bulamıyoruz: “Bil-miş ol ki, insanın teninde can edepdir, gönül nurları ve Hak erenlerinin göz-bebeği edepdir. İnsan âlem-i ulvîdendir, süflî âlemden hareketle bulunmaz. Bu feleğin devranındaki güzellik ve coşku

edeptir. Eğer sen şeytanın başını ez-mek istersen, aç gözünü de bak, şeyta-nın katili edeptir. İnsanoğlu edepsiz ise insan değildir, insanın cismi ile hayvan arasındaki fark edeptir. Aç gözünü de bak! Kelâmullah ayet ayet hemen bü-tün Kur’an’ın ma’nâsı edeptir. Akıldan “iman nedir?” diye sordum, akıl gönül kulağına fısıldadı ki “iman edeptir”. Ey Şems-i Tebrizî! Sen Alla’ın sırrısın, sus! Bu gecenin en nurlu ve faziletli mumu edeptir.”

Edebe ilişkin bu müktesabata kaynak-lık eden menba’ nedir? Tüm bu güzel-likler aslını ve asaletini nereden dev-şirmektedir? Bu denli nezaket, zarafet ve en müstesna kemâlât nasıl oluşmuş, nesillerce birbirinden ne surette teva-rüs edilmiş ve bu büyük kompozisyon ortaya çıkmıştır? Koca gelenek bir biri ardınca sıralanan bu soruları da cevap-sız bırakmamıştır. Dinler, milletler ve ahlak sistemleri tek ve yegâne insan-ı

Edeb

Page 52: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

50 TOHUMMART - NİSAN 2013

kâmil olan Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme gelinceye kadar bir tekâmül süreci geçirmişlerdir ve kemâl O’nunla birlikte büsbütün berraklığıyla orta-ya çıkmıştır. Bu durumu kendileri bir hadisi şeriflerinde “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyura-rak beyan etmişlerdir. Bu hadisi şerif-ten anlaşılıyor ki insanların hiç bilme-dikleri, onlara tamamen yabancı olan bir şeyle âlemlere teşrif etmemişlerdir.

Konuya biraz daha açıklık getirmek adına bu dünyaya ait olan öncelik ve sonralık mefhumları çerçevesinde izah edecek olursak kendisinden önce bazı insan topluluklarına gönderilen elçiler, gönderildikleri toplumlara birtakım ilahi ve ahlaki emirleri öğütlemişlerdi. Zuhûru itibârıyla son ama hilkatçe ilk olan Fahri âlemin yeryüzünü şereflen-dirmesiyle güzelliğe dair her ne var-sa açılmış, birer dürr-i gevher olarak bütün insanlığın üzerine saçılmıştır. Biz O’nun kadem-i şeriflerinin rûy-i zemine basmasıyla bizden öncekilerin derecelerini anlayabildik. Yani “önce-kiler” O’nun misk bahçesine girerken birer kapı mesabesindedirler. Bütün enbiya ve evliya hazeratı O’na niyabe-

ten, kandillerinde yanan yağları çerağı Muhammed’den almak suretiyle yüce makamlara erişmişlerdir. Çünkü O biz-zat “rabbi tarafından terbiye edilmiş ve ne yüce bir edep timsali” kılınmıştır.

Netice olarak belirtmek isteriz ki zul-met ve nur arasında ezeli takdirin bir neticesi hilkat libasına bürünmüş olan beşerin omuzlarında yükünü daima hissettiği ve hissedeceği bir sorumlu-luğun adıdır edep. En kemâl noktasını Efendimiz’de bulmuş olan güzel ahlak-la muttasıf olmanın adıdır edep. O’nun ayak izlerine tabii olmak suretiyle Allah’ın ahlakıyla ahlaklanıp marifete ermek demektir edep. Kifâyet mikta-rı söylendikten sonra sözü daha fazla uzatmamaktır edep.

Ez Hudâcûyîmtevfîk-i edeb

Bî-edeb mahrumgeşt ez lûtf-i Rab

Hudâ’dan edep hususunda yardım di-leyelim.

Çünkü edebi olmayan Rabb’in lütfun-dan mahrum kalır.

(Mesnevî, I,79)

Page 53: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

51EDEP TOHUM

O’nun ayak izlerine tabii olmak suretiyle Allah’ın ahlakıyla ahlâklanıp marifete ermek demektir edep. Kifâyet miktarı söylendikten sonra sözü daha fazla uzatmamaktır edep.

Edeb

Page 54: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

52 TOHUMMART - NİSAN 2013

Ölüyordu…

Evlerinin salonunda annesi, babası, kar-deşi ona bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. O ise parça parça uyuşan, hissizleşen bedeni ve sesinin kayboluşu arasında tutunmaya çalışıyordu. Sesi kesik kesik çıkıyordu; çığlık atmasına ve yardım istemesine rağmen… Önce kolları kaybetti hissini, sonra yavaş ya-vaş tüm bedeni. “Bir daha dünyaya ge-lirsem böyle olmayacak” dedi.

Kimse duymadı…

Anne dedi, annesi bakmadı. Babasından yardım istedi, sesi duyulmadı.

Evin içinde bir gölge dolaşıyordu. Ona takıldı gözü. Duvar kenarlarında hızlı-ca hareket eden gölge bir fareydi. Var-lığı belli belirsiz olan gölgeden ölüm kadar ürktü. Ölümden bu kadar korka-cağını düşünmemişti oysa. O cesur, öz-güveni tam kızdan eser kalmamış, safi yakarışa dönüşen bir hal almıştı.

Ölüyordu!

Bütün sesler kısıldığında, cana dair iz-ler kaybolduğunda, bir kuyuya doğru çekiliyormuşçasına karanlığın içine gömüldüğünü fark ettiğinde, gerçekle rüyanın ayrımını yapamadığı bir göz kapağı aralığında olan oldu. Yataktan fırladı. Sarhoş gibi yürüdü evin korido-runda. Karanlıkta ezbere bulduğu yolun sonunda mutfağın lambasını yaktı. Ba-basının telefonunda sabah ezanı alarmı

çalmaya başladı. Mutfaktaki telefonun alarmını kapattı ve babasına seslendi. “Ezan!”

Ezanlar okunmaya başlamıştı. Kış so-ğuğunda bilhassa soğuk suyla abdest aldı. Vücudunu hissetmek istiyordu. Üşümeyi, arınmayı, sabahı… Ramazan ayından beri ilk defa sabah namazını vaktinde kılacaktı. Günün aydınlanma-sını izlemeyeli çok zaman olmuştu. Kim bilir kimin umre ya da hac hediyesi olan eski bir namaz başörtüsünü örttü başı-na. Sehpanın üzerindeki seccadelerden en üstte olanını aldı ve kıbleye yöneldi. Rüyasında gördükleri zihninde dolanıp duruyordu, kulaklarında hep aynı cüm-leler yankılanıyordu. Bir euzu besme-le çekip hepsinden kurtulmayı istedi. Okuduğu her ayetin, duanın demlene-rek ağzından çıktığını fark etti. Tesbih-ler kalbini sakinleştiriyor, mart ayının soğukluğundan serinliğe sürüklüyordu onu. Secdeye vardığında bıraktı kendi-ni. Bir yük çuvalı gibi yerleşti olduğu yere. Kalkmadı, kalkamadı. Kafasını kaldırdığında ikinci kez secdeye vara-bilmek için tüm gücünü topladı. Uçan halı üzerinde kıldığı namazın selamla-ması bitince seccadesini toparladı.

Yatağının üzerine oturdu, olan biteni sindirmeye çalıştı. Sonra yavaşça uzan-dı. Damağındaki tatla birlikte çabucak uykuya daldı. Uyandığında hala rüya-sında gördükleri gözünün önündey-di. “Allah bana ne demek istedi?” diye

Uçan Halıda Namazİsmihan ŞİMŞEK

Page 55: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

53MAKALE TOHUM

sormak anlamsız geliyordu. Ne demek istediğini bu kadar açık gösteren kaç rüya olabilirdi ki?

İşe gitmek için hızlıca hazırlandı. Sa-bahın erken saatlerinde telefonu defa-larca çalmaya başlamış, SMS ve mailler birikmiş, her şey onu gördüğü rüyanın içinden çıkarmak için adeta işbirliği yapmıştı. Bir kısmına yolda cevap verdi. “Akıllı telefonlar bizi esir etti” diye ge-çirdi içinden. Yolun diğer yarısında ise düşünceleriyle yol birbirine karıştı. Ani bir frenle silkelendi, son durağa gelmiş-ti. İşe vardığında her zamanki gibi ilk iş olarak haber sitelerini gözden geçirdi. Okunmamış e-postalara bakıldı, tele-fon edilmesi gereken yerlere telefon edildi. Sosyal medyada beğenilmesi ge-rekenler beğenildi, retweetler kutsal bir görev yerine getiriliyormuşçasına yapıldı. Yorum yazılması gerekenlere yazıldı. Arkadaşlarla anlık yazışmalara cevaplar verildi. İletişimin nirvanasına ulaşıldı her günkü gibi.

Yalnız bir tek farkla, dün gibi tadı yoktu hiçbirinin.

Varsa yoksa uykuya dalmadan önce damağında kalan o tat aklındaydı. Bü-tün bunlar robotik eylemlerden öteye bir şey ifade etmiyordu. Hatta tiksinti uyandırmıştı birdenbire.

Masasından kalktı, lavaboya gitti. İçeri girdiğinde genellikle asansörde, lava-boda, yemekhanede karşılaştığı o Ahu

Tuğba saçlı, leopar desenli, hafif de-kolteli kıyafetler giyen, abartılı takılar takan, kovboy çizmeli ve en kötüsü de ağır parfüm kokulu kadını gördü. Aynı işyerinde çalışıyorlardı ama tek bir ke-lam bile etmemişlerdi. Büyük ihtimalle kadın onun farkında bile değildi. Kadın başka bir kadına; hayır, hasenat işleri yapmak gerektiğinden, ancak bu şe-kilde cennete gidilebileceğinden bah-sediyordu. İçinden “pavyon şarkıcısına benziyor” diye geçirerek küçümsediği kadının bir vaize hanım edasıyla bu ko-nuşmayı yapmasını hiç beklememişti. Bir yandan ellerini yıkarken bir yandan da konuşmaya şahitlik ediyordu. Yeni-den masasına oturduğunda rastgele bir müzik açtı bilgisayarından.

“Akşama doğru azalırsa yağmur, Kız Kulesi ve Adalar, ah burada olsan, çok güzel hâlâ, İstanbul’da Sonbahar…”

Yemeğe çıktı, hızlıca atıştırdı. Bir süre sonra öğle ezanı okunmaya başladı. Ab-dest aldı ve mescide gitti. Evet, artık kararlıydı. Eski günlerdeki gibi namaz-larını aksatmadan kılacak, “Bir daha dünyaya gelsem böyle olmayacak” de-dirtecek bir duruma düşmemek için ça-balayacaktı. Namazını kıldı ama sabah-ki iştiyak ve heyecan yoktu. Oluşması için kendini namaza tamamen vermeye çalışıyordu. Ara ara gözlerini kapatıyor, sureleri tane tane okuyor, anlamlarını düşünmeye çalışıyor, namazın hakkını yerine getirmek için uğraşıyordu. Ama hayır, sabahki tadı alamadı.

Page 56: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

54 TOHUMMART - NİSAN 2013

Odasına döndü. İşlerinin arasına gö-müldü. Dışarıda şiddetli bir yağmur yağıyordu. Yağmurun ritmi ile beraber klavye tuşlarına basmaya başladı. Olu-şan senkron onu hayrete düşürdü. Belki de olan bir şey yoktu, duymak istediğini duyuyordu sadece. Bir ahenk olsun isti-yordu, bir anlam. Klavye tuşunda bile…

İşlerini bitirdi. İnternette arkadaşıyla konuşmaya dalmıştı. Birden gözü saa-te ilişti. İkindi vakti geçmek üzereydi, akşam namazına yarım saat kalmıştı. Apar topar son sözlerini yazıp namaz kılmaya gitti. Mescit bomboştu bu defa, işyerinde kimse kalmamıştı. Namaza başladı ama bu sefer huşu içinde kıl-mak için zorlamadı da kendini. Kıldı ve “akşam namazını da kılıp öyle çıka-yım bari” diyerek ezanı bekledi. Akşam

namazını da kılıp arkadaşları ile bu-luşmak için çıktı işyerinden. Rande-vulaşıkları yere hep erken gelirdi ama bu sefer tam vaktinde gelmişti. İki en iyi arkadaşıyla yemek, sohbet ve çay derken saat epeyce geç oldu. Kimseye gördüğü rüyadan bahsetmemişti, arka-daşlarına da söylemedi. Onlardan ayrı-lırken içindeki ses yine konuşuyordu “ne boş muhabbetlerle geçiyor vakit…”

Eve geldiğinde ev ahalisi uyumuştu. Odasına geçti,elini yüzünü yıkadı. Öyle yorgundu ki bütün bunlar ve uykuya geçiş zamanı ne kadar sürdü kestire-miyordu. Kendini uykunun derinliğine düşerken buldu. Haa, yatsı namazı mı? Çoktan unutmuştu…

Page 57: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

Akıllı içerikleinteraktif öğrenme...

www.birikim.k12.tr

Teknoloj ik s ın ıflarda daha hızlıyım!

*Birikim Teknoloji Temelli Bireyselleştirilmiş Öğretim Sistemi

BirTekÖS* modeliyle Birikim etkisi...

Şirinevler Birikim Dersanesi Pendik Birikim DersanesiÜmraniye Birikim DersanesiGaziosmanpaşa Birikim DersanesiSultanbeyli Birikim Dersanesi Başakşehir Birikim DersanesiKadıköy Birikim DersanesiBağcılar Birikim DersanesiKâğıthane Birikim DersanesiÜnye Birikim DersanesiFatsa Birikim DersanesiTerme Birikim Dersanesi

✆ (0212) 451 75 75✆ (0216) 483 71 38✆ (0216) 520 15 00✆ (0216) 417 10 27✆ (0216) 496 71 00✆ (0212) 488 40 44✆ (0216) 418 71 51✆ (0212) 435 53 53✆ (0212) 321 43 00✆ (0452) 324 38 11✆ (0452) 424 09 59✆ (0362) 876 63 41

◗ İmam Hatip Liseleri için özel sınıflar

◗ Arapça Ders Takviye

Page 58: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

DOĞUDAN-BATIDANKübranur BAŞARAN

Nitekim ilk tahsilinide babasının ya-nında sarf ve nahiv gibi Arabi ilimleri ve mantık gibi Kelami ilimleri okumakla yapmıştır. Bu ilimleri tamamladıktan ve hafız olduktan sonra yüksek tah-sil yapmak üzere İstanbul’a gelmiş ve Fatih Sultan Mehmet tarafından yap-tırılan Semâniyye medresesine yerleş-miştir. Ahi-zade Mehmed Efendi ve Ab-durrahman Efendi gibi devrin meşhur âlimlerinden dersler almıştır.

Büyük bir şevk ve gayretle ilim öğre-nip, Semâniyye Medresesinden mezun olmuş, ihtısasını tamamladıktan son-ra icazet alarak müderrislik görevine başlamıştır. Bir müddet sonra Rumeli kazaskerliğini yürüten hocası Abdur-rahman Efendi aracılığıyla Halep ve Edirne’de kassamı askerlik vazifesinde bulunmuş, bu vazifesine devam eder-ken müderrislik kimliğini bir kenara bırakmak yerine ders vermeye devam etmiştir. Birgivi bu iki ağır görevi de tüm özverisini kullanarak yerine getir-miştir.

Kassamlık görevini yaptığı dönem-de tahtta sarı lakaplı İkinci Selim bulunmaktadır ve dönem Osmanlı Devleti’nde bazı çözülmelerin, aksa-maların baş gösterdiği bir dönemdir. Birgivi, İkinci Selim döneminin ilim hayatına sunduğu kıymetli katkıların yanı sıra; idari, dini, ahlaki ve hukuki açılardan toplumda yaşanan sancılara çözüm üretmeye çalışan aktif bir fikir adamıdır.

Devletin kadılık ve medrese gibi en önemli kurumlarına rüşvet lekesinin bulaşmasından oldukça muzdarip olan Birgivi verdiği vaaz ve öğütlerde bu konuya sık sık değinmiştir. Nitekim İmam-ı Azamın nadide talebelerinden büyük fakih Vemuctehid imamı Züfe-rin görüşüne dayanarak para vakfet-me hususunda cevaz verince, Mehmed Birgivi aynı görüşü paylaşanları eleştir-mek ve doğru yola sevkine vesile olmak niyetiyle İnkaz El Halikin, İnkaz El Na-imin ve El Seyf El Sarim adlı kitapları kaleme aldı. Ancak uyarılarının halk ve devlet erkanı nazarında hiçbir yeri

İmam Birgiviİmam Birgivi 27 Mart 1523 de Balıkesir’de 3 kıtaya yayılı-şını yeni tamamlamış Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 224 yıl sonra Kanuni Sultan Süleyman Han’ın ihtişamlı sanat yıllarında dünyaya gelmiş ve seçkin ilim halkla-rında tahsilini tamamlamış bir ilim adamıdır. Osman-lı âlimlerinin meşhurlarından olan büyük velînin İsmi Muhammed, babasınınki Ali’dir. Lakabı Zeynüddîn’dir. Birgivi doğumundan itibaren babasının müderris olu-şundan dolayı ilim ve tedrisat yaşamının içindedir ve ilme her zaman ilgili bir genç olmuştur.

56 TOHUMMART - NİSAN 2013

Page 59: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

olmadığı inancıyla kendini de bu kötü-lüklerden korumak amacı ile bir müd-det sonra vazifeden ayrılır ve köşesine çekilmek ister. Hocası Abdurrahman-ı Karamani’nin isteği üzerine ders verip, vaaz etmeye başlar.

Bu bağlamda Birgivi’nin en belirgin özelliği, ilkeli ve mütevazı bir kişiliğe sahip olmasına rağmen hayata müda-hale etmekten çekinmeyen tavizsiz du-ruşudur.

İkinci Selim Hanın hocası Ataullah Efendi, Birgivi’nin ilimdeki kudreti-ni takdir ederek, onu memleketi olan Birgi’de yaptırdığı medresenin müder-risliğine tayin ettirir. İlmi şöhreti tüm Osmanlıya yayılınca devletin adört kö-sesinden ilim talep etmek isteyenler akın akın Birgivi’ye gelmeye başlar.

İmamı Birgivi ömrünün geri kalanını telif, tedris ve halkı aydınlatma çabası içinde ve kitap yazarak geçirir. Eserle-rinden Tarikat-ı Muhammediyye Arap-ça olarak yazılmış olup, Ehl-i sünnet âlimleri arasında büyük bir itibar gör-müş, birçok âlim tarafından şerh edil-miştir.

İstanbul’a yaptığı bir seyahatten döner-ken veba hastalığına yakalanan Birgivi 52 yasında kısa süreli dünyevi hayatına gözlerini kapar. Ardından ölümsüz bir-çok eser ve eğittiği birçok talebe bıra-kan Birgivi’nin bu talebeler arasında en meşhurları oğlu Fazulaah Efendi’dir.

Kadızade Mehmed Efendi, İmamı Birgivi’nin ölümünden sonra Osman-lı devletinin başkenti İstanbul’da Birgivi’nin fikirlerini esas alan dini siyasi bir hareket oluşturur. Osmanlı düşünceler tarihinde Kadızadeler ola-

rak yer alan bu hareket 17. yüzyılda önemini kaybetmiş lakin Birgivi’nin fikirleri önemini korumuştur. Vasi-yetname isimli İlm-i hal kitabı halk arasında çağının en çok okunan eser-lerindendir. Vasiyetinde namazdan kul hakkına İslam yaşayışından pek çok konuya değinen Birgivi, bir Müslüman olarak bizlere Kur’an yaşayışının en gü-zel örneklerinden biri olmuş, bir Müs-lümanın nasıl olması gerektiğini gözler önüne sermiştir aslında. Hak bildiğini ilmi delilleriyle söylemekten çekinme-yen Birgivi şöyle der; “Çoluk-çocuğuma vasiyetim olsun ki, üzerime sesli ağla-masınlar. Allahü Teâlâ’dan rahmet ve mağfiret istesinler. Öldüğüm günde, yedisinde, kırkında, sene-i devriyesin-de yemek pişirip ziyafet vermesinler. Fakat sevabını ruhuma hediye etmek üzere sadaka versinler. Dua ederken beni hatırlasınlar, unutup gitmesinler. Yine çocuklarıma va-siyetimdir ki, dünya-ya düşkün olup, mal, mevki ve makam pe-şinde koşmayalar. Allahu Teâlâ’ya tevekkül edip, fayd a l ı i l i m -l e r i öğren-meye ve b u n l a r ı y a y m a y a ç a l ı ş s ı n l a r . Salih ameller işlesinler ve tak-va üzere olsunlar, haramlardan sakın-sınlar.’’

Birgivi’nin en belirgin özelliği, ilkeli ve mü-tevazı bir kişiliğe sahip olmasına rağmen ha-yata müdahale etmekten çekinmeyen tavizsiz duruşudur.

57DOGUDAN-BATIDAN TOHUM

Page 60: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

58 TOHUMMART - NİSAN 2013

Kant on altı yaşında Königsberg Üniversitesi’ne girer ve burada matematik, fizik, felsefe, teoloji ve Latince eğitimi alır. Yaşamının bu dönüm noktası, yalnızca bun-dan sonraki yaşamını nasıl kazanacağının haberini ver-mez, bir saraç ustasının oğlu olarak üniversite çevresine kabul edilmiş olması, sınıf atlamış olduğunun da belgesi niteliğindedir. Kant’ın okuduğu dönemde üniversite-nin felsefe fakültesinde sekiz profesör ve çok sayıda öğretim görevlisi vardır; ama Kant’ın gözdesi, Martin Knutzen’dir. Kant, Knutzen aracılığıyla Wolff felsefesi ve Newton fiziğiyle tanışır.

1748’de üniversiteyi bitirdiğinde Kant, özgürlüğüne ka-vuşmuş, entelektüel gelişimini büyük ölçüde sağlamış, bu arada babasını kaybetmiş, ciddi bir parasal sıkıntı içinde belirsiz bir gelecekle yüz yüze kalmış durumda-dır.

1748’de, birkaç başarısız denemenin ardından, sonun-da Kont Keyserlingk’in malikanesinde düzenli olarak özel dersler vermeye, hofmeister’lik yapmaya başlar. Hofmeister’lerin çoğunlukla, üniversitede bir geleceği olmayan, mezuniyetiyle atanması arasındaki dönemde çalışmadan karnını doyuramayacak olan ve bu yüzden de bir tür uşak olarak çalışmayı göze alan yeni mezun gençlerden çıktığını göz önüne alacak olursak, bu dö-nemde Kant’ın yaşamından pek de hoşnut olmadığı so-nucuna varabiliriz.

Ancak bir gün üniversiteye geri dönmenin hayalleri-ni kuran Kant için başka geçim yolu da yoktur. Kant gelmiş geçmiş en kötü hofmeister olduğunu düşünür,

İmmanuel KantKübranur BAŞARAN

1724-1804 yılları arasında ya-şamış olan ünlü Alman filozo-fu, Königsberg’te ailesinin 4. çocuğu olarak dünyaya gelir. İmmanuel dördüncü çocuktur ama kendisi dünyaya geldiğin-de yaşayan tek kardeşi, ondan beş yaş büyük olan ablasıdır, diğerleri çok küçük yaşta ha-yatlarını kaybetmiştir. Kant’ın babası, Johann Georg Kant bir saraçtır; çok sevdiği ve yaşa-mında ne kadar önemli bir rol oynadığını sürekli vurguladığı annesi, Anna Regina Kant ise, Königsberg’li bir başka saraç ustasının kızıdır. Annesinden bahsettiği zamanlar da Kant kendisini duygusallaşmaktan alamaz: “Annemi asla unut-mayacağım, çünkü iyiliğin to-humlarını yüreğime serpen ve yeşerten odur; kalbimi doğanın güzelliklerine açmış, yeni şey-ler düşünmemi ve düşündük-lerimi geliştirmemi sağlamış-tır; onun yaşam düsturu bütün yaşamım boyunca asla kaybol-mayan bir etki bırakmıştır üze-rimde” der. Ayrıca Kant fiziksel görünüşü de annesinden aldığı-nı düşünür.

Page 61: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

59DOGUDAN-BATIDAN TOHUM

yaşamının ileriki dönemlerinde, bu dönemde yaptıklarıyla alay eder, ver-diği özel derslerin çok sıkıcı olduğunu da ekler. Yine de bu dönemde yanında çalıştığı soylu ailelerle ilişkilerinin hiç bozulmamış olması, o kadar da kötü bir hofmeister olmadığını düşündürür. Her şeyden önemlisi, Kant bu dönemde, kendi deyişiyle “yol, yordam” öğrenir, burjuva yaşamının inceliklerine hâkim olur; ayrıca,bu dönemde insan bilgisi-nin her alanından ilgisini çeken, bir gün işine yarayacağını umduğu her türlü veriyi toplar.

Kant’ın ödevlerimiz arasında saydı-ğı şeylerden biri “çevremizdekiler üzerinde itici ya da kötü bir izlenim bırakmamak”tır. Çok renkli giysileri tercih eden Kant diğer Prusyalı aka-demisyenler siyah ya da gri elbiseler giyerken, yaldız işlemeli ceketler giyer ve kılıç taşır.

Kant tarihin aşmış filozoflarındandır. Diğer filozoflardan en önemli farkı, yaklaşık 300 yıl önce birleşmiş millet-ler gibi bir organizasyonun gerekliliği-ni savunmuş olmasıdır. Sürekli barışın sağlanması için belli adımların izlen-mesi gerektiğini savunmuştur.

Felsefe tarihinin temel sorunları olan; ‘neyi bilebilirim, ne yapmalıyım, neyi umabilirim’ geleneksel sırayla, saf ak-lın eleştirisi, pratik aklın eleştirisi ve yargı gücünün eleştirisinde ele alır.

İmmanuel Kant, öğretisinde birbirleri-nin zıttı olan rasyonalizm-ampirizm ve idealizm-materyalizm akımlarını uz-laştırmış ve hem bilim felsefesine, hem de varlık felsefesine farklı bir bakış

açısı getirmiştir.

Kant, bilgiye ulaşmak için öncelikle de-neye başvurulması gerektiğini kabul eder, ama ona göre bilgiye ulaşma süre-ci deneyle sona ermez. Deney, yalnızca bilginin ham maddesini sağlar. Çünkü bilgi için deneyle elde edilen hammad-denin bir düzene sokulması gerekmek-tedir. İşte bu biçimlendirme işi, zihinde bulunan ve deneyden gelmeyen “a prio-ri” bilgilerle yapılır.

Kant, insanın ulaşabileceği bilgilerin sınırlı olduğunu söylemiştir. Çünkü insan, algıladığı maddeler dünyasının arkasındaki gerçeği hiçbir zaman bile-mez. Bu nedenle bilimsel alanda nesnel verilerle hareket edilmeli ve deney-lerden yararlanılmalıdır. Ama bilimsel alanda gösterilen bu tavır, metafiziksel gerçeklerin olmayacağı anlamına gel-mez. Bu yönüyle taraf tutmamayı bir bilim adamının takınması gereken en doğru tavır olarak kabul eden Kant, fel-sefe tarihinde, ortaçağ düşüncesinden modern düşünceye geçişin en önemli temsilcisi olarak bilinmektedir. Mo-dern felsefenin gelişim seyrine uygun olarak bilgi kuramını ön plana çıkart-mıştır.

Kant’ın gözünde bilim, öncülleri kesin olan ve yöntemleri, ancak Hume’unki gibi felsefi bir kuşkuculuk benimsen-diği zaman sorgulanabilen evrensel bir disiplindir. Bilim yansızdır ve nesnel-dir.

O, felsefedeki ilk ve temel görevinin bilimi temellendirmek, daha sonra da ahlakın ve dinin rasyonelliğini savun-mak olduğuna inanmıştır. Bu amacı

Kant, felsefedeki ilk ve temel görevinin bilimi temellendirmek, daha sonra da ahlakın ve dinin rasyonelliğini savunmak olduğuna inanmış-tır. Bu amacı gerçekleştirmek için, hem Descartes’ın rasyonalizmin-den ve hem de Hume’un empirizminden önemli gördüğü öğeleri alarak, “transsendental epistemolojik idealizm” diye bilinen kendi bilgi kura-mını geliştirmiştir

Page 62: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

60 TOHUMMART - NİSAN 2013

gerçekleştirmek için, hem Descartes’ın rasyonalizminden ve hem de Hume’un empirizminden önemli gördüğü öğe-leri alarak, “transsendental epistemo-lojik idealizm” diye bilinen kendi bilgi kuramını geliştirmiş, yükselen bilimin felsefi temellerini gösterdikten sonra, özgürlük ve ödev düşüncesine dayana-rak Hristiyan ahlakını savunma çabası vermiştir. O, fenomenal gerçeklikle, yani bizim duyular aracılığıyla tecrübe ettiğimiz dünya ile numenal gerçeklik, yani duyusal olmayan ve hakkında bil-gi sahibi olunamayacak dünya arasında bir ayrım yapmıştır.

Mezar taşında vasiyeti üzerine “üze-rimde yıldızlı gök ve içimde ahlak ya-sası” yazan filozofa göre bunlar felsefe-sinin hayatı açıklamak bakımından en çok değer verdiği iki unsuru simgeler. Yıldızlı gök objektif kurallarla işleyen fiziksel evrendir, onun dışındaki her şeyde subjektivite vardır. Yani insan doğru ‘ahlak’ın ne olduğunu kendi için-de belirler, dolayısıyla özgür irade sahi-bidir.

Kendisini tamamen anlamak ve çözmek bir ömür süreceği için, ihtiyaç olduğun-da Kant’a bakılacağı zaman, “Kant bura-da şunu demiştir, iması şu olmalı çünkü felsefesinin ana hatları böyle” diyebile-cek kadar Kant bilmek ölmeden önce elzemdir. Onun için önemli olan hangi alanlarda özgün olduğu, felsefenin sey-rine hangi mefhumları armağan ettiği ve felsefesinin ana hatlarıdır.

Yaşamının sonlarında tartışma heyeca-nını yitirmediği görülen Kant’ın bilin-dik sıkıcı portresi, büyük olasılıkla son yıllarında sürdüğü yaşamdan ileri gelir. Kuehn, Kant’ın yaşamının son dönemi-nin rutinlere çok daha bağlı olduğunu, yaşlı filozofun, arkadaşları birer birer ölürken kendisini toplumsal yaşamdan iyice soyutladığını söylemiştir.

Kant bu dönem görece sıkıcı olduğun-dan söz edilir. Ancak şu örnek onun ahlak anlayışına farklı bir bakış açısı kazandırabilir. Ölümünden dokuz gün önce, onunla ilgilenen doktor dostu Kant’ı ziyaret eder. Gözleri zor gören, yaşlı ve hasta Kant, koltuğundan kalkar, güçsüzlüğünü ele verecek biçimde yap-rak gibi titreyerek anlaşılmaz birtakım sözcükler mırıldanır. Sonunda dostu, Kant’ın, misafiri oturmadan oturmaya-cağını fark eder ve oturur. Bunun üzeri-ne Kant koltuğuna oturmasına yardım edilmesine izin verir, gücünü topladık-tan sonra, “dasgefühlfürhumanität hat michnochnichtverlassen” der. “İnsanlık duygusu beni henüz terk etmedi.”

Kuehn, Kant’ın ölümünü şöyle aktarır; “Öldüğünde cesedi öyle kuruydu ki, sergilenesi bir iskelet gibiydi. Tuhaf ama gerçekten de böyle olmuştu. Ölüm-den sonraki iki hafta boyunca Kant’ın cesedi halka açık olarak sergilenmiş; ölümünden on altı gün sonra bile tabu-tunun başında insanlar kuyruk oluştur-muştu. Sorun havaydı. O kadar soğuktu ki yer donmuştu ve kazılamıyordu san-ki toprak büyük adamdan geri kalanı kabul etmek istemiyormuş gibiydi. Za-ten kimsenin de acelesi yoktu, ortada sergilenmeye değer bir malzeme vardı ve Königsberg halkı da efsanenin ölü-müne tanıklık etmek istiyordu…’’

Mezarında “Üzerimde yıldızlı gök ve içimde ahlak yasası” yazan Kant’a göre bunlar hayatı açıklamak bakımından en çok değer verilmesi gereken iki un-suru simgeler

Page 63: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 64: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

62 TOHUMMART - NİSAN 2013

Putları yıkan adam fikrin sehli müm-tenisi düşüncenin billurlaşması gibi kavramlardan söz edeceksek öncelikle Rasim Özdenören’den bahsetmeliyiz. Hangi yönüyle ele alınsa yeteri kadar anlatılabilir bilmiyorum. Ben onu bir dönemin hafızası olarak nitelemiştim. Onu sadece okumak, yeterli değil diye düşünüyorum. Sadece okudum mu onu? Hayır, okuduğumun onlarca katı kadar da dinledim.

O bana göre düşüncenin ustası, fikrin ustası, sohbetin ustası, tevazünün us-tası, sözün ustası, hayatımıza kattıkla-rıyla daha çok şeyler söylenebilir ken-disiyle ilgili olarak.

O meselesi olan adamdır. Meseleleri size uyar ya da uymaz, hep kendi gündemi-nin peşindedir. Günübirlik meselelerin peşinde olmadığı gibi güncelin cazibe-sine de asla kapılmamıştır. İslamileşti-rilmeye çalışılan batı kavramlarıyla bu günü anlayamayacağımızı İslam’ın ken-dine ait yol ve yöntemlerle hayatımızda yer alabileceğini hep vurgular.

Hangi duraklarda durmuştur. Nereler-de eğleşmiştir. Neler yapmıştır. Kim-lerle takılmıştır. Kimlerle yolları ke-sişmiştir, dostları kimlerdir? Kimlerle hemhal olmuştur? Kimlerin yetişme-sinde etkili olmuştur?

Topuğuna atılan çizikle avazeyi bu âleme salan adam. Hep öğreten, hep an-

latan, hep dinleyen, yanındakilere hep güven veren adam! Dünyasına girdikçe zenginleştiğinizi fark ettiğiniz bilge.

Yolculuğu Maraş’ta başlamıştır. O hep “acemi yolcu”dur. Kendisini böyle ta-nımlar. Hayatın anlamını nerede ya-kalamıştır? Soran, sorgulayan, hayata dair ne varsa hepsiyle nasıl yaşanabiliri çözümleyen, hayata dair nerelere doku-nulacağını pek de mükemmel bir bilge-likle sunan bir özel kişilik.

Maraş’ta lise yıllarında dünyasına dâhil ettiği isimler hep özeldi. Birkaçının ismi zannediyorum bize çok tanıdık gelecek; Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Be-yazıt… Lise yıllarında Varlık dergisinde hikâyeleri yayınlanırdı. Sezai Karakoç ve Necip Fazıl Kısakürek hem okuyup hem tanıştığı insanlar arasındaydı.

Bu bağlamda üstadlarla olan ilişkileri de bir hayli ilginçtir. Sezai Karakoç ve Necip Fazıl Kısakürek’le İstanbul da tanışır. İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü birlikte okur, bi-lerek eğitim süresini uzatır. Çünkü ara-ya okumalar girmiştir. Evden çıkma-mak üzere okumalar. Sezai Karakoç’la devam eden dostluklar. Sabah havadan sudan olan konuşmalar, öğleden sonra siyaset tartışmalarına ve akşam edebi-yat sohbetlerine dönüşür.

Sezai Karakoç’la tanışıp onun yazıla-rı okuduktan sonra bir süre Karakoç’a

Muharrem DİNLEYİCİ

Putları Yıkan Adam;

RASİM ÖZDENÖREN

Page 65: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

63MAKALE TOHUM

hürmetten yazı orucu tutar. Sonra Se-zai Karakoç’un yazmalısın telkiniyle yeniden yazın hayatı başlar. Bir ara yazdıklarının ehemmiyetsiz olduğunu düşünerek yine yavaşlayan bir süreçte Erdem BEYAZIT ‘’Rasim Senin yazman gerekiyor, yazdığın her yazı zihnimiz-deki putları yıkıyor’’ uyarısıyla yeniden yazı hayatına döner. Yazılarının te’vile ihtiyacı yoktur. Net ve anlaşılır olmak onun şiarıdır.

İki yıl kaldığı ABD dönüşü DPT de An-kara yılları başlar, yedek subay olarak askerlik yapar. Bu arada yazıların-dan bazıları kendisi askerde iken Ca-hit Zarifoğlu ve Akif İnan tarafından kitaplaştırılır. Askerlik sonrası Nuri Pakdil’in kontrolünde Edebiyat dergisi-ni çıkarır.

70’li yıllarda kendisinin de ifadesiyle bir dergiyi Mavera’yı bir hareket ha-line getirmiştir. Bir ekibin işi olarak ‘’MAVERA’’yı bugün çok özel bir yere koymak biraz okumadan nasibini almış olan herkesin ortak kanaatidir. 1976-1990 yılları arasında 163 sayı yayınla-

nan; İslam kültür ve medeniyetine bağlı kalarak Anadolu’nun gerçek kimlik ve kişiliğini temsil etmiş ‘’MAVERA’’ der-gisi, “Mavera Okulu” olma unvanını en çok hak eden dergi olarak tarihteki ye-rini hak ederek almıştır.

Pek çok gazetede yazar. Yeni Devir, Milli Gazete, Yeni Şafak… Halen Yeni Şafak gazetesinde haftada iki gün (Pa-zar ve Perşembe) yazı hayatına devam etmektedir.

Detaylandırmanın pek mümkün olma-dığı dostluklar ve bir hayat… Her yaşa-nılası değerin anlam içeriğini yitirdiği ve içi boşaltıldığı bir çağda bu dostluk-lar, böyle bir yaşam anlatılınca insana hayalî geliyor. Ancak kavramları yer-li yerine oturttuğu gibi üstad hayatın anlamını da yerli yerine oturtmuştur. Edebiyat, sanat, öykü, düşünce onun hayatında dolu dolu yaşanmıştır.

“Yedi güzel adam”dan biri, “Gül Yetiş-tiren Adam” olarak da anılan Rasim Özdenören; sanat, öykü, düşünce, ede-biyat, dünyamızı zenginleştirmeye de-vam etmektedir.

Page 66: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

Topuğuna atılan çizikle avazeyi bu âleme salan adam. Hep öğreten, hep anlatan, hep dinleyen,

yanındakilere hep güven veren adam! Dünyası-na girdikçe zenginleştiğinizi fark ettiğiniz bilge.

Rasim Özdeneören…

Page 67: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 68: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

66 TOHUMMART - NİSAN 2013

Bursa İHL’nin 50. Yılı Münasebetiyleİki HatıraYrd. Doç. Dr. Mustafa ÖCAL

2012 yılı Bursa İmam-Hatip Lisesinin eğitim ve öğretim faaliyetle-rine başlamasının 50. yılı idi. Bu vesile ile 14’ü önceki yıllarda, 15’i ise 2012-2013 öğ-retim yılında açılanlar olmak üzere toplam 29 İHL, AİHL ve İHO’yu bir araya getiren “Bur-sa İmam ve Hatip Mektebinden Bursa İmam-Hatip Liseleri-ne (1924-2012)” isimli belgesel nitelikli bir kitap hazırladık.

Söz konusu kitabı hazırlarken, öncelikle ve özellikle Bursa İmam-Hatip Okulunun açılma-sına, öğretim binaları ve tatbi-kat camiinin yapımına öncü-lük eden Bursa İmam­Hatip ve İlâhiyat Öğrencilerine Yardım Derneği Başkanı Ali Öztürk ile yönetim kurulu üyelerinden Bayram Sarıcan’ın tarafımızdan kitaplaştırılan hatıralarından geniş ölçüde yararlandık. Kitap-ta, Bursa ve ilçelerindeki İmam-Hatip Liselerinin ilk müdürleri, öğretmenleri, öğrenci ve me-zunlarından son müdürleri, öğ-retmenleri, mezun ve öğrenci-lerine kadar hemen her kesime yer verdik. Ulaşabildiğimiz her-kesten unutamadıkları hatıra-lar, belgeler, fotoğraflar aldık ve ilgili yerlere yerleştirdik.

Bu kısa yazımızda; 1962-1963 öğretim yılında faaliyete geçi-rilen 7 okuldan biri olan Bursa İmam-Hatip Okulunun açılışın-da imzası olan, dönemin Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Şevket Raşit Hatipoğlu olduğunu ifa-de ettikten sonra,1** 50. yıl için

1** Şevket Raşit Hatipoğlu’nun açtığı İmam-Hatip Okulları: Gaziantep, Mardin, Sam-sun, Sivas, Urfa, Düzce ve Bursa. Aynı yıl-

hazırladığımız kitap çalışma-mızdan hem gelecek kuşaklara örnek hem de olayın kahraman-larından ahrete intikal edenler için rahmete, hayatta olanlar için de sağlık ve hayırlı ömür di-leklerine vesile olacak iki olayı nakletmek istiyoruz:

da Konya Yüksek İslâm Enstitüsünü açan da Ş. R. Hatipoğlu’dur. Öte yandan İstan-bul Yüksek İslâm Enstitüsünün (Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi) arsası da Hatipoğlu’nun imzasıyla temin edilmiştir. Hatipoğlu’nun, “İstanbul YİE için tahsis edilen arsanın resmi işlemlerinin yapıla-rak derhal inşaata başlanmasını, aksi hal-de kendisinin Bakanlıktan ayrılmasından sonra söz konusu yerin Enstitüye veril-meyebileceğini” söylediği nakledilmiştir. (Bk. Öcal, Mustafa; Tanıkların Dilinden Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimi ve Dinî Hayat, Ensar Neşriyat, İstanbul 2008, (Cahit Baltacı ile yapılan mülakat), c. II. s. 429).

Şifahi rivayetlere göre; isimleri belir-lenen İmam-Hatip Okulları ile Yüksek İslâm Enstitüsünü, başında İsmet İnönü olan koalisyon hükümetinin bilgisi dı-şında kendi inisiyatifi ile öğretime açan Ş. R. Hatipoğlu’nun bu kararları kısa süre sonra Başbakan İsmet İnönü’nün kulağına gitmiştir. Bunun üzerine İnönü, Hatipoğlu’na; “Neden kendisine bilgi ver-meden bu okulları açtığını…” sormuş ve sitem etmiş, hatta azarlamıştır. 8.6.1963 tarihinde de bir vesileyle kendisini görev-den almış, yerine İmam-Hatip Okullarına soğuk bakan Bursa Milletvekili Dr. İbra-him Öktem’i getirmiştir.

Page 69: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

67

Prof. Dr. Şevket Raşit Hatipoğlu

Bursa İHL’nin açılışını onaylayan

Dönemin Milli Eğitim Bakanı

Bursa İmam-Hatip Okulu

ve Vali Vefa Poyraz

Bursa İHL’nin Açılışı ve Vali’nin Ko-nuşması

Bursa İmam-Hatip Okulu için arsa te-mini, inşaatın yapımı ile ilgili proto-kol imzalanması gibi gerekli bütün ön hazırlıklar ve resmi yazışmalar yapıl-dıktan sonra; 9 Mayıs 1965 tarihinde muhteşem bir törenle öğretim binası-nın temeli atılmıştır. Törende, her za-man dernek faaliyetlerini desteklemiş olan dönemin Bursa Valisi Vefa Poyraz heyecanlı ve veciz bir konuşma yapmış-tır. Dernek Başkanı Ali Öztürk hatıra-tında; “Vali Beyin konuşma yaparken heyecandan bacaklarının titrediğini gördüm ve çok duygulandım. Konuşma, dinleyiciler tarafından büyük bir tak­dirle karşılandı ve coşku ile alkışlandı” şeklinde bir açıklama yapmıştır.”2

İmam-Hatip Okulu ile yurt binasının te-mellerinin atılmasından 15-20 gün son-ra Vali Vefa Poyraz, Dernek Başkanı Ali Öztürk’ü telefonla arayarak: “- Vilayete kadar gelmesini” rica eder. Ali Öztürk hemen Vilayet binasına gider ve Vali Bey’in yanına girer. Karşılıklı hal-hatır sorulmasından sonra Vali:

“- Bazı kişiler tarafından; ‘9 Mayıs’ta

2 Öztürk, Ali; Bulgaristan’dan Türkiye’ye Rumeli’den Bursa’ya Hayatım ve Hatıratım, (Yayına hazırlayan; Mustafa Öcal), Düşünce Kitabevi Yay. 2. Baskı, İstan-bul 2008, s. 131.

(İmam-Hatip Okulu binasının temeli-ni atma töreninde) konuştuğu gibi 19 Mayıs’ta heyecanlı konuşmadığı’ şek-linde kendisine imalı bir şekilde söz do-kundurulduğunu ve buna da üzüldüğü-nü,” söyler. Bunun üzerine Ali Öztürk:

“- Sayın Valim, Sizin buna üzülmeniz gerekmez, tam tersine sevinmeniz ge-rek. Çünkü bu size Allah’ın bir lutfudur. Ümit ederim sizi bu konuşma daha da yüksek makamlara kavuşturacaktır,” der.

Nitekim o yılın Ramazan ayında Bur-sa İsmail Hakkı Tekkesinde kendisi-ne verilen bir iftar esnasında Vali Bey telefonla aranır. Kendisini arayan zat; “İstanbul Valiliğine atandığını” haber verir. Bunun üzerine Vali gözleri yaşla dolu olarak Ali Öztürk’e döner ve:

“- Beni bu makamlara buralardan aldı-ğım maneviyat yükseltti” der. Arkasın-dan da -yukarıda bahsedilen- daha ön-ceki konuşmalarını hatırlatır.

Bir müddet sonra Bursa’dan ayrılıp İs-tanbul Valiliğine giden Vefa Poyraz, daha sonra milletvekili olarak parla-mentoya girer, arkasından da Köy İşleri Bakanı olur.

Vefa PoyrazDönemin Bursa Valisi

HATIRA TOHUM

Page 70: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

68 TOHUMMART - NİSAN 2013

Ali Öztürk 1960’lı yılların Bursa İmam-Hatip ve İlâhiyat Öğrencilerine Yardım Derneği Başkanı

Cami İnşaatında Çalışanlar Sigara İçerse…

İmam-Hatip Okulu binasının yapımın-dan sonra sıra tatbikat camii yaptırma-ya gelir. Başta Başkan Ali Öztürk olmak üzere dernek mensupları Yüksek Mi-mar rahmetli Ömer Kirazoğlu’nun ha-zırladığı cami, kütüphane ve konferans salonundan oluşan projesinin maksa-da uygun olduğu kanaatine varırlar. Ancak projenin uygulanabilmesi için bir de arsa lazımdır. Okulun yanındaki arsa sahibi merhum Hacı Muharrem Ormanoğulları’na giderek:

“- Arsayı cami yaptırmak üzere bağışla-masını” isterler.

Arsa sahibi da hiç tereddüt etmeden tarla konumunda olan 2 500 m2 arsayı derneğe hibe eder. Bu şekilde bağışla-nan arsa üzerine 11.12.1966 tarihinde Tatbikat Camiinin temeli atılır.

Hatıralarını kitaplaştırdığımız Bayram Sarıcan, İmam-Hatip Okulu Camii için arsayı bağışlayan Hacı Muharrem Or-manoğulları ile ilgili şöyle bir hatırayı nakletmektedir: 3

Bayram Sarıcan

Muharrem amcamız cami inşaatının başladığı ilk günden itibaren bitince-

3 Sarıcan,Bayram;1930’lardan Günümüze Bursa’da Dinî Hayat,(YayınaHazırlayan;MustafaÖcal),III.Baskı,s.164-165.

ye kadar iki yıl müddetle inşaatta çalı-şan işçi ve ustaların yanında oturuyor, onların çalışmalarını zevkle izliyor ve cami inşaatının bir an evvel bitirilmiş halini görmek istiyordu.

Bir gün inşaatı kontrole gitmiştim. Mu-harrem Amcaya;

“- İnşaat nasıl gidiyor?” diye sordum. Bana çok enteresan bir cevap verdi:

“- İnşaat çok iyi çok iyi gidiyor ama ben bir meseleden dolayı çok rahatsızım” dedi.

“- Hayırdır inşallah, neden rahatsız olu-yorsun?” dedim. Kendi şivesi ile:

“- A be yahu! Bu işçiler, bu ustalar in-şaatın başından beri çalışırken cıvara (sigara) içiyorlar. İçtikleri cıvaraların dumanları betonun harcının içine ka-rışıyor. Cıvaraların izmaritlerini be-tonun içine atıyorlar. Burada bir cami yapılıyor, cıvara ise kötü bir şeydir. İşte bunun için çok rahatsızlık duyuyorum” dedi.

Bayram Sarıcan bu olayı naklettikten sonra; “Evet Sayın okurlar, çok halisane olan bu sözlerin ve manevi düşüncenin izahını, yorumunu sizlere bırakıyorum” diyor.

Bu olayı nakleden kişi olarak bizim de; olayların takdirini ve yorumunu sizlere bırakmaktan başka söyleyecek sözü-müz yoktur…

Bursa İHO Camiinin 11.12.1966 tari-hinde kurban kesilip temeli atılırken.

(Elindeki mala ile temele ilk harcı ko-yan sakallı zat, cami için arsasını bağış-layan Hacı Muharrem Ormanoğulları).

Page 71: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 72: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

70 TOHUMMART - NİSAN 2013

Ailenin yanına girdiğin zaman onlar sende huzur, rahatlık, bereket ve esen-lik görsün. Sen eve geldiğinde kaçacak delik aramasınlar, hüzün kaplamasın yüzlerini, korkudan kalpleri mahzun olmasın… Karşılıklı sağlık ve esenlik dileklerini sun ailene… Sen mutlu ol, ailen de mutlu olsun… Sen huzur bul, ailen de huzur bulsun…

Selam sizin üzerinize olsun dediğin za-man aile bireyleri her türlü kaza, bela, sıkıntı ve şiddetten emin olsunlar. Se-nin elinden ve dilinden zarar gelme-yeceğini bilsinler. Aile bireylerinden senin selamına cevap veren de rahmet ve bereketin senin üzerinde olmasını, huzur ve sükunet yurduna geldiğini, se-kineyi tüm benliğinle hissedebileceğini göstersin. Sen rahatlık ol, onlar esen-lik… Sen barış ol, onlar sağlık… Sen mutluluk ol, onlar sekine…

İletişiminiz dostluk ve iyi niyetin işare-ti olarak sağnak sağnak yağsın üzerini-ze… Her sağanak bir melek tarafından taşınsın evlerinize… Muhabbetiniz bir çocuğun saflığını ve sadeliğini nakşet-

sin zihninize… Nazenin gülleri bir du-anın samimiyetiyle açsın evlerinizde…

Selam verdiğinizde birbirinizi sevdi-ğinizin bir işareti olarak ilk adımı attı-ğınızın bilincini yaşayın. Sen bilinç ol, onlar farkındalık yaşasın… Sen güven ol, onlar kendini gerçekleştirsin… Sen hayat ol, onlar nefes olsun…

İslam alimlerinden Allâme Tîbî ne güzel ifade etmiş, hikmetlerini ne güzel sıra-lamış selamın… Diyor ki hakikat müda-vimi;

Selam karşılaşanların birbirlerinden duyacakları korkuyu izaledir.

Selam mü’minin haline muvafık olan tevazudur.

Selam ta’zimdir. Zira selamla ya sevgi-sini kazanmak ya da istenmeyen bir du-rumun bertaraf edilmesidir asıl olan….

Bu hakikat sadece ev halkı ve evin içi ile sınırlı değildir. Huzur ve sekinenin tüm toplumu kuşatması gerekir. Her insan sokakta gezerken kendini rahat

Ailenin yanına girdiğin zaman selam (huzur) ver.(Tirmizi, İsti’zân, 10)

Selam Vermenin Psikolojik Analizi

Esan GÜLUzman Psikolog / Yazar

Page 73: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

hissetmeli ve bir zararın gelmeyeceği-ni bilmelidir. Bu amaçla toplumda se-lamı yaymak, huzur ve bereketin her yere yayılması sağlamak, hem Allah’ın emri hem de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetidir. Çünkü bir ayeti kerimede yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahiple­rine selam vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu, sizin için daha iyidir.” (Nur, 27)

Bir başka ayette de yüce Rabbimiz şöy-le buyurur: “Size bir selam verildiği za­

man, ondan daha iyisiyle selam verin veya aynıyla karşılık verin...” (Nisa, 86)

Bu ayetlerden selamı yaymanın Allah bir emri olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de, bir-çok hadislerinde selamın önemi ve yaygınlaştırılmasının gereği üzerinde durmuştur. Bir sahabe Hz. Peygamber (s.a.v.)’e: “İslam’ın hangi işi daha hayırlı-dır” diye sorduğunda, Resûlullah (s.a.v.)

şöyle buyurmuştur: “Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selam ver-mendir.” (Buhari, İman, 6-20) Yine Pey-gamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyur-muşlardır: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe, kamil manada bir imana sahip olamaz-sınız. Size, yaptığınız takdirde birbiri-nizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız...” (Müslim,

İman, 93)

“Şüphesiz ki, Allah katında insanların en iyisi, önce selam verendir” (Ebû Davûd,

Edeb, 133) hadisinden ise, selam vermede

acele etmenin huzur ve bereketin baş-latıcısının daha hayırda olduğu anlaşıl-maktadır.

Peki aile içerisinde selamı yayan ve evlere selam vererek giren bir kişi, karşısındaki kişiye hangi güvencele-ri vermiş ve psikolojik olarak onlara hangi mesajları iletmiş olur. Öncelikli olarak selam aile bireyleri açısından aile üyelerinin (annenin, babanın, ço-

71PSİKOLOJİ TOHUM

Page 74: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

72 TOHUMMART - NİSAN 2013

cukların…) “Ben değerliyim” ya da “De-ğersizim” duygusuna sahip olmalarını sağlar. Bu gereksinim aile içinde yeri-ne getirilmezse aile bireyleri her türlü davranışlarıyla bu duyguyu elde etme-ye çalışır. Mesela ergenlik çağındaki erkek çocukların çete (gang) kurarak çoğu kez ölümle sonuçlanan çatışma-ları da, evden kaçmaları da kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumlanabilir. “Ben de-ğerliyim” duygusunu aile içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlarda bulunmaya gerek duymaz. Kendisini çok rahat ifade eder ve bu durum kişiyi mutlu eder, evi ise huzurlu bir ortam kılar.

Selam aile içerisinde güven ortamının oluşmasına ve birbirlerine karşı her hangi bir önyargı oluşmadan aile içinde-ki bireylerin emniyette olduğunu, dışa-rıdaki tehlikeli olayların aile içine gir-meyeceği duygusu da oluşturur. Bu ise gereksinmenin temel nedenidir. Eğer aile bireyleri ev içinde kendisini güven içinde bulamıyorsa ailenin dışında bir yere/alana yönelir ki bu huzursuzluğun da başlangıcı olabilir. Kişi bu noktada aile ile olan bağlarını koparır. Aile bağ-larının koptuğu nokta ise huzursuzluk ve sıkıntı olarak evin ortasına bir ateş gibi düşer ve aile içindeki her birey bir şekilde bu sıkıntılardan etkilenir.

Selam aynı zamanda yakınlık ve daya-nışma duygusunun aile içerisinde oluş-masına da vesile olur. Aile içerisinde mutluluk, bereket, temel güven duygu-su ve dayanışma varsa aile dışında bire-yin karşılaştığı stres getirici olumsuz olaylar yıkıcı etkisini pek göstermez. Güven duygusunun baskın olduğu aile, dış dünyanın yaratmış olduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini kurtarır. Bu tür aileler içinde olan kimseler kendi-lerine olduğu gibi çevrelerine de güven duygusu aşılarlar. Eğer aile içinde gü-ven ve dayanışma sağlanamamışsa bu insanlar yoğun stres ve gerginlik yaşa-dıkları için çevrelerine güvenemedik-

leri gibi kendilerine dahi güvenmezler. Dolayısıyla insanlarla yakın ve pozitif iletişim kuramazlar.

Kişi selam verdiği zaman aile içerisinde sorumluluk duygusunun gelişmesine ve birbirlerine karşı sorumluluklarını yerine getirmesine dair bir adım at-mış olur. Bu bağlamda anne ve baba-lar davranış ve sözleri ile sorumluluk duygusunu ifade ederler. Aile içinde sadece anne-baba değil herkes sorum-luluk duygusunu paylaşır. Elbette ki çocuklara yaşları oranında sorumluluk yüklenmelidir. Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan, çocuğunu sorumluluktan kurtararak onlara iyilik yaptıklarını düşünen anne ve babalar, kendi yaşa-mını biçimlendirmekten aciz, sürekli başkalarının yönetiminde/yönlendir-mesinde olmaya aday bireyler yetişti-rirler. Bu tür tutumlar sonucunda ye-tişmiş bireyler yaşamlarında yer alan olaylardan sürekli başkalarını sorumlu tutarlar. Gelişim dönemleri göz önüne alındığında; “Ben sorumluluğumun bi-lincindeyim, kendi alanımla ilgili elim-den geleni yaparım, bu konuda bana güvenebilirsiniz” mesajını iletmiş olur-lar. Selamda mündemiç olan bu mesajı aldıktan sonra siz artık çocuğunuza gü-

Page 75: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

venebilir ve onun sorumluluk alanı ile ilgili yönlendirmelerde bulunabilirsi-niz. Mesela çocuğun odasını toparlama-sı, ev işlerine yardım etmesi, ödevlerini yapması gibi konularda da bir güven mesajı ve sorumluluk bilincini taşığını iletirsiniz. Bunu yaparken özellikle kız ve erkek çocuk ayırımına gidilmemeli ve işler kesin çizgilerle ayrılmamalıdır.

Kişi aile bireylerine selam verdiğinde mutluluk anahtarının kendi elinde ol-duğunu ve kendini gerçekleştirme isti-dadını evinde yaşamaya başladığı me-sajını da verir. Aile ortamı bir mutluluk ve sukûnet ortamıdır. Şimdiye kadar anlatılan gereksinimlerin karşılanması mutlu olmayı getirir. Evde değerli oldu-ğu duygusunu hisseden kişi mutlu olur ve yaptığı şeylerden doyum alır, ayrıca kendini gerçekleştirme olanağı bulur. Hayat kişinin kendi mutluluğunda bir

nehir gibi akar ve o kişi geçtiği her me-kanı şenlendirerek yaptığı her işi de be-reketlendirir.

Bazı aileler maddi imkanlarının yeter-sizliğinden dolayı çocuklarını tam mut-lu edemediklerinden yakınırlar. Daha çok kazansak evimizde daha sıcak bir hava oluşturabiliriz diye düşünürler. Oysa hayat düşündükleri gibi değildir aslında…

Liseli bir gencin anlattıklarına kulak verelim;

“Lisede başarılı bir öğrenciydim. Annem ev hanımı, babam ise inşaat mühendi-siydi. Çok mutlu bir aile hayatımız vardı. Ekonomik olarak dar gelirin biraz üze-rinde bir aileydik. Ailece büyük maddi hırslarımız, beklentilerimiz de yok-tu. Ama aile içindeki o sevgi dolu hava o kadar güzeldi ki akşamları annem

73PSİKOLOJİ TOHUM

Ailenin yanına girdiğin zaman onlar sende huzur, rahatlık, bereket ve esenlik görsün. Karşılıklı sağlık ve esenlik dileklerini sun aile-ne… Sen mutlu ol, ailen de mutlu olsun… Sen huzur bul, ailen de hu-zur bulsun…

Page 76: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

74 TOHUMMART - NİSAN 2013

mutlaka okul dönüşü evde olur, benim için kahvaltı nevinden hafif yiyecek-ler hazırlardı. Onları iştahla yedikten sonra ders çalışmaya otururdum. Ben anlayış ve sevgi açısından şansımın far-kındaydım. Bir gün bu şansı çok daha iyi anlayabileceğim bir şey oldu. Bizim sınıfta çok zengin oldukları bilinen bir arkadaşım vardı. O kadar çeşitli giyinir ve zengin olduğu her halinden o kadar belli olurdu ki, çoğumuz zaman zaman ona özenirdik. Onun ne kadar şanslı biri olduğunu düşünürdük.

Bir gün okul çıkışında bu arkadaşım matematik çalışmak için benimle bir-likte bizim eve geldi. Ben selam vererek içeriye girdim. Annem selamı alırken her zamanki gibi bizi neşeyle karşıla-dı. Hava çok soğuktu. Sobanın üzerinde daima dumanları tüten bir çaydanlığı-mız ve kızarmış ekmekler olurdu. Sı-cak ekmekleri buradan alır, annemin yaptığı ev reçelleri tereyağıyla afiyetle yerdik. O akşamda arkadaşımla birlikte kahvaltı yaptık. Sonra ders çalışmaya başladık. Arkadaşım bazen etrafına ba-kıyor ve derin düşüncelere dalıyordu. Bir ara arkadaşım gözleri dolu dolu, ‘Bu evin sıcaklığı ne kadar mutlu ediyor in-sanı’ dedi ve konuşmasına şöyle devam etti; ‘Ben eve gittiğimde beni hizmet-çi karşılar, annem mutlaka bir kabul günündedir. Tek başıma mutfakta bir

bardak süt içerim o kadar. Burada ne kadar büyük bir iştahla kahvaltı ettim bir bilsen… Şu çaydanlık ve tüten bu-harlar ne kadar da sıcak, insanın yalnız olmadığını simgeliyor sanki. Hele an-nenin şu mütebessim haliyle ekmekle-ri kızartıp bizim yememizi seyretmesi o kadar güzel ki… Ben yemek yerken annemin bir kere bile olsa beni seyretti-ğini hatırlamıyorum. Öyle mutlu oldum ki burada anlatamam’ dedi ve sustu. Ba-şını hafiften öne eğdi, sözlerine devam edemiyordu. Gözlerinden birkaç dam-la yaş süzüldüğünü gördüm. Herkesin yaşantısına özlem duyduğu arkadaşım benim evimdeki sıcacık ortamdan et-kilenmişti. Dostlukla ve sevgiyle ku-cakladım onu. İnsanların sevgiyi his-sedebildiği ailesinin ve arkadaşlarının olması ne güzel bir şey… Küçük bir ço-cuk için sevgi dolu bir ailenin önemini, bu özlemle ağlayan arkadaşım çok iyi öğretmişti bana…”

Unutmayın mutluluk sizin bir sözünüz, bir davranışınız ya da bir tebessümü-nüz olabilir. En büyük mutluluklardan biri de aile içi huzur ve saadettir. Selam vermek bu mutluluğun hem sizin üze-rinize hem de ailenizin üzerine sağnak sağnak sekineyi indirmesi, aile halkı-nın da bu huzur ve bereketi hissetmesi-dir aslında…

Aile içerisinde selamı yayan ve evlere selam vererek giren bir kişi aile üyelerinin “Ben değerliyim” duygusuna sahip olmalarını sağlar. Bu gereksinim aile içinde yerine getirilmezse aile bireyleri her türlü davranışıyla bu duyguyu elde etmeye çalışır.

Page 77: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 78: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

76 TOHUMMART - NİSAN 2013

Yetim olmak; her coğrafyada ve tüm za-man dilimlerinde hayatın eksik kalmış ve belki de buruk tarafını temsil ediyor çoğu kez. Etiyopya’daki yetimler bü-yük bir coğrafyanın içerisinde yapmak istedikleri birçok şeyden uzaklar. Afri-ka’daki genel durum da ortaya konulan verilere göre bundan farksız değil açık-çası. İHH, yetimlerin eğitim ve bakım-larına destek olmakla birlikte onların ailelerine ve toplumlarına faydalı kim-seler olmaları açısından çalışmalarına her geçen gün hız katıyor. Aileler de çocukların eğitimlerini önemsiyor ve bu doğrultuda Türkiyeli yardımsever-lerden destek bekliyorlar.

Uçağımız gece 01.00 de Etiyopya’nın başkenti yeni çiçek anlamına gelen Ad-dis Ababa’ya indikten sonra Partner ku-ruluş CDA ekimizi karşılayarak misafir ettiler. Sabah olduğunda tekrar bir ara-ya gelerek CDA’nın merkezinde bizlere ülkede gerçekleştirdikleri faaliyetler hakkında bir sunum gerçekleştirdi-ler. Ağırlıklı olarak Yetim çalışmaları yapan kuruluş, su kuyuları, katarakt, barınma ve mescit imarı çalışmaları da gerçekleştirmekte. Sunumun ardından yapacağımız programlar hakkında kısa bir bilgiden sonra yolculuğumuzun ilk durağı olan Havas şehri ve oradan da Bale şehrine uzun bir yolculuk gerçek-leştirdik. 6 kişiden oluşan ekibimiz ile

Habeş Ülkesinde Yetim OlmakYasin Onat

İHH İnsani Yardım Vakfı olarak Yetim Dayanışma Günleri kapsamında en eski medeniyetlerden biri olan Etiyop-ya’daydık. Diğer adıyla Habeşistan, Müslümanların Mekke müşrikle-rinin zulmünden Hicret ettikleri ülkedir. Bakımı-nı üstlendiğimiz yetimleri sevin-dirmek ve çeşitli projeleri hayata geçirmek adına yo-lumuz Afrika’nın bereketli toprakları olan Etiyopya’dan geçti.

Page 79: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

77PANORAMA TOHUM

birlikte ilk programımızı gerçekleşti-receğimiz yer olan stadyuma ulaştık. Burada yetimlerle spor müsabakaları, yöresel oyunlar ve kültürel etkinlik-lerle dopdolu bir gün geçirdik. Onlarla koştuk, onlarla heyecanlandık, onlarla güldük ve onlarla sevindik. Her yarış-ma sonrası sevinçlerini bizlerle paylaş-tılar; sanki yarışan bizdik onlar ise mo-ralimiz… O kadar ki gülümsemelerini tarif edebilecek bir anlatım bulamadık.

Gülümsemelerinde hep bir umut taşı-yorlardı

Müsabakaların sonrasında ödüllerin verilmesi için yetimlerle birlikte kapalı bir salona doğru hareket ettik. Burada bizlere Etiyopyalı kadınların hazırla-mış olduğu yöresel yemekler, kahve-ler ve süt ikramında bulundular. Ödül programında bir yetimin yapmış oldu-ğu resim ekibimiz arasında yer alan gö-nüllülerimiz tarafından satın alınarak o yetimin eğitimine katkı sağlandı. O yetimle yakından tanışmak istediği-mizde kendisinin yakında evleneceğini

öğrendik ve bu vesile ile mehrini öde-mek istediğimizi söyledik, kendisi de bu istediğimizi kabul edip bize ve tüm Türkiyeli yardım severlere teşekkürle-rini iletti. Bakımını üstlendiğimiz 1400 yetime İstanbul’dan getirdiğimiz hedi-yelerini verirken hepsinin gözlerinde bir ışık gibi parıldayan umudu fark ede-biliyorduk. Oradan başka bir bölgeye gitmek üzere yeniden yola koyulduk.

Akşamları yolculuğumuz esnasında fark ettiğimiz bir şey vardı ki öncele-ri buna anlama verememiş ama sonra anlamıştık. İnsanlar gece veya gün-düz hep yollarda ve yürür haldeydiler. Etiyopya’yı yürüyen insanlar ülkesi olarak tanımlarsak yanlış olmaz. Baş-kent dahil bir çok bölgede insanlar ha-reket halindeler. Kırsal alanda yaşayan insanların nüfusu şehirlerde yaşayan insanlardan daha fazla olduğu için her yerde bu manzarayla karşılaşmak mümkün. Afrika’nın coğrafi, ekono-mik, sosyal ve bir çok açıdan değişken-lik gösteren yapısı itibarıyla insanların yaşam standartları da bir o kadar değiş-kenlik gösterebilmekte.

Page 80: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

78 TOHUMMART - NİSAN 2013

Su ile birleşen köyler

Yolculuğumuzun dördüncü gününde Kebira Sheqeta bölgesinde yer alan su kanalı projesinin açılışını yapmak için yola koyuluyoruz. Bu bölgede yer alan köylerde su imkanı çok kısıtlı ve in-sanlar kilometrelerce yürüyerek suya ulaşabiliyorlar. Bundan 15 yıl önce Etiyopya’da kuraklık yaşanmış ve bin-lerce insan bu kuraklık sebebiyle ha-yatını kaybetmiş. Rehber arkadaşımız geçmişte 10 yıl süreyle hiç yağmur yağ-madığını ve yeni doğan bebeklerin bu kuraklıktan ötürü hayatlarını kaybet-tiğini söyledi bizlere. Ayrıca bu köyle-rin elektrik imkanları da bulunmuyor. Geçtiğimiz yollarda ağaç dallarından ve

yüzeyi çamur ile kaplanmış evleri sık-lıkla görebiliyorsunuz. Şehirden uzak kesimlerde hep bu evler karşılıyor bizi. Evleri ve bu evlerden oluşan köyleri sıra sıra kaktüs ağaçları çevreliyor. Öyle ki kırsal kesimde yolları kaktüs bitkisi belirliyor. Su kanalına ulaştığımızda civar köylerde yaşayan çocuklar hep birlikte okumaya başladıkları ilahiler-le karşıladılar bizi. Açılışını yaptığımız su kanalının kapasitesi 50 ton ve 60 bin insanın su ihtiyacını karşılayacak. Ba-ğışçılarımızın açılışına vesile olduğu su kanalları ile köyler arasındaki dargın-lıklar ortadan kalkmış ve iletişimlerin-de bir köprü vazifesi görmüş. Suyun Af-rika’daki önemi düşündüğümüzden çok daha fazla…

Page 81: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

79PANORAMA TOHUM

Özgüveni olan bir toplum

Etiyopya tarihte sömürülmemiş tek Afrika devleti olması nedeniyle özgü-veni yüksek bir halka sahip. Gittiğimiz birçok bölgede tanıştığımız insanlar çekinmeksizin memnuniyetlerini ifade ederek, çalışmalarımızın kendileri ve ülkeleri için ne kadar önemli olduğunu, kardeşlik köprüsünü daima ayakta tut-mak için çalışacaklarını iletiler.

Yetim gülerse parlak bir ışık yayılır yeryüzüne

Yetimleri sevindirmek kadar çok az güzel duygu olsa gerek. Dünya’da 165 milyon yetimin olduğu gerçeğini unut-madan onlara dünyamızda yer açmak, heyecanlarını, isteklerini ve yarınları için gerekli altyapıyı oluşturmak çok önemli. Tüm yorgunluğunuzu unuttu-ran yetimlere ne kadar ihtimam göster-sek de yine de yapabileceğimiz şeyler olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Page 82: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

80 TOHUMOCAK-ŞUBAT 2013

Hatay’ın Tarihi Gelişimi

322-400 yılları arasında yaşayan, An-takya doğumlu ünlü Romalı tarihçi Am-mianus Marcellinus’un “Dünyada hiç bir kent, ne topraklarının bereketi, ne de ticaretteki zenginliği bakımından bu kenti geçemezdi” dediği, Antik Çağ’da “Orientis Apicem Pulcrum” (Doğu’nun Kraliçesi) olarak anılan Hatay’ın mer-kez ilçesi Antakya, bugün Türkiye’deki en kozmopolit yerleşim bölgelerinden biridir.

Kent, Amik Ovası’nın güneybatı kıyısın-da, Önasya’nın üç önemli yolunun bir-leştiği ve bu yolların batıya, Akdeniz’e yönlendiği noktada yer alır.

13 farklı medeniyetin izlerinin görü-lebileceği bu bölgede, Çevlik-Kanal Mağarası’nda, M.Ö. 40.000-11.000 yıl-ları arasına ait olduğu iddia edilen üst Paleolitik Döneme ait kalıntılar bulun-muştur. M.Ö. 17. yüzyılın sonlarına ka-dar Mısır hâkimiyetinde kalan bölge, daha sonra sırasıyla Hitit, Asur, Bâbil, Pers ve Makedonların egemenliğine girmiştir. Büyük İskender ile başlayan

Hellenistik Dönem’de (Doğu-Batı kül-türel sentezlenme sürecinin yaşandığı dönemde (MÖ 330-30)) Doğu’nun en önemli kültür ve siyaset merkezlerin-den biri olan “Antiokheia” (Antakya), M.Ö. 300 yılında 22 Artemisios (Mayıs) günü Büyük İskender’in generallerin-den, Nikator (Fatih) unvanı taşıyan Se-leukos I tarafından kurulmuştur.

Antakya konumu, zenginliği, refahı, entellektüel yapısı ve kurumları ile Roma İmparatorluğu’nun Doğu eya-letlerinin merkezi olmuştur. Roma İmparatorluğu’nun üçüncü, dünyanın dördüncü büyük kenti olan Antakya, 638 yılında Arapların saldırısının ar-dından teslim alınmıştır.

1071 Malazgirt zaferiyle Selçuklu Hü-kümdarı Sultan Alp Arslan döneminde kuşatma altına alınmış ve Bizans’tan her yıl 20 bin altın alma şartıyla kuşat-ma kaldırılmıştır. 1268’e gelindiğinde ise Memluk saldırısına direnemeyerek Memluklara boyun eğmiş ve bölgedeki son Hıristiyan hâkimiyeti de böylece sona ermiştir.

HATAY ARKEOLOjİMÜZESİ Mehmet Ali EYİENGİN

Page 83: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

81MÜZELERİMİZ TOHUM

Müzenin Tarihi

Hatay’da kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır. 1933-1938 yılları arasında Amik Ovası’nda Cüdeyde, Dehep, Çatal-höyük ve Tainat’ta, Chicago Üniversite-si tarafından kazı çalışmaları yapılmış-tır. 1936 yılında, British Museum adına Sir Leonard Wolley Samandağı, El-Mina Mevkii’nde, 1937’den 1948 senesine kadar da aralıklarla, Açana Höyüğü’nde hafriyat ve kazı çalışmaları yürütmüş-tür.

1932-1939 yıllarında Princeton Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalar-la müzenin esas zenginliğini oluşturan mozaikler ortaya çıkartılmıştır. Bu zenginlikler, merkezi Antakya’da ol-mak üzere Harbiye, Narlıca, Güzelburç, Samandağ ve çevresinde yapılan kazı-lar sonucu çıkartılan ve koleksiyonu tamamlayan mozaiklerdir.

Antakya’da yürütülen 1932-1939 yılı kazı çalışmalarında çoğu Roma döne-mine tarihlendirilen mimari ve diğer buluntular kentin zenginliğini ve ihti-şamını ortaya sermiştir. “The Commit-tee for the Excavation and its Vicinity” adlı komitenin yaptığı kazı çalışmaları başta Antakya, Harbiye olmak üzere Samandağ’da Seleuceia Pieria da sür-dürülmüştür. Kazılarda ortaya çıkan zengin mozaik eser koleksiyonu bugün dünyanın yaklaşık 20 müzesine ve özel koleksiyonlarına dağılmış durumda-dır. Antiokheia kökenli birçok eser gü-nümüzde Hatay Arkeoloji Müzesi’nin yanı sıra Princeton Universitesi Sanat Müzesi (ABD), Worcester Müzesi (ABD), Louvre (Fransa) gibi müzelerde saklan-makta veya sergilenmektedir.

Kazılarda çıkan eselerin tek yerde top-lanması için başlayan çalışmanın ar-dından 1939 yılında tamamlanan Ha-tay Arkeoloji Müzesi, 23 Temmuz 1948 yılında Hatay’ın Anavatana katılışının 10. yılında ziyaretçilere açılmıştır. Mü-zenin 8 sergi salonundan biri olan La-hit Salonu 2000 yılında tamamlanarak teşhire sunulmuştur. Müzede yer alan 8 sergi salonuna ek olarak müze bahçe-sinde de eserler yer almaktadır. 5 depo-su bulunan müzenin 1.140 metrekare-lik bir oturma alanı mevcuttur. Eserler 984 metrekarelik bir alanda sergilen-mektedir. 2011 yılı itibarıyla toplam eser sayısı 35.433’dir.

Mevcut müze binasının ihtiyaçları karşılayamaması ve zengin koleksi-yonun daha iyi sergilenmesi amacıyla; Hatay’da yeni bir Arkeoloji Müzesi’nin yapım çalışmaları sürmektedir. Teme-li 26 Mayıs 2011 tarihinde atılan yeni müze binasının planlanan bitiş tarihi Temmuz 2013’tür. Hatay’ın ilk çağlar-dan, ortaçağa kadar çeşitli kültürlere tanıklık eden yapısının korunduğu, araştırıldığı, yorumlandığı, herkesin dikkatine ve beğenisine sunulduğu, yeni müzecilik anlayışının tüm gerek-liliklerini kapsayacak Yeni Hatay Ar-keoloji Müzesi’nin bir kültür tüm özelliklerini içeren dünyanın sayılı ar-keoloji müzelerinden biri olması hedef-lenmektedir.

Page 84: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

82 TOHUMMART - NİSAN 2013

Müzede Bulunan Mozaikler

Hatay Arkeoloji Müzesi mozaikleri kronolojik olarak MS 2. yüzyıldan MS 6. yüzyıla kadar uzanan dört yüz yıllık dönemde üretilmiştir. Tema çeşitliliği açısından çok zengin olan bu mozaik-lerde mitolojik konular, çeşitli inanç ve günlük hayat unsurlarının tasvirleri-nin yanı sıra geometrik ve bitkisel süs-lemeler işlenmiştir. Mozaiklerin tama-mı taban mozaiğidir ve dekoratif amaç ön planda bulunmaktadır. Antakya ve çevresinde bulunan mozaikler hem bo-yutları itibariyle, hem de konu ve yapım tekniği çeşitliliği nedeniyle dünya üze-rinde haklı bir üne sahiptir.

Müzedeki Diğer Eserler

Müzede öne çıkan bir diğer koleksiyon ise Hititler dönemine ait tarihi eserler oluşturmaktadır. Hatay Müzesi’nde Amik Ovası’nda bulunan 183 höyük-ten çıkarılmış Mitanni, Hitit ve Asur eserleri de sergilenmektedir. Onların yanı sıra dünyada üçüncü sırada olan sikke koleksiyonlarında Roma, Bizans dönemlerine ait olan ve Harbiye, An-takya, Aççana, Çevlik, ve İskenderun’da yapılan kazılarda bulunan sikkeler bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli süs eş-yaları, heykeller, lahitler ve mezarlar da müze koleksiyonlarını tamamlayan diğer eserler arasındadır. Özellikle bu heykeller arasında 3 metre boyundaki

Apollon ve İmparator heykeli ile 2000 yılında Antakya’da bulunan, MS 265-270 yıllarına tarihlendirilen Roma dö-nemi Antakya Lahdinin ayrı bir önemi vardır. Bu mermer lahdin ön, arka ve yan cepheleri ile kapağı figürlerle be-zenmiştir. Müzede bulunan sikke ko-leksiyonu sayısı, çeşitliliği ve sikkele-rin taşıdıkları nitelikler itibariyle mü-zenin en değerli ikinci koleksiyonunu oluşturmaktadır. Sikkeler üretildikleri döneme ait siyasi, ekonomik ve günde-lik yaşama ait önemli ipuçları içermek-te ve bu açıdan araştırmacıların ilgisini çekmektedir.

Hatay Arkeoloji Müzesine ait bu kolek-siyonlar kronolojik olarak düzenlenmiş ve Neolitik dönem ile Orta Çağ arasın-daki süreci kapsayan sergi salonlarında görülebilmektedir. Müzenin sergilen-meyen eserleri arasında ise Paleolitik dönemden günümüze kadar ulaşan bir süreci kapsayan eserler bulunmakta-dır. Bünyesinde bulundurduğu çeşitli eserlerin yanında, bilhassa zengin mo-zaik koleksiyonu ile de ilgi görmek-tedir. 1969 yılında başlayan ek inşaat 1973 yılı sonunda tamamlanmış ve yeni baştan yapılan teşhir ve tanzimden son-ra hizmete girmiştir. 2000 yılında yapı-lan Lahit salonu ile teşhir salonlarının sayısı beşten sekize çıkarılmış; ayrıca 2002 yılında vitrinler yeniden düzen-lenerek Hitit ve Asur taş eserlerini, kü-çük eserleri, altın eserleri ayrı ayrı ser-gileme olanağına kavuşturulmuştur.

Page 85: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

83MÜZELERİMİZ TOHUM

Ammianus Marcellinus’un “Dünyada hiç bir kent, ne topraklarının bereketi, ne de ticaretteki zenginliği bakımından bu kenti geçemezdi” dediği, 13 farklı me-deniyetin izlerinin görülebileceği Antakya, Arkeoloji Müzesi ile tarihteki önemini geri kazanıyor.

Page 86: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

84 TOHUMMART - NİSAN 2013

Sinemada, gerçek zamana göre onunla bağdaşmayan farklı bir zaman yaratıla-bilir. Çekilen filmlerin, olayların gerçek süresine uymayan bir zaman anlayışına

göre filmi oluşturma olanağı giderek gelişir ve filmin gerçek zamana göre

bağımsız, kendi zamanının var oldu-ğu anlaşılır. Sinema, salt olan bite-ni çeken, saf gerçekçi bir belgesel anlayışından ve yalnızca olan bi-teni saptayan bir araç olarak gö-ren düşünceden oldukça uzak bir yaklaşımdır.

Diğer taraftan sinema, gerçeğin sinemayla yeniden oluşturulma-sında bir araç ve bir dil olarak da çok önem taşımaktadır. Sadece yaşamı oluş halinde yakalamak için değil; insanları maskeleri ol-madan, makyajsız göstermek, on-

ları oyunculuk yapmadığı sırada kameranın gözüyle yakalamak, on-

ların düşüncelerini kamera ile açığa çıkarıp okumak için de vardır.

Sinema görünmezi görünür kılar, ka-ranlıkta olanı aydınlatır, saklı olanı açı-ğa çıkarır, gizlenenin maskesini düşü-rür, masalı gerçek, yalanı doğru yapar. Yani sinema perdede gerçeğin gösteril-mesi biçimidir, gerçek değildir...

Sinema gözün görmediği şeydir, za-manın mikroskobu ve teleskopudur. Zamanın negatifidir... Uçsuz bucaksız bir görme olanağıdır... Bir kameranın uzaktan kumandasıdır, tele gözüdür, yaşamın oluş halinde yakalanmasıdır... Sinema; bütün bu çeşitli tanımlamala-rın birbirini tamamladığı, gerçeği yok-lama ve göstermeye yarayan bütün yol ve yöntemlerdir...

Sinema yaşam değildir. Sovyet biçim-cileri, yaşamın yeniden üretilmesi olan sinemanın, yaşam olmadığını bu kadar açık bir şekilde ortaya ilk koyanlardan-dır. Bu şekilde onlar, bugün de sinema alanında çok yaygın olan ve Fransız iz-lenimcilerinin öne sürdükleri fotojeni-

SİNEMATuba AYDIN

Sinema Ne Değildir?

Sinema yapılmaya başlandığından bugüne kadar geçen yüz yıl boyunca sanatçıların ve yazarların bu sanat hakkında-ki anlayışları hep gerçeğin optik-mekanik bir yöntemle film üzerinde yeniden çoğaltıldığı, üretildiği olgusundan yola çıkar.

Page 87: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

85SİNEMA TOHUM

ye dayanan doğacı (natüralist) yaklaşı-mın aşılmasını önerirler.

Eski sinemada var olan sinemanın ek-sikliklerini, yani renklerin olamama-sını, sessiz olmasını, üç boyutlu olma-masını; gerçeği doğrudan olduğu gibi saptamanın ötesine geçmeye zorla-maktadır. Bu sebeple sinema GERÇEK DEĞİLDİR. Ama gerçek etkisi sinemada olağanüstü güçlüdür. Seyircilere insan ürünü bir şey karşısında olduklarını unutturur, onlara filmdeki gerçekliğin realitesine inandırır.

Sinemada gerçekçiliğe sinema kuram-cısı Andrê Bazin tarafından bakmak gerekirse; Bazin, “Sinemanın kökenin-de insanın müdahalesi olmadan ger-çekleşen bir mekanizma vardır. Bu da sinemada gerçeğin güçlü bir şekilde var olduğunun yeni kanıtıdır. Ve seyir-ciye de gerçek etkisi olarak yansımak-tadır. Sinema gerçekle çerçevelenmiş gibidir; optik ve mekanik işleyişi insa-nın (yönetmen ya da kameraman) öznel katkılarının dışında gerçekleşir, yal-nızca yansıtılıyor olsalar da seyircinin psikolojisi üzerindeki etkileri nedeniy-le gerçekten var olduklarına inanmayı sağlar. Fakat asla gerçek değildir” de-mektedir.

Yeniden üretme yeteneğinin ilk etkisi-ni, her izleyici çok yakından bilir. İzle-yici bir film ya da tiyatro seyrederken gördüğü şeylerin gerçekten olduğuna inanır. İşte sinemada gerçek etkisi ya

da gerçek izlenimi denilen şey budur. İzleyici flycam (helikopter çekimi) ile çekilmiş, genel bir şehir görüntüsü seyrederken gerçekten kendini o yük-seklikte hisseder. Ya da hararetli bir tartışma görüntüsü seyirciyi tartışma-nın içine dâhil eder. Bu da sinemanın gerçek olmasa da gerçekçi olduğunun kanıtıdır.

Diğer yandan sinema tiyatro da de-ğildir. Tiyatronun, doğrudan doğruya söze dayanan bir sanat olmasına karşı-lık, sinema görsel bir sanattır. Bir sah-ne oyuncusu kendisini sahnenin bir ucunda bulduğu vakit, gerekli sayıdaki adımları atmadan sahnenin öbür ucuna gidemez. Bu çeşit yol alışlar ve aralar, gerçek uzay ve gerçek zaman kanunla-rına bağlı kaçınılmaz şeylerdir. Tiyatro yönetmeni bu kanunlara daima boyun eğer ve hiçbir vakit bunları çiğneye-bilecek durumda değildir. Öte yandan film yönetmeninin çalışmasında, ham malzemenin, üzerine çeşitli görüş nok-talarının, olgunun ayrı ayrı hareketle-rinin saptandığı bu selüloit parçaların-dan başka bir şey olmadığı ortaya çıkar. Böylece, film yönetmeninin malzemesi, gerçek uzay ve gerçek zamanda meyda-na gelen gerçek süreçler değil, fakat bu süreçlerin üzerine kaydedildiği parça-lardan meydana gelir. Her ne kadar ti-yatro yönetmeni için iki komşu perdeyi zaman açısından yakınlaştırmak ola-naklıysa da, yine de bunu tek bir sahne içindeki ayrı ayrı olaylarda uygulaya-

Sinema yaşam de-ğildir, yaşamın oluş halinde yakalanma-sıdır. Perdede ger-çeğin gösterilmesi biçimidir, gerçek de-ğildir, hiçbir zaman olmayacaktır...

Page 88: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

86 TOHUMMART - NİSAN 2013

maz. Film yönetmeniyse, tersine, yalnız ayrı ayrı olayları değil, hatta aynı insa-nın hareketlerini bile zaman içinde yo-ğunlaştırabilir. Çok kez film hilesi diye nitelenen bu işlem, gerçekte filimsel anlatımın kendine özgü yöntemlerin-den başka bir şey değildir.

Sinema bir roman da değildir. Roman her şeyden önce hacim bakımından filmden daha büyüktür. Normal uzun-lukta bir film 80-90 dakika kadar sü-rer, iki saati aşan bir film uzun bir film sayılabilir. Oysaki 200-300 sayfalık bir romanın okunuşu 7-8 saat sürer. Bu-nunla birlikte bir film uzun hikâyeden alındığı vakit bile onu aynı şekilde çek-mez. Çünkü ikisinin anlatım özellikleri farklıdır. Yazarla sinema yaratıcısının arasındaki fark da buradan çıkar. Ya-zarın belli bir eşyayı (somut kavramı) anlatması için kelime yığınına başvur-ması gerekebilir, buna karşılık sinema-cı bu eşyayı tek bir görüntüyle ortaya koyabilir. Fakat öte yandan yazarın birkaç cümle ile anlattığı psikolojik du-rumu perdede gösterebilmesi için de

sinemacı uzun bir görüntüler dizisine başvurmak zorunda kalabilir.

Sinemada gerçek izlenimi konusunda-ki bu yaklaşımlardan yola çıkacak olur-sak; seyirci gördüğünün gerçek olmadı-ğını, yönetmenin oluşturduğu hareket halindeki fotoğraflarla unutur. Böyle-ce filmin nelerle oluşturulduğundan uzaklaşır, dolayısıyla filmin, oluşturu-lan bir yapıt olmasına bağlı olan bütün temel anlamları göz ardı edilir. Salt sey-reden olur, anlatılan öykünün dünyası-nı gerçek olarak görür ve de gördükleri karşısında hiçbir zaman etkin bir konu-ma giremez.

Sinemada hiçbir şey doğal değildir. Her şey ona özgü zamana ve mekâna göre uydurulmuştur. Sinema yaşam değildir, yaşamın oluş halinde yakalanmasıdır. Perdede gerçeğin gösterilmesi biçimi-dir, gerçek değildir, hiçbir zaman olma-yacaktır... Ancak izleyiciyi her zaman diğer sanat dallarından fazla etkileme-ye ve gerçekliğine inandırmaya devam edecektir…

Sinema görünmezi görünür kılar, karanlıkta

olanı aydınlatır, saklı olanı açığa çıkarır, gizle-

nenin maskesini düşürür, masalı gerçek, yalanı

doğru yapar. Yani sinema perdede gerçeğin gös-

terilmesi biçimidir, gerçek değildir...

“Önce sevdirir,sonra kazandırır.”

Eğitim Uzmanı Cihat ŞENER

Üniversite Hazırlık/Okula Yardımcı

kavramsaldaire.com

“Eksen’le çalışan kazanır!”

Page 89: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

87SİNEMA TOHUM

“Önce sevdirir,sonra kazandırır.”

Eğitim Uzmanı Cihat ŞENER

Üniversite Hazırlık/Okula Yardımcı

kavramsaldaire.com

“Eksen’le çalışan kazanır!”

Page 90: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

Banu EZBERKÜLTÜR SANAT

Çamlıca Camii projesi değişiyor

Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, Çamlıca’ya yapılacak cami projesindeki gelişmelerle ilgili bilgi verdi.

Kara, avam projede bazı değişiklikler yapıldığını belirterek, 7. minare olarak algılanan zaman kulesinin kaldırıldığını ve Türk İslam Eserleri Müzesi’nin de projeye dahil edildiğini söyledi.

Üsküdar Belediye Balkanı Mustafa Kara, caminin yapılacağı Çamlıca’daki alanda gazetecilere bilgi verdi. Projede çok önemli değişiklerin olmadığını belirten Kara, ilk projenin bir avam proje olduğunu ifade ederek, “Avam proje ile uygulama projesi arasın-da mutlaka farklılıklar çıkması doğal. Burada yapılan değişiklik, algı olarak daha önce bir zaman minaresi dediğimiz, saat kulesi dediğimiz, onun kaldırılması söz konusu. Haliyle daha önceki ha-liyle sanki 7 minaresi varmış gibi algılanıyordu. Aslında 6 minare, 1 zaman kulesi vardı. Şimdi bu zaman kulesi kalkmış oldu” dedi.

Projedeki en ciddi değişikliğin 3. bodrumla beraber 10 bin 600 metrekarelik Türk İslam Eserleri Müzesi’nin eklenmesi olduğu-nu ifade eden Kara, “Daha önceki projede yine bir kültür merkezi olan bin 100 kişilik konferans salonu, 20 tane dersliği, atölyeleri, öte yandan sergi salonları, bu camiyi kuvvetlendiren sadece bir ibadet yeri değil, bir kültür merkezi, sempozyumların yapılacağı, yabancı misafirlerin ağırlanacağı bir alan haline gelecek. Bera-berinde, bildiğiniz gibi 250 bin metrekarelik bir alan içerisinde 15 bin metrekarelik bir alan cami. Haliyle 207 bin metrekarelik alanda seyir alanları var, teraslarımız var, çok güzel manzara alan kısımlar, çocuk oyun alanları, spor alanları, kafeteryalar, bizim yaşam alanları dediğimiz alan. Daha önceki Çamlıca başba-kanımız döneminde halka açıldığında belki yüzde 20si açılmıştı. Şimdi yüzde 80’i daha açılacak. Böylelikle bu radyasyon yayan te-levizyon kulelerinin kalktığı, görüntü kirliliğine yol açan televiz-yon kulelerinin Küçük Çamlıca’ya taşınmasıyla beraber cami tek başına bir mimari olarak kalmış olacak” diye konuştu.

Projenin hafriyat ihalesinin de yapıldığını sözlerine ekleyen Kara, “15 Mart’tan sonra burada hafriyat çalışmaları başlayacak. Ardındansa inşaata başlanmış olacak. 2 yıllık bir süre de inşaat süresi öngörülüyor. Bir yandan Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe metrosu devam ediyor. Öte yandan buraya Ümraniye Tantavi, Şile Yolu üzerinden gelecek tünelin bağlanmasıyla, çevre yollarının da 2 yıllık süreç içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakan-lığı tarafından bitmiş olacak. Yani cami inşaatı bitmiş olduğunda yollarımızda bitmiş olacak” şeklinde konuştu.

Mustafa Kara, hafriyat çalışmaları sonucunda çıkacak toprağın da Maltepe’deki sahil dolgu alanında değerlendirileceğini söyledi.

88 TOHUMMART - NİSAN 2013

28 Şubat’ta Medya’nın Rolü konuşuldu

İletişim Platformu’nun İs-tanbul Büyükşehir Belediye-si ile ortak düzenlediği İleti-şim Buluşmalarının 4.’sü 24 Şubat Pazar Günü Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

“28 Şubat’ta Medyanın Rolü”nün ele alındığı 4. İle-tişim Buluşmaları’na Gaze-teci – Yazar Ayşe Böhürler ve Abdurrahman Dilipak konuk oldu.

Geniş katılımın olduğu İletişim Buluşmaları bundan sonra Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’nde düzenlenecek.

Page 91: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

89KÜLTÜR-SANAT TOHUM

Apaçi Dansı, Planking, Gangnam Style’dan sonra internetin son fenomeni Harlem Shake...

Youtube vlogger’ı Filthy Frank’ın 2 Şubat tarihin-de yayınladığı “Do The Harlem Shake” adlı video internet dünyasının yeni fenomeni oldu. Viral ola-rak yayılan Harlem Shake videoları çok geçmeden sınırları aştı.

Dünyanın dört bir tarafın-dan insanlar ardı ardına benzer videolar çekerek yayınlamaya başladı.

1981 yılında New York’da ortaya çıkan Harlem Sha-ke, ‘siyahilerin dansı’ ola-rak biliniyor. İlk olarak derleme bir videonun içinde yayınlanan sahne-ler, olumlu geri dönüşle-rin ardından ayrı bir vide-oda tekrar sunuldu. Daha sonra ise insanların ilgisi o kadar ileri düzeylere ulaştı ki kendi versiyon-larını çekip yayınlamaya

başladılar. Dünyayı kasıp kavuran bu videolar ka-labalık bir mekanda kafa-sına maske türevi bir obje takarak ritm tutaran in-sanlardan oluşuyor.

Jimmy Fallon’dan tu-tun da, Norveç ordusuna kadar yayılan Harlem Shake’in etkisi Intel, Fa-cebook ve Google gibi dünya devlerini de içine aldı. Türkiye’ye de sıçra-yan bu çılgınlık, internet şirketleri ve ajanslarını da ‘Harlem Shake’ halka-sına dahil etti. Birbiri ar-dına yayınlanan videolar, Gangnam Style’ın tahtını beklenmedik biçimde sal-ladı.

İnternet dünyasını sarsan bu videoların en dikkat çekici özelliği kısa ve bir kurgu dahilinde olması. Yavaş tempoyla başlayan 30 saniyelik videolar, 15. saniyeye gelindiğinde hızlanıyor. Böylelikle kul-lanıcının sıkılmadan so-

nuna kadar izliyor. Arka fondaki öğelerinin fazlalı-ğı ise dikkat çeken ve eğ-lendiren unsurlar arasın-da yer alıyor.

Harlem Shake’in bu kadar popüler olması ve virüs gibi yayılmasının ise bir çok sebebi var. Sıkıntı, eğ-lence araçlarında doyuma ulaşılmış olması, Gangam Style’dan sonra dans or-tamlarında boşluk hissi doğması ve bu yolla çok eğlenileceğine inanmak bu nedenlerin arasında yer alıyor.

Viral Reklam nedir?

Viral reklam, internet üzerinde büyük çoğun-lukla video yapımı olarak, e-posta yolu veya video paylaşım sitelerinde kul-lanıcıların ağızdan ağıza yöntemi ile yaydıkları bu yüzden de viral yani virü-se benzetilen kendi ken-dine yayılan yeni nesil bir reklam metodudur.

Nedir bu Harlem Shake?

Page 92: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

90 TOHUMMART - NİSAN 2013

Pera Film’de Arap Sineması’na Bir Yolculuk

Pera Film Binbir Gece Masalları programı ile Arap Sineması’nın çarpıcı, gizemli ve eşsiz dünyası-nı izleyiciyle paylaştı. 1 – 27 Şu-bat 2013 tarihleri arasında Arap Sineması’nın en başarılı filmlerini sinemaseverlerin karşısına çıka-ran Pera Film, Pera Müzesi’nin 25 Ocak – 21 Nisan 2013 tarihleri arasında düzenlediği Çöl ve Deniz Arasında: Ürdün Güzel Sanatlar Galerisi’nden Bir Seçki sergisiyle eşzamanlı olarak “Binbir Gece Ma-salları: Arap Sineması’na Bir Yolcu-luk” programını sundu.

1 – 27 Şubat 2013 tarihleri arasın-da Pera Müzesi Oditoryumu’nda su-nulan program çerçevesinde 1975 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nü alan Kor Yılların Tarihi filminin yanı sıra, 1960, 1970 ve 80’li yıllardan kla-sikler ve bölgeden yeni dönem filmler yer aldı. Kurgu ve belge-sel filmlerden oluşan program-daki dokuz film, Ürdün, Cezayir, Lübnan, Mısır ve Filistin’den, Arap Sineması’nın en başarılı filmle-rini sinemasever-lerin karşısına çıktı. Ünlü Mısır-lı yönetmen Yo-ussef Chahine’ye bir saygı duruşu niteliğinde de olan programı-nın merkezin-de, yönetmenin en önemli ve ezber bozan çalışması, İs-k e n d e r i y e Üçlemesi yer aldı.

Program kapsamındaki filmler

Kor Yılların Tarihi - Chronicle of the Year of Embers

Yönetmen / Director: Mohamed Lakhdar-Hamina

Oyuncular / Cast: Yorgo Voyagis, Mohammed Lakhdar-Hamina, Lei-la Shenna, Cheikh Nourredine

Cezayir / Algeria, 175’, 1975, renkli / color

Arapça, Türkçe altyazıyla / Arabic with Turkish subtitles

1975 yılında prestijli Altın Pal-miye Ödülü’ne layık görülen film, Fransız sömürgesindeki Cezayir’in özgürlük savaşını konu ediyor. Film, kuraklıkla başa çıkmaya çalı-şan ve Cezayir Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcından hemen önce, di-reniş hareketine katılan bir çift-çinin hikayesini anlatıyor. Moha-med Lakhdar-Hamina’nın zengin renkleriyle CinemaScope çektiği çarpıcı ve destansı film, dünya si-nemasında az bulunan bir cevher niteliğinde.

Cannes Film Festivali, Altın Palmiye Ödülü, 1975 Omar Gatlato

Yönetmen / Di-rector: Merzak Al-louache

Oyuncular / Cast: Boualem Benani, Aziz Degga, Farida Guenaneche

Cezayir / Algeria, 90’, 1977, renkli / color

Arapça, Fransızca; Türkçe altya-zıyla / Arabic, French with Turkish subtitles

Bir dönüm noktası filmi olarak Omar Gatlato, Cezayir’in erkek kültürüne ayna tutuyor… Ve bu ay-nanın çatlama hikayesine… Filmin ismi, “maçoluk onu öldüren şeydi” anlamına gelen “gatlato al-rujula” deyiminden geliyor, Cezayir toplu-munda dışlanma ve erkeklerin ko-numu üzerine etkileyici içgörüleri, bu halk deyimini ve ardında yatan-ları gözler önüne seriyor. Kurgu belgesel tarzındaki filmde genç bir adam, Cezayir’in Bab el-Oued böl-gesindeki hayatından sıradan bir günü alaycı bir biçimde anlatırken, kamera bir yandan da tamamen farklı bir hikaye gösteriyor. Mutlu-luk arayışındaki Omar ve arkadaş-larını takip eden film, toplumun genç nüfusunu yönlendiren çete değerlerini, bu gençlerin popüler kültüre olan tutkularını (futbol, “Hindu” filmleri, Rai konserleri); kadınlara karşı gizli korkularını ve ötekileştirildikleri bir çevrede sosyal güvensizliklerini beyaz per-deye taşıyor.

Kırık Kanatlar - The Broken Wings

Yönetmen / Director: Yousef Ma-louf

Oyuncular / Cast: Philippe Akiki, Nidal Al-Askhar, Pierre Borday

Lübnan / Lebanon, 90’, 1962, siyah-beyaz / black and white

Arapça, Türkçe altyazıyla / Arabic with Turkish subtitles

Lübnanlı sanatçı ve şair Khalil Gibran, milyonlarca insanın kal-bini kazanmasını sağlayan beceri

Page 93: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

91KÜLTÜR-SANAT TOHUM

ve bilgeliğini bu filmde de gözler önüne seriyor. Gibran, müthiş bir duyarlılıkla ve şairane bir biçim-de, ilk aşkı olan Beyrutlu güzel bir kız Selma Karamy’yi ve ona karşı gençliğin verdiği toylukla güçle-nen tutkusunu anlatıyor. Onların aşkı başından itibaren imkansız bir aşktır, çünkü sosyal gelenekler ve aile içindeki gerginlikler Selma’nın başka bir adamla evlenmesine se-bep olur. Amerikalı sinemaseverler bu adaptasyon filmi 1960’lı yılların sonunda izlemişlerdi. O zamandan beri filmin tüm kopyaları kayıp ya da imha edilmiş sanılıyordu, yakın zamanda Beyrut’taki bir kilisede bulunana kadar. Kırık Kanatlar, hem tarihi hem de sanatsal açıdan çok önemli ve değerli bir film.

Engellenmiş Bir Hayat - A Suspen-ded Life

Yönetmen / Director: Jocelyne Saab

Oyuncular / Cast: Jacques Weber, Hala Bassam, Juliet Berto

Lübnan, Fransa, Kanada, Arjantin / Lebanon, France, Canada, Argenti-na, 90’, 1985, renkli / color

Arapça, Fransızca;Türkçe altyazıy-la / Arabic, French with Turkish subtitles

Savaş sonrası Lübnan’da çekilen ilk film olan Engellenmiş Bir Ha-yat, anlaşmazlığın yaklaşık onun-cu yılında Beyrut’ta geçiyor. Savaş çocuklarından Hala, etrafını saran kaostan korunmak için çareyi tele-vizyonda gösterilen Mısır filmleri-ni izlemekte bulur. Hayattan elini ayağını çekmiş Karim ise, savaşın yerle bir ettiği Batı Beyrut’taki apartmanında ve alıştığı mahalle-sinde kendini güvende hisseder.

Acı verici bu iç savaş sırasında ikili arasında ilginç bir bağ oluşur. Şa-irane bir gerçeklik hikayesi olan Engellenmiş Bir Hayat, insanla-rı bir araya getirebildiği gibi ayrı düşürme gücüne sahip savaş kav-ramını da inceliyor. Yönetmen Jocelyne Saab “Farklı yerler icat ettim,” diyor, ve ekliyor, “sanki bu yerler hakkında bir kurgu çalışma-sı yaratarak onları koruyabileceği-me inanarak.”

Ümmü Gülsüm, Mısır Gibi Bir Ses - Umm Kulthum, A Voice Like Egypt

Yönetmen / Director: Michal Gold-man

Oyuncular / Cast: Tawfik Badawi, Virginia Danielson, Amal Fahmy

Mısır / Egypt, 67’, 1996, renkli, si-yah-beyaz / color, black and white

Arapça, İngilizce Türkçe altyazıyla / Arabic , English; with Turkish sub-titles

Ella Fitzgerald’ın müzikalitesine, Eleanor Roosevelt’in duruşuna sa-hip Ümmü Gülsüm’ün, Elvis Pres-ley’inki gibi bir seyirci kitlesi vardı. Yüzyılın başında bir köylü olarak doğan efsanevi Mısırlı şarkıcı, yıllar içinde önemli bir servet ve muhteşem bir itibar edindi. Başta ülkesinin istek ve umutları olmak üzere, tüm Arap dünyası için güçlü bir semboldü. 1975 yılındaki cena-zesi için dört milyon insan Kahire sokaklarına çıktı, ve bugüne dek onun şarkıları halen pek çok çağ-daş Arap kadın şarkıcısından daha çok ilgi görüyor ve satılıyor. Ömer Şerif’in seslendirdiği Ümmü Gül-süm, Mısır Gibi Bir Ses, seyircileri Gülsüm’ün doğduğu köye, yaşadı-ğı ve çalıştığı Kahire sokaklarına ve kafelerine taşıyor. Goldman’ın

belgeseli, konser kayıtlarına, film kliplerine ve ünlü şarkıcının dost-ları ve iş arkadaşlarıyla yapılan rö-portajlara yer verdiği gibi, Ümmü Gülsüm’ün hayatını ve kariyerini 20. yüzyılın Mısırı’nın destansı hi-kayesi bağlamında inceliyor.

Date Wine

Yönetmen / Director: Radwan El-Kashef

Oyuncular / Cast: Hamdy Ahmed, Fayza Amasaib, Abla Kamel

Mısır / Egypt, 110’, 1998, renkli / color

Arapça; Türkçe altyazıyla / Arabic with Turkish subtitles

Küçük bir Mısır köyündeki tüm ehil erkekler servet arayışında göç edince, yetişkin olmasına çok kısa bir zaman kalmış olan Ahmed, köy-deki en yüksek palmiye ağacı “al-’alia”ya tırmanma hayalini gerçek-leştirmek için kalmakta ısrar eder. Fakat, diğer erkeklerin yokluğun-da, köyün kadınları kısa süre içeri-sinde Ahmed’e köyün erkeği olarak bakmaya başlar. Ahmed bu rolü elinden geldiğince inkar etmeye ve üstlenmekten kaçmaya çalı-şır. Buna rağ-men, bir süre sonra bu büyük s o r u m l u -luğu kabul etmek zo-runda kalır. Köyün diğer e r k e k l e r i geri döndük-lerinde köyde her şeyi birbi-rine girmiş hal-de bulurlar.

Page 94: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

92 TOHUMMART - NİSAN 2013

HALİMİZİN İZAHI

Ümmet olarak bizi kuşatan olayları akşam sabah sayıp dökme, görevi-mizi yoktur. Asıl görevimiz, bulunduğumuz hale bizi mecbur eden sorun-ların temel nedenleri üzerinde durmak ve sorunu kökten çözmek için uğraşmaktır.

Bu kitap belli başlı sıkıntılarımızdan bir bölümünü ele almakta ve Müslü-man fertler olarak neler yapabileceğimizi göstermeye çalışmaktadır.

KUR’AN İLİMLERİ VE KUR’AN-I KERİM TARİHİ

Kur’an-ı Kerim’in nüzulünden sonra geçen yüzyıl-lar içinde hem İslam dünyasında hem de Hıristiyan dünyada birçok teknik ve akademik çalışmalar yapılmıştır. Kur’an’ın tarihi, aslının muhafazası, tefsir ve meal ilimlerinin uygulanması gibi konu-lar birçok eserin önemli başlıkları olmuştur. Bu çerçevede bu eser hem Kur’an-ı Kerim’in tarihini okuyucuya sunmakta hem de yıllardır yerleşen ve akademik camiada yer bulmuş yanlış tespitleri düzeltmek yolunda önemli bilgileri barındırmak-tadır. Elinizdeki eser Abdurrahman Çetin’in, ilk baskısı 1982 yılında yapılan kitabının gözden ge-çirilmiş ve ilaveler yapılmış halidir.

PEYGABERİMİZİN HAYATI

Meşhur âlim Mevlânâ Şiblî, bir asır evvel İngiliz idaresi altındaki Hindistan’da, modern tarihçilik anlayışı ile geleneksel hadis usûlü yakla-şımlarını kendi manevî derinliği ile birleştirerek Peygamberimizin Haya-tı isimli eserini kaleme aldı… Aslı Urduca olan Peygamberimizin Hayatı pek çok dile tercüme edildi… Yazıldığı dönemden günümüze dünyanın dört bir yanında büyük ilgi gördü, yüz binler tarafından okundu, müza-kere edildi… Uzman bir ekip tarafından yeniden tercümesi yapılan ese-rin önemli bir farkı, sömürgecilik ve oryantalizmin zirvede olduğu bir dönemde, çağımızın İslam ile ilgili sorularının tümünü göğüslemesi ve cevaplarını açık ve şüpheye yer vermeyecek şekilde kaleme alınmış ol-masıdır. Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in (as) ha-yatı, Mevlânâ Şiblî’nin kaleminden farklı bir gözle yeniden okunmayı bekliyor…

Page 95: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

93KİTAP TOHUM

İNSANIN SIRRI

Op. Dr. Kemal Tekden’in, “İnsanın Sırrı” adını taşıyan kitabı Hayat Yayınları’ndan çıktı. Kemal Tekden’in, 20 yıldır bu alanda yaptığı ça-lışma ve verdiği konferanslar sonucu olgunlaşan kitabı insanı bütün yönleriyle ele alırken yazar görüşlerini dinler, felsefî görüşler ve bi-limsel gelişmelerle de destekliyor. Yazarının tıp mensubu olmasına ve bilimsel pek çok çalışma içermesine rağmen kitap akademik bir çalışma iddiası taşımazken insan üzerine bir tartışma başlatıyor ve bu yolda mütevazı bir katkı sunuyor. İnsanın Sırrı adlı kitap bilimsel gerçeklere dayanmakla birlikte dinî verilerle mezcedilmiş bir anla-tım sergiliyor. Ayrıca yazar Dr. Kemal Tekden düşüncelerini, insanlık tecrübesinin ortak değerleri kabul edilen bilge insanlara ait hikmetli sözlerle zenginleştirmiş.

ALLAH’I HATIRLATAN ÖYKÜLER I.

Allah’ı Hatırlatan Öyküler I. Muhammet Ekrem Bezayal’ın piyasaya çıkan ilk eseridir. Daha önce çeşitli gazete ve dergilerde yüzün üstünde yazısı yayınlanmış olan yazar; bu eserinde akıcı, candan ve içten bir dil kullanarak okuyucuya Allah’ı, O’nu sevmeyi ve O’na kul olmayı hatırlatmaya çalışmış-tır. Sahabe, Tabiin ve diğer Müslümanların yaşa-dıklarını kendi yorum ve olay örgüsü ile dile geti-ren yazar onların duyuş ve inanışlarını günümüze taşımayı hedefler. Öykülerinde; sevinç ve hüznün kardeşliğini, inancın mutluluğunu ve sevginin hu-zurunu yaşatan yazar, her yaş seviyesinin anlaya-cağı bir dil kullanarak okuyucusuyla buluşuyor.

SAKLI KİTAP

“Niçin böylesin sen?” “Çünkü insanım...” “Bu direnci nereden alıyorsun?” “İçimdeki saklı kitaptan ve ruhumun gezindiği yerlerden...” Fişler, kayıtlar, tutulmuş notlar, yuvarlak içine alınmış “T” harfiyle damgalanmış, kabarık dosyalara istif edilmiş hayatlar... Oysa hepsinin bir ismi vardı bugüne ka-dar. Hayır, bu odada hiçbirinin ismi yok; hepsi “T”den ibaret... Srry, Shrysf, Mhdvrn, Mcd, Glstn, Dry, Blks... “Kesik Saçlı Kızlar Çetesi”... Ashab-ı Kehf’i bugüne bağlayan bir ipti onların hikâyesi. Bir de Kıtmir’leri vardı. Kıtmir na-sıl sadıksa mağara arkadaşlarına o da öyle sadakatle sakladı hepsinin ismi-ni. Çünkü hayatı sıcak bir mayıs öğleden sonrası okudukları Kehf Suresi’yle değişmişti. Kıtmir’di artık o. Onları bir daha hiç bırakamayacağını ta içinde hissetmişti. Sibel Eraslan, 28 Şubat’la savrulan, yerinden koparılan, sürekli kendilerini izleyen bir gözle, “Tepegöz”le yaşatılan bir neslin romanını yazdı. Onlar direnci, direnişi, masumiyeti, nezaketi, safiyeti taşıyan birer ırmaktı. Çünkü onlar içlerindeki “saklı kitabı” her şeye rağmen koruyanlardı...

KİTAP

Page 96: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

94 TOHUMEYLÜL - EKİM 2012

Page 97: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş

Çizgi Hasan AYCIN

Page 98: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 99: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş
Page 100: TOHUM - onder.org.tr · İÇİNDEKİLER TOHUM 03 KÜL t Ü r sanat / ban U EZ b E r) 88 K itap / 92 Ç i ZG i / 95 Kübranur başaran imam birgivi immanuel Kant 56 Yasin Onat: Habeş