tÜrkİye’de genÇ İŞsİzlİĞİacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/431/728.pdf · Çalışmanın...
TRANSCRIPT
1
T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
ANABİLİM DALI
TÜRKİYE’DE GENÇ İŞSİZLİĞİ VE
YÜKSEK ÖĞRETİM MEZUNU GENÇLERİN ÇALIŞMA YAŞAMINA GEÇİŞTEKİ SORUNLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hande TUFAN DEMİRAY
Ankara - 2003
2
T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
ANABİLİM DALI
TÜRKİYE’DE GENÇ İŞSİZLİĞİ VE
YÜKSEK ÖĞRETİM MEZUNU GENÇLERİN ÇALIŞMA YAŞAMINA GEÇİŞTEKİ SORUNLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hande TUFAN DEMİRAY
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Ahmet MAKAL
3
Ankara - 2003
T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
ANABİLİM DALI
TÜRKİYE’DE GENÇ İŞSİZLİĞİ VE
YÜKSEK ÖĞRETİM MEZUNU GENÇLERİN ÇALIŞMA YAŞAMINA GEÇİŞTEKİ SORUNLARI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Tez Danışmanı:
Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı İmzası Prof. Dr. Ahmet MAKAL ..............................
Doç. Dr. Berrin CEYLAN ATAMAN ..............................
4
Doç. Dr. Kasım KARATAŞ ..............................
Tez Sınavı Tarihi: 08.12.2003
İÇİNDEKİLER
ŞEKİLLER DİZİNİ......................................................................................IV
TABLOLAR DİZİNİ.....................................................................................V
GİRİŞ ........................................................................................................VI
BİRİNCİ BÖLÜM:
ÇALIŞMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ
I.GİRİŞ.........................................................................................................1
II.GENÇLİK................................................................................................. 1
A. BİR KAVRAM VE DÖNEM OLARAK GENÇLİK.............................. 1
B. GENÇLİK DÖNEMİNİN SONLANMASI VE SOSYALLEŞME........ 5
1.Gençlik Döneminin Sonlanması ve Sosyalleşmede Önemli Faktörler....10
a.Aile......................................................................................................... 11
b.Eğitim..................................................................................................... 15
c.Boş Zaman............................................................................................. 17
d.İş............................................................................................................ 18
III.EĞİTİMLİ GENÇLERİN ÇALIŞMA HAYATINA GEÇİŞİ....................... 20
A. ÇALIŞMA, İŞ, VASIFLI İŞGÜCÜ VE İŞSİZLİK.............................. 20
1.Çalışma, İş ve Vasıflı İşgücü................................................................. 20
2.İşsizlik.................................................................................................... 25
5
B. EĞİTİMİN ÖNEMİ.......................................................................... 30
1.Eğitim ve Günümüzde İhtiyaç Duyulan İşgücü...................................... 30
2.Eğitim, Melsek Seçimi ve Mesleki Yönlendirme.................................... .36
3.Yüksek Nitelikli İnsangücü Yetiştirmede Üniversitenin Rolü...................41
C. KONUYA EKONOMİK BAKIŞ........................................................ 50
D. KONUYA DEMOGRAFİK BAKIŞ....................................................63
E. KONUYA SİYASAL BAKIŞ............................................................ 69
F. GENÇ İŞGÜCÜNE KARŞI İŞVERENLERİN TUTUMU.................. 75
G. GENÇLERİN ÇALIŞMAYA KARŞI TUTUM VE DAVRANIŞLARI.. 78
İKİNCİ BÖLÜM:
TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİM
MEZUNU GENÇLERİN ÇALIŞMA YAŞAMINA
GEÇİŞTEKİ SORUNLARINA YÖNELİK BİR ALAN ARAŞTIRMASI
I. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ........................................................ 81
A. ARAŞTIRMANIN AMACI...................................................................... 81
B. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ...................................................................... 81
C. ARAŞTIRMANIN EVRENİ VE ÇALIŞILAN GRUP................................82
D. ARAŞTIRMANIN VARSAYIMLARI....................................................... 88
E. ARAŞTIRMANIN SINIRLILIKLARI........................................................ 88
F. ARAŞTIRMADA KULLANILAN YÖNTEM VE TEKNİKLER................. 89
II. ARAŞTIRMANIN BULGULARI.............................................................. 90
A. GİRİŞ.................................................................................................... 90
6
B. AİLE, SOSYO-EKONOMİK DURUM VE ÇEVRE..................................91
C. GENÇLERİN ÇALIŞMAYA KARŞI TUTUMU İŞ ARAYIŞLARI VE
BEKLENTİLERİ........................................................................................ 97
D. MESLEK SEÇİMİ............................................................................... 105
E. EĞİTİM............................................................................................... 109
F. GENÇ İŞGÜCÜNE KARŞI İŞVERENLERİN TUTUMU...................... 122
G. BOŞ ZAMAN VE İLGİ ALANLARI...................................................... 127
H. BİREY................................................................................................ 133
I. TOPLUM.............................................................................................. 142
İ. DEVLET POLİTİKALARI................................................................... 145
SONUÇ................................................................................................... 148
KAYNAKÇA.............................................................................................152
EK 1.........................................................................................................167
7
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1.
Ferdin sosyalleşme süreci.................................................................. 7
Şekil 2.
Mesleki ve Teknik Eğitimde program geliştirme modeli...................... 35
Şekil 3. 2001 yılında işgücü maliyetinin işçi geliri açısından dağılımı............. 59 Şekil 4. OECD ülkelerinde istihdam vergilerinin yükü (Ücretten alınan vergiler ile işçi ve işveren sosyal güvenlik primleri toplamının işgücü maliyetine oranı,yüzde)2001.............................................................................. 60 Şekil 5. 1995-2000 döneminde birim işgücünün maliyetindeki değişim(%).... 61
8
TABLOLAR DİZİNİ Tablo 1.
Yüksek öğretimin getirileri............................................................... 43
Tablo 2.
Yükseköğretimdeki öğrenci sayıları (milyon)................................ 48
Tablo 3. Yıllar itibariyle çalışan başına ortalama kıdem tazminatı yükü (TL).... 62 Tablo 4:
Okullaşma Oranları............................................................................ 66
Tablo 5.
2003 Mart Ayı Sonu İtibariyle Başvuru, İşe Yerleştirme ve
İşsizlerin Yaş Gruplarına Göre Dağılımları......................................... 83
Tablo 6.
Yükseköğretim kurumlarından 2000-2001 eğitim-öğretim yılında
mezun olan öğrencilerin sayıları...................................................... 84
Tablo 7.
Örgün öğretim lisans programına kayıtlı öğrenci sayısının
yıllara göre değişimi........................................................................... 85
Tablo 8.
Öğretim Alanlarına Göre Lisans Düzeyindeki Öğrenci Sayıları.......... 86
Tablo 9.
Lisans düzeyindeki örgün öğretim programlarında öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısının alanlara göre dağılımı.................. 87
Tablo 10.
ÖSYM’ye başvuran öğrenci sayılarının yıllara göre dağılımı ve
toplam yerleştirilenlerin başvuranlara oranının yıllara göre değişimi. 114
Tablo 11.
9
Yüksek lisans programlarına kayıtlı olanların yıllara göre değişimi..121
GİRİŞ Gençlik, hayatın hiçbir dönemine
benzememektedir. Hiç kimseyi atlamadan her ömre uğramakta, ama hızlıca da ömürleri terk edip
gitmektedir. Çocuklar büyüyememekten endişe etmekte, gençler hep genç kalacaklarını
düşünmektedirler. Yetişkinler ise, çoktan unutmuşlardır gençliklerini. Hep olgun, yaşama hep hâkimdirler. Oysa gençlik, insanın içindeyken değeri
bilinmemekte, kaybedilince de bir daha sahip olunamamaktadır. Gençlik, bu kadar hızlı yaşamımıza
girip ayrılırken, acaba bizde neler bırakmaktadır? Gençlik olgusu birçok araştırmaya konu olmuş, her yönüyle
çözümlenmeye çalışılmıştır. Gençlikle ilgili birçok yorum yapılmış,
nihayetinde “15 ile 24 yaş arasındaki zaman dilimidir” şeklinde kesin ve net
bir yargıyla tanımlanmıştır. Oysa, bu döneme sadece biyolojik bir aşama
olarak bakılmamalı, ekonomik, sosyal, kültürel ve daha birçok açıdan önemi
kavranmalıdır. Dönemi temsil eden “gençler” ise toplumda hep ayrı bir grubu
oluşturmuş ve genelde yetişkinlerle kıyaslanarak olumsuz özellikleriyle
anılmışlardır. Dolayısıyla gencin kendisi bile bu konumda yer almaktan
hoşnutsuz olabilmekte, yetişkinliğe özenebilmektedir. Yetişkinlerin
dünyasında yer almak ise bazı rollerin kazanılmasıyla mümkündür. İşte bu
durumda, en önemli koşullardan biri bireyin çalışma yaşamına girebilmesidir.
Birey, çalışarak kendi ekonomik bağımsızlığını kazanmakta, kendi ayakları
üzerinde durabilmektedir. Hayatı anlamlı kılan değerler arasında çalışma çok
10
önemli bir yere sahiptir ve çalışma isteğinde olup da çalışamama kuşkusuz
üzücü etkiler yaratmaktadır.
Günümüzün teknolojik ve küreselleşen dünyasında işgücü olarak
değerlendirildiğinde, gencin yerinin çok daha önemli olduğu fark
edilmektedir. Gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerde ekonomik
koşullar hızlı değişimlere uğramakta, bu yeni koşullara cevap verebilecek,
eğitim düzeyi yüksek ve vasıflı işgücüne talep artmaktadır. Bu doğrultuda
çalışma yaşamında yer alabilmek için gençlerin kendilerini geliştirdikleri,
özellikle yüksek öğretime daha fazla ağırlık verdikleri ve mesleki
yeterliliklerini mümkün olduğunca artırma eğiliminde oldukları
gözlenmektedir. Ancak sağlanan bu gelişmelere rağmen, iş bulmak onlar için
bir dar boğaz haline gelmekte ve bu dar boğazdan geçememenin verdiği
olumsuz yansımalar artmaktadır.
Gençlerin çalışma yaşamına geçişte yaşadığı güçlükler birçok sebebe
dayandırılabilir. Bu bağlamda özellikle alınan eğitimin faydası sorgulanmalı,
sonra da sorun ekonomik, demografik ve siyasal etkiler bakımından ele
alınmalıdır. Bunlara ek olarak genç işgücünün çalışmaya karşı, işverenlerin
de genç işgücüne karşı tutum ve davranışları değerlendirilmelidir.
Çalışmamızın amacı, özellikle çalışma yaşamına geçişte sorunlar
yaşayan gençleri, onların bakış açılarıyla değerlendirebilmektir. Elbette, bu
değerlendirmenin bize ne fayda sağlayacağı önemlidir. Belirtmek gerekir ki,
gençlik aslında hiçbirimizden fazla uzak değildir. Öncesinde veya sonrasında,
mutlaka bir şekilde gençler içinde yer alınmış, sorunları paylaşılmıştır. Aynı
toplumda yaşayıp herhangi bir paylaşımın olmaması gerçekçi
11
gözükmemektedir. Genç kuşak, toplum içinde değişimlere en hızlı maruz
kalan kesim olarak bilinmektedir. Özellikle “işsizlik” gibi hızla büyüyen bir
sorun şüphesiz toplum içinde öncelikle gençleri etkilemektedir. Burada amaç,
gençlerin toplumdan farklı bir grup olarak görülmemesini, işsiz kalan
gençlerin kendi hallerine bırakılmalarının önlenmesini sağlamak olacaktır. Bu
amaç doğrultusunda da yapılması gereken, mevcut sorunlara çözüm
arayışına girmeden önce, sorunların temeline inmek ve sebeplerini ortaya
koymaktır.
Yaşamın en değişken ve tutarsız dönemi olan gençlikte, karşılaşılan
sorunlara direnç, diğer yaş dönemlerinden daha az olabilmektedir.
Dolayısıyla hem bireysel, hem ekonomik, hem de toplumsal anlamda büyük
zararlarla karşı karşıya gelinebilmekte ve bu zararlar sadece işsiz gençleri
değil, tüm toplumu ilgilendirmektedir.
Çalışmamız kapsamında, birinci bölümde öncelikle gençlik farklı
açılardan tanımlanmış, eğitimli gençlerin çalışma yaşamına geçişinde
yaşadıkları güçlükler ve bu güçlüklerde etkili olan faktörler tek tek ele
alınmıştır. Eğitimin, özellikle de yüksek öğretimin hızla artan öneminden
bahsedilmiştir. İkinci bölümde ise mevcut sınırlılıklar çerçevesinde gençlerle
yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilerek, kendi konumlarıyla ilgili yorumları
alınmış, çalışmaya bire bir katılımları sağlanmıştır. Yine bu doğrultuda
gençlerle ilgili olarak ulaşılabilen mevcut birçok çalışma taranmış, bu
çalışmaların genellenen sonuçlarıyla araştırmamıza katılan gençlerin
görüşleri bir araya getirilerek bulgular elde edilmiştir.
12
Sonuçta, değinilen tüm bu hususlarla ilgili olarak çalışmamızın temel
amacı: Yüksek eğitim düzeyindeki gençlerin iş bulamamasıyla ilgili sorunun
çözümlenebilmesi için, öncelikle sebeplerine açıklık kazandırmaktır.
13
BİRİNCİ BÖLÜM: ÇALIŞMANIN KURAMSAL
ÇERÇEVESİ
I. GİRİŞ
Çalışmanın kuramsal çerçevesi içinde, öncelikle
gençlik bir kavram ve dönem olarak ele alınmıştır. Bu
dönemin sonlanmasında önemi olan faktörlerden
kısaca bahsedilmiş, bu faktörlerden özellikle işin
önemi ortaya çıkarılmıştır. Daha sonra çalışmanın
kapsamını oluşturan eğitimli gençlerin çalışma
hayatına geçişi konusunda genel bilgiler toplanmış,
eğitimin giderek artan önemi vurgulanmıştır. Bununla
birlikte eğitim düzeyinin yükselmesine rağmen
gençlerin bu geçişte sorunlar yaşaması ve işsizlik
gibi bir problemle yüz yüze gelmesi üzerinde
durulmuştur. Konu, daha önce yapılmış
çalışmalardaki ekonomik, demografik ve siyasal bakış
açılarıyla irdelenmiş, işverenlerin genç işgücüne
karşı, gençlerin de çalışmaya karşı tutumları
14
konusunda literatür taraması yapılarak genel bilgi
birikimi sağlanmıştır.
II. GENÇLİK
A. BİR KAVRAM VE DÖNEM OLARAK GENÇLİK
Gençlik konusunda çok farklı tanımlar yapılmakla
birlikte, evrensel bir tanımın varlığından söz
edilememektedir.1 Bu tanımlarda en çok başvurulan
ölçüt biyolojik özellikler ve yaş olmaktadır.
Gençlik, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “genç olma durumu, ihtiyarlık
karşıtı, insan hayatının ergenlikle orta yaş arasındaki dönemi” olarak
tanımlanmıştır.2 Başka bir tanımda gençlik; bebeklik, çocukluk, olgunluk
arasında kalan kategorinin adıdır. Genç, çocuk değildir, ama henüz olgun,
yetişkin de değildir.3
Köknel’e göre genç “Belirli ve sınırlı bir yaş dilimi içinde duygu,
düşünce, davranış ve tutum olarak gelişme çabası harcayan kişidir.”4 Milli
Eğitim Bakanlığı gençliği “12-24 yaş arasında kalan grup” olarak
1 DPT, 1983, s.11
2 Türk Dil Kurumu, 1988, s.537-538
3 Çelebi, 1985, s.103
4 Köknel, 2001, s.17-19
15
tanımlamıştır.5 OECD’nin gençlik tanımında da 15-24 yaş dilimi kabul
edilmektedir. UNESCO’nun önerdiği, tüm dünya ülkelerine genellenebilecek
tanımlardan birinde de, gençlik 15-24 yaş arası olarak görülmektedir.6 Bu yaş
sınırları, toplumların yapısına, coğrafik koşullara göre farklılaşmakla birlikte,
dönemin başını ve sonunu net olarak sınırlandırabilmiştir.
Sosyolojide, topluluklar teorik olarak bu şekilde yaş gruplarına
bölünmekte ve araştırmalarda yaş kategorileri kullanılmaktadır. 16 yaş altı,
16-24 yaş, 24-35 yaş, 35-45 yaş gibi... Bunun nedeni, değişik yaş gruplarının
farklı davranış sergileyeceklerine olan inanıştır. Ancak, 35 yaşındakilerin 25
yaşındakilerden veya 36 yaşındakilerden farklı davrandıklarını ispatlamak
güçtür. Yaş farkları önemlidir, ama bu kadar kesin ayrımlar yaratması
mümkün müdür? Gençler, çocukluk ile yetişkinlik arası yaştaki kişilerdir.
Ancak hangi yaşta çocukluk bitmekte ve genç olunmaktadır veya hangi yaşta
yetişkin olunmaktadır? 15 yaşındaki birçok kişi çocuk gibi, 18 yaşındaki
birçok kişi de yetişkin gibi davranabilmektedir. Örneğin, evlenmiştir ve çocuk
sahibidir.7 Micheal de Saint Pierre’ye göre “gençlik bir yaş değil, haldir”.8 Yani
gençlik, sadece biyolojik yaşla değil, bu yaşın etkisi olan sosyal konumla da
5 Yazıcı, 2001, s.6
6 DPT, 1983., s.12
7 Frith, 1984, s.1-2
8 DPT, 1983, s.12
16
ilgilidir. Çünkü, özünde biyolojik olan bu kavram, insan söz konusu olduğunda
toplumsal bir hâl almaktadır.9
Gençlik çağı bir süreç olarak ele alınırsa, görülen değişimler şu şekilde
tanımlanabilir; “Gençlik çağının başlangıcında hızlanan bedensel değişme
sonraları yavaşlamakta ve durmaktadır. Bunu ruhsal ve toplumsal gelişme
takip etmektedir.”10 Dolayısıyla, gençlik döneminin başlangıç evresini
belirlemede yaş ve biyolojik özelliklerin öncelikli etkenler olduğu
söylenebilir; ancak dönemin sonunu belirlemede evlilik, çocuk sahibi olma,
iş, kariyer, ev sahipliği gibi yetişkin rollerinin alındığı çok daha farklı
etkenler rol oynayabilmektedir.
Ergenlik belirtilerinin ortaya çıktığı 12-15 yaşlar, olumsuz davranışların
yoğun olduğu dönemdir. 15-17 yaş aralığında güvensizlik ve çekingenlik
hakimdir. 17 yaş sonrasında ise kendine güven ve gösteriş ağır
basmaktadır.11 Zihin yaşı ise ortalama 14 yaşa kadar sabit kalmakta, 18 yaşa
kadar da egzersizlerle olgunlaşmaktadır. Kanunun, reşit olma yaşını 18
olarak saptaması da buna bağlıdır. Felsefi kavramlarla ilgilenmeye başlama
ise 25 yaşına doğru tamamen gelişmiş olmaktadır.12
9 Gökçe, Birsen; Orta Öğretim Gençliğinin Beklenti ve Sorunları, MEB Yayınları, İstanbul,
1984, s. 4’den aktaran Bayhan, 1997, s.203
10 Çakmaklı, Kemal; Aileler İçin Sosyal Hizmet, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu
Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1983, s. 164’den aktaran Yazıcı, 2001, s.7
11 Yörükoğlu, 1980, s.279
12 Çakmaklı, Kemal; Aileler İçin Sosyal Hizmet, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu
Yayınları, Ankara, 1983, s. 164’den aktaran Yazıcı, 2001, s.7
17
Gençlik psikolojisi konusunda ilk çalışma 1904’te G. Stanley Hall
tarafından yapılmıştır. Hall, Adolescence adlı kitabında, gençliğin bir yeniden
doğuş dönemi olduğundan bahsetmektedir. İnsanoğlu önceleri biyolojik
ihtiyaçlarını ve yaşamlarını sürdürmeye yönelik içgüdüleriyle yaşarken;
uygarlaşmış ve başkalarını düşünme, adalet, sosyal refah gibi idealleri,
içgüdülerinin önüne geçirmeye başlamıştır. İşte gençlik, insanlığın uygarlığa
ilk geçişte yaşadığı sıkıntıların her bir birey için tekrar yaşanmasıdır. Anna
Freud13 gençlik dönemini benzer biçimde “fırtına ve stres” olarak
tanımlamıştır. Bu dönem aynı zamanda bir çelişkiler dönemidir. Gençler bir
yandan kendilerini çok kolay feda edebilmekte, bir yandan da kendilerini
kainatın merkezi gibi görmektedirler. Hem kendilerini toplumun içinde görmek
istemekte, hem de yalnızlığa özlem duymaktadırlar. Bazen yorulmak
bilmeden çalışmakta, bazen de kaygısız olabilmektedirler.14
Aristo, 2300 yıl önce gençlerden şu şekilde bahsetmektedir:
“Gençlerin istekleri pek çoktur ve bunları hemen eyleme dönüştürmek
isterler. Tutkulu, huysuz ve öfkelidirler. Onura ve başarıya paradan çok değer
verirler. Çünkü paraya gereksinimleri olmamıştır. Eli açık ve iyilikseverdirler.
Çünkü kötülükleri tanımamışlardır. Çabuk güvenir ve çabuk bağlanırlar.
Çünkü aldatılmamışlardır. Yüksek amaçları ve idealleri vardır. Çünkü daha
yaşamın sillesini yememişler, koşulların sınırlayıcı etkisini öğrenmemişlerdir.
13 Sigmund Freud’un psikanalist kızı
14 Özbay; Öztürk, s.14-15
18
Yanılınca çok yanılırlar. Herşeyi bildiklerini sanır, onun için yanlışlarında
sonuna kadar direnirler. “15
Gençlik için yapılan yorumlar göstermektedir ki, dönem, birey için
hayatın en zorlu ve değişken dönemidir. Dönemin sonlarına yaklaştıkça
sosyal öğelerin etkisi artmakta ve bu öğelerin bireyin bilinçaltında yerleşmesi
ve kabullenilmesi bireyde sıkıntılara ve çelişkilere neden olmaktadır. Bireyin
bu bunalımı kendine ve topluma yansımakta ve bu dönemin değişkenlerini
ayrı bir sosyolojik sorun haline getirmektedir.
B. GENÇLİK DÖNEMİNİN SONLANMASI VE SOSYALLEŞME
Gençlerin bir tarafında bağımsızlıklarını kazanmış yetişkinler, diğer
tarafında ise bağımlı çocuklar vardır. İşte gençler, bağımlılık ile bağımsızlık
arasındaki bir hareketi tanımlamaktadır. Gençler çocuklardan çok daha
bağımsızdır, ama geçim, bilgi, güvenlik ve sevgi gibi boyutlarda yetişkinlere
bağımlıdır. 16
Dönemin sonlanmasındaki ve bağımsızlığa geçişteki öneminden
dolayı “sosyalleşme” kavramını ele alma gereği doğmaktadır.
Sosyalleşme, insan yavrusunun toplumun bir
üyesi haline gelmesidir. Yani ailesinin, akraba ve
komşuluk düzeyinin, şehir ve köyünün ve nihayet
15 Yörükoğlu, 1989, s.19-20
16 Frith, 1984, s.2
19
ulusunun bir parçası olduğunu öğrenmesidir.17 Daha
genel bir tanımla, bireyin içinde bulunacağı grup veya
toplumun değer ve normlarını öğrenerek, o grupta
veya toplumda kendisine düşen sosyal rolleri
yeterince yerine getirmesini sağlayacak bilgi, görgü,
beceri ve alışkanlıklara sahip olması, dolayısıyla ait
olduğu toplumun veya grubun bir üyesi haline
gelmesidir. Yani insanın topluma uyum sürecidir.18
Sosyalleşme çok karmaşık bir süreçtir. Çünkü
insan, sayılamayacak kadar çok faktörün etkisindedir
ve bu karmaşık etkileniş sonucunda “bir birey”
olarak belirmektedir. Bu karmaşık bütün hiçbir zaman
iki ayrı insanı tıpatıp aynı kılmayacaktır.19 Bununla
birlikte, bireylerin sosyalleşme süreci için ortak bazı
değerler söz konusu olabilmektedir. Şekil 1’de bu
değerler, birbirleriyle bağlantılı olarak görülmektedir.
17 Kağıtçıbaşı, 1989, s.245
18 Bayhan, 1997, s.203
19 Kağıtçıbaşı, 1989, s.246
20
Şekil 1: Ferdin sosyalleşme süreci
21
Sosyal Kurumlar
Kitle İletişim Araçları
TOPLUM
İş ve Çalışma Yaşamı
FERT
Aile Akran ve Arkadaş Çevresi
Okul Çevresi
Kaynak: Bayhan, 1997, s.205
Çocuk, önce ilk sosyalleşme kurumu olan aile
içinde yer alır, toplumun dilini öğrenerek iletişime ve
etkileşime girer, öğrenmeye başlar. Aileden toplumun
sosyal ve kültürel mirasını devralır. Daha sonra akran
ve arkadaş çevresinde farklı bir kültür daha kazanır,
aynı zamanda eğitim kurumlarından eğitim alır. Okul
çevresinden sonra, çalışma hayatı bireyin
sosyalleşmesi ve olgunlaşması için önemli bir
22
vasıtadır. Kitle iletişim araçlarının da bu dönemde
önemi olacaktır. Sosyal kurumlar ise bütün süreçleri
kuşatacak ve kapsayacaktır.20
Aslında her birey yeganedir, kendine özgü bir
kişilik gelişimine ve ayırt edici deneyimlere sahiptir,
ancak sosyalleşme bunlarla ilgilenmez. Bireyi,
çevresindekileri öğrenme yeteneği yönünden ele alır.
Beklentilerin zihne yerleşmesine yardımcı olur.
Toplumsal rolleri ve onları destekleyen tutumları
öğreterek, bireye temel bir hazırlanma sağlar.21
Bireyler yaşamları boyunca yeni roller
edindiklerinden, sosyalleşmenin tamamlandığı belli
bir yaş sınırını düşünmek mümkün olmayacaktır. Yani
sosyalleşme tüm yaşam boyunca sürebilecektir.22
Bununla birlikte gençlik döneminin, bireylerde
yarattığı daha önce değinilen köklü değişimler
20 Bayhan, 1997, s.204
21 Tezcan, 1995, s.39-40
22 Tezcan, 1995, s.48
23
sebebiyle sosyalleşmenin büyük bir bölümünü
kapsadığı söylenebilir. Ayrıca yapılan araştırmaların
sosyalleşme olgusunu ele alma yönlerinden birinin
bağımlılık olması,23 “bağımlılık ile bağımsızlık
arasında bir hareket olarak” tanımlanan gençlik ile
yakından ilişkisini ortaya koymaktadır.
Esasen kişiye toplumsallığı veren, onun oynadığı
rollerdir. Yani bireyden beklenen davranışların
bütünüdür. Örneğin bir aile üyesinden bazı tutum,
davranış, görev ve ayrıcalıklar beklenir. O üye,
beklenen kalıplara uyduğu ve davranışları
gerçekleştirdiği taktirde rolünü yerine getirmiş sayılır.
Toplumsal rol sınıflandırmaları içinde “tayin edilmiş
roller ve kabul edilmiş roller” vardır. Tayin edilmiş
roller, kişiye kendisinin dışında verilmiş toplumsal
rollerdir. Kız, oğul, amca, büyükbaba olmak gibi.
Kabul edilmiş roller ise bireyin kendi isteği ile
23 Kağıtçıbaşı, 1988, s.246
24
edindiği rollerdir. Bir işte çalışmaya karar vermek,
evlenmeye karar vermek gibi.24 Bazen de birey, rolden
role zorunlu bir değişim gerçekleştirir. Bu değişimin
(rol hareketliliğinin) bir çeşidi, sürecin sosyalleşme
içinde derece derece yaşanmasıdır. Çocuklukta
ailesel ve oyunsal roller öğrenilir. Sonra eğitimsel,
dinsel, ekonomik ve siyasal roller oynanır. Evlenince
de yeni roller edinilir.25
Gençlik dönemi içindeki bir birey, öncelikle
iradesinin dışında kazanılan tayin edilmiş rollerle
donatılmıştır; ancak yetişkinlerin bağımsızlığını
kazanmak istemesi, onda benliğini ortaya
koyabileceği kabul edilmiş rolleri daha cazip
kılabilecektir. Buna benzer biçimde,
toplumsallaşmanın gereği olan zorunlu rol hareketleri
de onu mutlu edecek, üstleneceği yeni roller gençlik
24 Tezcan, 1995, s.69-70
25 Tezcan, 1995, s.73-74
25
evresinin bitişi ve yetişkinliğin göstergesi
sayılabilecektir.
Sosyalleşmeyle ilgili bir başka nokta ise
toplumların yapısıdır. Sosyalleşme süreci her topluma
göre farklılaşabilmektedir. Geleneksel toplumlarda
kişiden beklenen roller, biyolojik dönemlere bağlı
olarak belirlenmektedir. Bu tür toplumlarda özellikle
ömür süresinin kısalığı da etkili olmakta, sosyal
ortamlarda süre erken tamamlanmaktadır ve o
toplumun kültürüne uygun bir olgunluk dönemi
başlamaktadır. Sanayileşmiş, modernleşme yolunda
olan toplumlarda ise bireyin beklenen rollere ve
statülere ulaşması daha ileri yıllara itilmiş olup, bu
dönem “uzatılmış gençlik” olarak tanımlanmaktadır.26
Sanayileşmiş toplumlardaki modern gençlik artık
sadece hayat süreci içinde kendi ağırlığı olmayan bir
geçiş dönemi değildir. Aksine tüm hayat süreci için 26 Berkay, Fügen; “Gençlik Sosyolojisi Konferansı”, İnönü Üniversitesi, Malatya, 18 Kasım
1985, s.3’den aktaran Bayhan, 1997, s.213
26
büyük önemi olan kalifikasyon kazanma, yönelme ve
karar verme dönemidir. İlerisi için en önemli karar ve
tedbirler bu dönemde alınmaktadır.27
Gerek azgelişmiş toplumlarda, gerekse
sanayileşmiş toplumlarda başarılı bir sosyalleşme
sağlamak, dönemin nasıl geçtiğiyle yakından ilgilidir.
Bayhan, konuyla ilgili şu yorumu getirmektedir;
”Bütün sınırlandırılmışlıklar, normlar ve kültürel
kodları seçerek alabilen ve kendi benliğinde
özümseyerek senteze ulaştıran genç birey, kişiliğini
kazanarak toplumun bir üyesi olmaktadır. Aksi
taktirde genç ya pasif bir birey, taklitin takliti olarak
hayatını sürdürür ya da topluma yabancılaşır ve
bunalımlı olarak toplumun kenarında hayatını
sürdürür” 28
27 Münchmeier, 2000, s.33
28 Bayhan, 1997, s.204
27
1. Gençlik Döneminin Sonlanması ve Sosyalleşmede
Önemli Faktörler
Gençler için başından beri değinilen
bağımlılıktan bağımsızlığa geçiş ve buna bağlı olarak
sosyalleşmede dört öğe önem taşımaktadır:29 Aile,
eğitim, boş zaman, ve iş.
Bundan sonraki bölümde, özellikle iş kavramı
üzerinde durulacaktır. Ancak tüm öğelerin bireyin
yaşamında çakışacağı, dolayısıyla diğer öğeleri de
konunun dışında tutmanın mümkün olmayacağı
düşüncesiyle; öncelik kısaca aile, eğitim ve boş
zamana verilecektir.
a. Aile
Toplumun en küçük birimi olan aile, bireyin
içinde yer aldığı ilk toplumsal kurumdur. Bu nedenle,
bireyin sosyalleşme süreci bütünüyle olmasa da
29 Frith, 1984, s.2
28
büyük oranda ailesine bağlı olarak yönlenecektir.
Çocuğun kişilik gelişimi ailede başlamakta, toplumsal
normlar orada öğrenilmektedir. Zaten aileden
beklenen en önemli işlevlerden biri, çocukların
büyütülmesi ve topluma kazandırılmasıdır. İlk
ödüllendirme ve cezalandırma, kendisi hakkında ilk
araştırma deneyimleri ailede yaşanmakta ve temel
kişiliğin gelişimine yardım etmektedir.30
Çocukların yaşlarının artması, aile içi rolleri
değişikliğe uğratmaktadır. Çocuklar ergenlik yaşına
geldiğinde ihtiyaç duydukları özerkliğin onlara
sağlanması, üstlerindeki kontrolün azaltılması
gerekmektedir.31 Ancak her ailenin çocuklarına olan
tutumu aynı değildir. Çocuk yetiştirme biçimiyle ilgili
dört ebeveyn türü tanımlanmıştır:32
30 Tezcan, 1994, s.147
31 Özbay; Öztürk, s.75-77
32 Özbay; Öztürk, s.78-81
29
Baskıcı Ebeveynler: Katı standartları vardır.
Kısıtlayıcı ve reddedicidirler. Koydukları kuralların
kayıtsız kabul edilmesini beklerler. Bu tür ailelerde
yetişen çocuklar ailelerince bağımsız bir birey olarak
görülmezler. Birey yetişkin olduğunda gelenekçi, katı
ve tutucu olur.
Aşırı İzin Verici Ebeveynler: Çocuğun istekleri
herşeyden üstün tutulur. Çünkü sadece onun mutlu
olması ve kendilerini sevmesi beklenmektedir.
Dolayısıyla disiplin gerektiği gibi uygulanmaz. Çocuk
benmerkezcidir, dikkat çekmeye çalışmaktadır.
Yetişkin olduğunda kendine güvensiz ve nerede
duracağını bilemeyen bir kişilik sergiler.
İhmalci, Tutarsız Ebeveynler: Kuralları yoktur,
olsa bile belirgin değildir. Çocuk bazen sevilir, bazen
aşağılanır, reddedilir. Sonuçta toplumu suçlayan,
antisosyal davranışlarla öfkesini dışa vuran bireyler
oluşur.
30
Yönlendirici Ebeveynler: Değişmeyen bir şefkat,
esnek ama mantıklı uygulanan bir disiplin vardır.
Sınırları belirlenmek koşuluyla çocuğa özgürlükler
tanınır. Böylece çocukta kendini kontrol gelişecektir.
Bu tarzda yetiştirilen bireyler kendilerine güvenirler.
Aktif, başarılı ve sorumluluk sahibi olurlar.
Ekşi, gencin kendini bulabilmesi için, özellikle
17-21 yaş arasının öneminden bahsetmektedir.
Bireyin önceki yıllarda temel güven duygusu sağlıklı
geliştiyse bağımsız kararlar verebilecektir.
Gelişmediyse, bu dönemde güven duyabileceği
insanlar, sığınabileceği bir din, ideoloji veya bir
felsefe arayacaktır.33
Bireyler hayata ebeveynlerinin bulunduğu sosyo-
ekonomik statü ile başlarlar.34 Ailenin ne tür bir
yaşam biçimi varsa çocuk da durumdan derin bir
33 Ekşi, 1982, s.40
34 Yazıcı, 2001, s.15
31
şekilde etkilenecektir.35 Shell Gençlik Araştırması’na36
göre aile, gençlerin % 81,8’i için genci koruyan ve ona
kucak açan bir kurum olarak görülmektedir ve bu
görüşler yaşa veya cinsiyete göre değişmemektedir.
Buna ek olarak, daha düşük sosyo-ekonomik statülü
toplum diliminde ailenin koruyucu bir kurum
olduğuna daha fazla inanılmaktadır. 37
Ailenin büyüklüğü de çocuğun gelişiminde etkili
olabilmektedir. Geniş bir ailede çocuk sayısının fazla
oluşu, çocukların yeterli derecede eğitimine engel
olmaktadır. Sanayileşme süreci içinde aile daralmış
ve bir kısım görevlerini başka kurumlara devretmiştir.
Ancak yine de çocuğun toplumsallaştırılması
35 Tezcan, 1995, s.15
36 Alman Shell Gençlik Araştırması 12-14 yaşları arasındaki 2102 kişiyle, 60 röportaj, 19
biyografik portre ve temsil edici bir anket araştırması şeklinde yapılmıştır. Araştırma
sonuçları Mayıs 1997 ‘de yayımlanmıştır.
37 Münchmeier, 2000, s.53
32
değişmeyen ve önemini yitirmeyen bir işlev olarak
ailenindir.38
Bir başka konu, ebeveyn evliliğinin gencin
kişiliğiyle doğrudan ilişkisidir. Evlilik dengeli ve
başarılı ise gençler doğal olarak bundan olumlu
etkileneceklerdir. Aksine ebeveynin boşanması
gencin sorunlarını arttıracaktır. Yapılan araştırmalara
göre, boşanmış aile çocuklarında ruhsal uyumsuzluk
oranı daha fazladır. Bu uyumsuzluklar ruhsal
çöküntü, okul başarısızlığı ve çeşitli davranış
bozuklukları şeklinde olabilmektedir. 39
Yine bazı durumlarda annenin çalışması da,
çocuğun gelişiminde aksaklıklar yaratabilmekte,
çocukta uyum ve davranış bozukluklarına yol
açabilmektedir. Çocuğun ruhsal gelişimi
aksayabilmektedir. Sonuçta kırgınlık, güvensizlik,
38 Tezcan, 1994, s.148,153
39 Tezcan, 1994, s.149
33
kaygı ve karamsarlık baş gösterebileceği gibi,
saldırganlık ve suçluluk duyguları oluşabilmektedir.40
Aile, doğası gereği tutucu bir kurumdur. Çünkü,
ana babalar çocuklarına kendi anne babalarından
aldıkları kültürü iletme eğilimindedirler.41 Gençlerin
sosyal ilişkilerini büyük oranda etkileyip, ilerideki
cinsiyet rollerini de hazırlarlar. Kızlarına ve oğullarına
verdikleri değerler farklı olabilmektedir. Aileleri
tarafından daha çok ev içi bir hayat için hazırlanan
kızlar, gelenek ve göreneğe saygıyı, klasik anne ve
kadın rolünü öğrenmektedirler. Bu bireylerin
toplumsal hareket alanları dar olmaktadır. Erkekler ise
daha çok hayat içindeki önderlik için
yetiştirilmektedirler ve daha fazla toplumsal hayata
yönlenip, daha fazla özgürlüğe sahip olmaktadırlar.42
Yetişkin erkek ve kadınlar iş fırsatı, ücret gibi
40 Tezcan, 1994, s.149-150
41 Tezcan, 1995, s.44
42 Münchmeier, 2000, s.53-54
34
konularda eşit olmadıkça; kadınlar genelde erkeklere
göre daha bağımlı olacaklardır ve kızların
bağımsızlığa geçiş süreci bundan olumsuz
etkilenecektir.43
Ebeveynler, çocuklarının kendileri gibi
yetişmesini, kendi tutum ve davranışlarını
benimsemesini ve kendi amaçlarını
gerçekleştirmesini arzularlar. Oysa gençler için kendi
tutum ve davranışlarının, kendi amaçlarının varlığı
önem taşımaktadır. Çünkü, bu yetişkinliğe geçiş için
büyük bir adım olacaktır. Bu durum, kuşaklar arası
anlaşmazlıklar yaratmakta ve her kuşak kendinden
önceki kuşağı kınamakta ve yargılamaktadır. Duruma
bakış açısı iki taraf için de faklı olacaktır; Ebeveynler
için çocukları asi, söz dinlemez ve dejenere olmuş
durumdadır. Gençler için ise ana babalar tutucudur.44
43 Frith, 1984, s.5
44 Gökçe, Birsen; Orta Öğretim Gençliğinin Beklenti ve Sorunları, MEB Yayınları, İstanbul,
1984, s.6’den aktaran Bayhan, 1997, s.221
35
Eğer genç, yetişkinlerden oluşan bu toplumla
uyuşamıyorsa, sebebi; aralarındaki zevklerin,
tarzların, değerlerin ve normların çatışmasına
bağlanabilmektedir.45
b. Eğitim
Aileden bağımsızlığa ilk açık hareket, çocuklar
okula başladıklarında söz konusu olmaktadır. Çünkü
bireylere ilk benzer deneyimi kazandıran ve biyolojik
yaşa göre hareket eden tek kurum okullardır.46 Yani
okullar aileden sonra kültürü aktaran temel
araçlardan ikincisidir. Okulun kurallarına göre
toplumsallaşan genç, toplum kurallarına da uyum
göstermektedir. Ayrıca eklemek gerekir ki, okullar
aileye göre daha yenilikçidir ve gelişime açıktır.
Gençleri hayata hazırlamakta eğitim-öğretim odak teşkil etmektedir.
Bununla birlikte, günümüzün koşulları eski eğitim seviyelerini yeterli
45 Yazıcı, 2001, s.14
46 Frith, 1984, s.3
36
kılmamakta, gençlerin kendilerini daha fazla geliştirmeleri için onları
zorlamaktadır. Münchmeier, yetişkinliğe geçiş ile eğitim arasında şu şekilde
bir bağ kurmaktadır: “Gençlik döneminin tamamlanması zorlaştıkça ve
yetişkinliğe geçişe karşı tedirginlik arttıkça, bu iğne deliğine o oranda daha
geç varılması istenmektedir.” Sona daha iyi hazırlanabilmek, eğitim ve
kalifikasyon almak için daha fazla zaman ayırmak gerekmektedir. Bir yandan
yetişkin olmak istemek, bir yandan da geçişteki zorluklar nedeniyle, genç
kalmak zorunda olmak günümüz gençliği için aşılması gereken bir
paradokstur.47 Öğrenim süresi arttıkça toplumsallaşma gecikecek ve aileye
bağlılık çocukluk dönemindekinden farklı olmayacaktır.
Günümüzün modern gençliği, sadece eğitim açısından ele
alınmamalıdır. Çünkü, gençler artık kendi yaşam şekli yönünde belli bir
bağımsızlık kazanmıştır. Bu durum, gençliği tekdüze bir hale getirmemiş, tek
tip bir kalıba yerleştirmemiştir. Günümüzde eğitim fırsatları geçmişe göre
daha fazladır ve geçmişten bu yana eğitime uzak kalmış kızlar, kırsal kesim
gençliği gibi gruplar da gençlik tanımlamalarına dahil olabilmişlerdir. Ancak
belirtmek gerekir ki, gençlik dönemini tamamlamak, kızlar için erkeklerden
yine de daha zordur.48
Gençlik evresini hızlı şekilde tamamlamak
isteyenler, daha çok mesleki eğitim görenler
47 Münchmeier, 2000, s.41
48 Münchmeier, 2000, s.34, 43
37
olmaktadır.49 Denilebilir ki bu yönüyle eğitim, temel
olarak kişileri ilerideki mesleklerine hazırlamaya
yönelik bir araçtır. Özellikle de üniversitenin rolü
tartışılmaz olmaktadır. Çalışmamızın ilerideki
bölümlerinde üniversite eğitimi daha ayrıntılı olarak
ele alınacaktır.
c. Boş zaman
Yaşamda sarf edilen zaman dilimleri üç grupta
ele alınabilmektedir. Birincisi biyolojik olarak var
olmayı, canlı kalmayı gerektiren, yemek yemek,
uyumak gibi fiillerle geçirilen zamandır. İkincisi,
geçinmek ve yaşamak için çalışılarak geçirilen
zamandır. Üçüncüsü ise bunlardan arta kalan boş
zamandır.50
49 Münchmeier, 2000, s.41
50 Tezcan, 1993, s.7
38
Gençler, boş zaman etkinliklerine özellikle daha
fazla katılmaktadırlar. Çünkü ikinci zaman dilimi
henüz çoğu için mevcut değildir. Gençler bu
dönemde ailenin, okulun, toplumun normlarına
koşulsuz bağlılıktan da sıkıldıklarından, kendileri gibi
olabilecekleri bir zaman aralığı aramaktadırlar. Boş
zamanlar bu nedenle onlara cazip gelmekte,
bağımsızlığa ve yetişkinliğe yaklaştıklarını
hissettirmektedir.
Bu zamanlarda kıyafetleriyle, müzik ve
danslarıyla kendilerinden hoşnutturlar. Bu onları ayrı
bir sosyal grup yapmaktadır. Çoğu genç sosyolojisi
tanımı, aslında boş zaman sosyolojisi tanımıdır ve
boş zamanın böyle yorumlanması
eleştirilebilmektedir. Boş zamanların nasıl geçtiği,
aile, eğitim ve iş yaşantısından ayrı anlaşılmamalıdır.
Sosyologlar özellikle bu konu üzerinde
durmaktadırlar. Çünkü gençler, bu zamanlarda
39
görülür şekilde daha bağımsız davranmaktadırlar.
Yetişkin olmayan üslup ve değer yargılarıyla ifade
edilmektedirler.51
Yapılan araştırmalarda, boş zamanların eğitimle
ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Eğitim düzeyinin
arttığı oranda, bireylerin boş zaman değerlendirme
etkinliklerine daha geniş ölçüde ve daha yoğun olarak
katıldıkları saptanmıştır.52 Ayrıca ailelerin yapısı ve
çocuklarına davranış şekilleri de etkili olmaktadır.
Özellikle Amerikan ailelerinde, çocuklar ergenlik
döneminde aileden bağımsız olmak istemekte ve
evden uzaklaşmaktadırlar. Ailenin gevşekliği ve
bütünleşememesi, çocuğun boş zaman
değerlendirme dürtülerinin olması gerekenden daha
erken yaşta gelişmesine yol açmaktadır.53
51 Frith, 1984, s.3-4
52 Tezcan, 1993, s.131
53 Tezcan, 1993, s.55
40
d. İş
Yaygın bir inanış, okulu bitirmenin gençliğin sonu olduğudur.54 Oysa
eğitimi tamamlamış olmak, bağımlılıkları bitirmemektedir. Gençlerin işgücü
piyasasına dahil olması daha fazla önem taşımaktadır. Gençlik döneminin,
kişinin sosyal ve ekonomik bağımsızlığını kazanması ile sonlandığı kabul
edilecek olursa, iş sahibi olmanın, dönemin başlıca gelişimsel
görevlerinden biri olduğu açıktır.55 Gençlerin kendi gelirlerini kazanmaları,
bir bakıma yetişkin rolü almalarıdır.
İlkel toplumlardan bu yana, yetişkinler dünyasına girme teşebbüsü
önemli olmuştur. Örneğin ortaçağda şövalye unvanı verilişi veya dine girişin
tasdiki, toplumda aynı anlayış içinde yapılmıştır. Amerikan gençleri,
ayakkabılarına ve ilk kez giydikleri uzun pantolonlarına yetişkinliğin bir
sembolü olarak bakmışlardır. Yine kızlar için, evlilik bir dönüm noktası olarak
kabul edilmiştir. Ancak azgelişmiş toplumlarda, iş bir dönüm noktası değildir.
Çünkü iş, bireylerin yetişkinliğe varmadan çok önce yüz yüze geldikleri bir
olgudur. Bu dönemde (okuldan ayrılan) bir genç bulaşıkçılık veya otopark
işçiliği gibi vasıfsız işler yapabilmektedir. Böyle bir genç, emeklerinin boşa
gittiğine inanan bir insan konumundadır. Başkalarının kendisine değer
vermediğine inanmaktadır. İşini kısa bir zaman sonra terk edecek, başka bir
iş arayacaktır. Böylece 22 yaşından küçük gençler arasında iş değiştirme,
yetişkinler arasındakinden çok daha fazla olacaktır. Üstelik bu durum planlı
değil, tamamen tesadüfidir. Modern toplumlarda ise gençlik dönemindeki iş 54 Frith, 1984, s.3
55 Özbay; Öztürk, s.92
41
fırsatları ortadan kalkmış gibidir. Bu dönemdeki kız ve erkeklere verilebilecek
çok az kalifiye iş vardır. Modern ekonomiler sadece daha olgun insanlara iş
verdiğinden ve değerler görevlerle ölçüldüğünden iş, yetişkinler dünyasına
kabul edilmenin bir sembolü haline gelmiştir. Artık ne dini merasimler, ne
evlenmeler, ne de okul bitirme törenleri topluma giriş sembolü olarak iş kadar
önemlidir. Ölçüler, yetişkinler dünyasının ölçüleridir ve her genç yetişkin
olmanın ve onlara ait işleri yapmanın hasretini çekmektedir.56
Bu durumda söylenebilir ki, modernize edilmiş gençliğin
göstergelerinden biri, iş ehliyeti (kalifikasyon) elde ederek gelecekteki hayata
hazırlık yapmaktır. 19. yüzyıl sanayileşme sürecinin başından itibaren gelişen
gençlik modernizasyonuyla birlikte eğitim şartlarının iyileştirilmesi, hayat
şartlarındaki eşitsizliğin giderilmesi, demokratikleşme, toplumsal katılım gibi
hedefler belirlenmektedir. Gençlik bu anlamda başarısız olursa, başarılı bir
hayat süreci için gerekli ön şartlar riske atılmış olacaktır. Bu modele göre
gençliğin tanımı, “İlerisi için vasıflar kazanmak, daha sonraki yaşama özellikle
de iş ve meslek hayatına kendini hazırlamak”tır. Bu demektir ki, gencin
kendini topluma kabul ettirebilmesi için çalışmayla ilgili becerilerini
geliştirmesi gerekmektedir ve bu uzun bir zaman alacaktır.57 Böylelikle,
gençlik dönemi, alışılmıştan farklı olarak daha uzun sürebilecek ve ne zaman
sona ereceği göreceli olacaktır.
56 Venn, 1968, s.22-24
57 Münchmeier, 2000, s.32-33
42
III. EĞİTİMLİ GENÇLERİN ÇALIŞMA HAYATINA GEÇİŞİ A. ÇALIŞMA, İŞ, VASIFLI İŞGÜCÜ VE İŞSİZLİK
1. Çalışma, İş ve Vasıflı İşgücü
Çalışma, Ekonomik Terimler Sözlüğü’nde “Bir mal ya da hizmet
üretmek, bir sonuç ortaya koymak için harcanan emek, yapılan iş ve yaratılan
eser” olarak tanımlanmaktadır.58 İnsanın günlük yaşamı, çalışma, dinlenme
ve uyuma arasında geçmektedir ki bunların içinde en önemlisi çalışmadır.
Çünkü diğerleri için herhangi bir çabaya gerek duyulmamaktadır.59 İnsanın
hem fiziksel hem de sosyal anlamda yaşamını sürdürebilmesi için çalışmaya
ihtiyacı vardır. Maslow, İhtiyaçlar Hiyerarşisi kuramında bireyi çalışmaya
yönlendiren güdüleri incelemekte, insan davranışını yönlendiren en önemli
etkenin ihtiyaçlar olduğunu savunmaktadır. Maslow’a göre öncelikli ihtiyaçlar
yaşam gereksinimlerini giderecek fiziksel ihtiyaçlardır. Sosyal ihtiyaçlar ve
güvenlik ihtiyaçları ise ikincil ihtiyaçlardır.60 Gerçekten fiziksel ihtiyaçların
karşılanmadığı durumda, diğerleri de işe yaramamakta ve sonuç olarak her
bir ihtiyacın birlikte karşılanma olasılığı anca çalışarak doğmaktadır.
İnsanlar için çalışmanın üç temel anlamından bahsedilmektedir:61
• Çalışmak, insanın yaşamının devamını sağlamak için gelir elde
etme öğesidir.
• İnsanın kendini mutlu ve bağımsız hissetmesini, yaşamdan
doyum almasını sağlar. 58 Seyidoğlu, 1992, s.121
59 Köknel, 2001, s.249
60 Can; Akgün; Kavuncubaşı, Ankara 1998, s.304-305
61 Aytaç, 2002
43
• Kendisi ve ailesi için statü ve sembol unsurudur.
Karataş’a göre çalışmak, bireyin gelecek yaşamını kurmada, kişiliğini
geliştirmede, toplum içinde bir rol ve statü edinmede, yaşamasını sağlayacak
her türlü olanağın yaratılmasında büyük rol oynamaktadır. Çalışmak, bireyin
güven içinde var olması ve kendini gerçekleştirebilmesi için tek çıkar yoldur.
Yine çalışmak, çağdaş anlayışa göre bir insan hakkı olarak
değerlendirilmektedir.62
Çalışma ve iş kavramlarının çoğu kez birbirinin yerine kullanıldığı
görülmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki; aralarındaki fark,
endüstrileşmeyle birlikte ücretli çalışmanın ortaya çıkmasıdır ve iş, ücret
karşılığı yapılan bir çalışma olarak tanımlanmaktadır.63
İnsan kaynağı, doğada kullanımı ve geliştirilmesi en güç kaynaktır.64
İşgücü gelişimi, her ülkede, ülkenin ekonomik gelişimine bağlı olarak
şekillenir.65 21. yüzyıl işgücü, yeni durumlara, değişen topluma ve süratli
gelişime ayak uydurabilen esnek ve yaratıcı bir insan istemektedir. Teknoloji
geliştikçe, şirketler daha fazla sorumluluk verebilecekleri çalışanlar
aramaktadırlar. Bu durumda çalışanların sürekli yeteneklerini ve eğitimlerini
geliştirmeleri gerekmektedir.66 Şirketler için rekabet üstünlüğünde önemli
olan, teknolojik gelişmeye paralel olarak işgücünün bireysel ve kolektif
yaratıcı gücünden de faydalanabilmektir. Uluslararası anlamda rekabet
62 Karataş, 1996, s.16-17 63 Şen, 1995, s.28
64 Selamoğlu, 1998, s.35
65 Van der linde, 2000, s.696-703
66 Van der linde, 2000, s.696-703
44
üstünlüğünü yakalayabilen şirketler ve ulusal ekonomiler, insan unsurunun
artan önemini ön plana çıkaran, yönetim ve üretim anlayışları geliştirmek
sayesinde fark yaratmışlardır. 67
İşgücü piyasasını küreselleştiren eğilimler arasında karşılıklı neden
sonuç ilişkisine dayalı karmaşık bir etkilenme alanı olduğu düşünülmektedir.
Bu görüşe göre, süreci beş temel etmen belirlemektedir:68
• Uluslararası ticarette yaşanan serbestleşme
• Mikro-ekonomik ve enformasyon teknolojisindeki gelişmeler
• Gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerdeki liberalleşme ve
kuralsızlaşma temelli politikaların yaygınlaşması
• Gelişmekte olan ülkelerdeki işgücünün eğitim seviyesinin
gelişmesine bağlı olarak ortaya çıkan ve sayıları artan nitelikli
işgücü varlığı
• Teknolojinin çokuluslu işletmeler yoluyla küresel düzeyde
yayılması
Görülmektedir ki günümüzde işgücü farklı şekilde kullanılmaya
başlanmıştır. Artık bedeni güçle çalışanlardan çok daha fazla, zihinsel güçle
iş yapan yani daha kalifiye ve uzmanlaşmış işgücüne talep artmıştır. Buna
Microsoft firması örnek olarak gösterilebilir. Çalışan yaklaşık 7000 kişinin
6300’ü yazılım ve yazılımları geliştirme işi için zihinsel enerji harcayarak
67 Selamoğlu, 1998, s.28, 32
68 Memedovic, Olga vd, “Introduction and Summary”; Ed. Olga Memedovic ve diğerleri,
Globalization of Labour Markets, Kluwer Academic Pub., Netherlands, 1998, s.3-4’den
aktaran Şimşek, (http://www.isguc.org/birgul1.htm), 04.03.2003
45
çalışan bilgi işçisi, sadece 700’ü de yazılımın çoğaltılması ve paketlenmesi
işinde bedenen enerji harcayarak çalışan işçilerdir.69
Bütün bu gelişmelerin, işgücünde vasıf arayışını artırdığı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla vasıf kavramı üzerinde ayrıca durulması gereği
doğmaktadır. “Vasıf, yapılan iş alanındaki iş bilgisine dayanır ve işin
yapılmasını öğrenme süresi ile veya icra edilen mesleğin dayandığı temel
bilginin türüne göre somut olarak tanımlanabilmektedir.”70 Uzman işçinin
faaliyet alanı daha önce aldığı profesyonel eğitime dayanmaktadır. Bu kişi,
belirli bir mesleğe sahiptir, işini bütün olarak kavramakta ve işiyle
bütünleşerek kendini ve işini geliştirebilmektedir. Vasfın genel özellikleri şu
şekilde sıralanabilir:71
• Profesyonel bilgi alarak belli bir mesleki bilgiye sahip olmak
• İşin bütününü kavrayacak şekilde üretim bilgisine sahip olmak
• İşle bütünleşerek kişiliğini ve yaptığı işi geliştirebilmek
• İşin yapılışında taktir yetkisini kullanıyor ve emek sürecini
kontrol edebiliyor olmak
• Tek bir parça iş değil, çeşitli işler yapıyor olmak
• Tasarım ve uygulama bilgisine sahip olmak, kendi tasarladığı
emek sürecini kendi planladığı biçimde taktir yetkisini kullanarak
uygulamaya sokabilmek
69 Altan, 1997, s.63
70 Lordoğlu, 1995, s.12
71 Lordoğlu, 1995, s.12, 14
46
Vasıflı işçi ekonomik terimler sözlüğünde tanımlandığı biçimiyle
“mesleki veya teknik eğitim ya da kazanılan deneyimler sonucunda bir işte
bilgi, beceri ve el alışkanlığı edinmiş işçileri” ifade eder. Üretimde verimliliği,
vasıfsız ya da düz işçiye göre daha yüksektir. Vasıflı emeğin yetiştirilmesi
önemli bir sermaye yatırımı ve zaman gerektirir. Az gelişmiş ülkelerde
kalkınma hızını sınırlandıran faktörlerden birisi de yeterli nitelik ve miktarda
vasıflı emek bulunmamasıdır. Bu ülkelerin kalkınmaları için asıl ihtiyaç
duydukları faktör vasıflı emektir. Emeğin eğitilerek vasıflı duruma getirilmesi
ise önemli bir yatırımı gerektirmektedir. Oysa birçok az gelişmiş ülkenin,
eğitim yatırımlarının gerektirdiği sermayeyi karşılayacak bir kapasiteye sahip
bulunmadığı bilinen bir gerçektir.72 Endüstrileşmiş ülkelerde ise vasıfsız
işçilerin istihdamdaki payı azalmış, kendi hesabına çalışanlardan oluşan
vasıflı ve profesyonel işçilerin payı artmıştır.73 Avrupa ülkelerinin sanayileşme
deneyimlerinde, sanayi geliştikçe, ihtiyaç duyulan işgücünün sağlanmasının
bir gereklilik olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla sanayileşme sürecinin
gerçekleştirilebilmesi için, diğer üretim faktörlerinde olduğu gibi işgücünde de
önemli sınırlılıklar ve sorunlar aşılmıştır. Üstesinden gelinen bu sorunlar,
işgücünün niceliğiyle olduğu kadar niteliğiyle de ilgili olmuştur.74
Yeni teknolojilerin işgücü niteliğine etkisi konusunda çok farklı yorumlar
yapılmaktadır. Bu yorumlardan biri, işgücünün teknolojik gelişmelerle
birlikte vasıf kazandığını ya da yeniden vasıflandığını ileri sürmekte, bir
72 Seyidoğlu, 1992, s.945-946
73 Elliot, 1997,s.163
74 Makal, 2002, s.34
47
başka yorum ise yeni teknolojilerin işçi başına düşen vasıf gereksinimini
düşürdüğü, sermayenin vasıflı emeğe olan bağımlılığını ortadan kaldırdığı
bir üretim sürecinin oluşturulduğunu belirtmektedir.75 Lordoğlu’na göre “İş
ritmini, hızını ve yapılış biçimini tamamen makineler belirleyici hale
getirmekte, işçi makinenin bir uzantısına dönüşmektedir. Bu durum vasfı
ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla işçinin vasıfsızlaştırılması, aslında
sermayenin makineyi emek sürecine katış ve kullanış biçimine bağlı olarak
ortaya çıkmaktadır. Vasıfsızlaştırma, sermayenin işçi sınıfı mücadelesine
getirdiği yöntemlerden biridir.”76
2. İşsizlik
Uluslararası Çalışma Örgütü’nce işsiz tanımı “Çalışmaya hazır olan ve
herhangi bir işi olmayan ve işe başlamaya hazır olan kişi” olarak
belirlenmiştir.77
İşsizlik, genel olarak açık ve gizli işsizlik adı altında sınıflandırılmaktadır.
Açık işsizlik, çalışma isteği ve gücü olduğu halde iş bulamayanların
mevcut olmasıdır.78 Açık işsizlik; teknolojik, yapısal, konjonktürel,
friksiyonel, mevsimlik ve tesadüfi işsizlik olarak ortaya çıkabilmektedir.
Teknolojik işsizlik; tekniğin ilerlemesi ve makineleşme ile bazı iş kollarında
75 Lordoğlu, 1995, s.11-12
76 Lordoğlu, 1995, s.14
77 ILO, 1972, s.420 78 Zaim, 1986, s.157
48
istihdam olanaklarının azalması durumudur. Yapısal işsizlik ise toplam
talepteki yetersizliğe bağlı olarak ortaya çıkan işsizlik şeklinde
tanımlanmaktadır.Keynesyen Kuram olark da bilinmektedir. Bunun yanı
sıra oluşabilen konjonktürel işsizlik, iktisadi konjonktürün bunalım ve
daralma dönemlerinde ortaya çıkan bir işsizlik türüdür. Friksiyonel işsizlik
ise hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde görülen, yer
değiştirmelerden ve bir işten başka bir işe geçişte görülen işsizliktir. Ayrıca
mevsim işsizliğinden bahsedilebilir. Bu işsizlik, iklime ve zamana göre
oluşmakta, özellikle tarımsal işgücünün hakim olduğu geri kalmış ülkelerde
yılın büyük bir kısmının boş geçmesine sebep olmaktadır.Tesadüfi işsizlik
ise tüm ekonomiler içinde ortaya çıkabilen, konjonktürün seyriyle ilgili
olmayıp rastlantılar sonucu oluşan işsizliktir.79
Bir diğer işsizlik sınıflandırması da gizli işsizliktir. Bu durumda görünürde iş
arayanlar olmamasına rağmen işsizlik söz konusudur. İşçilerin bir kısmı işe
gelmediği halde üretilen mal miktarında bir değişiklik olmamaktadır. Başka
bir deyişle marjinal verimliliği sıfır olan çalışanlar bulunmaktadır.80
Talas’a göre işsizlik, kişi ve toplum bakımından olmak üzere iki farklı
şekilde tanımlanmaktadır. “Kişi bakımından işsizlik; çalışma yeteneğinde,
isteğinde ve çalışmaya hazır bir durumda olup da gelir sağlayan bir işe
sahip olamamaktır. Toplum bakımından işsizlik ise; üretici kaynakların
başta işgücü olmak üzere bir bölümünün kullanılmaması, boşa
harcanmasıdır.”81 İktisatçılar ise işsizliği, mevcut ücret hadlerindeki fazla
79 Talas, 1997, s.129-141 80 Parasız, 2000, s.210-211 81 Talas, 1997, s.129
49
işgücü arzı olarak tanımlamaktadırlar.82 Yine işsizlik tanımına farklı bir
yorum da Ataman tarafından getirilmiştir. “Artık kişiler cari ücret düzeyinde
değil, kendi yeteneklerine, aldıkları eğitim ve formasyona uygun işlerde,
bunlara karşılık gelen bir ücret düzeyinde çalışmayı arzu etmektedirler.
Kişiler kendi belirledikleri koşullar gerçekleşinceye kadar cari ücret
düzeyindeki işleri reddederek iş aramaya devam etmektedirler. Bu
durumda bu kişilerin işsiz kabul edilip edilmemeleri konusunda tartışmalar
doğacaktır ve bu tartışmalar gönüllü işsizlik ve gönülsüz işsizlik kavramları
etrafında yoğunlaşacaktır.” Yani işsizlik tanımı artık sadece kişinin cari
ücret düzeyinde çalışmayı istediği halde iş bulamaması değil,
yeteneklerine uygun çalışma koşullarında ve ücret koşullarına çalışmaya
hazır olup iş bulamamasını da kapsamaktadır. Dolayısıyla gönüllü işsizler
de tanımın içinde yer almaktadır.83
İşsizliğin çok farklı sebepleri olabilmektedir. Talas, genel olarak işsizliğin
üç sebebi üzerinde durmaktadır. Birincisi işsizlik donatım yetersizliğinden
doğabilmektedir. Bu durumda az çalışma ve çalıştırma veya gizli işsizlik
söz konusu olmaktadır. Donatımın ya da işçileri sürekli işte tutabilmek için
gerekli tamamlayıcı kaynakların mevcut olmaması halidir. Daha çok, geri
kalmış ülkelerde karşılaşılmaktadır. İkincisi ekonomik yapının
özelliklerinden doğan işsizliktir. Çeşitli sebeplerle bazı sanayi faaliyetlerinin
gerilemesi veya bazı işlerin artıp eksilmesi işsizlik yaratabilmektedir. Bu
82 Elliot, 1997, s.466
83 Ceylan–Ataman, 1998, s.60-61
50
durum, sanayileşmiş ülkelerde olabildiği gibi geri kalmış ülkelerde de
görülebilmektedir. Üçüncüsü ise toplam talep yetersizliğinden ve
istikrarsızlığından doğan işsizliktir. Keynes kuramı olarak da adlandırılan
bu kurama göre ekonomi kendiliğinden tam istihdam düzeyinde dengeye
kavuşamayacak, devletin düzenleyici bir rol oynaması gerekecektir.84
Kısaca, Keynesçi işsizliğin özü, az talep edilen mal ve hizmete karşılık
firmaların da az emek talep etmesine dayanmaktadır.85
Ekin ise işsizliği son yılların olgularıyla konumlandırmış ve iki sebebinden
bahsetmiştir. İşsizliğin birinci sebebi, ileri teknoloji ve otomasyondur.
Üretim emek yoğun sanayiden makine ve sermaye yoğun sanayiye doğru
kaymaktadır. İkincisi ise uluslararası rekabet giderek artmakta ve hata
affetmeyecek bir yapıya kavuşmaktadır. Bu yapı gereği sermaye ve
yatırım ucuz emeğin bulunduğu yerlere yönelmektedir.86 Gelişmiş
ülkelerde, insanlar üretken istihdamda ve örgütlü sektörlerde çalışırken
ortaya çıkan bir teknolojik veya ekonomik faktör nedeniyle işlerini
kaybetmektedirler. Gelişmekte olan ülkelerde ise kentleşen nüfusun,
hayatlarının hiçbir döneminde böyle formel, üretken bir modern sektör
istihdamına sahip olamadıkları gözlenmektedir. Yani, ilk sebebin
istihdamdaki temel niteliği üretken istihdam ve bunun kaybedilmesi iken,
ikincisinin, gelir yaratıcı değil gelir paylaştırıcı, üretken olmayan veya
84 Talas, 1997, s.139-142
85 Ceylan–Ataman, 1998, s.61
86 Ekin,Nusret; Küresel Bilgi Çağında Eğitim, Verimlilik, İstihdam, İTO Yayınları, 1997-43,
s.181’den aktaran Erdinç, 1999, s.116
51
üretkenliği sınırlı bir istihdamda yapay olarak çalışır gözüken bir niteliği
mevcuttur.87
Karataş, işsizliğin temelde ekonomik süreçlere bağlı ortaya çıktığını
vurgulamakta, buna karşılık toplumsal ve bireysel sebeplerinin de
olabileceğine deyinmektedir. İşsizlik; göç ve kentleşme olgusu, eğitim,
cinsiyet ve yaş gibi değişkenlere duyarlı bir sorun olarak ele alınabilir.88
Küreselleşmeyle birlikte, uluslararası sermaye dünya çapında
hareketlenmiş, piyasalar birbirine açılmış, ticaret serbestleşmiş,
uluslararası şirketler küresel şirketlere dönüşmüştür. Uluslararası
sermayenin denetlenemediği bu sistemde işgücünde de sorunlar
yaşanmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde bile, küreselleşmenin gerektirdiği
yapısal değişime ayak uydurulamadığında işsizlik problemi ortaya
çıkmaktadır. 89
B. EĞİTİMİN ÖNEMİ
1. Eğitim ve Günümüzde İhtiyaç Duyulan İşgücü
Eğitim süreci, içeriği, hedefleri ve görevleri açısından bir bütün olarak ele
alındığında genel ve mesleki eğitim olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Açıktır
ki, genel eğitim düzeyi düştükçe işsiz kalma riski de artacaktır. Ancak
günümüz koşullarında sadece bu orantıyı kurarak işsizliği yorumlamak
87 Ekin, 2001, s.14
88 Karataş, 1996, s.8-11
89 Erdinç, 1999, s.112
52
yeterli olmayacaktır. Eğitim seviyelerinin artık hızla yükseldiği ve
teknolojinin egemen olduğu günümüzde, uzmanlaşmış işgücüne talep
arttıkça mesleğe yönelmiş eğitim daha da önemli hale gelmektedir.
Genel eğitim veren kurumlardaki eğitimlerini tamamlayan gençler meslek
alanında eğitim almaktadırlar. Bu eğitim günümüzde çoğunlukla
yükseköğretim ile noktalanmaktadır.
Bilgi çağının yaşandığı dünyamız küçülüp küreselleşmekte, teknolojik
değişmeler takip edilmesi güç bir hız kazanmaktadır. Bu değişim, teknolojinin
geçerlik süresini kısaltmakta, dolayısıyla teknolojinin yoğun biçimde eğitime
uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Özellikle mesleki eğitim ile ihtiyaç
duyulan işgücünün yetiştirilmesi ön plana çıkmaktadır.90 Kitle üretimi için
yeterli sayılan vasıfsız işgücü 21. yüzyılda geçerliliğini koruyamamaktadır.
Artık kaliteli üretim, düşük maliyet, düşük fiyat, tüketici beğenisi gibi bir çok
sebeple yüksek verimle çalışacak nitelikli işgücü zorunluluk
kazanmaktadır.91
Bunun yanı sıra, küreselleşen dünyada zorlayıcı bir unsur olan
rekabet en iyi, insan kaynağına yatırım yaparak mümkün olacaktır. Konuyla
ilgili geliştirilmiş olan İnsan Sermayesi Kuramı, insanların eğitim, yetiştirme
veya diğer etkinlikler aracılığıyla kendilerine yatırım yapmaları ve böylece
yaşam boyu kazançlarını artırarak gelecekteki gelirlerini yükseltmeleri
gerçeğine dayanmaktadır.92 Bu kuramın özü, insanların sadece şimdiki
90 Balta, 1999, s.3-5
91 Serter, 1998, s.49
92 Woodhall, 1994, s.19
53
zevkleri uğruna değil, gelecekteki maddi ve maddi olmayan getirileri için de
kendilerine çeşitli yollarla harcama yapma fikridir. Bireyin şimdiki eylemlerinin
haklılığı için geleceği dört gözle beklemesi meselesidir.93
İktisatçılar, vasıf kazanma sürecini bir yatırım kararı olarak
görmektedirler. Diğer yatırım kararları gibi bu yatırım da, gelecekte beklenen
kazançlar için şimdiden harcama yapılmasını gerektirmektedir ve diğer
yatırım kararlarında olduğu gibi kazanma beklentisi, kişileri bu kararı almaya
itmektedir. Elde edilen yüksek kazançlar, kurulan aile ortamında bu
kuşakların çocuklarını da beşeri sermayeye yatırım yapmaya yönlendirmekte,
böylece bir kuşaktaki kazanç farkları gelecek kuşaklarda da
tekrarlanmaktadır.94
Serin’in de 1970’lerde belirttiği gibi bu yatırım öncelikle işçi başına
gerçek kazanç seviyesini yükseltecektir. İnsanlar kendilerine yatırım yapmak
suretiyle kendilerine açık olan iş alanlarında seçim imkanlarını
artırabileceklerdir. Kısacası, fiziki mallara yapılan yatırım gibi, insangücü
kaynağına yapılan yatırım da ek gelir kaynağı bulmanın yollarını
oluşturacaktır.95 Böylece bireyde olduğu gibi ülke kalkınmasında da önemli
faydalar sağlanacaktır. Bu noktada en can alıcı unsur, tahmin edilen
ihtiyaçlara uygun yüksek seviyeli insangücünün yetiştirilmesidir. Yine
Berkman ve Selamoğlu da eğitim seviyesinin dünya çapında artmakta
olduğunu ileri sürmekte, iyi eğitimin yüksek kalkınma hızının temeli olduğunu
93 Woodhall, 1994, s.26
94 Elliot, 1997, s.177-178
95 Serin, 1979, s.153-154
54
dile getirmektedirler. En değerli üretim unsuru olan insan kaynağının eğitim
sürecinde edindiği beceriler, şirketlerin ve ulusal ekonomilerin rekabet
üstünlüğü olarak nitelendirilecektir. 96 Bu durumda uluslararası rekabette
mesleki eğitimin önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Erdut’a göre ise
oluşturulacak yeni mesleki statü, belirli bir mesleğin istikrarından daha çok
yaşam boyu sürekliliğini koruyan bir konumdur.97
Sanayileşmiş ülkelerin üretim ve verim seviyesinde yüksek bir artış
hızına sahip olmasının başlıca sebeplerinden birisi, işgücü içinde yüksek
nitelikli insangücü oranının fazlalığıdır. Bu da ancak eğitim ile söz konusu
olmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin ise karşılaştıkları en önemli güçlüklerden biri
her alanda nitelikli işgücünün yetersizliğidir.98 Ayrıca, bu ülkeler gelişme için
daha hızlı bir büyümeye gerek duyduklarından, nitelikli insangücüne
ihtiyaçları kalkınmış ülkelere oranla daha fazla olmaktadır. Bununla birlikte,
sürekli değişimlerin meslekleri de değiştirdiğinden bahsetmek gerekmektedir.
Serter, eğitim ile işsizlik arasındaki bağı kurarken, enformasyon sektörüne
geçiş sürecinin yaşanmakta olduğunu, dolayısıyla tüm dünyada meslek
şablonlarının genişlediğini, bazı yeni mesleklerin ortaya çıktığını ve bazı
mesleklerin de eski önemini yitirdiğini öne sürmektedir.99 Başka bir deyişle,
yüksek teknolojiye dayanan alanlarda işgücü açığı yaşanırken, emek yoğun
iş alanlarında işgücü fazlasıyla karşılaşılmaktadır.100 96 Berkman, 1996, s.70-72; Selamoğlu, 1998, s.33
97 Erdut, 2002, s.86
98 Serin, 1979, s.171-172
99 Serter, 1998, s.50
100 Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, 1991, s.7
55
“Eğitimden çalışma hayatına geçişte genç nüfus önemli sorunlarla
karşı karşıya kalmaktadır. Ülkelerin birçoğunda eğitim sistemiyle emek
piyasası arasında yeterli ölçüde bir ilişki kurulamamıştır. Okullarda uygulanan
nispeten dar ekonomik gelenekler, öğrencinin okul dışı dünyayla ve özellikle
endüstrideki istihdamla ilişkisini koparmaktadır. Okul eğitiminden istihdama
yönelmede gençlerin önemli bir kısmı psikolojik gerginliklerin içine
düşmektedir. Okulla çalışma arasında hiç kimsenin sahip çıkmadığı bir saha
bulunmaktadır.”101
Alınmış olan mesleki eğitimin, o mesleğin yapılabilmesi için yerini
bulması ve bireyde gerçekleşmiş olması ön koşul olarak kabul edilebilir. Bu
doğrultuda, eğitimde program geliştirmede amaç, endüstrinin ihtiyacını nicelik
ve nitelik yönleriyle belirleyerek bu ihtiyaçlara cevap verebilecek bir eğitim
programı oluşturmaktır. Şekil 2’de görüldüğü gibi, bu amaçlara ulaşabilmek
için eğitim durumu belirlenir, eğitim durumunda belirlenen şartlarda eğitimi
yapma ve amaçta belirlenen davranışlara ne ölçüde ulaşıldığı veya
ulaşılmadığı saptanır. Eğer amaçta belirlenen davranışlar istenilen düzeyde
kazanılmamış ise eğitim amaçlarının belirlenmesine kadar geri gidilir ve hata
kaynağı sistemli bir şekilde araştırılır. Gerekli düzeltmeler yapılarak öğrenci
istenen davranışları kazanıncaya kadar bu faaliyet sürdürülür. Okulda bütün
davranışları kazanan öğrenci endüstriye girer ve bir işe girer. Normalde, bu
programla yetiştirilen bireylerin işe girişte bir problemle karşılaşması
beklenmez.102
101 Ekin, 1980, s.43-44
102 Erişen, 1998, s.95-96
56
Şekil 2: Mesleki ve Teknik Eğitimde program geliştirme modeli
Eğitim ihtiyacının belirlenmesi
Eğitim amaçlarının belirlenmesi
Eğitim durumunun belirlenmesi
Eğitimin denenmesi ve uygulanması
Amaca ulaşıldı mı?
Mezun ve işveren
sonuçtan memnun mu?
hayır
Eğitimin değerlendirilmesi
Geri besleme
hayır
Geri besleme
57
Kaynak: Mahiroğlu, Ahmet, “Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitimde Program Geliştirme
Sorunları, Uluslararası Mesleki ve Teknik Eğitim Sempozyumu, Ankara,1994, s.9’dan
aktaran Erişen, 1998, s.95.
Günümüzde bilgi toplumu olarak adlandırılan yeni bir toplum
anlayışına gidilmektedir. Bilgi toplumunun dayandığı yeni işgücünün en
çarpıcı yönü, sahip olduğu öğretim seviyesiyle ilgilidir. Bilgi toplumu, son
derece iyi yetişmiş insangücü istemektedir. Bu istek, üniversiteleri de daha
önemli bir konuma getirmektedir.103
2. Eğitim, Meslek Seçimi ve Mesleki Yönlendirme
“Bir meşe üzerinde aralarında komşuluktan başka ilişki olmayan iki yüz
çeşit böceğin barındığı görülmüştür. Bu böceklerden bir kısmı ağacın
meyvelerinden, bir kısmı yapraklarından, bir kısmı kabuklarından, bir kısmı
da köklerinden gıda almaktadırlar. Oysa bunların hepsi aynı çeşide mensup
103 İyibozkurt, E., Güncel Sorunlarımız Ekonomik Küreselleşme ve Ekonomimiz, Bursa Ezgi
Kitabevi Yayınları, 1997, s.478, Ercan, F., Eğitim ve Kapitalizm, Bilim ve ÖES Öğretim
Elemanları Sendikası Yayınları, İstanbul, 1998, s.164’den aktaran Nartgün, 2002, s.133
58
olup da ağacın yalnız meyve ya da kökü ile beslenmeye mecbur olsaydılar
beraber yaşamalarına kesinlikle imkan olamayacaktı.”104
Bireylerin nasıl bir işte çalışacaklarına karar vermeleri ve bu karara
göre bir mesleğe yönlenmeleri, aslında hayatlarını nasıl geçireceklerini
belirlemeleri anlamına gelmektedir. Çünkü meslek, bireyin yaşam tarzıyla
ilgili birçok konuda belirleyici rol oynayabilmektedir. Daha geniş açıdan
düşünülürse, meslekler, bir çeşit toplumsal paylaşım yaratmaktadır. Bu
paylaşım, gönüllü yapıldığında etkin olabilecek, hem bireylerin her birinin
yaşamını mutlu kılacak hem de toplumsal bir huzur ve kalkınma
sağlayacaktır.
Gençlerin yön ve amaçlarını saptayıp saptayamamaları,
çocukluklarında kazandıkları kişilik özellikleriyle ve yetiştirilme şekilleriyle
yakından ilgilidir.105 Gençler, meslek seçiminde yaş gruplarına göre farklı
özellikler göstermektedirler. Ginzberg’e göre, meslek seçimiyle ilgili üç evre
vardır: 11 yaş öncesi, 11-17 yaş ve 17 yaş sonrası. 11 yaş öncesi birinci
evredir ve bu evrede gerçekçi olmayan meslek tercihleri görülmektedir.
Taklitçilik söz konusudur. İkinci evre 11-17 yaş arasıdır. Bu evrede, gerçekçi
olmayan bir deneme dönemine girilir. Son evre ise 17 yaş sonrasıdır. Genç,
bir keşif dönemindedir. Kendi iş seçimi ile ilgili tüm bildiklerini birleştirmeye
başlar ve artık fikri kristalleşir. Belli bir mesleğe doğru hazırlanır. Bu
aşamada mesleğiyle ilgili kararını vermiştir.106 Dolayısıyla söylenebilir ki
104 Kansu, 1947, s.6
105 Ekşi, 1982, s.150
106 Ekşi, 1982, s.127-128
59
bireyin, yaşının getirdiği mesleki olgunluk düzeyi arttıkça verdiği eğitsel ve
mesleki kararlar da daha isabetli olmaktadır.107
Köknel’e göre, doğru seçilmiş bir meslek insanın başarısının,
mutluluğunun ve ruh sağlığının anahtarıdır. İnsanın mesleğini sevmesi ve
mesleğine uyması, toplumun dengesine, kalkınmasına ve olgunlaşmasına
katkı sağlamaktadır. Bu öneminden dolayı meslek seçimi, gençlik döneminin
önemli sorunlarının başında gelmekte, bu seçim ile tüm yaşam
etkilenmektedir.108
İnsanlar daima meslekler arasında tercihler yapmak zorunda
kalmışlardır. Önceleri bireylerin işleri, babalarının işinin devamı olmuş,
kendilerine başka bir tercih hakkı genellikle tanınmamıştır ve bir genç ister
din adamı, ister sanatkar veya çiftçi olsun, mesleğini hayatı boyunca sürecek
devamlı bir şey olarak tanımıştır. 19. yüzyıldan başlayarak gelişen bir eğitim
anlayışıyla farklı bir eğilim gelişmiş ve bu eğilim, değişiklik olarak
nitelendirilmiştir. Endüstriyel devrim, endüstri, sanat ve ticaret kelimelerine
yeni anlamlar getirmiş, değişiklik ve devamlı olmayış özellikleri işler için
belirginleşmiştir.109 Günümüzde teknolojinin hızlı değişimi yeni iş alanları
açmış, zor bir karar olan meslek seçimini daha da zor hale getirmiştir.110
Seçilen meslek, bireyin toplum içindeki
konumunu da etkilemektedir. Toplumsal tabakaları
107 Sayın, 2001, s.94-95
108 Köknel, 2001, s.249
109 Venn, 1968, s.49-50
110 Sayın, 2001, s.94-95
60
belirlemede kullanılan göstergeler; meslek, eğitim
durumu, gelir, toplumsal etkileşim, toplumsal
ayrışma, boş zaman faaliyetleri, oturma bölgesi ve
konut, tüketim normları ve standartları ve değerler ile
normlar sistemidir. Bunlar arasında en çok ve verimli
olarak kullanılan gösterge, meslek olmaktadır. Öyle ki
meslekler toplumsal tabakaları adlandırmada bile
kullanılabilmiştir. Bu, mesleklerin saygınlığının
değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır.111 Daha
fazla saygınlığı olan meslekleri ön plana çıkaran
“mesleki itibar”ın boyutları şu şekilde
belirlenmiştir:112
• İktidar boyutu:Çok sayıda kişi ve/veya maddi kaynak üzerinde geniş
nüfuzu ve denetimi bulunan meslekler
• Maddi boyutu: Yüksek gelir ve maddi karşılık sağlayan meslekler
• Hayati önemde rol boyutu: Bireyin ve/veya toplumun sıkıntılı
zamanlarında hayati önemde rol oynayan meslekler
• Eğitim boyutu: Daha fazla ve uzun süreli eğitimi gerekli kılan meslekler
111 Gündüz, 2000, s.47-48
112 Thomas, 1963, s.430-434
61
• Zihni boyut: Daha çok zihni çalışmayı gerektiren meslekler
• Topluma hizmet boyutu: Toplumun ideallerinin gerçekleşmesinde
daha fazla katkısı olan meslekler
Mesleğin insan hayatındaki önemine karşın, gençlik gibi fikirlerin çok
değişken olduğu bir dönemde şekillenmesinin gerekliliği risk de
yaratabilmektedir. Çünkü birey, daha kendi kimliğini yeni keşfederken tek
başına karar vermekte zorlanmakta veya yanlış mesleklere yönelmektedir.
Bu doğrultuda mesleki yönlendirme konusundan bahsetme gereği
doğmaktadır. Meslek rehberliğinin niteliği, kişiye ili duyabileceği ve bunun için
yetiştirilebileceği işin eksiksiz olarak kendisine tanımlanmasıdır. Bu rehberlik
yardımı, bireyi en uygun bir mesleki alana yerleştirme veya ileri bir eğitime
gidiş amaçları taşımaktadır.113
Avrupa Sosyal Şartı’nın 9. maddesinde mesleğe yöneltme hakkının
etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere herkese niteliklerine ve bu
niteliklerin iş bulma olanaklarıyla ilişkisine göre işini seçme ve mesleğini
geliştirmesine ilişkin sorunlarını çözmek üzere yardımcı olacak bir hizmet
verilmesinin gereğinden bahsedilmektedir.114 Yine Uluslararası Çalışma
Örgütü’nün 88 Sayılı Sözleşmesi’nin 8. maddesinde üye ülke tarafından
kurulacak Mesleki Yönlendirme Servisi’nin çerçevesi içinde gençler için özel
tedbirler alınması ve geliştirilmesinin gereğinden bahsedilmektedir.115
113 Venn, 1968, s.162
114 Şen, 2003, s.186
115 Şen, 2003, s.290
62
OECD Eğitim ve Yenilikleri Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir
araştırmada farklı ülkelerdeki danışmanlık sistemleri incelenmiş ve üç
bölümde birleştirilmiştir:116
1.Eğitim Rehberliği: Gençleri akademik süreçte kontrol etmek, etkin
olarak öğrenmelerinin önündeki engelleri kaldırmak ve hangi okula devam
etmesinin kendisi için faydalı olacağına karar vermesine yardımcı olmak
2.Mesleki Rehberlik: Gencin çalışma yaşamını tanımasını sağlamak,
meslek seçimi ve okuldan çalışma hayatına sorunsuz geçmesini sağlamak
3.Kişisel ve Sosyal Rehberlik: Gence, kendini tanıması ve geliştirmesi
konusunda rehberlik etmek, bireysel, mali ve ailevi sorunlarının çözümüne
yardımcı olmak
Ülkemizde öğrencilerin mesleğe yönlendirileceği bir eğitim sisteminin
kurulamadığı ileri sürülmektedir. Bunda çok çeşitli etkenlerin payından söz
edilebilir. 1991’de Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nca yapılan
değerlendirmeyle ülkemizde işgücü eğitimi incelendiğinde ele alınan
etkenlerden bazıları şunlar olmuştur:117
• Hedef kitlenin çok büyük olması, teknolojik bilgi yetersizliği ve
organizasyon eksikleri sebebiyle bir standardın
oluşturulamadığı çeşitli eğitim tiplerinin mevcut olması
• Sanayi-eğitim işbirliğinin tam anlamıyla kurulamaması
• Nüfusun hızla artması
116 St. John-Brooks, Caroline, “Educational and Career Guidance: What Works”, The OECD
Observer, No.202, October/November 1996, s.37’den aktaran Gündoğan, 2001, s.46-47
117 Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, 1991, s.34-35
63
• GSMH ve konsolide devlet bütçesi içinde eğitime yeterli
payların ayrılmaması
• Bilim ve teknolojideki hızlı değişme ve yoğun bilgi birikiminin
eğitime yansıtılamamış olması
• Eğitimde istikrarlı ve etkin bir yönetimin kurulamamış olması
• Eğitim kurumlarının, teknolojik gelişmelere göre insangücü
ihtiyacını hesaplamayan sistemsiz bir yaklaşım içinde olması
Özellikle eğitim kurumlarının iş dünyasına uygun programlar
uygulamayışı, bazen işe alınan gençlerin tekrar işverenlerce eğitilmesini bile
gerekli kılabilmektedir.
3. Yüksek Nitelikli İşgücü Yetiştirmede Üniversitenin Rolü
Yüksek öğretim; orta öğretime dayalı, en az iki yıllık, yüksek düzeyde
eğitim veren her kademedeki eğitim kurumlarının tümünü kapsar.
Yükseköğretimin amacı; ülkenin bilim politikasına, toplumun yüksek düzeyde
ve çeşitli kademelerdeki insan gücü gereksinimine göre öğrencileri ilgi, yeti
ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirmek, bilimsel alanlarda araştırmalar
yapmak, araştırma-inceleme sonuçlarını gösteren ve bilim-tekniğin
ilerlemesini sağlayan her türlü yayını yapmak, hükümet tarafından istenecek
inceleme ve araştırmaları sonuçlandırarak düşüncelerini bildirmek,
toplumunun genel seviyesini yükseltici ve kamuoyunu aydınlatıcı bilimsel
verileri söz ve yazı ile halka yaymak ve yaygın eğitim hizmetinde
bulunmaktır.118
118 (http://www.meb.gov.tr/), 13.02.2003
64
Üniversiteler, araştırma yapmanın yanı sıra toplumun ihtiyaç duyduğu
sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik alanlarda yetişmiş insangücünü
topluma kazandıran müesseselerdir.119 Bir ülkenin bilim ve teknoloji
alanlarındaki bilgi ve deneyim birikiminin kaynağı üniversitedir. Bunun için
beyin gücü kaynaklarının artırılması ve niceliğinin yükseltilmesi gibi bir ihtiyaç
ortaya çıkmışsa akla gelecek ilk kurum üniversite olmalıdır. Üst düzeyde
eğitim, öğretim ve araştırmalar yapmak, yaratıcı beyinler geliştirmek
üniversitelerin sorumluluğudur.120 Yine yüksek öğretimin önemine şöyle bir
yolla varılmıştır: Bugün azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gündemindeki
en önemli sorun olan kalkınmanın kaynağı kuşkusuz insandır. İnsanı
geliştiren en etkili yöntem eğitim olduğuna göre eğitimdeki en yetkin pay da
üniversitelerin olacaktır. Bunun sebebi üniversitelerin insanda saklı olan
potansiyeli ortaya çıkararak bunu bilimin ve toplumun hizmetine
sunmasıdır.121
Yüksek Öğretim Kurumu’nun raporuna göre yüksek öğretimin yarattığı
toplumsal ve bireysel getiriler tablo 1’de sıralanmıştır.122
Tablo 1: Yüksek öğretimin getirileri
Toplumsal Kişisel
119 Oral, 1998, s.28
120 Güzel, 1998, s.64-65
121 Özaydın, 1998, s.75
122 (http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf), 14.06.2003
65
Ekonomik
• Vergi gelirlerindeki artış
• Üretkenlikteki artış
• Tüketimdeki artış
• İşgücü esnekliğinin artışı
• Devletten beklenen mali desteğin
azalması
• Yüksek kazanç düzeyi
• İş bulmada kolaylık
• Yatırımda artış
• Daha iyi çalışma koşulları
• Kişisel/Mesleki hareketlilik
Sosyal
• Suç oranındaki azalma
• Bağış ve topluma hizmette artış
• Vatandaşlık bilincinin gelişmesi
• Sosyal kenetlenme
• Teknolojiye uyum sağlama ve
Teknoloji kullanma becerisinin
gelişimi
• Daha sağlıklı ve uzun yaşam
• Çocuklar için daha iyi yaşam koşulları
• Müşteri olarak daha iyi karar verebilme
• Kişisel statünün yükselmesi
• Daha fazla hobi ve boş zaman
aktiviteleri
Kaynak:(http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf), 14.06.2003
Bir başka araştırmaya göre yüksek öğretimin doğrudan (bireysel)
faydaları içinde işgücüyle ilgili olanlar; liseyi bitirenlere göre sağladığı ücret
farkı, istihdam olanaklarını genişletmek gibi parasal olmayan seçim
olanakları, teknolojik değişikliklere karşı uyabilirlik ve kendini, teknolojik
işsizliğe karşı koruyabilme olanağıdır.123 Yüksek öğretimin dolaylı (sosyal)
faydaları içinde işgücüyle ilgili olanlar ise toplumda potansiyel yetenekleri
123 Weisbrod, B.A., External Benefits of Public Education, New Jersey, Princeton U.P.,1964,
s.15-39’dan aktaran Akalın, 1980, s.27-28
66
keşfetme bakımından etkin bir mekanizma olması ve işgücünün istihdam
biçiminin değiştirilebilmesi olanağını sağlamasıdır.124
Günümüzde çok yaygın olarak bahsedilen bir kavram da “üniversite
sanayi işbirliği”dir. Amaç, üniversitelerin piyasadan ve toplumdan uzak
olmamasının gereği üzerinde durmaktır. Bu işbirliğinin gereklerinden biri,
yetişen işgücünün iş piyasasına dahil edilebilmesini sağlamaktır. Sanayinin
gelişimi, üniversitelerin eğitim öğretim görevine yeni görevler eklemiştir.
Ülkelerin sosyal yapısı ve gelişmesi sürdükçe toplumlar giderek daha fazla
uzman işgücüne ihtiyaç duymaya başlamıştır. Bu uzmanların yetiştirilmesi
görevi üniversitelere yüklenmiştir. Böylece üniversite hem bilgi kazanma ve
kişiliğini geliştirme ocağı olmuş, hem de gençleri mesleklerde uzmanlaştıran
kurumlar haline gelmiştir.125
Bununla birlikte Amerika, Almanya, İngiltere gibi bazı gelişmiş ülkeler,
öğrenciyi üniversiteden mezun etmekle yetinmemekte, istihdam sırasında
mezunları tekrar sınava girmek zorunda bırakmaktadır. Böylece üniversite
eğitimi dönemindeki eksikliklerini giderebilmek için mezunlar, durumlarını
gözden geçirmek, yeni bilgiler edinmek, bazı yetersizliklerini telafi etmek
fırsatını kazanmış olmaktadırlar. Yani öğrencinin kalitesi hem üniversiteye
girişte, hem de mezun olduktan sonra test edilmektedir.126 Son yıllarda
ülkemizde de bu uygulamaları gerek kamu sektöründe gerekse özel sektörde
124 Blaug, M., An Introduction to Economics of Education, London Penguin, 1970, s.108’den
aktaran Akalın, 1980, s.29-30
125 Dura, 1994, s.50
126 Korkut, 1997, s.65
67
açılan işe alım sınavlarında görmek mümkündür. Türkiye’de devlet
memuriyetine merkezi sınavla giriş uygulaması 1999 yılında başlatılmıştır.127
Üniversitelerle ilgili ele alınması gereken bir olgu da “kalite”dir. Çünkü
istihdam edilebilmek için ispatlanması gereken üniversite bitirmiş olmak değil,
kaliteli bir eğitim hizmeti almış olmak ve alınan bu bilgileri yaşamda
uygulayabilmektir. Kalite, “Bir ürünün pazarda kabul edilebilirlik derecesini
belirleyen özellikler” olduğuna göre müşterilerine kaliteli hizmet sunmayı
hedefleyen üniversiteler bu görevi yerine getirebilecek yeterlilik ve uzmanlığa
sahip olmalıdır. 128 Çünkü bu kalite, çok önemli olarak tüm sektörlerin
kalitesini etkileyen bir yapıya sahip bulunmaktadır. Eğitimde kalite yönetimi,
ülkenin ihtiyaç duyduğu elemanı, ihtiyaç duyulan zamanda yetiştirmeyi,
sürekli iyileşme ve gelişmeyi sağlamayı hedeflemektedir.
Kaliteli eleman yetiştiremeyen üniversiteler, rekabet ortamında iş
bulamayan mezunlar verdiklerinde tartışma konusu olmaktadırlar. Kaliteli
eleman yetiştirmek, dünyadaki değişmeleri takip etmeyi gerektirmektedir.
Bunun için eğitim kurumlarındaki değişimin hızı ve yönü iyi belirlenmek
zorundadır. Bu değişim için değerlendirmesi ve önerisi alınacaklar; öğretim
elemanı, öğrenci, mezun ve piyasa olacaktır.129 Benzer olarak, yüksek
öğretimde kalite güvencesi ve akademik değerlendirmeyle ilgili eğilimler
Avrupa Birliği ülkelerinde ele alındığında, kullanılan yöntemlerde
127(http://www.ekutup.dpt.gov.tr/plan/viii/taslak.pdf), 02.12.2002, s.126
128 Eyitmiş, 1999, s.1
129 Ceylan, 1998, s.51
68
paydaşların130 da rolünden bahsedilmekte, değerlendirmenin yükseköğretim
kurumu ve bu paydaşlarca dengeli bir dağılımla gerçekleştirilmesin
gereğine değinilmektedir. Mezunlar ve işverenler gibi, halen öğrenim
görmekte olan öğrencilerin, programların kuvvetli ve zayıf yönleri
konusunda somut izlenimleri bulunmaktadır. Öğrenciler, bazı şeyleri
rahatlıkla sorgulayabilmekte ve değişim için öğretim üyelerine hoş
gelmeyen önerilerini çekinmeden açıklayabilmektedirler. Kısacası,
yükseköğretimdeki kalite güvencesi için öğrencilerin görüşlerinden
yararlanılması zorunlu olmaktadır.131 Yüksek öğretimdeki eğitim
hizmetlerinin çok yönlü olarak düşünülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede
yüksek öğretim eğitim hizmetinin kalitesini etkileyen faktörleri şu başlıklar
altında toplamak mümkündür:132
• Öğretim elemanları
• Fiziksel ortamlar
• Eğitim yöntem ve materyalleri
• Sosyal ve kültürel etkinlikler
• Kariyer gelişim olanakları
• Öğrenciler
Yine, üniversitelerin kalitesini belli bir standart altına almaya yönelik
olarak “akreditasyon” kavramından bahsedilebilir. Akreditasyon; ”Kabul
130 Yükseköğretim kurumlarında üretilen hizmetlerden yararlanan kişi, kurum ve kuruluşlar.
Örneğin; öğrenciler, mezunlar, ebeveynler, işverenler, hükümet.
131 Yüksek Öğretim Kurulu, 2000, s.30-31
132 Torlak, 2001, s.402
69
edilmiş standartlara uygun ve dönemsel olarak yapılan akademik
değerlendirmeler sonucunda bir kurumun kalitesi hakkında formel olarak
yapılan yazılı beyan” olarak tanımlanmaktadır.133 Kısacası, akredite edilmiş
bir yükseköğretim kurumu, faaliyetlerini belirli standartlara göre yürüten ve
belirli bir kalite düzeyinin üzerinde öğrenci yetiştiren ve araştırmalar yapan bir
kurumdur. Başka bir ifadeyle, akademik değerlendirmelerin nihai sonucu
olup, başlıca işlevleri kalite kontrolü ve kalite teminatıdır. Akreditasyon, henüz
sadece ABD’de tam anlamıyla uygulanmaktadır. Bu uygulama gereği,
akredite olmamış bir yükseköğretim kurumu kamu kaynaklarından mali
destek alamamaktadır. Bunun yanı sıra mezunlarının iş bulma imkanları son
derece kısıtlı olmakta, mesleklerini icra etmeleri ise esasen yasak kabul
edilmektedir. Avrupa’da ise sistemin kurumsallaşması yeni yeni
başlamaktadır. Dünyada işgücünün giderek küreselleştiği düşünüldüğünde,
bir ülkeden alınan bir diplomanın başka bir ülkede bir üst dereceye yönelik
programa kabul edilmeye veya iş bulmaya imkan vermesi şeklinde oluşacak
bir diploma denkliği, yüksekokulların kalitesine getirilecek bir standart ile söz
konusu olabilecektir.134 Türk üniversitelerinde batıdaki oluşumlara benzeyen
bir akreditasyonun varlığından söz edilememektedir. Çünkü gerek mesleki
boyutta, gerekse üniversiteler üzerinde bir akreditasyon yetkisinde ve
özelliğinde olan kurumlar bulunmamaktadır. Son yıllarda ODTÜ ve Bilkent
133 Doğan, 1999, s.511
134 (http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf) , 14.06.2003
70
Üniversitesi’nin bazı bölümleri bir ABD kuruluşu tarafından akredite edilerek
ABD’deki emsalleriyle eş değerli sayılmıştır.135
Teknolojideki ve işgücü piyasasındaki değişimler, eğitimin önemini
artırmıştır. Alınan eğitim seviyeleri, istihdam edilmek için yetmemekte, bu
da, daha yüksek eğitim düzeylerine talebi yoğunlaştırmaktadır. Gelişmekte
olan ülkelerde ilk ve ortaöğretimdeki okullaşma oranlarının hızla
yükselmekte, gelişmiş ülkelerde ise teknolojideki gelişmelerin yükseköğrenim
görmüş olmayı neredeyse zorunlu hale getirmekte olduğu görülmektedir.
1970'ten 1995'e çeşitli ülke gruplarındaki yükseköğretim öğrencisi sayıları
tablo 2’de gösterilmiştir.136
Tablo 2: Yükseköğretimdeki öğrenci sayıları (milyon)
ÜLKE GRUBU 1970 1975 1980 1985 1990 1995
Yüksek Gelir Gr. 20.9 21.3 23.9 24.7 31.0 36.3
Diğer Ülkeler 6.0 19.0 26.9 33.6 37.3 44.2
Dünya Toplamı 26.9 40.3 50.8 58.3 68.3 80.5
Kaynak: UNESCO Statistical Yearbook 1999 ve Gürüz, K., "Dünyada ve Türkiye'de
Yükseköğretim", ÖSYM Yay.No.2001-4‘den aktaran
(yok.gov.tr/eğitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf) ,14.06.2003
Tüm dünya ülkelerinde gençler, aileler, işverenler ve politikacılardan
yükseköğretime daha yüksek oranda erişim için baskılar gelmektedir. Modern
ya da modernleşen, sanayi ötesi ya da gelişmekte olan ülke ayrımına
bakılmaksızın tüm toplumlar yükseköğretim erişimi konusunda giderek artan
135 Doğan, 1999, s.511
136 http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf) , 14.06.2003
71
bir taleple karşı karşıya kalmaktadır.137 Avrupa Konseyi’nin 1998 yılı için
aldığı, istihdamı arttırmaya yönelik kararlar arasında okul sisteminin kalitesini
artırarak eğitimden erken yaşta kopuşun önlenmesi ve gençlerin teknolojik ve
ekonomik değişime uyum sağlayacak şekilde eğitilmelerine ilişkin
düzenlemelere yer verilmektedir.138
Yüksek öğretim, genel eğitim olarak görülmektedir. Yani eğitilen kişinin
verimliliğini, istihdam edileceği bütün işlemler açısından yükseltmektedir. Bu
nedenle istisnalar dışında yüksek öğretimden yararlanan bireyin ve devletin
finanse etmesi gereken bir eğitim olarak yorumlanmaktadır.139
1980 yılında Akalın tarafından yapılan bir çalışmada, Türkiye’de
yüksek öğretime kişisel talebi etkileyen faktörler belirlenmiştir. Bunlar;
askerliği yedek subay olarak yapma imkanı sağlaması, üniversitenin
toplumda bir sosyal prestij kurumu olarak görülmesi, orta öğretim mezunu
sayısının hızla artması, ekonomideki her kesim gibi üniversitelerin de
talebin gelir esnekliğine göre büyümesi, üniversite ve lise mezunları
arasındaki ücret farkı ve yükseköğretimin finansman biçimidir. Özellikle
finansman biçimi incelendiğinde görülmektedir ki Türkiye’de yükseköğretim
bir sosyal maldır ve sosyal maliyet devletçe vergiler yoluyla finanse
edilmektedir. Aşırı talebi doğuran en önemli sebep budur ve zamanla bir
yığılma sorunuyla karşılaşılması kaçınılmaz olmaktadır.140 Ancak hemen 137 Tural, 2002, s.101
138 Serter, 1998, s.54
139 Beckher, G.S., Human Capital, Second Edition, New York, NBER, 1975, s.26’dan aktaran
Akalın, 1980, s.70
140 Akalın, 1980, s.135-137
72
belirtmek gerekir ki 1960larda Türkiye’de özel yüksekokullar kurulmaya
başlanmıştır. 24 Ocak 1980 ekonomik kararından sonra sağlık ve eğitim
hizmetlerinin özel sektörce de sunulması ya da özelleştirme kapsamına
alınması düşüncesi ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla daha sonraki süreçte bu
hizmetlerin sunumunda özel kişi ya da kuruluşlar da görev almaya
başlamışlardır. Ayrıca devletçe sunulan hizmetlerin maliyetlerinin belli bir
bölümünün harç ve benzeri uygulamalarla hizmetten yararlananlarca
karşılanması uygun görülmüştür.141 Yani yükseköğretimin bir sosyal mal
olma niteliği değişime uğramıştır.
C. KONUYA EKONOMİK BAKIŞ
Gençlerin, bağımsız bireyler olarak yaşama isteği, çoğu zaman
ekonomik nedenlerle engellenmektedir. Gençler ya işsiz kalmakta ya da
düşük ücretlerle çalışmaktadırlar. Dolayısıyla da kendi yaşamını, çalışarak
kazanma isteği gerçekleşememektedir.142
UÇÖ’nün Uluslararası Çalışma Konferansı raporuna göre, çalışabilirlik
yeteneğinin daha az olduğu ve dolayısıyla talebin azaldığı birçok sayıdaki
işçilerin içinde gençler de bulunmakta ve bu grup ya işten çıkarılmakta ya da
düşük ücretli, alt kademe ve güvenliği az olan işlerde çalıştırılmaktadır. Bu da
sürekli olarak sosyal dışlanma riski yaratmaktadır.143
141 Karakütük, 2001, s.70-74
142 Karataş, 1996, s.18
143 ILO, 2000, s.240
73
Gençler arasındaki işsizlik, onların aldıkları eğitimi, profesyonel
yeteneklerini ve beklentilerini göz önüne almaksızın yüksek düzeylerde
seyretmektedir. Endüstriyel olarak gelişmiş dünyada, bugünkü ekonomik
bunalım için en yüksek bedeli ödeyenler, yine gençler olmaktadır.
Hükümetler ve sivil toplum örgütleri, mevcut olan iş seviyesini korumak için
büyük çaba harcamaktadırlar. Bu demektir ki halen bir işi olan, çok fazla
üzülmemelidir çünkü işgücü piyasası içindedir. Ancak dışarıda kalmış olan
gençler, genellikle “geç gelenler” olarak görülmektedir ve genel izlenim,
sürekli dışarıda kalacak olmalarıdır. Bu durumda sık sorulan soru şu
olmaktadır: “Neden gençler içe kapalılar?” ve hemen arkasından şu soru
gelmektedir: “Neden gençler dışlanmaktadır ve bu dışlamaya etki eden
nedir?”144
Gençlerde işsizliğin yüksek seviyelerde olması, Clark tarafından iki
farklı şekilde açıklanmıştır. Birincisi, gençlerin işe yetebilmeleri açısından
yapılan bir değerlendirmedir ve bireysel nitelikler esas alınmaktadır. İkincisi
ise genç işsizliğini yapısal bir işsizlik sorunu 0olarak görmekte ve piyasanın
analizi üzerinde durmaktadır.145
Genç işsizliği ile ilgili çeşitli teoriler öne sürülmüştür:146
İş Arama Teorisi: Daha çok az yetenekli işçilerin iş arama stratejileriyle
ilgilidir. Gençler çalışan nüfusa yeni katıldıkları için iş çevresine yabancıdırlar.
144 Ferrarotti, 1979, s.42-43
145 Clark, 1990, s.49-50
146 Ashton, D.N.; Field, D., Young Workers, London, 1976; Canson, M, Young
Unemployment, London, 1979’dan aktaran Gündoğan, 2001, s.15-19
74
Becerilerinin azlığı ve deneyimsizlikleri nedeniyle sorun çözmede daha az
başarılıdırlar. Ayrıca bu gençler okul hayatından mümkün olduğunca erken
ayrılma eğilimindedirler. Yetenekli gençlerin okul hayatı daha uzun
sürmektedir ve yetenekleri olduğu için iş konusunda daha seçici düşünürler.
Becerilerinin fazla olmasından dolayı mobiliteleri daha düşüktür. İşsizlik daha
çok iş değiştirme sıklığı ile ilgilidir. Gençler, iş ararken formel metotları değil,
kişisel ilişkiler gibi informel metotları kullanmaktadırlar.
Seçici İşten Çıkarma Teorisi: İşverenler, işten çıkarma kararı verirlerse
önce genç işçileri işten çıkarmaktadırlar. Bunun sebebi, genç işçilere
genellikle daha az yatırım yapılmış olması, LIFO (son giren ilk çıkar)
politikasının izlenmesi ve işten çıkarma tazminatının hizmet süresiyle orantılı
olmasıdır.
Yaşam Süreci Teorisi: İstihdamın, ücretlerin düşük ve uzun vadeli
kariyer beklentilerinin az olduğu işlerde yoğunlaşmış olmasıdır. Gençler er ya
da geç işlerini değiştirmeye yöneleceklerdir. Tecrübeleri az olduğu için
nitelikli iş bulma şansları da azdır. Ayrıca gençler, sosyal bir iş çevresi, kişisel
ilişkiler gibi gelir dışı değerlere daha fazla önem verdikleri için düşük ücretli
işlerde yoğunlaşmışlardır. Yaşları ilerledikçe ve mali sorumlulukları arttıkça
yüksek ücretli iş arayışına girmektedirler. Bunun yanı sıra mobiliteleri yüksek
olduğu için kendilerine önemli bir eğitim harcaması yapılmamaktadır.
Trend Teorileri: İşsizlik, sosyal yapı ve sosyal davranışlar gibi bazı
sebeplerden kaynaklanmaktadır. İş değiştirme sıklığı, endüstrileşmiş
ekonomilerde iş tatminsizliği nedeniyle artmaktadır. Buna ek olarak genç
75
işsizliğindeki eğilimleri, genç işgücü arzı ve talebindeki eğilimler
belirlemektedir. Nüfus artışı, arzı önemli ölçüde artırmaktadır.
Sıra İşsizlik Teorisi: Yetişkin ücreti almaya elverişli duruma gelen
genç işçiler, işten çıkarılmaktadır. Dolayısıyla yetişkin işçiler, göreli olarak
daha yüksek ücret alırlar, genç işçiler ise yaşları ilerledikçe işsiz durumuna
düşerler.
Oktay’a göre ise, genç işsizliği sorununun kaynağı, Keynesyen
politikaların başarısızlığına kadar uzanmaktadır. 1970lerin ikinci yarısından
itibaren hem ekonomik durgunluğun hem de aynı zamanda da yüksek
enflasyonun yaşanması ve bu durgunluktan dolayı talep daralmalarının
yaşanması, istihdam olanaklarının daralmasına sebep olmuştur. Bu
gelişmeler sonucu ortaya çıkan işsizlik ise en fazla gençleri etkilemiştir.
Dolayısıyla 1970’lerden itibaren genç işsizlerin sayısı, yetişkin işsizlere göre
daha hızlı artış göstermiştir. Bununla birlikte işsizlik sorunu sadece
Keynesyen politikaların başarısızlığıyla açıklanmamakta, özellikle Türkiye
gibi yarı sanayileşmiş ülkelerde istihdam yaratılmadan ekonomik gelişmenin
gerçeklenmesi şeklinde de yorumlanmaktadır.147
Günümüzde, gençlerde işsizlik ve eksik istihdam, her yerde problem
olmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde işsizlik, daha çok yapısal nedenlerden
kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra tutarlı bir insangücü politikasının mevcut
olmaması veya varsa bile yetersiz kalması sonucunda hem gereksinim
duyulduğu halde yeterince bulunamayan, hem de gereksinimden fazla
147 Oktay, 1986, s.248-249
76
olduğu için işsiz kalan işgücü bulunmaktadır.148 Gelişmekte olan ülkelerde
istihdam artışının küçük bir kısmı formel ekonomide gerçekleşmektedir.
Formel sektörde iş bulamayan, beceri ve çalışma davranışı da informel
sektöre uymayan kesim, işsizlik veya eksik istihdam sorunuyla karşı karşıya
kalmaktadır. Bu kesim içinde eğitimli gençlerin payı büyüktür.149 Gelişmekte
olan ülkelerde eğitimli gençlerin işsizliği, emeğin eksik kullanımı ve eğitim
üzerine harcanmış kaynakların yanlış tahsisi olarak yorumlanmaktadır.150
Özel işgücü piyasası uygulayarak azalma eğilimi sağlayan birkaç ülke
dışında çoğu ülkede genç işsizliği oranı çok yükselmiş, %20’lere kadar
varmıştır. Bu durum önemli sosyal problemlere ve korkunç bir kaynak israfına
yol açmaktadır.151 UÇÖ’nün verdiği son istatistiklere göre hemen hemen
dünyanın bütün ülkelerinde işsizlik en yüksek gençleri etkilemektedir. Güney
Afrika’da 25 yaşın altındakilerin %25’i , Mozambik’te %50’sinden fazlası
işsizdir.152 Bunun yanı sıra, UÇÖ’nün tahminlerine göre, gelecek 20 yılda,
gelişmekte olan ülkelerdeki aktif nüfus içinde gençlerin sayısının artması için
uygun iş imkanları sağlayacak 100 milyondan daha fazla yeni iş
yaratılacaktır.153 Bu durumda önemli koşul, açılacak yeni işler için uygun
eğitimlerin alınmış olmasıdır. Sorun şudur ki iş sahalarının değişim hızına bu
alanda oluşturulacak eğitim sistemi yetişebilecek midir? 148 Karataş, 1996, s.18-19
149 Erdut, 2002, s.84
150 Murat, s.70
151 United Nations Economic and Social Council, 1995, s.3-7
152 Novo; Janlert, 1999, s.4
153 United Nations Department of Economic and Social Affairs (DESA), 1995, s.11-13
77
Gelişmiş ülkelerde, günümüzdeki duruma bakılacak olursa, Avrupa’da
yüksek işsizlik düzeyinin alışılmış bir durum haline geldiği ve toplumsal
maliyetinin de giderek ağırlaştığı dikkati çekmektedir. Bu bedel herkesin
yaşam kalitesini düşürmekte, tüm toplumda, özellikle de toplumun en küçük
birimi olan aileler üzerinde yıkıcı etkiler yaratmaktadır. Avrupa ülkelerinde
yaşanan işsizliğin etkileri, Sen tarafından şu şekilde sıralanmıştır:154
• Üretim kaybı ve mali yük
• Özgürlük kaybı ve sosyal dışlanma
• Yetenek kaybı ve uzun dönemli tahribat
• Psikolojik hasar
• Sağlığın ve moralin kötüleşmesi
• Motivasyon kaybı ve iş korkusu
• İnsan ilişkilerinin zayıflaması ve aile yaşantısının etkilenmesi
• Irk ve cinsiyet eşitsizliği
• Sosyal değerlerin ve sorumluluk duygusunun kaybı
• Teknolojik tutuculuk
1970’lerden bu yana hızla ilerleyen sanayileşmeyle birlikte istihdam
sorunu daha fazla yaşanmaya başlamıştır. OECD ülkelerinde iş trendleri
tartışılmaktadır. İstihdam yapısının değişimiyle yeni işler ortaya çıkmakta, eş
zamanlı olarak eski işler de dışlanmaktadır. Genç işgücü oranlarını artırmak
için okuldan işe geçiş programlarına, her zamankinden çok ihtiyaç
olmaktadır. Sadece gençlerin değil, yetişkin çalışanların da yeni beceriler
154 Sen, 1997.s.154-168
78
geliştirerek kendilerini daha kalifiye hale getirmeleri gerekmektedir.155 OECD
toplamında 2000 yılında %6.3 olan işsizlik oranı, 2002 yılında %7.0’a
yükselmiştir. Aynı dönemde ABD’de %4.0’dan %5.8’e, Japonya’da %4.7’den
%5.4’e varan artışlar gözlenmiştir.156 Neredeyse bütün Avrupa ülkelerinde 25
yaş altı olarak tanımlanan gençler, diğer yaş gruplarına göre daha yüksek
oranda işsizlik tecrübesi yaşamaktadır.157 Avustralya’da 20-24 yaş arası
gençlerin işsizlik oranı 1980’de %9.6 iken 1992’de %15.2’ye yükselmiştir.158
İtalya’da da işsizlik daha fazla gençlerde görülmektedir. 1996’da 15-29 yaş
arası işsizlik oranı %25.8’dir. Bu sorun, ülkenin güneyinde çok daha fazladır
(%45.3).159 Yine Kanada’da son yıllardaki düzelmeye rağmen özellikle 20-24
yaş grubunun işsizliği halen oldukça büyüktür. Bu gençler, sert bir işgücü
piyasası ortamıyla, karmaşık bir okuldan işe geçiş süreciyle ve gerçek giriş
engelleriyle karşılaşmaktadırlar.160 Görülmektedir ki, genç işsizliği oranı,
genelde toplam işsizlik oranından daha fazladır.
Türkiye’de ise DİE’nin sonuçlarına göre, 2002 yılında işsizlik oranı
toplamda %10.3, erkeklerde %10.7, kadınlarda ise %9.4 olarak
gerçekleşmiştir.161 Gündoğan’a göre, Türkiye’de işsizliğin çeşitli türlerinin bir
arada olması, bazı işsizlik türlerinin ölçülmesindeki sıkıntılar ve verilerin
155 OECD, 1994, s.4
156 (http://www.OECD.org/dataoecd/41/13/2752342.pdf), 29.04.2003
157 Goede vd., 2000, s.587
158 Winefield vd., 1993, s.6
159 Caroleo; Mazzotta, 1999, s.1-72
160 Tal, 1998, s.9-10
161(http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/ISGUCU/), 19.05.2003
79
yetersiz olması sebebiyle işsizliğin gerçek boyutlarını saptamak
güçleşmektedir.162
Türk-İş’in 2003 Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı sonuçlarına
göre, Türkiye’de gözlenen ekonomik sorunların ve işsizliğin nedenleri genel
olarak şu şekilde açıklanmıştır:163
• Yolsuzlukların artması nedeniyle kamu açıklarının büyümesi
• Vergi kaçakçılığı
• Gümrük birliğiyle ithalatın artıp ihracatın buna uyamaması
sebebiyle birçok işletmenin kapanması veya küçülmesi
• İstihdam için gerekli parasal kaynağın yurtdışına aktarılması
• Özelleştirme sebebiyle birçok işçinin işten çıkarılması
• İşgücü maliyetlerinin yüksekliği, yeni istihdam olanakları yaratan
işverenlere teşvik sağlanmaması
• Yaşam boyu eğitim uygulamalarının yetersizliği
• Türk iş Kurumu’nun etkili bir şekilde çalışmaması
• Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde mevzuatta yapılan
değişiklikler çerçevesinde yabancıların Türkiye’deki istihdamına
yönelik engellerin kaldırılacak olması
• Emekli aylıklarının düşüklüğü nedeniyle emeklilerin tekrar
işgücü piyasasına katılması
• Ailelerin gerçek gelir düzeyinin düşmesi
162 Gündoğan, 2001, s.109
163 Türk-İş, (http://www.turkis.org.tr/eskissizlik.doc), 19.Nisan.2003
80
• Çalışanların gerçek gelirlerinin azalması sebebiyle kayıt dışı
sektörde ikinci bir iş arama eğilimi
• Nüfus artışı
• Haftalık ve yıllık toplam çalışma sürelerinin gelişmiş ülkelerden
fazla olması
• Tarım politikalarının kırsal kesimde yoksullaşma yaratması
Buna ek olarak, TİSK’in araştırmalarına göre, Türkiye ekonomisi, 2000
ve 2001’de tarihinin en derin krizini yaşamıştır. Sermaye hareketlerinin
değişim politikası, işgücünde önemli olumsuzluklara sebep olmuştur. 2001
yılında, uluslararası piyasalarda rekabet eden 36 dünya ülkesi içinde Türkiye
sanayi üretimi azalışında ilk sırayı almıştır. 2002 yılında, dünya rekabet
sıralamasında ise 49 ülke arasında 46. sıradadır. Ekonomik kriz nedeniyle
işsiz kalanların 1,5 milyon kişi olduğu tahmin edilmektedir. Yine araştırma
sonuçlarına göre 2001 yılında çalışılan saat başına işgücü maliyeti ortalama
%36,5 artmıştır. Aynı dönemde işgücü verimliliği ise %27 azalmıştır. 2001’de
işçi çalıştırmak için işverenin ödediği her 100 liradan sadece 52 lirası işçinin
cebine girebilmektedir. Şekil 3’de dağılım daha ayrıntılı olarak
görülmektedir.164
164 TİSK, (http://www.tisk.org.tr/yayinlar.asp?sbj=ic&id=601), 03.07.2003
81
Kaynak: TİSK, 2003
Yine, 2001 yılında OECD ülkeleri arasında istihdam vergilerinin en
fazla olduğu ülke, Şekil 4’te görüldüğü gibi Türkiye’dir
Şekil 3: 2001 yılında işgücü maliyetinin işçi geliri açısından
dağılımı
82
Kaynak: TİSK, 2003
Ayrıca, 1995-2000 yılları arasında, OECD ülkeleri içinde Türkiye, birim
işgücü maliyetinin en yüksek oranda seyrettiği ülke olmuştur. Şekil 5’te
durum net olarak görülmektedir.
Şekil 4: OECD ülkelerinde istihdam vergilerinin yükü (Ücretten
alınan vergiler ile işçi ve işveren sosyal güvenlik primleri
toplamının işgücü maliyetine oranı, (yüzde) 2001
83
Kaynak: TİSK, 2003
Türkiye’de kıdem tazminatı yükünün de yıllar itibariyle çok hızlı bir artış
sağladığı dikkati çekmektedir. Tablo 3’de 1990-2002 yılları arasındaki dönem
Şekil 5: 1995 – 2000 döneminde birim işgücü maliyetindeki değişim (%)
84
ele alınmıştır. İşten çıkarmalarda gençlere öncelik tanınmasının bir nedeni de
işverenlerin yüksek tazminatlar ödemek durumunda olmaması sayılabilir.
Tablo 3: Yıllar itibariyle çalışan başına ortalama kıdem tazminatı yükü (TL)
Kaynak: TİSK, 2003
Bütün bu gelişmeler, Türkiye’deki işsizliğe farklı bir boyut getirmiştir ve
bundan en çok etkilenenlerin ise gençler olacağı açıktır.
Gençlerle ilgili veriler incelenecek olursa, DİE sonuçlarına göre Türkiye’de
2002 IV. Dönemde, eğitimli genç nüfusun işsizlik oranı %30’a yükselmiştir.
Eğitimli gençler arasındaki işsizliğin %31.6 olduğu gözlenmektedir. Bu
oran, kentsel yerlerde erkeklerde%27.5, kadınlarda %37.6 olarak
gerçekleşmektedir. Eksik istihdam edilen eğitimli gençlerin ise işgücü
85
içindeki oranı Türkiye genelinde %6.5’tir. Bu oran, kentsel yerlerde %4.6,
kırsal alanda %12.5 olarak ölçülmüştür. 165
Türkiye’deki işsizlik nedenlerine göre genç işsizler incelendiğinde,
görülmektedir ki diğerlerinden çok daha yüksek bir orana sahip olan
neden, okuldan yeni mezun olmaktır. Hemen belirtmek gerekir ki genç
işsizlerin %58.6’sı ilk kez iş aramaktadır. 166
D. KONUYA DEMOGRAFİK BAKIŞ
Bir ülke ekonomisinin analizi yapılırken, ekonominin temel faktörü olan
insan faktörünün gelişimini nitelik ve nicelik yönünden incelemek gerekli
olacaktır. İnsan faktörü, mal ve hizmet üretiminin temel kaynağı olmanın yanı
sıra, üretilen mal ve hizmetlerin tüketimi açısından da önemli olmaktadır. Bu
doğrultuda, ülkenin nüfusu, nüfusun nitelikleri ve yaş gruplarına dağılımı,
ülkenin gücünü belirleyen önemli bir gösterge sayılmaktadır.167
Nüfusun sayı olarak yetersiz olması, ekonomik kaynakların atıl
kalmasına yol açarken, nüfusun ekonomik kaynaklara göre fazla olması,
insan gücünün iş bulamaması, sağlanan gelirin daha çok kişi tarafından
tüketilmesi, refah kaybı ve bunlara bağlı birçok ekonomik ve sosyal sorunlara
yol açabilmektedir.168
165 (http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/ISGUCU/isgucu.html) ,19.05.2003
166 Gündoğan, 2001, s118, 122
167 Karluk, 1997, s.5
168 Karluk, 1997, s.5
86
İşgücü talebi açısından bir değerlendirme yapılacak olursa,
gelişmekte olan ülkelerde nüfus artış hızı dünya ortalamasının altında
bulunurken, gelişen ülkelerde üstüne çıkmaktadır. Dolayısıyla gelişmekte
olan ülkelerde istihdam imkanlarının yetersizliği sebebiyle işsizlik
artmaktadır.169 İşgücü arzı açısından bakıldığında ise görülmektedir ki,
gelişen ülkelerin modern sektöründe işgücü artış oranı daima nüfus artış
hızının üstünde seyretmektedir. Modern sektöre işgücü akımı devam ettikçe
bu açık büyümekte ve teknolojinin gelişmesiyle iş imkanları azalmaya devam
etmektedir.170
Nüfusun yaş, ve cinsiyeti de istihdam seviyesi ve işsizlik oranı için
önem arz etmektedir. Bir ülkede çalışma çağındaki nüfusun fazlalığı, istihdam
edilebildiği sürece ekonomiye fayda sağlayacak ve atıl kalmayacaktır. Hızlı
nüfus artışı, her yıl işgücü piyasasına katılan kişi sayısını da artırmaktadır.
Ancak ekonomi, bu kişileri istihdam edecek ölçüde büyümüyorsa işsizlik
gündeme gelecektir. Genç nüfusun işgücü piyasasına sığmayacak kadar
fazla olması ve ilk kez işgücü piyasasına atılma durumu, bu kesimin aleyhine
bir durum yaratabilmektedir. Buna ek olarak yeni iş olanakları yaratmada
karşılaşılan yetersizlik yine öncelikli olarak gençleri etkileyecektir.171
İstihdam edilme olasılığında cinsiyet ayrımı önemli bir rol
oynamaktadır. Kadın ve erkeğin toplumsal rollerindeki farklılık, kadının işgücü
piyasasına daha uzak kalmasına sebep olabilmektedir. Kadınlar, erkeklere
169 Ekin, 1999, s.25
170 Karasoy, 1999, s.25
171 Karataş, 1996, s.19
87
oranla aynı vasıflara sahip olmalarına rağmen geleneksel olarak, iş bulmakta
zorluk çekebilmektedirler.172 Avrupa Birliği ülkelerinde genç kadın işsizliğinin,
genç erkek işsizliğinden daha fazla olduğu saptanmıştır.173 Ayrıca ekonomik
durgunluk dönemlerinde gençler arasında kadınların daha büyük güçlüklerle
karşılaştıkları saptanmıştır. Bunun sebebi olarak da kadınların yeni bir iş
aramaktan daha kolay vazgeçmeleri görülmektedir.174 Özellikle evli
kadınların, hem işgücü piyasasındaki hem de evdeki sorumlulukları nedeniyle
erkeklere kıyasla daha az çalışma saati sunabildikleri saptanmıştır. Örneğin
büroda geç saatlere kadar daha az kalabilmekte, hafta sonları daha az
çalışabilmekte, işle ilgili yolculuklara daha az çıkabilmektedirler. Bu nedenle
daha çok evlerine yakın ve evdeki çalışmalarıyla uyumlu iş saatleri onlara
cazip gelebilmektedir.175 Bununla birlikte belirtmek gerekir ki uluslararası
ticaretin gelişmesi ve yeni teknolojilere bağlı olarak yeni iş imkanlarının
ortaya çıkması, kadınların özellikle hizmet sektöründe iş bulma şansını
artırmaktadır. Ayrıca, sosyal yapıdaki değişmeler, aile gelirine katkıda
bulunma isteği, kültür düzeyinin artması ve daha iyi yaşama arzusu gibi
faktörler de kadınların istihdamını artırmaktadır.176
Nüfusun eğitim düzeyi de önemli bir değişkendir. Gerek gelişmiş
gerekse gelişmekte olan ülkelerdeki okullaşma oranlarının genel bir artış
eğilimi gösterdiğinden daha önce bahsedilmişti. Türkiye’deki okullaşma 172 Karasoy, 1999, s.50
173 ILO, 1999
174 Murat, 1991, s.31
175 Elliot, 1997, s.403-404
176 Murat, 1991, s.45
88
oranlarının da bu eğilime paralel özellikler gösterdiği gözlenmektedir. 1990-
2001 yılları arasındaki dağılım tablo 4’deki gibidir.
89
Tablo 4: Okullaşma Oranları (%)
Yıllar /
Okul
düzeyi
1990
1991
1991
1992
1992
1993
1993
1994
1994
1995
1995
1996
1996
1997
1997
1998
1998
1999
1999
2000
2000
2001
İlkokul
101.9 102.0 99.7 97.3 104.4 103.5 100.0
Ortaokul
60.3 60.1 63.4 65.1 65.6 65.2 64.3 87.6(1) 92.6(1) 97.6(1) 100.7(1)
Lise ve
dengi 38.5 41.7 44.9 47.7 53.0 55.0 57.7 53.3 57.6 59.4 64.0
Yüksek
öğretim 15.7 16.4 18.1 22.2 22.1 22.4 23.2 25.7 27.4 27.8 28.0
(1)Sekiz yıllık ilköğretim (ilkokul + ortaokul)
Not:1997-1998 yılından itibaren hesaplanan okullaşma oranlarına açık ilköğretim ve lise öğrencileri
dahil edilmiştir
Kaynak:http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf, 14.06.2003
Okullaşma oranındaki artış, nitelikli işgücü arzını artırmaktadır. Gelişmekte
olan ülkelerin en fazla gereksinim duydukları meslek dallarında yetişmiş olan nitelikli
işgücü, kendi ülkesindeki olanaksızlıklar nedeniyle gelişmiş ülkelere göç etmektedir.
Bu kişiler, ülkeleri için çok büyük maliyetlere mâl olarak yüksek düzeyde bir eğitim
olanağı bulmuşlardır. Doğumlarından itibaren ülkelerine maliyetleri hesaplandığında
rakamlar çok daha fazla çıkacaktır.177 Gelişmekte olan ülkelerde yurt dışına giden
işçiler özellikle nitelikli olanlarının önemli bir bölümü çalışmak için gittikleri
sanayileşmiş ülkelerde mesleki alanda yeni bilgiler ve teknikler kazanacaklarını
düşünmektedirler. Böylece gelişmekte olan sanayilerin ihtiyaç duyduğu yeni ve ileri
tekniklere ulaşmayı ummaktadırlar. Ancak gerçekte farklı bir durumla
karşılaşılabilmektedir. Örneğin Türkiye’de bu olumsuz bir şekilde gerçekleşmektedir.
177 Oğuzkan, Turhan, Yüksek Düzeyde Elemanların Ülkelerarası Göçü, İstanbul Üniversitesi Bülteni,
Kasım 1977, s.6’dan aktaran Gürses; Gürses, 1979, s.232
90
Çünkü bu işçiler kendi uzmanlık dallarından çok, iş bulabildikleri alanlardaki işlerde
çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Ağır ve yerli işçiler açısından aşağılayıcı sayılan
işlerde ücretlerin yüksekliği ve hızlı iş bulabilme imkanı nitelikli yabancı işçileri,
nitelikleriyle hiçbir ilgisi olmayan işlere çekmektedir. Böylece daha çok uzmanlaşma
umutlarını yitirdikleri gibi, ülkelerinde kazanmış oldukları niteliklerini de zamanla
yitirmektedirler.178
Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının sayısının 1995 –1999 yılları
arasında artış gösterdiği görülürken yurt dışında çalışan vatandaşların sayısının yine
bu yıllar arasında azaldığı görülmektedir. Özellikle Batı Avrupa ülkeleri açısından
durum ele alındığında görülmektedir ki, 2000’li yıllarda vatandaşlarımızın bu ülkelerin
işgücü piyasalarına girebilmeleri, bu piyasalarda yerli işgücü ile rekabet
edebilmelerine, bunun için de eğitim ve meslek eğitimine katılımlarına bağlıdır.179
Yurt dışına göçün yanı sıra, yurt içinde yaşanan göçlere de değinmek
gerekmektedir. Bir ülkede sanayiye dönük gelişme, kırsal kesimden kente göçü
yaratmaktadır. Sonuçta, kentlerde yaratılan istihdam olanaklarından daha hızlı bir
nüfus yoğunlaşması yaşanmaktadır ve bu durum beraberinde işsizliği
getirmektedir.180 Kentsel yaşama sosyal ve kültürel açıdan uyum sağlamak, eğitimle
mümkün olabilecektir. Ayrıca kentsel iş piyasasında iş edinmek ve yetenekleri
geliştirmek için öncelikli şartın yine eğitim olduğu açıktır. Yapılan bir araştırmada,
kente göç eden ailelerin ortak eğiliminin, daha çok çocuklarının üniversite eğitimi
görmeleri yönünde olduğu saptanmıştır. Buna ek olarak bu ailelerin daha düşük
kültür düzeylerinden gelmelerine rağmen cinsiyet ayrımı yapmaksızın hem erkek hem
178 Talas, 1997, s.202-204
179 (http://www.ekutup.dpt.gov.tr/plan/viii/taslak.pdf), s.137, 02.12.2002
180 Karataş, 1996, s.19
91
de kız çocuklarını okutmak istedikleri gözlenmiştir. Ancak bu ailelerin çocuklarının, bu
eğilimin aksine düşük öğrenim düzeyine sahip bulundukları görülmüştür. Bunda,
ailelerin büyük çoğunluğunun (%77) gelir düzeyinin düşük olması etkili olmaktadır.
Yani aile gelirinin düşüklüğü, kişinin alacağı eğitimi, dolayısıyla da iş fırsatlarını
olumsuz yönde etkilemektedir.181
Genç işsizlik probleminin yaşandığı dönemlerde, bundan tüm etnik ve alt
kademedeki sınıflar etkilenmektedir.182 Özellikle etnik köken işsizliğin kişisel
sebeplerinden biri olmaktadır. ABD’de, 1995 yılı itibariyle zenci gençler arasındaki
oranı %35.7 iken, beyaz gençlerde %15.7’dir.183
Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olarak yüksek nüfusluluk özelliği taşımaktadır.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün 7.Şubat.2003 tarihli açıklamasına
göre, ülke nüfusu 70.535.000.000’dir ve bu nüfusun 5.666.0000’i 65 yaşın
üstündedir. Son yıllarda nüfus artışının yavaşladığı görülmektedir.184 Türkiye’deki
genç nüfusun toplam nüfusa oranı 1995’te %19.81 iken, 2000’de %20.19
olmuştur.185 Gençlerin, işgücüne katılma oranları ise 1980’de %64.5 iken 1999’da
%45.7’ye düşmüştür. OECD ve AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında, ülkemizdeki
gençlerin işgücüne katılım oranlarının daha düşük olduğu ileri sürülmektedir.186
E. KONUYA SİYASAL BAKIŞ 181 Erjem, 2001, s.48-53
182 Murat, 1991, s.45
183 O’Higgins, Niall, The Challenge of Youth Unemployment, ILO Employment and Training Papers:7,
Geneva, 1997, s.44’den aktaran Gündoğan, 2001, s.28
184 Hürriyet Gazetesi, 18.05.2003
185 DPT, 2000, s.25
186 Gündoğan, 2001, s.105
92
Küreselleşme ile ön plana çıkan bilgi, bilgiyi kullanacak bireylerin yetiştirilmesi
ve hızla gelişen teknolojiye ayak uydurmak, toplumlar için zorunluluk haline gelmiştir.
Bu zorunluluk devletlere, teknolojiyi kullanma, yenilikleri izleyecek düzenlemeler
yapma ve rehberlik etme şeklinde yeni görevler eklemektedir. Aksi taktirde toplum
ilerlemelerin gerisinde kalacak ve dünya ile bağı kopabilecektir.187 Rekabetçi güçler
pek çok istihdam alanında tıkanmakta, işgücü piyasasındaki bu tıkanıklığı gidermek
için farklı mekanizmaların gerekli olduğu sürekli dile getirilmektedir.188
İşgücü piyasası politikaları, işsizlere gelir desteği sağlamaya yönelik “pasif
politikalar” ve bireylerin işsizliklerini doğrudan önlemlerle azaltmaya yönelik “aktif
politikalar”dır. Özellikle aktif politikaların amacı, gençlere sadece gelir desteği
sağlamak değil, onların çalışma hayatına geçişlerini kolaylaştırmaktır. OECD, beş tür
aktif işgücü piyasası politikası üzerinde durmaktadır. Bunlar:189
• İş piyasası eğitimi
• Doğrudan iş yaratma
• Sübvanse edilmiş istihdam
• Danışma ve işe yerleştirme hizmetleri
• Gençlere yönelik önlemler
Farklı ülkelerde uygulanan aktif politikalarla sağlanan ortak sonuçlara göre, en
olumlu ve etkin performans, iş arama ve yeni iş kurmaya yönelik yardımlarla
sağlanmıştır.190 Pasif politikalar ile ilgili olarak da işsizliği tazmin eden çeşitli
programlardan bahsedilebilir. Günümüzde Türkiye’de de uygulanmaya başlayan
187 Nartgün, 2002, s.135
188 Elliot, 1997, s.277
189 Gündoğan, 2001, s.35
190 OECD, The OECD Job Study, Paris, 1996, s.7’den aktaran Gündoğan, 2001, s.65
93
işsizlik sigortası bunlardan birisidir. Amaç, isteği dışında işsiz kalanlara gelir desteği
sağlamak ve mesleklere uygun yetenekleri geliştirerek bireylerin işgücü piyasasına
yeniden entegre olabilmelerini teşvik etmektir.191 Sistemin başarısı, ülkenin özgün
koşullarına ve genel karakteristiklerine uygun olmasıyla sağlanabilecektir. Bireylerin
işsizlik ödeneklerinden yararlanabilmesi için işsiz kalmadan önce belirli bir süre
sigortalı olarak çalışması ve işsizlik sigortası sistemine mali katkıda bulunması
gerekmektedir.192 Ancak bu koşul, işgücü piyasasına ilk defa girecek olanları,
özellikle de gençleri sistemin dışında bırakmaktadır. Buna ek olarak bazı ülkelerde
eğitimini yeni bitirmiş gençlere istisnai hükümler uygulanabilmektedir.193
UÇÖ’nün, gençlere kabul edilebilir bir iş oluşturulabilmesiyle ilgili olarak
ülkelere önerileri şunlardır:194
• Emek yoğun gelişmenin özendirilmesi
• Güçlü bir eğitim, işgücü piyasası ve sosyal politikaların gerekliliği
• Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yeni imkanlar yaratılması
• Gençlere, eğitim sırasında iş deneyimi kazandırılması
• Okuldan erken ayrılmanın azaltılması
• Mesleki eğitimin, piyasa şartlarına uyumlu hale getirilmesi
• Genç kadınların eğitim imkanlarının artırılması
• Eğitimin, bir paket programın parçası olarak algılanması
• Girişimciliğin geliştirilmesi
191 Özşuca, 1998, s.22-23
192 Özşuca, 1998, s.27-28, 71
193 ILO, 1976, s.17-18’den aktaran Özşuca, 1998, s.28
194 ILO, (http://www.ilo.org/public/english/employment/skills/youth/decent.htm), 11.12.2002
94
• Genç işgücü talebini yükseltmeye yönelik politikalar
geliştirilmesi
Sıralanan maddelerde özellikle eğitimin gerekliliği öne çıkmaktadır.
Bilinmektedir ki devletin, eğitim imkanlarının sağlanmasında önemli bir rolü vardır.
Devlet, günümüzde özellikle yüksek öğretime finansman kaynağı sağlamaya daha
fazla ağırlık vermektedir. Çünkü üniversiteleri, ekonomiye nitelikli insangücü yetiştiren
kurumlar olarak görmekte ve bu insangücü niteliklerinin ekonomik gelişme için
stratejik öneme sahip olduğunu düşünmektedir.195
Hükümetlerin gözü, mezun oldukları halde iş bulamayan ve her an patlamaya
hazır, genç işsizlerin üzerindedir Bu nedenle bazı hükümetler, sosyal baskıları
azaltmak için gerçek ihtiyaçlara dayanıp dayanmadığına bakmaksızın, üniversite
mezunlarına iş imkanı sağlamaktadırlar. Bu durum hükümet gelirleri üzerinde yutucu
olmakta, eğitilmiş işgücünün daha verimli kullanılmasını da engellemektedir.196
1985 yılının Uluslararası Gençlik Yılı olması, özellikle gençliğin her açıdan
korunması ve geliştirilmesine ilişkin politikaları gündeme getirmiştir.197 Baydarol’un
açıklamasına göre AB’nin temel uğraş alanı, işsizlerin yeni ekonomik gereksinimlere
göre niteliklerinin artırılması ve bu sayede yeniden istihdam edilebilir hale
gelmelerinin sağlanmasıdır. Bu amaçla yaşam boyu eğitim ön plana çıkmaktadır.
İşgücü piyasasıyla yeni tanışan genç işsizlerin kronik işsiz haline dönmelerini
önlemek için 6 aylık bir iş arama döneminin hemen ardından değerlenmeye alındığı,
bir işte çalışıp da işsizliğe düşenlerin kronik işsiz kategorisine düşmelerinin önüne
geçebilmek için 6 ilâ 12 aylık süre içinde yeniden eğitime tabi olacakları bir mantığın
195 Ünal, 1996, s.328-336
196 World Bank, 1994, s.74
197 Danışoğlu, 1992, s.54
95
geliştirildiği görülmektedir.198 Anlaşılmaktadır ki devletin, insan sermayesine yapacağı
yatırım önemlidir. İnsan sermayesine çok yatırım yapan uluslar, kalkınan uluslar
olmaktadır. 199 Hemen belirtmek gerekir ki, eğitime bir insangücü politikası olarak
bakma bağlamında Türkiye’de eğitimin finansmanı, büyük ölçüde kamu finansmanına
dayanmaktadır ve bütçeden eğitim için, özellikle de yükseköğretim için ayrılan
ödeneğin yıllar itibariyle artış gösterdiği gözlenmektedir.200 Ancak bu gelişmenin,
sorunun çözümlenmesine yetmeyeceği açıktır.
AB İstihdam Paketi, 2001 Ortak İstikrar Raporu Taslağı, üye devletlerin
istihdam sorunlarıyla ilgili genel izlenimleri ve çözüm önerilerini içermektedir. Rapora
göre, cinsiyet farkları, yaşam boyu eğitim, işgücü piyasası katılımının artırılması ve
işgücü organizasyonunun modernleştirilmesi gerekmektedir.201 İtalya’da son yıllarda
işgücü politikasının geliştiği üç alandan biri risk gruplarına yönelik olmuştur. Bu
grupların içinde gençler de bulunmaktadır.202
OECD ülkelerinde genç işsizliğinin azaltılmasına yönelik ilerleme
kaydedilmeye çalışılmaktadır.203 Yine Avrupa Birliği’nde son yıllarda işsizliğe karşı
yoğun bir mücadele başlatılmıştır. Bu doğrultuda oluşturulan istihdam stratejisinin
dört temel ayağı bulunmaktadır. Bunlar; “istihdam edilebilirlik”, “girişimcilik”,
198 Baydarol, 2002, s.22-33
199 Ercan, F., Eğitim ve Kapitalizm, Bilim ve ÖES Öğretim Elemanları Sendikası Yayınları, İstanbul,
1998, s.163’den aktaran Nartgün, 2002, s.133
200 Ünal, 1996, s.347-350
201 TİSK, 2003
202 Caroleo; Mazzotta, 1999, s.1
203 The Economist (US), 1997, s.90
96
“uyarlanabilirlik” ve “eşit fırsatlar”dır.204 Özellikle genç işsizliğini azaltma çabalarında
temel vurgu, mesleki eğitimin daha çekici ve gençlere daha uygun hale
getirilmesidir.205 1990’larda, AT İstihdam Sorunları Komisyonu da, genç işsizliğinin
nedenlerini araştırmak, genç işsizlerin çalışma hayatına katılmasını sağlamak
amacıyla çeşitli incelemeler yapmış ve bu konuda bazı önlemler alınmasını
önermiştir. Uzmanların görüşlerine göre, gençler arasındaki işsizliğin nedeni sadece
ekonomik konjonktürün durumu ile ilgili değildir. Gençlerin sanayinin gereklerine
cevap verecek mesleklerde eğitim görmemesi, eğitim ve iş karşısında olumsuz bir
tavır takınması da etkili olmaktadır.206 Dolayısıyla çözüm arayışlarının salt ekonomik
boyutta bırakılmamasının gereği ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de, 1960’ların başında ekonomik gelişme ve kalkınma beş yıllık
kalkınma planlarına bağlandığında istihdam sorunlarını da çözüleceği
düşünülmüştür. Ancak ülke yapısı planların gerisinde kalmış, özellikle 1977 sonrası
ekonomik bunalım sonucu istihdam düzeyi orta ve uzun dönemli plan hedeflerinin
gerisinde kalmıştır. 1980’lerde birçok OECD ülkesinde ve Türkiye’de gençlere
istihdam olanağı sağlanmaya çalışılmış ve politikalar uygulanmıştır. Ancak buna
rağmen bu konuda önemli gelişmeler sağlanamamıştır.207
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yapılan genel durum
değerlendirmesinde eğitimin bütün kademelerinde fiziki altyapı ve insangücü
eksikliklerinin devam ettiği ve bu durumun eğitimin kalitesini olumsuz etkilediği
belirtilmektedir. Kaynak yetersizliği, mevcut kaynakların etkin kullanılamaması, sanayi 204 Larssson, Allen; “The EU Employment Strategy, Putting Europe to Work”, Norwegien Business and
Industry Confederation Conference, Oslo, 2000’den aktaran Gündoğan, 2001, s.68-69
205 Gündoğan, 2001, s.71
206 Kutal, 1990, s.356
207 Oktay, 1986, s.235
97
ve işbirliğinin yeterince geliştirilememesi gibi sebeplerle plan hedeflerinin gerisinde
kalındığı, iş piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelik ve türde mesleki eğitim programları
geliştirilmesinde yeterli ilerlemenin sağlanamadığı ortaya konmaktadır. Yine insan
gücünün, uluslararası rekabet gücünün ana unsurlarından biri olduğu ve
geliştirilmesinin gereğinden bahsedilmektedir.208
Ekin’e göre, “Türkiye’de planlı dönemde geçen yaklaşık kırk yıla rağmen, ne
işsizliğin miktar ve niteliği, ne de üstesinden nasıl gelineceğine yönelik istihdam
politikaları veya istihdam sorunlarının geleceği, yeterli açıklıkla ortaya
konulamamıştır.”209
Talas’a göre ise, Türkiye’de kısa vadede ilk adım, kullanılmayan kapasiteleri
harekete geçirmek olmalıdır. Uzun vadede de, nüfus artışı hızı kesilerek seçilmiş yeni
yatırımlar gerçekleştirmek ve bunların yanında eğitim sisteminde köklü bir değişim
yapmak gerekmektedir.210
F. GENÇ İŞGÜCÜNE KARŞI İŞVERENLERİN TUTUMU
İşverenlerin, iş alımında veya istihdamın devamını sağlamada genellikle
gençleri tercih etmediği görülmektedir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır. Öncelikle
firmalar, yeni işçi istihdam ederken genellikle yüksek başlangıç maliyetleriyle
karşılaşmaktadırlar ve bu maliyetlerin kısa sürede telafisi olamamaktadır. Bu nedenle
başlangıç harcamaları, işgücüne yapılan bir yatırım olarak görülmeli ve uzun
dönemde getiriye dönüşeceği düşünülmelidir. Ancak getirilerin gerçekleşmesinin bir
208 (http:www.ekutup.dpt.gov.tr/plan/viii/plan8.pdf), 02.12.2002, s.15-17
209 Ekin, 2001, s.14
210 Talas, 1997, s.185
98
koşulu, işçinin uzun yıllar boyunca firmada kalmasıdır.211 Ne var ki işverenler, düşük
eğitimli de olsa beceri ve deneyim kazanmış yetişkinleri, gençlere tercih etmekte,
buna karşılık eğitim giderleri ve sık sık personel değiştirme risklerini bile göze
almaktadırlar.212
Gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar, genç işçi çalıştırmanın firmaya
maliyetinin onların istihdamından sağlanacak faydadan daha yüksek olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu demektir ki genç işçilere ödenen ücret, onların verimliliklerinden
daha fazladır. Bununla birlikte 20-24 yaş grubundaki gençlerin diğerlerinden daha
farklı değerlendirilmesi gereği ortaya çıkmıştır. Çünkü bu tip işçiler işbaşında eğitime
daha az gereksinim duymaktadırlar. Çalışma motivasyonları ve çalışmadan
bekledikleri ümitler konusunda daha gerçekçidirler ve maliyet-fayda oranları daha
elverişlidir.213
Ayrıca şirketlerin ücret düzeyleri önemli olabilmektedir. Şirket, ortalama ücret
düzeyinin üstünde ücret ödemesiyle biliniyorsa başvuranlarda çok iyi yetenekler
arayacaktır. Aksine düşük ücret ödüyorsa düşük nitelikleri tercih etmektedir. İkinci bir
husus, yeni başvuranlara göre çalışmakta olan işgörenlerine öncelik verilmesidir.
Çünkü onlar hakkında daha fazla bilgi sahipliği söz konusudur. Ayrıca çalışanların
arkadaşları ve yakınları da tercih edilebilmektedir. Çünkü sonuç, dışarıdan tesadüfi
bir alımdan daha memnun edici olacaktır. Buna ek olarak, arkadaşı da aynı şirkette
çalışan bir kişi, işini daha çabuk benimseyecek ve uzun zamandır o şirketteymiş gibi
işte çalışmaya canla başla koyulacaktır.214
211 Elliot, 1997, s.245
212 Yıllar, 1998, s.56
213 Ekin, 1980, s.41-42
214 Reynolds, 1974, s.117
99
İşverenler iş kazası gibi risklerden de mümkün oldukça kaçmaktadırlar. Sosyal
Sigortalar Kurumu’nun 2001 yılı verilerine göre Türkiye’de iş kazalarına kadınlarda en
çok 20-24, erkeklerde 25-29 yaşlarında rastlanmaktadır.215 Dolayısıyla istatistikler
genç işgücünün iş kazalarına daha yatkın olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum,
büyük olasılıkla gençlerin çalışma yaşamında fazla deneyimleri olmamasından
kaynaklanmakta, işe alımlarda işverenleri deneyim sahibi yetişkinlere
yönlendirmektedir.
İşverenler için doğal olarak her iş başvurusu aynı öneme sahip değildir. Cinsiyet,
yaş, etnik köken, eğitim, deneyim gibi sebepler işin niteliğine göre işverenlerin
görüşlerini değiştirebilmektedir.216 Örneğin işverenler, çalıştıracakları erkek
işgören için askerlik sorununun çözülmüş olmasını istemektedirler.
İşgücü piyasasının yapısı da işverenin eğilimlerini değiştirmektedir. Genç
vasıflı işgücü arzının yüksek olduğu bir ortamda, işverenin seçiciliği doğal olarak
artmaktadır. Dolayısıyla binlerce işsiz gencin mevcut olan az sayıdaki işe girebilmek
için rekabet halinde olmaları, işverenlere büyük üstünlük sağlamaktadır. İşverenler,
diledikleri şartlar ve ücret düzeyinde kalifiye işçi bulabilmektedir.217
G. GENÇLERİN ÇALIŞMAYA KARŞI TUTUM VE DAVRANIŞLARI
Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre gençlerde yaş, cinsiyet, sosyal orijin,
eğitim seviyesi ve işin tipine bağlı olarak önemli davranış farklılıkları olduğu
saptanmıştır.218 Bununla birlikte ortak bir paydada toplamak gerekirse gençler, ilk
215 http://www.calisma.gov.tr, 20.08.2003
216 Reynolds, 1974, s.120-121
217 Murat, 1991, s.34
218 Ekin, 1980, s.42-43
100
bölümde ele alınan gençlik dönemi özelliklerinden dolayı iş yaşamına da
yetişkinlerden farklı bakmaktadırlar. Özellikle de henüz ailevi bir sorumluluk almamış
olanlar daha rahat ve boşvermiş bir tavır sergileyebilmektedirler. Yine gençlik
döneminde sosyal değerlerin bellekte yeni yeni yerleşmesi, bireye asi, disipline tepkili
ve tutarsız bazı özellikler katabilmekte ve bütün bunlar, gencin istihdam olasılığını
azaltmaktadır.
Gençler, yaşamın en enerjik döneminde olmanın bir getirisi olarak dinamik,
hırslı ve heveslidirler. Ancak iş adabıyla ilgili olarak kendilerini geliştirmelerinin gereği
genelde işverenlerce dile getirilmektedir.219 Bu konu, daha işe alım aşamasında
kabul veya ret sebebi olabilmektedir. Eğitimini yeni bitirmiş olan ve iş hayatına yeni
adım atan gençlerin işe alımıyla ilgili işverenlerin tercihleri, genelde mülakattan yana
olmaktadır. İşe alınmak için son basamak olan mülakatta, gerek dış görünüm,
gerekse davranış, hitap biçimi ve beden dili işverenler tarafından ayrıntılı olarak
incelenmektedir. Bu ayrıntılar genç birey tarafından çoğunlukla dikkate alınmamakta,
mesleki yeteneğe bakılmaksızın mülakat olumsuz sonuçlanabilmektedir. Ayrıca işe
alınmış olan genç de iş ilişkilerini iyi kuramamak, hiyerarşik düzene uymakta zorluk
çekmek, sorumlulukları düzgün yerine getirmemek gibi sebeplerle işinden
olabilmektedir.
Gençler, üniversite eğitimleri için kendi istek ve becerileri doğrultusunda
olmaktan çok, tesadüfe ve yakınlarının etkisine dayalı bir meslek seçimi
yaptıklarından çalışamaya karşı hevesli olmamaktadırlar. Ayrıca içinde bulundukları
ekonomik ortamın güvensizliği ve gelecekten ümitsizlikleri de, çalışıp ekonomik
bağımsızlığını kazanan bir yetişkin olmaya onları uzak hissettirmektedir.
219 Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları, 1996, s.30-72
101
Yüksek öğrenim görmüş, üstün vasıflı gençler, kendileri için uygun bir iş
aramaya daha fazla zaman harcamakta ve bu süre içinde işsiz kalmayı tercih
etmektedirler.220 Reynolds’a göre işsiz kalan bir bireyin iş arayışı, aslında bir kabus
değildir. Bu çabalar, birey için faydası ve getirisi olan olumlu etkinlikler olarak da
görülebilir. Öyle ki daha fazla araştırma, daha fazla iş kapısı açacak, belki bulunan
yeni iş, önceki işe göre çok daha iyi olacaktır. İş arayışında olan bireyin, hangi öneriyi
kabul, hangi öneriyi reddedeceğini belirlemesine yardımcı olacak kriterlere ihtiyacı
vardır. Ancak birey iş arayışını sürdürdükçe beklentileri düşme eğilimi göstermekte,
çalışmak için bir yerden başlamak zorunda olduğunu düşünmektedir. Ayrıca, işsiz
olarak geçirilen zamanın maliyeti artmaktadır ve ne yazık ki birey, kendi minimum
standartları altında bir işi kabul edebilmekte ve işsizliğini sona erdirmeyi tercih
edebilmektedir.221
İşgücü piyasasındaki değişimler de, bireylerin hayata doğru olan yolculuğunu
hem nitelik hem da gelişim açısından bozabilmekte veya iyileştirebilmektedir.222
İçinde bulundukları ortam, mesleki gelişimlerini, iş yaşamından beklentilerini
etkilemektedir.
Son olarak gençlerin sağlık durumları da davranışlarını etkilemektedir. Sıhhati
iyi olmayan bir kişiden iktisadi bir faaliyette bulunması veya çalışması
beklenmemelidir.223 Özellikle gelir düzeyi düşük ailelerden gelen gençler,
çalışmadıkları süre boyunca sağlık güvencesinden yoksun kalabilmektedirler.
220 Karasoy, 1999, s.50
221 Reynolds, 1974, s.122-125
222 Allatt; Yeandle, 1992, s.1
223 Serin, 1979, s.153-154
102
İKİNCİ BÖLÜM: TÜRKİYE’DE YÜKSEK ÖĞRETİM MEZUNU GENÇLERİN ÇALIŞMA YAŞAMINA GEÇİŞTEKİ SORUNLARINA YÖNELİK BİR ALAN ARAŞTIRMASI
I. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
A. ARAŞTIRMANIN AMACI
Bu araştırmanın genel amacı, yüksek öğretim mezunu gençlerin çalışma
yaşamına geçişteki sorunlarını, dolayısıyla işsizlik sebeplerini ortaya koymaktır. Bu
amaçla aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır:
1.Yüksek öğretim mezunu gençlerin işsiz kalmasında:
• Aile, sosyoekonomik durum ve çevrenin etkisi var mıdır?
• Bu gençlerin çalışmaya karşı tutumlarının, iş arayışlarının ve beklentilerinin
etkisi var mıdır?
• Aldıkları eğitimin ve seçtikleri mesleğin etkisi var mıdır?
• Genç işgücüne karşı işverenlerin tutumunun etkisi var mıdır?
• Yürütülen politikaların etkisi var mıdır?
2.İşsiz kalan gençlerin ilgi alanları nelerdir ve bu gençler boş zamanlarını nasıl
değerlendirmektedirler?
3.İşsiz kalmaktan birey nasıl etkilenmektedir?
4.Gençlerin işsiz kalmasından toplum nasıl etkilenmektedir?
103
B. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ
İşsizlik ve işsizlikten en çok etkilenen yaş grubu olarak gençlik daha önce birçok
çalışmaya konu olmuştur. Yapılan çalışmalar daha çok gençlik dönemini bir bütün
olarak ele almış, genelde eğitimli gençleri diğerlerine kıyasla daha avantajlı olarak
tanımlamıştır. Genel kabul gören varsayım, daha fazla eğitim almış olmanın iş
bulma şansını artırdığıdır. Buna rağmen günümüzde üniversite mezunu gençler
arasında da işsizliğin arttığı görülmüş, gençlerin çalışma yaşamına geçişte
güçlükler yaşamaya başladığı anlaşılmıştır. Bu güçlüklerin ortadan kaldırılması
için öncelikle nedenlerini sorgulamanın gerekli olduğu düşünülmüştür. Dolayısıyla
yapılan çalışmanın, çözüm yolları arayanlar için gerçekçi çözümler bulmak adına
yol gösterici olabileceği düşünülmektedir.
C. ARAŞTIRMANIN EVRENİ VE ÇALIŞILAN GRUP
Mart 2003 verilerine göre İş Kurumu tarafından işe yerleştirilemeyip en fazla işsiz
kalan yaş grupları, tablo 5’de görülmektedir. İşe yerleştirilmemiş kayıtlı işsizler
arasında en yüksek payın, 20-29 yaş grubuna ait olduğu anlaşılmaktadır.
Belirtmek gerekir ki işsizler sadece İş Kurumu’na kayıtlı gençlerden oluşmamakta,
üstelik işsizliğin farklı tanımlarını da dikkate almak gerekmektedir. Bu doğrultuda
toplum içinde çok daha fazla sayıda işsiz gencin olduğu varsayılabilir. Sonuç
olarak, araştırmanın genel evreni, Türkiye’deki yüksek öğretim mezunu işsiz
gençler olarak belirlenmiştir.
104
Tablo 5: 2003 Mart Ayı Sonu İtibariyle Başvuru, İşe Yerleştirme ve İşsizlerin Yaş
Gruplarına Göre Dağılımları
Başvuru İşe Yerleştirme İşsiz Yaş Grupları Toplam
Gen. Top. Oranı
(%) Toplam
Gen. Top. Oranı
(%) Toplam
Gen. Top. Oranı
(%)
İşe Yerleştirmenin
Başvuruya Oranı
(%)
15 – 19 4 540 2.58 431 2.10 12 495 2.84 9.49
20 – 24 42 109 23.97 3 142 15.28 102 271 23.26 7.46
25 – 29 48 824 27.79 9 028 43.91 123 907 28.18 18.49
30 – 34 34 136 19.43 3 020 14.69 85 354 19.41 8.85
35 – 39 23 599 13.43 2 347 11.42 57 344 13.04 9.95
40 – 44 14 083 8.02 1 706 8.30 35 587 8.09 12.11
45 – 64 8 248 4.70 878 4.27 22 007 5.01 10.65
65 ve daha
büyük 125 0.07 8 0.04 678 0.15 6.40
Genel
Toplam 175 664 100 20 560 100 439 643 100 11.70
Kaynak: (http://www.calisma.gov.tr), 20.08.2003
105
Çalışmanın evreni ise Türkiye’de sözel ağırlıklı bölümlerden mezun olmuş,
lisans düzeyinde yüksek öğretimli işsiz gençlerdir. Öncelikle araştırmada lisans
mezunlarının tercih edilmesinin sebebi, tablo 6’da görüldüğü gibi 2000-2001 eğitim
öğretim yılında, mezun olan öğrenci sayısının en yüksek olduğu eğitim birimlerinin,
lisans düzeyinde eğitim veren birimler olmasıdır. Bu doğrultuda en yüksek oran
%50.9 ile fakültelere ait gözükmektedir.
Tablo 6: Yükseköğretim kurumlarından 2000-2001 eğitim-öğretim yılında mezun
olan öğrencilerin sayıları
Kaynak:(http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf) , 25.06.2003
Bununla birlikte, lisans programlarına kayıtlı öğrenci sayısının kendi içinde de yıllar
itibariyle artış gösterdiği tablo 7’de görülmektedir. Bu rakamlar da çalışma
evreninin belirlenmesinde önem teşkil etmiştir.
Mezun Öğrenci
Eğitim birimi Sayı Yüzde
Fakülteler 118 569 50.9
Yüksekokullar 8 535 3.7
Meslek Yüksekokulları 64 343 27.7
Açık öğretim 41 127 17.7
Toplam 232 571 100
106
Tablo 7: Örgün öğretim lisans programına kayıtlı öğrenci sayısının yıllara göre
değişimi
Kaynak:(http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf) , 14.06.2003
Öğretim alanlarına göre lisans düzeyindeki öğrenci sayıları incelendiğinde ise
dikkati çeken nokta, tablo 8’de görüldüğü gibi, sözel bölümlerde daha fazla gencin
öğrenim gördüğüdür.
Tablo 8: Öğretim Alanlarına Göre Lisans Düzeyindeki Öğrenci Sayıları
Eğitim- öğretim
dönemi
Lisans programına kayıtlı
toplam öğrenci sayısı
1993-1994 510 682
1994-1995 502 083
1995-1996 550 785
1996-1997 590 118
1997-1998 640 337
1998-1999 686 617
1999-2000 713 259
2000-2001 752 715
2001-2002 782 793
Öğretim Alanı Sayı Yüzde
Dil ve Edebiyat 32 467 4.2
Matematik ve Fen Bilimleri 73 194 9.5
Sağlık 72 308 9.3
Sosyal Bilimler 81 729 10.6
Uygulamalı Sosyal Bilimler 345 804 44.6
Teknik Bilimler 131 087 16.9
Ziraat ve Ormancılık 25 804 3.3
Sanat 12 746 1.6
Toplam 775 139 100
107
Kaynak:(http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf) , 25.06.2003
Bu bölümlerde öğrenci sayısının artışıyla oluşacak yığılmanın, ileride işgücü
arzında da bir yığılma yaratacağı düşünülmektedir. Ayrıca, tablo 9’da görüldüğü
gibi bu bölümlerde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının da fazlalığı
dikkati çekmektedir. Bütün bu veriler, çalışma evreninin profilini bu alanda
belirlemede etkili olmuştur.
108
Tablo 9: Lisans düzeyindeki örgün öğretim programlarında öğretim üyesi başına
düşen öğrenci sayısının alanlara göre dağılımı
Kaynak: (http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf ), 25.06.2003
Çalışma grubunun seçiminde ise, Ankara ili baz alınmıştır. Bu tercihte, Ankara
ilinin, eğitimli işsizliğin yoğun yaşandığı illerden biri olması büyük rol oynamıştır.
Buna ek olarak değinmek gerekir ki Ankara ili, araştırmamıza daha fazla zaman
ayırabileceğimiz ve daha rasyonel gözlemler yapabileceğimiz bir il olması
sebebiyle de tercih edilmiştir. Bu bağlamda il merkezinde ikamet eden gençlere
ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışılan grup ise hem İş Kurumu’na müracaat eden, hem
de İş Kurumu’na kayıtlı olmayan fakat çalışma evrenimizin kapsamında yer
alabilecek gençlerden oluşturulmuştur. Çalışma grubu 11’ierkek, 9’u bayan olmak
üzere toplam 20 gençten oluşmuştur. Katılımcılar sözel bölümlerde örgün lisans
(fakülte) eğitimini tamamlamış bireylerdir.
Alan Öğrenci/ Öğretim Üyesi Oranı
(2001-2002)
Dil ve Edebiyat 46
Matematik ve Fen Bilimleri 28
Sağlık 9
Sosyal Bilimler 40
Uygulamalı Sosyal Bilimler 78
Teknik Bilimler 32
Ziraat ve Ormancılık 16
Sanat 24
Diğer Alanlar -
Genel Oran 31
109
D. ARAŞTIRMANIN VARSAYIMLARI
1.Yüksek öğretim mezunu gençlerin çalışma yaşamına geçmelerinde:
• Aile, sosyoekonomik durum ve çevre etkili olmaktadır.
• Bu gençlerin çalışmaya karşı tutumları, iş arayışları ve beklentileri etkili
olmaktadır.
• Aldıkları eğitim ve seçtikleri meslek etkili olmaktadır
• İşverenlerin tutumu etkili olmaktadır.
• Yürütülen politikalar etkili olmaktadır
• İlgi alanları ve boş zamanlarını değerlendirme şekilleri etkili olmaktadır.
2.İşsiz kalmaktan birey ve toplum çeşitli şekillerde etkilenebilmektedir.
E. ARAŞTIRMANIN SINIRLILIKLARI
1.Araştırma, daha önce kuramsal çerçeve içinde belirttiğimiz 15-24 yaş arası
genç tanımlarına uyularak gerçekleştirilmiştir.
2.Araştırma, lisans düzeyinde sözel bölümlerden mezun olan ve çalışmak
istediği halde iş bulamayan gençlerle sınırlandırılmıştır.
3.Araştırma alanı olarak Ankara il merkezi alınmıştır.
4.Araştırma, sorunu daha çok bireysel ve sosyolojik sebepleriyle ele almış,
kuramsal ekonomik yaklaşımlarla konu analiz edilmemiştir.
5.Araştırma, bir yüksek lisans tezi kapsamında gerçekleştirildiği için belirli bir
süre içinde sonuçlandırılmak üzere ve sınırlı maddi imkanlar dahilinde planlanmış ve
yürütülmüştür. Dolayısıyla sınırlı sayıda katılımcıyla konular analiz edilmeye
çalışılmıştır.
6.Sosyal bilimlerin özelliği gereği görecelik söz konusu olduğundan bulguların
tüm gençlere genellenmesi gerçekçi olmayacaktır.
110
7.Yaşanan kentlerin yapısındaki farklılıklar ve bireylerin sosyal, ekonomik ve
kültürel farklılıkları yok sayılmamalı, bu farklılıkların yaşantılara, davranış kalıplarına
ve beklentilere yansıyabileceği göz önüne alınmalıdır.
F. ARAŞTIRMADA KULLANILAN YÖNTEM VE TEKNİKLER
Gençlerin, çalışma yaşamına geçişte güçlükler yaşaması, ekonomik olduğu kadar
sosyal ve psikolojik boyutlarıyla da sorunu gündemde tutmaktadır. Çalışmamız,
oluşturulan katılımcı gruptaki her bir birey ile yüz yüze görüşmeler yapılarak ve
gözlemler gerçekleştirilerek değerlendirilmiştir. Görüşmeler için hazırlanmış olan
görüşme formu, Ek 1’de sunulmuştur.
Alanda daha önce yapılmış olan mevcut araştırmaların varlığından söz edilebilir.
Bu araştırmalar, ya genel genç tanımına uyan tüm bireyleri ya da sadece
üniversite öğrencilerini hedef almış, geniş kapsamlı olarak gerçekleştirilmiştir.
Evreni temsil edebilecek sayıda ve nitelikte gence ulaşılmış, daha çok istatistiksel
verilerle yorumlara gidilmiştir. Bu mevcut çalışmaların konuyu niceliksel anlamda
yorumlamasına ek olarak yüksek öğretimli genç işsizliği sorununun ayrıca ele
alınması ve ayrıntılı çözümlemelere gidilmesinin katkı sağlayacağı düşünülmüştür.
Nitel yöntemlerdeki asıl amaç, araştırılan konuyla ilgili okuyucuya betimsel ve
gerçekçi bir resim sunmak olarak yorumlanmaktadır. Bunun için de toplanan
verilerin ayrıntılı ve derinlemesine olması, araştırmaya konu olan görüş ve
deneyimlerin mümkün olduğu ölçüde doğrudan sunulması gerekmektedir.224
Ayrıca, günümüzde araştırma konularının doğası gereği uygulamalarda bileşik
çalışma metotlarının tercih edilmesi gerektiğinden de bahsedilmektedir.225
224 Yıldırım, 2000, s.13-28, 92-100
225 Özdemir, 2001, s.73
111
Araştırmamızda, bu ölçütlerin ikisine de bağlı kalınmaya çalışılmış hem
tarafımızdan sınırlılıklar ölçüsünde nitel analizler yapılmış, hem de mevcut nicel
analizler kullanılarak bulgular harmanlanmıştır. Böylece bilimsel çalışmaların
geçerlilik ve güvenirlilik ilkelerinden uzaklaşılmamıştır. Yine katılımcıların homojen
bir grup olması da, niteliksel bir çalışmanın daha verimli sonuçlar getireceği
kanısını uyandırmıştır.
Bütün bunlara ek olarak, sorunların çözümünün, bu sorunlara maruz kalan
bireylerin görüşleri ve katılımları doğrultusunda yön bulacağı düşünülmekte,
gençleri daha iyi anlamak ve yardımcı olabilmek için böyle bir çalışma uygun
görülmektedir.
Katılımcılarla yapılan görüşmeler öncelikle genel bilgi sağlama, daha sonra
da açık uçlu sorular yönlendirme şeklinde gerçekleştirilmiştir. Ek1’de görüşme
içeriği, genel hatlarıyla mevcuttur.
II. ARAŞTIRMANIN BULGULARI
A. GİRİŞ
Bu bölümde, oluşturulan yöntem çerçevesinde araştırma sonuçları
değerlendirilmiş, mevcut araştırmacıların sonuçları ile karşılaştırılarak
yorumlanmıştır. Bulgular, görüşmelerde değinilen konuları ortak paydalar altında
toplayarak gerçekleştirilmiş ve bu paydalardan her biri ayrı bir başlık olarak
sunulmuştur.
B. AİLE, SOSYOEKONOMİK DURUM VE ÇEVRE Aile, sosyalleşme süreci içinde genç için farklı bir yere sahiptir. Bireyin
kişiliğinin gelişimi, öncelikle ailede başlamaktadır. Çocukluktan kazanılan kişilik
112
özellikleri ve toplumsal çocuk yetiştirme şekillerinin, gencin yön ve amaçlarını
saptamasıyla yakından ilgili olduğu düşünülmektedir.226 Yüksek öğrenimini
tamamlamış gençler, bu öğrenim boyunca aileden uzak kalabilmektedirler. Buna
rağmen aileler eğitime çok önem vermektedirler. Çocuklarının eğitimi için
katlanamayacakları fedakârlık bulunmamaktadır.227
Gençler, eğitim yaşamları bittiğinde, yine çocukluk dönemindeki gibi aileye
koşulsuz bağlanmaktadırlar. Araştırmaya katılan işsiz gençler, ailelerinin kendileri için
önemini vurgulamışlar, karar almada onların fikirlerine önem verdiklerini özellikle dile
getirmişlerdir. Katılımcılardan biri şunları ifade etmiştir:
“Ailem benim için çok önemli. Beni yetiştirdiler, büyüttüler. Bu yaşa gelene
kadar hep bana destek oldular. Kendimi onlardan uzak hissedemiyorum. Benim için
yaptıklarına karşılık vermek istiyorum. Aslında bana şimdiye kadar hiçbir baskıları
olmadı, yani boş oturduğumu ve çalışmadığımı, onlardan maddi anlamda destek alıp
durduğumu hiç başıma vurmadılar, ama ben yine de üzülüyorum. Sonuçta iş
bulamamın sebebinin doğrudan bana bağlı olmadığının onlar da farkındalar. Beni
nasıl suçlasınlar ki? Daha çok teselli etmeye çalışıyorlar. Üzülmememi, herkesin aynı
sorunları yaşadığını söylüyorlar.”
Yapılmış olan başka araştırmalar da, gençlerin gelecek yaşantılarını ve
gelecek rollerini ilgilendiren önemli konularda öncelikle anne babalarının
beklentilerine önem verdiklerini göstermiştir.228 Gerçekten ülkemizde çoğu genç,
ailesine aşırı bağımlı kalmıştır. Bu nedenle karşılaştığı her güçlük karşısında
dayanacak insanlar aramaktadır. Buna karşılık çoğu anne baba da bağlılık ile
226 Ekşi, 1982, s.150
227Oğuzkan, 1991, s.331
228 Ekşi, 1982, s.45
113
bağımlılığı aynı şey olarak değerlendirmektedir. Dolayısıyla genç, kendi
bağımsızlığına olan hareketini, ailesine karşı bir nankörlük olarak algılamakta ve
bundan suçluluk duyabilmektedir.229 Ancak yine de yaş ilerledikçe birey, ailenin
koruyuculuğundan uzaklaşmaktadır.230
Aile için gençler hem gözlerinde büyütülmek istenmeyen çocuklardır, hem de
onlardan olgun davranışlar sergilemeleri istenmektedir. Gencin çocukça davranışları
aileler tarafından kınanabilmektedir. “Koskoca adam oldun, ben senin yaşındayken
ev geçindiriyordum” şeklinde eleştiriler yapılabilmektedir. Oysa dönem farklıdır,
gençlik çağı çeşitli etkenler sebebiyle uzamıştır. Gencin kendi gelirini kazanacak
duruma gelmesi için en az yirmi beş yaşına girmesi gerekmektedir. Genç, ailesine
bağımlı olduğu sürece kendi kimliğine ve bağımsızlığına kavuştuğunu
hissedememektedir. 231
İşsizlik, ailedeki dengeleri bozan unsurların başında gösterilmektedir. Çünkü
ailede sahip olunan belirleyici roller tam netleşememekte veya netliğini
yitirmektedir.232 Araştırmamıza katılan gençler, kuşak çatışmaları yaşadıklarını ve
bazı konularda aile büyüklerinden farklı düşündüklerini belirtmişlerdir. Tezcan’ın
araştırma sonuçlarına göre de gençler, yetişkin kuşakların tutuculuklarını,
bağnazlıklarını, katı kurallara bağlılıklarını, otoriter davranışlarını, hoşgörüsüzlük ve
anlayışsızlıklarını onların en beğenmedikleri yanları olarak görmektedir. Kendilerini
en fazla rahatsız eden sorun ise ailelerinin, onların özgürlüklerini kısıtlamasıdır. Kızlar
229 Ekşi, 1982, s.355-356
230 Hortaçsu, 1991, s.424
231 Yörükoğlu, 1991, s.315
232 Aytaç; Keser, 2002, s.21
114
daha çok fikir anlaşmazlığı, arkadaş ilişkileri ve eve yardım konusunda; erkekler ise
okul, öğrenim, evlenme ve ekonomik durum konusunda sorunlara sahiptir.233
Ailesinin ikamet ettiği ilin dışında üniversiteye devam etmiş olan bir katılımcı
şunları ifade etmiştir:
“Aslında bana işle ilgili değil de, şunu yapma, bunu yapma, geç gelme gibi
müdahaleleri oluyor. Ben artık çocuk değilim ki. Okul devam ederken daha kendi
başıma oluyordum. En azından kimseye hesap vermek zorunda değildim.
Döndüğümden beri sanki liseyi yeni bitirmişim gibi davranıyorlar. Sanki hiç
yanlarından ayrılmamışım. Bu da beni biraz sıkıyor. Bununla ilgili tartıştığımız da
oluyor. Ama bir yere varamıyoruz. Sanırım onlar benim tarafımdan olayı
göremiyorlar. Klasik annelik babalık yapmaya kalkınca da böyle oluyor işte. Belki ben
de onların yaşına gelince aynılarını yapacağım, bilemiyorum...”
Bu cümleler göstermektedir ki katılımcı, hem ailesinin ona çocuk gibi
davranmasından hoşlanmamakta ve bunu dile getirmekten çekinmemekte, hem de
onların gözüyle olayları değerlendirebilmek için çaba harcamaktadır.
Aile, genç birey için aynı zamanda bir otoritedir. Araştırmamıza katılan
gençlerin, ailelerinin gizli otorite gücüne göre iş arayış davranışlarını şekillendirdikleri
gözlenmiştir. Bu konuda yapılan bir başka araştırmaya göre anne babaya yüksek
veya düşük güç atfedilmesi, gencin anne babaya uyumunu etkilemektedir. Yani
gencin anne babasını güçsüz olarak tanımlaması, onlardan gelen davranışlara
tepkisini etkilemektedir. Yetkin bir anne babanın denetimi genç tarafından kabul
edilirken, güçsüz kabul edilen anne babanın denetim çabaları etkisiz kalmaktadır.234
Bir bayan katılımcının şu cümleleri konuya kendine özgü bir boyut kazandırmaktadır:
233 Tezcan, 1997, s.26
234 Atakan, 1991, s.339-352
115
“Ailem bana mesleki anlamda rehberlik etmedi. Nasıl etsinler ki, annemin de babamın
da eğitim düzeyi düşük. Kendim karar vermek durumundayım. Onlar benim kararıma
bir şey demezler.” Görülmektedir ki güç, katılımcı tarafından eğitim ile eşleştirilmiştir.
Bir başka konu ise, araştırma kapsamında görüşülen işsiz gençlerin
tamamına yakınının ailesinden maddi destek almasıdır. İşsizliğin yıllar itibariyle artış
göstermesi, bu bağımlılığa da yansımaktadır. Bu konuyla ilgili Avustralya’da yapılan
bir araştırmaya göre, 21-24 yaş arası gençlerin ekonomik anlamda aileye
bağımlılıklarının yıllar itibariyle artış gösterdiği görülmektedir. Bu oran 1986’da %27
iken 1995-1996’da %30’a çıkmıştır. Aynı yaş dönemindeki işsiz gençlerin ekonomik
anlamda aileye bağımlılığı ise 1995-1996’da %95 olarak ölçülmüştür.235
Dikkati çeken başka bir konu da ailelerin sosyoekonomik durumudur. Katılımcı
gençlerin ailelerinde genel olarak gözlenen, orta düzeyde bir ekonomik durum ve
sosyal statüdür. Anneler, babalara oranla daha düşük seviyeli eğitime sahiptir. Gazi
Üniversitesi’nce yapılan bir çalışmaya göre, üniversite öğrencilerinin annelerinin
%50.7’si ilkokul mezunudur, %13.7’si ise okuma yazma bilmemektedir. Babanın
eğitim durumuna bakıldığında ise %35.3’ünün ilkokul mezunu olduğu, okur-yazar
olmayan babaların oranının ise annelerden düşük olarak %2.2 olduğu
saptanmıştır.236 Buna ek olarak maddi yetersizlik, katılımcı gençlerin isteklerini
gerçekleştirememelerine sebep olmaktadır. Oysa bu tür sorunların mevcut
olmayacağı bir gençlik coşkusu, verimli, üretken ve yaratıcı erişkinler olma yolunda
kullanılabilecektir. Gençler, olanakları dahilinde idealler oluşturmaktadır. Olanakları
dar olanlar, genellikle daha alçak gönüllü işlerde çalışarak sade yurttaşlar olma
235 Schneider, 2000, s.5-21
236 Yazıcı, 2001, s.78-80
116
yoluna gitmektedirler.237 Düşük gelirli ailelerden gelen gençlerin çoğunlukla, yakın
çevrelerinin uzağında konumlanmış farklı iş fırsatlarını reddettikleri saptanmıştır.
Çünkü böyle işlerin akrabalar ve yakınlar arasındaki önemli sosyal bağları bozduğunu
düşünmektedirler. Çoğunlukla bu işler, işgücü piyasasına yeni atılan gençlerin kolay
çözemeyeceği kültürel çatışmalar yaratmaktadır.238 Araştırmamız kapsamında da
düşük gelirli aileden gelen gençlerin ailelerine daha fazla bağlı olduğu gözlenmiştir.
Gençlerle aileleri arasındaki bir başka olgu da kız ve erkeklere farklı
davranılmasıdır. Ülkemizde erkeklere aşırı değer kazandıran toplumsal etkenler,
erkek çocukta kimlik kazanamama sorunu yaratabilmektedir.239 Kızlar ise toplumun
beklentileri ile kendi üst benlikleri arasında çatışabilmektedirler. Bunun yanı sıra,
çağdaş kadın rolü ile geleneksel rol beklentileri arasında denge kurmaya çalışmak da
bir sorun olabilmektedir.240
Ayrıca ülkemizde diğer ülkelere ters olarak kızların benlik kavramları erkeklere
kıyasla daha olumludur. Babaların, kız çocuklara erkek çocuklardan daha olumlu
davrandıkları izlenimi uyanmıştır. Bu eğilim veya tersi anneler için de görülmektedir.
Sonuç olarak annelerin çocuklarına davranışlarında cinsiyet ayrımı gözetmedikleri,
babaların ise gözettikleri görüşü oluşmaktadır.241
Erkek kardeşi olan bir bayan katılımcı aile içindeki konumunun
kardeşininkinden farklı olduğundan bahsetmektedir. Ama anlaşıldığı kadarıyla bu
farklılıktan hoşnutsuzluk söz konusu değildir. Bunun normal ve olması gereken bir
şey gibi görüldüğü izlenimi ortaya çıkmıştır. Katılımcı, annesine ev işlerinde yardımcı 237Yörükoğlu, 1991, s.316
238 Borman, 1991, s.46
239 Ekşi, 1982, s.358
240 Ekşi, 1982, s.359
241 Hortaçsu, 1991, s.417-424
117
olarak zaman geçirdiğinden bahsetmektedir. Ailenin profili hakkında daha fazla bilgi
elde edinildiğinde, annenin ilkokul, babanın ise orta okul mezunu olduğu görülmüştür.
Ailenin Ankara’dan önce küçük bir ilçede yaşıyor olduğu ve katılımcının lise
eğitimden önceki yaşamını bu mekanda geçtiği saptanmıştır. Bu etkenlerin,
katılımcının görüş ve davranışlarına yansımış olduğu olasılığı düşünülebilir. Bu
istisna dışında araştırmamızda aile içinde cinsiyet ayrımıyla ilgili net bir yorum
alınamamıştır. Durumun sebebi, ailelerin büyük şehirde ikamet ediyor olması ve
gençlerin de yüksek öğrenim görmeleri sayesinde hem kendilerinin hem de ailelerinin
daha modern bir düşünce yapısına kavuşmuş olmaları şeklinde yorumlanabilir.
C. GENÇLERİN ÇALIŞMAYA KARŞI TUTUMU İŞ ARAYIŞLARI VE BEKLENTİLERİ
Okul ile iş dünyası arasında bir boşluk olduğu, birinden diğerine geçişte ise
gençleri çok sert bir deneyimin beklediği ifade edilmektedir. Bu boşluğun, okulun
çocuklara ait, iş dünyasının da yetişkinlere ait olmasından kaynaklandığı ileri
sürülmektedir.242 Gençler, yetişkinlerin dünyasına girmenin, çalışma ile söz konusu
olacağının bilincindedirler.
Katılımcı işsiz gençlere, yaşamlarını anlamlı kılan değerler içinde çalışmanın
yeri sorulduğunda hepsi, ilk sırada olduğunu ifade etmişlerdir. Onlar için para
kazanmaktan çok, çalışıyor olmak önemlidir. Farklı olarak, Japonya’da genç nesilde
bazı değerlerin değiştiğine dair işaretler bulunmuştur. Gençlerin işten çok
arkadaşlarıyla veya seyahat ederek zaman geçirmek istedikleri görülmektedir. Bir
imalatçı firma sahibine göre gençler, çalışmayı gönüllü olarak istemektedirler, ancak
ailelerinin onları yönlendirmesinden nefret etmektedirler.243 Dolayısıyla
242 Carter, 1962, s.207
243 Brown; Lubove, 1994, s.58
118
anlaşılmaktadır ki çalışma isteğinin olmamasının temelinde, zorunlu yönlendirmeler
yatabilmektedir.
Araştırmamıza katılan gençler, sabah herkes işe giderken bütün günü evde
bomboş oturarak, verimsiz bir şekilde geçirmenin yaşadıkları en acı tecrübe olduğunu
ve sadece bu durum için bile bir an önce çalışmaya başlamak istediklerini ifade
etmektedirler. Katılımcılardan birinin şu sözleri dikkati çekmiştir:
“Çalışmak, kendi hayatım içinde çok önemli bir role sahip. Çünkü bir şeyler
yapıyor olmak bence insan yapısının gereği. Bir şeyler üretmek, kendi ayaklarının
üzerinde durabilmek, kendi kendini geliştirmek, yeni bir şeyler öğrenmek gerekiyor.”
Ayrıca aldıkları üniversite eğitiminden asla pişmanlık duymadıklarını, ancak iş
sahibi olmak için başka ne yapmaları gerektiğini bilemediklerini ifade etmektedirler.
Bu çaresizlik sadece ülkemizde değil gelişmiş ülkelerde de görülmektedir. Michigan
Üniversitesi, Zooloji bölümünden mezun olan bir genç, mesleğiyle ilgili iş arayışına
girmiş, ancak kendisine yardımcı olacağını düşündüğü birçok kişinin şimdi kendi
işlerini kaybetmenin üzüntüsü içinde olduklarını dile getirmiştir. Yine Rice
Üniversitesi, Makine Mühendisliği bölümünden mezun olan bir genç, hayalindeki işi
değil, herhangi bir işi bulduğunda bile şanslı olacağını kısa zamanda fark ettiğini
belirtmektedir. Yine ekonomi alanından mezun olduktan sonra, henüz düzenli bir iş
bulamadığını, ancak işsiz kalmama konusunda ümidini koruduğunu söyleyen bir
genç, isyanını şu sözlerle dile getirmektedir. “Önereceğiniz her şeyi yaptım. İyi bir
okula gittim, iyi notlar aldım, spor yaptım, 4 yıl süren bir stajım oldu ve bir iş
bağlantısı kurabilmek için elimden geleni yaptım”.244
Gençlerin iş bulmayı istemesi, daha çok toplumdaki rolünün değişecek olması
sebebiyledir. Ancak çalışma olgusu yetişme çağında genellikle net olarak
244 Rawe, 2002, s.36-38
119
gelişememektedir. Çocuk, ilkokul birinci sınıftan itibaren anne babasıyla oturup
çalışmaktadır. Bu çocuklar, ileri yaşlarda kendi başlarına çalışma alışkanlığı
kazanamamaktadırlar. Buna ek olarak, ders kitaplarının düşünme alışkanlığı
kazandıracak niteliklerden yoksun oluşu, çalışmanın zevksiz bir yük olarak
algılanmasına sebep olmaktadır. Sonuç olarak da “diplomalı okumazlar”ın sayısının
gittikçe arttığı ileri sürülmektedir.245 Çalışmaya karşı bu olumsuz izlenimlere rağmen
gençler yine de çalışıyor olmayı tercih etmektedirler.
Bir iş sahibi olmak sadece iş arama sürecini sürdürmeyi değil, aynı zamanda
sosyal ilişkiler içinde olmayı da gerektirmektedir.246 Ancak ülkemizde gençlerin
girişim yeteneğinin yeteri kadar gelişmediği görülmektedir. Merak edip araştırmak,
evde, okulda veya çevrede desteklenmemektedir. Bu şekilde yetişen çocuklar
yeniliklere cesaretle girişememekte, üstlendiği sorumlulukları sonuna kadar
götürememektedir. Çekingen ve pasif bir kişilik sergileyebilmektedir.247
Katılımcılar, bütün gençlerin iş bulma konusunda aynı şansa sahip olmadığını
düşünmektedirler. Onlara göre, kendi işsizliklerinin sebebi daha çok budur.
Gerçekten, sosyal geçmiş ile eğitim dalını seçme ve doğru işi bulma şansı arasında
yakın bir ilişki olduğu saptanmıştır.248
Okul hayatından çalışmaya geçerken gençleri ilgilendiren üç konu vardır: İş
bulmak, işe başlamak, ne şekilde olursa olsun bir işi bırakıp diğerine geçmek.
Gençlerin bir işte ortalama kalma süresi altı ay olarak tespit edilmiştir. Yani işi
bırakmak, birçok genç için söz konusu olmaktadır. Üstelik çoğu zaman işi bırakmak,
245 Ekşi, 1982, s.363
246 Seyidoğlu, 1992, s.945-946
247 Ekşi, 1982, s.357
248 Morio; Zoctizoum, 1980 s.28
120
onlar için başarmak zorunda oldukları bir fiil olabilmektedir.249 Araştırmamız
kapsamında da görülmüştür ki; katılımcılar istedikleri işi buluncaya kadar iş
değiştirme eğiliminde olacaklardır. Yetişkinler gibi mali sorumluluklarının olmaması ve
çalışma amaçlarının geçim sağlamak değil, mutlu olduğu işi yapıyor olmak olması, iş
değiştirme sıklıklarının sebebi olarak görülebilir. Buna ek olarak işsizlik süresinin
artmasıyla birlikte gençler tarafından meslekleriyle ilişkisi olmayan ve herhangi bir
vasıf gerektirmeyen işler bile tercih edilebilmektedir. Ancak bu görüşe sahip olanlar
bunu uzun vadeli düşünmediklerini, iki veya üç yıl bu işi sürdürdükten sonra mutlaka
asıl mesleklerinde çalışmak istediklerini ifade etmişlerdir.
Hürriyet İnsan Kaynakları’nın yaptığı Genç İşgücü Araştırması’na250 göre
gençlerin %33’ü bir seneden fazla süredir işsizdir. Araştırmaya göre, iş bulamama
sebeplerinden en önemlisi istenilen çalışma koşullarında iş bulunamamasıdır.
İstenilen özelliklere sahip bir iş bulabilme konusunda gençlerin %67si biraz umutlu,
%18’i çok umutlu, %15’i ise hiç umutlu olmadıklarını söylemiştir.251
Oysa iş arayan gençler, bir kez iş bulduklarında orada kalıcı olmak için
ellerinden geleni yapmalıdırlar. Bu da, ilişkilerini gerek iş arkadaşlarıyla gerekse
amirlerle iyi tutmakla mümkün olabilecektir. Özellikle genç kadın çalışanlar, işe yeni
girdiklerinde iş arkadaşlarına karşı daha az sevecendirler. Bankada çalışmaya
başlayan bir genç kadının iki hafta sonra halen dinlenme odasının nerede olduğunu
bilmediği görülmüştür.252 Yine eklemek gerekir ki, genç kızların, okuldayken iş
249 Borman, 1991, s.46
250 Araştırmanın gençler ile ilgili kısmı, İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde 18-35 yaş grubunda 741’i
üniversite öğrencisi, 759’u üniversite mezunu olmak üzere toplam 1500 kişiyle yüz yüze anket yöntemi
kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
251 Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları, 1996, s.96-133
252 Borman, 1991, s.47
121
araştırma ve kariyerle ilgili plan yapmada erkeklerden daha az fırsata sahip oldukları
ileri sürülmektedir. Kızlar, piyasada dar bir payı olan ve düşük ücretli büro işlerinin
öğretildiği eğitim programlarına daha fazla rağbet etmektedirler, böylece nasıl bir iş
sahibi olacaklarıyla ilgili düşüncelerini baştan sınırlamış olmaktadırlar.253
Katılımcılara göre iş bulmada en etkili yol, informel bağlantılar kurmaktır.
Onlara göre işe alımda liyakat değil, tanıdık ilişkileri etkili olmaktadır. Görüşülen
gençlerin, kamu sektörü de dahil olmak üzere iş alma süreçlerine güveni yoktur.
Formel iş bulma yollarının bile aslında informel olarak işlediğini düşünmektedirler. Bu
doğrultuda özellikle iş bulmalarına sağlayacak mevkilerde yakınları olmayan
katılımcılar, iş bulma inançlarını daha fazla yitirmiş görünmektedirler. Sosyolojik
açıdan kent işsizliğini inceleyen bir araştırmacıya göre iş bulmada güçlü tanıdığın
olması %64.5, eğitim ise sadece %34 etkili olmaktadır.254 Borman’a göre de, iş
bulmada en etkili yol, informel bağlantıları, özellikle de arkadaş ve aile üyelerini
kullanmaktır. İş arayan gençler, böyle kaynaklarla sınırlı kaldıkları için, bir
özgeçmişle başvurma, bir istihdam bürosuyla bağlantı kurma gibi formel metotları
daha az güvenilir bulmaktadırlar.255 Gençlerin gazetelerdeki iş ilanlarını takip etmeleri
ise mutlaka o işi istedikleri ve ilk tercihlerinin o işle ilgili olduğundan değil, daha çok
dikkatlerini çekmesinden veya ilginç buldukları için tercih etmelerinden
kaynaklanmaktadır.256
Katılımcıların üniversite mezunu olmalarına rağmen işte fazla seçici
olamadıkları gözlenmiştir. Araştırma kapsamında görüşülen Dil Tarih ve Coğrafya
Fakültesi mezunu bir gencin konuyla ilgili ifadesi şu şekilde olmuştur: 253 Borman, 1991, s.46
254 Erdoğan, 1991, s.74
255 Borman, 1991, s.47
256 Carter, 1962, s.174
122
“İşsiz kaldığım süre uzadıkça açıkçası umudumu biraz daha yitiriyorum. İlk
başta kendi mesleğimden başka hiçbir iş yapmam diyordum, ama şimdi sıradan bir iş
de olsa yapmaya hazırım. Tabi, bu ancak birkaç yıl kadar sürmeli, sonra mesleki
kariyeri olan bir iş bulmalıyım.”
Gençlere göre, çalışılacak iş ortamında istenen en önemli özellik, sahip olunan
nitelikleri geliştirme imkânı sağlamasıdır.257 Gerçekten, araştırmamız boyunca süren
görüşmelerde de gençler, kendilerini geliştirme amacı içinde olduklarını dile
getirmişlerdir. Katılımcıların ortak isteğinin, eğitimlerine uygun ve mesleki kariyer
elde edebilecekleri bir iş olduğu gözlenmiştir. Bireylerin tercihleri kamu sektörü ve
özel sektör yönünde olabilmektedir. Özellikle çalışma ortamının cazip olmasını ve
daha samimi iş ilişkilerini isteyenler özel sektöre olumlu bakmakta, daha resmi ve
sınırlı ilişkiler isteyenler ve maddi getirisi düşük olsa bile daha garantili ve güvenceli
bir iş arayanlar ise kamu sektörünü tercih etmektedirler. Katılımcılar arasında maddi
durumu düşük ailelerden gelenlerin daha çok güvenilirlik ve maddi getiri kıstaslarını
baz aldıkları saptanmıştır. Yapılan bir başka araştırma da, gençlerin %77’sinin
sektör ve firma seçimini bilinçsiz yaptıklarını ortaya koymuştur.258 Bu bilinçsizlik,
araştırmamız kapsamında görüşülen bazı gençlerin sektör tercihlerini daha çok
mesleki değil de fiziksel ölçütlere ve sosyal ilişkilere bağlı olarak yaptıkları
gözlemiyle örtüşmektedir.
Çalışılacak iş ortamına yönelik en büyük beklenti; huzurlu, uyumlu ve sakin
bir ortam olmasıdır. Gençlerin, çalışmak istedikleri dalı tercih etme sebeplerinin
başında sevmek, ilgi duymak ve yeteneklerine uygun bir iş olması gelmektedir.259
257 Yazıcı, 2001, s.170
258 Hürriyet Gazetesi, İnsan Kaynakları, 1996, s.94-133
259 Hürriyet Gazetesi, İnsan Kaynakları, 1996, s.94-133
123
Bu yaklaşım, aslında hızlı değişen ekonomik ve toplumsal koşullara uyum sağlama
çabası olarak nitelendirilebilir. Gençlerin, bir ülkenin geleceği olarak görülmesi
çerçevesinde bu çaba mümkün olduğunca desteklenmeli, işgücü piyasası içinde
gelişecek bireysel mesleki becerilerin, hem ekonomik hem de toplumsal faydaya
döneceği unutulmamalıdır.
Görüşmelerde değinilen bir başka konu da yurt dışında istihdamdır. İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi mezunu olan bayan bir katılımcının konuya bakışı aşağıdaki
gibidir:
“Şu an imkanım olsa, yurt dışına gözü kapalı giderim. Bir yerde şans ve fırsat
işi. Dönmemek üzere de gidebilirim. Buradaki şartların olumsuzluğu benim bu şekilde
düşünmemde etkili oluyor. Fırsat olduğu an değerlendireceğim. Çok uygun iş teklifleri
olduğunu duydum. Mesleğimle örtüşmese bile düşünülebilir. Yurt dışındakilerin
işsizlik sigortası bile bizim maaşların iki-üç katıymış. Ben burada zaten
yararlanamıyorum.”
Yine diğer katılımcılar da yurt dışının kendilerine cazip geldiğinden
bahsetmişlerdir. 58 üniversiteyi kapsayan geniş çaplı bir araştırmaya göre de
üniversite öğrencilerinin %75.5’inin yaşamak üzere yurtdışına göç etmeyi düşündüğü
ortaya çıkmıştır.260
D. MESLEK SEÇİMİ Eğer bireye daha önceki dönemlerde çalışmaktan zevk alma duygusu
aşılanmışsa, genç için artık iş ve meslek büyük anlam taşıyacaktır. Bu duyguları
260 Yazıcı, 2003,
124
taşımayan birçok genç, kendi tercihi olmayan bir mesleğe ve işe zorlanmaktansa, hiç
çalışmayıp boş oturmayı tercih etmektedir.261
Üniversiteye kadar gelen öğrencilerin çoğu, verilen bilgiyi tek yönlü olarak
almakta, okul hayatı boyunca çalışmadan zevk almadan ve öğrenme işini bir yük
görerek büyümektedirler. Böylece kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kendi
amaçlarını saptamaları ve geleceklerini gerçekçi biçimde planlamaları
zorlaşmaktadır.262
Araştırmamızda, öncelikle katılımcı gençlerin mesleki bir yönlendirme
almadıkları saptanmıştır. Onlara göre, aileleri de meslek seçiminde etkide
bulunmamıştır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bazı katılımcıların aile büyüklerinin
meslekleriyle aynı mesleği seçtiği görülmüştür. Bu durumda ailelerin açık bir şekilde
olmasa da çocuklarının meslek seçiminde yönlendirme etkilerinin olabileceği
anlaşılmaktadır. Köknel’e göre kimi anne babalar, çocukların baba mesleğini
sürdürmesini istemekte ve gence bu yönde baskı yapmaktadırlar. Kimi anne babalar
ise kendi gerçekleştiremedikleri meslek hayallerini çocuklarının gerçekleştirmesini
istemektedirler. Bu nedenle bilerek veya bilmeyerek gençleri etkilemektedirler. Kimi
anne babalar da çocuklarının gireceği mesleğin para getirmesini, kolay ve rahat
olmasını arzulamakta ve bu görüşlerini benimsetmeye çalışmaktadırlar.263 Bu tür
etkilemeler, günümüzün koşulları ve ailelerin eğitim düzeyi itibariyle daha bilinçli
yapılıyor olmakla birlikte eskiden beri gençlerin kararına yansımaya devam
etmektedir. ABD’de 1950’lerde, bugünkü izlenimlere benzer olarak meslek seçiminde
261 Ekşi, 1982, s.40
262 Ekşi, 1982, s.358
263 Köknel, 2001, s.250
125
gençlerin anne babalarından etkilendikleri, kendi istedikleri meslekleri tercih
edemedikleri ileri sürülmektedir.264
Doğru meslek seçimini gerçekleştirebilmek için, genç dış baskılardan kendini
arındırmalı, isteğine, becerisine ve yeteneklerine göre kendini bir mesleğe
hazırlamalıdır. Bu seçimde, hem bedensel hem de ruhsal özelliklerin etkisi olacağı
unutulmamalıdır.265 Araştırmamızın sonuçlarına göre, katılımcıların hemen hepsinin
meslek seçimini bilinçli yapmadıkları görülmüştür. Özellikle sosyal alandaki
mesleklerin birbirine yakınlığı, üniversite öncesi eğitimde başarılı oldukları dersler,
üniversite sınavındaki tercih listeleri seçimlerinde rol oynamış, onları daha çok
tesadüfi seçimlere yönlendirmiştir. Bir erkek katılımcı, ailesi ve yakınlarının eğitim
düzeyinin yüksek olmasına rağmen meslek seçimini bilinçli yapmadığını dile
getirmiştir. Yine mesleki yönlendirme almayan bir başka katılımcının ifadesi şöyledir:
“Lisede bize meslekleri tanıtan olmadı. Neyin ne olduğunu tam bilmediğimiz
için bizim de okul yönetimine bu yönde talepte bulunmadık. Ben liseyi bitirdiğim yıl
üniversite sınavını kazanamadığım için özel dershaneye devam ettim. Açıkçası,
dershanede daha fazla bilinçlendirildiğimi söyleyebilirim.”
Karataş’a göre, ülkemizde uygulanan üniversiteye giriş sistemi, seçimi
yapacak bireyin tam olarak kişisel iradesini yansıtmasını engellemektedir. Koşulların
zorluğu ve sınırlılığı, genci kendi ilgi ve yeteneklerinin dışında meslekler seçmek
durumunda bırakmaktadır. Ayrıca bu yaş, meslek seçimi için geç bir yaş olarak
264 Landis, 1952, s.324
265 Köknel 2001, s.254
126
görülmektedir.266 Öğrenimini sürdüren gençler için meslek seçiminin ilköğretim
döneminden sonra yapılmasının uygun olduğu saptanmıştır.267
Gençlerin meslek seçiminde öğretmenlerinin önerisi, gencin ekonomik
durumunun yetersizliği nedeniyle kısa yoldan para kazanma çabası, askerliği
erteletmek istenesi , aile baskısından kurtulma isteği de etkili olabilmektedir. Böyle bir
seçim sonucu yapılacak çalışmada başarı ve çaba gösterilememektedir. Bir sonraki
aşamada işyerinde çatışmalar ve sürtüşmeler yaşanmaktadır. Gençler çoğunlukla
bilinçli meslek tercihi yapamamaktadırlar. Yapılan görüşmelerden birinde şu cümleler
kaydedilmiştir:
“Üniversite sınavına girerken açıkta kalmamak için tercih listesinin tümünü
doldurdum. Puanım hangisine denk geldiyse o bölümü okudum. Sonuçta iktisat,
işletme, maliye gibi alanların farkını bile bilmiyordum. Üniversiteyi kazanıp da kendi
bölümümde okumaya başlayınca farklarını kavradım.”
Mevcut araştırmalar göstermiştir ki, hemen hemen bütün ülkelerde gençler,
yaşanan hızlı değişimler sebebiyle çok daha etkili rehberliğe ve desteğe ihtiyaç
duymaktadırlar. Bunun için de önce eğiticilerin rehberlik ihtiyacının karşılanması
gerekmektedir.268
Gelişmiş toplumlarda gençlikten yetişkinlik dönemine geçişin uzaması,
gençlerin karar verme süresini de uzatmış, meslek seçmek daha büyük bir sorun
haline gelmeye başlamıştır. Fakültesini seçen gençler bile henüz ne olacaklarına
266 Karataş, 1996, s.17
267 Köknel, 2001, s.254
268 Ekşi, 1982, s.123
127
karar verememişlerdir. Bu uzatılmış gençlik dönemi, onları, yetişkinlerin ayrıcalık ve
sorumluluklarından yoksun bırakmaktadır.269
Mesleki kararın verilememesi hem topluma hem de bireyin kendisine zararlı
olabilmektedir. Gençlik döneminin en büyük tehlikesi, genelde kimlik karışıklığıdır ve
genç, bu karışıklığı özellikle meslek ve iş seçiminde yaşamaktadır. Erikson’a göre
kimlik karışıklığı çeşitli şekillerde dışa yansımaktadır:270
• Genç içine kapanabilmektedir. Bu durumda insanlardan kaçmakta, ancak
zorunlu ilişkilerini sürdürmektedir.
• Eskisi gibi dikkatini toplayamamakta, eski başarısını ve çalışma yeteneğini
yitirmektedir.
• Hiçbir iş veya eğitimi benimsememekte, bir meslekte yerleşememektedir.
Amacını saptayamamaktadır.
Yapılan çeşitli araştırmalarda cinsiyetin mesleki olgunluk üzerinde etkisi
olduğu, kızların mesleki olgunluk düzeylerinin, erkeklerinkinden daha yüksek olduğu
bulunmuştur. Toplumumuzda aile içinde kızlara erkeklerden daha fazla sorumluluk
verilmesinin, kızları erkeklerden daha önce olgunlaştırdığı düşünülebilir.271 Ne var ki
olgunluk iş yaşamında değil, daha çok hane içindeki işlerde kendini göstermektedir.
Dolayısıyla bu durum, kadın işgücünün değerlendirilmesine de yansımakta, kadına
geleneksel bakış açısının önüne geçilememektedir. Araştırmamız kapsamında
yapılan görüşmeler sırasında bayan ve erkek katılımcıların mesleğe bakış açılarında
bu farklılık hissedilmiştir. Bayan katılımcılar kendilerini daha az yoracak meslekler
aramaktadırlar. Sümeroloji bölümünden mezun bir bayan katılımcıya göre
269 Tezcan, 1997, s.20
270 Ekşi, 1982, s.41-42
271 Sayın, 2001, s.94-97
128
öğretmenlik en iyisidir. Çünkü çalışma saatleri bir bayan için idealdir. Erkek
katılımcıların ise böyle bir rahatlık arayışının içinde olmadıkları gözlenmiştir. Onlar
için işin birincil derecede önemli olduğu açıktır.
E. EĞİTİM
Daha iyi eğitimli insanlar, ulusal ekonomiyi daha güçlü
kılmakta, daha fazla rekabete sevk etmekte, daha fazla iş
imkanı oluşmasını sağlamakta, suça, kötü muameleye,
ayaklanmaya ve ümitsizlik ortamına gidişi hissedilen bir
derecede azaltmaktadırlar.272
Araştırmamız kapsamında ulaşılan eğitimli gençler,
üniversite mezunu olmaktan mutludurlar. Eğitim için
harcadıkları zaman ve emeğe değdiğini düşünmektedirler.
Bununla birlikte, işsiz kalmış olmaları onları her şeyden çok
üzmekte, işsizlik süreleri arttıkça iyimserliklerini
kaybetmeye başladıklarını belirtmektedirler.
Genel kabul gören eğilim, eğitimin artışıyla, iş bulma
imkânlarının da artmasıdır. Ancak, Hollanda’da yapılan bir
çalışmaya göre eğitim seviyesi ile genç işsizliği arasında
272 Van der linde, 2000, s.696
129
negatif bir ilişki olup olmadığı araştırılmış, “Eğitim yoksa iş
umudu da olmaz” şeklinde bir görüş netlik kazanmamıştır.
Dolayısıyla aralarında anlamlı bir ilişki kurulamamıştır.273
Yine İtalya’da eğitim düzeyi yüksek gençlerin işsiz kalıyor
olmaları dikkat çekmiştir. 1996 verilerine göre üniversite
mezunu 25-29 yaş arası kesimin %6.7’si istihdam edilmiş,
%13.8’i ise işsizdir.274
Eğitim seviyesi yükselen gençler, yeteneklerini çok daha iyi kullanabilecekleri
işler istemektedirler; buna karşılık onlara verilen, daha çok beceri gerektirmeyen ve
iyi çalışma koşullarına sahip olunmayan vasıfsız işlerdir. Araştırmamıza katılan işsiz
gençler, işverenlerin kendilerine nitelikli işler sunmadıklarından yakınmakta, aldıkları
eğitimle sahip oldukları becerileri ve bilgiyi, körelmeden kullanmak istediklerini dile
getirmektedirler.
Sadece ilk ve orta dereceli okullara değil, üniversitelere de artık çok talep
olmaktadır. Herkes için en yüksek düzeyde eğitim neredeyse genel bir gereksinim
olmuştur. Geçmişin seçkin üniversiteleri yığın kümeleri haline gelebilmektedir. Bu
duruma sebep olan etkenin, daha çok gelişen modern üretim teknolojisinin karmaşık
yapısı olduğu ileri sürülmektedir. Endüstri toplumları tipik olarak daha hareketli ve
dinamiktir. Güç, prestij ve başarı kişisel yeterlilik ile ilişkilendirilmektedir. Yeterlilik,
273 Goede vd, 2000, s.587-592
274 Caroleo; Mazzotta, 1999, s.42
130
eksiksiz bir bilgi birikimi gerektirmektedir ve bu gereksinim, eğitim sistemini çok ağır
bir yük altına almaktadır.275
Dolayısıyla, günümüzde işgücü piyasasının özellikleri hızla değiştiğinden,
eğitim sistemleri bu değişimlere yetişmekte zorlanmaktadır. Bugünün işsizlik
deneyiminin, yakın gelecekte mesleki eğitim alma olasılığını artıracağı açıktır.276
Üniversiteler, gençlerin toplumsallaşmasında son
basamak olmakla birlikte en önemli ve belirleyici aşama
olarak görülmektedir. Çünkü toplumun geleceğine açılan
yolun nasıl ve ne kadar biçimlenebileceği, ancak bu
kurumlarda planlanmaktadır. Üniversiteler, değişimlere
kendini hazırlayıp eleştirisel yaklaşabilen, değişimleri
sentezleyebilen, ve yeni değişimlere yol açacak faktörleri
yaratacak bireyleri yetiştirmektedirler.277 Ne var ki gençlerin
yorumları farklı olabilmektedir. Araştırmamız kapsamında
ulaşılan gençler, aldıkları eğitimin kaliteli ve yeterli
olduğunu düşünmemektedirler. Onlara göre, üniversite
eğitimi almış olmak fark yaratmaktadır, ancak bu fark
sadece diploma şeklinde kendini göstermektedir. İster
275 Ferrarotti, 1977, s.40
276 Savage, 1999, s.2
277 Yazıcı, 2001, s.18
131
gelişmiş, ister yeni kurulmuş üniversiteler olsun;
mezunlarından seçilen katılımcılar, eğitimin içeriğini
eleştirmekte, iş hayatına geçişe ve pratik bilgiye ağırlık
verilmediğine değinmektedirler. Ailesi büyük şehirde
ikamet etmesine rağmen küçük şehirlerde konumlanmış
olan üniversitelerde okumuş olan katılımcı gençlerin
eğitimden hoşnutsuzluğunun daha fazla olduğu
görülmüştür. Kendi değimiyle taşra üniversitesinde
okumuş olan bir katılımcı, öğrenim gördüğü üniversite ile
ilgili şunları söylemiştir:
“Aldığım eğitimi sorguladığım çok oluyor. İstediğim
üniversiteye giremedim. Okuduğum üniversite çok düzgün
eğitimi olan bir üniversite değildi. Ne sunulmuşsa onunla
yetindik. Bu mesleği öğrenmek oradaki şartlarla olacak bir
şey değilmiş.”
Alınan eğitimin eleştirilmesi, Ankara’nın merkezindeki
bir üniversitede öğrenim görmüş olan bir katılımcı
tarafından da bezer şekilde yapılmıştır. Eğitim, liseden çok
farklı görülmemiş, ezbere dayalı olarak nitelendirilmiştir.
132
Dolayısıyla üniversitenin yapısına ve konumlandığı şehrin
koşullarına bakarak eğitim kalitesi hakkında yorum
yapmanın yanlış olacağı kanısı doğmuştur.
Aslında gençler arasındaki işsizliğin tüm
endüstrileşmiş ülkelerde arttığı gözlenmektedir.
Üniversiteler ve diğer okullar, gençleri yaşamla yüz yüze
gelmeye hazırlayamamaktadır. Okul ve toplum arasındaki
boşluk tehlikeli bir şekilde büyümektedir.278 21. yüzyılın
başından itibaren eğitimde teori ve uygulamanın
bütünleştirilmesi yönünde Amerika ve Avrupa’da büyük
çabalar harcanmıştır. Bu sayede öğrencilerin deneyim
kazanmaları, gözlem, analiz ve araştırma, sayısallaştırma
yapmaları ve geleceği tahmin etme gibi bilişsel
yeterliklerini geliştirmeleri amaçlanmıştır.279 ABD’de
yapılan bir araştırmaya göre, okuldan işe geçiş teorisi ile
uygulamada öğrencilerin işgücü piyasasında yer almak için
yeterince hazırlanamadıkları görülmektedir.280 Yine 278 Ferrarotti, 1977, s.42
279 Doğan; Kurt, 2000, s.28
280 Craig, 1998, s.4
133
Kanada’da da eğitim sisteminin, eğitimle iş bağlantısı
konusunda yeniliğe ve esnekliğe ihtiyacı olduğu
saptanmıştır. Grup çalışması, yaratıcı düşünce, problem
çözme ve liderlik yetenekleri gibi içeriği olan programların
oluşturulması için araştırmaya ihtiyaç olduğu öne
sürülmektedir.281
Gelişmekte olan ülkelere bakıldığında ise üniversite
eğitiminin gerçekçi olmayan çok yüksek istihdam ümitleri
yarattığı, hatta bazı ülkelerde kamu kesiminde güvenilir bir
iş bulmak için bir garanti olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.
Birçok ülkede de üniversite, elit sınıfa dahil olmak için bir
araç olarak kabul edilmektedir.282 Ayrıca eğitimde fırsat
eşitliği sağlanamamaktadır. Herkes yüksek düzeydeki
eğitim olanaklarından eşit yararlanamadığı için, gelir düzeyi
yüksek ailelerin çocukları daha iyi eğitim almakta, daha
kalifiye işgücü arzı oluşturmaktadır. Bu fark, tüm
yaşamlarını, sosyal statülerini etkilemektedir.
281 Tal, 1998, s.9-12
282 Ekin, 1980, s.49
134
Üniversitelere talebin ve üniversitelere yerleştirilen
öğrenci sayısının Türkiye’de de yıllar itibariyle arttığı
gözlenmektedir. Tablo 10’da ÖSYM’ye başvuran öğrenci
sayılarının yıllara göre dağılımı ve toplam yerleştirilenlerin
başvuranlara oranının yıllara göre değişimi verilmiştir.
Tablo 10: ÖSYM’ye başvuran öğrenci sayılarının yıllara göre dağılımı ve toplam
yerleştirilenlerin başvuranlara oranının yıllara göre değişimi
Yıl Başvuran öğrenci
sayısı
Toplam yerleştirilenlerin
başvuranlara oranın yıllara göre
değişimi (%)
1990 892 975 22.0
1991 875 385 22.8
1992 977 550 26.6
1993 1 154 571 28.1
1994 1 249 880 27.1
1995 1 263 379 27.9
1996 1 398 367 29.5
1997 1 398 367 31.8
1998 1 355 707 30.8
1999 1 478 365 30.3
2000 1 414 823 31.2
2001 1 473 908 31.0
2002 1 823 099 33.8
Kaynak: (http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf) , 14.06.2003
Bununla beraber, gerek eğitimli insan gücüne talebin
artması, gerekse politik sebeplerle üniversite sayısı
135
artmıştır. Türkiye’de 2001-2002 öğretim yılında 53’ü devlet
üniversitesi, 23’ü vakıf üniversitesi olmak üzere 76
üniversite bulunmaktadır. Üniversite öğrencilerinin %95.5’i
devlet üniversitesine devam etmektedir. Vakıf
üniversitelerinde bir öğretim üyesine 14.7 öğrenci, devlet
üniversitelerinde ise 18.3 düşmektedir.283
Orta öğretimde gereksiz bilgilerle yüklü ağır
programlar ve kuru öğretim yöntemleri, gençte öğrenme
isteğini zayıflatabilmektedir. Liseden mezun olduğu halde
almış olduğu bilgiler ve formasyon ile yükseköğretime
hazır olmayan bir öğrenci kitlesi oluşmaktadır.284
Üniversite ve dolayısıyla giriş koşulu olan üniversite sınavı, gençlerin
hayatında çok önemlidir. Yapılan araştırmalara göre okul başarısızlığı, özellikle de
üniversite sınavını kazanamamak; gençlerde sıkıntı, huzursuzluk ve kendine güven
kaybı yaratmaktadır. Bu durumda genç, aile ve çevrenin beklentilerini yerine
getirememenin suçluluğunu duymaktadır. Kendini başarısız hissetmekte ve aldığı
eğitimin işe yaramadığını düşünmektedir.285 Toplum yapımız, yetenek ve beceri
283 (http://www.meb.gov.tr/), 04.12.2002
284 Oğuzkan, 1991, s.330
285 Özbay; Öztürk, s.91
136
yerine diplomaya değer vermektedir. Bu da gençleri bir diplomanın güvencesine
sarılmaya itmektedir.286
Bir insanda yaşama sevinci olması için öncelikle yaptığı işi, mesleğini sevmesi
gerekmektedir. Ülkemizde gençlerin mesleklerini belirleyecek eğitim alanı seçimini
gerçek talepleri doğrultusunda yapmadıkları konusunda pek çok eleştiri
bulunmaktadır. Tarhan, yükseköğretim sisteminin öğrenciye istediği meslek dalını
seçme hakkını vermediğini ileri sürmektedir. Üniversiteye girmeye çalışan bir öğrenci
“beş şıktan hangisi doğru” sistemine şartlanmaktadır. Puanına denk gelen mesleği
seçmek durumundadır ve bunun yanında üzerinde yoğun bir aile ve çevre baskısı
hissetmektedir.287
Araştırmamız kapsamında görüşülen iktisat bölümü mezunu bir katılımcı,
hayalindeki mesleğin öğretmenlik olduğunu ısrarla vurgulamaktadır. Belki de aynı
önemde öğretmenlik eğitimi almış bir genç de iktisat bölümünü bitirmiş olmayı hayal
etmektedir. Zamanında gençlerin istekleri ve ilgi alanları doğrultusunda bir birey-
meslek eşleştirilmesi yapılabilmiş olsa, bireyler ömür boyunca sevmedikleri bir
mesleği sürdürmek durumunda kalmayacaklardır. Bu geç kalma sadece bireyleri
etkilemekle kalmayıp, aslında tüm topluma yansıyabilmektedir. İşinde mutsuz olan bir
toplum ise verimsiz bir topluma dönüşmektedir.
Ülkemizde genellikle gençler, orta öğretimlerini ezbere dayalı bir sisteme
şartlanmış olarak geçirdiklerinden üniversiteye geldiklerinde Tarhan’ın deyimiyle,
bilginin kendilerine hap gibi yutturulmasını istemektedirler. Oysa üniversite, analiz
yapan, analizden senteze gidebilen, bilgiyi öğrenen ve yaratıcı olan öğrenci
yetiştirmek istemektedir.288 Gerek sistemini oturtmuş, gerekse yeni kurulmuş
286 Ekşi, 1982, s.150
287 Tarhan, 1999, s.8-9 288 Tarhan, 1999, s.8-9
137
üniversitelerden mezun katılımcıların ortak söylemleri, aldıkları bilgilerin kendilerine
çok şey kattığı ve hayata bakışlarını değiştirdiği ancak daha çok teorik ağırlıklı bilgi
birikimine sahip oldukları olmuştur. İfadelerden biri şöyledir:
“Sınavlardan önceki son birkaç hafta derslere çalışıyorduk ve
ezberliyorduk.Tabi, konulara özel ilgisi olanlarımız dersleri daha kolay kavrıyordu.”
Tarhan’a göre, üniversitelerden kaynaklanan bir yanlış uygulama da
öğrencilere gereğinden fazla bilgi yüklenmesidir. Çünkü 6-7 yıl sonra bu bilgilerin
yaklaşık yarısı silinmektedir. Ayrıca öğrenci için pratik bilgi açısından büyük önemi
olan stajlara, şirketlerin çoğu bir angarya olarak bakmaktadır. Oysa staj, öğrenci için
gelecekteki istihdam şansı, şirket için de yetenekli olan işgören adayını keşfetme
olasılığı demektir. Bununla birlikte, üniversitelerin görevlerinden biri de gençleri iş
dünyasının sarp ve çetin kayalıklarına yumuşak iniş yapacak şekilde hazırlamaktır.
Bazı üniversitelerde gerçekleştirilen Kariyer Günleri, gençler için iyi bir
bilinçlendirme yöntemi olarak görülebilir. Ancak bu ve benzeri etkinlikler oldukça az
sayıda ve kısıtlı olarak yapılmaktadır.289 Araştırmamız sonucunda da görülmektedir
ki, katılımcıların çoğunun staj deneyimleri yoktur ve üniversitelerince yapılan
mesleki anlamda bir bilinçlendirmeye rastlanmamıştır. Bununla birlikte, yapılan
görüşmeler sonucunda büyük şehirlerde konumlanan üniversitelerin öğrencilerinin
iş yaşamıyla bağlantılar kuracak girişimleri olduğu görülmüştür.
Araştırmamız kapsamında görülmüştür ki, eğitim aldığı bölümü kendi isteği ile
seçmiş olan katılımcılar üniversitelerinden daha olumlu bahsetmektedirler. Eleştirileri
oldukça azdır ve hoşnutsuzlukları sosyal faaliyetler ile değil, daha çok eğitim ile
ilgilidir. Bu duruma benzer olarak farklı üniversiteleri içeren bir araştırmaya göre,
okuduğu bölümü isteyerek tercih eden öğrencilerin kalite algılamaları fiziki ortam ve
289 Tarhan, 1999, s.8-9
138
olanaklar bakımından tesadüfen tercih eden öğrencilere oranla daha düşük, buna
karşılık derslerin güncelliği ve yürütülmesi ile kütüphane hizmetleri bakımından ise
diğer şekillerde tercih eden öğrencilere oranla daha yüksek çıkmaktadır. Buradan
anlaşılmaktadır ki, istediği bölümde okuyan öğrencilerin bir takım eksikliklere rağmen
kalite algılamaları yüksektir ve dolayısıyla üniversitelerde eğitim hizmetleri
pazarlanması açısından hedef pazarın doğru belirlenmesi ve müşteriler olarak aileler,
iş hayatı ve genel olarak da toplumun taleplerinin dikkate alınması önemli ve
gereklidir.290
Görüşmelerde yapılanmasını tamamlayamamış ve daha çok küçük şehirlerde
konumlanmış üniversitelerden mezun olan katılımcıların bilgisayar lâboratuvarı,
kütüphane, dil lâboratuvarı gibi imkanların olmamasından yakındıkları gözlenmiştir.
Yine üniversitelerde yapılan bir araştırma, eski ve yeni devlet üniversitelerinin
öncelikli sorununun mali kaynak yetersizliği olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca yeni
devlet üniversitelerinde nitelikli öğretim elemanı ihtiyacı yüksektir. Bunun yanında
büyümenin ve gelişmenin verdiği sıkıntılar, eski devlet üniversitelerinde bürokratik
sorunları arttırmaktadır.291 Ayrıca Türkiye’de devletin küçültülmesi, yeniden
yapılanmalar, özelleştirme uygulamaları ve dış krediler yoluyla çözülmeye çalışılan
ekonomik kriz, pek çok kamu kurumunu olduğu gibi nitelikli insangücünü yetiştirecek
olan üniversiteleri de derinden etkilemiştir.292
Görüşmelerde gözlenen bir başka konu da katılımcıların, üniversitede
öğrendikleri bilgilerin gerçek yaşamdan uzak kaldığını düşünmeleridir. Onlara göre
eğitimin güncelleştirilmesi şarttır. Bu yorumlara paralel olarak Doğan’a göre
290 Torlak, 2001, s.414
291 Arslan, 2001, s.8-13
292 Tural, 2002, s.117
139
Türkiye’de 1935’lerden itibaren eğitim sisteminin çevreden kopmaya başladığı, teoriyi
değerli, uygulamayı da değersiz kılan eski ve güncelliğini yitirmiş değerlere yöneldiği
gözlenmektedir. Eğitimde akademik ve mesleki olmak üzere birbirine paralel yollar
oluşmuştur. Yükseköğretim alabilmenin yolu genel lise olarak görüldüğü için tüm
eğitim sistemi genel liseye benzemeye başlamış, meslek liselerine talep azalmıştır.
Eğitim sistemi, toplumdaki sosyal ve ekonomik gelişmelerden uzak kalmakta,
toplumdaki değişmelere rağmen eğitimin içeriği değişmemekte ve uygulamadaki
gelişmelere yetişememektedir. Bugünkü sistemde öğrenci, konuyu ne amaçla
öğrendiğini, bu konuyu nerede ve nasıl kullanacağını bilmemektedir. Dolayısıyla
bilgiyi ezberlemekte, üstelik uygulama imkânı da bulamamaktadır.293
Katılımcılar üniversite eğitimi almak için yüksek maddi
bedellere katlandıklarını dile getirmişlerdir. Katılımcılardan
birinin konuyla ilgili yorumu şöyle olmuştur:
”Ailemin maddi durumu çok iyi değil. Tek okuttukları
ben değilim, dört kardeşim daha var. Sonuçta benim
üniversitede okuyabilmem için ailem çok fedakarlık yaptı.
Tabi ileride nasıl olsa üniversite mezunu olduğum için bir iş
bulurum diye düşünüyordum. Aslında iş imkanı
bulabilseydim ben de kardeşlerimin okumasına destek
olacaktım.”
293 Doğan; Kurt, 2000, s.28
140
Görülmektedir ki, gençler daha fazla eğitim almanın
ileride kendilerine yüksek ücretli işler kazandıracağını
düşünmektedirler, ancak iş hayatına girmek için pahalı bir
yolu seçmiş olmaktadırlar.294 Hemen belirtmek gerekir ki
ailesinin gelir düzeyi düşük olan birkaç katılımcı,
öğrenciliği boyunca almış olduğu öğrenim kredisinin geri
ödemesini nasıl yapacağından yakınmaktadır. Çünkü
eğitimden kısa bir süre sonra başlatılan geri ödemeler,
gencin bir iş bulmuş ve gelir elde etmeye başlamış olduğu
varsayımına dayanmaktadır.
Araştırmamızdaki katılımcıların çoğu, imkân olursa
lisansüstü eğitime devam etmeyi istemektedir. Bu istek,
işsiz gençler için daha yüksek ücret değil, iş bulma
olasılığının artacağı varsayımına dayanmaktadır.
Görüşmelerden birinde geçen cümle şöyledir: ”Kendi
alanımda yüksek lisans yapmanın özel sektörde veya kamu
sektöründe iş ararken fark yaratacağına inanıyorum.Hem
böylece, işsiz kaldığım süreyi de değerlendirmiş oluyorum”
294 ILO, 2000, s.6-7
141
Bir başka görüşmede de şu cümleler kaydedilmiştir: “Şu an
iş bulmam için bana üniversite eğitimi bile yetmiyor.”
Tablo 11’de yüksek lisans programlarına kayıtlı
olanların yıllara göre dağılımı ele alınmıştır. Hemen
belirtmek gerekir ki, YÖK’ün araştırmasına göre
öğrencilerin %60’ı lisansüstü eğitime devam etmek
istediklerini belirtmişlerdir. Ancak bu oran, üniversite ve
programlar ile öğrencilerin sosyoekonomik özelliklerine
göre değişmektedir. Örneğin, vakıf üniversitelerinde
öğrencilerin %71’i, devlet üniversitelerindeki öğrencilerin
%60’ı lisansüstü eğitime devam etmeyi planlamaktadır.
Durum, sosyoekonomik düzey açısından ele alındığında,
aile gelirleri düşük olan öğrencilerde bu oran %58’e
düşmekte, aile geliri yüksek olan öğrencilerde %64’e
çıkmaktadır. Ayrıca anne baba eğitim düzeyi ile lisansüstü
eğitime devam etme planları arasında da bir ilişki olduğu
görülmektedir. Anneleri okur yazar olmayan üniversite
öğrencilerinin %58’i, anneleri lisans ve lisansüstü
dereceye sahip öğrencilerin sırasıyla %70 ve %79’u
142
lisansüstü eğitime devam etmeyi planlamaktadır. Durum,
gelişmiş ve gelişmekte olan üniversiteler açısından
karşılaştırıldığında ise görülmektedir ki, gelişmiş
üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin yaklaşık %70’i,
gelişmekte olan üniversitelerde eğitim gören öğrencilerin
%50’sinin lisansüstü eğitime devam etmek istediği
görülmektedir.295 Araştırmamız kapsamında da işsiz
gençler arasından seçilen katılımcıların, yüksek lisans
yapma isteğini daha çok maddi yetersizliklerden dolayı
erteledikleri gözlenmiştir. Bazılarının yorumuna göre
lisansüstü eğitim için yabancı dili ilerletmek
gerekmektedir. Bu da ancak özel kurslara katılarak
olabilecektir ve yine maddi imkanlara dayanmaktadır.
Tablo 11: Yüksek lisans programlarına kayıtlı olanların yıllara göre değişimi
295 (http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/ailegel.html) , 05.06.2003
143
Kaynak: (http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf) , 25.06.2003
Ek olarak belirtmek gerekir ki üniversiteleri sadece eğitim yönüyle yorumlamak
yeterli olmayacaktır. Görüşülen bir bayan katılımcı şunlara değinmiştir:
“Bence üniversite okumuş olmak bir bakıma ayrıcalıktır. Çünkü insanın
hareketleri, davranışları, hayata bakışı ve hatta dış görünüşü bile değişmektedir.”
Erkek bir katılımcı da şunları ifade etmiştir:
“Doğrusunu söylemek gerekirse üniversite bana çok şey kattı. Ben
üniversitede kendimi ve toplumu daha iyi tanıdım. Şimdi insan ilişkilerinde daha
başarılıyım.”
Görülmektedir ki üniversite sadece mesleki değil, kişilik gelişiminde de etkilidir.
Dolayısıyla üniversite eğitiminin sosyalleşme süreci içinde önemli bir yeri olduğu
açıktır. Hemen belirtmek gerekir ki bireyin çalışma yaşamına kolay geçişi sadece
mesleki eğitim düzeyi ile değil, sosyalleşme ile de ilgilidir.
F. GENÇ İŞGÜCÜNE KARŞI İŞVERENLERİN TUTUMU
Her şeyden önce, işgücünün güçlü olduğu ve iyi organize edildiği
endüstrileşmiş toplumlarda profesyonel uzmanlık ve deneyimi olan ve aile
sorumluluklarıyla ilgili en fazla yükü olan orta yaşlı bireyler, gençlere ve yaşlılara göre
Dönem Öğrenci sayısı
1993-1994 35 820
1994-1995 41 044
1995-1996 49 887
1996-1997 51 341
1997-1998 49 137
1998-1999 50 986
1999-2000 53 553
2000-2001 65 076
2001-2002 73 517
144
daha fazla istihdam edilen grup olmaktadırlar.296 Bunun nereden kaynaklandığını
çözmek, çeşitli faktörleri ayrı ayrı ele almayı gerektirmektedir.
Araştırmamızdaki katılımcılar sadece işsiz gençlerden oluştuğu için onların
görüşlerine bağlı kalınarak işverenlerin tutumu yorumlanmıştır. Dolayısıyla mevcut
araştırmaların işverenlerin bakış açısından yaptığı yorumlar da eklenerek konu
bütünleştirilmeye çalışılmıştır.
Üniversite mezunları, kendilerini mutlu edecek, tüm yeteneklerini
kullanabilecekleri bir iş bulma arayışı içine girmektedirler. İşverenler ise rekabetin
insan kaynaklarında yattığının bilinci içinde, mezunlar arasından en yetenekli olanları
seçerek işe alma çabasında olmaktadırlar. Katılımcılar, ülkemizde son yıllarda
yüksek öğretim mezunu gençlerin sayı olarak arttığını, dolayısıyla da işverenlerin,
vasıflı işgücü talebinin her şekilde karşılanacağının rahatlığında olduklarını dile
getirmektedirler. En iyi üniversitelerden mezun olmak, yabancı dil sorunu olmamak,
deneyimli olmak, bilgisayarı aktif kullanabilmek ve bunlara ek olarak birçok beceri
aranmaktadır. Katılımcıların görüşlerine göre “en iyi” olamamak onları işsizliğe
sürüklemektedir. Katılımcı gençlerden biri şunları dile getirmiştir:
“Sokakta binlerce insan var. İşveren emeği ucuz görüyor. Bir sürü üniversite
mezunu var. Nasıl olsa birini bulurum diye düşünüyor. Bunun için en vasıfsız işlere
bile, belki hiç gerekmeyecek birçok nitelik aranıyor. Yani seçkin kişileri almak
istiyorlar. Sistem böyle...”
Mevcut araştırmalar göstermektedir ki; yeni mezun adaylarda eğitim ve
tecrübe dışında aranan kişisel özelliklerin başında çalışkan, istekli, aktif, hırslı olma
gelmektedir. Bunu önem sırasına göre izleyen diğer bazı özellikler ise insanlarla iyi
296 Longman, 1991, s.1
145
iletişim kurabilmesi, dış görünüm, davranış ve konuşmaların düzgün olmasıdır.297
Katılımcıların bu konudaki fikirleri genelde aynıdır. İşsizlikleriyle ilgili bir özeleştiri
yapmaları istendiğinde, işverence beklenen özelliklere zaten sahip olduklarını,
ancak bunun işverenlerce keşfedilemediğini veya gençlere bu özelliklerini
gösterecek fırsatların tanınmadığı belirtmektedirler. İşe alım sırasında yapılan kişilik
ölçümlerini ise gerçekçi bulmamaktadırlar. Daha önce yaptıkları sayısız iş
başvurusu sonucunda, ortak görüşleri, o işe uygunluklarının doğru şekilde
ölçülmediğidir.
Yine mevcut araştırmalarda görülmektedir ki; şirketlere göre, iş hayatına yeni
atılmış gençlerin davranışları açısından olumlu yönlerinin başında atak, girişken ve
dinamik olmaları, yeniliğe açık, yaratıcı ve araştırmacı olmaları, hırslı azimli ve
öğrenmeye hevesli olmaları gelmektedir. Şirketlere göre olumsuz yönleri ise
sırasıyla sabırsız olmaları, her konu hakkında fikir sahibi olduklarını düşünmeleri,
davranış ve iş adabı bilmemeleri ve disiplinsiz olmaları ile tecrübesiz ve temel
bilgilerden yoksun olmalarıdır.298
İşverenlerin seçiciliğinde farklı faktörler de rol oynayabilmektedir. Örneğin
evli olmak bazı işler için bir garanti yaratabilmektedir. Çünkü evli bireyler için
sorumluluk daha fazladır. Bu sorumlulukları taşıyor olmak, işlerini asla riske atmak
istemeyecekleri anlamına gelebilir. Bazı işler için ise evlilik ve özellikle kadınlar için
çocuk sahipliği, bireyin işe gerekli özeni sağlamayacağı ve işin o birey için ikincil
planda olacağı önyargısı yaratabilir. Örneğin Hollanda’da yapılan bir araştırmada,
aile ve kişilik özelliklerinin, gençlerin iş konumlarına etkisi incelenmiştir. Sonuçlara
göre, anne babanın boşanması ile genç işsizliği arasında pozitif bir ilişki vardır.
297 Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları, 1996, s.30-72
298 Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları, 1996, s.30-72
146
Bununla birlikte anne babanın işsizliği ile genç işsizliği arasında net bir ilişki
kurulamamıştır.299
İşverenlerin seçiciliklerinde alışkanlıkların da etkisi olabilmektedir. Örneğin
yapılan araştırmalar, şirketlerin %75’inin ofisinde sigara içilmediğini
göstermektedir.300
Hürriyet İnsan Kaynakları’nın yaptığı Genç İşgücü Araştırması’na301 göre,
personel alımı ihtiyacı doğduğunda en fazla başvurulan yöntem, %94 ile gazeteye
ilan vermektir.302 Bunu, %81 ile mevcut aday kayıtlarında uygun kişilerle temasa
geçmek izlemektedir. Şirketlerin %55’i ise yakın çevrenin tavsiye edeceği kişileri
soruşturarak personel alımına gitmektedir. Şirketler arasında %19’luk bir kesim,
üniversitelerde düzenlenen şirket tanıtım günlerine katılmaktadır. Şirketlerin %41’i
orta kademe ve alt kademe pozisyonlar için gazeteye ilanla personel alımını tercih
etmektedir. Şirketlerin %83’ü, gazete ilanı ile aradığı personeli bulabildiğini ifade
etmektedir. Personel alımında danışmanlık şirketlerine başvurmada en önemli
sebep ise üst düzey yönetici alımında, ulaşmanın zor olduğu kaynaklara
ulaşabilmektir. Personel alımında başvurulan yöntemler çeşitli özellikler bakımından
karşılaştırıldığında, en fazla tercih edilen yöntemin mevcut aday kayıtlarından
299 Goede vd., 2000, s.587-590
300 Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları, 1996, s.30-72
301 Araştırmanın şirketlerle ilgili kısmı, İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde 17’si Türk ve Yabancı
sermayeli, 29’u Türkiye’de yerleşik yabancı sermayeli ve 45’i Türk sermayeli olmak üzere toplam
101şirketin insan kaynakları yetkilileri ile yüz yüze anket yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
302 Belirtmek gerekmektedir ki bu araştırmanın bir gazete tarafından yapılmış olması, gerçekçi
tercihleri yansıtmamış olabilir.
147
uygun kişilerle temasa geçmek olduğu görülmektedir. Bunu sırasıyla gazete ilanı
vermek ve yakın çevrenin tavsiye edeceği kişilerle temasa geçmek izlemektedir.303
İş başvurularında sık istenen bir belge olan “özgeçmiş”in amacı ve önemi fazla
kavranamamakta, en çok rastlanan bir sorun olarak hayat hikayesi yazılmaktadır.
Oysa özgeçmiş, işverene, bireyin o işe uygun olup olmadığını gösterecek bir araçtır
ve işe alımda bireye, bir sonraki aşama olan mülakat hakkını kazandıracaktır.304
Araştırmamız kapsamında da görülmüştür ki katılımcılar özgeçmişin öneminin
farkında değildirler. Onlar için genelde özgeçmiş, sadece bir başvuru formudur ve
iletilmesi gereken, işe alım sürecini başlatan bir dilekçedir. Dolayısıyla da nasıl
yazılması gerektiği konusunda bilinçli değildirler. Oysa iyi bir özgeçmiş sunmak,
onları işe alımda bir sonraki aşama olan mülakata getirecektir. Eklemek gerekir ki,
işgücü arzının çok olduğu bir ortamda bireylerin mülakat aşamasına gelebilmeleri
için binlerce kişiyi elemeleri gerekmektedir. Bu elemelere katılımcıların hiç
güvenmedikleri gözlenmiştir. Katılımcılardan biri şunları söylemiştir:
“İşe alım sürecinde şu etkili oluyor diyemeyeceğim. Sınavda alınan puan da,
torpil de etkili olabiliyor. Ama torpilin kamu sektörünce yapılan sınavlarda olduğunu
duyuyoruz. Özel sektörde ise kesinlikle torpil işliyor. En basit, vasıfsız işlerde bile
tanıdığı olan alınıyor.”
Katılımcılar için önemli olan iş kapısının açılmasıdır. İşe yerleştikten sonrası
için uyum sağlayabilmekle ilgili endişelerinin olmadığı saptanmıştır. Yani, bu
konuda kendilerine güvenleri tamdır. Yine araştırmalara göre, şirkete yeni alınan
personele, şirketlerin %73’ü oryantasyon programı uygulamaktadır. %91’i özel bir
303 Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları, 1996, s.30-72
304 Soysal, 1999, s.15-17
148
eğitim programı uygulamaktadır.305 Bu durum ayrıca göstermektedir ki, şirketlerin
hizmet içi politikaları dışa yansımakta ve işe girme aşamasındaki adaylar, bu
konuda şirketle ilgili bilgi sahibi olmaktadırlar.
İşverenler, ayrıca kendi şirketlerinin cazibesini artırmak ve böylece rekabet
ortamında kalabilmek için çalışanlarına farklı imkânlar sunmaktadırlar. Uygulanan
bu imkânlar arasında en fazla görülenler, kültürel ve sosyal aktivitelerdir. Bunu
sırasıyla sağlık ve hayat sigortası ile piyasa şartlarının üstünde ücret takip
etmektedir.306 Araştırmamız kapsamında da saptanmıştır ki, bu farklı imkânlar
gençleri etkilemektedir. Dahası, gelir düzeyi yüksek ailelerden gelenler için kültürel
ve sosyal aktiviteler çok cazip gözükmektedir.
G. BOŞ ZAMAN VE İLGİ ALANLARI
Mesleklere göre boş zaman değerlendirme şekilleri farklılık gösterebilmektedir.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre yüksek sosyoekonomik düzeyde olan kişiler,
boş zamanlarında hem daha çeşitli hem de daha aktif etkinliklere baş vurmaktadır.307
Tezcan’a göre ise eğitim değişkeni, boş zaman değerlendirme etkinliklerini
etkilemektedir. Amerika’da yapılan bir araştırmada, açık hava boş zaman
etkinliklerine katılanların daha çok yükseköğrenimli oldukları saptanmıştır. Bunun
yanı sıra ırksal ve etnik köken de, boş zaman etkinliklerine katılma yönünden farklılık
yaratabilen bir değişkendir.308
Düzenli eğitim hayatı bittikten sonra hiçbir zaman olmadığı kadar uzun bir
boşluk dönemine girilmekte, ancak bu genç tarafından uzun bir tatil olarak 305 Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları, 1996, s.30-72
306 Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları, 1996, s.30-72
307 Parker, S.,The Future of Work and Leisure, s.60’dan aktaran Tezcan, 1993, s.19
308 Tezcan, 1993, s.20
149
algılanacak olursa zevk ve eğlence dönemi olarak kabul edilmektedir.309 Dolayısıyla
bu dönemin bitmesi arzulanmayacak, özellikle de maddi problemler yoksa mümkün
olduğunca uzatılmaya çalışılacaktır. Belli bir zaman sonra da yaşam biçimine
dönüşebilecektir. Ancak bilinmelidir ki boş zaman, kalkınma için gereken
insangücünün ve zamanın harcanmasıdır.
Ülkemizde gençliğin ilgi alanlarının televizyon seyretmek, radyo dinlemek,
maça gitmek, arkadaşlarla amaçsız dolaşmak gibi daha yumuşak ve edilgen
etkinlikler olduğu görülmektedir. Bu özellikler hem kır, hem kent gençliği için söz
konusudur.310 Ülkemizde çocukluk döneminde boş zaman değerlendirme yeteneği
verildiği söylenememektedir.311 Yine Köknel’e göre, yüksek öğretimde bulunan
gençlerin %70’inden fazlası, serbest zamanlarını edilgen olarak geçirmektedirler.312
Gençlerin spor yapmak, kitap okumak, araştırma yapmak, resim yapmak, yabancı dil
öğrenmek gibi yapıcı zaman değerlendirme etkinliklerine katılmamalarının çeşitli
sebepleri olduğu düşünülmektedir. Bunlar; ekonomik yetersizlikler, örgütleşememe,
sosyal ve geleneksel baskılar olarak sıralanmıştır. Özellikle sosyal ve geleneksel
baskılar, kızlar için daha fazla gerçekleşmektedir.313
Yapılan bir araştırmaya göre, üniversite öğrencileri ders dışı zamanlarını en
fazla kitap ve dergi okuyarak, internetle ilgilenerek geçirmektedirler. Bunun dışında
tiyatro, sineme ve konsere gitmek, müzik dinlemek, spor yapmak ve televizyon
seyretmek ilgi alanlarına girmektedir. Gazete okuyan öğrenciler arasında %36.7’lik bir
çoğunluk rastgele okumaktadırlar. Geri kalan kısım ise belli tutkular veya tercihler 309 Baltaş; Baltaş, 1991, s.310
310 Tezcan, 1997, s.136-137
311 Ekşi, 1982, s.357
312 Köknel, 2001, s.276
313 Tezcan, 1997, s.139
150
doğrultusunda hareket etmekte, sırasıyla köşe yazılarını, kültür sanat, spor, politika,
ekonomi ve magazin yazılarını okumaktadırlar. Sonuçlardan anlaşılmaktadır ki,
öğrencilerin yarısı, sosyopolitik içerikli konuları okumayı tercih etmektedir. Mevcut
araştırmalara göre, öğrencilerin %25.5’i televizyonda kültür, sanat ve belgesel
ağırlıklı programları, %24.4’ü haberleri ve açık oturumları izlemektedir. %20.2’si
eğlence, magazin, film ve dizi film izlemekte, %17.7’si ise program seçimi
yapmamaktadır.314
Yine boş zamanların değerlendirilmesiyle ilgili YÖK’ün araştırmasına göre,
gençlerin %74’ü her sene en az bir kez tatile çıkmaktadır. %69’u ayda bir kitap
okumaktadır. %68’i tavla, dama, satranç gibi oyunlar oynamaktadır. %66’sı düzenli
olarak spor yapmaktadır, %51’i düzenli olarak tiyatro, sinema ve konsere
gitmektedir, %39’u ise boş zamanlarını genellikle cafe ve benzeri yerlerde
geçirmektedir,%29’u ise resim yapmak, müzik aleti çalmak gibi sanatsal
faaliyetlerden en az birini düzenli olarak yapmaktadır.
Yapılmış olan araştırmaların sonuçları, daha çok gençlerin üniversite eğitimleri
boyunca boş zamanlarını nasıl kullandıkları konusunda bilgi vermektedir. Eğitim
döneminde gençler gelişime açık ve aktiftir. Ayrıca çevresinin de kendisine benzer
özellikteki bireylerle dolu olması, onu boş zamanını daha iyi değerlendirmeye
yönlendirmektedir. Genç, eğitimini bitirip iş yaşamına da atılamadıysa, önceden
eğitimden arta kalan boş zaman, bireyin günlük yaşamına dönüşecektir. Özellikle de
çevrenin değişmesi ve bireyin aileye daha bağımlı hale gelmesi, boş zaman
faaliyetlerini etkileyebilecektir. Araştırmamız kapsamında görüşülen işsiz gençler,
zamanlarını daha çok evde geçirdiklerini, edilgen faaliyetler gerçekleştirdiklerini,
kültürel ve sportif etkinliklere, sürekli olmasa da arada bir katıldıklarını dile
314 Yazıcı, 2001, s.101-109
151
getirmişlerdir. Özellikle maddi imkanları sınırlı olan katılımcılar için bu etkinlikler daha
da sınırlı kalmaktadır.
Bilinmektedir ki kültürel faaliyetler, birey için önemlidir ve alışkanlığa
dönüşmelidir. Özellikle de toplumdan yabancılaşmak üzere olan genç işsiz, bu
sayede kendini toplumun bir parçası olarak hissedebilecektir. Görüşülen gençlerin
çoğu, üniversite öğrenciliği sırasında çok daha aktif bir kişi olduğunu ve birçok
kültürel ve sportif faaliyete katıldığını ifade etmektedir. Sadece kamu sektöründe
açılacak işe alım sınavlarını takip eden İşletme bölümü mezunu bir katılımcı şunları
dile getirmektedir:
“Zamanımın çoğunu evde ders çalışarak geçiriyorum. Kamu sektöründe
açılma olasılığı olan sınavların ilanlarını bekliyorum. Ders dışında da müzik
dinleyerek, ilgi alanıma giren çeşitli kitaplar okuyarak zaman geçiriyorum. Düzenli
olarak gazete okuyorum. Özellikle ekonomi sayfalarını kaçırmamaya çalışıyorum.
Üniversitedeyken ekonomi dergilerinden bazılarını sürekli takip ediyordum. Şimdi pek
yapamıyorum. Onun dışında, örneğin sinemaya üniversitede daha çok gidiyordum.
Biraz uzaklaştım... Elbette maddi olanaksızlıkların da etkisi oluyor. Ayrıca okuldan
kopup ev hayatına geçtim. Çevrem çok azaldı. Fazla görüştüğüm arkadaşım
kalmadı.”
Yine sporun da faydasından bahsetmek gerekir. Hem fiziksel sağlığın, hem
de kişiliğin gelişmesi ve olgunlaşmasını sağlamaktadır. Spor, bir amaç uğruna çaba
harcamayı, kendine güvenmeyi sağlamaktadır.315 Spor sayesinde başarılı insan
ilişkileri kurulabilmekte, sosyal bir kişilik kazanılabilmektedir. Görüşülen gençlerin
düzenli bir spor yapmadıkları gözlenmiştir. Öğrencilik dönemindeki arkadaşlık
315 Köknel, 2001, s.277
152
çevresinden uzaklaşmış olduklarından, takım sporlarına olan ilgilerinin daha da
azalmış olduğu saptanmıştır.
Katılımcı gençler, özellikle de kendilerine ait bilgisayarı olmayanlar,
zamanlarının bir kısmını internet kafeleri kullanarak geçirdiklerini belirtmişlerdir.
Amaçlarının daha çok, o ortamda olmak değil, internet imkânından faydalanmak
olduğu gözlenmiştir. İnternet insanlara yalnızca bilgiye erişim imkanı sağlamakla
kalmayıp, bunun yanı sıra elektronik posta, sohbet grupları, tartışma grupları, ilan
tahtaları, haber grupları, oyun oynama, müzik dinleme gibi olanaklar da
sunmaktadır.316 Ayrıca iş imkanı aramak ve iş başvurularında bulunmak için de tercih
edilebilmektedir. İnternet kafeler, iş imkanı bulamayan gençler için son yıllarda en çok
kullanılan boş zaman değerlendirme mekânlarından biri haline gelmektedir. Kafelerin
sayılarında gözlenen artış da talebin fazlalığını ortaya koymaktadır.
2000 yılında Ankara ilinde yapılan bir araştırmaya göre internet kafeleri
kullanan grubun yaş ortalaması 21.3’tür. Bu sonuç, araştırmamız kapsamındaki yaş
grubu ile örtüşmektedir. Kafeleri kullananların %87.5’i erkek, %12.5’i kadındır.
Sonuçlara göre kullanıcıların %61.3’ü elektronik posta, %53.8’i sohbet, %52.5’i oyun
amaçlı olarak kafelerden yararlanmaktadır. Araştırma, fiziksel ortam özelliklerinin
yetersizliğini de ortaya koymaktadır. Günün uzun zamanının geçirildiği bu ortamlar,
çoğunlukla sağlıklı koşullar içermemektedir. Örneğin %75’inde havalandırma sistemi
bulunmazken, %71.7’sinde sigara içilebilmektedir. Ayrıca kumar, bahis ve
gayriâhlaki amaçlarla kullanılması yasal olmamasına rağmen, %75’inde
engellenmemektedir.317
316 Deryakulu; Eşgi, 2001, s.52
317 Deryakulu; Eşgi, 2001, s.52-60
153
Boş zamanların sürekli aynı şekilde değerlendirilmesi alışkanlıklar da
yaratmaktadır. Özellikle bu zamanlar amaçsız ve verimsiz geçiriliyorsa, beden ve ruh
sağlığı olumsuz etkilenebilmektedir. Alkol, ilaç, uyuşturucu ve uyarıcı madde
bağımlılığı, oyun, kumar tutkusu sık görülen sorunlar olmaktadır. Bireyleri bu
davranışlara sürükleyen temel nedenin duygusal doyumsuzluğun yarattığı alışkanlık
ve bıkkınlık olduğu düşünülmektedir.318
Araştırmamızın üniversite mezunu gençlerle sınırlandırılmış olması, bu tür
sapma davranışların olasılığını azaltmaktadır. Çünkü daha yüksek bir eğitim
düzeyinden dolayı, çok daha bilinçli bir kitleden söz edilmektedir.
H. BİREY
Toplum gence değil, genç topluma sosyalize olmaktadır. Yani birey topluma
uymak mecburiyetindedir. Sosyalizasyon süreci başarılı gerçekleşemezse, gençler
hayallerle yaşayabilir, gerçeklerden uzaklaşabilirler.319 Daha önce değinildiği gibi
sosyalleşme sürecinde işin büyük önemi bulunmaktadır. Bir iş sahibi olamamak,
bireyin toplumdaki konumunu netleştirememesi anlamına gelmektedir ve birey
bundan çok çeşitli yönlerde olumsuz etkilenebilmektedir. Gerçekten, Ekşi’ye göre
genç, gerçekçi ve yeteneğine uygun bir şekilde geleceğini planlamaya ve bu planları
uygulamaya başladığı zaman kimliğini bulacaktır.320 Kendisiyle barışık bireylerin,
çevresiyle uyumlu, daha başarılı ve topluma daha yararlı oldukları saptanmıştır.321
Gençlikten yetişkinliğe geçiş için en önemli aşamalardan birinin, okuldan iş hayatına
geçiş olduğu belirtilmiştir. Bu geçiş, gençlerin yüz yüze olduğu birçok problemi 318 Köknel, 2001, s.273-348
319 Çelebi; 1985, s.103-107
320 Ekşi, 1982, s.149
321 Güneysu; Bilir, 1991, s.355
154
çözmekte, onların ekonomik sistemde, daha da önemlisi toplumda bir yer
edinmelerini sağlayabilmektedir.322 Ruh sağlığı iyi olan bir kişi, problemlerini gerçekçi
bir şekilde görüp, bunları, toplumun isteklerini de az çok göz önünde bulundurarak
çözen kişidir. Böyle bir kişi yaşamaktan ve çalışmaktan kıvanç duyar ve geleceğe
umutlu bakar.323
İhtiyaçlar, güdüler, dürtüler, organizmadan ya da çevreden gelen çeşitli
nedenlerle bazen doyumsuz kalmaktadır. İş bulamama da bu nedenlerden biridir.
Bireyin iş bulamaması sonucu ortaya çıkan ruh hali “çalışmama psikolojisi” olarak
adlandırılmaktadır.324 Bu durumda birey amaca ulaşmada engellenmiş olmaktadır.
Engellenme insanda yılgınlığa, üzüntüye ve kaygıya yol açmaktadır. Bu
engellemelerin sınırlı bir şekli, insanı çalışmaya ve başarmaya sevk etmede fayda
sağlamaktadır. Ancak bu engellemelerin uyardığı öfke, gerginlik gibi halleri
yenemeyen bireylerde kompleksler gelişebilmektedir ve bu kompleksler bireyde
nefret, kin, kıskançlık ve peşin hükümler yaratmaktadır.325 Dolayısıyla görülmektedir
ki, bireyin içinde bulunduğu ruh hali ile yaptığı yanlış davranışlar olumsuz duygulara
yol açmakta ve birey, bir kısır döngü içinde kalmaktadır326
Doyurulmamış ihtiyaçlar karşısında birey kendi varlığını tehlikede görmekte ve
benliğini savunmaya geçmektedir. Savunma mekanizmalarının rolü, engellemelerin
ve çatışmaların meydana getirdiği kaygıları, huzursuzlukları ve gerilimleri bir
dereceye kadar hafifletmektedir. Engellenme durumlarında daha olgun ve gerçeğe
uygun çözüm yolları buluncaya kadar, savunma mekanizmaları devreye girer ve 322 Adamski; Greetings, 1989, s.1
323 Baymur, 1989, s.95
324 Aytaç; Keser, 2002, s.18
325 Baymur, 1989, s.85-90 Kompleksler, bireyde aşırı heyecan uyandıran fikir ve tasarımlardır.
326 Aytaç; Keser, 2002, s.23
155
insanın bir bunalıma düşmesini önler. Birey tarafından gerçekleştirilen savunma
mekanizmalarından bazıları şunlardır327:
1.Mantığa bürüme: Birey, başarısızlıklarını mazur göstermek ister. Bunun için
mantıklı, ancak tam doğru olmayan nedenler ileri sürer.
2.Pollyanna davranışı: Birey, her başarısızlıkta bir iyi taraf görmeye çalışır ve
bu şekilde teselli bulur. Böylece pasif, herşeyi kabul eden bir ruh yapısına bürünür.
3.Yansıtma: Birey, olumsuzlukların nedenini kendi dışındaki eşya, olay ya da
insanlarda aramaya başlar.Böylece vicdan azabından kurtulmaya çalışır.
4.Ödünleme: Birey, üstün olma ve beğenilme ihtiyacının engellendiği
durumda, onurunu korumak için bir başka alanda çaba gösterir ve üstünlük arzusunu
doyurmaya çalışır.
5.Özdeşim: Birey, başarısızlık ve engellemeler karşısında herhangi bir alanda
başarılı bir kişi ya da kişilerle kendini bir sayar, kendini onlara yakın hissederek
doyum sağlar.
6.Karşıt tepkiler kurma: Birey, topluca beğenilmeyen duygu ve güdülerini inkâr
etmek için, davranışın tam tersini yapmaya çalışır ve bunda bir dereceye kadar
başarılı olur.
7.Yer değiştirme: Birey, engellemelere sebep olan kişiye çatamadığı zaman,
hıncını egemenlik kurabileceği başka bir kişiden veya eşyadan alır.
8.Gerileme: Birey, temel ihtiyaçlar ve istekler karşılanmadığında oluşan
doyumsuzluk ve kaygı hallerinde daha ilkel bir olgunluk düzeyine geriler. Bu gerileme
olduğundan daha küçük yaş düzeyinde davranışta bulunma şeklinde gerçekleşebilir.
İşsiz kalınan süre uzadıkça, beceriler ve moral değerleri azalmakta, iş bulmak
zorlaşmaktadır. Genç işsizliğinin yüksek oranlara çıkması, toplumdan
327 Baymur, 1989, s.91-94
156
yabancılaşmaya sebep olmakta ve toplumsal huzursuzlukları artırmaktadır.328
İşsizliğin birey üzerinde yaratabileceği etkiler şunlardır:329
• Birey, yaşamını sürdürebilmek için gerekli gelirini kaybeder.
• Ailesi ya da bakmakla yükümlü olduğu kişilere karşı itibarını yitirebilir.
• Özgüvenini ve kendisine olan saygısını kaybedebilir.
• Daha önce bir işi olmuşsa, çalışma arkadaşlarını ve sosyal çevresini
kaybedebilir
• Bir iş yapıyor olmaya bağlı olarak, topluma karşı gelişen sorumluluk
duygusundan yoksun kalabilir.
• Yaşam kalitesinin en önemli unsurlarından birinden yoksun kalmaktadır.
Kanada’da yapılan bir araştırmaya göre işsiz olmak, bireylerin ruhsal
durumuna yansımakta ve davranışlarını etkileyebilmektedir. Araştırma kapsamındaki
birçok işsiz genç, olumsuz duygusal tepkiler göstermiştir. Bu tepkiler, depresyon ve /
veya kendi işsizliklerinden suçluluk duyma şeklinde olmuştur.330
Yine mevcut araştırmalar göstermektedir ki işsiz gençlerin ailelerinde, çalışan
gençlerinkine oranla daha çok tartışma ve anlaşmazlık yaşanmaktadır. Bununla
birlikte bu gençler işsizlikleri nedeniyle çevreden de eleştiriler almaktadırlar.331
Araştırmamız çerçevesinde yapılan yüz yüze görüşmelerde, yukarıda bahsedilen
stres belirtileri genç işsizlerin davranışlarında açıkça fark edilmektedir. Bir erkek
katılımcının konuyla ilgili yorumu söyle olmuştur:
328 ILO, 2000, s.6-7
329 Aytaç; Keser, 2002, s.19
330 Baron, 2001, s.189-216
331 Karataş, 1996, s.135-136
157
“Çalışmak çok önemli ve insanı farklı kılıyor. Çalışan ve çalışmayan kişilerin
konuşmaları bile birbirinden farklı. Kendi açımdan olayı değerlendirecek olursam
benim kendime güvenim azaldı. Etrafa karşı daha çekingen oldum.
Arkadaşlarımdan bazılarının çalışmaya başlamış olması beni onlardan ister
istemez uzaklaştırıyor. Çünkü konuşacak pek ortak konumuz kalmadı. Çalışmıyor
olmayı kendimde bir kompleks olarak değerlendirmiyorum ama rahatsızlık
vermediğini de söyleyemem.”
Genel olarak katılımcılar, görüşmelere çok ılımlı bakmışlar, mevcut olan ve
sıkıntıları katlayarak artan işsizlik sorunları hakkında bir kişiyle konuşuyor
olmaktan bile mutluluk duyduklarını dile getirmişlerdir. Böyle bir araştırmaya
katılmış olmanın kendi sorunlarına çözüm olamasa bile, tüm genç işsizlere fayda
sağlamasını ümit ettiklerini bildirmişlerdir. Burada dikkati çeken bir nokta birey
tarafından tüm genç işsizlerin bir grup olarak görülmesidir. Birey, aynı sorunları
yaşayan bireylere kendini yakın hissetmektedir. Aslında bu yakınlığın bir
dayanışma da yarattığından bahsedilebilir. Birbirini izleyen görüşmelerde
katılımcıların birbirlerine karşı iyimser bir tavır sergilediği gözlenmiştir. Yine
katılımcıların boş zamanlarını değerlendirdikleri mekanların benzer özellikleri
taşıyan genç işsizlerin buluşma yerleri olduğu görülmüştür. Ancak belirtmek
gerekir ki, beraber geçirilen bu zamanlar genelde verimsiz ve edilgen faaliyetlere
ayrılmaktadır. Buna ek olarak, buluşulan ortamların sağlık şartları açısından da
uygun olmadığı bazı katılımcılar tarafından dile getirilmiştir.
Karataş’a göre, işsizlik bireyin fizyolojik sağlığı üzerinde de olumsuz etkiler
yaratabilmektedir. İşsizlik aslında doğrudan değil, dolaylı olarak etkiler yaratmaktadır.
İşsizliğin neden olduğu yoksulluğa bağlı olarak yaşam standardı düşmekte ve bu da
sağlık sorunlarıyla sonuçlanabilmektedir. Uzun vadeli etkilerde de hastalık ve
158
ölümden bahsedilmektedir. İşsizlik kadar, işsizlik korkusu da sağlığı olumsuz
etkilemektedir.332
Babası devlet memurluğundan emekli olan bir bayan katılımcı, babasının
sağlık güvencesinden yararlandığını açılamaktadır. Bu konumdaki gençlerin işsiz
kaldıkları süre boyunca sağlık açısından da aileye bağlı kaldıkları dikkati
çekmektedir.
İşsizlik psikolojisi, genci alkol, sigara, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara
sürükleyebilmektedir. Aslında gençlik dönemine ayrıcalık veren gelişmelerden birisi
de gencin ailesinin etki alanından çıkarak yaşıtlarının etkisi altına girmesidir. Bu
değişim, beraberinde işsizlik durumu olmasa da zaten sigara, alkol gibi bağımsızlık
denemelerini getirmektedir. Böylece genç, hem yetişkinler dünyasının özelliklerini
tanımakta, hem de ebeveyn ve yaşıtlarının tepkisini ölçmektedir. 333 Özellikle, gençlik
dönemi işsizlikle devam ederse, yetişkinliğe geçiş, iş gibi verimli yollardan
sağlanamayınca yetişkinlik göstergesi varsayılan sigara ve alkol kullanımı ile
ispatlanmaya çalışılmaktadır.
Araştırmamız kapsamında görülmüştür ki katılımcıların çoğu eski
alışkanlıklarını sürdürmektedirler. Örneğin eğitimi sırasında sigara kullanmayan bir
bayan katılımcı işsiz kaldığı dönemde de sigara kullanmaya başlamadığını ifade
etmiştir. Buna ek olarak daha önce sigara kullanan katılımcıların da alışkanlıklarına
devam ettikleri gözlenmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki kullanım düzeylerinde
hissedilir bir artış vardır. Ayrıca katılımcılarda üniversite mezunu olmanın verdiği bir
bilinçli davranma eğilimi gözlenmiştir. Katılımcılar kendilerini iyi analiz etmektedirler.
332 Karataş, 1996, s.21-24
333 Baltaş; Baltaş, 1991, s.300
159
Ancak yine de bazı bağımlılıklara ve kötü alışkanlıklara karşı dirençlerinin bu
dönemde zayıfladığını itiraf etmektedirler.
Buna ek olarak, ekonomik bağımsızlığı kazanamamış ve ailesiyle yaşayan
gençler benlik saygılarını yitirmekte, bir kısmı da çözümü toplum değerlerine sırt
çevirmekte bulmaktadırlar. Gençler, kendilerini umursamayan topluma benzer bir
umursamazlıkla tepki vererek, örneğin uyuşturucuya yönelebilmekte, kendilerine ayrı
bir alt kültür yaratabilmektedirler.334
Görüşülen erkek katılımcılardan biri şunları söylemiştir:
“Bazı zamanlar kendimi yalnız hissediyorum. Sanki bu topluma ait değilim gibi
geliyor. Yeni tanıştığım bir kişi bile önce ya nerede okuduğumu ya da nerede
çalıştığımı soruyor.”
Gençler, işsizlik psikolojisi içinde topluma sırt çevirebilmektedirler. Toplumdan bu
yabancılaşma, gençleri kendine ve yaşama isyan ettirebilmekte, hatta bu isyanlar
intiharlara kadar gidebilmektedir. Katılımcılar, sürekli olmasa da arada bir böyle
isyanlar yaşadıklarına değinmektedirler. Onlara göre, hayattan beklentiler işsiz
kalınan süre boyunca giderek zayıflamaktadır.
Genç intihar oranlarının, endüstrileşmiş ülkelerde çok
yüksek olduğu saptanmıştır. Avustralya’da intiharların
%20’den fazlası 18-24 yaş arasındadır. Ayrıca yasa dışı ilaç
kullanan en büyük kesim yine gençlerdir. Amerikan genç
yetişkinlerinin %18’i yasa dışı ilaç kullanıcısıdır.335 Bunun
334 Yörükoğlu, 1991, s.315
335 Novo; Hammarstrom; Janlert, 1999, s.4
160
gibi Avustralya’da genç işgücü piyasasının esneklikten
yoksun oluşu, çok yüksek yüzdelerde gencin, çalışma
yaşamının dışında kalmasına sebep olmaktadır. Bu
durumun en üzücü sonucu yine genç intiharlarıdır. Ayrıca
ilaç bağımlılığı, suç işleme, alkol bağımlılığı, evsizlik,
yabancılaşma, bozuk sağlık şartları ve aile yaşamının
dağılması gibi çok tanıdık gelecek bir liste ile
karşılaşılabilmektedir.336
Mevcut araştırmalarda işsiz kadınlarla intihar eden kadınlar arasında anlamlı
bir ilişki bulunamamıştır. Ancak erkekler için böyle değildir. 1907 ile 1990 arasındaki
Avustralya kayıtlarına göre, intihar eğilimleri yaşa ve cinsiyete göre
değişebilmektedir. Kayıtlar, genç erkekler tarafından gerçekleştirilen intiharlar daha
fazla olduğunu göstermektedir ve bu eğilim, işsizlik oranlarıyla eşleştirilmektedir.337
İngiltere’de yapılan bir çalışma da, benzer şekilde göstermektedir ki işsizlik ve intihar
eğilimleri çakışmaktadır. Özellikle genç erkeklerde bu çakışma daha da belirgin
bulunmuş.338
Birey işsiz kaldığında başlangıçta durumuna inanmayarak bir şok yaşamakta
ve “neden ben” sorusunu sormaya başlamaktadır. Şoku, iyimserlik süreci izlemekte
ve işsiz kişi iş aramaya başlamaktadır. İş arama faaliyeti başarısızlıkla sonuçlandıkça
336 Day , 1999, s.10-12
337 Maley, 1993, s.3-4
338 Makinen, 1999, s.941
161
kendine güveni, azmi ve kararlılığı azalabilmekte, kişi iş aramaktan
vazgeçebilmektedir.339
Psikolojik ve ekonomik olarak çalışmaya daha fazla ihtiyacı olan işsizlerin,
ruhsal olarak daha kötü durumda oldukları saptanmıştır. İşsiz kaldığı dönemde
ekonomik ve psikolojik olarak kendini bu duruma adapte etmeyi başarmış olan
kişilerin ruhsal durumlarını düzeltebildikleri ve iş aramaya daha fazla kendilerini
verdikleri gözlenmiştir.340
Araştırmamız kapsamında yapılan görüşmelerde de benzer tablolara
rastlanmıştır. Durumunu kabullenmiş olan katılımcılar, sorunlara daha mantıklı
yaklaşmakta ve çözüm arayışlarına gitmektedirler. Aksine durumuna isyan eden,
işsizliğinden kendini ve etrafını suçlamakla yetinen katılımcılar ise işsizlik ve bunun
getireceği sorunların döngüsünden çıkamamakta, ruhsal durumlarını
düzeltememektedirler.
Bütün bu sonuçlara göre işsizliğin basit sonuçları yoktur, ancak çözümünün
kaynağı çok basit bir şekilde iş sahipliği olarak tanımlanmaktadır.341
I. TOPLUM
Eğer her nesilde birçok genci aylaklığa, başarısızlığa doğru itersek ve onların
umutlarını engellersek, onları toplumdan uzaklaştırmış oluruz. Güvenilir, yüksek
becerili, ekonomiye uyabilir, küreselleşmeden ve teknolojik değişimlerden fayda
sağlayabilir bireylerden yoksun oluruz. Bu durum, birçok toplumsal huzursuzluğa ve
istikrarsızlığa sebep olabilecektir. Bilinmelidir ki iyi işler yaratmak, iyi vatandaşlar
339 Kumaş, 2001, s.380
340 Nordenmark; Strandh, 1999, s.577
341 Day, 1999, s.10-12
162
yaratmak anlamına gelecektir.342 Bir yanda nüfus içindeki payı giderek artan gençler,
diğer yanda ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü elinde bulunduran geniş bir yaşlılar
grubu bulunmaktadır. Ayrıca insan ömrünün uzaması ile birkaç kuşak bir arada
yaşamak durumunda kalmıştır.343 Bu doğrultuda gençlerin coşkusuyla yetişkinlerin
bilgilerini ve deneyimlerini birleştirmek gerekmektedir. Bu beraberliğin sağlanabilmesi
için de gençlere katılma olanağı vermek ve onlarla sağlıklı diyaloglara girmek
gerekmektedir.344
“Gençlik, bir milletin eşikte bekleyen geleceği” olarak tanımlanmıştır.
“Toplumun geleceği için beslediği umutları, hayalleri gerçekleştirecek olan gençlerdir
ya da toplumun umudu karamsarlığa, hayalleri hayal kırıklığına dönüşecektir. Ya,
hayatın kalitesini yükselterek dünyayı daha mutlu hale getirecek, ya da geleceği daha
mutsuz kılacaktır.”345 Tezcan, gençliğin ülkemizdeki yabancılaşma biçimlerinden
birini üniversite gençlerinin iş bulamamaları olarak tanımlamaktadır.346
Genç işsizliği bunalımı, aynı zamanda gençlerin bağımsızlıklarını kazanmaları,
aile kurmaları ve toplumda yer edinmeleri gibi fırsatların da yokluluğu anlamına
gelmektedir. Eğer etkili çözümler bulunamazsa uzun dönemde bunun topluma
maliyeti çok fazla olacaktır. İşsizlik çok geniş çapta toplumsal yaralar açmakta ve
bunun etkilerinden en fazla gençler incinmektedir. Beceri geliştirmekten yoksunluk,
kendine güvenin azlığı, geçim zorluğu, yoksullaşma ve muazzam bir insan kaynağı
israfı yaratmaktadır.347
342 Johnston, 1997, s.4
343 Tezcan, 1997, s.20
344 Yörükoğlu, 1991, s.316
345 Oğuzkan, 1991, s.317
346 Tezcan, 1997, s.184-185
347 United Nations Department of Economic and Social Affairs (DESA), 1995, s.11-13
163
Toplum ve işsizlik birbirini karşılıklı olarak etkilemektedir. Toplumsal ve
özellikle ekonomik güçler, işsizlik düzeyini ve bu işsizliğin sosyal boyutunu
belirlemektedir. İşsizlik tekrar topluma yansımakta, toplumun değer yargılarını ve
beklentilerini etkileyebilmektedir.348
Yapılan bir araştırmaya göre, Avrupa’daki gençler dünyanın kötü durumundan
kendilerini sorumlu tutmamakta, gönüllerince yaşamayı tercih etmektedirler. Batı
Avrupa’nın en büyük sorunlarından birisi gelecek için umudunu yitirmiş inançsız bir
gençlik kuşağıdır.349 Türkiye’deki gençlerin sorunları da, dünyanın hemen her yerinde
ve her zaman görülebilen, dönemin kendine özgü sorunlarına benzerlik
göstermektedir. Bunun yanı sıra toplumun kendine özgü koşulları, çocuk yetiştirme
biçimi gençlerin sorunlarında farklılıklar yaratabilmektedir.350
İşsizlik, toplumda huzursuzluk kaynağı olabilmekte ve toplumun kendine
güveninin kaybolmasına yol açabilmektedir. Bireyler, çalışma ve geçinme
olanaklarından mahrum kaldıkça kentlere yığılmalar ve sonrasında da toplumsal
suçların artışı görülebilmektedir.351 Dolayısıyla anlaşılmaktadır ki kötü ekonomik
koşullar, toplumun suça eğilim oranının yükselmesinde sorumlu olabilmektedir.352
Karataş’a göre, istihdam sorununa formel çözümler bulamayan sorunlarını çözmede,
toplumsal destek ve hizmetten yeterince yararlanamayan gençler, toplumca suç
sayılan çeşitli eylemlere sürüklenmektedirler. İşsizlik ve bu işsizliğin getirdiği
yoksulluk içinde kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünen genç, suç işleyerek
348 Te Grotenhuis; Meijers, 1996, s.227-248
349 Vassaf, Gündüz, Daha Sesimizi Duyurmadık, İstanbul, 1983, s.146-147’den aktaran Tezcan, 1997,
s.191
350 Ekşi, 1982, s.355
351 Baştaymaz, 1998, s.28-29
352 Britt, 1994, s.99
164
yaşamını kazanmayı deneyebilecektir.Yasa dışı para kazanan organize gruplardaki
insan kaynağının, çoğunlukla genç işsizlerden kaynakladığı görülmektedir.353
Katılımcıların fikirleri incelendiğinde görülmüştür ki, kendilerini toplumdan çok uzak
hissetmemektedirler. Topluma karşı bir kin duygusu, katılımcılarda
gözlenmemiştir. Bunun sebebi, katılımcıların eğitim düzeyi olabilir. Buna karşılık,
kendilerini toplumun bir parçası olarak gördükleri de söylenememektedir. Kalabalık
ortamlardan kaçtıkları, daha çok ve kapandıkları gözlenmektedir. Yine, görüşülen
kişiler, kendilerinin toplumdan dışlanmak istememelerine rağmen, toplumun onları
bir kenara atabildiğini düşünmektedirler.
İ. DEVLET POLİTİKALARI
Ülkelerin refah düzeyi, çalışma yaşamına bakış açısını, beklentileri, tercihleri
ve değerleri etkileyebilmektedir.354
Anayasanın 58. maddesinde, “Devlet, istiklal ve Cumhuriyetimizin emanet
edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen
görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirler alır. Devlet, gençleri alkol
düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır”355 ibaresi yer
almaktadır.
Yine Anayasanın 49. maddesinde “Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir. Devlet,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları
353 Karataş ,1996, s.30
354 Kumaş, 2001, s.384
355 T.C Anayasası, 1999, s.74-75
165
korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak için gerekli tedbirleri alır” ibaresine yer verilmektedir.356
Günümüz gençliğini anlamak için genel ekonomiye ve sosyal görünüme
bakmak gerekmektedir.357 Bu tabloda da devletin katkısı olduğunu düşünmek
kaçınılmazdır. Araştırma çerçevesinde görüşülen gençlerden çoğu, işsizliklerini
ülkenin ve ekonominin durumu ile direkt bağdaştırmaktadırlar.
İnönü Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre de gençlerin %82’si
bürokrasiye ve resmi kurumlara güven duymamaktadır.358
Genç işsizliğin özellikle en yoğun yaşandığında gelişmekte olan ülkelerde
sorunu tespit etme ya da çözme yönünde yeterli girişimler bulunmamaktadır.359
İşsizliğin yaygın olduğu toplumlarda yaşayanların gelecekle ilgili kaygıları ön
plana çıkmaktadır. Ülkeye ve devlete karşı güvenleri sarsılmaktadır. Bu durum yoğun
öfke hisleriyle birleştiğinde her an patlamaya hazır bir kesim ortaya çıkmaktadır.360
Görüşülen genç işsizler, devlete ve siyasal ortama olan güvensizliklerini sık sık
tekrarlamaktadırlar. Onlara göre, işsizliklerinin büyük bir sebebi, uygun işgücü
politikalarının mevcut olmamasıdır. Ayrıca, tesadüfler meslek seçiminde etkin rol
oynamakta, bu da insangücü politikaları geliştirmeyi zorlaştırmaktadır.361 Katılımcılar,
devlet kurumlarının işsizliklerine çözüm getirecek etkinlikte çalışmadığını
söylemektedirler. Görüşülen genç işsizler son çare olarak İş Kurumu’na kendilerini
kaydettirmektedirler. Daha önceden veya bu başvuruya paralel bir zamanda, gerek
356 T.C Anayasası, 1999, s.69
357 Ferrarotti, 1977, s.41
358 Bayhan, 2002, s.133
359 Kumaş, 2001, s.379
360 Aytaç; Keser, 2002, s.20
361 Ekşi, 1982, s.134
166
özel, gerekse kamu sektörüne başvurularının olduğunu belirtmektedirler. Bunun yanı
sıra Kamu sektörü kapsamında açılan sınavlar için yüksek ücretler yatırmak zorunda
olduklarını ve işsiz oldukları ve herhangi bir gelir kaynakları olmadığı halde
kendilerinden bu şekilde maddi beklentiye girilmesini kavrayamadıklarını
belirtmektedirler.
Katılımcılar, ayrıca öğrencilik haklarının eğitimle birlikte sona ermesinden ve
bir işleri de olmadığı için toplumda başka hiçbir haklarının oluşmadığından
yakınmaktadırlar. Ailelerinden sosyal güvenceleri olduğu için kendilerini şanslı
hissettiklerini belirtmekte, aileleri olmadığı durumda onlara sahip çıkabilecek herhangi
bir kurumun olmadığına inanmaktadırlar.
Ülkemizde, işsizlerin tamamının kayıt altına alınamadığından yakınılmaktadır.
Örneğin, Rusya’da görülmektedir ki, her üç kişiden biri yirmi dokuz yaşından önce bir
istihdam bürosuna kayıt edilmiş olmaktadır.362 Genç İşadamları Derneği’nce 1989
yılında yapılan bir araştırmaya göre, gençlerin devlete yönelik en önemli beklentileri
gençlere iş bulmada kolaylık sağlanmasıdır (%72).363
362 Chuprov, 1999, s.52-64
363 Genç İşadamları Derneği, 1989, s. 11
167
SONUÇ
Sosyolojik araştırmalarda yaş kategorileri kullanılmakta, değişik yaş gruplarının farklı davranışlar
sergileyeceği düşünülmektedir. Gençlik, bu yaş kategorileri arasında önemli bir yere sahiptir. Çünkü birey için hayatın
en zorlu ve değişken dönemi olarak kabul edilmektedir. Gençlik döneminin, kişinin sosyal ve ekonomik
bağımsızlığını kazanması ile sonlandığı kabul edilecek olursa, iş sahibi olmanın önemi ortaya çıkmaktadır.
Gençlerin kendi gelirlerini kazanmaları, bir bakıma yetişkin rolü almalarıdır. Bununla birlikte çalışma isteğinde olup da
çalışamama, her birey için olduğu gibi gençler için de üzücü bir deneyimdir ve bu deneyimin4 neden yaşandığı
önemlidir. Gençler arasında eğitim düzeyinin tüm dünya genelinde hızla arttığı
gözlenmektedir. Bu artış beraberinde vasıflı işgücü arzını yükseltmesine rağmen
işsizliğin de arttığı görülmekte, bu durum bir çok açıdan olumsuz sonuçlar
yaratabilmektedir. Özelikle yüksek öğretim mezunu gençlerin işsiz kalıyor olması,
çeşitli sebeplere dayandırılabilir. Çalışmamızın amacı, bu sebepleri gençlerin bakış
açısıyla değerlendirmek olmuştur. Oluşturulan yöntem çerçevesinde araştırma
sonuçları değerlendirilmiş, elde edilen bulgular, sebepleri ortak paydalar altında
toplama gereği doğurmuştur. Paydalar, aşağıdaki gibi sıralandırılmıştır:
1. Ailenin, sosyoekonomik durumun ve çevrenin, gencin iş bulamamasında
etkisi olabilmektedir. Çalışmamız kapsamında görülmüştür ki, bu etki olumlu veya
olumsuz şekilde gerçekleşmektedir. Aile, bireyin yer aldığı ilk toplumsal birim olması
açısından önemlidir. Kişilik gelişiminin aile içinde başlaması, gencin çalışmaya ve
hayata karşı görüşlerinin filizlenmesi anlamına gelmektedir. Kuşkusuz her ailenin
yapısındaki farklılık, doğrudan bireye yansıyabilmektedir. İşsizlik aile içindeki
dengeleri bozabilmektedir. Çünkü ailede sahip olunan belirleyici roller
netleşememektedir. Görülen bir başka önemli eğilim ise kızların ve erkeklerin
168
yetiştiriliş farkıdır ve bu fark da gençlerin mesleklere ve çalışmaya bakış açısını
değiştirebilmektedir. Gencin çevresi ve ailesinin sosyoekonomik durumu da işsiz
kalmasına sebep olabilmektedir. Anne ve babanın eğitim durumu ve meslekleri,
gencin beklentilerine yansıyabilmektedir.
2. Gencin çalışmaya karşı tutumu, hayattan beklentileri ve iş arayış
davranışları işsiz kalmasında etkili olabilmektedir. Elde ettiğimiz bulgulara göre
söylenebilir ki, çalışma anlayışı, kişilik ile ilişkili olabilmekte, gençlik dönemindeki
bireyin ruhsal durumu çalışmaya bakışını değiştirebilmektedir. Daha fazla sorumluluk
yüklenmiş olan bir yetişkinle gencin çalışmaya bakış açılarının aynı olmadığı
gözlenmiştir. Gençlerin iş bulmayı istemesinin, daha çok toplumdaki rolünün
değişecek olmasıyla bağlantılı olduğu gözlenmiştir. Ancak görüşülen işsiz gençlerin
çoğunun iş bulma konusunda iyimserliğini yitirdiği izlenimi elde edilmiştir. Bununla
birlikte görüşülen gençlerin iş bulma yöntemlerine fazla güvenmedikleri, aynı
niteliklere sahip bireylerin eşit şansa sahip olmadıklarını düşündükleri ortaya
çıkmıştır. Bu güvensizlik de iş bulma isteklerini köreltebilmektedir.
3. Gencin aldığı eğitim ve seçtiği mesleğin de, işsiz kalmasında etkili olabildiği
görülmüştür. Bu doğrultuda, gencin yetenekleri ve istekleriyle örtüşen doğru mesleği
seçmesi ve bu alanda eğitim görmesi önemlidir. Ancak gençlerin çoğunun,
mesleklerini tesadüfen ve bilinçsizce seçtikleri gözlenmiştir. Ayrıca görüşülen
gençlerin çoğunun herhangi bir mesleki yönlendirme almadıkları anlaşılmaktadır.
Sevilmeyen bir meslek, iş arama davranışına yansıyabilmekte, işsiz kalınan süreyi
gönüllü olarak uzatabilmektedir. Buna ek olarak, araştırmamız kapsamında bayan ve
erkek katılımcıların mesleğe bakış açılarında farklılık hissedilmiş, anne ve babanın
eğitim durumu ve mesleği de bireyin fikirleri üzerinde etkili olabilmiştir. Ayrıca
169
çalışmamız sırsında görüşülen gençler, aldıkları genel ve mesleki eğitimi
sorgulamakta ve eğitimin kalitesi ve yeterliliği konusunda eleştiriler getirmektedirler.
4. Görülmüştür ki, işverenlerin tutumu da gençlerin işe alımında etkili
olabilmektedir. İşverenlerin daha çok deneyimli kişilerle çalışmak istedikleri
saptanmıştır. Dolayısıyla, gençlerin eğitim düzeylerinin yüksekliğine rağmen yetişkin
ve deneyimli bireyler karşısında iş bulma olasılıkları azalmaktadır.
5. Devletçe izlenen politikalar da, gencin iş bulma olasılığını
etkileyebilmektedir. Bu etki, eğitim ve istihdam politikalarına ağırlık verildiği durumda
olumlu olacak, uygun işgücü planlamalarının mevcut olmadığı veya etkili olmadığı
durumda olumsuz olacaktır. Belirtmek gerekir ki, çalışmamız kapsamında görüşülen
gençlerin devlete ve siyasal ortama güvensizlikleri dikkati çekmiştir.
6. İşsiz kalan gençlerin bu süreyi verimli geçirip geçirmemesi de işsizliklerinin
uzamasında etkili olmaktadır. Boş zamanlarını etken ve mesleğiyle ilgili gelişimlere
ayıran ve iş başvurularıyla geçiren bireylerin iş bulma olasılıkları daha yüksek
çıkmaktadır. Ancak genel izlenim, görüşülen gençlerin işsiz kaldıkları süreyi verimli
faaliyetlerle geçirmedikleri olmuştur.
7. Birey, işsiz kaldığı süre boyunca bu durumundan olumsuz etkilenip ruh
halini düzeltemezse, bir döngüye girebilmektedir. Aksine, duruma çabuk alışan
bireylerin bunalım yaşamadığı ve iş arama davranışının bundan olumlu etkilendiği
gözlenmiştir. Çalışmamızda görülmüştür ki, katılımcılar kendilerini iyi analiz
etmektedirler. İşsizliğin olumsuz psikolojik etkilerinden kendilerini uzak tutmaya
çalışmaktadırlar. Ancak, yine de yaşadıkları bu bunalım, bazen onları topluma,
çevrelerine ve yaşama isyan ettirebilmektedir.
8. Gençlerin işsiz kalmasından ekonomi ve toplum olumsuz
etkilenebilmektedir. Bu etkilenme özellikle genç nüfus oranının yüksek olduğu
170
ülkelerde tehlike yaratmaktadır. Gençlerin işsiz kalmasıyla ekonomik düzensizlikler
gelişebilmekte, toplumdan yabancılaşma, suç oranlarının artması gibi sorunlar
görülebilmektedir.
Sonuçta, gençlerin çalışma yaşamına geçişte karşılaştıkları güçlüklerin
ortadan kaldırılması için öncelikle nedenleri üzerinde durulması gerekmektedir.
Dolayısıyla, yapılan çalışmanın, çözüm yolları arayanlar için gerçekçi çözümler
bulmak adına yol gösterici olabileceği umulmaktadır.
171
KAYNAKLAR
• Adamski Wladyslaw; Greetings, Peter; Youth, Education and Work in Europe,
Routledge, London, 1989.
• Akalın, Güneri; Yüksek Öğretim Karma Malına Maliyet-Fayda Analizinin
Uygulanması, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1980.
• Allatt, Patricia; Yeandle, Susan; Youth Unemployment and The Family,
London, 1992.
• Altan, Mehmet; “Üçüncü Bin Yıla Girerken Değişim ’97”, Mercek, Kasım 1997.
• Arslan, Hasan; “Yüksek Öğretimde Kalitenin Algılanması”, Eğitim
Araştırmaları, Ekim 2001, s.8-14.
• Atakan, Semiha; “Gençlerin Ana Babaların Beklentilerine Uyumunu Etkileyen
Faktörler: Ana Baba Davranışları ve Ana Baba Tutumlarının Etkisi”, Aile
Yazıları 3, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1991, s.339-354.
• Aytaç, Serpil; Keser, Aşkın, “İşsizliğin Çalışan Birey Üzerindeki Etkisi”,
http://www.isguc.org/ik_issiz.phd, cilt 4, sayı 2, 2002.
• Balta,Necati; Çalışma Hayatında Mesleki Eğitimin Önemi, Türk-İş Eğitim
Yayınları, 1999.
• Baltaş, Zuhal; Baltaş, Acar; “Gençlik Çağı ve Stres”, Aile Yazıları 3, TC
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1991, s.299-311.
• Baron, Stephen W.; “Street Youth Labour Market Experiences and Crime”,
Canadian Review of Sociology and Anthropology, Vol. 38, Issue 2, May 2001,
s.189-216.
• Baştaymaz, Tahir; “Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Açmaz: Aşırı İşsizlik veya
Kırsal Eksik İstihdam”, Mercek, Nisan 1998, s.20-24.
172
• Baydarol, Can; “Avrupa Birliği’nde İstihdam Sorunu”, Mercek, Temmuz 2002,
22-33.
• Bayhan, Vehbi; Üniversite Gençliğinde Anomi ve Yabancılaşma, T.C. Kültür
Bakanlığı Yayınları, 1997.
• Bayhan Vehbi; Genç Kimliği: Üniversite Gençliğinin Sosyolojik Profili (İnönü
Üniversitesi Uygulaması), İnönü Üniversitesi Basımevi, Malatya, 2002.
• Baymur, Feriha; Genel Psikoloji, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1989.
• Berkman, Mehmet Ali; “Yeni Yönetim Tekniklerinin Endüstri İlişkilerine Etkileri”,
Mercek, Temmuz 1996, s.70-72.
• Borman, Kathryn M.; The First Real Job, A Study of Young Workers, State
University of New York Press, 1991.
• Britt, Chester L.; “Crime and Unemployment Among Youths in the United
States, 1958-1990: A Time Series Analysis” The American Journal of
Economics and Sociology, Vol.53, No.1, Jan. 1994, s.99-110.
• Brown, William S.; Lubove, E. Rebecca, “Karoshi: Alternative Perspectives of
Japanese Management Styles”, Business Horizons, Vol.37, Issue 2, Mar/Apr.
1994, s.58-61.
• Can, Halil; Akgün, Ahmet; Kavuncubaşı, Şahin; Kamu ve Özel Kesimde
Personel Yönetimi, Siyasal Kitabevi, Ankara 1998.
• Caroleo, Floro E.; Mazzotta, Fernanda; Youth Unemployment and Youth
Employment Policies in Italy, Employment and Trainig Papers, Employment
and Training Department, International Labour Office, Geneva, 1999.
• Carter, M.P.; Nottingham, B.A.; Home, School and Work, The Macinillan
Company, New York, 1962, s.207.
173
• Ceylan–Ataman, Berrin; “İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar”, Ankara
Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 53, No: 1-4, Ocak – Aralık,
1998, s.59-72.
• Ceylan, Memduh; “Yeni Kurulan Üniversitelerde Toplam Kalite Yönetiminin
Uygulanması”, Eğitim Yönetiminde Kuram ve Uygulama, Kış 1998, s.49-54.
• Chuprov, Viladimir I.; “Youth in Social Reproduction”, Russian Social Science
Review, Vol.40, Issue 5, Sep/Oct. 1999, s.52-64.
• Clark, Kim B.; The Dynamics of Youth Unemployment, Understanding
Unemployment, he MIT Press, London, 1990.
• Craig, Heather N.; School to Work: The Key to Economic Ascendancy or to
National Decline, Dissertation for the Degree of Master, Regent University,
Virginia, 1998.
• Çelebi, Nilgün; “Genç Sosyalleşme, Sosyal ve Kültürel Yapı”, Milli Gençlik
Kongresi, Selçuk Üniversitesi, 6-8 Kasım 1985, Tebliğler, Konya, s.103-107.
• Danışoğlu, Emel; Gençlerin Sosyal Güvenliği ve Gençlik Politikaları,
Başbakanlık DPT Yayınları, Mayıs 1992.
• Day, Bob; “Slave Labour, If We are So Concerned About Youth
Unemployment, Why do We Impose It”, IPA Review, Vol. 51, Issue 1, Mar.
1999, s.10-14.
• Deryakulu, Deniz; Eşgi, Necmi; “İnternet Kafelerin Ortam ve Kullanıcı Profili:
Eğitimde İnternet Kullanımına İlişkin Kullanıcı Görüşleri”, Eğitim Araştırmaları,
Ekim 2001, s.52-60.
• Doğan, Hıfzı; Kurt, Mehmet, “Eğitim Sistemimizde Kuram ve Uygulama
İlişkilerinin Değerlendirilmesi”, Eğitim Araştırmaları, Ekim 2000, s.21-30.
174
• Doğan, İsmail; “Eğitimde Kalite ve Akreditasyon Sorunu: Eğitim Fakülteleri
Üzerinde Bir Deneme”, Eğitim Yönetiminde Kuram ve Uygulama, Güz 1999,
s.503-519.
• DPT; Gençlik ve Spor Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 1983.
• DPT; Sosyal Sektördeki Gelişmeler 1996-2000, Ankara, 2000, s.25.
• Dura, Cihan; “Verimlilik Kültürünün Yaratılmasında ve Geliştirilmesinde
Yüksek Öğretim Kurumlarının İşlevleri”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, Cilt:49, Sayı:1-2, 1994, s.50-60.
• Ekin, Nusret; “Türkiye Yeni Çağa Doğru İstihdamda İki Defa Sıçramalıdır”,
Mercek, Ocak 2001, s.13-17.
• Ekin, Nusret; “Gençlerin İşsizlik Sorunu”, İstanbul Üniversitesi, 1980 Yılı
Sosyoloji Konferansları, 1980, s.39-50.
• Ekşi, Aysel; Gençliğimiz ve Sorunları, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul,
1982.
• Elliot, Robert F.; Karşılaştırmalı Çalışma Ekonomisi, Çeviren Mehmet Beşeli,
Seyhan Erdoğdu, Arif Geniş, Fatih Güngör, Gülay Toksöz; Ankara Üniversitesi
Rektörlüğü Yayınları, 1997.
• Erdinç, Zeynep; “Küreselleşmenin İstihdama Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:3, Kasım 1999, s.111-120.
• Erdoğan, Nihat; Sosyolojik Açıdan Kent İşsizliği ve Anomi, Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 1991.
• Erdut, Tijen; “İstihdam ve İstihdam Edilebilirlik”, Mercek, Temmuz 2002, s.86.
• Erişen, Yavuz; “Program Geliştirme Modelleri Üzerine Bir İnceleme”, Kuram ve
Uygulamada Eğitim Yönetimi, Kış 1998, s.79-97.
175
• Eyitmiş, Ahmet M.; “Kalite ve Yüksek Öğretim”,
http://www.isguc.org/amelih1.htm, Sayı:1, 1999.
• Ferrarotti, Franco; Youth Employment İn Europe: Problems and Prospects,
Youth and Work, Report, Recommendation and Documents of a European
Regional Meeting, Venice, UNECSO, 7-11 November, France, 1979.
• Frith, Simon; The Sociology of Youth, Causeway Books, 1984.
• Genç İşadamları Derneği; Gençler ve Çalışma Yaşamı, Eylül 1989.
• Goede, Martijn de; Spruijt, Ed; Mass, Cora; Duindam, Vincent; “Family
Problems and Youth Unemployment”, Adolescence, Vol.35, Issue139, Fall
2000, s.587-597.
• Gündoğan, Naci; Genç İşsizliği, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir,
2001.
• Gündüz, Mustafa; “Toplumsal Tabakalaşma Ölçütlü Meslek Olarak
Öğretmenliğin Saygınlığı”, Eğitim Araştırmaları, Mart 2000, s.44-50.
• Güneysu Sibel; Bilir, Şule; “Üniversite Gençlerinin Kendi Kabul Düzeyine
Algılanan Ana Baba Tutumlarının Etkisi”, Aile Yazıları 3, TC Başbakanlık Aile
Araştırma Kurumu, 1991, s.355-364.
• Gürses, Fulya;. Gürses, Hasan B; Dünya’da ve Türkiye’de Gençlik, Der
Yayınları, 1979.
• Güzel, Abdurrahman; Üniversite-Sanayi İşbirliği, Bilim-Teknoloji-Üretim
Üçgeninde Üniversitelerimizin Rolü, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1998.
• Hortaçsu, Nuran; “Sosyoekonomik Düzey Yaş ve Cinsiyet ile Benlik Kavramı
İlişkisi”, Aile Yazıları 3, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1991, s.417-
424.
• Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları; Genç İşgücü Araştırması, Hürriyet, 1996.
176
• Hürriyet Gazetesi, 18.05.2003.
• ILO; Decent Work For Young People: Key Messages,
http://www.ilo.org/public/english/employment/skills/youth/decent.htm, 11.12.
2002.
• ILO; International Labour Review,Summer 2000, V.139, I.2, s.240.
• ILO, Yearbook of Labour Statistics, Geneva, 1972
• ILO; “Youth Unemployment: A Universal Problem”, Worklife Report, V.12, I.3,
Wntr. 2000, s.6-10.
• ILO; Key İndicators in Labour Market, Geneva, 1999.
• Johnston, Donald J.; “The Fight Against Unemployment: Mobilising People
Support”, OECD Observer, N209, 1997, s.4-5.
• Kağıtçıbaşı, Çiğdem; İnsan ve İnsanlar, Evrim Basım-Yayım-Dağıtım, İstanbul,
1989.
• Kansu, Şevket A.; Gençlikte İrade Eğitimi ve Büyük Adamlar, Ankara
Üniversitesi Yayınları, 1947.
• Karakütük, Kasım; “Yüksek Öğretimde Finansman Darboğazı ve Vakıf Yüksek
Öğretim Kurumlarına Yapılan Parasal Devlet Yardımı”, Eğitim Araştırmaları,
Mart 2001, s.70-82.
• Karasoy, Siret; Genç İşsizlerin Sosyo-ekonomik Sorunlarına İlişkin Bir
İnceleme, Sivas Örneği, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 1999.
• Karataş, Kasım; Genç İşsizliği, Ekonomik Toplumsal ve Ruhsal Sonuçları,
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi Yayınları, Ankara, 1996.
• Karataş, Kasım; “Genç İşsizliğinin Psiko-spsyal Sonuçları”, Sosyal Hizmet, 6,
13: 16-22 Nisan 1996, s.16-22
177
• Karluk, Rıdvan; Türkiye Ekonomisi, Tarihsel Gelişim, Yapısal ve Sosyal
Değişim, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1997.
• Korkut, Hüseyin; “Üniversitede Kalite Ne Durumda?”, Amme İdaresi Dergisi,
Cilt:30, Sayı:2, Haziran 1997, s.59-72.
• Köknel, Özcan; Kimliğini Arayan Gençliğimiz, Altın Kitaplar Yayınevi, 2001.
• Kumaş, Handan; “İşsizliğin PsikoSosyal Boyutu ve Çalışma Yaşamına İlişkin
Değerler Üzerine Etkileri”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Cilt: 3; Sayı: 4; Ekim-Kasım-Aralık 2001, s.1-425.
• Kutal, Gülten; “Avrupa Topluluğu Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliği”,
Cahit Talas’a Armağan, Mülkiyeliler Birliği Yayınları, Ankara, 1990, s.355-375.
• Landis, Paul H.; Adolescence and Youth, The Process of Measuring, Mc Graw
- Hill Book Company, Inc., USA, 1952.
• Longman, Orient; “Young People and Unemployment Around the World”,
UNESCO, 1991.
• Lordoğlu, Kuvvet; Çalışma Ekonomisi, Beta Yayıncılık, 1995.
• Makal, Ahmet; “Türkiye’nin Sanayileşme Sürecinde İşgücü Sorunu, Sosyal
Politika ve İktisadi Devlet Teşekkülleri: 1930’lu ve 1940’lı Yıllar”, Toplum ve
Bilim 92, Bahar 2002, s.34-70.
• Makinen, Ilkka H.; “Effect on Suicide Rate of Having Reduced Unemployment
is Uncertain” British Medical Journal, V.318, I.7188, April 3, 1999, s.941-942.
• Maley, Barry; “Youth Suicide and Youth Unemployment”,
http://www.hrnicholls.com.au/nicholls/nicvo16/voll67yo.htm, 1993.
• Morio, Simone; Zoctizoum, Yarrise; Two Studies on Unemployment Among
Educated Young People, UNESCO, 1980.
178
• Murat, Sedat; Sosyo-Ekonomik Boyutlarıyla Genel Olarak ve Türkiye’de
Gençlerin İşsizliği, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora
Tezi, İstanbul, 1991.
• Münchmeier, Richard; Tükiye ve Avrupa’da Gençlik, Konrad Adonauer Vakfı,
Türk Demokrasi Vakfı, Ofset Fotomat, Ankara, 2000.
• Nartgün, Şenay S.; “Bilgi Toplumu Olma Yolundaki Türkiye’de Eğitim”, Eğitim
Araştırmaları, Ocak 2002, s.131-156.
• Nordenmark, Mikael; Strandh, Mattias; “Towards a Sociological Understanding
of Mental Well-Being Among the Unemployed: The Role of economic and
Psychosocial Factors”, Sociology, V33, I3, August 1999, s.577-586.
• Novo, M; Hammarstrom A; Janlert, U; “An Uncertain Future”, UNESCO
Sources, Issue113, Jun 1999, s.4-18.
• OECD (Employment Outlook) (Editional); “Creating Viable and Productive
Jobs”, OECD Observer, N190, Oct-Nov 1994, s.4-8.
• Oğuzkan, Turhan; “Gençlik Döneminin Öğrenim Sorunları”, Aile Yazıları 3,
T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1991, s.317-331.
• Oktay, Ertan; “Türkiye’de İstihdamın Yapısı ve Genç İşsizler Sorunu”, Gazi
Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:2, Sayı:1-2, 1986,
s.235-262.
• Oral, Erol; Üniversite-Sanayi İşbirliği, Bilim-Teknoloji-Üretim Üçgeninde
Üniversitelerimizin Rolü, Başbakanlık Basımevi, 1998.
• Özaydın, Mehmet; Üniversite-Sanayi İşbirliği, Bilim-Teknoloji-Üretim
Üçgeninde Üniversitelerimizin Rolü, Başbakanlık Basımevi, 1998.
• Özbay, Haluk; Emine Öztürk; Gençlik, Yeni Yüzyıl Kitaplığı, İletişim Yayınları.
179
• Özdemir, Şennur; Religious and Socioeconomic Transformation of Turkey:
The Case of the MUSIAD, the Degree of Doctor of Philosophy, The Graduate
School of Social Science of METU, December 2001.
• Özşuca, Şerife T.; İşsizlik Sigortası ve Emek Piyasası, İmaj Yayıncılık, Ankara,
1998.
• Parasız, İlker; İktisadın ABC’
• Rawe, Julie; “Young and Jobless”, Time, June 10, V.159 I.23, 2002, s.36-42.
• Reynolds, Lloyd G.; Labor Economics and Labor Relations, Prentice-Hall, Inc.,
Englewood Cliffs, New Jersey, 1974.
• Savage, Timothy H.; The Long Term Effects of Youth Unemployment,
Dissertation for the Degree of Doctor of Philosophy, The University of North
Carolina at Chapel Hill, North Carolina, 1999.
• Sayın, Saime; “Lise Öğrencilerinin Mesleki Olgunluk Düzeyleri ve Denetim
Odaklarının İncelenmesi”, Eğitim Araştırmaları, Mart 2001, s.94-98.
• Schneider, Judy; “The Increasing Financial Dependency of Young People on
Their Parents”, Journal of Youth Studies, Vol. 3, Issue 1, Mar.2000, s.5-21.
• Selamoğlu, Ahmet; Küreselleşe Sürecinde İnsan Kaynağı, Kurtuluş Ofset
Basımevi, İstanbul, 1998.
• Sen, Amartya; “In Equality, Unemployment and Contemporary Europe”,
International Labour Review, Vol. 136, No. 2, Summer 1997, s.155-171.
• Serin, Necdet; Eğitim Ekonomisi, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Yayınları, Ankara, 1979.
• Serter, Nur; “1998’e Girerken İşsizlik ve Eğitim İlişkisi”, Mercek, Ocak 1998,
s.49.
180
• Seyidoğlu, Halil; Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük, Adalet Matbaacılık,
Ankara, 1992.
• Soysal, Suat; İş Ararken, Remzi Kitabevi, 1999.
• Şen, Murat; Türk Cumhuriyeti’nin Onayladığı İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Alanındaki Çok Taraflı Sözleşmeler, Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü
Kamu İşverenleri Sendikası, Ankara, 2003.
• Şen, Sabahattin; “Geleceğin İşi ve İşin Geleceği”, Türk-İş, Sayı:298, Şubat
1995, s.25-40.
• Şimşek, Birgül; “İşgücü Piyasalarının Küreselleşmesi ve Küresel İşgücü
Piyasasında Ulusal İşgücü Piyasalarının Yeri”,
http://www.isguc.org/birgul1.htm, 04.03.2003.
• T.C Anayasası, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1999.
• Tal, Benny; “Dimensions of the Youth Unemployment Problem”, CIBC
Observations, Vol. 6, Issue 3, Mar. 1998, s.9-14.
• Talas, Cahit; Toplumsal Ekonomi, İmge Kitabevi, Ankara, 1997.
• Tarhan, Okan; “21. Yüzyıl’ın İnsan Kaynağını Yetiştirmekte Üniversitelerin
Rolü”, Mercek, Nisan 1999, s.4-9.
• Te Grotenhuis, Hannie; Meijers, Frans; Societal Consequences of Youth
Unemployment, Youth Employment Society, Cambridge University Press, New
York, 1996.
• Tezcan, Mahmut; Boş Zamanlar Sosyolojisi, Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Yayınları, Ankara, 1993.
• Tezcan, Mahmut; Eğitim Sosyolojisi, Zirve Ofset, Ankara, 1994.
• Tezcan, Mahmut; Gençlik Sosyolojisi ve Antropolojisi Araştırmaları, Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, Ankara, 1997.
181
• Tezcan, Mahmut; Sosyolojiye Giriş, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Yayınları, Ankara, 1995.
• The Economist (US); Newspaper, Economic Indicators, July 19, V.344,
N.8026, 1997, s.90.
• TİSK, 2003 Yılı Çalışma İstatistikleri ve İşgücü Maliyetinin TİSK Araştırma
Servisince Değerlendirilmesi,
http://www.tisk.org.tr/yayinlar.asp?sbj=ic&id=601, 03.07.2003.
• Thomas, RM; Sueperman, C; “Occapitional Prestige: Indonesia and America”
Personel and Guidance, Journal, 41, 1963.
• Torlak, Ömer; “Eğitim Hizmetleri Pazarlaması Açısından Üniversite
Öğrencilerinin Hizmet Kalitesini Algılamalarının Önemi”, Kuram ve
Uygulamada Eğitim Yönetimi, Yaz 2001, s.399-416.
• Tural, Necati K.; “Küreselleşmenin Üniversite Üzerine Etkileri: Çeşitli
Ülkelerden Örnekler”, Eğitim Araştırmaları, Ocak 2002, s.99-120.
• Türk Dil Kurumu; Türkçe Sözlük, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,
1988.
• Türk-İş; Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı, 19.Nisan.2003, Ankara,
http://www.turkis.org.tr/eskissizlik.doc, 18.07.2003.
• Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu; Türkiye’de Mesleki Eğitim, 1991.
• United Nations Department of Economic and Social Affairs (DESA); Regional
Coopeation in The Economic, Social and Related Fields, Summary of The
Economic Survey Of Europe, 1995,
http://www.atee.org/htm/index.html, 03.09.2002 .
• United Nations Economic and Social Council, New York, 1995,
http://www.atee.org/htm/index.html, 03.09.2002.
182
• Ünal, Işıl; Eğitim ve Yetiştirme Ekonomisi, Epar Yayınları, Ankara, Ekim 1996.
• Van der linde, Ch; “The Need For Relevant Workforce Education For The 21st
Century”, Education, Summer 2000, Vol.120, Issue:4, s.696-703.
• Venn, Grant; Çeviren Haydar Taymaz; İnsan, Eğitim ve İş, Mesleki ve Teknik
Öğretim Kitapları, 1968.
• Winefield, Anthony; Tiggeman, Marika; Winefield, Helen R; Goldney, Robert
D.; Growing Up With Unemployment, Adolencence and Society Series,
London and NY, 1993.
• Woodhall, M.; Çeviren Yüksel Kavak; Berrin Burgaz, Eğitim Ekonomisi:
Seçilmiş Yazılar, Pegem Yayınları, Ankara, 1994.
• World Bank, World Development Report 1980, New York, Oxford University
Press, August 1980; Çeviren Yüksel Kavak; Berrin Burgaz, Eğitim Ekonomisi:
Seçilmiş Yazılar, Pegem Yayınları, 1994.
• Yazıcı, Erdinç; Üniversite Gençliği 2001, Gazi Üniversitesi Yayını, Ankara,
2001.
• Yazıcı, Erdinç; Türk Üniversite Gençliği Araştırması: Üniversite Gençliğinin
Sosyokültürel Profili, Gazi Üniversitesi Yayını, Ankara, 2003.
• Yıldırım, Ali; Şimşek, Hasan; Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri,
Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2000.
• Yıllar, Hakkı; Genç İşsizliği Sorunu ve Çözümleyici Politikalar, Türkiye Örneği,
Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Bursa,
1998.
• YÖK; Üniversite Öğrencilerinin Aile Gelirleri , Eğitim Harcamaları, Mali Yardım
ve iş Beklentileri Araştırması, 1997,
http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/ailegel.html, 05.06.2003.
183
• Yörükoğlu, Atalay; “Gençlik ve Yetişkinler: Kuşaklar Çatışması”, Aile Yazıları
3, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1991, s.313-317.
• Yörükoğlu, Atalay; Çocuk Ruh Sağlığı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
Ankara, 1980.
• Yörükoğlu, Atalay; Gençlik Çağı, 1989.
• Yüksek Öğretim Kurulu; Avrupa Birliği Ülkelerinde Yüksek Öğretim Yeni
Gelişmeler, Mayıs 2000.
• Zaim, Sabahattin; Çalışma Ekonomisi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1986
• http://www.calisma.gov.tr, 20.08.2003
• http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/ISGUCU/, 19.05.2003.
• http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/ISGUCU/isgucu.html,
• http://www.ekutup.dpt.gov.tr/plan/viii/taslak.pdf, 02.12.2002.
• http://www.meb.gov.tr/, 04.12.2002.
• http://www.meb.gov.tr/, 13.02.2003.
• http://www.OECD.org/dataoecd/41/13/2752342.pdf, 29.04.2003.
• http://www.yok.gov.tr/egitim/raporlar/mart2003/baslik.pdf, 14.06.2003.
184
EK: GÖRÜŞME FORMU
KİŞİSEL BİLGİLER
• Yaş:
• Cinsiyet::
• Medeni durum:
• (Erkekler için) askerlik durumu:
• Doğduğu yer:
• Annenin eğitim durumu:
• Annenin mesleği:
• Babanın eğitim durumu:
• Babanın mesleği:
• Lise türü ve ili:
• Lisans eğitimi aldığı üniversite ve il:
• Lisans eğitimi aldığı branş:
• Yaşadığı yer:
• Bilgisayar bilgisi:
• Yabancı dil bilgisi:
• Sigara ve içki alışkanlığı (bu dönemde artma eğimi gösterip göstermediği):
• İş deneyimi olup olmadığı ve ne kadar süredir işsiz olduğu:
• Mali destek alıp almadığı (alınıyorsa kimden alındığı):
SORULAR
1. Eğitimle işsizliğin son yıllarda Türkiye’de çok daha
yüksek oranlarda birlikte gerçekleştiğini görmekteyiz.
Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 2. Neden işsiz kaldığınızı düşünüyorsunuz?
3. Meslek seçimini nasıl yaptınız? Bu seçimde nelerin etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
4. Aldığınız eğitimin yeterliliğiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Aldığınız eğitimle aradığınız iş sizce örtüşüyor mu?
185
5. İş bulmada hangi yöntemlerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz ve bu yöntemlere başvurulmasını yerinde buluyor musunuz?
6. İş sizin için neden önemli? Çalışmamak hayatınızda ne gibi olumsuzluklar yaratıyor?
7. Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?