tiurk kÜltÜrÜnÜ araŞtirma enstİtÜsÜ tÜrk...

8
TiURK KÜLTÜRÜNÜ TÜRK KÜLTÜRÜ SAYI 63 YIL VI OCAK 1968

Upload: others

Post on 09-Feb-2021

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • TiURK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

    TÜRK KÜLTÜRÜ SAYI 63 YIL VI OCAK 1968

  • TüRKİYE'D;E MANEVI BİLİMLERİN GELECEGİ ( *)

    lt

    Türkiye'de manevi bilimler in gelişmesi . ile yürekten ilgilenenlerin dikkatini bir kaç nokta üzerine çekmek istiyorum:

    1) Yurt dışında öğrenim yapan Türk gençlerini daha yakından tanımak imkamna sahip, büyük ölçüde şöhret yapmış birçok batılı ali-min dikkatini çeken bir nokta vardır: Bu gençler son derece kabiliyetli ve ilmi gelişme bakımından batılı arkadaşları kadar ümit vericidirler. Fakat Türkiye'ye döndükten sonra kabiliyetleri nisbetinde başarılı ola-mamakta ve netice alamamaktadırlar.

    _ 2) Bugün değe:.li i~ ç~lışmala_:ı. _yapmakta o.lanl'ar; ·40-60 yaş çagında olanlardır. Şuphesız ;ki bu çag, ılim adamlarımn en yaratıcı ol-dukları devredir. Ayrıca, Türkiye'deki güç şartlar arasinda, ciddi ilmi malzeme kaynaklarım ve ilmi notları ancak hayatlarının ortalarına doğru elde edebildiklerini de belirtmek gerekir. Memleketteki malzemeden faydalanan türkologlar ve Türk Edebiyatı araştırıcıları dışında kalan-lar, batılı meslektaşları seviyesine ulaşamamaktadırlar.

    3) Uzun müddet iyi teÇhiz edilmiş yabancı . enstitülerde çalışarak zamanlarıİlı değerlendirmek fırsatım bulahilmiş ilim adamlarımız, muka-yese için en uygun temeli teşkil ederler.

    4) Türkiye'de; ecnebi ''memleketlere nisbetle, ilmi başarıların da-h?- büyük kısmı, üniversitelerde çalışan ilim adamlarına aittir . . Batıda üniversite haricinde de pek çok ilmi çalışma fırsatı vardır. Bunlar~ "yüzde" ile .ifade edecek olursak, bütün neticelerin Türkiye'ye nisbetle daha büyük yüzdesi, 'kütüphane ve müze memurlarını içine alır.

    5) · Geleceğin manzaralan henüz tebellür etmemiştir. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve !stanbul Üniver~itesi Edebiyat. Fakültesinin ya-vaş yavaş bir "Kızlar 'tJniversit esi" haline gelinesi

  • SAYI 63 * * * YIL VI

    Jrip olabilirler, hatta çok defa görevlerine daha iyi başlarlar. Fakat son-raları bazı engeller çalışmalarını abatır ve ilme dalınalarına fırsat ver-me~: Daha geniş ölçüde aileye bağlılık, daha az hareket kabiliyeti v.s. gi-bi. Bundan başka, Türkiye'de bir konuda neticeye varmak için, kaynak-

    --ların bir araya toplanmasına ihtiyaç olduğunu da söylemek istiyorum. Çünkü kütüphanelerin yetersizliği, malzemenin dağınıklığı pek çok ara-ma-taramayı gerekli kılmaıktadıi. Bu iki amil, kombinativ kabiliyet ve çalışkanlıkları erkekler ile aynı seviyede, hatta daha da fazla olsa bile; kadınlardan erkekler nisbetinde ilı:nl verim beklenilemiyeceğini tabii kılar.

    6) ·Erkek öğrencilere gelince, minevi sahada nisbetleri daima azal-maktadır. Çünkü kayıtiiiarın büyük kısmı ancak zahi.ren, yedeksubay rütbesini elde edebilmek için, "üniversite öğrencisi" sıfatını taşırlar. Hat-ta bunun haricinde manevi olgunluk seviyeleri de "üniversiteli" olmak için yeterli değildir. Ancak, ilmi sevgi ile fedakarlığı birleştiren istisna!-lara hürmet ediyoruz! Çünkü en iyi şekilde başarılmış baka~oryaların büyük kısmı kendisinde, tarih ve yardımcı bilimiere (arkeoloji, tarihe yardımcı bilimler v.s.) , muhtelif filolojilere, hatta türkolajiye duyulan ·arzuyu söndüriir. Bu öğrenciler, çevrelerinin de tesi:rıi ile, tıp fa-külte-lerine, politelmiğe girm~k için gayret gösterirler. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine ne türlü erkek öğrenciler gelmektedir? Göz doldurmayan, renksiz orta dereceliler yanında, ancak pek azı ilim sevgisi sebebi ile üniversiteye girmek isterler. Bunlar, neticede taşraya, kütüphanelerin yokluğu yüzünden, ciddi olarak ilm.l çalışma yapmalarına imkan olma-yan yerlere, öğretmeniilde gönderilıneleri ihtimalini de göze alırlar.

    Yukarıda belirtileri tenkitlere ilave olarak, gençliğin, bugünkü genÇ-liğin lehine şunu söyleyebiliriz: onların .•kendi hataları dışında, üniversi-teye ihtiyaçları olan seviyeye ulaşamadan gelmesi teessüfe şayandır. 3 yıllık lise tahsilinin neticesi, eskiden Türkiye'de ve batılı devlerde adet olan 4 yıllık eğitim ve onun olgunluk imtihanlarının neticesi· kadar tat-minkar olamamaıktadır. Bunun içindir ki, ·bundan 20 yıl evvelıki Dil ve: __ Tal'ih - Coğrafya Fa;kültesi ve Edebiyat Fakülteleri öğrencilerinin sevi-yesi, bugünkülerden daha yüksek idi. Bunun düzeltilmesi için lüzumlu il§.çların temini şarttır.

    \ \ .

    7) Ana hedefe ulaşmış olanlardan, yani 40-50 yaŞındakilerin An-kara ve İstanbul'da yaşayan nesilnden de o derece başarı beklenilemez. Çünkü Alınanya veya İngiltere'de yaşamış olsalardı, başarılarının ~erecesi buradakinden farklı olurdu.

    Niçin farklı olurdu?

    152 (8)

  • SAY1 63 TÜRK KÜLTÜRÜ YIL VI

    Yukılirıda gözden geçirilmiş olan hususlar dahi bu suale cevap teşkil ederler. Önceden. tasarlanmış, yukarıda temas edilim problemleri hal yoluna ·Sokan bir "ilmi siyaset" eksiktir. İhtiyaca ceva:p veren çalışma sahaları ve ihtiyaca uygun şahıs kadroları noksandır.

    Kültür politikası sahasındaki gayretler, umumiyetle her yerde, iki kutup etrafında toplahır. Birincisi, ilmi siyaset kutbudur. Bunun taraf-tarları, milli kültürün temellerini, in.ltişaf kabiliyeti olan, kendine has, saf ilirnde görn:ı.ektedirler. Saf ilınl eğitimi, üniversitelerin ve diğer yük-sek kültür müesseselerinin {kurumlar, müzeler, ·kü~üphaneler, arşivler) baş görevi sayarlar. Bununla beraber, umumi eğitim hizmetinde olan başka müesseseler de vardır.

    Diğer kutup umumi eğitim siyaseti etrafında toplanır. Bunun ta-raftarları ise, çok defa ilmin müstakilleşmesini kabui etmek istemezler. Bütün kültür müesseselerinin baş görevini, maksadı popillarize eden ilmi çalışmada, halk eğitiminde ve pratik tahsilde görürler.

    Umum.ileştirmenin bu derecesinin çok teorik olduğu aşikardır. Ken-dine has, saf bilim olmaksızın, tatbi·ki ve popillarize bilim de yoktur. Saf bilim de, üzerinde çalışanlar ve yayıcı müesseseler olmadan inkişaf ede-mez. Umumi kültürü zengitıleştiren ve pratik bilgileri yayan müessese-ler, ancak ilmi temelleri varsa ve üniversiteler haricinde, tamamen ilim için çalışan kurumlara, müesseselere, kütüphane ve müzelere dayana-biliyorsa, kendilerine düşen görevi yapabilirler. Kütüphanelerin, müze-lerin, kendine has ilirole çalışan müesseselerin var oiuşu, sadece kendileri İ!}İn, kendi memurları için var oluşu demek değildir. Maksatları araştırmaları teşvik etmek, bu müesseselerin dışmda kalan araştırıcılara yol göstermek, müşavereler, bibliyografyalar, müze malzemeleri ile yardımcı olmaktır. Çünkü bu müesşeseler millidirler, yani Türk ilmi için mev-cutturlar; şimdiye kadar, başlica görevleri yanında, halk öğretimi ve eğitimi vazifelerini de üzerlerine aldıkları açıkça ortaya çıkmıştır. Gözönü-ne serdiğimiz, en geniş kitlelerin tahsilinde rol oynayan bu malzemelerin, tamamen ilmi metotlarla kullanılması gerekir. Me~eıa eksiksiz ve daima inkişaf eden kitap malzemesi veya yeni elde edil~::a kitaplar kısmen sa-bit, kısmen geçici sezgilerle teşhir edilmeli; zengin depo malzemeleri iyi kataloglar vasıtası ile umumi efkara ve tahsil yapan genç'liğe sunulma-lıdır. Ayrıca, hem ıkütüphane, hem müzelere kafi derecede ciddi, müte-hassıs bilim adamlarının tayini de bir zarurettir. Böylelikle kütüphane tekniği dışında bir ilini zümresi ile meşgul olan başarılı ve müstakil araştırıcılar, kütüphane ve müzelerden bibliyografya isternek yerine, onların kendilerinden ihtiyaçlarını temin edebilirler. Fakat daha önce de bahse-dildiği ~bi, geleceğin vaziyeti bugünkünden daha kötüdür.

    (9) 153

  • SAYI· 63 * * * YIL ' VI

    Buna yardımcı olmak nasıl mümkündür? Bir zamanlar bu problemlerle karşılaşmış olan başka bir memleket

    var mıdır ve varsa problemlerini çözümleyebilmiş midir, nasıl çözümle-miştir? Bütün bu suallere cevap aramak gerekir.

    Almanya, İngiltere, Fransa ve İskandinav devletleri hallerinden şikayet edemezler, veya hiç olmazsa bize nisbeten · ştkayetçi olamazlar. Birleşik Amerika Devletlerinde dahi vaziyet (her ne kadar paraya hür-met duygusu -hakim ise de) Sinclair Lewis'in, Martin Arrow Smith adlı büyük romanını yazdığı zamana nisbetle daha iyidir.

    Böylece nazarlarımızı Orta Avrupa'ya çevirerek Macaristan'a bir göz atalım.

    I. Dünya Harbinden sonra Antant devletleri Macaristan'ı komşula·ı:ı lehine, Türkiye'yi parçalamak istedikleri gibi, parçaıladılar. Arazinin üç-te ikisini Slav veya yarı Slav devletlere verdiler. Ne yazık ki o sıralarda Macaristan'ın bir Atatürk'ü yoktu.· Anarşi ve S?nra bolşevizm doğdu. Herşeyi yeniden ~a etmek gerekiyordu. Şuna dikkatinizi çekmek isti-yorum ki, Macaristan o zamanki mahvo1muş durumunda bile, büyük kü-tüphaneler ve diğer enstitülede, Türkiye'nin bugünkü durumundan çok

    · . daha iyi teçhiz edilmiş idi. Ayrıca mesela, Budenz Jozsef, Szinnyei Jozsef, Melich Janos, Hunfalvy Pal, Csanki Dezsö v.s. gibi, en seçkin dilci ve ta-rihçilerin hepsinin, üniversite karyerlerinden önce veya sonra müzeci,

    . kütüphaneoi oldukları da kayda değer. 1920'den sonra gençlik, •kitleler halinde pratik görevlere yöneldi. Manevi bilimleri_n çalışma imkanları çok bozuldu. Azalan müze ve kütüphanelere orta yaşlı alimler yerleştiler, gençlik için yer k~lmadı. Ücreti yeterli olmayan lise öğretme,'ııliği · de gençleri çekmiyordu. Bu sırada, tam bir Aıtman adı taşımasına rağmen, iyi bir Macar vatandaşı olan eğitim ·bakam Kont Klebelsberg'in teşviki ile, 1922'de XIX. kanun maddesi parlamentoya sunuldu ve "itti-fakla kabul edildi. Bu kanun ile müze ve •kütüphaneler için müsbkil bir müessese, Milli Macar Müze ve Kütüphaneler Birliği meydana getirilmiş oldu.

    Bu müessesenin, hukuki noktai nazardan, oldukça hassas vazi.feler yapması gerekiyordu. Daha önce, müstakH olan müesseselerin kendile-.rine has bir gidişatları vardı ve şimdi onlar müşterek bir ahenge sokul-makta idi. Macar Milli Müzesini devlet veya kralı~ haı;niyyeti değil, mil-let ve bilhassa Szechenyi ailesinin fedakarlığı meydanlii. getirmişti. ,Aynı şekilde Macar Tiim Akademisi de başka ülkelerde olduğu gibi bir "kral

    1

    akademisi" mahiyeti taşımıyordu. Çünkü o da milletin fedakarlığı, bil-hassa aristokrasinin büyük bağışları ile kurulmuştur. 1923 yılında I. kanun maddesinin uygulanma~ı ile, Macar İlimler Akademisi ile bir an-

    154 (10)

  • SAYI 63 TÜRK KÜLTÜRÜ YIL VI

    laşma. yapılmış ve Akademinin muazzam 'kütüphane~indekii. memur kad-rosu, Devlet Macar Müze ve Kütüphaneler Birliği kadrosuna dahil edil-mişti. Bu, akademi için büyük bir maddi yardım mahiyetinde idi. Çün-

    ' kü, akademinin eski büyük serveti ve gelir.i I. Dünya Harbi sonunda tamari:ı.en yok oimuştu. Daha sonraları da Akademi kütüphanesinin ba-şında, Akademi Müdürler Konseyi tarafından seçilmiş olan başkütüphaneciler (akademi azaları) ·bulunuyordu. Devletten maaş alan, Müze ve Kütüphanel~r Birliği statüsüne dahil olan bu memurlar böylece, Aka-demi camiasma girmiş oldular. Bu durum, Akademinin müstakilliğini da-ha sonraları da muteber ·kıldı ve son derece yatıştırıcı idi. Hatta Akade-minin, Kont Vigyazo ailesinin son üyesine ait 17 milyon pengölük serve-ti miras yoluyla elde etmesi ile dahi değı:işmedi. üniversitelerin merkez kütüphanelerine ait memur kadrosunun, Macar Devlet Müze ve Kütüp-. haneler Birliği kadrosuna alınması, üniversitelerin bağımsızlığında bir yara açmış olmadı. .

    Macar Devlet Müze ve Kütüphaneler Birliği müessesesinde önemli nok't~lardan birisi de; kadrosunda bu kadar çok memur tutmasına rağmen, ilmi yardımcı, .teknik ve hizmetli kadrosu yamnda, daha 91 ilmi memura ihtiyaç gösterilmesidir. Bu müesseselerde tesbit edilen iş şartları neticesinde, (1922 yılındaki XIX. kanun maddesi notlarında açıkça belirtildiği gibi) biriikiere tayin edilen bilim adamları için daha iyi maddi şartlarla çalışmak imkarn sağlanmıştır. Kadro teşkil etmekteki esas gaye, kendilerinden kıymetli ilmi çalışmalar beklenilebileceğini artık is-pat etmiş olan genç alinilere de daha uygun hayat şartları temin etmek-tir (uygun yere uygun insan) . Bu tayinierin esas şartı doktoradır. Fa-kat daha yaşlı ve büyük hizmetlerde bulunmuş birkaç eski kütüphaneci de, mesela zamammn en s~çkin bibliyografyacısı .Arpad Hellebrant ve onun durumunda olan daha birkaç ş8Jhısta, doktora eksikliği göz önüne alınmamıştır. Müze ve Kütüphaneler Birliğine yeni tayi nedilen alimler, lise öğretmenlerinin veya daha eski kütüphaneci ve müzecilerin ancak 10 yıi hizmet neticesinde elde edebildikleri maaşla göreve başlamışlardır. İş zamanlarımn ancak bir kısmım kütüphane veya müzeye ait idari işler ve inkişaf için yapılan çalışmalarla doldurmak mecburiyetinde idi-ler. Günde 4 veya 5 saat tutan iş zamanlarımn yarısını ilmi çalışmalar için sarfedebiliyorlardı. O zamamn dar kadroları arasmda kendilerine üniversitelerde yer bulamayan 40 genç alim, (1/4 i kadın) göreve bu şartlar altında başladılar. "Bunların 1/3 i, ancak 8-10 yıl sonra, nihayet ilmi çalışma fırsatı Çıkınca, üniversite ıkürsülerine geçebildiler. Aralarından birkaç isim verelim: Tarihçi Elemer Malyusz, türkolog Lajos Fe-kete, ~ajos Ligeti, antrapolog Lajos Bartucz, arkeolog Nandar Fettich

    (ll) 155

  • SAYI 63 *** YIL VI

    veya Ankara'da bulunan profesörler arasından Istvan Kniezsa ve Laszl6 Rasonyi gibi.. Bu ilim adail:ııarının hepsi görevlerine Müze ·ve Kü-tüphaneler Birliği kadrosunda başlamışlardır. Kadİ-o dışında kalanlar ise, yöneticisi oldukları kütüphaneler, müzeler 'veya onların şubelerinin

    · ·sürekli ve düzenli inkişafının beyni olarak daha yüksek baremiere geti-rilmişlerdir. Bu meyanda, batıda herkesçe kabul edilen şu düşüneeye tamamen hak verilmelidir: ilmi karalkter taşıyan kütüphanelerin inki-şafı ancak; muhtelif ilim dallarında müstakil ve değerli çalışmaları ile temayüz etzmş ve ilmin inkişafında hizriıeti geçen kütüphanec~lerin yar-dımı ile mümkün olabilir.

    Macaristan'ın eski devirlerdeki vaziyetine dönillecek olursa, vaziyet şöyle -idi: M üze ve Kütüphaneler Birliği ilmi kadrosunun tesis edilmesin-den ~onra, gençliğin büyük bir kısmı, kitle halinde dil ve tarih fakülte-lerine yöneldi. Pek çoğu doktora yapabildi ve pek çoğu kendisini · ilmi kadroya girebiılmek için yeterli görmeye başladı. Bu sebeple 10 yıl son'-ra, gülünç denecek kadar az bir ücret karşılığında, geçici stajiyerlikleri dahi kabul ettiler. Boşalmalar olduğu takdirde birisinin ·kadrodan kürsü-ye geçeceğim ve kendilerinin de onun yerine tayin edileceğini ümit edi-·yorlardı. Böylece ortaya, genç alimler -için kötü bir vaziyet çıkmış oldu ve ta:bii bu vaziyet onların esas planları ile çelişiyordu. Fakat fert ola-rak birkaç alimin kötü durumda olmasına karşılık, ilim bugüne kadar büyük ölçüde inlkişaf kaydetmiştir. Bu vaziyetlere rağmen dil ve tarih fakültelerinden mezun olan genç öğretmenierin seviyesi çok yükselmiştir ve bundan Milli Eğitim doğrudan doğruya faydalanmıştır.

    Bugünkü Macaristan'a :bakarsa:k: Bilhassa 12-15 yıl evvel ·büyük mü-esseselerin başına, i~im için çalışanlardan ziyade, partiye hizmeti geçmiş olanlar getirildiler. Bunlar dargörüşlillükler:i yüzünden, fabrikalarda ~ygulanan istihsal planlamasının pratiğini ilmi müesseselerde de takip et-mek istediler. Bugün artık vaziyet düzelmiştir. Büyük müesseseler ya-İlında, ilmi araştırmalar yapan daha birçok enstitü tesis edilmiştir. Bun-ların hepsi ilim Akademisinin kontrolü altındadır. İlim Akademisi ise müstakil bir balkanlık seviyesine yükselmiştir. İl.m.i enstitülerin bol şa-hıs kadrolarına sa:hip olması, dil ve tarih fakültelerinin geniş imtihanla-rına çok kıymetli gençlerin müracaat etmesi, 1922-1923 yıllarından iti-baren uygulanan kültür politikasımn bir neticesidir. \.

    1920 sıralarında, Macaristan'ın parçalanmasından sonra, büyük bir sefalet · başgöstermiştir. Türkiye'de ise nüfus daha çok, toprak daha zengin, daha'büyük ve inkişafa engel olacak durum daha azdır. in.ıdşafın manevi bilimiere ve bilhassa milli bilimiere de yayılması gereklidir. Eğer geniş ufuklu ve hakiki Avrupalı şuuruna sahip bir Türk gençliği yarat-

    156 .(12)

  • .SAYI 63 TÜRK KÜLTÜRÜ YU. VI

    mak istiyorsak, neticeye varabilmek için önce, bazı düzeltmeler yapma-lı, yeni kadrolar tesis etmeli, dir ve tarih fakültelerini en değerli gençleri çekecek niteliğe sokmalıyız. Sadece kütüphane tekniği bakımından değil, temiz, has ilim bakımından da büyük kütüphane ve müzelerin seviyesini yükseltmeliyiz. Geleceğin alim riesliJ ihtiyacı olan herşeyi büyük kütüp-hanelerde bulacağı fikrine alıştmlmalı ·veya iyi bir düZen neticesinde herşey, ciddi çalışmayı mümkün kılan bütün malzeme, kolay ve çabuk elde edilebilir . halde olmalıdır. Neticede geleceğin ilim nesli, ilim için sarfedilmesi gerekli zamarn ev terliği, sabahlık ve evdeki yazı masası yamnda değil, büyük kütüphanelerin okuma salonlarmda değerlendirmeye alışacaktır. Bu salonlarda alim -kütüphaneciler, kendi fikirlerini ve-rebilmek için sadece kitap siparişlerini beklemeyecekler, devamlı inkişaf sayesinde, onların ihtiyaçlarına bizzat cevap verece.klerdir.

    Derhal yapılması gereken bütün bu düzeltmeler geciktiği takdirde, . eskiden bir Katip Çelebi'nin, son zamanlarda bir Fuat Köprülü'nün ye-tiştiği Türkiye'mizde; felsefe, tarih ilmi, filoloji ve •bunlar çerçevesinde

    · milli bilimlere, milli · şu ura ·ait terbiyenin temelleri yavaş yavaş yıkılır. Sağlam ve kuvvetli bir Türkiye'nin varlığı ve yaşaması, iktisadi kal-

    kınma ile birlikte manevi ve bilhassa milli 'konuları içine alan ilimlerin korunması, inkişafı ve bunlara gereği kadar değer verilmesi ile müm-kün olur.

    ·. (13). 157.