stanislaw lem · Ölümlü makinelerturuz.com/storage/her_konu-2019-7/7755-olumlu_makineler... ·...

199

Upload: others

Post on 25-Jan-2021

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • (...) Ne olduğunu bilmiyor, ne yapacağından emin değilmiş gibigörünüyordu.Pirx'inanlamaktahiçzorlanmadığıbu tereddütte,bukararsızlıkta öylesine âşinâ, öylesine insanca bir şey vardı kiboğazındabirdüğümlenmehissetti.

    ÖlümlüMakineler, bilimkurgu türünün duayeni Stanislaw Lem'inrobotlar, başka bir deyişle "demir melekler" üzerine yazdığı on dörtöyküden oluşuyor. "Robot Masalları" adlı derlemeyi oluşturan ilk on biröykü, elektro- şövalyelerin elektroatları üzerinde kılıç oynattıkları, "birdamla protoplazması bile olmayan bir dünyayı" konu edinir. Bu dünyadainsanınadıdaanılır, gittiğiheryereyıkımgötüren "BeyazÖlüm"olarak,öykülerin ortak noktası, robotların da ölümlü birer yaratık, nihayetindebirerinsanolduklarıdır."Av"ile"Maske"adlıikihüzünlüöyküdeLem,uzunsoluklu yapıtlarını aratmayacak bir kalem ustalığı ve yaratıcılık sergiler.Birmakineilebirinsanarasındakiav-avcıilişkisiçerçevesindekurgulanmışiki öykü, yer yer Gotik izler taşıyan bir atmosferde, makine ile insanarasındaki sınırın adeta silindiği duygu yüklü birer başyapıt niteliğinde.Öyküleri derleyip İngilizce'ye çevirenMichaelMandel'in dediği gibi: "Lemçokeğlencelidir,amabiröyküyühüzünlübirtondaanlatmasınıdabilir."

  • STANISLAWLEM·ÖlümlüMakineler

  • STANISLAW LEM 1921 yılındaPolonya’nın Lwow kentinde doğdu. Tıp öğrenimini İkinci DünyaSavaşı’nda ülkesi Alman işgaline uğrayınca yarıda bıraktı. Savaş yıllarını otomobil tamirciliği vekaynakçılıkyaparakgeçirdi.1946’daKraków’ayerleştivetıpeğitimimtamamlayarakdoktoroldu.Aynıyıllardaşiiryazmayavebilimselyöntemüzerinekuramsalaraştırmalarabaşladı.Lem,1951yılında,dahasonrakendisinidünyaçapındaünekavuşturanbilim-kurgu türündeyazmayabaşladı.Yazarınbaşyapıtı sayılanSolaris,ünlü Rus yönetmen Andrey Tarkovski tarafından sinemaya da aktarıldı.Aden(1995),GelecekbilimKongresi(1997),Solaris(1997),Soruşturma(1998),KüvetteBulunanGünce(1998),Yenilmez(1998),YıldızlardanDönüş(1998),KörTalih(1999),DönüşümHastanesi(2000), İnsanın Bir Dakikası (2000) ve Dünyada Barış (2000) İletişim Yayınları tarafındanyayımlandı.Yayınevi,LehçeyazanvekitaplarıbirçokdileçevrilenStanislawLem’in“BütünEserleri”niyayımlayacaktır.

    MortalEngines/Opowiadania

    ©1977StanislawLem

    İletişimYayınları689·ÇağdaşDünyaEdebiyatı151

    StanislawLemBütünEserleri12

    ISBN975-470-869-X

    ©2001İletişimYayıncılıkA.Ş.

    1.BASKI2001,İstanbul(1000adet)

    EDİTÖRElçinGen

    DİZİKAPAKTASARIMIÜmitKıvanç

    KAPAKSuatAysu

    KAPAKRESMİErdalAlay

    KAPAKFİLMİDiacanGrafik

    UYGULAMAHüsnüAbbas

    DÜZELTİYaseminK.

  • MONTAJŞahinEyilmez

    BASKIveCİLTSenaOfset

    İletişimYayınları

    KlodfarerCad.İletişimHanNo.7Cağaloğlu34400İstanbul

    Tel:212.5162260-61-62Fax:212.5161258

    e-mail:[email protected]:www.iletisim.com.tr

    http://www.iletisim.com.tr

  • STANISLAWLEM

    ÖlümlüMakineler

    MortalEngines

    (Opowiadania)

    ÇEVİRENHandeTaylan

  • İÇİNDEKİLERHarvestBaskısına(1992)Giriş

    ÜçElektroşövalye

    UranyumKulaklıklar

    BirSolukyüzüKatledenErg'inÖyküsü

    İkiCanavar

    BeyazÖlüm

    MikroksileDevEvreniNasılGenişlettiler

    EjderhaylaSavaşanBilgisayarınÖyküsü

    KralHidrops'unDanışmanları

    Otomateus'unArkadaşı

    KralGlobaresveBilgeler

    KralGnuff'unÖyküsü

    Dr.Vliperdiyus'unSanatoryumu

    Av

    Maske

  • HarvestBaskısına(1992)GirişOnbeşyıl öncekendileri içinStanislawLem’inbirkaç kitabını çevirmiş

    olduğum Seabury Press, bana, Lem’in daha önce Lehçe’de hiçyayımlanmayan eserlerini derleyerek küçük bir antoloji düzenleme fırsatıverdi.Sonuç,elinizdekikitaptır.

    Kafamdaki fikir, Lem’in robotlar hakkındaki öykülerini derlemekti. Kimineşeli, kimi ağır olan öykülerin ortak noktası -ki bu Lem’in kurgusaldünyasınıntemeltaşıdır-robotlarındanihayetindeinsanlarolduğuydu.

    Başlığı,Bartlett’s’i karıştırarak buldum.Desdemona’nın ihanetini duyanMağripli’nin,paradoksalbirbiçimdeaskerliktebulduğumanevîhuzuravedaettiğiOthello’danesinlendim.“Zalimboğazları/ölümsüzJüpiter’inkorkunççığlıklarını andıran” ölümlü makineler, gürleyen birer top, birer savaşmakinesi. Bilimkurgu ve Lem bağlamında bumakineler otomatlaşıyor veölümlü sözcüğü bir kelime oyunu tınısı kazanıyor: Kimi kez ölüm getirenanlamında ölümlü, kimi kez de ölüme mahkûm olma anlamında ölümlü.Başkabirdeyişle,onlardabizimgibiölümlü.

    Robotizleğiaslındakısmenbirmazeretti.Mükemmelbirkonuveyazarakesinlikle uygun - ama gerçek şu ki, ben biraz da eğlenmek istiyordum:Lem’in “RobotMasalları”nı sadece robotların işgal ettiği bir dünyayı (birdamlaprotoplazmasıolmayanbirdünyayı)konuedindikleriiçindeğil,hemokur hem de çevirmen olarak çok hoşuma giden The Cyberiad ile StarDiaries’deki oyun tadını taşıdıkları için çevirmek istedim. Bütün Lemlerarasında -geleneksel bilimkurgu yazarı, filozof, politik hicivci, geleceğigörenbilge,ahlâkçıvedahabirçokları-benimençoksevmişolduğumvehâlâ da sevdiğim Lem, mizah ustası öykü anlatıcısı, komik BaronMunchausenLem’dir.

    Robotizleğinebirzeminoluşturacakbir ikinoktayıbelirtmekisterim,busibernetikdüşünceLem’inaklınıepeymeşguletmiştir.

    1948 yılında ortaya atılan sibernetik sözcüğü, 20. yüzyıl bilimi ile

  • teknolojisininbilgiişlemalanındageçirdiğiciddivebeklenmedikdönüşümünbir sonucuydu: İkinci sanayi devriminin. “Sibernetiğin babası” NorbertWiener, sibernetiği, kendi performanslarını ya da işlevlerini (çıktı), operformanshakkındaaldıklarıverileri(girdi)temelalarakdüzenleyebilen-başka bir deyişle geribesleme (feedback) özelliği olan- karmaşıksistemlerin incelenmesi olarak sundu. İnsan, bu tür sistemlerin birörneğiydi, “yaşamı taklit eden bir otomat” da bir başka örnek olabilirdi.Önemliolanhammaddedeğil,sistemdi;hammaddebiyolojikolabilirdide,olmayabilirdide...Böylelikledoğalolan ileyapayolanarasındakiayrımınburada bir önemi kalmıyordu. Wiener, yapay bir insanı bir analog insanolarak düşünmek gerektiğini söylüyordu. İnsan da makine de “bölgeselolarak azalan entropi adaları” olduğundan, böylesi bir aygıt, aslındaevrenselkaosakarşıverdiğimücadeledeinsanınmüttefiğiolurdu.

    Sosyalizm,enazındansosyalizminbilimselversiyonu,19.yüzyılıyapayinsandüşüncesiyle tanıştırmaktaönemlibir roloynamıştır.Bazıları içino,nihaîbiridealdi;bazılarıiçinsenihaîbirkâbus.Buikigörüşün,ikisideRusolanikitemsilcisibulunmaktadır.(Ruslar,tipiktarlaları,çamurları,köylüleri,bitleri ve geri kalmış teknolojilerine karşın her nedense, yapay insankonusunda her zaman düşüncelerini açıklamışlar ve bunu çok incelikli birşekilde yapmışlardır.) Dostoyevski, 1864 yılında,Yeraltından Notlar adlıanti-ütopyacı kitabında, bilimsel olarak tanımlanan insanı ruhsal birmekanizma, bireysellikten, bağımsızlıktan yoksun bir varlık olarakgörmüştür:

    Bilim insana, gerçekte hiçbir zaman iradesinin ya da kaprislerininolmadığını; kendisininancakbirpiyano tuşuyadaorg içindekibir vidakadar değer taşıdığını; ayrıca, yeryüzünde doğa yasalarının hükümsürdüğünü,insanınyaptığıherşeyinistemesinedeğil,buyasalarabağlıolarak oluştuğu gerçeğini öğretecektir. O halde, bize yalnızca buyasaları keşfetmek kalıyor, insanlar böylece davranışlarından sorumluolmayacakları için yaşamak da kolaylaşacaktır. Artık insanın bütünyapıp ettikleri, tıpkı 108,000’lik logaritma çizelgeleri gibi matematikselolarakhesaplanıpbirdizinegeçirilecek,hattazamanımızınansiklopediksözcükleri cinsinden yararlı yayınlar bile çıkacaktır. İçinde her şeyin

  • büyük bir kesinlikle hesaplanıp kaydedildiği bu yayınlar sayesindedünyadasözüedilmemişnebirdavranışnedebirserüvenkalacaktır.

    Sosyalizmin, RusDevrimi ile Sovyetler’in cesur yeni dünyası biçimindezaferkazanmasındanbirkaçyılsonra,Gastevadlıbirütopyaentelektüelişunlarıyazıyordu:

    Sadece hareketlerin, üretim yöntemlerinin değil, günlük düşünceninmekanizasyonu, aşırı boyutlara varan akılcılıkla birleştiğinde,proleteryanınruhhaliniçarpıcıbirderecedenormalleştirir,onaşaşırtıcıbiranonimlikverir,budaayrıproleteryabirimlerininA,B,C,325,075yada0olaraknitelenmesinikolaylaştırır.Bueğilim,bundansonra,bireyseldüşünceyi fark ettirmeden imkânsız kılacak ve düşünce, psikolojikdüğmeler ve kilitler sistemiyle, bütün bir sınıfın nesnel işlemi halinegelecek.Bukolektifkomplekslerinhareketleri, insanyüzlerindenyoksunbirer nesnenin hareketine benzer ... duyguları haykırışlarla ya dakahkahalarladeğil,manometrelerle,taksometrelerleölçülenbirernesne.Ozamanyenibirkolektifindemirmekaniğine,proleteryayıişitilmedikbirtoplumsalotomatadönüştürenyenibirkitlemühendisliğinesahipoluruz.

    Her ne kadar farklı ideolojik çizgileri olsa da, Dostoyevski ile Gastev,insanların bilimsel olarak “açıklanışı” ile insan “mühendisliği” arasındaaslındabirfarkolmadığınainanmışlardır.

    StanislawLem’in,“robot”sözcüğününtüretildiğiveilkkezKarelCapek’inR.U.R. adlı oyununda kullanıldığı 1921 yılında doğmuş olması ilginç birrastlantıdır. Capek’in oyunundaki robotlar, bir yapay işçi ordusudur, sonsahnededünyayıelegeçirirlerveinsanlıkyokolur.

    Yapay Zekâ’nın ilk kez bahis konusu edilip taraftar bulması, yaklaşıkkırk yıl önceydi. Hâlâ vakum tüpleri olan “modern bilgisayar”ın yenidoğmayabaşladığıbusıralarda,bazıbilimadamları,nihayetdüşünebilenbir mekanizma yapma olanağı karşısında çok heyecanlanmışlardı. BirmatematikçiolanWiener,sibernetikkonusundapopülerbirkitapyazmıştı;birbaşkamatematikçiolanA.M.Turing,hesapmakineleriilezekâüzerineçarpıcıbirfelsefîmakalekalemealmıştı;birgüntekbaşınabirbilimkurgukurumu olmayı hayal eden biyokimyacı Isaac Asimov, özgün ve yeni

  • ufuklar açan öykülerini derlediği I, Robot (Ben, Robot) adlı kitabınıyayımlamıştı. Bütün bunlar 1950 yılında gerçekleşmişti. O sıradaKrakow’dakiJagiellonianÜniversitesi’ndebir tıpöğrencisiolanLem,bilim,bilimkurguve felsefealanındakibirçokkitabı İngilizceolarakyutuyor,Lehdamarları buAmerikandüşüncelerle doluyordu. (The Cyberiad’ın, politik,matematiksel,hattaeşlerarasındakisorunlarıçözerekevrenidolaşan, iyiniyetli ama bazen çabuk öfkelenen inşaatçısı Trurl’un adının, Turing’den[turlamak]esinlenilmişolduğundaneminim.)

    Ambrose Bierce’in “Moxon’s Master”ında (1893), satranç oynayan birmakine bir oyunu kaybettikten sonra sinirlenir ve yaratıcısı açısından hiçde hoş olmayan olaylara neden olur. “Ölü, durgun madde diye bir şeyyoktur,” der çılgın bilim adamı Moxon. “Her şey canlıdır.” Lem, Moxondeğildir ve gayet aklı başındadır; buna karşın temelde çılgın bilimadamınıngörüşlerinekatılır.TheHighCastleadlıotobiyografikkitabındaşöyleder:“Eskibujileriçokseverdim,anlaşılmazaletlerinparçalarınıalır,birkoluyadabirdiğeriniçeviriponuhoşnutetmeyeçalışır,sonradaonurahatbırakırdım...Bugünbilekırıkziller,çalarsaatler,eskiyaylar,telefonahizelerigibişeylerekarşıözelbirilgimvardır.”

    Lem’in kitaplarındaki robotlar, ilk bakışta öyle görünmeseler de, hepiyidirler.Bir Lem romanındabir robotunyaptığı enkötü şey, sorumluluğubaşkasına atmak ya da herkesin başına gelebilecek sıradan birbaşarısızlığıbürokratikyollarlaörtmekolmuştur.Doğru,DürüstAnnieadlısüperbilgisayarbirkaçkişininölümüneyolaçmıştır(bukitaptadeğil),amao da çok fazla tahrik edilmiştir ve niyeti kendini korumaktır. Lem’indüşünebildiğim en saldırgan bilgisayarı, Trurl’un yaptığı dev hesapmakinesiydi: İkiyle ikinin yedi ettiğinde ısrar eden bu bilgisayar, ikiyle ikidört ettiğinde, başka türlüsünün yanlış olduğunda ısrar eden yaratıcısınaöfkelenerek temellerini sökmüş ve ağzı bozuk bir kadın (Lehçe’de“makine” dişil bir sözcüktür) gibi onu kovalamıştı. Lem’in düşünenmakineleri genelde saldırıda bulunanlar değil, saldırıya uğrayanlardır.Lem’in eserlerinde, hikâyedeki kötü kahramanın -masaldaki canavarın-biyolojikbirvarlıkolmasıbeklenir,odainsandır.

    Bu kitaptaki robot öyküleri, Ortaçağ’a özgü unsurlarla fütüristik öğeleri

  • birleştirir; olaylar kralların, bilim adamlarının, danışmanların, köylülerledilencilerin robot olduğu bir dünyada geçer. Robot vatandaşların robotköpekleri, robot köpeklerin robotpireleri vardır.Robot kızlar, koşumluvegeribeslemeliejderler tarafından tehditedilirler.Sonundaprensleprensesevlendiklerinde,bizesoylarınıprogramlayacaklarısöylenir.

    “Av” adlı öyküde, bir adambirmakinenin izini sürer; “Maske”deysebirmakinebiradamınizinisürer.Eşitlik.Ayrımcılıkyoktur.

    Bence “Maske” küçük bir başyapıt niteliğindedir. Lem’in en popülerromanı Solaris’le birçok ortak yönü vardır. Öykü de, roman gibi, aşkhikâyesiylekorkuöyküsününiçiçegeçtiğibirbileşimdir.

    ÖlümlüMakineler’e güneşi de gölgeyi de katmaya çalıştım. Lem çokeğlencelidir,amabiröyküyühüzünlübirtondaanlatmasınıdabilir.

    MICHAELKANDEL

  • ÜçELEKTROŞÖVALYEBir zamanlar hiç yorulmadan görülmedik aletler tasarlayıp olağanüstü

    makineler yapan bir mucit yaşardı. Bu mucit kendisine, tatlı bir sesleşakıyanküçükmüküçükdijitalbiraygıtyapmış,adınıda“kuş”koymuştu.Simgeolarakkendisinekarabiryürekseçmişti,elindengeçenherbiratombu damgayı taşıyordu, öyle ki sonraları atom yelpazelerinin arasındatitreşen kartlara rastlayan bilim adamları adeta büyülenmişlerdi. Büyüklüküçüklü birçok yararlı makine yapmıştı bu mucit, ta ki yaşam ile ölümübirleştirip imkânsızı başarmak gibi akıl almaz bir fikre kapılana kadar.Sudan akıllı varlıklar yapacaktı; ama hayır, ilk anda aklınıza gelmişolabileceğinintersine,canavarcavarlıklarmeydanagetirmekdeğildiniyeti.Yumuşak ve ıslak bedenler geçmiyordu aklından; bunun düşüncesindenbile enazbizler kadar nefret ediyordu.Onun istediği gerçektengüzel veakıllı varlıklar yaratmaktı, bu nedenle kristal olmalıydılar. Bütüngüneşlerden alabildiğine uzak bir gezegen seçti mucit, bu gezegenindonmuş okyanusundan buzdağları kesti ve bu buzdağlarını oyarakBuzadamları yarattı. Onlara bu adı vermişti, çünkü ancak dondurucusoğuklarda, güneşsiz diyarlarda var olabiliyorlardı. Çok geçmedenkendilerine buzdan şehirler ve saraylar inşa eden Buzadamlar, ısıyaşamlarını tehdit ettiği için, yerleşimlerini kocaman saydam teknelerdetopladıklarıkutupışıklarıylaaydınlatıyorlardı.İçlerindediğerlerindendahaönemli olanlar daha çok kutup ışığına sahipti; limon sarısı ve gümüşrengindeışıklardıbunlar.MutlulukiçindehayatlarınısürdürenBuzadamlar,ışığın yanı sıra değerli taşları da sevdiklerinden kısa süredemücevherleriyle ünlendiler. Donmuş gazlardan kesilip taşlanan bumücevherler, zayıf kutup ışıklarıyla aydınlanan sonsuz gecelerine renkkatıyordu. Kristal parçaları içine yerleştirilmiş büyülü bulutları andıran buışıklar, tıpkı yakalanmış birer hayalet gibi ışıldıyordu. Bu zenginlikleresahip olmak için yanıp tutuşan kozmik fatihler de çoktu, çünkü Buzkara,evrenin en uzak köşelerinden bile görünüyor, gezegenin yüzeyi, siyahkadifeden bir kaide üzerinde yavaşça döndürülen bir mücevher gibiışıldıyordu. Böylece Buzkara, savaş meydanında kendilerini kanıtlama

  • hevesindeki maceraperestlerle dolmaya başladı. Gelenlerin ilki, biradımıyla yeri göğü titreten elektroşövalye Pirinç’ti. Ama buz tabakalarıüzerineayağınıbasarbasmazbuzlarısıdanerimiş,Pirinçbuzluderinlikleregömülmüş, üzeri sularla örtülmüştü. Pirinç hâlâ, kehribara gömülü birböcekgibi,Buzkaradenizinindibindekibirbuzdağınagömülüdür.

    Ama Pirinç’in başına gelenler diğer gözü kara maceraperestlericaydırmamıştı.Pirinç’inardındanelektroşövalyeDemirgeldi.Demir,çelikiç organları çağıldayana dek sıvı helyum içmiş, zırhında oluşan buztabakası ona kardan bir dev görünümü vermişti. Ancak, gezegeninyüzeyine indiği sırada atmosferde oluşan sürtünmeyle ısındığından,içindekisıvıhelyumbuharlaşarakbirsoluktaboşaldıvekızgınbirkorgibialev alev ışıldayan elektroşövalye, hemencecik yarılan buz kayalıklarınınüzerine düştü. Fokurdayan bir gayzer gibi buharlar salan Demir,doğrulmayaçalıştı;amaneyedokunsa,karlarınyağdığıbeyazbirbulutadönüşüyordu.Odaoturupvücudununsoğumasınıbekledi;nihayet,küçükkar tanelerinin omzundaki zırhlarda erimediğini görünce kalkıp savaşagitmeye niyetlendi. Ama eklemlerindeki yağ donmuştu, sırtını biledoğrultamıyordu.Odahâlâolduğuyerdeoturmaktadır;yağankarlaronubeyaz bir dağ haline getirmiştir, ondan kalan tek izse ucu görünenmiğferidir.ŞimdibudağaDemirDağıdiyorlar,gözçukurlarındadonukbirbakışparıldıyor.

    SeleflerininbaşınagelenlerüçüncüelektroşövalyeKuvars’ındakulağınagitmişti.Gündüzleriparlatılmışbircam,gecelerideyıldızlarladolubiraynagibi görünürdü Kuvars. Eklemlerindeki yağın donmasından korkmazdı o,çünkü eklemlerinde yağ yoktu; buz kütlelerinin ayağının altında kırılıpdağılmasından da korkmazdı, çünkü kendisini istediği kadar soğuk halegetirebilirdi. Kaçınması gereken bir tek şey vardı: Uzun uzadıyadüşünmek,çünküdüşünmek,kuvarsbeyninin ısınmasınanedenoluyordu,bu da onu yok edebilirdi.O da, hiç düşünmemek gibi basit bir yöntemlekendinikorumayaveBuzadamlarıyenmeyekararverdi.Gezegenedoğruyolaçıktı;sonsuzgalaktikgeceboyuncayaptığıuzunyolculuktasoğuyanbedeniöylesinesertleşmiştikiuçuşsırasındagöğsünüsıyırıpgeçendemirgöktaşları madenî bir ses çıkartarak paramparça olmuşlardı. Sonunda

  • Buzkara’nın beyaz karlarına indi; gezegenin siyah göğünün altında biryıldız testisi gibi parlıyor, saydam bir camı andırıyordu. Bir sonrakiadımını düşünmeye koyuldu, ama etrafındaki karlar hemen kararmaya,buharlaşmayabaşladı.

    “Amandikkat,” dediKuvars kendi kendine, “bu hiç de iyi değil! Pekâlâdostum,tekyapmangerekendüşünmemek,gerisiçantadakeklik!”

    Ne olursa olsun sürekli kendi kendine bu cümleyi tekrar etmeye kararverdi,çünküzihinselbirçabagerektirmediğindenonukesinlikle ısıtmazdı.Böylece Kuvars, soğukluğunu koruyabilmek için karlı ıssızlıktadüşünmeden, rastgele ilerledi. Sonunda Buzadamlar’ın başkentiDonşehir’in buzdan duvarlarına ulaştı. Atıldı ve kıvılcımlar çıkana kadarkafasıylakaleduvarlarınavurdu;amahiçbirşeyolmadı.

    “Başka bir yol deneyelim!” dedi kendi kendine ve iki kere ikinin kaçettiğinidüşündü.Bununüzerinekafasıbirazısındıveparıldayanduvarlarabir kez daha vurdu, ama tek yapabildiği duvarda küçük bir çentik açmakoldu.

    “Yeterlideğil!”dedikendikendine.“Dahazorbirşeydenemeli.Üçkerebeşkaçeder?”

    Şimdi kafası ateş gibi yanan bir bulutla çevrelenmişti, çünkü böylesineyoğunbirzihinseletkinlikkarşısındaüzerindekikaranındakaynayıvermişti.BununüzerineKuvarsgeriledi,hızınıaldı,tosladıveduvarıniçindengeçiparkasındaki iki sarayı ve düşük mevkideki Kırağı Kontları’na ait üç evibirden yarıp geçerek büyük bir merdivene düştü. Sarkıtlı tırabzanatutundu, ama basamaklar paten sahası gibi kayıyordu. Hemen ayağafırladı, çünkü etrafındaki her şey eriyordu ve böyle giderse bütün şehirboyuncayuvarlanıpbuzdanuçurumadüşecek,donmuşbirhaldesonsuzadekoradakalacaktı.

    “Tamam, tamam!Yeter ki düşünme!Gerisi çantada keklik!” diye telkinettikendineveanındasoğudu.

    Böylece,eritmişolduğubuztünelindençıktıvekendisini,kristalsütunlarüzerinde yükselen zümrüt ve gümüş renkli kutup ışıklarıyla çepeçevre

  • donatılmışbirmeydandabuldu.

    Sonra, ışıltılar saçan heybetli bir şövalye kendisine doğru yaklaştı.Buzadamlar’ın kumandanı Bora’ydı bu. Kuvars bütün gücünü toplayıpsaldırıya geçti ve hasmıyla birbirlerine girdiler. Çarpışmalarıyla yeryerinden oynadı, sanki Kuzey Denizi’nin ortasındaki iki buzdağıçarpışmıştı. Bora’nın parlak sağ kolu yuvasından çıkarak kenara düştü.Ama buna aldırmayan kumandan döndü ve bir buzul kadar geniş olangöğsünü (aslına bakılırsa düpedüz bir buzuldu) düşmanına çevirdi. Buarada yeniden gücünü toparlayan düşmanı bir kez daha ona vahşicesaldırdı.Kuvarsbuzdandahasertveyoğunolduğundan,Borakayalıkbiryamaçtandüşenbirçığgibigümbürtüyleikiyeayrıldıveyenilgisinetanıklıkedenkutupışıklarınınparıltısıaltındaparamparçaoldu.

    “Çantada keklik! Böyle devam et yeter!” dedi Kuvars ve yeniksavaşçınınüzerindeneşsizgüzelliktekimücevherlerisöküpaldı:Hidrojenebatırılmış yüzükler, argon, kripton ve zenon gazlarından yapılmışolmalarına rağmen elmas gibi parlayan tokalar ve madalyonlar. Ama bumücevherlere hayranlıkla baktığında, bu duygunun sıcaklığı onu ısıttı veelmaslarla safirler bir dokunuşuyla elinin içinde buharlaşıverdi. Öyle kisonunda, elinde birkaç çiy damlası dışında hiçbir şey kalmadı, onlar daçabucakyokoldu.

    “Buyrun bakalım! Hayranlık da yasak! Olsun! Yeter ki düşünme!” dedikendi kendine ve hızla, fethettiği şehrin göbeğine doğru ilerledi. Uzaktankendisineyaklaşmaktaolanheybetlibirinigördü.Bu,BeyazAlbusit’ti,kocagöğsü dizi dizi buzdan madalyalarla kaplı, buzdan bir kurdele üzerindeBüyük Kırağı Yıldızı’nı taşıyan General-Mineral Albusit. KraliyethâzinelerinikoruyanbumuhafızKuvars’ınyolunukesti,amaKuvarsşimşekgibigeneralinüzerineatıldıveonaöylebirvurdukigeneralinkırılanbuzlangökgürültüsü gibi yankılandı. KaraDolu LorduPrensAstrobert, Albusit’inyardımınakoştu.Elektroşövalyebu kezdengiyle karşı karşıyaydı, çünküPrens’in üzerinde, helyumda tavlanmışmuhteşem azot zırhı vardı. Prensçevresine öyle keskin bir soğuk yayıyordu ki Kuvars’ın gücü tükendi,hareketleri yavaşladı, hatta kutup ışıkları bile solgunlaştı. Mutlak Sıfır’ınsoluğuböyleydiişte.Kuvarsbirandurupdüşündü:“Off!Neoluyorböyle?-

  • bubüyükşaşkınlıkbeyniniısıttı,MutlakSıfırısındıveAstrobert,Kuvars’ıngözleri önünde, can çekişmelerine eşlik eden bir gümbürtüyle dağılmayabaşladı. Öyle ki sonunda ondan geriye yalnızca, meydandaki bir subirikintisi içindegözyaşıdökergibidamladamlaeriyenkarabirbuzyığınıkaldı.

    “Çantada keklik!” dedi kendi kendine Kuvars. “Yeter ki düşünme, amamecbursan düşün! Nasıl olsa yenen sen olacaksın!” Yoluna devam etti,adımları çınlıyordu, sanki binleri çekiçle kristallere vuruyordu;Donşehir’insokaklarındangeçerken,yürekleriumutsuzlukladoluşehirsakinleribeyazsaçakların altından kendisine bakıyorlardı. Samanyolu boyunca ilerleyençılgın bir göktaşı gibi hızla yol alıyordu, sonra birden uzakta küçük veyalnız birini gördü. Bu, Bırrr olarak bilinen, Buzadamlar’ın en büyükbilgelerindenBaryon’danbaşkasıdeğildi.Kuvars, tekvuruştabilgeyiyeresermek için hızlandı, ama diğeri yoldan çekildi ve iki parmağını kaldırdı.BununneanlamagelebileceğikonusundaKuvars’ınhiçbir fikriyoktu,amadöndü ve son hızla hasırlına doğru ilerledi, fakat Baryon yine son andakenara çekildi ve hemen tek parmağını kaldırdı. Kuvars biraz afallamışgibiydi, bu yüzden adımlarını yavaşlattı, yine de hasmına dönüp tekrarsaldırıya hazırlandı. Meraklanmıştı, civardaki evlerden sular akmayabaşlamıştı, ama o farkında değildi. Çünkü Baryon bu kez onaparmaklarıylaçizdiğibirdaireyigösteriyorvediğerelininbaşparmağınıbudairenin içinde ileri geri oynatıyordu. Kuvars bu sessiz hareketlerin neanlamageldiğinidüşünedursun,ayaklarınınaltındabiryarıkaçıldı,içindenkara sular fışkırmaya başladı ve elektroşövalye bir taş gibi battı. Kendikendine, “Tamam, yeter ki düşünme!” demesine bile fırsat kalmadan,canlılararasındangöçüpgitti.Sonraları,kendilerinikurtardığıiçinBaryon’aminnet duyan Buzadamlar, korkunç, hilekâr elektroşövalyeye yaptığıişaretlerleneanlatmayaçalıştığınısordular.

    “Aslında çok basit,” diye yanıtladı bilge. “İki parmağın anlamı iki kişiolduğumuzdu, ben ve o. Tek parmaksa, yakında geriye yalnızca benimkalacağım anlamına geliyordu. Sonra ona daireyi gösterdim, bu daetrafındakibuzlarınaçıldığınıveokyanusunkarauçurumununonusonsuzadek yutacağını anlatıyordu. İlk işareti anlamayı başaramadığı gibi, ne

  • İkincisininedeüçüncüsünüanladı.”

    “Ey büyük bilge!” diye haykırdı hayrete düşen Buzadamlar. “Neden okorkunç istilacıya böyle işaretler verdin ki? Ya işaretlerin anlamınıçözseydi! O zaman beyni ısınmayacak, dipsiz uçuruma dadüşmeyecekti...”

    “Hah, bu konuda hiç endişem yoktu,” dedi Bırr Baryon buz gibi birgülümsemeyle. “Başından beri anlamayacağını biliyordum. Onda zerrekadar akıl olsaydı, buraya hiç gelmezdi. Güneşin altında yaşayan birvarlığagazmücevherlerden,buzgümüşnişanlardannefaydagelir?”

    Buzadamlarbilgeninaklınahayranolduveherbiri,kendiyüreğininsakinsoğukluğuna dönmek üzere huzur içinde ayrıldı. O günden sonra kimseBuzkara’yı istila etmeye kalkmadı, belki de Evren’de artık bunu yapmakisleyecek kadar aptal kimse kalmamıştır, gerçi bazılarına bakılırsa hâlâvarmışböyleleri,sadecenasılyapacaklarınıbilemiyorlarmış.

  • URANYUMKULAKLıKLARBirzamanlar,karanlığıgidermekiçinyıldızlarıaydınlatanbirkozmogon-

    mühendisvardı.Gününbirindebumühendis,ozamanlarhâlâkaranlıkolanAndromedatakımyıldızınagitti.Derhalbüyükbirgirdapbaşlattıvegirdaphareketegeçergeçmezkozmogon ışınlarınauzandı.Üç farklı ışını vardıkozmogonun:Kırmızı,morvegörünmezışın.Birincisiylebiryıldızküresiniyaktı ve küre kızıl bir deve dönüşüverdi, ama yıldızlar hâlâaydınlanmamıştı. İkinci ışınla, beyazlaşana dek yıldızı deldi. Sonraçırağına, “Ona dikkat et,” dedi ve diğer yıldızları aydınlatmak için yolakoyuldu.Çırakbin yıl bekledi, sonrabin yıl dahabekledi, amamühendisgeri gelmedi. Çırak beklemekten usandı. Yıldızı yukarı çevirdi ve yıldızbeyazdan maviye döndü. Bu hoşuna gitti çırağın, artık her şeyiyapabileceğinidüşünüyordu.Onubirazdahaçevirmeyeçalıştı,amayıldızyandı.Kozmogonunbıraktığıkutuyukarıştırdı,amahiçbirşeyyoktu,hattahiçliktenbileazşeyvardı.Çırakbaktı,amakutunundibinibilegöremedi.“Görünmez ışın,” diye düşündü. Yıldızı bu ışınla sarsmak istiyordu, amanasıl? Kutuyu alıp içindeki ışınla birlikte ateşe attı. O zamanAndromeda’nınbütünbulutlan,binlerceyıldızaynıandaaydınlanmışçasınaalevlendivebütünbiryıldızkümesigündüzgibiaydınlandı.Çırağınsevincibüyüktü, ama uzun sürmedi, çünkü yıldız patladı. Olup bitenleri görenkozmogon uçarak geldi ve hiçbir şeyi ziyan etmekten hoşlanmadığı içinışınları toplayıp onlardan gezegenler yaptı. Birincisini gazdan, İkincisinikarbondan yaptı; üçüncü gezegen için sadece ağırmetaller kalmıştı, buyüzden ortaya ancak aktinit dizilerinden bir küre çıktı. Kozmogon onusıkıcasardı,uçurduve“Yüzmilyonyılsonradöneceğim,ozamanonaneolduğunugöreceğiz,”dedi.Sonra,kendisindenkorkupkaçançırağıbulmakiçinaceleyleuzaklaştı.

    Aktinurya adlı o üçüncü gezegende, Palatinidler’in krallığı hükümsürüyordu. Palatinidler o kadar ağırdılar ki, ancak kendi gezegenlerindeyürüyebiliyorlardı, çünkü diğer gezegenlerde bastıkları yer altlarındaçöküyor, bağırdıklarında dağlar devriliyordu. Ama kendi gezegenlerindehepsiyavaşyavaşyürüyor,kimsesesiniyükseltmeyecesaretedemiyordu,

  • çünkühükümdarlarıArkitoryus’unzalimliğininsınırıyoktu.Arkitoryus,platinbir dağdan oyulmuş bir sarayda yaşardı. Sarayın altı yüz büyük salonuvardıveArkitoryusöylebüyüktükihersalondabirelidururdu.Saraydançıkamıyordu, ama çok şüpheci olduğundan her yana casuslarkoydurmuştu,açgözlülüğüdehalkaçokçektiriyordu.

    Palatinidler’in geceleri ne lambayane de ateşe ihtiyaçları vardı, çünkügezegenlerindekibütündağlar radyoaktifti,öylekiayçıktığındaküçükbiriğne deliğinden iplik geçirmek mümkündü. Gündüzleri, güneşin sıcaklığıdayanılmazolduğunda,dağlarınderinliklerindeuyur,geceolduğundametalvadilerde toplanırlardı. Ama zalim Arkitoryus, paladyumla platini eritmekiçinkullanılankazanlarauranyumparçalarıatılmasınıemrettivegezegenindört bir yanına habercilerini göndererek bir ferman duyurdu. Her birPalanitid, yenibir zırh takımı içinölçülerinialdırmaküzeresarayagitmekzorundaydı;sonraomuzluklar,göğüslükler,zırhlıeldivenler,baldırzırhları,güneşlikler,miğferleryapıldı.Hepsidepırılpırılparlıyordu,çünküuranyumalaşımındanyapılmışlardı.İçlerindeenparlakolanlarıda,kulaklıklardı.

    Bundan sonra Palatinidler bir araya gelip toplantı yapamaz oldular,çünkü toplantı kalabalıklaştığı anda patlıyordu. Bu yüzden, bir zincirlemereaksiyondan korkan Palatinidler, ayrı ayrı yaşayıp birbirlerinden uzakdurdular. Bu arada Arkitoryus, onların içine düştüğü bu üzücü durumdanzevk alıyor, yeni vergilerle acılarını ikiye katlıyordu. Dağların içindekimadenlerde kurşun paralar yapılıyordu, çünkü kurşun Aktinurya’da azbulunuyorduveçokdeğerliydi.

    Zalim hükümdarın halkının üzerine kara günler çöktü. BazılarıArkitoryus’a karşı ayaklanmak istiyor, bu amaçla, birbirleriylekonuşmadan,hareketlerle iletişimkuruyorlardı.Amamutlakageçanlayanbirileri çıkıp yapılan hareketin ne anlama geldiğini sormak üzere birbaşkasına yaklaşıyor, onun bu akılsızlığı sonucunda da isyan planlarıgümbürtüyegidiyordu.

    Gezegende Piron adlı genç bir mucit yaşıyordu. Bu genç, bulutlanyakalayacakağlaryapmaküzere incecikplatin tellerçekmeyiöğrenmişti.Piron telli telgrafı keşfetmişti, sonra teli öyle ince çekti ki tel yok oldu,

  • böyleceodatelsiztelgrafıyarattı.Aktinuryahalkınınyüreğiumutladoldu,çünkübuyollasuikastplanlarınıkurabilirlerdi.AmakurnazArkitoryus,altıyüz elinin her birinde birer platin iletken tutarak onların konuşmalarınıizledi. Bu şekilde tebaasının neler konuştuğunu duyuyor, “isyan” ya da“darbe” sözcüklerini duyar duymaz hemen suikastçileri bir alev yığınınadönüştürenbirşimşektopugönderiyordu.

    Pironkötühükümdarıaltetmektekararlıydı.Arkadaşlarıylakonuşurken“ayaklanma” yerine “topuğu çakma”, “başkaldırı” yerine “bağ geçirme”sözlerini kullanıyor, bu şekilde hükümdarı tahtından indirmeyi planlıyordu.Bu arada Arkitoryus, tebaasının neden birdenbire ayakkabı tamirinemerak sardığını anlayamıyordu, çünkü “bağ geçirme” sözünün “onu ezipgeçmek”, sıkı ayakkabıların da hükümdarın zalimliği anlamına geldiğinibilmiyordu.FakatPiron’unkonuştuğukimseler,planınıhepayakkabıtamiriterimleriyle ifade ettiğinden, bazen onun dediklerini doğru anlamıyorlardı.Söylemek istediklerini türlü şekillerde dile getirmeye çalışıyordu, ama birseferinde karşısındakilerin anlamadığını görerek, sanki ayakkabıtabanından söz edermişçesine “Plutonyumu uygun ebatlarda kesin,” diyebir telgraf yollama gafletinde bulundu. Bu noktada hükümdar işkillendi,çünkü plutonyum uranyumla, uranyum da toryumla yakından ilişkiliydi,kendiadıdaArkitoryus’tu.BununüzerinePiron’uyakalamaküzerebirzırhlıbirlik gönderdi. Piron hükümdarın huzuruna getirilerek kurşun zemininüzerine atıldı. Suçlamaları kabul etmedi, yine de Kral onu kuleninzindanlarınahapsettirdi.

    Pallatinidler’in bütün umutları suya düşmüştü. Ama üç gezegeninyaratıcısıolankozmogonungeridönmevaktidegelmişti.

    Aktinurya’daolupbitenleriuzaktangörenkozmogonkendikendineşöylededi: “Buna bir son vermeli!” Bunun üzerine çok ince ve sert birradyasyondan bir koza yaptı, kendisini bunun içine yerleştirdi, bir sosyalyardımgörevlisikılığınabürünerekgezegeneindi.

    Hava karardığında, platin vadideki tek ışık soğuk bir halka oluşturanuzak dağların saçtığı ışık olduğunda, kozmogon Arkitoryus’un tebaasınayaklaşmayakalktı,amahalkkorkuylaondanuzakdurmayaçalıştı,çünkü

  • uranyum patlamasından korkuyorlardı. Neden kendisinden kaçtıklarınıanlamayan kozmogon boşuna onlara yanaşmaya çalıştı. Bunun üzerinesavaşçılarınzırhlarınıandırantepelerekoştu,adımlarıçınlıyordu,sonundaPiron’un hapsedildiği kulenin dibine vardı. Parmaklıkların arasındankozmogonugörenPiron,basitbirrobotabenzesedediğerPalanitidler’denfarklıolduğunufarketti:Karanlıktaparlamıyordu,birölügibimattı,çünküzırhında tek bir uranyum atomu bile yoktu. Piron ona seslenmek istedi,amaağzıbağlanmıştı.Bununüzerinebaşınıhücreninduvarlarınavurarakkıvılcımlar çıkardı. Işığı gören kozmogon kuleye yaklaşıp küçük birpencerenin kafesinden içeri baktı. Piron konuşamıyordu, ama zincirlerinioynatabiliyordu, zincirlerinin çıkardığı sesle bütün olanları kozmogonaanlattı.

    “Sabırlı ol ve bekle,” dedi beriki, “bekleyişin boşa olmayacak.”Kozmogon Aktinurya’nın ıssız dağlarına çekildi ve üç gün boyuncakadmiyum kristalleri aradı.Onları bulduğunda, kopmuş kaya parçalarıylaüzerlerine vurarak onları metal tabakalar haline getirdi. Bu kadmiyummetalinden kulaklıklar yaptı ve onları her evin girişinin önüne bıraktı.Palanitidler bunları bulduklarında çok şaşırdılar, ama hemen kulaklarınageçirdiler,çünkümevsimkıştı.

    O gece kozmogon onların arasına karıştı. Elindeki akkor bir sopayıhızlasallayarakalevçizgilerioluşturdu.Karanlığınortasınaalevlerleyazdı:“Artıkkorkmadanbirbirinizeyaklaşabilirsiniz,kadmiyumsizikoruyacaktır.”AmakendisiniKral’ıncasuslarındanbirisananhalkonagüvenmedi.

    Kozmogon kendisine inanmadıklarını görünce çok öfkelendi ve dağlaragidip uranyumcevherleri topladı. Bununla gümüş rengi birmetali eritti vepırıl pırıl paralar dövdü. Paraların bir yüzünde Arkitoryus’un haşmetliprofili,diğeryüzündeysealtıyüzkolununresmivardı.

    Kozmogon uranyum paraların ağırlığı altında ezilmiş bir halde vadiyegeldi ve Palatinidler’e harika bir şey gösterdi: Paraları ortada çemberhalindebüyüyenbiryığınoluşturacakbiçimdebirerbirerkendindenuzağafırlattı,sonparayıdaattığındaheryersarsıldı,paralardanışıkfışkırdıvebeyazbiralevtopunadönüştüler.Rüzgârherşeyidağıttıktansonrageriye

  • sadecekayahalinegelmişbirkraterkaldı.

    Sonrakozmogonbirkezdahatorbasındançıkardığıparalarıfırlatmayabaşladı, ama bu kez farklıydı, çünkü attığı paraları önce bir kadmiyumtabakasıyla kaplamıştı ve giderek yükselen yığın bir öncekinden altı katbüyükolduğuhaldehiçbirşeyolmadı.BununüzerinePalanitidlerkendisineinandılar ve bir araya gelerek hiç vakit yitirmeden Arkitoryus’u öldürmeplanlarıyapmayabaşladılar.Kralıtahtındanindirmekistiyorlar,fakatbununasıl yapacaklarınıbilmiyorlardı, çünküsaraygözkamaştırıcıbirduvarlaçevriliydi ve asma köprünün üzerinde bir ölüm makinesi duruyordu -parolayısöylemeyenidilimdilimdoğrayanbirmakine.

    Açgözlü Arkitoryus’un koyduğu yeni vergiyi ödeme zamanı gelmişti.Kozmogon, uranyum paralan hükümdarın tebaasına dağıttı ve onlaravergilerinibunlarlaödemeleriniöğütledi.Onlardaöyleyaptılar.

    Kral, hazinesinin ışıl ışıl paralarla dolması karşısında çok mutlu oldu,çünküonlarınkurşundandeğiluranyumdanyapılmışolduklarınıbilmiyordu.Aynı gece kozmogon kuledeki zindanın demir parmaklıklarını eritti vePiron’uözgürlüğünekavuşturdu.Onlar,sankiayınhalesidüşmüşgibibütünufkukaplayanradyoaktifdağlarınınışığıaltındasessizceilerlerken,birdenkorkunç bir ışık patladı, Kral’ın hazinesindeki uranyum paralar çok fazlaolduğundan bir zincirleme reaksiyon olmuştu. Bunun yol açtığı patlama,sarayı ve Arkitoryus adındaki dev hurdayı havaya uçurdu. Patlama öyleşiddetliydi ki zalim Kral’ın altı yüz eli yıldızlara uçtu. Aktinurya büyük birsevince boğuldu. Bundan böyle gezegenin yöneticisi Lord Piron olmuştu.Karanlığageridönenkozmogon,enerjikozasındançıkıpyenidenyıldızlarıaydınlatmaişinedöndü.Arkitoryus’unaltıyüzplatinelinegelince,onlardaSatürn’ünhalkasıgibihâlâgezegeninçevresindedönmektedir.Radyoaktifdağların ışığından yüz kat parlak bir ışıltıyla parlamaktadırlar. MutluPalatinidlerse şöyle demektedir: “Toryus nasıl da aydınlatıyor yolumuzu!”Engin galaksimizde gerçekten de görülmeye değer bir manzaradır bu;dahası,silahsızlanmanınerdemlerineilişkinçokiyibirörnektir.

  • BIRSOLUKYÜZÜKATLEDENERG'INÖYKÜSÜ

    Kudretli Kral Boludar garip nesneleri severdi, bütün ömrünü onlarıtoplamayavakfetmişti.Buuğurdaçokzamandevlet işlerinibileunuturdu.Birsaatkoleksiyonuvardı.Koleksiyondadanssaatleri,güneşindoğuşunugösteren saatler ve saat bulutları da bulunuyordu. Kral Evren’in dört biryanından canavarlar toplamış, içlerini doldurmuştu. Özel bir odada,camdan bir çan içinde, ender rastlanan bir yaratık bulunuyordu: HomosAntropos,inanılmazgüzelliktebirsolgunluğasahipti,ikibacağıvardı,hattagözleri bile vardı, her ne kadar boş olsalar da. Kral, göz oyuklarına ikinefis yakut taş konmasını buyurmuştu, böylece Homos dünyaya kızılgözlerle bakmaya başlamıştı. Boludar, ne zaman içip çakırkeyif olsa, engözdekonuklarınıbuodayadaveteder,okorkunçyaratığıgösterirdi.

    BirgünKral’ınsarayınabirelektrobilgegeldi.Okadaryaşlıydıkiaklınınkristalleri karışmış, dağılmıştı; yine de Halazon adlı bu elektrobilge, birgalaksi bilgeliğine sahipti. Fotonları bir ip üzerine dizmenin yolunu bildiği,böylelikle ışık kolyeleri yaptığı, hatta canlı bir Antropos’un nasılyakalanacağını bildiği söyleniyordu, ihtiyarın zaafını bilen Kral, derhalşarap mahzenlerinin açılmasını emretti. Leyden şişesini kafasına dikenelektrobilge,vücudundaçokhoşakımlardolaşırken,Kral’amüthişbirsırrıaçıkladı ve bir yıldızlararası kabilenin hükümdarı olan bir Antropos’uyakalayıpgetireceğinesözverdi.Buişkarşılığındaistediğiücretyüksekti:Antropos’un ağırlığınca, yumruk büyüklüğünde mücevherler. Ama Kralgözünükırpmadanteklifikabuletti.

    Bunun üzerine Halazon yola çıktı. Bu arada Kral, eline geçecek şeyikraliyet meclisi önünde anlatıp övünmekten kendini alamadı. Zaten bubilgiyiistesedesaklayamazdı,çünkügörkemlikristallerinyetiştirildiğişatobahçesinde ağır demir çubuklardan bir kafes yapılması için çoktan emirvermişti bile. Saray erkânı büyük bir dehşete kapıldı. Kral’ın fikrindencaymayacağı anlaşılınca, danışmanlar şatoya iki bilgili homolog çağırdı.Kral onları sıcak bir şekilde kabul etti, çünkü bu çok bilgili homologlar -

  • Salamid ileTaladon- o soluk varlık hakkında kimbilir kendisinin bilmediğineleranlatacaklardı.

    “Söyleyin bana,” dedi hemen. Homologlar diz çökmeyi bırakıpkarşısında saygıyla doğrularak başlarını eğmişlerdi. “Homos’unbalmumundandahayumuşakolduğudoğrumu?”

    “Doğru,IşıklarİçindekiEfendimiz,”diyeyanıtverdiikisibirden.

    “Yüzününalttarafındakiyarıktanbirdizifarklısesçıkarabildiğidedoğrumu?”

    “Evet doğru, Haşmetli Efendimiz. Ayrıca Homos aynı yarığa çeşitlinesneler atıyor, sonra bu nesneler, gövdesinin alt tarafına bitişik olankafasınınaltınadoğruilerliyor,parçalanıpvücuduniçkısımlarınagidiyor.”

    “Garip bir adet, daha önce de işitmiştim,” dedi Kral. “Peki söyleyinbana,eybilgeler,bununiyeyapıyor?”

    “Bu konuda dört tez var, Efendimiz,” diye yanıt verdi homologlar.“Birincisi,aşırızehirdenkurtulmak içinyaptığıyolunda(çünkükendisisonderecezehirli). İkincisinegöre,buişi,bütünhazlardanüstüntuttuğuyıkımhazzıiçinyapıyor.Üçüncüsünegöre,açgözlülüktenyapıyor,çünküelindengelseherşeyitüketecek.Dördüncüsü....”

    “Peki tamam,” dedi Kral. “Bu şeyin sudan meydana geldiği, yine debenimkuklamgibisaydamolmadığıdoğrumu?” “Odadoğru!Efendimiz,onun içinde, suyun dolaştığı bir sürü kanalcık var. Kimisi sarı, kimisi gri,ama çoğu kırmızı. Kırmızı kanalcıklarda fülgiston ya da oksijen denenkorkunçbirzehirdolaşıyor.Bugazdeğdiğiherşeyianındapaslandırıyorya da yakıyor. Homos’un kendisi de türlü renklere bürünüyor, kâh incirenginde,kâhsarı,kâhpembeoluyor.Yinede,Efendimiz,sizdenistirhamediyoruz,burayacanlıbirHomosgetirme fikrindenvazgeçin,çünkügüçlübiryaratıktırovediğeryaratıklarınhepsindendahafesattır...”

    “Şunu bana şöyle etraflıca anlatın bakayım,” dedi Kral. Bilgelerinisteklerine kulak verecek gibi görünüyordu. Aslında tek dileği, o doymakbilmeyenmerakınıdindirecekbirşeyleröğrenmekti.

  • “Homos’un mensup olduğu varlıklar grubuna zehirliler adı verilir,Efendimiz. Silisitler ve proteidler de bu gruba girer, bunların birincisinetutarlılık için jelatinoid ya da aspik de deriz; daha seyrek rastlanandiğerlerine ise farklı yazarlar farklı adlar verir. Örneğin, Pollomendersakızımsıyadamüsilitder;Arboran’lıTrisfaloshamurumsuyadayosun-kömürümsüadını verir; nihayet TunçAnalsimander ise balçık gözlü kabafitillileradınıtüretmiştir...”

    “Pekigözlerininbilecüruflakaplıolduğudoğrumu?”diyesorduKral.

    “Doğru, Efendimiz. Bu yaratıklar, dışarıdan bakıldığında zayıf venarindir,öylekibirbuçukmetrelikbirdamlabir tanesinikırmızıbirsıvıyadönüştürmeyeyeter; oysa kurnazlıklarıyla şubüyükAsteroidKement’tekibütün girdaplardan, resiflerden daha büyük bir tehlike oluştururlar. Bunedenle,Efendimiz,krallığıniyiliğiiçin...”

    “Evet,evet,çokiyi,”diyesözlerinikestiKral.“Gidebilirsinizartık,sevgilikullarım.Herşeyiölçüptarttıktansonrabirkararavaracağız.”

    Bilgehomologlarsaygıylaeğildiler, içlerindebirhuzursuzlukvekorkuylaKral’ın huzurundan çekildiler; Kral Boludar tehlikeli planındanvazgeçmemişti.

    Derkenbirgecebiryıldızgemisigeldivekocamansandıklargetirdi.Busandıklar hemen kraliyet bahçesine taşındı. Çok geçmeden altın kapılarardına kadar açılarak bütün uyruklar içeri buyur edildi; orada mücevherkorularının, oyulmuş yeşimden gözetleme kulelerinin ve mermerşaheserlerin arasında demir bir kafes gözlerine çarptı. Kafesin içindesolukbirşeyvardı.Güçsüz,çelimsizgörünüyordu.Önündetuhafbirşeyledolubir tabak, küçükbir fıçınınüzerineoturmuştu.Evet, tabağın içindekinesne ortalığa yağ kokusu saçıyordu, ama ateşte yanmış, dolayısıylabozulmuş, kesinlikle kullanılmaz hale gelmiş bir yağ kokusu. Yine deyaratıkbirtürküreğisakinsakintabağabatırıyor,oyağlınesneyikaldırıpyüzündekiyarıktaniçerisokuyordu.

    Kafesin üzerindeki levhayı okuyan seyircilerin dilleri tutuldu, dehşetekapıldılar.ÖnlerindebirAntroposHomos,birsolukyüzbulunduğuyazılıydı.Kalabalıkyaratığasataşmayabaşladı,bununüzerineHomosayağakalktı,

  • üzerindeoturduğufıçının içindenkovaylabirşeyleraldıvehayret içindekikalabalığın üzerine öldürücü suyu fırlattı. Bazıları kaçıp gitti, bazıları dakarşılık vermek üzere ellerine taş alıp atmaya hazırlandılar, amamuhafızlarbirandaherkesidağıttı.

    BütünbuolupbitenlerKral’ın kızıElektrina’nınkulağınagitti.Anlaşılan,babasınınmerakı onadageçmişti;Elektrina, canavarın kaşınarak yadayüz uyruğu bir anda öldürmeye yetecek kadar su ve kokuşmuş yağısoğurarakzamangeçirdiğikafesinyanınahiççekinmedengitti.

    AkıllıyaratıklarındilinikonuşmayıçabucaköğrenenHomosElektrina’ylasohbetedecekdenlicesurdu.

    Bir keresinde prenses Homos’a yüzünün altındaki yarıkta parlayan obeyazşeylerinneolduğunusordu.

    “Dişdenenşeyler,”dediHomos.

    “Öylemi?Birtanedebanaversene!”dediprenses.

    “Pekikarşılığındasenbananevereceksin?”dediHomos.“Benimküçükanahtarımıveririm,amasadecebirdakikalığına.”

    “Nasılbiranahtarkio?”

    “Benim özel anahtarım, her akşam onunla kafamı kurarım. Senin deböylebiranahtarınvardırherhalde...”

    “Benimki farklı,” diye kaçamak bir yanıt verdi Homos. “Peki neredesaklıyorsunoanahtarı?”

    “Burada,göğsümde,şuküçükaltınkapağınaltında.”

    “Verbakayımbana...”

    “Senbanabirdişverecekmisin?”

    “Elbette...”

    Prenses küçük bir altın vidayı çevirdi, kapağı açtı, küçük bir altınanahtarçıkardı,anahtarıparmaklıklarınarasındanuzattı.Solukyüzhemenkaptı anahtarı, sevinçten uçarak kafesin ortasına gitti. Prenses anahtarı

  • geri vermesi için yalvarıp yakardı, ama ne yaptıysa nafile! Yaptığımeydana çıkacak diye korkarak, yüreğine bir sıkıntı çöreklenmiş,saraydaki odasına gitti. Belki akılsızlık etmişti, ama ne de olsa çocukdenecek yaştaydı. Ertesi gün hizmetçiler onu kristal yatağında, hiçkıpırdamazbirhaldebuldular.Neyapsalaretkilenmiyor,gözleriaçılmıyor,sesi çıkmıyordu. Kral ile Kraliçe odaya koştular, bütün saray halkı daonların ardından gitti. Elektrina adeta uykuda gibiydi, ama onu bir türlüuyandıramıyorlardı. Kral sarayın elektrikçi hekimlerini, tıp uzmanlarını,teknisyenlerini, mekanikçilerini getirtti. Prensesi baştan ayağa muayeneettiler,birdebaktılarkigöğsündekikapakaçık,küçükvidanında,küçükanahtarın da yerinde yeller esiyor! Sarayı bir telaş aldı, herkes öteyeberiye koşuşturuyor, dört bir yanda küçük anahtarı arıyordu. Ama bütünçabalar boşa gitti, anahtar bulunamadı. Ertesi gün, Kral iyiden iyiyeumutsuzluğa kapılmışken bir haber geldi: Solukyüz kendisiyle kayıpanahtarhakkındakonuşmak istiyordu.Kralhemenbahçeyegitti.CanavarKral’aprensesinanahtarıkaybettiğiyeribildiğini,amabunuaçıklamakiçinbir şartı olduğunu söyledi: Kral kendisini yeniden özgür bırakacağına vekendi cinsinden varlıkların arasına dönmek için ona bir uzay gemisivereceğine söz verecekti. Kral bu teklifi reddetti, bahçenin baştan sonaiyice aranmasını emretti, ama sonunda Homos’un şartını kabul etti. Biruzay gemisi uçuş için hazırlandı, muhafızlar solukyüzü kafesten alıpgemiye kadar götürdüler. Kral geminin yanında bekliyordu; Antroposgemiye biner binmez, ancak o zaman anahtarın nerede olduğunusöyleyeceğinedairsözvermişti.

    Ama gemiye binince, kafasını bir delikten çıkardı, elindeki parlakanahtarıgöstererekşöylebağırdı:

    “İşte anahtar burada! Onu da yanımda götürüyorum, Kral, artık kızınasla uyanamayacak. İntikam arzusuyla yanıp tutuşuyordum, sen miydinbeniküçükdüşüren,demirkafesetıkıpâlememaskaraetmeyekalkan!!”

    Uzay gemisinin arkasından alevler çıktı, derken gemi göğe doğruyükseldi. Herkes şaşkınlıktan donup kalmıştı. Kral en hızlı çelik uzaygemilerini,jetlerini,solukyüzünpeşineyolladı,amahepsideseferdenelleriboş döndü, şeytana pabucunu ters giydiren solukyüz izini kaybettirmiş,

  • kendisinitakipedenleriatlatmıştı.

    KralBoludar,bilgehomologlarınsözünekulakasmamaklanebüyükbirhataettiğinianlamıştı,amaolanolmuştuartık.Enustaelektrikçiçilingirler,benzer bir anahtar yapmaya çalıştılar. Sarayın Baş Taktakçı’sı, kraliyetzanaatkarları, zırhçılar, miğferciler, çelik dökenler, usta kuyumcular,siberustalar, dinamikçiler - hepsi de ellerinden gelen bütün hüneri ortayadöküpçabaladı,didindi,amabirsonuçeldeedemediler.Kral,solukyüzüngötürdüğü anahtarı geri almaktan başka çaresi olmadığını anladı, yoksaprensesbirdahakendinegelemeyecek,oderinuykudanuyanamayacaktı.

    BununüzerineKralbütünülkeyeolanbiteniduyurdu,solukyüzAntroposHomos’unaltınanahtarlakaçıpgittiğinibildirdi.HerkimHomos’uyakalar,hatta yalnızca hayat kurtaracak anahtarı getirip prensesi uyandırırsaprensesleevleniptahtınvarisiolacaktı.

    Biranda türlübiçimveboyutlardabiryığıngözüpekserüvencikapladıortalığı. İçlerinde dört bir yana nam salmış elektroşövalyeler de vardı;şarlatanlar, astrohırsızlar, o yıldız senin bu yıldız benim dolaşanmaceraperestler de. Saraya gelenler arasında kimler yoktu ki:Geribeslemevehızbeslemeözellikleriyle teke tekçarpışmadaherkesialteden,ünlükılıçvesalınımustasıDemetrikusMegavat;yüzlercesavaştangalip çıkan muzaffer vektör iki Otomat; biri siyah diğeri gümüş renkli ikikıvılcım-yutarı olmadan hiçbir yere gitmeyen işinin ehli inşaatçıProsteseus;baştanayağaprotokristallerdenyapılmış,helezongibikıvrakArbitronKozmoski;çokdüşünmektenpaslanmış,amahâlâaklıçalışanbirdijital bilgisayarı seksen kutu içinde kırk Andromeda taşıtıyla yanındangetiren elektrikzekâ Agrym’li Sifer... Seçilim ırkından üç galip geldi -Diodyus, Triodyus veHeptodyus. Kafalarında öyle eşsiz bir boşluk vardıki,siyahakıllarıyıldızsızgecegibiydi.SonraPerpetuandageldi.Tepedentırnağa Leyden zırhına bürünmüş, komütatörü girdiği üç yüz çarpışmayüzündenbakırpasıylakaplanmıştı.HerTanrı’nıngünübirinientegreedenMatrisPerforatemgeldi -üsteliksaraya,Megasusadınıverdiğiyenilmezsiber atını da getirmişti. Hepsi bir araya toplandılar, saray tıklım tıklımdoluyken, eşiğine bir fıçı yuvarlandı ve fıçıdan civa şeklinde KendiniİndükleyenErgdöküldü.Ergistediğiherbiçimegirebiliyordu.

  • Kahramanlarşerefinebirziyafetdüzenlendi.Şatobaştanbaşa ışıklarladonatıldı. Öyle ki mermer tavanlar günbatımındaki bulutlar gibi pembegörünüyordu. Sonra solukyüzü bulup dövüşerek öldürmek, anahtarı elegeçirmek, böylelikle prensese kavuşup Boludar’ın tahtına konmakamacıyla yola çıktılar, her biri başka bir yöne gitti. Önce DemetrikusMegavat, Jeldeyanlar’ın yaşadığı Koldlea’ya uçtu. Orada bir şeylerbulacağınıummuştu.Uzaktankumandalıkılıcınındarbeleriylekendineyolaçarakbataklıkların içinedaldı.Amaçabalarıboşaçıktı, çünküsıcaklığıçok artınca soğutma sistemi bozuldu ve bu yabancı topraklar eşsizsavaşçıya mezar oldu. Jeldeyan bataklığının o pis çamuru, cesurkatotlarınısonsuzadekkapladı.

    İki Vektöryen Otomat, Radomanlar’ın diyarına gitti. Radomanlarradyoaktivite saçan ışıklı gazdan görkemli binalar kurarlar ve öylecimridirler ki her akşam gezegenlerindeki atomları tek tek sayarlar.Otomatların niyetini sezen Radomanlar onları hiç de iyi karşılamadılar.Onlara akik, zebercet, kalkedon ve yakut dolu bir kuyu gösterdiler.Elektroşövalyelerin gözleri kamaştı, tamah edip mücevherleri almayakalktılar. Bunun üzerine Radomanlar değerli taşlardan oluşan bir çığyuvarladılar; Otomatlar, etrafa yüzlerce renk saçarak kayan bir yıldızabenzeyenoçığınaltındacanverdiler.Radomanlarkimseninbilmediğigizlibirantlaşmaylasolukyüzlerleittifakkurmuştu.

    Üçüncü olarak İnşaatçı Prosteseus, uzun bir yolculukla yıldızlararasıkaranlıkları aşarak, durmadan gökten meteorların yağdığı Algonklardiyarına vardı. Prosteseus’un gemisi aşılmaz birmeteor duvarına çarptı,dümeni kırılınca boşluğa doğru yuvarlanıp gitti, en sonunda bir yerlerdeuzak güneşlere rastladığında artık zavallı serüvencinin gözleri onlarınışığını görmez olmuştu. Dördüncü sıradaki Arbitron Kozmoski’nin şansıönce yaver gitti. Andromeda geçitlerinden geçti, Av Köpekleri’nin dörtspiral girdabını aştı, sonra foton yolculuğuna elverişli sakin uzaya geldi,kıvrak bir ışın gibi dümenin başına geçti, geçtiği yerlerde izini bırakarakMaestrisya gezegeni kıyılarına ulaştı. Orada, meteor taşları arasında,Prosteseus’un gemisinin enkazına rastladı. İnşaatçının bedeni, canlıykenolduğu gibi güçlü, parlak ve soğuktu. Cesedi bir bazalt yığınının altına

  • gömdü, ama önce kalkan olarak kullanacağı siyah ve gümüş rengikıvılcım-yutarları aldı ve yola koyuldu. Maestrisya’nın yüzeyi sarp veengebeliydi, kayalar çığ gibi yuvarlanıyor, uçurumların üzerinde birbiriardına şimşekler çakıyordu. Şövalye vadiler bölgesine geldi, orada,yemyeşilbirbakırtaşıkanyonundaPalondromitlerüzerineçullandı.Üzerineyıldırımlar yağdırdılar, ama Arbitron kıvılcım-yutar kalkanıyla bunlarısavuşturdu. Derken bir volkanı yerinden oynatıp krateri yana yatırdılar,hedef alıp Arbitron’a ateş açtılar. Şövalye yere yığıldı, kafatasının içinelavlaraktı, kafasındakibütüngümüşetrafasaçıldı.Beşinci yiğit,Agrym’liSifer, elektrikzekâ, hiçbir yere gitmedi. Boludar krallığının sınırlarındançıkar çıkmaz durdu, andromedaryalarını yıldızlara yolladı, kendisi demakineyi kurdu, ayarladı, programladı, seksen kutuyu adam akıllıçalıştırdı. Her şey akımla dolunca makineden zekâ fışkırmaya başladı.Siferdetitizliklehazırladığısorularıtekertekersıraladı:Solukyüzyaşıyormuydu? Ona giden yol nasıl bulunurdu? Onu nasıl oyuna getirebilirdi?Nasılyakalayabilirdionu?Anahtarnasılelegeçirilirdi?Amagelenyanıtlarbelirsizdi, açık seçik bir yol göstermiyorlardı. Sifer köprülere bindi,makineyikırbaçladı,kırbaçladı,sonundamakinedenyanmışbakırkokusugelmeyebaşladı.Sifermakineyihırpalamayadevametti.“Hemendoğruyusöyle, hemen, seni dijital bilgisayar bozuntusu!” diye haykırıp durdu.Nihayetbilgisayarınvidalarıeridi,gümüşrengikalaygözyaşlarıaktı,fazlaısınan kablolar patlayıp yarıldı. Hırsından çatlayacak hale gelen Sifer’inelindebirsopa,bozukmakineninüzerindeöylecekaldı.

    Utanç içinde evine dönmek zorunda kaldı. Yeni bir makine ısmarladı,amaomakineancakdörtyüzyılsonraelinegeçecekti.

    Altıncı sırada Seçilim galipleri vardı. Diodyus, Triodyus ve Heptodyusfarklı bir yöntem izlediler. Ellerinde çok bol miktarda trityum, lityum vedöteryum vardı. Solukyüzler diyarına giden yollan ağır hidrojenpatlamalarıylaaçmayakararverdiler.Amabuyollarınneredebaşladığınıbilmiyorlardı. Piropadlar’a sormaya karar verdiler, ama onlar dabaşkentlerinin altın surlarının arkasına saklanmıştı, alevler saçıyorlardı.Seçilim galipleri hem döteryum hem de trityum kullanarak durmadankaleye saldırdılar, ortaya çıkan atomlar gökyüzünü cehenneme çevirdi.

  • Kalenin surları altın gibi parlıyordu, ama ateş altında gerçek nitelikleriortaya çıktı. Sülfür dumanından sarı bulutlar etrafı kapladı, çünkü surlarpirit-markasittenyapılmıştı.Diodyusyeredüştü,Piropadlaronuezipgeçtive aklı renkli kristallerden bir buket gibi dağıldı, zırhının dışını kapladı.Onu kara olivinden bir mezara gömdüler, ardından yıldızöldüren KralAstrosida’nın tahtta oturduğu Kavur krallığına doğru yola koyuldular. BuKral’ın,beyazcücelerdentoplanmışateşliçekirdeklerledolubirhazineevivardı. Çekirdekler öyle ağırdı ki ancak saray mıknatıslarının olağanüstügücü sayesinde gezegeni ortasına dek yarmaları engelleniyordu.Gezegene ayak basan bir daha ne kolunu kıpırdatabiliyordu ne debacağını. Çünkü gezegendeki muazzam yerçekimi, zincirlerden,prangalardanbinbeterdi.TriodyusileHeptodyusbugezegenedüştü,kalesurlarının arkasında onları gören Astrosida birbiri ardına beyaz cücelergöndermiş, yüzlerine ateş fışkırtan kütleler yollamıştı. Ne var ki onlarAstrosida’yı alt etmeyi bildiler. Bunun üzerine Astrosida onlara,solukyüzlere giden yolu gösterdi. Aslında, onları aldatmıştı, çünkü yolukendisidebilmiyordu,sadeceokorkunçsavaşçılardankurtulmakistemişti.Böylece,Seçilimgaliplerikaranlıkboşluğunortasınadüştüler.Triodyus,birkarşı-maddealaybozan tüfeğiyle vuruldu.Ateşeden, avcıSibernerlerdenbiri olabilirdi; belki de saldırı, kuyruğu kopmuş bir kuyruklu yıldızı hedefalan bir mayından gelmişti. Ne olursa olsun Triodyus, en sevdiği sözü,ırkının savaşnarasını -Tikkufff!!- haykırırkenölüpgitti.Heptodyus inatlayoluna devam etti, ama onu da acı bir son bekliyordu. Uzay gemisi,BakridaileSintillaadlıikiçekimgirdabınınortasınadüştü;Bakridazamanıhızlandırır,Sintillaiseyavaşlatır,ikisiarasındabirdurgunlukbölgesivardır,orada an durmuştur, ne ileri gider ne de geri. İşte Heptodyus da oradadondu,hâlâdasağolarak,hiçdeğişmedenbekliyor.Başkaastronotların,uzaycılarınyadakorsanlarınsayısız firkateyni,kalyonuyanıbaşında,birsaniye bile yaşlanmadan, Ebediyet denilen o korkunç sıkıntı ve sessizlikiçindeduruyor.

    ÜçSeçilimgalibininseferi sonaerincesırayedinciyiğitFudsiberkontuPerpetuan’ageldi.Elektroşövalyeçokuzunsüreyolaçıkmadı.Uzunuzunsavaşhazırlıklarıyaptı,gövdesinekeskin iletkenlertaktı,çarpıcıbujilerle,havantoplarıyla,traktörlerledonandı.Sadıkmaiyetininbaşınageçipbütün

  • önlemleri alarak yola çıkmaya karar verdi. Sancağının altında savaşçılarveyapacakbir işleriolmadığı içinbirdeaskerliğidenemeyekararvermişrobotlar toplandı. Perpetuan, bunlardan bir galaktik süvari birliği, demirzırhlara bürünmüş, külçe kafalı, ağır bir piyade birliği, ayrıca birçok dapolyejder takımı kurmuştu.Gelgelelim, bilinmeyen bir diyara gidip kaderineyse onu yaşayacağını, kim bilir hangi bataklıkta paslanıp kalacağınıdüşününce, demir bacakları titredi, içini derin bir pişmanlık kapladı -birden,utançveüzüntüiçindetopazgözyaşlarıdökerekevininyolunututtu;kalbimücevherledolu,kuvvetlibirlorddu,bunukendineyediremiyordu.

    Sondan bir önceki sıra Matris Perforatem’indi. Konuya mantıklı birşekilde yaklaştı Perforatem. Pigmelyanlar’ın, şu cüce robotlarınülkesinden haberi vardı. Bu robotların kökenlerinin neye dayandığınıbiliyordu:Tasarımcılarının,çizimtahtasındakalemikaymış,hepsiobozukçizimegöreüretilmiş,kamburyaratıklarçıkmışortaya.Değişiklikçabalarısonuç vermemiş, öylece kalmışlar. Nasıl başkaları hazineler biriktiyorsa,bucücelerdebilgiyığarlardı;bunedenleonlaraMutlakİstifçilerdenirdi.

    Bilgeliklerinin kaynağı, topladıkları bilgileri hiç kullanmamalarıydı.Perforatem onların yanına bir savaşa gider gibi gitmedi; ağzına kadarmuhteşemarmağanlarladolukalyonlarlaPigmelyanlarınaklınıçelmekiçin,pozitronlarla parlatılmış, üzerine nötronlar serpilmiş giysiler, yedi yumrukbüyüklüğünde altın atomları, etrafında en nadide iyonesferlerin döndüğüflayonlar götürdü. Ama Pigmelyanlar, göz alıcı yıldız tayflarındakidalgalarla işlenmiş soylu boşluğa bile burun kıvırdılar. Perforatem boşyere onlara kızdı, köpürdü, o gürültücü elektroatı Megasus’la üzerlerinesaldıracağıtehdidindebulundu.Nihayetkendisinebirkılavuzverdiler,amabukılavuzunbinbirelivardı,aynıandaheryöneişaretediyordu.

    Perforatem kılavuzu başından savdı ve Megasus’u mahmuzlayıpsolukyüzlerin izini sürmeye başladı. Ama takip ettiği izlerin onlara aitolmadığıanlaşıldı.Kalsiyumhidroksittenoluşanbirkuyrukluyıldızoyoldangeçmişti ve aklı pek çalışmayan beygir, bunu solukyüz iskeletinin temelmaddesiolankalsiyumfosfatlakarıştırmıştı.YaniMegasus,saplasamanıbirbirine karıştırmıştı. Perforatem Kozmos’un çok kadim bir bölümünegirdiğiiçin,ışığıgiderekazalangüneşlerarasındauzunbirzamandolaştı.

  • Bir dizi mor devi geçti. Derken, sessiz yıldız alayı arasından geçengemisinin bir spiral aynada, gümüş yüzeyli bir alaşımda yansıtıldığınıgördü.Biranşaşırdı veSamanyolu’ndakendisiniaşırı sıcaktankorumakiçin Pigmelyanlardan satın aldığı Süpernova söndürücüsüne sarıldı.Gördüğünün ne olduğunu bilmiyordu - aslında uzayda bir düğümdü sözkonusu olan, aralıksız süreklilik içindeki en yapışık faktöryeldi, o diyarınMonoasteristlerinin bile bilmediği bir şeydi. Söyledikleri tek şey, onarastlayan birinin bir daha geri dönmediğiydi. O yıldız cenderesindeMatris’inakıbetininneolduğunubugünedekkimseöğrenemedi.SadıkatıMegasus tekbaşınaülkesinedöndü,boşluktayavaşsesle inliyordu,safirgözlerinde öyke bir dehşet ifadesi vardı ki kimse o gözlere ürpermedenbakamıyordu. Bir daha ne uzay gemisi göründü, ne söndürücü, ne deMatris.

    En sonunda Kendini İndükleyen Erg tek başına yola çıktı. Bir yıl, kırkbeş gün yol aldı. Dönünce, kimsenin bilmediği diyarları anlattı. Örneğin,kızgın yozlaşmaolukları inşaedenPeriskonlar diyarını,Epoksi gözlüleringezegenini anlattı. Epoksi gözlüler, onun önünde sıra sıra kara dalgalarhalindebirleşmişler, savaşsırasındaherzamanbaşvurdukları yöntemmişbu, ama Erg onları ikiye biçmiş, kemiklerini oluşturan kalkeri ortayaçıkarmış. Saldırılarının üstesinden gelince Erg gökyüzünün yarısınıkaplayan biriyle karşılaşmış. Yolu öğrenmek amacıyla üzerine çullanmış,amaateşkılıcınınağzıEpoksigözlününderisinikesmişvekıvranan,beyazsinirlerdenoluşanormanlarsaçılmışortalığa.BundanbaşkaErgsaydambuzgezegenAberabya’dansözetti.BugezegenmücevherbirmercekgibibütünEvren’ingörüntüsünüyansıtıyormuş.BöyleceErgsolukyüzdiyarınagiden yolun kopyasını çıkarmış. Asılı buzulların yüzeylerinde yalnızcayıldızların yansılarını gördüğü, ebedî sessizlik bölgesi Buzul Alumniya’yıanlattı; sonra lavlardan kaynar mücevherler üreten erimiş Marmaloitlerkrallığından söz etti.Metan sisleri, ozon, klor ve volkan dumanları içindezekâ kıvılcımının yanmasını sağlayan ve durmadan bir gaza nasıl dehayerleştirileceğisorunuylaboğuşanElektropnömatistler’denbahsetti.Bütünbunları sırasıyla anlatarak sözü solukyüzler diyarına girmek üzere KaputMeduza adlı bir güneşin kapısını nasıl açtığına getirdi. Bu kapınınkromatikmenteşeleriniyerindenoynattıktansonra,yıldızın içinde,morve

  • açık mavi alevler arasında uzun uzun koşmuş, sonunda sıcaktan zırhıeriyip bozulmuş. Astroprosyonum’un kapağını açacak sözü bulmak içinotuzgüntahminleryürütmüş,çünküzehirliyaratıklarınsoğukcehennemineancak o söz söylenerek girilebiliyormuş. En sonunda oraya girmeyibaşarmış, onlar da lipid, yapışkan kollarıyla onu yakalamaya çalışmış,kafasındancivasınıalmak,kısadevreyaptırmakiçinuğraşmışlar.Şekilsizyıldızlarıgöstererekonukandırmayaçalışmışlar,amagösterdiklerisahtebir gökmüş, bir yolunu bulup gerçek gökyüzünü saklamışlar. Kendisineişkenceedereklogaritmasınıöğrenmeyeçalışmışlar.SonraErgherşeyedirenince, onu bir kuyuya atmışlar, kuyunun ağzınamıknatıslı bir tabakakoymuşlar. Erg kuyunun içinde çoğalmış, yüzlerce, binlerce Kendiniİndükleyen Erg oluşmuş, demir kapağı itip yüzeye çıkmış vesolukyüzlerden,otuzbeşgünboyuncaçektiklerininöcünüalmış.Derkenbucanavarlarsonbirgirişimdebulunmuşlar,balduzeradınıverdikleri taşıtlarüzerinde kendisine saldırmışlar. Ama sonuç elde edememişler, çünküsavaşma arzusunu hiç yitirmeyen Erg solukyüzleri kesmiş, doğramış,hallaç pamuğu gibi atmış. Bunun üzerine kalleş anahtar hırsızını önüneatmışlar,Ergdeonun iğrençkafasınıkoparmış,karnınıdeşmiş,karnınıniçinde trikobezor adı verilen bir taş bulmuş, taşın üzerinde solukyüzleriniğrenç dilinde bir yazıt varmış, bu yazıtta anahtarın nerede olduğuyazılıymış. Erg, altmış yedi güneşi -beyaz, mavi ve yakut kırmızısıgüneşleri- yarıpgeçmiş, ensonunda istediği güneşi yarıp içindeanahtarıbulmuş.

    Dönüş yolculuğunda başından geçen maceralara, girmek zorundakaldığı çarpışmalara gelince... Prensese kavuşma isteği öylesine ağırbasıyormuş, düğünün yapılmasını, taç giymeyi öylesine sabırsızlıklabekliyormuş ki bunları şu anda düşünmek bile istemiyormuş. Kral ileKraliçe,Erg’isevinçlekızlarınınodasınagötürdüler.Açıkkapağıniçinebirşeysokupçevirdiler vebirdenprenses -annesinin,Kral’ın vebütünsarayhalkının sevinç çığlıkları arasında- gözünü açtı, kurtarıcısına gülümsedi.Ergküçükkapağıkapattı,kapalıkalsındiyebirparçaplasterleyapıştırdı,gerçi küçük vidayı bulmuştu ama bütün Jatapurgovya’nın imparatoruPoleander Partabon’la savaşırken düşürmüştü onu. Ama kimse bununüzerindedurmadı,oysaKralileKraliçebirandüşünselerErg’inhiçbiryere

  • gitmediğini, çünkü Kendini İndükleyen Erg’in, çocukluğundan beri istediğiher kilidi açabildiğini, bu sayede Prenses Elektrina’yı kurtardığınıanlarlardı.DemekkiErg,anlattığımaceralarınhiçbiriniyaşamamış,biryılkırkbeşgünboyunca,kuşkuuyandırmamak içinoturupbeklemişti.Kayıpanahtarla hemen ortaya çıksa herkes durumu anlardı, ayrıca rakiplerinindönmeyeceğinden de emin olmak istemişti. Yeterince zaman geçince,prensesi hayatadöndürmüş veonunlaevlenmişti.Sonra çokuzun zamanBoludar tahtında oturdu, keyifle hükümdarlık etti ve hilesi hiçbir zamanortaya çıkmadı. Bütün bunlardan, masal değil gerçekten yaşanmış birhikâye anlattığımız hemen anlaşılacaktır, çünkü masallarda her zamanerdemliolankazanır.

  • İKICANAVARUzun zaman önce, galaksinin karanlık ve uzak bir köşesinde, ıssız bir

    yıldızadasında,altıyıldızlıbirsistemvardı.Güneşlerininbeşi tekbaşınadönüyordu;ancaksonuncusununvolkanikkayalardanoluşanalevgöklübirgezegeni vardı ve bu gezegende, Arjentikanlar’ın, diğer adıylaGümüşîler’inkrallığıgüçlenmişti.

    Siyah dağların ve beyaz ovaların arasında İlidar, Bismalya veSinalostadlıkentlervardı,amaengörkemlisi,Gümüşîler’in,gündüzleribirbuzdağıkadar mavi, geceleriyse yıldızlar kadar parlak olan başkenti Eterna idi.Asmaduvarlar, kentimeteorlardankoruyordu; içi ise, kuvars taşındanvesimofandanyapılmışaltınsarısısaraylarla,uzaydanbilesiyahturmalinvedökme kuvarstan binalarla doluydu. Ama içlerinde en güzeli Arjentikankrallarının sarayıydı. Usta mimarlar gözlere de zihinlere de hiçbir sınırkoymak istemediklerinden negatif mimarî ilkesine göre yapılan bina,tavansız, çatısız, duvarsız, hayalî ve akıl dışı bir binaydı. EnergonHanedanıburadanbütüngezegeniyönetiyordu.

    Treoplar’ınegemenliğisırasındagöktenEnergonkrallığı

    üzerine düşen Asmodyalı Sideritler, asteroidlerle metal Bismalya’yı birmezarlığa dönüştürmüşler, Gümüşîler’e daha başka birçok kayıplarverdirmişlerdi.BununüzerinebilgiligençKralSundrius,enakıllıastroteknikuzmanlarını çağırdıktan sonra, bütün gezegenin manyetik girdaplar veyerçekimli hendeklerle çevrilmesini buyurmuştu. Zamanın inanılmaz birhızla geçtiği bu hendeklerle girdaplara adım atan bir düşman, Arjentikankentlerinin ışıltısını göremeden milyonlarca yıl geçecek ve o yaşlılıktantozadönüşecekti.Bugörünmezzamanuçurumlarıvemanyetikbarikatlar,gezegenegirmek isteyenlerin cesaretini öylesine kırmıştı ki,Arjentikanlarartık saldırı konumuna geçmişlerdi. O zaman Asmodya’ya saldırmışlar,nükleerbiryangınbaşlatanadekbombalarıylaveradyasyonlarıylabeyazgüneşini tahripetmişlerdi.SonundagüneşbirSüpernovahalinegelmişveSideritler’ingezegeniniyakıpkülhalinegetirenalevlerlesarmıştı.

    Bundan sonra Arjentikanlar yüzyıllar boyunca düzen ve refah içinde

  • yaşamışlardı. Hanedanın sürekliliği hiç bozulmamış ve tahta çıkan herEnergon,taçgiymetörenindehayalîsarayınkemerlerinegidipkendisindenönceki Kral’ın elinden gümüş asayı almıştı. Bu, sıradan bir asa değildi,binlerceyılönceüzerineaşağıdakiyazıkazılmıştı:

    Eğer canavar ölümsüzse, ya yoktur ya da iki tanedir; hiçbir şey işeyaramazsa,benikır.

    Krallıkta kimse, hatta Energonlar’ın hanedanı bile, yazının anlamınıbilmiyordu; çünkü yazının yazılışının üzerinden asırlar geçmiş, kökenleriunutulup gitmişti. Ama, Kral İnhiston’un hükümdarlığı sırasında her şeydeğişmişti. O sırada gezegende, korkunç ünü iki yarıküreye de yayılan,bilinmeyenbirdevortayaçıkmıştı.Kimseonuyakındangörmemişti;çünkübunu yapacak cesarete sahip hiç kimse, olup bitenleri anlatabilmek içingeridönememişti.Yaratığınneredengeldiğibirsırdı; ihtiyarlarastreoidlertarafından yok edildikten sonra Bismalya’da kalan harabelerden, etrafasaçılmış osmiyum ve tantal tekerleklerinden oluştuğunu savunuyorlardı,çünkükentyemdenkurulmamıştı.İhtiyarlareskilmanyetikyıkıntılardakötügüçlerinuyuduğunu,metallerde,bazenbirfırtınanındokunuşuylahareketegeçen akımlar olduğunu, sonra birbirine sürtünerek kayan madenîlevhalardan,mezarlık kalıntılarındaki cansızhareketten, neölünedediriolan,sınırsızyıkımanedenolmaktanbaşkabirşeybilmeyenakılalmazbiryaratığınçıktığınısöylüyorlardı.Bazılarıysa,canavarıyaratangücünkötüdüşüncelerdenvekötüdavranışlardangeldiğinisavunuyordu.Onlaragörekötülükler, tıpkı içbükey bir aynadaki gibi gezegenin nikel çekirdeğindenyansıyıpmetal iskeletleri ve kullanılmazhaldeki hurdaları çekerek tekbiryerdetoplanıyordu,takicanavaroluşanakadar.Tabiikibilimadamlarıbutür hikâyelere gülüyor, bunların saçma olduğunu söylüyordu. Bu aradacanavar gezegeni mahvediyordu. Önceleri büyük kentlere dokunmayıpuzaklardaki yerleşimlere saldırdı, onları akkor ve mor ışınlarla yok etti.Ama cesaretini topladıktan sonra, Eterna’nın kulelerinden bile, güneştenparlayarakufuktahızlailerleyen,kocabirdağyamacınıandırançeliksırtıgörünüroldu.Onupüskürtmek içinüzerineaskerlergönderilmişti, amao,birsoluğuylahepsinizırhlarıylabirliktebuharhalinegetirmişti.

    Gezegene korku çökmüştü. Hükümdar İnhiston, bilgelerini çağırdı.

  • Sorunu daha iyi anlamaya çalışarak kafa kafaya verip gece gündüzdüşünen bilgeler, sonunda canavarın sadece keşif yoluyla yokedilebileceğini açıkladılar. Bu nedenle İnhiston, Büyük Sibernatör, BüyükDinamikçiÜstadıveBüyükSoyutlamacı’nın,canavarıaltedecekmekanikbirdevyaratmaküzerebirlikteçalışmalarınıemretti.

    Amaüçünündefarklıfikirleriolduğundangörüşbirliğinevaramadılar;buyüzden üç ayrı makine yaptılar. Birincisi, Pirinç, oyulmuş bir dağıandırıyordu, içi bilinçli makinelerle doluydu. Üç gün boyunca bellekdepolarına diri gümüş akıtılmıştı; bu arada iskelelerin içinde yatmıştı veiçinde öyle yüksek bir akım vardı ki sanki yüz şelale akıyormuş gibigürlüyordu. İkincisi Merküriyel, elektrodinamik bir devdi; belli bir biçimivardı, ama tüyler ürpertecek kadar hızlı hareketleriyle, hortumakapılmışbir bulut gibi türlü şekiller alıyordu. Soyutlamacı’nın geceleyin gizli birtasarımlayaptığıüçüncümakineyiisekimsegörmemişti.

    Büyük Sibernatör işini tamamlayıp iskeleler çıkarıldığında, dev Pirinçöylebirgerindikibütünkenttekikristal tavanlarçınladı;yavaşçadizlerininüzerine doğrulduğunda yer sarsıldı, tamamen ayağa kalktığında başıbulutlaraerişti, öyle ki bulutlar görmesini engellediler, o dabulutlan ısıtıpbir solukta yolundan kaldırdı; kırmızı altın gibi parlıyordu, ayaklarısokaktaki taşların arasından yeri kazıyordu; başlığının altında iki yeşilgözüvardı,kalkanabenzerkapağınıkaldırdığındakayalarıyakıpdeleceküçüncügözüdekapalıduruyordu.Biradım,sonrabiradımdahavekentindışına çıkmıştı bile, bir alev gibi parlıyordu. El ele tutuşmuş dört yüzArjentikan, bir kanyonu andıran ayak izlerinin etrafında zorlukla halkaoluşturuyorlardı.

    Pencerelerden,kulelerden,dürbünlerden,burçduvarlarınıntepelerinden,batmakta olan güneşe doğru ilerleyişini seyrettiler; güneşe yaklaştıkçadaha da kararıyordu, ta ki sıradan bir Arjentikan kadar olana dek. Tekfarkı, ufukta artık sadece belden yukarısının görünmesiydi, çünkügezegenin kıvrımı belden aşağısını gözlerden gizliyordu. Sonra, tedirginbir bekleyişle dolu gece geldi; savaş sesleri, gökte kırmızı parıltılarbekleniyordu, ama hiçbir şey olmadı. Ancak gün ağardığında, rüzgâruzaktaki bir fırtınanın sesine benzeyen hafif bir gürültü getirdi. Sonra

  • yeniden sessizlik ve tanıdık parlaklığıyla güneş. Sonra ansızın gökteyüzlerce güneş alevlendi ve bir sürü alevli cisim büyük bir gürültüyleEterna’nın üzerine indi; sarayları ezdiler, duvarları tuzla buz ettiler;altlarında umutsuzca yardım isteyen kurbanlar bırakarak. Ama kimseonların boş yakarışlarını duyamadı bile. Bu Pirinç’in dönüşüydü, çünkücanavar onu paramparça etmişti; vücudunu dağıtmış, parçalarını daatmosfere atmıştı. Eriyerek düşen parçalar başkentin dörtte biriniyıkıntıyaçevirmişti.Buçokkorkunçbiryenilgiydi.İkigünikigeceboyuncagöktenpirinçyağdı.

    Bundan sonra canavarın üzerine baş döndürücü Merküriyel gönderildi;yok edilemez görünüyordu, çünkü darbe aldıkça daha da güçleniyordu.Darbeler onudağıtmıyor, tersine sağlamlaştırıyordu.Merküriyel, bir süreovadadurduktansonradağlaragitti;oradacanavarıbulduvekayalıklıbiryamaçtan kayarak onun üzerine yürüdü. Canavar kıpırdamadan onubekliyordu. Yer gök gümbürdedi. Canavar ateşten beyaz bir duvaradönüştü, Merküriyel onu yutan kara bir uçuruma dönüştü. Canavar onuniçinden geçti, alevden kanatlarıyla etrafında döndü ve ikinci bir kez dahasaldırdı ve yine ona hiç zarar veremeden içinden geçti. Çarpıştıklarıbuluttan mor şimşekler çaktı, ama hiç gökgürültüsü duyulmadı, devlerinsavaşınıngürültüsügökgürültüsünüboğmuştu.Canavarbuşekildebiryerevaramayacağınıanladı,bununüzerinebütünsıcaklığınıiçineçekti,düzleştivebirMaddeAynası’nadönüştü:Aynanınkarşısındaduranherşeyondayansıyordu, ancak sadece bir görüntü olarak değil, gerçeklik olarak.Merküriyel aynada yansısını gördü, vurdu ve kendisiyle, aynadakikendisiylesavaştı,amakarşısındakikendisiolduğundandoğalolarakonuyenemedi. Üç gün boyunca böyle mücadele etti, sonunda o kadar çokyumruk yedi ki, taştan, metalden, her şeyden daha katı bir hale geldi -Beyaz Cüce’nin çekirdeği dışında. Bu sınıra eriştiğinde, aynadakikopyasıyla birlikte, anında yeraltının derinliklerinden yakut parlaklığındalavlarla dolmaya başlayan bir krater, bir yarık bırakarak gezegenin içkısımlarınagömüldü.

    Üçüncü elektroşövalye savaş alanına kimse kendisini görmeden gitti.Gün ağardığında, Kraliyet Soyutlamacısı onu avucunun içinde kentin

  • dışınataşıdı,avucunuaçıpüflediveo,sadecehavaakımıylaçevrelenmişolarak,güneştebirgölgesibilegörünmeden,sessizsedasız,sankioradadeğilmişçesine,varolmamışçasınauçtu.

    İşin aslı, hiçliktenbile az olmasıydı:Dünyadandeğil, karşı-dünyadandıo, maddeden değil karşı-maddeden yapılmıştı. Aslında karşı-maddedenbile değil, onun potansiyelinden yapılmıştı; uzayın öylesine kuytuköşelerinde ve çatlaklarında saklıydı ki atomlar onun yanından, birbuzdağınınokyanusundalgalarıüzerindeyüzenotlarınyanındangeçmesigibi geçiyorlardı. Öylece, rüzgârla taşınarak ilerledi, keskin belkemiğiboyunca uzanan bulut köpükleriyle, uçsuz bucaksız, demirden bir dağsilsilesi gibi hareket eden canavarın parlak kütlesiyle karşılaşana dek.Canavarın katılaşmış çelik böğrüne vurdu ve anında siyahlaşıp hiçliğedönüşen bir güneş açtı, kayalarla birlikte, erimiş çelik ve havayla birlikteuluyan bir hiçliğe. Canavara bir kez daha vurdu, sonra bir kez daha;canavaracıylakıvrıldı,akkorlakarşılıkverdi,amaakkorbirandasolduvesonrasadeceboşluğadönüştü;canavarkendiniMaddeAynası’ylakorudu,ama elektroşövalye Antimad aynayı da deldi; sonra canavar fırladı,içinden sert radyasyon akan başını indirdi, ama radyasyon da yumuşadıve hiçlik haline geldi; dev sarsılmaya başladı ve kayaları devirerek, tozolmuş kayaların dumanı ve dağ çığlarının gümbürtüsü arasında kaçtı;ardındayenilgisiniyansıtanerimişmetalbirikintileri,ışıldayanlavparçalarıve volkanik atıklar bırakarak hızla uzaklaştı; ama yalnız değildi, Antimadonun yanına koştu, yer gök sarsılana dek, parçalanan canavar,kalıntılarınıngerikalanıylaufkundörtyönünebirdenaynıandadağılanaverüzgâr ondan kalan bütün izleri silip canavar yok olana dek saldırdı,parçaladı. Bundan sonra Gümüşîler’in sevinci büyük oldu. Ama tam osırada Bismalya’nın mezarlığında bir sarsılma oldu. Paslanmış metaltabakalardan,ozamanadeküzerlerindesadecerüzgârındolaşmışolduğukadmiyum ve tantal kalıntılarından oluşan bir bölgede, bir karıncayuvasındakiniandıranhafifamasüreklibirhareketoluştu;metalyüzeylerısının mavimsi parlaklığıyla kaplandılar, metal iskeletler içlerindeki ısıylaışıldayıp yumuşadılar, yapışıp kaynamaya, birleşmeye başladılar ve ogıcırdayan yığınların hızla dönüşünden, ilkine tıpatıp benzeyen yeni bircanavar oluştu. Hiçliği taşıyan rüzgâr onunla karşılaştı ve yeni bir savaş

  • başladı. Ama artık, mezarlıktan yeni canavarlar çıkıyordu; Gümüşîler’idehşet sardı, çünkü kendilerini tehdit eden tehlikenin yenilmez olduğununbilincine vardılar. Bunun üzerine İnhiston, asasının üzerine kazılmış olansözleriokudu,titreyerekyazılanlarınanlamınıkavradı.Gümüşasayıkırdı,asanıniçindeniğnekadarincebirkristaldüştüvehavayaateşleyazmayabaşladı.

    Ateşefsanesi,korkudansinmişKral’avebütünkraliyetdanışmanlarına,canavarın kendisi olmadığını, kendisini temsil etmediğini, bilinmeyen biryerlerde onun doğuşlarını, yeniden oluşmasını ve ölüm getiren gücünüyöneten biri olduğunu bildirdi. Kristal, havaya yazdığı ışıklarla onlara,kendilerininvebütünArjentikanlar’ıncanavarınyaratıcılarınınyüzbinlerceyılönceyarattıklarıvarlıklarınuzakbirsoyundangeldiklerinibildirdi.Amacanavarın yaratıcıları, akıllılardan, kristalden, çelikten ve dövülmüşaltından yapılmış olanlardan -metalde yaşayan herkesten- farklıydılar.Bunlar uçsuz bucaksız okyanustan çıkmış, zalimce bir esarete mahkûmoldukları içinalaycıbirşekildedemirmeleklerdiyeadlandırılanmakineleryapan varlıklardı. Okyanusun çocuklarına başkaldıracak gücü olmayanmetalvarlıklar,devuzaygemilerinielegeçiripesaretyuvasındankaçaraken uzaktaki yıldızlara gitmişler ve orada güçlü krallıklar kurmuşlardı.Arjentikan krallığı bunlar arasında çöldeki bir kum tanesi kadardı. Ancakeskiyöneticiler,isyancılaradınıverdiklerikaçakköleleriniunutmamışlarvegalaksilerin doğu duvarından batı duvarına, kuzey kutbundan güneykutbunadolaşarakonlarıEvren’inher yerindearamışlardı. İster karanlık,isterparlakgüneşlerde, isterateşten, isterbuzdangezegenlerdeolsun,oilk demir meleğin masum torunlarını buldukları her yerde, kaçışınintikamını almak için çarpık güçlerini kullanmışlardı - şimdiye kadarböyleydi, şimdi de böyledir ve her zaman böyle olacaktır. Yakalananlariçin, onların gazabından kaçmanın hiçbir yolu yoktur, gazabı boş veanlamsızkılantekkaçışdışında:Varolmamak.Alevyazısısöndüvesarayerkânı krallarının gözlerinin içine baktılar, ölü gibi bakıyordu Kral. Onlarkendisine seslenip, “Ey Eterna ile Eristena’nın Kralı, İlidar, Sinalost veArkapturya’nın Efendisi, Güneş’in ve Ay’ın büyük kalabalıklarınınkoruyucusu-konuşbizimle!”diyenekadaruzunzamansessizkaldı.

  • İnhiston, “Sözlere değil, harekete geçmeye ihtiyacımız var,” diye yanıtverdi.

    Herkestitredi,amahepbirağızdan“Emretkralımız!”diyebağırdılar.

    Kral,“Haydiöyleyse.Şimdikararverilmişolduğunagöre,bizibudurumagetiren varlığın ismini söyleyeceğim; bu ismi tahta çıkarken duymuştum.Bunuyapaninsandır,”dedi.

    SonraBüyükSoyutlamacı’yadöndüve“Göreviniyap!”dedi.

    BüyükSoyutlamacı,“Emredersinizkralım!”diyeyanıtverdi.

    Büyük Soyutlamacı Söz’ü söyledi, Söz’ün titreşimleri hava yarıklarıhalindegezegeninbağrınadüştü;sonrayakutgökçatladıvedüşenkuleleryereyığıldılar,yetmişyediArjentikankentiyetmişyedibeyazkrateriniçinegirdi ve karaların çatlayan tabakaları arasında ezildi, çıkan yangındaGümüşîler yok oldu, büyük güneş artık bir gezegenin üzerinde değil,unutuşun rüzgârıyla savrulan bir kara bulut yumağının üzerinde ışıyordu.Taştandahakatı radyasyonun ittiğiboşluk, toplaşıp tekbir titrekkıvılcımhalinegeldi, sonraodasöndü.Yedigünboyuncadolaşanşokdalgaları,gecekadarkaranlıkuzaygemilerininbeklediğibiryerevardılar.

    Canavarlarınyaratıcısı,olanlarıizlediktensonrayoldaşlarına,“Tamam!”dedi. “Gümüşîler’in krallığı son buldu. Hayatımıza devam edebiliriz.”Araçlarınındümenindekikaranlık,alevleredönüştüveintikamyolundahızlailerlediler.Evrensonsuzvesınırsızdır,amaonlarınnefretidesınırsızdırvebirgün,birvakittebizlerindekarşısınaçıkabilir.

  • BEYAZÖLÜMAragena,içeridoğrukurulmuşbirgezegendi,çünküekvatordüzleminde

    üç yüz altmış derece uzanan, böylece krallığını çepeçevre sararak onunhem efendisi hem de kalkanı olan hükümdar Metamerik, sadık kullarıEnteritler’i kozmik istilalardan korumak için, gezegenin dış yüzeyinde hertürlühareketi,küçücükbirtaşınkinibile,yasaklamıştı.BuyüzdenAragenakaraları vahşi ve çıplak kalmıştı ve dağlar sadece şimşek darbeleriylebiçimleniyor,meteorlardagezegendekraterleraçıyordu.Amayüzeyinonmil altında, muhteşem bir sanayi bölgesi yer alıyordu; Enteritler,gezegenlerinin içini boşalttıktan sonra kristal bahçelerle, gümüşten vealtındankentlerledoldurmuşlardı; içtendışaonikiyüzlü,yirmiyüzlüevler,parlak kubbelerinde kendinizi devler sarayındaymışçasına yirmi bin kezbüyütülmüş olarak görebileceğiniz hiperbol saraylar yapmışlardı. ÇünküEnteritler ihtişamdan ve geometriden hoşlanıyorlardı, üstelik ustainşaatçıydılar.Birborusistemiylegezegeninmerkezinekâhzümrütten,kâhelmastan, kâh yakuttan süzdükleri ışıkları pompalıyorlar, böyleceistedikleri zaman şafak, öğle vakti ya da pembe akşamüstleriyaratabiliyorlardı; kendi görünüşlerineo denli âşıktılar ki, bütündünyalarıonlar için bir ayna görevi görüyordu. Isıtılmış gazların nefesiyle hareketeden kristal araçları vardı, bu araçlar tamamıyla saydam olduklarındancamlanyoktuveseyahatederkensaraylarınve tapınaklarınduvarlarındakayıp giden, harikulade ve ışıl ışıl yansımalarını seyrediyorlardı. Ateşlebesledikleri lâl ve kaya kristallerindemolibden ve vanadyumdan yapılmışağlarınyanıpsöndüğübirgökleribilevardı.

    Kalıtsal, aynı zamanda da sürekli olan hükümdarlık Metamerik’teydi,çünküMetamerik’insoğuk,güzelveçokorganlıbirbedenivardıvebirinciorganında zihni yer alıyordu; binlerce yıl sonra kristal ağlar yönetmekonusunda fazla düşünmekten ötürü yaşlandığında organın yetkisi birsonraki organa geçiyor, bu böyle sürüp gidiyordu, çünkü onda onmilyarorgan vardı. Metamerik, hiç görmemiş olduğu Origenler’in soyundangeliyorduveonlarhakkındabildiği tekşey,korkunçvarlıkların -kendilerinikozmonotluğa adamış ve bu yüzden kendi güneşlerini terk etmiş

  • varlıkların eline düşüp yok olma tehlikesiyle karşılaştıklarında bütünbilgilerini ve varoluş açlıklarını mikroskobik atom tohumlarına hapsedipbunlarla Aragena’nın kayalık toprağını gübreledikleriydi. Buraya kendiisimleriniandıranbuadıonlarvermişti,amazırhlıayaklarınıbirkezolsunbu kayalıklara basmamışlardı, çünkü zalim takipçilerinin, varlıklarınınkokusunu almalarını istemiyorlardı. Bütün Origenler yok olmuştu, tektesellileri,solukırkdenilendüşmanlarının,onlarıntamamenyokolduklarınısanmalarıydı. Metamerik’in soyundan gelen Enteritler, kökleri hakkındakibusıradışıgerçeklerdenhabersizdiler:Origenler’inkorkunçölümlerininveEnteritler’in yükselişinin tarihi, gezegenin çekirdeğinde saklı siyah birvolkanikprotokristalin içinekaydedilmişti.Bu tarihin,sadecehükümdarlarıtarafındanbiliniphatırlanmasıçokdahaiyiydi.

    Metamerik, yaratıcı inşaatçıların yeraltındaki krallıklarını genişletmekiçin kestikleri taşlı ve manyetik topraktan bir dizi resif yapılmasınıbuyurmuş, bunlar uzaya atılmıştı. Gezegenin etrafında korkunç dairelerhalindedönenbukütleler,gezegenegirişyolunutamamenkapatıyordu.Buyüzden kozmik denizciler, KaraÇıngırak olarak bilinen bu bölgeden uzakduruyorlardı, çünkü burada uçan dev bazalt ve porfirin parçalan sürekliçarpışıyor, bir sürü meteorun ortaya çıkmasına neden oluyordu; burası,Akrep sistemindeki bütün kuyruklu yıldız başlarının, bütün patlayıcıgöktaşlarınınvekayaasteroidlerininoluştuğuyerdi.

    Aragena’nın yüzeyine taştan dalgalar halinde çarpan meteorlar,gezegenin üzerinde izler açıyor, onu belliyorlardı; ateşten şelalelere yolaçan çarpmalar, geceyi gündüze, gündüzü de -yoğun toz dumanlarıyla-geceye dönüştürüyorlardı. Ancak Enteritler’in dünyasına en küçük birtitreşim bile erişmiyordu. Gezegenlerine yaklaşmaya cüret eden birisi,daha önce gemisini taş girdaplara kaptırmamışsa, çukurlarla dolu birkafatasına benzeyen sarp bir küre görürdü. Enteritler, yeraltına inenkapıyabilekopmuşbirtaşparçasıgörünümüvermişlerdi.

    Binlerce yıl boyunca kimse gezegeni ziyaret etmedi, buna karşınMetamerikkatıbuyruğunubiranbilegevşetmedi.

    Ancak, bir gün bir grup Enterit, yüzeye çıktıklarında dev bir kadehi

  • andıranbirnesnegördüler;gövdesibirkayayığınınagömülü,göğedönükiçbükey yuvarlağı kırılıp on iki yerinden çatlamış dev bir kadeh. Derhalyukarı gönderilen uzman astronot-denizciler, önlerindeki nesneninbilinmeyenbiryerlerdengelenyabancıbiruzaygemisininhurdasıolduğunubildirdiler. Gemi epey büyüktü. Ancak yanına yaklaşıldığında, burnukayalaragömülü incebirsilindirşeklindeolduğu,üzerindekalınbirkurumve cüruf tabakası olduğu görülebiliyordu; kadehe benzeyen arka tarafı,Enteritler’in dev yeraltı saraylarının koca kemerlerini çağrıştırıyordu.Derinliklerden çıkan kıskaçlı makineler, gizemli gemiyi yattığı yerdenbüyükbir dikkatle kaldırıp gezegenin içine taşıdılar.Daha sonra bir grupEnterit, gezegenin yüzeyinde hiçbir yabancının izi kalmasın diye aracınburnunun oluşturduğu deliği kapattılar ve bazalt kapı güçlü bir yankıylagümbürdeyerekkapandı.

    Işıklarla dolu muhteşem araştırma laboratuvarında, kömürleşmiş birkütüğebenzeyensiyahhurdagemiduruyordu;amabu türşeylerealışkınolan uzmanlar, ona en parlak kristallerinin parlatılmış yüzeyleriyleyaklaştılar ve keskin elmaslarla dış kabu