sayfa 1 İçindekiler bu sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince...

60
Sayfa 1 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012 Merhaba, 2012’yi, SÖZ VE EYLEM’in 8. sayısıyla karşılıyoruz. Dergimizin her sayısının bir öncekine göre, biçim ba- kımından daha düzgün, özü bakımından daha zengin ve olgun çıkabilmesi için ne çok yoldaşımızın katkısı, emeği ve özverisi gerekti. Tümünün ortak bilincine, ortak aklına ve ellerine sağlık. Bu kolektif yaratıcılık ve üretim, bundan böyle de çok daha pekişerek ve zen- ginleşerek sürecektir. Bir yoldaş, bir söyleşi sırasında “Bir komünistin ör- gütünden ve dupduru devrimci bilincinden başka nesi vardır ki!” demişti. Ve eklemek gerekir; bir de düş gibi görünen yüce ideleri gerçeğe dönüştüren devrimci inat ve iradesi. Söz ve Eylem, işte bu bilinç ve inançla yola çıktı ve bu yolculuğunu sürdürüyor. Her sayısında dost- lara ve yoldaşlara; düşman sınıfın ideolojik saldırısına karşıt doğru ve dupduru bir devrimci bilincin ışıltısını ulaştırmaya çalışıyor ve aynı zamanda devrimci bir ör- gütlenmenin temellerini atıyor, yolunu döşüyor. Bu ne- denle de dostlarının çok yönlü desteği ve katkısının çok daha fazlasını hak ediyor ve bekliyor. Dergimizin; Çok daha büyük bir titizlikle okunmasını, okutulmasını, birlikte tartışılmasını, eleştirilmesini ve önerilerde bulunulmasını bekliyoruz. Onun çok sayıda dağıtılmasından çok, okuması gereken ve okuyacak olan çok sayıda insanımıza ulaştırılmasını önemsiyo- ruz. Yazı ve haberlerle beslenip zenginleştirilme- sini bekliyoruz. Özellikle fabrika yaşamından, işyeri çalışma koşularından, direniş ve tepkilerden; HES pat- ronlarından özgür akan derelerini, çokuluslu maden şir- ketlerinden doğasını ve kendi yaşamını savunan köylü direnişlerini, Kürt halkının kimliği, özgürlüğü ve onuru için ağır bedeler ödeyerek verdiği mücadeleyi, gençli- ğin ve kadınlarımızın talep ve direnişlerini dile geti- ren… kısa yazılar ve -olanaklıysa fotoğraflayarak- haberlerinize ihtiyaç var. Bu sayıdaki “Küba Devrimi”ne ilişkin yazıları il- giyle okuyacağınızı; tarihimize doğru bir devrimci duruş noktasından cesurca bakan ve çok sayıda bel- geyle beslenen “Mustafa Suphi’yi Öldürmek” başlıklı uzun yazıyı yararlanarak inceleyeceğinizi, katliamcı geleneği tüm bağlantılarıyla ele alan “Uludere Kat- liamı”na ilişkin yazı başta olmak üzere güncele ilişkin yazıları, Raşit Şahin’in geniş perspektifli yazısını ve özellikle işçi direnişleri, ekoloji ve fabrika yaşamına ilişkin haber yazıları yararlanarak okuyacağınızı umu- yoruz. Ocak ayı tarihinde anılan olayların ve seçilen şi- irlerin bizim tarihimize ilişkin olduğunu göreceksiniz. Daha zengin, daha olgun yeni SÖZ VE EY- LEM’lerde görüşmek üzere. "Ön kapakta grafik fotosu ile desteğini bizden esirgemeyen Vartkes Hergel'e, içten teşekkürle- rimizi iletiyoruz." Bu Sayıda Anadolu Yayıncılık adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Harun Yıldız Aylık, Siyasi, Yaygın Türkçe Yayın. Adres: Osmanağa Mah. Kırtasiyeci Sk. No: 8 K.:2 Kadıköy-İstanbul İrtibat Tel: 0216 347 87 09 Baskı Tarihi: Ocak 2012 / 1000 adet basılmıştır. Basım Yeri: Özdemir Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi Blok No: 145 Topkapı- İstanbul Tel: 0212 577 54 92 Web: www.sozveeylem.org Okur Şiirleri ................................................2 Uludere Katliamı ......................................3-5 CELAC, Kardeşlerin ABD’siz buluşması .........6 Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri Eylemde ...............................7 Kolombiya Dağları’ndan Yeni Yıl Mesajı ........8 Hrant’ı Anlamak, Güvercin Tedirginliğiyle...........................9-11 Birinci Havana Deklerasyonu .................12-15 Ortadoğu’dan Bakınca ...........................16-21 Devrimci Parti İhtiyacı ...........................22-23 Mustafa Suphi ......................................24-43 Sınıf Mücadelesi ve Ekim Devrimi - 2 ..............................44-50 Marks’ın Matamatiksel Elyazmaları Üzerine Kısa Bir Not ..................................51 Ölen Ben, Öldüren Benden ..............................52 Başarmak İçin Sıkı Durmak Gerek .............53-54 Tekstil Sektöründe Acımasız Koşullar .............55 Tarihten Notlar ............................................56-58 Ayın Şiiri ...................................................59 İşçi Öğrencilere Katsayı Tehdidi ...................60 İçindekiler

Upload: others

Post on 01-Oct-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 1Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

Merhaba,2012’yi, SÖZ VE EYLEM’in 8. sayısıyla karşılıyoruz.Dergimizin her sayısının bir öncekine göre, biçim ba-kımından daha düzgün, özü bakımından daha zenginve olgun çıkabilmesi için ne çok yoldaşımızın katkısı,emeği ve özverisi gerekti. Tümünün ortak bilincine,ortak aklına ve ellerine sağlık. Bu kolektif yaratıcılıkve üretim, bundan böyle de çok daha pekişerek ve zen-ginleşerek sürecektir.

Bir yoldaş, bir söyleşi sırasında “Bir komünistin ör-gütünden ve dupduru devrimci bilincinden başka nesivardır ki!” demişti. Ve eklemek gerekir; bir de düş gibigörünen yüce ideleri gerçeğe dönüştüren devrimci inatve iradesi. Söz ve Eylem, işte bu bilinç ve inançla yolaçıktı ve bu yolculuğunu sürdürüyor. Her sayısında dost-lara ve yoldaşlara; düşman sınıfın ideolojik saldırısınakarşıt doğru ve dupduru bir devrimci bilincin ışıltısınıulaştırmaya çalışıyor ve aynı zamanda devrimci bir ör-gütlenmenin temellerini atıyor, yolunu döşüyor. Bu ne-denle de dostlarının çok yönlü desteği ve katkısının çokdaha fazlasını hak ediyor ve bekliyor.

Dergimizin;• Çok daha büyük bir titizlikle okunmasını,

okutulmasını, birlikte tartışılmasını, eleştirilmesini veönerilerde bulunulmasını bekliyoruz. Onun çok sayıdadağıtılmasından çok, okuması gereken ve okuyacakolan çok sayıda insanımıza ulaştırılmasını önemsiyo-ruz.

• Yazı ve haberlerle beslenip zenginleştirilme-sini bekliyoruz. Özellikle fabrika yaşamından, işyeriçalışma koşularından, direniş ve tepkilerden; HES pat-ronlarından özgür akan derelerini, çokuluslu maden şir-ketlerinden doğasını ve kendi yaşamını savunan köylüdirenişlerini, Kürt halkının kimliği, özgürlüğü ve onuruiçin ağır bedeler ödeyerek verdiği mücadeleyi, gençli-ğin ve kadınlarımızın talep ve direnişlerini dile geti-ren… kısa yazılar ve -olanaklıysa fotoğraflayarak-haberlerinize ihtiyaç var.

Bu sayıdaki “Küba Devrimi”ne ilişkin yazıları il-giyle okuyacağınızı; tarihimize doğru bir devrimciduruş noktasından cesurca bakan ve çok sayıda bel-geyle beslenen “Mustafa Suphi’yi Öldürmek” başlıklıuzun yazıyı yararlanarak inceleyeceğinizi, katliamcıgeleneği tüm bağlantılarıyla ele alan “Uludere Kat-liamı”na ilişkin yazı başta olmak üzere güncele ilişkinyazıları, Raşit Şahin’in geniş perspektifli yazısını veözellikle işçi direnişleri, ekoloji ve fabrika yaşamınailişkin haber yazıları yararlanarak okuyacağınızı umu-yoruz. Ocak ayı tarihinde anılan olayların ve seçilen şi-irlerin bizim tarihimize ilişkin olduğunu göreceksiniz.

Daha zengin, daha olgun yeni SÖZ VE EY-LEM’lerde görüşmek üzere."Ön kapakta grafik fotosu ile desteğini bizdenesirgemeyen Vartkes Hergel'e, içten teşekkürle-rimizi iletiyoruz."

Bu Sayıda

Anadolu Yayıncılık adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Harun YıldızAylık, Siyasi, Yaygın Türkçe Yayın.Adres: Osmanağa Mah. Kırtasiyeci Sk. No: 8 K.:2 Kadıköy-İstanbulİrtibat Tel: 0216 347 87 09Baskı Tarihi: Ocak 2012 / 1000 adet basılmıştır.Basım Yeri: Özdemir MatbaacılıkDavutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi Blok No: 145 Topkapı- İstanbul Tel: 0212 577 54 92Web: www.sozveeylem.org

Okur Şiirleri ................................................2

Uludere Katliamı ......................................3-5

CELAC, Kardeşlerin ABD’siz buluşması.........6

Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri Eylemde ...............................7

Kolombiya Dağları’ndan Yeni Yıl Mesajı ........8

Hrant’ı Anlamak, Güvercin Tedirginliğiyle...........................9-11

Birinci Havana Deklerasyonu .................12-15

Ortadoğu’dan Bakınca ...........................16-21

Devrimci Parti İhtiyacı...........................22-23

Mustafa Suphi ......................................24-43

Sınıf Mücadelesi ve Ekim Devrimi - 2 ..............................44-50

Marks’ın Matamatiksel Elyazmaları Üzerine Kısa Bir Not ..................................51

Ölen Ben, Öldüren Benden ..............................52

Başarmak İçin Sıkı Durmak Gerek .............53-54

Tekstil Sektöründe Acımasız Koşullar .............55

Tarihten Notlar ............................................56-58

Ayın Şiiri...................................................59

İşçi Öğrencilere Katsayı Tehdidi...................60

İçindekiler

Page 2: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 2 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

SÖZ VE EYLEM OKURLARINDAN İKİ ŞİİR:SÖZ VE EYLEM’in notu: Şiire olan ilgimiz, eğer saman alevi gibi yanıp sönen geçici bir heves de-ğilse bol bol şiir okumalı, eski şiirimizi, halk şiirimizi, yeni şiirimizi, Batı şiirini incelemeliyiz.Özellikle usta şairlerin önemli şiirlerindeki etkileme gücüne nasıl ulaştıklarını anlamaya çalışma-lıyız.Ve elbet de bol bol yazmalıyız. Yetenek ve zengin düş gücü, iyi şair olmak için gerekli; ancak ye-terli değildir. Bol bol yazmak gerekir. Yazmak, yazarak öğrenilir çünkü. Dergimiz, bir sanat ve kül-tür dergisi değil, bildiğiniz gibi. Ancak direnmenin ve başkaldırının sanatına ve kültürüne deduyarsız kalamayız kuşkusuz. Arada bir okurlarımızdan gelen bu nitelikteki şiir ve kısa öykülereyer ayırabiliriz. Başkaldırının sanatı ve kültürüne ilişkin kısa deneme ve eleştiri de yazıp göndere-bilirsiniz.Havva Agral ve Recai Atabay arkadaşlarımızdan gelen ikişer şiirden birerini okurlarımıza sunu-yoruz.

BİZ OLMAK

Yılkıgölgelerini çiğnerutandırmazNe ayaklarımızNe yolumuzbiz olmayıŞivemizi ayaz havaya vermekkambur üstüne kamburyazgısınıbaharı donanansusuzluğa sardırmışKerem olmak. Bacalarından şivan tüten fabrikakandırmaz ekmeği soğana sardıranbiz olmayı. Tadı buruk kıtlamanınher yöreden demi öğrettibaharı yudumlarkenbiz olmayı. Dibek oyuğununotuz üç kurşunusabanı yitirmeninHalepçesi... Her yürekte bir

Kızıldere işçiliği. Unutturmazinsanın içindeinsancıl hevesbiz olmayı.

Havva AĞRAL

***

ÖLÜMSÜZDÜLER-onlara-Onlar iki elinparmakları kadar azdılar,onlar günlerdiraç, susuz ve uykusuzdularbir kuytu yerdetanıştılar ölümleyaşama son verenhedefi göğüsledilerçünkü onlar ölümsüzdüler.

Recai ATABAYİzmir, Mart 1976

Güncel

Page 3: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 3Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

KATLİAM GELENEĞİ SÜRÜYOR!

Burjuvazi ve yedeğindeki liberaller, son gün-lerde iki sözü dillerine pelesenk ettiler: Katliamve özür dilemek. Bu sözlerden ikincisi, genel-likle birincisinin devam edeceğine işaret oluyor.

Bu topraklarda işçi sınıfı, halklar; ne zamanileri talepleri için mücadelelerini yükseltseler, si-yasi özgürlük taleplerini dile getirseler, nezaman egemen burjuvazi yönetemez durumdaölüm döşeğine düşerse, o zaman, devletin pu-suda bekleyen katliam refleksi harekete geçiyor.Katliamlar ve faili meçhuller birbirini izliyor.

Burjuvazi, her sıkıştığında başvurduğu bukatliamcı geleneği Osmanlı’dan devralarak ge-liştirdi. Katliamcı gelenek, Osmanlı’da öylesinekanıksanmış bir politika haline gelmişti ki; Os-manlı tarihi -bir anlamda- halkların katledilişi-nin tarihidir de. Osmanlı yönetimi altındaneredeyse, bu katliam geleneğinden nasibini al-mamış tek bir halk bile yoktur. 1800’lerin ba-şından buyana Osmanlıya karşı ulusal kurtuluşmücadelesi veren bütün halklar, Balkan ve Araphalkları, Kürtler, Nasturiler, Süryaniler, Ermeni-ler, Pontuslar v.b. hep katliamlara maruz kalmışve/veya karşılıklı birbirine kırdırılmışlardır. Bukatliamcı gelenek (1908-1923) T.C.’nin kuru-luşundan sonra da egemen burjuvazi tarafındandevralınmış, işçi sınıfına ve halklara karşı geliş-tirilerek en acımasız şekilde uygulanmıştır, uy-gulanmaktadır.

Yunan kuvvetleriyle savaş halindeki ÇerkezEthem kuvvetlerinin kuşatılarak dağıtılması,Mustafa Suphi ve TKP MK üyelerinin Karade-niz’de katledilmesi, Diyarbakır (Şeyh Said),

Koçgiri, Ağrı, Dersim Kürt katliamları, 6-7Eylül Ermeni ve Grek katliamı, Devrimci hare-kete yönelik Nurhak, Kızıldere… Aleviler yö-nelik Çorum, Kahraman Maraş Katliamları,1980-90’lı yıllarda Hapishanelere, Kürt köyle-rine yönelik katliamlar, fail-i meçhuller ve sonolarak Uludere katliamı ve burada adlarını ana-madığımız yüzlerce katliam, devletin bu katli-amcı geleneğinin çarpıcı uygulamalarıdır.

***Başbakan yardımcısı Bülent Arınç 22 Ara-

lık’ta TBMM’de yaptığı konuşmada “İnsanınkimliğini inkâr etmek, insanı inkâr etmektir.Kendisini Kürt kimliği ile, Arap kimliği ile, Boş-nak kimliği ile, her ne ise, hepsi kim ne varsa,bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıklasöyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız, o kim-liğin bütün kültürel haklarını, anayasal haklarınıvereceğiz.” diye bir diskur geliştirerek bütünkimliksizlere ve kültürsüzlere, temsil ettiği ge-lenek gereği, ulufe dağıtır gibi, kimlik ve kültürdağıttı. Kürt halkının Arınç’ın lütfüne ihtiyacıyoktur. Onun “vereceğim” dediği hakları, Kürthalkı zaten mücadelesiyle kazanmıştır. Kürthalkı; mücadeleyle kazandığı tüm bu hakların si-yasi bir çözüme bağlanmadan bir işe yaramaya-cağını da kendi deneyimiyle biliyor ve buanlayış doğrultusundaki mücadelesini de karar-lılıkla sürdürüyor. Eğer Bülent Arınç gibi bur-juva politikacıların dağıttığı ulufeler, yaptıklarıvaatler gerçek olsaydı, herhalde dünyada hiçbirhalk, Kürt halkı kadar geniş haklara sahip ola-mazdı; yine eğer, Kürt halkı bu vaatlere, geç-

Uludere Katliamı

Page 4: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 4 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

mişte olduğu gibi, bugün de kansaydı, Kürt var-lığından geriye eser kalmazdı.

Bülent Arınç’ın bu konuşmasından bir süreönce de başbakan Tayip Erdoğan; medyanın kar-şısına çıkarak, 1938 Dersim katliamı için Der-sim’in Kürt-Alevi halkından özür diledi.Burjuva iktidarın yeni temsilcisi olarak, özür di-leyerek, sorumluluğu eski burjuva iktidarlar üze-rine atarak, Başbakan, ne burjuva devleti ve nede bugünkü iktidarı aklayabilir. Ayrıca bütün bukatliamlardan özür dilemeye Başbakan’ın sınıfkonumunun müsaade etmeyeceği gibi, ömrü deyetmez.

Bir yandan özür dileyecek, gözyaşı dökecekve bir halkın kaderine hükmetme hakkını kendihakkınmış gibi görüp, o halka ulufe dağıtır gibihak ve hukuk bahşedeceksin, öte yandan da dağataşa bomba yağdıracaksın, KCK Operasyonu adıaltında bir halkı hapishanelere dolduracaksın,Öcalan’ın görüşme hakkını gasp edeceksin, avu-katlarını komik gerekçelerle, tutuklayacaksın,susturmak için Kürt medyasına operasyon üs-tüne operasyon düzenleyeceksin; Bu tablo, özürdilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor.

Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-

turduğu 35 Kürt’ün katledilmesi, burjuva devle-tin katliam zincirinin yeni halkasıdır. Devlet,katliamı gizlemek için elinden geleni yapıyor,yapacak. Burjuva devlet kurumları, suçüstü ya-kalanmanın telaşıyla katliamın sorumluluğu bir-birine yıkmak için yarışa girdiler. “Yetkililer”,önce şovenist söylemle, katırla yük taşımanın birPKK yöntemi olduğunu, dolayısıyla bombala-mayla öldürülen Kürtlerin PKK’lı olduğunu -sanki öldürülenlerin PKK’lı olması katliamıkatliam olmaktan çıkartırmış gibi- savunmayakalktı. Bu tutmayınca, katliam yanlış istihbaratabağlandı. MİT, istihbaratın kendilerinden gel-mediğini açıkladı. Genelkurmay ayni argümanıkullanarak katliamın sorumluluğunu dış istihba-rata yükledi. Hükümet pişkin tavırla savunma veiçişleri bakanlarının istifa etmesi çağrısına,“bombaları atan onlar değil ki istifa etsinler” di-yerek cevap verdi. En sonunda “ kaza”da kararkıldılar. Bugüne kadar bölgede olanı biteni enince ayrıntılarına kadar gözlediğini övünerekiddia eden devlet, bu kez katırlarıyla birlikte kırkKürt köylüsünü seçemediğini açıklayarak, kat-liama kaza süsü vererek olaydan sıyrılmayakalktı. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor. İkti-dar ne yaparsa yapsın katliamcı geleneğin de-

Page 5: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 5Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

vamcısı olduğunu gizleyemiyor. Kürt halkınınörgütlü mücadelesi buna izin vermiyor, verme-yecek. Uludere Katliamı, burjuvazinin iddia et-tiği gibi bir “el sürçmesi” değil, devletinbugünkü koşullarda, Kürt sorununda katliamdanbaşka bir “çözüm”ünün olmadığının yeni kanı-tıdır.

Peki, bir yandan katliamları sürdürüp öte yan-dan, bu hak dağıtma, özür dileme ve gözyaşıdökme şarlatanlığı niye? Çünkü burjuva devlet,Kürt sorununda çözümsüzdür, tam bir çıkışsız-lığa saplanmıştır. O artık, Kürt Özgürlük Hare-ketini tasfiye etmeden, Kürt halkını eskisi gibiköleleştirip yönetemeyeceğini biliyor. “Devletinbekası”nı bunun üzerine kuruyor. Kürt halkınınKürt Özgürlük Hareketi etrafındaki birliğini par-çalamak için biriktirdiği bütün deneyimi kulla-nıyor, her türlü entrikayı deniyor. Burjuvaiktidarların geleneksel hegemonya yöntemleriolan havuç ve sopayı birlikte kullanıyor. Ardı ar-kası kesilmeyen bombalamaları, katliamları, tu-tuklamaları, Kürt medyasının susturulmasıgirişimlerini, büyük şehirlerde ‘kimlik kontrolü’adı altında kurulan sokak barikatları ve psikolo-jik terörü, Kürt ulusal birliğini bölmeye yönelikyeni “açılımlar”, anayasal hak vaatleri, özür di-lemeler v.b. izliyor. Kürt halkı etnik ve dinsel te-mellerde (Kürt, Zaza, Alevi, Sünni) ayrıştırılarakparçalanmak isteniyor. Kürt halkının bağrındaKürt halkına karşı kurulan “Hamidiye Alayları”(koruculuk) işlevsizleşince, bu alaylar, Mollalıksistemiyle takviye edilerek yeniden yapılandırı-lıyor. Söz ve Eylem; devletin bu yeni girişimini1. Sayısında “İrşat Birlikleri Görev Başında”başlıklı yazıda deşifre etmişti. Orada, devletin;hem işçi sınıfı hareketini ve hem de Kürt ulusalbirliğini bölmek için, resmi ideolojisinin önemlibir bileşeni olan Sünni-İslamı yeniden örgütle-diği vurgulanmıştı. Artık bugün bu proje, özel-likle, Kürt ulusal birliğine karşı kullanılmaküzere devreye sokulmuştur.

Burjuvazi, bunlarla da yetinmiyor. Ayrıca“Milliyetçilik” zehriyle işçi sınıfını teslim almakve onu Kürt halkına karşı konumlandırmak içinher yolu deniyor. Bu alanda en büyük rolü, tü-

müyle sermayenin ve iktidarın denetiminde ça-lışan medya üstleniyor. Medya, halkın haberalma özgürlüğünü engellemekle kalmıyor, yalanhaber yayarak, gerçekleri çarpıtarak, milliyetçi-liği ve şovenizmi körüklüyor.

Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı, bu-güne kadar büyük bir devrimci uyanıklıkla boz-duğu bu imha ve inkâr planlarını bugün debozabilecek, devrimci güce, olgunluğa ve karar-lılığa sahiptir.

Hiç şüphesiz, bu tablo karşısında, bir süreönce kuruluşunu tamamlayan Halkların Demo-kratik Kongresi’ne önemli sorumluluklar düşü-yor. Kongre Kürt halkına dayatılan inkâr veimhaya karşı harekete geçmeli; işçi sınıfı veemekçileri teslim alan milliyetçi, şoven dalga-nın dalga kıranı olmalıdır. Bu, sadece Kürt hal-kına karşı devrimci sorumluluğun değil, aynızamanda işçi sınıfına, devrime karşı sorumlulu-ğun bir gereğidir. Şimdi; devrim ve Kürt halkıiçin ateşte yanmanın zamanı’dır. Şimdi; enter-nasyonalimi laftan eyleme aktarmanın za-manı’dır.

Page 6: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 6 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

Latin Amerika ve Karayip Devletleri Top-luluğu – CELAC’ın Kuruluşu gerçekleşti.2 – 3 Aralık tarihlerinde, ABD ve Kanada

dışındaki 33 Latin Amerika ve Karayip ülkesi-nin liderleri, Venezuela’nın başkenti Caracas’tayaptıkları zirve toplantısının ardından yayımla-dıkları Caracas Bildirgesi ile, CELAC - LatinAmerika ve Karayip Devletleri Topluluğu’nunkurulduğunu açıkladılar.

Böylece, devrimci önder Simon Bolivar’ın200 yıllık düşünün gerçekleşmesinde önemli biradım daha atılmış oldu.

Antigua ve Barbuda, Arjantin , Bahamalar,Belize , Bolivya, Brezilya, Dominika Topluluğu,Dominik Cumhuriyeti, Ekvator, El Salvador ,Grenada , Guatemala , Guyana, Haiti, Hondu-ras, Jamaika, Kolombiya, Kosta Rika, Küba,Meksika, Nikaragua, Panama, Paraguay, Peru,Saint Kitts ve Nevis Federasyonu, Saint Lucia,Saint Vincent ve Grenadinler, Surinam, Şili, Tri-nidad and Tobago, Uruguay, Venezuela; ABD veKanada’ya karşı birleştiler.

Bu ülkelerin toplam nüfusu 550 milyon vegayrı safi milli hasılalarının toplamı ise 6,3 tril-yon dolar’dır.

CELAC’ın; bölgede ABD güdümündekiAmerikan Devletleri Örgütü – OAS’a alternatifoluşturarak ABD’nin bölgedeki üstünlüğünüdengelemeyi amaçladığı bildiriliyor.

Bolivya devlet başkan yardımcısı Linera, top-luluğun kuruluşunun önemini şu sözlerle dile ge-

tirdi:“CELAC, kardeşlerin ABD’siz buluşması-dır. Latin Amerika’nın ortak hedefi, ABD’nin-kiyle aynı değil. ABD’nin bakış açısı, bizegeçmişte zarar vermiştir.”

Geleceğin dünyasının önemli aktörlerindenbiri olmaya aday olan CELAC, şu anda 6.3 tril-yon dolarlık toplam hasılası ve 550 milyonluknüfusu ile ABD, Çin ve AB’den sonra dünyanındördüncü büyük kuvveti durumundadır.

Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in;Fidel Castro’nun bir mesajını okuduğu zirve so-nunda yayımlanan Caracas Bildirge’sindeCELAC üyesi ülkeler, gelişmeler karşısındaortak tutum alacaklarını söyleyerek dünya siya-setinde söz söylemeye aday olduklarını da du-yurdular. Topluluk üyeleri, aralarındaki siyasi,ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliği ve bütün-leşmenin ilerletilmesi, yaşama hakkı baştaolmak üzere tüm kültürlerin, ırk ve etnik grup-ların, özellikle de yerli toplulukların korunmasıve bir arada yaşamaları taahhüdünde bulundu-lar.

Bildirgede CELAC ülkeleri; sömürgecilik veaskeri işgallerin olmadığı, toplumsal eşitsizlik-lerin azaltılmasına yardımcı olacak sosyal poli-tikaların uygulanmasıyla güvence altına alınmışbir dünyanın yaratılmasını amaçlayan çabalarınarttırılması gereğini vurguladılar.

2012’deki CELAC zirvesinin Şili’de ve 2013yılındaki zirvenin de Küba’da yapılmasına kararverildi.

CELAC;

Kardeşlerin ABD’siz Buluşması

Page 7: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 7Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

Maltepe Belediyesinin taşeron şirket-lerine bağlı olarak çalışan işçiler,bazı arkadaşlarının işten çıkartılma-

larına tepki göstererek eyleme başladılar.15Aralıkta eyleme başlayan işçiler, yağmur,soğuk dinlemeden eylemlerinin dokuzuncugününde, yine sloganlarıyla belediyenin önün-deydiler.

600 işçi adına yapılan açıklamada ’İştenatılmalara son verilsin, bizlere iş güvencesisağlansın, belediyenin işlerini yapıyoruz amakadrolu ve sendikalı belediye işçilerinden dahaaz maaş alıyoruz. Kıdem tazminatlarımız,ihbar tazminatlarımız, izin haklarımız gaspediliyor, fazla mesai ücretlerimiz ödenmiyor’diyerek istemlerini ve tepkilerini dile getirdi-ler.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘Taşeron rejimi, 21.yüzyılın kölelik rejimidir,hak aramak isteyen işçiler salonlarda değilalanlarda mücadele etmelidirler’ diyor. AmaCHP’li belediyeler taşeron sistemini yaşatmakiçin ellerinden geleni ardına koymuyor.

Eylemci işçiler; ‘eğer CHP söylediğinde sa-mimiyse, önce CHP’li belediyelerden başla-yarak taşeronluk sistemine son verilmesiniisteyerek’ Maltepe Belediyesinden taleplerinişöyle dile getirdiler.

İşten atılmalara son verilsin, iş güvencesisağlansın.

Güvencesiz çalışmaya ve taşeron uygu-lamasına son verilsin, taşeron işçiler bele-diye şirketlerine veya belediye kadrosunaalınsın.

Maaşlar belediyedeki kadrolu ve sendikalıişçilerin maaşlarına eşitlensin

Taşeron işçilerin kıdem ve ihbar teminatıhakları, üst işveren Maltepe Belediyesi’ninhizmeti yıllık ihaleyle gerçekleştirmesi ve ta-şeron işçilerle her yıl yeniden yapılan belirli işsözleşmeleriyle gasp edilmektedir.

Bu nedenle bu uygulamadan vazgeçilerek,tüm taşeron işçiler süresiz iş sözleşmesiyle ça-lıştırılmalı, kıdem ve ihbar tazminatlarınınödenmesi Maltepe Belediyesinin güvencesinealınmalı.

Taşeron işçilerin çalışma saati haftalık 40saate indirilmeli ve cumartesi çalışmasına der-hal son verilmelidir.

Cumartesi günü çalışmasına devam edil-mesi halinde ise, bunun karşılığı, kanun gereğifazla mesai ücreti olarak taşeron işçilere öden-melidir. Haftalık 40 saati aşan mesai ücretleriher ay düzenli ödenmelidir.

Belediyede aynı işi yapan kadrolu ve sen-dikalı işçilerin almış oldukları sosyal yardım-lar, taşeron işçilere de yapılmalıdır.

Söz ve Eylem Kölelik rejimine son vermekiçin direnen Maltepe Belediyesi işçilerininhaklı mücadelesinde onların yanındadır.

Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri Eylemde

Page 8: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 8 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

“En güçlü olmayanlara ama haklı nedenleriolanlara...Onur, sosyal adalet ve yaşam için mücadeleedenlere,

En güçlü olmayanlara ama haklı nedenleriolanlara,

Ahlak, haysiyet ve idealizm ile halk mücade-lelerini üstlenenlere,

Halkını bağımsızlık ve eşitlik hedefine gö-türmek için seçenek oluşturanlara,

Asla teslim olmamaya karar verenlere, Latin Amerika halklarının birliği için sınırları

yıkanlara, Uyumlu ve müreffeh, Büyük Anavatanı hayal

edenlere, Eylemleri ile Bolivarcı ruhu somutlaştıran-

lara, Bizim siperlerimizi savunmayı enternasyo-

nalist görev olarak kabul edenlere, Dünyanın her köşesindeki yoldaşlarımıza ve

arkadaşlarımıza, başarılar ve kazanımlarla dolubir yıl için en iyi dileklerimizi ve saygılarımızıgönderiyoruz…

Aralık 2011, Kolombiya Dağları”

FARC- EP

Kolombiya Dağları’ndan Yeni Yıl Mesajı

Page 9: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 9Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

İlk yığınsal katliamın üzerinden 97 yıl geç-mişti. Bir yüzyıla yakın zamandır, hafızala-rımızdan tarihimizden, tanıklığımızdan

gizlenmeye çalışılan bu felaket, halkının yiğitbir evladının, dünyanın gözü önünde ve yinedevlet marifetiyle katledilmesiyle vicdanları so-kağa döktü.

Sahi 97 yıl önce ne olmuştu? Arşiv adı veri-len toplu mezarlığa defnedilen katliam günce-sinden kaçımız haberdardık? Ermeni sorunubizim için her 24 Nisan’da yılda bir kez gün-deme gelen dış mihrakların bir tahriki sorunudeğil miydi? Yüzde doksan dokuzu Türk veMüslüman olan bu cennet topraklar da etnik so-runlar, etnik temizlik harekatları olur muyduhiç?

Biz ki işgal ettiği topraklardan geçerken,bahçeden izinsiz aldıkları meyvaların yerinealtın keseleri bağlamış, kahramanlıkları ve yi-ğitlikleri dünyaca bilinen bir ırkın evlatlarıyız;nasıl olur da bir halkı dere boylarında, çöl orta-larında, sıcacık odalarında, sofralarının başında,tarlalarında, atölyelerinde, ana karnında kal-leşçe katledebilirdik ki? Aramızda yaşamala-rını ırkımızın misafirperverliğinden

kaynaklanan bir hoş görü ile devam ettirenisimleri farklı, dinleri farklı, dilleri farklı olan-lar da vardı ama onlar tarihin bize emanetiydive biz bu emaneti engin bir tevazu ile korumaaltına almıştık. Doğu da bir yerlerde kendile-rine Kürt diyen Şakiler de zaten eşkıyalığı mes-lek haline getirmişler ve dış mihraklarınözellikle bizi çekemeyen düşman komşularımı-zın aleti olmuş, sonradan Türklüklerini unutmuşçapulcular değil miydi?

Biz yeni olan neyi anlamaya başlamıştık kikatliam güncesi muhafızları, 92 yıl önce bitir-diklerini sandıkları yerden yeniden işe başlamagereği duydular?

Bir adam çıkmıştı orta yere… Korkmadan,yılmadan, bıkmadan, kızmadan, sevgiyle, mes-lek aşkıyla dolup taşan bir öğretmen edasıyla,tüm dünya halklarının birbirine dost sevecen-liği ile tarihin ölü bilgiler mahzeni olmadığınıanlatıyordu bize… Ezberimizi hem de en güçlüolduğunu sandığımız yerinden bozuyordu.

Bir halkın katledilmesini anlatıyordu bize...Bu toprakların kadim halklarından Ermenilerinmisafir olmadığından, Ermeni bahçelerinin dal-larına altın keseleri bağlamak yerine bizzat Er-

Ferman Derman Olanda...Hrant’ı Anlamak,

Güvercin Tedirginliğiyle…

Ayla Boran

Page 10: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 10 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

menilerin bedenlerini sallandırdığımızı söylü-yordu... Kanıtlarıyla, korkmadan,cesaretle...Arap çöllerine sürdüğümüz, açlıktansusuzluktan ölsünler diye oralarda mezarlarınıkendilerine kazdırdığımız bir halkın hesabınısoruyordu katliam güncesi muhafızlarından…

Dere boylarında suyu kan kızılına boyamaşerefini taşıyanların şerefini sorguluyordu.Hrant’ın belki de en affedilmezi, bu katliamıntetikçilerinden çok azmettirenlerin kim oldu-ğunu anlatmasıydı bize... Aramızdaki tetikçi-lerle sorunu yoktu. Onların aldatılmışlığını,çaresizliğin girdabındaki zorbalıklarını, kendi-lerini sevmemelerinden kaynaklanan başkala-rını da sevmeme güdüsünü affetmeyi çoktanbaşarmıştı Hrant...

Bir halkı başka bir halkın düşmanı görmü-yordu. Hangi kimliğe sahip olursa olsun birhalkı bir başka halka düşman ederek, halkların

emeğinden, açlığından, yoksullu-ğundan, yararlanıp iktidarlarını, sal-tanatlarını, zenginliklerini çoğaltan,koruyan egemenlerden hesap sor-manın peşindeydi. Kendi halkıadına.kendi halkının yoksullarıemekçileri,işsizleri adına... Türki-ye’deki egemenler de Ermenis-tan’daki egemenler de başkaülkelerin egemenleri de sevmiyorduHrant’ı...

Hrant Dink cinayeti, ölümününüzerinden geçen 5. yılda, faili baş-tan belli nice cinayetten biridir. Onusırtından vurarak ölüme hizalayanzihniyetin, egemenin amacı da baş-tan bellidir. Soykırımın, inkarın,1915’in, 24 Nisan’ın, bir halkın, Er-menilerin aydın ve sosyalist yüzü ol-duğundandır hedef alınışı… Aynızamanda yürekli bir gazeteci, kimli-ğine ve kültürüne sahip çıkma cesa-reti gösteren bir Ermeniolduğundandır. Hem uluslararasıhem de ulusal çapta deşifre olmuş,üstü bir gazete parçasıyla örtüleme-

yen tehcirin, asimilasyon ve soykırımın dillen-diricisi olduğundandır yine…

Hrant’ın duygusu ve vicdanı ile dillendirir-sem;

Karanlık bir günün miladıdır 19 Ocak…Ozifiri günden, aydınlık yarınlara uzanmak içinne kadar içselleştiriyoruz hayatı.Duyuyormuyuz? Hrant’ın soğuk kaldırıma düşen cansızbedeninden yüreğimize fısıldanan çığlığı…

1915 bu toprakların en kara soykırım tarihi-dir. 1.500.000 insan, adı tehcirin sözlük anla-mını da geçen bir kıyımın öznesi olmuştur.Ermeniler; yerinden, yurdundan, kimliğinden,kültüründen edilmiş dahası canından olmuştur.Üstelik de bu topraklarda üretimin, zanaatın,nezaketin ve tevazuunun insanı olduklarıhalde... Kalan bir avuç Ermeni’nin de kenditopraklarında şu an yaşadıkları baskı ve zorluk-

Page 11: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 11Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

ları ise hiç aktarmıyorum. Bu topraklar toptan özür borçludur bu

halka... Ve onlar ki hâlâ elini uzatıyor barışa veeşitliğe... Ötekileştirildiği halde acımasızca...Onca acıdan, bir avuç bırakılmaktan, öfkeyedeğil de bir arada yaşama istemine vurgununtemsilcisidir Hrant.

Hrant’ın duygusu ve vicdanı ile dillendir-sem;

Barışı ve baharı nasıl katacağız çocukları-mızın dünyasına… Kardeşçe yaşamı, küçücükelleri düşmanca ayırarak nasıl öğreteceğiz on-lara. Doğdukları günden aldıkları yaşa kadar“siz” oldurarak mı? Ya da sevdalarına, dillerineyüreklerine, kültürlerine yabancılaştırarak mınesneleştireceğiz bu acımasız çarkıniçinde…oyun tadında el ele yürümek varken,el-lerini yumruk yapıp yürüyenlerin öfke büyüte-ceğini,kin büyüteceğini yüreklerinin dahabüyümeden kararacağını nasıl öğreteceğiz ço-cuklarımıza…

Hrant’ı anlamadan, şeker değil kavga tat-maya devam edecek çocuklar…

Aynı türküleri söyleyip, aynı havayı soluyup,aynı acılardan geçip, aynı sevinçleri ortaklaşanhalkları aynı toprakların şöleninden koparıp,hangi etkisiz etnisite palavraları ile “benim” butopraklar, sen dur bakalım köşede diyerek ya-bancılaştıracağız birbirine…Bildiklerimizi pay-laşmadan, paylaştıklarımızın birlikte izinisürmeden, bu topraklarda nasıl yeşerecekumut… İmece yazgının, imece bir mücadeleyledeğişebileceğini anlamadan gelecekten bahset-menin bencilce bir düş olduğunu ne zaman an-layacağız…

Hrant’ı anlamadan, bu topraklarda şölen ta-dında bir yaşam düşümüz olamayacak…

Bir avuç kalmanın, bir avuç bırakılmanın ik-tisadi ve sosyo-psikolojik izlerini, ötekileştiril-menin derin acısını, insanca olanın bilinentarihlerden bugüne nasıl ellerinden alındığını,nasıl susku ve korkuya endeksli bir alan yara-tıldığını, güvercin tedirginliğiyle yaşamak zo-runda bırakılmanın ve tıpkı bir güvercinin

çevikliğiyle arkasına dönebilmenin bile sırtın-dan vurulmak için yeterli olmadığını…Azalt-manın azalmak olduğunu ne zamananlayacağız. Azalmanın yoksulluğu, sefaleti,çaresizliği, umutsuzluğu arttırmak olduğununasıl kabulleneceğiz koyun uysallığıyla...

Hrant’ı anlamadan bilemeyiz. Hani bu ülkede güvercinlere dokunulmazdı…

Hiçbir tehcir, hiçbir baskı ya da işkencenin,halkları birbirinin karşısına düşüremeyeceğini,yüzyıllardır bir arada yaşanabildiğini ve yineaynı duyumsamayla yaşanabileceğini, hiçbirçaba içinde olmadan edindiğimiz dilimizin, cin-siyetimizin, doğduğumuz toprakların, ait oldu-ğumuz halkın, birbirinden üstün olmadığını…Sömürünün, eşitsizliğin, adaletsizliğin üstünleryarattığını, bu üstünlüklerin yok edilmeden eşit-liğin sağlanamayacağını, üstünlerin hukukunueşitlerin hukukuyla değiştirmeden dünya yü-zünden savaşların ve toplu kıyımların eksilme-yeceğini nasıl anlayacağız.

Hrant’ı anlamadan, Gerçek hakemin, halklarve onların vicdanları olduğunu da bilemeyece-ğiz…

19 Ocak’da…Ölümünün üzerinden geçen bu beşinci yılda,

24. kez sahnelenen hukuk (!) oyunundan, kilitlivicdanlara sesleniyorum. Tıpkı Hrant gibi…Tıpkı Ermeni kardeşlerim, analarım, babalarım,çocuklarım, sevdalılarım gibi… Hem deHrant’a çalakalem…Sezai Sarıoğlu’nun bir no-tuyla sesleniyorum;

“biz aynı mahallenin çocukları cankardeş, düşkardeş? harflerinden öpüyorum seni.. sen benim çoğalmamın başlangıcısın olsa olsa. ey orman Ahalisi,Nazım’ca ey aşık ahalisiFerman’ın bahçesine ağaç dikermiyiz? Hani o gün, ferman derman olanda.”

Page 12: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 12 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

Amerika’nın özgür bir toprağı olan Kü-ba’da, ege menlik üzerinde değişmez hak-kını fiilen kullanan ve se çim hakkını

doğrudan doğruya ve açık bir şekilde kulla nanhalk, Jose Marti’nin heykeli etrafında millî birmeclis halinde toplanmış bulunmaktadır. Ken-dini ayni zamanda Bizim Amerika halklarının datercümanı Küba halkının millî meclisi kendiadına aşağıdaki noktaları açıklar:

1.— Millî Meclis, kendi kaderini tayin etmehakkına, kıtanın kardeş milletlerinin egemenlikve haysiyetine te cavüz eden Amerikan emper-yalizmi tarafından dikte et tirilmiş «San Jose deCosta Rica» adındaki Deklârasyon’u açık birşekilde ve bütün yönleriyle mahkûm eder.

2.— Meclis aynı zamanda Amerikan emper-yalizmi nin, yüz yıldan fazla bir süredir LâtinAmerika ülkeleri nin kendi işleri üzerinde uygu-ladığı açık ve caniyane mü dahaleleri de enerjikbir şekilde mahkûm eder. Bu ülke ler defalarcakendi topraklarının Meksika’da, Nikara gua’da,Haiti’de, Dominik ya da Küba’da istilâ edildi-ğini görmüşlerdir. Yankee emperyalistleri yırtı-cılıklarının etkisiyle Teksas gibi geniş zenginbölgeleri, Panama Kanalı gibi esas bakımındanstratejik değerde olan merkezleri ele geçirmiş,Porto Rico gibi tüm ülkeleri işgal etmişler dir venihayet (Amerikan) deniz piyadesi kadınları-mızla kızlarımızla utanılacak bir davranışta bu-lunmuş ve Küba tarihinin en temiz sembolüolan Jose Marti’nin resimle rine saldırmakta te-reddüt etmemiştir.

Askerî üstünlüğün desteğini gören, aslancaanlaş malara dayanan ve hain hükümetlerin sefilitaatinden yardım gören bu müdahaleler BizimAmerika’yı (ki bu Amerika’yı Bolivar’lar, Hi-dalgo’lar, Juarez’ler, San Mar tin’ler, O’Hig-

gins’ler, Sucreler, Tiradentes ve Marti’lerözgür görmek istiyorlardı), Birleşik Devlet-lerin malî ve politik imparatorluğu tarafındanelde tutulup sömürü len bir av haline sokmuş-lardır; sonra, şu son zamanlarda, içinde LâtinAmerika ülkelerinin, Marti’nin dediği gibi «biz-den nefret eden hareketli ve kaba olan Ku-zeyli Ağa beylerini kurbanlık koyunlar gibiizledikleri milletler arası örgütlerin toplantıla-rında bir oy deposu olmuş...

Bu durumda halkın Millî Meclisi, LâtinAmerika ül kelerini temsil eden hükümetler ta-rafından resmen bu sü rekli ve tarih bakımındaninkâr kabul etmez müdahale nin kabulünü halk-larının bağımsızlık idealine ihanet ettirerek, ege-menliklerini alaya alır bir anlam taşımak veül kelerimiz arasında gerçek bir dayanışmayı ön-lemek şek linde kabul eder.

3.— Halkın Millî Meclisi, Jose Marti’nin ön-ceden gör müş olduğu üzere, gözü doymaz em-peryalistlerin «ege menliğini Amerika’yayaymak ve yine Jose Marti tarafın dan belir-tildiği gibi böylece borçlar, kanallar ve de-mir yolları zehiri»ni ona daha iyi aşılamakyolunda bugüne kadar yararlanılan MonroeDoktrininin muhafazası ile ilgili çabaları redde-der; bunun içindir ki Amerikan mono pollerininhegemonya isteği ile Washington önünde dizçökmüş hükümetlere Yankee tarafından el ko-nuluşunu kötü bir şekilde kamufle eden sahtePan Amerikanizm karşısında, Küba halkınınMeclisi Marti ile Benito Juarez’ de yankısınıbulan kurtarıcı Lâtino-Amerikanizmi öne sür-mektedir. Ve Birleşik Devletler halkınca, o linçedilen zenci, zulüm gören entellektüel, gangs-terlerin yönetimini kabul etmek zorunda kalanişçilerden ibaret halka dost luğunu sunarak,

Küba devriminin 53. Yıldönümünde Küba halkının bütün dünyaya yayınladığı 1. Havana deklarasyonunu yayınlıyoruz.

Birinci Havana Deklarasyonu

Page 13: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 13Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

«yalnız bir kısmı ile değil, bütün dünya ileelele yürüme isteğini açıklamaktadır.»

4.— Halkın Millî Meclisi, Sovyetler Birliğitarafından kendiliğinden Küba’ya yapılan yar-dımdan dolayı, ülke mizin emperyalist askerîkuvvetler tarafından hücuma uğrayacağı iddiasıüzerine, bu hareketi bir müdahale ola rak kabuletmeyip, aksine büyük bir açıklıkla bir da ya-nışma jesti teşkil ettiğini açıklar. Pentagon’uneli ku lağında olan bir saldırısına karşı Küba’yayapılan bu yar dım, Küba’ya karşı alçakça ve ca-niyane saldırılar ne ka dar Birleşik Devletler hü-kümetinin şerefini düşürüyorsa, SovyetlerBirliği hükümetini de o derece şereflendirmek-tedir. Sonuç olarak halkın Genel Meclisi bu yar-dımı kabul ve Amerika ile dünya karşısında,topraklarının Bir leşik Devletler askerî kuvvet-leri tarafından istilâ edilmesi halinde füzeleriyleKüba’yı destekleme yolundaki vaadin den do-layı Sovyetler Birliği’ne karşı şükranım ifadeeder,

5.— Küba halkının Millî Meclisi «kıta’nınbirliğini sarsmak ve yarım kürenin birliğinitehlikeye sokmak için Küba’nın ekonomik,politik ve sosyal durumundan yarar lanmak»yolunda Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhu-ri yeti tarafından herhangi bir iddianın öne sü-

rüldüğünü kesinlikle reddeder.Küba halkı zulüm yönetimini yıkmak ve

devrimci ik tidarı ele almak için yapılan savaştaatılan birinciden son kurşuna, ölen yirmi bin ki-şiden birincisinden sonuncusuna, devrim kanu-nunun başından sonuna, Devrim’in ilkhareketinden son hareketine kadar bütün ka rar-larını kesin bir serbestlikle kendi kendine al-mıştır. Bu durumda emperyalizmin Amerika’daişlediği suç ve hak sızlıklara Küba’nın haklı bircevabı olan bir Devrim’den dolayı, SovyetlerBirliği ile Çin Halk Cumhuriyeti’ni so rumlu-lukla suçlamak imkânsızdır. Aksine olarak HalkMeclisinin yarım kürede ve dünyada asıl barışve güven liğini tehlikeye sokan şey, BirleşikDevletler Hükümeti ta rafından ortaya çıkarılıpdiğer Lâtin Amerika Hükümet lerine zorla kabulettirilen Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhu-riyetine karşı güdülen tecrit ve düşmanlık poli-ti kasıdır. Tıpkı, altı yüz milyonluk bir milletinhemen he men tümünü temsil ettiği halde, ÇinHalk Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletlere gir-mesine karşı sürdürülen sis temli muhalefet gibi.Sonuç olarak Küba halkının Millî Meclisi dün-yanın bütün halklarına karşı dostluk politikasınıtasdik eder, bütün sosyalist ülkelerle diploma-tik ilişkiler kurma ni yetini tekrar açıklar ve şu

Page 14: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 14 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

andan itibaren egemen ve öz gür iradesini kulla-narak Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti’ne, ikiülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasıve bunun sonucu olarak bugüne kadar Küba ta-rafından Yedinci Amerikan Filosu’nun gemileritarafından Formoza’da muhafaza edilen kuklarejimi ile ilişkilerinin kesil miş olduğunu bildirir.

6.— Halkın Millî Meclisi —bu konudaLâtin Amerika halkları tarafından bölüşülenbir görüşü belirtmekten emin olarak— de-mokrasinin malî oligarşi, ırk ayrımı ve Ku-Klux-Klan’ın aşırılıkları, Oppenheimer gibibilginlere baskı yapılması, kendi yurdunda biresir hayatı yaşayan Paul Robeson’un harikulâdesesini dinlemeyi yıllardan beri dünyaya yasak-layan, bütün dünyanın dehşet ve protes tolarıarasında ve çeşitli ülkelerin yöneticileriyle PapaXII. Ioannes’in merhamet çağrısına rağmen Ro-senberg’ler çifti ni elektrikli sandalyeye götürentedbirlerle uyuşmadığını bir daha açıklar.

Halk Millî Meclisi Kübalıların, demokrasi-nin sırf, hemen her zaman sabit ve büyük mülksahipleriyle profes yonel politikacılar tarafındankullanılan bir seçimi değil, daha çok vatandaş-lar için, şu anda Halk Meclisinin yap tığı gibikendi kaderleri hakkındaki kararı kendilerininvermesini hedef tuttuğuna inandığını bildirir.

Aslında demokrasi Lâtin Amerika’da, ancakhalklar gerçekten serbest seçim yapabilecekleri,

mütevazi kişile rin açlık, sosyal adaletsizlik, ce-halet ve adlî baskı sistem leri tarafından en iğ-renç güçsüzlüğe düşürülmeyeceği gün varolacaktır.

Bunun içindir ki Küba Halkının Millî Mec-lisi şu noktaları mahkûm eder:

—köylü için sefalet kaynağı ve hem geriyedoğru gidici, hem de gayri insanî olan büyüktoprak mülkiyetini,

—açlık doğuran ücretleri, piç ve imtiyazlı çı-karlar tara fından insan çalışmasının haksızca sö-mürülmesini,

—cehaleti, öğretmensizliği, okulsuzluğu,doktorsuzluk ve hastanesizliği, Amerika ülkele-rini karakterize eden ihtiyarların korunmadanyoksun oluşunu,

—Zenci ile Kızıl Deriliye karşı uygulanan ırkayrımını,

—kadının erkekle eşit olmamasını ve sömü-rülmesini,

—halklarımızı sefalet içinde tutan, onlarındemokratik şekilde gelişmesini ve egemenlikle-rine tam olarak sa hip bulunmalarını önleyen po-litik ve askerî oligarşileri,

—ülkelerimizin tabii zenginliklerini yabancımonopollere bırakan imtiyazları, halk çıkarları-nın terki ve onlara ihanet edilme politikasını,

—Washington’un emirleri karşısında eğil-mek için kendi halklarının sesini duymayan hü-

Page 15: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 15Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

kümetleri,—oligarşilere bağlı ve baskıcı emperyalizm

politikası ta rafından ele geçirilen yayın organ-larının sistemli bir şekilde içine düştükleri al-datmacayı,

—Amerikan ve Washington tröstlerinin ger-çek âletleri olan Amerikan basın ajanslarınınelindeki haber alma monopolünü,

—her ülkenin işçi, köylü, entellektüel vebüyük kitlelerin örgütlenip sosyal ve millî is-tekleri uğruna mücadele et melerini engelleyenbaskı kanunlarını, —zenginliklerimizi sürekliolarak yağma eden, işçi ve köylülerimizi sömü-ren, tasarruflarımızın kanını emen, onları geribir durumda tutan ve Lâtin Amerika’nın po liti-kasını kendi amaç ve çıkarlarına tâbi kılan em-perya list monopol ve teşebbüsleri.

Nihayet Küba Halkının Millî Meclisi insan-ların, in sanlar ve geri kalmış ülkelerin emper-yalist mali sermaye tarafından sömürülmesinimahkûm eder.

Sonuç olarak Küba Halkı’nın Millî MeclisiAmerika karşısında şunları talep eder:

—köylünün toprak ve işçinin, çalışmasınınmeyvesini al ma hakkı,,

—öğrencilerin serbest, tecrübe ve bilime da-yanan öğre nim hakkı,

—çocukların öğrenim, gençlerin çalışmahakkı,

—-Zenciler ile Kızılderililerin tam insan hay-siyetine sa hip olma hakkı,

—-kadının medenî, sosyal ve politik alandaeşit olma hakkı,

—ihtiyarların güvenli bir hayat sonuna sahipolma hakkı,

—entellektüel, sanatçı ve bilginlerin, eserle-riyle daha iyi bir dünya için mücadele hakkı,

—millî zenginlik ve kaynakları tekrar ele ge-çirmek için emperyalist monopolleri, Devletle-rin millîleştirme hakkı,

—ülkelerin dünyadaki bütün halklarla ser-best ticaret yap maları hakkı,

—milletlerin tam egemenlik hakkı,—halkların, kendi haklarını ve geleceklerini

kendilerinin savunabilmeleri için kışlaları okulaçevirme, köylüleri, işçileri, entelektüelleri/öğ-rencileri, zencileri, kızılde rilileri, kadınları,gençleri, ihtiyarları, bütün ezilenlerle sömürü-lenleri teçhiz etme hakkı,

7.— Küba Halkının Millî Meclisi, ekonomik,politik ve sosyal istekleri uğruna mücadele et-meleri için işçileri, köylüleri, öğrencileri, entel-lektüelleri, Zencileri, Kızılderilileri, gençleri,kadınları ve ihtiyarlan görevlendirir; ezilen ve

sömürülen milletlerin kendi özgürlüklerini eldeetme amacıyla mücadele etmeleri görevini, bu-lundukları kıta hangisi ve aradaki uzaklık neolursa olsun bütün ezi len, sömürgeleştirilmiş,sömürülen ya da herhangi bir te cavüzün kurbanıolan bütün halkları desteklemeyi her halk içingörev olarak tanır. Dünyanın bütün halkları kar-deştirler!

8.— Küba Halkının Millî Meclisi Lâtin Ame-rika’nın çok yakın bir zamanda birleşik, başa-rılı, ekonomilerini Amerikan emperyalizminineline teslim edilmiş bir av ha line sokan ve iyiceşartlandırılmış bakanların utanç vere cek tarzdadespot efendileriyle bir koro teşkil ettikleri mil-letlerarası toplantılarda seslerini gerçekten du-yurmaları na engel olan bağlardan kurtulmuş birhalde yürümeye başlayacağına inanmaktadır. Buamacın gerçekleşmesi için, her birinin serbestiradesi ve hepsinin birden isteği üzerine kurul-muş gerçek bir dayanışmayı kurma imkânı nı ül-kelerimize sağlayacak olan ortak Lâtin Amerikaka deri yolundaki çalışma azmini yeniden açık-lar. Bu kurtul muş Lâtin Amerika için yapılanmücadelede, temsil görev lerini zorbalıkla elegeçiren kökleşmiş seslerin ortasında şimdi, halk-ların karşı konmaz bir güçteki temiz sesi yük-selmektedir. Bu ses kömür ve kalay madeniocaklarının içinden, fabrikalardan, şeker tasfi-yehanelerinden, Zapata. (l) ile Sandino (2)’nunvarisleri olan roto’lar (3), cholo’lar, jibaro’larınözgürlük kollarını havaya kaldır dıkları feodaltopraklardan yükselen sestir; bu ses öğren cileri-mizin, kadınlarımızın, çocuklarımızın ve bilgeihtiyarlarımızın sesidir; bu ses şairlerimizle ro-mancılarımız da yankılanan sestir.

Küba Halkı’nın Meclisi bu kardeş sesine kar-şılık ve riyor: Evet! Küba batmayacaktır!

Küba bugün Lâtin Amerika’nın ve dünyanınkarşı sında tarihi yeminini yaparak vaatlerinesadık kalmayı taahhüt etmektedir.

Ya Vatan, ya Ölüm!

1-Emiliano Zapata, Meksika Devrim liderlerinden bi-ridir.

2-Cesar Sandino: Nikaragualı bir gerillâcı lider.1934’e kadar işgal kuvveti olan Amerikan deniz piyade-leri (marines) ne karşı çok çetin savaşlar vermiştir.1934’de Amerikan birlikleri Nikaragua’ dan çekildi, fakataynı yıl Sandino da öldüriiidü.

3-Küba’nın fakir köylülerine «guajiro’lar» adı veril-diği gibi, bunla ra Şili’de «roto’lar», Bolivya ve Peru’da«Cholo’lar», Arjantin’de «goşo’lar» ve Puerto-Rico’da«jlbaro’Iar» adı verilir. (Ç).

Page 16: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 16 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

Bundan bir yıl önce Tunusta başlayan yö-netim karşıtı halk hareketine dışardanbakanlar nefeslerini tutmuş, şaşkınlıkla

bu “beklenmedik” olayların niçin şimdi mey-dana geldiğini ve nasıl sonuçlanacağını tespitetmeye çalışıyorlardı. Konuyla ilgilenen hemenhemen herkes bu ayaklanmanın Tunus’la sınırlıkalmayacağının, diğer Ortadoğu ülkelerine sıç-ramasının kaçınılmaz olduğu üzerinde hemfi-kirdi.Nitekim böyle düşünenler çok geçmedenhaklı çıktı.Tunus ‘tan sonra Mısır, Bahreyn,Suudi Arabistan, Libya ve Suriye ayaklanmalarkervanına katıldı. Ayaklanmacılar Tunus halkı-nın cesaretlendirmesi ve Tunus yönetiminin vebu yönetimlerin destekleyicisi emperyalist güç-lerin düştüğü şaşkınlıktan yararlanarak, ‘Arapİsyanları’olarak isimlendirilen bölgesel kalkış-mayı başlattılar.

Analiz Farklılığı

Arap coğrafyasındaki bu gelişmeler hakkındayapılan analizler ve değerlendirmeler iki temelbakış açısının doğallığına uygun biçimde sürdü.Burjuva sosyologları analiz ve değerlendirme-lerini hareketin öne çıkardığı talep ve simgelerüzerinden, üstelik bölgedeki tüm ülkeler içinaynı yaklaşımla yaparken, Marksist tarihsel ma-teryalist bakış açısına sahip olanlar hareketin ta-rihsel-sınıfsal kökenlerine, sınıfların devletleolan ilişkilenme veya karşıt olma durumlarına,hareketin her ülkedeki farklılığına ve en önem-lisi bölge ile emperyalist güçlerin her ülkedeki

farklı tavır alışları üzerinden sahici bir çözüm-leme gayreti ile soruna yaklaştılar.

Burjuva sosyolog ve siyasetçiler, halklarınOrtadoğudaki baskıcı diktatörlerin yönetimin-den hoşnut olmadıkları gerekçesiyle ayaklandı-ğını ve demokrasi istediğini söylüyorlardı.Bunu söylerken Mısır’daki ayaklanma ile Lib-ya’daki ayaklanmayı, Tunus’taki ayaklanma ileSuriye’deki ayaklanmayı aynı kefeye koyarken,Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki emperyalistdestekli kanlı bastırmayı görmezden geliyor-lardı.

Ayaklanan halk kitlelerinin sınıf farkını gör-mezden gelip sanki tüm ayaklanmacılar aynışeyi, aynı biçimde istiyorlarmış gibi bir durumainanıyorlar ya da öyle davranıyorlardı. Daha daötesi yönetimdeki adı kötüye çıkmış yönetici-ler yönetimden uzaklaşırsa ayaklanma amacınaulaşacak ve ortadoğu sükunete erecek düşünce-sindeydiler.

Bu türden analizlerin eksik, yüzeysel ve birkısmının da tamamen kasıtlı ve yanlış olduğuçok geçmeden ortaya çıktı. Kimi ‘saf’değerlen-dirmecileri bir yana bırakırsak, bilinçli burjuvasosyologların, dünyanın diğer yerlerinde gözle-rini ve umutlarını Ortadoğu halkının başkaldı-rısına dikmiş halkları yanıltmak ve onlarındirenme umutlarını yok etmek için çabaladık-larını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu sosyo-loglar, ayaklanmanın kapitalizmin sömürücüsisteminden ve sonuçlarından kaynaklanma-dığı, kötü birkaç yöneticiye karşı kitlelerin ‘de-

Ortadoğu’dan Bakınca

Raşit Şahin

Page 17: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 17Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

mokrasi’ talebi olduğu yolundaki propaganda-nın aracı olarak hareket ediyorlardı. Üstelikbunu yaparken de soruna bölgedendeğil, bölge dışından ”çağdaş vemodern” birer Avrupalı gibi yakla-şıyorlardı. Böylece bölgedeki em-peryalist oyunlar ve kışkırtmalarda rahatlıkla dünyanın gözündensaklanabilecekti. Tarihsel - top-lumsal bir gelişmeye coğrafi birtoptancılıkla’Google earth’gözlük-lerle bakmak ve öyle görmek tamanlamıyle başarısız kaldı demek dedoğru olmaz. Ayaklanmaların dahabaşlangıcında radikal bir tavırla,hemen Ortadoğu devrimi naralarıatan bir kısım liberal solcu, bur-juva sosyologlarının yanıltıcı tes-pitlerini bu radikal tavırlarınındayanağı yaparak, klasik kalmaklasuçladıkları Marksistlerle yeni birayrım noktası yaratma fırsatını ka-çırmamışlardır.

Ortadoğu’dan Bakmak

Tunus halkının ilk barikatı kurduğu halk hare-ketleri kısa zamanda bölgede etkisini artırarak

Mısır, Yemen, Bahreyn, S.Arabistan, Libya, Su-riye, İsrail ve Irak’ın Kürt bölgesinde de ayak-

lanmalara neden olmuştur. İsrailve Kürt halkının kısa süreli göste-riler aşamasında kalmış tepkileriniilerideki olası daha güçlü tepkile-rin belirtisi olarak not etmek dahadoğru olacaktır.

Ortadoğudaki ayaklanmalarınbenzer yönleri olmakla birlikte,ileri aşamalarında özgünlüklerinbelirleyiciliği daha da belirginleş-miş ve bu özgünlükler her ülkedeayaklanmanın seyrini belirler du-ruma gelmiştir. Benzer yönleri elealacak olursak; ayaklanmaya katı-lan Arap ülkelerinin hemen hemenhepsinde halkına yabancılaşmış vehalkına rağmen iktidarda olan oto-kratik yönetimler vardır. Bu yöne-timlerin pek çoğu kuruluşlarındanbu yana kapitalist emperyalist ül-kelerin desteğine sahiptir ve bun-

lar adına adeta sömürgeci bir yönetim görevigörmektedirler. Libya yönetimi de Sosyalizminçözülmesi ile birlikte emperyalist sistemle iliş-kilerini geliştirmiş ve bu kervana katılmıştır. Bu

Ayaklanmaların daha başlangıcında radikal bir tavırla,

hemen Ortadoğu devrimi

naraları atan bir kısım

liberal solcu, burjuva

sosyologlarının yanıltıcı tespitlerini

bu radikal tavırlarınındayanağı yaparak,

klasik kalmakla suçladıkları

Marksistlerle yeni bir ayrım noktası

yaratma fırsatını kaçırmamışlardır.

Page 18: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 18 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

ülkelerin hepsinde ağır insan hakları ihlallerimevcuttur. Emekçi sınıfların ekonomik ve si-yasal örgütlenmeleri ağır tehditler altında-dır.Muhaliflerin can güvenliği yoktur. 1990sonrası yeni liberal stratejinin ekonomik ve si-yasal politikaları, bu ülkelerde halk kitlelerinininsanca yaşama umutlarını tamamen yok et-miştir. Mısır ve Tunus’taki görece gelişmişliğindışında bölgede işçi sınıfı toplumsal mücade-lede etkisizdir. Bölge ülkelerinde sınıfsal bilin-cin yerine islam ideolojik birforma bürünmüş ve halkın yaşambiçimi olarak an azından islam di-nine mensup olanlar için belirle-yici durumdadır.

Arap halk hareketlerinin or-taya çıkışında rol oynayan benzeryanları yukarıdaki gibi özetlemekmümkün ise de, bu halk hareket-leri toplumsal mücadele arena-sında kendi özgünlükleriyle varolmuşlardır ve bu özgünlükler ha-reketin seyrini belirlemektedir.Dışarıdan bakış, benzer yanlarüzerinden hareketle değerlendir-melere sebep olmaktadır. Bu ya-nıltıcıdır ve indirgemecidir.Emperyalist bakış açısı bu türdentoptancı ve indirgemeci analiz vedeğerlendirmeleri öne çıkarmak-tadır. Bu türden analizlerin var-dığı sonuç genel bir‘Demokrasi’eksiğidir. Demokrasisınıfsal içeriğinden soyutlanarakgenel oya indirgenmektedir. Genel oyla seçile-cek bir parlamentonun tam yetkiyle yapacağıAnayasa ve siyasal düzenlemelerin bu huzur-suzluğu gidereceği propagandası yapılarak ha-reketin temelindeki yeni liberal politikalara,oligarşik yönetimlerin sınıfsal sömürüsüne,mperyalist kapitalist sistemin hegemonyasınatepkiler, yeni yol ve yöntemlerle bastırılmayaçalışılmaktadır. Mısırlı siyasetçi ve ekonomistSamir Amin’in ısrarla belirtiği gibi “seçimler

dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi demok-rasiyi inşa etmenin en iyi yolu değildir ama de-mokatikleşmenin önüne set çekmenin en iyiyoludur”.

Arap halk hareketlerini her ülkedeki özgün-lükleri içinde ele almak, sadece bu hareketlerintarihsel-sınıfsal, örgütsel ve öne çıkardığı ta-lepler açısından değil, gelecekleri bu hareketinsonuçlarına sıkı sıkıya bağlı emperyalist-kapi-talist güçlerin ayaklanmanın ortaya çıktığı ül-

kelerdeki farklı tavır alışlarıaçısından da gereklidir. Siyasal birderginin yer darlığını da gözönüne alarak bu ülkeleri, benzer-likleri ve diğerlerinden ayıranortak yanları üzerinden değerlen-direrek kategorize etmek gerek-mektedir. Böylesi birsınıflamayla; Tunus-Mısır, Libya-Suriye, Suudi Arabistan-Bahreyn-Yemen hatlarını çizmek mümkünolabilecektir.

Tunus-Mısır Hattı

Halk hareketini başlatan Tu-nus’lular Habib Burgiba döne-minden beri özellikle işçihavzalarında mücadele ediyorlar.Hükümet darbesiyle iktidarageçen Bin Ali döneminde de de buayaklanmalar devam etti. İktida-rın emperyalist ülkelerle olan iş-birliği ve içerdeki ağır sömürühalkın yaşamını çekilmez hale ge-

tirmişti. Özellikle eğitimli gençler arasındaki iş-sizlik ve ağır ekonomik sömürü 2008 yılındanberi süregelmekte olan karşı çıkışları 2009 yılı-nın sonunda doruğa çıkarmış, işçi sınıfının bi-rikimi diğer halk kesimlerinide kucaklayaraktopyekün ayaklanmaya dönüştü. Bu “beklen-medik” ayaklanma içerdeki ve dışardaki ege-menleri ne yapacaklarını bilmez hale getirmişti.Devlet gücü bu yığınsal ayaklanma karşısındasonuçsuz çabalara girişmiş olsa da çaresiz kaldı,

Ayaklanan halk kitlelerinin

sınıf farkını görmezden gelip

sanki tüm ayaklanmacılar

aynı şeyi, aynı biçimde

istiyorlarmış gibi bir duruma inanıyorlar ya da öyle

davranıyorlardı. Daha da ötesi

yönetimdeki adı kötüye çıkmış

yöneticiler yönetimden uzaklaşırsa

ayaklanma amacına ulaşacak

ve ortadoğu sükunete erecek

düşüncesindeydiler.

Page 19: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 19Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

emperyalistlerin yardım çabaları da sonuç ver-medi. Laik Bin Ali şeriatçı Suudi Arabistan’ınyardımıyla ülkeden kaçtı, ancak diktatörlüksona ermiş değil. Tunus İşçileri Komünist Par-tisi sözcüsü Hamma Hammami’nin ifadesiyle“Devrim henüz gericiliği yenilgiye uğratmadı;zayıf olsa bile gericilik hâlâ burada…karşı dev-rim yeniden örgütleniyor, karşı bir saldırı yürü-yor. Fakat durum istikrar kazanmış değil daha;ne devrim için, ne karşı devrim için istikrarlı birdurum var…Taktiğimiz şuna da-yanmaktadır: diktatörlüğe karşıeylemleri sürdürmek. Çünkü dik-tatör gitti ama diktatörlük devamediyor…idare duruyor, siyasi polisduruyor, kukla kurumlar duruyor.”

Ortadoğu’daki halk hareketle-rinin amiral gemisi Mısır ayaklan-ması da Tunus’a benzer koşullariçinden doğdu. Birdenbire ortayaçıkmadı. İşçi sınıfının yıllardırsüren yerel mücadelesi Tunus’tanda aldığı sinerjiyle, diğer halk kat-manlarını da mücadeleye katarakaylar süren bir karşı koymayladiktatörünü alaşağı etti. BaştaABD olmak üzere emperyalistgüçler Mısır’daki çıkarları ve buülkenin diğer halk hareketlerini et-kileme durumunu da gözönünealarak daha kapsamlı ve katmanlı bir karşıhamle içinde oldular. Diktatörlüğü son nokta-sına kadar desteklediler. Diktatör gidince onunyıpranmış polis gücüne karşı geri planda kalmışolan orduyu öne sürdüler.Tunus’tan aldıklarıdersle halk arasında köklü bağlara sahip olanMüslüman Kardeşler örgütünün kapitalist zih-niyetini çıkarları doğrultusunda harekete geçi-rerek ordu-Müslüman Kardeşler örgütüortaklığında yeni bir işbirlikçi rejim kurma ça-balarını yoğunlaştırıyorlar. Samir Amin’in de-ğerlendirmesiyle “Washington, iktidarınMısır’ın ikinici sınıf konumunu kabul etmeyendemokratların eline geçmesindense Mısır’ın

kendi ve liberal küreselleşmesinin hakimiyetialtında kalmasını garantileyecek bir durum ola-rak Müslüman Kardeşleri iktidarda görmek is-tiyor.Yakın zamanlarda Türkiye örneği üzerinekurulan Özgürlük ve Adalet Partisi, MüslümanKardeş’lerin kullandığı bir araçtan başka bir şeydeğildir”. Mısır oligarşisi ve emperyalist güç-ler Mısır’da demokratikleşmenin önüne geç-mek için ellerindeki tüm imkân ve araçlarıkullanıyorlar. Demokratikleşme hareketini

kendi biçimsel demokrasilerine in-dirgemek için yoğun bir çaba için-deler. İkinci Tahrir Meydanıişgaline karşı ordunun takındığıkatliamcı tavır ve sürmekte olanseçim taktikleri Mısır’ın da Tunusgibi diktatörlüğün yeniden tesisitehlikesi altında olduğunu gösteri-yor.

Burjuvazinin ve orta sınıfların“Diktatörlük sona erdi. Amacımızaulaştık….yapılacak seçimlerlemeşru bir hükümetin kurulmasıyeterlidir”yollu, aslında Mısır oli-garşisine ve emperyalist güçlerinisteğine uygun bir politik hattı da-yatmaya çalışması, emekçi halkgüçlerinin yoğun karşı çıkışını ge-rektiriyor.

Libya-Suriye Hattı

Tunus’taki ayaklanma başlar başlamaz hareke-tin bulaşıcı etkisini hisseden Kaddafi yönetimigizli birliklerini Tunus’a yollayarak bu ülkedekiayaklanmayı bastırmaya koyulmuştu. Siyasimiyoplukla başına gelecekten habersiz bir çabaiçine girişen Libya yönetimi çok geçmeden bu“uğursuz” halk hareketiyle mücadele etmek zo-runda kaldı. İktidarının başlangıcında sosyalistsistemin güç vermesiyle anti-emperyalist birçizgi izleyen Libya, ileriki yıllarda tutarsız birpolitika izlemiş, bu güçten yoksun kalınca daher baskıcı ve sömürücü sistem gibi emperyalistgüçlerin kuşatmasına boyun eğmişti. Başta

Burjuvazinin ve orta sınıfların

“Diktatörlük sona erdi.Amacımıza ulaştık….yapılacak seçimlerle

meşru bir hükümetin kurulması

yeterlidir”yollu, aslında

Mısır oligarşisine ve emperyalist

güçlerin isteğine uygun bir politik hattı

dayatmaya çalışması,emekçi

halk güçlerinin yoğun karşı çıkışını

gerektiriyor.

Page 20: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 20 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

İtalya ve Fransa olmak üzere bu güçlerle yaptığıanlaşmalarla hem bu safta kabul görmüş hemde içerdeki aşiret konfederasyonunu konsolideetme imkanı bulmuştu. Modern anlamda birulus-devlet olmayan Libya aşiretler koalisyonubiçimde örgütlenmişti. Devlet organları aşiret-lerin güçlerine göre dizayn edilmişti. Petrol ge-lirlerinden halka dağıtılan bölüm sayesinde,diğer Arap ülkelerinde görülenağır yaşam koşulları burda sözko-nusu değildi. Ancak ağır siyasibaskılar, devletin hak tanımazlığıburada da etkisini gösterdi. Aşiretdüzeni içinde başlayan halk isyanı,çok geçmeden büyük aşiretler ara-sındaki iktidar mücadelesine dön-üştü. Son yıllardaki anlaşmalararağmen ülkeye yeterince nüfuzedememiş olan emperyalist-kapi-talist güçler, bu mücadelede aşi-retler arası çelişkilerdenyararlanarak bu ülkeye yerleşme-nin yollarını aradılar. Kendi proğ-ramlarını kabul eden güçlerisilahlandırarak ve saldırılara tümgüçleriyle bizzat katılarak, ulus-lararası emperyalist medyanın gü-cünü kullanarak, ne kadarvahşileşebileceklerini Kaddafi’ninölü bedeninin medyada sergilen-mesini teşvik ederek gösterdiler.Kuklaları yeni yönetimin ilk işle-rinden biri olarak Şeriatçı düzenitesis edeceğini açıklaması da “çağdaş” emper-yalizmin gerekirse çıkarları için insan hakları-nın ağır ihlali demek olan düzenleri teşvikedeceğinin yeni bir ispatı oldu.

Şimdi artık Libya halkı da yeni liberal özel-leştirmeciliğin boyunduruğuna girecek, finanssermayesi ülkeyi işgal edecek, çok geçmedenpetrol gelirlerinden halka verilen paylar ortadankaldırılacak, yeraltı-üstü tüm zenginlikler ba-tıya taşınacaktır.

Libya’daki gelişmeler halk hareketlerinin

kaotik ortamında karşı güçlerin hafife alınma-ması gerektiğine örnektir. Halkın isyanlarınıhalkı bölerek, bastırarak, güç kullanarak kendiyararlarına kullanmanın insanlık dışı örneğinivemiştir Emperyalizm.

Suriye’deki baskıcı rejime karşı ayaklananhalk hareketinin önündeki en büyük tehlikeler-den biri de Libya’nın başına gelmiş olanın bu-

rada da tekrarlanma olasılığıdır.Suriye’deki Otokratik rejim biryanda halkın demokratikleşme ta-lebiyle mücadele ederken, diğeryandan Libya’daki olayların bu-rada da tezgahlanmasının önünegeçmeye çalışmaktadır. Bölgeselgüç dengeleri ve Rusya ile Çin’inçıkarları emperyalistler arasındakigüç birliğinin ve tek stratejiyle ha-reket etmelerinin önündeki engel-lerdir. Emekçi sınıfların zayıflığıve merkezi bir örgütten yoksun-lukları, Müslüman Kardeşler’inSuriye bölüğünün daha örgütlü veemperyalizmle uzlaşmaya hazır ol-ması da dikkate değerdir. Emper-yalist ülkelerin Türkiye üzerindentezgahladığı müdahale planlarıhem Suriye’li Arap halklarının,hem de yıllarca Suriye yönetimitarafından ağır hak ihlalerinemaruz kalmış Kürtler’in geleceğiiçin kaos yaratacaktır. Dünya vebölgedeki ilerici güçlerin temel

önceliği emperyalist müdahalenin engellenmesive Suriye’deki demokratikleşmeyi sağlayacakSuriye halkının bu çabasını desteklemek olma-lıdır.

Suudi Arabistan-Bahreyn-Yemen Hattı

S.Arabistan’da halkın demokratikleşme müca-delesi özellikle son on yılda dengesiz bir seyirizlemekle birlikte devam ede geliyor. Ülkedeemekçi sınıflar çoğunluğunun göçmen ve kaçakişçi olması, örgütlenme ve gösteri haklarının

“Arap Baharı” isimlendirmesiyle1990’lı yıllarda

Ukrayna, Kırgızistanve Gürcistan’daki

yönetim değişikliklerine

yol açan neo -liberaldünya politikaları

doğrultusundaki yönetsel dizaynlara

atıf yapanlar, bu dizaynların

geri tepmiş olmasınıgörmezden gelerek,

sıranın Arap ülkelerinde

olduğunu söylüyorlar.Ancak

Ortadoğudaki halk hareketleri

dünya emperyalist sistemine rağmen

ortaya çıkmışlardır.

Page 21: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 21Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

acımasızca baskı altında olması, dinin egemenideolojik kabul olması sebebiyle cılız ve etki-siz durumdadır. Buna rağmen sınıfsal olmaktanziyade temel özgürlük ve haklar düzleminde,özellikle kadınlar ve eğitimli gençlik arasındazaman, zaman geniş katılımlı gösterilere sebepolan bir hareket sözkonusu. Bölgesel bu tür ha-reketler oligarşik monarşi tarafından acımasızcakanla bastırldı. Ülkenin Şii kesim-lerinde muhalif ve mezhep ayrılığıtemelinde ortaya çıkan son huzur-suzluk, emperyalizmin bölgesel iş-birlikçisi yönetim tarafından herdefasında kanla bastırılmaktadır.

Tunus ve Mısır’dan sonra ayak-lanan Bahreyn’in Şii halkının baş-kaldırısı bu ülke oligarşisitarafından bastırılamayınca, im-dada Suudi birlikleri ve tankları ye-tişti. ABD’ nin Ortadoğudaki enbüyük askeri üssü bu ülkede bulu-nuyor. İran tarafından destek görenBahreyn halk ayaklanması dünya-nın gözünden gizlenerek ABD des-tekli güçlerce kanla bastırıldı.Suudi Arabistan ve Bahreyn ayaklanmalarınınbastırılması askeri zorun nasıl acımasız bir si-yasal araç olarak kullanılabileceğinin örnekle-rini veriyor.

Sosyalizmin çözülmesi ile Kuzey Yemen ta-rafından yenilgiye uğratılan Güney Yemen ile-rici yönetimi tasfiye edilmiş ve ülke, Yemencumhuriyeti olarak otokratik ve baskıcı bir ekiptarafından yönetilmeye başlamıştı. Oligarşik birpolis devletinin tipik acımasız yöntemleriyleyönetilen ülkedeki halk hareketi inişli çıkışlı biryol izleyerek devam ediyor. Halk ayaklanma-sını vahşi yöntemlerle bastırmaya çalışan dik-tatör, emperyalistlerle işbirliği içinde yenideniktidarını güçlendirmenin yollarını arıyor.

Anahatları ile özetlemeye çalıştığım Orta-doğu halk hareketlerinin 2010 başlarında sertbir rüzgar olarak esmesinin temel sebeplerin-den birisi de 2007’de dünya emperyalist siste-

minin girdiği krizdir. Bu ülkelerden yapılan ih-racatın azalması, faizlerin yükselmesi, maaş veücretlerin düşmesi, yoksulluğun ve sefaletin art-masına sebeb olmuştur. Halk düşmanı yöne-timlere duyulan öfke kriz ortamıyla birleşince,halk hareketleri tüm ülkeleri sarmış yangın ye-rine çevirmişti.

Her ülkedeki halk hareketlerine yakından ba-kınca burjuva sosyologlarının söy-lediği gibi tek tip, tek amaçlı vehomojen bir demokrasi istemininötesinde sınıfsal-siyasal bir demo-kratikleşme kararlılığından söz edi-lebilir. “Arap Baharı”isimlendirmesiyle 1990’lı yıllardaUkrayna, Kırgızistan ve Gürcis-tan’daki yönetim değişikliklerineyol açan neo -liberal dünya politi-kaları doğrultusundaki yönetsel di-zaynlara atıf yapanlar, budizaynların geri tepmiş olmasınıgörmezden gelerek, sıranın Arapülkelerinde olduğunu söylüyorlar.Ancak Ortadoğudaki halk hareket-leri dünya emperyalist sistemine

rağmen ortaya çıkmışlardır.Özellikle Mısır ve Tunus’ta işçi sınıfının

tavrı ve kararlığı hem bu ülkelerdeki, hem çevreülkelerdeki halk hareketleri üzerinde belirleyicibir etkiye sahip olacaktır.

Dini muhalefetin, özünde kapitalist-emper-yalist sistemin hizmetinde olduğu son gelişme-lerle tamamen açığa çıkmıştır. Tüm ortadoğuülkelerinde yönetim karşıtı dini muhalefet em-peryalist sistemin B planı içinde yerlerini al-mıştır.

Tunus, Mısır, Libya ve Suriye için örnek ola-rak model olarak gösterilen Türkiye’deki modeldemagojik bir söylem olarak olarak kalmıştır.Emperyalist sistemin bu ülkeler için örnek ül-kesi Pakistandır. Emperyalizme tamamen ba-ğımlı, polis ve istihbarat teşkilatlarınca kontrolaltında tutulan, sınıfsal gerçekliğin dini gerici-likle gizlendiği model Pakistandır.

Dini muhalefetin,özünde

kapitalist-emperyalistsistemin

hizmetinde olduğu son gelişmelerle

tamamen açığa çıkmıştır. Tüm ortadoğu

ülkelerinde yönetim karşıtı dini muhalefet

emperyalist sistemin B planı içinde

yerlerini almıştır.

Page 22: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 22 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

Kapitalizm hiçbir zaman, insanı ve onunmutluluğunu düşünmedi, önemsemedi,amaçlamadı. Hiçbir zaman hümanist ol-

madı. Hiçbir zaman insanı insan yapan emek, bilim,sanat, dayanışma, eşitlik, özgürlük, adil paylaşmagibi değerleri umursamadı.

Kapitalizm için insan, sömürülecek bir nesneve/veya tüketmeye, daha çok tüketmeye ve harca-maya koşullandırılmış bir müşteridir ancak. O, göl-gesini satamadığı ağacı kesmekte bir an biletereddüt etmez. Bir kapitaliste asılacağı söylense“uygun fiyata en kaliteli ipi benden başka kimsedebulamazsın!” diyerek size ip satmaya kalkar.

Ve ayrıca insan soyu tarihi boyunca kapitalizm-den hiç bugünkü kadar umut kesmemişti. Aynı şe-kilde kapitalizm de krizi aşmak konusunda, alacağıtedbirler konusunda hiç bu kadar zorlanmamıştı.

Şu anda yeryüzünde iki anlayış karşı karşıya: Kapitalizm; krizi aşabilmek ve tarihten zaman

çalarak ömrünü uzatmak için; alım gücü yüksek,marka peşinde koşan, bir ürünün yeni modeli çıkarçıkmaz öncekini çöplüğe atıp yenisini alan, özgür-lüğü yalnızca satın alabilme gücüyle ölçen iyi müş-teriler istiyor. Ayrıca yeryüzünün hiçbir bölgesindekrizin yükünü aktarabileceği el değmemiş yenialanlar bulamayacağına göre, elindeki pazarları de-rinleştirmek, iyi müşterilerini daha iyi müşterilerhaline getirmek istiyor. Pazarı derinleştirmek der-ken, örneğin Ortadoğu’da 300 milyon insanınhenüz cep telefonu kullanmadığının emperyalistşirket ve devletlerce iyi bilindiğini ve yalnızca enerjikaynakları için değil, özellikle bu bu pazar için engaddar katliamları ve savaşları tezgahladığını be-lirtmek istiyoruz.

İnsanlığın % 99’u ise; iş, aş, barınabileceği ucuz,dayanıklı ve sağlıklı bir yuva istiyor. Gelecek kay-gısından uzak, huzur içinde yaşamak istiyor. Ço-cukları ve kendisi için yeteneklerini çok yönlü veson sınırına kadar geliştirebileceği özgür bir yaşam,özgürlükçü bir eğitim istiyor.. Adil bir paylaşım,vicdanlı bir dünya istiyor. Gözü doymaz bir kâr hır-sıyla doğanın ve doğal yaşamın geri dönüşsüz bi-çimde yok edilmesine isyan ediyor ve doğaya,doğal yaşama saygı göstererek onunla uyum içindeyaşamak istiyor.

İnsanlığın ezici çoğunluğu Ortadoğu’da, eskidünyada, yeni dünyada tüm kötülüklerin ana kay-nağının özel mülkiyet düzeni, vahşi kapitalimingözü dönmüş kâr hırsı olduğunun farkında. İşçi veemekçiler, gençler ve kadınlar, doğal yaşamı savu-nanlar… dünyanın dört bir yanında sokaklarda vemeydanlarda isyan halindeler..” % 99 büyüktür %1’den!” diyorlar; “% 1’in bize hükmetmesine izinvermeyeceğiz; kendi kaderimizi kendi ellerimizealmak istiyoruz!” diye haykırıyorlar.

Kapitalizmin; işçi sınıfını, sendikaları, devrimcipartileri güçten düşürerek; reel sosyalizmi yıkarak,işçilerin çoğunu üretim sürecinin dışına attı, işsizlerordusunu devasa büyüttü. Ayrıca esnek çalışma vetaşeronlaştırma gibi yöntemlerle çalışanları da tambir güvencesizliğe iterek büyük bir zafer kazanaca-ğını, dertlerden kurtulacağını sandı. Ancak işsiz bı-raktığı geniş yığınları artık işten atmak ve lokavtyapmakla tehdit edemez bundan böyle. O silahla-rından yoksun bıraktı kendini. Anti-kapitalist yı-ğınların çoğunun gerçekten kaybedecekleri bir işleride yok artık; gerçekten hiçbir şeyleri yok. Çalışmaimkânı bulamadıkları için iyi bir müşteri olmaları

Devrimci Bir Parti İhtiyacıYusuf Erdem

Page 23: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 23Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

da olanaksız. Günümüz kapitalizmi geniş yığınlarınbüyük bir bölümünü birer ücretli köle olarak sö-mürmeyi ve o nedenle onları pazara sunduğu me-taların müşterisi yapmayı bile beceremiyor.

Kapitalizmin tarihsel sınırlarına dayandığı böy-lesi bir dönemde yığınlar –şimdilik- 85 ülkede ve950 kentte büyük bir devrimci enerjiyle alanlarıdoldurdular ve gerçekten enternasyonal ölçekte mu-azzam bir direniş ve isyan gerçekleştiriyorlar. Pay-laşmada adalet ve eşitlik istiyorlar; bir avuçkapitalistin milyarlarca emekçi üzerindeki hakimi-yetini kırıp atmak istiyorlar. Ne ar ki anti-kapitalistnitelikte bu muazzam tarihsel devrimci enerji,emekçileri kendi kaderlerini kendi ellerine alacak-ları konuma, yani onları emeğin iktidarına taşıya-mıyor. O nedenle de bir biçimde emperyalistkapitalizm bütün bu ayaklanmaların sonuçlarınınüzerine konmakla kalmıyor ve üstelik imaj tazele-yerek sömürüsünü sürdürmeye devam ediyor. Ör-neğin Mısır’daki gibi bir asker eskisi işbirlikçi yaşlıbir firavun gidiyor, yerine başka bir işbirlikçi yaşlıbir firavun iktidara geliyor.

Bu kalkışmalar, bu başkaldırmalar neden böylehep egemenlerin istediği gibi sonuçlanıyor. Çünküher devrimde kilit sorun, iktidar sorunudur ve dev-rimin temeli, özü, iktidarın çağını doldurmuş bir sı-nıftan yeni ve genç bir sınıfa aktarılmasıdır. Ve buköklü değişiklik, ancak ve ancak işçi ve emekçi sı-nıflar içinde kökleşmiş, onlara yol gösteren, önleriniaçan ve bir kutup yıldızı gibi iktidara giden yolugösteren bir devrimci partiye, Bolşevik nitelikte bir

komünist partisine ihtiyaçları vardır. Birisyan ortamında bir ayaklanmayı örgütle-yerek işçi sınıfı ve bağlaşıklarını iktidarataşıyan bir öznel etken işe karışmazsa ya dayetersiz kalırsa devrimci durumdan karşı-devrim zaferle çıkar. Örneğin Yunanis-tan’da iktidar hedefine kilitlenemeyenönderlik nedeniyle, egemen güçler iyicezorda kalırlarsa ne zamandır askeri darbe-lerden vazgeçmiş görünen emperyalizm veişbirlikçi burjuvazi CİA eliyle askeri dar-beler bile tezgâhlayabilirler.

Bu arada korku duvarlarını yıkarakalanlara çıkan, 35-40 yıllık diktatörleri ala-şağı eden bir halk, yenik düşse de bunları

hiç yaşamamış bir halk değildir artık. On yılardırbirikmiş tarihsel enerji bir patlama biçiminde ortayaçıkmış ve birkaç ay içinde onlarca yıl içinde kaza-nılamayacak muazzam bir deneyim ve eğitim eldeedilmiştir. Bu durumdaki bir halk yenilgilerindende çok şeyler öğrenerek ve ağır bedeller ödemeyide göze alarak özgürlüğü, eşitliği ve adaleti ara-maya devam edecektir. Ne var ki devrimci bir ön-derliğe kavuşmadıkça ödediği bedel çok daha ağırolacak, emeğin iktidarını kuramayacak ve kendisiiktidara gelemedikçe de özlemlerini gerçekleştir-meye muktedir olamayacaktır.

Tarihsel ömrünü çoktan tamamlamış emperya-list kapitalizm; biz örgütsüz ve dağınık olduğumuz,bu nedenle de sınıfımıza iktidar yürüyüşünde kıla-vuzluk edemediğimiz için –bir yoldaşın yazdığıgibi- tarihten gün çalarak ömrünü uzatmaya çalışı-yor.. Ve onun ömrünü uzatabildiği her gün, bizimacılarımızı çoğaltıyor, doğal yaşamı ve dolaysıylainsan yaşamını daha da geri dönülmez biçimde yokolmaya itiyor, insanca olan bütün değerleri çürütü-yor, geleceğimizi karartıyor.

Evet, % 99 > % 1’den. Bizim şimdi her zaman-kinden daha çok Türkiye devrimini, Ortadoğu dev-rimini ve Dünya devrimini zafere ulaştırmak için,emeğin özgürleşmesini ve iktidarını hedefleyen birpartiye ve kardeş partilere ihtiyacımız var. Buna nekadar geç kavuşursak, çektiğimiz acılar, ödediği-miz bedeller de o denli büyük olacaktır. Önümüzdeiki yol var: Ya Sosyalizm, Ya Barbarlık!

Page 24: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 24 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

Arşivler, insanlık tarihinin uzak hafızalarıolarak özgürleştikleri oranda günümüzüaydınlatmaya devam ediyorlar. Rutu-

betli mahzenlerin küflü raflarında kürek mah-kumu iken, çıktıkları zahmetli yolculuklarındansonra kitap sayfalarında, oradan da okuyucununbilincinde değerlenen geçmişin saklı bilgileri,uygun zamanda, objektif bir yaklaşım, diyalek-tik bütünlük ve doğru bir mantıkla algılanıp har-manlandığı ölçüde, çoğu kez yerleşik genelkabule dair ezberleri bozmakta, kanıksanmış pa-radigmayı ters yüz etmektedirler.

Bu yazıda; bundan doksan yıl önce, eşi ben-zeri görülmemiş bir mizansenin son perdesinde,eşi benzeri duyulmamış bir vahşet, gaddarlık vehunharca bir katliamla, parçalanmış ölü beden-

leri Karadeniz’in karanlık sularına gömülenMustafa Suphi ve yoldaşlarının ortadan kaldırıl-ması olarak bilinen “On Beşler Olayı”na; önce-sindeki karmaşık süreci örten kalın örtülerin,yeni bilgiler ışığında aralanmış olmasının yarat-tığı olanaklar çerçevesinde, yerli yersiz, o çoksorulan soruyu bir kez daha, ama bu kez farklıbir formatta ve beraberinde başka sorularla ye-niden sorarak, gerçeklikle mümkün mertebe ör-tüşen bir yaklaşım ortaya koymaya çalışacağız.

Bugün artık, Suphi sonrası TKP’nin ve dahabaşkalarının yıllarca kullanmayı tercih ettiği,“burjuvazi Mustafa Suphi ve yoldaşlarını kat-letti” şeklindeki bir soyutlamanın, uluslararasıkonjonktürle belirlenen sürecin dinamiklerini,sınıf savaşının karakterini, burjuvazinin ve onun

MUSTAFA SUPHİ’Yİ ÖLDÜRMEK!

“...Trabzon’dan bir motor açılıyor,

sa-hil-de-ka-la-ba-lık!

motoru taşlıyorlar,

son perdeye başlıyorlar.

burjuva kemalin omzuna binmiş

kemal kumandanın kordonuna.

kumandan kahyanın cebine inmiş

kahya adamlarının donuna

uluyorlar,

hav...hav... hak tü...

gördün mü ikinci motoru.”

Nazım Hikmet,1923-Moskova

Page 25: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 25Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

o dönemdeki siyasi temsilcilerinin, Kemalistle-rin, komünistlere karşı ilan ettiği açık kanlı sa-vaşı anlama ve açıklayıcı olmada yeterliolmadığı aynı ile vakidir.

Tarihin arka planına verimli bir gezinti yap-madan, veri ve vizyon eksikliği ile malul, kon-jonktürün sınırladığı değerlendirmeleregünümüzden bakma kolaycılığında ve doğru-lukları sorgulanmaya muhtaç anılara eşlik edencesaret fukaralığı ve isteksizlikle, eklektik se-naryoların çeşitli varyantlarında, sersem sepelekbir halde katil arayarak, sorulan bu ve bağlantılısoruların cevabını bulmanın olanaksızlığı orta-dadır. İçi boş, bilimsellikten uzak, üstüne üstlükkatile duyulan sempatinin paralize ettiği hafı-zayla katil tarifi; hedefi puslandırmanın öte-sinde, olaylar arasındaki nedensellikzincirini, çoğu kez en önemli halka-sından koparmakta, kavşaklarda yan-lış yönlenmeye meydan vermektedir.

Doğru donanımla, doğru bir çizgiüzerinden gidildiğinde yanlış yönesapma riski her zaman vardır ancak,eğri çizgi üzerinden doğruya varmakimkansızlık ölçeğinde zordur. Eğridendoğru çıkmaz!

Sınıf savaşları tarihi, ezenlerin ezilenlere ol-duğu kadar, onların kurtuluş mücadelelerinin ön-cülerine de yönelik katliamlarla doludur.Kapitalizmde de bu kural değişmemiştir. Dün-yanın birçok bölgesinde kıyım en insanlık dışıboyutlarda devam etmektedir. Soyu sopu, cibil-liyeti komünistlerce malum olan burjuvazinin,iktidar ve kar hırsı ile işleyemeyeceği cinayet,tertipleyemeyeceği katliamın olmayacağı açıkbir biçimde bilinmektedir. Alman Devrimi’ninkartalları, Karl Liebknecht ve Rosa Luxem-burg’un canice katledilişi bilinen somut gerçek-lerden biridir. Sonrasında Mustafa Suphi veyoldaşları, Kızıldere, Nurhak ve niceleri. Unu-tulmaz Che ve diğerleri...

Bu trajik sonla bitmemiş olsa dahi, o tarihselkesitte alınan dönüş kararının, daha başka birifadeyle; Anadolu’da legal siyasi çalışma yap-maya endeksli dönüş kararının, vardığı sonuçlar

üzerinden irdelenmesi değil de, üzerine oturtul-duğu dinamiklere bir kez daha bakarak, yanlışanlaşılma kaygısı duymadan, objektif dürüstlüksınırları çerçevesinde izlenecek bir yöntemingerçekleri kavramada daha sağlıklı olacağı açık-tır. Hamaset temelindeki bakışın duygusal sınır-lılığı ile verilecek hükmün doğruluğundanşüphe, bilimsel sınırlarda kalma adına zorunlu-dur.

Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse;TKP’nin Komünist Enternasyonal’in bir üyesiolduğuna göre, bu kararda III. Enternasyonal’inağırlığının ne olduğu, III. Enternasyonal ileSSCB politikaları bağlamında dönüş için TKP’ye gerekli destek verilip verilmediği, Komünternüyesi TKP’in bu düşüncesinin ortak oturumlarda

TKP kadroları ile birlikte gerekli bo-yutta tartışılıp tartışılmadığı, tartışıl-dıysa hangi dinamiklerin belirleyiciolduğu, Bolşeviklerin Ankara Hükü-meti’ni doğru bir şekilde değerlendi-rip değerlendiremedikleri, SSCBAnkara’yı bila kayd ü şart destekler-ken, Kemalistlerin yürüttüğü iki yüzlüpolitikaları yeterli ciddiyetle mercek

altına alıp almadığı, devrimin henüz güvenlikteolmadığı o dönemde, Moskova’nın, daha ziyadetaktik bir sorun olarak, pragmatist politikaları-nın anlayışla karşılanıp karşılanamayacağı, An-kara - SSCB, İngiliz-SSCB anlaşmalarıarifesinde Anadolu’da kızışan iç savaşın komü-nistlerin katledilişiyle oluşturduğu süreklilik vebenzer olayların enine boyuna analizi yapılma-dan, bilinmezliğin karanlığına inen basamaklaraihtiyatsız dalmak anlamına gelir ki; bu durumda yüz üstü yere kapaklanmak kaçınılmazdır.

Bunların yanı sıra, Mustafa Suphi veTKP’nin; İttihat ve Terakki bakiyesi, işbirlikçikomprador burjuvazi ve dinsel-feodal gericiliküzerine oturan Ankara Hükümeti’ne “anti-em-peryalist “ bir paye verirken, kriterlerinin ne ol-duğu ve bu çözümlemede isabet kaydedilipedilmediği, komünistler birleşme kongresi içingüvenli bulunmayan Ankara’yı mücadele için it-tifak cephesinde değerlendirip, ne olursa olsun

Bilinmezliğin karanlığına inen

basamaklara ihtiyatsız

dalanların yüz üstü yere

kapaklanmalarıkaçınılmazdır.

Page 26: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 26 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

Anadolu’ya dönüp BMM çatısı altında legal ça-lışma kararında ısrar ederken, Ankara’nın, diğertüm muhaliflere karşı sürdürmekte olduğu kanlıtertipleri veri alarak, farklı bir dönüş biçiminindenenmesi fikrinin neden benimsenmediği, partiiçindeki Süleyman Sami, Mehmet Emin gibi An-kara bağlantılı ajanlar, Süleyman Nuri gibi İtti-hatçı elbisesinin içinde fesattan fesata koşanlarve Salih Zeki gibi Ermeni katliamı sabıklarınınve genel olarak, devrim sonrasının bulaşık orta-mından gelen TKP yönetici kadrolarının liyakatendazesinin mevkilerine denk düşüp düşmediğisorularına verilecek yansız cevaplar, trajik sonlabiten olayı biraz olsun aydınlatacakve filmin geri sarılmasıyla da, birönemi kaldıysa eğer, komünist ha-reketin hafızasına kazınmış bu tab-lonun resmi yeniden ve doğru birkareye alınabilecektir.

Anadolu, İstanbul ve özellikleBakü olmak üzere, SSCB’nin muh-telif bölgelerindeki parçalı komü-nist örgütlenmelerin 10 Eylül 1920de bir araya gelmesinden ve bir-leşme kongresi adı altında TKP’ninkuruluşunun açıklanmasından çokdeğil, dört ay gibi kısa bir zaman sonra MustafaSuphi ve TKP’nin diğer yöneticileri zalimane biryöntemle ortadan kaldırıldı. Kuşkusuz amaç;Osmanlı’yı biçimsel bir değişikliğe tabi tutmayaçalışan burjuvazinin karakterine uygun birönlem olarak, Ekim Devrimiyle parlayan güne-şin Anadolu topraklarını ısıtmasını engellemek,devrimin güneye doğru ilerlemesinin önünü kes-mek, , emperyalist yayılmanın güvenliğini sağ-lamak, emekçileri kayıtsız şartsız iktidarınuzağında çakılı tutmak ve mümkünün en genişsınırlarını zorlayarak iktidarda kalabilme garan-tisini kazanmaktı.

Bu döneme damgasını vuran ve bir biri ar-dından patlak veren olaylara daha yakından ba-kıldığında, ortaya çıkan panaroma şöyleözetlenebilir:

İktidar kavgasına hemen her karşıtından dahadonanımlı olarak giren Mustafa Kemal, muha-

liflerini karalı bir şekilde ortadan kaldırmak içinher türlü politik fitneyi maniple ederek cephe-sini genişletmiş, İtilaf Devletleri’nin gizli açıkdesteklerinin yarattığı rüzgârı da arkasına alarakanti-komünist, anti-Sovyet politikalarına gide-rek daha açık bir şekilde hız vermiştir. Komüni-zan unsurları barındırdığı gerekçesini önesürerek Yeşil Ordu’nun kapatılması için meclisiateşlemiş, Yunan işgalcilere iki yıl boyunca zoranlar yaşatan Ethem kuvvetlerinin yok edilmesiemrini vermiş, Ethem’e yapılan saldırıyı kına-yan yazılar yayınladığı ve Ethem kuvvetlerinikuşatmak üzere demir yolu ile cepheye sevk edi-

len birlikleri taşıyan demir yolu iş-çilerini greve çağıran bildirileryayınladığı için Yeni Dünya Gaze-tesi’nin matbaasını dağıttırıp so-rumlularını tutuklatmıştır. Hafi(gizli) TKP yöneticilerine yöneliktutuklamalar başlatarak Anadolutopraklarında komünist, Bolşeviksempatizanı adı altında her ne olursaolsun müsamaha gösterilmeyeceğinive bilhassa bu unsurların iktidar mü-cadelesinin dışında tutulmaları içinher türlü tertip ve katliam dahil, ne

gerekirse yapabileceği sinyalini vermiştir. Bütün bunların yanında, anti-Sovyet politi-

kaları o kadar uç noktalara vardırmışlardı ki;diplomasi tarihinde utanç verici olaylar da ya-şanmıştır. Sovyet yardımının en üst düzeydedevam ettiği en sıcak günlerde, Moskova’yaelçi olarak gönderilen Ali Fuat Cebesoy ve eki-binin İngiliz ve Çek’ler lehine casusluk yaptığı-nın tespiti üzerine Çe-Ka militanlarıncacürmümeşhut edilmiş, kendisi yaka paça edile-rek kıçına yediği tekmeyle sınırı boylarken, suçortakları hak ettikleri cezayı çekmek üzere dev-rimin adaletine teslim edilmişlerdir. Sonrasında,Gürcistan topraklarında hak iddia eden BekirSami’ de benzer bir durumda beyninin arkasınıboşaltarak Ankara Hükümeti’nin gizli ajandasınıaçık etmiştir.

Bu noktaları veri alarak, genel çerçevenin dı-şına taşmamak ve konumuzla sınırlı kalmak

Diğer partilerden farklı olarak,

Sovyet topraklarındadoğan TKP’nin Komüntern ile

olan ilişkilerinin o günlerde

ve sonrasında yoldaşça

bir anlayışla devam ettiği tartışmalıdır

Page 27: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 27Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

kaydıyla, dönemin koşullarınca belirlenen süre-cin doğru okunmasına yardımcı olacağı düşünü-lerek, olaylara damgasını vuran politikaların veonların üstüne yükseldiği somut koşulların çev-relediği bazı olguların altını çizmek gerekiyor.

Birincisi; devrimin beklenenin aksine geliş-miş değil de, nüfusun yüzde seksen beşinin kır-sal alanda yaşayan Çarlık Rusya’sında patlakvermesi, salt bu sosyo- ekonomik düzeyin do-ğurduğu sorunlar ve emperyalistlerin gecikmek-sizin reflekslerini ortaya koyması, ister istemezdevrimi kendini savunma konumuna itmiş,dünya devrimi şiarı satır aralarına sıkışıp kalmış,bunlarla birlikte yığınla iç ve dış koşulun sen-kronize olmasından beklenmedik düzeyde kar-

maşık sorunlarla baş etme mecbu-riyeti, öncelikleri değiştirip bir çoksorunun çözümünü geciktirmişve/veya, bazı alanlarda olduğugibi, yanlışlıklar kümesini, yuvar-lanmakta olan bir kar topu misalibüyütmüştür. Bununla bağlantılıolarak, emperyalistlerin kevgireçevirdiği ve devrimin Güney kana-dındaki hassas bölge Anadolu’dakihareketlere yönelik politikaların il-keler üzerine yaptığı negatif basınçuygun zaman ve yeterli boyutta ab-sorbe edilememiştir.

İkinci olarak; Alman Dev-rimi’nin boğulmasıyla emperyalistblokta tavan yapan öz güvenin tersiolarak; Avrupa’da bir proleter dev-rimin, ütopyanın belirsiz gelece-ğine kaldığı biçimindeki algınındevrim güçlerinde yarattığı moralçöküntü, devrim liderleri arasındauzlaşmazlığa doğru akan sularıcoşturarak sorunları biriktirmiş,Marksist devrim teorisinin sorgu-lanmasına kadar varacak ölçüdeotomatik bir mekanizma ile ülke-den ülkeye yayılan öldürücü virü-sün yarattığı yıkıntıyı arttırmıştır.Tek ülkede sosyalizmi ne pahasına

olursa olsun yaşatma zorunluluğu, devrimin çe-perlerini olabildiği kadar nötr tutma gibi bir dip-lomasiyi daha reel hale getirmiş ve bu bağlamda,fırsatları iyi yöneten Kemalist Hükümet, kuzupostuna bürünmüş kurt gibi oradan oraya koştu-rurken en azından kendi hesabına makul sayıla-bilecek bir süre zarfında kendini saklamayıbecerebilmiştir.

Üçüncüsü; Dünya Komünist Partisi ve ko-münist hareketin amiral gemisi olması gerekir-ken bu niteliğe asla kavuşamayan Komintern’in,bir taraftan çubuğu, çoğu kez özgünlükleri gör-mezden gelen, ya da değerlendiremeyen globalpolitikalardan yana bükerken, diğer taraftan veparadoksal olarak, kuşkusuz bağlı partilerin ko-

Page 28: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 28 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

laycılığından da kaynaklanan ve en uygun ol-mayan durumlarda bile çok “özgün” olan yerel-liğe, bilimselliğin sınırlarını zorlayarak, ölçüsüzabanmanın bir birini tutmayan pragmatist tasar-rufları, merkeziyetçilik ve devrimci dayanışmahesabına zaaflara sebebiyet vermiştir. Zamanzaman, üye partilerin kendi ülkelerindeki müca-dele yol ve yöntemlerinde ademi merkeziyetçibir uygulama biricik devrimci hareket tarzı ola-rak benimsenirken, bir başka coğrafyada inisi-yatif kullanma kapasitelerini baskılayarakdevrimci savaşımın zayıflamasına varacak öl-çüde merkezci davranılmıştır. Bazen de, TKP ör-neğinde olduğu gibi, partilere yönelik yoldaşçatutum da küçümsemeye kadar varan zafiyetlerbaş göstermiştir. Diğer birçok partiden farklıolarak; Sovyet topraklarında ve Ekim Dev-rimi’nin keskin ama bir o kadarda karmaşık vebulaşık mücadele süreci içinde yapılanmış kad-rolar tarafından kurulan, daha doğru bir tanımla;kuruluş kongresi yapılan TKP’ nin, gerek orga-nik ilişkilerdeki yoğunluğa ve gerekse enternas-yonalist desteğe duyduğu şiddetli isteğin geridönüşünü, aynı oranda, merkezin davranışnormlarında görmek o günlerde, komünistçe da-yanışma temelinde pek mümkün olmamıştır.Kast edilen bu destek sonrası için bile tartışma-lıdır.

Dördüncüsü; eşitsiz gelişme yasasının dadoğal bir sonucu olarak, paylaşım savaşında or-tadaki pastadan koparılan dilimlerin şişmanlığıile orantılı olarak, emperyalist odakların hane-sine yazılan gücün, Sovyet Devrimi söz konusuolduğunda ve açık tehdit anlamında sahneye sü-rüldüğü dönemde, emperyalist boyunduruk al-tındaki ülkelerde, özellikle Doğu’da, başgösteren kıyamın nötralizasyonuna yönelik stra-tejilerin öne çıkarılmasıyla post kapma savaşı“dost” kapma diplomasisine dönüşmüş, fiili iş-gallerle ikame edilen “yeni” sömürgecilik yol veyöntemlerinin çeşitliliğinin yarattığı bulanık or-tamda düşman tanımında zaaflara neden olmuş-tur. Bu, birçok ülkede olduğu gibi, özellikleTürkiye komünistlerini de, 1831 ve özellikle1848 devrimlerinde görüldüğü üzere devrimci

karakterini terk eden burjuvazide halen demo-kratlık ve devrimci nitelik aramak gibi bir yan-lışa sürüklemiş, emperyalist cağda burjuvazininöncülük ettiği hiç bir savaşın kurtuluşla sonuç-lanamayacağı gerçeği atlanmıştır.

Bütün bu dört ana açıklayıcı nokta ve çevre-lerinde kümelenen olayların dinamiklerine bağlıolarak, o günün vizyonuyla, Türkiye komünist-lerinin, savaşta paçavraya dönmüş Osmanlı’dankalan coğrafyaya özgü, Marksist devrim teorisibağlamında bir sınıfsal ve politik değerlendirmeyapıp yapmadıkları, gerek enternasyonal düz-lemdeki ve gerekse kendi ülkelerindeki politikkonjonktürü, özellikle; ulaşım, iletişim ve tek-nik olanakları ile dünyada bir ilkin yaşandığıdevrim koşullarında, zamanın olağan dışı hızladeğişkenliği dikkate alındığında, ne düzeydekavrayabildikleri ve ne düzeyde kavramaları ge-rektiği sorunsalı, her türlü aykırılık, düşmanlıkya da hamasi duygudan arınmış bir yaklaşım vesorumlu bir perspektifle ele alınmak gibi bir ay-rıcalığa muhtaçtır.

Öncelikle; Mustafa Suphi’nin, inandığı doğ-rular üzerinde, tüm enerjisini ortaya koyarak, buyoldaki muhtemel tehlikeleri, enine boyunatartmadan, iradi olarak yarattığı kararlılıkla he-define doğru yürüyen, ikna gücü inancı ölçe-ğinde yüksek, aynı şekilde, yanlışta ısrarında da,destek bulduğu oranda ikna olma zafiyeti eşitderecede yüksek, bu yönüyle, doğru kadro seçi-minde pratik ihtiyacı uygun normların yerine ko-yabilen, her şeye rağmen örgütlü mücadeleningerekliliklerini kavramış ama öngörülerinde tek-leyen, ülkesindeki düşmanı görebilmek için içseldürbünleri gelişmemiş, yolundan döndürmek is-teyen hemen herkesi düşman kampa koyan,doğru bildiği yolda dikine yürüyen bir eylemciprofili sergilemekte olduğu gerçeğinin altı çizi-lerek başlamak gerekiyor.

O,Bolşeviklerle tanıştığı 1915 esirlik yılla-rından katledilişine kadar geçen yaklaşık altı yılboyunca dur durak bilmeden devrime hizmetetmiş, Kazan’da, Taşkent’te, Uralsk’da KızılOrdu saflarında devrim düşmanlarına karşı sa-vaşmış, tüm mesaisini komünist örgütlenmeye

Page 29: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 29Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

hasretmiş, gittiği her yere matbaasını sırtında ta-şımış, her soluklandığında hemen gazetesini çı-karma işine girişmiş, daha 1918 TKT’nı(Türkiye Komünist Teşkilatı) kurarak Anado-lu’da bir komünist parti kurma sinyallerini ver-miş, örgütlü olmanın ciddiyetine vakıf birliderdi.

Bununla birlikte, önceki paragrafta belirtil-diği üzere, gerek kadro seçimi ve gerekse dönüşkararı gibi hayatı konularda örgütsel ve politikçerçevenin, komünist örgütlenmenormlarına uygun, kesin hatlarlaçizilmediğine, eksik veri, yanlışyorum ve hatalı tanımlama sonucuolarak hak etmediği halde, Mus-tafa Kemal’de anti-emperyalist birdevrimci liderlik, TBMM ‘de dev-rimci meclis niteliği bulmaya ça-lışmasına bakıldığında ise, aynıliderlik basiretinin beklenenin al-tında olduğu kolayca görülebil-mektedir.

Yine de; Bolşevik Devrimi’ninkimi liderleri gibi Mustafa Sup-hi’nin de hızlı değişimlerin akışınıaynı keskinlik ve aynı hızla kavra-yamamış olmasını, o günün bir biriiçine geçmiş karmaşık sorunlarınfırtınalı ortamını göz ardı edip, bu-günkü birikimin perspektifleri ışı-ğında sorunlu addederek salt butespit üzerinden değerlendirme yapmanın, ek-sikli bakışın ötesinde yanlış sonuca götüreceğide, bir başka riskli ve haklılığı tartışma kaldıranbir yaklaşımdır.

Buna ek olarak; Mustafa Suphi’nin, bazı ko-nularda, özellikle savaşın taraflarının sınıfsal te-melde değerlendirilmemiş olması ve buna bağlıolarak, ne suretle olursa olsun legal olma iste-ğindeki tutkuya varan aşırı yoğunlaşmanın, isa-betli kararlar alamamış olmasında hatırı sayılırderecede etkileri olduğu gerçeği atlanmamalıdır.Yazının içeriğinde yeri geldiğinde değinileceğigibi, özellikle Doğu Halkları Kurultay’ında ge-lişen olaylar ve Doğu Halkları Propaganda ve

Harekât Sovyet’i içindeki etkin gücün TKP veMustafa Suphi ‘ye yaklaşımlarında, devrimcidayanışma ve komünist ahlak terazisine vurul-duğunda sıkıntılı durumlarla karşılaşıldığını davurgulamak gerekir.

Suphilerin, bilinen tuzaklara doğru sürük-lendiği bir anda, Bakü ve diğer Sovyet basınındaçıkan bazı haberler üzerine, 20 Ocak 1921 de,Doğu Halkları Propaganda ve Hareket Sovyet’i,detayını ileride vereceğimiz bir açıklama yapa-

rak, Erzurum’dan Trabzon’a gidenheyetin ne kendileri ile ne de Ko-münist Enternasyonal’le ilgisi ol-madığını açıklaması bu sıkıntılarınciddiyetini göstermektedir.

Mustafa Suphi, 1915 te Bolş-evik olduktan sonra, Odessa-Moskova- Kazan-Taşkent-Baküdolaşmış, mutlaka Anadolu’yageçip mücadelesini orada vere-bilme samimi inancını taşımış, ne-rede olursa olsun aklından“gitmeyi” hiç çıkarmamış, liderli-ğinin yalnız ve umutsuz bedenine,hasretin kemirici örtüsünü sarara-rak hayatına mal olan yanlış kara-rını vermesiyle bazı eleştirileremuhatap olurken, Sovyet yoldaş-larının dostane olmayan iticilikle-rini de aynı derecede sorgulamakve gerekiyorsa mahkum etmek

başlı başına bir görev olmalıdır.Ne var ki, bununla birlikte bir başka gerçek-

liğe de işaret etmek sorumluluk gerektiren biryaklaşım olmaktadır: Kim tarafından yapılırsayapılsın, yanlış, eğer üzerinde ısrar edilirse, boz-guna götüren, ama kıyıya varma ihtimali, şansınen yüksek olduğu durumlarda bile zayıf olan,kayalara çarpmaya kaderli dümensiz bir gemi ol-duğunu bir an bile akıllardan çıkarmamak gere-kir. Mustafa Suphi sonrası TKP’ninanla(ya)madığı, ya da solun ekseriyetinin anla-mak istemediği işte tam da budur.

SSCB’nin devletten devlete kurduğu diplo-matik ilişkiler ile, Komüntern’in bir birini tut-

TKP, tarihin acı bir

tecellisi olarak; Ekim Devrimi’ni

takip eden iç savaş koşullarında,

her şeye rağmen bin bir acı

ve zorluklarla doğduğu topraklardan,onursuz bir diz çöküşün

kargaşası arasında sürgün edilerek,

legalite hastalığının patolojik evresinden

muzdarip misyon sahibi

bir gurubun fişi çekmesiyle yaşamına

son verilmiştir.

Page 30: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 30 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

mayan bazı tutarsız politikaları arasında sıkışıpkalan, Doğu Halkları Propaganda ve HarekatSovyet’i liderliğinin anlaşılması güç, samimiyetisorgulanmaya muhtaç bakışı ve kurulduğu süre-cin karakteri ile sınırlanan, henüz çocukluk dö-nemindeki bir partiden ve eninde sonunda harpesiri ittihatçı subaylardan komünistliğe hızlı veyatay geçiş yapan devşirme kadrolardan dahafazla bir şey beklenebilir miydi sorusu cevapsızolarak hala ortadadır.

Bu soru sorulup, bilimin yol göstericiliğindesağlıklı bir çözüme kavuşturulup, olanlardanders çıkararak mümkünün en iyisini zorlamakyerine, akan suya düşmüş bir çalı parçası gibi okıyı senin bu kıyı benim sürüklenen Suphi son-rası TKP hareketi, etini kemiğini de kaybedipomurgasız bir hal almış, diğer yanıyla; komünistideolojinin ülke içindeki emekçi yığınlarca be-nimsenmesi anlamındaki yetersizliğin müseb-bibi olmuştur. Suphi zamanından kalan DışBüro’nun dağılmasından sonra ülke içinde yeni-den örgütlenen TKP, bir nevi Stockholm Sen-dromu’na tutularak kısa süre sonra ajanlarıninisiyatifi ile özellikle Şefik Hüsnü dönemle-rinde, önce Kemalizm’in stepnesi, devamla polisarşivlerinde dolgu malzemesi olarak kullanıl-mıştır. Sonrasında da, TKP’ni yönetenler içinkurtarıcı olan desantralizasyon kararını takiben1973 yılına kadar ülke tarihinde esamisi okun-mamıştır. Tarihin acı bir tecellisi olarak da;Ekim Devrimi’ni takip eden iç savaş koşulla-rında, her şeye rağmen bin bir acı ve zorluklarladoğduğu topraklardan, onursuz bir diz çöküşünkargaşası arasında sürgün edilerek, legalite has-talığının patolojik evresinden muzdarip misyonsahibi bir gurubun likidasyonuyla yaşamına sonverilmiştir.

Mustafa Suphi’nin, hem solun bir kesimi ta-rafından basitleştirerek ve hem de katillerinin ar-dıllarınca sözde yüceltilerek, Sultan Galiyev ilesağlanan rabıtayla komünist hareketin dışına çe-kilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Mustafa Sup-hi’nin, Sultan Galiyev, Vahidov vb gibi KırımlıBolşeviklerle yakın ilişkiler içinde olduğu bir sırdeğildir. Meseleyi bu türden basit argümanlarla

koymakta olanlara, Suphi’nin katledildiği 28Kanunisani 1921 de, Sultan Galiyev’in halen,Çek’lere ve Kazan’da Beyaz Ordulara karşı za-feri örgütleyen ateşli bir Bolşevik lider olduğunuhatırlatmanın bir yararı olacaksa, bunu yapmışolalım. 1923 den sonraki Galiyev çizgisin isekonumuzla alakası bulunmamaktadır. Yok, eğer;Sultan Galiyev’in, 16 Temmuz 1921 tarihli Mus-tafa Suphi’den sitayişle bahseden yazısına da-yanılarak bu tür bir sonuca varılıyorsa, bundanutanması gereken, Suphi’nin devrim düşmanlarıtarafından katledilişini perde arkasından seyre-dip tek satır bile yazmayı fazla görenlerdir.

Bir başka spekülasyon, Zeki Velidi Togan’ınanıları üzerinden yürütülmektedir. Z.V.Togan’ınBakü’ye geldiğinde Suphi’nin evinde, ya daTKP binasında kaldığı biçimindeki iddiaya sap-lanıp kalınarak Suphi’ye Türkçülük yaftası ya-pıştırılmasını, onca yayınlanan gazete ve diğeryazılarından, yaptığı konuşmalarda bu iddiayamesnet olacak her hangi bir destekleyici olgu-nun kanıt olarak ileri sürülememesini ve bununözellikle, yeri geldiğinde anılara asla itibar et-meyen ve adını çetelenin sol tarafına yazdırmakisteyenlerce yapılmasını samimiyetten yoksun,faraziyeye dayalı niyet okuma olarak değerlen-dirmenin ötesinde söyleyecek fazla bir şey yok-tur.

Ayrıca, Togan’ın anılarında Bakü’ye iki sefergeldiği ve iki sefer de TKP’liler tarafından mi-safir edildiği iddiasının doğruluğundan şüpheedilemese bile, o tarihlerde Validov, yaniZ.V.Togan’ın Bolşevik partisinde muhalefet ka-nadının bir üyesi olduğunu ve Turancılıkla par-lattığı beyninin arka planının henüz gün yüzüneçıkmamış olduğunu unutmamak lazımdır. Sözbu raddeye gelmişken bir noktaya daha parmakbasmakta fayda var.

Validov’un Bakü’ye, ne ilk ne de ikinci geli-şinde henüz TKP diye bir örgüt yoktur. GelişiDoğu Halkları Kurultayı günlerine rastlar vemuhtemelen delegeler arasında kulis faaliyetiyürütmek niyetindedir. Ama ondan önce Turan-cılığın kurmay başkanı Enver var. Üç yıldırBolşeviklerin saflarında Beyaz Ordulara karşı

Page 31: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 31Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

göğüs göğüse çarpışmış ve Türkiyeli komünist-leri bir araya toplamak için bir kongre hazırlı-ğında olan Mustafa Suphi ile adeta alayedercesine, Enver, Kurultayın özel davetlisi veitibarlı kişilerinden biri olarak, yanında Zinovi-yev, Bela-Kun ve Radek olduğu halde Bakü’yegelmekte, kendisine ayrılan locasında otur-makta ve Suphi’nin tüm engellemelerine rağmenKurultay delegeleri onun, Turancılığın uvertürüolan uzun nutkunu dinleyebilmektedirler.

Yetmedi, Komüntern’in III. Kongresi, benzerbir anlaşılmazlıkla Mustafa Suphi’nin katlindenaklanmamış olan Ankara’nın kurduğu ResmiTKF’dan Tevfik Rüştü Aras’ı, FuatSabit tutuklu olduğundan gideme-miştir, delege olarak kabul edebil-mektedir. Turan serdengeçtisiEnver’in Radek kanalıyla Ber-lin’den ceza evinden kaçırılması,‘düşmanımın düşmanı dostumdur’uydurma felsefi balonunun iki yılsonra, hayatın öğretici pratiğininyanında nasıl sönüp gittiğini ve düş-manının düşmanı ile iş tutmanınemek cephesinde açtığı gediklerihatırlatmanın ayrıca faydası vardiye düşünüyoruz

Bu gerçekler çerçevesinden ba-kıldığında, 28 Kanunisani’densonra Mustafa Suphi’nin, düşman bilmedikleritarafından birçok kez öldürüldüğü rahatlıklasöylenebilir.

Mustafa Suphi ve yoldaşları komünist hare-ketin ilk örgütleyicileri ve ilk şehitleri oldular.Bu gerçeklik hiç bir boyuttan tartışılmaya açıkdeğildir. Ancak, Suphi’nin, Mustafa Kemal’ianti-emperyalist ve onun liderliğindeki iktidarmücadelesini, büyük ve tarihsel bir yanlışlıkeseri, ulusal kurtuluş olarak tanımlaması, bu-nunla bağlantılı olarak, Mustafa Kemal’e “arz-ıubudiyet” temelinde ısrarlı olduğu dönüş kararı-nın, en az birinci gerçeklikteki netlik kadar, dev-rim için savaşın kuralları dışında açık birolgudur.

Net olan bir üçüncü bir gerçeklik Komüntern

politikalarına ilişkin olandır ki; tarifine geçme-den önce bazı alıntılara başvuralım.

Komüntern’in II. Kongresinde alınan şu ka-rarı bir kez daha okuyalım; “..biz komünistler,sömürgelerdeki burjuva bağımsızlık hareketle-rini eğer gerçekten devrimci iseler ve sömürgeyöneticileri köylüleri ve sömürülen kitleleridevrimci bir ruhla eğitme ve örgütleme çalış-malarımızı engellemediği zaman desteklemeli-yiz ve destekleyeceğiz. Eğer bu koşullar yoksabu ülkelerin komünistleri ülkelerindeki refor-mist burjuvaziye karşı da mücadele etmelidir-ler.” (Fernando Claudin, Komüntern’den

Kominform’a s.331). Her nekadar, komünistlerin görevlerindenbir tanesinin de bu savaşın inisiya-tifinde belirleyici olmaları gerektiğivurgusu yoksa da, biraz sonra anla-tacaklarımıza kıyasla, bu çokgüzel!

Önce küçük bir hafıza tazele-meyle işe başlayalım. Komünistle-rin ulusal kurtuluş savaşısürecindeki ülkelere karşı yaklaşımıve ülkelerinde ulusal kurtuluş mü-cadelesi verilen ülke komünistleri-nin bu mücadelelere katılmalarınıntaktiksel değil, ilkesel bir tutum ol-duğu Marksist-Leninist devrim teo-

risinin abc si içinde vardır. Komünistler bundanda önce, bu tür bir savaşın, yani emperyalizmsonrası kurtuluş savaşlarının artık anti-kapitalistbir öz taşıması gerektiği ve burjuvazinin öncü-lüğünde verilen bir savaşın neticede yine kapi-talist sistem içinde, kırk katır kırk satır misali bir“çözüm” dayattığından ve dünyanın bu tür ör-neklerin sergilendiği bir toplu mezar durumundaolduğundan bahisle çok boyutlu çalışmalarınıyürütürler. Komünistler, kendi mücadele ve ön-cülükleri olmadan emperyalist kıskacın asla gev-şemeyeceği gerçeğini propaganda eder,bağlaşıklık sorununu bu gerçekliği gözeterek de-ğerlendirirler. Bütün bu değerlendirmelerin so-nucu olarak, mücadele esnasında taktikselanlamda geçici birlikler kurar, ortak çalışmalar

Çocuklar, kişiliklerini kaybetme

pahasına taviz verdikçe

uysal çocuk oluyorlar ve neticede

ebeveynlerinin acemice çizilmiş karikatürlerine

dönüşüveriyorlar. TKP,

ne yazık ki hep “uysal çocuk”

oluyor!

Page 32: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 32 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

yapar, ama ilkelerinden asla taviz vermezler,programlarını sulandırıp örgütlülüklerini liki-dasyona götürecek yamanmalara karşı tetikteolurlar.

Devrimin merkezinin Doğu’ya kaydığınıntespitiyle Batı’dan umudunu kesen Komüntern, IV. Kongresinde; “..TKP, kitlelerin emperya-lizme karşı mücadelesinde burjuva hükümetidesteklemiştir. TKP ortak düşman karşısındakendi program ve ilkelerinden bile taviz ver-meye hazır olduğunu kanıtlamıştır.” biçimin-deki sözde övgüsünü gerine gerine açıklarken,Doğu’da da devrimden ziyade “yansız” diye ni-telendirdiği, emperyalist çağda yansızlık herneyse, burjuva hükümetlerini des-teklemiş olmasının doğruluğunakanıt olarak sunmuş, diğer yanıylada; acısını bile yaşamaktan korkanTKP ye kocaman bir “aferin” leuysal çocuk muamelesi yapmıştır.

Çocuklar, kişiliklerini kaybetmepahasına taviz verdikçe uysalçocuk oluyorlar ve neticede ebe-veynlerinin acemice çizilmiş kari-katürlerine dönüşüveriyorlar. TKP,ne yazık ki hep “uysal çocuk” olu-yor!

Söylendi; Komüntern, diğeradıyla Dünya Komünist Partisi,merkezi yapıda bir örgüt olduğuna ve TKP de buörgütün üyesi bir parti olduğuna göre, Şura dev-letleri sempatizanları ve komünist avına çıkmışzamanın Ankara Hükümeti’nin anti-Sovyet yö-nelimi net bir biçimde açığa çıkmış iken, bu tab-lonun Komüntern tarafından okunamaması veya, okunup iyi anlaşıldığı halde, Mustafa Sup-hi’nin üç yıldır dönüş ısrarının artık bir yıl ön-cesinin koşullarının olmadığı gerekçegösterilerek, neden masaya yatırılmadığı sorusu,“.. Bu nedenle Propaganda ve Hareket Sovye-ti’nin, ‘şimdi bekle, gitmek zamansız’ diyen yol-daşlarını, TKF MK’nin dinlememiş olduğudüşünülebilir.” ( Hamit ERDEM, MustafaSUPHİ, Sel Yayınları, s.261) biçimindeki bir ge-rekçe gösterilerek realize edilmesi, konu üze-

rinde kafa patlatan hemen her iyi niyetli insanıncan havliyle sarıldığı naif tutamaklar olarak de-ğerlendirilebilir. Bunun yanı sıra, Lenin’in;“...Doğu’nun işlerini Doğu’lu yoldaşlara bıra-kın...” şeklindeki sözlerini gerekçe göstererekaçıklama eğiliminde olmak da, risk almak iste-meyenler için en kolay ve en güvenli yol olduğuda oldukça açıktır.

Bazı ipuçlarına ulaşmak için Bakü’deki DışBüro temsilcisi İsmail Hakkı’nın Pavloviç’eyazdığı mektuptan, önemli bazı parantezleri aç-mamıza yardımcı olacak kısa bir paragrafı bu-raya alarak çerçeveyi daha da genişletecekşifreleri çözmeyi deneyelim.

Mektubunda şöyle diyor İsmailHakkı: “Sadece bir şeye çok üzü-lüyorum, benim için çok beklen-medik bir şey oldu, partimizinkarşıtları tarafından kandırıldığıbelli olan Skaçko yoldaş bir bro-şür yazarak, burada TKP’nin tümüyelerinin maceracı olduğunubelirtti.” (Yücel DEMİREL,Dönüş Belgeleri-2, TÜSTAV Ya-yınları, S.152)

Nereden bakılırsa bakılsın,Mustafa Suphi, ava giderken arka-daşının tüfeğinden çıkan bir kazakurşunuyla değil, taktik veya stra-

tejik yanlışlıkları var ya da yok, idealleri uğruna,Ankara-Kars-Erzurum-Trabzon üzerinden gidipgelen telgrafların satır aralarında verilen hükümgereği burjuvazinin tetikçisi Ankara Hükü-meti’nin planlı tertipleri neticesinde hunharcakatledilmiştir. Katliamın hemen ertesinde böylebir broşürün yazılması, eğer gerçekse, Komün-tern temsilcisi Skaçko’nun, ‘biz demiştik, ola-cağı buydu’ şeklinde, hayıflanmaya varan tavrı,hiç bir dostluğa ve hiç bir devrimci norma uy-madığı gibi, hiç bir insani mantığın kabul ede-meyeceği, bayağı, kaba bir self tatminden başkabir şey değildir. Yalnız, daha da önemlisi; bubroşürü yazdıracak kadar düşmanlığa varan bas-tırılmış bir saikın uygun ortamda dışa vurması-dır ki, vahimdir ve ilk şifreye burada

Mustafa Kemal Şişli’deki köşkünde

sadaretten bakanlık beklerken, Mustafa Suphi’nin

emperyalist yağmacılarave kuklası

hükümetlere karşı halkı kıyama çağırması,erken bir doğru tespit

ve devrimci bir duruşun

ifadesi olarak alınmalıdır.

Page 33: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 33Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

ulaşabiliyoruz.İkinci şifre ,” partimizin karşıtları tarafın-

dan kandırılan..” biçimindeki cümlede yat-maktadır.Demek ki, Komüntern içinde bir nevilobiler mevcuttur. Bir parti, onu sevmeyen birbaşka parti mensupları tarafından olur olmaz şe-kilde jurnallenip itibarsızlaştırılabilmektedir.Zaman içerisinde, birbirine karşıt olan parti vegurupların düellosuna sahne olan ve giderek di-rayetsiz hakemlerin yönettiği boks ringine dönenKomüntern’in, dünya komünist hareketi hane-sine yazdırdığı artılar(!) dan, çok başarısızlık-larla anılır olmasının dayanaklarından bir taneside bu şifre olmalıdır.

Spekülasyona kaçma riskini göze alaraküçüncü şifreyi, İsmail Hakkı’nın , “... Sadece birtek şeye üzülüyorum.” diyen cümlesinde ara-mayı öneriyoruz. Mustafa Suphi ve yoldaşlarıkatledilmiş ama, Staçko’nun, Rusya KomünistPartisi Doğu Şurası temsilcisi Stasova’yı kas-tediyor olmalı, “.. TKP nin tüm kadrolarını ma-ceracılıkla suçlaması” Dış Büro temsilcisini bukatliamdan daha fazla üzmüştür. Hasılı; MustafaSuphi zaten ‘maceracıydı’ ama, bunun geneleteşmil edilmesi fevkalade üzücüydü(!) Gerekmektup sahibinin ve gerekse Dış Büro’nun diğerelemanlarının siyaset sahnesinden silinip, Sup-hi’nin ortadan kaldırılmasından sonra adlarınınartık komünist hareketlerle anılmamış olmasınıbu üzüntünün ‘altın vuruş’ dozundan anlayabi-liyoruz.

Mustafa Suphi, daha Temmuz 1918 de,Mustafa Kemal belki o günlerde Filistin Cephe-si’nden ricat durumunda, muhtemelen silahlarımüttefik kuvvetlerine teslim ederken, temelle-rini attığı TKT konferansında, anti-emperyalistmücadeleye katılmak için komünistlerin başlıcaçalışma alanının Anadolu olduğunu ve ilk fır-satta komünistlerin birliğini sağlama süreci ilebirlikte halkın silahlı kıyamını örgütlemek içincepheye koşmak gerektiğini daima dillendirmişve dikkatleri hep bu yöne çekmiştir. O, 1919 daOdese’da iken şöyle diyordu: “...son damlayakadar kanımızı emmek isteyen bu alçak ve arsızgüruh ve bu güruh-i haşeratın başında olduk-

ları yağmacı devletlere karşı ayaklanmak bizimbugünki en büyük borcumuz ve en mukaddesvazifemizdir. Memleketimizde bu Avrupalı eş-kıyaya yardım eden zenginlerin ve hangi fırka-dan olursa olsun hükümetlerin canlarıcehenneme!” ( Yavuz ASLAN, TKF’nin Kuru-luşu ve Mustafa Suphi, TTK Yayınları, s.284)

Mustafa Kemal’in Şişli’deki köşkünde sada-retten bakanlık beklediği o günlerde MustafaSuphi’nin emperyalist yağmacılara ve kuklasıhükümetlere karşı, kuşkusuz İstanbul Hüküme-ti’ne de, halkı kıyama çağırması, erken bir doğrutespit ve devrimci bir duruşun ifadesi olarakalınmalıdır.

Fakat, yıl 1919 ve Mustafa Kemal o günlerde,beraberindeki Osmanlı paşaları, İttihatçı bakiye,feodal ağalık ve dinsel gericilikle henüz bir itti-fak sağlamamış, geleceğinden kaygılı, zamanzaman emekliliğini düşünen her paşa gibi bir pa-şadan başka bir şey değildir. 1920 sonlarınadoğru gelindiğinde ise, köprülerin altından çoksular akmıştır. Mustafa Kemal fırsatları ve şan-sını iyi yöneten biri olarak öne çıkmış, tekerineçomak sokmak isteyenleri ısırmaya hazır halegelmiştir. Özellikle Ekim Devrimi’nin yarattığışaşkınlığı üzerinden atmaya çalışan işgalci Av-rupa’nın yorgun halkı artık savaşa daha fazla da-yanamayacağı sinyallerini vermiş, savaş acılarıyetmezmiş gibi elli milyon insanın ölümüneneden İspanyol Gribi tam anlamıyla bir katas-trofa neden olmuş, Avrupa Devletleri’nin savaşmakineleri arızalar vermeye başlamıştır. Bu vebağlı bir çok nedenden ötürü Fransızlar, İtalyan-lar kendiliğinden çekilmiş, Yunanistan’da malikriz buhrana dönüşecek derecede büyümüş, hü-kümetler değişmiş, İngilizler, Misak-i Milli sı-nırlarında kalmak koşuluyla komünist SSCB’ninGüney kıyılarını güvenlikte tutacak Batı yanlısı,saltanat ve hilafeti etkisiz hale getirecek bir hü-kümeti destekleme kararı almış ve bunun seme-resi Londra Konferansı davetiyle görülmüştür.

Fransız birliklerinin Güneydoğu’da savaşırgibi yapmaları ve İtalyanların Güney’de tek kur-şun atmadan Ankara Hükümeti ile anlaşarak, si-lahlarını da bırakıp kendiliğinden çekip

Page 34: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 34 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

gitmeleri, İngilizlerin payitahtın güvenliği mak-sadıyla İstanbul’a çıkarma yapmaları ama“Misak-i Milli” sınırları dahilinde bir Türk Dev-leti kurulmasına, batı yanlısı olması kaydıyla ta-raftar olmaları, Mustafa Kemal’e İngiliz LimanKomutanlığı’nca izin belgesi verilerek Anado-lu’ya geçişine göz yummaları ve sonrasında gizliaçık görüşmelere devam etmeleri elde veri iken,Yunan birliklerinin Anadolu’nun içlerine kadarşuursuz harekatını emperyalist işgal olarak de-ğerlendirmek, emperyalizm tanımını revizyonatabi tutmak anlamındadır ki; hem Osmanlıdanbaşlayarak İzmir İktisat Kongresi’nde yasallıksorunu kaldırılıp Cumhuriyetle birlikte anaste-zik bir etkiyle yoksul Anadolu insanının üstüneçöreklenen emperyalist hegemonya gibi büyükresmi görememeye ve hem de, dahasonraki dönemler için, kapitalistyolda az veya orta düzeyde gelişmişülkelerin de emperyalistolduğu/olabileceği yönünde bir dü-şünce yanlışlığına sürükler. O günİngiliz emperyalizminin kucağındahoplattığı Yunanlı mütecavizler,bugün aynı oyunu Amerika’nın ku-cağında oynayan Yunanistan veTürkiye gibi.

Paylaşımda geciken Alman Emperya-lizmi’nin tetikçiliğine soyunan işbirlikçi-kom-prador burjuvazinin siyasal temsilcisi İttihat veTerakki Partisi, Osmanlıcılıktan Pantürkizm’eevrilen politikalarının uzantısı olan Turancılıkhayalleri peşinde koşarken, Sykes Picot Anlaş-ması ile Osmanlı’nın tabutuna son çivinin çakıl-makta olduğundan bihaberdi. İttihatçılar, savaşsüresince emperyalist yayılmanın önündeki sonçapakları temizledikten sonra öne çıkmış kadro-larını geri çekip kalan bakiye ile kurdukları Mü-dafaa-i Hukuk Cemiyetleri vasıtasıyla,Anadolu’da baş gösteren anti-emperyalist kıya-mın üstüne tünediler. Kıran kırana geçen bir içsavaş neticesinde egemenliklerini ilan edip em-peryalist işgalin tırmanması için basamak oldu-lar.

Savaştan beklediği maksimum çıkarı elde et-

tiğinden emin olduğu bir safhada Ekim Devri-mi’nin dünyayı sallayan etkisiyle tam anlamıylabir şok yaşayan İngiliz Emperyalizminin, savaşbütün yıkıcılığıyla sürerken, savaş öncesi poli-tikalarında önemli ölçüde değişiklikler oldu. Budeğişiklik; savaştan çekilen müttefiki ÇarlıkRusya’sında patlak veren proleter devrimi müm-kün mertebe izole etmek ve giderek yok etmekolarak kısa sürede kendini gösterdi. Dolayısıylaittifaklar sorununda duruma göre esneklikler be-lirmeye başladı. Dünkü “dost” bugün artık anti-kapitalist bir devrimle dünyayı sarsmış olduğuiçin, her ne olursa olsun çeperdeki ülkelerde“yeni dost” rejimleri desteklemek, proleter dev-rimi daha kundaktayken boğmanın yollarındanbiri olarak düşünüldü. Bir yandan Wrangler ve

Denikin ordularını devrimin üze-rine salarken, diğer yandan da Gü-ney’de, Ankara Hükümeti’ni,Yunanlıları yalnız bırakma paha-sına, devrimin izolasyonu için sağ-lam bir basamak olmak koşuluyladestekledi.

Yunan ordularının Anadolu’nuniçlerine kadar ilerleyiş ve çekilişle-rinin bir bütün projenin tek tek uy-gulama paftaları olduğunu,

Mustafa Kemal’in olağanüstü yetkilerle 3. OrduMüfettişi olarak Anadolu’ya geçişini, Meclis-iMebusan’nın İngilizlerce basılmasını,TBMM’nin açılışını, tüm İstanbul Hükümetle-ri’nin Ankara ile resmi temaslarını ve aslında birbirini tamamlayan yapılar olduklarını, Kema-listlerin, Ethem, Hafi Komünist Partisi, MustafaSuphi’lerin katli gibi olaylarla iç savaşın ateşiniyükselterek emperyalist yayılmanın üstüne kanatgermelerini, Londra Konferansı’nı ve bağlı birdizi olguyu ancak Ekim Devrimi temelinde vebesleyici diğer olaylar ışığında ele alırsak doğrusonuca varabiliriz.

SSCB politikalarının, devrimin tehdit altındaolduğu tarihsel dönemde, devletten devlete olanilişkiler çerçevesinde değerlendirilmesi ile, sınıfsavaşı söz konusu olduğunda, komünistlerindüşman sınıfa karşı olan konumlanmalarını, aynı

Anlaşılan o ki; Riya ile sevginin,

dalkavuklukla sadakatin arasındaki

ayırıcı çizgiler Suphi’nin hayati kararlarını alma

düzleminde birbirine

karışmışlardır.

Page 35: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 35Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

düzlemde aynı verili koşulları gerekçe göstere-rek belirlemek, hareketi burjuvazinin icazetineve bel kemiği olmayan diplomasinin insafınaterk etmek anlamı taşır ki, dünya komünist ha-reketi çeşitli defalar bu yanlışlığın günahınıbüyük bedellerle ödemiştir.

SSCB’nin, Ankara Hükümeti’ne kayıtsızşartsız desteğinin çektiği kalın perde sayesindeMustafa Kemal’in anti-Sovyet, anti-komünisttutumu, bir dizi tutuklama, açık savaş ve Suphiörneğinde olduğu gibi zalimce katliama rağmenne yazık ki görül(e)medi. Anti-komünist saldı-rının ne derece planlı bir geçmişinin olduğunuanlamak için, çok değil, onbeşlerin katlinden 13gün sonra, meclis gizli oturumunda M.Kemal’inşu söylediklerine kulak vermek yeterlidir:“...Rusya Anadolu’da bir Sovyet hükümeti kur-mak istiyor ve Rusların Anadolu içlerindeki çe-şitli komiteleri finanse ettiklerini öğrenmişbulunuyorum... Şimdi gizlice onların izini sür-mekle uğraşıyoruz. “ (Bir İngiliz istihbarat ra-porundan aktaran Bülent GÖKAY, Emperyalizmile Bolşevizm Arasında Türkiye, Agora Kitap-lığı s.171)

Serv koşullarını masaya yatırmak için top-lanması planlanan Londra Konferansı’na çağrılıolmanın ve emperyalistlere verilen gizli temi-natların ödülünü görmenin verdiği heyecanlaMustafa Kemal, yine İngiliz İstihbaratı’ndan al-dığı bilgilerle, coşarak nasıl iz sürdüğünü anla-tıyor. İz sürüldü; Bizans oyunlarına taşçıkartacak derecede türlü entrikalar sahnelenip,Ethem çok sert bir müdahale ile geçişe zorlandı,Kuva-i Seyyare tasfiye edildi. İz sürüldü; ülkeçapında komünist avına çıkıldı, tutuklamalar birbirini izledi. İz sürüldü; Mustafa Suphi ve yol-daşları kalleş tuzaklarında, insanlık dışı zulmemuhatap bırakılarak katledildi.

Mustafa Suphi, düşündüğünü, o anda doğruveya yanlışlığı bir yana, fazla zaman öğütmedenhayata geçirmeye çalışan, hızlı karar alabilenbiri. Bu kararlarını gözü kapalı destekleyenler-den bazıları, ajan veya dalkavuklukla malul deolsalar, Suphi’nin seçimlerinde hep ön sıralardayer bulabilmişlerdir. Anlaşılan o ki; Riya ile sev-

ginin, dalkavuklukla sadakatin arasındaki ayırıcıçizgiler Suphi’nin hayati kararlarını alma düzle-minde birbirine karışmışlardır.

Bunu söyledik, tekrar üstünde durmuyoruz.Esas parmak basılması gereken nokta, dönüş ka-rarının ne zaman alındığı ve karardaki kararlılı-ğın sürekliliği ve Mustafa Suphi’nin giderek,aşama aşama bu kararlılığını bir üst düzeye taşı-madaki samimi inancını sürdürürken Komünternile olan münasebetler ve Komüntern’in engellergibi görünüp perde arkasından gidişinin önünüaçtığı yolundaki spekülasyonların doğruluk de-recelerinin ne olduğudur.

Süleyman Nuri’nin anlatımlarından, DoğuHalkları Harekat ve Propaganda Sovyet’indekonu tartışılırken, Kömüntern temsilcisinindönüş taraftarı olmadığını anlayabiliyoruz. Buanlatımlar dışında somut bir belge henüz eli-mizde olmadığından, ilerde yeni bilgilerin ortayaçıkması durumunda rezervimizi koyarak, anla-tılanlar ışığında yol bulmaya çalışacağız. Fakatilk önce, Mustafa Suphi’nin de dikkatleri çek-mek istediği bir noktayı ve bu noktaya yönelikbizzat kendi uyarısını da buraya alarak meseleyebiraz daha açıklık getirmeyi deneteceğiz.

Şöyle diyor Suphi, 22 Kasım 1920 TKP MKtoplantısı tutanaklarında: “ Anadolu Kuva-iMilliye Ordusu’nun Rus Şuralar Cumhuriye-ti’ne karşı bir suikastı hissolunmaktadır”(Yücel DEMİREL, Dönüş Belgeleri-1 TÜSTAVYayınları s.264)

Bu uyarıyı, dönüş kararının tekrar gözden ge-çirilmesi, ya da, en azından bir müddet ertelen-mesi izlediyse de, neticede bunun da bir yararıolmamış, bu açık tespite rağmen ısrar devametmiş, Karabekir’in olmayan Bolşevikliği ve “iyipaşa “ oluşuna istinaden ortaya çıkan sahte gü-venin koruyuculuğu ile kapanan ve bugünekadar tam anlamıyla mantıksal bir çözümlemesiyapılamayan bu antagonizmanın bizzat tespitedenleri tarafından hafife alınmasıyla dönüşekarar verilmiştir.

Anlaşılan, SSCB-Ankara hattında sürmekteolan antlaşma görüşmeleri, yardım ve diploma-sinin yaydığı nispeten iyimser ama kesinlikle

Page 36: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 36 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

kaygan ve ikiyüzlü havanın verdiği güven(!)devrimci normların üzerini örtmüş, Mustafa Ke-mal’den giden sözde davet mektuplarının sub-jektif yorumu, tertip ve tedip kokularını bertarafetmiş, Süleyman Sami’nin Ankara direktifli ola-rak Mustafa Suphi’yi tuzağa doğru çekme işin-deki başarısı, bu tarz bir antagonizmayla kendinigösteren bir ilkesizlikle, bu sitille dönüşün kaçı-nılmaz sonunu hazırlamıştır.

Süleyman Nuri’nin anılarında dönüş kararı-nın TKP MK ‘inde enine boyuna tartışıldığı vesonuçta Mustafa Suphi’nin görüşü-nün ağırlıklı olarak kabul edildiğianlatılmaktadır. Süleyman Nuri; “..Ankara’daki Halk İştirakkiyunPartisi’nin cevabını beklemeyelüzum görmeden ve o günlerde An-kara ve Kars’ta bulunan partili ar-kadaşlardan Şerif Manatov’un,paşaların kendisine yazdığı daveti-yelere inanmakta gayet ihtiyatlı ol-ması hususundaki ihtarıtazammüm eden mektubuna da al-dırış etmeden... Mustafa Suphi birgün gece yarısı Merkez Komitesiüye ve namzetleri.. ve diğer mesulişçilerimizin bulunduğu toplantıaçılır açılmaz Mustafa Kemal’de gelen davetmektubunu okudu. Mustafa Kemal mektu-bunda; ‘BMM sol koltukları işgal ve mecliskürsüsünden Türkiye işçi ve çiftçilerinin hak-larını müdafaa etmek için TKP MK’ni Anka-ra’ya davet ettiğini’ yazıyordu. Karabekir veFerit’in mektupları okunmamakla beraber içe-riklerinin aynı olduğunu söyledi.” (SüleymanNuri, Uyanan Esirler, TÜSTAV Yayınları, s.359)

Bilinen, Mustafa Kemal’in, Mustafa Sup-hi’ye 13 Eylül 1920 de yazdığı mektuptan sonraherhangi bir mektup yazmadığıdır. Yazdıysadahi, herhangi bir kaynakta, Suphi’nin o toplan-tıda zikretmesinden başka, böyle bir belgeye hiçbir yerde rastlanmadığıdır. Okunan, Mustafa Ke-mal’in 13 Eylül tarihli mektubu değildir. Aslındaanlaşılan, ortada bir mektup da yoktur. Kaldı ki,

bu mektupta Mustafa Kemal, TKP yi Ankara’yadavet etmemiş, BMM’ni adres göstererek şöylesöylemiştir: “ Aynı hedefe yürüyen Türk İşti-rakiyun Teşkilatıyla tamamen tevhid-i mesaiedebilmek üzere BMM nezdinde salahiyetitammeyi haiz bir murahhas göndermenizi,BMM tarafından Azerbaycan Hükümeti nez-dinde murahhas olarak Bakü’ye gönderilmişMemduh Şevket Bey’le tesis-i irtibat ve tevhid-i mesai eylemenizi rica eder...”( Fethi TEVE-TOĞLU, Türkiyede Sosyalist ve Komünist

Faaliyetler, s.275)Buradan anlaşıldığı gibi açık bir

davet yok, özetle; yetkili bir temsilcigöndererek BMM ile görüşmesinive Bakü’deki görüşmelerin deMemduh Şevket ile yapılmasını söy-lemiştir. Tam tersi, Ankara’nın, den-geleri bozacağı ve siyasi havayıHükümetin aleyhine değiştireceğiendişesiyle TKP’nin Bakü’den An-kara’ya nakline ihtiyatlı yaklaşmışve giderek buna açıkça karşı oldu-ğunu her fırsatta söylemiştir. Ayrıca,Mustafa Suphi’nin kuruluş Kongre-sini Anadolu’da, yasal statüde yap-mak istediğini daha önce

dillendirmiş ama Ankara’nın kesin ret tavrı üze-rine bu seçenekten vazgeçmiştir. Kongre top-lanmasına şiddetle karşı çıkan bir Hükümetingiderek hem iç ve hem de dış hasımlarına karşıdaha da güçlendiği bir durumda TKP MK sınınülkeye girmesine izin verebileceği ihtimalinisaflığın dışında neyle açıklanması gerektiği oku-yucunun tasarrufuna kalmıştır.

Fakat, ısrarların devam etmesi üzerine ve Ko-müntern defterinde Mustafa Suphi’nin adınınarka sayfalara doğru kaydırıldığı istihbaratınınsağlanmasının verdiği fırsatla, Ankara B planınıyürürlüğe koyma yolunu seçmiştir. Kazım Ka-rabekir’in olaya; “ Bakü’deki TKF’nın memle-ketimiz içinde, BMM’nin haberi olmadan ufakrütbelilerle veya halk ile teşkilat yaparak ic-raata kalkışması felaket olur....Eğer komünizmkabul edilmek lazımsa bunu ancak BMM

Suphi’nin, özellikle Karabekir

ve Mustafa Kemal’inkomünist değilse bile

sağlam birer sempatizan olduklarına,

Ankara’da ona hüsnü kabul

göstereceklerine inanmış olarak

tüm ikazları elinin tersiyle iterek

yola koyulduğu anlaşılmaktadır.

Page 37: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 37Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

kabul edebilir. Bir takım istekler ve devrimlerolmaz. Bunu Bakü’ye bildirdim. Başka bir şeyyapmalarına izin verilmeyeceğini anlattım.Onlar kabul ve Ankara’ya adam gönderdiler.Mustafa Suphi’de Ankara’ya gitmek için izinistedi ve kabul olundu.” (Kazım Karabekir, İs-tiklal Harbimiz, Türkiye Yayınları, s.1075) şek-linde yaklaşması Mustafa Suphi’ninKarabekir’den bir Bolşevik yaratmasına yet-miş,bu yüzden Bakü karşılaşmalarında Mana-tov’un uyarılarına kulak asmamıştır.

Anadolu’da komünistler aleyhine esen rüz-garları ve Ankara Hükümeti’nin komünistlerekarşı uyguladığı baskı, kıyım ve işkencelerdenhaberli ve bu yüzden sınır dışı edilen biri olarakŞerif Manatov ‘un “..Suphi’yi arkadaşlarındanbir çoğu daima Türkiye’ye gitmek için teşviketmekte olduğu anlaşılıyordu... Ben Karabe-kir’i Suphi’ye çok kurnaz bir diplomat olaraktasvir ettim. Fakat yoldaşları Suphi’yi gitmeyetamamen ikna etmişler. Tarafımdan verilenmalumatın ona hiç tesir etmediğini hissettim.Artık Suphi Türkiye’ye gitmek için karar ver-miştir.” ( Ş.Manatov, Suphi Bakü’de ve Kars’ta,aktaran; Yavuz ASLAN, TKF ve Mustafa Suphi,TTK Yayınları s.287) şeklindeki uyarılarınıSuphi; “ ... ben Karabekir Paşa ile muhabereediyorum, o beni davet ediyor” ( ERDEM,s.202))diyerek dikkate almazken, katiline doğruadım adım yaklaşmakta olduğunu asla aklındangeçirmiyordu.

Mustafa Suphi ve TKP hakkında komünistahlakın sınırlarını zorlayacak nitelikte yazı veiddialarda bulunan Süleyman Nuri’nin anılarınatek başına olsa itibar edilmeyebilirdi. Ancak,gerek Manatov ve gerekse diğer araştırmalardanedinilen bilgiler ışığında, gerçekte Suphi’nin,Ankara Hükümeti’nin devrimci bir hükümet ol-duğuna, özellikle Karabekir ve Mustafa Ke-mal’in komünist değilse bile sağlam bireresempatizan olduklarına, Ankara’da ona hüsnükabul göstereceklerine inanmış olarak tüm ikaz-ları elinin tersiyle iterek yola koyulduğu anlaşıl-maktadır.

Suphi’nin, gerek Doğu Halkları Kurultayı ve

gerekse sonrasında gelişen bazı olaylardan do-layı birlikte çalıştığı Bolşevik yoldaşları ile so-runlar yaşadığı artık hiç bir kuşkuya mahalvermeyecek derecede açıktır. TKP MK’nin12.10.1920 tarihli kararından, Manatov’un buanlattıklarına farklı bir pencere açabilecek birpasajı buraya alıp arka planını aydınlattıktansonra pencereyi kapatalım. Şöyle diyor karar;“...Anadolu’daki komünistler ve komünist gu-ruplar gibi, görev yerlerinden dönen arkadaş-larımız da şu görüşleri savunuyor: ‘RusyaSovyet Cumhuriyeti ve III. Enternasyonal,Türkiye’ye destek vermekten başka, TKP prog-ramını Türkiye’deki tek gerçek program oldu-ğunu kabul edip onaylamalı ve başkaprogramları kabul edenlerin Bolşevik olmadı-ğını ilan etmelidir... Kimi teşkilatlar terörist ni-teliktedir... Türkiye’ye para, silah, askeriteçhizat olarak ve başka şekillerde yapılan yar-dım TKP nin elinden geçmelidir.”(Yücel DE-MİREL, Dönüş Belgeleri-I, TÜSTAV Yayınları,s.114-115)

SSCB-İngiliz, Ankara-SSCB antlaşmalarınınarifesinde, TKP’nin bu taleplerinin karşılanması,her iki antlaşmanın; ‘hiç bir taraf diğerinin aley-hine bir başka ülkede faaliyette bulunmayacak,mevcutları desteklemeyecek’ şeklindeki açık ifa-deye rağmen yasal ve diplomatik kanallardanmümkün değildi.

Peki, TKP’nin bu taleplerinin tamamının de-ğilse bile, her iki talebin başka biçimlerde deolsa karşılanabilme olanağı var mıydı? Bizcevardı. Bunun bin çeşit yolu bulunabilirdi, ancako dönemde, Bolşevik Devrim’in korunmasıadına, elle tutulur bir işçi sınıfının olmadığı Ana-dolu’da bir komünist ihtilal yerine, tarafsız Mus-tafa Kemal’li bir hükümetin tercih edilmesişeklini alan pragmatizm daha “reel” bir politikaolarak benimsenmiş durumdaydı. Öyle ise, butaleplerin karşılanması o verili koşullarda o“reel” politikalarla imkansızdı.

Bu alıntıya diğer yanıyla baktığımızda; Ana-dolu’da komünist örgütlenmelerin Odessa’dangelen Bolşevikler vasıtasıyla başlamış olabile-ceği ihtimali düşünülse dahi, bu miladı Şerif

Page 38: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 38 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

Manatov ile başlatmakla büyük bir yanlışlıkyapmış olmayız. Suphi’nin ‘terörist guruplar’dan dan kastının ne olduğu pek anlaşılmamaklabirlikte, resmi TKF olmadığı, onun dışındabaşka komünist gurupları, hafi TKP vb, kastet-tiği ve muhtemelen işin ucunu iyi dostu Mana-tov’ a kadar vardırdığı açıktır. Bu açıdanbakıldığında Manatov’un ikazlarının dikkatealınmaması tutarlılık açısından normal görün-mektedir.

Bu noktanın biraz daha açılması bakımındaTKP Dış Büro’nun 6 Şubat 1921 tarihli toplan-tısın bir kararını buraya almak faydalı olacaktır:“...Bizler Ethem’in ve yandaşla-rının Batı Cephesi’de, AnadoluCephesi’nde devrimci AnadoluHükümetine çılgınca anarşik çı-kışını lanetliyoruz. Anadolu’dakidevrimci hareketin destekçileriolarak bizlerin bu gibi şahıslarlahiç bir ilişkisi ve hiç bir ortakyanı olmamıştır, olamaz.” (YücelDEMİREL, Dönüş Belgeleri-2,s.41)

“Kimi teşkilatlar terörist nite-liktedir” den kastın ne olduğu netolmamakla beraber, o, “devrimci”denilen hükümet elinde kasaturaSürmene açıklarında komünist katliamı yapıyor,Dış Büro komünistleri temsilen “devrimci hü-kümete” saygılarını sunuyor! En acısı da budur.Belki daha da acısı, aynı suçlamayı MustafaSuphi’nin Kars’ta iken yapmış olmasıdır. Son-rasında Nazım’da, o pek bilinen şiiri ile bu ko-roya katılmış, neticede, Kuva-i Seyyare veEthem olayının Kemalist yorumu giderek TKP’nin politikası haline gelmiştir.

Suphi Ethem’e, Stasova da Suphi’ye mace-racı diyor. Bu peşin suçlayıcı mantık komünisthareket içinde hep devam ediyor. Komünistlerbu suçlamalarla cebelleşir yol alamazken, bur-juvazi bitişik istasyonda makas değiştirip kerva-nını istediği yöne sevk ediyor.

Kütle düşükse, esen her rüzgarda oradanoraya savrulmak kaderden değil, basit fizik ka-

nunundan sayılıyor.Anadolu’da komünistlere ve Ethem’e açık

savaş ilanı aynı ile vaki iken, emperyalistlerleanti-Sovyetik temelde sürdürülen diplomasininartık gizliliği kalmamacasına su yüzüne çıkmış-ken, “öldüren birdir, ölen biziz!” diyecek yerde,Ankara, yatıp kalkıp maaşlarına zam üstüne zamyaparken, cepheden cepheye koşan, gerici is-yanları bastıran Ethem’i hainlikle suçlamayıdevrimin kurallarına bağlı kalarak açıklamakmümkün değildir. Suphiler öldürülmüştür. TKPDış Büro bundan henüz haberli olmayabilir, ki;olmadığı biliniyor. Ancak, dönüş kararının arka

planı olması ve o tarihte halen ge-çerliliğini koruması, Ethem veMustafa Kemal’e bakışı net bir bi-çimde anlatması bakımından DışBüro’nun bu kuyruk bağımlılığı,aklı sırtında olanlarla nereye kadargidilebileceğinin anlaşılması bakı-mından ibretliktir

Şimdi bir soru, daha doğrusuana sorunun, onunla bağlantılıolan bir parçasını soralım: Os-manlı paşalarından, İttihatçı artık-lardan, soykırımdan geçirilenErmeni halkının varlıklarına el

koyup palazlanan eşraftan, Topal Osman misaliRum halkın mallarını zorla müsadere eden eş-kıya bozuntularından, Doğu’nun feodallerinden,Şeyhlerden oluşan ve sınıf olmanın tadına var-makta olan Anadolu burjuvazisinin siyasal olu-şumu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri emperyalistyayılmaya alan açarken, savaşır gibi yapmala-rına direnen ve maskelerini düşürmeye çalışanEthem’e, velev ki bu, gerçekte ulusal kurtuluşsavaşı verildiği bir tarihsel süreçte olsun, iki binkilometre uzaktan hain veya maceracı demek nekadar isabetli, ne kadar bilimseldir?

Aslında, tartışmayı insan aklının sınır boyla-rına kadar taşıyarak, ‘Ulusal Kurtuluş la sonuç-landığı söylenen savaşın, var olan bir ulusunemperyalist işgalden kurtuluşu mu veya henüzdoğmakta olan burjuvaziyi tanımlayıp ona şem-

savaşı, burjuvazinin

koştuğu kulvarda, onun belirlediği

kriterler ve onun liderliği

altında kabul ederek dünyada,

sonunun, komünistler

ve emekçi halk için acı ile bitmediği

bir tek örnek bile yoktur

Page 39: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 39Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

siye olacak ve esasen Osmanlı’dan başlayarak,kapitülasyonlar, Duyun-i Umumiye, OsmanlıBankası, Demiryolu, Reji vb vasıtasıyla yerleş-mekte olan emperyalist boyunduruğu perdele-mek üzere, hammaddesini yoksul Anadoluhalkının oluşturduğu “Milli Ordu” mahareti veiradi bir zorlamayla, etnik temizlik(!) temelindebir ulus kurma savaşımıydı’ sorusu rahatlıkla so-rulabilmelidir.

Emperyalist çağda, sömürge ülkelerin burju-vazisinin işbirlikçi niteliği ve asalak karakteri,onun bağımsızlıkçı olmasının önündeki enbüyük engeldir. Dolayısıyla, Osmanlı paşaları,ittihatçı artıkları, dinsel ve feodal gericilik itti-fakına ekonomik ve sınıfsal taban oluşturan iş-birlikçi burjuvazinin, bir taraftan emperyalistodakların desteğini alarak girdiği savaşın eko-nomik ve toplumsal kurtuluşa açılan bir kapı ol-madığını anlamak gerek.

Komünistlerin; ülke topraklarının emperya-list çizme altında ezilmesi, kaynaklarının, eme-ğinin son raddesine varıncaya kadarsömürülmesi karşısında, bir saniye bile kaybet-meden ileriye atılarak savaşmak üzere konum al-maları, onların varlık nedeni olduğu gibi,ülkenin kaderinin belirleneceği siyaset sahne-sinde bulunmaları ve mücadelenin öncülüğünüalmaya çalışmaları aynı zamanda bir zorunlu-luktur da.

Ancak; İngilizlerce şımartılıp pohpohlananYunan birliklerinin, reel amaçların uzağında,avantüre kaçan mütecaviz ideallerinden bir em-peryalist işgal formatı oluşturup bu illüzyon üze-rinden konuşlanmak, emperyalist yayılma olarakkendini gösteren büyük resmi görememek ve sa-vaşı, burjuvazinin koştuğu kulvarda, onun belir-lediği kriterler ve onun liderliği altında kabuletmek anlamı taşır ki; dünyada, sonunun, ko-münistler ve emekçi halk için acı ile bitmediğibir tek örnek bile yoktur.

Meselenin odak noktasını bu öznellikle gös-termek istemediğimiz açıktır. Böylesi yanlışveya eksik bir değerlendirmenin, Mustafa Sup-hi’nin dönüşünü koşullandıran düşüncesi bağla-mında, yapılmasının arka planı aydınlatılmadan

bunun bir hükmü yoktur. Bu arka plan, dahaçok, SSCB-Ankara, Komüntern-TKP ve DoğuHalkları Propaganda ve Hareket Sovyeti şema-sında şekillenmekte, olaylara daha net bir bakışıolanaklı kılacak materyallere burada rastlamak-tayız.

Suphi’nin, gerek Doğu Halkları Kurultayı vegerekse sonrasında gelişen bazı olaylardan do-layı birlikte çalıştığı Bolşevik yoldaşları ile so-runlar yaşadığı artık hiç bir kuşkuya mahalvermeyecek derecede açıktır. Daha sonra kısacadeğinilecektir. Ama bu çok doğaldır ve devrimiyaymak gibi bir sorunsal etrafında dönüp duru-yorsa hiç bir şekilde yadırganamaz. Aynı ışık de-metinin farklı yapılardaki merceklerde farklışekilde kırılacağı basit optik kuralıdır. Zaten me-sele, aynı ışık demetini, tıpa tıp çakışmasa da,yaklaşık olarak aynı doğrultuda kıracak düze-nekler yapma meselesidir. Tez-anti-tez-sentezbağlamında yoldaşça tartışmanın önemi buradayatmaktadır.

Ulaşabildiğimiz kaynaklarda, özellikle Mus-tafa Suphi’nin dönüş ısrarı konusunda, Komün-tern gibi, Doğu Halkları Propaganda ve HareketSovyet’i gibi üst ve yandaş örgütlerde veya buörgütlerin konuyla ilgili birimlerinin toplantıla-rında detaylı bir tartışma veya bağlayıcı bir kararrastlayamadık. Fakat gerek anılardan ve gereksedaha sonraki suskunluk ve umursamazlıklardanedinilen izlenim, bu bahsedilen yapıların Mus-tafa Suphi’nin Anadolu’ya geçişinde gördüklerisakınca ile Mustafa Kemal’in onları istememenedenleri arasında bir benzerlik bulunduğu yö-nündedir.

Daha önceki hatırlatmamıza dönersek; Mus-tafa Suphi ve beraberindekiler henüz Kars’taiken, Azerbaycan’da yayınlanan gazetelerde ,‘Şark Şurası temsilcilerinin Ankara’ya gitmele-rine izin verilmedi’ şeklindeki haberler üzerineDoğu Halkları Propaganda ve Hareket Sovyet’işu açıklamaya yapmıştır: “.. Şark Milletleri Teb-ligat ve Harekat Şurası bununla haber veriyorki, Ankara Hükümeti’nin, Şark Milletleri Teb-ligat ve Harekat Şurası Vekillerinin Ankara’yagelmelerini reddetmesi hakkında matbuata ve-

Page 40: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 40 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

rilen haber asılsızdır. Tebligat Şurası An-kara’ya hiç bir nümayende göndermemiştir.”(Azerbaycan Fukarası’ndan aktaran YavuzASLAN, a.g.e.s,334)

Mustafa Kemal-Karabekir-Erzurum- ValisiHamit arasında sürüp giden telgraf trafiği ileMustafa Suphi’nin sonu hazırlanırken, yayınla-nan bu bildirinin katillerin işini kolaylaştırdığıgayet açıktır. Şark Şurası içindeki çalışmaları ileLenin ve Stalin’in övgülerini almış TKP’nin ku-rucusu Mustafa Suphi’nin, her neolursa olsun, yaşamına kastedilenbir tertip içine çekildiği o koşul-larda böyle bir açıklamanın yapıl-ması, Suphilerin, günlerce açbırakılmış aslanların kafesine atıl-ması derecesinde zalimanedir.

Öldürüldükten sonra, TrabzonKonsolosu Bagirov ve Konsolos-luk Müdürü Astahov’un TrabzonValisi tarafından ciddiye bile alın-mayan yarım ağız sorularını veyaÇiçerin’in, cevabını merak bile et-mediğinden kuşku duyamadığı-mız “usul” den sorusunu bir yanabırakırsak, Mustafa Suphi’nin akı-betini araştıracak her hangi bir et-kili ses ne SSCB, ne deKomüntern organlarından duyul-mamıştır. Bu tutum, komünist dayanışma adınaerozyonun boyutunu vermesi bakımındanönemli bir gösterge olmasının yanı sıra, katille-rin saklanmasını kolaylaştıran; “millici olduğuiçin Suphi’yi Bolşevikler öldürttü” şeklindekibir saçmalığa da doğal olarak temel teşkil et-miştir.

Kıyas, her zaman önceden tahmin edilenfarkları, beklenen boyutta vermeyebilir. Fakatyine de, alternatif düşünmeye kılavuzluk etme-siyle de bazen çok sürpriz sonuçlar da doğura-bilir. Bilimsel kuşkunun tetiklemesiyle, olgular oanki mevcut birikimlerle olan etkileşimleri bağ-lamında çözümlenmeye çalışıldığında ise, ge-nellikle sürpriz olmayan doğru sonuçlara varılır.Mustafa Suphi ve on beş yoldaşı, ulufe peşin-

deki güruhun yarattığı izdihamdan değil, kesti-rim ve yönteme ilişkin zaaflar bir yana, giriştik-leri mücadelenin karşı güçleri tarafından onlaradayatılan asimetrik savaşın hesaplayamadıklarıdinamiklerine yenik düşmeleri neticesinde kendiinançları uğruna öldürülmüşlerdir. Ne adınaolursa olsun, böylesi bir meydan okumaya Ko-müntern’in gösterdiği duyarsızlık dağa taşa sin-miş iken, Suphiler, kimsesiz ve kimliksiz birkılığa sokulup aranıp sorulmazken, resmi TKF

den delege olarak çağrılı olduğuhalde politik nedenler dışında tu-tuklu bulunan Dr. Fuat Sabit’inserbest bırakılması için, önceSSCB Ermenistan temsilcisiB.Legran, sonrasında MK veKızıl Ordu Devrim Komitesiüyesi G.K. Ordjenikidze’nin Ka-rabekir’den ricacı olması, düş-mana cephane sağlamaktan başkabir işe yaramamıştır.

Suphi sonrasının komünistleri,ölümünün ikinci yılında çıkardık-ları bir kitapçıktan sonra yıllık an-maların ötesinde, bu katliamınizini sürmek, ya da sınıf kini te-melinde dimağı diri tutmak anla-mında hiç bir faaliyettebulunmamıştır. Özellikle Şefik

Hüsnü dönemiyle Mustafa Suphi defteri kapa-tılmış, bu ve sonraki dönemlerde, çoğu kez, pa-radoksal bir tutum içindeki TKP marifetiyleAnkara bu olaydan temizlenmeye çalışılmıştır.Bakü’de ki kuruluş kongresine gitmemiş olanŞefik Hüsnü, Suphi’yi, onun faaliyetini kendinceküçümse yolunu benimsemiş ve mümkün mer-tebe Suphi’nin uzağında kalmaya özen göster-miştir. Elinin güçlendiği hesabı içinde,Suphi’den sonra topladığı kongre ile TKP nintek söz sahibi haline gelmiş, sonrasında V.N.Törve diğerleri gibi polis ajanlarına partiyi teslimederek kapağı yut dışına atmıştır.

Bugün, bazı oluşumların, Şefik Hüsnü’nünadını Mustafa Suphi ile yan yana, onunla eşde-ğerde kıymetlendirmesi, bu yazının tespit ettiği

bir başka farklı yaklaşım,

özellikle 12 Eylül faşist darbesinden

sonra TKP içerisinde örgütlenen ve adını “Devrimci Kanat” olarak duyuran

muhalefet gurubununyayın organının

Ocak 1982 tarihli sayısında yer alan

ve TKP Ankara Davası delilleri arasında bulunan“Mustafa Suphi’nin Katili

Mustafa Kemal’dir” başlıklı yazıda görülmektedir

Page 41: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 41Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

bir başka ironidir. Tarih, hakim güçlerin ezber-lettiği kadarıyla akılda kalıyorsa kendi tarihiniyazmak o oranda zorlaşıyor. Tarihsizlikle eş an-lama geliyor.

TKP Dış Büro üyelerinden Ahmet CevatEmre, Suphilerin katli üzerine Komüntern İcraKomitesi Doğu Şubesi Müdürü Pavloviç’e gön-derdiği ve SSCB Trabzon Konsolosu’nu pasif-lik ve ilgisizlikle suçladığı mektubunda,cinayetin TBMM Hükümeti tarafından işlendi-ğini açıkça ifade ediyor ve III. En-ternasyonal’den, yoldaşlarınınakıbetinin açığa çıkarılmasını isti-yordu. Aynı A.C.Emre, Türkiye’yedöndükten sonra devlet kapısındabulduğu kaymaklı işlerin hatırınaolacak, hem politik görüşlerinden vehem de o zamanki tespitinden fera-gatle, cinayeti, Trabzon Valisi-Mu-hafaza-i Mukaddesat teşkilatı vekayıkçı kahyası ile sınırlı tutarak ib-retlik bir dönüş sergiliyor. Dönen-lerden on beşi Karadeniz’ inderinliklerinde ebedi sessizliğe gömülürken,A.C.Emre gibi sonradan dönenler, yaranmanınbin bir yolunda aynı sessizlikle kişiliklerini tü-keterek silinip gittiler.

Mahmut Goloğlu’nun, İstiklal Harbimiz Ta-rihi adlı eserinde, kafiledeki Abdülkadir olayını,Kahya’nın oğlunun anlatımlarına dayanarak An-kara’yı işaret etmesinden başka, özellikle 1922den sonraki TKP de hakim olan kanıksanmışsuskunluk, ilkin, bir TKP li olan Hasan İzzettinDinamo’nun, yine Kahya’nın oğlunun söyledik-lerine binaen, katliamın adresini Ankara olarakyazması ile bozuluyor. Ama bu çıkış yine birTKP li olan, Rasih Nuri İleri tarafından “çocuk-luk” olarak değerlendiriliyor. Mustafa Ke-mal’den birinci sınıf devrimci yaratma çabasınıgösterirken Rasih Nuri, Kemalizm’in flamasınısallamayı deniyor. Birleşik kaplar misali; kabınbir tarafına uygulanan basının etkisiyle diğer ta-rafı doldurup rakip büyütülürken, basit fizik ka-nunu, kendinden verdiği için büyüten küçülüyor.Bu kural, yaşamı boyunca TKP ‘nin kör talihi

oluyor. Gördüğü basınç karşısında TKP, bileşikkaplar kuralı gereği hep bağımlı oluyor. Bu ba-ğımlılıkla TKP, hep minör kalıyor.

Eldeki yazı ve belgeler üzerinden yapılankaynak taramalarından, bir başka farklı yakla-şım, özellikle 12 Eylül faşist darbesinden sonraTKP içerisinde örgütlenen ve adını “DevrimciKanat” olarak duyuran muhalefet gurubununyayın organının Ocak 1982 tarihli sayısında yeralan ve TKP Ankara Davası delilleri arasında bu-

lunan “Mustafa Suphi’nin KatiliMustafa Kemal’dir” başlıklı yazıdagörülmektedir. Bugünün kaynakzenginliğinden yoksun ve doğal ola-rak, yer altı çalışmasının zorlukla-rından kaynaklı eksiklikleri olan,radikal ideolojik bir bakışın ürünübu tespitin, TKP ve o dönemin mer-kez kadroları algısında hiç yer etme-miş olması, 1922 yılı sonrası tercihedilen “unutmak ve unutturmak” an-layışının dönemsel versiyonu olarakdeğerlendirilmelidir.

Mustafa Suphi olayının çok farklı yorumlarıyapıldı, halen yapılmaktadır. Bu biraz da nerededurulduğuna bağlı bir olaydır ve o yüzden, tes-pit bağlamında, nesnelik adına zaaflar taşır.Kahya Yahya’nın bireysel bir eylemi olduğun-dan tutun da, Ankara’ya kadar uzanan yığınlatahmin senaryosu var. İşin enteresan yanı, tümşifrelerin, görmek isteyenler için, bu birbirindenkopuk olmayan senaryoların içinde var olması-dır. İşi İttihatçılara yıkmak isteyenler, AnkaraHükümeti’ni İttihatçılardan nasıl ayırdıklarınınelle tutulur argümanlarına sahip değillerdir. Ben-zer şekilde, Karabekir’in, komünizm söz konusuolduğunda Topal Osman’dan farklı düşündü-ğünü kimse iddia edemez. Ya da, Kâhya’nın En-ver’e biat derecesi Karabekir’ in olduğundanfazladır şeklinde ölçüsüz ve zorlama bir dayatmaişi, içinden çıkılmaz hale getirebilir.

Karabekir, Suphi olayını o günün resmi çiz-gisine sadık kalarak, sorulan sorular üzerine birdeniz kazası olarak rapor etmiştir. Fakat dahasonra işi İttihatçılara, sanki kendisi değilmiş de,

Ankara’nın buna cüreti,

Süleyman Sami, Mehmet Emin

ve bilmediğimiz diğer bağlantılar

vasıtasıyla edindiği istihbaratın

kurnazca değerlendirilmesine

dayanmaktadır.

Page 42: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 42 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

yıkarak Ankara Hükümeti’ni bu arada kendisinibu işten temize çıkarmaya çalışmıştır. Karabe-kir şöyle diyor ilkin; “ 3 Temmuz’da Kahya’yıöldürmüşler... Kışlada yakın bir yerde bir kaçkişinin taarruzuna uğramış... Kahya EnverPaşa taraftarı idi...Sivas Mahkemesi’nde be-raat etmişti. .. Bolşevikler bir taraftan İttihat-çılara vaatlerde bulunurken diğer taraftanMustafa Suphi ve kafilesini Türkiye’ye gön-dermişlerdi. Bu heyet Trabzon’da sandalda yokedildiği malumdur. Bunu Kâh-ya’nın yaptığı duyulmuş idi.”(Karabekir, s.1090

Doğu’nun “kudretli paşa” sıKarabekir ; “ ...Kahya’nın bu işiyaptığı duyulmuş idi” derkenolaylardan sanki sıradan bir insankadar haberdar olduğu izlenimiveriyor ama, Kahya’nın SivasMahkemesi’nde,; “.. üstüme ge-lirlerse her şeyi anlatırım” de-mesi üzerine mahkeme vetanıklar üstüne kurduğu baskı so-nucu Kahya’nın beraatını teminettiği de ayrıca bilinmektedir.

Sonrası malum. Kâhya Trab-zon’a dönüyor, Soğuksu civa-rında askeri kışlanın duvarınındibinde asker elbiseli üç kişininsaldırısı sonucu öldürülüyor vekatiller kışlaya kaçıyor. İlk iddia,bu işin Topal Osman’ın adamlarıtarafından yapıldığı şeklindedir.Ancak daha sonra, Mustafa Kemal’in ölümünekadar özel muhafızlığını yapan İsmail HakkıTekçe, Ankara’dan iki kişi ile beraber Trabzon’agelip Kâhya’yı öldürdükten sonra kışlaya gittik-lerini anlatıyor. Bitmiyor. Trabzon mebusu AliŞükrü Bey, yaptığı araştırma neticesinde edin-diği delillere dayanarak Kâhya’nın arkasındaki-leri bilen tek adam olarak öne çıkıyor. Ali Şükrüaynı zamanda Mustafa Kemal’e muhalif biridir.O halde sıra Ali Şükrü Bey’ dedir. İş Topal Os-man’a havale ediliyor ve o da üstesinden hak-kiyle(!) geliyor. Yine bitmedi. Topal çok

güvenilir biri değildir ve artık topun ağzındadır.İsmail Hakkı görevi alır. Ankara’da Papazın Ba-ğı’nda Topal Osman infaz edilip ölü bedeni aya-ğından asılarak halka teşhir edilir. Yapan dabelli, yaptıran da. Bu çok anlaşılır bir durumdur.Ama o topalın heykeli, halen Ergenekon sanığıolarak cezaevinde bulunan Veli Küçük tarafın-dan yaptırılıp Giresun il merkezinde dikili dur-ması bundan daha anlaşılır bir durumdur.

Tamamlayıcı bir noktayı daha vurgulamaktayarar var. Karabekir, daha sonraMustafa Kemal ile olan anlaş-mazlıklarının aldığı gerilimli halsonrası şirazeden çıkmış ve da-ğarcığında ne varsa bir bir ortayadökmüştür. Basılan matbaadayakılan kitaplarından arda kalan-lardan derlediği birinde Kahyacinayetine ilişkin şu enteresanbilgiyi vermektedir; “ Kah-ya’nın avdetini müteakip Trab-zon’da, kışlanın yakınında biryerde iki arkadaşı ile öldürül-mesi oyunun facialı bir perdesi-dir. Katillerin asker elbiseliolmaları, olayın kışlanın yakı-nında olması ve katillerin tutul-maması gibi hadiselere ilavetenAnkara’da ( Karabekir yaman-dır) gibi şayialar çıkarılması enyamanıdır. Fakat, hareketi ka-payacak bir zaman bulutudur.Tafsilat gelecek.” (KARABE-

KİR, İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihatTerakki Erkanı, Menteş Yayınları s.257)

Görüldüğü gibi, Karabekir bir “oyun” dan veonun facialı perdesinden bahsediyor. Kendisineustaca yüklenmeye çalışılan Ankara menşeliKahya cinayeti olayında kendisinden daha“yaman” olanlara gönderme yapıyor ve adresiima edercesine “tafsilat” müjdeliyor.

Bu müjdeye gerek kalmadı. Mustafa Suphi-Kahya-Ali Şükrü-Topal Osman ve arada belkibu zincirin bazı halkalarına aslılı olan kim bilirhangi cinayet ve cinayetler zinciri fazla söze

Mustafa Suphi ve on beş yoldaşı

Karadeniz’in karanlık sularında

yitip gitti. TKP

bunların adlarının akıllarda tutulmaması için

geri kalanları sıkı sıkı tembihledi.

Üstat Nazım bunu şiirselleştirdi.

Tam isimleri kimse bilemedi,

‘o isimleri aklında tutma’dendi.

Moskova Antlaşması kanın üzerini

kalın bir örtü ile örterek

katillerin elini temizledi.

Page 43: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 43Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

mahal bırakmayacak kadar mantık sınırları çer-çevesinde artık çözülmüş durumdadır. Takkedüştü kel göründü. İş ki; komünistler,”ulusalburjuvazi” diye diye sınıf hareketini kurban et-tikleri burjuva kuralların dışına taşısınlar ve tes-limiyetin, burjuvaziye inanmanın kurulu haintuzaklarının bu yolu yürüyenler için daima varolduğunu bilsinler.

Nazım; yazının başlığına koyduğumuz şii-rinde bu cinayetlerin anatomisini diyalektik biranalizle gayet güzel bir biçimde ortaya koymuş-tur. Ama, şiirin buraya aldığımız bu kısmı Na-zım’ın basılı bir çok eserinde yoktur. Bununnedenlerini sadece sansür politikalarında aramakdoğru değildir. Uzun yıllar Nazım’ın tüm şiirlerizaten yasaklıydı. Fakat burada, “aman ha!”man-tığının egemen olduğu bir politik tercih söz ko-nusudur ve bu güne kadar dillendirilmemişolması, şiirin etki alanını daraltmak, vermeyeçalıştığı mesajın doğruluk derecesini ve ciddi-yetini örtmek için yeterli değildir.

Tekrar başa sararsak, dönüşe ikna anlamındada bir tertip olduğu açıktır. Bu tertibin en gizlişifresi, Ankara-Bakü hattındaki son seferini,Anadolu’daki komünist hareketleri Mustafa Ke-mal’e bir bir jurnalledikten sonra, son darbeyiindirmek üzere Bakü’ye doğru yola revan olanSüleyman Sami’nin cebindedir. Süleyman Samiher ne dediyse, her ne yaptıysa, o günlerdedönüş konusunda kafası net olmayan MustafaSuphi’yi el altından, kapalı kapılar ardında dö-nüşe ikna etmiştir. Çünkü o, Ankara’dan o tem-bihle gitmiştir. Bol keseden, olmayan güvencelerMustafa Suphi’nin önüne dökülünce, yazıdaaçıkladığımız zaaflar aklın önüne geçmiş veKars’a duhul olunmuştur. Kars, aslında dönüşüolmayan yol için hazırlanan mizansenin birincibölümünün son sahnenin oynandığı yerdir .

Ankara’nın buna cüreti, Süleyman Sami,Mehmet Emin ve bilmediğimiz diğer bağlantı-lar vasıtasıyla edindiği istihbaratın kurnazca de-ğerlendirilmesine dayanmaktadır. MustafaSuphi’nin Stalin’e Türkiye hakkında verdiği, ül-kenin somut durumuna ilişkin raporların abartılıve gerçekleri yansıtmayan nitelikte olduğunu

bugün artık kabul etmemek için bir neden yok-tur. Özellikle 1920 Eylül ayından sonra MustafaSuphi’nin gerek Komüntern ve gerekse diğerSovyet organları ile olan ilişkilerinde soğuk rüz-garların esmeye başladığı bilgisi sır olmaktançıkmıştır. TKP bütçesi konusunda kopan ve dahasonra Stalin’in devreye girmesiyle çözüme ka-vuşturulan fırtınayı sadece akçeli bir konu olarakkenarda tutmanın bilimsel bir mantığa dayan-madığı açıktır. Bütün bunlara ek olarak; Up-mal’ın, esas olarak komünist örgütlemefaaliyetlerinde bulunmak üzere Anadolu’ya gön-derilmesi kararının, Mustafa Suphi tarafındanBolşevik yöneticilerin kafasında yaratılmış olantereddüdün sonucunda alındığı yönünde bir sap-tama yapmak pek ala mümkündür.

Ankara’nın sağladığı istihbarat zarfında bugerçeklerin de olduğunu düşünmemek saflıkolur. Moskova Antlaşması’nın arifesinde, Le-nin’in Aralof’a, bugünden bakıldığında doğru-luğu tartışma kaldıran, Mustafa Kemal veAnadolu hareketi değerlendirmesinin varit ol-duğu bir safhada, Metin Toker’in doğru teşhi-siyle, (ASLAN, s. 341) Moskova politikalarınınkendileri açısından gerçekçi yorumu, düşünülençerçeveye tam tamına oturmuş ve katliam yo-lundaki çekinceler bertaraf edilmiştir.

Mustafa Kemal-Karabekir-Erzurum ValisiHamit arasında gidip gelen telgraf trafiği, aynızamanda bu büyük trajedinin ikinci bölümünedenk senaryonun finalize edilmesiydi. Yapımcı,yönetmen senarist, başoyuncu, figüranlar vs,detayları masaya yatırıp son provalar tamam-landıktan sonra, hünerlerini sergilemek üzeresahne almışlardır.

Oyun bitti. Mustafa Suphi ve on beş yoldaşıKaradeniz’in karanlık sularında yitip gitti. TKPbunların adlarının akıllarda tutulmaması içingeri kalanları sıkı sıkı tembihledi. Üstat Nazımbunu şiirselleştirdi. Tam isimleri kimse bilemedi,‘o isimleri aklında tutma’ dendi. Moskova An-tlaşması kanın üzerini kalın bir örtü ile örterekkatillerin elini temizledi.

Karadeniz aldıklarını bir daha asla geri ver-medi...

Page 44: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 44 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

Söz ve Eylem’in 6. sayısında “Marksizm,Sınıf Mücadelesi ve Ekim Devrimi” başlığıaltında sınıf mücadelesinin 1848 – 1871

arası birinci dönemi ele alınmıştı. Gecikme içinokurlardan özür dileyerek bu sayıda, önceki ayı-rıma bağlı kalarak 1871 Paris Komünü yenilgi-sinden, 1905 Rus Devrimi’ne kadar olan dönemiele alacağız.

Yazının birinci bölümünde vurgulandığı gibi,1848 – 1871 fırtınalı devrim döneminin sınıf mü-cadelesi açısından ayırt edici özelliği, Mark-sizm’in burjuva ve küçük burjuva sosyalistakımlarla giriştiği mücadeleden egemen bir eği-lim olarak çıkması, Marksist devlet ve devrimteorisinin, zengin devrim deneyimleriyle olgun-laşması ve işçi sınıfının kendiliğinden sınıf ol-maktan çıkarak kendisi için sınıf düzeyineyükselmesidir.

Dönemin sonunda patlak veren Paris Komünüve Komün’ün yenilgisi, paradoksal bir biçimdeMarksizm’in işçi hareketi içindeki zaferiyle ke-sişti. Bu zaferle birlikte sınıf mücadelesinde teo-rik görüşleri, örgütlenme biçimleri ve taktikanlayışları ve mücadele biçimleri ile burjuva veküçük burjuva sosyalizmlerinin temsil edildiğiMarksizm öncesi dönem kapandı: böylece sınıfmücadelesi, Marksist teori ve pratiğin yön ver-diği yeni bir döneme girdi.

Bu yeni dönem, birinci dönemden; Avrupa’da

burjuva devrimlerin tamamlanması, kapitalizminhızlı “barışçıl” gelişimi ve devrimlerin olmayı-şıyla ayrılır. Kapitalizm ise esas olarak bu dö-nemde sermayenin yoğunlaşması vemerkezileşmesinde kat ettiği yolla, gerçek kim-liğine, yani tekelci ve emperyalist kimliğe ka-vuştu. Bu “barışçıl” ve hızlı büyümenin diğer birözelliği ise, sermaye birikimindeki büyümeye pa-ralel olarak proleterleşme sürecinin toplumunbütün sınıf ve katmanlarına yayılarak hızlanmasıve genişlemesi, böylelikle de sosyalist devriminnesnel koşullarının bütün Avrupa çapında olgun-laşmasıdır.

Marksizm’in sınıf hareketinde teorik, siyasalve örgütsel alanda baskın eğilim haline gelmesi,bir yandan I. Enternasyonalin alacalı bileşimiiçinden Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, “sosyaldemokrat” adı altında komünist partilerin oluş-masının zeminini hazırlarken, öte yandan Ko-mün’ün yenilgisinin Avrupa işçi hareketindeyarattığı dağılma sürecini frenleyerek yavaşlattıve moral bozukluğunu da etkisizleştirdi. Paris’teişçi sınıfı, birleşik burjuva terörü altında devrimcievlatlarını barikatlarda kaybederek geri çekildi.Bu yenilgiyle Fransa sınıf savaşındaki eski başıçeken konumundan geri düşerken, Almanya dev-rimin yeni merkezi, Alman işçi sınıfı da dünyaişçi sınıfının yeni devrimci müfrezesi olarak öneçıktı.

Sınıf Mücadelesi ve

Ekim Devrimi - 2M. Köymen

Page 45: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 45Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

1869’da Marksist ilkeler üzerinde kurulanAlman Sosyal Demokrat İşçi Partisi(1) ile işçi sı-nıfının sosyalizm mücadelesi teorik, siyasal veörgütsel bir bütünlük ve belirgin bir form ka-zandı. İşçi sınıfı, ilk kez Alman Sosyal DemokratPartisi (ASDP) önderliği altında etkili bir sendi-kal ve merkezileşmiş bir siyasal mücadele olana-ğını elde etti. ASDP, öncü işçileri (Bebel,Willhelm Liebknecht vb.), bu partide kendi ön-cüsü olarak örgütleyerek ve sınıf mücadelesininfarklı biçimlerini (teorik, siyasal ve ekonomik)uyumlaştırıp merkezileştirerek işçi sınıfının genişkesimleriyle bağ kurma ve onları mücadeleyeçekme olanağına kavuştu. O güne kadar büyükölçüde ayrı kanallardan yürüyen bilimsel sosya-lizm ile işçi hareketinin birliğini ASDP önderliğialtında birleştirdi.

Almanya’da sınıf mücadelesinin yükselmesive ASDP’nin sınıf hareketinde otoritesi ve say-gınlığı yüksek bir güç haline gelmesi, kendili-ğinden gerçekleşmedi. Bu, her şeyden önce1848’den bu yana burjuva ve küçük burjuva eği-limlerle girdiği mücadelelerden Marksizm’inegemen bir eğilim olarak çıkması ve işçi sınıfı-nın devrimler sürecinde elde ettiği devrimci de-neyimin özümsenerek sınıf mücadelesinetaşınması temelinde gerçekleşti. Bu otoritenin ge-risinde Marks ve Engels’in; burjuva liberaliz-mine, Proudhon’culuğa, Blanki’ciliğe veLasalle’cılığa(2) karşı verdiği teorik ve politik mü-cadeleler vardır. Marks ve Engels, ASDP’nin ku-rulmasından sonra bu mücadeleyi, aynı şekilde-Almanya’da ve Avrupa’nın birkaç ülkesinde et-kinlik kazanan- Bakunin’ciliğe karşı da kararlıbiçimde sürdürdüler.

Bakunin -selefi Proudhon gibi- devleti, sınıf

ilişkilerinden kopararak ele aldı. Devleti sermayeegemenliğinin bir aracı olarak değil, tersine “ser-mayeyi yaratanın devlet olduğu” görüşünden ha-reket ederek sorunun, her türlü otoriteninortadan kaldırılmasıyla çözülebileceğini ilerisürdü. Toplumsal devrimin temelini, ekonomikkoşullarda değil de bireyin bireysel iradesindearadı.

Bakunin’e göre bütün kötülükleri yaratan,ekonomik ve siyasal koşullar değil; bizzat devle-tin kendisidir. Devlet bir şekilde ortadan kaldırıl-dığında -ki bu ezilenlerin her yerde bir andagerçekleşecek ayaklanmasıyla, bir genel grevle,gerçekleşecektir- kötülükler de son bulacaktır. İş-çiler, otorite altında ezilenler, bu mutlu günekadar “devlete karşı siyasal bir parti biçimindeörgütlenmemeli”, “siyasal eyleme girişmemeli”,ücretlerini artırmak ya da ücretlerdeki düşüşü en-gellemek için grev yapmamalı; çünkü bu, “dev-leti tanımak anlamına gelir” ki, bu da“anti-otoriter ilke”ye terstir.

Bakunin’in “bütün kötülüklerin kaynağı” ola-rak gördüğü devlete karşı açtığı savaş, sadeceburjuva devletin reddi değil, aynı zamanda işçisınıfının kendini egemen bir sınıf olarak örgütle-mesi ve devletsizliğe geçişin bir aracı olan prole-tarya diktatörlüğünün de reddidir. Bakunin’egöre, “proleterya diktatörlüğü, büyük çoğunluküzerine işçi sınıfının ayrıcalıklı bir azınlığının yö-netimi”dir. Aynı biçimde partinin devrimci sü-reçteki öncü rolü de partinin sınıf üzerindekiegemenliği’dir ve bu ikisi de “anti-otoriter ilke”gereğince reddedilmelidir.

Bakunin bu karmaşık, anarşist düşünce içindeçıkış yolunu; Komün’ün ve bireyin özerkliğindebulur. Bu formülasyon içinde ise özerk bireylerin

(1) Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi, 1869’da Eisenbach Kongresi’nde kuruldu. Marx ve Engels’in karşı çıkma-laürına rağmen 1875 Gotha Kongresi’nde Lasalle’cı partiyle birleşerek Sosyalist İşçi Partisi adını aldı. 1890 HalleKongresinde Lasalle’cılardan arınarak mücadelesini Alman Sosyal Demokrat Partisi (ASDP) adıyla sürdürdü. (2 ) Paris Komünü; yarattığı eserle, devleti sınıf ilişkilerinden kopararak ele alan, “her türlü kötülüğün kaynağı” olarakilan eden bu bakış açısıyla proleterya diktatörlüğünü (anti-otoriter ilke gereği) reddeden Proudhon’culuğun ve devrimi“sıkı örgütlenmiş illegal bir grubun” eylemine indirgeyen Blanki’ciliğin mezarı oldu. Lasalle’cılık, 1863’de Lasalle’ın“Alman İşçileri Genel Derneği”ni kurmasıyla işçi hareketi içinde bir eğilim olarak ortaya çıktı. Başlangıçta Alman işçisınıfının siyasal örgütlenmesinde önemli bir rol oynadı. Lasalle, işçi kooperatiflerinin devlet yardımıyla desteklenerek,barışçıl yoldan sosyalizme geçilebileceğini savundu. 1864’te evlenmek istediği kızın babasıyla girdiği düelloda öldü.Hem Proudhon’culuk ve Blanki’cilik, hem Lasalle’cılık sınıf hareketinde -zayıf birer eğilim olsalar bile- çeşitli bi-çimlere bürünerek varlıklarını sürdürdüler.

Page 46: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 46 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

hangi ilkeye göre bir araya gelecekleri ve devletiortadan kaldıracakları ise bir muamma olarakkalır.

Kendi kurgusunu sınıf mücadelesi olarak or-taya koyan Bakunin, görüşlerini I. Enternasyo-nal’e egemen kılmak ve Enternasyonal’i elegeçirmek için yoğun bir entrika faaliyeti içinegirdi. 1868 yılında I. Enternasyonal karşısında,Cenevre’de “Sosyalist Demokrasi İttifakı” adıylakendi örgütünü kurdu. Bu örgüt,I. Enternasyonalin aynı tarihteBern’de yapılan kongresinde en-trikayla Enternasyonale üye ola-rak katılmayı başardı.

Bakunin örgütünün I. Enter-nasyonal’e üyeliğinin ardındanEnternasyonal’i ele geçirmeküzere yıkıcı faaliyetlerine hızverdi. Bunda kısmen de başarılıoldu. Enternasyonalin çeşitli sek-siyonlarında ( İsviçre, İtalya, İs-panya, kısmen de Belçika)önemli etkinlik elde etti. Baku-nin, bu etkinliğe dayanarak En-ternasyonal içindeki yıkıcıfaaliyetlerini daha da artırdı. Ba-kunin’e göre “gelecekteki insantoplumunun bir embriyonu ol-ması gereken Enternasyonal”; buişlevini yerine getirebilmesi için“bağrındaki otoriteye ve diktatör-lüğe eğilimli her türlü ilkeyi çı-karıp atmak zorundadır.”

Aslında kapitalizme karşı dev-rimci örgütlenmenin ve prole-tarya diktatörlüğünün reddi olanbu görüşü, Engels; 1872’de yaz-dığı bir makaleyle şöyle yanıtlı-yor: “Tam da bütün gücümüzlekendimizi savunmamız gereken bir anda, prole-taryanın; her gün, her saat yürütmeye zorlandığısavaşımın gereksinmelerine uygun bir biçimdeörgütlenmesi değil de, birtakım hayalperestlerinyarının toplumu üzerine kendi kafalarında kur-dukları bulanık tasarımlara göre örgütlenmesiöneriliyor. Düşünelim birazcık, bu modele göre

kendi Alman örgütümüzün neye benzeyeceğini.Hükümetlerle ve burjuvaziyle savaşacağımızyerde, programımızın her maddesinin, kongreninher kararının geleceğin toplumunun tastamambir yansısı olup olmadığını anlamak için kafamızıpatlatacağız.

Yürütme komitesi yerine, basit bir yazışma veistatistik büromuz olacak. Bu büronun bütün işielinden gediğince özerk şubeleri çekip çevirmek-

tir. – öylesine özerk şubeler ki,bunlar hiçbir yönetici otoriter or-ganı, bu onların kendi özgüronaylarıyla kurulmuş da olsa, ta-nımamalıdırlar; çünkü tanır-larsa, gelecek toplumun örneğiolmaktan ibaret olan ilk görevle-rini çiğnemiş olurlar! Kuvvetle-rin birleştirilmesi, uyum içindeyürütülen eylemler, bunlar sorunolmaz. Eğer şubelerden birindeazınlık çoğunluğa boyun eğerse,özgürlük ilkesine karşı büyük birsuç işlemiş ve otoriteye, zorba-lığa götüren ilkeyi kabul etmişolur!... Bu, hiyerarşik ve otoriterbir örgüt oluşturmak demek olur!Ve hele bu örgütte disiplinli şu-beler hiç olmamalıdır. Ne partidisiplini, ne güçlerin bir mer-kezde toplanması, ne de savaşımaraçları! Peki ne olacak o zamangelecek toplumun örneği ? Kı-saca bu cinsten yeni bir örgüt-lenmeyle nereye varabiliriz ki ?İlk Hıristiyanların korkak ve kö-lece örgütlenmesine, her tekmeyiminnetle kabullenen bu köleler,kölece davranışları sayesinde za-fere, evet doğru, zafere üç yüzyı-

lın sonunda ulaştılar, ama proletarya ne oluraolsun, bu devrim yöntemini örnek almayacaktır!Nasıl ilk Hıristiyanlar kendi imgesel cennetleriniörgütlenme modeli olarak almışlarsa, görüyor-sunuz biz de aynı şekilde Bay Bakunin’in gelecektoplumsal cennetini örnek olarak kabul etmeliyizve savaşacağımıza dua etmeli ve umutla bekle-

“Tam da bütün gücümüzlekendimizi savunmamız

gereken bir anda, proletaryanın;

her gün, her saat yürütmeye zorlandığı

savaşımın gereksinmelerineuygun bir biçimde

örgütlenmesi değil de, birtakım hayalperestlerin yarının toplumu üzerine

kendi kafalarında kurduk-ları bulanık tasarımlara göre

örgütlenmesi öneriliyor. Düşünelim birazcık,

bu modele göre kendi Alman örgütümüzün neye benzeyeceğini.

Hükümetlerle ve burjuvaziyle

savaşacağımız yerde, programımızın her maddesinin,

kongrenin her kararının geleceğin toplumunun tastamam bir yansısı

olup olmadığını anlamak için kafamızı patlatacağız.”

Page 47: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 47Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

meliyiz. Ve işte bize bu gibi saçmalıkları vaze-denler tek gerçek devrimciler diye geçiniyor-lar.”(3)

Uzunluğu nedeniyle okuyucunun tepkisinigöze alarak alıntıyı, küçük bir bölümü hariç, tü-müyle yazıya ekledim. Çünkü alıntı, yalnızca Ba-kunin’in görüşlerinin bir eleştirisi olmasıaçısından önem taşımıyor; bundan çok dahaönemlisi, işçi sınıfının devrimci örgütlenmesi vekomünist partinin örgütlenme ilkelerini ortayakoyuyor. Alıntı böyle değerlendirildiğinde oku-yucunun bana hak vereceğini düşünüyorum. Ay-rıca bize aralıksız otuz yıldır bireysel özgürlük vebireyin özerkliği adına aynı şeyler söylenmiyormu? Bizden, kurmayı düşündüğümüz örgütün,geleceğin nüvesi olması öne sürülerek aynı şey-ler istenmiyor mu? Hiyerarşi yok, otorite yok, iş-bölümü yok, merkezi örgütlenme, merkezi eylemyok; örgütlerin birbirine bağlılığı ve hesap ver-mesi yok, azınlığın çoğunluğa tabiliği yok, di-siplin yok, güç kullanımı yok, devrimciyöntemler ve devrimci mücadele biçimleri yok.Çünkü bunları kabul etmezsek geleceğin toplu-munun nüvesi olamayız. Gerçekten de olamayız;çünkü bütün bunlar reddedilerek kurulamayacakolan toplumun nüvesi de olunamaz. Bütün bun-lara rağmen hâlâ nüve olmakta kararlıysanız ge-riye bir tek şey kalıyor, o da Engels’in söylediğigibi oturup dua etmek!

Bakunin’in I. Enternasyonal’e karşı yıkıcı faa-liyetleri, Marks ve Engels’in teorik ve siyasalmücadelesi ve ASDP’nin artan etkinliğiyle başa-rısızlığa uğradı. Engels’in de vurguladığı gibi,“… dört yıllık bir iç savaştan (1869 – 1872) sonraAvrupa işçi sınıfının eylem birliği yeniden ku-ruldu.” (A.g.e. s.198)

Bakunin’cilerin Enternasyonalden atılmaları-nın ardından etkinliklerini İspanya ve İtalya’dabaşarısız “devrim girişimleri”(3), İsviçre ve Bel-çika’da ise ASDP’nin etkinliğine bağlı olarakkaybettiler.

Bakunin’in görüşlerinin sınıf mücadelesi için-deki yeri, etkin olduğu dönemle ( 1868 – 1873)sınırlıdır. Asıl önemli olan; Bakunin’in proletaryadiktatörlüğü ve devrimci parti örgütlenmesine

karşı ortaya koyduğu bu “ilkelerin” ( devletinsınıf egemenliği aygıtı olarak reddi, otoritenin,hiyerarşinin, işbölümünün, disiplinin reddi vb.)sonraki dönemlerde; “Marksizm’in geliştiril-mesi” adı altında Bakunin’in teorisinden soyut-lanarak, liberaller ve reformistler tarafındanMarksist harekete taşınmasındadır.

1847’den beri birikmiş bir mücadele deneyimive mücadelelerden geçerek yetkinleşmiş bir dev-rimci kadroyla kurulan ASDP, 1870 yılından baş-layarak sınıf mücadelesinde iki önemli silahı,sendikal mücadele ve parlamenter mücadele si-lahını kullanarak büyümesini sürdürdü. 1871 –77 arasında genel oy sisteminden yararlanarakparlamentoyu devrimci bir kürsü olarak kullandı.Burjuvazi; bin bir tuzak ve yöntemle durdurmayıbaşaramadığı partinin güçlenme sürecini 1878’deSosyalistlere Karşı Yasa’yı yürürlüğe sokarakdurdurmayı denedi. Parti bir anda, etkin olarakkullandığı legal mücadele araçlarının hemen hep-sini, (legal örgütlenme, legal basın, dernekkurma, toplantı yapma vb.) kaybetti. Bu yenidurum, bir yandan mücadele olanaklarını zorlaş-tırırken öte yandan partinin devrimci niteliği içinde bir sınav oldu. Parti bu sınavı, kısa bir bocala-manın ardından başarıyla geçti. Legal mücadele-den illegal mücadeleye geçişi, büyük bir sarsıntıgeçirmeden sağlayarak, mücadelesini illegal ko-şullarda sürdürdü. İllegal örgüt ve illegal basınlazayıflamaya başlayan kitle bağlarını yeniden güç-lendirdi. Sosyalistlere Karşı Yasa 12 yıl yürür-lükte kaldı. Bu on iki yıl boyunca parti,mücadeleyi yer altında örgütledi ve güçlenmesinisürdürdü. Burjuvazi 1890’da hiçbir işe yarama-yan bu yasayı kaldırmak zorunda kaldı. Engels “Almanya’da Burjuva Demokratik Devrim”inönsözünde ASDP’nin sağladığı bu başarıyı ve birmücadele biçiminden ötekine geçerken göster-diği devrimci yeteneği “Alman işçi sınıfının teo-rik anlayışı” ve “kendinden önceki mücadelelerikavrama, o mücadelelerden elde edilen dene-yimlerden yararlanarak kaçınılabilecek hatalar-dan kaçınma yeteneğiyle” açıkladı.

Yine aynı önsözde şunları yazdı: “… işçi ha-reketi var olalı beri, savaşım; ilk kez olarak, teo-

(3 ) Marks – Engels – Lenin; Anarşizm ve Anarko Sendikalizm, Sol Yay. S. 75 – 76

Page 48: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 48 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

rik, siyasal ve pratik (iktisadi: kapitalistlere karşıdirenç) üç yönü içinde uyumlu, birbirleriyle bağ-lantılı bir yöntem ile yürütülmüştür.” Alman işçihareketinin yenilmez gücünün işte, deyim yerin-deyse “bu merkezi saldırıda” olduğunu vurgula-yarak başladığı sözü şöyle sürdürür: “… hiçbiryurtsever şovenlik kabul etmeyen ve hangi ulus-tan gelirse gelsin, proleter hareketin her yeniilerleyişini sevinçle selamlayan gerçek enternas-yonalist anlayışı korumak söz konusu. EğerAlman işçileri böyle davranmakta devam eder-lerse, hareketin başında yürüyeceklerdir demiyo-rum – sadece herhangi bir ulus işçilerininhareketin başında yürümeleri, hareketin yararınadeğildir. – ama savaş çizgisi üzerinde şerefli biryer tutacaklar ve hesapta olmayan ağır sınavlarve büyük olaylar, onlardan daha çok cesaret,daha çok karar ve daha çok erke istediği zamanpusatlanmış ve hazır olacaklardır.” ( Almanya’daBurjuva Demokratik Devrim, Sol Yay. S.31-32)

Ama ne yazık ki gelişmeler Engels’in umduğugibi olmadı. Mücadelenin onlardan daha çok ce-saret istediği bir anda ASDP, ne mücadele hazır-lığını koruyabildi ne de gerekli cesaretigösterebildi.

Aslında ASDP’deki gevşeme “Fransız mil-yonlarıyla beslenen sanayinin, sıcak seradakigibi, durmadan hızlı bir ritimle geliştiği” ve bunaparalel olarak ASDP’nin büyümesini sürdürdüğü1880’li yıllarda mayalandı. Sosyalistlere KarşıYasa’nın yürürlüğe girdiği yıllarda, illegal müca-deleye dayanıksız aydın karakter kendini açığavurmaya başladı. İsviçre’de sürgünde bulunanBernstein ve arkadaşları “Almanya’da SosyalistHareketin geçmişine Bakış” başlığı altında birmakale yayımladılar. Makale gelecekte olacakla-rın habercisi gibiydi. Bernstein ve arkadaşları;makalelerinde, ASDP’nin tek yanlı bir parti ol-duğunu, partinin “gerçek insan sevgisiyle dolutüm adamların” çok yanlı partisi olması gerektiği(4), işçi sınıfının kendi eylemiyle kendisini kur-tarmaya yeteneksiz olduğu, bunun için “eğitimgörmüş varlıklı” burjuvaların yönetimi altına gir-mek zorunda olduğu, burjuvaziyle asla savaşıla-mayacağı, onun yalnızca enerjik propagandayla

kazanılabileceği, Sosyalistler Karşı Yasa’nın yü-rürlükte olduğu bu dönemde, partinin zora dayalıkanlı devrim yolunu tutmayacağını, yasallık vereform yoluyla mücadele edeceğini beyan etmesigerektiği (5) , partinin geçmişteki gibi barikata çık-maması ve hatta, daha da ileri giderek, barikatakarşı bizzat savaşması gerektiği vb.(6) savlarlapartinin bir devrim partisi olmaktan çıkarılıp, birreform partisi olması gerekliliğini öne sürdüler.

Bu makalenin ASDP yöneticilerince sessizcegeçiştirilmesi üzerine Marks ve Engels hareketegeçerek, ASDP yöneticilerine Genelge mektupolarak anılan bir mektup gönderdiler. Mektuptahem Bernstein’ın görüşlerinin ne anlama geldi-ğini açıkladılar ve hem de bu kişilerin partidenihracını talep ettiler.

Marks ve Engels mektupta “proletaryanındevrimci tutumundan sıkıştığı için korkarak ‘fazla ileri gidildiğini söyleyen”….. Üç Zürih-li’nin(7) “kararlı siyasal mücadele yerine genelaracılık; Hükümete ve burjuvaziye karşı savaşımyerine onları kazanma ve inandırma çabası; yu-karıdan gelen kötü işlemlere karşı inatçı bir di-renme yerine, alçakça bir teslimiyeti” (8) savunanküçük burjuva temsilciler olduğunu belirttiler.Mektupta ayrıca ASDP yöneticilerine şu uyarıyıyaptılar: “…partinin, bu makalenin yazarlarınınkendi saflarında bulunmasına daha fazla katla-nabilmesi, bizim için anlaşılmayan bir şey. Amaböylesi kişilerin eline parti yönetimi de az çok ge-çerse, parti basbayağı gücünü yitirir ve proleteryiğitliği de son bulmuş demektir.”(9)

ASDP yönetimi, sonradan işçi hareketi tari-hinde ciddi bir bölünmenin başlangıcı olan buolayı geçiştirmekle yetindi. Bernstein’ın tek ma-kaleyle yetinmesi, onun görüşlerinden vazgeçtiğibiçiminde yorumlandı. Daha sonra SosyalistlereKarşı Yasa’nın ortadan kalkması ve yeniden legalmücadele döneminin başlaması, makalenin ta-mamen unutulmasına yol açtı. Ta ki Bernstein,1898’de “eleştiri özgürlüğü” adı altında Mark-sizm’i revize etmeye kararlı olduğunu ortaya ko-

(4 ), (5), (6) işaretli bölümler Marks ve Engels’in Genelge mektubundan alınmıştır.( İşçi Sınıfı Partisi Üzerine, Sol Yay.S.125 – 126). (7) Bernstein ve arkadaşlarının makalesi, Üç Zürihli’nin makalesi olarak isimlendirildi(8) Marx- Engels- Lenin, İşçi Sınıfı Partisi Üzerine, Sol Yay. S.128(9) A.g.e, s.131

Page 49: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 49Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

yuncaya dek.ASDP, Sosyalistlere Karşı Yasa’nın 1890’da

ortadan kalkmasının ardından yeniden legal ola-naklara kavuşarak büyümesini sürdürdü. Partininkitle bağlarının güçlenmesiylebirlikte parlamenter etkinliği dearttı. İllegal mücadeleden legalmücadeleye geçişte parti, karşı-laştığı sorunları kısa sürede aştı.Parti içinde legal mücadeleyireddeden “Gençler grubu”(10) birvarlık gösteremeden etkisizleşti.

1890’lı yıllarda, genel olarakAvrupa’da, özel olarak Alman-ya’da kapitalizmin hızlı geliş-mesi, sermaye hareketlerindekidevinimin artması, uluslar arasıticaretin genişlemesi, sanayi dal-larının çeşitlenmesi, işbölümü-nün gelişmesi ve bunlara bağlıolarak hızlanan proleterleşmesüreci; işçi hareketi içindeki bö-lünmelerin de temelini olurdu.Bütün bu gelişmenin sınıf mü-cadelesini, dolayısıyla işçi sını-fının siyasal ve ekonomikmücadelesini örgütlenmesini et-kilememesi düşünülemez. Bukoşullarda sınıf hareketindekikitleselleşme, kendiliğinden birbiçimde genel teorik düzeyindüşmesi ile birlikte yol alır. Bugidişe ket vuracak olan; sınıfındevrimci partisinin mücadelekoşulları üzerinde inceleme, si-yasi propaganda ve örgütlemefaaliyetlerini derinleştirilmesi veyaygınlaştırmasıdır.

ASDP içinde 1890’da ortayaçıkan gençlerden oluşan yarı-anarşist muhalefet. Sosyalistlerekarşı Yasa’nın ortadan kaldırılmasından sonralegal mücadeleyi reddederek, sosyal demokratla-rın parlamento seçimlerine katılmasına karşı çık-tılar.

1800’lü yılların sonunda ASDP’si, kitleselleş-menin neden olduğu teorik düzeyin düşmesi vebuna karşın, kitlesellik ve parlamenter başarınınyol açtığı bir rehavet içindeydi. Partinin dışarı-

dan görünümü köklü ve heybetlibir ağacı andırıyordu. Ancakpartinin içten içe çürümekte ol-duğu, daha sonraları, yani mü-cadelenin sertleştiği yıllarda,ortaya çıkacaktı.

Bernstein 1789’da “üç Zü-rihli” arkadaşıyla gerçekleştire-mediğini, parti içinde dahagüçlü bir konuma ulaştığı1900’lü yılların başında gerçek-leştirme fırsatını elde etti.1879’da Marks ve Engels’inuyarılarını dikkate almayanASDP, “küçük burjuva korkak-ların” elinde adım adım burjuvadüzenle bütünleşme yolunagirdi. Yüz küsur yıllık bir hikâ-yedir: Açıktan reddedemiyor-san, koşullara sığın ve reddet.Küçük burjuva sosyalizmi“Marksizm’in bir doğma değilde, bir eylem kılavuzu oldu-ğunu” öğrendiğinden beri,Marksizm’e karşı hep bu belgialtında saldırmış ve onu boz-maya çalışmıştır.

Marksizm’in bu konudakitemel öğretisi şudur: Koşullar-daki hiçbir değişme, sınıflar ara-sındaki temel ilişki değişmediğisürece, sınıfların gerçek çıkar-ları ve amaçları da değişmedenkalır. Sınıflar arasındaki temelilişki- sınıfların üretim araçlarıkarşısındaki konumları- aynıkaldığı müddetçe, “koşulardaki

değişim” sınıf mücadelesinin içinden geçtiği eko-nomik ve siyasal ortamdaki değişimdir. Bu da sı-nıfların amacında ve o amacın bağlı olduğu temelilkelerde değil, ancak uygulanacak taktik ve mü-

Marksizm’in bu konudaki

temel öğretisi şudur: Koşullardaki

hiçbir değişme, sınıflar arasındaki

temel ilişki değişmediği sürece,

sınıfların gerçek çıkarları ve amaçları da

değişmeden kalır. Sınıflar arasındaki

temel ilişki- sınıfların üretim araçları

karşısındaki konumları- aynı kaldığı müddetçe, “koşulardaki değişim”

sınıf mücadelesinin içinden geçtiği ekonomik ve siyasal

ortamdaki değişimdir. Bu da sınıfların amacında ve o amacın bağlı olduğu

temel ilkelerde değil, ancak uygulanacak taktik ve mücadele biçimlerinde

bir değişime yol açar. Bazı taktik hedefler

ve mücadele biçimleri geri plana düşerken,

yeni taktik ve mücadele biçimleri öne çıkar.

Marksizm’in “bir eylem kılavuzu olması”

esprisinin anlamı budur.

(10) A.g.e, s.131

Page 50: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 50 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

cadele biçimlerinde bir değişime yol açar. Bazıtaktik hedefler ve mücadele biçimleri geri planadüşerken, yeni taktik ve mücadele biçimleri öneçıkar. Marksizm’in “bir eylem kılavuzu olması”esprisinin anlamı budur.

Oportünizmin bütün hüneri, bu basit gerçeğintersyüz edilerek gizlenmesinde ve “değişim” adıaltında sınıf mücadelesinin reddedilmesindeyatar.

Bernstein de selefleri ve halefleri gibi bu yoluizledi ve seleflerinin (Prodon, Lasalle, Bakuninv.b.) eskimiş ve kullanılmaz halde olan tezleriniyeni biçimler altında piyasaya sürdü.

Bernstein, Marksizm’in revizyonuna “kapita-lizmin artık eski kapitalizm olmadığı” teziyle baş-ladı. Bu tezi “işçi sınıfının da eski işçi sınıfıolmadığı” teziyle destekleyerek teorisini “derin-leştirdi.” “Kapitalizmin eski kapitaliz olmadı-ğını” ispat etmek için ünlü “uyum yasasını” icatetti. Bu yasaya göre; genişleyen kredi sistemi vekapitalist gelişmenin ortaya çıkardığı tröst ve kar-teller, kapitalist ekonomide içsel olan rekabeti,üretim anarşisini ve krizleri ortadan kaldıraraksınıf çelişkilerini yumuşatıyordu. Yine, üretimdallarında çeşitliliği artıran aynı yasa, işçi sınıfı-nın gittikçe büyüyen kesiminin “orta sınıfa yük-selmesi”ni sağlayarak, sınıf mücadelesini,tabanını daraltarak anlamsızlaştırıyordu. Bu du-rumda sınıf mücadelesi sorunu, bir devrim sonuolmaktan çıkarak, soyut insan sevgisine dayalıbir “adil dağılım” sorununa indirgeniyordu.Çözüm; devrim değil, reform olarak, yani devle-tin adım adım demokratikleştirilmesi olarak or-taya konuyordu.

Bernstein’in bu yeni teorisinde “sınıf müca-delesi, ayaklanma, devrim” gibi temel kavram-lar, olumsuz yanı ifade ettikleri için lanetliydiler.Reform, genel oy sistemi ve “demokratik devlet”olumlu yanı temsil ettiklerinden kutsaldılar. RosaLuxsemburg, Bernstein’in teorisinin eleştirisinehasrettiği “Sosyal Reform ya da Devrim” adlıeserinde bu teoriyi söyle özetledi: “Sosyalizminahlaki adalet tanımlamalarıyla temellendirilmesi,üretim biçimi yerine dağıtım biçimine karşı sa-vaşılması, sınıf karşıtlarının zengin ve fakir ola-rak görülmesi, kapitalist ekonomi içinde

“kooperatifçilik” ilkesinin yerleştirilmesi gibiBernstein’in sisteminde rastladığımız düşüncelerdaha öncede var olmuşlardı. (Maya yay. Say.112)

Bernstein’in bu yeni oportünizminde yeniolan; sonuçlar değil, sonuçların dayandırıldığı ge-rekçelerdir. Sonuçlar, R. Luxsemburg’un da vur-guladığı gibi, daha öncekilerle ve bugünkülerleaynıdır: Reformlara kapaklanma, “devletin de-mokratikleştirilmesi”, burjuva demokrasisininkutsanması, sınıf mücadelesinin ve proletaryadiktatörlüğünün reddedilmesi.

Bernstein, teorisini dayandırdığı “uyum yasa-sından”, onu tarih içinde en ünlü oportünistyapan şu belgiyi üretir: “Hareket her şeydir, sonamaç hiçbir şey.” Böylece Bernstein kendi eliylekendi teorisini yıkar; amacı olmayan hareketinkendisi de hiçleşir.

ASDP, Bernstein’in Marksizm’e bu yeni sal-dırısını -tıpkı 1879’daki gibi- “olgunlukla” kar-şıladı. ASDP içinde Bernstein’in görüşlerinieleştiren neredeyse tek kişi, Rosa oldu. AncakRosa’nın eleştirisi Marks ve Engels’in 1879’dakieleştirisiyle karşılaştırıldığında son derece naiftive hâlâ Bernstein’le aynı partide kalabilmenin debir açıklamasıydı.

Bernstein’in anti-Marksist görüşleri -dahaönce değindiğimiz aynı nedenlerle- Avrupa işçihareketi içinde hızla yayıldı ve bu hareket içindeuluslararası bir bölünmeye yol açtı. Avrupa’nınhemen her ülkesinde yeni Bernstein’ler ortayaçıktı. 1900’ların başından başlayarak Marksizmkarşıtı uluslararası bir eğilim olma özelliği kaza-nan bu akıma karşı mücadelede Rosa, Plahanovve Lenin önemli bir rol üstlendiler. Plahanov,daha sonra Rus Sosyal Demokrat İşçiPartisi(RSDİP) içindeki ayrışmada Menşevikle-rin yanında yer alarak, bir zamanlar eleştirdiğiBernstein’le aynı çizgiye düştü. Komünist hare-ket içinde bu mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkve tutarlılıkla yürüten yalnızca Lenin ve Bolş-evikler oldu.

Lenin’in, Ekim Devrimi’nin hazırlanması vezaferinden ayrı olarak ele alınmaması gereken bumücadelesini, Söz ve Eylem’in bir sonraki sayı-sında ele alacağız.

Page 51: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 51Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

Karl Marx’ı 19. yüzyılda yaşamış büyük birdevrimci, filozof, komünizmin ekonomik vefelsefi temellerinin kurucusu ve ideoloğu

olarak tanırız. Sınıf savaşımını ve komünist bir top-lumun yaratıcısı olan işçi sınıfının devrimci rolünüanlattığı “ Komünist Manifesto”, kapitalist üretimsürecini ve ilişkilerini anlattığı “Kapital”, o dönem-deki felsefi ve ekonomik görüşlerini anlattığı “ 1844El Yazmaları” en çok bilinen ve okunan eserlerindenbirkaçıdır. Ancak Marx’ın türev ve integral hesapkavramları, bu hesapların tarihi ve doğası, analitikgeometri ve cebir üzerine çalışmalarını içeren “Ma-tematiksel El Yazmaları” çok az bilinir – hatta ülke-mizde neredeyse hiç bilinmemektedir-.

Marx matematikçi değildi. Önce Bonn’da sonraBerlin’de, tarihe ve felsefeye ağırlık vererek hukukokudu. Üniversite yaşamı, Epikür felsefesi üzerineyazdığı doktora tezi ile 1841’de sona erdi.

Marx, gençliğinden beri boş zamanlarında mate-matik çalışmaktan hoşlanırdı ve matematik problemleriçözmeyi bir alışkanlık haline getirmişti. Böyle başla-yan matematik çalışmaları, ekonomik problemleri çöz-mede gerekli olan bilgileri ve çözüm yöntemleriniiçeriyordu. “Kapital” üzerine çalışması sırasında, bukonudaki eksikliğini gidermeye çalıştı. 11 Ocak 1858tarinde Engels’e yazdığı mektubunda şöyle der:

“ Ekonomik ilkeleri çözerken hesaplama yanlış-larıyla öyle kötü engellendim ki, umutsuzluktan biran önce cebir öğrenmeyi tasarladım. Aritmetik banayabancı kalıyor.

Ama cebirsel yol boyunca kendi yönümde yeni-den hızla ilerliyorum” (Matematiksel El Yaz-maları, s. VIII)

Marx’ın bu dönemdeki çalışmaları pek çok def-tere dağılmıştır. Bunların kimisi cebirsel yorumlarla,kimisi geometrik hesaplarla doludur. 6 Temmuz1860’da Engels’e şöyle yazar:

“ Boş zamanlarımda diferansiyel ve integralhesap üzerine uğraşıyorum. Bir öneri!

Elimde bir yığın kitap var ve konuyu incelemekisterseniz birini size göndereceğim.

Askeri incelemeleriniz için hemen hemen zorunlusayıyorum. Yeri gelmişken söyleyeyim ki (yalnızteknikle ilgili olarak), örneğin cebirin yüksek bö-lümlerinden çok daha kolay bir matematik dalı.Konik kesitler üstüne genel bilgi dışında, incelemekiçin alışılmış cebir ve trigonometri bilgisinden başkahiçbir şey gerekli değil.” ( Agy. s. VIII ).

İlk önceleri pratik nedenlerle başlayan bu ilgisi,daha sonra diyalektik materyalizmin doğa bilimle-riyle ilgisini gösterme amacını da taşımaya başladı.Bu çalışmalarında Marx, “Diferansiyelin değerle-riyle işlem yaparak sembolik hesap diyalektiğininaydınlatılması” ( Agy. s.XI) problemiyle ilgilendi. Osıralarda yazılmış diferansiyel hesap kitaplarını özel-likle de Cambridge Üniversitesi’nde okutulanları,Descartes, Leibnitz, Newton, Euler, Taylor ve MacLaurin’in matematiksel çalışmalarını inceledi.

“El yazması bize, Marx’ın temel diferansiyelhesap yöntemlerinin tarihi konusundaki görüş nok-tasını yorumlama olanağını veriyor.

Newton’un ve Leibnitz’in “gizemsel diferansiyelhesabı” Euler’in ve d’Alembert’in “ ussal ( rational)diferansiyel hesabı, Lagrange’ın “ katışıksız cebirselhesabı”.” ( Agy, s.XXI )

Marx’ın ölümünden sonra Engels matematikselel yazmalarını derlemek ve yayınlamak istedi. Ancakyaklaşık 1000 yaprağı bulan bu çalışmaları düzenle-meye fırsatı olmadı. Bu el yazmalarının asılları Sov-yetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi’ninMarx-Lenin Enstitüsü arşivlerinde saklanmaktadır.

Marx’ın bu pek az bilinen eseri 1990 yılında ÖnerÜnalan tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve Başak Ya-yınlar tarafından yayınlanmıştır.

Marx’ın matematiğe bakışının genç arkadaşlaraörnek olması dileğiyle...

Kaynaklar:Matematiksel El Yazmaları, Başak Yayınlar,1990.Karl Marx ve Öğretileri, Lenin, Başak Yayınlar,

1988.Karl Marx, Biyografi, Öncü Kitabevi, 1. Baskı,

1976.

Marx’ın Matematiksel El Yazmaları Üzerine Kısa bir Not

Çiçek Doğan

Page 52: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 52 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

17Aralık 2011’de son ABD askerinin Irak’tançekilmesiyle, 2003 yılında ABD tarafındanIrak’a yapılan emperyalist müdahalenin as-

keri kısmı son bulmuş oldu.4500 ABD askerinin, yüzbinlerce Iraklının öldüğü,

parasal maliyetinin 1 trilyon olduğu söylenen kanlısavaş, Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları barın-dırdığı öne sürülerek İngiltere’yle birlikte başlatılmıştı.Savaşın başlamasından kısa bir süre sonra, kitle imhasilahlarının bulunmadığı dolayısıyla bu savaşın bir he-gemonya savaşı olduğu tüm dünya tarafından anlaşıl-mıştı. Demokrasi ve özgürlük getiriyoruz safsatasıylabaşlatılan işgal, dünya kamuoyu önüne, bilinen bir ger-çeği acı bir deneyimle bir kez daha ortaya koydu. Em-peryalizm, sermayenin çıkarına kanlı savaşlarıyla, yenihegemonya alanları oluşturur veya alanlarını korur. Ül-keden ülkeye yoksul halklar için özgürlüğü değil, yeniprangaları taşır. Kapitalizm yeryüzünde varlığını sür-dürdüğü sürece bu hegemonya savaşları bir denge du-rumu sağlanıncaya kadar devam eder. Krizler veiflaslarla bozulan dengeler, yeni hegemonya savaşları-nın çıkmasını doğurur. Irak işgalinin dergimizin dahaönceki sayılarında çeşitli yazılarla değerlendirilmesi ya-pılmıştı. Fiili olarak savaşın son bulmasıyla, bu yazıdakanlı savaşın başka bir yönünü değerlendireceğiz. Busavaş ve bu gün devam etmekte olan tüm savaşlar,dünya proletaryasının hem siyasal hem de enternasyo-nalist bilinçten yoksunluğunu ve bunun derecesini or-taya koymuştur. Emperyalizmin savaş çığlıkları attığızamanlarda ve savaş sırasında, ne işgalci ülkenin pro-leterleri ne işgale maruz kalan proleterler, toplumsalüretimden almış oldukları rol gereği, sahip olduklarıenternasyonalist ruhu bilince taşıyıp, tepkilerini göste-rememişlerdir. Savaş başladıktan sonra ölümlerle bir-likte, savaşın acımasızlığı ortaya çıkınca kişisel tepkileroluşmaya başlamıştı. Emperyalizme karşı proletarya-nın en önemli silahı enternasyonalizmdir. Ülke işçi sı-nıfının uluslar arası işçi ordusunun bir parçasıolduğunu, ortak davaya ve ortak çıkarlara sahip olduk-ları bilincini ortaya çıkaracak ve onu geliştirecek olanyine işçi sınıfının devrimci enternasyonalist partisidir.

1912 de yapılan Sosyalist Enternasyonal Kongresiproletaryanın savaş karşısındaki tavrını ve eyleminiaçıkça ortaya koymuştur.”Bir savaş tehlikesine karşı,tehdit altında bulunan bütün ülkelerdeki işçi sınıfı için,

işçi sınıfının parlamentolardaki temsilcileri için bireylem ve koordinasyon gücü olan Enternasyonal Sos-yalist Büronun yardımıyla, kendilerine en uygun görü-nen ve tabiatıyla sınıf mücadelesinin keskinliği vegenel siyasi duruma göre değişen bütün araçlarla savaşıönlemek için, ellerinden gelen bütün çabayı göstermek,onu kısa zamanda durdurmak için aracılık etmek vegeniş halk tabakalarını ayaklandırmak ve kapitalist ege-menliğin düşüşünü hızlandırmak için, savaş tarafındanyaratılan iktisadi ve siyasi bunalımdan var güçleriyleyararlanmak onların görevidir.” Irakta savaşın ilk per-desi kapanmıştır.Sonuç, iş bulamadığı için zorunlu ola-rak paralı askerliği seçen ABD’nin yoksulinsanlarından 4500 kişi ölmüştür, Irak tarafında da yüzbinlerce kadın, erkek ve çocuk hayatını kaybetti. Sa-vaşa harcanan 1 trilyon dolar yine bu yoksul halklaraödettirilecektir. Obama Irak’tan dönen askerlere bun-dan sonraki yaşamlarında iş ve sosyal güvencelerin sağ-lanacağı sözünü verdi. Bu sözler daha önceki başkanlartarafından da verilmişti, ama savaşı yaşayan askerlerbir toplumsal travma olarak kaldılar. Ordudan ayrılanaskerlerin işsizler ordusunu büyüttüğü de ortadadır. Öz-gürlüğe ve demokrasiye kavuşacağı söylenen Irak halkıda, mezhep çatışmaları ve kargaşayla karşı karşıyadır.Bu durum Emperyalist savaşların yoksul halklar açı-sından kaçınılmaz sonucudur. Tıpkı Ruhi Su ustanınIrmak şiirinde söylediği gibi:

Ağaç demiş ki baltayaSen beni kesemezdin amaNe yapayım ki sapın bendenBak şu ağacın bilincine senÖlen ben, öldüren benden

Bunca analar ağlayıp durur daAkıp gider gelinciklerdenKör müdür sağır mıdır bu ırmakÖlen ben, öldüren benden

Her yerde böyle olmuş buÖnce dağa, taşa, ağaca söyletmiş halkSonunda sabahın bir yerindenUyanıp kalkmış ayağa ırmakÖlen ben, öldüren benden

“Ölen Ben, Öldüren Benden”Ferda Kar

Page 53: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 53Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

Gördes’te Vestel grubuna bağlı maden şir-keti, kapalı sistem yönetimiyle nikelmadeni çıkaracak. Maden şirketleri ül-

kenin her yerinde sahte CED (Çevre etki değer-lendirmesi) raporları alarak doğayı ve insanyaşamını tahrip etmeyi sürdürüyorlar. CED ra-porları “bilim adamı” unvanlı, unvanını fütur-suzca sermayenin emrine veren “bilirkişilerin”sözde incelemeleri ve devletin, Çevre ve OrmanBakanlığının onayıyla yürürlüğe giriyor. Halkınolaydan genellikle bu aşamadan, yani CED ra-poru alındıktan sonra haberi oluyor. Halkın mü-dahalesi de bu aşamadan sonragerçekleşebiliyor. Bazı bölgelerde örgütlülük veduyarlılık yoksa, ki bu çoğu durumda bölgedekidevrimci ve sosyalist örgütlüğe bağlıdır, bu aşa-mada bile başlamıyor. Ancak tepki, üretimin ile-riki aşamalarında gözle görülür bir şekilde doğave insanın tahribiyle birlikte, genellikle de insanölümleriyle ortaya çıkıyor. O zaman da bıçakkemiğe dayanıyor ve mücadele alevleniyor. Amaartık ekoloji mücadelesi, sermayenin doğayı kâramaçlı tahribine karşı mücadele, bu kendiliğin-denci ve dağınık yerel mücadele dönemini adımadım geride bırakıyor. Yerel mücadeleler yerini,ekolojik mücadele içinde yer alan güçlerin ara-larında irtibat kuruldukça, daha merkezi, dahabilinçli ve örgütlü mücadeleye bırakıyor. Hermücadelede olduğu gibi ekoloji mücadelesi de,işçi ve emekçilerin yaşamı için içerdiği tehlikeve barındırdığı devrimci potansiyelle, kapita-lizme karşı sosyalizm mücadelesinin önemli biralanı olarak önem kazanıyor. İşçi sınıfı ile yok-

sul köylülük arasındaki devrimci ittifakın yenitemeli oluyor.

Mücadelenin başarısı için çeşitli mücadeleyöntemlerini başarıyla kullanmak gerekiyor. Buyöntemler içinde halkın bilgilendirilmesi, ser-mayenin kâr hırsıyla, doğanın ve yaşam alanı-nın tahribi arasındaki bağlantıyı ortaya koyacaksürekli ve sistemli bir ajitasyon ve propagandafaaliyetinin yürütülmesi, sermayenin emrindeki“bilim adamlarının” ve medyanın rolünün de-şifre edilmesi özellikle önemlidir. Bu mücade-lede gerçek bilim insanlarının katkısıküçümsenemez.

Gördes’teki nikel madenine karşı mücadeleveren dostlar, bu alandaki bilgilendirme toplan-tılarını mükemmel bir şekilde yaparak süreci iyibaşlattılar. Ayrıca bu alanda yeni bölgelerde bil-gilendirme toplantılarına devam edeceklerinisöylüyorlar. Zaten bu alan mücadelenin önemlibir alanıdır. Teori yığınları kavrayınca maddi birgüç oluyor.

Mücadelenin ikinci ayağı olan yargı ayağı, nekadar güdük de olsa, mücadelenin sürdürüleceğidiğer bir alandır.

Gördes’te mücadelenin önünde olan emekliorman mühendisi İbrahim Balıklı’nın bilgilen-dirmelerde söylediği önemli bir sözü var: “ Gör-des’teki mücadele ile tarihe tanıklık yapıyoruz”diyor. Doğrudur. Yargı süreci, CED iptal davası,orman tahsis izninin iptali, daha birçok konudaitiraz ve dava süreci tarihe yazılı belgeli tanıklıketmektedir. Ayrıca kapitalizme, devlete, yargı or-ganlarına karşı da mücadeledir. Dava kazanılsa

Başarmak İçin Sıkı Durmak Gerek

Hayri BÖKÜ

Page 54: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 54 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

da, kaybedilse de tarafların ilerde karşı karşıyagelebilecekleri önemli tutanaklardır.

Ayrıca yargı eylemleri ve süreçleriyle ilgilibilgilendirme, yığınları eyleme yönlendirmedeönemli bir kaldıraç görevi görür.

Yığınsal olarak noterden, avukat vekaletna-melerinden başlayarak, yığınsal mahkeme sü-reçlerine katılmak, bilirkişi sürecinde yığınsalolarak maden bölgesinde bulunmak, sermayeninsatın aldığı sahte, satılmış bilim insanlarını aç-maza düşürmek, yığınların bilinçlenmesi ve bi-lincin eyleme dönüşmesinin önemli birparçasıdır.

Gördes’li dostların yargı sürecinde geç kal-maları söz konusu olduğu gibi, düzgün kurallıve sürekli olarak sürdürdükleri bilgilendirmetoplantılarındaki coşkularında da gerileme ol-muştur. Ayrıca maden şirketi devleti de arkasınaalarak baskısını arttırmaktadır. Örneğin Gördeskaymakamı nikel müdürünü yanına alarakKalem Oluk köyüne giderek madenin su ihtiyacıiçin göletten, köylülerin arazilerinden borulargeçirerek su alacağını, bu konuda maden şirke-tine zorluk çıkarılmamasını söylüyor. Köylülerve muhtar da böyle bir uygulamanın keyfi biruygulama olacağını, bunamüsaade etmeyeceklerinisöylüyorlar. Kaymakam,suyun gönüllü verilmemesidurumunda maden şirketinindozeriyle gelip bunu zorlayapacağını, kendisinin de bukonuda şirkete her türlü des-teği vereceğini bildiriyor.

17 Aralık Cuma günü saat20:00’da İzmir’de, Gördesli-ler Derneğinde, Gördeshalkı, ekoloji dostları, avu-katlar ve Çaldağı savaşçılarıortak toplantı yaparak, mü-cadelenin hukuksal boyu-tunu masaya yatırdılar;eksikler ve yapılacaklar de-ğerlendirildi. En önemlisiGördes’li dostların yargı sü-

recinde geç kalmalarını değerlendirmeleri oldu.Gördes’te kurulan Gördes’in ekolojik ve tarihiyapısını korumak için faaliyet gösteren derneğinbaşkanı Süleyman Güven arkadaşın kararlılığıbizleri sevindiriyor.

Mücadelesinde sonuna kadar yanındayız.Toplantıda sırasıyla şu kararlar alındı: bakan-lıkça onaylanan CED’in iptali için kamu ve köy-lerin yıllardan beri kullandıkları topraklar içinde tapu davası açılacak; madenin su ihtiyacı içinaçmış olduğu sondajlardaki sularda kirlilik vearsenik tespiti yapılarak, her türlü usulsüzlüklersuç duyurularıyla kayıt altına alınacak. BöyleceGördes’te mücadelenin doğru kararlarla tekrarmoral ve heyecanla, yığınsal bir şekilde geliş-mesi için yeni bir dönem başlatmış olduk. Ay-rıca Gördes eylemcilerinin, yıllardan beribaşarılı bir şekilde mücadele vermeye çalışanEGE ÇEP’e (Ege çevre platformu) katılmak is-temeleri gücümüzü ve etkinliğimizi daha da ar-tıracak. Gördes’li işçi ve emekçiler, ekolojidostları ile birlikte kararlı ve sürekli eylemlerle,Gördes’i sermayenin, devletin talanından koru-yup, değerli dostumuz İbrahim Balıklı’nın de-diği gibi, “Tarihe tanıklık etmiş olacaklardır.”

Page 55: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 55Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

Maltepe’de bir tekstil atölyesinde çalışı-yorum. Bu bölgede, nerdeyse her so-kakta küçük bir tekstil atölyesi var.

Hatta kimi atölyeler yan yana ve çoğu fason ça-lışıyor.

Benim çalıştığım yerde toplam 15 kişiyiz;fakat çoğu zaman bu sayı, gündelikçi ve parçabaşı çalışan arkadaşlarla 30`u buluyor. Çoğumuzsigortasız çalışıyoruz. Sigortası olan birkaç ar-kadaş var ama, onların sigorta ödenekleri 30 günüzerinden değil, 15 gün üzerinden ödeniyor.

Bu haksızlığı sürekli dillendirmemize rağmenaynı sıkıntı devam ediyor. “Bir sonraki ay baş-latacağım, bu aralar durumum kötü, ay başısöz!” gibi laflarla erteleniyor. Maaşlarımız datam ödenmiyor; ödenen miktar da zamanındadaverilmiyor. Her ay aynı şeyleri dinlemekten ez-berledik; ‘Ödeme alamadım, sizin maaşlar haf-taya kaldı.’ diyip arkasını dönüp gidiyor. Busöylem bazen 2 bazen de 3 ay yineleniyor; öde-nek aldığında ise sadece alacağımız paranın bi-razıyla kandırılıyoruz.

Fason çalışıyoruz ve sürekli iş geliyor;hemen her gün mesaiye kalmamız gerekiyor.Bu fazla mesailerde bazı arkadaşlarımız ise sa-bahlıyor. Özellikle çocuk yaştaki işçi arkadaş-larımız bu uygulamadan nasiplerini fazlasıylaalıyorlar. Okuyamayan, daha doğrusu okutula-mayan çocuklar, anne ve babaları tarafından etisenin kemiği benim misali patronun kucağınaatılıyorlar ve düşük ücrete gece gündüz acıma-sızca çalıştırılıyorlar. Öyle ki sabah iş yerinegeldiğimizde, kumaş parçaları aralarında uyu-yakalmış çocukları uyandırmakla başlıyor yeni

iş günümüz.Makine sesleri arabesk müziğin o bilindik tı-

nısıyla birleşince arkadaşlar yarı uykulu hayaledalıp öyle bir çalışıyor ki makinenin pedalındanayaklarını nerdeyse hiç kaldırmıyorlar.

Yemeğimiz iş yerinde yapılıyor. Çoğu zamanmakarna ve yoğurda talim ediyoruz. Çay saatle-rinde iş çoksa eğer, hem çalışıp hem çayımızıiçiyoruz. Günde tam 11 saat çalışıyoruz. Cu-martesi günleri de normal çalışıyoruz; bazen pa-zarları bile çağrılıyoruz. Böylelikle haftada 70saat yakın çalışmış oluyoruz.

İşe ilk alınacağımız zaman oldukça yüksekmaaşlar vaat ediyorlar, nasıl olsa verilmeyecekya. Bu işyerinden ayrılan arkadaşlarımız, hakkazandıkları içerde birikmiş paradan vazgeçerekgitmek zorunda kalıyorlar. Atalarımızın bir sözügeliyor aklıma; “Yedisinde ne ise yetmişinde deo olur.” derler; işte tekstil sektörü hep öyle süre-gidiyor, hiçbir şey değişmiyor bu sektörde. Ko-şulları aynı, yani şartları çok ağır ortamlardabinlerce, on binlerce çalışan var bu sektörde.“Aynı şeyleri sürekli sürekli yaşamaktan bıkma-dık mı acaba? Ya da neyi bekliyoruz?” diye dü-şünüyorum çoğu zaman.

Dağınık, birbirimizden kopuk ve habersizolmak çok kötü. Bizler, bizimle aynı koşuldakiarkadaşlarla bir araya gelemediğimiz sürecedevam edecek bu eziyet, bu çile ve bu insanlıkdışı çalışma koşulları. Kanıksanmış ve kötü birgelenek haline gelmiş bu çalışma sistemini, yal-nızca bizler değiştirebiliriz. Tabii ki bir tek ko-şulla; on binlerle ifade edilen sayımızı bilinç veörgütle birleştirebilirsek!

Fabrika Yaşamından

Tekstil Sektöründeki Acımasız Koşullar

Ayşe Tandoğan

Page 56: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 56 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

2 OCAK:1959 – Küba Devrimi’nin zaferi. Devrimdenönce Küba; diktatörler tarafından yönetilen vediktatörlerin aile çevrelerinin başı çektiği Ame-rikan emperyalizminin iş birlikçisi küçük bir oli-garşi tarafından bütün zenginliklerine elkonulmuş bir ada ülkesiydi. Özellikle Batistadöneminde ülke Amerikalı milyonerlerin eğ-lence, kumar ve fuhuş merkezi haline gelmişti.1933’te ABD destekli bir darbeyle iktidara gelenBatista; Küba ekonomisini turizm(!) ekonomisiadı altında, her türlü kaçakçılığın, “kara para ak-lamanın, kumarhane işletmeciliği ve fuhuşlamerkezi yapmıştı. Bu dönemde tarım alanlarının

%75’i, hizmet sektörünün %90’ı, şeker üretimi-nin % 50’si çoğu ABD şirketleri olmak üzere ya-bancı sermayenin elindeydi.

Küba devrim sürecinin iktidarı hedefleyen si-lahlı başkaldırısı, Fidel Castro önderliğinde 26

Temmuz1953’te yaklaşık yüz kişiyle –silahlarıve cephaneleri çok yetersizdir- Moncada Kışlasıbaskınıyla başlar. Bu baskında Castro, arkadaş-larından çoğunu yitirir; kendisi ve sağ kalan bir-kaç arkadaşı önce hapsedilir, sonra Meksika’yasürülürler. Uzun bir hazırlıktan sonra 2 Aralık1956’da Fidel dahil, aralarında Che’in de bu-lunduğu 82 devrimciyle birlikte Granma gemi-siyle Küba’nın doğu sahillerine çıkarlar vebüyük kayıp verirler. Kurtulanlar, Sierra Mestradağlarına çekilerek gerilla savaşını başlatırlar;giderek kitleselleşen bir savaş gücü oluşturarakköylüler arasında geniş bir destek kazanırlar.Güçlendikçe kentlerdeki örgütlü –ki arkalarındayüz yıllık bir örgütlenme ve mücadele deneyivardır- işçi sınıfın, emekçilerin, gençlerin ve ay-dınların da desteğini kazanırlar.

1 Ocak 1959’da Batista, ülkeden kaçar ve 2Ocak günü kent emekçileri bütün kentlerde FidelCastro, Che Guvera, Raul Castro liderliğindekimuzaffer devrimci kuvvetleri bağırlarına basar-lar. Öyle ki başta Havana kenti olmak üzere,Santa Clara, Santiago de Cuba kentleri devrimci kuv-vetleri büyük bir coşkuyla karşılar.

Arkasından Küba’nın kent ve kır emekçilerigiderek birbirleriyle kaynaşan devrimci demo-kratlar ve komünistlerin önderliğinde kendile-rini ezen ve çürüten bir ekonomik ve sosyalsistemi yıkarak büyük bir tarihsel enerjiyle sos-yalizmi kurmaya girişirler. Ve üstelik bunu,ABD’nin burnunun dibinde, onun bütün tertip-lerine, tuzaklarına ve ekonomik kuşatmasınakarşın başarırlar. Dünyadaki tüm devrim giri-şimlerine ve başkaldırılara güç ve enerji aktarır-lar. Üstelik Sosyalist sistemin desteğiniyitirdikten sonra da emperyalizme inat başı dik,

Başkaldırının Kültürü

TARİHİMİZDEN OCAK AYI NOTLARI

Page 57: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 57Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

onurlu bir özgürlük adası olarak var olmayadevam ederler.

12 OCAK:1969 – İstanbul-Cevizli sınger fabrikasındapolis, işçilere saldırdı. Olaylarda 14 işçi ve 8polis yaralandı, 120 işçi gözaltına alındı.

15 OCAK:1919 – Alman işçi sınıfının ve Alman Sosyal de-mokrat Partisi’nin devrimci önderleri Rosa Lu-xenburg ve Karl Liebnecht öldürüldüler. Her ikilider de, partinin devrimci enternasyonalist solkanadının başını çekmekteydiler ve yalnız düş-man sınıfın değil parti içindeki kendi ülkesininburjuvalarının savaş bütçesine oy veren sosyalşoven, sınıf uzlaşmacı ve merkezci kanatların danefretini üzerlerine çekiyorlardı. “Spartaküs Bir-liği” adıyla anılan kanatdın bu iki lideri defalarcatutuklandılar, sürgünde yaşadılar ve 1918’deAlman Komünist partisin kurdular.

15 Ocak 1919’da hükümette yer alan sosyaldemokratların ihanetine uğradılar ve Rosa Lux-senburg, Karl Liebnecht ve Wilhelm Pieck tu-tuklandılar. Peck, kaçmayı başardı. Rosa’yıölünceye dövdüler ve ölüsünü bir çukura attılar;Karl Liebnecht’i ise kafasına kurşun sıkarak öl-dürdüler.

Rosa Lüksenburg; yanlışlarla uzlaşmayan yü-rekli bir devrimci olmasının yanında seçkin birMarksist düşünür, devrimci heyecanını emekçi-lere aktarabilen usta bir konuşmacıydı.

16 OCAK:1605 – Cervantes’in DON KİŞOT adlı ünlü eseriilk kez yayımlanarak gün ışığına çıktı. Bilindiğigibi bu eser, roman sanatının başlangıcı ve enyetkin örneklerinden biri olarak benimsenir. Ro-manın Don Kişot adlı ölümsüz karakteri ise varolan dünya ile uzlaşamayan ve âdil ve güzel birdünya için umutsuzca ama kararlılıkla savaşaniflah olmaz bir hayalci olarak değerlendirilir.

19 OCAK:2007 – Agos gazetesinin başyazarı Hrant Dink,

gazete binasının önünde ensesinden vurularaköldürüldü. Hrant Dink’in ölümüyle sonuçlananolaylar, Şişli Cumhuriyet Savcısı’nın “Türklüğüaşağılamak” suçlamasıyla açtığı davayla başladı.Dava süresince kışkırtma ve tehditler artarakdevam etti. Irkçı nefret ideolojisinin kabarması-nın kendisini hedef alan tehditler çemberi iyicedaraldı.

Yakalandıktan sonra cinayeti işlediğini itirafeden Ogün Samast, azmettirici olarak da YasinHayal ve Erhan Tuncel tutuklandılar. Polis muh-biri Tuncel’in ifadesinden, polis birimlerinin tümolacaklardan haberdar oldukları ve engellemekiçin hiçbir önlem almadıkları anlaşıldı.

21 OCAK:1924 – Sovyet Devrimi’nin mimarı Viladimirİlyiç LENİN, Gorki kentinde 54 yaşında öldü.Emperyalist aşamaya ulaşmış kapitalizmin çö-zümlemesini yaparak, Marksist devrimci mirası,her türlü etkisizleştirme saldırılarını kırarak,devrimci parti kuramını yetkinleştirerek vekendi ülkesinin orijinalitesine devrimci teoriyiustalık ve şaşmaz bir doğrulukla uygulayarakEkim Devrimi’ne önderlik eden “DevrimlerKartalı” Lenin; tıpkı ustaları Marks ve Engelsgibi bugün de işçi sınıfına ve tüm dünya halkla-rına yol göstermeye devam ediyor.

LENİN’LE Yazın gün ışığına dalar gibi hayatın içine dal-mak, “Niçin dünyaya geldim, niçin yaşıyorum?” unkarşılığını bulmak, genç kalmak gelen günler gibigenç kalmak gelen günlerle beraber, genç kalmak, bir toprak yeşil, bir bayrak kızıl, bir güvercin ak, Lenin’le aynı türküden, aynı ırmaktan, aynı siperden, aynı yapı yerinden olmak.

1960 Şubat, Moskova “NAZIM HİKMET”

Page 58: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 58 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

22 OCAK:1905 – Birinci Rus Devrimi başladı. Çara di-lekçe vermek üzere Kışlık Saray’a yürüyen işçi-ler, Çar’ın muhafız birliklerince tarandı.Yaklaşık 500 işçi öldü, binlercesi yaralandı. Buolay, tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçti. Katlia-mın uyandırdığı öfke, biriken devrimci enerjiyiülkenin her tarafında harekete geçirdi ve iki yılsürecek olan ve işçilerin yenilgisiyle sonuçlanandevrim başladı. Bu devrim deneyi, yaklaşık onyıl sonra zaferle sonuçlanacak olan 1917 EkimDevrimi’ni hazırlayan en önemli deneyim kay-nağı oldu.

25 OCAK:1918 – Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğiilan edildi. Böylelikle yeryüzünün altıda biri, ka-pitalist sistemden koptu. Emekçiler üzerindekibaskı ve sömürünün kaynağı olan özel mülkiyetdüzenini, burjuvazinin sınıf hakimiyetini yok et-meyi ve böylece sosyalizmi inşa etmeyi amaç-layan bir süreç başlatıldı.

28 OCAK:1921- ONBEŞLER’in katledilmesi: BaştaMustafa Suphi ve Ethem Nejat olmak üzereTKP’nin on beş önderi, başında Mustafa Ke-malin olduğu, Ankara hükümetinin karanlık birtertibiyle Kayıkçılar Reisi Yahya Kaptan tara-fından Karadeniz’de katledildi. Bu katliamdankısa bir süre önce Çerkez Ethem kuvvetleri veYeşil Ordu ezildi, TKP yasaklanıp yer altınaitildi. 1 MAYIS ve işçilerin yararlandığı tümhaklar yasaklandı. Meclisteki muhalif ikincigrup tasfiye dildi. Siyasi cinayetler işlendi vebunları açık edebilecek tüm katiller zincirlemekatledildi ve Kürt direnişleri hunharca ezildi.Böylece hiçbir muhalif sese tahammül göstere-meyen kanlı bir burjuva sınıf diktatörlüğü ku-ruldu.

31 OCAK:1966 – Paşabahçe Şişe ve Cam fabrikasında2400 işçi greve başladı. Cam-İş’in üç yıllığına15 kuruşa sözleşme imzalamasına karşı çıkan

İşçilerin Cam-İş’ten ayrılıp Kristal-İş’te ço-ğunluğu sağlamalarının ardından Kristal-İşSendikası cam İşverenlerine sözleşme çağrısıyapar. Bu çağrının reddedilmesi üzerine 31 Ocak 1966

günü 2400 İşçi greve başlar. Grevin iki temel talebiücret ve o günün deyimi ile İş emniyeti idi. Yıl-lar sonra İş emniyeti diğer bir deyimle İş gü-vencesi yine sert mücadelelere söz konusuolacaktı.

Grev sırasında İşçiler vapurlarla Karaköy’egeçip İşveren sendikasının önünden Taksimekadar yürüdüler. Grev sırasında sık sık fabrika-dan mal çıkarma girişimleri olmuş fakat grev-ciler bunları engellemiştir. Bu arada İşçilereyapılan silahlı saldırı sonucunda iki işçi yara-lanır. Grev sürerken Türk-İş yönetimi sendika-dan yetki alarak 21 Mart 1966’da bir protokollegrevi bitirir sendika ve İşçiler bu protokolükabul etmezler ve greve devam kararı alırlar.Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Teksif, Deniz-İş, B asın-İş, Ulaş-İş, Enerji-İş, Kimya-İş,DYF-İş, Şoför-İş, Ar-İş, Tez Büro-İş, Karayol-ları Sendikası, Oleyis, Sağlık-İş, Harp-İş, Gıda-İş ve Tekstil sendikaları grevi desteklemek içinbin konsey oluştururlar. Grev Dayanışma Kon-seyi İş Bankasına ve Şişe Cam’a karşı bir boy-kot kampanyası düzenledi. Başarıyla sürengrevde İşverenin imdadına Demirel hükümetiyetişti ve 20 Nisan 1966’da 83 gün süren grevibir ay erteledi. Bunun üzerine erteleme kararınıprotesto etmek üzere İşçiler sendikanın anah-tarını Başbakan Süleyman Demirel’e verirler.Bu grev erteleme daha sonraki yıllarda sık sıkgündeme gelir. Grevin ardından Kristal-İş 15ay ve başta Petrol-İş olmak üzere grevi destek-leyen sendikalar değişik sürelerle Türk-İş’tengeçici olarak ihraç edilirler. İhraç edilen sendi-kaların bir kısmı daha sonra DİSK’in kurulu-şunda yer alırlar.

1966 Grevi, işçi sınıfı tarihine iş güvenliğitalepleriyle, çevresinde örülen geniş sınıf da-yanışması ağıyla, ertelemelere ve provokas-yonlara karşın çok uzun süren inatçı boyuneğmeyen direnişiyle… “gelenek yaratan” grevolarak geçmiştir.

Page 59: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 59Söz ve EylemSayı 8, Ocak 2012

ONBEŞLER İÇİNNÂZIM’dan öfke ve acı yüklü İKİ ŞİİR

KALBİMGöğsümde on beş yara var!..Saplandı göğsüme on beş kara saplı bıçak!..Kalbim yine çarpıyor,Kalbim yine çarpacak!!!Göğsümde on beş yara varSarıldı on beş yaramaKara kaygan yılanlar gibi sular!Karadeniz boğmak istiyor beni,Boğmak istiyor beniKanlı karanlık sular!!!Saplandı göğsüme on beş kara saplı bıçakKalbim yine çarpıyorKalbim yine çarpacak!Göğsümde on beş yara var!Deldiler göğsümü on beş yerinden,Sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden.Kalbim yine çarpıyor,Kalbim yine çarpacak!Yandı on beş yaramdan on beş alev,Kırıldı göğsümde on beş kara saplı bıçak...Kalbim,Kanlı kızıl bir bayrak gibi çarpıyor,Çar-pa-cak!

***

ONBEŞLER İÇİN

Yangınlara fazla bakan gözler yaşarmaz,Alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz,Dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını.Yine fakat bir yıldırım zulmeti yırtsa,Sağır göğün koynundaki çanı haykırtsa,Anıyoruz göğsünüzün son sayhasını.Eski cihan, yeni cihan önünde eğil!Aramızdan bir kaç yoldaş ayırmak değil,Her ne yapsan varacağız emelimize!Karadeniz... bunu duysun derinliklerin:O ateşli göğüsleri delen hançerinKabzasını alacağız biz elimize!

Nâzım HİKMET

Page 60: Sayfa 1 İçindekiler Bu Sayıdadilemenin yeni katliam hazırlığı demek oldu-ğunu yeterince kanıtlıyor. Uludere’de, çoğunluğunu öğrencilerin oluş-turduğu 35 Kürt’ün

Sayfa 60 Söz ve Eylem Sayı 8, Ocak 2012

YÖK’ un Genel Kurul Toplantısında oy bir-liğiyle aldığı kararla birlikte, çoğunlukelde edilerek katsayı farkının kaldırılması

kararlaştırıldı1998’den bu yana süren bu sorunun temel ga-

yesi (işçi öğrenci) olan meslek liselerinin emek gü-cünü çalmaktır; bin bir türlü dalaverelerleöğrencilerin haklarını elinden alan burjuva hükü-meti bu güne kadar yani tam 13 yıldır süren bu eği-tim sisteminin ne kadar düzensiz olduğunu ve nekadar çarpık olduğunu bir kere daha gözler önünesermiş oldu.

Meslek liseleri, yetiştirdiği genç işçi öğrenci-leri piyasaya nitelikli işçiler olarak satıyor

Bunun yanı sıra meslek liseleri bilim, kültürdeğil kölelik ve sömürünün kalıtsallığını öğreni-yor. Ucuz iş gücü haline gelen meslek lisesi öğ-rencileri piyasanın yemi konumundadır. En düşükmaaşlarla çalışan bu işçi öğrenciler firmalar içinaranılan konumundadır. Burjuvazi ise ucuz iş gü-cünü değerlendirmek ve pazar haline getirmek içingözünü işçi öğrencilerin ucuz iş gücüne dikmiştir.Bu da Koç, Sabancı, Doğuş, Zorlu gibi para baba-ları için bulunmaz nimet haline gelmiştir

Burjuvazi sömürü sisteminin ticaret hane ha-line gelmiş meslek liseleri, öğrencilerin staj yaptığışirketlerle anlaşma yaparak işçi öğrencinin eme-ğini üç kuruşa satıyor ve yaşı 16-17 olan bu öğ-renciler 12 saat çalıştırılıyor ve asgari ücretin3/1ine tabi tutuluyor.

Bu şartlarda çalışan öğrenciye her türlü keyfihakaret yapılıyor; hakları gasp ediliyor ve ağır ko-şullarda çalıştırılmaya zorlanıyor

Bu keyfi yönetimde bulunan okul müdürleri isebölümlere sözleşmeler yolluyor; bu sözleşmelerdeise 16-17 yaşındaki öğrencinin iş yerinde başınane gelirse mesuliyet kabul etmediklerini pişkincebildiriyorlar. Sözleşmenin bir diğerinde şirket veyafabrikalara yolladıkları öğrenciye sigortasının ya-pıldığını bildiriyorlar. Fakat bu sigortanın geçici

bir sigorta olduğu ise, ne öğrenciye ne de ailesinesöyleniyor. Sigorta başlangıç numarasının bile ve-rilmediği fabrikalarda öğrenciler komik maaşlarlaçalışıp, mesaili çalışma şartlarına maruz kalıyor.Okuldaki atölye paravanları öğrencilerin çalıştığıgünlerde atölye araç ve gereçlerine zarar verildi-ğinde ise parasının kat ve kat alınacağı söyleniyor.İşçi öğrencilerin emeği satılıyor, güvencesi hibeediliyor.

Eğitim sisteminin her geçen gün daha da kö-tüye gittiği T.C ‘de kat sayıyla ilgili problemin çö-zülmemesi, alışık olduğumuz bir durumdur

Sırf imam hatip liselerinin önünü açmak içinyapılan bu tezgâh, işe yaramaz bürokrasinin mey-velerini alma planıdır ki, bu da geçtiğimiz hafta-larda katsayı kaosunda ortaya çıktı Yapılandeğişiklikle katsayı bütün öğrenciler için 0,12 ola-cak. Bu ne demek? 28 Şubatında yargı engeline ta-kılsa da burjuva hükümeti hedeften vazgeçmediyani bu konu 28 Şubattan beri uygulanmaya çalı-şılan bir konuydu

Şubattan bu yana yapılan düzenbazlıklardameslek liselerinin adı bile anılmadan, direk sözüimam hatip liselerinin katsayı engelini aşmasınailişkin açıklamalarda bulundular; bunun ismi isemağduriyeti giderme olarak geçti. İşçi öğrencive (İ.H.L) arasındaki katsayı farkı bariz ortada-dır.

Geçtiğimiz yıllarda da uygulanmaya çalışılanbu karar, tercihlerden sonra geldiği için birçokinsan mağdur olmuştu. Bunlardan biri olan, HakimErhan Atlı’nın son sınıfta olan kızının mağdur ol-masından sonra Danıştay’a başvurmuş ve bu kararyine durdurulmuştu. Bürokrasi’nin planı kendindepatlak vermiştir. Yine Giresun da üniversite sına-vının ardından yapılan değişiklik ve bunun netice-sinde bir grup öğrencinin protestosu gündemegelmişti. Bu da eğitim sisteminin ne kadar aydın-lık bir geleceği olduğunu bize bariz bir şekildegösteriyor.

İşçi Öğrencilere Katsayı Tehdidi

Okurlardan