ortakzemin sayı 1

68

Upload: ahmet-celik

Post on 24-Mar-2016

237 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Ortakzemin sayı 1
Page 2: Ortakzemin sayı 1
Page 3: Ortakzemin sayı 1

Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve selam O’nun“Alemlere Rahmet” elçisi Muhammed Mustafa’ya olsun.

Bismillah dedik ve çıktık yola. Başlangıcı ve sonu hayrola…

Dünyanın ve insanlığın derin bir kaosa sürüklendiği günlerde yaşıyoruz.Bireylerin ve toplumların geleceklerine dair tasavvurlarında zihni kırılmalarauğrayıp, tutunacakları dalı nasıl ve nerede bulacaklarını bilemediklerigünler… Her halükarda söyleyecek sözümüz, çevremize ileteceğimiz birmesajımız olmalıydı. İnancımızın ve tarihsel mirasımızın, bize bu zeminifazlasıyla sağladığını düşünerekten bir çaba içerisine girmişbulunmaktayız. Bu çerçevede bir dergi çalışması içinde bulduk kendimizi.Dergicilik basit ve kolay bir iş değil. Gerçekten zahmet, sıkıntı ve stres dolubir yol ama zahmette rahmet vardır düşüncesiyle çıktık yola.

Ortak Zemin mevcut dergilere bir yenisini eklemek veya alternatif olmakiçin çıkmıyor. Çünkü; hayatın anlamını kavramak için yeterlilik yoktur;devamlılık, farklılık ve tekamül vardır. İşte Ortak Zemin; bu devamlılığın veilerlemenin, değişmeden ve bozulmadan sağlam bir zeminde –yanikardeşlik temelindeki bir ortak zeminde- sağlanması adına atılan biradımdır. Her dergi gibi, Ortak Zemin de, yeni bir duruş içeren taptaze birbaşlangıçtır.

Ortak Zemin, yeniden düşünmenin kapısını aralamak adına şimdiyekadar konuştuğumuz-tartıştığımız meselelere yeniden yaklaşmayıdeneyecektir. Bu bağlamda bilinçli, özgürlükçü ve hoşgörülü bir islami bakışaçısını esas alacaktır. Çünkü düşüncede tektipçiliğin, tekelciliğin vefanatikliğin çözümsüzlüğe yol açmaktan başka bir işe yaramadığınıbilmekteyiz. Bundan dolayı ortak zemin; farklılıkları, yeni yaklaşımları, vefikirleri düşünce hayatımız için bir zenginlik olarak kabul etmektedir. OrtakZemin bir fikir panayırı oluşturma çabası içerisinde olmakla beraber, yeniyeteneklerin ortaya çıkması ve okuyucu kitleyi bu yeteneklerle tanıştırma,aynı zamanda farlı düşüncelerin kendini ifade etme imkanı bulmalarınısağlama amacındadır. Bununla beraber Ortak Zemin’in üslubu alicenabolacaktır; kırıcı ve hakaretvari hiç olmayacaktır.

Ortak Zemin, “Kültür ve Düşünce Dergisi” olarak çıkıyor. Kültürümüzün,kimliğimizin ve düşüncemizin ORTAK yanlarını, sağlam bir ZEMİN’debuluşturmak için çıkıyor. Kardeşlik kültürünün hayatımızda tekrar hakimolması için çıkıyor. Bu nedenle Ortak zemin, bütün Müslümanlara “Kardeş”gözüyle bakmakta ve onlara sayfalarını daima açık tutmaktadır.

Ortak Zemin, genel olarak üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde;Kapak Dosyası sadedinde, Efendimiz (asm)’i farklı yönleriyle ele aldık.İkinci bölümü; Dergimizin adına ve amacına uygun olması hasebiylekardeşlik konusunu Kapak Soruşturması şeklinde, talebimizüzerine gelen yazılardan oluşturduk. üçüncü bölümde ise; İzBırakanlar, Kültür-Sanat, Deneme-Yorum, Düşünce, Şiir v.b. konubaşlıklarından oluşan yazılar yer almaktadır.

Ortak Zemin olarak her sayıda dolu bir içerikle selamlayacağızsizleri. Yine her sayıda farklı konuların ve soruşturmaların yer alacağıdosyalarımız olacak. Bu Ortak Zemin’in merhaba sayısı niteliğindedir.Müjdeli içerikler ümidiyle…

Çalışmak bizden başarı Allah’tandır.

ORTAK ZEMİN

ÜÇ AYLIK KÜLTÜR

ve

DÜŞÜNCE DERGİSİ

Yıl:1 Sayı:1

Nisan-Mayıs-Haziran /2007

2 YTL

Sahibi ve Yazı İşleri

Müdürü

İbrahim KORKUT

Genel Yayın Yönetmeni

ve Koordinatörü

Abdullah ŞAHİN

Yayın Kurulu

Selami YÜKSEL

Ramazan KURT

Ahmet ÇELİK

Muhammed YASİN

Hasan HALHALLI

M. Emin KORKUT

Ahmet PAYAM

Selami GÖRGÜN

Hukuk Danışmanı

Av. Süphan ERKAN

Reklam

Enver YALÇIN

Grafik-Tasarım-Dizayn

Performans AJANS

www.Performansnet.com

Baskı

Prestij MATBAASI

İrtibat Adresi

Karagöz Mh. Eski Saray Cad.

Şekerci Durdu İş Hanı Kat:1No:115

Şahinbey / GAZİANTEP

Tlf ve Faks: 0342 231 42 62

İ[email protected]

Yazıların tüm sorumluluğu

yazarlarına aittir.

www.ortakzemin.com

EDİT

ÖR

’DEN

Page 4: Ortakzemin sayı 1

EFENDİMİZ (A.S.M.)’İNEĞİTİM METODU

Her sanat ve meslek sahibi, sanatını vemesleğini icra ederken.......

MEHMET ALİ KIZIKLIİÇ

İND

EKİL

ER

09

26EDEBİTIMIZDAHZ.MUHAMMED (A.S.M.)İslam edebiyatında Hz. Peygamberi övmekona yalvarıp

BİLAL SERHAT YILMAZER

2940

4244

4648

0311

1208

0614

15 50

17 515419

20 555622

23 57

TÜM İNSANLIK NEBİLER NEBİSİNEMUHTAÇ…Efendiler Efendisi, insanları, Kuran’ın..........

GÜLŞEN GAZEL

EFENDİMİZ’İN (ASM)SİYER-İ SENİYYELERİHz. Peygamber’in mübarek ismini, İlahi emirgereği Muhammed koydular.

CEMİL PASLI

HZ. MUHAMMED (S.A.V)“Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”

SELAMİ YÜKSEL

MÜKEMMELLİĞİNYOLU SÜNNET YOLUBütün bunlar bu kadar zor ise...........

Hatice Nurcan Yılmaz

PEYGAMBER AHLAKIBundan mütevellid İslamın şekillendirdiğicemiyet

HÜSEYİN KAVUNCU

Merak EdiyorumEğer Hz. Muhammed (asm) ziyaretinizegelse......

CAMİLLA BADR

AİLE REİSİ OLARAK HZ.MUHAMMED(ASM)Bir kimsenin aile hayatı.............

RAMAZAN KURT

YAŞAYAN PEYGAMBERYüce Peygamber bizim için nasıl bir yer işgaleder?

MURAT BAŞEĞMEZ

RASULULLAH (A.S.M)’ IN 24 SAATİ

En güzel örnek, canlı kur’an veMüslümanların...

SEBİHA YÜKSEL

AKİDLERİcmalen değindiğimiz imanda mahfi olan builahi sırra binaen...

SÜPHAN ERKAN

NAAT GELENEĞİMİZ“Peygamber nasıl insanın ufkuysa, naat da

şiirin ufkudur.”Ahmet PAYAM

BİR İMAN ABİDESİNİ AN(LA)MAK…Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamıAsrın idrakine söyletmeliyiz islamı…

İbrahim Korkut

HZ.PEYGAMBER (S.A.V)’İNDUALARINDAN

Peygamber (SAV)dua ettiği zaman...

Muhammed YASİNKAPAK SORUŞTURMASI“İslam kardeşliği nedir?”“İslam kardeşliğinin önündeki engellernelerdir?”

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GAZİANTEP

İsim olarak 12.yy kadar bir geçmişe sahipolan Antep...

HASAN HALHALLI

ŞİİRLERASİLERİN DÖNÜŞÜSARSINTILARAK GELİNLİK

EBEDİ CENNET ÇOCUKLARIMadem dünya bir imtihan meydanıdır.

AYŞE KIZIKLI

FELSEFE NEDİR? NEREDEN BAŞLATMALI?Felsefe, bilgi sevgisi, bilginin peşindekoşma.... SELAMİ YÜKSEL

KENDİMİZ OLABİLMEKBir sistemi değerlendirirken adil ve objektifolunabilmesi için...

MAHMUT GÜNDEŞ

MÜSLÜMANLARIN“TARİHTE TATİL”DEN DÖNÜŞÜ VEATEŞLE İMTİHANI

SEVER IŞIK

MÜSLÜMAN DİLENMEZ,DİLENDİRMEZ.Kur’an adeta şunu söylüyordu bana...

TAHA KILINÇ

ZAMANI ZAMANSIZ YAŞAMAKZaman sürüklüyor işte bütün güzelliklerikalbimiz kor, mevsim sonbaha...

HASAN HÜSEYİN KAYNAK

ORADAN GÜZELGÖRÜNÜYOR MUYUM?Söz Tevhidden açılmışken sadece “BİR” olanagüzel görünme derdi ile...

AYKUT AKÇA

ANNE –BABALARASESLENİYORUM!!!Bizim bu sorulara vereceğimiz cevap, nasıl birAnne-Baba olduğumuzun da sorusuna verilmişcevap olacaktır Mehmet TAŞ

24

YABANCI DÜŞÜNÜRLERİN EFENDİMİZLE İLGİLİ BEYANATLARIMuhammed, hürmet ve saygıya fazlasıylalâyıktır ZEHRA ESİN 60

GÜNÜMÜZ TOPLUMUNUNSIKINTISIToplumları oluşturan bireyler hayatlarınınbaşlangıcındaki ilk eğitimlerini...

Zabit DURMUŞ

Page 5: Ortakzemin sayı 1

görmez, O’nun ahir zaman Peygamberi olduğunuhemen anladı. Buheyra Ebu Talib’e dönüp şöyle dedi:“Önceki semavi kitaplarda bu gencin peygamberliğiyleilgili haber vardır."

Resulullah (s.a.v.) ergenlik çağına kadar EbuTalib’in evinde kaldı. Hazret; ahlak, yiğitlik, halklageçinmek ve emanete riayet etmek bakımından öylebir ahlaka sahipti ki, halk ona “Emin” lakabını takmıştı.

Resulullah (s.a.v.) yirmi yaşında iken “Hılf-ul Fudul”antlaşmasına katıldı. Bu antlaşma Beni Haşim, BeniZühre ve Beni Temim arasında yapılan en iyi antlaşmaidi. Bu antlaşma gereği mazlumlarım haklarızorbalardan alınacak ve gereken yardımlar onlardanesirgenmeyecekti. Tarihsel açıdan belki de insanhaklarına yönelik hassasiyetin en güzel örneklerindenbiri olan bu anlaşma için Hz.Muhammed (s.a.v.),peygamber olduktan sonra şimdi böyle bir anlaşmaimkanı olursa yine severek katılacağını ifade ederekanlaşmanın ne kadar anlamlı olduğunu ifade etmiştir.

Hz.Hatice asaletli ve serveti olan bir kadındı veerkekler vasıtasıyla ticaretle uğraşıyordu. Resulullah'ındoğru konuşan ve emanettar biri olduğunu öğrenince;O Hazrete, kölesi Meysere ile birlikte ticaret yapmakiçin Şam’a gitmesini ve kendisine diğer tacirlerdendaha fazla pay vermeyi önerdi. Resulullah (s.a.v.)Hatice’nin bu önerisini kabul ederek onun malı ileŞam’a doğru yola çıktı. O memlekette mallarını satıpişlerini bitirdikten sonra Mekke’ye doğru hareket etti.Mekke’de ise oradan getirdikleri malları satıp,öncekilere oranla iki kat veya daha fazla kâr elde etti.Üstelik Meysere de yol boyunca Resulullah’tangördüğü hareket ve davranışları Hatice’ye anlattı.

Hz.Hatice, birisi vasıtasıyla Resulullah’a şöyle birmesaj gönderdi: “Ey amcaoğlu, aramızdaki akrabalıkbağından ve kavmin arasında yüce, şerefli, soylu,emanettar, iyi huylu ve doğru konuşan biri olmandandolayı seninle evlenmek istiyorum.”

Hz.Hatice’nin bu evlenme teklifi öyle bir zamandaoldu ki, Hz.Hatice o zamanlar nesep açısından enköklü, şeref ve mal bakımından da bütün kadınların enüstünü idi; herkes onunla evlenmek istiyordu, ama ohiç kimseyi kabul etmiyordu.

Resulullah (s.a.v.) Hz.Hatice’nin evlenme teklifinikabul ederek amcalarını onu istemeye gönderdi.Resulullah (s.a.v.) evlendiği zaman yirmi beş, İbn-iAbbas ve bir grup diğer bilginlerin sözüne göreHz.Hatice de yirmi sekiz yaşında idi.

Hz.Peygamber (s.a.v.)’in Hz.Hatice ileevlenmesinden, ikisi erkek, dördü kız olmak üzeretoplam altı çocuğu oldu. Erkeklerin isimleri; Kasım veTahir; kızların isimleri ise Ümmü Gülsüm,Rukıyye, Zeyneb ve Fatıma’dır.

Hatice-i Kubra (r.a.) Resulullah (s.a.v.) ileortak yaşantısında çok fedakârlıklar yapmıştır. Obütün mal ve servetini aziz eşinin ihtiyarına bırakmışve bütün kadınlardan önce Hz.Resulullah’a imanetmişti. Resulullah (s.a.v.) onun hakkında şöylebuyurmuştur:

“O, insanlar kâfir olduğunda bana iman etti, halkbeni tekzip ettiğinde o beni tasdik etti, halk beni

EFENDİMİZ’İN (ASM)SİYER-İ SENİYYELERİ

Resulullah (s.a.v.), Rebiülevvel ayının onyedisinde (M.570’de) cuma günü şafak vaktiMekke şehrinde dünyaya geldi. Resulullah

(s.a.v.)’in değerli babası, Abdullah bin Abdulmuttalipbin Haşim bin Abdumenaf idi. Değerli annesi ise; Vehbbin Abdumenaf’ın kızı Âmine idi. Görüldüğü gibi her ikişahsiyetin akrabalık bağı dedeleri Abdumenaf’dabirleşiyor.

Hz.Peygamber’in mübarek ismini, İlahi emir gereğiMuhammed koydular. Hazretin doğumunun yedincigünü Ebu Talib, Peygamber (s.a.v.) için bir kurban kestive akrabalarını misafirliğe davet ederek şöyle dedi:"Bu Ahmed’in akikasıdır.” Misafirler; “Onun isminineden Ahmed koydun?” diye sorduklarında, Ebu Talib;“Yer ve gök ehlinin övgüsünden dolayı onun isminiAhmed koydum.” dedi. İşte bundan dolayı Emir’ülMü’minin Ali (r.a), Hz.Resulullah (s.a.v.)’in de, iki ismibulunan peygamberlerden olduğunu söylemiştir.

Peygamber (s.a.v.) henüz dünyaya gelmedenbabasını kaybetti; dünyaya geldikten sonra da onu, sütemmesi için Halime-i Sadiyye’ye emanet ettiler. İbn-iSad’ın yazdığına göre, Halime, Hazreti kucağına alıralmaz göğsü sütle doldu; öyle ki, Hz.Peygamber veHalime’nin açlıktan uyumayan çocuğu da, o süttendoydular.

Peygamber (s.a.v.) üç yaşına kadar annesiAmine’nin de gözetimiyle süt annesi Halime’ninyanında kaldı, daha sonra Mekke şehrine giderekkendi annesinin yanına yerleşti.

Peygamber (s.a.v.) altı yaşında iken annesi Âmineve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarınıgörmek için Medine’ye gittiler. Bir ay Medine’dekaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’yaulaştıklarında Hazretin değerli annesi vefat edip oradadefnedildi. Ümmü Eymen Hz.Peygamber’i Mekke’yegötürdü, orada da Abdulmuttalip onun sorumluluğunuüstlendi. Ama iki yıl sonra Abdulmuttalip de dünyadangöçtü. Onun vasiyeti gereğince Ebu Talib yeğeniHz.Muhammed (s.a.v.)’in sorumluğunu üstlendi.

İbn-i Abbas’ın naklettiğine göre Ebu TalibHz.Peygamber ile öylesine ilgileniyordu ki, gece vegündüz, bir an olsun ondan ayrılmıyordu. Onu kendiyanında yatırıyor ve onun hakkında kimseyegüvenmiyordu.

Resulullah (s.a.v.) on iki yaşında Ebu Talib’lebirlikte Şam’a yolculuğa çıktı. Bu yolculukta Buheyraisminde bir rahiple karşılaştılar. Buheyra, Hıristiyanâlimlerinin en bilginlerindendi. Hz.Peygamber’i görür

KA

PAK

DO

SYA

SI

03

CEMİL PASLI

Page 6: Ortakzemin sayı 1

Allah-u Teala bundan dolayı Hz.Peygamber’in,Mekke’de yardımcısı olmadığından orayı terk edipMedine’ye doğru hareket etmesini emretti.”

Ebu Talib vefat ettikten sonra Kureyş’inPeygamber’e eziyeti gittikçe fazlalaştı, Hazretedefalarca ihanet edip O’nun canına kıymak istediler.

Mekke müşrikleri, bi’setin 13. yılında “Dar’unNedve” denilen bir yerde toplanıp, Peygamber’iöldürme kararı aldılar. Bu karara göre, çeşitlikabilelerden toplanan gençler hep birlikte Hazret’esaldıracak ve kimin tarafından öldürüldüğübilinmeyecekti. Hz.Peygamber (s.a.v.) İlahi vahiyle bukomplodan haberdar oldu ve geceleyin Mekke’denayrılarak Medine’ye doğru yola çıktı. Emir’ül- Mü’mininHz.Ali de Peygamber (s.a.v.)’in canını korumak içinO’nun yatağında yattı.

Peygamber (s.a.v.), Rebi’ul- Evvel ayının ilk günüMekke’den ayrıldı ve aynı ayın 12. günü Medine’ninyakınlarında olan “Kuba” denilen yere vardı ve oradayaklaşık on gün Hz.Ali’yi bekledi. Bu müddet içerişindede Kuba camisini yaptırdı. Daha sonra Hz.Ali’ningelmesiyle Medine’ye teşrif buyurdular.

Hz.Peygamber’in hicreti ardınca MekkeMüslümanları da yavaş yavaş Medine’ye hicret etmeyebaşladılar. Hz.Peygamber (s.a.v.) Muhacir ve Ensar(Medine halkı) arasındaki samimiyet bağınıgüçlendirmek için onların aralarında kardeşlik bağıoluşturdu.

Peygamber (s.a.v.) bu teşebbüsü ile Medine’deİslami bir toplum oluşturmuş ve Muhacirlere yardımiçin de uygun bir zemin hazırlamıştı.

Bu küçük İslam toplumunun kuruluşundan daha 19ay geçmemişken Müslümanlarla Mekke müşrikleriarasında savaş ateşi tutuştu. İlk önemli ateş Bedirsavaşı idi, onun peşi sıra Uhud, Hendek, Hayber,Tebuk vb. savaşlar da vuku buldu.

Peygamber (s.a.v.)’in savaşları iki çeşittir; birincisi,kendisinin katıldığı savaşlardır ki; bu savaşlara“Gazve” denilir. Diğeri ise kendisinin katılmadığısavaşlardır ki; bu savaşlara da “Seriyye” denilir.Gazvelerin sayısının 28, seriyyelerin sayısının ise 38olduğu rivayet olunur.

Bu gazve ve seriyyeler, Müslümanların Hicaztopraklarında azamet ve güçlerinin aşikâr olmasınave birçok Arap kabilelerinin Hz.Peygamberle barışantlaşmaları imzalamalarına sebep oldu.

Bu antlaşmaların en önemlisi, Hudeybiyeantlaşması idi. Hz.Peygamber bu antlaşmayı, hicretinaltıncı yılında Mekke müşrikleriyle yaptı. Bu antlaşma,Hicaz toprağında nisbi bir emniyet vehuzurun oluşmasına yol açtı ve diğertopraklarda da İslam’ın yayılmasına bir ortamhazırladı.

Peygamber (s.a.v.), hicretin yedinci yılındaİslam’ın geniş bir şekilde yayılmasını sağlamak içinbirçok mektuplar yazmış ve bu mektupları İran, Rum,Habeş, Mısır, Yemame, Bahreyn vb. ülkelerin kral vepadişahlarına göndererek islamın mesajını onlarailetmiştir. Resulullah bu mektuplarda onları İslam’adavet ediyordu. Bu vesileyle Hz.Peygamber’in

mahrum bıraktığında o kendi malıyla bana yardımdabulundu.”

Hz.Resulullah’ın yaşantısının en hassas dönemi,40 yaşına girdiği ve Receb’in 27. günü (M.610)peygamberliğe seçildiği andır. O zamandan itibaren üçyıl boyunca halkı gizlice İslam’a davet etti.Hz.Resulullah’a ilk iman edenler; kadınlardanHz.Hatice, yetişkin erkeklerden Hz.Ebu Bekir,çocuklardan Hz.Ali, kölelerden Hz.Zeyd olmuştur.

Peygamberliğin başlangıcından üç yıl sonra,Resulullah (s.a.v.) halkı açıkça İslam’a davet etmeyeemrolundu. Bu emir gereği önce kendi yakınlarınımisafirliğe davet ederek onlara şöyle buyurdu: “Allah-u Teala beni, sizi O’na imana davet etmeyeemretmiştir. İçinizden kim beni tasdik edip bu işte banayardımcı olursa, sizin aranızdaki kardeşim, vasim vehalifem olacaktır.”

Resulullah (s.a.v.) akrabalarını İslam’a davetettikten sonra, halktan da putlarını bırakıp sadeceAllah’a ibadet etmelerini istedi. Bu söz onlara çok ağırgeldi; az bir grup hariç hepsi Peygamber’e düşmankesilmeye başladı. O kritik anda, Mekke’nin büyüğü vePeygamber’in amcası olan Ebu Talib, kardeşi oğlununyardımına koştu ve onu yalnız bırakmayacağına dairyemin etti. Gerçekten öyle de yaptı. Ebu Talib, hayattaolduğu müddetçe Kureyş Hz.Peygamber’i fazlaincitemiyordu.

Kureyş büyükleri, Ebu Talib’in koruması altındakiHz.Peygamber’i tam baskı altına alamadıklarınıgörünce, yeni müslüman olanlara eziyet ve işkenceetmeye başladılar. Peygamber (s.a.v.), MüslümanlarınKureyş’in zulüm ve eziyetinden kurtulmaları için onlaraHabeşistan'a hicret etmeleri için izin verdi.

Bis’etin (Peygamberliğin başlangıcının) altıncıyılında, Mekke müşrikleri, Peygamber (s.a.v.)’i öldürmekararı aldılar. Bu yüzden Muhammed (s.a.v.)’ikendilerine teslim etmedikçe Beni Haşim’le muameleyapmayacaklarına ve onlardan evlenmeyeceklerinedair kendi aralarında bir antlaşma imzaladılar. Buantlaşmayı bir deri sayfasına yazarak Ka’be’ninduvarına astılar. Beni Haşim de canlarını korumak içinPeygamber (s.a.v.) ile “Şi’b-i Ebu Talib” deresinesığındılar; üç yıl boyunca orada kaldılar. Üç yıl sonraAllah-u Teala Peygamberine, antlaşmayı “Allah” lafzıhariç karıncaların yediğini haber verdi. Ebu Talib buhaberi Kureyişlilere iletti ve onlara; “EğerMuhammed’in söyledikleri doğru çıkarsa neyaparsınız?” diye sordu. Onlar da: “Artık el çekeriz”dediler. Kureyşliler Ka’be’ye gidip oraya astıklarıantlaşmanın “Allah” lafzı hariç karıncalar tarafındanyenildiğini görünce kendi antlaşmalarından vazgeçtiler.Bi’setin onuncu yılında vuku bulan bu olay neticesindeMekke halkından birçok kimseler İslamiyeti kabulettiler. Böylece Beni Haşim, Şi’b-i Ebu Talib’den dışarıçıkabildi.

Peygamber (s.a.v.), bi’setin onuncu yılında ikibüyük yardımcısı olan, Ebu Talib ve Hz.Hatice’yikaybetti. Bu iki büyük şahsiyetin ölümü Hazrete çokağır geldi, bundan dolayı o yılın ismi “Hüzün yılı” olarakanıldı. İmam Zeyn’ul- Abidin (r.a) şöyle buyurmuştur:“Resulullah (s.a.v.), Ebu Talib ve Hatice’yikaybettiğinde artık Mekke’de kalması güçleşmişti.

KA

PAK

DO

SYA

SI

04

Page 7: Ortakzemin sayı 1

durdurulması emredildi. Resulullah (s.a.v.) namazınıkıldıktan sonra Gadir-i Hum kenarında bir hutbe (vedahutbesi) okudu. Sonra Hz.Ali’nin elini tutup her ikisininkoltuk altları görülecek kadar kolunu yukarıya kaldırdı.Herkes onu görüp tanıdı; sonra yüksek bir sesle şöylebuyurdu:

“Ey insanlar! Müminlerin kendilerinden, onlaradaha evla kimdir?”

Halk: “Allah ve resulü daha iyi bilir.” dediler.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“Allah-u Teala benim mevlamdır; ben demüminlerin mevlasıyım; ben onlara kendilerinden dahaevlayım. Öyleyse ben kimin mevlası isem Ali de onunmevlasıdır.”

Resulullah (s.a.v.), bu cümleyi üç defa tekrarladı.(Hanbelîlerin imamı olan Ahmed bin Hanbel’e göre,dört defa tekrarlamıştır.) Daha sonra şöyle buyurdular:

“Allah’ım! Onunla dost olana dost, ona düşmanolana düşman ol; onu seveni sev, ona buğz edenebuğz et; ona yardım edene yardım et, ondanyardımını esirgeyenden yardımını esirge; o nereyedönerse hakkı onunla döndür. Biliniz ki, bu sözlerihazır olanlar hazır olmayanlara bildirmelidirler.”

Halk henüz dağılmadan Allah-u Teala şu ayet naziletti:

“Bugün dininizi kemale erdirdim, nimetimi sizetamamladım ve din olarak İslam’ı size beğendim.”

(Maide-3)

Hz.Peygamber (s.a.v.) Veda haccı yolculuğundansonra ömrünün son günlerini yaşıyordu. Nihayethicretin on birinci yılının Safer ayında bu fani dünyadanayrılıp, ebediyete intikal etti.

Hz.Peygamber (s.a.v.)’in Hatice’den altı çocuğuvardı, onların isimlerini daha önce zikretmiştik.Hz.Mariye’den de İbrahim isminde bir oğlu vardı.Resulullah (s.a.v.)’in, Fatıma (r.a) hariç bütün evlatlarıkendi hayatı döneminde vefat ettiler. Hz.Peygamber’innesli, Hz.Fatıma’dan devam etti

Bu şekilde 23 yıl boyunca Hz.Peygamber ArapYarımadasındaki kabileleri, değişik inançları, farklıkültürleri, siyasi düşünce ve yapıyı, İlahi vahyinistikametinde değiştirmiş, inançta birliği sağlayıp,insanın mahlukatın en şereflisi olduğu hakikatınıöğretmiştir. Birlik, beraberlik, yardımlaşma, disiplin veitaatin hakim olduğu mükemmel bir toplum meydanagetirmiştir. Tarihe asrı saadet olarak geçen buzamanın toplumu, peygamberiyle birlikte tüm zamanve mekanlara, insaniyetin en mükemmelsomut örneklerini vermiştir.

evrensel risaleti dünyanın her tarafına bildirilmiş veböylece İslamın mesajı uzak memleketlere deulaşmıştır.

Hicretin sekizinci yılının Ramazan ayında Mekkeşehri Peygamber tarafından fethedildi. Resulullah(s.a.v.) ordusuyla birlikte savaşmaksızın Mekkeşehrine girdi, ilk teşebbüsünde Mekke halkının hepsiniaffetti ve Kâbe’ de bulunan üç yüz atmış putu oradantemizledi ve sonra minbere çıkarak şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Allah Teala cahiliyet tekebbürünüve atalarla övünmeyi sizin aranızdan temizledi.Bilin ki siz Adem’densiniz , Adem de balçıktandır.Bilin ki, Allah’ın en iyi kulları O’ndan korkan vegünah işlemeyendir.”

Resulullah (s.a.v.), Mekke’de kısa bir müddetkaldıktan sonra Medine’ye doğru hareket etti. Bir kaçaydan sonra, Rum ordusunun İslam ülkelerine saldırıpo topraklarda ilerlemeyi amaçladıklarını öğrendi.Peygamber bu haberi öğrenir öğrenmez İslamordusunun, Rum ordusuna karşı koymak için Şamsınırlarına doğru hareket etmelerini emretti, kendisi deordunun komutanlığını üzerine aldı. Uzun bir mesafeyikat ettikten sonra Hicretin dokuzuncu yılının Şabanayında, Şam sınırında bulunan Tebuk topraklarınaulaştılar. Ama Rumlardan hiçbir eser yoktu. ÇünküRum ordusu, Hz.Peygamber’in komutanlığındakiİslam’ın güçlü ordusunun hareketinden haberdarolmuş ve Müslümanlar karşısında yenilgiye uğramakkorkusundan aldıkları kararlarından vazgeçmişlerdi.

Resulullah (s.a.v.) düşman tehlikesinin olmadığınıgörünce ordunun Medine’ye dönmesini emretti.“Tebuk” ismiyle meşhur olan bu gazveHz.Peygamber’in en son gazvesi sayılmaktadır.

Hz.Peygamber (s.a.v.)’in Hicaz topraklarındaki enfazla muvaffakiyet elde ettiği yıl, hicretin dokuzuncuyılıdır. Çünkü o yılın hac merasiminde müşriklereberaat(ültimatom) ilan edildi. Bu önemli mesele,Kurban Bayramında Emir’ül- Mü’minin Hz.Alivasıtasıyla düşmanlara duyuruldu ve onlara, İslam’akarşı tavırlarını belirlemeleri için dört ay fırsat tanındı.Bu beraatın ilanı neticesinde çeşitli kabilelerin elçileriMedine’ye doğru akın etmeye başladılar. HepsiHz.Peygamber’in huzuruna gelerek İslam’ı kabulettiklerini veya İslam’ın gölgesinde yaşamaları içincizye ödemeye hazır olduklarını ilan ettiler.

O yıl çok fazla elçinin Medine’ye akın etmesindendolayı o yıla; “Amm’ul- Vefud” (Elçiler Yılı) isminivermişlerdir. Böylece puta tapma adet ve geleneğiHicaz toprağından silinmiş ve yerine tevhid diniyerleşmiştir.

Resulullah (s.a.v.), hicretin onuncu yılında haccınıeda etmek için Mekke’ye yolculuk yapmaya hazırlandı.Müslümanlar da bu haberi duyunca, hac amellerinidoğru bir şekilde, kâmil olarak, öğrenmek içinyolculuğa hazırlandılar. Resulullah (s.a.v.) Zilkadeayının sonuna dört gün kala Medine’den ayrıldı,Zilhiccenin dördüncü günü ise Mekke’ye vardı. Hacamellerini yaptıktan sonra Müslümanlarla birlikte oşehirden ayrılarak Medine’ye doğru yola koyuldu. Yüzyirmi bin civarında olan hac kervanı “Cuhfe” denilenyere yetiştiğinde, Hz.Peygamber tarafından kervanın

KA

PAK

DO

SYA

SI

05

Page 8: Ortakzemin sayı 1

alınamaz savaşlar çıkabiliyordu. Kısacasıtoplum, tam bir ümitsizlik ve çaresizlikiçerisinde, bu gidişe “dur!” diyecek güçlü birkurtarıcının, kendilerine el uzatmasınıbekliyordu…

İnsanlar bu halde acı içinde kıvranırkenCenab-ı Hak onlara rahmet elini uzattı veyeryüzüne Nebiler Nebisi Hazreti Muhammed(a.s.m.)‘i peygamber olarak gönderdi. O(a.s.m.) gelince her şey değişmişti. Örf veadetlerine son derece bağlı olan Arapkavminin çirkin kurallarını kaldırıp, yerlerinegüzellikler getirmişti.

Efendiler Efendisi, insanları, Kuran’ınhükümlerini uygulamaya çağırıyor ve onlara,hayatı zehirleyen fiilleri ve alışkanlıkları terketmelerini tavsiye ediyordu. Onun tavsiyelerinekulak veren herkes, içki, kumar, fuhuş,hırsızlık ve bunlar gibi toplumu zehirleyenbirçok fiili terk ederek, yıllarca mahrumkaldıkları gerçek huzura kavuşuyordu.

Cenab-ı Hak, Hazreti Davud’a demiriyumuşattığı gibi, taş gibi kalpleri yumuşatmıştıEfendiler Efendisine. Yanına gelenlerin ruhlarıve kalpleri çok kısa sürede müthiş değişimlergeçiriyor; akılları, insanın ve kainatın yaratılışhikmetlerini idrak ediyordu. Böylece onlar, ogüne kadar, ne kadar da kör ve sağıryaşadıklarının farkına varıyor ve dünyahayatının bir kavgadan ibaret olmayıp, Rabb-ı Rahim’in hükümleri doğrultusunda hareketedilmesi gereken bir imtihan yeri olduğunuanlıyorlardı. Ve neticede, yaptıkları kötü işlerinhepsini bir daha dönmemek üzere bir andaterk edip, kendilerini bağışlaması için dua duaRablerine yalvarıyorlardı. Bunun en güzelörnekleri içki yasak kılındığında yaşanmıştı.Efendiler Efendisi, Cenab-ı Hakk’ın içkiyiyasaklayan ayetini ashabına okuyunca, onlar,ağız larına götürmek üzere oldukları kadehleriellerinden atıp, içki küplerinin hepsini kırmışve içkileri döküvermişlerdi.

Evet dünya, O’nun (a.s.m) etrafınasaçtığı iman nurlarıyla aydınlanmış,insanların kalpleri huzuru ve mutluluğudoyasıya yaşamıştı. Bu sebeple O’nun(a.s.m) yaşadığı zamana “Asr-ı Saadet”dönemi denmişti. Ve Asr-ı Saadet dönemidünya tarihinde ilk ve son kez EfendilerEfendisi dünyadayken yaşanmıştı.

Ne yazık ki O (a.s.m), dünyadan gidince

TÜM İNSANLIKNEBİLER NEBİSİNE

MUHTAÇ…

Dünya cehalet devrini yaşıyor;insanlar, zulüm karanlıklarındaçırpınıyordu. O zamanda cehaletin

en fazla hükmettiği toplum olan Araplararasında içki, kumar, gasp, fuhuş gibiçirkinlikler normal görülüyordu. Kadınlara hiçdeğer verilmiyor, bir çok aile tarafındandünyaya gelen kız çocukları acımasızca toprağagömülüyordu. İnsanlar, çevrelerine zarar vermeadına, patlamaya hazır bir bomba gibiydiler.En ufak bir söz ya da olay üzerine önü

KA

PAK

DO

SYA

SI

06

GÜLŞEN GAZEL

Page 9: Ortakzemin sayı 1

her şey yine eski düzenine dönmeye, insanlarcehaleti tekrar yaşamaya başladı. Zamangeçtikçe insanlar, iman nurundan ve NebilerNebisinin terbiyesinden uzaklaşarak nefisleridoğrultusunda cahilce ve zalimce bir hayatyaşamaya başlamışlardı. Ve RahmetPeygamberini çoktan unutmuşlardı. İçki, kumar,hırsızlık, fuhuş gibi çirkin işler tekrar revaçbulmuştu. Çıplaklığa ve ahlaksızlığa özendirilenkızlar, tekrar diri diri toprağa gömülüyordu.Gençler kendilerini değerli kılanhassasiyetlerinden uzaklaştıkça yolunuşaşırmış bir bomba gibi çevrelerine zararveriyorlardı. Menfaatleri gereği insanlararasındaki diyalog, yalan, hile ve ihanettenibaretti. İnsanların insanlığı, Peygamberimizgelmeden önceki cehalet dönemindeki gibiyine can çekişiyor; insanlar acıylakıvranıyordu. Bin dört yüz yıl önce dünyayıterk eden Sevgililer Sevgilisine ne kadar damuhtaçtı insanlık!

Bu asrın yaralarına hiçbir doktor, hiçbirpsikolog, hiçbir yönetici çare bulamamaktadır.İnsanlık, bilimin ve teknolojinin en ileridüzeyinde yaşıyorken, en ufak manevihastalıklarına bile çare üretmekten acizdir neyazık ki. Gençler alkol ve uyuşturucuyla, hemkendi hayatlarını, hem de toplum hayatınızehirlerken, elinden hiçbir şey gelmeyençaresiz insanlar buna seyirci kalmaktadır.Halbuki okuma-yazma bilmeyen ve toplumdahiçbir otoritesi bulunmayan Peygamberimiz,asırlar öncesi zamanda, insanların alkoldendaha tehlikeli alışkanlıklarını bir andagüzelliklere çevirmişti. Öz evlatlarını öldüren obedeviler, O’nun (a.s.m) öğretileriyle, yirmi üçyıl gibi kısa bir sürede dünyanın en medeni,en nazik insanları haline gelmişlerdi. Şimdiinsanlık yine O’na (a.s.m) muhtaç… gönüllereişleyen tebliğine… ruhları aydınlatan nuruna…nefisleri temizleyen terbiyesine… ve hayatınher alanındaki öğretilerine muhtaç…

Çaresizlikle yaka paça olan insanlık, KutluPeygamber’in varlığına olan ihtiyacını ne yazıkki başka şekillerde telafi etmeye çalışmaktadır.O’nu (a.s.m.) hayatlarından çıkarıp, kalplerineO’nun (a.s.m.) yerine başka sevgilileroturtmuşlardır. Halbuki O (a.s.m.), cismenümmetinin arasında olmasa da, arkasındabıraktığı sünnet-i seniyyesiyle, kitaplar dolusuhadisleriyle ve müminler tarafından hiçunutulmayan manevi şahsiyetiyle hepsevenlerinin yanında. Bunu unutan insanlar,

KA

PAK

DO

SYA

SI

manevi büyük bir boşluğa kapı açıp, dünya veahiret hayatlarını, zindana çevirmektedirler.

O (a.s.m.), asırlar önce yeryüzünde birgüneş gibi doğup kendi zamanını aydınlattığıgibi bütün çağları aydınlatmıştı. Kıyametekadar hiç batmayacak bir güneşti O (a.s.m.).Ve elindeki Kuran ile her çağdaki insanlarınhayatlarını aydınlatmaya devam ediyordu.Zaman ve mekan kavramı yoktu onun için. O,manevi şahsiyetiyle her zaman, her yerde,belki kendisi için bir salat-u selam okuyanlarınhemen yanında bulunmaktaydı. Sıkıntıları olanmüminlere hadisleriyle yol göstermekte, mutluve huzurlu yaşamanın yollarını arayaninsanlara sünnet-i seniyye ölçüleriyleyaşamaları gerektiğini asırlar öncesi zamandabizzat yaşayarak bildirmekteydi. Bu gerçekleribilen müminler değerler üstü değer olarakbildiler O’nu (a.s.m.) ve yaşamını. Biliyorlardı kiAllah (cc), O’nu (a.s.m), alemlere rahmet

olarak göndermişti ve dünya ve ahirethayatındaki tek kurtuluş O’na (a.s.m)bağlanmakla olacaktı. O’na (a.s.m) olanihtiyaçlarının farkında olmayan insanlar isedünya ve ahiret hayatındaki büyük bir zararıneşiğinde idiler. Ne yazık ki bu insanlar,Efendiler Efendisini tanımıyordu ve O (a.s.m)da, kendisini bilmeyen ve tanımayan buinsanları ahirette tanımayacaktı. Dünyadagerçek huzuru bulamayan bu bedbahtlarahirette de mutluluktan mahrum kalacaktı.

Zaman ve şartlar değişse de, insanların,Allah’ın Resulüne olan ihtiyacı hiç değişmemişhatta zaman geçtikçe daha da artmıştır. Bunedenle herkesten önce O’nu (a.s.m) tanımakve tanıtmak, her şeyden önce onun sünnetiniyaşamak ve yaşatmak dünya hayatındaki enbüyük gayemiz olmalıdır. Kalbimizdeki hiçbirdüşünce, hiçbir duygu veya hiçbir ideal bizeO’nu (a.s.m) ve O’nun (a.s.m) eşsiz yaşamınıunutturmamalıdır. Ve neticede, dünya ve ahiretsaadetimiz için muhtaç olduğumuz en büyükşefaatçinin O (a.s.m) olduğunu idrak ederek,yaşamamız gerekmektedir.

07

Page 10: Ortakzemin sayı 1

yutmasından ve zalim, emperyalist devletlere karşıbaşarı sağlamasından anlıyoruz. Evet, tehditlerle,korkularla, hilelerle toplumun fikrini başka bir yöneyönlendirmek mümkündür. Fakat tesiri sınırlı vegeçicidir. Bu dava ile yani İslam ile yani Tevhid davasıile yapmış olduğu eşsiz inkılap ise, zora ve hileyebaşvurmadan sadece doğruluk temelli olarak kalplere,fikirlere, ruhlara hem zahiri, dış görüntüsünde ve hemde iç aleminde davanın hakimiyetini kurmuş vevicdanlarda muhafaza etmiştir. İnkılap öncesi hayatta;şefkatsizliğin her türlüsü, katılığın her türlüsü, mevcutolan öyle bir merhametsizlik ki, kızlarını diri diri toprağagömen bir merhametsizlik. İşte böyle bir durumda

yapılan inkılap ve netice; oinsanlar âleme ustâd, bireröğretmen oldular ve oinsanlar karıncayabasmaktan çekinir durumageldiler. Acaba böyle ruhi,kalbi, vicdani bir inkılaphangi dünyevi kanunlar ileyapılabilir.

6.Rasulullah (S.A.V)ümmiliği ile beraber birkuvvete sahip değildi. Birhakimiyete, bir saltanatameyli yoktu. Ve böyle birvaziyette iken önemli birmakamda, tehlikeli birmevkide, büyük bir olgunlukve güven içinde büyük bir işeteşebbüs etti. Bütün mevcutolan o dönemin fikirlerine veşimdiki fikirlere galebe çaldı.Bütün ruhlara kendisini

sevdirdi, kalplerden bütünvahşi adetleri, çirkin ahlakları kaldırarak pek yüksekadetleri ve gayet güzel ahlakı oluşturdu. Vahşetinçöllerinde sönmüş olan kalpleri diriltti. Kalplerdekikatılığı, ince hissiyat ile değiştirdi. İnsandaki cevherleriortaya çıkardı. O bedevileri vahşet köşelerindençıkararak, yüksek bir medeniyet sahibi yaptı. Onları ozamana, o aleme muallim yaptı. Ve öyle bir devletkurdu ki, kurduğu devlet Asa y-ı Musa gibi başka zalimdevletleri yuttu; insanlığı kuşatan, zülüm, fesat, ihtilalve savaş bağlarını yıktı. Çok kısa bir süre içerisinde,doğudan batıya geniş bir alanda, islamın yayılıpyerleşmesini sağladı.

Acaba O zatın şu hayatı, O’nun getirdiğidavanın hak ve hakikat olduğunu bize ispatlamazmı?

KAYNAK:Nursi, B.Said, 11. Lema ve 19.söz’densadeleştirilmiştir.

HZ. MUHAMMED (S.A.V)"Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi

ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. Osize çok düşkün, mü'minlere çok şefkatli, çok

merhametlidir."

(Tövbe Sûresi, 9:128.)“Biz seni

âlemlere rahmetolarak gönderdik.”

(Enbiya: 107)

Yaratıcımızıbizeispatlayan,

tarif eden pek büyükbir şahsiyet olan veeksiksiz bir delil olanHz.Muhammed(A.S.V) kimdir?

Hz. Muhammed(s.a.v.),Allah’ıninsanlara ve kainatarahmet olarakgönderdiği ve bütünalemi nuruyla kuşatanbir peygamber, bir kul venihayet bir insandır. Öyle bir insan ki her hareketininaltında bir nur, bir mana, bir ders yatmaktadır. Onunhal ve hareketleri onun peygamber olduğunu engüzel bir şekilde açıklıyor. Bundan dolayı diyoruz ki:O, kendi kendine güneş gibi bir delildir.

O’nu bize tanıtan ve bir peygamber olduğunugösteren bazı durum ve özellikler:

1.Önceki peygamberlerin, kişilerin ve bazıolayların onu tasdik etmesi; Hz. İsa ve incil, Tevrat,Rahip Bahira, Varak bin Nevfel ve irhasat olayları.

2.Sıdk yani doğruluğu; evet öyle bir insan ki,düşmanı tarafından bile Muhammed’ül-Emin diyetanımlanmıştır. Yani doğruluk odur ki, düşmanı biletasdik etsin.

3.Gaybdan haber vermesi; yani vaadlerdebulunması ve bu vaatlerin yerine gelmesi, bununyanında meydana gelecek bazı olaylardan habervermesi gibi.

4.Ahlak-ı âliyesi; Allah-u Teala bir ayetikerimesinde O’nun yüce bir ahlak üzere olduğunu,kendisinin de güzel ahlakı tamamlamak üzeregönderildiğini ifade etmektedir. O’nun ahlakı bizim içinbir ölçü ve belirleyicidir. Çünkü Hz. Aişe’nin deyimiyleO(sav), yürüyen Kur’an’dı, canlı bir Kur’an’dı. Öyleyüce bir ahlak ki, milyonlarca insan O’nun ahlakı ileahlaklanmaya, terbiyesi ile terbiyelenmeye çalışıyor.

5.Getirdiği dava ve yaptığı inkılap; öyle bir davagetirdi ki, onun yüceliğini, mükemmelliğini; kısa süredeolmasından, diğer bütün beşeri davaları ve ideolojileri

KA

PAK

DO

SYA

SI

08

SELAMİ YÜKSEL

Page 11: Ortakzemin sayı 1

kadar beri idi ki. Onun bu ahlakı birçok insanın daasırlardır İslam'ı kabulüne sebep oldu.

Peki, ya günümüz Müslümanları? Bizler Ümmet-iMuhammed olarak, Efendimiz(s.a.v.)’in şefaatiniumarak, ne kadar ona benziyoruz? Efendimizinsünnetini ne kadar tatbik edebiliyoruz, ona ahlakça vedavranışça benzeyebiliyoruz? Yani ne kadarmükemmel olmaya çalışıyoruz? Elbette dünyayaratıldığından bu yana hiçbir insanın davranışları bukadar taklit edilmedi, fakat biz Müslümanlar olarak nekadar ona layık olabiliyor, ne kadar Efendimizebenziyoruz hal ve hareketlerimizle? Yahut hal vehareketlerimizi ona ne kadar benzetebiliyoruz? Öyle kibizi gören insanlar, baktığında Efendimizi ne kadarhatırlıyorlar?

Her duamızda Efendimizin şefaatini de istiyoruz,fakat bu şefaat, sanıldığı kadar kolay

kazanılmasa gerek. Ancak Efendimizegereken sevgi ve muhabbeti

gösteren, onu tüm vakitlerdezihninden çıkarmayan ve belki

de kalbi her attığında “YaResulallah!” diye atan birgönül lazım. Bunu nasılyapabiliriz dersek, tek biryolu var: Sünnet-iSeniyye’ye ittiba etmek.

Evet, hayatımızın heranında yapabileceğimizve tesiri her anüzerimizde maddi vemanevigörülebilenbir yol.Sünnete ittiba etmek, yani

onungibiolmayaçalışmak.İşte o zaman tüm

hareket le r im izde,onuh a t ı r l a y a c a k , o n u

zikredeceğiz.Yemek yerken, suiçerken, komşunuzla konuşurken,

çocuğunuzu severken, eşinize iltifatederken, namaz kılarken, uyurken,

uyanırken ve daha nice fiilimizde bir Hz. Muhammedolabilmek niyetiyle onu hatırlamak… Ve bu niyetleŞefaat-i Mustafa’ya kavuşmak.

Mübarek hadislerinde Efendimiz(s.a.v.), size ikiemanetbırakıyorum,Kur’anvesünnetim,derkenbizebütün davranışlarınızı, ibadetinizden, günlük en basithareketinizekadar,bu ikisinegöredüzenleyin.Kriterveyaşam tarzı olarak, bu ikisini kabul edin,demek istememiş midir? Ve Efendimiz debize tavsiyesindeki gibi bu çizgi de hayatınısürdürerek örnek bir insan olmamış mıdır? Ohalde örnek bir insan olmanın da tek yoluEfendimizin sünnetine ittiba etmektir.

Çevrenize, eşinize, dostunuza ve herkesten önceçocuklarımıza Efendimizi mi anlatmak istiyorsunuz?Onun da tek yolu sünnete ittiba etmektir. Ne kadarkitap okursanız okuyun, ne kadar anlatırsanız anlatın,

MÜKEMMELLİĞİNYOLU SÜNNET

YOLU

Örnek bir şahsiyet olmakne zordur günümüzde.Etrafınızdaki insanlarınher

davranışınıza doğrudur ve yahutgüzeldir diye bakması ne kadar uzakgeliyor insana. Bu sıkıntılı, koşuşturmalıgünlerde, bir aksiliğe öfkelenmemek, bir maddiimkânsızlığa sabredip, imkânların çokluğunaşükretmek... Her insana iyi muamele edip, kimseninkalbini kırmamak, ailesinde iyi bir eş, işinde beğenilenbir çalışan, mahallesinde herkesin takdir ettiği bir insanolabilmek, ne kadar zordur değil mi?

Bütün bunlar bu kadar zor ise bin dört yüz yıl önceEfendimiz(s.a.v.) nasıl başardı bunları ve daha dafazlasını?

Her şeyin en güzelini yapan, en güzel ahlakısergileyen, o gün ve bugün kimsenin hiçbir tavrınıbeğenmemek gibi bir cahillik içinde bulunmadığı, herdevirde, takdir edilen, doğru bulunan, imrenilen veeskimeyen Efendimiz(s.a.v.)...

Cahiliye adetlerini sürdüren Araplar, müşrikler,putperestler dahi kendisini hiçbir yöndensuçlayamadılar. Yalancıdır diyemediler, ahlaksızdırdiyemediler, zalimdirdiyemediler,hilekârdırdiyemediler.Zira efendimiz tüm bu kötü ahlaktan ve diğerlerinden o

KA

PAK

DO

SYA

SI

09

Hatice Nurcan Yılmaz

Page 12: Ortakzemin sayı 1

işlediğimiz sünnet adedince, Efendimiz'i de anmışoluyorveonunekadarsevdiğimizi ispatlamışoluyoruz.

O'na sevgimizi göstermemizin bir yolu da sünneteuymaktır.VeeğerEfendimizindesizinekadarsevdiğinibilmek istiyorsanız, O'na ne kadar uyduğunuza, O'nane kadar benzediğinize, O'nu ne kadar hatırlattığınızave sevdiğinize bakın. Siz ne kadar O'nu seviyorsanız,O da sizi o kadar seviyor demektir.

Hasanb.Sabit; bensözlerimleMuhammed(s.a.v.)'iövmedim, fakat O’nunla sözlerimi methettim, diyor.Bizler de hareketlerimizle, onu yüceltmiş olmuyoruz,ona uyarak hareketlerimizi yüceltmiş oluyoruz. Öyle ki;dünyadaveahirettemükemmelolmanın tekyoluO'dur.Maddi vemanevi, dünyevi veuhrevi, bireysel ve içtimaiveyaailevi;hernekonumdaolursakolalım,mükemmelolmanın, eksiksiz ve takdir edilen bir Müslümanolmanın tek yolu ancak ve ancak insanlıkyaratıldığından beri mükemmel olan tek insan olanEfendimiz (s.a.v.)gibi olmaktır.

Ve Efendimiz'in dünyaya teşrif ettiği şu kutlugünlerde, gelin O'nu, O’nun gibi yaşamakla, heranımızda analım. Sünnete layığı ile uyabilmek duasıile..

en güzeli ve etkilisi yaşamaktır. Amelsiz ilim hebaolduğu gibi, uyulmayan sünnette heba olur. En güzelöğretim metodu, temsil etmek, yani bizce onun gibiyaşayıp, onun gibi muamele edip, sebebi sorulunca, oböyle yapıyordu demektir. Sizce de Efendimiz bunuistemez miydi bizden?

Evet, bakın, bir sünnete ittiba ile ne kadarkazancımız oluyor. Dünyamızı da ahiretimizi dekorumuş, kurtarmış ve bereketlendirmiş oluyoruz.Bütünbunlarınyanında,Efendimiz: “Ümmetimin fesadızamanında sünnetime ittiba edene yüz şehit ecrivardır.” buyuruyor.Birdeburadanbakalım,çokbasitbirhareketimiz, sadece efendimiz gibi yapılınca, yüz şehitsevabı kazandırıyor, sevap kesemize. İnsan ömründebir kez ölüp, bir kez şehit olabilir ama basit birmuameleyi peygamberce yapın ve yüz defa şehitolun... Yüz kere şehit olanın yeri ahirette cennettenbaşka, Rasulullah'ın yanı başından başka, Cemalullahile müşerref olmaktan başka ne olabilir sizce.Umudumuz o ki, niyetlerimizi, sünnet üzere kurup, tümbu mükâfat ile müşerref olmak...

Peki, bir Müslüman bir günde asgari ne kadarsünneti yerine getirebilir, isterseniz bir saatte neleryapabilir bu konuda, örnekleyelim:

Evet, sabah uyandığımızı düşünelim, saat 07.00.Sünnet üzere “bismillâhi emûtuveahyâ” dedik, kalktık.Ayağımıza terlik giydik, önce sağ ayakla. Lavaboyagireceğiz, terliği öncesolayaktançıkardık, lavaboyadasol ayakla girdik. Girerken dua ettik, çıkarken de.Çıkarken sağ ayakla çıktık. Sonra abdest aldık, israfetmedensuyukullandık,abdesttensonraüçyudumsuiçtik, üzerimizi ıslak elimizle sıvadık. Yanmakta olanlambayı israfolmasındiyekapattık,osıradaeşimizeveçocuklarımıza gülümsedik. Elbiselerimizi besmele ilesağdanveoturarakgiydik.Saçımızı sakalımızı taradık,aynaya bakınca “la havle” çektik. Kahvaltıyı hazırladık,bey isenizhanımınızayardımettiniz.Ellerinizi yıkadınız,ıslakellerinizigözünüzesürdünüz,Besmele ileyemeğebaşladınız, sağelleyediniz,önce tuzlabaşladınız, tuzlabitirdiniz.Tamdoymadanyemeğibırakıp,elhamdülillahdediniz. Ellerinizi yıkadınız. Evden çıkmak içinhazırlandınız,birbardakdasu içeyimdediniz,oturarak,sağ el ile besmele ile üç yudumda, bardağın içerisinenefes vermeden içtiniz ve sonunda da elhamdülillahdediniz. Eh eşinize de fazla bulaşık çıkmasın diyeyardımcı olmak için bardağı yıkayıp, yerine koydunuz.Kapıyı besmele ile açtınız, ev halkı ile vedalaşıp,tebessüm ettiniz, şefkatle çocuklarınızın başınıokşadınız. Önce sağ ayakkabınızı giydiniz, evden solayakla dışarı çıktınız, “bismillahi tevekkeltü” dediniz,selam verip dışarı çıktınız.

Yaklaşık bir saatlik bir zaman geçti ve bakalım kaçsünneti yerine getirmişiz: 40’dan fazla sünnet yerinegetirmişiz. Hem de içlerinden hiçbiri ibadet değildi amaniyetimizde sünnet işlemek olunca, ibadet halinegetirdik. Bir saatte 40 sünnet yerine gelirse, günde kaçkezolabilir, üstelik ibadetlerimizide içinekatıncabusayıdaha da katlanacak. Ve daha önemlisi, günde her

KA

PAK

DO

SYA

SI

10

Page 13: Ortakzemin sayı 1

hep birlikte kurtulurlar.”(Buhari)Bundan dolayı iyiliği emredip kötülükten

alıkoymakta kusurlu davranmak işi gevşektutmak ya da susmak bir tehlike bir düşüş ve birhelak oluştur.

Üstelik bu durum, yalnızca hatalı vegünahkar kimselere has kalmaz.Aksine iyileriylekötüleriyle, itaatkarlarıyla, isyankarlarıyla, takvasahibi olanlarla olmayanlarla, insanların tümünükapsar. Hadis-i şerifte anlatılan bu ikaz ve ihtarıngözardı edildiği dönemlerde toplum gemisi ‘kendihayatımı yaşıyorum’ sorumsuzluğuyla hareketeden toplum bireylerinin elleriyle /davranışlarıyladelinmiş ve topyekün bir felaket yaşanmıştır.

Sosyo-ekonomik ve kültürel kuşatma altındaolduğumuz bir dönemde; internet, tv, basın veyayın yoluyla değerlerimize dönük saldırılar vetahribatlar karşısında düşünce ve eylemlerimiziinanç ve amellerimizi güzel ahlakla bezeyerekiyi bir örneklik oluşturmak durumundayız. Çünküyerli ve yabancı dizilerde gayri ahlaki bir hayatıbenimseyen veya benimsetilen sözüm onasanatçıların ve sosyetenin veya maddi refahınaklını başından aldığı bir kesimin yaşantılarıhalka örnek olarak sunulmaktadır.Geniş çaplı birifsat politikasıyla karşı karşıya olduğumuz budönemde alemlere rahmet olarak gönderilenPeygamber(a.s)’ın siretini tüm netliği vesadeliğiyle çağa taşımak durumundayız. “İşteböylece sizin insanlığa şahitler olmanız Resul’ünde size şahit olması için sizi mutedil bir ümmetkıldık.” (Bakara/143) Söz ve davranışlarımızda,ahlak ve yaşantımızda örnek olmak, tıpkıRasulün bize örnek olduğu ve yetiştirdiğimümtaz şahsiyetler (ensar-muhacir) gibi. İslamahizmette öne geçen muhacirler ve ensar ileonlara güzellikte tabi olanlar var ya; işte Allahonlardan razı olmuştur, onlarda Allah’tan razıolmuşlardır. Allah onlara içinde ebedi kalacaklarızemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır.İşte bu büyük kurtuluştur.”(Tevbe/100)

İslamın eğittiği ve arındırdığı bu toplumun,çok önemli görevler yerine getirdiğini görmekleberaber; vahyin anlaşılıp, yaşanmasında ve yeninesillere ulaşmasında ulvi bir gayrete tanıklıkediyoruz. “Müminlerin iman açısından enmükemmel olanı ahlakı en iyi olanıdır.”(Buhari)“Mizana konan ameller arasında güzel ahlaktandaha ağır gelecek hiçbir şey yoktur. İnsangüzel ahlakı sayesinde nafile oruç tutup namazkılan kimseler derecesine yükselir.”(Tirmizi) Bunebevi tebşirat ahlakın dindeki öneminive mizandaki ağırlığını göstermektedir.Bu vesileyle ahlakiliği hayatımıza ilkeolarak alıp, amellerimizi onunlabereketlendirmek durumundayız.

PEYGAMBER AHLAKI

Peygamber (s.a.v.)’in veladetini idrakederken, mübarek siretlerinden bizleretevarüs eden yüce ahlakını konuşmak,

yazmak, gündemimize almak ve hayatımızataşımak öncelikli görevlerimizdendir. Peygamber(a.s.)’ın getirdiği hayat düsturları ve ibadetilkeleri sayesinde müminler maddi ihtirastankurtularak ruhen yükselmiş, içi kötüdüşüncelerden dışı olumsuz davranışlardanarınarak ahlaken olgunlaşıp büyük bir değişimgeçirmişlerdir.

Bu örnek hayat tarzı Arap Yarımadasını daaşarak insanlığa muştu olmuş insanların söz veamellerini, kalp ve ruhlarını, hal vedavranışlarını, medeniyet ve kültürlerini,ahlaklarını inşa etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Nebi(s.a.v.) tavsif edilirken “Sen yüce bir ahlaküzeresin” (kalem/4) buyurulmuştur. Efendimiz demisyonunu “Ben güzel ahlakı tamamlamak içingönderildim” (muvatta) prensibiyle açıklamıştır.

Bundan mütevellid İslamın şekillendirdiğicemiyet bir ahlak toplumudur. Bu erdemlilikhayatın her alanında belirgindir. Sadakat,fedakarlık, merhamet, adalet, emniyet, iffet gibibir çok faziletlerle bezenmiştir. İslam toplumuahlaka dayalı bir hayatın yaşanmasının teminatıolan iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymaksorumluluğu Müslümanların en temelvazifelerindendir. “İçinizden hayra çağıran, iyiliğiemreden kötülükten alıkoyan bir toplulukbulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin takendileridir.”(Al-i imran/104)

İnsanları dünya ve ahiret kurtuluşuna ulaştıransahili selamete çıkaran bu ulvi vazifenin gafletve ihmali sorumsuzluk ve vurdumduymazlığıtoplumların ifsat ve helakına sebeptir. Bu durumuResulullah (a.s) şöyle açıklıyor. “Allah’ın hudutlarıiçerisinde duran kimse ile onları çiğneyenkimsenin misali, bir gemiyi kura ile paylaştırıp birkısmı üst tarafına (güverteye), bir kısmı alttarafına düşen kimselerin durumuna benzer.Geminin alt tarafına düşenler içecek su almakistediklerinde yukarılarında bulunanların yanınagider gelirlerdi. Bundan dolayı da kendi payımızadüşen bölümde bir delik açsak daüstümüzdekileri rahatsız etmesek dediler.

Eğer diğerleri bunları istekleriyle baş başabırakacak olurlarsa, hep birlikte helak olurlar.Eğer onlara engel olurlarsa; onlarda bunlarla

KA

PAK

DO

SYA

SI

11

HÜSEYİN KAVUNCU

Page 14: Ortakzemin sayı 1

Hemen hemen her Divan şairi Hz. Peygamber(s.a.s.)’eait konuların heyecanla anlatıldığı naat türünde en azbir şiir kaleme almıştır. Nitekim mesnevi nazım şekli ileyazılmış eserlerde de bir naat bölümü bulunur. Ancakbu tür naatlar mesnevi nazım şekliyledir.

Naatların konusu Hz. Peygamber (s.a.s)’in risaleti,mucizeleri, hicreti, din yolunda çektiği eziyetler vs.olabilir. Kullanılan dil ise konunun kutsallığından dolayısanatlı ve ağırdır.

K l a s i k ( D i v a n )edebiyatın sonrakidönemlerinde naatlarınkonu ve şekilbakımından genişlediğigörülür. Dört büyükhalife (çihar-yar-ıgüzin)’nin güzellik,şeref, ahlak, kemal vecömertliğini anlatanövgülere de naat adıverilmiştir.

Klasik edebiyatımızda övgüler daha çokkaside ileyapılmaktaydı; fakatnaatlar kasideninyanında mesnevi,gazel, rubai, murabba,müstezat, terkib-i bent,musammat, kıta, tuyuğgibi nazım şekilleriylede yazılmıştır.Genellikle hangi nazım

şekli ile yazılırsa yazılsın Efendimiz(s.a.s.)’i konu alanmanzumelerin tümüne naat denilmiştir.

Klasik edebiyatımızda birçok şair naat yazmıştır ençok naat yazan şair ise Nazim‘dır.

Bu edebiyatta Fuzuli, Nabi, Şeyh Galip, Şeyhi,Necati, Nef’i, Sabit, Naimi gibi ünlüler de naatyazmışlardır. Bunun yanında ‘Naati’ mahlasınıkullanacak kadar çok sayıda naat yazan şairler devardır; Naati Mehmet(ö.1679), Naati Ahmet(17yy),Naati Mustafa(ö.1718) bunlardan bazılarıdır.

Arap edebiyatında ise PeygamberEfendimiz(s.a.s)i metheden şiirler daha O’nunsağlığında yazılmaya başlanmıştır. Arap şairiZuheyr’in, Efendimiz(s.a.s) için yazdığı ‘Kaside-iBürde’ bu konuda en çok bilinen naat türüdür.

İslam edebiyatında Gönüllerin SultanıEfendimiz(s.a.s.)’i anlatan bir başka tür de şüphesizmevlittir. Mevlit, Arap ve Türk Edebiyatında Hz.Muhammed’in doğumu başta olmak üzere onunmucizeleri, gazaları, ahlakı ve vefatını anlatangenellikle manzum olup mesnevi nazım şekli ileyazılmış eserlerdir. Hz. Peygamber(s.a.s.)’indoğumu (viladet), peygamberliğin gelişi(risalet), göğe yükselişi (miraç)ve vefatı(rıhlet)mevlidin başlıca bölümleridir.

Konu yönünden küçük değişiklikler gösterirlersede çoğunlukla klasik mesnevi biçimine uygun olarakbaşta münacaat ve sonda dua bölümlerini içerir.Didaktik ve lirik bir anlatımın hakim olduğu mevlitler,genelde yalın bir dille yazılmışlardır.

Türk edebiyatında mevlit türü çokça işlenmiştir.Türkçe ilk mevlit metni olan Vesiletü’n Necat (Kurtuluş

KA

PAK

DO

SYA

SI

EDEBİYATIMIZDAHZ.MUHAMMED (A.S.M.)

Muhabbetten Muhammed oldu hasılMuhammedsiz muhabbetten ne hasıl

(la-edri)

Âlemlere rahmet olarak gönderilen,hatemü’l- enbiya sıfatına nail ve getirdiğikutsi mesajlarla kendisine tabi olanların

hem dünya hem de ahiret saadetine kavuşmasınavesile olan, isminin anlamı dahi; ‘övmüş, övülmüş’anlamına gelen Efendiler Efendisi Yaver-i Ekrem Hz.Muhammed Mustafa aleyhiselatü vesselam’a ediplerde kayıtsız kalmamışlardır. Çünkü onlar edepleriniO’ndan aldılar. O’nu yazmak için fazla çabagerekmiyordu; zira şairin dediği gibi:”Ben sözlerimleMuhammed’i övmedim; fakat Muhammed’denbahsetmekle sözlerim güzelleşti.” Evet, on dörtasırdan beri binlerce şair, yazar O’nu yazdı; O’nuanlattı.

İslam edebiyatında Hz. Peygamberi övmek onayalvarıp ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan şiirlere‘naat’ denir. Naat yazmakla ünlenen kişilere naat-gû(naat söyleyen); özel dini gün ve gecelerde naatokuyanlara da naat-han (naat okuyan) denilir.

İlk naat örnekleri Arap edebiyatında görülmüştür.Türk edebiyatına ise İran edebiyatından geçmiştir.

12

BİLAL SERHAT YILMAZER

Page 15: Ortakzemin sayı 1

yazmıştır. Kasidede ‘’su’’mesnevideki ‘’ney’’ gibi birsemboldür ve peygamberimizi çok seven bir insanıtemsil eder. Bu sevgi o kadar çoktur ki ;

Dest-busu arzusuyla ger ölürsem dostlarKuze eylen toprağım sunun anunla yâra su

( Su, dünyada O’na kavuşmadan ölürse, mezartoprağının testi yapılmasını, bu testi ilePeygamberimize su verilmesini istemektedir. BöyleceO’nun elini öpme şerefine nail olacaktır.)

Bir başka beyitte de;

Hak-ı pâyine yetemdir ömürlerdür muttasılBaşını daşdan daşa urup gezer avare su

( Su, bir mü’min gibi Hz.Muhammed(s.a.s.)e âşıktır.O’nun ayağını bastığı toprağa kavuşmayı arzular; fakatbaşaramaz. Bundan dolayı da hiç durmaksızın başınıtaştan taşa vurup başıboş gezer; üzüntüsünü,çaresizliğini böylece ifade eder.)

Efendimizi günümüz şairleri de çokça işlerler.O’nun sevgisini ve O’na olan hasreti, umudu şiirlerinenakış nakış işlerler. Yazımızı, ’’yağmur’’u sembololarak kullanan Şair Nurullah Genç’in aynı isimlişiirinden kısa bir bölümle bitirmek istiyoruz. Bakın şair,Efendimiz(s.a.s.)’e olan sevgi ve hasretinidizelerinenasıl da ilmek ilmek işlemiştir:

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerindeSenin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ayHer damla bir yıldızı süslüyor göklerindeSümeyra’yı arıyor her damlada bir saray

Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim seninMekânın fırçasın da solmayan resim senin

Yağmur, bir gün ellerimi ellerin de bulsaydımGüzellik şahikası gülümserdi yüzüme

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım.…

Kaynakça:

1-Ansiklopedik Divan Şiiri sözlüğü, İskender Pala2-Büyük Türk Klasikleri, c.5,s.2753-Yağmur, Nurullah Genç

Vesilesi,1409–1410) çok beğenilmiş, sevilmiş ve büyükün kazanmıştır. Süleyman Çelebi(ö.1422?), Hz.Muhammed(s.a.s.)in diğer peygamberlerden üstünolduğunu ispatlamak amacıyla yazmış olduğuVesiletü’n Necat, mesnevi nazım biçiminde olup,Arapça bir düz yazı önsözle başlar, toplam 730 beyittir.

Türk edebiyatında Vesiletü’n Necat’tan başka 200kadar mevlit yazılmışsa da bunlardan ancak 64 tanesitespit edilebilmiştir.

Edebiyat tarihine dönüp baktığımızda o sevgililersevgilisi için kimi:

‘’Hazret-i Ahmed ü Mahmut u Muhammed/hamidMazhar ı Nur-ı Cemal ayine-i hubbu Vedad’’

(Nabi)

(O, Hz. Ahmed Mahmud Muhammed ve hamdedendir. O, Allahın cemal sıfatının nurunun göründüğüyerdir. O, sevgi aynasıdır.) derken;

Kimisi de:“Sevdi ol nuru ‘Habibim’ dedi Hakk” der.

(Hakani)

Bir başkası da ‘’Efendisine’’ olan sevgi ve saygısınıderin bir edeple son derece nazik bir edayla O’na hitapederek:

Sultan-ı rüsul,şah-ı mümeccedsin Efendim!..Biçarelere devlet-i sermedsin Efendim!...Divan-ı ilahide ser-amedsin Efendim!...Menşur-ı le’amrüke mü’eyyedsin Efendim!...Sen Ahmed û Mahmud û Muhammed’sin EfendimHak’tan bize sultan-ı mü’eyyedsin Efendim!...

(Şeyh Galip)demiştir.

Devlet ricalı ile hacca giderken Mekke yakınlarındagecelediler. Ricalden birinin ayakları Kâbe’ye doğruuzanmış olarak görünce dayanamayıp ağzında şubeyitler döküldü:

Sakın terk-i edepten kuyi mahbubi Hüda’dır buNazargahı ilahi’dir, makamı Mustafa’dır bu

Yatan kişi sözlerin kendine olduğunu anlayıncakendini toparlayarak: ”Bunu başka duyan oldu mu? Birbaşka duyan olursa senin için iyi olmaz.’’dedi ve sabahezanıyla Mekke’ye vardıklarında tüm müezzinler:

Sakın terk-i edepten kuyi mahbubi Hüda’dır buNazargahı ilahi’dir, makamı Mustafa’dır bu.

Beyitleri okuyorlardı.Namazdan sonra sordular:’’Bubeyitleri nereden duydunuz?’’Onlar da, rüyamızdaEfendimiz(s.a.s.):’’Ümmetinden Şair Nabi gelecek onugüzel karşılayın diye bize bu beyitleri verdi’’deyince,Nabi sordu:’’Şair Nabi mi?’’ dedi ve orada düşüpbayıldı.

Edebiyatımızda Efendimizden bahsedilirkenFuzuli’nin ‘’Su Kasidesi”ne değinmeden geçmek olmazelbette. Fuzuli, Su Kasidesi’ni Hz.Muhammed(s.a.s.)eduyduğu coşkulu sevgi ve ona kavuşma arzusuyla

KA

PAK

DO

SYA

SI

13

Page 16: Ortakzemin sayı 1

Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa,Yapmaya devam edecek misiniz,Her zaman yaptığınız şeyleri?Diliniz söyler miydi,O alıştığı sözleri.Hayatınız değişmeden mi sürerdi,Takip ederek geçmiş günleri.Devam eder miydiniz konuşmalara,Ailenizde, her zamanki gibi.Zor gelir miydi her yemekten sonra,Yapılınca dua.Devam eder miydiniz namaza,Üşenmeden her defa.Kalkar mıydınız erkenden,Her sabah, kılmak için namaza.Mırıldanır mıydınız aynı şarkıları,Okur muydunuz aynı kitapları.Bilsin ister miydiniz,Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri?Götürür müydünüz sizinle,Gitmek istediğiniz her yere.Yoksa, değişir miydi planlarınız,Sadece birkaç günlüğüne.Can atar mıydınız tanıştırmak için,Onu en yakın arkadaşlarınızla.Yoksa, onlar sakın gözükmesin,Diye temenni mi ederdiniz, birkaç gün daha.Can atar mıydınız kalsın diye sizinle,Ta sonsuza kadar.Yoksa... Derin bir nefes mi alırdınız,Sonunda gitti diye.Bilmek gerçekten ilginç olmalı,Sizin tavrınızı.Eğer Hazreti Muhammed (asm)gelseydi,Ziyarete birkaç günlüğüne sizi.

Merak Ediyorum

Eğer Hz. Muhammed (asm)ziyaretinizegelse,Yalnızca birkaç günlüğüneAniden çalsa kapınızı,Merak ediyorum neler yapacağınızı...Verirdiniz odalarınızın en güzelini,Gelmişken misafirlerin en kıymetlisi.Ve, sunardınız elinizdeki,Yiyeceklerin, seçerek en iyisini.

Ve, inanmasına çalışırdınız,O’nunla beraber olmaktan.O’na evinizde hizmet etmekten,Mukayese edilemeyen mutluluğunuza.Fakat... O’nu gelirken gördüğünüzde,Karşılar mıydınız hemen kapıda,Açık kollarınızla,Hoşgeldin diyerek misafirinize.Yoksa... Değiştiririr miydiniz elbiselerinizi,Buyur etmeden önce içeri.Veya saklayıp bazı dergileri,Koyar mıydınız yerine Kuran’ı Kerimi.Hala seyreder miydiniz uygunsuz dizileri,Televizyonunuzda,Veya, koşar mıydınız kapatmak içindüğmesini,Rahatsızlık vermeden önce ona.Kapatır mıydınız radyoyu,İşitmemiştir diyerek onu.Ve ister miydiniz söylememeyi,Telaşla çıkan o son kaba sözleri.Saklayıp da müzikleri,Alır mıydınız hadis kitaplarını ileri.Açar mıydınız kapıyı, doğruca girsin diyeiçeri,Yoksa eliniz ayağınıza mı dolaşırdı..Merak ediyorum: Eğer peygamberimiz,

KA

PAK

DO

SYA

SI

14

Yazan : CAMİLLA BADRTercüme: İLHAMİ M. ORAK

Page 17: Ortakzemin sayı 1

İbrahim'in doğum haberini kendisine getiren EbûRâfi'e hediye vermiş; İbrahim'in annesi Mâriye'yide azat etmiştir.[1] Bu çocuğunun bakımı veyetiştirilmesiyle ilgilenmiş; sütannesine birhurmalık tahsis etmiştir. Sık sık sütannesininbulunduğu yere onu görmek için gitmiştir.İbrahim'in vefatı üzerine gözlerinden yaşdökülmüştür. Bunun üzerine "Sen de miağlıyorsun yâ Resûlallah!" diyen Abdurrahman b.Avf'a bunun şefkatten kaynaklandığını, üzüntülüolduğunu, ancak bağıra çağıra ve feryat ederekağlamayı yasakladığını söylemiştir.[2]

"Bir dost ve bir baba olarak yaratılışın en inceduygularıyla" bezenmiş olan[3] Hz. Peygamber,bir aile reisinin aile fertlerine nasıl davranmasıgerektiğini emir ve tavsiyeleri ile açıkladığı gibi,bizzat kendi uygulamaları ile de ortayakoymuştur. Erkeğin kadına iyi davranmasıgerektiğini çok açık ve kesin bir şekilde dilegetirmiştir. Bu anlamda "En hayırlınız ailesi içinhayırlı olandır. Bana gelince, ben aileme karşı enhayırlı olanınızım";[4] "En hayırlınız hanımlarınakarşı iyi davrananınızdır"[5] buyurmuştur. Enesb. Mâlik, "Ailesine Resûlüllah kadar şefkatli birkimse görmedim"[6] O "Mü'minlerin imanca enmükemmel olanı, ahlakça en güzel olanı ve ailefertlerine yumuşak davrananıdır."[7] demiştir. Hz.Peygamber çeşitli vesilelerle erkeklerin kadınlarüzerinde, kadınların da erkekler üzerinde haklarıbulunduğunu söylemiştir. Kadınlar hakkındaAllah'tan korkulmasını, onlara haksızlıkyapılmamasını istemiştir. "Kadınları ancakkötüleriniz döver"[8] demiştir. Hanımlarının vediğer aile fertlerinin yakınlarına da ilgi gösterirdi.Hz. Hatice'nin bir arkadaşı yanına geldiğinde onailtifatta bulunmuştur. Her koyun kesişinde Hz.Hatice'nin arkadaşlarına et gönderdiği rivayetedilir.[9] Ev halkından sayılan Enes b. Mâlik'inannesi ve büyükannesi ile de ilgilenmiştir.Babasından kendisine intikal eden veçocukluğunda kendisinin hizmetini gören ÜmmüEymen'e "Anneciğim" diye hitap ederdi ve onuniçin "Bu, benim ailemin bakiyyesidir"[10] derdi.

Hz. Peygamber aile fertlerinin eğlenme vedinlenme gibi ihtiyaçlarını karşılar, meşrûeğlencelerden onları yararlandırmaya çalışırdı.Ramazan ve Kurban Bayramı merasimlerinekızlarını ve hanımlarını da götürürdü.[11]Bir bayramda Habeşlilerin sergilediklerigösterileri Hz. Âişe'nin seyretmesine izinvermiş ve hatta yardımcı olmuştur. Hz.Âişe ile koşu yapmıştır.[12] Aile bireyleri ileşakalaşmıştır. Aşağıda sunacağımız hadis,Peygamberimizin hanımlarına karşı ne kadarmüsemmahalı ve hoşgörülü olduğunu açıkçagöstermektedir. Hz. Peygamber çocuklarınaolduğu gibi, yanında, kendi himayesindebüyüyenlere, mesela Ali b. Ebû Tâlib'e, Zeyd b.

AİLE REİSİ OLARAK HZ.MUHAMMED(ASM)

Hz. Peygamber birçok hadisinde aileninönemine işaret etmiş ve onun bir huzuryeri olduğunu belirtmiştir. İnsanın

üzerinde hakkı olan kişilerin başında aile fertlerigelmektedir. Çünkü kişinin sevincini veüzüntüsünü ilk önce paylaştığı kimseler ailefertleridir.

Bir kimsenin aile hayatı, onun ahlakının,davranışlarının ve karakterinin gerçek aynasıdır.İnsanın ev dışında ve sosyal hayattaki bütünhareketlerini yapmacık göstermesi mümkündür.Hatta kişi, evdeki tutum ve davranışlarının aksinedışarıda kendisini, olduğundan farklı gösterebilir.Fakat gerçek kişiliğini, ailesinden saklamayı uzunmüddet başaramaz. Aile, kişiliğin müspet veyamenfi yönde oluştuğu bir kurumdur. Kişinin,karakteri hakkında en sağlıklı malumat, ailehayatının araştırılmasıyla elde edilir. Kişinin diğerinsanlara anlattığı, şefkat, merhamet, cömertlik,ahde vefa gibi insanı yücelten değerleri, kendihayatında nasıl tatbik ettiğinin anlaşılması içinaile hayatı, önemli ve şaşmaz bir ölçüdür.

Peygamberimizin hayatını, bu ölçüler içindedeğerlendirdiğimiz de, yeryüzünde gelmiş geçmişve gelecek bütün hanelerin, kurulacak bütünyuvaların en sade, en mutlu, en samimi, enbahtiyar ve en feyizlisinin, onun hanesi olduğunumüşahede ederiz. Onun hanesi her zamansaadet ve huzur doluydu. Belki bu hane, maddiimkanlar açısından, dünyanın en fakirhanelerinden biriydi; çünkü günler, aylar geçerdide, onun hanesinde bir sıcak çorba bile pişmezdi.Onun ailesinde şefkat, merhamet, ünsiyet, ülfetve muhabbet hâkimdi. Hiçbir kimse, çocuklarını,hiçbir evlat da babasını onlar kadar sevmemiştir.Hiçbir hanım kocasına, Hz. Peygamberinhanımlarının Resulullaha duyduğu sevgi kadar,hiçbir kimse de hanımlarına, Hz. Peygamberinhanımlarına gösterdiği sevgi, nezaket ve ahlakibir tavır sergileyememiştir. Bir baba olarakçocukları dünyaya gelince sevinmiş; vefatlarındaise üzülmüştür. Çocuklarını çok seven sevgiliPeygamberimiz, onların acılarını tatmış birbabadır. Yetim ve öksüz büyüyenPeygamberimiz, Fatıma hariç çocuklarınınhepsini kendi elleriyle toprağa vermiştir. Oğlu

KA

PAK

DO

SYA

SI

15

RAMAZAN KURT

Page 18: Ortakzemin sayı 1

anlatır. Ümmü Seleme şunları söyler: "YâResûlallah! Sen çıkıp kurbanını kes, başını tıraşet. Onların hepsi sana uyacaktır".Peygamberimiz Ümmü Seleme'nin tavsiyesiniyerine getirir. Sahabe de duyguları ile hareketetmeyi bırakır ve ona uyar.[14]

Hz. Peygamberin, bütün insanlara yaptığıhakikat çağrısı ile, kendi evindeki hayatı arasındamükemmel bir uyum vardı. Onun şahsi ve umumihayatının berraklığı kadar, hiçbir kimsenin hayatıaçık değildir. Hadis, tarih ve siyer kitaplarındaonun hanımları, çocukları, ashabı, komşuları vediğer insanlarla olan davranışları en inceteferruatına kadar anlatılmıştır. O, hayatının hersafhasını, insanlara öylesine açmıştır ki, insanlaronun söz ve davranışlarını takip etmede birzorlukla karşılaşmamış ve gerekli ibretlerialmışlardır. Hz. Peygamber, yukarıda dabelirttiğimiz gibi insanlara sadece umumi hayatınıaçmamış, hususi hayatını da bir kitap gibiherkesin gözleri önüne sermiştir. Böylece dostdüşman herkes onun hayatına vakıf olmuş vegerekli dersleri alabilenler almış ve uygulamıştır.Çünkü O, her yönüyle bir önder, rehber veuyulacak bir şahsiyettir. Bu sebeple onun bütünhayatı insanlık ufkunu aydınlatacak prensipler veuygulamalarla doludur.

Dipnotlar1-İbn Sa'd, 1, 135-136.2-Müslim Fedail 63.3-Tevbe, 1284-İbn Mâce, 1, 636.5-İbn Mâce, 1, 636.6-İbn Sa'd, 1, 136.7-İbn Hanbel, 6, 47.8-İbn Sa'd, 8, 204.9-Tirmizî, 4, 369.10-İbn Sa'd,8 , 223, 226.11-İbn Mâce, 1, 415.12-Buhari ve Müslim.13-İbn-i Sa’d 8,2114-Vâkıdî,2,613

Hârise'ye ve azatlısı Ümmü Eymen'e de sonderece şefkatli davranmıştır. Amcası Ebû Tâlib'inyükünü hafifletmek üzere 5 yaşında iken yanınaalmış olduğu Hz. Ali, babası Mekke'de olduğuhalde Hz. Peygamber'in yanında büyümüş veömrü boyunca onun yanından ayrılmamıştır. Aynışekilde Zeyd b. Hârise de Hz. Peygamber'inailesi içinde büyümüştür. Hz. Hatice, kendisineHakîm b. Hizâm'ın köle olarak verdiği Zeyd'i Hz.Peygamber'e hediye etmiş; Hz. Peygamber deonu azat etmişti. Zeyd'in babası, oğlunu arayaaraya Mekke'de bulmuş; Hz. Peygamber onu,kendi yanında kalmak veya babası ile birliktegitmek konusunda serbest bırakmıştı. Zeyd iseHz. Peygamber'i babasına tercih etmiştir. Bu daHz. Peygamber'in ona karşı hareketleri, davranışve muamelesinin gerçek bir babanındavranışından farksız olduğunu göstermektedir.Hanımlarını, çocuklarını, yanında büyüyenleri vehizmetçilerini dövmemiştir.[13] Medine'de Hz.Peygamber'in hizmetine verilen Enes b. Mâlik,kendisine vefatına kadar hizmet etmiş; bir defacıkolsun karşıdakinin davranışlarına bıkkınlık,yılgınlık ve iç sıkıntısının bir ifadesi olan "öf" biledemediğini söylemiştir. Görüldüğü gibi, Hz.Peygamber aile içinde gayet toleranslı davranırve latife yapmayı severdi. Hey şeyden önce yüzügülerdi. Onun sadece hiddetlendiği husus,Allah’ın emir yasaklarına karşı gördüğüsaygısızlıktı. O böyle bir durumda, Allah’ınemirlerinin yerine getirilmesi ve haram kıldığı birşeyden vazgeçilmesi için bütün gayretini sarfederdi. Hz. Peygamber hanımları ile istişâreetmiştir. Kaynaklarda bu konuyla ilgili bolmiktarda bilgi bulunmaktadır. Ayrıca zamanzaman hanımlarının itirazlarına ve taleplerinemaruz kalmıştır. Şayet hep emredici olsaydı,hanımlarına birşey danışmasaydı ve sormasaydıherhangi bir itirazla karşılaşmazdı. İlk vahiy aldığızaman, içinde bulunduğu sıkıntılı durumu hanımıile istişâre etmiştir. Hz. Hatice de hem kendisiniteselli etmiş ve hem de onu meseleye kesinçözüm bulacak ve doğru teşhis koyacak birkişiye, Varaka b. Nevfel'e götürmüştür. Bu olayHz. Hatice'nin dirayetini, soğukkanlılığını veisabetli karar verme yeteneğini mükemmel birşekilde ortaya koymaktadır. İlk vahiy nâzilolduğunda kendisine hanımının yardımcıolduğunu ileriki yıllarda unuttuğu düşünülemez.Hz. Peygamber Hudeybiye seferinde barışantlaşmasından sonra sahâbîlere kurbanlarınıkesmelerini ve tıraş olmalarını emreder.Sahâbîler görünüşte antlaşmanın şartlarınıMüslümanların aleyhine buldukları için isteksizdavranırlar; hiçbiri kalkıp da bu emri yerinegetirmez, O emir verdikçe yüzüne bakarlar. Bunaçok üzülen ve hatta kızan Hz. Peygamber hanımıÜmmü Seleme'nin çadırına girerek durumu ona

KA

PAK

DO

SYA

SI

16

Page 19: Ortakzemin sayı 1

sert mizaçlı eğiticileri sevmez.O (a.s.m)mizahı;güldürmekle birlikte düşündürmek,dinleyenlerin dinleme arzusunuarttırmak,anlatılanların zihinlerde kalıcı olmasınısağlamak için kullanmıştır.Yaptığı şakalardaalay,yalan,korkutma ve ciddiyetsizlik yoktur.

Her sanat ve meslek sahibi, sanatını ve mesleğiniicra ederken uygun metodları kullanır. Eğitimci de birsanatkâr olduğuna göre eğitimde bazı metodlarıkullanmalıdır. Eğitim sırasında uygulanan yöntem veteknikler metodu oluşturur. Metodlu eğitim az zamandaçok verim alınmasını sağlar. Doğru yolda yürüyen birtopalın, yolunu şaşıran bir koşucudan daha öncehedefine vardığını göz önünde bulundurursakmetodun önemini daha iyi kavramış oluruz. Eğitimdeuygulanan metod, konuya, muhataba, yere ve zamanagöre değişiklik arz edebilir.

Efendimiz (a.s.m)’in eğitimi tamamen pedagojikesaslara dayalı, metodlu bir eğitimdir. Bu esas vemetodlar şunlardır;

ANLATIM – KONUŞMA METODUEfendimiz (a.s.m) sözü az, manası çok olan sözler

söylerdi. O kendi ifadesiyle “az, öz söz söyleme ka-biliyeti ile gönderildim” 3 der. Konuşurken kulağason derece hoş gelen sözcükler kullanır. Açık seçik,eksiksiz ve kısa konuşur. Dinleyenler kolayca anlayıphemen ezberleyebilirlerdi. Konuşmalarında samimiyetve içtenlik vardır, yapmacıklığa yer yoktur. Son derecenazik konuşur. Zihinleri bulandıran, edeb dışı, çirkin,utanç verici sözleri konuşmaz, lanet etmez, kötülükleritasvir etmezdi.

Kendisine sorulan aynı manadaki soruları iyianlaşılması için, soru soran kişinin kabiliyetini, ilgi veihtiyaçlarını, yaşını, cinsiyetini, bilgi seviyesini, kişiselözelliklerini göz önünde bulundurarak cevaplandırır.Konuşmasında da buna riayet eder anlayacaklarıölçüler içinde konuşur. Kültürlü bir insana cahilekonuşur gibi veya cahile anlatırken zeki bir insanahitap eder gibi konuşmazdı.

Direk olarak söylenen şeylerin bazen aksi tesiryapabileceğini bildiği için söyleyeceklerini bazendolaylı söyler ta ki herkes seviyesine göre dersini alsın.

Jest ve mimikleri çok kulanmıştır. Jest yapmak içinparmak ve ellerini kullanır. Mimiklerini o derecekullanmıştır ki ashab çoğu zaman O’nun nekonuşacağını mimiklerinden anlardı.

SORU – CEVAP METODUEfendimiz (a.s.m) ; “Bilgisizliğin şifası sormak-

tır” ve “Güzel soru ilmin yarısıdır” diyerek bumetodun önemini vurgulamıştır.

Kendisine sorulan sorular farklı kişilerden(mü’min, münafık, müşrik, ehl-i kitap) ve farklıniyetlerle olabiliyordu. Buna rağmen O(a.s.m.), soruları eğitim vasıtası olarakgördüğünden hafife almayıp, geçiştirmemiştir.Soruyu soran her zaman aldığı cevapla tatminolmuştur.

TEMSİL METODUAnlatılanların daha iyi anlaşılması için misallerle

anlatılması metodudur.Misalli konuşmalar daha tesirli olduğundan, daha

iyi anlaşıldığından, daha kalıcı olduğundan Efendimiz

EFENDİMİZ (A.S.M.)’İNEĞİTİM METODU

Eğitim; bireyde istenilen davranışlarıkazandırma sürecidir.Günümüzde busüreçle ilgilenen ilimler gelişmiş, pedagoglar

çoğalmış, insanı eğitme çalışmaları bilimsellikkazanmıştır.Pedagoji tarihine baktığımızda her nekadar Efendimiz (a.s.m)’i göremesek de O(a.s.m),başarısı dost ve düşmanın ittifakıyla sabitolmuş bir eğitimcidir. O (a.s.m) kendi ifadesiyle “mual-lim-eğitimci” olarak gönderilmiştir.

Efendimiz (a.s.m) 23 sene gibi kısa bir süre içindebenzeri görülmemiş muvaffakiyet ortaya koymuş,büyük bir değişimi gerçekleştirmiştir. Asrın müfessiri buolayı şöyle ifade eder: “İşte, şu asr-ı saadetigörmeyenlere, Ceziretü’l-Arabı gözlerine sokuy-oruz. Haydi, yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsin-ler, yüz sene çalışsınlar! O zatın, o zamananisbeten bir senede yaptığının yüzden birisiniacaba yapabilirler mi?” 1

Efendimiz (a.s.m)’in başarısında, ahlakının veşahsiyetinin mükemmelliğinin, insana duyduğu sevgive şefkatin, insan psikolojisini çok iyi bilmesinin, sosyalolguları harika bir tarzda değerlendirmesinin, eğitimdekullandığı metodun önemli rolü olmuştur.

Efendimiz (a.s.m)’in eğitiminde tedricilik ön planaçıkmaktadır. Eğitimi Kur’an esaslarına dayanır. Kur’an23 senede tedrici olarak tamamlanmış olup,efendimizin eğitim metodunu şekillendirmiştir.

Efendimiz (a.s.m) ,tatbiki mümkün olmayan kurallarkoyan, insanlarla iç içe olmayan, içinde yaşadığıtoplumun yapısını bilmeyen, kendisini insanüstü birisiolarak görüp gösteren bir zat değildi. O (a.s.m.) herfırsatta kendisinin de insan olduğunu hatırlatan,söylediklerini önce bizzat kendi nefsinde tatbik edenbir eğitimcidir. İnandığını yaşayarak telkin eden bütüneğitimciler başarılı olmuşlardır. Bu pedagojinindeğişmez kuralıdır. Efendimiz (a.s.m) ‘in öğretilerihayali teoriler değil de tatbiki mümkün, tatmin edici,problemlere çözüm niteliğinde, fıtrata uygundavranışlar olduğundan, ashab öğrendiklerini hementatbik edip başkalarına da öğretmeye çalışmıştır.

Efendimiz (a.s.m)’in doğruluk ve emanetten sonraen belirgin özelliği, ümmetine düşkünlüğü, merhameti,sevgi ve şefkat sahibi olmasıydı. Şefkat ve sevgisi;yaş, ırk ve makam farkı gözetmiyordu. O dereceyumuşaktı ki; dış görünüş itibariyle çirkin, çelimsiz,herkesin hor görüp küçümsediği zavallı gözüyle baktığıYahudi kölesi Yesar’ı, Hayber kuşatmasında sabırladinlemiş, bütün sorularını cevaplamış ve buyumuşaklığı ile hidayetine vesile olmuştur. O (a.s.m.)katı kalpli bir eğitimci değildir. Bu ahlakını Kur’an’danalmıştır.

”Eğer katı kalpli, kaba olsaydın elbette onlaretrafından dağılırlardı.”2

Efendimiz (a.s.m)’in eğitiminde mizah önemli biryer tutar. Kendisi mizah yaptığı gibi ashabınyaptıklarını da hoş karşılamıştır.İnsan psikolojik olarak

KA

PAK

DO

SYA

SI

17

MEHMET ALİ KIZIKLI

Page 20: Ortakzemin sayı 1

nimetlerini, insanları iştahlandıracak şekilde tasvireder. Cehennemi anlatırken azabını insanlarıürkütecek, caydıracak şekilde tasvir etmiştir.

NASİHAT METODUNasihat; iyiliği ve doğruyu hatırlatıp ona

yönlendirmedir. İnsan fıtratı gereği kendisinesöylenenlerden etkilenir. Yerinde, zamanında veusulüne uygun yapılan bir nasihat kişide etki bırakır.

“ İşte tahmin ederim ki, nasihlerin nasihatleri şuzamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki:Ahlaksız insanlara derler: “Hased etme, hırsgösterme, adavet etme, inat etme, dünyayısevme!” Yani, “Fıtratını değiştir” gibi, zahiren on-larca malayutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deselerki, “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz,mecralarını değiştiriniz”; hem nasihat tesir eder,hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.” 5

Kuran-ı Kerimde nasihat yoluyla eğitimi sıkçagörürüz. Peygamberlerin, âlimlerin, hikmetsahiplerinin, anne ve babaların diliyle nasihat edilir.

Efendimiz (a.s.m) da her fırsatta ashaba nasihatederek onları eğitmiştir. Bunu yaparken de nazikçe,insanların gururlarını rencide etmeden, onurlarınıkırmadan yapmıştır.

Netice olarak; Efendimiz (a.s.m) Kur’an vasıtasıylaeğitilmiş, ümmetini de bu metodla eğitmiştir.Efendimizin metodları, insanlık âleminin mutlu,huzurlu, güvenilir, kısacası insanca yaşantının olduğubir toplum oluşturulması için kâfidir. Çünkü O(a.s.m.)“Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.”6

1-Nursi, B.Said, Mektubat,(Zehra Yayıncılık),2322- Al-i İmran,1593-Buhari, Tabir,22

4-Nursi, B.Said, Mektubat,(Zehra Yayıncılık),555-Nursi, B.Said, Mektubat,(Zehra Yayıncılık),436-Enbiya,107

(a.s.m) bu metodu çok sık kullanmıştır. O(a.s.m.)misallerin çoğunu yakın çevreden seçmiş, o gününinsanlarının bildiği, yabancı olmadığı şeyleri kullanarakvermiştir.

TARTIŞMA METODUTartışma metodu; konu üzerinde birlikte konuşarak

doğruyu bulmaya çalışmaktır. Müzakere veya istişarede denilebilir. Aynı konuya değişik açılardan bakışlarıgörebilmemizi sağlar.

Tartışırken konu üzerinde bilgi sahibi olunması veniyetin hakikati, doğruyu bulmaya çalışmak olmasıgerekir. Çünkü “ Mesail-i imaniyeyi, mizansız mü-cadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caizdeğildir. Mizansız mücadele olduğundan, tiryak ikenzehir olur. Diyenlere, dinleyenlere zarardır. Belki böylemesail-i imaniyenin itidal-i demle, insafla, bir müdav-ele-i efkâr suretinde bahsi caizdir.” 4

Delilsiz, taklit ile bir fikrin kabul edilmesi bu metodlaönlenmiş olur.

Tartışma metodu Kur’anda birçok ayette de tavsiyeedilir. Efendimiz (a.s.m) eğitiminde bu metodu sıkçakullanmıştır. Ehl-i kitap ile veya müşriklerle yapmışolduğu tartışmalarda iddia etmiş olduğu şeylerimuhakkak sağlam delillerle desteklemiş ve ispatetmiştir.Ashabı eğitirken de bu metodu kullandığınıgörmekteyiz. Bedir harbinde savaş konumu ve Bedirharbi esirlerine yapılacak muamele konusunda ashabile tartışmış ve neticede sahabelerin sözünüuygulamıştır.

TEDRİC METODUEfendimiz (a.s.m) eğitimine başladığı ilk andan

itibaren bu metodu ciddi bir şekilde uygulamıştır. Herhakikati herkese bir anda söylememiş, gerekli zamanve zemin, ilgi ve ihtiyaç oluştuğunda bilgileri vermiştir.

Kur’an-ı Kerim de tedrici bir şekilde tamamlandığıiçin Efendimiz (a.s.m) bu metodla iyi sonuçlar almıştır.

Onun eğitimi tavandan tabana değil de, tabandantavana doğru idi. Yani toplumda yerleşmiş vekökleşmiş bazı alışkanlıkları bir hamlede söküpatmamıştır. Ferdi farklılıklara, zorlaştırmaktan ziyadekolaylaştırmaya, kapasite üstü olup da sıkıntı verecekişleri yaptırmamaya özellikle dikkat ederek tedricmetodunu kullanmıştır.

KISSA İLE DERS VERME METODUEğitim ve kültür seviyesi ne olursa olsun insan

kıssa dinlemeyi sever. Kıssa anlatımında dinleyen kişidikkatini yoğunlaştırır, ilgisi artar, çoğu zaman anlatılankıssadaki şahısların yerine kendisini koyar ve buşekilde bilgiyi özümsemesi daha kolay olur.

Bu metod eğitimciye de büyük kolaylık sağlar.Çünkü kazandırılacak davranışlar noktasında bazenbir kıssa, uzun uzadıya hakikati anlatmaktan dahatesirli olabilir.

Efendimiz (a.s.m) bu metodun gücünü bildiğindenKur’anda geçen kıssalarla birlikte, kendisi de kıssalaranlatarak ashabı eğitmiştir.

TERGİB VE TERHİB METODUTergib, mükâfatlandırma, teşvik etme, güzel

gösterme; terhib ise cezalandırma, caydırma, kötügöstermedir.Bu metod duyguları ve vicdanıetkilediğinden; Efendimiz (a.s.m), Cenneti anlatırken

KA

PAK

DO

SYA

SI

18

Page 21: Ortakzemin sayı 1

KA

PAK

DO

SYA

SI

YAŞAYAN PEYGAMBER

Aslında özel bir konu belirleyip yazmanın nedenli zor olduğunu eli kalem tutan herinsan bilir. Hele bir de bu konu Yüce

Peygamber’in rıhletinin sene-i devriyesi ile ilgili ise ozaman kalemin durumu daha da zorlanacaktır.

Burada Hz. Peygamber’in tarihsel kişiliğindenbahsetmeyeceğim. Çünkü bugüne kadar zaten onuanlatan sayısız makale ve kitaplar yeterince tarihselkonumundan bahsetmişlerdir. Burada bizim içinaslolan, Yüce Peygamber’in ne ifade ettiği meselesidir.Modernizmin kadrine uğrayan müslümanların kalbindene şekilde yer aldığı meselesidir.

Bu açıdan bakılınca görülür ki Hz. Peygamber’in –evet, kendi zamanı içinde tartışmasız bir üstünlüğüvardır- kendinden sonraki kuşaklara çok önemlimesajları da var. Mesajın kuşatıcılığı bizi bağlarbağlamasına ama, mesajla nasıl bir iletişim halindeolmamız da ayrı bir mesele…

Bireysel Psikoloji Kuramının sahibi Alfred Adler,toplumların tarih boyunca bir kahramana ihtiyaçduyduklarını belirtir. Bu durum yaşadığımız yüzyılı dakapsamaktadır. Milletlerin yazılı kültürlerinebaktığımızda destanların önemli bir yer tuttuğunugörebiliriz. Bu destanların kahramanları, sahibioldukları milletlerin bir nevi aynası gibidir. SümerlerinGılgamış’ı, İranlıların Rüstem’i, Finlilerin Kalevela’sıkendi milletlerinin ortaya çıkardığı olağanüstükahramanlarıdır. Onlara olağanüstülüğün izafeedilmesi, insanoğlunun yüceliğe ve üstünlüğe olanilgisinden başka bir şey değildir.

Yüce Peygamber bizim için nasıl bir yer işgal eder?O efsanevi bir kahraman mıdır, yahut üstün birkomutan mıdır? Aksi halde sadece bir beşer midir?

Öncelikle Yüce Peygamber’in konumu ile ilgilideğerlendirmeyi genel olarak iki temel perspektifeoturtmak mümkündür: 1.Kendi şahsına münhasırbeşeri konumu. 2.Şahsıyla beraber bütün bir insanlığıilgilendiren evrensel konumu. “Dünya işini siz bendendaha iyi bilirsiniz.” hadisi birinci maddeye işaretederken; “O neyi getirdiyse alın, neyi men ettiyse terkedin.” ayetiyle de ikinci maddeye işaret eder.

Hal böyleyken; toplumun ıslahını ve değişiminiilgilendiren meselelerde Resulullah’ın tartışmasız birrolü olduğunu görebiliriz. Bizim için hayati öneme haizsorunların İslami temellere oturtulması ancak onunkılavuzluğunda vücut bulacaktır. Hz. Peygamber’ibirinci konumuyla yekpare düşünmek onun mesajınıanlamamayı da beraberinde getirecektir. Peygamber’ianlamak; onun çağlar üstü mesajlarına derinden kulakvermekle mümkün olacaktır.

Efsanevi kahramanlar, tarihin sadece bir döneminedamgasını vurmuşlardır. Oysa Hz. Peygamberyaşamıyla, Albert Toynbee’nin de dediği gibi “Tarihideğiştirip ona yön veren devrimci bir insandır.”

MURAT BAŞEĞMEZ

HİSLER

Karabulutlar çöker üstüme,Elemlerim boğar hislerimi,Gecelere sorun kimsesizliğimi,Seninle aynı anda sensizliğimi

Bir dilenci gibi sokaklarda sürünüşümüSorgulamayın yıllar,canana götürün beni!Bir katre sevgimiz olur denizler misali,Hislerim boğmaya çalışır batmayan yelkenimi.

Yollar bitmez sıkıntılar basar düşüncelerimi,Asırlar öncesinden yine senin sesin gelmeli,Ellerimiz aynı anda göklere uzanmalı,Başlarımız bir sükutla sana eğilmeli.

Ve sevdan bitirmeli kederlerimi,Seyretmeli bir güneş aydınlığında herkes seni,Kurumuş fidanlar yeniden seninle yeşermeli,Yakınlardan hep senin sesin gelmeli.

SENİNLE

Sahabe oldu seninle harabe gönüllerGülleri açıldı bahçende insanlığınHayat verdi gönüllere nefes nefesGönül tahtına oturan sultanlığın

Saadet oldu seninle cehalet çağlarıBuram buram fışkırdı sinesinden zamanınKaranlıklar devrildi nurunla dağ dağIşıl ışıl gönüllere doldu çerağları

Mecûsi ateşleri miydi yalnız söndürdüğünDüşürdün hararetini şirk toplumlarınınAşk oldu gönüllere yudum yudumAlemlere rahmet mübarek varlığın

Kisra sarayları mıydı yalnız yıktığınHicrandan kurtuldu büyük hicretinleKötülük yurdu iken adı Medine’ninNurlanmış şehir oldu ayak bastığın

Risalet devrinde miydi yalnız emanetle yadınEmanetsizlik cenderesinde boğulurken insanlıkÇiçeğin burnunda bir delikanlı iken senMuhammed-ül Emin idi yine senin adın

19

HASAN HÜSEYİN KAYNAK

ABDULKERİM EVİZ

Page 22: Ortakzemin sayı 1

ayrı ayrı olurdu. Kahkaha ile gülmez, tebessüm halindebulunurdu. O, insanların en halîmi, en yumuşakhuylusuydu.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şahsına yapılan, nefsinekarşı işlenen hataları, yumuşaklıkla karşılardı; Allah’ave kitabına yapılan bir hücum olunca asla susmaz,gereken cevabı verirdi.

Hz. Peygamber (s.a.v.) insanların kusurlarınıgörmez, bazen görmezden gelir, çok zaman gözünüçevirir, kusurunu görse de yüzüne vurmaz, o kişiylearasındaki saygı ve sevgi perdesini yırtmazdı.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tevazusu, bilhassainsanlarla olan münasebetlerinde daha açık bir şekildeortaya çıkmıştır. Meclisinde kim olursa olsun, konuşankimseyi, sabırla dinler; haktan uzaklaşmadığımüddetçe sözünü kesmezdi.

Bir gün adamın biri, Hz. Peygamber (s.a.v.)’igörmeye geldi. Fakat Peygamberliğin haşmetinden okadar etkilendi ki, titremeye başladı. Bunun üzerineHz. Peygamber (s.a.v.): “Korkma! Ben hükümdardeğilim. Kuru et pişirerek karnını doyuran, Kureyşli birkadının oğluyum.” buyurdu. (Hakim)

Hz. Peygamber (s.a.v.) kendi yakınlarına vesahabelerine devamlı hoşgörülü olduğu gibi,düşmanlarını da, özellikle onlar güçsüz bulunduklarıve teslim oldukları zaman bağışlamış, suçlarınıaffetmiş, sonunda da pek çoğunun iman etmesinevesile olmuştur.

Peygamberimizden bir şey istenildi mi, asla “Yok!”demezdi. O, insanların en cömerdi idi… Nitekim İbn-iAbbas şöyle demiştir:

“Hz. Peygamber (s.a.v.) insanların, en cömerdi idi.Özellikle Ramazan aylarında daha fazla cömertolurdu.” (Buhari)

Kuşluk vakti gelince Hz. Peygamber (s.a.v.) bazendört, bazen da sekiz rekat olmak üzere Duha namazıkılardı. Bu namazın fazileti hakkında şöylebuyurmuştur:

“Cennette, ‘duha kapısı’ denilen bir kapı vardır.Kıyamet günü bir münadi şöyle seslenir: ‘Ey Duhanamazı kılanlar nerdesiniz? İşte gireceğiniz kapıburasıdır, Allah-u Teâla’nın rahmetiyle buradan içerigiriniz.” (Taberani)

Hz. Peygamber (s.a.v.) Duha namazını kıldıktansonra evine gelir, ev işleriyle meşgul olur, elbise veayakkabıları tamir eder, hayvanlarını sağardı.(Ahmed bin Hanbel)

Hz. Peygamber (s.a.v.) daha sonra Öğle namazıiçin hazırlık yapardı. Öğle vakti girince camiye gider,öğle namazının farzından önce ve sonra kılınanmüekked sünnetleri kılmayı ihmal etmezdi.

Efendimiz öğleden sonra istirahat ederlerdi. Hz.Peygamber (s.a.v.) öğle namazını kıldıktan sonra, birmiktar uyur, ‘kaylule’ yapardı. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Öğleyinkaylule yapınız. Muhakkak şeytanlar öğlevaktinde kaylule yapmazlar.” (Müslim)

Kaylûle, öğle namazından sonra yapılan kısaistirahat ve uykuya verilen isimdir. Kaylûle yapaninsan, bir sünneti ihya ettiği gibi aynı zamanda dinçolur, gece namazlarını, teheccüdü kılacak gücükendine bulur. Fırsatı olan bu sünneti yerine getirirseiyi olur.

Hz. Peygamber (a.s.m.) kaylûle yaptıktan sonraİkindi namazına hazırlanırdı. İkindi vakti girince,

RASULULLAH (A.S.M)’ IN24 SAATİ

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabiolunuz ki Allah da sizi sevsin.” (Al-iİmran; 31)

En güzel örnek, canlı kur’an ve Müslümanların heralanda biricik rehberinin bir gününden kısa birkaç kesit.Acaba sevgili, en sevgili olan, Hz. Rasulullah (s.a.v.)bir gününü nasıl geçiriyordu? Ne zaman yatıyor, nasılkalkıyor ve bütün gün boyunca neler yapıyordu?

Peki O’nu niçin sevmemiz gerektiğini de biliyormuyuz? Güçlü bir iman ve derin duygularla bağlıolduğumuz peygamberimizi, ilim ve şuur yönüyle detanımak ve bilmek, bizi gerçek kulluğa götürecek enbüyük vesile olacaktır.

Sevmek benzemeyi gerektirir. Saadete kavuşmakisteyen kimse, bütün adetlerini, ibadetlerini vealışverişlerini, kısaca tüm yaşamını O’na benzetmeyeçalışmalıdır.

Efendimiz (a.s.m.)’in Gündelik Hayatından BazıKesitler:

Hz. Hüseyin (r.a.), babası Hz. Ali’ye (r.a.), Hz.Peygamber (s.a.v.)’in bazı hallerini sormuş, Hz. Ali deşu şekilde anlatmıştır:

“Evine izin isteyerek girerdi. Evindeki zamanını üçkısma bölerdi. Bir kısmını Allah ‘a (ibadet), bir kısmınıailesine ve kendisine, sonra da insanlara ayırırdı.”

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in günlük olarak her zamanyaptığı gibi, sabah namazının farzından önce mutlakaiki rekat sünnet kılardı. Nitekim bir hadis-i şerifte şöylebuyurmuştur:

“Sabah namazının iki rekat sünneti dünya veiçindekilerden hayırlıdır.” (Müslim, Tirmizi) Hz.Peygamber (s.a.v.) sabah namazının farzını, cemaatekıldırdıktan sonra, namazını kıldığı seccadeninüzerinde, güneş iyice doğuncaya kadar otururdu.(Müslim)

Hz. Peygamber (s.a.v.) daha sonra uzaktanyakından kendisini görmeye gelenleri kabul etmeyebaşlardı. Gelenler halka şeklinde etrafındatoplanırlardı. O, çevresindekilere vaaz eder, öğütlerverir, sorularını cevaplandırır.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in konuşması son derecetatlı ve gönül okşayıcı idi. Tane tane konuşur, hercümlesi, dinleyenler tarafından iyice anlaşılması için

KA

PAK

DO

SYA

SI

20

SEBİHA YÜKSEL

Page 23: Ortakzemin sayı 1

ahad’ı (İhlas Suresi) okur ellerine üfleyip, elleriniyüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrarederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisineyapmamı emrederdi. ” (Buharı, Müslim, İmam Malik,Tirmizi)

Hz. Peygamber(s.a.v.)’in uyku alışkanlığı şöyleydi:Yatsı namazının ilk vakti girer girmez namazı kılar,sonra bu duaları okur ve istirahata çekilerek, daimasağ tarafına yatar ve sağ elini yanağının altına koyarakuyurdu.

Gece yarısı veya üçte biri geçtikten sonra uyanır,misvağı daima başucunda durur, kalkınca önce dişinimisvaklar, sonra abdest alır ve ibadetle meşgul olurdu.(Tirmizi)

Hz. Aişe (r.anha) validemiz şöyle anlatmıştır:“Resulullah (s.a.v.) geceleri ayakları yarılıncaya kadarayakta durur, ibadet ederdi. Ona: “Senin geçmiş vegelecek günahların bağışlandığı halde bunu niçinyapıyorsun?” dedim. Bana: “Ben de şükreden bir kulolmayayım mı?” buyurdu. (Buharı, Müslim)

Teheccüd namazı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e vacipolduğu için hiç terk etmemiştir. Bu ibadet ve zikirleriyaparken ümmetine de yapmalarını tavsiye etmiştir.

Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:“Sizden biri uyurken, şeytan kafasına üç düğüm atar.Her düğümün üzerine; ‘uzun bir geceye sahipsin uyu!’diyerek elini vurur. O kişi uyanıp da Allah-u Zülcelal’izikrederse bir düğüm, abdest alırsa bir düğüm, namazda kılarsa bütün düğümler çözülür. Artık o kimse neşelive hareketli olur. Aksi halde neşesiz ve tembel olur.”(İmam Malik, Buharı, Müslim, Ebu Davud, Nesai)

Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur;“Gece bir saat vardır ki, bu saatte Allah’dan dünya veahiret işiyle ilgili bir hayır isteyen Müslüman kularastlarsa, mutlaka istediği kendisine verilir. Bu, hergece olur.” (Müslim)

Hz. Peygamber (s.a.v.) teheccüd namazınıkıldıktan sonra sabah namazı için hazırlık yapardı,sabah namazının sünnetini odasında kılar ve cemâatlefarzı edâ etmek üzere mescide giderdi.

Hz. Peygamber (s.a.v.) beş vakit farz namazınardından yapılan tesbihatlara da çok önem verirdi.Ayrıca günlük okumuş olduğu dualar vardır. Yemektensonra, eve girerken ve çıkarken, tuvalete girerken veçıkarken gibi…

Tövbeye önem verirdi. Gün içerisinde günde yüzsefer tövbe eder ve ümmetine de tövbe etmesiniemrederdi. Nitekim bir hadis-i şerifte şöylebuyurmuştur: “Ey insanlar! Allah’a karşı tövbe ediniz.Ben günde yüz sefer tövbe ederim.” (Müslim)

Evet, Hz. Peygamber (s.a.v.) yirmi dört saatinigenelde bu şekilde değerlendirirdi. Bizler deadetlerimizi ibadete dönüştürmek ve kurtuluşa ermekistiyor isek, Efendimizin yolundan, sapmadanilerlemek durumundayız.

Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi,Örnek İnsan Hz. Muhammed (s.a.v.), ReyhaniYayınları.)

farzından önceki sünnet namazı bazen kılar, bazen deterk ederdi.

Hz. Peygamber (s.a.v.) ikindi namazını eda ettiktensonra, bir müddet oturduğu yerde kalır zikirle meşgulolurdu. Nitekim Enes bin Malik’den (r.a.) rivayetle Hz.Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İkindinamazından güneş batıncaya kadar, Allah’ı zikredenbir cemaatle oturmayı, İsmailoğullarından her birininbedeli on iki bin dirhem olan, dört köle azat etmeyetercih ederim.” (Ebu Davud, Ebu Ya’la, İbn-i Ebi’d-Dünya)

Eşlerine iyi davranırdı. Hz. Peygamber (asm)Akşam namazına yakın saadet hanesine döner,eşlerinin her birinin yanına gider, azar azar oralardakalır, hatırlarını sorardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)hanımlarına güzel ahlakla davranmış, ümmetine degüzel ahlakla davranmalarını emretmiştir.

Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:“İmanı en mükemmel olan mü’min, huyu en güzelolandır. Sizin de en hayırlınız, ailesine daha iyidavrananınızdır. ” (Ebu Davud, Tirmizi)

Bundan sonra akşam namazının hazırlığınıyapardı. Akşam ezanı okununca Akşam namazınıkıldırır, daha sonra olan iki rekat nafile namaz (sünnet)kılardı.

Hz. Peygamber (s.a.v.) akşam namazından sonrazikir ve nafile ibadetle (Evvabin Namazı) meşgul olur,böylece yatsı namazının vaktinin girmesini beklerdi.

Yatsı namazının vakti girince, Yatsı namazınınfarzından önce, bazen nafile namaz (sünnet) kılar,bazen de kılmazdı. Yatsı namazının farzından sonraise iki rekat (müekket sünnet olan) nafile namazıkılmayı ihmal etmezdi. Bundan sonra yatar, gecekalkıp vitir namazını kılardı.

Nitekim Cabir’den rivayetle bir hadis-i şerifte şöylebuyurmuştur: “Gece geç vakitlerde kalkmaktan endişeeden kimse, vitir namazını yatmadan önce kılsın. Kim,gece geç vakitlerde kılmak isterse kılabilir. Zira gecekılınan namazda rahmet melekleri hazır bulunurlar,şahit olurlar ve daha faziletlidir.” (Müslîm.Tirmizi)

Hz. Peygamber (s.a.v.) yatsı namazını kıldıktansonra saadet hanesine döner, eşlerinden kimin sırasıgelmişse geceyi orada geçirirdi. Yatsı namazındansonra konuşmayı sevmezdi. (Buhari)

Hz. Peygamber (s.a.v.) devamlı abdestli olduğugibi, uykuya çekilirken de abdestsiz yatmazdı. Nitekimİbn-i Ömer’den rivayetle şöyle buyurmuştur: “Bir kimseabdestli olarak yatarsa, geceyi bir rahmet meleği ilegeçirir. O kişi uyanır uyanmaz melek; ‘Allahım! Falankulunu bağışla, çünkü o geceyi abdestli geçirdi,’ diyedua eder.” (İbn Hibban)

Bera bin Azib ‘den (r.a.) rivayetle Hz. Peygamber(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Yatağına girdiğin zaman, namaz için olduğu gibiabdest al, sonra sağ tarafına uzan ve şöyle de:‘Allah’ım, kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sanadöndürdüm. İşimi sana teslim ettim. Sırtımı sanadayadım, seni saydığım için. Senden başka sığınacakyer yoktur. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğinpeygamberlerine iman ettim.’ Bunu der de o geceölürsen, müslüman olarak ölürsün. Son sözün bunlarolsun.” (Buharı, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)

Hz. Âişe (r.a.) validemiz şöyle anlatmıştır: “Hz.Peygamber (s.a.v.) yatağına girdiği zaman,‘muavzeteyn’i (Felak ve Nas Sureleri) ve Kul hüvallahu

KA

PAK

DO

SYA

SI

21

Page 24: Ortakzemin sayı 1

ettiği gibi şuur sahibi insan ile hususi bir makamda doğrudanmükaleme eder, konuşur.Tüm insanlığı temsilen bukonuşmanın has muhatabı Hz. Muhammed'dir.(sav)Allah,(cc) eşyaya ve insana dair ilm-i ezelisi ile muhathikmet, tavzif ve tanımını, Kur'an ile Hz. Muhammed'e(sav)ilan ve beyan eder. Şems-i ezeli, Hz. Muhammed(sav) ilekonuşur, iradesini habibine beyan eder, Hz.Muhammed(sav), tabiri caiz ise bir ayine hükmünde olarakkelami olan bu ilahi bilgiye, tecelli ve tezahüre makes olur.Mü'minler de Hz. Muhammed'den(sav) akseden bu ilahibilgi ve şualara, kendi kalp, akıl ve ruh ayinelerininparlaklığına nisbeten mazhar ve makes olurlar. Tabiidir kiayinesini karartanlar ya da kirletenler bu mazhariyetlemüşerref olmak imkanından kendilerini mahrum etmişolacaklardır.Ne mutlu Allah(cc) ve habibine hayatlarıylamazhar, makes olarak yaşayan, birer ayet olanlara...Nemutlu!

Evet yukarıdaki Allah(cc)-Hz.Muhammed(asm)-insan(yada insan-ı mümin) arasındaki mazhar ve makes vaziyetinedair özlü değinmeden sonra mezkur bahse bir haşiye olmakbabında, mü'minin dilindeki salavat-ı şerifenin, 'tecelli-itimsal' akislere mazhariyeti konusuna kısaca değinebiliriz.Üstad Bediüzzaman hazretleri, Mesnevi-i Nuriye adlıeserinin "habbe" adlı bölümünde, bir i'lemde:

"Cam, su, hava, âlem-i misal, ruh, akıl, hayal, zamanvesaire gibi, tecelli-i timsal akislere mahal ve mazhar olançok şeyler vardır. Maddiyat-ı kesifenin timsalleri hemmunfasıl, hem ölü hükmündedirler. Çünkü asıllarına gayroldukları gibi, asıllarının hâsiyetlerinden de mahrumdurlar.Nuranîlerin timsalleri ise, asıllarıyla muttasıl ve asıllarınınhâsiyetlerine mâlik ve asıllarına gayr değillerdir. BinaenaleyhCenab-ı Hakk şemsin hararetini hayat, ziyasını şuur,ziyadaki renkleri duygu gibi yapmış olsa idi, senin elindekiâyinede temessül eden şemsin timsali seninle konuşacaktı.Çünkü o, timsalinde oldukça harareti, ziyası, renkleri olurdu.Hararetiyle hayat bulurdu. Ziyasıyla şuurlu olurdu. Renkleriile de duygulu olurdu. Böyle olduktan sonra, seninlekonuşabilirdi. Bu sırra binaendir ki, Resul-i Ekrem (asm)kendisine okunan bütün salavat-ı şerifeye bir anda vâkıfolur.1"demiştir.

Yaratılmışlar, bazı şeffaf yaratılmışlarda görüntüleriyleyansır ve görünür. Su gibi, cam gibi, hava gibi. Kesif, katımaddelerin mezkur şeffaflardaki görünümü sadecegörüntülerinden ibarettir. Yani aynadaki ben, bendeğildir.Halbuki şeffafın şeffaftaki görünümü, yansıması,sadece bir görüntü değildir.Bilakis yansıyanın hususiyetinitaşır.Işık, camda yansıyınca örneğin gözümüzü alır. Neden?Çünkü cam, ışığı alır doğrudan gözümüze arz eder zira.Tıpkıbunun gibi Allah (cc) güneş ışınlarının, sıcaklığını hayat gibi,ışığını şuur gibi, ışıktaki renklerini de duygu gibi yapsa idi,elimizdeki aynada akseden güneş bizimle konuşan birgüneşçik olacaktı.Aynadan ışık yansıdığı sürece de bukonuşma hali devam edecek idi. Evet, Nur-ul envar, (cc)nurlu kalplerde akseder, nurlu kalplerden akseden nurlukelimeleri de muhatabına vasleder. Alemde hiçbir şeykaybolmaz, israf olmaz salavat-ı şerifeler de öyle.Hersalavat, mezkur sırra binaen Peygamber'de (sav)bilavasıta ve bilatereddüd ma’kes bulur.

Alemlerin Rabbinden niyazım odur ki; şefkatli ve re'fetliNebi'nin (sav) talimi dairesinde, aklıyla, kalbiyle,ruhuyla, hayatıyla "tecelli-i timsal akislere mahalve mazhar" olmayı, bu şuur halini herkese ve hergayret ehline nasib etsin.

1-Nursi, Bediüzzaman Said; Mesnevi-i Nuriye,Sy.127,

AKİSLER

“Akis” ve “aksetme” meselesi mühim bir mesele.Bu durumda, "Peygamber" (asm) ve "imanedenler" kavramları arasındaki ilişkiye

değinmek faideli olacaktır, kanısındayım.Risale-i Nur"dan bizlere talim edilmiş bilgidir ki iman bir

intisaptır. Bir bağlanmaktır.Bir iletişimdir.Yaratılmışları vareden ve yaşatan "Allah"(cc) ile doğrudan bir ilişki kurmaktır.İman etmek ile insan, hakikatte alemlerin rabbine şuurlu birayine hükmüne geçer. Tüm alemlerde, ilim, irade, kudret vehikmetiyle tecelli eden Allah,(cc) iradesiyle kalbini, aklını veruhunu tecelliye, ilahi akislere açan (iman eden ) insanda,hususan tezahür eder, akseder. Bu tezahür ve akis hali, heriman eden insan tekine hususi bir ikram ve tecrübeyibahşeder. İman eden her ferd, kendi kametine, gayret vecehdine göre Allah(cc) ile "marifet"e (tanı(ş)ma) dayalı biriletişime geçer. Bu "marifet"e dayalı iletişim ve bağlanmışlıkhali insanın, Allah ile yakınlık ve dostluk kurmasınındüzeyini-koordinatlarını verir. Malum olduğu üzeremeleklerden de üstün olabilecek insan, iman denilen busırda ve intisap, iletişim halinde mahfidir.

İcmalen değindiğimiz imanda mahfi olan bu ilahi sırrabinaen Peygamber (asm) tüm yaratılmışlar içerisinde, enüstün ve seçilmiş olanıdır. Zira O, ahsen-i takvimdeki fıtratıve kesbiyle, Allah'a imanda tekamülün zirvesine ulaşmış veAllah'ın(cc) en has muhatabı ve habibi olmuştur. Bumanada, tüm insanlık aleminin, Allah(cc) ile iletişim veintisap kurmasının yegane muallimi ve yol göstericisi,kelamullahın şarihi ve uygulayıcısı da Hz.Muhammed’(asm)dir. Bu cümleleri müteakip, tabiatıyla"iman"ın ilahi rıza ve bilgiye dayalı usul ve tatbikatınınmuallim ve mürşidinin de Hz. Muhammed (sav) olduğu, birbaşka deyiş ile "insan"ın imanda, imanda tekamül etmekte,Allah'a(cc) yaklaşmakta en mühim imkan ve vesilesinin,Habibullah olan Hz. Muhammed'in(asm) cadde-i kübrasıolduğu sonucu çıkmaktadır.

Evet, Allah'a(cc) giden yol, Allah'ın(cc) iradesi vekelamıyla, Hz. Muhammed'de(asm) aksetmiştir."O"nda(asm) akseden ilahi nuru izler iman edenler... Busebeple Hz. Muhammed (asm) ile nurlanırlar. Hz.Muhammed’in (asm) hayatlarında aksetmesine cehdederler. Onun gibi hissetmek, onun gibi düşünmek, Onunsecde ettiği gibi secde etmek, yürüdüğü gibi yürümek,savaştığı gibi savaşmak, yediği gibi yemek, yönettiği gibiyönetmek, zikrettiği gibi zikretmek, onun gibi olmak... hasılıondan ilham alan bir hayat biçimi ile nurlanmak,hayatlanmak... Bu tüm zamanlar için hususan modern/ahirzaman insanlığının bireysel-toplumsal sorunlarının aşılmasıiçin izlenecek sahil-i selamete vasledici yegane çare,yöntem ve pratiktir... Sünnet-i seniyyeye, ittibayı esas almakhürriyet ve felah bulma derdinde olan insanlığın en büyükvesilesi ve meselesidir tabir-i diğerle. Özetle ifade etmekgerekirse: İman edenler için her zaman ve zeminde, yeganerol model Allah'ın(cc) Rasulüdür(asm).

Hz. Muhammed(sav), Şemsi Ezeli'nin, nihayetsiz nuranitecelliyatına -şahsına münhasır olarak- makes bir ayine-izişuurudur. İman edenler Kur'an'ın ve Rasul-ü Ekrem'in(sav)talimi ile bilirler ki Allah'a(cc) dost olmak ve Allah'ın(cc)sevgisine mazhar olmak, habibine dost ve tabi olmak ilegerçekleşir. İmanın sırlarına, cehd ve kabiliyetlerine göremazhar olan mü'minler, işte bu zaman ve mekankayıtlarından azade kılan, gerçek insanlık idealine taşıyanhakikati, tahayyülat, tasavvurat, tefekküratının ana mecrasıolarak kişiliklerinde perçinleyip Kur'an ve Rasul'den(sav)mülhem birer yaşayan ayet olurlar.

Allah,(cc) tüm yaradılmışlar aleminde tecelli ve tezahür

KA

PAK

DO

SYA

SI

22

SÜPHAN ERKAN

Page 25: Ortakzemin sayı 1

zincirdeki şairlerin naatları şöhret kazanmıştır.Divan Edebiyatı’ndaki şairler, Peygamber’e olan

sevgilerinin, bağlılıklarının ve hürmeti hislerinin samimiyetinidile getirmek için mükemmel bir lirizmin hâkim olduğu naatlaryazmışlardır. Kaynağını İslam dininden alan Divan Edebiyatıdöneminde yazılan Efendimizi en güzel şekilde anlatan aradageçen asırlara rağmen değerinden hiçbir şey kaybetmeyennaatlardan bazıları şunlardır:

Fuzûlî’nin Su Kasidesi, Şeyh Galip’in “Efendim” rediflinaatı, Fehim-i Kadim’in “Rûz-u Şeb” redifli naatı, Nâbî’nin Hacyolculuğunda irticalen söylediği gazeli.

Bu naatlarda Hz Peygamber’e olan muhabbetlerinin nederecede olduğunu ve hürmetlerinin boyutunu görmek içinbirkaç beyit aktarmak istiyorum :

“Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-ı Hüdâdır bu,Nazargâh-ı İlâhidir, Makâm-ı Mustafa’dır bu”

NÂBİ

“Sen Ahmed û Mahmud û Muhammedsin efendim!...Hakk’dan bize Sultan-ı müeyyedsin efendim!”

ŞEYH GÂLİP

“Hâk-i pâyine yetem der ömürlerdir muttasıl,Başını taşdan taşa urup gezer âvâre su.”

FUZÛLÎ

Naatlar, Klasik şiirimizde geleneksel halde yaygınlığınıdevam ettirirken ; Tanzimat’ın ilanıyla başlayıp günümüzekadar uzanan ve daha çok Batı medeniyeti ile büyük değişimyaşayan Tanzimat sonrası edebiyatımızda da devam etmiştir.Özellikle Tanzimat ve Servet-i Fünun Edebiyatıdönemlerindeki şairler Peygamberimize duydukları aşkı vehürmeti naatlarda dile getirmişlerdir. Devam ede gelen naatsilsilesi bu dönemlerde de tüm canlılığını korumuştur.

Bu dönemlerde Efendimiz’i anlatma gayreti içinde olanşairler arasında Ziya Paşa, Muallim Naci, Makbule Leman,İsmail Safa, Recaizade Mahmut Ekrem, Ali Ekrem Bolayır gibişairleri saymak mümkündür.

Cumhuriyet sonrası edebiyatımızda da özellikle 1950’densonra Efendimiz’i konu alan şiirlerde bir artış gözlenmektedir.Bu dönemlerde yaşayan şairler, zengin naat birikimine önemlikatkılar sağlamışlardır: Arif Nihat Asya “Naat”, Necip FazılKısakürek “Peygamber”, Sezai Karakoç “Sürgün ÜlkedenBaşkentler Başkentine”, Nurullah Genç ”Yağmur”, İsmet Özel“Bir Yusuf Masalı”, Erdem Beyazıt “O”, Mustafa Ruhi Şirin“Doruklardan Doruğa”, Ali Ulvi Kurucu “Habibi-i Kibriya”.

Sonuç olarak deriz ki: Sahralar kağıt, ağaçlar kalem,denizler mürekkep olsa; melekler, insanlar ve cinler kıyametekadar gece gündüz çalışsalar Sevgili Peygamberimizinaatlarıyla tamamen idrak edip yansıtmayacaklardır. Amayeryüzünde Peygamber âşıkları oldukça ve onlarıngönüllerindeki aşk eksilmedikçe bu naatlar hep yazılacaktır.Ve O’na özlem hiçbir zaman tükenmeyecektir.

Gel ey Muhammed bahardır…Dudaklar ardında saklıÂminlerimiz vardır…Hacdan döner gibi gel,Miraçtan iner gibi gel,Bekliyoruz yıllardır!

A.N. ASYA

NAAT GELENEĞİMİZ

“Peygamber nasıl insanın ufkuysa,naat da şiirin ufkudur.”

Sezai KARAKOÇ

Ka’b bin Züheyr, Müslüman olmadan önce bazıhicivler yazdığı için kınanmıştır. Özellikle dekardeşi Büceyr, Peygamberimizi (SAV) tanıyıp

müslüman olunca onu hicveden bir şiir yazmıştır. Bununüzerine ağır bir şekilde kınanmıştır. Fakat bir gün rüyasındaPeygamberimizin (SAV) davetine mazhar olan Ka’b binZüheyr, bütün şairlik marifetini kullanarak bir kaside yazmıştır.Hz. Peygamber’in huzurunda şiiri okuyan Ka’b affedilmiştir.Ve Hırka-i Saadet ile mükâfatlandırılmıştır.

Kaside-i Bürde (Hırka Kasidesi) adıyla bilinen bu ilk naatbütün Dünya Edebiyatlarında olduğu gibi edebiyatımıza dabir ilham kaynağı olmuştur. İşte, o gün bu gündür şairler; Hz.Peygamber’in şefaatine nail olmak, O’nun muhabbetinigönüllerde canlı tutabilmek ve O’na olan bağlılıklarınıgöstermek için naatlar yazmışlardır.

Arapça bir kelime olan naat, sözlük anlamıyla, “bir şeyiveya kimseyi methederek anlatmak” anlamını taşır. Edebi birterim olarak da; “Hz. Peygamber’i (SAV) övmek maksadıylayazılan şiir” anlamına gelmektedir.

Ne var ki, naat denince doğrudan onun edebi anlamızihnimize yerleşiyor ve o anlamı çağrıştırıyor. Burada şunuifade etmek gerekir ki; dünya üzerinde hiçbir yerde bir şahsınövgüsüne dayanan edebi bir tür mevcut değildir. Elbette ki buşeref Allah’ın; “ Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım.”hitabına mazhar olan İnsan’a aittir. Yani; KainatınEfendisine.(SAV)

En belirgin ve en yaygın özelliği, temelinde dini kültüreyer veren ve şiir üzerine kurulmuş olan Klasik Edebiyatımızınhemen her şairi, divanlarımızda Efendimiz’i heyecanlametheden naat türündeki şiirlere yer vermişlerdir.

İlk dönemdeki şairlerimiz; O’nun şefaatine nail olmanın,hoşnutluğunu kazanmanın ancak şiirle mümkün olabileceğinisöylemişlerdi. Ve bunun kendileri için her türlü rütbe vemevkiden üstün olduğunu dile getirmişlerdir.

Bu şairler naat türünü yazarken, naat yazmadakiamaçlarının Cenab-ı Hakk’a uyma arzusu olduğunu açıkçaifade ederlerdi. Çünkü onlar; şu kudsi fermanı iyi biliyorlardı:“Ey Muhammed! De ki : Eğer Allah’ı seviyorsanız, o haldebana ittiba ediniz ki, Allah da sizi sevsin.” (Al-i İmran 31)

Edebiyatımızda ilk naat örneğine, Yusuf Has Hacib’in1069’da tamamladığı Kutadgu Bilig’de rastlanılmaktadır.Daha sonra Atabetü’l Hakayık, Divan-ı Hikmet gibi eserlerdede naatlar görülmektedir. Bu eserlerle birlikte naatlar birgelenek halinde devam etmiştir.

Mevlana’nın Farsça naatları, Yunus Emre’nin Türkçenaatları, Divan Edebiyatı’ndaki naatlar, son dönemedebiyatımızdaki naatlar bu geleneğin birer halkasıolmuşlardır. Ve bu gelenek halen de devam etmektedir.

Özellikle Tasavvufi Halk Edebiyatı, başka bir deyişleTekke Edebiyatı’nda 13. yüzyılda Yunus Emre ile başlayannaat geleneği günümüze kadar devam etmiştir. Şairler, şiirinbütün güzel imkanlarını kullanarak Peygamberimizeduydukları muhabbeti ve hürmeti en güzel şekilde ifadeetmişlerdir.

Eşrefoğlu Rûmi, Niyazi-i Mısrî, Aziz Mahmud Hüdâyî,Dede Ömer Rûşenî, Kemal Ümmî, Ahmet Remzi Akyürek,Yaman Dede (Abdülkadir Keçeoğlu)‘nin oluşturduğu bu

KA

PAK

DO

SYA

SI

23

Ahmet PAYAM

Page 26: Ortakzemin sayı 1

insanlık onunla övünür. Biz Avrupalılar 2000 senesonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek enmesut ve en bahtiyar nesiller oluruz.

(SHEBOL)

Bugün milyonlarca insanın gönlünde tartışmasızbir hüküm sürenlerin en iyisini tanımakisterdim.Tam olarak kanaat getirdim ki İslam’a ogünün hayat düzeni içerisinde sahip olduğu yerikazandıran kılıç değildi.Bunu yapan sağlam biryalınlık, Peygamberin tam olarak kendi nefsinisilmesi, taahhütlerine karşı vicdanlı ve titiz oluşu,arkadaşlarına ve sevenlerine karşı derin bağlılığı,ataklığı, korkusuzluğu, Allah’a karşı mutlak güveniidi.Bu özelliklerdi her şeyi gerçekleştiren ve tümengelleri aşan, kılıç değildi.(Peygamberinbiyografisinin) ikinci cildini kapatınca bu büyük hayathakkında daha fazla okuyacak kitabım kalmadığıiçin üzgünüm.

(MAHATMA GANDHİ)

Düzenli ordusu olmadan, korumasız, saraysız,kârsız…Muhammed gücün unsurları vedestekliyiciliği olmaksızın ilahi kaynaklardanbeslenen bir güç sahibi idi.

(BOSWORD SMİTH)

Asıl Birleşmiş Milletler, uluslarası birlik veinsanların kardeşliği gibi prensipleri evrenselliktemelleri üzerine yerleştiren İslam peygamberitarafından kurulmuştur.

(Prof. SNOUCK HURGRONJE)

O'nun bütün davranışları, günlük hayatı, bugünmilyonların şuurlu bir hâfızayla gözettiği bir kanunortaya koymuştur. İnsanlığın herhangi bir bölümününmükemmel İnsan kabul ettiği başka hiç kimse, bukadar yakından ve bu ölçüde ayrıntıyla taklitedilmemiştir. Hıristiyanlığın kurucusunun davranışları,takipçilerinin günlük hayatını yönlendirmemiştir. Ayrıca,başka herhangi bir dinin kurucusu, geride MüslümanResûl ölçüsünde bir güven ve itimat bırakmamıştır.

(G. HOGART)

Büyük peygamberin hayatı ve karakteriüzerinde çalışmalar yapan, onun mesajını nasılöğrettiğini ve nasıl yaşadığını bilen birisi için Allah-u Teala’nın en yüce elçilerinden biri olan okudretli peygamber hakkında hürmetten başka birşey hissetmek imkansızdır.Bu söylediklerimçoklarına tanıdık gelse de ben kendim O’nu tekrartekrar okudukça yeni bir hayranlık, yeni bir hürmetduyuyorum O güçlü öğreticiye karşı..

(ANNİE BASANT)

Gayenin yüceliği, başvurulan yollarınsıradanlığı ve muazzam sonuçlar eldeetmek insan dehasının üç kriteri ise moderntarih içinde kim herhangi büyük bir adamıMuhammed’le kıyaslamaya kalkabilir? Ünlü insanlar,ordular, kanunlar ve imparatorluklar oluşturdularsadece. Onların tüm kurdukları daha kendilerihayattayken gözlerinin önünden kaybolan maddigüçten öte değildir. Muhammed ise sadeceorduları, kanunları, imparatorlukları, insanları ve

KA

PAK

DO

SYA

SI

YABANCI DÜŞÜNÜRLERİNEFENDİMİZLE İLGİLİ

BEYANATLARI

Muhammed, hürmet ve saygıya fazlasıylalâyıktır.

(TOLSTOY)

Hiç kimse Muhammed’in kurallarından daha ileri biradım atamaz. Biz Avrupa Milletleri medeni imkân-larımıza rağmen Hz. Muhammed’in son basamağınavarmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız.Şüphe yok ki bu yarışmada kimse onu geçemeye-cektir.

Hz. Muhammed insan olması itibari ile bütün

24

DERLEYEN: ZEHRA ESİN

Page 27: Ortakzemin sayı 1

olduğunun en kat-i ve en emin delilleridir.(Dr. CİTY YOUNGEST)

O Tarihi değiştirip ona yön veren devrimci birinsandır.

(Albert TOYNBEE)

Kur’an’ın telkin ve hazret-i Muhammed’in tebliğettiği esasattan mükemmel bir ahlak mecellesivucud bulur. Esasat-i Kur’an’iyenin muhtelifmemleketlerde insanlığa ettiği iyiliği ve ettiktensonra da Allah’a takarrüb etmek isteyen insanlarıCenab-ı Hakka rabt ettiğini inkar etmek mümkündeğildir.

(MARMADUKA PICHTA

hanedanları hareketlendirmekle kalmadı;milyonlarca inananı dünyanın üçte birine yaydı, vedaha da önemlisi, sunakları, tanrıları, dinleri, fikirleri,inançları ve başıboş ruhları saf dışı bıraktı.Onunzaferdeki hoşgörüsü, tek bir fikir etrafında dönenve asla sömürü amacı gütmeyen çabası, gece-gündüz ibadetleri ve Allah’la olan münasebeti,vefatı ve vefatından sonra ki zaferi…Bütün bunlarbir sahtekarı değil, saplantıları ortadan kaldıransarsılmaz bir inancı işaret ediyor. İnsan yüceliğiniölçen bütün standartlarla ilgili olarak şunusorabiliriz: Muhammed’den daha büyük bir insanolabilir mi?

(LAMARTİNE)

Büyük İslâm Peygamberi yüce yaratıcının katınaçıkıp onunla buluşmuştur. Ben Mirac’a bütün kalbimleinanıyorum.

(DOSTYOYEVSKİ)

Resul-i Ekrem şuur ve idrak timsali olduğu,dimağının iman ışıkları ve kamil bir yakin ilepürnur olduğu muhakkaktır. Resul-i Ekrem,muasırlarını aynı heyacanla alevlemiş, bu sıfatlarlateçhiz etmiştir. Hazret-i Muhammed (a.s.m)başarmak istediği ıslahatı, ilahi bir vahiy olaraktakdim etmiştir.Bu ilahi bir vahiydir. HzMuhammed’in (a.s.m) dini ise, akıl kaidelerinilhamlarına tamamıyla muvafıktır.Ehli islama göreislamiyetin esas akaidi, şu sûretle hülasaolunabilir.Allah birdir, Muhammed(a.s.m) onunpeygamberidir.

(EDWARD MONTE)

Muhammed (a.s.m) mümtaz bir kuvvettir.Destgah-ı kudretin böyle ikinci bir vücudu imkansahasına getirmesi ihtimalden uzaktır.Sana muasırbir vücud olamadığımdan dolayı müteessirim eyMuhammed(a.s.m)!

(Prens Otto Von BİSMARCK)

Bir insan tek başına yirmi yıldan daha kısa birzamanda savaşan kabileleri ve başıboş bedevilerikaynaştırıp en güçlü ve medeni bir milleti nasıloluşturabilir? Benim fikir ve kanaatime göre, Kur’an,serapa samimiyet ve hakkaniyetle doludur. Hazret-iMuhammed’in (a.s.m) cihana tebliğ ettiği davet hakve hakikattir.

(Thomas CARLYE)

Bir olan Allah’a ve resulü olan Muhammed’einanıyorum.sözü islamın değişmez prensibidir.Allahhakkında ki anlayış asla görülebilen putlaraindirgenmedi; Muhammed’in şerefi asla insanhikmetinin üstünde görülmedi ve onun yaşamilkeleri sahabesinin ona olan minnettarlığı hep birmantık ve din çerçevesi içinde oldu.

(EDWARD GİBBON & SİMON OCHLEY)

Muhammed’in doğruluğu, faaliyeti, hakikatitaharride samimiyeti, sarsılmayan azmi, imanı,kendisini dinlemek istemeyenlere ezeli hakikatidinletmek yolundaki sebatı; bana kalırsa, onun ocesur ve azimkar Peygamberin hatem-i risalet

KA

PAK

DO

SYA

SI

25

Page 28: Ortakzemin sayı 1

uyuyamadığını söyledi. Bunun üzerine ona şu duayıokumasını emretti: “Allah!’ım, 7 kat göklerin ve onlarıngölgelediklerinin Rabbi! Yerlerin ve taşıdıklarınınRabbi! Şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi!Bütün yarattıklarının şerrine karşı bana koruyucu ol!Öyle ki onların hiç birisi üzerime saldırmasın. Seninkoruduğun aziz olur senin övgün yücedir. Sendenbaşka ilah yoktur ilah olarak sadece sen varsın.”(Tirmizi )

Biriniz uykuda korktuğu zaman şöyle desin:“Allah’ım! Tastamam olan kelimelerine gazabından,azabından, kullarının şerrinden, şeytanlarınsataşmalarından ve yanıma gelmelerinden sanasığınırım.” Böyle derse kendisine hiçbir şey zararvermez.

Peygamber(s.a.v.) şu duayı yapmadan birmeclisten kalktığı az görülürdü. “Allah’ım! Sana karşıişlenecek günahlarla aramıza da perde olacakkorkumdan, bizi cennetine ulaştıracak taatinden,dünya musibetlerine tahammülü kolaylaştıracak olanyakinden bir parça bize nasip et! Bizi yaşattıkçakulaklarımız, gözlerimiz ve gücümüzden bizifaydalandır! Aynı şeyi gelecek olan soyumuza da nasipet! Bize zulmedenlere karşı intikamımızı aldır!Düşmanlarımıza karşı bize yardım et! Musibetimizidinimizde kılma! Dünyayı en büyük gayemiz eyleme!İlmimizi de ona hasrettirme! Bize acımayanlarıüzerimize musallat kılma.” (Tirmizi)

Kayıp için Allah Resulü (s.a.v.): “Issız bir yerdeolan biriniz bir şey kaybederse ya da bir yardım isterseşöyle desin: Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin! EyAllah’ın kulları! Bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları!Bana yardım edin! Çünkü bizim görmediğimiz niceAllah’ın kulları vardır.”

Yitik hakkında şöyle dua ederdi:”Ey yitiği gerigetiren, yoldan çıkana hidayet veren Allah’ım!Kudretinle ve saltanatınla yitiğimi geri çevir! Çünkü osenin vergin ve ihsanındandır.”

Unutkanlık. Biz peygamber (s.a.v.)ile otururken Ali(ra) gelip şöyle dedi: “Babam anam sana feda olsunbu Kur’an göğsümden uçup gidiyor. Onu ezberimdetutamıyorum.” Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) onaşöyle buyurdu: “Ey Ebu’l Hasan! Allah’ın sana faydavereceği ve öğrendiklerini göğsünde (ezberinde)tutmanı sağlayacak bazı kelimeler öğretmemi istermisin?” “Evet, Ey Allahın Resulü öğret” deyince şöylebuyurdu:

“Cuma gecesi olduğu zaman gecenin son üçtebir kısmında kalk o vakit meleklerin şahit olduğuzamandır. Onda yapılan dualar kabul edilir. Dört rekatnamaz kıl birinci rekatta fatiha ile yasin suresiikinci rekatta fatiha ile duhan suresi üçüncürekatta fatiha ile secde suresi dördüncürekatta ise fatiha ile mülk suresi okursun.Tahiyyatı bitirdiğin zaman Allah’a hamd et onugüzelce öv. Bana ve diğer peygamberlere de salâvatgetir. Erkek kadın tüm mü’minler için Allahtan mağfiretdile imanla seni geçen kardeşlerin içinde mağfiret dile,sonra bütün okuduklarının sonunda şu duayı söyle:Allah’ım bana günahları beni hayatta bıraktığın süreceebediyyen terk ettirecek şekilde merhamet eyle.Faydası olmayan şeylere yöneldiğim için bana acı,

KA

PAK

DO

SYA

SI

HZ.PEYGAMBER (S.A.V)’İNDUALARINDAN

Halk size deli deyinceye kadar Allah’ı zikredin

İnsanlar arasında zikrin anahtarları vardır. OnlarAllah’ın zikrini gördükleri yerde hemenzikrederler.

Dua ibadetin ta kendisidir. Sonra Rabbimizbuyurdu ki: “Bana dua edin de duanıza cevap vereyim.Bana dua etmeyi kendilerine yediremeyenlercehenneme zelil olmuş bir halde girecekler.” (mü’min60). Kime dua kapısı açılırsa, ona rahmet kapılarıaçılır. Allahın en çok sevdiği şey, kendisinden afiyetistenilmesidir. Dua başa gelen vegelmeyene(belaya)faydalı olur. Kazayı ancak duaönler, onun için duaya sarılmalısınız. (Tirmizi)

“Gaip olanın, gaip olana (onun haberiolmadan)yaptığı duadan daha çabuk kabul edilenhiçbir dua yoktur.” (Tirmizi)

Peygamber (SAV)dua ettiği zaman ellerinin içinikendisine doğru tutardı. Bir şeyin şerrinden Allah’asığındığı zaman ellerinin dışını kendisine doğru tutardı.Çünkü Allah kalbin gafil olarak yaptığı duaları kabuletmez.(Müsned)

“Biriniz Rabbinden bütün ihtiyaçlarını istesin; hattapabucunun kopan kayışını bile istesin.” (Tirmizi)

“Allah’ım senden kazaya rıza göstermemi ölümdensonra sıkıntısız bir hayatı, cemaline bakmak lezzetini,zarar verenin zararına uğramadan, saptırıcınınfitnesine kapılmadan iştiyakla sana kavuşmayı niyazederim. Allah’ım zulmetmekten zulme uğramaktan,tecavüz etmekten ve tecavüze uğramaktan veya helakedici günah irtikâp etmekten ya da bağışlanmayacakgünah işlemekten sana sığınırım.” (Rudani)

Peygamber ( s.av )yatağına vardığı zaman;“Allah’ım senin adınla yaşıyorum senin adınla ölürüm”derdi. Sabaha kavuştuğunda; “Hamd bizi öldürdüktensonra dirilten Allah ‘a mahsustur zaten dönüşümüzonadır” derdi.

“Ey filan abdest alarak yatağına yattığın zamanşöyle de: Allah’ım nefsimi sana teslim ettim yüzümüsana çevirdim, işimi sana teslim ettim. Rahmetiniumarak gazabından korkarak sırtımı sana dayadım.Senin cezalandırmana karşılık senden başka nesığınak nede kurtarıcı vardır. İndirdiğin kitaba vegönderdiğin peygamber’e inandım. Bunları söyleyip deo gece ölürsen fıtrat üzere ölmüş olursun. Ölmeyipsabaha kavuşursan hayır ve sıhhat üzere kavuşmuşolursun.” (Rudani)

Uyku için: Halit bin Velit Peygamber(sav) gece

26

Derleyen: Muhammed YASİN

Page 29: Ortakzemin sayı 1

doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır. BuMuhammed’in Rabbinden dileğidir. Allah’ım! sendenen güzel şeyi, en güzel duayı isterim. İyi başarı, iyiameli dilerim. Hayırlı sevap, hayırlı yaşam, hayırlı ölümdilerim. Ayağımı kaydırma,terazimi ağır eyle! Derecemiyükselt, namazımı kabul et, hatamı bağışla! Sendencennetin en yüksek derecelerini dilerim. Amin! Allah’ımsenden cenneti isterim Amin! Allah’ım! Senden yapılanişin hayırlısını amel edilenin de hayırlısını gizli veaşikâr yapılanların da hayırlısını cennetinin en yüksekderecelerini isterim. Âmin! Allah’ım! Şanımıyükseltmeni, yükümü indirmeni, işimi doğrultmanıkalbimi temizlemeni, namusumu korumanı, kalbimiaydınlatmanı, günahımı bağışlamanı dilerim. Sendencennetin en yüksek derecelerini niyaz ederim. Amin!Allah’ım! Beni cehennemden kurtar!” (Taberani)

Borç için. Muaz ibn-i Cebel bir gün Cumanamazına gelmedi. Hz. Peygamber(S.A.V) Muaz’agelerek şöyle dedi: “Ey Muaz seni bugün nedengörmedim.” Muaz şu cevabı verdi: “Ey Allahın Resul’ü!Bir yahudiye bir ukiyye altın borcum var, onun içinçıkamadım.” Şöyle buyurdu: “Ey Muaz! Sana bir duaöğreteceğim eğer o duayı yaparsan Subeyr Dağıkadar borcun dahi olsa ödemende Allah sana yardımeder. Ey Muaz! Dua ederek şöyle de: Allah’ım! Senmülkün yegâne sahibisin… O dilediğini hesapsızolarak rızıklandırır.(Ali İmran,26-27) Dünya ve ahiretinRahman ve Rahimisin. Bu ikisinden dilediğine verirsin,dilediğine vermezsin. Başkalarının Rahmetine ihtiyaçbırakmayacak şekilde bir rahmet ve merhamet eyle!”(Taberani)

Enes (ra)‘dan Allah Resulü (s.a.v.) şöyle dua etti:“Allah’ım! Acizlikten, tembellik, korkaklık, yaşlılık vecimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından, yaşam veölümün fitnesinden de sana sığınırım.” (Kütüb-ü Sitte)

Aişe(ra)‘dan Allah Rasul’u (s.a.v.) buyurdu:“Allah’ım! Tembellikten, yaşlılık ve borçlu olmaktan,kabir fitnesi ve azabından, cehennem fitnesi ve ateşinazabından, zenginlik fitnesi ve fakirlik fitnesininşerrinden sana sığınırım. Mesih-Deccal fitnesinden desana sığınırım. Allah’ım! günahlarımı kar ve buz suyuile yıka ! Kalbimi beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibitemizle benim ile günahlarımın arasını doğu ile batıarası gibi uzak kıl!” (İmam-ı Malik hariç altı hadisimamı)

İbni Amr (ra)‘dan Allah Resulü (s.a.v.) şöylebuyurdu: “Allah’ım! Korkmayan kalp, dinlenmeyen(kabul edilmeyen) dua, doymayan nefis ve faydavermeyen ilimden sana sığınırım.” (Tirmizi ve Nesai)

Ebul Yusr (RA) dan Allah resulü (SAV) buyurdu:“Allah’ım üzerime duvar yıkılmasından, sarp yerdenaşağı yuvarlanmaktan, boğulmaktan,yangından, ihtiyarlıktan, ölüm anındaşeytanın tasallutundan, yolunda savaşırkenarkam düşmana dönük olarak ölmekten, yılanya da akrep tarafından sokularak ölmekten sanasığınırım.” (Ebu Davut, Nesai)

Yahya bin Sait (RA) dan Allah resulü (SAV)buyurdu: “İsra gecesi nereye döndümse karşımdaelinde bir ateş şulesi ile beni takip eden cinden bir ifritgördüm. Cibril dedi ki: “sana okuduğun zaman onunşulesini söndürecek bir dua öğreteyim mi?” Allah

seni benden razı kılacak şeylere yönelmemi banasağla. Allah’ım ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan celalve ikram sahibi ey kendisine dil uzatılmayan izzetsahibi ey Allah, ey Rahman celalinin ve cemalinin nuruhakkı için senden kitabını bana öğrettiğin gibihafızamda tutmamı ve razı olduğun şekilde okumamınasip etmeni istiyorum. Ey Allah, ey Rahman sendenkitabınla gözlerimi aydınlatmanı, onunla dilimi açmanı,onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı,bedenimi yıkamanı diliyorum. Zira hakkı bulmaktaancak sen yardımcı olursun. Onu bana ancak senverirsin. Güç kuvvet ve hareket ancak Allah iledir.”

“Ey Hasan’ın babası bunu üç yahut beş yahut yediCuma yaparsan Allah’ın izni ile kabul olunur. Beni hakile gönderene yemin ederim ki bu duayı yapan hiçbirmü’min kabul olunmaktan mahrum kalmamıştır.” İbniAbbas dedi ki: “Beş veya yedi gün sonra Ali(ra) aynımeclise gelip şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü dört ayetezberlediğim zaman çok geçmeden unuturdum. Şimdikırk veya benzeri miktarda ayet ezberliyorumunutmuyorum. Sanki Allahın kitabı gözümünönündeymiş gibi oluyorum senden hadis dinliyordumtekrar ediyordum çok geçmeden unutuyordum. Şimdiise senden birçok hadis duyuyorum ve ezberliyorumtek bir harfini bile kaçırmıyorum hafızamdangitmiyor.”Bunun üzerine Kâbe nin Rabbi hakkı için EbulHasan tam mü’mindir.” (Tirmizi)

Bir adam dedi ki: “Ey Allahın Rasulü bu gece seninduanı dinledim. Ondan hatırımda tutabildiklerim:Allah’ım günahlarımı bağışla evimi genişlet, verdiğinrızklara bereket verip artır. Allah Rasulü (sav)dedi ki:Onlardan istenmedik bir şey kalmış mıdır?” (Tirmizi)

Bir adam sordu: “Ey Allah’ı Rasulü hangi dua enüstündür.” Şöyle buyurdu: “Rabbinden hem dünyadahem de ahirette sana afiyet ve ihsan etmesini niyaz et.”ikinci gün yine gelip hangi dua en üstündür diye sordu.Peygamber(SAV))Aynı şeyi söyledi. Sonra üçüncü güngelip yine aynı soruyu sorunca şöyle buyurdu:Dünyada ve ahirette sana afiyet verilirse felaha ermişolursun. (Tirmizi)

Ümmü seleme (RA)dan: “Yanımda olduğu zamanRasulullah(s.a.v) in en çok yaptığı dua şu olurdu: Eykalpleri evirip çeviren! kalbimi dinin üzerine sabit kıl.”Dedim ki: “Ey Allahın Resulü neden hep bu duayıyapıyorsun.” Cevap verdi: “Ey Ümmü Seleme, KalbiAllah’ın parmaklarından iki parmak arasında olmayanhiç kimse yoktur.İsterse durdurup sabit kılar isterseyerinden kaydırır.”(Tirmizi)

Aişe (R:A) dan Allah Rasulü(SAV) buyurdu:“Allah’ım benim hatalarımı kar ve dolu suyu ile yıka.Beyaz kumaşı kirden temizlediğin gibi kalbimi de hatave kötülüklerden temizle”( Nesai)

Ümmü seleme (RA) dan Allah Resulü (SAV) şöyledua etti: “Allah’ım kendisinden önce bir şey olmayanEvvel sensin, Allah’ım kendisinden sonra bir şeyolmayan Ahir sensin.Alnından tutuğun her varlığınşerrinden sana sığınırım.Allah’ım günahtan,tembellikten ve kabir azabından sana sığınırım.Zenginlik ve fakirliğin fitnesinden de sana sığınırım.Günaha girmek ve borçlanmaktan da sana sığınırım.Allah’ım beni hatalarımdan beyaz elbiseyi kirdentemizlediğin gibi temizle!Allah’ım!Hatalarımdan beni

KA

PAK

DO

SYA

SI

27

Page 30: Ortakzemin sayı 1

gelerek:Ben namaz kılarken birinin geldiğini ve şunlarısöylediğini duydum; Allah’ım! Hamdin tümü sanadır.Mülkün tümü de Senindir. Hayrın tamamı Seninelindedir. Gizlisiyle aşikarıyla bütün işler Sana döner.Övgüye layık olansın. Şüphesiz sen her şeye gücüyetensin. Allah’ım!Geçmişte işlediğim tüm günahlarımıbağışla!Ömrümün kalan kısmında da bana günahişlettirme! Senin benden razı olacağın temiz bir amellebeni rızıklandır! Bunun üzerine Peygamber (SAV)şöyle buyurdu. İşte o adam bir melek idi. Rabbin nasılhamd edeceğini öğretmek için sana gelmiştir.”(Rudani)

Enes (RA) dan “Peygamber (SAV) kuş yavrusugibi, zayıflamış bir hastayı ziyaret etti ve şöyle sordu:“Allah’a bir şey için dua ediyor muydun veya ondan birşey diliyor muydun?”Adam şöyle cevap verdi: “Evetşöyle dua ederdim; Allah’ım!Bana ahirette vereceğincezayı bu dünyada hemen peşin olarak ver!”Peygamber (SAV) şöyle dedi: “Subhanallah! Seninbuna gücün yetmez. Şöyle dua etseydin olmaz mıydı?Allah’ım! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizicehennem azabından koru!” Bunun üzerine adam buduayı yaptı ve hemen şifa buldu.” (Müslim ve tirmizi)

resulü (SAV) evet buyurdu. Bunun üzerine Cibril şöylededi: “Allah, Kerim olan vechi hürmetine muttaki olsunfacir olsun, onun daha güzeli söyleyemediği eksiksizve mükemmel olan Allah’ın kelimeleri hakkı için.Semadan bela olarak inen ve semaya yükselenşerlerden yeryüzünde yarattığı şerlerden yerin altındançıkan şerlerden gece ve gündüz fitnelerinden gece vegündüz meydana gelen hayırlı musibetler dışındakimusibetlerden Allah’a sığınırım!” (İmam Malik)

İbn-i Abbas (ra)‘dan Allah Resulü (s.a.v.) Kuran’danbir sure öğrettiği gibi şu duayı da öğretirdi: “Allah’ımcehennem azabından, kabir azabından, Mesih-iDeccal fitnesinden, ölüm ve hayatın fitnesinden sanasığınırım.” (Buhari hariç altı hadis imamı)

İbn-i Mesud (RA) dan Allah Resulü (SAV) “Birinizsultandan korkarsa, şöyle desin: Ey yedi kat göklerinve büyük arşın Rabbi olan Allah’ım! Falan oğlu filanınşerrinden, cinlerin, insanların ve onların tabiilerindenherhangi bir kimsenin bana saldırmasından beni koru!Koruman güçlü, övgün yücedir! Senden başka hiçbirilah yoktur.” (Taberani)

İbni Mesut R.A dan Allah Resulü (s.a.v.) buyurdu:“Geceleyin yürüdüğümde (isra gecesi) İbrahim (a.s.)’ıgördüm bana dedi ki: “Ümmetine benden çok selamsöyle, onlara cennetin çok güzel olduğunu, toprağınınmis gibi koktuğunu, suyunun çok tatlı ve lezzetliolduğunu, dümdüz yer olduğunu, dikilen ağaçlarınında Sübhanallahi Velhamdulillahi VallahuEkber Velaİlahe İllalllahu Vallahu Ekber olduğunu bildir.” (Tirmizi)

Şeddad Bin Evs (ra)‘dan Allah Rasulu (s.a.v.)buyurdu: “Kulun diyeceği şu dua istiğfarın efendisidir:“Allah’ım ! Sen benim Rabbimsin senden başka İlahyoktur beni sen yarattın, ben senin kulunum vegücümün yettiğince ahdinle vaadin üzerindeyimişlediğim günahların şerrinden sana sığınırım. Banaihsan eylediğin nimetlerini itiraf ederim, günahımı daitiraf ederim. Benim günahlarımı mağfiret eyle! Şumuhakkak ki günahları senden başkasıbağışlayamaz.” Kim gönülden inanarak bunugündüzün söylerse ve o gün akşam olmadan ölürse oCennet Ehlinden olur. Kalpten inanarak bunu gecesöyleyip de sabah olmadan o gece ölürse yine oCennet Ehlinden olur. (Buhari, Nesa-i, Tirmizi)

İbni Abbas (ra)‘ dan Allah Resulu (s.a.v.)buyurdu:“Kim istiğfara devam ederse,Allah onun için hersıkıntıdan bir çıkış yolu, her kedere bir ferahlık ve çarekılar ve onu ummadığı yerden de rızıklandırır.”(EbuDavud)

Ebu Hureyre (ra)‘dan Allah resulü (s.a.v.) buyurdu:“Kim günde yüz kere “La ilahe illallahü vahdehu laşerike leh.Lehu’l-mülkü ve-leh’u-hamdü ve hüve alakülli şeyin kadir” derse on köle azat etmiş olur,kendisine yüz sevap yazılır, yüz günahı da silinir.Akşama kadar o şeytana karşı korumaya alınır. Ondanfazla amelde bulunanların dışında o gün hiç kimseonun gibi amel etmiş olmaz.Kim de günde yüz kere“Subhanallahi ve bihamdihi” derse, deniz köpükleri gibiolsa bile hataları bağışlanır. (Buhari, Müslim, Muvatta,Tirmizi)

Huzeyfe (r.a.)‘dan: “Bir adam Peygamber (s.a.v.)’e

KA

PAK

DO

SYA

SI

28

Page 31: Ortakzemin sayı 1

Toplumsal hayatın sağlıklı bir şekildedevam etmesi için gereken enönemli noktalardan biri, iletişimdir.

Bu iletişimin çerçevesini, kardeşlik temelinde,Kitap ve Sünnet, net olarak biz Müslümanlarabeyan etmiştir.

İnananları kardeş ilan eden bir dininmensubları olarak, toplumsal hayatta iletişimve benzeri durumlardan dolayı sıkıntıyaşıyorsak; oturup kardeşliğimizin nedurumda olduğunu sorgulamamızgerekmektedir. İşte tam da bu noktada “OrtakZemin” olarak; bu sorgulamaya/soruşturmayavesile olma adına bir çalışma başlattık. Bubağlamda “kapak soruşturması” başlığıaltında, ilimizde bulunan elli civarında;dernek, vakıf, sendika gibi sivil toplumkuruluşlarından; eğitimci, yazar dostlardan veönemli bir misyon ifade eden kitabevlerindenve radyolardan yazı talebinde bulunduk. Yazıtalebinde bulunurken şu soruları sorduk:

“İslam kardeşliği nedir?”

“İslam kardeşliğinin önündekiengeller nelerdir?”

“Çözüm önerilerinizi günümüzşartlarını göz önünde bulundurarak sunarmısınız?”

Netice de, elimize ulaşanyazıları/değerlendirmeleri, istifade edebilmeümidi ile nazarlarınıza arzediyoruz.

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

Kap

akS

oruş

turm

ası

Page 32: Ortakzemin sayı 1

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

İslam kardeşliği, mü’minlerin esas almasıgereken bir emr-i ilahidir. Ferdi ve toplumsalhayatın harcıdır, birlik vesilesidir. Hak ve

hukukun teminatıdır. Mü’minlerin dünya ve ahiretsaadetinin vesilesidir. Maddi ve manevi gelişmenin vekemalatın ilacıdır. Bütün mevcudatın hak ve hukukunumuhafazaya vesile olan bir iman eylemidir. Mü’minlerarasında vücudun tüm organlarına sevgi, muhabbet vefedakarlık pompalayan bir tevhidi kalp eylemidir. Bukonularda yüzlerce ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflermevcuttur. Hepimizin malumu olan bu ayet ve hadisleritek tek burada zikretmeye gerek görmüyorum.

İslam kardeşliğinin gereği kalplerin birlikte atacağıbir ritmi yakalamaktır. Bu ritmi ve uyumu yakaladığımızzaman birbirimizin kardeşi olabiliriz. Yoksa bu kardeşlikduygusundan uzak kalmış oluruz. Bir mü’mininkalbinde mü’mine karşı muhabbet ve sevgi ışığı olur.Husumetin zulmeti ve karanlığı olmaz. Gerçekanlamda bu iki duygu aynı kalpte cem olmaz, olsa dasamimi olunmaz. Bu kardeşlik duygusunun engüzelini Mekke’den Medine’ye göç edenmüslümanlara kucak açan ve Kur’an’daövgüye mazhar olan ensaryapmıştır. Ensar gelenkardeşlerini kendi nefislerinetercih ederek, dostluğun,fedakarlığın, samimiyetin,ihlasın ve İslam kardeşliğinintemellerini atmıştır.

İslam kardeşliğinin önündekiengeller; her şart, zaman ve zeminegöre değişkenlik gösterir. Bugün içinbunlar, nefse teslim olma, nefsimizi temizleyememe,tarafgirlik, unsuriyetçilik, inat, haset, makam ve mevkihırsı, gurur, kibir, bencillik, enaniyyet, maddi menfaat,haksız rekabet, gıybet, ihlassızlık v.b. dir. Bunların herbiri birer hastalıktır. Bu hastalıkların tek tek ele alınıptedavi edilmeleri gerekmektedir. Kardeşlik duygularınınmotoru hükmünde olan imanın, daha güçlükılınmasıyla enaniyyetten uzak ihlaslı, ilmi birdonanıma haiz olup nefisten topluma intikal ederektoplumsal bilinç düzeyinin yükselmesine yardımcı olur.Şu dünya denizinde seyreden mü’minlerin kendiaralarında organik bir yapı teşkil ederek bulunmalarıgereken sefine-i Rabbani hükmündeki gemimizinsapasağlam dünya ve ahiret hesabına kıyıyaulaşması, mü’minlerin kardeşlik, ülfet, sevgi, fedakarlıkduygularıyla mümkündür. Aksi halde bu gemininihrakına, dağılmasına ve batmasına sebep olmuşoluruz. Bu kardeşliğin bir genel, bir de özel sefinelerivardır. Genel kardeşlik, ümmet bilincinin yenidenihyasıdır. Ancak bunu geliştirirken öncelikle yakınçevremizde başlamamız gerekmektedir. Lokal olansefine ise benim şahsi nazarımda, bu gün içinTürkiye’mizde İmam Hatip Liseleridir. Bugün İmamHatip liseleri; hiçbir cemaat, düşünce, siyasi parti ve

İsmail BOZO / GAİMDERGaziantep İmam Hatip Liseleri Mezunlarıve Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu

Başkanı

fikrin tek başına sahiplenemediği tek yerdir. Bütüninanan insanların hepsinin birlikte sahiplendiği belkibirkaç kurumdan biridir. Bu gemiye sahip çıkmak, onukorumak ve kollamak inancın ve kardeşliğin gereğidir.Birlik ve beraberliğin simgesidir İmam Hatipler! Onusahiplenmek dolaylı olarak İslam kardeşliğinisahiplenmektir.

Gaziantep’in düşünce iklimine yeni bir havagetireceğine inandığım, eğitim ve kültürseviyesini de yükselteceğini düşündüğüm

Ortak Zemin’e hoş geldin der, hayırlı uzun ömürlerdilerim.

İslam kardeşliğini iki bölümdeele alıyorum. Bireysel, ferdi

alanda kardeşlik. Meslek vemeşrep alanında kardeşlik.

Kardeşlik fedakârlıktır,kardeşlik yardımlaşma

dayanışmadır, kardeşlikkusur arama değilkusurlarını örtüp

eksik olan yönlerinitamamlamadır.

Asr-ı saadete baktığımızda ferdialandaki kardeşliğin ne kadar mükemmel

cereyan ettiğini görebiliriz. Hicret sonrasındaMedineli ensarın, Mekkeli muhacir kardeşleriyle herşeylerini tereddüt etmeden paylaşmaları kardeşliğinfedakârlığın en üst seviyesidir.

Kur’an-ı Kerimde sahabelerden sena ve övgüylebahsedilir. Çünkü onlar isar hasletine sahiptirler. Yanikendi ihtiyaçları olsa bile kardeşlerinin nefislerini, kendinefislerine her alanda tercih ederler.

Asrımız mütefekkirlerinden Bediüzzaman SaidNursi’ de de kardeşliğin zirve noktasını görmekteyiz.80 senelik ömrünü kardeşleri için feda eden, dünyazevkleri namına bir şey tanımayıp bilmeyen, sadecedünyasını değil ahiretini de feda etmeyi göze alan birinsan.

Bu örnekleri çoğaltmak elbette ki mümkündür.Tarihimiz bunlara benzer nice örneklereşahitlik eder.

Meslek ve meşrep alanındaki kardeşlikise; Her meslek ve meşrep sahibi; kendi meslekve meşrebini hak bilir, daha güzel görür. Buna hakkıvardır. Sadece benim mesleğim haktır diyerekdiğerlerini batıl yolda olmakla veya yanlışlıklasuçlamaya hakkı yoktur. Kendi düşüncemizi ve hizmettarzımızı teşmil etmeye çalışırken, diğerlerine engelolma kusurlarını bulma yolunu değilde, onların eksikbıraktığı noktaları tamamlamaya çalışmalıyız.

M. ALİ KIZIKLI / KALEM-DER

Allahu Teala(c.c) buyuruyor ki;

“Müminler ancak kardeştirler.Onun için

(herhangi bir anlaşmazlıkta) kardeş-

lerinizin arasını düzeltiniz ve Allah’tan

korkun ki; size rahmet edilsin.”

HUCURAT SURESİ/10

30

Page 33: Ortakzemin sayı 1

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

Bu ve benzeri örnekleri, düsturları sürekli gözönünde bulundurarak hareket edersek birlik beraberlikkardeşlik konusunda mesafeler kat edeceğimizeinanıyorum.

İslam kardeşliğinin önündeki en büyük engel,asrımızın da dehşetli hastalığı olan zaaf-ı imandır.Kendi değer yargılarımızı ve dinamiklerimizi yeterikadar bilememiz de buna yardımcı olmaktadır.

Evvela işe buradan başlamak gerekiyor…

İhlas ve sadakatin zenginleştirdiği imanımızla,yeryüzünün her bir yanında koşturuyoruz.Hepimizin yaşantısındaki cefalar

ve imtihanlar, yüreklerimizdençıkarmamamız gereken en önemliunsuru gölgelemiş sanki.Allah içinsevmek, sadece Ensar ve Muhacirkardeşliğinin sıcaklığında tutuklukalmış. Oysa ki mü’minlernesep itibariyle değil din vehürmet adı altındakardeştirler.öyle ki “şüphesizAllah, kendi yolunda sanki birbirlerinebir bina gibi saf bağlayarak çarpışanlarısever” (saf – 4) ayetinin anlamını, daracıkcemaat ilişkilerinin dışına çıkarmamaktan doğanhüzünlerin ve yalnızlıkların perişanlığını yudumluyoruz.

Din kardeşliği inanç ve ideal kardeşliğidir. Gerçekhayatın çizgileri ve uhrevi hayatın güzelliği, kökeni vekaynağı iman olduğundan, iman kardeşliği asıl vevazgeçilemeyen bir kardeşliktir. Mü’minler sadecekardeştir ve kardeşlik dışında başka hiçbir şey olamaz.Ebu Hureyre’den bildirilen bir rivayette Rasululllah(sav) şöyle buyurur:

“Birbirinize hased etmeyiniz. Birbirinizin aleyhindefiyatları kızıştırıp aldatma yapmayınız. Birbirinize buğzetmeyiniz. Birbirinize sırt çevirip dargın durmayınız.Birbirinizin pazarlığı bitmiş alışverişini bozmayınız. EYALLAH’IN KULLARI..! KARDEŞ OLUNUZ. Müslümanmüslümanın kardeşidir, onu terk etmez. Ona yalansöyleyip aldatmaz. Onu küçük görmez. (üç defagöğsüne vurarak) İşte TAKVA buradadır. Bir kimseMüslüman kardeşine hor baktı mı..? işte şerrin bukadarı yeter artar bile. Müslümanın her şeyi; canı, malı,ırzı müslümana haramdır.(Buhari, Edep, 7/88-MüslimBirr, 4/1986)

Bu hadise dikkat edersek, şu yüzyılda yitirdiğimiztüm duygulara dikkat çekilmektedir. Yüreklerimizinüzerine sanki mil çekilmiş. Birliğin hazzını yitireli berigafletin gezginlerin gibiyiz. Doğrultamadığımızbelimizin suçluları, elbette bizlerin dağılmış vesindirilmiş yüreklerinde fesad ve fitne tohumlarınıdevşirmekle meşgul.

ERDEMLİLER CEMİYETİ DERNEĞİRAMAZAN KİRAZ

Kardeşlik cemaatı sarsılınca, gevşeyipzayıflamalar baş gösterince, meydanı boş bulan fitnetoplulukları, yeryüzünde büyük fesatların patlakvermesine sebep olur. Bizi bize düşürenlerkahkahalarını göstermeden de olsa zevk içindeatıyorlar. Ve hemen yeni bir fitneyle hedefekilitleniyorlar. Mü’minlerin birbirlerine olan tutumları,tıpkı bir bedenin azaları gibiydi hani? Hani bir mü’mindiğer bir mü’minin rahatsızlığını hissedip gidermekleyükümlüydü..!

Yukarıdaki Ebu Hureyre hadisinin tam tersi, şimdikihallerimizi; birbirimize hased etmemize, birbirlerimizebuğz etmemize, sırt çevirip dargın bıraktıklarımıza,pazarlık ve ticaret haklarımızı nefislerimize çektiğimize,yalanları şakalar diye hoş gördüğümüze, birbirlerimizihor ve hakir görmüş hallerimize, en önemlisi sıkıntıhalinde birbirlerimizden haberdar olmayışlarımızabağlamamız, herhalde çok acımasızca eleştiriolmayacaktır.

Unutulmuş kardeşliklerimizden geriye; -bedenlerinsarsılmasını bırakın- ruhlarımız, inançlarımız,akidelerimiz, ibadetlerimiz, değer yargılarımız hepyara almış toplumlar halinde kalakalmışız şimdi.Yegane ve sarsılmaz çözüm yine Rabbimizin şuayetiyle bir şamar gibi yüzlerimize çarpıyor.

Yüreklerimiz sarsılıyor, tüylerimiz diken dikenoluyor.

“Hepiniz toptan Allah’ın ipinesarılın, ayrılmayın. Allah’ın

üzerinizdeki nimetinihatırlayın. Hani siz

düşmanlar idiniz de O,kalplerinizi birleştirdi.

Onun nimeti sayesindekardeş oldunuz. Bir ateş

çukurunun kenarında idiniz,sizi oradan kurtardı. İşte Allah

hidayet bulasınız diye size,ayetlerini böyle açıklar.

(Ali İmran-103)

“Ortak zemin” dergisinin “islamkardeşliği ve önündekiengeller” konusunu işlemek

istemesi güzel bir yaklaşımdır. Müslümanlar bukonuyu hangi şekilde düşünse de, nasıl bir çözümönerisi getirse de, bu konuyla meşguliyetten dolayıfaydalı olacağı muhakkaktır. Bu vesileyle tebrikeşayandır.

İslam kardeşliği; İslami değerleri hayatın temelesasları kabul eden insanların birlikteliğidir.

HASAN AKSÜTANADOLU TEVHİD VAKFI

Peygamber Efendimiz (a.s) buyuruyor ki;

“Hiçbiriniz, kendisi için istediğini din

kardeşi için de istemedikçe iyi mümin

olamaz. “Biriniz kardeşini (Allah için )se-

viyorsa ona sevdiğini söylesin.”

31

Page 34: Ortakzemin sayı 1

“Mü’minler ancak kardeştirler. O haldekardeşlerinizin arasını düzeltin. VeAllah’tan korkun. Umulur ki rahmet

olunursunuz.” (Hucurat 10)

İslam kardeşliği nedir denildiğinde bir çoğumuzunaklına hemen hucurat suresinin 10. ayeti gelir. İslamkardeşliği bütünüyle akide temeline dayanmaktadır.

İslam kardeşliği üzerine Ramazan Kayanhocaefendinin “Kardeşlik Çağrısı” isimli kitabındanbirkaç paragrafı hep birlikte tefekkür edelim. İşte“Kardeşlik Çağrısı”…

Şimdi “Kardeşlik realitemizi konuşmak zamanı…Kendimizi bu realiteden soyutlama kolaycılığını

üzerimizden atarak… Reelkardeşliğin çarpıcı yüzü ile

yüzleşmenin kaçınılmazlığınıkabullenelim bir defa…

Maalesef “masrafsızkardeşlik”, “zahmetsiz

kardeşlik” hesapları öneçıkıyor… Ciddi

faturalara muhatapkılmayacak, bir takım

bedeller ödemeyükümlülüğü doğurmayacak

kardeşlik tasavvurları şu anki hayatfelsefesinin bir sonucu olarak kabul

görmektedir. Çoğu zaman altı boş, hoştemennilerle tedavüle konulan kardeşlik mantalitesikendi realitemizin ifadesi olsa gerek…

Pratik sonuçlar içermeyen, hayata bakan yüzüolmayan kardeşlik söylemi, kendini tatmin etmenindışında neyi çözecektir?

Bizden istenen, kendimiz için istediğimizikardeşimiz içinde istemek…

“Sizden biri kendi nefsi için arzu ettiğini kardeşiiçinde arzu etmedikçe, iman etmiş sayılmaz” (Buhari-Müslim)

Ah!... Kardeşlerimizin sahip olduklarınıkıskanmaktan bir vazgeçebilsek!...

Kardeşlik ufkumuzu karartan haset, tamah,bencillik ve cimriliği bir aşabilsek!...

Zalim ve zorba güçlerin tahakküm vetasallutuna şu yada bu gerekçe ilekatlanabiliyoruz?... İzzeti nefsimiz müminlerekarşı nasıl kabarıyor, ne kadar hassaslaşıyoruz?...Muhatabımız, kardeşimiz olunca neden bu kadaronurumuza düşkün oluyoruz? Egemen güçlerin,izzetimize ve iffetimize yönelik bunca tahkir ve tahfifiçekilecek bir durum mu? Ama ne yapalım, çekiyoruzişte!...

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

İslam kardeşliği; dünya ve ahiret saadetiniKuran düsturlarında bulan anlayış sahiplerininkardeşliğidir.

İslam kardeşliği; İslama gönül veren her insanıkardeş kabul edenlerin kardeşliğidir.

İslam kardeşliği; İslam sayesinde kardeşliklerinincennette ebediyen devam edeceğine inananlarınkardeşliğidir.

İslam kardeşliği; Bediüzzamanın ifadesiyle“Milliyetimiz bir vücuttur, ruhu İslam, aklı kuran veimandır.” diyenlerin kardeşliğidir.

İslam kardeşliğinin önündeki en büyük engelİslam hakkındaki cehaletimizdir. Müslüman olankimseler dinlerini öğrenip hazmettikleri ölçüde, İslamkardeşliğinin önündeki engeller birer birer kalkacaktır.Bediüzzamanın ifadesiyle “İttihad cehl ile olmaz.İttihat imtizac-ı efkardır. İmtizac-ı efkar, marifetin şua-ı elektikiyle olur.”

İslamla ilgili cehaletin milletimizden ve diğerİslam milletlerinden giderilmesi uzun bir eğitim veirşad faaliyetlerini gerektirir. Bilhassa islamınzaruriyyatının yani imanın ve islamiyetin esaslarınıntafsilen öğrenilmesi en öncelikli engelimizdir. Çünkübütün Müslümanların ittifak ettikleri esaslar imanesaslarıdır. İslami faaliyetler iman esaslarını önceliklecemiyete yerleştirmeye çalışırsa, Müslümanlarınittifak ettikleri konular öne çıkarılıp hazmettirilse birlikberaberliğin önündeki en büyük engel aşılmış olur.

Müslümanları fikir ayrılığına düşüren vekardeşliği zedeleyen teferruatla ilgilimeselelerdir. Bu meselelerin hiçbirşekilde ön planaçıkarılmaması gerekir.

Bediüzzaman, İslamkardeşliği ve İslam birliğinintahakkuku için nasıl bir anlayışasahip olmamız gerektiğini şöyleifade etmektedir.

“Şarktan garba, cenubtanşimale uzanan bir silsile-i nurani ilemerbut bir dairedir. Dahil olanlarda buzamanda 300 milyondan ziyadedir.(dünya Müslümannüfusu) Bu ittihadın cihetü’l vahdeti ve irtibatı tevhid-iilahidir. Peyman ve yemini imandır. Müntesipleri Kalübela ‘dan dahil olan umum müminlerdir. Defter-iesmaları da levhi mahfuzdur. Bu ittihadın naşir-iefkarı umum kütüb-ü islamiyedir. Günlükgazeteleride ilay-ı kelimetullahı hedefi maksat edenumum dini gazetelerdir. Kulüp ve encümenleri ise,cami ve mescitlerdir ve dini medreseler vezikirhanelerdir. Merkezi de Haremeyn-i şerifeyndir .Böyle cemiyetin Reisi de Fahr-i Alemdir. (asm).

Bediüzzamanın ortaya koyduğu bu anlayış bütünMüslümanları kucaklayan ve asgari müştereklerdebirleştiren Kur’an’ın en geniş caddesidir. EğerMüslümanlar arasında bu anlayışı geliştirebilirsekİslam kardeşliğinin önündeki bütün engeller ortadankalkacaktır.

ABDULKADİR ERMUTAF / VAHDET VAKFI

32

Hz. Ömer (r.a.)Buyuruyor ki;

“Kişide şer olarak Müslüman kardeşini

hakir görmesi yeter.”

Page 35: Ortakzemin sayı 1

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

İslam’ın işaret buyurduğu kardeşliğe vasıl olmamızgerekiyor… Rahmet vesilesi olacak bir kardeşlik…Kendileri ile kuvvet bulacağımız kardeşler… Dayanakve sığınak olacak kardeşler… Güç menbaı ihvan… Zorve çileli günlerde yaslanabileceğimiz dayanaklar…Rüzgârla savrulmayan kökleri derinde ulu çınarlar…

“Kimsiniz?” Sorusuna “Kardeşiniz” yanıtı ile huzurve güven bulacağımız bir iklim…

Ve tüm bunlar niçin? Kardeşlik kimin için?...Elbette Allah için, O’nu razı etmek için… İslami

hedefleri yakalamak için…Yoksa kardeşlik kredisini basit çıkarlara merdiven

kılmak için değil… Kardeşliğin rantından nasiplenmekiçin değil… Kardeşlik pazarında kardeşliği ucuzasatmak için hiç değil…

Sadık ve Salih kardeşler…Yoksa kardeş müsveddesi kardeşler değil…Akıllıca (!) bahaneler bulacak usta (!) kardeşler

değil…Kıvrak zekâ oyunları, üstün manevra gücü ile

kardeşlik külfetlerinden sıyrılanlar değil…

Bir kez daha Kerim Kitab’ınsunduğu kardeşlik kareleriniokuyalım…

Hz. Musa ve Hz. Harunkardeşti…

Hz. Yusuf’un kuyusunukazanlar da kardeşti…

Bizdeki kardeşlik hangikareye oturuyor?...

Son bir cümle ile, İslam kardeşliğininönündeki engellerin çözümü; kardeşlik ayetlerininhafızalardan yüreklere, yüreklerden de yürürlüğetaşınmasıyla mümkün olacaktır…

İslam kardeşliği nedir?

Kardeşlik, ontolojik anlamda aynı kökendengelmeye; aynı ağacın dalları olmaya vurguyapan bir kavramdır. Bu bağ, fıtri bir bağdır

ve sadece biz Müslümanlara özgü bir durum değildir.Her toplumda, aynı ana-babadan gelenler arasındaayrıcalıklı bir ilişkinin, ayrıcalıklı bir hukukun veayrıcalıklı bir sorumluluğun olduğu kabul edilir. Buyüzden tüm toplumlarda “kardeşlik bağı“ güçlü bir bağolarak görülmüştür.

İslam, bu bağın önemini ilkesel olarakreddetmemekle birlikte, “Ancak müminler kardeştir“ilkesiyle biyolojik olan bu bağı, itikadi bir bağa tahviletmiştir. Çünkü biyolojik kardeşlik dünya hayatı ilesınırlı iken itikadi kardeşlik sonsuza kadar sürecektir.“İslam kardeşliği“ bu bağlamda sonsuza kadar sürecek

MUSTAFA YILDIZ/EĞİTİMCİ-YAZAR

bir bağ ile birbirimize bağlanmamız; birbirimize karşıitikadi, ahlaki ve hukuki bir sorumlulukla donanmamız;kendimiz için iyi gördüğümüzü kardeşimiz için deistememiz ve gerektiğinde kardeşimizi kendimizetercih etmemiz anlamına gelmektedir.

İslam kardeşliğinin önündeki engeller nelerdir?

Doğrusu “İslam kardeşliği“nin önünde bir takımengeller olduğundan söz etmek bile bizim açımızdanutanç vericidir. Ama maalesef böyle bir realite sözkonusu. Üstelik bu güne özgü bir durum da değil. Ben,İslam kardeşliği önündeki engellerin iki ana başlıkaltında ele alınabileceğini düşünüyorum. Bunlardan ilkikişisel hırs ve ihtiras; ikincisi ise cehalettir.

Kişisel hırs ve ihtiras daha ziyade öncü, önder velider pozisyonunda olan kişilerde; cehalet ise daha çokhalk kesimlerinde bulunmaktadır.

Bir takım “kifayetsiz muhterisler“in öncü ve önderkonumuna geldiği bazı Müslüman grup, hizip vecemaatlerde, bu şahıslar küçük menfaatler ve kendiliderliklerinin bekası uğruna İslam kardeşliğinidinamitlemekten çekinmemektedirler. Bunlar, tabi birdurum olan mezhep, meşrep ve cemaat yapılarıarasındaki ayrım noktalarını derinleştirecek, bunlararasında kin ve nefret tohumları saçacak söylem ve

davranışları fütursuzca sürdürmektedirler.

Bunlardan etkilenen cahil kesimlerise, cehaletin verdiği bir

bağnazlıkla aynı söylemlerinsözcülüğünü, aynı

e y l e m l e r i nu y g u l a y ı c ı l ı ğ ı n ı

yapmaktadırlar. Üstelikde bunu Allah’ın rızasını

kazanma adına büyük birsamimiyetle ve halis bir

niyetle yapmaktadırlar.Cehaletin kurbanı olan bu tür

insanların söz ve davranışları birnebze de olsa anlayışla karşılansa bile, İslamkardeşliğini dinamitleyen öncü, önder ve liderkonumundaki “kifayetsiz muhterisler“in söz veeylemlerine asla anlayış gösterilmemelidir.

Çözüm önerilerinizi günümüz şartlarını gözönünde bulundurarak sunar mısınız?

Bu konuda hazır bir reçete yazmak mümkündeğil. Kaldı ki, olsa bile, uygulama pozisyonunda olankimselerin buna itibar edeceğini sanmıyorum. Ancakbunun böyle olması yapılacak hiçbir şey olmadığıanlamına gelmiyor.

Bu bağlamda, her şeyden öncekendimizin “İslam kardeşliği“ne zarar vereceksöylem ve eylemlerden şiddetle sakınmamız veçevremizdekileri sakındırmamız gerekir.

Bunun yanı sıra, bu kardeşliğe bilmeden zararveren cahil kesimleri cehaletini gidermeye ve onlarısevgi, şefkat ve merhametle kuşatarak kardeşliğin neolduğunu somut olarak göstermeye çalışmalıyız.

Öncü ve lider pozisyonunda olan “kifayetsiz

33

Hz. Aişe (r.a.) Buyuruyor ki;

“Mümin müminin kardeşidir.Onu ne

ganimet bilir ne de ondan utanır.”

Page 36: Ortakzemin sayı 1

temel ölçü, kimden gelirse gelsin; doğruda birlikteolmak, yanlışta birlikte olmayı reddetmektir. Doğru veyanlışın ölçüsünün kaynağı Allah’ın Kitabı vePeygamber(a.s.)dir. Herkes birlikte olduğuMüslümanları bu ölçüyle değerlendirirse İslamKardeşliğinin önündeki en önemli engeli kaldırmış olur.

İkinci önemli engel, Müslümanların ihtilaflarındanyararlanıp bundan beslenen çeşitli güç ve odaklarınkurdukları komplolardır. Bunları uzun uzadıya elealmak mümkündür. Nitekim, bu konuda yazılmış birçok kaynakta ortaya çıkarılmış pek çok bilgiyeulaşılabilir. Ama, bunun önüne geçmenin yegane yolu,birinci şıkta gösterilen çözümle ilgili donanıma sahipolmaktır. Önemli olan, bizim dışımızdakilerin oyun vetertipleri değil, bizim onları boşa çıkaracak doğrubilginin beslediği davranış kalıplarına sahipolmamızdır.

Evvela şunubilelim ki“ A n c a k

müminler kardeştir”ayeti ile Allah (c.c.)

bunu emreder (tahsiseder). Rasulullah (SAV) ta

“Müslümanlar aynı bedeninuzuvları gibidir” buyurmakla

Müslümanların bölünmez bir parça olduğunuvurguluyor. İslam kardeşliği evrenseldir ve belirli bir

ırka, millete, ideolojiye bağlı değildir.

Resulullah (SAV) “Allah katında en değerliniztakvaca en ileride olanınızdır” buyurmakla arabınaceme, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur, hepinizkardeşsiniz diye ilan etmektedir. Yine Resulullah (SAV)“Kendi nefsiniz için istediğinizi Din kardeşiniz için deistemedikçe tam iman etmiş olamazsınız” demeklekamil imanın kardeşlikten geçtiğini bize hatırlatıyor.

İslam Kardeşliğinin Önündeki Engellere gelince;İslam kardeşliğinin önünde engeller çoktur. EvvelaMüslümanların Kuran ve Sünnete göre hareketetmemeleridir. Yine bu engellerin başındamüslümanların nefsi, ferdi ve cemaat bencilliği ilehareket etmeleri, menfaatlerin ön plana çıkarılmasıgelmektedir. Bunun da nedeni müslümanların bukonuda yeterince bilgi sahibi olmayışlarıdır.Bütün bunlara çözüm olarak diyebiliriz ki;Müslümanlar kardeşlik konusunda bilgi sahibiolmalıdır. Ayrıca Müslümanlar nefsi, ferdi vemenfaat üzerine kurulu olmayan bir birlikteliksağlayarak bir çözüm oluşturabilir. Yani Resulullah(SAV)’ın buyurduğu gibi “Evvelkiler ne ile ıslaholmuşlarsa sonrakilerde onunla (Kur’an ve Sünnet)ıslah olur.” Netice olarak iş, Allah (c.c. ) ve Resulune(S.A.V.) götürmekle çözülür kanaatindeyim.

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

SUFFA DERNEĞİ / RÜSTEM ÇULCU

muhterisler“ için ise yapabileceğimiz çok fazla bir şeyolduğunu sanmıyorum. Onlar için yapabileceğimiz tekşey, ıslah olmaları yahut Ümmet-i Muhammed’e zararverecek güç ve kuvvetten mahrum kalmaları için duaetmekten ibarettir.

Kuranın, “en güzel biçimde” yaratıldığını ifadeettiği insanın, “eşrefi mahlukat”(yaratılmışların en onurlusu) olduğunu

biliyoruz. Yine, Kuran’ın insanları iki ana grubaayırdığını görüyoruz: İnananlar(Müslümanlar) – İnkaredenler(Kafirler).

İnananlar, yeryüzünde Allah’ın istediği tarzdayaşamayı kabul edip Allah’ın istediği düzeni yaşamayave yaşatmaya karar verenlerdir. Bunlar, yeryüzünü“fesat”tan korurlar. İyinin, doğrunun, güzelin, rahmetin,yaygınlaşmasına hizmet ederler. Zulmü, şiddeti,öldürmeyi, sömürüyü, ayrımcılığı, kısacası hertürlü adaletsizliği reddederler.İnanmayanların bile adalet içindeyaşamalarını sağlarlar. “Kendialeyhlerine bile olsa adalettenayrılmazlar.”

Bunlar birbirinin kardeşidir.“İslam Kardeşliği”, varoluşun

anlamına en uygun ilişki biçiminiiçeren bir kavram olarak, güven vebarışın hakim olduğu bir dünyadüzenini kendi aralarında tesisetmektir. Allah’ın istediğini yapmaktır. Bukardeşlik, aynı zamanda bu halkanın dışında kalmatercihinde bulunan ve “ahseni takvim(en güzelbiçim)”de yaratılmış ama, inkara sapmışların da güveniçinde “cezaların yurdu”na intikalini sağlayan birdüzenin teminatıdır.

İslam kardeşliğinin önündeki engeller:En önemli engel, genel anlamda “Din”in, “Son

Kitap” ve “Son Peygamber”in öğretilerinin doğruanlaşılmaması ve anlaşılmış olsa bile hayatageçirilmemesidir.

Bu cümle, Müslümanların gerek kendi aralarında,gerekse kendilerinin dışından gelen engelleri ortadankaldırmaya yeter bir çözümü ifade etmektedir.

Biraz daha açacak olursak: Müslümanlar,hayatlarının merkezine Kuran ve Peygamberi(a.s)almamaktadırlar. Bunun yerine, bir yanılsama olarakKuran ve Peygamber’e tabi olanları birinci derecedemerkeze almaktadırlar. Bu, birbiriyle uyumlu olmayan,zaman zaman çelişkili anlayışların ortaya çıkmasınasebep olmaktadır. Üzerinde ihtilaf edilmeyecek birkaynağın hakemliğine ve yönlendiriciliğinebaşvurulmadığı için de her anlayış kendini merkezealarak haklılığında ısrar etmektedir.

Halbuki, Müslümanların birbirleriyle ilişkilerinde

34

Hz. Ali (r.a.) Buyuruyor ki;

“Kardeş edininiz. Zirakardeş edinmek,

dünya ve ahirete azıktır.”

MEHMET ALKIŞ / MAZLUM-DER

Page 37: Ortakzemin sayı 1

zayıflamış olması, ferdi bir hayat sürmeninhedeflenmesi, İslamın yasakladığı kötü hasletlerintoplumu kasıp kavurması, Allah ve Rasulüne itaatdegevşekliğin olması, dargınların barıştırılmasının nafilenamaz ve oruçtan daha efdal olduğunun bilinmemesigibi uzun sıralamalar sayılabilir.

Bugün Asrı Saadetteki kardeşliğe herzamankinden daha çok ihtiyaç var. Birbirimizleçekişmeye başladık. Sözlerimizle davranışlarımızçelişti. İslamın bize verdiği gücü kaybettik. Nasihatı,tavsiyeyi, vasiyeti yapmaz olduk. “Birleşmeme”,“görüşmeme”, “sevmeme” hastalığına tutulduk.Merhamet, saygı, hürmet, acıma hissi gibi hasletleriyerli yerince kullanamadık. Paylaşabilmeyi,güvenebilmeyi, emniyeti zayıflattık. Kendi nefislerimiziön plana alıp kardeşlik sorumluluğunu unutmuş gibiolduk.

Burada Allah korkusunu, Rasulullah buyruğunuyeniden düşünerek, sahabenin birbirine olandüşkünlüğünü hatırlayarak çözüm anahtarını eldeedebiliriz.

Alemlere rahmet peygamberimiz buyuruyorki:“Sana darılana git barış .Zulüm yapanı affet. Kötülükyapana iyilik et.” Peygamber Efendimizin nurluahlakından ahlak edinmek ve bunu yaymak birinci

şart. Söz veya fiille birbirimize eziyettebulunmamak. Tevazu sahibi olup; kin, kibir,

haset, gıybet gibi kötü davranışlarıterk etmek. Hakkı ve sabrı

tavsiye edebilmek.Kenetlenmiş yalçınkayalar olup zemine

oturabilmek. Ortakzemini oluşturup sağlam

temeller üzerindeyükselebilmek. Bu ülke

üzerinde oyunlaroynanmakta. Oyunların en

dehşetlilerinden biride bu ülkeinsanının beynini yıkamak.

Kardeşlerine karşı sui zan beslemelerini sağlamak.Avrupa ülkelerindeki 70 ırk belki kaynaşacak amaMüslüman kaynaşmayacak, bir araya gelmeyecek.Bizi birbirimizden ayırmak isteyenler bizi hiçbir zamansevmeyen haçlı zihniyetini tarih boyu taşıyandüşmanlarımızdır. Müslümanlar ülfeti şiar edinecek,arkadaşlığını en iyi şekilde gösterecek. İtaatın sihirligücüne inanacak, kardeşlerine çok düşkün olacak.Sahabe bir tarih yazdı, asrını saadet asrı yaptı.İnsanlık tarihi birbirine bu kadar tutkun, bu kadarfedakar, bu kadar cömert, seven, sevgisindedestanlaşan bir topluluk gösteremez. Bugün fert vecemiyet olarak sayılamayacak kadar çoktehlike çanlarının sesini duyuyoruz.Hastalığımız hepimizce malum. Çareyi vedevayı gerek ayeti kerimeler gerekse hadisişerifler en güzel şekilde sunmaktadır. Bütün sır,Kur’an’ın tarif ettiği Müslüman olmak. Örnek ve önderolabilmek. Güzel İslamımıza sahip çıkabilmek.“Müslümanlar kardeştir” buyruğunun Allah’ın emri veiradesi olduğunu kabul etmek. Sevgilinin dostlarınısevmek, sevelim yaratılanı yaratandan ötürüdiyebilmek. İnayet ve hidayet Yüce Allah’tan…

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

İslam kardeşliğinin tarifini İslamda arayalım.Çünkü, bütün müminleri kardeş ilan etmiştir.Kuranı kerim ve hadisi şerifler bu önemli konu

üzerinde oldukça sıkı durmuştur. Bugün dünyaüzerinde insanlık, medeniyet hastalığından ölüyor.Müslümanların etkinliği azaldıkça, dünyanın adaletgöstergesi zayıflamakta, müslümanlar olmadıkçabozgunlar ve bozulmalar çığ gibi büyümektedir.

Kuran ifade ediyor: Eğer siz inananlar kaynaşıpbirbirinize dost ve destek olmazsanız birbirlerinin dostve yardımcısı olan inkarcılar yeryüzünde sizi perişaneder. Fitne ve fesat tohumları saçarlar. Hucuratsuresinin 10. ayetinde: “Müminler ancak kardeştirler.Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin veAllah’tan korkup sakının. Umulur kiesirgenirsiniz.” Ali imran suresi 103 de:“Hepiniz toptan Allahın ipine sarılın,parçalanıp ayrılmayın. Allah’ınüzerinizdeki nimetini düşünün.Hani birbirinizin düşmanlarıidinizde O kalblerinizi İslamlabirleştirmişti. İşte Onun bunimeti sayesinde dinkardeşleri olmuştunuz. Ve yinesiz bir ateş çukurunun tam kenarındaiken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allahayetlerini böyle apaçık bildiriyor. Ta ki doğru yolaerişesiniz.” Buyrulmaktadır.

Kardeşliğin aynı bir dava etrafında toplanıldığımanevi bir bağ olduğu anlaşılmaktadır. Kardeşlikberaberliği temin eden bir unsur, manevi bir olgunluk,mutlu, kutlu çok güzel bir söylem… Ne yazık ki busöyleme, yaşam tarzı olarak uzak kalanlarımız çoktur.Akrabalığın kardeşliğin anlam ve içeriğini kaybettiği, altkatta oturanın üst kattaki komşusundan haberiolmadığı nefsi nefsi denilen bir toplum oluşumuzunızdırap ve sancıları içersindeyiz.

Ferdi ve sosyal hayatımızda çok önem arzedenİslam kardeşliğini hadisi şeriflerimizde defalarca ifadeediyor: “Müslüman müslümanın kardeşidir onazulmetmez . Onu yalnız bırakmaz. Kim kardeşininihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. KimMüslüman kardeşinin sıkıntısı giderirse Allah da onunkıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim Müslümankardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet günündeonun ayıbını örter.” Başka bir hadisi şerifte: “Dinkardeşini savunan müslümanı Allah cehennemateşinden korur.” Buyrulurken yine başka bir hadiste:“Bir mü’min diğeri için birbiri ile kenetlenmiş yalçınduvarlar gibidir.” Buyrulmaktadır; ırk, dil, cins ayırımıyapmadan. Müslümana düşen kalbini ve aklını Allahaayarlamak. Yönünü Allaha çevirmek.

İslam kardeşliğinin önündeki engellerin ilksırasında birçok faktörler yatmaktadır: Bir takım hak vevazifelerin göz ardı edilmesi, sorumluluk hislerinin

35

PERİHAN ÖZATEŞ / İHYA RADYO

Mehmet Zahit Kotku (r.h) diyor ki;

“Kardeşliğimiz ne nisbette ise Müslüman-

lığımız da o nisbettedir.”

Cüneyd-i Bağdadi(r.h)diyor ki;

“Çocuk anasından süt, arkadaş

arkadaşından ahlak emer.”

Page 38: Ortakzemin sayı 1

seçtiği ve razı olduğunun, peygamberlerin sonuncusuve elçilerin efendisi Muhammed (SAV)’e indirildiğinindışında mutluluğa ve iyi bir yaşama yolbulamayacağını bilmelidir.

İslam dini, Müslümanlar arasında kardeşliğin, birlikve beraberliğin sağlanması üzerinde önemle durur.Her mü’minin bu husus için gayret göstermesini ister.Beşeriyetin mesut ve müreffeh bir hayatakavuşmasının ve huzur içerisinde yaşamasının birincişartı sayar.

İnsan, özellikle de Müslüman, birbirinin eti, kanımesabesinde, bir birinin parçası sayılır. Kardeşolduğunun farkına ve bilincine varan Müslümanlar,birbiriyle iyi geçinirler. Birbirinin malında, canında, ırzve namusunda gözleri olmaz. Düşkün olanları arar,bulur ve gereken yardımı yapar, ihtiyacına koşar.İyilikten ve iyilik yapmaktan mümin zevk duyar.Müslümanlar, daima iyiliğe ve kardeşliğe çağıran,kötülüklerden, fesatlardan, bozgunculuklardansakındıran kimselerdir. Sevgili peygamberimiz (sav)hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Müslümanmüslümanın kardeşidir. Müslüman müslümana

zulmetmez, onu haksızlıkedenin eline bırakmaz (himaye

eder)” (riyazüssalihin c.1shf.225 Hadis no:247)

Dinimiz bir, kitabımızbir, kıblemiz bir,

vatanımız bir,bayrağımız bir,

sancağımız bir,Allah’ımız bir.... Bütün bu

birliklere sahip olmamızgerekirken, bu gün Müslümanlar

imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağınık,birbirinden habersiz ve sorumsuz yaşamaktadırlar.

Bundan dolayı da İslam coğrafyasında kanlı trajediler,başta Filistin, Irak, Afganistan, ve Çeçenistan olmaküzere işgal edilen İslam topraklarında devametmektedir. Değişik ülkelerde yaşayan Müslümanlarındin, can, mal, akıl, ve nesil emniyeti tehlikeye düşmüş,kan, gözyaşı, ırza tecavüz, işkence ve zülüm hatsafhaya çıkmıştır.

İslam ümmeti bugün, düzenini bozan ve birliğinidağıtan çetin savaşlar ile karşı karşıyadır. Hiçbirmü’mine acımayan, kafir, facir, hain, düzenbaz vehilekar bir kavmin yürüttüğü çirkin savaşlarla karşıkarşıyadır. İşte Filistin ve Irak..... Sabah-akşamfelaket acısı ve facia sancısı, trajedi görüntüleri ve çilemanzaraları, küçüklerin bağrışmaları, işkence vekuşatma çığlıkları, dul kadınların kederleri veyetimlerin inlemeleri ile yaşamakta... Peş peşekefenlenmiş insan safları arasındasabahlayıp- akşamlamakta ve cenazeleridefnetmekte... Evler yıkılmış, camilerinkutsallığı çiğnenmiş... Kalpleri yaralayan, ciğerleriparçalayan ve dehşetiyle yürek ürperten büyükolaylar!.. Müslümanlara seslenen, onları savaşa veyardım çağıran olaylar... Bu çağrıya katılan yok mu?..O kanlar ve cesetler için bir şeyler yapan yok mu?..

Bu yüce Ümmet, parçalanmanın ve zayıfdüşmenin acısını pratik hayatta İslam kardeşliğini

İslam kardeşliği denilince akla ilk gelen SahabeEfendilerimizdir. Çünkü Sahabe Efendilerimiz,Allah Rasulu (asm.)’ın boyasıyla boyanıyorlar,

tüm derslerini O’ndan alıyorlardı. Allah Rasulündenöğrendikleri ve yaşadıkları (Bediüzzaman’ın tesbitiyle)özetle şunlardı:Amellerimizde rızayı ilahi olmalı. Evet onlar tümdüşüncelerinin, niyetlerinin ve amellerinin tammerkezine Allah’ın rızasını oturtmuşlardı. Gözleribaşka bir şey görmüyordu. Birbirlerini Allah için seviyorve bunun gereğini yapıyorlardı.Bu hizmeti Kur’aniyede bulunan kardeşlerimizi tenkidetmemek ve onların üzerinde fazilet-furuşluk nev’indengıbta damarlarını tahrik etmemektir. Evet onlarbirbirlerini kendilerinden üstün görüyorlar, biliyorlar vebirbirlerini kesinlikle tenkid etmiyor, kardeşlikduygularını zedeleyici davranışlarda bulunmuyorlardı.Hata gördükleri zaman; tahakkümle değil, lutufla ıslahaçalışıyorlardı.Bütün kuvvetinizi ihlasta ve Hakta bilmelisiniz. Evetonlar halk içinde Hakla beraber olanlardı. Hakçadüşünüyor, yaşıyor ve hakkın hatırını ali tutuyorlardı.Haksızlar dahi basit şeyler için ittifak edip kuvvetliolabiliyorlarsa; onlar neden hakla yaşadıklarıhalde, (ihtilaf ile kardeşliğinzedelenmesiyle) haksızlardandaha haksız olsunlar idi. Evetonlar Haklaydı ve haklıydı,kuvvetli ve galipti.Kardeşlerinizin meziyetlerinişahıslarınızda ve faziletlerinikendinizde tasavvur edip, onlarınşerefleriyle şakirane iftihar etmektir.Onlar birbirleri için Allah’aşükrediyorlardı. Ebu Bekir (r.a) Ömer’e(r.a), Ömer (r.a) Ebu Bekir’e (ra) vehepsi birbiri için Allah’a şükür halindeydiler. AllahRasulu: “Beni nefsinden de çok seveceksin” demiştiÖmer’e(r.a). Bu söz öyle makes bulmuştu ki; sadeceRasulullahı değil birbirlerini kendilerinden fazla seviyorve iftihar ediyorlardı. Onlar birbirleriydi ve birbirleri içinkendilerinden de öteydi. Ve onlar adeta bir tek beden,bir tek ruhtu; bizim muhtaç olduğumuz ruh…

Genelde bütün insanlık, özelde deMüslümanlar, kalplerin ferahlayacağı venefislerin huzur bulacağı, zihnin rahat

edeceği ve bedenlerin uyum hissedeceği bir hayataihtiyaçları vardır. İlerleme ve yükseliş faktörlerine nekadar sahip olursa olsun, Yaratıcısı’nın insanlık için

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

M.ALİ ÇOBAN / GÜL RADYO

Hasan el Benna (r.h) diyor ki;

“Bizler asgari müştereklerde bir araya geli-

riz. İttifak ettiğ

imiz konuları alır işleriz. İhti-

laflı meseleleri ise dolaba (rafa) kaldırırız

ve seviyemiz arttıkça oradan alır o mese-

leleri işlemeye devam ederiz.”

ÖZDEVSEN(Özerk Diyanet Ve Evkaf Sendikası)

ABDURRAHİM ÇELİK

36

Page 39: Ortakzemin sayı 1

aynı akide ve inancı paylaştıktan sonra birbirlerininkardeşidirler.

Aynı anadan ve babadan olsalar da ortakdeğerleri birlikte savunan inanç ve akide bağıolmadan kardeş olamazlar. Çünkü inandıkları kitaponlara şöyle seslenir: “Allah’a ve Ahiret gününeiman eden bir kavmin, babaları veya oğulları veyakardeşleri veyahut akrabaları bile olsalar, Allah’a veRasulüne karşı gelen kimselere sevgi beslediklerinigöremezsin” (Mücadele/22) “Ey iman edenler! Eğerimana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa babalarınızıve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Kim onları veliedinirse, işte zulme sapanlar onlardır. (Tevbe/23)

Yüce Rabbimiz cahiliyye döneminde birbirleriyledüşman olan Evs ve Hazrec kabilelerini İman veakide birliğiyle kardeş yapmış, kalplerini bir arayagetirmiştir.

Mekke’den gelen, hicret eden müminler,Medine’deki müminlerle İslam kardeşi olmuşlar.İslam kardeşliğinin gerekleri yanında, Medine’nin ilkyıllarında birbirine mirasçı olacak şekilde de kardeşlikkapsamı geniş tutulmuş nurun ala nur misali;kardeşlik içinde kardeşlik oluşmuştur. Ayeti kerimede şöyle buyurulmuştur: “O kimseler ki iman ediphicret ettiler ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda

cihat ettiler. O ensar ki muhacirleri barındırdılarve onlara yardım ettiler. Onlar birbirlerinin

velileridirler.” (Enfal/72)Buradaki velayet; yardım,

yardımlaşma, öğüt vemirasla tefsiredilmiştir. (İbni kesir

ilgili ayetin tefsiri) vebunun gereği olarak

ensar, bazı mallarınımuhacir kardeşleri ile

paylaşmış hurmalıklarüzerinde onlarla ziraat

ortakçılığı yapmışlardır.İman ve akide kardeşliği

tahakkuk ettikten sonra beşeri zaaflardan dolayı birMüslüman veya Müslüman cemaat, başka birMüslümana ve cemaate haksızlık etse de ehli küfre,ehli şirke ve ehli kitaba karşı bu hatalı ve günahkarMüslüman kardeşlerimizin yanında olmalıyız. Bazıgafillerin dediği gibi Müslüman cemaat ve devletA.B.D’den daha tehlikelidir diyemeyiz. Bizler yanlışda olsa iman ve akide birliği yaptığımızkardeşlerimizin yanında olmalıyız. İki Müslümangrup ve cemaatin karşılaşıp savaşmasında da ( ki buistenmeyip haram kılınmıştır) Kitabımızın bizeöğrettiği metotla hareket ederiz: “Eğer müminlerdeniki grup birbiriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin,eğer biri diğerine tecavüz ederse Allah’ınemrine dönünceye kadar tecavüz edenlesavaşın. Eğer Allah’ın emrine dönerse,aralarını adaletle düzeltin ve adil davranın. Allahşüphesiz adil davrananları sever.” (Hucurat/9)

Allah Rasulünün gösterdiği çözümde buistikamettedir: “Kardeşin zalimde olsa mazlumda olsaona yardım et. Bir adam ya Rasulüllah! Kardeşimmazlumsa ona yardım ederim ama zalimse onanasıl yardım ederim söyler misin dedi.Allah resulü:Onu zulümden alıkoyar zulmüne engel olursan

özümseyemediği için çekmektedir. Bu acı gerçeği vehatalı gidişatı değiştirmenin zamanı gelmedi mi? Allah(cc) şöyle buyurur: “İman edenlerin kalplerinin, Allah’ınzikrine ve inen hakka (Kurana) karşı yumuşayaraksaygı ile boyun eğecekleri zaman gelmedi mi?”(Hadid,16)

Yüce Allah Kur’ân-i Kerim’de söyle buyurmaktadır“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizinarasını bulup, düzeltin ve Allah’tan korkup sakının,umulur ki esirgenirsiniz” (el-Hucurat 49/10). Ayetikerimeden de açıkça anlaşılacağı üzere, ancak imanbağıyla bir araya gelenler kardeş olarak kabuledilmektedirler. Buna göre yeryüzünün neresindeyaşıyor olurlarsa olsunlar, dili, kavmi, rengi, ülkesi neolursa olsun bütün müminler birbirlerininkardeşleridirler. Bu iman kardeşleri kendi aralarındaayrı bir topluluk oluştururlar. Kendi inaçlarına saldıranveya imana karşı küfrü tercih eden kimselere-kendilerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar- bunlaranne baba veya öz kardeşleri de olsalar asla sevgibeslemezler; bu anlamda sadece akide kardeşliğiniesas tutarlar.

Bugün 21. yy.da yaşayan bizMüslümanların üzerine düşen pek çokönemli görevler vardır. Dünyadakibütün Müslümanlar, gerçek İslamkardeşliğini İslam dairesi içindeyerine getirmelidir.

De ki: “Çalışın! Allah,Resulü ve mü’minler deişlediğinizi görecektir. Siz,görüneni de görünmeyeni de bilene(Allah’a) döndürüleceksiniz. O da size,yaptıklarınızı haber verecektir. (et-Tevbe, 105)“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız,mutlaka siz üstün geleceksiniz.” (Ali İmran, 139)

Aynı anne ve babadan olanlara veya ortakdeğerlere sahip olanlara kardeş vekardeşlik dense de, İslam inancında

kardeşlik sadece akide ve inanç esasına dayanır.Yüce Rabbimiz Kitabında bunu açıkça beyanetmiştir: “Ancak müminler kardeştirler kardeşlerinizinarasını düzeltin ve Allah’tan sakının ki merhametolunasınız.” (Hucurat/10) Ayeti Kerimede açıkça imanakide birliği olanların kardeş oldukları kabuledilmektedir. Bu esasa göre dünyanın neresinde vehangi coğrafyasında olursa olsunlar, hangi dilikonuşurlarsa konuşsunlar, hangi ırkı ve rengipaylaşırlarsa paylaşsınlar, hangi mezhebten olurlarsaolsunlar (Hanefi, maliki, şafii, hanbeli,), hangi tarikattanolursa olsunlar (nakşi, kadiri, Rufai, şazeli, v.s.), hangimeşrepten ve cemaatten olursa olsunlar (a,b, c,v.s.)

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

37

MÜRŞİT CEVAHİR / İLİM-DER

Şah-ı Nakşibendi (r.h) diyor ki;

“Arkadaşımızın ayıbına bakarsak

arkadaşsız kalırız. Çünkü kimse ayıpsız

değildir.”

Page 40: Ortakzemin sayı 1

büyük ve en güzel nimet olarak gönderilen İSLAMdini sosyal, ferdi ve ailevi hayatımızı düzenlemedebizlere yardımcı olacak en güzel ve en son dindir. Bumünasebetle bahse konu olan “İSLAM KARDEŞLİĞİ”toplum hayatımızı her yönüyle ilgilendirmekte, adetayaşadığımız toplumun can simidi göreviniüstlenmektedir. Önemine binaen kardeşliği, birliği veberaberliği şiddetle emreden İslam dini bu sebepletoplumun ailevi, ferdi ve sosyal hayatını sükunet,güven ve huzurlu bir şekilde geçirmesiniamaçlamakta, kendisiyle ve yaşadığı çevreylebarışık, örnek bir hayat sürmesi ve sürdürmesimünasebetiyle, bir Müslüman için “İSLAMKARDEŞLİĞİ” çok büyük önem taşımaktadır.

İslamiyet mana bakımından koşulsuz, riyasız,mazeretsiz Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a teslimiyetdemektir. Kardeşliği ise, yine aynı şekilde Allah’ın,Resulünün ve Kur’anın emirlerine göre koşulsuz,riyasız, çıkarsız ve menfaatsiz olarak bir aradayaşamayı, birbirlerini sevmeyi, birbirlerine meşru olanher ortamda yardım etmeyi gerektirmektedir.

Tarihimizde İslam kardeşliğini konu alan bir çokeser neşredilmiştir. Ama

günümüzde İslamiyetinözünden uzaklaşan

insanoğlu, kardeşliğinin deözünü kaybetmiş, kendi

içinde çamura batmış birvaziyette maalesef

bocalamaktadır. İslamkardeşliğinin ne

anlama geldiğini veyanasıl olması gerektiğini

bilmemiz açısından Resulullah(S.A.V.) Efendimiz ve Allah dostlarının

hayatını iyice irdelememiz ve çok iyianlamamız-anlatmamız gerekmektedir.

“İslam kardeşliği sadakattir.”, “İslam kardeşliğifedakarlıktır.”, “İslam kardeşliği iyilik ve takva üzereyardımlaşmadır.”, “İslam kardeşliği günah vedüşmanlık üzerine yardımlaşmaktan uzakdurmaktır.”, “İslam kardeşliği hudeybiyedir, bedirdir.”,“İslam kardeşliği istanbul’un fethidir, ÇanakkaleGeçilmezin özüdür.”

Bu yoldaki engeller; en başta Allah’a Resulüne,Kur’an’a ve bu yolda yürüyen gönül erlerine uzakolmamızdır. Maalesef toplum olarak bizler, o kadargafletteyiz ki ve dünyaya o kadar dalmışız ki, adetabu bizi sarhoş etmiş ne yaptığımızı ve neyapacağımızı bilemez ve düşünemez hale gelmişiz.Fert olarak, aile olarak ve dolayısıyla toplum olarakİslam dan uzak yaşar hale geldiğimiz, yaşayanlarıda dışladığımız için kendi içimizde“kardeşlik” bilincinden uzak yaşamakta vebunun acısıyla kıvranmaktayız. Bu, en öncebir tehlike olarak aile içinde zuhur etmekte vetoplumun içine aksetmektedir. Aile içindekurulamayan kardeşlik bağı ve bunun önemi hepihmal edilir durumda olduğundan; anne-baba-çocuk,aile-toplum ilişkilerinde bireysel ve toplumsal olaraksapmalar yaşıyoruz. Bunun telafisi için bilinçli birkardeşlik geliştirmek zorundayız.

Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir.” (Buhari)Görüldüğü üzere iman ve akide kardeşliği (irtidat

edip dinden tamamen çıkmadıkça) kolay kolaysarsılamayacak bir kardeşliktir.

Müslümandan Müslüman kardeşi için beklenendurum ırkından soyundan renginden dilinden vemezhebinden meşrebinden tarikatından dolayıkardeşini küçük görmesi değil, ona kılıç çekmesideğil, iyilik ve takvada onunla yardımlaşmasıdır.Ondan üstün olmak istiyorsa takvada yarışmalıdır.“Hiç kuşkusuz Allah katında en üstün olanınıztakvaca en ileride olanınızdır.” (hucurat/13)Müslüman, Müslüman kardeşine karşı şefkatli vemerhametli olacaktır. (Hucurat/11) Zulmedenle zulmeuğrayan arasında ara buluculuk yapacaktır(Hucurat/9) Kendi nefsi için istediğini din kardeşiiçinde isteyecektir.(Buhari, mezalim) Kinleşmeyecek,hasetleşmeyecek yüz çevirmeyecek (buhari, edep)

Yeri gelince, ihtiyaç içinde olsada din kardeşinitercih edecek.(Haşir/9) Şer-i bir gerekçesi olmadanüç günden fazla küs kalmayacak (buhari, edep) Biryıl küs kalması onun kanını dökmüş gibi günaholduğunu bilecek.(Ebu Davut, edep) MüslümanınMüslüman üzerindeki haklarını bilip ve koruyacaktır.(buhari, cenaiz) Onun derdi ile imkan ölçüsündedertlenecek. Bir binanın sütunları gibi birbirlerinekenetlenecekler. (buhari, salat) Aksi taktirde İslamkardeşliği hakiki meyvesini vermeyecektir.

İnanç ve akide kardeşliğini kaybetmemekiçin, Allah Rasulünün hatırımızdakalması gereken bir hadisi ileokuyucu kardeşlerimesatırlarda veda ediyorum:“İman etmedikçe cennetegiremezsiniz birbirinizisevmedikçe iman etmişolamazsınız. Yaptığınız zamanbirbirinizi seveceğiniz bir şeysöyleyeyim mi? Aranızda selamıyayınız.”

“…İyilik ve takva üzerine yardımlaşın,günah ve düşmanlık üzerineyardımlaşmayın.”

(Maide-2)

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleysekardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşıgelmekten sakının ki, size merhametedilsin.”(Hucurat-10)

“Mü’minler birbirini sevmekte, birbirlerineacımakta ve korumakta bir vücudun azaları gibidir.”(Buhari)

Mensubu olmakla iftihar ettiğimiz ve bizlere en

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

ŞEFİK TURHAN / EĞİTİMCİ

Ramazanoğlu Mahmut Sami (r.h) diyor ki;

“İki kardeşlikvardır. Biri ebedi, biri

geçici siz ebedi olanı mutlak tercih edi-

niz.”

38

Page 41: Ortakzemin sayı 1

İslam kardeşliği, Rasulullah Efendimiz (sav)’inbuyurduğu vechile mubarek ellerininkenetlenmiş şekli ile binaya benzettiği, özlenilen

kardeşliktir.

Önündeki en büyük engel fikrine kanaatımız,manevi eksikliktir. Maddiyat alemine büründüğümüz şugünlerde manevi eksikliği hisseden herkes, herhaldekendi ruhuna sorsa, başka cevap alamayacaktır.

İnsanlığın ve kardeşliğin bozulduğu bu günlerde,biz birlik olalım da dıştakileri güldürmeyelim. Fırkalarhalinde ayrılan gruplar, eğer bir araya gelseler, azıcıktükürükleriyle tükürseler, bizi içten ve dıştan bölmekisteyenleri o tükürükte boğarlar.

Mevlam du cihanda gönül birliği olan kardeşliktenayırmaya… amiiin

İslam kardeşliği denilince ilk aklımıza gelen Ayetikerimede mealen Allah azze ve celle’ ninbuyurduğu gibi “Müminler ancak

kardeştir.”(Hucurat-10). Mümin olan herkesin kardeşolduğudur. Bizde bununla yola çıkarsak İslamkardeşliği anlaşılır ve de Allah Rasulu’ nun buyurduğugibi “Mümin kardeşler bir duvarın tuğlaları gibidir.”Cümlesini hayatımıza tatbik ederiz. Mümin insanlarınbirbirini sevmeleri imanın alameti olduğu bilinci ilemüminlerin hareket etmesi gerekmektedir. Yani imanınruhu Müslümanlara kan bağından öte bir bağkazandırmıştır. Bu kardeşliğe Allah için sevmek denilir.Konuya birkaç hadis ile örnek verecek olursak; AllahRasulu’ nun buyurduğu gibi “Nefsim (kudret) elindeolan (Allah’a) yemin ederim ki, iman etmedikçeCennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe imanetmiş olamazsınız.”, “Size bir şey söyleyeyim mi? Onuyaptığınızda aranızda olan sevgi artar.O da aranızda selamı yaymanızdır.”Mümin kardeşlerin sevgiyi bozan hertürlü durumdan kaçmaları gerekir.Çünkü kişinin kardeşini sevmesidoğrudan imanı ile ilgilidir. Bunedenledir ki bizdekardeşlerimiz hangi cemaategiderse gitsin onlarısevmemiz lazımdır.

İslam kardeşliğinin önündeki engel veçözümlere gelince; tebessüm ve güleryüzmümin kardeşlerin birbirine olan sevgi bağlarınıarttıracaktır. Mesela biz din kardeşimizi kendimiz gibigörürsek buda Allah Rasulu’nun dediği gibi “Kimkendisi için istediğini din kardeşi için de istemez iseiman etmiş sayılmaz (imanı tam değil).”hadisi ile tasdikedilmiştir ki mümin müminin aynasıdır anlayışı ilekardeşimizle ayrımız gayrımız olmamalıdır. Yine diğerbir hadiste Efendimiz, “Birbirinizle alakayıkoparmayınız, birbirinize küsmeyiniz, birbirinize buğzetmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz. Allah’ın sizeemrettiği şekilde kardeş olunuz.” buyurmuşlardır. İslamdini kardeşlik ruhunu sarsan ve adabına ters düşentüm hareketlere savaş ilan eden ve kardeşlik saflarınıpekiştirip herkesi layık olduğu makama oturtanunsurdur. İslam kardeşliğinin önündeki engelleriortadan kaldırırsak, ümmet olmanın harcı demek olankardeşliği ve kardeşlik şuurunu yeniden hayatageçirebiliriz. Tabi burada iyice anlamamız gereken veönemli olan iki nokta engellerin ne olduğu veçözümlerinin ne derecede gerçekleşebilirliğidir.

Neticede çözüm olarak konu Kur’an ve sunnet’egötürülürse ve bu iki kaynağa göre çözülürse ki budurumda İslam dışı her türlü ideoloji, gurupçuluk,ırkçılık gibi teorileri aşmış ve kardeşliğimizisağlamlaştırmış oluruz. Allah azze ve celle tümMüslümanlardan haseten sizlerden de yapmaktaolduğunuz bu çalışmadan dolayı razı olsun. Şahsımolarak canı gönülden teşekkür eder Allah’ tan muvaffakkılmasını dilerim.

SAHABE KİTABEVİ / BAHADDİN ESEN İBRAHİM KOCAOĞLANSIRMA KİTABEVİ

Süleyman Hilmi Tunahan (r.h) diyor ki;

“Dindeki kardeşliklerinizi çoğaltınız.”

KA

PAK

SOR

UŞT

UR

MA

SI

39

Page 42: Ortakzemin sayı 1

suretiyle, medrese ehlinin nefret etmeyeceği saf vebilimsel bir kaynak ve metot oluşturmak.

d-)Medrese, mektep ve tekke mensuplarınınarasındaki soğukluğu gidermek ve bunları barıştırmak.

Yine Bediüzzaman; “vicdanın ziyası ulum-u diniyedir.Aklın nuru funun-u medeniyedir. İkisininimtizaciyle(birleştirilmesiyle) hakikat tecelli eder. İftirakettikleri (ayrıldıkları) vakit; birincisinde taassub(bağnazlık),ikincisinde ise hile, şüphe tevellüd eder(doğar).(1)

diyerek, dini ve müsbet ilimlerinbirlikte okunmasına işareteder.

Netice de Nursi, yeni birinsan ve toplummodeliolarak karşımıza şuözelliklerde bir insan tipiçıkarır:

1-) Dini ilimlerdederinliğine bilgi sahibi, yani“ALİM.”

2-) Çağdaş ilimlerdeihtisas sahibi veya çağdaşdüşüncelerden veeğilimlerden, ideolojilerdenve gelişmelerden haberdar,yani “AYDIN.”

3-) Sahih tasavvufkültürüne vakıf ve aynızamanda islamın ihsan vetakva boyutuna sımsıkısarılan, yani“MUTASAVVIF”.(2)

Kuşkusuz, kendisi buinsan tipinin eşsiz birörneğidir.

Bediüzzaman’ın İstanbulhayatına baktığımızda müthiş bir

hareketlilik görürüz.Birkaç tane gazete ve mecmuadayazması, bir çok toplantı, konferans ve mitinge katılmasıve birçok cemiyete, derneğe üye olması ve faaliyetgöstermesi, hatta “Yeşilay Cemiyeti”nin kurucularıarasında yer alması; cesur, atak ve mücadeleci mizacınıngöstergesidir.

Yine Bediüzzaman, bu sıralarda gündemde olanmeşrutiyeti destekler; ama “meşrutiyet-i meşrua”(şeriatauygun) olmak kaydıyla... Çünkü kendisi: “Ben talebeyimve herşeyi mizan-ı şeriatla muvazene ediyorum. Vemilliyetimizi yalnız islamiyet bildiğimden, herşeyi islamnokta-i nazarından muhakeme ediyorum.”(3) diyerekölçüsünü açıkça belirtmiştir. Yine İstanbul’da iken 31Mart vakası meydana gelir. Bu olayda yatıştırıcı roloynamasına rağmen idamla yargılanır. Tarihe kaydedilenmeşhur müdafaasını yaparak kendisiyleberaber 100’den fazla kişinin beraetine vesileolur. Daha sonra Van’a dönen Bediüzzaman, birmüddet burada kaldıktan sonra, kürt aşiretleriiçerisinde dolaşarak sorunlarını tespit eder veçözümler üretir. Buradan Şam’a geçerek yüzlerce aliminbulunduğu bir ortamda, Emevi camiinde, meşhurhutbesini irad eder. Hutbesinde Alem-i İslamı çepeçevresaran temel hastalıkları belirtir ve bunların izalesi içinyapılması gerekenleri sıralar ve şöyle der: “Eğer bizahlak-ı islamiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalatınıef’alimizle(hareketlerimizle) izhar etsek, diğer dinlerin

BİR İMANABİDESİNİ

AN(LA)MAK…

Doğru-dan doğruya

Kur’an’dan alıp ilhamıAsrın

idrakine söyletmeliyizislamı…

Merhum M.Akif‘in bumısralarında

hayatı hulasa edilebilecekolan Bediüzzaman SaidNursi, 1876 yılındaBitlis’te doğmuş, çokhareketli ve bir o kadar dabereketli olan hayatı 23Mart 1960 yılında hitambulmuştur.

Said nursi, dinitedrisatını küçük yaştanitibaren bulunduğu bölgede yapmış, temel eğitimini ise,hocaları nezaretinde üç ay gibi kısa bir süredetamamlayarak ilmi icazetini almıştır. Bu süre zarfında,temel islami ilimlere dair 100 den fazla kitabı okumuş vebilahare büyük bir kısmını hıfzetmiş ve ileride yapacağıtelifatına zemin ihzar etmiştir.

Nursi, parlak zekası, mükemmel hafızası, üstünkabiliyeti ve hareketliliği ile çevresinde hemen farkedilmişve henüz 15 yaşında iken “Bediüzzaman” yani “zamanıneşsizi” ünvanıyla çağrılmaya başlanmıştır. Daha sonralarıbirçok ilmi münazarayla, bölgedeki çeşitli gezilerle veokuduğu müsbet ilimlerle kendisini geliştirmiş ve yaşadığıbölgenin temel sorunu olarak “EĞİTİM”i göstermiş ve bumeyanda çalışmalarda bulunmuştur. Bunun için debölgede bazı okulların açılması ve eğitim kurumlarınınıslahı için bir takım isteklerde bulunmak üzere 1900’lüyılların başında İstanbul’a gitmiştir. Büyük bir ilgiylekarşılanan şahsına karşın, istekleri sümenaltı edilerekdelilikle itham edilmiş ve tımarhaneye kapatılmakistenmiştir.

Bediüzzaman, eğitimle alakalı reformlarına “Medrese-tüz-Zehra” projesi demiş ve temel olarak şunlarıamaçlamıştır:

a-)Medreselerin birleştirilmesi ve ıslahı.b-)İslami ilimleri, israili nakillerden ve bağnazlıklardan

arındırmak.c-)Çağdaş (müsbet) ilimleri, medreselere sokmak

İZB

IRA

KA

NLA

R

40

İbrahim Korkut

Page 43: Ortakzemin sayı 1

ve bütün ecdadımızın ruhlarına hürmeten, Kur’an’ıni’cazını Avrupa mülhidlerine karşı göstermek için,Kur’an’daki iki ayeti beyan etmem yüzünden mahkumeden haksız bir kararı elbette yeryüzünde adalet varsa,bu kararı red ve bu hükmü nakzedecektir. (bozacaktır). (7)

Bediüzzaman, ittihad-ı islam konusu üzerinde önemledurarak; “Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ıislamdır” demiş ve ümmete şu mesajı vermiştir: “EY EHL-İ İMAN! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz,aklınızı başınıza alınız, ihtilafınızdan istifade edenzalimlere karşı “Mü’minler ancak kardeştir” kudsi kalesininiçine giriniz, tahassun ediniz(korununuz). Yoksa nehayatınızı muhafaza ne de hukukunuzu müdafaaedebilirsiniz.”(8)

Yine kendisi cemaat olgusuna dikkat çekerek şöyleder: “Mesleğim(cemaatım) haktır veya daha güzeldirdemeye hakkın var, fakat yalnız hak benim mesleğimdir,demeye hakkın yoktur.(9)

Bediüzzaman’ın hayatı boyunca verdiği mücadelede;toplumsal muhalefetin hem temsilcisi hem de öncüsüolduğunu görüyoruz. Hareketinin farklı coğrafyadakiMuhammed İkbal ve Hasan el- Benna’nın hareketleriylebirbirini tamamlar nitelikte olması ve kendisinin de bunaatıfta bulunması (10) dikkate değerdir. Zaten SaidNursi’ye, bu toplumsal muhalefeti ve kanaatkaryaşayışından dolayı “Türkiye’nin manevi GANDİ’si”denilmiştir.(11)

Bediüzzaman’ın, 80 küsür yıllık hayatının neticesindegeride bıraktığı ve benimle görüşmek isteyen onlarıokusun dediği Nur Risaleleri, şu an otuzdan fazla dileçevrilmiş olup tüm dünyaya yayılmıştır. Birçok doktoratezi ve mastıra konu olmuş ve olmaya devamedecektir. Ama ne yazık ki; vefatından sonra şahsınayapılanlar, aynı şekilde kitaplarına da yapılmış veüzerinde terör estirilmiştir. Bediüzzaman üzerineestirilen bu terör nedeniyle hakiki manadaanlaşılamamıştır. Takipçilerinin aşırı muhabbeti,muhaliflerinin aşırı saldırmaları, tam anlamıyla dengelibir şekilde anlaşılmasına engel olmuştur.

O’nu an(la)mak misyonunu iyi kavrayıpyaymaktan geçer. Vefatının 47. yıldönümündeBediüzzaman’ın, tüm kesimler tarafından hakkıylaanlaşılıp, değerince muamele görmesiniRabbimizden niyaz ediyoruz.

KAYNAKLAR:1-İçtima-i Dersler, Zehra Yay. S.1422-Metin Aydın, Yeni Zemin Dergisi 10. sayı s.163-İçtima-i Dersler, Zehra Yay. S.1564-İçtima-i Dersler, Zehra Yay. S.425-Tarihçe-i Hayat, Envar Neş. S.6286-İzzettin Yıldırım, Girişim Dergisi 54.sayı

s.447-Müdafaalar, Tenvir Neş. S.858-Mektubat, Envar Neş. S.2499-Mektubat, Envar Neş. S.244

10-Tarihçe-i Hayat, S.721,729 Emirdağ Lahikası-2, s151. Envar Neş11-Eşref Edip, Said Nursi’nın Hayatı, S.5

tabileri elbette cemaatlerle islamiyete gireceklerdir.”(4)

Buradan İstanbul’a dönen Bediüzzaman, daha sonraVan’a tekrar dönmüş ve patlak veren 1.Dünya savaşındagönüllü alay komutanı olarak talebeleriyle birliktesavaşmış aynı zamanda cephede “işarat-ül-i’caz” isimlieserini kaleme almıştır. Bu savaşta Ruslara esir düşmüşve 2,5 yıl süren esaretinin ardından tekrar İstanbul’adönmüştür. Bu sıralarda başlayan milli mücadeleyidesteklemiş ve 1922 yılında Ankara’ya davet edilmiş amaumduğunu bulamadan tekrar Van’a dönmüştür. Buradamünzevi bir hayat yaşarken Şeyh Said hadisesinedeniyle, Burdur, Isparta ve nihayetinde Barla’ya sürgünedilmiştir. Vefatına kadar sürgün, gözaltı ve hapislerle doluçileli hayatı başlarken tarih 1925 yılını gösteriyordu. AmaCenab-ı Hak teselli olarak kendisine Nur Risalelerini te’lifetmeyi nasib ettiğinden kendisini zindanda, bahtiyar birkul addediyordu. Çünkü imana susamış, asrımız insanınabir ma-i nisan gibi te’sir eden nurlar, elden ele dolaşıyordu.Matbaanın kullanılmadığı bir dönemde islam harfleriyleyazılan nüshaların sayısı 600 bini bulmuştu. Bu vesileylekur’an harfleri muhafaza edilmiştir.

Tabiidir ki bundan birileri rahatsız olacak. Çünkü yenidönemde, Cumhuriyet reformuyla birlikte pozitivist birahlak anlayışını yerleştirmeye çalışan kadro, karşısındaislam ahlakını esas alan bir islam ıslahatçısını bulur.Bediüzzaman eserlerinde sık sık batı medeniyetiniyererek şöyle der: “Dünya, büyük bir manevi buhrangeçiriyor. Manevi temelleri sarsılan garp cemiyeti içindedoğan bir hastalık, bir veba, bir taun felaketi gittikçeyeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sari illete karşı islamcemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak. Garbın çürümüşkokmuş, tefessüh etmiş batıl formülleriyle mi? Yoksa İslamcemiyetinin ter-u taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafalarıgaflet içinde görüyorum. İman kalesini küfrün çürükdirekleri tutamaz. Onun için ben yalnız iman üzerinemesaimi teksif etmiş(yoğunlaştırmış) bulunuyorum.”(5)

Bediüzzaman te’lif ettiği nur risaleleriyle manevi bircihat hareketi başlatmış, ve iman, hayat, şeriat ve ittihad-ı islam düzleminde bir yol belirlemiştir. Zaten “Risale-i NurHareketi; iman ilkelerinin hayata aktarılmasıyla tamamenbir islam toplumu meydana getirecek köklü bir inkilabhareketidir. Yoksa sade, manasız bir kültür hareketi olarakdeğerlendirmek yanlış olur.” (6)

Said Nursi’nin, Risale-i Nuru te’lif etmeye başlamadanönceki dönemine “Eski Said”, sonraki dönemine “YeniSaid “, 1950 ’den sonraki dönemine de “Üçüncü Said”dediğini görüyoruz. Bu ayırıma gitmesinin temelinde;Nursi’nin, konjonktürel yapıyı tahlil ederek hareket metodubelirlemesi ve bunun hayatına yansıması yatmaktadır.Bunun en iyi örneğini lahikalarını tedkik ettiğimizdegörürüz. Ayrıca kendisiyle farklı zamanlarda yapılangörüşmelere ilişkin belgelerde de bunu görmekmümkündür.

Bediüzzaman Said; Eskişehir, Denizli, Afyon veistanbul mahkemeleri başta olmak üzere, birçok defayargılanmış ve hapis yatmıştır. Ama hüküm giydiği sadecebir mahkeme vardır. Bu da Eskişehir mahkemesidir ki;sebebi yazmış olduğu “Tesettür(Örtünme)” hakkındakirisalesidir. Mahkemedeki müdafaasında şöyle der: “Bende o adliyenin mahkemesine derim; bin üç yüz elli senedeve her asırda üç yüz elli milyon (şu an bir buçuk milyar)insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsi ve hakiki vehakikatli bir düstur-u ilahinin üç yüz ellibin tefsirlerintasdiklerine ve aynen hükümlerine istinaden (dayanarak)

İZB

IRA

KA

NLA

R

41

Page 44: Ortakzemin sayı 1

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEGAZİANTEP

Eski adı Ayıntab,Antab, Hantabolarak bilinen tarihi

geçmişi binlerce yıl öncesinedayanan Antep ismi, ilk olarakUrfalı Mateosun Vekayi-namesinde (932-1136)geçmektedir. Bununla beraberbüyük ve mühim bir şehirolduğu ise PapazGrigorun Zeylindegeçmektedir. (1156)

İsim olarak 12.yy kadarbir geçmişe sahip olan Antepbir yerleşim yeri olarak iseM.Ö 3650 yıllarına kadargitmektedir. Eski çağ tarihihakkında fazla bilgibulunmayan Antepin dünyadailk yerleşim yerlerinden olduğubilinmektedir. Dülük, Tilmenhöyük, Şehzade(türlü) höyüğü, Caba höyük,Zencirli, Mertmenge, Gediklihöyük, Yesemek binlerce yılöncesinden günümüze kalanyerleşim birimleridir.

Antep’te yaşayan ilkhalkın ise Keldaniler olduğubelirtilmektedir.

Anadolu veMezopotamya medeniyetleriarasında bulunan Antepcoğrafi konum, jeopolitikkonum ve buradan geçenİpek yolu nedeniyle birçokdevletin hakimiyetinegirmiştir. Antep’te hükümsüren devletler şunlardır:Hititler, Asurlular, Roma-Bizans, İslam devleti (DörtHalife), Emeviler,Abbasiler,Selçuklular, HaçlıKontluğu, Fatimiler,Eyyubiler, Memlukler,Dulkadiroğulları ve Osmanlıdevleti.

M.Ö 1800-1200 yıllarıarasında Hititlerin elindebulunan Antep M.Ö 1200-700yılları arasında ise bağımsızHitit kentlerinden Kargamışta

HASAN HALHALLI

LTÜ

RVE

SAN

AT

42

Page 45: Ortakzemin sayı 1

Antep’te yetişen ünlü bilim adamları:

Bedruddin AyniMütercim AsımAydi BabaMünif Mehmet PaşaHafız Mehmet Ağa (Hasırcı zade)Mazhar EfendiBektaş BabaHüseyin Aşki Efendi (Hacetci zade)Dürri Efendi

YARARLANILAN ESERLER1. Ayıntab Tarihinden Notlar, Mustafa Güzelhan2. Gaziantep Büyükleri, Şakir Sabri3. Urfalı Mateosun Vekayi-namesi(952-1136)PapazGrigorun Zeyli (1136-1192)4. islam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet vakfı,cilt 3-45. Evliya Çelebi Seyahatnamesi6. ilk İnsanlardan Bugüne Çeşitli YönleriyleGaziantep, M.Oğuz Göğüş

BEDREDDİN AYNİ (1361-1451)

1361 Yılında Antep’te doğan BedreddinAyni’nin asıl adı Ebu Muhammed BedrüddinMahmud b. Ahmed b. Musa b. Ahmed el-Aynidir.

Bir ulema ailesine mensup olan Ayni, ilktahsilini Ayıntab’ta yaptı. Ayıntab kadısı olanbabsından fıkıh dersleri aldı.1382 de babasınınvefatından sonra Besni, Kahta ve Malatya datahsiline devam etti. Halep’te Cemal el-Malati veKudüs’te Ala es-Sirami’den ders aldı. Dahasonra hocası Sirami ile beraber Kahireye gitti vehocası tarafından Berkukıyye tekkesineyerleştirildi. Hocası Siraminin vefatına kadarburada kalır. Kahireye yerleşen Ayni, Siraceddinel- Bulkini, Zeynuddin el- Iraki, Nureddin el-Heysemi,ve Ebul Feth el- Askalani gibi devrinönde gelen alimlerinden dersler aldı.

Ayni, türkçe bilmesinin etkisiyle de ilmisaha da adını duyurmaya ve yöneticilertarafından itibar kazanmaya başladı. Değişikresmi görevlere getirilen Ayni, ilk olarak tarihçiMakrizinin yerine muhtesibliğe getirildi. (1398-99) Daha sonra Evkaf nazırlığı da yapan Ayni1425-26 da Kahirede Hanefi başkadısı oldu.Resmi görevler bakımından inişli çıkışlı birhayata sahip olan Ayni, ömrünün sonzamanlarına doğru -1449 yılında- bütüngörevlerinden alınmıştır. 1451 yılında vefat edenAyni, kendi kurduğu Medresetül Ayniyye’yedefnedilmiştir.AYNİ’NİN ESERLERİNDEN BAZILARI:İkdül Ceman fi tarihi ehlizzeman, UmdetulKari, El- Binaye fi şerhil hidaye, Remzul hakaikfi şerhi kenzid dekaik, El-makasıdun- nahviyye fişerhişevahidi şuruhul elifiyye, Şerhul KenzŞerhul mecma, Şerhil merah, Tabakatı Şuara,Tabakai Hanefiye

kurulan Hatti krallığına bağlı bulunmaktaydı. Budönemde Dülük önemli bir dini merkez olarak kabuledilmektedir. Nedeni ise Dülükte bulunan TeşupunZeus ve Jüpiterin menşei olması idi.

Hititlerden sonra Antepte hakimiyet sağlayanAsurlular olmuştur. Ancak bu süreç içerisindeAntep’te Mitanni, Med, Büyük İskender, Selevkoslar,Kommagane krallığı da hüküm sürmüşlerdir.

M.Ö 167-M.S 395 yılları arasında hakimiyetkuran devlet Roma imparatorluğu olmuştur. 395yılında Roma imparatorluğunun ikiye ayrılması ileAntep Doğu Roma’nın yani Bizans’ın hakimiyetinegirmiş oldu. Antep kalesi, Rum kale, Zeugma budönemden kalan eserlerdendir.

639 yılında Hz.Ömerin hilafeti zamanındaAntep İslam topraklarına katılmıştır. Antep’te bulunanÖmeriye camii bu dönemden kalmıştır. Abbasilerdöneminde Avasım adıyla bilinen askeri bölgeiçerisinde yer alan Antep’te Türk varlığının da butarihten itibaren başladığı söylenebilir. ÇünküAvasım şehirlerinde Türkler iskan ettirilmiştir. Ancakkesin olanı Malazgirt zaferinden sonradır. Malazgirtzaferinden sonra başlayan Selçuklu hakimiyeti Haçlıseferlerine kadar sürmüştür. Birinci Haçlı seferininbaşarıya ulaşması nedeniyle Urfa’da kurulan Haçlıkontluğuna bağlanan Antep Nureddin Zengitarafından Haçlılardan alınmıştır. Daha sonra Fatımitopraklarına katılan Antep Fatımilere son verenSelahaddin Eyyubi nin hakimiyetine girmiştir.Eyyubilerden sonra Memluk ve Dulkadir oğullarısınırları içerisinde kalan Antep Memlukler dönemindeçevrenin bir kültür merkezi olmuş ve Küçük Buharaadı ile anılmıştır. 1516 yılında Yavuz Sultan SeliminMısır seferi sırasında Antep Osmanlıdevletine katılmıştır. Osmanlı hakimiyetinde önceMaraş beylerbeyliğine bağlanan Antep daha sonraHalep vilayetine bağlanmıştır. Bu dönemde yinebüyük ve mühim bir yer olduğunu Evliya ÇelebininSeyahatnamesinde görüyoruz.

Antepteki Osmanlı hakimiyeti 1918 e kadarsürmüştür. Birinci Dünya savaşından yenilgiyle çıkanOsmanlı devletinin toprakları işgal edilince Antepteönce İngilizler tarafından işgal edilmiş daha sonraİngilizler yerini Fransız işgal güçlerine bırakmışlardır.Fransızlarin Ermenilerle beraber halka uyguladıklarıbaskı ve zulüm halkı işgale karşı direniş vemücadeleye sevk etmiştir. Şahin Beyin liderliğindebüyük bir direniş hareketi başladı. Dışarıdan hiçyardım alamayan Antepliler on ay boyunca işgalekarşı kendi güçleri ile direndiler. Şahin Beyin, KaraYılanın direnişleri ve mücadeleleri halkın direnişazmini artırmıştır. Anteplilerin göstermiş olduğudireniş, isminin tarihe geçmesini sağlamıştır. 6 Şubat1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Antep’eGazilik ünvanı vererek bunu herkese göstermiştir.Bu tarihten sonra şehir Gaziantep olarak anılmayabaşlandı.Fransız işgal kuvvetleri Ankara antlaşmasındansonra 25 Aralık 1921 de şehri boşaltmış ve böyleceFransız işgali de sona ermiş oluyordu.İşgalden sonra bağımsızlığına kavuşan Gaziantep,Türkiye Cumhuriyetine bağlı bir il olarak varlığınadevam etmektedir.

LTÜ

RVE

SAN

AT

43

Page 46: Ortakzemin sayı 1

ASİLERİN DÖNÜŞÜBir gün asiler de döneceklerRahman’ın topraklarınaYüzlerinde sonsuz birPişmanlığın ifadesiAnlayacaklarBengisuyu yalnızcaHızır’la İlyas içtiKaranlıklar diyarındaDönüş elbette O’na olmalıydıÇünkü her yer O’nun vatanıydıBelki dönülmeyecektiO’nun memleketindenBaşka bir memleket olmasaydıSonsuzluk zindanındaAteşten ranzalar kaçıracak uykularınıVe yaslanıp ateşten bir duvaraSeyredeceklerKadeh tokuşturan ahbaplarıBelki olur şey değilDiyeceksiniz amaBir gün dağlar da yürüyecekZincirlerini koparmışDevler gibiSularsa yorulacakSularsa durulacakAy ışığı yıkayacak taşlarıAklanacak taşların ak yüreğiEbedileşecek gölgelerBozkırda bir çınar göğerecekBir gün bir âmâ dokuyacakEn güzel kilimiVe yıkılacak dünyaDevasa bir hasret anıtı gibiBir gün asiler de dönecekler“maliki yevmiddin” in topraklarına

ŞİİR

Gülistan ÇOBAN Ercan ÜSTÜN

KUDRETİN TASVİRİ VEYAKARIŞDünya denen yâd elde bir fakîr-i nâdanımSen alîmsin sen ganî ey yüce yaradanım

Firâkın nârı düştü şu bîçâre gönlümeErittikçe sürükler bedenimi ölüme

Titremeler eksilmez nâçîz kuş yüreğimdeVe hafakanlar dinmez âciz kuş yüreğimde

Bu dâr-ı dünyada ben beklerim ecelimiİmtihan dünyasından geçerken tut elimi

Kaderimin cilvesi yalnızlığa mahkumumBu yalnızlık içinde bana ademdir umum

Sana karşı kullukta noksanım var ya RabbiAmel defterimdeki noksanlık ar ya Rabbi

Arş-ı alâyı geçti tazarrû ve niyâzımHüzne boğulmak mıdır dünyada alınyazım

Yanıp duran gönlümün ancak sensin tabibiBu alemde müminin sensin gerçek habîbi

Yenik düştüm feleğe sürgünde geçti ömrümDizlerim tutmaz oldu kalakaldım kötürüm

Rahmetinden bir damla düştü mü toprağımaBal yapmak için arı konar güz yaprağıma

Hüzünle doldu yürek budur efsunu ömrünBu dünya gurbetinde oldum zebunu ömrün

Geçiyor önümden bir büyükçe insan seliEnsemde dolaşıyor yalnızlığın buz eli

Duâ duâ çıkarım senin yüce katınaSana çıkarken mahmuz vururum aşk atına

Semânın katmanları açılır bana bir birHer katında aynı ses: Tesbih, tehlil ve tekbir.

44

Page 47: Ortakzemin sayı 1

Dünyayı yüreğine sıkıştırmış bir yürek tanımındayımne vakit ak bir gelinlik görsem, dolar gözlerim,üşür bedenim.

AK GELİNLİKahdimiz var, ve verilmiş bir sözümüzbelki zor olur uçması kelebeğinnefesin kısılmasın, bitmesin yüreğindeki umutümit ve korku, budur alın yazımızbitmez sevdamızinan ki; sokakları kirletilmiş yurdumun pak kalan tekbeyazı sensinve benim taşıdığım umut, yüreğimdeki coşku,beynimdeki isyanve kalbimdeki aşk sensin.belki bir gün yırtılır ak gelinlik,talan edilir umutlarunutma ki; ahdimiz var ve verilmiş bir sözümüzözünde tutuşturdum yüreğimi,bir eylem sabahındaher gün yeniden açan bir çiçekve kalp hafifliğinde hıçkırığa boğulan bir çocuk gibi...hıçkırıkların zorlayacak demir kapıları, büyütecekumudubugün olmazsa da; yarın yine tebessümdedirgamzelerininan ki son çırpınışıdır bu zalimlerinkolay değil kemik yığınları arasında yürek taşımakbir gün batımında yumruğunu sıkıp, kahrolsunkahrolacaklar, diyebilmek.belki bir gün değil, kesin gün, bu şehrin üzerine gülyağacakhür olacak tutsak karanfilleraçacak buğday yüklü başaklarımızkoklanmaya hasret sevdalarımız"ey adına cami avlularında güller katlettiğim sevgili"dudakların çatlasa da susuzluktangülüşün bitmesin anne kucağı kadar sıcak ve serin...tüm laleler kavrulsa da, ak güvercinlerimiz vurulsa dave kızıla boyansa da ak gelinlik, umuda dairbestelerin olsunbitmesin gözlerindeki umut ve tükenmesin öfkenhüzünlü mısralara inat, sevda dökülsün kalemindenumut yeşersin, aşk ritim tutsun her hecedeve mürekkebinin rengi yeşile boyasın ak gelinliği...ben bir gün bir şiir yazacağım sanayalnızca sen olacaksın orda; yani ümit, yani akgelinlik….tutsaklık yok orda ve yok kara zulümsevdamız olacak en görkemli nakaratlarıylainadına seveceğiz bütün sevgilerive inadına savunacağız, bütün savunulacakları...

ŞİİR

MAHMUT KİRAZ A.K.S.B.H.

SARSINTILARBirbirine kenetlenmiş düşüncelerin ortasındaİki ucu sivri bıçağın sırtına dayanmış, beynimNe tarafa dönsem parçalayacak gibiŞimdi hissettirdi uzaklık aradaki mesafeyiYalanların parıltısında kaybolan gerçeğiNefsimin kölesi olmuş acziyetiHâşâ unuturcasına yaradılışı ve gayeyiBoş bıraktığı seccadeyi ve secdeyiKararmış alnındaki nuru ilahiyiÜmmeti, ümmeti diye yalvaran güzelliğiAma dönmeliydi biliyordu bu değildi benliğiFarkına varır varmaz doğruldu ve düzeldiAçarak ellerini yüceler yücesine dilendiMerhamet, haykırışlar, hıçkırıklarla dilendiSonsuz kudret kapısında kapanan gözlerimiAcizliğimi bağışla ne olursun YARABBİ…

45

Page 48: Ortakzemin sayı 1

Yani Cennette; ebedi, sevimli, Cennete layık birsurette kalacaklardır. Dünyadaki beş on senelik evlatsevgisine bedel, Cennette ebedi olarak kucaklarınaalıp, sevip okşayacaklarını bu ayet bize müjdeliyor.

Peygamber Efendimiz (a.s.m) şöyle müjde verirve der: “ Bir kulun çocuğu vefat edince Allahmeleklerine şöyle der: “Kulumun ciğerparesini,gönlünün meyvesini mi kopardınız?” Melekler: “Evet”der. Allah: “ Peki kulum ne dedi?” der. Melekler:“Sana hamd etti ve biz Allah’a ait kullarız ve yineO’na dönücüleriz, dedi” derler. Bunun üzerine Allah: “O halde kulum için Cennette bir ev yapın ve adını dahamd evi koyun” buyurur.5

“Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunugönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe

karşı bir perde olur!” Bir kadınsormuştu: “Ey Allah’ın Resulü! Ya iki

çocuğu ölmüşse?” “İki de olsa!”buyurmuşlardı.”6

“Ümmetimden kimin ikiöncüsü varsa, onlarla birliktecennete girer!” Hz. Aişeradıyallahu anha sordu: “Biröncüsü olan?” “Bir öncüsüolan da, ey (hayırda)muvaffak olan!”buyurdular.7

En büyük sıkıntı,hastalık ve musibetlerebaşta peygamberler duçarolmuşlardır. Kâinatın yüzüsuyu hürmetine yaratıldığıPeygamber Efendimiz(a.s.m.)’in oğlu İbrahimhenüz süt çocuğu ikenvefat etmiştir. Hz. Enes(R.A.) anlatıyor; “Resulullah ile birliktedemirci Ebu Seyf’in yanınagirdik. O, Resulullah’ın oğlu

İbrahim’in süt babası idi.Resulullah oğlunu aldı öptü

ve kokladı. İbrahim cançekişiyordu. Resulullah’ın

gözlerinden yaşlar boşandı.Abdurrahman İbn-i Avf (R.A.) ,

“Sende mi ağlıyorsun ey Allah’ınResulü?” dedi. Resulullah, “Ey İbn-i

Avf! Bu merhamettir” buyurdu veağlamasına devam etti. Sonra şöyle seslendi,

“Gözümüz yaş döker, kalbimiz hüzün çeker, FakatRabbimizi razı etmeyecek söz sarf etmeyiz. Eyİbrahim! Seni kaybetmekten dolayı gerçektenüzgünüz” buyurdu.8

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de “ EyMuhammed! De ki: “ Eğer Allah’ıseviyorsanız, o halde bana ittiba ediniz ki,Allah da sizi sevsin” 9 buyurur. Buna göre,hayatımızın her alanında olduğu gibi, evladımızvefat ettiğinde de Peygamberimizi örnek almalıyız.Evladımız bize verildiğinde nasıl sevinipşükrediyorsak, bizden alındığında da isyan etmemelimükâfatını düşünüp sabretmeliyiz.

Zamanın birinde bir karı koca yaşar. Adam bir

EBEDİ CENNET ÇOCUKLARI

Kimimiz daha dünyaya gelmeden ayrılmıştırondan, kimimiz güzel gözlerine bakarkenminik ellerini bırakmak zorunda kalmıştır.

Evet, o dünyalar kadar çok sevdiğimiz evladımızdanbir gün ayrılmak zorunda kalmışızdır. Çünkü dünyabir imtihan meydanıdır. İnsan bu dünyadahastalıklarla, musibetlerle ya da sevdiklerininvefatıyla imtihana tabi olur.

Madem dünya bir imtihan meydanıdır.Peki, biz bu imtihanı kazanmak için neyapmalıyız? Eğer evladımızı kaybettiisek nasıl düşünmeli, nasıldavranmalıyız? Bu imtihanı ahiretyurdunu kazanmaya nasıl vesileyapabiliriz?

Çok eskiden bir hikâyedinlemiştim. Hikâye şöyle;“Kızılderili bir reisin kapıdabeslediği iki köpeği var. Bunlardanbiri siyah, biri beyaz. Köpeklersürekli kavga halindedirler. Birgün yaşlı reisin torunu niçin buköpeklerin ikisini birdenbeslediğini sorar. Yaşlı reisbunların birer simge olduğunu,iyilik ve kötülüğü temsil ettiğini vedünya var olduğundan bu yanakavga halinde olduklarını söyler.Bu bir savaş ise kazananı vekaybedeni vardır, diye düşünürtorunu. Dedesine bu savaşı kiminkazanacağını sorar. Yaşlı reis,hangisini daha iyi beslersem o kazanırdiye cevap verir.”

Peki, biz hangi duyguları besliyoruz?Emanet olarak verilen evladımızı asılsahibi yanına aldığında isyan mı ediyoruzyoksa Hz.Eyyub (A.S.)’un sabrını mı diliyoruz?Ehl-i iman, sabır duygusunu besleyip kazayarıza, kadere teslim olmalıdır.

Asrın müfessiri bu olayı şöyle izah eder;“Eğer dünya ebedi olsaydı, insan içinde ebedi

kalsaydı ve firak ebedi olsaydı, elimane teessürat vemeyusane teellümatın bir manası olurdu. Fakatmadem dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuknereye gitmişse, siz de, biz de oraya gideceğiz. Vehem bu vefat ona mahsus değil, umumi bir caddedir.Hem madem mufarakat dahi ebedi değil; ileride hemberzahta, hem Cennette görüşülecektir. “ HükümAllah’ a aittir.” 1 demeli. “ O verdi, o aldı. “Her hal içinAllah’a hamdolsun.” 2 deyip sabırla şükretmeli.3

Ölüm yokluk değil, hiçlik değil, bozulup çürümekdeğil sadece mekân değiştirmektir. Büluğ çağınagelmeden vefat eden çocuğumuz da “ Ebedi birhayata ulaşmış çocuklar” 4 sırrına mazhar olmuştur.

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

46

Ayşe KIZIKLI

Page 49: Ortakzemin sayı 1

gün eve geldiğinde hanımından su ister. Kadın gider,kuyudan suyu çeker getirir, bakar ki eşi uyuya kalmış.Elinde bir bardak suyla eşinin uyanmasını bekler.Adam uyandığında hanımını başucunda beklerkengörünce çok duygulanır. Kendisinden memnunolduğunu, ne dilerse onu yapacağını söyler ve sözverir. Kadın kendisini boşamasını ister. Adamşaşırarak, mutlu bir aile olduklarını, neden boşanmakistediğini sorar. Kadın eşinden, sözünü tutupboşamasını ister. Bunun üzerine adam, yanınahanımını alarak Kadı’nın yanına gitmek üzere yolaçıkar. Yolda adamın ayağı bir çukura takılıp düşer veayağı kırılır. Kadın: “Elhamdülillah deyip, evedönelim.” der. Adam daha da şaşırarak nedenboşanmaktan vazgeçtiğini sorar. Kadın; “Ey efendim!Allah sevdiği kullarına hastalıklar ve musibetler verir.Oysa bizim çok rahat bir yaşantımız vardı. AcabaAllah bizi sevmiyor mu diye üzülmüş ve sendenboşanmak istemiştim. Oysa şimdi ayağın kırıldı,anladım ki Rabbim bizi unutmamış” dedi.

Asr-ı Saadete baktığımızda da yol göstericiörnekleri görmekteyiz:

Hz.Ümm-ü Süleym, gayet temiz ahlak sahibi birhatun idi. Çocuğu vefat ettiği zaman, sabır vemetanetle bizzat kendisi yıkadı ve kendisi kefenledive bir tarafa bırakıp, komşularına dönerek:- Babasına haber vermeyin.

Hz. Ebu Talha orada bulunmamaktaydı. Akşameve döndüğünde, çocuğunu sordu. Hanımı:- Gördüğünden şimdi çok iyidir, der.

Sonra yemek yediler, oturdular, birlikte oldular. Birmüddet sonra Hz.Ümm-i Süleym, beyine gayetmetanetle şöyle der:- Ebu Talha, ödünç alınmış bir şeyi geri vermek icapeder mi etmez mi?- Söylediğin bu söz nasıl bir söz, elbette ki ödünçalınan şey geri verilmeli.— O halde, Hak Teala da sana emanetten vermişbulunduğu çocuğu aldı.Ebu Talha bu sözü duyunca :- Biz Allah’a ait kullarız ve yine O’na dönücüleriz, derve şükreder.

Sabah olunca gidip Resulullah (s.a.v.)’a anlatır.Resulullah (s.a.v.):- Ya Rabbi bunun daha iyi bir karşılığını Ebu Talha’yaver, diye dua eder.

Nitekim dokuz ay dokuz gün sonra Abdullah diyebir çocukları olur. Çocuk, Peygamberimizinhimayelerinde büyür ve İslam Tarihinde önemli birşahsiyet olur.

Bu ayet, hadis ve kıssalardan, büluğ çağınaermeden evladımız vefat ettiğinde nasıl düşünmeli venasıl davranmamız gerektiğini öğreniyoruz veanlıyoruz ki; insan acizdir, güçsüzdür, kendisi vesevdikleri için neyin hayır olup olmadığını bilemez.Öyleyse veren sensin alan sen. Sen ne verdiysenodur, dahi nemiz var deyip O’na sığınmalıyız ve şumüjdeyi sürekli zihnimizde diri tutmalıyız; “Vesile-isaadet-i dareyn olan iman ve İslamiyet, mü’mine derki: Şu sekeratta olan çocuğun Halık-ı Rahimi, onu bupis dünyadan çıkarıp Cennetine götürecek. Hemsana şefaatçi hem ebedi bir evlat yapacak.Mufarakat muvakkattir, merak etme; “ Hüküm Allah’ aaittir.”,1 “Biz Allah’a ait kullarız ve yine Onadönücüleriz.”1 de, sabret.”1

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

1 Mü’min Suresi,122 Ebu Davud. Edeb:913 Nursi, B.Said, Mektubat,(Zehra Yayıncılık),934 Vakıa Suresi,175 Tirmizi, Cenaiz,366 Buhari, Cenaiz,67 Tirmizi, Cenaiz,648 Buhari, Cenaiz,439 Al-i İmran Suresi,3110 Mü’min Suresi,1211 Bakara Suresi,15612 Nursi, B.Said, Mektubat,(Zehra Yayıncılık),94

47

Page 50: Ortakzemin sayı 1

FELSEFE NEDİR? NEREDENBAŞLATMALI?

Felsefe hayat biçimi, yaşam tarzı değil, hayatıalgılama ve yorumlama uğraşısıdır.

Felsefe, bilgi sevgisi, bilginin peşinde koşma,bilgelik sevgisi, hayatı anlama çabası, düşünme veyadüşünme işi, tefekkür, yorumlama vb. kavramlarlaifade edilebilinir. Bu tür bir anlamlandırmayahiçbir felsefeci karşı çıkmaz.

Hal böyle ikenneden felsefeninhep Yunan’danbaşlatıldığız i h n i m imeşguleden

sorulardanb i r i s iolagelmiştir. Vebu durum kitaplarda“Yunan Mucizesi” olarakifade edilir. Acaba Yunanlılardanönceki insanların düşünme yetenekleri yokmuydu? Onlar düşünme, yorumlama, tefekkür etme vehayatı anlama, anlamlandırma çabası içine girmezlermiydi? Hep merak etmişimdir. Bu düşüncelerle bir kez

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

Selami YÜKSELdaha felsefe tarihine ve düşünce tarihine bir gözattıktan sonra kendimce şöyle bir cevap buldum.Başka meraklıların merakını gidermesi dileğiyle.

Bu soruların cevabını 18.yüzyıl ile başlayanAvrupa’nın Aydınlanma Felsefesinde bulduğumainanmaktayım.

Aydınlanma felsefesinin temel dayanağımateryalist inkarcı bir felsefedir. Sonraki zamanlardabu felsefe pozitivizm (Deney ve gözlem ile testedebildiklerimiz vardır düşüncesi. Olguculuk. “Her şeyimaddede arayanların akılları gözlerindedir, göz isemaneviyatta kördür. B.S.Nursi.), laiklik vb.düşüncelerle ortaya çıkar.

Bu dönemde felsefeciler ve aydınlar için,Hıristiyanlık dinini inkar etme ve diğer dinleri de bu dinekıyas ederek reddetme anlayışıyla hareket etme modahaline gelmişti. Fakat bir sorun vardı. O da köksüz birdüşünce ve felsefe kalıcı olamazdı. Ve de kandırıcıolamazdı. Bundan dolayı kök arayışları ve bumateryalist (maddeci), pozitivist ve laik felsefeyitemellendirme çabaları başladı. Bu çerçevede OrtaçağHıristiyanlık düşüncesi ve İslam düşüncesi onlar içinbir kaynak olamazdı. Bundan dolayı binlerce yıl birdüşünce ve medeniyet birikimini atlayarak Yunandüşüncesine başvurdular. Pekala bu dönemde, diğerdüşünceler de vardı. Örneğin insanlığın en eski veköklü düşüncesi Mezopotamya medeniyet vedüşüncesi, Çin ve Hint felsefe ve düşünceleri busözde aydın ve felsefecilerin dikkatini çekmiyordu.Bütün bu zenginlikleri neden bir tarafa attılar? Atmaklakalmadılar, bazen gizlediler ve bazen de inkar ettiler.Neden?

Çünkü gerek İslamdüşüncesi ve gerekse

diğer eskidüşünceler

dinin

etkisindeidi. Hak dinlerden

etkilenmişlerdi. Yunandüşüncesi ise güya özgür aklın

özgür düşünceleri idi. Özellikle de Yunandüşüncesinin inkarcı kısmı ele geçmez bir fırsattıonlar için. İnkarcı kısmı dedim çünkü Yunandüşüncesi bile hak dinlerden etkilenmiştir. Sokrates,

48

Page 51: Ortakzemin sayı 1

YÜREK HARİTASI

Çocuklar değil, ağlayan gece imiş,İbrahim’e haber ver karınca yolda imiş,

Tut kolundan bülbülün, üşür soğuk gecede,Belki güller, güllerde vurgun imiş...

Uhudu andırıyor her yer, yüreklere vurulmuşesaret zinciri, karınca yuvası ateşle kaplı,kelebeklerin kanadı kırık, bir Ömer nidası,

bir Faruk hasreti gözlerde... Halid de dönmedi halaMute yolundan… kuşlarda gelmedi bugün ayine…hala ağıt yakar Sümeyye.

Dedim ya matemler düştü baharımıza, sehervaktinde ağlaşır kuşlarımız duayla suladığımız mezarbaşında. Bir sessizliktir bitmeyen, ama vurulduğumuzkara gözler değildi alnından. İçmiştik sevdanın akiklimini, yelkovanlar gibi dönerdi melekler maneviduygularımız etrafında, şafak vakti bir çığlık olurduk,bir eylem sabahında kar tanesi kadar hafif, aşk kadarsessiz ve dağlar kadar yalçın olurduk, süzülürdükyürek

Bir çiçek dalından düşer miymiş, yürekcoğrafyamdan bir harita koyayım çeyizine, kankırmızısına boyanmış cennet yeşilinden. En masum,en arı, en utangaç. Buhara kokusu sinsin tenine,Endülüs’ten bir anı yazayım üstüne. Grozni’den bir dağçiçeği süslesin kenarlarını. Hindi kuşlardan bir avuçtoprak serpiştireyim üstüne ve FilistinliMuhammed’den emanet taze şehit misk kokusuylayoğurayım yürek haritamın Bağdat sokaklarını. Tıpkıduvağın ardındaki al yüzün gibi utangaç ve al renkli…

Az kaldır başını, görürsün Musa’yı, üç mil ötedeterkedilmiş bir tankın üzerinde tekbir getirmek içinseni bekliyor. İsrafilin sura üflediği gün, vaveylakopacak; tufan, kasırga ve imdat çığlıkları kaplayacakyeryüzü meydanını.

Ve Ali, halkların sessiz çığlığı. VeHüseyin şehadetin mührü. Ve Zeynep,direniş, kızgınlık, öfke...

Aristo ve Eflatun’un bir çok düşüncesi buna delildir.Ama bu Aydınlamacı felsefe ve düşünürler kendiinkarcı düşüncelerine uygun olan felsefi düşüncelerialdılar. Diğer düşünceleri ise hep gizlediler veyaçarpıttılar.

Felsefeyi neden Yunan’dan başlatıyorsunuz?Denildiğinde, onlar şöyle cevap vereceklerdir; Yunanfelsefesi özgür ve akla dayalı bir felsefedir, diğerdüşünceler ise dinin egemenliğindedir, bundan dolayıda o düşünceler felsefe kapsamında yer almaz. Hanifelsefe düşünme idi. Hayatı anlamlandırma, anlamaçabası, bilginin peşinde koşma işi idi. Doğru amadinsiz bilginin peşinde koşma işidir, onlara göre. Bilgiise, insanın zihinsel faaliyetler sonucunda elde ettiği,ulaştığı ürünlerdir. Şeklindeki tanım bir çok felsefekitabında yer alan bir tanımdır. Gerçekte ise bu bilgitanımı maddeci felsefeye aittir. Bu tanıma göre vahiy,bilgi değildir. Bundan dolayı vahiyden etkilenendüşünceler bilgi değildir. Dolayısıyla bu tür bilgilerinpeşinde koşma da felsefe değildir. Bu dinsiz bilgi veyadiğer bir ifade ile vahiyden, dinden en az etkilenendüşünce, tarih içinde hangi düşüncedir? Tabi ki Yunandüşüncesi. O halde düşünceyi yani felsefeyi Yunandanbaşlatmak gerekir dediler. Ve insanlık tarihinin enönemli ve biricik buluşunu bulmuş oldular. Bunun adıda “Yunan Mucizesi” idi. Laikliğin mucizesi de ancakböyle olurdu.

Artık bu ideolojik ve taraflı, düşünce ve felsefelerinvarlık gayesini yetirdiği zamanların geldiğigörülmektedir.

Felsefe; eğer hayatı ve kainatı anlama,anlamlandırma ve düşünme işi, düşünme sevdası iseKürtlerin deyimi ile ser sera, ser çâwa (baş gözüstüne). Yok eğer yukarda değinildiği şekli ile, vahyireddeden bir düşünce, yöntem ve bilgi peşinde koşmaişi ise, her dinden dindarların felsefeye karşı mesafelidurmaları devam edecektir. Ey “aydınlanmış kafalar”!Bu gafletten uyanmanız dileğiyle.

Felsefe kavramı kirlenmiş, taraflı bir tanımabüründürülmüştür. Bu nedenle felsefe kavramı yerinehikmet veya irfan gibi kavramlarının kullanılmasınındaha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Bu iki kavram dabütün düşünceleri içine alabilecek özelliğe sahiptirler.Felsefe vahiy ve vahiy düşüncesi ile barışmakzorundadır. Aksi halde inanç sahibi olan insanlarfelsefeye hep mesafeli duracaktır. Felsefe için yapılananlamlandırmalara baktığımızda, vahiyle bir çelişkininsöz konusu olmadığını görürüz Çünkü vahiy aklıreddeden değil tamamlayandır. “Hatta akıl ve nakilçeliştikleri vakit, akıl (akl-i selim) esas alınır. Nakil(ayetve hadis) tevil edilir.” Bu derece akla önem veren birdüşüncenin, maddeci, pozitivist düşünce bakış açısıyladışlanması felsefeyi kısırlaştırmakta, sınırlamakta veanlamının dışına çıkarmaktadır.

Tefekkür gafleti izale eder. Vesselam.

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

49

ABDULHAMİD HASAN

Page 52: Ortakzemin sayı 1

KENDİMİZ OLABİLMEK

Bir toplumun tanıtılmasında o toplumunkendini ifade ederken kullandığı tanımıkullanırız, fakat o toplum kendini tanıtamıyor

veya daha da vahimi kendini tanımıyorsa? Bu kez dekendi kriterlerimize ve kendi müşahedelerimizedayanarak tanıtmaya başlarız. Bundan böyle demevzu olan topluluk tanınan değil, tanıtılan bir toplumoluverir. Alem-i islamın hal-i hazırdaki durumunun“tanıtılan” bir toplum olduğu kanaatindeyim. Bununsebebi sadece kendimizi tanıtamadığımız değil,malesef kendimizi tanımadığımız gerçeği desözkonusu. Bir insanı kendisi kılan nasıl ki şahsiyethaline getirilen kriterler ve bu kriterlere uygun amellerise, bir toplum da bundan fazlaca farklı değildir. Ziratoplum da fertlerin ortak şahsiyetidir denilebilir.

Bir sistemi değerlendirirken adil ve objektifolunabilmesi için öncelikle o sistemin kurucusudeğerlendirilmelidir. Teori, pratize edilmesi mümkünise, bunun sistemin kurucusu tarafından ortayakonulup konulmadığına bakılır. Sonrasında da sistemtopluma yayılmış ve genelleştirilmişse, neticesindekitoplumsal terakkiye bakılır. Buraya kadar herşeymukabiline denk düşüyorsa sistemin kendisinde sorunyoktur denir. Fakat sistemin teorisinden bağımsızolmasına rağmen o sistemin adını kullanarak yapılanamellerden sistemin kendisi ve kurucusu sorumludeğildir, zira sistemin dışına çıkılmıştır ve sorumluluk,yapanın şahsına atfedilir.

Müslümanların durumunu değerlendirirken debatının bu pencereden bakması gerekir. Şuurlu vedüşünen gayr-i müslimlerin islamiyeti seçmesi buşekildedir. İslamı araştırıp özünden hareketledeğerlendirmekledir. İslamiyetin kendisini araştırıp,kurucusunun vekil tayin ettiği Efendimiz’in (a.s)hayatının tahkik ve tedkikinden sonra İslam Dinininhakiki bir teslimiyetle nasıl da büyük bir saadetgetirdiğine şahit olunup, Allah ın vahidiyetine ve islamdininin hak olduğuna iman etmişlerdir. Diğerkavimlerin, özellikle alimlerinin, ehl-i iman safınaidhalleri bu sırdandır.

Bir müslüman İslamiyetin emirlerini yerinegetirebildiği ölçüde İslamı temsil eder, burdanhareketle de her müslümanın her sıfatının müslümanolamayabileceği gerçeğine ulaşırız. Mesela doğrusöylemek fıtrat dini olan İslamiyetin bir öğretisi yanimüslümanın sıfatı iken, müslüman birisi kafir sıfatı olanyalancılıkta bulunabilir. Bir kafirin de bütün sıfatları kafirolmak zorunda değildir, bir kafir de islamiyet sıfatı olansıdkı yaşayıp kafir sıfatı olan kizbden uzak durabilir.İslamiyet ise müslümanın “kafir” sıfatlarına göredeğerlendirilmemelidir, böyle bir değerlendirme sadeceşahsın kendisinin değerlendirmesi olacaktır. Batınınbizi ele alış tarzının kırılma noktası da budur sanırım.Kendimizi tanıtamadığımız için, islamiyeti hakkıylayaşayıp lisan-i halimizle anlatamadığımız için, “işte biz

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

MAHMUT GÜNDEŞbuyuz” diyemediğimiz için ve onların da tahkiki biraraştırmaya girişmemelerinden ötürü bizleri,hakkımızdaki cehaletleri ile, sadece gözlerine çarpanve kendilerine yansıtılan müslümanların davranışlarıile tanımladılar ve gerçek islamiyeti bilmemelerinerağmen bildiklerini sanıp düşman oldular

“Elhamdulillah müslümanız” demek dışında batılıbirinden ve belkide bir ateistten yaşantısal olarak hiçbirfarkı olmayanlar gözlerine çarptıkça.. müslümanoldugunu söyleyip de insaniyetin gereği olan hak-hukuk gözetme konusunu ihmal eden ve sıdkıhayatından çıkaranları gördükçe.. müslümanım diyenbirilerinin yine müslüman olduğu için başını örtmesigerektiğini söyleyen bir hanımın, başörtüsünü indirmeadına elinden geleni ardına koymadıklarını izledikçe..çalışmaya karşı o derece iltifat eden bir dinin tebaasıolduğunu ilan edip, başkalarından çalıp çırpmak vehaksız kazançla nasıl da zenginleştiklerini duydukça..faizin her türünün ve vesile olan her kişinin lanetlendiğibir dinin fertlerinde faizden nasibini almayan veya faizyemese bile dumanından çekmeyenin kalmadığı birzamana şahit oldukça.. ve binlerce ortak değererağmen hala basit menfaatler uğruna, katl bu denlikötülenirken, hiç çekinmeden birbirilerini öldürmeyeteşebbüs ettiklerini gördükçe bizi yanlıştanıyacaklardır.. buna karşı da hiçbir savunmayı kaalealmayacaklardır. Bu tablo karşısından başka bir sonuçda beklenemez.

İnancım şu ki, Allah’a, Rasulüne ve islamiyete enbüyük vefa borcunu Allah’ı, Rasulünü ve İslamiyetidoğru şekilde tanıyarak ve doğru bildiklerimize riayetederek ödeyebiliriz. Dini savunmanın slogan atmak vemeydanlarda toplanmak veya biryerleri yakıp yıkarakinsanları öldürmek olduğuna sanırım hiçbir vicdaninanmaz. Ve çözüm de asla bu şekilde olamaz.Yürekler fethedilmedikçe gerisi önem arzetmez. “Buyüzde yalan olmaz!” dedirtemedikçe, o yüzle Allah’ınkarşısına çıkmaktan korkmak gerekir. O halde çözümdaha da netleşiyor, insanlara yaşanılır bir dünyasaadetiyle beraber, onları ahiretteki saadeteulaştırmanın yolu; kim olduğumuzu doğrukaynaklardan, doğru bir şekilde öğrenmek ve onun endoğru bir mümessili olmaktır. Ashab-ı güzininmuvaffakiyet sırrı da bu olsa gerektir. Böyle oldukçabiz kendimizi tanıtmış olup başkalarının kendilerince“bir tanımı” olarak kalmayacağız. Eğer biz doğruİslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu lisan-ıhalimizle gösterebilirsek, fıtraten hakkı arayan insan,İslamiyetin güzelliğini ve hakkaniyetini takdiredecektir. Neticesinde de, her müslümanın en hayatimeselesi olan tebliğin meyveleri alınacak ve grupgrup islamiyete dehaletler görülecektir.Dünyanın dört bir yanında fıtratı sönmemişve hala vicdandan az da olsa bir esertaşıyanlar, insaniyet-i kübra olan islamiyetigerçek manada idrak edip husumetlerine aklınve kalbin sesi ile son verecek ve birbirilerinianlayacaklardır. Anlayış da elbette affı netice verecekve muzaffer olan uhuvvet olacaktır. Ve dilerim öyleolur...

50

Page 53: Ortakzemin sayı 1

Yine bir vakıadır ki hiçbir uygarlık günümüzdekiuygarlık kadar insanı, insanlığı öldürme ve yok etmekapasitesine ulaşamamıştır. Bugün bir düğmeyebasarak NBC silahlarla bir ülkeyi yok etmek mümkünve bu denendi de. Son yüzyılda da savaşta ölenler200 milyon civarında bir o kadar da sakat ve yaralı var.İnsanlığın verdiği bedel ve harcadığı emek iseölçülemez.

Bunca savaş ve yıkımdan sonra “ilerlemenin”;“acısızlık”, “mutluluk”, “refah” olmadığı anlaşıldı.Modernitenin krizinin başladığı yer de burası…

II. İmtihan

Tüm bunlar olurken 19. yüzyılda siyasalçerçevelerini/organizasyonlarını kaybeden islamdünyası, birçok iç ve dış nedenin birleşmesine bağlıolarak 20. yüzyılda toplum hayatındaki siyasal veekonomik belirleyiciliğini kaybederek geri çekilmiş“tarihte tatil”e çıkmıştı.

İslam medeniyeti, 20.yüzyılın son çeyreğin demodernleşme ile at başı giden emperyalizminhuzursuzluklarına karşı yeniden “sistem karşıtıhareketlerin” “direnişini” örgütleyen, “dayanışmayı”motive eden yegane güç olarak “tarihe geri döndü.”

“İslamcılık” kültürel donanım, davranış veformasyonu ile bugün dünyadaki işgalci küreselimparatorluk düzenine karşı biricik alternatif olmaözelliği/potansiyeli ile mücadele içine girmiştir. Elbetteki vahiy orjinli bir din olan İslam’ın mücadelesinitoplumun kolektif, kültürel hafızası ve bireylerin bilinciüzerinden yürütmektedir. Dinin hayata dönüşü -kipratik olarak- hayata müdahalesi ve hayatıyönlendirmesi/belirlemesi günümüzün başatolgusudur.

Müslümanlar/islamcılık tatilden dönünce, elbetteortalığı güllük gülistanlık bulmadı. Devran değişmiş,köprünün altından çok sular akmıştı. Daha önce hiç biruygarlığın, insani etkinliğin, yapıcılığın ve yıkıcılığınulaşamadığı bir modern medeniyet ile karşılaştı. Bukarşılaşma çetin oldu ve bu süreç devam etmekte.

İslam, tüketim çılgınlığına, doğanın tahribine,çevrenin kirlenmesini durduracak, hayatın anlam vedeğer kazanmasını sağlayacak alternatif birzihniyet/paradigma olarak bugün modern medeniyetile karşı karşıyadır. Küresel sistemin tekno-kapitalisttüccar şebekelerinin islam dünyasını hedefeyerleştirmeleri, propaganda aygıtına son gaz hızvermelerinin ardındaki neden islam’ın değerlerkavrayışı ve hiyerarşisidir. Bu değerler kapitalsistemin istilasına set çekme, akıntıyı tersine çevirmepotansiyeline sahip olup, kapitalist para babalarınınçarkına çomak sokmaktadır.

Fakat tüm bunların yanında islamı vemüslümanları bekleyen handikaplar var. Buaçmazlarla hesaplaşma hem islamın, hem dedünyanın kaderini belirleyecek.

Yeni “küresel epistemenin” beraberinde getirdiğiyeni sosyal değişiklikler, müslümanlarınparadigmasını boşaltarak ya da deforme edereksiyasal/kültürel/iktisadi tasarımlarını işlevsiz kılmakta.Müslüman muhayyile bu paradigma tarafından

MÜSLÜMANLARIN“TARİHTE TATİL”DEN

DÖNÜŞÜ VE ATEŞLE İMTİHANI

I. Modernlik ve Kriz

Max Weber, modernliği “dünyanınbüyüsünün bozulması” olaraktanımlamıştı, yani modernite ile beraber

insanlık artık şeylerin ardında gizem, aşkınlık, dünyaüstü nedenler, öte varlıklar aramayı bırakarak herşeyin “nedenini” o şeyin içinde arama noktasınagelmişti ki, bu her şeyin dikey düzlemden kopartılarakyatay/dünya düzleminde, aklın rehberliğinde “rasyonelolarak” yeniden tanzim edilmesi anlamına geliyordu.

Gel gelelim ki son otuz-kırk yılda yaşananlar,küreselleşmeye bağlı gelişen olaylar, siyasaldenetim/egemenlik araçlarının gelişimi ile denetiminartmasına paralel olarak; “makro egemenlik” alanındışında, sürekli gözden kaçan ya da tam olarakdenetlenemeyen “mikro iktidar alanları” nın artması,küreselleşme ile beraber yerelliğin güç kazanması,yerel kimlik ve aidiyetlere vurgunun artması, insanınayaklarının yerden daha fazla kesildiği bir dönemde “toprak bağının” güçlenmesi, milliyetçi savaşlar, sürekliartan suç oranları, şehir yaşamında “kaos”un süreklihale gelmesi, bireysel ve toplumsal şizofreni, tüketimçılgınlığı ve bunun dünyayı/doğayı tahrip etmesisonucu oluşan huzursuzluklar ve çevreci hareketler,göç/mültecilik ve bunun sonucu oluşan küresel ırkçılıkgibi modernleşmenin doğal sonucu olan problemlerlekarşı karşıyayız.

Modernliğin “ideal insani düzen”e doğru hareketi,insanlık dışı sonuçlar doğurmuş, “Modern idealler”insanlıkta hayal kırıklığı yaratmamıştır. Tümtasarımlara rağmen “ütopyalar” değil, otoriteryönetimler, “sürekli savaşlar” gerçekleşmiştir. Bugün,insanlığı korumak için teknolojik zaferlerin akıl ve ahlakile dengelenmesi gerekiyor. “Amaçlardan veinançlardan “kurtulmuş” bir “araçsal akıl”, serbesthareket kabiliyeti ile tüm küremizi cehenneme çevirmeimkan ve kapasitesine sahip.

Nihilizm ve postmodern görececiliğin herşeyi/hakikati yok etmesi ve herkesin istediğiherşey/hiçbirşey olması, onlarca yıldır bir “anlam krizive sorunu” yaratmış durumda.

Barbarlık medeniyetle at başı gittiği kabul edilenbir gerçek. Her medeniyet üretim ilişkilerine, yaşamkavrayışına paralel olarak ölümcül ilişkiler ve ölümbiçimleri/cezalandırma sistemleri ortaya çıkarır.

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

51

SEVER IŞIK

Page 54: Ortakzemin sayı 1

mekan bilincini temellük etmekte. İslamcılık kendimekanlarını, “yaşam alanlarını” ve “zaman algısını”yeniden üretemeyince kafeleri ve kafe kültürünütüketmektedir.

Bir süredir “mahremiyetin” “şov” a dönüşmesineşahit olmaktayız. Romantik islamcılar tüketimiartırmak/kasaları doldurmak için ilan edilen her “özelgün” ü sahiplenerek meşrulaştırmakta ve bu babdanolmak üzere aile hayatlarını kamuya açmaktadırlar.Kocaman adamlar gazete eklerinde, tv programlarındasevgililer günü vesilesi ile birbirine yeniden ilan-ı aşketmekte birbirleri ile yarışmaktalar. Sevgililer günü ekiverenler bile var.

J. Berger’in ifadesi ile söylersek diyebiliriz kimahremiyet “kapilazmin fidyesi” olarak gözdençıkarılmakta. Sistemin yarattığı “mahremiyet vecinsellik”, modernite ve gelenek çatışmasının en barizçatışma alanı durumunda. “Cinsel devrim”in değerleri,bunun teşvik ettiği geleneksel rollerin terki, süreklitatminsizlik, teşhirin sınır tanımayışı, hedonistleşme,apolitik, hippi, sorumsuz “sev-genç” bir kuşak oluşmuşdurumda ve bu sürekli hale gelmekte. Focault’nundediği gibi cinselliğin bir “günah çıkartma” algısıiçerisinde, sürekli konuşularak ve teşhir edilerek,deşifrasyona kışkırtılması “hayatın giderekanonimleşmesini ve kamusallaşmasını beraberindegetirmiştir. Artık yaşam, değerlerden arınan BBGevlerinde izlenen bir “şova” dönüştü.

Dünyamız giderek Sodom ve Gomore yedönüşmekte

Biyolojik krallık kadın ve erkek ilişkilerini temeldensarsacak maddi koşulları da yaratma imkanına sahipdurumda. Ahlaki normların tasfiyesine, cinselliğinkışkırtılmasına, tüketime sunulmasına, itirafazorlanmasına, günahın deşifrasyonuna, rijit bir şekildesokağa taşmasına, yatakların ortalık yere serilmesinekarşı yeni bir emanet beden/gövde anlayışı ile “cinselfaşizme”, onun “mal/ mülk beden” kavrayışına ve“unisex/cinsiyetsileştirme” politikalarına karşıçıkılmalıdır.

Müslümanlar dünyanın sorunlarından dolayısorumluluk altına girmeliler.

III. Ve Umut

M.Watt islamın üç helenistik dalga ilekarşılaştığını söyler, bunlar:

1.Dalga: İslamiyetin yükseliş devrinde genişleyenfetihler sonucu Süryanice üzerinden klasik Yunankültürü ile karşılaşması.

2.Dalga:10.ve13.yüzyıllardaki haçlı seferleri ileislamiyetin, yıkıcı bir saldırı sonucu “Batı” ilekarşılaşması.

3.Dalga: Tüm yerküreyi kuşatan ve halenyayılma istidadı gösteren Modernliğin yayılması.

İslamiyet ilk iki dalgayı, entellektüel gücününzirvesinde olduğundan, rahatlıkla, karşılaştığı “karşıkültürün” “hasen” bulduğu kısımlarını da temellükederek atlattı.

El’an karşı karşıya olduğumuz modernlik ile olankarşılaşma/hesaplaşma devam etmekte, bu seferki

yönlendirilmekte ve şekillendirilmekte, İslamidüşüncenin içi belirsizleştirilmekte, kavramlarflulaşmakta anlam kaybına veya genişlemesineuğramaktadır.

Bugün batı küresel hegemonyasındaki dünyada,“niteliksel ve niceliksel değişim” ve neoliberalizmmüslümanların dilini dönüştürmekte. Ve giderek kamuile uyumlu ama gelenek ile ilişkisi zayıf bir islamanlayışı oluşturmakta. Bugün islami kesim sorunudünyaya/iktidara talip olması fakat bunun dilini,argümanlarını hakkıyla geliştirememesidir. Örneğin,verili siyasi ve iktisadi dili dönüştüremeden olduğu gibikullanmaları, itikadi olanın modanın alanına sokulması,vecibelerin “Seküler bir dil” ile sunulması vesavunulması…vb.

Tatilden dönen İslamcılığın buldukları modernkültür ile ilişkilerinde bir hastalıklı kavrayışla karşıkarşıyayız. Alternatif olma iddiası ile ortaya çıkanMüslümanlar, bulundukları yerdeki “doğruların”karşısında yelkenleri fora etmektedir.Dönüşüm/değişim müslümanların “yaşama kavgasına”sirayet etmiş durum da. Müslümanlar bugün karşıçıktığı modern kavrayışı yeniden üretmektedir. Bütündikkatler “forma” yönelmiş, “kanunların ruhu” göz ardıedilmektedir. Siyasal iktidar tahayyülü Müslümanları“makyavelist” bir çizgiye çekmekte, ilkeli bir ahlakiduruşu sarsmakta, bu da islami ahlakın içeriğinesürekli “yeni ikamelerin” taşınmasına ve bünyeninyıpranmasına sebebiyet vermektedir. Örneğin,müslümanlar kendilerini “ilerleme” mantalitesi içindeanlamaya ve konumlandırmaya çalışarak onaycı biryaklaşım geliştiriyorlar.

İslamiyetin meydan okuyuşundan bir“uyum/intibak dili” geliştiriliyor.

Siyasi ve ekonomik hayatlarını modernize edenİslami kesim, sosyal hayatını da modernize etmeeğilimine girmiştir. “Müslüman her şeyin güzelinelayıktır” gibi içeriği belirsiz bir önermeye sığınılaraktüketim kültürü meşrulaştırılmakta ve çağdaşlıklarınıispat için akıl almaz yollara başvurmaktalar; örneğin,faizindeğişik isimler altında islamileştirilmesi, israfınalabildiğince artması, beş yıldızlı otellerde, denizkenarlarında, kumsallarda “tatil yapma” anlayışınınislamileştirilmesi, turistik turlar, bedenlere salt estetikkaygılarla müdahale… Bedenin emanet olarakalgılanmasının “mülk” olarak dönüşmesi, estetik bedenhayaletine vurulan müslüman kadınlar için “İslamidefileler!” …Namusu kadına eşitleyen erkeklerin,kendileri için birçok şeyi “caiz” görmesi; “vitrin kadınlar”taşımak, sekreterlerle aşk ilişkisi, lüks turlar, jipler,kaçamaklar, kendileri için uygun gördüklerini kadınlariçin uygun görmeyecek ataerkil tutumlar… Giderekislam kültürü adına, modern bir kültürün karikatürü vetaklidi olan yeşil pop, konser kültürü, marka merakı,“birinci sınıf dünyalar için” alış-veriş mabedlerininkapılarını aşındırma, burjuva mekanlarınınislamileştirilmesi, islamcı sermayenin benzer kapitalstatü görüngülerine başvurması… Sonuçta oluşanşey; “kapitalizmin islami versiyonu” ve “islami ahlak”ıngüme gitmesi.

“Sahih” ve “sahici” bir karşı koyuş iddiası ile yolaçıkan müslümanlar, modernitenin ilişkilerini, zaman ve

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

52

Page 55: Ortakzemin sayı 1

okuyuştur.

İslam, insanlığın dertlerine derman olmapotansiyeline sahiptir. Reçetenin oluşumu ise,müslümanların entellektüel cehdine ve idrak gücünebağlı olarak oluşacaktır. Bugün modernite, aklınarabasına koşmayan tüketmeyen tüm kültürleri veyaşam biçimlerini “gerici”, “ilkel”, “bağnaz”, ve illegal ve“terörist olarak mahkum etmekte ve yaftalamaktadır.İslamın modernlikle çekişmesi, hayatın kültürelkodlarının, kapitalize olup olmaması üzerindenyaşanıyor.

Çözüm “süreklilik ve değişim” içinde aranmalıdır.Ataların dini üzerinde ısrar etmeden(2/70), “dinsel birbürokrasi” oluşturmadan “karşılıklı anlaşma” içerisindeyeni bir iletişim dili inşa etmemiz gerek.Oluşturacağımız yeni dil (lingua islamica) İslami insanı(homo islamicus) ortaya çıkaracaktır. Geliştirilençözümlerde, siyasal ve toplumsal projelerinde“mutlakiyetçi bir din” ve “din dili anlayışı”na karşıçıkmalı ve kendi siyasal dilinin, amaçlarının oluşumupeşinde olmalıdır. Sürekli değişen dünyada yerelliğegömülmeden, içe kapanmadan muhafazakarlaşmadanyeni kutuplaşmalara kaşı çözümler üretilmelidir.

“Fetihçi” modern dünya/doğa kavrayışını daaşarak, insanı kendine yanancılaştırmayan, işçihaklarını, kadın haklarını güvence altına alan,sömürüyü önleyen, doğayı tahrip etmeyen çevreyeuyumlu ekonomik bir sistem oluşturulmayaçalışılmalıdır. Zaten İslami iktisadi değerler; doğruluk,temizlik, itimat, bağış, erdemleri değil midir? Açlık vesefalet varken temerküzü yasaklayan, fazla malıfakirin hakkı gören islami bir zihniyete/ çizgiyeyaslanarak yola çıkmalıdır

Ne yapılırsa yapılsın, islamın, yeni bir inanç yenibir “insan ve dil tasavvuru” olduğunu akıldançıkarmamak gerekir. Bu islamın “raison détre(varlıknedeni)sidir. Ve hiçbir zaman “islam amaçlar/ereklerkrallığını terk etmez.”

askeri ve entellektüel donanımı çok daha güçlü olanbir karşılaşma bu. Bu karşılaşmanın ilk hamlesindemodernite, kadim kültürleri adeta “kronik bir krize”mahkum etmiştir. İslam dünyasında ve eşzamanlıolarak tüm dünyada emperyalizm olgusu ile at başıgelişen/giden modernlik, yaşlı gezegenimizin şimdiyekadar gördüğü en güçlü ekonomik, siyasal ve kültüreltaarruz ve tasallut ile karşı karşıya bırakmış ve ulaştığıher yerde/toplumda “yakıcı bir ateş” halindegeleneksel kültürlerin kimisini tamamen, kimisini dekısmen yok etmiş, bir kısmını ise deformasyonauğratmıştır.

Tüm bu huzursuzluklarına/kötülüklerine rağmen hiçbir medeniyet tümüyle kötülüğe/yanlışlığa/ barbarlığaindirgenemez. Böyle bir kavrayışın kendisi medeniyetkavramının içeriğine ve anlamına aykırıdır. Çünkü“insani olmayan” bir şey medeniyet olarakadlandırılamaz.

Modernite kültürel kavrayışımızı, hayatanlayışımızı bize sundukları ile adeta geri dönüşümsüzolarak değiştirmiştir; örneğin, siyasaldemokratizasyon, kültürün demokratikleşmesiekonomik refah, bolluk, kolaylıklar, okuma yazmanınyaygınlaşması, ulaşım ve iletişim araçlarının başdöndürücü hızı ve gelişimi, insanın ilişkilerinidönüştürmesi, insanı bir yere, ülkeye, toprağamahkumiyetten çıkarması...vb gelişmeler, bazı menfisonuçlarına rağmen, tüm bunlar, modernliğinkazanımlarıdır.

Ve bunları “başka bir yere ait” “yabancı” “Avrupai”renge/posta bürünmüş olarak algılamak nitelemek“ucuz hamasi analizlerle” dışlamak çözüm olmasagerek. “iktisadi araçsal akıl” ile, karşı kültürlerin “kapitaldeğer”e sahip olan kısımları masseden bu oburuygarlık ile mücadele son derece çetin; fakat, imkansızdeğil.

Medine de başlamış bir medeniyet olaraksorunlarımızı medeni bir şekilde, vahyin ışığı ileaydınlanmış, incelmiş insani entellektüel bir aklınaydınlığında çözmeye çalışmamız gerekiyor.

Din, bugün meydan okuma “dili” olmuştur.Modernitenin “meta anlayışına”, zaman ve mekankavrayışına karşın, yaşamı yeniden anlamlandırmalı,insan ve Allah arasındaki “aidiyet” bilincinigüçlendirmelidir.

İnsansı yunan merkezli teolojik kavrayıştan farklıolarak, insanı tanrının karşısına koymayan, onu “eşrefimahlukat” olarak tanımlayan islamın, bedeni “mülk”değil, “emanet” olduğuna dair algısı, insanları bir çoksorundan koruma kapasitesine sahiptir.

Kanaat, sabır, tevekkül, emek, alın teri,yardımlaşma, hayırda yarışma, temizlik, doğruluk gibideğerleri ile, ribayı, fahiş kar oranlarını, toplumsalsefaleti günah olarak algılaması ve israfa karşı olması,tüketim toplumundaki tahribatı önlemek için rekabetinyakıcı yıkıcılığına karşı çıkması,insani dayanışmayıöngörmesi, güce, paraya ve mala değil, adalete dayalıinsan tasavvuru ile, içten içe işleyen bir iktisadi akıllayaşlıları toplumdan dışlamayan, hayata dahil edeninsaniliği ile modern kültürün karşısında durmaktadır;ki bu duruş bugün yegane “sahih ve sahici” meydan

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

53

Page 56: Ortakzemin sayı 1

“Cemiyet, azası yedi kişiye kadar inmiş, bunlarında reyleri birleşmiş ise feshedilebilir. Yine o şart ile ki,fesh kararını verenler, Cemiyet’in bütün varını alarakEdirne’ye gidecekler, orada ömürlerinin sonuna kadarİslâm yoksulları için çalışacaklardır.”

1913 yılından bahsediyorum. Bir zamanların şanlıİmparatorluğunun çatır çatır çöktüğü o zorzamanlarda, Bayburtlu müslümanlar kendi aralarındaböyle bir cemiyet kurmuşlar. Normal şartlardadüşünüldüğünde, “Her yerde savaş var, sırası mı?”denilecek bir durum bu. Ama kıyametin koptuğunugörsek bile elimizdeki ağacı dikmemizi emrediyor yaPeygamber, onun canlı bir misali olmuş bu Cemiyet.

Elimizde Cemiyet’in sonrası, ne olup bittiği, fesihmi edildiği yoksa şartların zorlamasıyla mı ortadankalktığına dair hiçbir bilgi yok. Sadece, bir eski zamanefsanesi gibi, bu nizamname duruyor önümüzde.

Geçtiğimiz yıllarda yaptığım bir röportajda,MÜSİAD Başkanı Dr. Ömer Bolat’a şu soruyusormuştum:

“Zengin müslüman denilince, akla Asr-ı Saadet’tenAbdurrahman bin Avf gibi örnek şahsiyetler geliyor.Acaba günümüzün müslüman zenginlerinde böyle birörnekliğe ulaşmak için çaba var mı? MÜSİAD, bubilincin geliştirilmesi için ne yapıyor?”

Bolat da, üyelerinin infak ve sosyal yardımkonularında bilinçlendirilmesi için hep çalıştıklarını,zaten MÜSİAD üyesi işadamlarının, aynı zamandasosyal yardım amaçlı birçok vakıf ve derneğin de faalüyeleri olduğunu belirtmişti.

Sokaklar evsizlerle, muhtaçlarla, sahipsiz vekimsesiz çocuk, genç, kadın ve yaşlılarla dolu.Yaşadığımız birçok yerde hatta en muhafazakarsemtlerde dahi her gün yüzlercesi ilekarşılaşabiliyoruz.

Zengin bir işadamı olup, prestijli bir vakfın‘yardımsever ağabey’i haline gelmek herkes içinmümkün değil belki. Artık şehirlerimiz de, bir‘Müslüman Dilendirmezler Cemiyeti’ kurmak için, eskisikadar yekpare ve mü’min değil.

Ama en azından, yukarıda cemiyetin tüzüğünde dedenildiği gibi, “Müslüman dilenmez, dilendirilmez”prensibini zihnimizden hiç uzak tutmasak…

“Zaruri ihtiyaçlar” listesini kabarttıkçakabartmasak…

Elimizden tutulması için, muhtaçların elindentutsak…

MÜSLÜMAN DİLENMEZ,DİLENDİRMEZ

İtiraf edeyim, Duha suresini dikkatli bir şekildeokuyana kadar, dilencilere bakışım pek hoşdeğildi. Azarladıklarım, ders vermeye

kalktıklarım, dilenciliğin kötülüklerini anlatmayaçalıştıklarım epey vardı. Öyle ya, sapasağlam insandilenir miydi? Neden iş aramıyorlardı? Hem bunlarapara filan da verilmemeliydi. Zaten dilenciler,merhametten doğmuş iki ayaklı marazlardı.

Sonraları, Duha suresini dikkatlice okuduğumdakarşıma çıkan; “İsteyeni azarlama!” ayeti, bende ciddibir milad oldu. İki kelime vardı orada: Sadece ikikelime, ama etkisi ömrüm boyunca sürecek bir direktifhaline geldi içimde.

Kur’an adeta şunu söylüyordu bana: “Onlar zaten,yüzlerini ve onurlarını ayaklar altına sermekle,alacakları cezayı almışlar. Bir de senin vurmana gerekyok. İstemiyorsan para verme, ama azarlamakla dauğraşma.”

Dersimi aldıktan sonra boynumu eğdim, “TamamYa Rabbi. Duymayacaksın bundan sonra” dedim.Deyiş o deyiş.

Elimde çok ilginç bir belge var. Başlığı: “BayburtMüslüman Dilendirmezler Cemiyeti Nizamnamesi”

Evet, aynen böyle: Müslüman DilendirmezlerCemiyeti. 1913 yılında, Bayburt’ta, şehrin ileri gelenleritarafından kurulmuş bir cemiyet bu. Kaymakamındanmüftüsüne, imamından öğretmenine, askerindenmuhtarına, esnafından tüccarına herkes el ele vermiş.

Cemiyetin 12 maddelik bir tüzüğü var. İşte, oradanseçtiğim çarpıcı maddeler:

Madde 2:“Cemiyet ilan eder ki: İşin, işlemenin dostudur;

işsizliğin, dilenciliğin düşmanıdır. İmdi, işsizliği bahaneederek dilenciliğe girişmiş yahut girişecek olanlara işbulmayı, sadakanın en makbulü gibi tutar.”

Madde 3:“Cemiyet her işsize iş bulmağa borçlu değildir.

Yaşça, başça, sağlamlıkça, sanatça, işçilikçe ve hertürlü yaşayışça göze çarpar bir halde güçlü bulunanlar,Cemiyet’e katiyen sığınamazlar. Cemiyet, yalnız birhastalık, bir felâket, belki de bir talihsizlik yüzündendüşmüş olanlara açıktır.”

Madde 4:“Cemiyet, münasip gördüğü bir işi işlemeyenden

hemen elini çeker. eğer o kimseyi dilencilikte görür ise,hükümet vasıtasıyla derhal cezalandırır.”

Madde 9:“Dilendirmezler, gönüllerinde ‘kati bir merhamet’,

ruhlarında‘müslüman dilenmez, dilendirmez!’ emelini

taşırlar…”Madde 10:

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

54

TAHA KILINÇ

Page 57: Ortakzemin sayı 1

ORADAN GÜZELGÖRÜNÜYOR MUYUM?

Hepimizin ilginç ve etkilendiği rüyalarıolmuştur. İçinde yetiştiğimiz toplumun yapısıitibarı ile bu rüyalara anlam vermeye veya

birilerine verdirtmeye çalıştığımız da olmuştur. Rüyadeyince benim aklıma hep Hz.Yusuf (a.s.) gelir. Onunzindanda yaptığı o muhteşem tabirler ne kadar da ibretvericidir. O rüya tabirleri içinde bir cümle var ki hiçaklımdan çıkmamacasına kazınmıştır içime adeta.Tevhid şuuru ile söylenmiş ‘’ Bir çok efendisi olankölemi, yoksa bir tek efendisi olan kölemi daharahattır.’‘ mealindeki o can alıcı sözleri unutmakmümkün mü?

Söz Tevhidden açılmışken sadece “BİR” olanagüzel görünme derdi ile dertlenmenin tek gaye olmasıgerektiğini, hatırlatmayı kendime bir borç bildiğim birkesim insan var ki, aklıma geldikçe rahatsız oluyorum.Kim mi bu insanlar? İki arada bir derede kalmış İslamımı yoksa modern(!) bir hayatı mı yaşaması gerektiğinekarar verememiş (vermeye de pek niyeti olmayan) birkesim insan. Hakikaten aklım almıyor. Hem tesettürhemde makyajı nasıl bir araya getirebiliyorlar ve nasılrahat rahat sokaklarda dolaşabiliyorlar. Güzel olmak,güzel görünmek veya birilerinin size güzel demesi bukadar mı önemli… Yetmiyor mu sadece Allah’ınbeğenisini kazanmak. Oysa kendilerini cennetesokacak tek anahtar Allah’ın onları beğenmiş olmasıdeğil mi… Ne çabuk unutuverdik kimi razı edeceğimizi,kime güzel görünmemiz gerektiğini. Ya sahi, yoksaİslamın güzellik kriterleri değişti de bizim mi haberimizyok… Yoksa ortada yine bir sündürme/yumuşatmagirişimi mi var…

Belki de İslamın nazarında güzel kadın denince,kimleri anmamız ve onların bu vasfa layık olmak için

neler yaptıklarını bilmemiz, unutmuşsak hatırlamamızgerekir. Hanımlar! şimdi gözünüzü kapayın ve Hacerannemizi, Hz.Meryemi, Hatice annemizi, Efendimizingözbebeği Hz. Fatımayı gözünüzün önüne getirin.Dikkatlice bakın bakalım içlerinden hangisinin kaşlarıyay gibi özenle alınmış. Hangisi allı güllü rengarenkgiyinmiş veya başlarındaki örtünün rengine uygunşöyle çaktırmadan da olsa makyaj yapmış. Var mı birtane fire? Göremediniz değil mi? Bakın bakın iyicebakın.Yok değil mi, evet yok zaten olması dadüşünülemezdi. O devirde zaten bu tür şeyler yoktusaflığına düşmeden kendimizi sorgulayalım. Onlarınbu gibi şeylere prim vermemelerinin sebebi başka birşey olsa gerek. Onlar bugünün kadınlarından başkabir hesap türü ile mi hesaba çekileceklerdi kikendilerine bambaşka bir hayat tarzı seçmişlerdi.Hayır, bin kere hayır! Allah’ın dininde ne bir sapmanede bir değişme söz konusudur. 1400 sene öncekadınlardan ne istenmişse; bugünde aynı şeyleristeniyor ve kıyamete kadar da aynı şeyler istenecektir.

Çok eskiden bir büyüğüm, yaşlı bir teyzedenbahsetmişti. Kadıncağız ilerlemiş yaşına rağmençamaşırlarını yıkayacak kimse olmadığı için kendisi(ama hakikaten kendisi, makinası değil)yıkıyormuş.Yıkama esnasında kadınlar genelliklegiysilerinin kollarını ıslanmasınlar diye yukarı doğrukatlarlarken bu yaşlı teyze başka bir metot bulmuş. Nemi yapmış, ne kıyafetini ıslatmış ne de başkalarının,kendi kollarını görmesine müsaade etmemiş.Genellikle ayakkabı boyacılarının kullanmış olduğu,kolluk benzeri uzunca bir kol örtüsü ayarlayıp kollarınıonunla gizlemiş. Halbuki o kadar hassasdavranmasada yaşı itibarı ile onu kimse kınayamazdı.Ama O takvaya daha uygun olanı seçip sakınanlardanolmayı tercih etmişti. (Allah’ın rahmeti Ona ve tümsakınanlara olsun) Peki bugünün kadınlarına ne oluyorki, bu kadar cüretkar ve salına salına kendilerinigösteriyorlar?

Kendi iyiliğimiz için bir kez daha düşünelim bumeseleyi. Eskiler ne de güzel söylemiş; “bir koltuğa ikikarpuz sığmaz” diye. Hem Allah’a güzel görünmeyihem de insanlara (özellikle de fiziksel olarak) güzelgörünmeyi düşünmekten vazgeçip, olması gerekeni,olması gerektiği gibi kabullenip teslim olalım.Kararımızı kesin olarak vermeliyiz. Kime hoş-güzelgörünmemiz gerektiğine karar verelim. Aksi takdirdeCENNET rüyaları görmenin bir faydası olmaz. Bu halile görülen Cennet rüyalarını, Hz.Yusuf (a.s.) bile gelsehayra yormaz.

Dost acı söylermiş. Hanımlara çok şık gelmeyebilirbir erkeğin bu konularda konuşuyor olması. Amainanın bu görüntü çok rahatsız edici. Allah rızası içinuyarmak istedim.

ÇÜNKÜ BURADAN BAKINCA GÜZELGÖRÜNMÜYOR

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

55

AYKUT AKÇA

Page 58: Ortakzemin sayı 1

ZAMANI ZAMANSIZ YAŞAMAK

Zaman üzerine nice yazılar yazılmıştır. Sahinedir zaman, neden bu kadar üzerindedurulması gereken bir kavram? Hani bazı

anlar olur kendimizi hiçbir yere sığdıramayız sıkılırız,kendi köşemize çekilir ve kendi kendimize sorularsorarız ama bu soruların içinde boğulur kalırız. İşteböyle anlarda ellerimizi şakaklarımıza koyarak belkide geçmişimizi, geleceğimizi sorgularız hattaçocukluğumuzu düşünüp geçmişe dalarız ama birhüzün sarar çoğu zaman içimizi ve neden diyekendimize soru üstüne sorular yöneltiriz.Hele bir de şakaklarımıza karlar yağarsa çocukluğaözlem başlar ve o andan itibaren zamanın değerinidaha iyi anlarız ki; Cahit Sıtkı’nın şu mısralarıdökülüverir dudaklarımızdan:

Şakaklarıma kar mı yağdı ne?Benim mi Allahım bu çizgili yüz?Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz;Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Şakaklarımıza kar yağmadan önce dost bildiğimizaynalar bir anda bize düşman olur da işin içindençıkamayız artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Belki dekendimizi metafiziğe “Allah’a” adayıp bir derviş olupçıkarız, bu dervişlik çoğumuzda Tanpınar’ın şumısralarında belirttiği gibidir.

Başım sükûtu öğütenUçsuz, bucaksız değirmen;

İçim muradıma ermişAbasız, postsuz bir derviş;

Bundan sonra ölümü belki de soluklarımıza kadarhissederiz Dante’nin otuz beşinden sonra kendisinikilisenin buyruğuna vermesi gibi. Oysa -çocukluğumuzda -gençliğimizde zaman bu kadarbize kısa gelmemişti önümüzde daha ne kadar uzunbir zaman dilimi vardı ne de çabuk geçti bu mutluyıllarımız? Sonra yine Cahit Sıtkı’nın şu mısralarıgelir herhalde aklımıza:

Ne doğan güne hükmüm geçer,Ne halden anlayan bulunur;Ah aklımdan ölümüm geçer;

Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.Ve gönül Tanrısına der ki:

DEN

EME-

ŞÜN

CE-

YOR

UM

HASAN HÜSEYİN KAYNAKPervam yok verdiğin elemden;Her mihnet kabulüm, yeter ki

Gün eksilmesin penceremden!

Şairin de dediği gibi her mihnet kabulüm yeter kigün eksilmesin penceremden. Gün eksildiği an zatenher şey bitmiştir. Önemli değil geride kalan mutlulukve mutsuzluklarımız artık.

Zaman sürüklüyor işte bütün güzellikleri kalbimizkor, mevsim sonbahar, nerede kaldı ah o mutluyıllar? Ve birçoğumuzun aklından belki de şu cümlegeçiyor: “Zamanı zamansız yaşadık.”sizce de öyledeğil mi dostlar?

56

Page 59: Ortakzemin sayı 1

çocuğun bir kulağından girer öbüründen çıkar. Ayrıca13 yaşındaki çocuğunuzdan, 30 yaşındaki bir insanındüşünce ve şuurunu bekliyorsunuz. Halbuki ondamantık değil, daha ziyade his hakimdir. Siz, “benonlara bu kadar imkan sağlıyorum, bu kadar zorluklarakatlanıyorum onun hiç umrunda değil” diye düşünerek,onu nankörlükle suçlarsınız. Halbuki bir çiftçi bilediktiği ağaçtan hemen meyve vermesini beklemez.

Çocuk Annesine veya Babasına karşı yapmışolduğu hatalı davranışlarda hemen suçlanmamalı,tartışmaya girmemeli ve anneye yapılmışsa baba,babaya yapılmışsa anne çocuğunu karşısına alıpyapılan hatalı davranışın nedenleri ile birlikte tatlı tatlıkonuşularak özür dilemesi gerektiği vurgulanmalı veyapılan fedakarane davranışlar gösterilmelidir. Buböyle yapılmayıp, çocuğun yaptığı hatalı davranışınınsavunulması durumunda ise; uzun süreli olarak dahada ciddi hataların yapılmasına neden olacaktır.

Anne-Baba olarak çocuklarımıza saygılıdavranmalıyız. Çocuğun küçük olması onun düşünce,his ve isteklerinin küçümsenmesine nedenolmamalıdır. Çocuklar his dünyasının zenginliğiitibariyle, bizden kesinlikle geri değildir. Günümüzdeyaşanan çetin hayat şartlarında aileler günlükhayatlarında fazlasıyla sinirlidir. Bu sinirlilik hallerini evortamına da taşıyıp aile ilişkilerine yansıtmaktadırlar.Bu tutum çocuklarımıza tutarsız davranmamıza nedenolmaktadır. Şimdilik tepkilerini içine gömen çocuk,ergenlik dönemi başladığında, düşünce ufkugenişledikçe, böyle tutarsız davranışlara artıktahammül edemeyecek ve isyan bayrağını çekecektir.Depoladığı tepkiler birden patlak verince, sizde; “Busessiz, sakin, laf dinleyen çocuk durup dururken nasıloldu da böyle değişti” diyerek şaşıracaksınız.

Çocuklarımızı eleştirerek eğitmeyelim. Çocuklarıyetiştirirken anne babalar sürekli olarak çocuğundavranışlarını “iyi, kötü, ayıp” biçimindedeğerlendirdiğinden, küçük yaşta yargılama tutumuşahsın içine yerleşir ve çoğu kere kişi gelen mesajlarıbu eğilim içinde değerlendirir.

Örnek:Deprem bölgesinde bulunan bir evde ortaşiddette bir zelzele sonucu ev sallanmaya başlayıncamerak eden anne nerdesin diye seslenince, çocukiçerden korkak bir sesle ben yapmadım anneciğim diyebağırır.

Onların gizil güçlerini ortaya çıkarmaya çalışın.Fikirlerine saygı duydukça kendilerini bulmaya vegeliştirmeye başlayacakladır. Özellikle debaşkalarının yanında eleştirmeyelim. Çocuk yayüzsüz ya utanmaz olur, böylece artık öyle olduğunukabullenir; ya da utangaç ve pısırık olur.

Çocuklarımızı dinleyelim. Anne babalar genellikleçocuklarını dinlediklerini düşünürler, oysa çocukkonuşurken sürekli ikaz, hatırlatma, önerilerdebulunma ve fikir yürütme gibi müdahalelerleçocuğu aslında dinlemezler.Bu tarz tutumkonuşan kişinin susmasını veya kendiniduyulmamış hissederek küsmesine, içinekapanmasına neden olur.

Çocuğunuza hakaret içerikli cümlelerkullanmaktan kendinizi kontrol ediniz. Bir kayayı azarazar delen su damlaları gibi, her gün tekrarlanan yıkıcıifadeler gençlerin ve çocukların kimlik duygusunuzedeler. “Geri zekalı, aptal, tembel, düşüncesiz” gibiifadeler çocuğun iç dünyasını alt üst eder. Onuru

ANNE –BABALARASESLENİYORUM!!!

Anne-Babalara sesleniyorum! Hepimiz çokiyi, başarılı, dürüst, ahlaklı, evlatlaryetiştirmek istiyoruz. İstiyoruz, yani

istiyoruz, sadece istiyoruz, istiyoruz da bu uğurda neyapıyoruz. Sarfettiğimiz çabalar neler? Yeterli mi? Buanlamda çocuğumuza ne kadar özel zamanayırıyoruz.? Peki her şeyden önemlisi biz bukonularda iyi birer örnek olabiliyor muyuz?

Bizim bu sorulara vereceğimiz cevap, nasıl birAnne-Baba olduğumuzun da sorusuna verilmişcevap olacaktır. Bu paralelde Anne-Baba olarak neleryapmalıyız?

Peygamber efendimiz bu konuda bizlereseslenerek şöyle söylemektedir. Hepiniz, bir sürününçobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, sizde evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemdenkorumalısınız! Onlara müslümanlığı öğretmezseniz,mesul olursunuz.(Müslim)

Yapmamız gereken en önemli nokta; özelliklekarı-koca arasında sağlıklı bir iletişimin olmasınısağlamak, ebeveynlerin birbirlerini anlamalarına vesaygılı davranmalarına yardımcı olmak ve istekleriniyerine getirme konusunda duyarlı olmaktır. Bunlarınardından gelen sağlıklı bir birliktelik çocuklara olumluolarak yansıyacaktır. Dikkat edin çocuklarına şiddetgösteren anne-babaların eşlerinde, birbirlerine karşıproblemleri vardır. Ebeveynlere sesleniyorum!çocuğunuzun 20-25 yıl sonrasını hayal edin, nasıl biryaşantıları var? Nelere sahipler? Hangi konulardaeksikler var? V.b şeklinde sorulara cevap arayın.Verdiğiniz cevaplar onlara nasıl bir gelecekhazırlamaya çalıştığınızın cevabı olacaktır.

Her insanın kendine özgü bir gelişim aşamasıvardır. Anne-Baba olarak bu gelişim aşamalarınınözelliklerini bilmeli ve bireysel farklılıklarının dabilincinde olarak hareket etme zorunluluğuna sahipolduklarını unutmamalıdırlar. Dolayısıyla her Anne-Baba bu konuda kitap karıştırmalıdır.

Peki genel anlamda nasıl bir tutum içindeolmamız gerekiyor?

Çocuklar karşılarında daima öğütler veren insanlardeğil, o öğütleri yaşayan modeller görmek ister. Çocukev ortamında “konuşmayı” kendi kendine, birinin onaözellikle konuşmasını öğretmesine gerek kalmadanöğrendiği gibi her türlü tavır, davranış ve düşünceyi deev ortamında tabii olarak alır. Çünkü öğrenmeçocuğun doğumuyla hemen başlar. Çocuğa “kitap oku”tavsiyesinden ziyade kitap okuyarak bunun aşılanmasıdaha etkili olacaktır.

Çocuğunuza ikide birde nasihat vermeyin.Bazıgerçekleri anlatmak için uygun fırsatlar kollayın.Çocuğunuza olur olmadık her yerde “Bizimzamanımızda” diye başlayan cümlelerle nasihatlarvermeyin. Bu söylenenler yaşanmış gerçekler olsa dagenelde çocuklar eleştirildikleri ve azarlandıkları için

TOPL

UM

VEA

İLE

57

Mehmet TAŞ / Psikolojik Danışman

Page 60: Ortakzemin sayı 1

okul bitince cezaya kalırsın)Eleştirme (Daha iyisini yapmalısın)Uyarma (Son kez hatırlatıyorum)Utandırma (Şımarık çocuk)Sözlü Anlatım(Birisini rahatsız etmek iyi bir

davranış değildir)Yargılama (Kitaplar yazmak için değil okumak

içindir)

Bütün bunlar;Çocuğun kendini suçlu hissetmesineAnne babanın adıl olmadığı düşüncesinin gelişme-

sine.Çocuğun kendisinin sevilmediğini düşünmesine.Sert tepkiye cevap vermesine.Karşı çıkmasına.Kendisini yetersiz hissedip özsaygısını kaybetme-

sine sebep olur.Çocuk yavaş yavaş kendi başına yaşayabilme ve

hayatı hakkında kararlar alabilme yeteneğinigörebilmeli. Aynı zamanda da şahsi ihtiyaçlarınıgiderebilecek güç ve kararlılıkta olmalı. Her ihtiyacıanne-baba tarafından karşılanan çocuklar şımarıkolarak yetişirler. Bunu kazandıramazsak çocuk bizeaşırı derecede bağımlı, fazlaca uysal olacak. Budünyada nasıl yaşayacağını öğrenemeyecektir. Ozaman güçlü ve otoriter kişilere ya da kötü niyetli insanyada gruplara kolay bir av olacaktır. Veya yaşıilerledikçe onunla aramızdaki bağ bozulur, çocukbizden uzaklaşmaya başlar. Bu durumda da onayapacağımıza daha fazla direnç gösterir.

Çocuklarımıza nezaket, zerafet ve hürmetduygularını öğretelim. Aile içinde herkesin birbirineterbiye dahilinde davranması şarttır. Çocuketrafındakilere göre nezaket kavramını edinir. Aileninöteki üyelerinin “teşekkür ederim” dediklerini ve içtenmüteşekkir davrandıklarını gördükçe o da teşekküretmesini öğrenir. Ayrıca çocuğa terbiye dersini vermekistiyorsanız, bunu baş başa kaldığınız zaman yapın.Başkaları geldiğinde “oğlum misafirlere hoş geldindedin mi?”, “Amcanın elini öpsene”, “Abine nedenteşekkür etmedin” gibi sözlerle misafirlerin yanındaikaz edilen çocuk mahcup olur.

Çocuğunuza ihtiyacından fazla paravermeyin.Kendi eliyle, kendi parasıyla, çocuğunazarar vermek ne kadar acı. Bir çok değişik zaaflarıolan gençlere hesabı sorulmadan bol harçlıkverilmesi onu her türlü dengesizliğe itebilir. Çocuğaverdiğiniz parayı kendisine fark ettirmeden nerelereharcadığını tespit etmelisiniz.

Çocuk okulla ilgili problemlerini eve getirdiğindekulak ardı etmeyin. Çocuğun küçük de olsa duygu veisteklerine kulak asmamak, kaynayan tencereyekapak koymak demektir. Çocuğu susturmakve onun davranışlarını kısıtlamak isetencerenin kapağını gitgide lehimlemek olur.Kapağı lehimlenmiş sağlam görünen içi su doluateş üzerindeki tencere basınç arttığında nasılansızın patlarsa sevinçleri, üzüntüleri, endişeleri içeatılan çocukta da bir gün ansızın patlama olabilir

Ders çalışmayla ilgili veya ödev yapma ile ilgiliproblem yaşayan çocuklara ebeveyn yardımcıolmalıdır. Çocuklar ev ödevlerinde zorlanıyorümitsizliğe düşüyorlarsa onlara cesaret vermek için

kırılan genç, bunlara tepki göstermeye çalışınca, evdeçatışma başlar. Aile daha fazla baskı ve cezayöntemleri uygulamaya başladıkça gençtebaşkaldırma, isyan duyguları iyice gelişir ve perçinleşir.Neticede kaybeden her zaman anne ve babadır.Çünkü çocuklarının değişik sıkıntılara düşmelerindenızdırap duyacaklar yine onlardır.

Çocuğunuzu sevdiğinizi söylemektençekinmeyiniz. Günümüzde pek çok çocuk ailesitarafından gerçekten sevildiğini hissedememektedir.Oysa her anne baba, şüphesiz, çocuklarını sever.Fakat çoğu zaman araştırmalar çocukların bir şeydenyoksun edildikleri, aileleri tarafından onlara verilmesigereken bir şeyin kendilerinden esirgendiğinihissettiklerini ortaya koymuştur. Bu eksikliği hissedilenşey kayıtsız şartsız sevgidir. Çocuklarımıza sevgimizibu dört yolla belirtelim: Gözle iletişim, bedenseliletişim, odaklaştırılmış ilgi ve disiplin. Amerikalı ünlübir psikolog diyor ki:

“Para güç, makam-mevki gibi şeylerde mutlulukarayan pek çok kimseyle konuştum. Ama onlar dahayatı tanıyıp gerçek değerleri keşfettikçe yanlış yöndeyatırım yaptıklarının üzülerek farkına vardılar.Hayatlarının en güzel yıllarını para kazanarak geçirençok sayıda zengin gördüm. Tüm servetlerine vegüçlerine karşın hayatlarının sonlarına doğrukendilerine ilgi ve şefkat gösterecek birer evlatyetiştiremediklerinden psikolojik yardıma ihtiyaçduydular. Her biri asi bir çocuk, yada boşanmanedeniyle kaybedilmiş bir eş yüzünden hayatını ziyanolmuş sayıyordu. Bu hayatta gerçekten değerli tekvarlığın başlarına gelenlerle ilgilenen birinin varlığıolduğunun en sonunda anlamışlardı. Fakat iş iştengeçtikten sonra...”

Ceza konusuna oldukça dikkat edelim. Buradayapacağımız yanlış çocuğumuzun bizden kopmasınakadar gitmesine neden olabiliriz. Bu konuda; fizikselolmayan, kişiliğine zarar vermeyen türden olmasına veçocuğun yaşına,anlama kabiliyetine dikkat edilerekzamanında verilmeli ve verilirken de açıklamayapılarak verilmelidir. Pişmanlık duyduğu durumlardada ceza verilmeyip kendi haline bırakılmalı. Zaten ovicdan azabı çekerek kendini cezalandırmaktadır.

Ergenlik dönemi özelliklerine dikkat edelim. Budönemde birtakım ruhsal ve bedensel rahatsızlıklargeçirebilir. En önemsiz bir uyarıya fazla hassasiyetgösterip küsme aşırı duyarlılık ve dengesiz coşku,utangaçlık, çevreden uzaklaşma sorumluluktankaçma, girişim yetersizliği her şeye karşı ilgisizlikgösterebilir. Sanki kızmak, itiraz etmek için bahanearıyor gibidir

Çocuklarımızı özgüven duygusunu aşılayarak vekişiliğine yerleştirerek büyütelim. Büyükleri tarafındansevgi gören, gereksinim duyduğunda beklediği yakınlıkve ilgiyi bulan, fikirlerine değer verilen ve önemsenen,güven duyulan ve sorumluluklar verilen, iyi yaptığışeyler için övülen, gurur duyulan, yaptıklarında hatayayer verilen ve olduğu gibi kabul edilen çocuğunkendisine özgüveni olur.

Çoğunlukla büyükler çocuklarıyla diyaloglarında şutepki biçimlerini sergilerler;

Suçlama (Sen her zaman konuşursun zaten)Emir (Hemen yerine otur)Tercih etme (Aynı hareketi bir kez daha yaparsan

TOPL

UM

VEA

İLE

58

Page 61: Ortakzemin sayı 1

ellerinden tutmalılar. Fakat bunu yaparken çocuğunyapması gereken ödevi kendisi yaparak ona bilerekzarar vermemelidir. Bu durumda hem çocuk o konuyuöğrenmez, daha sonra aynı şey tekrar sorulursayapamaz hem de o yaşta başkasının yaptığı bir işikendisi yapmış gibi gösterme yanlışlığına, aile birmeşruiyet kazandırır.

Çocuğun sınırlarını zorlamayın. Çocuğunuzla ilgilibeklentilerinizde, kendi umduklarınızla çocuğunuzunkapasitesi arasında gerçekçi bir denge kurun.Çocuğunuzun girdiği her imtihanı kazanamayacağınıher zaman sınıf birincisi olamayacağını, bazen zayıfalabileceğini göz ardı etmeyin. Çocuğunuz dersbaşarısı yönünden sınıfının en iyi öğrencileri arasındayer alan, sosyal faaliyetlerinde girişken ve liderliközelliği olan, belirli bir ders veya alanda başarısı olan,öğretmenlerinin veya çevresindekilerin taktirinikazanan biriyse, ne mutlu size. Bu taktirdeçocuğunuzla ilgili beklentilerinizi yüksek tutmaktagerçekçi sebepleriniz var demektir.

Çocuğunuzun kaygısını artırmayın. İmtihanlarahazırlanırken öğrencilerde ortaya çıkan “stres” eğitimbaşarısı önünde ciddi bir engeldir. Türkiye’deüniversite giriş imtihanlarına hazırlanan 4711 öğrenciüzerinde yapılan araştırmada öğrencilerin stresdüzeylerinin ameliyat olacak hastaların kaygıdüzeylerinden daha yüksek olduğu görülmüştür. Anne-babalara düşen görev, çocuklarının sınavahazırlandıkları sırada, onların çalışma istekleriniarttırmak ve çalışmaya teşvik etmek için kaygıyükseltici yaklaşımlardan kaçınmaktır.

Evet bütün bunları yapmaya çalışıyorsakçocuğumuza etkili, verimli ve dinamik bir anne-babaolabiliyoruz demektir. Etkili bir anne-baba yaklaşımı iyibir gençlik ve iyi bir gelecek demektir. MUTLUYARINLARA…

TOPL

UM

VEA

İLE

59

Page 62: Ortakzemin sayı 1

bozulan yalnızca batı milletleri değil; Müslümanülkelerde de ahlaki ve kültürel yönden benzeri bozulmave kokuşma göze çarpmaktadır. Tanzimat’tan sonrabatıdan almamız gereken fen ve teknik bilgiler yerineAvrupa ahlak ve yaşayışı ithal edilmeye başlanmıştır.Bu taklitçilik hareketi, zamanla anlayış ve düşüncedetamamen batıya teslim olma şekline bürünmüştür.

Müslüman milletlerin bağlı olduğu inançlarla aslabağdaşmayan batı ahlak ve kültürü, bugünün ailesi vetoplumu üzerinde telafisi çok güç tahribat yapmıştır.Maneviyattan uzak, materyalist görüşle yetiştirilennesiller, eninde sonunda toplumun başına bela olacakduruma gelirler ve de ne yazık ki gelmişlerdir.Unutmayalım ki; Sağlıklı toplumlar sağlıklı ailelerdeyetişir.

GÜNÜMÜZ TOPLUMUNUNSIKINTISI

Aile, sosyal yapının çekirdeğidir. İnsanlık tarihiboyunca aile, toplumların vazgeçilmezsosyal ünitesi olma vasfını daima

korumuştur. Aile müessesesinin teşekkülünde maddive manevi unsurlar bir arada olagelmiştir.

Aile kurumunun başta gelen amaçlarından biri veen önemlisi; beden, zihin ve ahlak bakımından sağlıklınesiller yetiştirmektir. İnsan soyunun ahlaki ilkeleredayalı olması, insanlık düzeninin devamına katkıdabulunması açısından önem arzetmektedir.

Toplumları oluşturan bireyler hayatlarınınbaşlangıcındaki ilk eğitimlerini aileden alırlar.Teknolojik gelişmelerin ve egemen güçlerinoluşturduğu olumsuzluklar ve neticesinde çokçaetkilenen toplum yapısı ve kültürü karşısında; anne-babalar, çocuklarının islamı öğrenmelerini vemüslümanca yaşamalarını nasıl sağlayacaklarını karakara düşünmektedirler. Bu aileler için ciddi bir sorunolmuştur.Çünkü islamı kendileri için bir din kabuletmelerine rağmen, bir yaşam biçimi olarak hayatlarınageçirememiş, istediğini çocuğuna kabul ettirememiştir.

Güzel ahlak islamda erişilmesine çalışılan birgayedir.Terbiye de onu elde etmenin yoludur. Terbiyekonusunda dinimizin emri de “Ey iman edenler! Gerekkendinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki,onun yakacağı ateş ve taştır.” (Tahrim 6) İnsanın ehlinekarşı yapmakla mükellef olduğu husus, nafakasındanibaret değildir. Nasihat etmek, ilim öğretmek veterbiyesine dikkat etmekle de mükelleftir.

Terbiye milletlerin geleceğinin garantisidir.Terbiyede yanlış bir tatbikat milletin istikbalini tehlikeyeatmaktan farksızdır. Hepimiz bir insan olarak,geleceğin daha emin ve daha mükemmel olmasını,gelecek neslin daha güzel yetişip, daha üstünseviyelere erişmesini canı gönülden arzu ederiz.

Günümüzde milletler ve devletler medeniyet yarışıiçerisindedir. Bu yarışta kullandıkları en müessir vasıta,terbiye ve eğitimdir. Çünkü yarının ilim adamları,araştırmacıları, idarecileri, hep bugünün çocuklarındançıkacaktır. Eğer bugün tembel, rüşvetçi, sarhoş, hırsız,dolandırıcı ve hain insanlar varsa bunlar dünküçocukları ihmal edişimizdendir. Toplumun kalkınmasıve ilerlemesi için onları, kötü alışkanlıklardan kötüarkadaşlıklardan uzak tutmak zorundayız. Çiftçinintarlaya tohum ekip, hiçbir bakımını ve ihtiyaçlarınıgidermeden mahsul alamayacağı gibi; ailedeçocuklarını başı boş bırakıp onları sokağa atarsa, buçocuklardan ne millet nede aile hayır görebilir.

Batılı ülkeler maddi refahı sağladığı halde, ahlakiyönden kokuşmuş durumdadır. Bu arada ahlaken

TOPL

UM

VEA

İLE

60

Zabit DURMUŞ

Page 63: Ortakzemin sayı 1

7.İçerik Danışmanı'yla ilgili iletiye yanıt olarakTamam'ı bir kez tıklattıktan sonda bir kez dahaTamam'ı tıklatın.

Artık, her seferinde İçerik Danışmanı'nın koruyucuduvarlarına çarpacaksınız; bunları aşmak içingözetmen parolasını girmeniz gerekecek.

Dikkat! Parolanızı kaybetmeyin! İçerikDanışmanı'nı kapatmak veya burada herhangi birdeğişiklik yapmak için gözetmen parolanızgerekecektir. Bilgisayarınızdan uzakta, çocuklarınerişemeyeceği bir yerde saklayın.

Web Sitelerine Erişimi Sınırlama

Etkin İçerik Danışmanı'yla, ailenizin her zamangörebileceği bir Web sitesi listesi oluşturabilirsiniz.Onaylı listenizde bulunmayan bir Web sitesineerişilmeye çalışılırsa, ilerlemek için bu kişilerden İçerikDanışmanı Gözetmen parolası istenecektir. Onaylananve onaylanmayan Web site listesini oluşturmak için,yukarıdaki yönergeleri kullanıp İçerik Danışmanı'nıetkinleştirin ve aşağıdaki adımları izleyin:

1.Internet Explorer Araçlar menüsünde, InternetSeçenekleri'ni tıklatın.

2.Önce İçerik sekmesini, ardından da Ayarlardüğmesini tıklatın.

3.Sizden Gözetmen parolası istenecektir.Parolanızı girip Tamam'ı tıklatın.

4.İçerik Danışmanı iletişim kutusunda OnaylananSiteler sekmesini tıklatın.

5.Bu Web sitesine izin ver alanına izin vermekveya vermemek istediğiniz Web adresini yazın.

6.Onaylanan Web siteleri listesine siteyieklemek için Her Zaman düğmesini tıklatın.Bu siteye erişimi kısıtlamak için de Asladüğmesini tıklatabilirsiniz. Onaylanan veyaonaylanmayan siteleri listenizden kaldırmak için siteadını, ardından da Kaldır düğmesini tıklatın.

7.Bitirdiğinizde Tamam'ı tıklatın.

iNTERNET’TE GÜVENLİKİÇERİK DANIŞMANIYLA

WEB TARAMA

Bir ebeveyn olarak, Web'de gezinirkençocuklarınızın karşılaşabileceği içerikleilgileniyor olabilirsiniz. Internet Explorer 6,

ailenizin görebileceği Web sitelerini denetlemedekullanılabilen İçerik Danışmanı'yla, ailenizin taramaişlerini güven altına almanıza yardımcı olur. İçerikDanışmanı'yla, çocuklarınıza izin verdiğiniz özel bir Websiteleri listesine erişim verip, diğerlerine erişimlerinikısıtlayabilirsiniz. İçiniz rahat olarak nasıl bunukullanacağınızı araştırın,

İpucu: MSN'de çocuklarınızı Web'de korumayayardımcı olan gelişmiş ebeveyn denetimleri olduğunubiliyor muydunuz? Tek tek çocuklar için ayaroluşturabilir, yaş esasında içerik ayarları kullanabilir,haftalık etkinlik raporlarıyla çevrimiçi etkinlikleriizleyebilir ve nicelerini gerçekleştirebilirsiniz.

İçerik Danışmanı'nı Etkinleştirme

İçerik Danışmanı'nı etkinleştirmek için, birparolayla, kendinizi İçerik Gözetmeni olarakayarlarsınız. Şifrenizi kaybetmeyin!

1.Internet Explorer Araçlar menüsünde, InternetSeçenekleri'ni tıklatın.

2.Önce İçerik sekmesini, ardından da Etkinleştirdüğmesini tıklatın.

Internet Seçenekleri iletişim kutusunda İçerik sekmesi3.İçerik Danışmanı iletişim kutusunda. Sırasıyla

Genel sekmesini ve Parola Oluştur düğmesini tıklatın.4.Gözetmen Parolası Oluştur iletişim kutusunda

kullanmak istediğiniz parolayı yazın.5.Parolayı Onayla metin kutusuna aynı parolayı bir

kez daha yazın.

Internet Explorer bunu, yazım hatası yapmadığınızdanemin olmak için ister.

6.İpucu metin kutusuna parolanızı hatırlatacak biripucu yazıp Tamam'ı tıklatın.

İpucunun yanıtını çocuğunuz bilmemesine özengösterin. Aklınıza bir şey gelmiyorsa bu alanı boşbırakın. (Ancak, her an parolayı unutabileceğiniziaklınızdan çıkarmayın!)

TEK

NO

LOJİ

61

Page 64: Ortakzemin sayı 1

İçerik Danışmanı iletişim kutusunda Genel sekmesi

5.Eski parola metin kutusuna kullandığınız parolayıgirin.

Böylece, Internet Explorer parola değiştirmeyetkiniz olduğunu anlar.

6.Yeni parola metin kutusuna yeni parolayı girin.

7.Yeni parolayı onayla metin kutusuna bir kez dahaparolayı girin.

Gözetmen Parolası Değiştir iletişim kutusu

8.Yeni parolanızı hatırlatacak bir ipucu yazıpTamam'ı tıklatın

ÖZLEM KİTAP KIRTASİYEARADIĞINIZ HER ŞEY BURADA...

TEL-FAX: (342) 3260423 pbxADRES:EYDİBABA M.KASAP SAİT

SK.NO:45/B BOSNA HERSEK PARKIARKASI ŞEHİTKAMİL-GAZİANTEP

E-mail: [email protected]

HZ.MUHAMMEDİSLAMİ KİTAPLARÖYS-ÖSS HAZIRLIKOKS-LGS HAZIRLIKCD-VCD LERKURAN-I KERİMLERTİMAŞ YAYINLARCEVŞEN-TESBİHATRİSALE-İ NUR LARNESİL timaş ışık ZEHRA rnkyeni asya envar sözler söz basımYAYINLARI

İçerik Danışmanı iletişim kutusunda OnaylananSiteler sekmesi

İçerik Danışmanı'nı Kapatma

1.Internet Explorer Araçlar menüsünde, InternetSeçenekleri'ni tıklatın.

2.Önce İçerik sekmesini, ardından da DevredenÇıkar düğmesini tıklatın.

3.Parola kutusuna gözetmen parolanızı giripTamam'ı tıklatın.

Bundan sonra tüm kullanıcılar tüm sitelereserbestçe ulaşabilir.

Gözetmen Parolasını Değiştirme

Birisi parolanızı tahmin etmiş olabilir veya sizsağlam güvenlikten yana olup sık sık parolanızıdeğiştiriyor olabilirsiniz. Nedeni ne olunsa olsun,parolanızı aşağıdaki adımları izleyerek değiştirirsiniz:

1.Internet Explorer Araçlar menüsünde, InternetSeçenekleri'ni tıklatın.

2.Önce İçerik sekmesini, ardından da Ayarlardüğmesini tıklatın.

3.Parola kutusuna gözetmen parolanızı giripTamam'ı tıklatın.

4.İçerik Danışmanı iletişim kutusunda. SırasıylaGenel sekmesini ve Parola Değiştir düğmesini tıklatın.

TEK

NO

LOJİ

62

Page 65: Ortakzemin sayı 1

KİT

AP

TAN

ITIM

I

63

Küreselleşen Dünya'da Bölgesel Oluşumlar ve Türkiye

Berlin duvarının yıkılmasıyla simgeleşen Varşova Paktı'nın dağılması sonucu iki kutupludünya sona erdi. Amerika'nın başını çektiği tek kutuplu dünyada, 20. yüzyılın son on yılıboyunca küreselleşme sürecinin inanılmaz derecede çarpıcı olaylarına şahit olduk. Yaşamaktaolduğumuz küreselleşme sürecinde baş döndürücü bir hızla gelişen iletişim ve ulaşımteknolojisi sayesinde/yüzünden artık bütün dünya halkları birbirinden anında haberdarolabiliyor ve birbirini yoğun bir şekilde etkileyebiliyor.Orta Doğu gibi istikrarsız bölgelerde bulunan ülkelerin siyasal ilişkileri üzerine araştırmayapmak oldukça zordur. Yapılan çalışmaların sürekli bir şekilde geçerliliğini koruması iseimkânsızdır. Bu alandaki kitapların belirli aralıklarla güncelleştirilmesi gereklidir. Çünkü OrtaDoğu'da dengeler sabahtan akşama değişebilmektedir. Bütün bu zorluklara karşın hazırlananHamit Ersoy ve Lale Ersoy'un bu çalışması önemli bir kaynak olacaktır

Lale Ersoy/ Hamit ErsoySİYASAL KİTABEVİ

İslam’ın Anadolu’ya Gelişi

Antakya, Antep, Maraş, Mardin, Urfa, Erzurum, Diyarbakır ve Malatya gibi Doğu veGüneydoğu Anadolu’nun on üç şehrine İslam’ın geliş sürecini irdeleyen kitap konuyla ilgilitemel kaynaklara inerek özellikle Dört Halife Dönemi, Emevi ve Abbasiler Dönemi’ni ele alıpAnadolu fethinin dönemsel haritasını sunmaktadır.

Ahmet DemirKENT YAYINLARI

Türk Aleviliği

Yazara göre; Anadolu’ya özgü Alevilik hakkında yeterince araştırma yapıldığı söylenemez.Kimilerine göre Alevilik bir kültür hareketi, kimilerine göre bir mezhep, kimilerine göre Şia’nınAnadolu versiyonu, kimilerine göre de eski Türk inanç ve akidelerinin İslami boyaylaboyanmış şekli… Ama ne olursa olsun günümüzde yaşanan bir alevi gerçeği var. Tartışmalıolmakla beraber çeşitli kaynak ve uzmanlara göre Türkiye’de hatırı sayılır Alevi nüfusu davar… Kendini Alevi olarak tanımlayan bu insanlar Anadolu’da Malazgirt’ten hatta ondan daönceki tarihlerden bu yana yaşıyorlar. Dolayısıyla Aleviliğin tarihi süreçte nasıl ortaya çıktığınıbilmeden bu konuda ulu orta konuşmanın ve yazmanın pek faydası olmadığını düşünüyorum.

Bu kitap, Türk Aleviliğinin arka planını, tarihi seyrini, oluşum safhalarını, neden veniçinlerini irdelemektedir.

Cemil PaslıGÜNDÖNÜMÜ YAYINLARI

ŞAM KİTABI

Fide yayınlarıBirinci bölümde yazar Şam’a yaptığı seyahatleri anlatıyor. Özellikle Şam’daki Türklerinhayatlarıyla ilgili çarpıcı enstantanelerin sunulduğu bu bölümü, Suriye’nin değişik şehirlerineyapılan seyahatler izliyor. Haleb, Hama, Humus, Lazkiyye, Tartûs, Golan Tepeleri, Busrâ…Daha sonra Şam’ı gezmek isteyenler için geniş bir şehir rehberi hazırlayan yazar,Şam’daki hayatı canlı tablolarla anlattıktan sonra, Şam hakkında değişikzamanlarda yazdığı yazılarla hikâyesini sona erdiriyor. Şam Kitabı, harita vekrokilerle de desteklenmiş. Bu yönüyle, kitap, Şam’a gidecekler için de ayrıntılı veöğretici bir gezi rehberi niteliğinde. Şehri hiç bilmeseniz bile, kitaptaki tariflerle her yerikendi başınıza gezebilirsiniz. Şam Kitabı’nın sonuna Şam’ın ve diğer şehirlerin renklifotoğraflarının yer aldığı on altı sayfalık bir albüm de eklenmiş.

TAHA KILINÇ

Page 66: Ortakzemin sayı 1

GAZİANTEP BÖLGE SORUMLUSUMHY GIDA MAD.ÜRT. VE PAZ. TİC. SAN. LTD.ŞTİ.

Kenan Evren Bulvarı No.62 Şahinbey/GaziantepTel:0.342.225 25 28 Fax:0.342 225 25 29

GAZİANTEP BÖLGE SORUMLUSUMHY GIDA MAD.ÜRT. VE PAZ. TİC. SAN. LTD.ŞTİ.

Kenan Evren Bulvarı No.62 Şahinbey/GaziantepTel:0.342.225 25 28 Fax:0.342 225 25 29

Page 67: Ortakzemin sayı 1
Page 68: Ortakzemin sayı 1