lli1san =evren h] ve in§an kozmolojik hke -...
TRANSCRIPT
o
lli1san =evren H] şki§i ve in§an cı kozmolojik_Hke
Cafer Sadık YARAN
ProfDr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
B u dev evrende, topyekün varlığm ve oluşun nihai qçıfc/(lmasuıı meralc eden, kendi türünün
ye ~~sının varlığınıp. anlamını sorgulayan, v.e gelec~~ ku~ak capjılara nasıl bir dünya bırakacak oldu-8mnı.ıztU.l sorumluluk bilincini taşıyan tüm insanlar için insan-tabiat ve hatta insan-evren ilişkisi (evrendeki yerimiz, anlamımız, rolümüz ve sorumluluğumuz) üzerinde düşünmek kaçınılmaz _bir varoluşsal ihtiyaç ve hatta bir görev gibi gözükmektedir. Konu; bilim adamı, felsefeci, ilahiyatçı ve hatta kendi günübirlik biyolojik ihtiyaçlarının giderilmesinin ötesindeki insani konulara vakit ayırıp düşünebilen her kesimden insanın ortak ilgi alanına girmektedir. Bunun böyle olmasının ve belki günümüzde daha belligince kendini hissettirmesinin olası birçok sebebinden üç tanesi ayrı bir önem arz etmektedir. Birincisi, insanın evren ve kendi varlığı ile ilgili olabildiğince doğru bir açıklama ihtiyacı içinde olması; ikincisi insanın gerçeğe tekabül eden ve kendi onuruna da yakışan bir anlam bulma ihtiyacı; üçüncü
de, gittikçe artan çevre felaketleri karşısında duyulan yeni bir etik ve onu temeliendirecek bir metafizik ih
tiyacı.
) İnsan-evren ilişkisi ve insanın kozmosdaki yeri prob
lemi, felsefe tarihinin temel kozmolojik ve antropolo
jik sorunlanndan birini oluşturmaktadır. Konu,
Eflatun' dan İbn Rüşd' e, Malebranche' dan Max Sche
ler'e kadar her dönemde filozoflan yakından ilgilen
dirmiştir. Doğal olarak farklı dönemlerin düşünürlerinin
göıünde, pek çok felsefi konuda olduğu gibi, bu ko
nuda da farklı düşünceler ve yorumlar la karşılaşılınak
tadır. Bu farklı düşünce ve yorumlann doğru, iyi ve
yararlı olanlan olduğu gibi, bu nitelikler açısından ba
kıldığında, haklı olarak eleştirilmeyi ve yeniden yo
rumlanmayı gerektirenleri de vardır. Biz burada,
insan-evren ilişkisi ile ilgili çağımızda ve günümüzde
bazı kişilerce bilimsel sonuçlara dayandırıldığı iddiası
ile birlikte savunulan -çok kısaca belirtmek gerekirse,
insan-evren ittifakının yıkıldığı ve yerini bu ikisi ara
sındaki karşıtlığın aldığı - görüşünü başlangıçta özet
leyecek; ve sonra da bu görüşün eleştirel bir
değerlendirmesinden hareketle, insan-evren ilişkisinin
çatırdatılınaya çalışılsa da yıkılmadığını, yıkılmasının
da ne insani, ne çevresel, ne de özellikle bilimsel açı
dan doğru olmadığıiıı savunacağız.
Öım§aım-eırfi"emı ôHnş~~n§n ıre nım§aıırııuırn Cme:ınııı®§<dlaı~~fi O r. n D ı: n ~ A ·n O 0 A n yerrn !Jl>fi'®ı!})uemrııD, ueu§eue l.!a!il'ilJl!mnmı ·ıremmeu
Rme:!lil1l®fi®]il~s. ıre ail1J~jj·®!Jl'®ll®jfir~ §®fr'llllırııllaıım1l<rllaııu Mıı-nmıô ®8!l.!lşfru.ııfl'ma&~a<rlln!i'. G(®ITI!Illl; !Eilllaıfnuııııı'<rllaını
DfO>ım ~ıiiış<n'l' e, hldaıllelhıll'amıd-ııe'<rllailil P..JUax §<e!iııeileli'' e n -~ n n •• _q ~· n "D " -~ L~a!IUlal!i' IİileL' €li®ınıeırmı\Ule ·unu®7Z®if aı!i'n yau{Dil1llwa.ıııı
· n ·n ....ıı · • ,. nugn e!liliUlD!i'llllilDŞaDli'.
l.İnsan-Evren İttüakının Yıkıldığı iddiası
Antikçağ ve ortaçağın gerek felsefesinde gerekse dini
düşüncesinde insan ve evren arasında yakın bir ilişki
ve birliktelik görülüyordu. Düşünürlerin çoğu, insan
evren ilişkisine, birbirlerinden farklı derecelerde de
olsa, teolojik, teleoloji.k, organik ve antroposentrik bir
perspektiften bakıyordu. Bazı marjinal materyalistik
_____ g9.!iişle~le G!!.O§t:ilç_ düalistik anlayışlar ve 12!işüş mo
tifleri bir yana bırakılırsa, yaygın paradigmaya ve po
püler anlayışa göre, evrenle insan karşıt değil adeta
nedensel ve teleolojik açıdan kaynaşmış görülüyordu.1
Kopernik devriminin etkisi, dünya ve insanı evrenin merkezinden uzaklaştrracak ve evreni yaratılmış fakat
6 ESK iYENi iLKBAHAR 2011 SAYI 21
kendi yasalanna göre çalışan bir makine olarak resmettirecekti.2 Aslında Kopernik'in kendisi, ve hatta
onu takip eden Galileo ve Kepler gibi bilim adamları,
insan-evren ilişkisine dair kendi görüşlerini kökten
bir değişikliğe tabi tutmuş değillerdi. Koperııil<:'in
dünya modeli yeni ve heliosentrikti, fakat dünya-gö
rüşü asla insanın önemsizliği düşüncesine dönüşme
mişti; hatta bazı yorumculara göre, tersine oldukça
insan merkezliydi.3 Ne var ki, özellikle Kopernik
devrimi ile birlikte heliosentrik kozmolojinin kabu
lünden sonra, bu görüşün felsefi irnplikasyonları üze
rine yapılan yorumlarda, Kartezyen düalizmin de
etkisiyle, birçok düşünürün nezdinde insan ve üze
rinde yaŞadığı nispeten küçük gezegen ile uçsuz bu
c~ız evrenin yakın bir ilişkisinin olmadığı; insanın, içinde yaşadığı evrenden kopuk, evrene oranla çöl
deki bir vahaya benzetilen dünyada ortaya çıkmış bir
rastlantısal epifenomen olduğu giderek daha fazla kişi
tarafından bilimsellik ve rasyonellik adına savunul
maya başlanmıştır.
Çağımııda ve hatta günümüzde de pozitivist bilim
anlayışı ve materyalist evren anlayışına bağlı felsefe
yeya bilim adamlannda bu tür görüşlere sıkça rastla
nabilmektedir. Örneğin Bertrand Russell' a göre
"İnsan, karaya vuran dalganın getiriverdiği garip bir
rastlantıdır bir bakıma, ondaki erdemlerle kötülükler
karışımının, rasgele bir kaynaktan ileri gelmiş bir
sonuç olduğu düşünülebilir."4 A. J . Ayer benzer gö
rüşleri dile getirir. Ona göre, dünyanın yaratılış ama
cının insaniann ortaya çıkmasıyla bir ilişkisi varmış
gibi düşünmek, "belki insanın kabul etmesi doğal
olan fakat bilimsel delillerin tarafsız bir ineelenişi so
nucunda hemen hemen hiç desteklenmeyen bir gö
ıiiştür. İnsan, sadece evrenin \diçük bir kenannda çok
geç bir dönemde sahnede görünmüş olmakla kalmaz;
bir kez göründükten sonra, orada kalıcı olması da pek
muhtemel değildir."S
Filozoflann bu görüşlerine benzer fıkirlerle eşlik
eden bilim adamları da vardır. Nobel ödülü sahibi
Jacques Monod'a gö~e "İnsanlık artık sonunda mil
yonlarca yıllık rüyasından uyanacak ve uyandığında
da kendisini tam bir yalnızlık, köklü bir izolasyon
içinde bulacak. Şimdilik insan hiç olmazsa tıpkı bir
çingene gibi yabancı bir dünyanın kıy!sında yaşıyor
olduğunun farkında. Bu öyle bir dünya ki, onun
umutlanna, acılarına, yahut ağlarnalanna ilgisiz ol-
duğu gibi, onunmüziğinede sağır."6 Daha açık ve net
ifadeleriyle Monod'a göre "Antik ittifak artık yılaldı;
insan artık, kendisinin içinden tesadüfen çıktığİ .kai
natın sağır kargaşası içinde yalnız olduğunu biliyor."7
İJ.ya Prigogine'e göre de ''Eski birliktelik çatırdadı.
Bizim işimiz de geçmişe ağıt yakmak değil."8 Ale-.
xandre Koyre 'ye göre durum daha da vahimdir; insan
ve dış dünya arasındaki ittifak yıkılmakla kalmamış,
bir karşıtlık ortaya çıkmıştır. Onun deyimiyle, "bilim
-ve kozmotojik bilim- dediğimiz şeyde çok farklı bir
tutumla, dünyadaki insan ile insanın içerisinde yaşa
dığı dünya arasındaki bir karşıtlıkla yüz yüzeyiz."9
Teilbard de Cbardin, belki biraz da Batılı ihsanlan
düşünerek, ''Birçok kişinin açık ifade etmeseler bile
biç değilse içlerinde taşıdığı düşünceler de böyle
değil midir?" diye sorar. Ona göre bu kapsama giren
veya yaklaşan kişilere göre, "hayat, gerçekten ilgi çe
kici, fakat sadece yeryüzünü ilgilendiren bir düzen
sizlik ve kural dışılıktır. Bu fenomenin, evreniiı temel
yapısını hakkıyla anlamakta gerçek bir önemi yok
tur." Bir gezegenin bir parçası üzerinde kısa ve sınırlı
bir yerleşim olan hayat, doğanın başlıca kantınların
dan bir sapma, maddenin bir epifenomeni, yan görüngüsüdür.10
Burada bilimsel sonuçlarmış gibi nitelendirilerek sa
vunulan pozitivistik, materyalistikinsan-evren ilişkisi
anlayışını üç önerme bilinde özetlemek mümkündür:
(1) İnsan, rastgele bir kaynaktan tesadüfen ~çıkmış, evrende yalnızlık ve köklü bir izolasyon içinde yaşa
yan garip bir rastlantıdır. (2) Qünyanın yaratılış ama
cının insanlarla ilişkisi varmış gibi düşünmek,
bilimsel delillerle hemen hemen biç. desteklenme
mektedir. (3) Böylece, insan ve evren arasındaki antik
yakınlık, ittifak, birliktelik artık yıkılmış, .yerini bu
ikisi arasındaki karşıtlık almıştır.
Şimdi, özetiediğimiz bu görüşler, insan için iyi ve an
lamlı, doğal çevre için güzel ve yararlı, ve belki hep
sinden önemlisi, iddia edildiği gibi gerçekten bilimsel
olarak §.şik~ ve doğru mudur? Bize göre bu göıiişler
bütün bu açılardan eleştiriye ve insan-evren ilişkisi
yeniden yorumlanmaya açıktır. Kainatı sağır bir kar
gaşa ve içindeki insanı da yabancı bir çingeneye ben
zetmek daha önemle üzeryıde duracağımız bilimsel
desteklilik konusuna gelnieden bir iki cümleyle de
ğerlendirilmek gerekirse, bize göre, bem kainatın ger
çekten kompleks, estetik ve simgesel yapısı ve özsel
(intrinsic) değeri ve bem de insanın bilen, yapıp-eden,
değerleri oian, özgür . olaı:ı-, eğiten ve eğitilebilen, seven ve sevilen, inanan, ideleştiren, sanat üreten ve
benzeri nitelikleri olan11 bir varlık olması dikkatle ve
derinliğine düşünüldüğünde, bu tasvir ve yorumlar
gerçeği yansıtmaktan uzak ve insan adına onur kırıcı
gözükmekte; yabancılaşmaya, ümitsizliğe, güvensiz
liğe ve nihilizme götürmektedir. B u durumda, S. H.
Nasr'ın ifadeleriyle "insanın şerefini korumak için
mücadele etmek''12 ve Teilbard de Cbardin'in deyi
miyle "bu küçültücü davranışa karşı çıkmak, bana
başlıca görev gibi görünüyor."13
r/ ·r -'1 • • • ~r • • -'1 ·· • ~~I!:D!Pertfi-:ıa~~ (:.!jevE:'m:t:ımm e;r_:nsn, ~WI!llınıya ve m§a!lilD evreınıBmı meli'~{ezömıolemı i.'.llzarı::Başf!wacaf~ t~e evıteırnfi
yafl'a"t!üBmrıınş iaıf~a~ [~eırıı<Dlrr ya§aEafi'ma gö~te cça~oşaıııı
faıô !l' marçöınıe cwHawaf' !l'e§ııımeb.~ôli'e~efrufi.
Bizim burada savunacağımız tez, insan-evren ilişki
sinde rastlantısallık ve amaçsızlıkla ilgili görüşlerin
yanlışlığı; antik ittifakın bilimsel olarak yıkılmadığı;
insaıll ve ekolojik nedenler dikkate alındığında yılal
mamasının da gerektiğidir. Ro ger Garaudy'nin ifade
si yle, "bilimden bilimciliğe" geçen J. Monod14 gibi
bazı bilim adamlan ve filozofların etkisiyle insan
evren ittifakının çatırdatıldığı doğru olsa da, son on
yıllann gelişmeleri bu itti.falcın çatırdatılsa da kolay
kolay yıkılamayacağını göstermektedir. Nitekim
hepsi de son 20-30 yılda belirgince ortaya çıkmış
olan, post-modem durum ve eleştiriler, ekolojik bilinç
ve etik, ve kozmolojik keşifler ve bilgiler, bu anlayı
şın, ne çağdaş insanın artan yalnızlık ve yabancılaşma
hislerinden kurtulup bayatında anlam, amaç ve değer
bulması bakımından iyi, ne de yeryüzündeki canlı ya
şamı ciddi ölçüde tehdit eder boyutlara varan çevre
felaketlerinden kurtulmak açısından yararlı olduğunu
göstermeyip; aksine bu sorunların geri planında bu
lunan teorik zemini ve zihniyeti bu tür düzensizlik,
amaçsızlık, anlamsızlık, değersizlik, karşıtlık gibi
olumsuz terimlerle yüklü düşüncelerin oluşturduğu
izlenimini vermektedir.15 Fakat iyi-kötü, yararlı-za
rarlı ölçütlerine göre yapılan değerlendirmeler bu gö- _
rüşlerin yanlışlığını gösteren telk ve önde gelen
sebepler değildir. Zira bu durumda insanın kendi ken-
SAYI 21 ILKBAHAR 2011 ESKiYEN i 7
dini seçmesi (self-selection) veya acı bir gerçeğe tatlı
bir görüntüyü tercih etmesi şeklinde bir itiraz söz ko
nusu edilebilir. Oysa bu anlayışın yanlışlığı ya da en
azından eskiden olduğu kadar ikna edici olmayışı,
yine son 20-30 yıla ait, evrenin yapısı ve özellikle
riyle ilgili bilimsel keşifler, kozmolojik ilkeler ve yo
rumlar la daha belirgin bir biçimde görülebilir bale
gelmiştir. Biz de bundan sonra daha ziyade bu bilim
sel ve kozmolojik boyut üzerinde duracağız.
2. İnsan-Evren ilişkisinde Rastgelelik iddiası ve Kozmik Uyuşum.lar
Son onyıllarda, insanın evrenle bağını koparan ve in
sanın kozmosdaki yerini garip bir rastlantı sonucu or
taya çıkmış bir yan görüngüye indirgeyen pozitivist,
materyalist görüşlerin yeniden gözden geçirilmesini
adeta zorunlu kılan kozmik uyuşumlardan ( cosrnic
coincidences) ve bunların gerektirdiği bir açıklama
olarak antropik kozmolojik ilkeden söz edilir olmuş
tur. Önce antropik veya insancı ilkeye de yol açan
kozmik uyuşumlardan kısaca bahsedelim. Zira bu,
·hem .antropik ilkenin arka planındaki bilimsel neden
leri görmek için, hem de evren-insan ilişkisini rast
lantıya atfetmenin mümkün veya ikna edici olup
olmadığını düşünmek için önem arz etmektedir.
NolhıeD ö<IlldiıDıiiı §aılhıôllDü ]aı«:«ı,jl!De§ /Wonn®<Ill'a göli"e "Önn§4ıınnllnk aırioH{ §®uuıı.nnn<Illaı möDy®nnOaıvcaı yoODof{
vıiiıyaı§onnallann ıı.nyaıınıacaı~{ ve ıı.nyann<Illoğonn<Illaı alla C<ennallo§finnfi 1taım lhıfiü' yaıUmızDoCs:, Cs:öfdıiiı rroöü' Ötz®Oaı§y®nn
ö~ü.nn<Ille lbııı.nDacaıC~. ŞÜDllll<Ili ÜOÜB{ Ünn§aınn lhıöç ®Onıınaıtz§aı.
1tupHs:o lb>Öü' ~fiımgenne giilhıö yaılhıaınnco · ifıınü' <Illıiiıımyaımnn fU)'U§DUU<Illa )'alŞDf®ü' ®O<Illıı.nğıı.nnnıı.m tfaü'lko nn<r!laı.
!Eıı.n öyDe lbôü' Edlıiiıoııya e·d, ®uuıı.nuu wıııınııı.nıt0afı'onnaı, -acoDali'onnaı, yalhııı.nli ağDaımınaıUaü'ouuaı üOgܧÜtz
®U<Illıı.nğıı.n gölhıö, ®uuıı.nnn mıiiıızôğôııne <Ille §ağon-!'
Son yirmi veya otuz yıl boyunca, kozmoloji uzman
ları, fizikçiler ve gökbilimciler,-bir-gün-içinde insan
hayatı var olacaksa, evrenin yapısı ve gelişiminde
karşılanması gereken son derece kompleks ve hassas
bir takım özel şartlar olduğunu belirlediler. Günü
müzde fizik, astrofizik, klasik kozmoloji, kuantum
mekaniği ve biyok.imyanın farklı alanlarında yapılan
çeşitli keşifler, bu zamanda yeryüzünde şuur sahibi
8 ESKiY ENi iLKBAHAR 2011 SAYI 21
bir canlı hayatın varlığının, fiziksel ve kozmolojik sa
bitlerin hassas dengesine bağlı olduğunu tekrar tekrar
ortaya koymaktadır; öyle ki, bu sayısal oranların her
hangi biri çok hafifçe değişti.rilmiş olsa, bu denge al
tüst olur hayat ne var olur ne de varlığını
sürdürebilirdi. ı6
Birçok kozmolojist, tabiatın ana kuvvetlerinin
(çekim, elektromanyetizm, nükleer güçlü kuvvet ve
nükleer zayıf kuvvetlerin) güçleri ve parçacık kütle
leri, gözlenebilir evrenin genişleme oranı, onun (son
derece düşük) türbulans derecesi ve başka birçok ko
nunun hepsinin, canlılığı meydana getirmek için has
sas bir biçimde ayarlanmış (fine-tuned) göıükmesinden
etkilenmişlerdir. Zira bunlardaki küçücük değişiklik
lerherhangi bir türden canlı varlıkların gelişimini ön
lerdi. Örneğin, ilk anlardaki genişleme oranında
birçok ınilyarda bir oranında bir değişiklik olması,
öyle görünüyor ki, ya neredeyse hemen içe kapanıp
çökmüş ya da kısa zaman içinde tamamen çok seyrek
ve çok soğuk gazlardan ibaret ba.J.e gelecek şekilde
hızla parçalara ayrılmış şeylere yol açardı. Yıne, elek
tromanyetizm ve çekimin göreceli güçlerinde eşit öl
-çüde küçük bir değişiklik, güneş gibi sabit yıldızların
var olmasını önleyebilirdi. Keza, nötron-proton küt
lesi farkı, elektron kütlesinin aşağı yukarı tam olarak
iki katı olmasaydı, o zaman hiçbir kimyasal etkileşim
olmazdı. Bu şekilde çok iıice bir hassasiyetle ayar
lanınayı gerektirdiği görülen otuzayakın faktöre dair
uzun bir liste sürüp gider.'7 Bunlara Stephen W. Ha w
king' den sadece bir örnek vermek yeterli görülebilir.
"Evren, niçin çöken modellerle sonsuza dek genişle
yen modelleri ayıran kritik hıza çok yakın bir hızla
genişlemeye başladı, öyle ki şimdi, on milyar yıl
sonra bile, hala kritik hıza yakın bir hızla genişle
mekte?" diye soran Hawking, asıl hayret uyandırıcı
olan kozmik uyuşumu da şöyle belirtmektedir:
"Büyük patlamadan bir saniye somaki genişleme
hızı, yalnızca yüz bin milyarda bir oranında az ol
sa~dı bile, evren daha bugünkü büyüklüğüne erişme
den çökmüş olurdu."ıs
Kozmik uyuşumların keşfinin iki sonucu olduğunu
söylememiz münkündür. Bunlardan birincisi daha
fi.krl ve felsefi olandır. Bu, Joseph M. Zycinsky'nin
şu ifadelerinde dile getirilmektedir. "Kozmik uyu
şumların bu görünüşü, kozmik gelişimin anti-rasıan
tısal bir yapısı olduğu sonucunu desteklemektedir." 19
İster evren, ister canlı varlıklar veya insan olsun, tek
tek her alanda temelde metafiziksel bir niyet taşıma
dan yapılan çok dikkatli araştırmalar tabiatta k~un
lann yönettiği bir düzenin varlığını açıkça
göstermektedir. Bütün bunlar ortadayken bu uyumlu
yapısal organizasyonun rastlantıdan kaynaklandığını
ileri sürmek artık eskiden olduğu kadar da makul ve
inandıncı gözükmemektedir.ıo
Araştırmalar evrenin derinliklerine doğru ilerledikçe
ve evrenin daha ilk aşamalan daha fazla bilinir bale
gelince, sadece dünyanın etrafındaki güneş sistemi
içinde veya samanyolu galaksisinde değil, evrenin
büyük patlama ile başlayan ilk saniyelerindeıi beri her
anında çok hassas bir şekilde ayarlanmış kritik bir dü
zenin olduğunun ortaya çıkması, rastlantısallığa da
yalı iddialan inanılması çok zor bir duruma düşürmüş
gibi gözükmektedir. Evrenin hem ezell olmayıp
zaman içinde var olmuş olması, bem de var oluşunun
başından beri canlı hayatın oluşumu ve yaşaması ile
yakından ilişkili hatta doğrudan bağlantılı birçok
farklı unsurun ve özelliğin, çok hassas dengeler ve
düzenler içinde gelişimini sürdürmekte oluşu, insanın
evrende rastgele bir kaynaktan tesadüfen ortaya çık
mış, evrenin kalan kısmından izole olmuş, yalnız ve
yabancı bir çingene gibi olduğu iddiasının, ne bilim
sellik ve nesnellik ve ne de felsefilik ve rasyonellik
adına savunulabilecek fazla bir kesinlik ve hatta iliti
maliyet değeri taşımadığını göstermektedir. /
Kozniik uyuşumlar olarak nitelendirilen bu özel şart
ların keşfi, ikinci olarak, fizikçileri, l;>u kozmik uyu
şumlan bizim kendi varlığımızla ilişkilendiren
İnsancı İl.ke'yi formule etmeye sevketti.
3. İnsan-Evren İlişkisinde Amaçsızlık İddiası ve
Antropik Kozmolojik İlke
Yukanda kısaca değindiğimiz kozmik uyuşumlar, ev
renin başlangıç şartlannın seçimi ve temel fiziksel sa
bitlerin değerleri bir açıklama ihtiyacı doğurmuş; ve
neticede insancı kozmolojik ilke (the anthropic cos
mological principle) ileri sürülmüştür. İlk defa
1974'de fizikçi Brandon Carter tarafından öne sürü
len bu ilkenin çeşitli versiyonlan, teknik olmayan ifa
deleriyle söylemek gerekirse, karbon-temelli canlı hayatın ortaya çıkışı ile evrenin kozmolojik yııpısı,
kozmik gelişimin yasalan "ve fiziksel sabitlerin değer
leri arasında çok yakın bağlantıların olduğunu dile
getirmektedir.21 Bugün birçok fizikçi insancı ilkeye
salt kurgusaJ. bir fıkir olar~ değil kozmalajik hipo
tezlerin kabulü için elzem olan önemli gözlemsel tah
minlere yol açabilecek ciddi bir bilimsel ilke olarak
bakmaktadır.22 Nitekim "bazı kazmaloglar bu insancı
yaklaşımın, uzayın neden üç boyutlu olduğu, prota
nun kütlesinin elektronunkinden neden çok daha
büyük olduğu (tam olarak 1836 kez büyük), ya da
nötronun kütlesinin neden protanunkinden yüzde
0.14 fazla olduğu gibi sorulara yanıt bulabilmenin tek
yolu olduğunu düşünüyorlar. Eğer bunlar olmasaydı,
biz de burada olmazdık."23 Bununla birlikte insancı
ilkenin farklı biçimleri vardır; ve bunlar birbirinden
farklı bilimsel değerlendirmelere tabi tutulmaktadır.
Örneğin Stepben Hawking'e göre "Zayıf insancı il
keniD geçerliliğini ya da yararlığını çok az kişi sor
gular. Ama bazıları daha ileri gidip ilkenin güçlü
yorumunu öneriyorlar."24
IPozöfthli§ii~'' ıınateryali§tik in§an-evren ilişkisi aırnDayoşoınıo ıüıç örııeırme haRinde özetleme!' mıüıme,ıüıınıdlıüın-: (11) Üını§aB1, rastgeBe ll:ııôr e,ayrııa!rtaırn 'll:esa«llıüıfeını çuB,muş, evreınıdie yaı.BınıoilDD~{ ve !'ö~Oıüı bôn- Ôil®Basymıı ôçômlle yaşayan .gaıröp lbıir n-as'II:Oaınıaııduır. (2) ID>liiıınıyanon yarat.aloş aımacınm inı§aınılaırDa iUiş!dsi varmuş gibi düşünmefc, lbıi0öm§e0 dleOiBOerOe hemeıra hemeıra Dııiç «<le.s'll:e~denıımemeertedôn-. (3) ImöyDece, iınısan ve evıreını aırtasnınıailaC'ü aınıftô~c ya~mıı~d!, iitQ:ôfak, bôırUöCrtemc arioEc yo~{uBmuş, yerôınıô bwı ifd§i arasmdald ~carşot.uıe, almuştor.
Yukanda da değindiğimiz gibi, genel bir tanımla "ev
renin, zekanın gelişmesi için uygun koşullar taşıya
cak biçimde yapılanmış olduğunu iddia" eden25
insancı ilkenin, tam olarak ne anlama geldiği ile ilgili
karışıklıklara neden olan birkaç farklı biçimi vardır.
Böyle fikir ayrılıklan ile karşılaşıldığında yapılabile
cek şeyin en iyisi, onu zayıf (weak) ve güçlü (strong)
insancı ilkeler olarak iki farklı biçimde ilk defa öne
süren Carter'dan doğrudan alıntılar yapmak olsa ge
rektir. Zayıf insancı ilke şöyle ifade edilmektedir:
'·'Gözlemciler olarak varlığımızla uyuşur olacak öl
çüde, evrendeki yerimizin zorunlu olarak ayncalıklı
olduğu gerçeğini hesaba katmaya hazırlıklı olmalı-
SAYI 21 iLKBAHAR 2011 ESKiYENi 9
yız."26 Stephen Hawking'in tanıınına göre ise,''Zayıf
insancı ilke, uzayda ve/veya zamanda sonsuz ya da
çok büyük bir evrende, zeki yaratıkların gelişimi için
gereken koşulların ancak uzayda ve zamanda sınırlı,
belli bölgelerde sağlanacağını belirtir."27
Zayıf insancı ilkenin bilimsel açıklama değeri, aym
zamanda, insanın fiziksel küçüklüğü karşısında evre-
··nin büyüklüğü ve yaşına dayalı olarak yapılan natu
ralistik itirazlarakarşı felsefi bir açılım da sağlamakta
gibi gözükmektedir. Bu nedenle Hawking'in zayıf in
sancı ilkenin bilimsel açıklama değerine ilişkin aşağı
daki izahı, insan evren ilişkisi ile ilgili felsefi problem
açısından da dikkatle izlenıneye değmektedir. Haw
king'in belirttiğine göre, "Zayıf insancı ilkenin kullanıldığı bir örnek, büyük patlama olayının niçin
!ffinü'~oH~ llm:?lmoDo]ô§ii, iiaı~ôafi:omı aınııaı !kl!llweiDeırönııônıı (~ellduım, eUellrtü'ouımdllnııyeı1:ô:?luım, nııüiılldeeli' gtliı~Otiiı
e~ıuımıeii we nııtliıfi!Oeeli' ilaıyuff Ciıuıweil:Oe!i'ônıı) gliiı~Oeü'ô we ıı»atrı~aı«::oR~ ~-~tliıiifieUeü'ô we gö:?lfienııebôDôır ewü'eınıönıı
geınıôşlleuıme _oü'anııo, onıııuıını (§oını «<!eü'e«:e «<ltliışdB&) ftlliıli'
bl!llfiatını§ «<leü'e«::e§Ö we llııaışlkaı llııôır~of' lkonııl!Bnıııuınıı
lhıeıı»§ônııônıı, «:aınııroDoğn ıımıey«<laınııaı geitôü'uımeri ô~nnıı lhıat§§at§ llııôll' llııô~Üuım«<!e ayaü'Oonnııuımoş (ffnnııe--~l!Bınıe«ll)
göllMll~uıme§ônıı«<!enıı eı1:Hdllenııuımôş0eli'«ilôll'.
?lôü'aı lbıuınııOaır«llaıı~ô H!tliı~tliı«:diılk «lleğöşnE-dôlkfierı
lhıeırlhıanııgn ·bôrı ttliı!l'<ı:ilenıı «:aınııDo waırOoedaııronıı
geDôşônınıônııô önııfiell'«llô.
yaklaşık on milyar yıl önce olduğunun 'açıklama'sıdır.
Zeki varlıkların evriınleşmesi için y8.kıaşık o kadar ·
süre gerekir. Yukarıda açıklandığı gibi, önce ilk kuşak
yıldızlar oluşmalıydı. Bu yıldızlar baştaki hidrojen ve
helyumun bir bölümünü bizim ana maddemiz olan
karbon ve oksijen gibi elementiere dönüştürdüler.
Sonra, yıldızlar süpernova biçiminde patladılar ve dö
küntüleri aralarında şimdi yaklaşık beş milyar yaşında
olan güneş sistemimizin de bulunduğu diğer yıldız ve
gezegenleri oluşturdu.-Dünyanın--var-oluşunun ilk bir
iki milyar yılı içinde sıcaklık herhangi karmaşık bir
varlığın gelişimi için çok yüksekti. Sonraki üç milyar
kadar yıl, basit organizmalardan zamanı büyük patla
maya dek ölçme yetisinde varlıklara doğru yavaşça
ilerleyen biyolojik evrim sürecine ancak yetti."28 Zayıf
insancı ilke ile ilgili bu bilimsel açıklamalar da insa-
10 ESKiY ENi iLKBAHAR 2011 SAYI 21
nın, kendisine ilgisiz, yabancı, sağır bir dünyada tesa
düfen ortaya çıkmış garip bir rastlantı, sığıntı bir çin
gene gibi değil; gerek uzay gerek zaman ·olarak
evrenin her bir anı ve her bir noktası ile bağlantılı ol
duğunu ve bu özelliklerin rastgele bulunabilecek özel
~er değil, son derece kritik noktalarda özellikler
olduğunu göstermektedir.
Şimdi de kısaca insancı ilkenin ••güçlü" denilen ver
siyonu üzerinde duralım. Carter, güçlü insancı ilkeyi
de şöyle ifade etmektedir: "Evren (ve bağlı olduğu
temel parametreler, belli bir evrede içinde gözlemci
lerin yaratılışım kabul edecek biçimde olmalıdır."29
Hawking'in güçlü insancı ilkeyi tasviri, Carter'ınkin
den biraz farklı gözükmektedir. Onun ifadeleriyle in
sancı ilkenin güçlü yorumuna göre, "her biri kendi
ilk durumuna ve belki de kendi bilim yasaları takı
mına sahip çok sayıda değişik evrenler ya da tek bir
ev~enin çok sayıda değişik bölgeleri vardır. Bu ev
renlerin çoğunda koşullar karmaşık organizmaların
gelişimine uygun olmayacaktır; yalnızca bizimki gibi
bazı evrenlerde zeki yaratıklar gelişip şu soruyu so
rabileceklerdir: 'Evren niçin gördüğümüz gibi?' O
zaman yanıt basittir: Başka türlü olsaydı, biz burada
olamazdık! "30
Hawking, "güçlü insancı ilkenin bir desteği olarak
görülebilir'' olan bir takım olgulardan da bahsetmek
tedir. Örneğin, bilim yasaları, şimdi bildiğimiz biçi
miyle, elektronun elektrik yükünün niceliği ve proton
ve elektronun kütlelerinin oranı gibi pek çok temel
sayı içerir. Şasılası gerçek ise bu sayiların değerleri
nin yaşamın gelişimini olanaklı kılmak için çok ince
ayar edilmiş gibi gözükmesi. "Örneğin, elektronun
elektrik yükü azıcık değişik ?lsaydı yıldızlar ya hidrojen ve helyumu yakama yacak, ya da patlayamaya
caktı . ... şurası açık ki, bu sayıların herhangi bir zeki
yaratığın gelişimini olanaklı kılabilecek değerleri, sı
nırlı belli aralıklar içindedir. Çoğu değer takımları,
çok güzel olsalar da bu güzelliğe bakıp hayran kala
cak kimsenin olmayacağı evrenlere yol açacaktır. Bu,
Yaratılış'ta ve bilim yasalarımn seçiminde tanrısal bir
ereğin tanıtı olarak, ya da güçlü insancı ilkenin bir
desteği olarak görülebilir."3ı
Güçlü insan cı ilke değişik yorumlara tr 'bi tutulmak
tadır. Hawking'in yorumu, onu r'deta tanrısal erek al
tematifinin karşısında konumlanmış biİ çok-evrenler
hipotezi olarak ortaya koymaktadır. Fakat daha sonra
Ha w king bu biçimde çok-evrenci olarak anlaşılan bir
güçlü insancı ilkeye karşı çıkmaktadır. Ona g?re,
"Evrenin gözlemlenen durumunun bir açıklaması ola
rak güçlü insancı ilkeye çeşitli yönlerden karşı çıkı
labilir. İlkin, bu başka başka evreillerin hangi
anlamda varolduklan sorulabilir. Eğer gerçekten bir
birlerinden aynysalar, bir başka evrende olup biten
lerin kendi evrenimizde gözlemlenebilecek bir
sonucu olamaz. O halde, tutumluluk ilkesini kullanıp
onları kurarndan kesip atabiliriz. Öte yandan, tek bir
evrenin başka başka bölgeleri iseler bilim yasalan her
bölgede ayw olmalıdır, yoksa bir bölgeden ötekine
süreklilik kalmaz."32
Ancak, çok-evrenler hipotezi, güçlü insancı ilkenin
tek yorumu veya anlaşılına tarzı değildir. Hawking'in
belirttiği ilk alternatife, erekselliğe, doğrudan veya
dalaylı olarak göndermede bulunan yorumlar da var
dır. Nitekim yukanda verilen Carter'a ait güçlü in
sancı ilke tanımındaki "olmalı" (must be) ifadesi,
bazılannca teleolojik olarak anlaşılmakta ve yorum
lanmaktadır. Bu," gözlemcileri meydana getirinek ve
varlıklanw devam etti.rmek amacıyla 'tasarlanmış'
tek bir mümkün Evreİıin var olduğu"nu33 iddia et
mektir. Güçlü insancı ilkenin bu amaçsal formulas
yonu "Hayatı meydana getirmek için, evrenin,
hayatın ortaya çıkışı için yeterli özellikleri geliştirdi
ğini ileri sürerek, WAP'ın (zayıf i,nsancı ilkeriin) et
kililiğip.i. açıklar. Buradaki " ... mek için" (in ord er to) teriminin varlığı, şüphesiz bu modeli teleolojik, yani
amaç-yönelimli olarak tawtır. Buradaki amaç, hayatın
varlığıdır .... Bundan başka, birçok farklı versiyon or
taya atılmaktaysa da, nihayette, bunlann hepsi" bir
çeşit doğa üstü varlığa götürmektedir."34 Bazılan da
güçlü insancı ilkenin bu yorumunu ayn bir teleolojik
insancı ilke formu olarak yorumlamaleta ve sunmak
tadırlar. Buna göre, "akıl sahibi gözlemciler meydana
getirmek ve onların varlığım sürdürmek amacıyla ta
sarlanmış sadece tek bir tane mümkün Evren var
dır."35
İnsancı ilkeler ve teleolojik yorumlan, insan ve evren
arasında katı bir klasik insan-merkezcilik ve deyim
yerindeyse salt insan-içincilik türünde bir insan-evren
ilişkisini çağnştınyor değildir. Biz de böyle bir so
nuca varmaya çalışmıyoruz. Ancak insancı ilkeler ve
onlara neden olan evrende görülen insan varlığı açı-
sından kaçınılmaz olan olağanüstü rakamlara ulaşan
kritik dengelerdeki kozmik uyuşumlar, insan ve evren
arasında bir yakınlık, ittifak, amaç ilişkisi olmadığı
görüşünün yanlışlığıw ya da en azından gerçeğe pek
yakın gözükmediğini göstermeye yetmektedir. Zira
kozmolojik bilgiler ve ilkeler ışığında düşünüldü
ğünde insan ve evren arasında bir sebep-sonuç ve
hatta belki ayw zamanda bir sonuç-sebep ilişkisi gö
rülmektedir. Bu durumda bilimsel ve felsefi gelişme
ler ve görüşler açısından baktığımızda, bize göre
aslında insan ve evren arasında yakın ve olumlu bir
karşılıklı ilişki ve ittifak vardır, iddia edildiği gibi bir
kargaşa ve karşıtlık değil .
§atrl!llfiilacrağoıımz ~ez, ôıınsaıın-evreflD ôDôşkôsônde
ras'&OauııtosaRDor, ve amaçsoznor~Haı. ôUgm g®ru.iış0ell'ÔD1l yaıoııOuşOoğo; 4'mtô~s. ôfraôia&ooıı lhıôDôllll1lseD ®Daıll'aıR~ yofln01l111laı<dloğo; ôuıısaıoııô ve eflmD®]ôfl' oııe<dleoııOer «llôfl'fl'aae aDoını<dloğoırn<dla yue,oUıroııallllllaısnuıım daı gererdôğödör.
Bu konularda kendisine ve eserlerine sıkça atıfta bu
lunulan kişilerden biri olan fizikçi Freeman Dyson'ın,
bir dizi antropic uyuşumun desteğinde yazdiklarına
katılmamak bize mümkün gözükmemektedİr: "Ev
rende kendimi yabancı gi~i hissetmiyorum," diyor
Dyson, ve ekliyor: "Evreni ne kadar çok incelersem
ve onun yapısıwn aynntılan üzerinde ne kadar çok
çalışırsam, evrenin bizim geliyor olduğuUıuzu bir an
lamda bilmiş olması gerektiğinin o kadar çok delilini
buluyorum .... Evrenin yapısı ile hayat ve zekanın ge
rekleri arasındaki çok özel ahenk, olayların planlanı
şı..p.da zihnin öneminin üçüncü tezahürüdür."36
Yine bu konulann günumüzdeki otoritelerinden fi
zikçi Paul Davies de benzer görüşlere sahiptir. Ona
göre dört asır önce bilim, Tanrı tarafından tasarlanmış
amaçlı bir yapı olan kosmos içinde insanlığın sıcak
ve rahat yerini tehdit eder göründüğü için din ile ça
tışmaya girmişti. Kopernik ile başlayan ve Darwin ile
sona eren devrim, insanlan değeri düşük ve hatta abes
görme etkisi doğurmuştu. Artık insanlara bÜyük pla
nın merkezinde bir yer verilmiyor; bunun yerine il
gisiz bir kozmik dramada tesadüfi ve görünüşe göre
aıı1amsız bir rolleri olduğu varsayılıyordu.37 Oysa,
Davies'in haklı olarak belirttiği ve bizimde bu bildi-
SAYI 21 iLKBAHAR 2011 ESKiYENi 11
ride savunmaya çalıştığımız üzere, gerçekte "bilim;
insanlan, kör fıziksel güçlerin rastlantısal ürünleri
olarak göstermenin aksine, bilinç sahibi organizma
lann evrenin temel özelliği olduğu izlenimini ver
mektedir. Biz doğanın yasalanna derin, ve
inanıyorum ki, anlamlı bir şekilde yazılm.ıştık."38
İnsan ve evren arasındaki olumlu ilişkiyi vurgulayan
sadece fizikçiler değildir. Bu ilişkiyi rastgelelik ve
amaçsızlık bağlamında görmenin yanlışlığını, aksine
insan ve evren arasında yakın, özel ve belli ölçüde
ereksel bir ilişkinin olduğunu dile getirmeye çalıştı
ğımız bu yazının ana fikri aşağı yukan, Tübitak'ın
popüler bilim kitaplan serisi içinde çıkmış olan Modern İnsanın Kökeni adlı popüler biyoloji kitabının
Önsöz'ünde de dile getirilmektedir: "Copernicus ve
Darwin'in devrimsel kurarnlan insanı evrenin mer
kezi konumundan uzaklaştırdı. Ancak insan, diğer
türler gibi, evrimsel bir sürecin ürünü olarak kabul
edilse bile, yine-de Homo Sapiens'ler bu sürecin özel
bir ürünü, onun nihai bir amacı olarak görülebilir."39
O halde, sonuç olarak, insanın rastgele oluşmuş ve
gelişmiş bir evrende tesadüfen ortaya ·çıkmış garip ve
anlamsız bir epifenomen olduğu, ve sözde bunun an
laşılmasıyla, antik insan-evren ittifakının yıkıldığı gö
rüşü, hem öncüileri ve hem de sonucu itibanyla insan
onuruna uygun düşmediği ve doğal çevrenin korun
ması açısından yararlı olmadığı gibi, bilimsel ve fel
sefi olarak doğru da değildir. Aksine son yirmi otuz
yılın felsefi, ekolojik ve özellikle de bilimsel ve koz
molojik gelişmeleri, insan ve evren arasında çok has-
. sas dengelerin gösterdiği özel ve muhtemelen ereksel
bir yakın ilişki ve ittifakın olduğunu göstermekte
dir .•
notlar
1 Geniş bilgi için bkz. ve krş.: John D. Barrow ve Frank J. Tipler, Tlıe Antlıropic Cosmological Principle (Oxford,
New York: Oxford University Press, 1990), s. 31-49.
2 Errol E. Harris, Cosmos and Antlıropos: A Plıilosoplıical
Interpretation of the Antlıropic Cosmological Principle (New Jersey, London: Humanities Press, 1991), s. 2.
3 Barrow ve Tipler, The AntTopic Cosmological Principle, s.
49-50.
4 Bertrand Russell; Din ile Bilim, çev. Akşit Göktürk, (İstan
bul: Say Yayınlan,l990), s. 156.
sA. J. Ayer, "The Claims of Theology," (1973), Does God
12 ESKIYENI ILKBAHAR 2011 SAYI 21
Exist?: A Believer and anAtlıeist Debate, (ed. by Terry L. Miethe ve Antony G: Flew,New York: harper, 1991), s. 207.
6 Jacques Monod, Clıance and Necessity (New York: Vıntage Books, 1972), s. 172-173, (llya Prigogine ve Isabelle Stengers, Kaostan Düzene: İnsanın TabüıtUı Yeni Diyaloğu, çev. Senai Denfuci, (İstanbul: İz Yayıncılık, 1985), s. 36~dan naklen).
7 Monod,Aym eser., s. 180, (Prigogine ve Stengers,Aynı eser.,
s. 56'dan naklen).
a Prigogine ve Stengers, Aynı eser., s. 56.
9 Alexandre Koyre, Yeniçağ Biliminin Doğuşu: BUimsf!lDüşüncenin Tarihi Uzerine incelemeler, çev. Kurtuluş Dinçer,
(İstanbul: Ara yayıncılık, 1989), s. 77. 10 Pierre Teilhar de Chardin, İnsanın Tabüıttaki Yeri, çev. H.
Hüsrev Hatenıl, (İstanbul: işaret yayıolan, 1990), s. 8. insanla tabiat arasını açık görenler, elbette sadece bazı filozoflar ve bilim adarolan ile sınırlı değildir. Doğal olarak tamamen aynı düşünmemekle, hatta aralarında temel bir
inanç farkı bulunmakla beraber insan-tabiat ilişkisine bakışlarında benzer bir kopuk! uğu yansıtan Hıristiyan teologlar da vardır. K. Barth ve E. Brunner'e göre tabiat insana
.Tanrı'yla ilgili hiçbir şey öğretemez; bu yüzden de teoloji ve maneviyada bir ilgisi yoktur. Öyle ki Barth, 1935'de kon
ferans (Gifford Lectures) vermek üzereAberdeen üniversitesine davet edildiğinde, "Ben her doğal teolojinin açığa vurulmuş bir aleyhtanyım" diye cevap vermiştir. Ona göre Tanrı 'nın sözü ile doğal insan arasında hiçbir irtibat noktası yoktur (bak. John Macquarrie; Twentietlı-Century Religi
ous Tlıouglıt, London: SCM Press, 1988, s. 322 ve 325). S. H. Nasr'ın yorumuna balo.lırsa, R. Bultman gibi başka bazı teologlar da tabiatın manevi anlamına sut çevirip, onu modem insanın hayatına fon teşkil eden anlamsız, yapay bir arka-plan durumuna indirgemişlerdir (Seyyid HüseyinNasr,
insan ve tabiat, çev. N abi Avcı, İstanbul: Ağaç Yayıncılık, 1991, s. 25).
11 İnsanın bunlar ve benzeri nitelikleri hakkında geniş bilgi
için bkz. Takiyettin Mengüşo~l4, İpsan F(!lsefesi, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1988.
ı2 Nasr, İnsan ve Tabiat, s. ll.
13 Chardin,İnsanın Tabialtald 'feri, s. 8. 14 Ro ger Garaudy, 20. Yüzyıl Biyograjisi: Roger Garaudy'nin
Felsefi Vasiyet/eri, çev. Ahmet Zeki Ünal, (Ankara: Fecr yayınevi, 1989), s.l28. Garaudy, bilimi ve bilimciliği bu
rada şu şekilde ayırdeder: "İnsana, doğa üzerinde eşsiz bir üstünlük sağlayan deneysel matematik yöntemlerinin bütünü olan bilim. Bu yöntemlerle sanat, ~k, özveri, inanç ya
da yalnızca kendine özgülüğü içinde l;ıaşka bir Uısan örneklerinde olduğu gibi hayatın diğer bittiltı bowtlannı açıklamak ya da onlar adına redç!~tmek için, bu yöntemlerin yasal saygınlığından yararlanm!ık isteyen patı! inançlar bütünü
olan bilimcilik."
ıs Çevre sorunlan ile insan ve çevresi arasındaki ilişkiyi kopuk
gören dUşüneeler arasındaki ilişki konusunda geniş bilgi için
bkz. İbrahim Özd~ı:rı.ir. The Ethicql l)imcnsion of Human
Attitude Towards Nature (Ankara: The Ministry of Envi
ronment, 1997), s. 8-9 vd. Deniz hava, kara gibi her düzeyde
göıülen kirlilik, radyasyon, artan kanser ve benzeri haJ!talık
vakaları türünden doğrudan veya dolaylı ekolojik sorunların
derinliklerinde de insan evren ilişkisiyle ilgili bu türden yan
lış felsefi, metafizik, etik değerlendirmeler yatmaktadır; bu
iki olgu arasında açıkça göıülmeyebilen ama yakın bir ilişki
vardır. Bu konudaki hatalı paradigmaların değiştirilmesi,
insan-tabiat ve hatta insan-evren ilşkisinin doğru ve yararlı
bir çerçeveye oturtulması kaçınılmaz gözükmektedir. Belki
biraz abartılı gözükse de, Fritjof Capra'nın uyarısı haksız
olmasa gerektir: "Eğer yeni-paradigmaya geçiş yapmazsak
gerçekten de kendi kendimizi imha tehlikesiyle karşı karşıya
kalabiliriz. Dolayısıyla paradigma değişimi insan ırkı için
hayati bir meseledir" (Fritjop Capra, Kiiinata· Mensup
Olmak, çev. Mücahit Bilici, İstanbul: İnsan Yayınları, 1996,
s. 107). 16 William Lane Craig, "The Teleological Argument and the
Antlıropic Principle," The Logic ofRational Theism: Exploratory Essays (ed. By W. L. Craig and M.S . McLeod,
New York: Edwin Mellen Press, 1990), s. 128.
17 John Leslie, "Creation Stories," InternationalJournalfor Philosoplıy of Religion 34, 1993, s. 67-68.
18 Stephen W. Hawking, Zamanın Kısa Tarihi: Biiyük Patla
madan Kara Deliklere, çev. Sabit Say ve Murat Uraz, (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1991), s. 159. ·
19 Joseph M. Zycinsk:y, "The Anthropic principle and Teleo
logical Interpretations of Nature," Review of Metaphysics
41 , 1987' s. 332.
ıo Maurice Bucaille, İnsamn Kökeni Nedir, çev. Ali Ünal, (İstanbul: İnsan Yayınları; 1988), s. 283. Evrenin daha başhın
çok ince bir biçimde ayarlanmış gözüktüğünün ortaya çık-
. masına rağm.an yine de bazıları, "bizim evrenimiz ve varlı
ğımız çok büyük ölçüde gayri muhtemel bir rastlantı
olabilir" (Krişna Kunchithapadam, http://www.cs.wisc.
edulkrishna/misc/antlıropic.html, s. 7) diye göıüşünde ısrar etmeye devam edebilmektedir).
21 Zycinsk:y, "TheAnthropic Principle ... ", s. 317.
22 Harris, Cosmos andAntlıropos, s. ı.
23 Joseph Silk,Evrenin Kısa Tarihi, çev. Murat Alev, (Ankara:
Tübitak Popüler Bilim Kitapları , 1997), s. 9.
24 Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, s. 162.
· 25 Silk, Evrenin Kısa Tarihi, s. 10.
26 B randon Carter, "Large Number Coincidences and the An
tropic Principle in Cosmology" [1974] in John Leslie, ed.,
Plıilosophical Cosmology and Philosophy (New York:
Macmillan,1990),p. 127.
27 Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, s. 162.
ıa Aynı eser, s. 162.
2 9 Carter, "Large Number Coincidences ... ", s. 129.
JO Hawking, Zamamn Kısa Tarihi, s. 162-163.
31 Aynı eser, s. 163.
32 Aynı eser, s. 163-164.
33 John D. Barr0w and Frank J. Tipler, The Anthropic Cosmological Principle (Oxford and New York: Oxford Uni
versity Press, 1986), s. 22.
34 George Gale, "Whither Cosmology: Anthropic, Anthropo
centric, Teleological? ," in Nicholas Rescher, ed., Cu"ent Issues in Teleology (Lanham, MD: University Press of
Punerica, 1986),s. 106.
35 Harris, Cosnıos and Antropos, s. 28; Krş. Barrow and Tip
ler, The Anthropic Cosnıological Principle, s . 22.
36 Freeman Dyson,Disturbing the Universe (New York: Har
per&Row, 1979), s, 250, 252.
37 Paul Davies, Tlıe Mind of God: Science and the Search for Ultimate M eaning (Dodrecht: Kluwer Academic Pub
lishers, 1990),s. 20.
38 Aynı eser, s. 21.
39 Roger Lewin, Modern İnsamn Kökeni, çev. Nazım ÖZÜaydın , (Ankara: Tübitak Popüler Bilim Kitapları , 1998). Bu
rada Jean Paul Sartre'ın, ölümünden fazla uzun alınayan bir
süre önce kendisiyle yapılan bir diyalogda "Şans eseri ol
duğumu, evrendeki bir toz zerreciği olduğumu değil, aksine
beklenilen, hazırlıkları yapılrruş, önceden tasarlanmış biri
olduğumu hissediyorum" dediği de belirtilmeye değer. Bkz.
National Review, ll June 1982, s. 677, N. L. Geisler, "The
Collapse of Modem Ath~ism," Tlıe Intellectuals S pe ak Out About God, (ed. By R. Abraham Varghese, Chicago, llli
_nois: Regnery Gateway, 1984) s. 148'den_ naklen.
SAYI 21 iLKBAHAR 201 1 ESKiYENi 13
ties. California: Pine Forge Press, 1996.
Co1e,Anna G. ''Expanding the Field: Revisiting Environmental Education Principles through Mulıidisciplinary Framewotks," The Journal ofEnvironmental Educaıion, vol38, no 2 (Wınter 2007). ss. 35-44.
De Souza, Roger-Mark, John S. Williams, and Frederick A. B. Meyerson. "Critica! Links: Population, Health, and the Environment." Popıdation Bul/erin, vol. 58, no. 3, (September 2003), ss. I-48.
Fedorov, E. and I. Novik. "Man, Science and Technology." Eco-Social System and Eco-Politics. Ed. Karl W. Deutsch, United Nations Educational Scientific and Cultural Organizational. 1977.
Furman,Andrzej ve Orhan Yenigün. The Environmental Dimension. İstanbul: Boğaziçi University Press, 1995.
Goueli, Solafa. Environmental Educarion in an Egyprian University: Tlıe Role ofTeaclıer Educators, Unpublished Dissertation, Department of Educational Policy Studies, University of Alberta, Edmonton,Alberta, 2003.
Hudson, Stewart I. "Challenges for Environmental Education: Jssues andIdeasfor the 21st Century." BioScience, vol51, no. 4, (Apri12001), ss. 283-288.
Köylü,Mustafa. "Bir Ekolojik Din Eğitimi Modeli: B an Örne~." Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı 20, (ŞubatNisan 2004), ss. 67-86.
-----·Küresel Alıfak El irimi, İstanbul: DEM Ya-· yınlan, 2006.
Küng, Hans. Ed. Yes to a Global Ethic. New York: Continuum, 1996.
McGowan, Alan H. "Challenges for Environmental Studies." Environment, 46, 2 (March 2004), ss. 10-12.
Miller, Randolph C. "Ecological Theology and Religious Education," Tlıeologies of Religious Educarion. Ed. Randolp C. Miller,Birmingham,Alabaına: Religious Education Press, 1995), ss. 336-358.
Montgomeıy, Edward, John W. Bennettand Thayer Scudder. ''The Impact of Human Activities on the Physical and Social Environrnent: New Direcıions in Anthropological Ecology." Eco-Social System and Eco-Polirics_. Ed. Karl W. Deutsch, (United Nations EducarionaJ Scientific and Cultural Organizaıional, 1977.
Nash, James A. Loving Narure: Ecological Integrity and Christian Responsibility. Nashville: Abingdon Press, 1992.
Orr, David. "Rethinking Education." The Ecologist. 29, 3 (May/Jun 1999), ss. 232-234.
Özdemir, İbrahim ~e Münir Yükselmiş. Çevre Sorunları ve islam. Ankara: Diyanet İşleri B~kanlığı Yayınlan, Ankara, 1995.
Renner, Michael. "Nuc!ear Arsenals Decline Again," Vital Signs 1995: The Trends That Are Shoping Our Future. Ed. Linda Starke. New York and London: W. W. Norton, 1995, ss. 106-107.
-----· "Nuc!ear Arsenals Continue to Decline." Vital Signs 1996: The Trends That Are Slıaping O ur Future. Ed. Linda Starke, New York and London: W. W. Norton, 1996, ss. 100-101.
Secord, David L. and Cberly L. Greengrove. "Environmen-
' 64 ESKIYENI ILKBAHAR 2011 SAYI 21
ta1 Science as a Vehicle for Building Natural Sciences and EEloto a New Interdisciplinaıy Urban Public University." The Journal of Environmental Educarion. 34, 1 (Fal12002), ss. 32-37.
T~kın. Özgür. Postmaterialism, New Environmental Paradigm and Ecocentric Approach: A Qualitarive and Quantitarive Study of Environmental Attitudes of Turkish Senior Higlı Sclıool Students. Unpublished Dissertation, Indiana University, May 2004.
Vıckman, Leon. "Why Nuclear Weapons Are lllegal?" Waging Peace: Vis i on and Hop e for the 21" Century. Ed. David Krieger and Frank K. Kelly, Chicago: Noble Press, 1992, ss. 89-101.
2002 Population Reference Bureau· World Popula.tion Data Sheet of the Population Reference Bureau.