kastamonu Ünİversİtesİ İlahİyat...

13
KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VI. ULUSLARARASI ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU -YESEVÎLİK- 23-25 KASIM 2018

Upload: others

Post on 15-Sep-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

VI. ULUSLARARASI

ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU

-YESEVÎLİK-

23-25 KASIM 2018

Page 2: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

III

Kastamonu Üniversitesi

VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu

(Yesevîlik)

Editörler:

Dr. Öğr. Ü. Cengiz ÇUHADAR

Dr. Öğr. Ü. Mustafa AYKAÇ

Arş. Gör. Erhan Salih FİDAN

Arş. Gör. Yusuf KOÇAK

Kapak Tasarımı:

Dr. Öğr. Ü. Köksal BİLİRDÖNMEZ

Kastamonu Üniversitesi

ISBN: 978-605-4697-22-9

Aralık 2018, Kastamonu

Baskı: Kastamonu Üniversitesi Matbaası

Eserde yayımlanan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmî ve hukukî sorumluluğu

bildiri sahiplerine aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Her hakkı saklıdır.

Page 3: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

37

HOCA AHMED YESEVÎ’DE İNSAN VE DEĞERİ

Fatma Zehra PATTABANOĞLU

Özet

Pîr-i Türkistan lakabıyla meşhur Hoca Ahmed Yesevî, XII. yüzyıl Türk-İslâm düşüncesinin

önemli simalarındandır. Kurucusu olduğu Yesevîlik geniş kitlelere ve coğrafyalara yayılmış ilk ve en

büyük tarikatlardan olup, Anadolu’nun ve diğer bölgelerin Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında büyük

rol oynamıştır. Ayrıca Yesevî’nin Divan-ı Hikmet adlı eseri vasıtasıyla Tanrı, evren ve insana dair

fikirleri günümüze kadar ulaşmıştır. Nitekim Tanrı-evren-insan ilişkileri, varlığa dair sorgulamayı en

geniş platformda verir. Zira zihnin olduğu yerde varlık, düşünülmesi gereken en öncelikli kavramdır.

Bildiride Yesevî’nin varlık anlayışında insan ve onun önemi üzerinde durulacaktır. Bu sebeple insanın

evrendeki yeri, varlık bilinci, bilincin temelinde yer etmesi gereken epistemoloji, Tanrı’ya ve topluma

karşı sorumluluklarda ahlâk ve nefs eğitimi bağlamında geliştirdiği öğretiye dair değerlendirmeler

yapılacak, Yesevî’nin İslâm düşüncesine katkıları ele alınacaktır.

Anahtar kelimeler: Yesevî, Tanrı, evren, insan-ı kâmil, ahlâk.

HUMAN’S PLACE AND IMPORTANCE ACCORDING TO HODJA AHMAD YASAWI

Abstract

Ahmad Yasawi, who is known with his nickname Pîr-i Türkistan, is an important figure of

Turk-Islam thought. His foundation Yesevîsm is one of the first and biggest religious orders, which

had spread to wide masses and geography, and played a significant role turkization and İslâmisation of

Anatolia. Besides, his thoughts about the god, universe and human reaches today through his work

Diwani Hikmet. In fact, god-universe-human relations give the widest questioning about the existence,

since the existence is the primary conception in terms of existence. In this study, we will dwell on the

place Yasawi puts human in the hierarchy of existence. Because of this, we will make evaluations

regarding the humankinds’ place in the universe, existence awareness, the epistemology lies behind

the consciousness, his disciplines with regards to reformation and morals in responsibilities against the

god and the society. Yasawi’s contributions to Islamic thought will be discussed as well.

Keywords: Yasawi, God, universe, perfect human, morals.

GİRİŞ

İnsan varlığı, bilgisi, davranışları, sınırları, amaçları, evrenle ilişkisi gibi birçok

bakımdan düşünce tarihinin ana konularından birisi olagelmiştir. Çünkü insan akıl sahibi bir

varlık olarak gözlemleyen, seyreden, bağıntı kuran, tasarlayan, amaçlayan, plan yapan, amaca

uygun araçlar yapan, seçim ve tercihlerde bulunan ve tüm bunlara bağlı olarak eylemde

bulunan bir varlıktır. Eylem de ilke, norm, inanç ve değere bağlı iradî bir davranıştır.1 Bu

bağlamda akıl ve irade sahibi olarak insan, epistemik ve etik sorgulamaların tek muhatabıdır.

Felsefede insan konusunun ilk defa Hesiodos’un İşler ve Günler adlı eserinde problem

olarak ele alındığı, sonra Ksenophanes ile kültür felsefesi çerçevesinde değerlendirildiği ve

Sofistlerle odak noktası haline geldiği kabul edilir. Bundan sonra Sokratesçi Hümanizm için

şartlar hazır hale gelmiş, nefsi ve bedeniyle insan, Platon ve Aristoteles’in sistemlerinde

ayrıntılı olarak tartışılmıştır.2 Ortaçağda, Batıda teosentrik devam eden insan anlayışıa; değeri,

iradesi ve fiilleri açısından akılsal yaklaşımlara kapı aralamıştır. İslâm dünyasında ise

Doç. Dr., Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü, [email protected] 1 Doğan Özlem, Ahlâk Felsefesi, Say Yayınları, İstanbul, 2010, s.19- 20. 2 Fatma Zehra Pattabanoğlu, “Seneca ve Kindî’nin İnsan ve Ahlâk Anlayışı Üzerine Mukayeseli Bir Çalışma”,

Felsefe Dünyası, Sayı: 62, 2015/Kış, s. 175.

Page 4: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

38

Mutezile, Cebriyye, Eşariyye gibi mezhepler tarafından tartışılmaya başlayan mesele, kelâm

ilmi ve din felsefesi gibi disiplinlerde öncelikle Tanrı-insan ilişkisi açısından ele alınmış ve bu

ilişki kulların fiilleri, yani kader ve özgürlük problemi çerçevesinde açıklanmaya

çalışılmıştır.3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulaşmak temel amaç olmuştur.

Bu açıdan seyr-i sülûk tecrübesi yaşaması gereken insan, özellikle dinî ve ahlâkî olgunluğa

ulaşması bakımından değerlendirilmiştir.

Felsefî bakımdan metafizik, kozmolojik, epistemolojik ve etik kaygılar taşıyan insan

meselesi, Türk dünyasında ilk mutasavvıflardan sayılan Hoca Ahmed Yesevî’nin de düşünce

sisteminin en temel konularından birisi olmuştur. Divân-ı Hikmet adlı eserinde insan

anlayışına dair önemli tespitlerde bulunan Yesevî’nin dinî-ahlâkî öğütlerden oluşan

hikmetleri, kültür mirasımızdaki yerini muhafaza etmektedir. Nitekim İslâm’da insan, Allah

tarafından en güzel surette yaratılmış bir varlık olup, bütün eksikliklerine rağmen Onun

yeryüzündeki halifesi kabul edilmektedir. Bu açıdan insanın evrendeki yerini bilip, bireysel ve

toplumsal yaşamını anlamlı kılması, sorumluluklarının başında gelmektedir. Dolayısıyla

İslâm düşüncesindeki “Kendini bilen, Rabbini bilir” söylemi, yaratıcının bilinmesini, insanın

kendisini bilmesi koşuluna bağlamıştır.

Yesevîlik, tasavvuf tarihinde geniş kitlelere ve coğrafyalara yayılmış ilk ve en büyük

tarikatlardan biri olarak görülmektedir. Üstelik Anadolu’nun müslümanlaşmasında önemli

rolü olan bu hareket, Sünnî İslâm düşüncesinin Türkler arasında hızla yayılmasını sağlayan

faktörlerden birisi sayılmaktadır.4 Bu anlayışın yayılmasında bilginin teorik ve pratik

yansımaları yanında insana verilen değer büyük önem arz etmektedir. Ayrıca tasavvuf

düşüncesinin pratik yüzü olan tarikatların bıraktığı etkinin altını çizmek gerekmektedir. İslâm

düşüncesinin ilk mutasavvıflarından olan Hoca Ahmed döneminin dinî, ilmî ve ahlâkî

yapılanmasına ışık tutarak insanın, gerek bireysel gerek toplumsal eylemlerini tasavvufî bir

yaşam içinde şekillendirilmesini tavsiye ederek, yapılması gerekenleri Kur’an ve sünnete

uygun olarak anlatmaya çalışmıştır. Bu minvalde, onun düşüncesinin merkezinde yer alan

insan anlayışını anlamaya geçebiliriz.

YESEVÎ’NİN İNSAN ANLAYIŞI

Yesevî’nin insan anlayışı elest bezminde Allah’a verilen sözle başlamakta, ölümden

sonrasını da içine alan değer merkezli bir tasavvur olarak sunulmaktadır. Yesevî düşüncesinde

varlık-yokluk, birlik-çokluk, sonlu-sonsuz, hâlık-mahlûk gibi ontolojik kavramlar, Kur’an ve

hadislerden örnekler verilerek ifade edilmektedir. Böylece ontolojik bakımdan yaratılışla

başlayan insanın serüveni iman, bilgi, hikmet, ahlâk, aşk gibi temel değerler çerçevesinde

devam etmektedir. Şöyle ki;

Önce “elestü birabbiküm” dedi Hüda,

“Kalu bela” diyerek ruhlar eyledi seda

Ağlayıp geldik eşine bütün kullar

Lutfeylesen, yüz bin asi sevinçlidir.5

Yaratılmışlar âleminin bir parçası olan insan bilmesi, irade etmesi, sorumlu olması ve

sevgiye muhatap olması bakımından farklılık arz etmektedir. Felsefi düşüncede insan, ruha

sahip olmak bakımından diğer canlılarla ortak olsa da, düşünme, tefrik etme gibi özellikleriyle

diğer varlıklar içinde üstün bir konuma sahiptir. Nitekim onun bu ruhsal özelliklerini tezahür

ettirme niceliği ve niteliği, Tanrı’yı daha kolay bilme imkânına kavuşmasına vesile

3 İlhan Kutluer, “İnsan”, DİA, c. XXII, İstanbul, 2000, s. 323. 4 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 1991, s. 204. 5 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, Haz. Hayati Bice, h Yayınları, İstanbul, 2016, s.225.

Page 5: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

39

olmaktadır.6 Dolayısıyla evrende hiyerarşik bakımdan seçkin bir yere sahip olan insan, hem

yaratanını bilmek, hem de varlığını anlamlı kılmak bakımından sorumlu tutulmuştur.

Dolayısıyla aşağıdaki beyitlerde olduğu üzere ölümlü sıfatına sahip olan insan, varlık

nedenini sorgulamalı ve buna göre bir yaşam felsefesi hazırlamalıdır.

Ey dostlar, gitmek için buraya geldik

Gelip gitmek nedenini bildiniz mi?7

Yesevî’ye göre esasen insanın amacı, Allah’ı tanıması ve kulluk vazifesini en iyi

şekilde yerine getirmesidir. Bu açıdan düşünürümüz insanın değerini öncelikle ilme

dayandırmakta, âlimin toplumdaki önemine vurgu yapmaktadır.

Erkek ve kadına, oğul ve kıza ilim farz dedi

Talebü’l-ilmi farizatün deyip rasul söyledi

Ma yecüzü bihi’s-salat ilim zaruri

Diri varsınız, ta ölüne dek okuyun dostlar.8

Cahil avam âlim sözünü hiç dinlemez

Değme cahil özünü hiç anlamaz

Âlimi Allah avama denk eylemez

Her âlim yüz bin avama yeter, dostlar.9

Ancak Yesevî’ye göre insanın değeri, tam olarak yetkinleşmesine yani insan-ı kâmil

olmasına kadar farklı derecelere râcidir. Nitekim ilimle başlayan bu hiyerarşide ilim ve amel

bütünlüğü çok önemlidir. Dolayısıyla Yesevî bireysel ve toplumsal sorumlulukları yerine

getirmeye yönelik ve dinî temele dayanan bir ahlâk anlayışı sergilemekte ve bu düşüncelerini

de halkın anlayacağı bir üslupla şöyle dile getirmektedir:

Amel işlemeyip zahir ilmini bilmeyip kalanlar

Arkasına yükler kırk eşeğin yükünü.10

Gönlüm katı, dilim acı, özüm zalim;

Kur’an okuyup amel kılmıyor sahte âlim.11

Amel işlemeyen âlim ilmini çiğneyip yürür

Ölüp varsa dar kabirde canı yanar.12

Âlimim diye kitap okur anlamını bilmez,

Çoğu ayetin anlamını asla bilmez

Büyüklenme, ben-benliği dini tutmaz

Âlim değil cahildir dostlarım ey.13

6 Gürbüz Deniz, Anlam ve Varlık Boyutuyla İnsan, Dib Yayınları, Ankara, 2015, s.28. 7 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 304. 8 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 270. 9 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 274. 10 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 116. 11 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.4. 12 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.127. 13 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.137.

Page 6: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

40

Beden ve nefsten müteşekkil insan, bu varlık esasına uygun olarak teorik ve pratiğe

yönelik mükellefiyetlere sahiptir. Tasavvuf alanında insan, sorumluluklarını hiyerarşik olarak

ivme kazanan çeşitli makamlar içinde yerine getirmektedir. Nitekim tasavvuf anlayışında

dervişlik makamının tamamlanabilmesi için kırk makamdan bahsedilir ve bu makamların da

dört kapısı vardır. Yesevî’ye göre bunlar fakirlik makamlarıdır. Şeriat kapısı ceberût makamı,

tarikat kapısı melekût makamı, marifet kapısı lâhît makamı ve hakikat kapısı nasût

makamıdır. Bu dört kapının her birinin on makamı vardır. Bu kırk makamı bilmeyen ve

bunlara göre amel etmeyen sûfi ve derviş sayılmaz, şeyhliği de şeytanîdir.14 Bu yolculukta

ilmin özü şeriat yani Allah’ın emirleridir. Tarikat bilginin yol ve yöntemini, marifet nefsin ve

dolayısıyla bilginin derecesini verirken, hakikat ulaşılması istenen son aşama olup, asıl amaç

vuslattır. Nitekim bu hususta Yesevî şöyle söylemektedir:

Şeriatın bostanında dolaşıp durdum,

Tarikatın gülzarında gezinip durdum

Hakikatin pazarında uçup durdum

Marifetin eşiğini açtım, dostlar.15

Yesevîliğe ait olduğu kabul edilen Miratü’l-kulûb adlı risâlede ise “Onlar için yetmiş

kez af dilesen de Allah onları asla affetmez” (Tevbe, 9/80) ayetinden yola çıkarak yetmiş

makamdan bahsedilmektedir. Nitekim Hak Teâlâ yetmiş bin perdeyi yetmiş makam içine,

yetmiş makamı da yedi yakîn (kesin ve gerçek bilgi) içine koymuştur. Yedi yakîn mücâhede

içine, mücâhede de Allah’ın inâyeti içine yerleştirilmiştir. Buna göre bilme, uygulama,

mücadele, sohbet, zikr, tefekkür, halvet gibi metodolojik yollarla Allah’a ulaşmanın

şartlarının araştıran Yesevî, tasavvuftaki yetmiş makamı tasvir etmektedir. Yedi yakîn;

isme’l-yakîn, resme’l-yakîn, ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîn, hakikat-i hakka’l

yakîn ve Allah-ı hakka’l yakîndir. Yesevî düşüncesinde tasavvufta ilme’l yakîn, ayne’l yakîn

ve hakka’l yakîn şeklinde sunulan insan nefsindeki epistemolojik hiyerarşi, pratik alanda

şeriat, tarikat ve hakikat olarak anlam kazanmaktadır.16

Şeriatın şartlarını bilen âşık

Tarikatın makamını bilir dostlar

Tarikat işlerini tamam eyleyip

Hakikatın deryasına batar dostlar17

14 Kadir Özköse, “Ahmed Yesevî’nin Hikmetlerinde Dört Kapı ve Kırk Makam Anlayışı”, Akademik İslâm

Araştırmaları Dergisi, 2017, sayı: 2, s.101. Yesevî’ye göre şeriat kapısı; Allah’ın varlığı, zatı, birliği, sıfatlarına

iman, namaz, oruç, zekât, hac, yumuşak konuşma, ilim, sünneti uygulama, emr-i bi’l maruf nehy-i ani’l münker

olmak üzere on makamı kapsar. Tarikat kapısı tevbe etmek, pîre el vermek, pîri evkâtı yerine getirmek, pîrin

hizmetinde olmak, tecrid olmak tefrid olmak, havf, recâ, pîrin izni ile konuşmak, nasihat dinlemek şeklinde on

makamı içerir. Marifet kapısı fena olmak, dervişliği kabul etmek, her şeye tahammül etmek, helâl ve güzel

istekte bulunmak, marifet olmak, şeriat ve tarikatı ayakta tutmak, dünyayı terk etmek, Ahiret’i seçmek, vücûd

makamını bilmek, hakikat sırlarını bilmek olarak on makamı; Hakikat kapısı da tevazu, iyi ve kötüyü bilmek,

kanaat, Hakk yolunda harcamak, incitmemek, fakir olmak, seyr ve sülûk içinde olmak, sır saklamak, şeriat,

tarikat, marifet ve hakikat makamlarını bilmek ve vuslat konuları olmak üzere on makamı içerir. Hoca Ahmed

Yesevî, Fakrnȃme, (Ahmed Yesevî’nin Fakr-nâmesi Üzerine Bir İnceleme içinde), Haz. Abdurrahman Güzel,

Öncü Basımevi, Ankara, 2008, s. 295-296; Bayram Ali Çetinkaya, “Hoca Ahmed Yesevî Öğretisinde Âlim ve

Ârif Olguları”, Diyanet İlmi Dergi, 2016, c. LII, sayı: 4, s. 102, 115-126, 127-130. 15 Hoca Ahmed Yesevî, Fakrnȃme, s.293. 16 Necdet Tosun, “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir’âtü’l-Kulûb”, İslâm Araştırma Dergisi, II/2,

İstanbul, 1997, s. 7; Dosay Kenjetay, “Türk Felsefe Tarihinde Yesevî Düşüncesinin Yeri”, Türk Kültürü ve Hacı

Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2008, sayı: 45, s.136-137. 17 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 122.

Page 7: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

41

Yesevî’ye göre peygamberin “şeriat sözlerim, tarikat fiillerim, hakikat hallerim”

sözüne tâbi olmak gereklidir. Nitekim şeriat; uzuvla yani zahirle amel etmek iken, tarikat;

kalp ile amel etmektir. Ancak kalbi selim olanlar tarikata girebilir. Kalbi selim olmak da dört

deryadan geçmekle mümkün olabilir. Dünya deryası, halk deryası, şeytan deryası, nefs

deryası. Bu deryaları geçmek için de gemi gereklidir. Dünya deryası için zühd gemisi, halk

deryası için ümidi kesmek ve uzlet gemisi, şeytan deryası için zikir gemisi, nefs deryası için

açlık ve susuzluk gemisi gereklidir. Hakikat ise; gönül ile amel etmektir. “Emrolunduğun gibi

dosdoğru ol” (Hûd, 11/112) ayeti hakikat yolunu tanımlamaktadır. Tasavvufun bu üç temel

kavramından yola çıkarak yol göstericilik bağlamında insanları üç gruba ayıran Yesevî, şeriat

önderlerini, ulema ve padişahlar; tarikat önderlerini, şeyhler ve sûfiler; hakikat önderlerini de

ârifler ve evliyalar olarak görmektedir.18 Tasavvufta bir kılavuz sayesinde bu aşamaların kat

edilebileceğini düşünen Yesevî, meselenin önemine şöyle dikkat çekmektedir:

İş bu yola ey kardeş pirsiz girme,

Hakk yâdından bir an gafil olup yürüme,

Masivaya -akıllı isen-, gönül verme

Lanetli şeytan kendi yoluna salar imiş.19

Mürşidlerin hizmetini eyle alışkanlık

Kendiliğimden yola girdim, deme sakın,

İyi bilsen, tarikatın tehlikeleri var

Kılavuzsuz iş bu yola girmeyin dostlar.20

Kim bilmeden bu yolları Şeyhim dese,

Kerametten veliliğe haber verse,

Batıldır eğer Ruhu’l Emin bile ise,

Özünü öyle batıllardan korumak gerek.21

Geçti ömrüm şeriata yetemedim,

Şeriatsız tarikata geçemedim,

Hakikatsiz marifete batamadım,

Sarp yoldur Pirsiz nasıl geçer dostlar.22

Ondan sonra bir er gerek iradeli,

Olmuş olsa o bir erden icazetli,

Şeriatta doğru uygun kerametli,

Öyle erin eteğinden yapışmak gerek.23

Yesevî şeriat, tarikat, marifet ve hakikat aşamalarından geçen insanın iradeli, icazetli

ve kerametli bir yol gösterici olabileceğini, ancak bu yollardan geçmeyenin gerçek bir şeyh

18 Necdet Tosun, “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir’âtü’l-Kulûb”, s. 69-78. 19 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 176 20 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 133. 21 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 121 22 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 138. 23 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 120.

Page 8: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

42

olamayacağını düşünmektedir. Dolayısıyla iman postunu şeriat, aslının da tarikat olduğunu24

bildiren Yesevî, tarikata girmenin ve gerçek bir şeyhe bağlanmanın önemine vurgu

yapmaktadır. Ancak bazı âhir zaman şeyhlerinin gerçekliği yansıtmadıklarını, hatalar

yaptıklarını, ilim ve amel bakımından eksik olduklarına dikkat çekmekte ve bu konuda halkın

uyanık olması gerektiğini söylemektedir.

Nafile oruç tutar, halklara şeylik satar

İlmi yok âmâdan beter, ahir zaman şeyhleri

Beline kuşak bağlar, özünü adam sanır

Arasat’da bırakır âhir zaman şeyhleri.25

Cahil şeyhler kulak, kuyruksuz eşek olur

Himmetleri dünya malını yığar olur

Cemaati yoldan azdırıp gider olur

Öyle şeyhler hayvandan beter imiş.26

Sufilik öyle midir daima işin gaflet ile

Tesbih tanesi elinde dillerin gıybet ile

“Çilpeç sellesi” vurursun kötü nefs izzet ile

Sufi-nakş oldun veli, asla Müslüman olmadın.27

Diğer taraftan tasavvuf yöntemi sayesinde insanın olgunluğa ulaşabileceğini düşünen

Yesevî, dizelerinde hiçlik makamı ve vahdet-i vücut felsefesinin de izlerini yansıtmaktadır.

Buna göre insan nefsinin geçmesi gereken aşamalara da dikkat çekmektedir.

Kul hoca Ahmed nefs dağından çıkıp aştı

Fena-fillah makamına yakınlaştı.28

Nam ve nişan hiç kalmadı, La…La… oldum;

Allah zikrini diye diye illa oldum;

Halis olup, muhlis olup Lillah oldum,

Fena-fillah makamına geçtim ben işte.29

Li-meAllah” makamına varmayınca,

En temutu” sarayına girmeyince,

Fena-fillah deryasına batmayınca,

Beka-billah gevherinden asla olmaz.30

“Ölmeden önce ölünüz” hadisinden ilham alarak insanın düşüncelerini ve yaşam

tarzını belirlemesi gerektiğine inanan Yesevî, Divan-ı Hikmet’te şiirsel bir dille kendi

başından geçen tecrübelerini aktararak, insanlığa dair gelişim aşamalarına dikkat çekmektedir.

24 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.16. 25 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 204. 26 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 232. 27 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 189. 28 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 58. 29 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 8. 30 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 193.

Page 9: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

43

Buna göre bir yaşında ruhların pay verdiğini, iki yaşında peygamberlerin gelip kendisini

gördüğünü, üç yaşında iken kırkların gelip halini sorduğunu, dört yaşında İslâm

peygamberinin hurma verdiğini, beş yaşında ibadete başladığını, altı yaşında insanlardan

kaçtığını, yedi yaşında hocası Aslan babayla tanıştığını söylemektedir. 20 yaşında pîr

hizmetini tamamlayan Yesevî, 22 yaşta sahte aşk ile gerçek aşka tanık olduğunu, 27 yaşında

pîri bulduğunu, 28 yaşında âşık olduğunu, bu yolda hizmet verirken dergâha layık olduğunu

anlatır. 33 yaşında iki nefsini de öldüren Yesevî, 34 yaşında âlim ve âriflik makamına

erdiğini, 36’sında kemal sahibi olduğunu, 38’inde ölüme yaklaştığını, bundan sonra kendisini

sorguladığını ve sık sık Allah’ın merhametine sığındığını, 40 yaşta olgunluğa erdiğini dile

getirmektedir.31

Otuz dörtte âlim olup arif oldum;

“Hikmet söyle!” dedi Rabb’im, söyler oldum;

Kırklar ile şarab içtim, yoldaş oldum;

İç ve dış Hakk nuruyla doldu dostlar.32

52 yaşta evinden ve barkından geçen Yesevî için 63 yaş çok önemlidir. İslâm

Peygamberinin 63 yaşında vefat etmesinden dolayı matem tutan ve bundan sonra kendisinin

de yer altında yaşayacağını bildiren Yesevî’nin bu kararı, sünnete uymadaki azmi ve sebatını

göstermesi bakımından verilebilecek en güzide örneklerden birisi olmuştur.33

Altmış üçe çağrı geldi; Kul yere gir!

Hem canınım, canânınım, canını ver,

Hu kılıcını ele alıp nefsini kır…

Bir de varım, Cemalini görür müyüm?34

Peygambere olan muhabbetini yaşamak uğruna üç arşın yüksekliğinde ve genişliğinde

bir çilehane kazdırarak, günlerini ibadet ve zikirle geçiren Yesevî’nin, zikir sırasında göğsü

dizlerine değdiği için zedelendiği söylenmektedir. Bu nedenle kendisi tasavvuf erbabı

arasında “ser-halka-i sine-rişan” olarak adlandırılır.35 Yesevî verdiği karardan memnundur,

hatta yer altındaki riyazet dönemini anlatırken sünnî yolun insanlık için önemini vurgulamaya

çalışmaktadır.

Miraç gecesi “Gözümün nuru evlat…” dedi

Elimi tutup “ümmetimdensin ümmet” dedi

“Sünnetimi sıkı tutasın gönüldaşım” dedi

Mustafa’ya matem tutup girdim ben işte.36

Yesevî yukarıdaki örneklerde olduğu üzere kendi yaşayışından yola çıkarak, insan ve

insana dair pek çok konuda bazı kesitler sunmaktadır. Ona göre insan akla ve kalbe sahip

olması bakımından akıl ve aşk arasında tercih yapabilecek bir varlıktır. Ancak küllî bilgi ve

iradenin karşısında, cüz’î bilgi ve iradesiyle insan, sınırlı bir varlıktır. Bununla birlikte

insanın sınırlı yapısı sorumluluklarını yerine getirme konusunda engel teşkil etmeyecektir.

Mesela;

31 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 8-16. 32 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 14. 33 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 18-20. 34 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 20. 35 Ethem Cebecioğlu, “Hoca Ahmed Yesevî”, AÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXIV: 89, 1993, s. 26. 36 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.21.

Page 10: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

44

Hakk önünde en üstün akıl bile duramaz,

Aşk şiddeti coşsa bir an durmaz.37

Aşk padişah, âşık fakir, nefes alamaz,

Hakk’tan izin olmadıkça konuşamaz.38

Diğer taraftan insanın aklı, onu ahlâkî bir varlık kılmaktadır. Bu açıdan övülmeye

layık özellikleri olduğu gibi, yerilmeye matuf nitelikleri de söz konusudur. Nitekim insan aklı

ve iradesi nedeniyle üstün bir varlık olmakla birlikte, nefsinin fısk ve fücur dolu olması

hasebiyle hata işleyebilen bir yapıya sahiptir. Bu sebeple o acizdir, cahildir, nankördür ve

zalimdir.39

Nefs şeytan esir kıldı Ademoğlunu

Develer gibi bağlayıp aldı iki kolunu,

Ne zordur sağ ve sol bilmeden yolunu,

Vah yazık hasret ile gideceğim ben işte.40

Dostlarımı rezil eyleyen nefs ve heva,

Onun için lanetli şeytan eyler kavga

Lutfeylesen ben-benliği eyleyim tamam

Riyazette canım incitip işlesem ben.41

İnsanı insan yapan bir diğer bir özellik de aşktır. Yesevî bu bakımdan aşk ile muhatap

olmayan kişiyi, insan olarak tanımlamaz. Nitekim insan aşk sayesinde iman gücünü artırır ve

insanlığını geliştirir.

Dertsiz insan insan değil, bunu anlayın

Aşksız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin.42

Aşksız kişi insan değildir anlasanız

Muhabbetsizler şeytan kavmi dinleseniz

Aşkdan başka sözü eğer söyleseniz

Elinizden iman-İslâm gitti olmalı.43

Bundan dolayı akıl ve kalp gücüyle donanmış kişinin, öncelikle kendisini bilmesi

gerekmektedir. Bu da tasavvufta nefsi terbiye ve tezkiye yöntemlerinden birisi olan riyazet

eğitimi ile gerçekleşecektir. Bu süreçte sûfi, zikr ve tefekkür içinde olmalı, çok ibadet etmeli,

sabırlı olmalı, dua etmeli ve edep üzere olmalıdır. Özellikle peygamber ahlâkını kendisine

örnek almalı, Kur’an ve Sünnet yolunda yürümeli, takip ettiği pîri de hakikat üzere olmalıdır.

Hakikat bilmeyen insan değildir,

Biliniz, hiçbir şeye benzemezdir.44

37 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.30. 38 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.41. 39 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 25, 35, 53. 40 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 54 41 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.89. 42 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.92. 43 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.97. 44 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.67.

Page 11: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

45

İnsanın hakikat yolunda ilerlemesi ve yetkinliğe ulaşması bakımından İslâm

peygamberini örnek gösteren Yesevî, Onu “insan varlığının aslı ve yaratılmışların özü” olarak

görmekte ve tasavvuf literatüründe sıklıkla vurgulanan ontolojik hiyerarşisine atıfta

bulunmaktadır. Ayrıca Hz. Muhammed ümmetinden olmanın şerefini ve ayrıcalığını

anlatarak, Ona verdiği önemi şöyle özetlemektedir:

Bilin benzemez olur hem benzeri yok;

Ve şüphesiz, hem örneksizdir.45

İnsan varlığının aslı, Resul ve nebilerin sonuncusu,

Gizli niyaza mahrem ya Mustafa Muhammmed

Sensin Halık’ın sevgilisi, Hakk dergâhına layık

Yaratılmışların özü ya Mustafa Muhammed!46

Enbiya evladıdır, evliya serdarıdır

Hakk yolunun merdidir, yüce nişan değil mi?

Kul Hoca Ahmed devri, Muhammed insan iyisi

Dünya ve dinin direği, şeriata uygun değil mi?47

Tanrı-insan ilişkisine dair aşk, hakikat, doğruluk ve maneviyat kavramlarına öncelik

veren Yesevî, kişinin maneviyatı ve iddiası düzgün olursa Hak Teâlâ’nın onu dost

edineceğini, eğer maneviyatı düzgün olmayıp, iddiası yalan olursa da Allah’ın düşmanı

olacağını söylemektedir. Dolayısıyla maneviyatını geliştirmek isteyen insan öncelikle

sorumluluklarını yerine getirmelidir. İnsanın yapması ve uzak durması gereken şeyler şeriatta

belirlenmiştir. Emredilenler, dine uygun olan her şeyi kabul etmek ve onları başkalarına

emretmektir. Yasaklanan şeyler ise, küfür, nifak, şek, şirk, riya, kendini beğenme, gösteriş

yapmak, haram yemek, yalan söylemek, gıybet etmek, zina etmek, içki içmek, uyuşturucu

kullanmak, müminlere zulüm yapmak gibi şeylerdir.48

Akıllı isen, erenlere hizmet eyle,

Emr-i maruf kılanları aziz eyle,

Nehy-i münker kılanları hürmetli eyle

O nedenle altmış üçte girdim yere.49

Sorumluluklarını yerine getiren insan nefsini arındırmalı, eğitmeli ve kalbini manevi

güzelliklerle doldurmalıdır. Bunun için de hal ilmine tabi olmalı, varlıkların görünen değil,

görünmeyen yönünü anlamaya çalışmalı, mükâşefe ve keşf yöntemini kullanmalıdır.

Zahir ilmini okuyarak, hal ilmine ulaşarak

Yokluk içine batarak varlıklardan alınız.50

Açıktaki nimetlerin şükrünü gafil bilmez

Gizlenmiş olanları kıyas ile görse olmaz

45 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 67. 46 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.72. 47 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.335. 48 Necdet Tosun, “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir’âtü’l-Kulûb”, s.70. 49 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s.9. 50 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 149.

Page 12: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

46

Zahir gözü gaflet ile bakıp görmez

Batın gözü açılsa o görür dostlar.51

Yukarıda pek çok dizede anlatıldığı üzere Yesevî’nin insan anlayışı, tasavvufî ahlâk

düşüncesine dayanmaktadır. İşitip, okuyup, hizmet eyleyin dostlarım ey52 dizesinde olduğu

gibi bilinçli, kendisine ve çevresine faydalı birey yetiştirmek amacında olan Yesevî, değer

merkezli insan anlayışı ile pek çok önemli faaliyetin öncüsü olmuştur. Onun insan

düşüncesinin temelinde iman kavramı yatmaktadır. İman, insanın sonsuzluğunun tek

göstergesidir. İnanmayan insan ne bilgi ne de eylem bakımından hakikate erişemeyecek,

neticede sonsuzluğu hiçbir zaman tadamayacaktır, şöyle ki;

İman ile varan kullar ölmez imiş.53

Ölse şaşkın nefsi ölür, ruhu ölmez.54

SONUÇ

İnsan yaratılmışlar içinde bilmesi, irade etmesi ve âşık olmasıyla özel bir konuma

sahiptir. Bu özelliklerini göstermeyen ya da gerçek anlamıyla pratiğe dökmeyen insan

Yesevî’de hayvana benzetilir. Çünkü insan Yaratıcının ve içinde bulunduğu evrenin bilgisine

ulaşmak ister. Bu bilgi onu bütün varlıklar karşısında eylem içinde olmaya çağırır. İnsan bir

taraftan eylemlerini gerçekleştirirken, diğer taraftan sonsuzluğa doğru gerçekleşecek bir

yolculuk olarak gördüğü bu sınırlı yaşamı anlamlı kılmaya çalışır. Yesevî’ye göre bu süreçte

hal ilmi denilen tasavvuf, hakikate ulaşmak için en etkin ilkeleri verir. Dolayısıyla insanın

irfan denilen yolculukta şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarından geçmesi

gerekmektedir. Bu yolculukta önemli yöntemlerden birisi ilim ve amel, diğeri de aşktır.

Beden ve nefsten müteşekkil insanın bütünlük içinde kendisini yetkinleştirmesi

gerektiğine inanan Yesevî, dünyanın boş eğlencelerinden kendisini kurtarabilen, maneviyatını

doyurmaya çalışan bir insan portresi çizmektedir. Böylece insanın ahlâkî özelliklerini

iyileştirmesi bakımından önemli bilgiler sunmakta, peygamberin örnekliğinde mükemmel

insan modeli çizmektedir. Bir mutasavvıf olarak Yesevî, insan-ı kâmil derecesine ulaşmak

için kişinin tasavvuf eğitiminden geçmesi gerektiğine inanmakla birlikte, gerçek bir kılavuzun

rehberliğine vurgu yapmaktadır. Neticede diyebiliriz ki, döneminin manevi, politik ve sosyal

problemlerinin ancak bu yolla çözülebileceğini düşünen Yesevî, halkın müslümanlaşması ve

İslâm’ın sünnî yapısının yaygınlaşmasında önemli bir rolü üzerine almasıyla, gelecek nesillere

aktarılabilecek nadide mirasın temsilcilerinden biri olma hakkına mazhar olmuştur.

KAYNAKÇA

CEBECİOĞLU, Ethem, “Hoca Ahmed Yesevî”, AÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXIV: 89,

1993, ss. 87-132.

ÇETİNKAYA, Bayram Ali, “Hoca Ahmed Yesevî Öğretisinde Âlim ve Ârif Olguları”,

Diyanet İlmi Dergi, 2016, c. LII, sayı: 4, ss. 69-91,

DENİZ, Gürbüz, Anlam ve Varlık Boyutuyla İnsan, Dib Yayınları, Ankara, 2015.

KENJETAY, Dosay, “Türk Felsefe Tarihinde Yesevî Düşüncesinin Yeri”, Türk Kültürü ve

Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2008, sayı: 45, ss. 135-143.

KÖPRÜLÜ, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara,

1991.

51 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 142. 52 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 279. 53 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 179. 54 Hoca Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 292.

Page 13: KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİisamveri.org/pdfdrg/G00463/2018/2018_PATTABANOGLUFZ.pdfçalıılmıtır. 3 Tasavvuf alanında insan-ı kâmil denilen hedefe ulamak

47

KUTLUER, İlhan, “İnsan”, DİA, c. XXII, İstanbul, 2000.

ÖZKÖSE, Kadir, “Ahmed Yesevî’nin Hikmetlerinde Dört Kapı ve Kırk Makam Anlayışı”,

Akademik İslâm Araştırmaları Dergisi, 2017, sayı: 2, ss. 99-133.

ÖZLEM, Doğan, Ahlâk Felsefesi, Say Yayınları, İstanbul, 2010.

PATTABANOĞLU, Fatma Zehra, “Seneca ve Kindî’nin İnsan ve Ahlâk Anlayışı Üzerine

Mukayeseli Bir Çalışma”, Felsefe Dünyası, Sayı: 62, 2015/Kış, ss. 174-207.

TOSUN, Necdet “Yesevîliğin İlk Dönemine Âid Bir Risâle: Mir’âtü’l-Kulûb”, İslâm

Araştırma Dergisi, II/2, İstanbul, 1997, ss. 41-85.

YESEVÎ, Hoca Ahmed, Divân-ı Hikmet, Haz. Hayati Bice, h Yayınları, İstanbul, 2016.

_______, Fakrnȃme, (Ahmed Yesevî’nin Fakr-nâmesi Üzerine Bir İnceleme içinde), Haz.

Abdurrahman Güzel, Öncü Basımevi, Ankara, 2008, ss. 289-305.