kalemsiz dergi 13. sayı

46
Yıl : 2 - Sayı :13

Upload: kalemsiz-dergi

Post on 12-Mar-2016

306 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Kalemsiz Dergi 13. Sayı

TRANSCRIPT

Page 1: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Yıl : 2 - Sayı :13

Page 2: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Editörden

Merhabalar değerli Kalemsiz Dergi okurları, yeni bir sayı ile daha sizlerin karşısında-yız. Dile kolay on üç sayı oldu. Bir aylık sürenin ardından yine sizlerle olmanın heyecanını yaşıyoruz. Ekibimiz ile birlikte on üç sayıdır olduğu gibi çok çalıştık, emek verdik. Gayemiz, siz kıymetli okuyucularımızın karşısına hep bir öncekine göre daha iyi bir şekilde çıkmak. Bizi bu yolda yalnız bırakmadığınız için çok teşekkür ederiz. Kalemsiz Dergi, emin adımlarla yoluna devam ediyor. Sosyal medyada her geçen gün daha çok takip ediliyor. Üniversitelerdeki arkadaşlarımızın çalışmalarıyla kampüslerde artık çok daha güçlüyüz ve biliniyoruz. Yakında bizleri çok farklı platformlarda da görebilirsiniz. Bizi takipte kalın. Gelelim bu ayki sayımızın içeriğine. Yeni bir yazı dizisi karşınıza çıkacak bu sayıda. Kalemsiz Olmak: Bir Dergi Macerası. Sizlere kendi hikayemizi anlatmayı seçtik. Hem bu yola yeni başlayan arkadaşlara örnek olur hem de yaşadıklarımızı öğrenmiş olursunuz. Merak edenler ve heves edenler için. Shi Burak Serinpınar’ın kaleminden seyre devam ediyor. Bay-ramdan yeni çıktık. Eski bayramları övüp övüp duruyoruz. Peki, gerçekten bu kadar güzel miydi eski bayramlar? Gelin Özkan Yılmaz’a kulak verelim, bakalım neler diyor. Melek Ece Yaparel ve Çiçeği Burnundalar yeni sayımızda da sizlerle. İstanbul’a bir de İlker Ardıç’ın kale-minden bakmaya ne dersiniz? Çağla Üren sizi yeni hayallere sürüklemeye çağırıyor. Gitmez misiniz? Şehir tiyatroları perdelerini açtı ve biz de sizler için Toros Canavarını izledik. Sizin için değerlendirdik. Mustafa Kutlu’nun ‘Uzun Hikayesi’ beyaz perdeye taşındı. Bu ay dergi-mizde yerini aldı. Dilimiz her geçen gün yabancı dillerin saldırısına uğruyor. Bu konuyla ilgili Kübra Gülmez’in araştırması yeni sayımızda. Unutulmaya yüz tutmuş sanat eserlerimizi hatırlamaya ne dersiniz? O zaman bu sayımıza bir göz atmanızda yarar var. Gördüğünüz üzere yine dopdolu bir Kalemsiz Dergi var karşınızda. Ele aldığımız konu-larla toplumun geniş bir kesimini kucakladığımıza inanıyoruz. Bu misyonla yolumuza devam edeceğiz. Sizlerin beklentilerini karşılamaya çabalayacağız. Bulunduğumuz medya sektörü her geçen gün daha da kalabalıklaşsa da bizler Kalemsiz Dergi olarak farkımızı ve kalitemizi sürdüreceğiz. Her daim bir adım önde olmak için çalışacağız. Yeni sayılarda, mutlu günlerde yeniden sizlerle buluşmak ümidiyle esen kalın.

Erdem KURTKalemsiz Dergi Yazı İşleri Müdürü[email protected]

Page 3: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Kadromuz

İmtiyaz Sahibi

Genel Yayın YönetmeniMert Abakuş

Yazı İşleri MüdürüErdem Kurt

YazarlarBurak SerinpınarCan Alp Alaçam

Çağla ÜrenGülşah Uludil

İlker ArdıçKübra GülmezMerve AltunMerve Uludil

Melek Ece YaparelOktay Yenitürk

Onur TırpanÖzge ÖzgünerÖzkan YılmazTolga Arslan

Yiğit Ata

KarikatüristDoğan Kıyak

Halkla İlişkiler ve Tanıtım Departmanı

Barış Melih CayıtKıvanç Cangülenç

Nur İşsever

Yeni Medya DepartmanıBatuhan Öztütüncü

Burak HacıhanOktay Yenitürk

Ar-ge DepartmanıBurak Karakaya

Tasarım DepartmanıBüşra Sakar

Derda Karakış Edebiyat->

Medya

Page 4: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Kalemsiz OlmakHayatın anlam kazanması, verdiğimiz kararlarla eşgüdüm hareket ediyor. Ya biz hayatı anlamsız hale getiriyoruz ya da hayat bizimle anlam kazanıyor. Kalemsiz Dergi bizim için hayatın anlamlan-dırılması adına verilmiş en doğru kararlardan biri belki de. Bir grup genç beyinin yan yana gelince günümüzde hem iyi hem de kötü örnekleri karşımıza çıkıyor. Bu tarihte de böyleydi. Birileri top-lanıp devir değiştirirken birileri hayatını karartabiliyor. Bizler neden bir tarihi değiştirmeyelim ki ? Bir dergiyle evet belki bir dergiyle. Richard Branson şu an dünyanın en zengin adamlarından biri. Virgin şirketler grubunun sahibi. Hayata ilk adımını ‘Student’ adlı bir dergi çıkararak atıyor ve geldiği yer ortada. Sizler bir hayal kurarsınız. O yolda hareket edersiniz. Olur olmaz orası bilinmez. Ancak hayatınız anlam bulur ve bu anlam başkalarının hayatını da anlamlandırarak tüm dünyaya yayılabilir. Neden olmasın? Tarih bunun gibi örneklerle dolu. Steve Jobs, Bill Gates, Jack Dorsey ve sayısız örnek daha... Biz de böyle başlamıştık Kalemsiz serüvenimize. Bir dergi çıkarma fikri Mert Abakuş'un aklında filizlenmeye başlamıştı. Peki derginin adı ne olacaktı ? Uzun uzun yazılıp çizildi, on beş tane olası isimler elendi ve en sonundan Kalemsiz çıkageldi. Peki neden Kalemsiz'di? Sebebi başından beri belliydi aslında. İnternet ortamında yayımlanacak bir dergi olacaktı en nihayetin-de ve Kalemsiz olmak aslında tam da derginin amacına hitap ediyordu. Ayrıca ilgi de çekiyordu. Karşılaşılacak tepkilere rağmen Kalemsiz olmuştuk.

Dergi ismimiz hazırdı, peki ya kadromuz ? İşlerin sarpasardığı kilometre taşlarımızdan bir ta-nesiydi yazarlarımızın olmaması. Sonuçta dergi çı-karacaktık ve dergi öyle havadan gelecek bir olgu değildi. Bütün ilmekleri teker teker örmek lazımdı ve bu da tam anlamıyla sinir harbiyle karışık bir sabır mücadelesiydi. Profesyonellerle çalışamaz-dık, çünkü amatör ruhumuzu korumak istiyorduk. Amatör ruhumuz bir nevi saflığımızdı. Bu yüzden yakın arkadaşlarımıza fikri açmak o zaman için en akla yatkın çözümdü. Kalemsiz Dergi fikrini arka-daşlarımıza açtığımızda beklemediğimiz tepkilerle karşılaştık ve bu tepkiler aslında başlamak üzere olduğumuz projemizin ilk tatlı anılarıydı. Bildiğiniz üzere yakınlarınız tarafından kabul görmeniz, tak-dir edilmeniz size moral sağladığı gibi bu konuda istikrarlı olma isteğinizi de arttırıyor.

Page 5: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Kalemsiz Olmak Yapılacak listemizde yazarlarımızı toplamak maddesinin de üstünü çizdikten sonra sıra bir başka önemli listeye gelmişti ki bu da bir editörü-müzün olmasıydı. Editör yine arkadaşlarımızdan olacaktı elbette. Gazetecilik okuyan bir arkadaşı-mıza teklif götürürken bulduk kendimizi. Nedeni ise basitti. Bir dergi çıkaracaktık ve bu derginin editör işlerini gazetecilik okuyan arkadaşımızdan başka kim daha iyi yapacaktı. Daha sonrasında başka arkadaşımız devralacaktı bu işi ve sonrasın-da da bu sayımıza kadar bizimle olacaktı. Sırada ise belkemiğimiz olan tasarımımız vardı. Başta Mert Abakuş bir tasarım yapmış ve bu tasarımı Derda Karakış ile paylaşmıştı. Uzun uzun incelendikten sonra Derda Karakış tasarım yapma-ya karar vermiş ve Mert Abakuş biraz daha yazar-larla ilgili olmaya başlamıştı. Tabi tasarım yabana atılacak bir olgu değildi ve Derda'nın daha önce dergi tasarımına ait bir tecrübesi yoktu. O yüzden dergimizin ilk sayıları pek de dergi kıvamında değildi. Sayıyı çıkardıktan sonra sürekli ekipçe bir revizyon yapıyor ve neyin daha yararlı olabileceğini tartışıyorduk ve her sayımızın bir öncekinden daha iyiye gittiğini de gönül rahatlığıyla söyleyebiliyo-ruz.

Ve sıra gelmişti dergi çıkartmaya. Büyük bir heyecanla işe başladık. Yapılacak çok iş vardı. Yazılar toplanacak, gözden geçirilecek sonrasında tasarımcıya iletilecek , tasarımcı gerekli mizanpajı uygulayacak ve internet ortamında yayınlanma-sı için en iyi ayarları yaptıktan sonra internette yayına verecekti. Tabi sadece dergi tasarımı yapıl-mayacak aynı zamanda derginin karakteristiğine uygun bir logo çalışması yapılacak ve daha sonra-sında da isteğimize uygun bir internet sitemizin olması için çalışılacaktı. Bütün bunlar için sadece 5 günümüz vardı. Daha uzun bir zaman aralığında yapabilirdik herşeyi ancak bir kez 5 Haziran 2011 tarihinde dergi çıkacak demiştik. İşe koyulduğu-muzda haziran ayının ilk günü içerisindeydik. Hiç-bir şeyi bilmediğimizi varsayacak olursak bayağı terleyecektik. Evet, daha ilk sayıda ! Kollarımızı sıvadık ve her birimiz üstümüze düşeni yapmaya başladık. Yazarlarımız ilk tecrübelerini vermek üzere çalışmalara başladı. Editörümüzün artık yazıları denetlemesi ve tasarımcımızın da üstün-den acemiliğini atması gerekiyordu. Yazılarımızı dört gün içerisinde topladıktan sonra son gece tasarımcımızı bir hayli terlettik ve ilk dergimizin tasarımı sekiz saatlik bir zaman diliminde yapıldı. İlk sayımız hakkında birkaç bilgi verelim : Tasarım dediğimiz gibi sekiz saat sürdü, yazılarımızın toplanması dört gün sürdü ve toplamda yirmi yedi yazımız aynı zamanda dergi içerisinde kullandığı-mız kırk beş gün görselimiz ile beraber dolu dolu otuz iki sayfamız dergimiz şu sayısına kadar tam 4333 defa okundu.

Page 6: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

İlk Sayımızın Kapağı

İlk Logomuz

Page 7: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Birinci sayımızı çıkarmış olmanın verdiği gurur ile artık dergici olmuş-tuk, daha da önemlisi resmen Kalemsiz olmuştuk. Başta aldığımız bütün tepkiler olumlu değildi, ancak bu bizi yıldırmadı aksine daha sıkı çalışmamız gerektiği konusunda bir uyarı oldu. Bütün tepkilerin olumsuz olmaması da bizi mutlu eden bir olaydı. Hitap ettiğimiz kesim artık bir değişimin oldu-ğunun farkına varmıştı ve bu da bizim şimdiden birşeyleri başardığımızın kanıtıydı. Elimizden geldiğince Kalemsiz olmanın nasıl birşey olduğunu anlat-maya çalıştık. Biraz bu yazı dizimiz hakkında önemli noktalara değinmenin iyi olacağı kanaatindeyiz. Öncelikle bu uzun soluklu, yaşayan bir yazı dizisi olacak. Bundan sonra her ay bir sayımızı derinlemesine incelemeye çalışa-cağız. İnceleyemesek bile o ay nelerin olduğunu size aktarmaya çalışacağız. Amacımız sizlere Kalemsiz Dergi'nin sadece bir hobi olmanın dışında bir olgu olduğunu göstermek istememiz. Umarız yazımızı çok sıkıcı bulmamış aksi-ne eğlenmişsinizdir.

Kalemsiz Dergi Ekibi

Page 8: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

‘’Birdüşmüşkızvarmış,budüşmüşkızbirgüncadıyadenkgel-miş,resimyapmayısevdiğiiçin,’’‘’Kızmıresimyapmayısevermiş?’’‘’Evet,’’‘’Hah,sonra.’’‘’Gerisiniyarınanlatayımmı?’’‘’Unuttunmuyoksa!’’‘’Cık,’’‘’Tamam,ozaman,hadianlat.’’‘’İşte,cadıdüşmüşkızaresimyapmayısevdiğiiçinfırçavermiş,’’‘’Hah,anladım.’’‘’Amacadınınfırçasısiyahrenktenbaşkaresimyapamıyormuş,’’‘’Hi!’’‘’Amakızçokgüzelresimleryapmakistiyormuşhep…’’ Üzerindenuzunzamangeçmişçocukluksabahınayakınsabahlar-danbirisayılabilirdiçizgifilmsesiyleuyanmak.Neysekibugünogün-lerdendi,çünkübazılarıbüyümebayrağınıyavaşçagöndereçekmekgibiydi;çalantelefonlauyanmak,vurulankapıylauyanmak…Günündevamındaaklındakalantekdiyalogoküçükkızınsesiyle,dilineinat-latakılanşarkılarmisalitekraredipdurdu.‘’Amacadınınfırçasısiyahrenktenbaşkaresimyapamıyormuş…’’ Günlükrutinleriniyolunakoyarkenaklındagevişgetirenbudiya-logsayesindehangiişleribitirdiğinibilefarkedemedi.Bunuanlama-

Page 9: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

sıisearkaarkayagelenküçüksürprizlerinşaşkınlıklarısırasınadenkdüşüyordu.Negaripti,oyalandığıbirdiyalogonumeşgulolduğuşeydenkopartıyor,başkabirvadiyesürüklüyor,gözlerininönündeolanşeylereverdiğiönemideğiştiriyorveböylecedurgun-laştırıyordu…İtirafetmesedevebazenbilmedendeolsa,seçimle-ri,hatıralarınayapabileceğibağlantılaragöreyönbuluyordu.Kimizamanbirfilmiizlemektenvazgeçiyor,birmüziktenkulağınıalı-yor,birsokaktansıyrılıyor… Bazenseiçinderahatçasalınanbirkonuşmahiçbilemediğibirdamardailerleyerekaynıbağlantıyıkurabiliyordu;hatırayata-ğınaüzerindekiörtüyükaldırarakgirebiliyordu.Buolduğunday-sa,yaptıklarıylakorkaklığıberabercedüşünmebaşlıyordu.Evedönmedenöncebuduygularlayolakoyuldu,oraya,sevdiğiyegâneyere…Kameraçantasındakidefteriniçıkarttı;

Seninle karşılaşmayı başarıyorum, belki de, başarıyoruz… Ço-ğunlukla ansızın olan rastlaşmalarla, seninle hâlen buluşabiliyo-rum. Çoğunlukla ansızın çünkü bazen bu çoğunluklarda fark et-miyorsun beni... Kimi zaman yanından geçip gidiyorum, hem de ne gitmek! Belirsiz bir süre, orada beliren tavrının yanına kamp kura-biliyorum adım atmaya devam ederken. Galiba birbirimizi nasıl bu-lacağımızı iyi biliyoruz. Ve nedense seni her gördüğümde, göğsümde yaban bir mutluluk beliriyor, canımı yaksa da ona hürmetle muame-le etmeye çabalıyorum… Zamanın aldatıcılığına burada eşlik etmek ne güzel… Evedönmeküzereoturduğuyerdenkalktı.Kamerasınıboy-nunaastı,gömlekyakalarınıdüzeltti,yürümeyebaşlamadanön-ceysecepleriniyokladı.

Devam edebilir…

BURAK SERİ[email protected]

Page 10: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Edebiyat• Düz Yazı

Hani, gün günü tutmaz ya bazen. Bir gün Haliç'e karşı kahveni içerken keyifle, ertesi gün Sarayburnu'nda ayyaşların sofrasına ortak oluverirsin sıkıntıdan. Meze niyetine ortaya koyarsın yüreğini, dertlerini sana kulak verenlere dökersin. Sevdanı benzetirsin İstanbul'un dört bir yanına. Her gece sofrandakilere onu anlatırsın. Hatta kokusunu tarif edersin saatlerce, her biri kendi sevdasının kokusunu çeker içine. Gözlerini anlatmak istersin, kimisi denizi gösterir sevdiğinin ki diye kimisi çimenleri koyuverir önüne. Sen susar kalırsın tarif edemedikçe; demli bir çay arar gözlerin, bulamazsın... Sonra sesi düşer aklına, ne bir dalga ne de esen rüzgar yetmez tarif etmeye. İstanbul'un bütün sesleri gürültü kalır onunkinin yanında. Sofra-nıza ortak olan eski bir radyonun çatallaşmış sesi böler muhabbeti. Derin-lerden bir ney sesi karışır boğaza, Topkapı'nın duvarları huzurla kaplanır. "İşte" dersin , "İşte böyle dinlerken huzur verir, bitince hüzün kaplar içini." Yıllar önce bittiğini hatırlarsın yeniden, yeni bir kadeh de unutmayı dilersin o gece. Sen diledikçe örgü örgü saçları gelir gözünün önüne. Şimdi yerinde olmayan, ama bayramlar da şeker toplarken olan örgüleri. Seksek oynarken saçlarının dağılmasını engelleyen, önündeki sıra da otururken saatlerce ezberlediğin örgüleri... Yazdığın her yazı da satırlarının arasına sıkıştırırsın saçlarından bir kaç teli. Sende kalanları parça parça dört bir yana dağıtırsın. Gittiğin her yerde onu çekersin içine. İstanbul’da başka bir koku olur, geçmişten tanıdık gelen.

İSTANBUL’DA BİR BAŞKA KOKU

İLKER ARDIÇ

Page 11: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Edebiyat• Düz YazıNostalji Cini

. . .

Merhabalar , ben derginizin yeni yazarı Özkan. Öncelikle tüm Kalemsiz Dergi okurlarına selamlarımı iletiyorum. Eskiye dair her şeyi inceleyeceğimiz ''Nostalji Cini'' isimli köşem ile her ay burada sizlerle olacağım. Şimdiden siz-lerle tekrardan görüşmeyi ümit ediyor ve hemen konuya geçiyorum. Bildiğiniz üzere , uzun soluklu bir bayram tatilinden çıkalı daha birkaç gün oldu. Eminim ki aranızdan birkaçı büyük-lerin ''Nerde o eski bayramlar'' klişesini işitmiş yada kimi-niz çocukluğundaki bayramları özlemle anımsamışsınızdır. Bende her ne kadar klişe olsa da kendi kendime ''Nerde o eski bayramlar..'' diye sordum ve böylece bu köşenin ha-zırlanma serüveni böylece başlamış oldu. Aslında böyle geçmişe dönük kültürel bir konu hakkında yazı hazırlayabilmek için yeterince eskimiş olmanın gerek-tiği düşüncesindeyim. Çünkü bu gibi konuların kitaplardan okunularak , internetten araştırma yapılarak anlaşıla-cağını düşünmüyorum. Hani bir laf vardır ya ''Anlatılmaz yaşanır'' diye. İşte eski bayramlar tamda böyle bir şey olsa gerek... Bende bu sebepten ötürü , bu yazıyı hazırlarken gerek yaşıtlarım , gerek abilerim , gerekse de yaşlı teyzeleri-min de görüşlerine başvurdum. Eski bayramları onlardan öğrenmemin daha da faydalı olacağını düşündüm. Hatta , şuan eğitimim sırasında beraber aynı yurtta kaldığım İran ve Azeri asıllı arkadaşlarımla da görüşerek , ülkelerinde bayramların nasıl kutlandığını sordum.

Page 12: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

ESKİ BAYRAMLAR DİYİNCE... Eski bayramlar diyince benim aklıma gelenler ; bayramdan bayrama elime geçen yeni ayakkabılarım , bin bir heves ile çarşıya gidip de annemin zevkine göre de olsa almış olduğum ve bayramda giyeceğim diye haftalarca dokunmadığım yepyeni bayramlıklarım , bayram arifesi annem tarafından kaynar su ile ke-selenişim , bayram temizlikleri , hala daha nasıl kılın-dığını tam olarak kavrayamadığım bayram namazları , bayram harçlıkları , mahalle mahalle gezen seyyar salıncaklar (cıncıraklar) , bayram ziyaretleri ve mahalle çocukları ile yapılan bayram maçları , kızkaçıranlar , torpiller , çatpatlar... Pek eskilerden olmayışımdan olsa gerek listem biraz kısa kaldı. Ama mikrofonu biraz daha yaşlılara çevirdikçe listeye ; arife gününden ellere yakılan kına-lar , hazırlanan tepsi tepsi baklavalar , eve her gelen misafir için ayrı ayrı kurulan bayram sofraları , mendil-ler içerisinde verilen lokumlar , şekerler , paralar , ma-hallenin ta diğer ucunda satılan üzerinde zenci kadın resmi bulunan ''mabel'' marka golden sakızlar , çocuk-lar için kurulan bayram panayırları , sinema seyirlikleri , akrabaya dosta gönderilen bayram tebrik kartları , sadece bayramlarda çıkarılan tüm yazarların toplanıp yazı yazdığı bayram gazetesi ve bayram sabahları Trt radyosunda yapılan bayram sohbetleri ekleniyor.. İsterseniz biraz daha eskilere , hatta çok eski-lere gidelim. Osmanlı'ya... Osmanlı'da bayram ; baştan aşağı temizlenen sokaklar , askerlere ve memurlara verilen bayram maaşları , kapı kapı dolaşıp mani oku-yarak bayram harçlığı almaya çalışan mahalle bekçileri , davulcular , tulumbacılar ve zenginlerin konak çalı-şanlarına yada mahallenin fakir çocuklarına aldıkları bayramlıklar ile bugünkünden çok daha farklı bir şekilde , titizlikle ve yardımlaşmayla geçiriliyordu...

DEĞİŞEN NE ? Günümüzdeki bayramların eskisinden en büyük farkı bana göre ; bizlerin bayram algılayışı olsa gerek. Yoksa hala bir umut ile kapısından girecek olan misafi-ri dört gözle bekleyen yaşlı insanlar ve hala bayramlık-larını ve bayram harçlığını heves ile bekleyen çocuklar var. Bizler ne zaman büyük ziyaretlerine zoraki gitmeye başladık , ne zaman toplu mesajlar ile bayramları kutladık , ne zaman pastaneden hazır aldığımız bak-lavaları ikram ettik o vakit bayramlar biz bireyler için sıradan bir toplumsal olaya dönüştü. Biz insanlar bayramlara dair manevi duyguları-mızı yitirmeye başladıktan sonra bizlere bayramların bayram olduğunu belirten bayram temizliklerini , tepsi tepsi ev baklavalarını , çocuklar için kurulan bayram panayırlarını , bayram gazetesini, televizyon ve rad-yolardaki bayram özel programlarını ve daha birçok imgeyi yitirmeye de başladık.

PEKİ DİĞER YERLERDE ? Bayramların eskiden , hatta çok eskiden ve da-hası şimdilerde nasıl kutlandığına değindikten sonra , şimdide diğer müslüman ülkelerden İran ve Azerbay-can'da nasıl kutlandığına değinmek istiyorum. İranlı arkadaşımdan aldığım bilgiye göre ; İran'da bayramlar sadece bir gün olmak suretiyle kutlanmakla birlikte , kapı kapı dolaşıp şeker toplama gibi bir olayda gerçek-leşmiyor. Azerbaycanlı arkadaşım ise bayramlardaki ; el öpme gibi bir adetin eski Sovyetler Birliği döne-mindeki baskıdan ötürü Azeri halkı tarafından zaman içinde eridiğini , bayram harçlığının verilmediğini ve orada kapı kapı dolaşılıp şeker toplama gibi bir olayın gerçekleşmediğini iletti. Hatta Azeri halkının Nevruz bayramını , Kurban ve Ramazan gibi dini bayramlardan

Page 13: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

DEĞİŞEN NE ? Günümüzdeki bayramların eskisinden en büyük farkı bana göre ; bizlerin bayram algılayışı olsa gerek. Yoksa hala bir umut ile kapısından girecek olan misafi-ri dört gözle bekleyen yaşlı insanlar ve hala bayramlık-larını ve bayram harçlığını heves ile bekleyen çocuklar var. Bizler ne zaman büyük ziyaretlerine zoraki gitmeye başladık , ne zaman toplu mesajlar ile bayramları kutladık , ne zaman pastaneden hazır aldığımız bak-lavaları ikram ettik o vakit bayramlar biz bireyler için sıradan bir toplumsal olaya dönüştü. Biz insanlar bayramlara dair manevi duyguları-mızı yitirmeye başladıktan sonra bizlere bayramların bayram olduğunu belirten bayram temizliklerini , tepsi tepsi ev baklavalarını , çocuklar için kurulan bayram panayırlarını , bayram gazetesini, televizyon ve rad-yolardaki bayram özel programlarını ve daha birçok imgeyi yitirmeye de başladık.

PEKİ DİĞER YERLERDE ? Bayramların eskiden , hatta çok eskiden ve da-hası şimdilerde nasıl kutlandığına değindikten sonra , şimdide diğer müslüman ülkelerden İran ve Azerbay-can'da nasıl kutlandığına değinmek istiyorum. İranlı arkadaşımdan aldığım bilgiye göre ; İran'da bayramlar sadece bir gün olmak suretiyle kutlanmakla birlikte , kapı kapı dolaşıp şeker toplama gibi bir olayda gerçek-leşmiyor. Azerbaycanlı arkadaşım ise bayramlardaki ; el öpme gibi bir adetin eski Sovyetler Birliği döne-mindeki baskıdan ötürü Azeri halkı tarafından zaman içinde eridiğini , bayram harçlığının verilmediğini ve orada kapı kapı dolaşılıp şeker toplama gibi bir olayın gerçekleşmediğini iletti. Hatta Azeri halkının Nevruz bayramını , Kurban ve Ramazan gibi dini bayramlardan

daha da coşkuyla kutladıklarını da ekledi... ... İşte sizler eski zamanlardan , şimdilerden ve başka yerlerden bayram manzaraları... Bir sonraki bayramınızı nasıl yaşamak , büyük-lerinize ve küçüklerinize nasıl yaşatmak istediğiniz sizin tercihinizde ve sizin elinizde. Çünkü dediğim gibi ; sizin ziyaretinizi dört gözle bekleyen büyükleriniz ve sizin sevginizi az çok diye tereddüt etmeden gülücük-leriyle karşılayacak küçükleriniz burada yada başka bir yerde her daim mevcut... Şimdiden bir sonraki bayramınızın kutlu olması dileğiyle. Bir sonraki nostaljiye kadar sağlıcakla ka-lın...

ÖZKAN YILMAZ

Page 14: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Çiçeği Burnundalar

Melek Ece [email protected]

Zamanın hızla akıp geçtiği şu değerli günlerde tekrar size bu kadar yakın olmaktan her seferkin-den daha çok zevk aldığımı belirtmek isterim. Ne olduğumuzu anlayamadan geçen minik bayram tatillerimizden sonra hayatımız eski akışına yavaş yavaş geri dönmeye başlarken, bende parmak uçlarımla klavyemin buluşmalarına daha fazla vakit ayırmaya başladım. Her sayıda olduğu gibi bu sayıda da size güzel kelimeler ve cümleler ikram edeceğim. Buyurun, çekinmeyin okuyun lütfen ! Engellendikçe engellenmeye boyun eğiyor muyuz ?

Çoğu zaman nasıl davranacağını gerçekten bilemiyor insan. Ya da bazıdurumlarda hareketlerin ayarlanmaya çalışılması,tedbirli olmak zaman kaybı geliyor; hatta öyle durumlara düşüp, öyle olaylara maruz kalıyor ki bazen, ne anlatmaya ne de yardımetmeye doğası izin vermiyor.

Biz insanlar gerçekten harika yaratılmış içi duygu dolu makineleriz. Arkadaşlarımızı hislerimizi, hırslarımızı, başarılarımızın mükafatlarını kullanarak seçebiliyor; yaşadığımız yeri, mesleğimizi kendimiz belirleyebiliyoruz. Ancak ailemizi, büyüdüğümüz ortamı ve de en önemlisi bize verilen özellikleri kendimiz seçemiyoruz. Hangimiz göz rengini istediği güzellikle boyayabili-yor ki ? Ve hangimiz kullanabiliyor manken yüzlerin,güzel vücutların değneğini ?

Edebiyat• Düz Yazı

Page 15: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Kişi her ne zaman bir kusuru olduğunu düşünse iyi tarafından bakmalı vesahip olup da sevemediği her şeyinin onda birini elde edebilmek için hayatını verebilecek olanları asla unutmamalı. Çünkü hayatın her yerinin engeller ile dolu olduğu kesin. Kimimiz bu yarışa bir sıfır yenik başlayabiliyor. Size soruyorum bay sağlam : Kolunuz olmadan yaşamayı başarabilir miydiniz ? Peki ya yürüyemeden ? Belki de göremeden ? SİZİ DUYAMIYORUM.

Yaşamında engellilik durumu başına gelen gelmeyen herkes yardım etme sorum-luluğunun farkında olmalıdır. Her ne kadar bu tarz hadiseler etrafımızda meydana gelmeyince onlardan bir haber olsak da yine de bir yerlerde birilerinin bizim yardımımıza ihtiyacı olabilece-ğini unutmamalıyız. İnsanların böyle ortamlarda davranış şekilleri tam olarak üç tiptir. Kimisi karşısındakinin dik bakışlarından rahatsız olacağını unutarak tanımadığı bir şehirde kaybolmuş-çasına yardım bekleyenin gözlerinin içine bakarak donup kalır ve o an yarardan çok kapanama-yacak yaralar olarak karşıdaki minik yüreğin kumbarasında birikir. Bir diğeri ise onu tanımaya çalışandır. Terapilerde kolları ile minik atları sarıp kendilerinin yürüdüğü düşüncesine kapılan kişiye destek vererek onunla birlikte yürüyen, ayak uyduran ve yumuşak ses tonu ile konuşan-dır. Üçüncü ve son tip ise biraz fazla eleştirel olmamdan ziyade hayatı boyunca yardımseverlik-ten bahsederek, ne kadar iyi bir insan olduğunu vurgulayarak yaşamış ancak yardım etme vakti geldiğinde kaçan kişiler gemisine en önde binen insandır. Nasıl unutabilirsin bir gün seninde onların yerinde olabileceğini ?

Asıl Engel Umursamayan İnsanlar !

Ülkemiz seksek dokuzuncu yaşında giredursun, hala yolların elverişsizliği yüzünden sokağa dahi çıkamayan, temel ihtiyaçlarını gideremeyen insanların göz ardı edilme durumu sürü-yor. Hala yürüyüşlerine, oyun oynamalarına, vakit geçirmelerine uygun mekanlar, yollar ve araçlar yok. Çoğunun ailesinin bile farkında olmamasının yanı sıra okuma,öğrenme hakları da ellerinden alınmış durumda. Gerçekten seslerini duymuyor musunuz ?

Terapi 4: Bu hafta sizden farklı bir isteğim olacak. Zor durumda olmanın ne demek olduğu-nu anlamak adına size eğer imkanınız varsa bu işler ile ilgilenen kurum ve kuruluşları ziyaret etmenizi öneriyorum. Belki sizin bu fikrinize destek gösterecek birkaç arkadaşınızda vardır. Bir yoklayın bakalımmm ! İyi bir gün geçireceğinize söz veriyorum. Yok derseniz ki benim vaktim yok ya da ben kendimi bu konuda o denli istekli görmüyorum; o zaman size güzel bir film izlemeyi teklif ediyorum. Adı “Taare Zameen Par.” Türkçesi ile Yerdeki Yıldızlar. İzledikten sonra yorum ve görüşlerinizi bekliyorum. Bana yazmayı sakın ama sakın unutmayın ! İyi günler diliyorum.

Edebiyat• Düz Yazı

Page 16: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Edebiyat• Düz YazıSEVGİNİN KANLI ELLERİ

En çok sevdikleri acıtır insanı. De-rin ve kabuk bağlamayan yaralar bırakır bünyelerde. Evet, cümle içinde yaşanmasından daha hafif gibi duruyor fakat gerçek bu! Mutluluğun doruk noktalarına çıkaran da sevdikleridir insanın, hüznün dibine vuranlar da…Bireyin hayat yolculuğunun odak noktasında hep sevdikleri yer alır. Onlarla güler, ağlar ve türlü duygu yoğunluklarını hep sevdik-leri ile paylaşır. Sevmek ve sevil-mek, insan doğasının en güçlü duygusudur. Dolayısıyla kişi güç alır sevdiklerinden. Ve bilir se-vebildiği oranda sevileceğini. Bu sebeple hep yanında olsun ister sevdikleri. Farkındadır, çünkü on-larsız hayat çekilmezdir. Acı verir değer verdiği insanlardan ayrı ol-mak, onlarsız bir yaşam sürmek.

Zorlanır insan, göğüs germekte güçlük çeker. Dayanamaz sevdiği insanların yanında olmayı-şına. Ancak tüm bu acılar, sevdiği insanlardan yediği darbeler kadar acıtamaz insanı. Gü-vendiği insanın sırtından bıçaklaması kadar kanatmaz!Büyük yıkımların dozeridir dostun kazığı,Sevginin kanlı elleri…

Barış Melih Cayı[email protected]

Page 17: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Edebiyat• Düz Yazı Edebiyat• ŞiirHayaller kuruyorumIşıklarla doluyorumHayaller kuruyorumIşıklarla doluyorumGülüyorumHayaller kuruyorumIşıklarla doluyorumGülüyorumVe aralayarak gözlerimi Göğe bakıyorum, Yere bakıyorumHayaller kuruyorum Işıklarla doluyorum Gülüyorum Ve aralayarak gözlerimi Göğe bakıyorum Yere bakıyorum Seni görüyorum.Umut fakirin ekmeği Umut ediyorum Ve sonra.. Sonrası: Daha bir güzel bakıyorsun________________________Hayaller kuruyorum Bir sen varsın Bir ben varım Senin yüreğin var Benim fikirlerim var Göğün mavisi Bir de insanlarımız.. Bu dünya yıkılacak elbet. Gözümü açtığımda Bu dünya yıkılacak. Fakat Bu dünya böyle güzelse eğer Bu dünya böyle gülecekse yarınlara

Neşeyle cıvıldaşacaksa çocuklar Bir tek mutlu zamanlarda ağlayacaksa insanlar, Kardeş olacaksa herkes bir gün En önemlisi de İçinde sen olacaksan bu dünyanın Ben olacaksam Sevgi olacaksa bir de Çıkar gözetmeyecekse üstelik Bu dünya yıkılmasın__________________________Hayaller kuruyorum Yalnızlığımdan veriyorum Kederimden de biraz Karamsarlığımdan biraz da Yoksulluğumdan da koyuyorum Kötülüğünden de insanın Riyakakarlığından Hasedinden bir de Biraz da kibrinden Gözleri kör eden Ve hatta, yüreği taşa çeviren Kibrinden.. Sonra rütbeleri veriyorum Basamakları yok ediyor Sırasıyla eşitliyorum insanları O işim de bittiğinde Ne var ne yok hepsini veriyorum Karşılığında sen alıyorum Beyaz adam "üstünü vereyim" diyor "Üstü kalsın" diyorum. Ve böylece benim olmuşken sen Tam da elini tutacakken üstelik Aralıyorum gözlerimi Sonra daha bir hırslanıyor Tekrar kapatıyorum Hayallere dalıyorum.

Çağla Ü[email protected]

Page 18: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Edebiyat• Şiir

GECE GÜNDÜZZifiri karanlık geceKasvetli mi kasvetli

Kötü adamlar gibi ürkütücü ve pis…***

Ay doğar bulutların arasındanAy ışığı vurur semaya

Siyah beyaz filme döner geceBir anda,

Hüzne boğulur.***

Kıştır ya hani,Uzundur gecelerBitmez bir türlü.

Bir hüzme ışığa hasretBekleriz sabahı…

***Gece uzar,

Karardıkça kararır.Zannedersin ki güneş doğmayacaktır.

Karanlığa saplanır kalırsın.***

Ve bir an gelir,Ötelerden ışıklar saçılır.

Gözlerin kamaşır.Zordur karanlıktan aydınlığa geçmek,

Lakin illa ki gözlerin alışır.***

Gece ile gündüz birbirini kovalar durur,Oyun oynarmışcasına hem de.

Kovalarlar birbirlerini,Nefesleri tükenene dek.

Oyun bitene dek…

Page 19: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

ENKAZKonsantrasyon sıfırın altında bilmem kaç,

Bilincim tartışmaya açık.Cümlelerim Richter ölçeğine yenik,

Kelimeler etrafa saçık.Gündüzlerim çuvala girdi, Uykuların keçileri kaçık.

İştahım kapsama alanı dışında, Sigaralarım ardışık.

Affediciliğim cadı kazanı, Bütün kinim bir kaşık.

Yokluğum kıskançlık krizinde, Zira tüm varlığım sana aşık.

Tolga [email protected]

Page 20: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Edebiyat• Şiir

SORMA!

Şizofrenden halliceyim bugünlerde,gerçekler hayallerime dar!

Kaç karat la ölçülür varlığın,

ya da yokluğun kaç ayar?Sarrafa mı gitmeli, manava mı?Hangi terazi gerçekliği tartar?

Yanlışlar karıştıysa heybene,sanma ki aşk onları ayıklar!

Doğrularsa sana yol gösteren,korkma, sevdan seni nihayet aklar.

Gel gör ki gerçeklikten bile şüpheliyken,iç içedir doğrular ve yanlışlar!

Raporludan delice sorular sorduğumdan,elbette yetersiz kalıyor cevaplar.

Bence; sende kafa yorma,zira saçmalıktan öte gitmez bu sorular.Hastalıktan öte olansa, şimdi geliyor...

Varlığın mı yok, yoksa yokluğun mu var?

Tolga [email protected]

Page 21: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Kültür & Sanat ->

Page 22: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Kültür Sanat • Tiyatro

Aziz Nesin'in deyimiyle "iza-hı olmayan şeylerin mizahının ya-pıldığı" oyunda dönemin Türkiye’si çok güzel bir dil ve bakış açısıyla ele alınmış. Dekor zamanın orta halli bir ailenin evi şeklinde tasarlanmış. Nuri Sayaner isimli kendi halinde bir me-mur emeklisi bir adam ve ailesinin sıradan hayatını konu edinmekte-dir. Aile, emekli maaşıyla geçinmeye çalışmaktadır. Tıp okuyan oğlunun giderlerini zar zor karşılamaktadır. Bir yandan geçim sıkıntıları ile uğra-şan aile diğer yandan da kendilerini evden çıkarmaya çalışan uyanık bir ev sahibi ile uğraşmaktadır. Aileyi evden çıkarmak için akıl almaz türlü oyunlara başvuran ev sahibi aileyi canından bezdirmektedir. Evin çatı-sı akmaya başlar. Komşuların müzik sesi dayanılmaz hale gelir. Komşu-ları namlı bir kabadayı ve onun hafif meşrep arkadaşları olmuştur bir anda. Oyuna namlı kabadayının da-hil olmasıyla ritim bir tık öteye çık-

mıştır. Oyun boyunca kendine has bir üslupla tekrarladığı ‘tamam mı tamam’ repliği yüzlerde tebessüme yol açmaktadır. Nuri Bey ailesin-den gelen ısrarları geri çevirse de sonunda dayanamayarak komşu-larını ve ev sahibini polise şikayete gider. Gitmesiyle beraber başına hiç beklenmedik bir olay gelecektir. Zamanın azılı haydutlarından ‘Toros Canavarı’ her yerde aranmak-tadır. Kahramanımız Nuri Sayaner bir yıl önce bir Ankara yolculuğun-da kimliğini kaybeder. Tesadüf bu ya o kimlik Toros Canavarı’nın eline geçer ve suçlarını bu kimlik altında işler. Artık yeni bir yüze ve kimliğe sahiptir. Karakola giden Nuri Bey, Toros Canavarı olarak tutuklanır. Oyunun ikinci perdesi bek-lentinin altındadır. Babalarının ya-kalanmasıyla aile bir anda ünlenir. Nuri gibi sessiz sakin, kendi halinde bir adamdan böyle kötü işler bek-lememektedirler. Çünkü kendisi bir

karıncayı bile incitmemiştir hayatın-da. Doktor raporlarıyla çift kişilikli olduğuna inanılır. Hapiste bir yıl kadar yattıktan sonra çok ünlü biri olarak çıkacaktır Nuri Sayener. Hem hapiste hem de sivil hayatta artık daha önem verilen biri olur. Önceden kimse değer vermez ve küçümser iken, şimdi her-kesin saydığı birine dönüşür. Ancak bu yanlış anlama kısa bir süre sonun-da bozulacaktır ve gerçek Toros Cana-varı yakalanacaktır. Ailesi için rüya, Nuri bey için ise kabus sona erecektir. Genel olarak baktığımızda iyi bir Aziz nesin oyunudur. Eleştirir, gül-dürür ve düşündürür. Oyunculuk olarak fena sayılmaz diyebiliriz. Özellikle ev sahibi rolünde Naci Taşdöğen ve kaba-dayı rolünde İskender Bağcılar rolleri-nin hakkını sonuna kadar vermekteler. Ben oyuna gitmenizi tav-siye ederim. Tiyatrolar bizle-re kapılarını sonuna kadar açı-yor. Salonları boş bırakmayalım.

Erdem [email protected]

Page 23: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Film yazar Mustafa Kutlu'nun aynı adlı eserinden Yiğit Güralp tarafından senaryolaştırılarak si-nemaya uyarlanmış ve. Filmin hazırlık aşaması 10 yıl sürmüştür. 2012 yılı Mart ayında başlayan filmin çekimleri 8 haftada tamamlanmış . Filmde 65 oyuncu ile 450'ye yakın da figüran rol almış. Film ekibi 80 kişiden oluşmuştur. Filmin çekimleri Kütahya,Adapazarı, Altınoluk , ve Cumalıkızık Bursa’da gerçekleştirilmiştir.

Konusu :Filmde 1940'lı yıllarda dedesiyle birlikte Bulgaristan'dan göç ederek İstanbul Eyüp''e yerleşen Bulgaryalı Ali'nin (Kenan İmirzalıoğlu) hikayesi anlatılmaktadır. İstanbul'a göç ettikten yaklaşık 10 yıl sonra delikanlılık çağına giren Ali ikamet ettiği Eyüp'teki bir sinemacının kızı olan Münire'ye (Tuğçe Kazaz) aşık olur ve birlikte kaçarlar.

Tür:DramaErdem Kurt

[email protected]

Page 24: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

İtiraf ediyorum bir sinema takipçisi olarak bir Osman Sınav çok beğeneceğimi tahmin etmez-dim. Osman Sınav'ın sinemadan ziyade Türk seyircisine televizyon yapımları yoluyla her zaman daha rahat ulaştığını da söylemek gerek. Süper Baba , Hayat Bağları,Ekmek Teknesi gibi sıcak aile hikayesi an-latan dizilerini, zamanında gözü yaşlı seyrettiğimizi hatırlarım. İşte Uzun Hikaye tam da Süper Baba ile büyümüş, oradaki baba Fiko'yu yıllar sonra Ekmek Teknesi'ndeki Nusret Bey'de bulmuş olan seyirciyi kalbinden vurabilecek bir yapım. Bu açıdan afişin tepesinde Kenan İmir-zalıoğlu'nu görenler bir Deli Yürek ya da Ejder Kapanı beklemesinler. Zira Uzun Hikaye, İtalyan Gabriele Mucci-no'nin en iyi işlerinden biri olan Umu-dunu Kaybetme tadında bir yapım. Film,Mustafa Kutlu'nun aynı adlı hikayesinden beyazperdeye uyarlanmış; kitabı okumadığımdan uyarlama açısından karşılaştırma ya-pamasam da, senarist Yiğit Güralp'ın genel olarak derli toplu bir senaryo-ya imza attığını söylemek mümkün. Film önce Bulgar Ali'nin hikâyesiyle başlıyor ve uzun süre onun üzerin-den devam ediyor. Bu açıdan Kenan İmirzalıoğlu filmi tek başına sırtlıyor götürüyor. Ali'nin hikâyesine aracılık eden, tren şefi (Güven Kıraç), kıra-athaneci Emin Efendi (Altan Erkek-li), Hanyeri gazetesinin matbaacısı Musa Çavuş (Osman Alkaş) gibi yan karakterler ana öyküye çok başarılı eklemleniyor; her biri ayrı renk unsu-ru katıyor. Tüm bu saydığımız isimle-

rin yanı sıra bencil ve ‘şerefsiz' okul müdürü Cihat Tamer faşist Zopuroğlu İsmet rolünde Kürşat Alnıaçık ve be-lalı savcı Mahir Günşıray da yan ‘kötü' karakterlerdeki oyunculuklarıyla Bul-gar Ali'nin hikayesini taçlandırıyorlar.

Ama asıl göze batmayan ve takdir isteyen nokta, hem hikâye akışı açısından hem oyunculukların birbiri-ne çok başarılı oturtulması açısından öyküyü kendisinden dinlediğimiz Ali'nin oğlu Mustafa karakterinden geliyor. Zira hikâye Mustafa henüz küçük bir çocukken başlıyor, delikanlı çağlarındayken yarılanıyor ve Mus-tafa 20'li yaşlarına geldiğinde de son buluyor. Yani seyircinin karşısına ba-basının öyküsünü anlatan 3 ayrı Mus-tafa çıkıyor ve yerli filmlerde görmeye alışık olmadığımız biçimde, üç farklı oyuncunun aynı Mustafa olduğuna film bizi inandırıyor. Bu hem yönetmen Osman Sınav'ın oyuncu yönetimindeki başarısını vurguluyor, hem de Batuhan Karacakaya ile özellikle genç Musta-fa'yı oynayan Ushan Çakır'ın işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını gösteriyor.

Hikâye Bulgar Ali'nin haksız-lıklara karşı hayata tutunma mü-cadelesinden, artık büyümüş olan Mustafa'nın kendi ayakları üzerinde durma öyküsüne yumuşak bir ge-çişle bağlanıyor ve altını çizmek gerekir ki bu geçişte Ushan Çakır'ın inandırıcılığının büyük payı var.

Osman Sınav Uzun Hikaye'de hem gözü okşayan görüntü planla-rıyla, hem de sahnelere sesin verdiği

ruh ile çok başarılı bir sinematografi kullanmakla kalmıyor aynı zamanda öyküsünün politik çizgisini de belli ediyor. 1940-70 yılları arasında yaşa-nan sağ-sol çekişmesini ve genel ola-rak solcuların, haktan yana olan 'ko-münistlerin' aleyhine işleyen süreçleri sıradan kasabaların sıradan insanları üzerinden ele alıyor. Ama oyuncu-luklar başarılı olsa da hikayenin bu bölümlerindeki faşist, partici karak-terler biraz şematizasyona kayıyor. Bu da filmin birkaç kusurundan biri olarak akıllarda yer ediyor. Bir diğer göze batan nokta da Tuğçe Kazaz'ın canlandırdığı Münire karakterinin çok steril kalmış olması. Kan kaybından bilincini kaybeden bir anneyken dahi saçlarının parlaklığı yerinde; nedense Ali'nin o kıt kanaat geçim içinde iki dirhem bir çekirdek giyinmesi göze batmıyor ama Münire'de inandırıcılı-ğı baltalayan bir netlik hali mevcut. Filmin birkaç önemli sahnesi dışında ise dramatik müziğin çok-ça kullanıldığını söylemek mümkün. İnsan bazı noktalarda sahnelerin duygusunun kaçtığını hissediyor.Sonuç olarak Uzun Hikaye, sürdürülen reklam ve tanıtım kampanyasının da etkisiyle gerçekten uzun süredir gün-demimizi meşgul eden ve beklenen bir yapım oldu. Fakat değdiğini söy-lemek mümkün, zira Osman Sınav'ın filmografisinin en parlak işi olması-nın yanı sıra Kenan İmirzalıoğlu'nun oyunculuk kariyeri açısından kırılma noktası olacağına şüphe yok. Yeni bir Babam ve Oğlum etkisine hazır olun...

Kültür Sanat • Sinema

Page 25: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

27'nin Laneti!Efsanevi grup Doors'un solisti Jim Morrison, efsanevi gitarist Jimi Hendrix, unutulmaz sesler Kurt Cobain ve Janıs Joplin...

Hepsi 27 yasında hayatını benzer sebeplerden kaybetti. Ya yüksek doz uyuşturucu, ya intiharlar ya da trafik kazala-rı.

Bizde Kalemsiz Dergi olarak 27 yaşin sırrını ve hayatını kaybeden ünlüleri bu sayımızda konu edindik. İşte 27 yaşın-da hayatını kaybeden ünlü isimler:

Amy Winehouseİngiliz şarkıcı ve şarkı sözü yazarı.Ölüm nedeni: Bilinmiyor.

Jim Morrison (The Doors)ABD'li şarkıcı, söz yazarı, besteci ve şairdir.Ölüm nedeni: Kalp krizi olarak açıklandı ama otopsi yapılmadı.

Brian Jones (Rolling Stones)İngiliz müzisyen.Ölüm nedeni: Yüzme havuzunda boğuldu.

Jimi HendrixAmerikalı gitarist, gitar virtüözü, şarkıcı, söz yazarı ve kültürel ikon.

Ölüm nedeni: Aşırı dozda uyku hapı ve alkol.

Barış AkarsuRock müzik şarkıcısı, TV oyuncusu.Ölüm nedeni: Trafik kazası.

Janis JoplinABD'li şarkıcı, söz yazarı ver aranjör.Ölüm nedeni: Aşırı dozda eroin.

Kurt Cobain (Nirvana)ABD'li şarkıcı-söz yazarı, müzisyen ve sanatçı, Nirvana grubunun en çok bilinen elemanı.Ölüm nedeni: Tüfek ile intihar.

Alexander BashlachevRus müzisyen, gitarist, şarkıcı ve söz yazarı.Ölüm nedeni: 9. kattaki evinin camin-dan atlayarak intihar.

Pete de Freitas (Echo and the Bunny-men)İspanyol müzisyen ve davulcu.Ölüm nedeni: Motorsiklet kazası.

Chris Bell (Big Star)Amerikalı şarkıcı, söz yazarı ve gita-rist.Ölüm nedeni: Otomobil kazası.

Kristen Pfaff (Hole)ABD'li müzisyen.Ölüm nedeni: Kazara yüksek dozda eroin.

Jeremy Michael WardABD'li ses teknisyeni, gitarist ve vokal operatörü.Ölüm nedeni: Aşırı dozda eroin.

Jean Basquiat (Gray)ABD'li graffiti sanatçısı ve yeni dışavurumcu ressam.Ölüm nedeni: Aşırı dozda eroin ve kokain.

Bryan Ottoson (American Head Charge)Amerikan gitarist.Ölüm nedeni: Aşırı dozda ilaç.

Dickie Prideİngiliz şarkıcı.Ölüm nedeni: Aşırı dozda uyku ilacı.

Arlester "Dyke" Christian (Dyke and the Blazers)Amerika'li müzisyen ve bas gita-rist.Ölüm nedeni: Silahla vurulma.

Can Alp Alaçam

Page 26: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

+ Uzun zamandır sahnelerdesiniz . Kendi albümünüzü yapmak için neden bu kadar beklediniz?- Aslında bir grupta bas gitarist ve besteci olarak var olmak, müziğin içinde olmak benim için yeterliydi, ama zaman-la fark ettim ki besteler birikmiş, ben de insanlarla paylaşmak istedim. Tarzım ve sound konusunda da hedefim oldukça yüksek olduğu için yapım aşaması epeyce sürdü tabii.

+ "Suyun Üstüne" albümünüzde zevkle söylediğiniz parça hangisi?Sahnede “Sorunum Var”, “Peter Pan” ve “İstanbul”, ama albü-mü düzenleme aşamasında en zevk aldığım şarkım “Özlem” olmuştu.

+ Şarkılarınızda cinsiyet belirten sözler bulunmuyor, özellikle siz mi dikkat ettiniz?

- Bu güzel bir soru. Evet, buna özellikle dikkat ettim çünkü bence öyle durumlar var ki erkek veya kadın olmak fark etmiyor, duygular aynı oluyor.

● Albüm için yola çıkarken hedeflediğiniz noktaya ulaştı-nız mı?

-Yola çıkarken iki hedefim vardı: Öncelikle besteci-şarkıcı-dü-zenlemeci olarak rüştümü kendime ispatlamak, ikinci olarak da (ama daha az önemli değil tabii ki) dinleyenlerin beğeneceği şarkılardan oluşan bir albüm yapmak istiyordum. İkisine de ulaştım.

+ Yeni bir albüm hazırlığı var mı bu aralar?

- En geç 2013 başında yeni albüm geliyor. Kayıt sırasındaki gelişmeleri de zaman zaman twitter’da #magaraadami hashta-ginden paylaşıyoruz.

+ Volkswagen reklamı için yapmış olduğunuz " The Right Impression" şarkısıyla reklam müzikleri de yapmış olduğunuzu öğrenmiştim. Peki bunun dışında başka hangi reklam müzikleri yaptınız?

- Finansbank “Bizce Mümkün” reklamlarındaki “Rüz-gar Nereye?”, Digitürk’ün “Artık Futbol Konuşacak”, Colin’s’in “Değiş, Geride Kalma” müzikleri başlıcaları ama daha fazlasını

ETE KURTTTEKİN RÖPORTAJIÖzge Özgüner

[email protected]

Page 27: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

dinlemek isteyenler www.youtube.com/JingleStationTR adre-sine bakabilirler.

+ Hayranınız çoktu yalnız "Av Mevsimi" filmiyle seveniniz baya arttı. Bu konudaki görüşleriniz neler?- Bana “Keşke albümdeki bütün şarkılar da birer filmde yayınlansaydı” dedirten bir konu bu. Doğru sahnede doğru müziğin etkisi asla yadırganamaz. Bazen albümlerde dinlerken kaçırılan şarkılar, bir dizi ya da sinema filmiyle birleştiğinde daha çok öne çıkabiliyor.

+ Mel Gibson'a benzetilmeniz konusunda ne düşünüyorsunuz?

- Özellikle saçlarımın uzun olduğu yıllarda bana Bravehe-art diyen çok insan vardı. Hatta dostum Mehmet Turgut’la böyle bir çalışma yaptık. Ben bile ikna olmuş durumdayım.

+ Bir kaç ay önce evlendiniz. Kalemsiz Dergi ekibi olarak biz de size mutluluklar diliyoruz. Eşiniz de sizin gibi müzikle ilgileniyor mu?

- Çok teşekkür ederiz. Eşim yönetmen olduğu için doğal olarak müzikle ilişkili. Birbirimizle fikir alışverişinde bulunu-yoruz, hatta bazen birlikte çok eğlenebiliyoruz. Mesela meme kanseriyle ilgili çekmiş olduğu bir orta metraj filmi var, müzik-lerini yaparken oldukça iyi zaman geçirdik.

+ Yerli ve yabancı hangi sanatçıları dinliyorsunuz?

- Artık bir dinleyici gibi müzik dinleyemediğimi hemen belirtmem gerek. Farkında olmadan yapılan müziğin işçiliği, sözlerin ahengi ve yapımı gibi detaylara dalıveriyorum hemen. Ama her zaman takdir ettiğim gruplar ve sanatçılar var: Massi-ve Attack, Trent Reznor, Sting, Rammstein ilk aklıma gelenler. Film müziği bestecileri arasındaysa şu aralar favori ismim Ramin Djawadi.

+ Son olarak kesinleşen konserleriniz var mı?- 27 Ekim’de Mask Live’da sahne alacağız. Daha tarihi kesinleşmemiş başka konserler de olacak. Bu konserleri de twitter ve facebook fan page’den takip edebilirsiniz. İyi müziğinize hep devam etmeniz dileğiyle, vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Ben teşekkür ederim, İyi çalışmalar.

ETE KURTTTEKİN RÖPORTAJIÖzge Özgüner

[email protected]

Page 28: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Güncel & Fikir & Araştırma ->

Page 29: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Belki de çok yazılıp çizildi bu konuda bir de benim yorumumu oku istedim. Selamlaş-ma faslını bırakalım da bir kenara başlayalım yazmaya, okumaya. Bir çılgınlıktır gidiyor bu sosyal medya akımı. Ben de dahilim içine tamam, ama bu kadar dahil olmak gerekli mi, orası tartışılır. Ne düşündüğümüzü, ne yaptığımızı, ne gördüğü-müzü, nerede olduğumuzu ve bunun gibi onlar-ca özelimizi paylaşabildiğimiz onlarca platform mevcut. Peki neden ? Cevaplanması gereken soru esas bu. Bırak şimdi nerede olduğunu, ne düşündüğünü ya da ne yaptığını. Bu soruyu cevaplamaya çalış. Bu sorunun cevabını düşü-nedur sen ben biraz bu sosyal (!) medyanın arka yüzüne bakmak istiyorum.Sosyal Medya Mühendisleri Asosyal İnsanlar Bugünlerin vazgeçilmezi olan sosyal medya projelerinin patronları 21.yüzyılın başlarında “geek ya da nerd” denilen ineklerdi desem doğru olur. Aşağılama anlamında asla

söylemiyorum. Yüzyılın başlarında bu insanlara başka gözle bakan patronların bugünlerde on-ların oyuncaklarını kendi eğlence araç ve amaç-ları olarak edinmesi sence de biraz ironik değil mi? Bu nerdleri anlamak için bir önerim olabilir sana. The IT Crowd diye İngiliz sit-com türünde her bölümü yaklaşık 20 dakika olan bir dizisi var. Tam olarak bu arkadaşları anlatıyor. Kısaca ünlü bir şirketin bilgi işlem departmanında ça-lışan iki kafadar arkadaşa yeni bir insani ilişki-ler müdiresinin gelmesiyle başlayan ve takımın başından geçen olayları konu edinen bir dizi desem yeridir. İlgini çektiyse ufak bir araştır-ma ile merak ettiklerine ulaşman mümkün. Geeklerle ilgili ufak bir resim de paylaşmadan edemeyeceğim.

Tökezleyen [email protected]

Page 30: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Yeni Nesil Ticarethaneler ! Yazıyı dağıtmadan devam edelim. Sosyal medya patronları artık senin her gün girmeden yapamadığın siteleri kendilerine bir iş hali-ne getirmiş ve resmen senin üzerinden para kazanmaya başlamışlardır. Senin ticaretini yapıyorlar bi nebze, tabii öyle bilgilerini çeşitli firmalara satıyorlar ve seni onların spesifik müşterisi konumuna sokarak sana reklam mailleri gelmesini sağlıyorlar. Ve yenilir yutulur miktarda da değil bu işin maddi boyutu. En ufağından Facebook‘u örnek alacak olursak; ana sayfanda sağ tarafta sıkça gördüğün reklam kutucukları , belirli yeterlilikte bir algoritma sayesinde sana gösteriliyor. Ve 500 milyonu geçmiş olan Facebook bünyesindeki her üyeye farklı kategoride reklam göstererek inanılmaz bir reklam yelpazesine sahip olu-yor. Algoritmasının temelinde ise senin site üzerinde beğendiğin sayfaların türleri ve ilgili bağlantılar. Bunu daha da çekici hale getirmek için “şu şu ve bununla beraber şu kadar arka-daşın daha beğendi” tarzında hele bir beğen-me demeye getiriyor. Öyle ki site üzerinden bir arkadaşınızla konuşsanız hemen sayfanın çok albenisi olmayan ancak bilinçaltına işleyen yerlerinde o arkadaşınızın beğendiği sayfa-ları size beğendirme gibi bir çabası da var. Bu bahsettiğim sadece bir site. Bunun gibi onlarca site mevcut.Erişimi Kolay Bilgi Hırsızlığı Bu sosyal medya, mobil internetin ve mobil platformun da gelişmesiyle durdurulma-sı imkansız olan bir platforma dönüştü. Sana basit gelen ve sadece birkaç “tık”tan ibaret

olduğunu düşündüğün ve paylaştığın bilgiler en ufak bir hatanda aleyhine çok güzel kulla-nılabiliyor. Her türlü ortamda bunun örnekle-rini görmek mümkün. Bu değişimlere emin ol sadece sen ayak uydurmuyorsun. Geçenlerde bir haber okumuştum yabancı bir sitede. Şu sı-ralar popüler olan FourSquare isimli platformda check-in yapan bir Amerikan vatandaşın evine hırsız giriyor. Üstelik bunu planlı yapıyor. Adam bir güzel kurbanının check-in aktivitelerini takip ediyor. Ve bir gün şehrinden uzakta olan kurbanının evine çok hoş bir ziyaret düzenle-yerek sürpriz yapıyor ve sürprizini de bir notla süslüyor. “Paylaştığın bilgilerine dikkat et ”Sosyal Ortamda Asosyal Sosyal Olmak Dönemin değişkenliğinden bahsetmiş-tim. Öyle ki insanlar artık iki tık ile okul arka-daşlarıyla uzun muhabbetler ediyor, düğünlere katılıyor hatta imza toplama kampanyalarında ateşli destekçiyi oynuyor. Hem de sandalyesin-den kalkma zahmeti göstermeden ! Sorarsan bu arkadaşlara sosyallerdir. Ama sadece taş çatlasın 10 mpslik bir internet erişimiyle ! O sandalyeden kalkıp sokağa çıkma zahmeti gösterdiklerinde birer birer gün yüzüne çıkar asosyallikleri. Ama dediğim gibi bu arkada-şın Facebook‘ta binlerce arkadaşı, Twitter‘da binlerce followers‘i ve hatta FourSquare‘de yüzlerce check-in’i vardır… Saymakla bitmez bu asosyal sosyal insanların sosyal medyadaki portföyleri. Yazımı ufaktan noktalamak istiyorum. Şu satırlara kadar geldiysen baştaki sorunun cevabı artık kafanda şekillenmeye başlamış-tır. Cevabını kendine sakla ya da bana mail at, mutlaka bir geri dönüş yaparım sana.

• Güncel

Page 31: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

BEN NASIL BÜYÜK ADAM OLACAĞIM ?Ben nasıl büyük adam olacağım?Ben…

Yalnızca ben değil, aynı ölçüde sen…

Ufak bir çocuktum ben. Ben hariç herkes büyüktü ve büyükler hükmediyordu bildiğim her şeye. Onları izleyerek ve itaat ederek; biraz büyüdüm…

Bıyıklarım henüz yeni terliyordu, körpeydim ben. Evde ebeveynlerim, okulda öğretmenlerim, sokakta polis amcalar, bakkal amca, en sevdiğim meyvenin ağacını bahçesine hapsetmiş bir başka amca, hastanelerde hemşire teyzeler, köşe başlarında ağabeyler, çizgi filmde gargamel. Hala hepsi büyüktü benden. Onlar hükmediyorlardı bildiğim her şeye. Büyümem gerekiyormuş ve biraz daha büyüdüm.

Delikanlıydım ben. Gençtim, güzel ya da yakışıklı. Hala tam olarak büyüyemediğimi söylüyordu gargamel. ‘’Büyük olma sınavı’’ dedikleri şeylere hazırlanıyordum ben.Biraz daha büyüyordum her ‘’Büyük olma sınavı’’ndan sonra ama her seferinde biraz daha büyümem gerektiğini söylüyordu gargamel. Büyük olma sınavlarında geçirdim gençliğimi, geçtim her bir sınavı; Biraz daha büyüdüm.

Bugün, Spor Akademisi öğrencisiyim ben. Ama garibime giden bir şeyler var;

Ebeveynlerim hala büyükler, polis ve bakkal amcalar da öyle. Hemşire teyzeler hala büyükler ve en sev-diğim meyveyi bahçesine hapseden amca da öyle. Öğretmenlerim hala büyükler… Hala hükmediyorlar; Her birinin hayalleri var, proje ve hedefleri var. Dünyayı o proje, hedef ve hayalleriyle esir almışlar. Tıpkı en sevdiğim meyvenin ağacını bahçesine hapseden amca gibi; hayallerimi, proje ve hedeflerimi esir almışlar, köle etmişler, prangalamışlar…

Bir Spor Akademisi öğrencisiyim ben. Ülke sporunun geleceğiyim ben. Toplum sağlığının can damarıyım ben. Sosyokültürel yapının psikolojisiyim ben. O toplumda bir bireyim ben. Hayalleri, proje ve hedefleri olanım ben.

Bir Spor Akademisi öğrencisiyken ben ve öğretmenlerimken dünyayı yöneten, öğretmenlerimken hayal, proje ve hedefleriyle hükmeden;

‘’Herkes köşesini kapmışken, nasıl büyük adam olacağım ben?’’

TEOMAN KARADENİZ

Page 32: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

MİRAS Özellikle genç nesillerimizin farkında olmadığı bir mirasımız var bizim. Çok büyük bir kültür mirasına sahibiz. Maalesef ki günümüz nesillerinin sadece ufak bir bölümü bunun far-kında. Hayatımızın her alanında karşımıza çıkan, çıkacak olan zorluklara karşı nasıl mücadele etmemiz gerektiği, nasıl bir tutum içinde bulun-mamız gerektiğini bu mirasta bulabiliriz. Ata-sözlerimiz, hadisler, kıssadan hisseler, edebi-yatçılarımızın ifade ettikleri ve daha niceleri…En basitinden arkadaş ilişkilerimizde sürekli sorunlar yaşıyoruz. Bazen arkadaşlarımız zor duruma düşüyor ve ne yapacağımızı bilemiyor, yardımına dahi koşmuyoruz. İşte atasözünde de dediği gibi, dost, dostun eyerlenmiş atıdır. Yani anlamı şu ki, Hakikî dost, dostunun en sıkışık zamanında yardımına koşmaya hazır durumda

bekler. Nemrut ile Karınca hikayesini bilirsiniz. Hz. İbrahim’i ateşe atan Nemrut’a karşı karınca sırtında su taşıyarak ateşi söndürmeye çalışır. Karıncaya derler; o su ateşi söndürmez, boşu-na çabalıyorsun. Karınca cevap verir; olsun, en azından tarafımız belli olur diye. Karınca safını belli etmiştir. İşte bu hikayeler hem okurken zevk aldığımız hem de bize gani gani faydası olan de-ğerlerdir. Diğer toplumlara göre kat be kat fazla mirasa sahibiz. Ama şu meşhur batıdan alma olayı illa ki yapılacaksa, batılıların sahiplenme yetisini alabiliriz. Bunca değer, göz göre göre kıyıda köşede yok oluyor. İnsanlarımızın yaşan-tılarına olumlu yönde katkıda bulunacak şeyler bu değerler.

• Güncel

Page 33: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Nice nice hikayelerimiz, kıssalarımız, anılarımız var. Mesela bizlere hep dinleme-nin ne kadar önemli bir yetenek olduğun-dan bahsedilir. Gerçekten bu böyledir. Bir süre insanları dikkatle dinleyin. Bunun ne kadar doğru bir tespit olduğunu görecek-siniz. Çok konuşan boş konuşur demişler. Ayrıca en çok bilenin en çok dinleyen oldu-ğunu da söylemişler. Bu insanlar bir şeyleri yaşamışlar ki bunları söylemişler. Bu değer-lere sahip çıkmalıyız.

Kitap okumakta ne kadar geri bir ülke olduğumuzdan bahsediyorlar sürekli. Bu doğru olabilir. Ama kitaplar pazarlanmı-yor. Çoğu insan piyasaya çıkan en popüler kitaptan dahi habersizdir. İnsanlara oku-ma alışkanlığı kazandırmak için öncelikle insanlara kitapları pazarlamalısınız. Kitap okudukça kelime haznemiz genişleyecektir. Ayrıca kitap okumak bizlere öğrenmediği-miz türlü değerlerimizi de anımsatacaktır.

Arkadaş ilişkilerimiz, eş (sevgili) ilişkilerimiz, çalıştığımız yer ile olan ilişkile-rimiz, komşuluk ilişkilerimiz ve diğer ilişki-lerimiz son on yıldır hızla zayıflıyor. Bunun sebebi, bazı değerlerin eğitimini almamış insanların büyüyüp, hayata dahil olmasıdır. Biz kendi değerlerimizi bilip, onlara saygı gösterip, yaşamımıza uyarlarsak gerçekten kaliteli toplum olma yönünde en önemli adımı atmış olacağız. Her olumsuz görü-nene söver olduk. Oysa ki araştırma gibi

bir düşünce yok. Her şey oldu bitti yaşanır oldu. Son zamanlarda büyüklerimden en çok duyduğum cümle “eskiler bi başkaydı” oluyor. Araştırıp bakıyorsun, hakikaten eskiden hep beraberdik. Birlik halindey-dik. Şimdilerde ise egolarımız içerisinde boğulur olduk. Nasıl bu hale geldik? Bende bilmiyorum ama her gelen yeni jenerasyon-da bu durum daha da kötüye gider oldu. Anne babalar aile içi eğitimi daha dikkatli vermeliler. Bireyler topluma adab-ı muaşe-ret kanunlarını bilerek gelmeliler. Okuma alışkanlığı verilmeli ve bu gibi çeşitli yete-nekler yüklenmeli. Değerlerden bahsedip, bu konuya gelmemin elbette ki bir anlamı var. İlk başta itham ettiğim genç kuşağında altında olan 1996 ve sonrası nesilin yetişme biçimi ger-çekten çok korku veriyor bana. Bu nesillere bu değerlerimiz öğretilmiyor ve en değer verdiğimiz değerlerimize zarar veriliyor. Geçen gün haberlerde görmüşsünüzdür, hamile öğretmenini bıçaklayarak öldüren bir lise öğrencisi vardı. Oysa ki bize öğreti-len, eğiticinin ne kadar kutsal olduğuydu. Bu konuyu çoğu okurumuzla da görüştük ve bu konudan şikayetçi olanların sayısı oldukça fazla. Bu yüzden böyle bir yazı ile karşınıza çıkma ihtiyacı duydum. Genç nesillere değerlerimizi öğretelim. Bu konuda ailelere ve eğitimcilere çok fazla iş düşüyor. Lütfen sorumluluk almaktan ka-çınmayalım. Mutluluk için buna ihtiyacımız var. Mert ABAKUŞ

[email protected]

Page 34: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Merhaba, sevgili Kalemsiz okuyu-cuları. Bu sayımızda ben, hepimizi ilgi-lendiren çok mühim bir konuda sizinle ufak çaplı bir yolculuğa çıkmak istiyo-rum. Değinmek istediğim nokta “dil”.

Yahya Kemal BEYATLI’nın “bu dil ağ-zımda anamın ak sütüdür”, Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’nın “Türkçem benim ses bay-rağım”, Fuzûlî’nin “Türkçe, Arap ve Acem dillerinden daha güzel ve üstün bir dil-dir”, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir” dediği dilden, Türkçeden bahsediyorum.

Sevgili okuyucular; dil bir milleti bir çatı altında toplayan, birlikte tu-tan, uyum ve düzen içerisinde bir hayat sürmemizi sağlayan en büyük milli un-surdur. Kafamızı yoran, canımızı sıkan yığınlarca sorunla karşılaştığımız ülke-mizde kendimizi aidiyetinde hissettiği-miz ideolojilerin belli başlı kavramlarını pervasızca kullanarak ben “şu”yum, ben “bu”yum, ben “şu”nun taraftarıyım, efendim filan ideoloji ülkenin kurtulu-şudur ben de “şu”cuyum diyebiliyoruz. Ancak bilmediğimiz bir şey varsa o da şudur ki her şeyden önce öneminin anlaşılması gereken ve gerekli hassa-siyetin gösterilmesi gereken en büyük sorun “dil sorunu”dur. Biz önümüze ko-nulan oyuncaklarla kendi küçük dün-yamızda büyük(!) hesaplar yapıp ken-dimizce devlet yıkıp devlet kurarken önümüze o oyuncakları atanlar, önce dilimizi sömürerek bizi içimizden yıkı-yorlar da haberimiz yok! Özellikle son

zamanlarda devletin zirvesinden ba-sına, yazarlardan üniversite öğren-cilerine, geleceğimizi temsil edecek olan genç nesilden halka kadar ni-yedir bilinmez, bir “Türkçeden kaçış” çabası var. Yabancı kökenli kelimeleri itina ile(!)seçip, aynı itina(!) ile kul-lanmak, ünlü harflere evlatlık mu-amelesi yapmak, İngilizceden Türk-çeye çevrilmiş bir takım kalıplaşmış anlamları Türkçede bir anlam ifade etmemesine rağmen ısrarla kullanıp cümle ve anlam çöplüğü yaratmak moda haline gelmiş durumda. Afe-dersiniz ‘rövaşta’. Çok klasikleşmiş fakat bir o kadar da yerinde bir soru ile merakımı gidermek istiyorum yüksek müsaadenizle: TÜRKÇENİN BİR EKSİĞİ YOK, YA SİZİN ? Dil, milletin omurgasıdır. Bunun aksi iddia edi-lemez. Dilinden kendini soyutlayan, dilini yitiren bir kuşak, gerek tarihin-den gerek kültür ve değerlerinden gerek başına geleceklerden bihaber yetişir. Tüm bizi biz yapan değerlerin sürekliliğini sağlayıp kuşaktan ku-şağa aktaran da zaten bizzat “dil”dir.

Anlamadığım noktaya gelince; biz ki tarihimizle ve ecdadımızla gu-rur duyan ve bunu her fırsatta göğ-sümüzü gere gere söyleyen bir mil-letiz. Peki nasıl oluyor da kendimizle bu denli çelişerek henüz bir tarihi bile olmayan, 250 yıllık ağacı tarihi eser kabul eden, medeniyeti bizden öğre-nip de bize medeniyet dersi vermeye çalışan üç beş densizin yalakalığını

ve taklitçiliğini yapmayı kendimize yakıştırabiliyoruz? Üstelik bunu ge-lişim için de yapmıyoruz! Bataklığa saplanmış kültürlerini(!), kokuşmuş değerlerini(!) taklit ediyoruz. “Özen-ti”lik öyle illet bir durum ki “damarla-rımızdaki asil kan”a karışmış durum-da. Artık bilinçlenmenin ve oturup biraz sebebini sonucunu düşün-menin zamanı gelmedi mi sizce de?

İnsan kendisini ifade edebil-diği ölçüde insandır ve özgürdür! Biz ki özgürlüğü olmadan yaşayamaz de-nilen millet, bu kadar mı meraklıydık esarete? Esaret ve işgal denilince top tüfekle geleni mi algılıyoruz sadece? Dilimizi zapt etmek de bir işgal ol-muyor mu? Diğer dilin esaretine gir-miyor muyuz? En önemlisi de bizim kanımızda ne zamandan beri işgale gönüllü kucak açmak var. Dil diyorum dil, “bizi en iyi anlayabilecek olan yine biziz”in kısaltılmış şekli; “Türk”-çe diyorum. İstediği kadar başka bir dili en iyi bilenlerden olalım, bizi ne Arap ne İngiliz ne Amerikan ne Fars ne de bilmem ne bela anlar bir TÜRK gibi. “Vatan dersin, millet dersin, bayrak, özgürlük, Kurtuluş Savaşı, Çanakkale, Balkanlar, Anadolu, na-mus, şehit, asker, cân, cânân dersin de anlaşılmaz dediklerin hiçbir dilde!

Dil kirlenmesini yalnızca ya-bancı kelimeleri kullanmak olarak değil de saçma sapan, manasız cümleler kurmak olarak da algıla-

OKEY PAMPA, İŞLEM TAMAM; “DİL” PERT!

Page 35: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

ve taklitçiliğini yapmayı kendimize yakıştırabiliyoruz? Üstelik bunu ge-lişim için de yapmıyoruz! Bataklığa saplanmış kültürlerini(!), kokuşmuş değerlerini(!) taklit ediyoruz. “Özen-ti”lik öyle illet bir durum ki “damarla-rımızdaki asil kan”a karışmış durum-da. Artık bilinçlenmenin ve oturup biraz sebebini sonucunu düşün-menin zamanı gelmedi mi sizce de?

İnsan kendisini ifade edebil-diği ölçüde insandır ve özgürdür! Biz ki özgürlüğü olmadan yaşayamaz de-nilen millet, bu kadar mı meraklıydık esarete? Esaret ve işgal denilince top tüfekle geleni mi algılıyoruz sadece? Dilimizi zapt etmek de bir işgal ol-muyor mu? Diğer dilin esaretine gir-miyor muyuz? En önemlisi de bizim kanımızda ne zamandan beri işgale gönüllü kucak açmak var. Dil diyorum dil, “bizi en iyi anlayabilecek olan yine biziz”in kısaltılmış şekli; “Türk”-çe diyorum. İstediği kadar başka bir dili en iyi bilenlerden olalım, bizi ne Arap ne İngiliz ne Amerikan ne Fars ne de bilmem ne bela anlar bir TÜRK gibi. “Vatan dersin, millet dersin, bayrak, özgürlük, Kurtuluş Savaşı, Çanakkale, Balkanlar, Anadolu, na-mus, şehit, asker, cân, cânân dersin de anlaşılmaz dediklerin hiçbir dilde!

Dil kirlenmesini yalnızca ya-bancı kelimeleri kullanmak olarak değil de saçma sapan, manasız cümleler kurmak olarak da algıla-

mak lazım gelir. Bir kelime hatta bir harf bile çok şey ifade eder. Ünlü-leri atarak kullanılmaya başlayan mesaj dili zamanla konuşma ve yazı dilimize yerleşebilir. Ufak gibi görü-nen bazı noktalara dikkat edelim ki geleceğin anne babaları olan bizler, gelecek kuşaklara temiz bir dil ve korunmuş bir kültür bırakabilelim .

Bazen düşünmeden yaptıklarımızın faturası ağır olur! Bizim bu ülkeden başka bir ülkemiz, konuşabileceğimiz 3000-4000 yıllık köklü tarihe sahip değerlerimizi ve bizi yansıtan güçlü bir dilimiz, bozsak da nasılsa yenisi var diyebileceğimiz bir kültürümüz, kimliğimiz daha yok. Türkçe hepimi-zin; o bizimle büyüdü, biz onunla…

“Dil, düşüncenin giydirilmesi-dir” der Samuel Johnson , “imlamız lisanımız düzelince, lisanımız da ka-famız düzelince düzelecek” der Yah-ya Kemal, “kullandığımız kelimeler nasıl yaşayacağımızı belirler” der bir Yunan atasözü, “insanın kelamı aklının terazisidir” der Hz. Ali ve de-vam eder Hz. Muhammed: “İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz” ve son sözü de Francis Bacon söyler “in-sanın dili karakterinin bir parçasıdır”.

Dilimize dikkat edelim! Di-limizi kirleterek hem zeka sevi-yemizi düşürdüğümüzü hem de karakterimizi, kimliğimizi yitirdi-ğimizi bir kez daha hatırlayalım.

Kübra Gü[email protected]

OKEY PAMPA, İŞLEM TAMAM; “DİL” PERT!

Page 36: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

İskandinav mitlerinde geçen bir öyküye göre düzenbaz tanrı Loki, diğer 12 tanrının katıldığı bir şölene 13. olarak giderek eğlen-ceyi bozmuştur. Bu olay İskandinav halklarının en gözde tanrısı Balder'in ölümüyle sonuçlanan kavgaya yol açmıştır.

Yunan Mitolojisinde, tanrıların evi Olympus dağında 12 tanrı otu-rur. Yunan mitolojisine en son katılan tanrı Dionysus için Hestia isimli tanrıça Olympus'tan ayrılarak insanlar arasında yaşamaya başlar. Böylece Olympus'taki tanrı sayısı kötü kabul edilen 13'e ulaşmaz. Hıristiyanlıkta 13 sayısının uğursuzluğu ile ilgili birçok teori ortaya atılmıştır. bunlardan birine göre İsa'nın Son Yemek olarak bilinen ve Roma tarafından tutuklanmadan önce havarileri ile son kez bir araya geldiği yemekte masada 13 kişi vardır (12 havari ve İsa). Masadaki 13. kişi olan Yahuda onu ele verir.Bu inanç Hıristiyan dünyasında öylesine güçlüdür ki, bazı kimseler 12 kişiyle birlikte aynı masaya oturtmaktan kaçınır.

• Birçok otelin 13 sayısını taşıyan odası ve 13. katı yoktur. • Pek çok kentte 13.Cadde ya da 13.Bulvar gibi yerler yoktur. • Çoğu binanın 13.katı olmaz. • İsminize 13 mektup gelmişse şeytanın şansı sizin olur. • 'Apollo 13’ aya gitme macerasında başarısız olan tek ekiptir. • Darağacına giden yolda 13 basamak vardır. • 13 Ekim 1307’de çok sayıda şövalye tutuklanıp idam edilmiştir. • Ad ve soyadındaki harflerin toplamı 13 olanların çok şanssız bir hayat geçireceği düşünülür. • 13 yaşı çocukların erişkinliğe adım attıkları yaştır. Bu dönem oldukça sıkıntılıdır.

13’ÜN LANETİ

Page 37: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Sıralamada 12 rakamı mükemmeliyet ve bütünlük ifade eder. 13 rakamı ise kusursuzluğun üzerine ekleme yapmak olarak algıla-nır. Bu sebepten de uğursuz olduğu varsayılır.

13. CUMA KORKUSU

Kelimenin kökenine bakacak olursak 13. Cuma’dan korkmaya “paraskevidekatriaphobia” deniyor. Bu da Yunanca Cuma anlamına gelen Paraskeví, 13 anlamına gelen dekatreís kelimelerinin fobi anlamına gelen phobía kelimesine eklenmesiyle ortaya çıkıyor.

Britanya'da British Medical Journal'ın ayın 6'sına denk gelen Cuma ve 13'üne denk gelen Cuma'ları karşılaştırarak yaptığı bir araş-tırma 13. Cuma günlerinde trafik kazalarında yüzde 52'lik bir artış olduğunu ortaya koymuş. Fakat Alman Sigorta İstatistikleri Merkezi ise 12 Haziran 2008'de bir açıklama yayınlayarak 13. Cuma'larda daha az kaza, yangın ve hırsızlık olduğunu söyledi. Bunun sebebi ise insanların korkudan evden çıkmamalarına bağlanıyor. Hollanda'da ise 13. Cuma'da araç sürmek daha güvenli. Çünkü normalde ortalama 7.800 kaza olurken 13. Cuma'da 7.500 kaza bildirilmiş.Kuzey Carolina'daki Stressle Başa Çıkma ve Gobi Enstitüsü'nün araştırmasına göre ise Amerika'da her yıl 21 milyon kişi bugünden korktuğu için gündelik işlerini yerine getiremiyor.

Sevgili Kalemsiz okurları anladığınız üzere batıl inançtan başka bir şey değil.. 13. sayının Kalemsiz için uğur getirmesi dileğiyle..

"Mutluluk her an vardır yeter ki en karanlık zamanlarınızda ışığı açmayı unutmayın.."

13’ÜN LANETİ

Gülşah [email protected]

Page 38: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

• Güncel

Bugün kültümüze ait el sanatlarının çoğu yok olmaya yüz tutmuş durumda. Bugün bazı sosyal toplulukların ve duyarlı belediyeler kültürümüzde yer alan bu sanatların ömrünü uzatacak çalış-malar yapmaktalar. Ancak ne yazık ki hala yeterli sahiplenme mevcut değil. Ben de bu konuya biraz katkıda bulunmak adına bu nadide sanatlarımız hakkında bu yazıyı hazırlama ihtiyacı duydum. Sizlere el sanatlarımız hakkında kısa kısa bilgiler vererek en azından fikir sahibi olmanıza yardımcı olacağım.

Kaligrafi: En basit açıklaması "Gü-zel Yazı" demektir. Bu sanat ile iştigal eden (uğraşan) sanatkara Kaligraf denir. 15.yüzyılda özellikle Osmanlı, Hindistan ve İran’da görülen, olağanüstü incelik ve ustalık gerektiren bu sanat eserleri hay-ranlık verecek derecede ince ve etstetiktir.

Page 39: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Ajur Sanatı: Kıl testeresi yardı-mıyla gümüş bir levha üzerine çizilen bir motifin nakşedilmesi olarak tanımlan-maktadır.

Tezhib Sanadı: (Osm: Tezhib) kelime-si, Arapça zeheb (altın) kökünden türemiş olup, ‘altınlamak’ anlamına gelir. Çoğulu olan “tezhibat” “altınlama süslemeler” demektir. Tezhip günümüzde daha çok İslam kökenli kitap bezeme sanatlarına verilen addır. Tezhip sanatını icra eden erkelere müzehhip bayanlara müzehhibe adı verilir.

Mozaik: Mozaik kelime-si, bu makalede, plastik sanatlar-da kullanılan anlamıyla ele alınmıştır. Küçük, birbirinden farklı, üç boyutlu par-çaları bir yüzey üzerinde yanyana getirerek resim oluşturma tekniğine ve ortaya çıkan esere mozaik denir. İlk olarak beşbin yıl önce Sümerler tarafından ev duvarlarına batır-dıkları çömlek parçalarıyla yapılan bu tekni-ğin günümüzde iki biçimi uygulanmaktadır: Genelde çimentodan oluşan zemin malzeme üzerine parçacıkları batırmak. Tutkalla ya-pıştırılmış parçaların aralarına sıva döşemek.

Yukarıda özetini geçtiğim el sanatları dışında önemli olan diğer el sanatları;• Külekçilik• Hallaçlık• Kedenecilik• Köföncülük• Kazaziye• Gravür• Gergef• Çinicilik Mert ABAKUŞ

[email protected]

Page 40: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Bir süredir özel işlerim sebebiyle dergiye yazamıyordum, bu sayımızda ise Microsoft Türkiye tarafından desteklenen Açık Akademi isimli ücretsiz programlama eğitimi veren ve yüzlerce saat video ve tartışma platformlarının olduğu bir platformdan bahsetmek istiyorum sizlere.Platformun amacı birinci adımda, insanlara ihtiyaç duydukları Microsoft teknolojilerine yazılım geliştirme konusunda destek vermek. Bu da demek oluyor ki sistemin yapılandırılma-sındaki asıl amaç yazılım geliştirmek isteyen kişilerin bunları öğrenmesini, uzmanlaşmasını sağlamak.İkinci adımda projenin amacı ise Türkiye’de gerekli seviyede uzman yazılım yetiştirebil-mek, yazılım ihracatını daha mümkün kılmak ve genel kapsamda insanların ihtiyaç duyduğu Türkçe kaynağa ulaşmalarını sağlamak.Türkiye 20 milyar dolara yakın bir yazılım pa-zarında, gelecekte 60 milyar dolara çıkmasının beklendiği bu pazarda neredeyse hiç pay sahibi değil, Açık Akademi’nin amacı nitelikli yazılım uzmanlarının gelişmesine ve yetiştirilmesine yardımcı olmak, bu konuda insanlara bir yol açmak.

Türkiye bilindiği üzere bir çok büyük yazılım ve donanım firması tarafından 3. Dünya ülkesi olarak düşünülmekte ve yazılım/donanım ithalatında ülkemiz bu kapsamda her zaman ithal ederken bile geride kalmakta ve çoğu zaman teknolojileri geç kullanmaktadır. Büyük firmalar genellikle ülkelerin seviyesini belir-lerken o ülkede yaptığı satışa değil o ülkenin yazılım/donanım kapasitesine bakmaktadır. Bunu gidermenin bir yolu da gerekli yazılımcı açığını kapatmak ve var olanların da kalite seviyesini yükseltmek; bu da şu aşamada yazılım geliştiricilerin daha aktif ve daha katkı sağlıyor olmasını sağlamaktır. Toparlayacak olursak, Türkiye 3. Dünya ülkesi olmak istemiyor ise öncelikle bu seviyenin üzerinde sayıda ve kalitede yazılım üretmeli-dir. Açık Akademi de tam olarak bunu sağla-mayı amaçlamaktadır. Gerekli sayıda yazılım (örn. Windows Phone ve Windows 8 uygula-maları) üretilirse, Türkiye bu düşük kapsam-dan bir üst seviyeye geçebiliyor olacaktır.Microsoft Türkiye, Windows Phone 7-8 ve Windows 8 için büyük yatırımlar yaparak geliştiricileri teşvik etmekte ve bunun için ara kuruluşu olan Açık Akademiyi kullanmaktadır eğitim ve kampanya amaçlı.

Page 41: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Açık Akademinin kuruluş amacından fazlasıyla bahsettiğimizi düşünüyorum, şimdi ise Açık Aka-deminin neler yaptığından ve asıl ilgilendiğimiz noktalardan bahsetmek istiyorum.Açık Akademi an itibariyle bir Windows Phone 7 telefon kampanyası düzenlemektedir, bu kap-samda 5 adet uygulama geliştirip yayınlayan ve Açık Akademinin kriterlerine uygun olarak bu uygulamaları piyasaya süren kişiler Nokia Lumia 800 kazanıyorlar. Bu kampanyanın amacı Türki-ye menşeili uygulama sayısını arttırmak, bu kapsamda da sadece 5 kriterlere uygun uygulamayı yayınlayanlara bu telefon hediye olarak verilmekte. Detaylar için: https://www.acikakademi.com/acikakademi/eep/ContentDetails.aspx?ID=32 adresini ziyaret edebilirsiniz. Tüm bunlara ek olarak, ilk 3 uygulamasını geliştiren kişilere de 100$ değerindeki Windows Developer Center üyeliği hediye edilmekte.Gelin birlikte Açık Akademi’nin yol haritasına bir göz atalım.

Gördüğünüz üzere, uzmanlaşma imkanımızın olduğu bir çok modül var. Eğer biraz daha geniş bir anlatım isterseniz de şu görseli inceleyebilirsiniz.

Page 42: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Tüm bunlardan bahsettikten sonra, sanırım artık kayıt olmanızın zamanı geldi.Açık Akademiye kayıt olduğunuzda bir test yapabiliyorsunuz, bu testi geçerseniz ilk eğitimleri almak zorunda değilsiniz, ancak eğer testten başarısız olursanız tüm eğitim-leri almanız gerekiyor olacak. Çünkü Açık Akademi adım adım ilerleyen bir müfredata göre sistemde eğitim vermektedir.http://www.acikakademi.com/ bekliyoruz.

Onur Tı[email protected]

Page 43: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

İŞ BULMA OLASILIĞI YÜKSEK OLAN MESLEK DALLARI

Günümüzde insanlar işsiz kalmamak için ellerinden geleni yapar. Bazen bu çabalar sonuç verir ve işinde üst kademelere çıkarsın, tam tersi olursa da korkulan olur ve işsiz kalma noktasına kadar gidebilirsin.Kim işini ne kadar güzel yaparsa mükafatını da ay sonu veya yıl sonu alır.Şimdi ben; siz okurlara günümüzde iş olanağı fazla olan ve işsiz kalma olasılığı çok az olan mesleklerden biraz bahsedeceğim.

İş Bulma Olasılığı fazla Meslekler :-Biyomedikal Cihaz Teknis-yenliği-Biyomedikal Cihaz Mühen-disi-Elektronik Haberleşme Mühendisliği-Mekatronik Mühendisi -Yazılım Mühendisliği-Jeofizik Mühendisi-Yönetim Bilişim Sektörü-Özel Eğitim Bölümleri (Zi-hinsel, İşitme, Görme En-gelliler Öğretmenleri )-Görsel İletişim Tasarımı

Şimdi bu meslekleri size açıklıyım.

Batuhan Öztütüncü[email protected]

Page 44: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

Biyomedikal Cihaz Teknisyenliği: Bu mesleğin amacı, tıpta ve biyolojik bilimlerde kullanılan cihazların tamiri, bakımı ve onarımı yapan ara elemandır. Önü en açık meslek-lerden biridir.Çalışma Alanları: Biyomedikal Cihaz Teknikeri, resmi ve özel hastane-lerde, dispanserlerde ve laboratu-varlarda çalışabilirler.Biyomedikal Cihaz Mühendisliği: Biyomedikal Cihaz Mühendisi olan kişi bu alanda ki tıbbi cihazların yapımı ve tasarımından sorum-ludurlar ve ayrıca arıza halinde danışmanlık görevini üstlenmek-tedirler. Biyomedikal Cihaz Mühendisi olan kişiler;-Kalp pilleri, yapay organlar, Diyaliz makinası gibi tıbbi cihazların üreti-mi ve tasarımını yaparlar.-Ultrason, röntgen, anjiyo vb. tıbbi cihazların üretimini ve tasarımını yapmakla sorumludurlar.-İnsan vücudundaki sistemlerin sayısal olarak incelenmesi için elektronik modeller gerçekleştirir-ler.-Hastaların durumunu kontrol eden cihazların yapımından ve tasarımından sorumludurlar.-Ayrıca herhangi bir tıbbi cihazda arıza söz konusu olduğunda danış-manlık ve ilgili sorumluluğu yerine getirmekle görevlilerdir.

Elektronik Haberleşme Mühen-disliği: Elektronik Haberleşme Mühendisliği, iletişim ve her türlü elektronik aletin yapımı, geliştiril-mesi ve işletilmesi hakkında görev alan kişilerdir.İş bulma Olasılığı:-PTT, TRT, TÜRK-KABLO, Türk Tele-kom, TEDAŞ vb. gibi kamu ve özel sektörlerde çalışma imkanı olduk-ça yüksek bir meslektir.Ayrıca bu işi yapacak olan kişilerin el, göz ve beyin koordinasyonları-nın yüksek olması gerekmektedir. İşin içine girildiği zaman sorun çö-zebilecek hızlı ve kabiliyetli insan olmalıdırlar.Mekatronik Mühendisliği: Me-katronik, Makina, elektronik ve yazılım mühendisliğin birleşmesi ile oluşan ayrı bir mühendislik dalı olmakla birlikte mühendisliğin en çok öne çıktığı mesleklerden biridir.Mekatronik ; Gelişmiş ürün ve yüksek performansa ulaşmak için tasarlanan cihazların; hesaplama, mekanizasyon ve kontrol para-metrelerini aynı anda bulunduran sistemin dizaynı ile ilgilenen en-tegre bir çalışmadır.Bir Mekatronik Mühendisinin, modelleme-analiz ve deneysel uygulama- donanım yeteneğine sahip olmakla birlikte bunların

yazılımlarını yazmaktadırlar. Mekatroniği diğer sistemlerden ayıran özelliklerden biri ise eski tip cihazların elektronik ve yazılım fonksiyonları ile yenilenmesidir.Yazılım Mühendisliği: İnsan haya-tı içerisindeki sorunlara çözüm üreterek faydalı ürünler koymayı hedefler. Yani işimizi kolaylaştı-racak bazı sistemlerin yapımı ve uygulamasında görev alırlar.İş İmkanı: Yazılım mühendisi, proje yöneticileri olarak çalışabilir, Holding, Seyahat Firmaları gib web desteği sunan firmalarda yönetici olarak çalışabilirler.Tabi bu işte de güzel bir para ka-zanmak istiyorsanız işinizi severek yapmanız gerekmektedir.Jeofizik Mühendisliği: Fizik ilkeleri-ni kullanarak yerküreyi, hidrosferi, atmosferi ve uzayı inceleyen bilim dalıdır.Jeofizik Mühendisliğini yapacak kişilerin matematik zekasının çok iyi olması ve iş ortamında (ofis ortamında ) bunu çok iyi kullana-bilmesi gerekmektedir.Jeofizik Mühendisliği, Petrol, doğalgaz, maden, ham maddelerin aranması, jeotermal enerji gibi çevre ve arkeolojik araştırmalarla birlikte bilgisayar-elektronik ikilisi ve sayısal verilere dayanan bir meslektir.Jeofizik Mühendisliği de önü açık

Page 45: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

yazılımlarını yazmaktadırlar. Mekatroniği diğer sistemlerden ayıran özelliklerden biri ise eski tip cihazların elektronik ve yazılım fonksiyonları ile yenilenmesidir.Yazılım Mühendisliği: İnsan haya-tı içerisindeki sorunlara çözüm üreterek faydalı ürünler koymayı hedefler. Yani işimizi kolaylaştı-racak bazı sistemlerin yapımı ve uygulamasında görev alırlar.İş İmkanı: Yazılım mühendisi, proje yöneticileri olarak çalışabilir, Holding, Seyahat Firmaları gib web desteği sunan firmalarda yönetici olarak çalışabilirler.Tabi bu işte de güzel bir para ka-zanmak istiyorsanız işinizi severek yapmanız gerekmektedir.Jeofizik Mühendisliği: Fizik ilkeleri-ni kullanarak yerküreyi, hidrosferi, atmosferi ve uzayı inceleyen bilim dalıdır.Jeofizik Mühendisliğini yapacak kişilerin matematik zekasının çok iyi olması ve iş ortamında (ofis ortamında ) bunu çok iyi kullana-bilmesi gerekmektedir.Jeofizik Mühendisliği, Petrol, doğalgaz, maden, ham maddelerin aranması, jeotermal enerji gibi çevre ve arkeolojik araştırmalarla birlikte bilgisayar-elektronik ikilisi ve sayısal verilere dayanan bir meslektir.Jeofizik Mühendisliği de önü açık

olan ve iş bulmada sıkıntı yaşan-mayacağı bir meslektir. İşini iyi yaparsan işsiz kalma olasılığı çok düşüktür.Jeofiziğin Uygulama Alanları:-Çevre Fizyolojisi-Levha tektoniği ve deprem araş-tırmaları-Arkeolojik Araştırmalar-Uzay ve Atmosfer Araştırmaları-Termal Alan Araştırmaları-Yeraltı Kaynaklarının araştırılması gibi görevlerde bulunurlar.Yönetim Bilişim Sektörü: Devlet kurumları, sosyal güvenlik ku-rumları ve özel sektöre ait kuru-luşlarda, planlama, düzenleme ve geliştirme ve verileri düzenle-me-yürütebilmesini sağlayacak elemanlara denir.Biraz daha açacak olursak, Hol-dingde bir yönetici bir konu hak-kında karar vermekte zorlandıysa eğer sizden bu kararın verilmesini kolaylaştıracak bilgilerin değişik yerlerden toplanmasını ve düzen-lemesini isteyecektir.Araştırma Konuları;Benzetim ve Dinamik Sistem Mo-dellemesi Bilgisayar Ağları ve İletişim Bilgisayar Destekli EğitimBilişim Proje ve Süreç YönetimiBilişim Sistemleri Analiz, Tasarım GeliştirmeElektronik İş ve Ticaret Modelleri

Karar Destek SistemleriKalite YönetimiKurumsal Bilgi YönetimiTedarik Zinciri YönetimiVeri Analizi, Sayasal Yöntemler, Veri Madenci-liği Yapay Zeka UygulamalarıÖzel Eğitim Bölümleri: Bu bölümde zihinsel. işitme, görme vb engelleri olan ilköğretim çağında olan çocukları eğitecek öğretmenleri yetiştirir.Bu mesleği elinizden geldiğince iyi yapmak istiyorsak eğer Sabırlı, anlayışlı ve bir o kadar-da sevecen olunmalı ki karşı taraftaki kişiyi üzmeyelim. Ve en önemlisi bu işi yaparken kişinin mutlu olması gerekmektedir.Ülkemizde engelli insanlara yardım edecek düzeyde pek fazla öğretim üyesi bulunmadı-ğından dolayı bu meslekte önü açık meslekle-rin başında gelmektedir.Görsel İletişim Tasarımcısı: Bölümü net bir biçimde anlatmak istersek, televizyon ve sinema grafiklerinin, bilgisayar yazılımlarının ekran düzenlemelerini tasarlayan kişilerdir.Bu işi yapacak olan kişiler; bilgisayar yazılım şirketlerinde, reklam ajanslarında, tv kanalla-rında ve animasyon kuruluşlarında kolaylıkla yer alabilir.Bu mesleği yapacak olan kişilerin;-Karşıda ki kişi veya kişilerle iletişiminin çok iyi olması gerekmektedir. -Sinema, televizyon ve güzel sanatlarla yakın-dan ilgilenen kişiler olması gerekmektedir.-Kafasında oluşturduğu kompozisyonu çizim halinde en iyi ifade eden biri olmalıdırlar.

Page 46: Kalemsiz Dergi 13. Sayı

dk

Web : www.kalemsizdergi.com | Twitter : Twitter.com/KalemsizDergi | Facebook : Facebook.com/KalemsizDergi