ekev akademİ dergİsİ yıl: 15 sayı: 48 (yaz 2011)...

16
117 Özet Tarihi süreçte Kur’ân’ın yorumlanması ile ilgili olarak rivayet, dirayet, işarî ve ah- kâm olmak üzere farklı yorumlama biçimleri ortaya çıkmıştır. Kur’ân’ın lolojik argü- manlarla tefsir edilmeye başlaması da erken dönemlere kadar uzanır. Konuyla ilgili ilk örnekler Hz. Peygamber tarafından verilmiş olsa da lolojik tefsirin kurumsallaşmaya başlaması ve bir tefsir biçimi olarak sistemleşme yoluna girmesi Abdullâh İbn Abbâs eliy- le gerçekleşmiştir. Bu makalede onun tefsirde dilbilimsel bir yöntem izleyerek bu alana nasıl bir ivme kazandırdığını örneklerle ele alacağız. Anahtar Kelimeler: Kur’ân, tefsir, lolojik tefsir. Ibn Abbas the Pioneer of Philologic Tafseer Abstract In historical experience, different interpretation methods appeared. These are interpretation by hearsay, mental, mysticism and relatin to laws. The interpretation of Quran with philological arguments can be seen in early times. It is given the rst examples about Quran’s commentary that based on language by prophet Mohammad. But it is happened philologic commentary being institutiens and its in the way of being systematize by Abdullah Ibn Abbas. We will examine alltogether that, not only his addition of philologic tafseer but also how he succeeded this subject. Key Words: Quran, tafsir, philologic tafsir. İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ *) Dr., Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni, (e-posta: [email protected]) İsmail AYDIN (*) EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011)

Upload: others

Post on 10-Oct-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

117

Özet

Tarihi süreçte Kur’ân’ın yorumlanması ile ilgili olarak rivayet, dirayet, işarî ve ah-kâm olmak üzere farklı yorumlama biçimleri ortaya çıkmıştır. Kur’ân’ın fi lolojik argü-manlarla tefsir edilmeye başlaması da erken dönemlere kadar uzanır. Konuyla ilgili ilk örnekler Hz. Peygamber tarafından verilmiş olsa da fi lolojik tefsirin kurumsallaşmaya başlaması ve bir tefsir biçimi olarak sistemleşme yoluna girmesi Abdullâh İbn Abbâs eliy-le gerçekleşmiştir. Bu makalede onun tefsirde dilbilimsel bir yöntem izleyerek bu alana nasıl bir ivme kazandırdığını örneklerle ele alacağız.

Anahtar Kelimeler: Kur’ân, tefsir, fi lolojik tefsir.

Ibn Abbas the Pioneer of Philologic Tafseer

Abstract

In historical experience, different interpretation methods appeared. These are interpretation by hearsay, mental, mysticism and relatin to laws. The interpretation of Quran with philological arguments can be seen in early times. It is given the fi rst examples about Quran’s commentary that based on language by prophet Mohammad. But it is happened philologic commentary being institutiens and its in the way of being systematize by Abdullah Ibn Abbas. We will examine alltogether that, not only his addition of philologic tafseer but also how he succeeded this subject.

Key Words: Quran, tafsir, philologic tafsir.

İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ

*) Dr., Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni, (e-posta: [email protected])

İsmail AYDIN (*)

EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011)

Page 2: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

118 / Dr. İsmail AYDIN EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Giriş

Hz. Peygamberin amcasının oğlu olan Abdullâh İbn Abbâs (ö. 68/687), hicretten üç yıl önce dünyaya gelmiştir. Hz. Peygamber vefat ettiğinde on üç yaşlarında olduğu be-lirtilmiştir. Din ilimleriyle ilgili geniş bilgisi sayesinde hibru’l-ümme ve bahr gibi nite-liklerle anılmıştır. Onun böyle bir payeye nail olması Hz. Peygamber’in onun hakkında, “Allah’ım onu dinde bilgili kıl ve ona tevili öğret”1 (Buhârî, 1992: Vudû, 10; Müslim, 1992: Fedâilü’s-Sahâbe, 138; Ahmed b. Hanbel, 1992: I, 266, 314, 328, 335) şeklindeki duasının tesirine bağlanmıştır. (Zehebî, t.y.: I, 47). Onun ilme karşı duyduğu merak ve isteğin yanı sıra, Hz. Peygamberi izleyerek bilgi öğrenmesi, onun vefatından sonra da sahabenin önde gelenlerine devamlı soru sorarak bilgisini geliştirmesi ilmî kariyerinin yükselmesine vesile olan hususlardır. Ebû Hüreyre (ö. 58/678), istikbalde ilimde önder olmaya namzet bu şahsiyetle ilgili olarak, Zeyd b. Sâbit (ö. 45/655) vefat ettiğinde şöyle diyecektir: “Bugün bu ümmetin en bilgili âlimi vefat etti. Umulur ki, Allah İbn Abbâs’ı ona halef kılar.” (İbnü’l-Esîr, 1994: II, 348; İbn Hacer, 1853: II, 92-93).

İbn Abbâs’ın bilgi ve zekâsının farkına varan Hz. Ömer’in, ashaptan önde gelen kim-selerin içinde olduğu meclislere onu götürerek Kur’ân’la ilgili sorular sorması, (Buhârî, 1992: Tefsir, 110) küçük yaşlardan itibaren bilgi bakımından güvenilir bir düzeye erişmiş olduğunu göstermektedir. Aktarıldığına göre Hz. Ömer, çetin meselelerle karşılaştığın-da da onun görüşüne müracaat eder, fetva isterdi. Tâbiînin önde gelen müfessirlerinden Tâvûs b. Keysân’a (ö. 106/724), “Sahabenin büyüklerini bırakıp şu çocuğa mı tabi ol-dun” dendiğinde o şöyle demiştir: “Ben sahabeden yetmiş kişinin ihtilaf ettikleri hususla-rı çözmek için İbn Abbâs’a müracaat ettiklerini gördüm.” (İbn Sa‘d, 2001: II, 316, 318; Ebû Nuaym, 1998: III, 1702, 1705; İbnü’l-Esîr, 1994: III, 292, 293). Tefsir, fıkıh, hadis, şiir ve Arap tarihi (eyyâmü’l-Arab) konularında uzman olan İbn Abbâs’ın her bir dersi farklı günlerde değişik talebelere okuttuğu nakledilir. (İbn Sa‘d, 2001: II, 318; İbn Hacer, 1853: II, 93).

İslamî ilimlerin hemen hepsinde söz sahibi olan İbn Abbâs’ın en belirgin özelliği, müfessir olması ve kendisinde bu vasfın diğer alanlara göre baskın bulunmasıdır. Tefsirde fi lolojik yöntemin İbn Abbâs’la gelişmesinin en büyük sebebi şiir, Arap kelamı, lehçeler, muarreb lafızlar ve garib kelimelerle ilgili geniş bilgiye sahip olmasıdır. Onun yaptığı tef-sirin en önemli niteliği dilbilimsel olmasıdır. Hatta Catlâvî, İbn Abbas’ın yapmış olduğu tefsirin Kur’ân’a yönelik ilk fi lolojik tefsir ve fi lolojik tefsirin temelinin atıldığı ilk mer-hale olduğunu söylemiştir. (Catlâvî, 1998: 45, 46). Goldziher (ö. 1921) de İbn Abbâs’a özgü olduğunu söylediği bu yöntemle onun Arap dili çalışmalarını efsanevi bir okula dö-nüştürdüğünü belirtmiştir. (Goldziher, 1997: 97). Onun, Nâfi ‘ b. el-Ezrak (ö. 65/684) ile arasında geçen diyaloglarda2 Kur’ân’la ilgili kendisine sorulan her garîb lafzın anlamıyla

1)

2) Kaynaklar, bahsi geçen diyalogların ortaya çıkışıyla ilgili şu olayı naklederler: Abdullah b. Abbâs, Kâbe’nin avlusunda oturarak insanların onu çevreleyip Kur’ân’ın tefsirini sordukları bir sırada Nâfi ’ b. el-Ezrak, Necdet b. Uveymir’e şöyle dedi: ‘Kalk da bilgisi olmadığı Kur’ân’ı tefsir etmeye cüret

Page 3: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

119İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ

ilgili Arap şiirinden serdettiği şahitler tefsir ile dilin buluştuğu ilk örneklerdir. (Sezgin, 1991: I, 61; Muhtâr, 1997: 104).

Günümüzün anlayışına göre fi lolojik tefsiri “Dile dayalı olarak Kur’ân’ı anlama ve dil kurallarıyla onun manalarını belirleme faaliyeti” şeklinde tanımlayabiliriz. İbn Abbâs’ın dile dayalı tefsir yönteminde elbette dilciler tarafından belirlenen kurallar ve terimlerden söz edemeyiz. Zira sistematik olarak dil ıstılahlarına ve ilkelerine dayalı tef-sir hareketi İbn Abbâs’tan sonra ortaya çıkmıştır. Dilci müfessir olarak nitelendirdiğimiz Ebû Ubeyde, Ferrâ, Ahfeş ve Zeccâc gibi âlimler dildeki yetkinliklerine bağlı olarak İbn Abbâs’ın öncülüğünü yaptığı bu hareketi sistemleştirmişlerdir.

İbn Abbâs’ın, kategorik olarak tefsiri dörde ayırıp bunlardan birini, “Araplar’ın, sahip oldukları dil ile bilmeye muktedir olduklar tefsir” (Taberî, 1992: I, 57) şeklinde belirtmesi, Kur’ân’ın anlaşılması mevzuunda dile önemli bir misyon yüklediğini göstermektedir. Bu çalışmada İbn Abbâs’ın Kur’ân’ı açıklarken dayandığı kaynaklar ve fi lolojik yöntemde kullandığı argümanların neler olduğunu ortaya koymaya çalışacağız. Bunu yaparken baş-ta tefsir ve hadis kaynakları olmak üzere dil ve edebiyat eserlerinden yararlanacağız. Bu arada İbn Abbâs tefsirini konu edinen klasik ve çağdaş eserlerden istifade etmeye gayret edeceğiz. Ancak her şeyden önce onun tefsir ilmindeki yerine değinmek gerekmektedir.

A. İbn Abbâs’ın Tefsir İlmindeki Yeri

Dilciler, hadisçiler ve fıkıhçıların İbn Abbâs’ı ilgilendikleri ilimler zaviyesinden de-ğerlendirdikleri muhakkaktır. Ancak onun otorite olduğu alan şüphesiz tefsirdir. Rivayet-lerden hareketle Hz. Peygamber’den sonra sahabe içinde bu sahanın en yetkin bireyi ol-duğu anlaşılmaktadır. Sahip olduğu bu yetkinlik sebebiyle tercümânü’l-Kur’ân şeklinde isimlendirilmiştir. Bazı kaynaklarda hadis, bazılarında ise İbn Mesûd’un (ö. 35/655) sözü

şeklinde aktarılan “İbn Abbâs Kur’ân’ın ne güzel tercümanıdır”

(İbn Sa‘d, 2001: II, 315; Hâkim, 1997: III, 661) şeklindeki övgü bunu anlatmaktadır. Hz. Alî’nin (ö. 40/661) onun hakkında, “Sanki o, gayba ince bir perdeden bakmaktadır” (Kurtubî, 2006: I, 60) sözü de onun Kur’ân’ı yorumlamadaki becerisini göstermektedir.

İbn Abbâs’ın fi lolojik yöntem dışında ayetlerle ilgili Mekkî-Medenî ayrımı yapma-sı, ayetlerin sebebi nüzulünden söz etmesi, surelerin iniş sırasıyla ilgili bilgiler vermesi, nâsih ve mensûha işaret etmesi onun tefsirde izlediği yöntemin başlıca özelliğidir. Sahip olduğu ilmî yetkinlik sayesinde yaptığı tefsirin sonradan gelen âlimler tarafından önem-senmesi ve -türü ne olursa olsun- yazılan tüm tefsir kitaplarında onun görüşlerine yer verilmesi onun tefsir sahasındaki otoritesinin bir tezahürüdür. Güçlü konumundan ötürü görüşleri delil olan İbn Abbâs’a sahih olmayan pek çok görüşün nisbet edildiği de bir gerçektir. Konuyla ilgili İmam Şâfi î’nin “İbn Abbâs’tan sübût bulan tefsirin miktarı yüz ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret etmektedir.

eden şu kişinin yanına gidelim.’ Ona gelerek şöyle dediler: ‘Bize tefsir etmen için Allah’ın kita-bından bazı şeyler soracağız. Açıkladığın şeylerin misdakını/ delilini de Arap dilinden göstermeni istiyoruz. Zira Allah Kur’ân’ı apaçık Arap lisanıyla indirdi.’ Bunun üzerine İbn Abbâs, ‘Aklınıza geleni sorun’ dedi. (İbnü’l-Enbârî, 1971: I, 76-77; Suyûtî, 2006: I, 383).

Page 4: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

120 / Dr. İsmail AYDIN EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Sahabe ve tâbiîn tefsirlerini nakletmeye büyük önem veren Taberî (ö. 310/922), İbn Ebî Hâtim (ö. 327/938) ve Abdürrezzâk es-San‘ânî (ö. 211/826) gibi müfessirlerin yanı sıra, hadis kaynakları da İbn Abbâs’ın tefsirine çokça yer vermişlerdir. (Humeydî, t.y.: 22).

B. İbn Abbâs’ın Filolojik Kaynaklardaki Yeri

İbn Abbâs’ın Kur’ân’la ilgili yaptığı açıklamalara yalnızca naklî tefsire yer veren eserlerde –ki buradaki şerhlerin çoğu da fi lolojiye racidir- değil, fi lolojik tefsirlerde ve mu‘cemlerde de rastlamaktayız. Ferrâ (ö. 207/822), Zeccâc (ö. 311/923) ve Nehhâs (ö. 338/949) gibi dilci müfessirin yanı sıra İbn Düreyd (ö. 321/933), İbn Fâris (ö. 395/1004) ve Cevherî (ö. 400/1009) gibi lügat yazarları İbn Abbâs’ın dile dayalı açıklamalarına itibar etmişler ve bunun bir göstergesi olarak eserlerine ondan nakledilen bu nevi tefsir-lere yer vermişlerdir. İbn Abbâs’ın yaptığı izahlara yer veren bazı eserlerde onun isminin bizzat anıldığı görülmektedir. İsminin anılmadığı yerlerde ise yapılan fi lolojik izahlarda etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Şimdi bunlarla ilgili bazı örnekler verelim.

Ferrâ, eserinin pek çok yerinde İbn Abbâs’ın izahlarına yer verir.4 Mesela o, (Abese, 80/31) ayetini tefsir ederken, kelimesini ‘hayvanların yediği ot’ şeklinde açık-

ladıktan sonra, İbn Abbâs’ın da kelimeyi böyle tefsir ettiğini belirtmiştir. (Ferrâ, 1983: III, 238).

Cevherî, maddesini ele alırken, (Hac, 22/40) ayetindeki kelimesini İbn Abbâs’ın, ‘O, Yahudilerin ibadet ettikleri havralardır’ şek-

linde tefsir ettiğini söyler. (Cevherî, 1994: mad.)

3) İmam Şâfi î’nin bu sözüne itimad eden Zehebî şöyle der: ‘Şâfi î’den nakledilen bu haber eğer doğ-ruysa, uydurmacıların İbn Abbâs’a nisbet ederek uydurdukları tefsirin çokluğuna işaret eder. Bunun en büyük delili de tefsirde İbn Abbâs’a nisbet edilenler arasındaki çelişkidir. (Zehebî, t.y.: I, 56.) Bize göre İmam Şâfi î bu sözü, İbn Abbâs’tan kendisine ulaşan rivayetlerin azlığına nazaran söy-lemiş olabilir. Yahut bu sözü uydurmacıların İbn Abbâs adına uydurdukları rivayetlerin çokluğuna işaret etmek maksadıyla söylemiştir. Nitekim Abdülkerîm Bekkâr, Gulât-ı Şîâ’nın kendi anlayış-larını desteklemek, diğer taraftan bazı insanların Abbâsî halifelerine yakınlaşma düşüncesiyle İbn Abbâs’a bazı sözler nisbet ettiklerini beyan etmektedir. Bununla birlikte Bekkâr, sahih kaynaklarda İbn Abbâs’tan aktarılan pek çok rivayet olduğuna dikkat çekerek İmam Şâfi î’nin bu sözle, ondan ge-len şeylerin çoğunun güvenilir olmadığını kastetmediğini belirtir. (Bekkâr, 2002: 25). İbn Abbâs’tan tefsirle ilgili gelebilecek nakillerin çok fazla olabileceğine işaret eden nakillerden biri şudur: İbn Ebî Müleyke şöyle der: “Yanında levhalar olduğu halde Mücâhid’in Kur’ân’ın tefsirini İbn Abbâs’a sorduğunu gördüm. İbn Abbâs ona; yaz, diyordu. Bu şekilde Mücâhid, Kur’ân’ın bütün tefsirini İbn Abbâs’a sordu.” (Taberî, 1992: I, 65). Cerrahoğlu ise, kendisine yalan isnadlarda bulunulmasında adeta İbn Abbâs’ı sorumlu tutarak şöyle der: ‘Ona, bu şekilde isnadlarda bulunulmasında acaba ken-disinin de bir dahli yok mudur? Niçin Abdullâh b. Ömer gibi bir zata çok fazla isnadlarda bulunama-mışlar da, İbn Abbâs’da bir merci bulmuşlar?’ (Cerrahoğlu, 1968: 104). Biz bu yaklaşımı anlamakta gerçekten güçlük çekmekteyiz. Zira bu yaklaşım, Peygamber adına yalan haberler uyduran kişiler yerine peygamberi suçlamaya benzemektedir.

4) Örnek olarak bk.: (Ferrâ, 1983: I, 95, 153, 189, 194, 351; II, 63, 119, 138, 294, 304, 305, 327; III, 60, 62, 267, 275, 284, 238).

Page 5: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

121İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ

İbn Abbâs, (Bakara, 2/187) ayetindeki keli-

mesini, ‘cinsel ilişki’ şeklinde açıklamıştır. (Sahîfetü Alî b. Ebî Talha, 1991: 95). İbn Fâris

de kelimeyi Mekâyîsi’l-Luga isimli eserinde aynı biçimde izah etmiştir. (İbn Fâris, 1999:

I, 478). Yine o, (Kasas, 28/71) ayetindeki

kelimesini ‘sürekli’ şeklindeki tefsir etmiştir. (Sahîfetü Alî b. Ebî Talha, 1991: 395; Taberî, 1992: X, 97). Aynı izah İbn Düreyd’in Cemheretü’l-Luga isimli eserinde de yer almaktadır. (İbn Düreyd, 2005: II, 585). İbn Abbâs’ın yaptığı fi lolojik açıklamalarla ilgili bu örnekler, onun sonraki devirlerde meydana gelen dil faaliyetleri üzerinde ciddi bir etkisi olduğunu göstermektedir.

C. İbn Abbâs’ın Tefsirde Dayandığı Kaynaklar

1. Şiir

Tefsire yardımcı unsur olarak şiirin kullanılması, Hz. Peygamber’den sonra sahabe dönemiyle başlar. Sahabe içinde İbn Abbâs dışında bir yöntem olarak şiirle istişhâd ede-rek Kur’ân’ı tefsir eden başka bir kimseyi bilmemekteyiz. Ancak Hz. Ömer’in, kelimesinin anlamını sorunca, Hüzeyl kabilesinden bir adamın söz konusu kelimenin ‘eksilme’ anlamına geldiğini söyleyerek bu anlamı okuduğu bir şiirle desteklemesi’,5 İbn Abbâs’tan önce de ashab arasında Kur’ân’ın şiirle tefsir edilmesi konusunda bir yöne-lim ve kabulün varlığını göstermektedir. Bu arada Hz. Peygamber’den nakledilen

“Bazı şiirlerde hikmet vardır” (Buhârî, 1992: Edeb, 90; İbn Ebî Şeybe, 2006: XIII, 279) şeklindeki söz, Kur’ân tefsirinde şiirden yararlanmayı teşvik etmektedir. De-vam eden süreçte şiirle istişhâd İbn Abbâs ile tefsirde vazgeçilmez en temel yöntemlerden biri haline gelmiştir.

Sahabe döneminde şiirle istişhâd etmeye en fazla önem veren ekol Mekke ekolü-dür. Bunun sebebi, şiiri tefsirin en önemli unsuru haline getiren İbn Abbâs’ın bu ekolün başında olmasıdır. İbn Abbâs, Araplar’ın divanı olması ve onların tarihlerini kendinde barındırması yönüyle Kur’ân’ın anlamlarına ışık tutmak ve Kur’ân’daki garîb lafızla-rın anlamını belirlemede taşıdığı yarar sebebiyle şiire çok önem vermiştir. (Cüveynî, 1971: 31-32; Bekkâr, 2002: 121). Şiir Arapların dil, düşünce, gelenek kısacası sosyal ve kültürel yaşamlarıyla ilgili sahip oldukları tüm servetin toplandığı en önemli hazi-nedir. Onlar, kendi yaşamlarıyla ilgili pek çok şeyi şiirle ifade etmişlerdir. Bu sebeple şiir sadece bir kelimenin anlamını doğrulamak için değil, aynı zamanda ahkâmla ilgili ayetlerin sosyal yaşamdaki uygulamalarla ilişkisini öğrenmek için de önemli bir kaynak

5) Hz. Ömer minberdeyken a ayetindeki kelimesinin anlamını sormuş, Hüzeyl kabilesinden bir adam da kendi lehçelerinde bu kelimenin eksilme’ anlamına geldiğini belir-terek şu beyti okumuştur:

‘Rendenin oku yontarak eksiltmesi gibi, yolculuk devenin hörgücünü eksiltti.’

(Zü’r-Rumme, 1998: 436; Zemahşerî, 1995: II, 584-585; Şâtıbî, 2006: I, 37.

Page 6: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

122 / Dr. İsmail AYDIN EKEV AKADEMİ DERGİSİ

idi. İbn Abbâs’ın, “Kur’ân’ın gariblerini bana soracaksanız onu şiirde arayın. Çünkü şiir Arab’ın divanıdır” (İbn Ebî Hâtim, 1997: X, 3366; Zerkeşî, 1994: I, 396) sözü bu gerçeği ifade etmektedir. Yine ona Kur’ân’dan bir mesele sorulduğunda, “Sorduğun şeyi şiirde ara, bunun anlamı sana belirecektir” dediği, cevaplandırdığı sorulardan sonra da “Şairin şöyle söylediğini hiç duymadın mı?” (İbn Sa‘d, 2001: VI, 334) diyerek açıklamasını şiirle desteklediği rivayet edilir. Özellikle Nâfi ‘ b. el-Ezrak (ö. 65/684) ile arasında geçen di-yaloglarda kaynak olarak devamlı şiire başvurup Kur’ân’ı tefsir etmesi, bu yöntemi çok önemsediğini gösterir. Konuyla ilgili şu örnekler verilebilir:

İbn Abbâs’a, (Bakara, 2/61) ifadesinin anlamı sorulduğunda, buğday anlamına geldiğini söylemiş, ardından; ‘Uhayha b. el-Culâh’ın şu sözünü duymadın mı?’ diyerek aşağıdaki şiiri okumuştur:

“Medinenin en zengin tek kişisiydim; o, Medine’ye buğday ekmekten döndü.” (Taberî, 1992: I, 352).

Nâfi ‘ b. el-Ezrak (ö. 65/684) ile arasında geçen diyalogların birinde, (İnşikâk, 84, 17) ibaresinin anlamı sorulduğunda şeklinde açıklamış ve şahit olarak aşağı-daki şiiri okumuştur:

“Bizim yük taşımaya ehil develerimiz vardır, keşke sürücüleri olsaydı.”

(Ebû Ubeyd, 1999: 343; Müberred, 1997: III, 1145; Taberî, 1992: XII, 511; Süâlâtü Nâfi ‘ b. El-Ezrak, 1993: 58)

2. Arap Lehçeleri

Arapçanın belirgin yönlerinden biri farklı lahçeleri barındırmasıdır. Lehçelerin öne çıkan özelliklerinden biri her lehçenin kendine özgü sözcüklere sahip olmasıdır. Diğer önemli bir özellik ise lehçelerde ortak olan bazı sözcüklerin farklı anlamlarda kullanılma-sıdır. Bu durum tefsir araştırmaları açısından lehçelerin önemini göstermektedir. Nitekim Hasan Basrî’nin (ö. 110/728), “Yemen ehlinden karşılaştığımız bir adamın kendi lehçele-rinde “gelin için süslenerek hazırlanmış ve içinde döşek olan ev” olduğunu söyleyene dek

(Kehf, 18/31) kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorduk” (Suyûtî, 2006: I, 417)

şeklindeki sözü, Kur’ân’ın anlaşılmasında lehçelerin önemini vurgulamaktadır.

Lehçelere dayalı tefsir yöntemi sahabe ile başlamıştır. Bu yöntemin erken dönem-de başlamasının sebebi farklı lehçelerden kelimeler içeren Kur’ân’ın doğru anlamlarına ulaşmak için lehçelerin önemli bir etkiye sahip olduğunun fark edilmesidir. Bundan ötü-rü gerek sahabe ve tâbiîn, gerekse de tefsir müellifl eri açıkladıkları bazı kelimelerin ait oldukları lehçelerdeki anlamlarına yeri geldikçe temas etmişlerdir. Bu açıdan İbn Abbâs tefsirinin en önemli niteliklerinden biri kabile lehçelerine dayalı olarak Kur’ân’daki bazı kelimelerin açıklanmasıdır.

Page 7: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

123İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ

Lehçelerle tefsir faaliyeti İbn Abbâs’tan önce diğer sahabenin de başvurduğu yöntem-ler arasında yer alır. Örnek: (Taberî, 1992: V, 337) Ancak bunun bir yöntem haline gelme-si İbn Abbâs’la gerçekleşmiştir. Nitekim konuyla ilgili olarak Bekkâr şöyle demiştir: “İbn Abbâs’ın yöntem olarak Kur’ân’ı Arap lehçeleriyle tefsir etmesiyle ilgili olarak kendisine nisbet edilen bilgilerin onda biri bile sahih ise, Arap lehçeleriyle ilgili bilimi tesis eden ilk kişinin o olduğunu söylemeye yeterlidir.” (Bekkâr, 2002: 95; İzânî, 2006: 252). Konuyla ilgili şu örnekler verilebilir:

İbn Abbâs, (Necm, 53/61) ayetiyle ilgili olarak kelimesinin

Yemen lehçesinde ‘şarkı’ anlamına geldiğini söylemiştir. (Taberî, 1992: XI, 542;

Suyûtî, 2006: I, 419).

Yine o, (İsra, 17/58) ayetindeki kelimesinin Himyer

lehçesinde ‘yazılmış’ anlamına geldiğini, Himyerlilerin kitabı şeklinde isim-

lendirdiklerini ifade etmiştir. (Suyûtî, 2006: I, 419).

3. Muarreb Lafızlar

Muarreb, yabancı bir dilden Arapçaya geçerek Arapçalaşan lafızlara verilen isimdir. Hz. Alî, “Bu Kur’ân’da her dilden kelime vardır” buyurmuştur. Mücâhid, Dahhâk, İkrime (ö. 105/723), Saîd b. Cübeyr (ö. 95/713) ve Ebû Meysere’nin (ö. 63/683) aynı anlama ge-len sözleri nakledilmektedir. (Taberî, 1992: I, 31; İbnü’l-Cevzî, 2001: 341; İbn Ebî Şeybe, 2006: XV, 447-448). Bu durum başka dillerden kelimeler içeren Kur’ân’ın anlamlarına vakıf olmak için bu sözcüklerin alındığı dildeki kullanımlarını bilmenin önemini göster-mektedir. Bu bakımdan İbn Abbâs bazı ayetleri tefsir ederken “Bu kelime şu dilde bu anlama gelir” vb. ifadeler kullanarak kelimenin geldiği dildeki anlamına işaret etmiştir. Konuyla ilgili örneklere gelince:

İbn Abbâs, (Müddessir, 74/51) kelimesinin Habeşçe’de ‘aslan’ manasına geldi-

ğini belirtmiştir. (Taberî, 1992: XII, 322).

Yine o, (Fil, 105/4) ayetindeki kelimesinin Farsçada ‘taş

ve çamur’ anlamına geldiğini söylemiştir. (Taberî, 1992: XII, 694).

4. Sahabeden Öğrendiği Bilgiler

İbn Abbâs’ın hayatını aktaran biyografi eserleri, erken yaşlardan itibaren onun ilme karşı aşırı istekli oluşu ve devamlı öğrenme bilinciyle hayatını sürdürdüğüne ilişkin ör-nekler verirler. Nitekim Hz. Ömer (ö. 23/643), İbn Abbâs’la ilgili olarak, “Onun soru soran bir dili ve iyi anlayan bir kalbi vardır” demiştir. (Ebû Nuaym, 1998: III, 1702; İbn

Hacer, 1853: II, 92). İbn Abbâs’ın, (Tahrim, 66/4) ayetinde kastedi-

lenlerin kimler olduğunu öğrenmek için pervane gibi aylarca Hz. Ömer’in etrafında döne-rek soru sorması ve bu tazyikten kurtuluş yolu olmadığını gören Hz. Ömer’in cevap ver-mek zorunda kalması, onun bilgi elde etmek için ne derece istekli olabildiğini anlatmak-tadır. (Buhârî, 1992: Nikâh, 84; Beyhakî, 2003: VII, 59; İbn Hacer, 1993: X, 347). Yine

Page 8: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

124 / Dr. İsmail AYDIN EKEV AKADEMİ DERGİSİ

rivayete göre İbn Abbâs, sahabeden Ebû Râfi ’e (ö. 40/660) gelerek Hz. Peygamber’in hangi günde ne yaptığını sorar, yanında da anlatılanları yazan bir kişi bulunurdu. (İbn Sa‘d, 2001: II, 320; İbn Hacer, 1853: II, 92).

D. İbn Abbâs’ın Tefsirde İzlediği Filolojik Yöntem

Tefsir tarihi ve usulü kaynaklarının çoğunda Abdullâh b. Mes’ûd, Abdullâh b. Ömer (ö. 73/692) vb. müfessir sahabe isimlerine rastlamak mümkündür. Ancak İbn Abbâs’ın, ashab içinde ayrı bir yeri olduğunu belirtmek gerekir. İbn Abbâs dışında sahabeden ba-zılarının bir takım kelimeleri izah ettiklerine dair rivayetler varsa da, tefsirde fi lolojik yöntem İbn Abbâs eliyle önemli bir aşama katetmiştir. Bizzat kendisinin geliştirdiği ve talebelerine miras olarak devrettiği bu yöntemin ana hatlarını, garib kelimelerin açık-lanması ve gerektiğinde yapılan izahı desteklemek için şiirle istişhâd edilmesi, kabile lahçeleri ve yabancı dillere müracaat edilmesi, Arapça’daki deyimlerden yararlanılması, takdim-tehir ve hazf üsluplarının kullanılması gibi hususlar teşkil etmektedir. Bu arada İbn Abbâs tefsirinde iştikak ve nahiv esaslarına paralel olarak ortaya konan tefsir biçim-lerine de rastlamaktayız.

İbn Abbâs eliyle gelişen tefsirdeki bu yeni metodolojinin özelliği dönemin anlayışına paralellik arzetmesidir. Yukarıda değinildiği gibi hicrî ikinci asrın ortalarından itibaren dil ile ilgili meydana gelmeye başlayan fi il, fâil, mef‘ûl, sıfat, mevsûf, zamir vb. ıstılah-ları İbn Abbâs kullanmamıştır. Çünkü onun döneminde bu ıstılahlar yoktu. İbn Abbâs’ın fi lolojik tefsirle ilgili yaptığı yorumlarda izlediği yöntemi şu başlıklar altında ele almak uygun olacaktır:

1. Garîb Lafızları Açıklama

Kur’ân’daki gârib kelimelerin tefsirine yönelik faaliyet fi lolojik tefsirin ilk merhalesi kabul edilir. Kur’ân’ın nüzulüyle birlikte bu ameliye Kur’ân’daki bazı kavramları Hz. Peygamber’in tefsir etmesiyle başlamıştır. (Aydın, 2010: 64-68). Ancak İbn Abbâs’la bir-likte sistemleşme yolunda yeni bir ivme kazanan bu yöntem, sonraki dönemlerde kaleme

alınan fi lolojik tefsirlerde de izlenen bir usûl haline gelmiştir. Arapçadaki (Kehf,

18/9) (Hakka, 69/36) (Meryem, 19/13) ve (Hud, 11/75) kelimeleri dışında

Kur’ân’ın tamamını bildiğini söyleyen (Suyûtî, 2006: I, 355) İbn Abbâs’ın garîb kelime-lerle ilgili yaptığı şerhler ondan aktarılagelen dile dayalı tefsirin önemli bir yönünü teşkil etmektedir.

İbn Abbâs’ın kelimelerin tefsiriyle ilgili yaptığı açıklamaların Arapça sözlüklerin meydana gelişini tetikleyen bir hareket olduğu söylenmiştir. Mesela, İzânî konuyla ilgili şöyle der: “İbn Abbâs’ın Kur’ân kelimelerine yönelik yaptığı açıklamalar, Arapça mu-cemlerin oluşturulmasının başlangıcı oldu ve onun kelimelere yönelik bu mülahazaları daha sonra garîbu’l-Kur’ân olarak isimlendirilen disiplinin temellerini attı. Bu ameliye Halil b. Ahmed’in (ö. 170/786) eliyle ilk Arapça sözlüğün ortaya çıkmasına zemin hazır-ladı.” (İzânî, 2006: 262) Ayrıca belirtmek gerekirse, kendisine garîb kelimelerin tefsirini içeren garîbu’l-Kur’ân niteliğini haiz Sahifetu Alî b. Ebî Talha adında bir eser nisbet edil-

Page 9: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

125İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ

mektedir.6 Mustafa er-Râfi î (ö. 1937), Kur’ân’daki garîb lafızların tamamının yedi yüz küsur olduğunu ve bunların ayaklı sözlük nitelemesini haiz İbn Abbâs’tan sahih senedle bu eserle nakledildiklerini belirtir. (Râfi î, 1997: 58; Râfi î, 2005: 53). Suyûtî (ö. 911/1505) de bu kelimeleri ve anlamlarını el-İtkân isimli eserinde nakletmiştir. (Suyûtî, 2006: I, 356-371). İbn Abbâs’ın kelime anlamlarıyla ilgili yaptığı açıklamalar çoğunlukla Taberî, İbn Ebî Hâtim ve Suyûtî gibi âlimlerin yazdıkları rivayet tefsirleri yanında diğer dirayet tefsirlerinde yer almaktadır. Onun, garîb kelimelerle ilgili bilmediği hususları zaman za-man ehl-i kitaptan bazı âlimlere sorduğuna dair nakiller aktarılmaktadır. Mesela o, kelimesinin anlamını öğrenmek için Ebu’l-Celd’e bir mektup yollamış, bunun üzerine Ebu’l-Celd sözü edilen kelimenin rüzgâr anlamına geldiğini ona bildirmiştir. (Taberî, 1992: I, 186). Konuyla ilgili şu örnekler verilebilir:

İlk örnek İbn Abbâs’ın, (A‘raf, 7/107) ayetindeki kelimesini yılan/ şeklinde açıklamasıdır. (Sahîfetü Alî b. Ebî Talha, 1991: 231; Taberî, 1992: VI, 16). Aynı kelimeyi İbn Fâris’in de, ‘büyük yılan’ şeklinde açıkladığını görmek-teyiz. (İbn Fâris, 2005: mad.)

Yine İbn Abbâs, (Bakara, 2/264) ayetindeki kelime-sini taş/

şeklinde tefsir etmiştir. (Buhârî, 1992: Tefsir, 21; İbn Ebî Hâtim, 1997: II, 518; Humeydî, t.y.: 154). İbn Sîde de, kelimesinin, ‘üzerinde ot bitmeyen kaya’ anlamına geldiğini söylemiştir. (İbn Sîde, 2000: VIII, 381-382; Ebû Ubeyd, 2005: I, 440; İbn Kuteybe, 1997: II, 41).

2. Nahvî/Gramatik YorumNahiv, Arapçanın kurallarını ve cümle yapısını konu edinen bir ilimdir. İbn Abbâs’ın

yaptığı tefsirin önemli özelliklerinden biri de dil kurallarına ve dildeki üsluba uygun yo-rum biçimlerini ihtiva etmesidir. Örneğin, Arapların beyan üsluplarından biri mübalağa-dır. İbn Fâris’in belirttiği gibi, Araplar mübalağa kasdıyla fi ilin harfl erine eklemeler ya-parlar. Mesela onlar, ‘tatlanmaya başlayan bir şey’ için derler. Tatlanma doyum noktasına ulaşınca da derler. Bu şekilde ‘yatakta yan gelip yatana’ derler. Bu anlamda şu şiiri söylemişlerdir:

6) Sözü edilen Alî b. Ebî Talha’nın sahifesi İbn Abbas’tan tefsirle ilgili nakledilen en eski ve mute-ber rivayetlerden biridir. Nitekim Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediği nakledilir: ‘Mısır’da Alî b. Ebî Talha’nın tefsirle ilgili naklettiği bir sahife vardır ki, bir kimse Mısır’a sadece onun için yolculuk yapsa çok bir şey yapmış sayılmaz. Bu sahife İbn Abbâs’ın yaptığı fi lolojik tefsirleri ihtivâ etmesi bakımından çok kıymetli bir eserdir. Nitekim Suyûtî, el-İtkân’da ‘Fî Ma’rifeti Garîbihi’ ismiyle Kur’ân’daki garîb lafızların tefsirini konu edindiği bölümde İbn Abbâs’tan nakledilen bu sahifedeki şerhlere dayanmış ve bu konuda şunu söylemiştir: ‘Garîb kelimelerin şerhi konusunda müracaat edilecek en iyi kaynak Abdullâh b. Abbâs ve tefsiri ondan alanlardır. Onlardan sahîh senedlerle aktarılan garîb lafızların tefsirini içeren nakiller gelmiştir. Ben de burada İbn Abbâs’tan özellikle Alî b. Ebî Talha kanalıyla gelen rivayetleri vereceğim. Bu sahife İbn Abbâs’tan en sahîh yollarla gelen bilgileri içermekte olup Buhârî de Sahîh’inde buna itimad etmiştir.’ Söz konusu sahifenin muhak-kiki Reccâl şöyle der: ‘Bu tefsir İbn Abbâs’tan tedvin edilen en eski rivayetlerden biridir… Buhârî, Taberî, İbn Ebî Hâtim ve el-İtkân’da da Suyûtî bu rivayete itimad etmişlerdir.’ (Suyûtî, 2006: I, 355-356; II, 1230; Edirnevî, 1997: 24; Reccâl, 1991: 22-23).

Page 10: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

126 / Dr. İsmail AYDIN EKEV AKADEMİ DERGİSİ

‘Yataklarında yan yatarlar.’

Sözü edilen üslup bağlamında İbn Abbâs, (Hud, 11/5) ayetini

şeklinde mübalağa sigasıyla okumuştur. (İbn Fâris, 1993: 257-

258). Bekkâr, bu rivayeti, İbn Abbâs’ın Araplar’ın dildeki üslup ve yöntemlerine vakıf olduğuna delil saymıştır. (Bekkâr, 2002: 109).

Ayetlerin tefsiriyle ilgili İbn Abbâs’tan nakledilen bu tarz bilgilerin sonradan orta-ya konan dil kurallarıyla örtüşmesi onun dildeki yetkinliğini gösteren önemli delillerden biridir. Aşağıdaki örnekler, İbn Abbâs’ın nahiv/gramer ile ilişkili tefsir yaptığını belge-lemektedir.

İbn Abbâs, (Kaf, 50/15) ayetini ‘İlk yaratılış bizi

aciz bırakmadı’ şeklinde tefsir etmiştir. (Sahîfetü Alî b. Ebî Talha, 1991: 461; Taberî, 1992: XI, 414; Suyûtî, 2003: XIII, 619). Burada İbn Abbâs, istifhâm hemzesini nefi y/olumsuzluk anlamına hamletmiştir. Nehhâs (ö. 338/949) da İbn Abbâs’ın bu tefsirine işa-ret ederek şöyle der: “Böylece ikrar ve kınama içeren istifhâma nefi y de dâhil olur. Yani

ayetin anlamı, ‘İlk yaratılış bizi aciz bırakmadı’ şeklindedir.” (Nehhâs,

1985: IV, 223)

Yine İbn Abbâs, (Bakara, 2/61) ayetindeki kelime-

sini ‘Şehirlerden bir şehir’ şeklinde tefsir ederek Kur’ân’daki bu ke-

lime ile ilgili sonraki nahivciler arasında vuku bulacak tartışmalarda adeta ihsas-ı reyde bulunmuştur. Basra ve Kûfe ekolleri arasında meydana gelen bu münakaşada Basra’nın en büyük temsilcisi Sibeveyh (ö. 180/796), mensup olduğu ekolün görüşünü şöyle özetle-

miştir: ‘Şehir isimleri üç harfl i olup ortası sakin olursa munsarıf olurlar. Bu tür kelimeler

ve sözcükleri gibi i‘râb edilirler. (Sibeveyh, 2009: III, 242). Bu yaklaşıma göre

ayetteki kelimesi, -İbn Abbâs’ın tefsir ettiğinin aksine- her hangi bir yerleşim yeri

değil, bilakis Mısır ülkesidir. Kûfe’nin en etkili ismi Ferrâ (ö. 207/822) ise, üç harfl i yer isimlerinin ortası sakin olsun yahut olmasın hiçbir şekilde munsarıf olmayacaklarını

söylemiştir. Böylece Ferrâ, kelimeyi İbn Abbâs gibi, şeklinde tefsir ede-

rek, bununla Mısır ülkesinin değil, yerleşim yerlerinden her hangi birinin kastedildiğini belirtmiştir. (Ferrâ, 1983: I, 42-43).

3. Sarfî/İştikâkî Yorum

Sarf, bir şeyi değiştirme ve çevirme/kalb anlamına gelen bir sözcüktür. Terim olarak sarf veya tasrîf, farklı kalıplara göre biçim değiştiren kelimelerin anlam ve yapılarını konu edinen bir ilimdir. (Hamlâvî, 2005: 40-42). Sarf ilmi ile yakın ilişki içinde olan diğer bir ilim de iştikâktır. İştikâk, yapı ve anlam bakımından aralarında ilişki olan iki lafızdan birinin diğerinden türetilmesini konu edinir. Mesela, ders yapma anlamına gelen

Page 11: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

127İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ

sözcüğünden, ders yapan manasına gelen sözcüğünün türetilmesi buna örnek veri-

lebilir. (Cürcânî, 2007: 31; Matlûb, 2000: 126). Sarf ile iştikâk arasında sıkı bir ilişki var-dır. Sarf/tasrif bir kelimeyi farklı pek çok kalıba sokmaktır. İştikâk da buna benzer. Ancak

tasrîf iştikâktan daha geneldir. Mesela kelimesini şeklinde kalıbına sok-

mak tasrîf olarak isimlendirilir, iştikâk olarak değil. Çünkü iştikâk Araplar’ın kullandığı

şeylere hastır. (Suyûtî, 1998: I, 378). Hâlbuki Araplar kelimesini kullanmazlar.

Sarf ilminin bilincinde olmayan kişilerin büyük bir kayıp içinde olacaklarını belir-ten İbn Fâris, bir kelimenin farklı iki kalıpta zıt anlamlara nasıl dönüşebildiğini şöy-

le ifade etmektedir: “Allah Teâlâ (Cin, 72/15) ve yine

(Maide, 5/42) buyurmuştur. Burada kelime tasrîf ile adaletten nasıl da

zulme dönüşmüştür?” (İbn Fâris, 1993: 197-198) Lafzın türediği kök ile girdiği kalıp ara-sındaki anlamsal irtibatın kurulması faaliyeti olan iştikâkı, tefsirde ilk kullanan kişi Ab-dullâh İbn Abbâs’tır. Onun tefsirde izlediği bu yöntemin, sonraki müfessirler tarafından da benimsenen bir usul olduğu gözlenmektedir. Konuyla ilgili şu örnekler verilebilir:

İbn Abbâs, ‘Âdem’ kelimesinin iştikakı ile ilgili şunu söylemiştir: ‘Rabbu’l-İzze, ölüm meleğini gönderdi. Ölüm meleği, yerin üzerindeki tatlı ve tuzlu topraktan aldı.’

Daha sonra İbn Abbâs şöyle demiştir: ‘Bu sebeple

Âdem olarak isimlendirildi. Çünkü yerin üzerindeki topraktan (edîm) yaratıldı.’7 (Taberî, 1992: I, 251).

Yine İbn Abbâs, ‘insan’ kelimesinin iştikâkı hakkında şöyle demiştir: ‘ ‘Kendisine bildirildikten sonra unutması sebebiyle

böyle isimlendirilmiştir.’ (Taberî, 1992: VIII, 465). Bu durumda İbn Abbâs’a göre /insan kelimesi unutma anlamına gelen sözcüğünden türemiştir.

4. Deyimlerden Yararlanma

Kur’ân, Araplar’ın konuştukları dilin özelliklerini taşıyan kutsal bir metindir. Bu se-beple Arapçadaki ifade biçimleri ve deyimleri Kur’ân’ın ihtiva etmesi gayet doğaldır. İbn Abbâs ve onun izinden yürüyen sonraki müfessirler, dildeki deyimlerden yararlanarak Kur’ân’ın anlamlarını belirlemeye çalışmışlardır. Konuyla ilgili bazı örnekler şunlardır:

Müddessir suresindeki (Müddessir, 74/4) ayetini ‘günahtan temizlenme’

anlamıyla tefsir eden İbn Abbâs, Arap dilinde günah ve kötü fi illerden uzak duran kişi

7) Hadis kaynaklarında nakledilen bir haber, bu yaklaşımı doğrular niteliktedir. Hz. Peygamber bir ha-

diste şöyle buyurmuştur:

‘Allah Âdem’i yerin bütününden avuçladığı

bir avuç topraktan yarattı. Âdemoğulları da yeryüzüne benzer şekilde kimisi kırmızı, kimisi beyaz, kimisi siyah ve kimisi de bunlar arasındaki renklerle yaratılmıştır. Yine kimisi yumuşak, kimisi kaba, kimisi kötü, kimisi de iyi yaratılmıştır.’ (Ebû Dâvûd, 1992: Sünne, 16; Tirmizî, 1992: Tefsîr, 2; Ah-med b. Hanbel, 1992: IV, 400, 406)

Page 12: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

128 / Dr. İsmail AYDIN EKEV AKADEMİ DERGİSİ

için, ‘temiz elbiseli’ dendiğini belirtmiştir. Daha sonra “Gaylan b. Seleme’nin

şu beytini duymadınız mı?” diyerek aşağıdaki şiiri okumuştur:

‘Allah’a hamd ederim ki bir günahkârın (facirin) fi ilini yapmadım ve bir haksızlık da yapmadım.’ (Taberî, 1992: XII, 298; İbnü’l-Enbârî, 1971: I, 63)

Yine İbn Abbâs (ö. 68/687), (Kalem, 68/42) ayetindeki ke-

limesini ‘sıkıntı ve zorluk’ şeklinde tefsir etmiştir. (Taberî, 1992: XII, 197;

Suyûtî, 2003: XIV, 644) Aşağıdaki şiirde de ifadenin onun belirttiği deyimsel anlamda olduğu görülmektedir.

‘Savaş bize çok şiddetlendi.’ (Taberî, 1992: XII, 197; İbn Ebî Hâtim, 1997: X, 3366).

5. Dildeki Beyân Üsluplarına Başvurma

Takdim-tehir ve hazf, Arapçada en belirgin söz üsluplarıdır. Bir sözü öne almak (tak-dim), sonraya bırakmak (tehir) yahut cümledeki bazı kelime ve ifadeleri zikretmeksizin düşürmek (hazf) Arapların üsluplarından sayılmıştır. (İbn Fâris, 1993: 244). Onların bu tür yöntemler kullanmalarındaki amaçları söz söyleme konusundaki ustalıklarını kanıtla-maktır. (Zerkeşî, 1994: III, 303). Diğer bir sebep de görünüşte var olan anlam karışıklığını gidermektir. Kur’ân’ın daha iyi anlaşılmasına katkı sağlaması nedeniyle Başta İbn Abbâs ve sonraki müfessirlerin çoğu yeri geldikçe bu üsluplardan yararlanmışlardır. Konuyla ilgili şu örnekler verilebilir:

İbn Abbâs,

(Kehf, 18/1-2) ayetinde takdim-tehir olduğunu söyleyerek sözün takdirini

şeklinde yap-

mıştır. (Taberî, 1992: VIII, 173; Ebû Hayyân, 1993: VI, 94).

Yine İbn Abbâs, (En‘am, 6/8)

ayetinde mahzûf bir kelam olduğunu söyleyerek ayetle ilgili takdiri şu şekilde yapmıştır:

(Ebû Hayyân, 1993:

IV, 82).

Sonuç

Bazı kelimelerle ilgili Hz. Peygamber’den nakledilen dile dayalı izahlar dışta tutula-cak olursa, fi lolojik tefsirin İbn Abbâs’la sistemleşme yolunda önemli bir ivme kazandığı rahatlıkla söylenebilir. Öyle ki, tefsir ilminin temelini atan, fi lolojiyle onu buluşturan, onu

Page 13: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

129İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ

bir disiplin haline getiren, genel kurallarını belirleyen ve yukarıda değinildiği üzere ders halkaları teşkil ederek Kur’ân’ın kapalı yönlerini açıklayan kişinin o olduğu yönünde bir kabul oluşmuştur. (Ta‘mî, 1994: 93; Zehebî, t.y.: I, 52). Hicri ikinci asırda Ebû Ubeyde, Ferrâ ve Zeccâc gibi dilci müfessirler ile sistemleşen fi lolojik tefsirin bir disiplin haline gelme süreci İbn Abbâs’la başlamıştır. Sözcüklerin dile dayalı şerhi konusunda sahip ol-duğu yetkinlik sayesinde o, sadece tefsir ve hadis kitaplarında değil, lügatlarda da görüş-lerine yer verilen önemli referanslardan biri olmuştur.

İbn Abbâs’ın garîb kelimelerle ilgili olarak yaptığı şerhlerin yanı sıra şiirle istişhâd, kabile lehçelerine başvurma, yabancı dillerden yararlanma, deyimleri kullanma, takdim-tehir ve hazf üsluplarını kullanma biçimindeki argümanlar hicri ikinci asırda sistemleşen fi lolojik tefsir hareketine önemli derecede yön vermiştir. Onun, ayetlerin anlam dünyası-nın keşfi ne yönelik olarak ortaya koyduğu fi lolojik yöntemin diğer müfessirler tarafından da sıklıkla kullanılması, fi lolojik tefsirin öncüsü nitelemesini kazanması için haklı bir sebep olsa gerektir.

Kaynakça

Ahmed b. Hanbel (1992). el-Müsned, İstanbul: Çağrı Yayınları.

Alî b. Ebî Talha (1991). Sahifetü Alî b. Ebî Talha fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm an İbn Ab-bâs, (Thk.: Râşid Abdülmun‘im er-Reccâl), Kâhire: Mektebetü’s-Sünne.

Aydın, İsmail (2010). Filolojik Tefsirin Doğuşu ve Gelişimi, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir: D.E.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Bekkâr, Abdülkerîm (2002). İbnu Abbâs Müessisü Ulûmi’l-Arabiyye, Ammân: Dâru’l-A’lâm.

Beyhakî, (2003). es-Sünenü’l-Kübrâ, (Thk.: Muhammed Abdülkâdir Atâ), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

Buhârî, (1992). el-Câmiu’s-Sahîh, İstanbul: Çağrı Yayınları.

Catlâvî, el-Hâdî; (1998). Kadâye’l-Luga fî Kütübi’t-Tefsîr, Tûnus: Dâru Muhammed Alî el-Hâmî.

Cerrahoğlu, İsmail (1968). Kur’ân Tefsirinin Doğuşu ve Buna Hız veren Âmiller, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.

Cevherî (1994). es-Sıhâh Tâcu’l-Luga ve Sihâhi’l-Arabiyye, (Nşr.: Ahmed Addülgafûr Attâr), Beyrût: Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn.

Cürcânî, (2007). Kitâbu’t-Ta’rîfât, (Thk.: Âdil Enver Hızır), Beyrût: Dâru’l-Ma‘rife.

Cüveynî, Mustafâ es-Sâvî (1971). Menâhic fi ’t-Tefsîr, İskenderiye: el-Meârif.

Ebû Dâvûd (1992). es-Sünen, İstanbul: Çağrı Yayınları.

Ebû Hayyân (1993). el-Bahru’l-Muhît, (Nşr.: Komisyon), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiy-ye.

Page 14: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

130 / Dr. İsmail AYDIN EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Ebû Nuaym (1998). Ma’rifetü’s-Sahâbe, (Thk.: Âdil b. Yûsuf el-Azâzî), Riyâd: Dâru’l-Vatan.

Ebû Ubeyd (1999). Kitâbu Fedâili’l-Kur’ân, (Thk.: Komisyon), Beyrût: Dâru İbn Kesîr.

… (2005). el-Garîbu’l-Musannef, (Thk.: Safvân Adnân Dâvûdî), Beyrût: Dâru’l-Feyhâ.

Edirnevî (1997). Tabakâtu’l-Müfessirîn, (Thk.: Süleymân b. Sâlih el-Huzzî), Medîne: Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem.

Ferrâ (1983). Meâni’l-Kur’ân, (Thk.: Muhammed Alî en-Neccâr – Ahmed Yûsuf Necâtî), Beyrût: Âlemü’l-Kütüb.

Goldziher, Ignaz (1997). İslam Tefsir Ekolleri, (çev.: Mustafa İslamoğlu), İstanbul: Den-ge Yayınları.

Hâkim (1997). el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, Kâhire: Dâru’l-Harameyn.

Hamlâvî (2005). Şaze’l-Arf fî Fenni’s-Sarf, Riyâd: Fâru’l-Keyân.

Humeydî, Abdülazîz b. Abdullâh (t.y.). Tefsîru İbn Abbâs ve Merviyyâtuhû fi ’t-Tefsîr min Kütübi’s-Sünne, Mekke: Câmiatu Ümmi’l-Kurâ.

İbn Abbâs (1993). Süâlâtü Nâfi ‘ b. el-Ezrak ilâ Abdillâh b. Abbâs, (Thk.: Muhammed Ab-durrahîm-Ahmed Nasrullâh), Beyrût: Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfi yye.

İbn Düreyd (2005). Cemheretü’l-Luga, (Nşr.: İbrâhîm Şemseddîn), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

İbn Ebî Hâtim (1997). Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm Müsneden an Rasûlillâh ve’s-Sahâ-be ve’t-Tâbiîn, (Thk.: Es’ad Muhammed et-Tayyib), Mekke: Mektebetü Nizâri’l-Bâz.

İbn Ebî Şeybe (2006). el-Musannef, (Thk.: Muhammed Avvâme), Beyrût: Dâru Kurtu-bâ.

İbn Fâris (1999). Mu’cemu Mekâyîsi’l-Luga, (Nşr.: İbrâhîm Şemseddîn), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

… (1993). es-Sâhibî fî Fıkhi’l-Lugati’l-Arabiyye ve Mesâilihâ ve Süneni’l-Arabi fî Kelâ-mihâ, (Thk.: Ömer Fâruk et-Tabbâ’), Beyrût: Dâru Mektebeti’l-Ârif.

… (2005). Mücmelü’l-Luga, (Nşr.: Muhammed Ta’me), Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî.

İbn Hacer (1853). el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Kalkuta, 1853.

… (1993). Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, (Thk.: Abdülazîz b. Abdullâh b. Bâz), Beyrût: Dâru’l-Fikr.

İbn Kuteybe (1997). Kitâbu’l-Cerâsîm, (Thk.: Muhammed Câsim el-Hamîdî), Dimeşk: İhyâu’t-Türâsi’l-Arabî.

İbn Sâ‘d (2001). Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr (et-Tabakâtü’l-Kübrâ), (Thk.: Alî Muhammed Ömer), Kâhire: Mektebetü’l-Hâncî.

Page 15: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

131İBN ABBÂS: FİLOLOJİK TEFSİRİN ÖNCÜSÜ

İbn Sîde (2000). el-Muhkem ve’l-Muhîtu’l-Â’zam, (Thk.: Abdülhamîd Hindâvî), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

İbnü’l-Cevzî (2001). Fünûnu’l-Efnân fî Acâibi Ulûmi’l-Kur’ân, (Nşr., Salâh b. Fethî He-lel), Beyrût: Müessesetü’l-Kütübi’s-Sekâfi yye.

İbnü’l-Enbârî (1971). Kitâbu Îdâhi’l-Vakf ve’l-İbtidâ fî Kitâbillâhi Azze ve Celle, (Thk.: Muhyiddîn Abdurrahmân Ramazân), Dimeşk: Matbûâtu Mecmûi’l-Lugati’l-Arabiyye.

İbnü’l-Esîr (1994). Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, (Nşr.: Alî Muhammed Muavvid – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

İzânî (2006). Cühûdü’s-Sahâbe fi ’l-Luga, Ürdün: Âlemü’l-Kütübi’l-Hadîs.

Kurtubî (2006). el-Câmi‘ li Ahkâmi’l-Kur’ân ve’l-Mübeyyin limâ Tezammenehû mine’s-Sünneti ve Âyi’l-Furkân, (Thk.: Abdullâh b. Abdülhasen et-Türkî), Beyrût: Müessesetü’r-Risâle.

Matlûb, Ahmed (2000). Mu’cemu Mustalahâti’l-Belâgiyye ve Tetavvuruhâ, Lübnân: Mektebetü Lübnân.

Müberred (1997). el-Kâmil, (Thk.: Muhammed Ahmed ed-Dâlî), Beyrût: Müessesetü’r-Risâle.

Müslim (1992). el-Câmiu’s-Sahîh, İstanbul: Çağrı Yayınları.

Muhtâr, Ahmed (1997). Lugatü’l-Kur’ân, Kuveyt: Mektebetü’ş-Şerîa.

Nehhâs (1985). İ’râbu’l-Kur’ân, (Thk.: Züheyr Gâzî Zâhid) y.y.: Âlemü’l-Kütüb.

Râfi î, Mustafâ Sâdık (1997). Târîhu Âdâbi’l-Arab, (Nşr.: Abdullâh el-Minşâvî – Mehdi el-Bahkirî), Kâhire: Mektebetü’l-Îmân.

… (2005). İ’câzu’l-Kur’ân ve’l-Belâgatü’n-Nebeviyye, Beyrût: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî.

Sezgin, Fuad (1991). Târîhu’t-Türâsi’l-Arabî (GAS), (Trc.: Mahmûd Fehmî Hicâzî), Riyâd: İdâretü’s-Sekâfe.

Sibeveyh (2009). el-Kitâb (Kitâbu Sibeveyh), (Nşr., Abdüsselâm Muhammed Hârûn), Kâhire: Mektebetü’l-Hâncî.

Suyûtî (1998). el-Müzhir fî Ulûmi’l-Luga ve Envâihâ, (Nşr.: Fuâd Alî Mansûr), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

… (2003). ed-Dürrü’l-Mensûr fi ’t-Tefsîri bi’l-Me’sûr, (Thk.: Abdullâh b. Abdülmuhsin et-Türkî), Kâhire: Dâru’l-Hicr li’l-Buhûs ve’d-Dirâsâti’l-Arabiyye ve’l-İs-lâmiyye.

… (2006). el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, (Nşr.: Mustafâ Dîb el-Bugâ), Dimeşk: Dâru İbn Kesîr.

Şâtıbî (2006). el-Muvâfakât fî Usûli’ş-Şerîa, (Thk.: Abdullâh Dırâz), Kâhire: Dâru’l-Ha-dîs.

Page 16: EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48 (Yaz 2011) 117isamveri.org/pdfdrg/D01777/2011_48/2011_48_AYDIN.pdf · ayet kadardır”3 (Suyûtî, 2006: II, 1233) sözü bu hususa işaret

132 / Dr. İsmail AYDIN EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Taberî (1992). Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiy-ye.

Ta‘mî, Muhyiddîn (1994). İ’lâmu’n-Nâs bi Fedâili Hibri’l-Ümme Abdillâh İbn Abbâs, Kâhire: Dâru’l-Hudâ.

Tirmizî (1992). es-Sünen, İstanbul: Çağrı Yayınları.

Zehebî, M. H. (t.y.). et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, (Nşr.: Ahmed ez-Zağbî), Beyrût: Dâru’l-Erkam.

Zemahşerî (1995). el-Keşşâf an Hakâiki Gavâmidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, (Nşr.: Muhammed Abdüsselâm Şâhîn), Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İl-miyye.

Zerkeşî (1994). el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân, (Thk.: Komisyon), Beyrût: Dâru’l-Ma‘rife.

Zü’r-Rumme (1998). Divan, (Şrh.: Ömer Fâruk et-Tabbâ‘), Beyrût: Dâru’l-Erkam.