defİne hİkÂyelerİahz u murad eylediğimde (almak istediğimde) kubbe-i merkumda mevcud tılsım...
TRANSCRIPT
DEFİNE HİKÂYELERİ
Bu makalemizde her biri arşiv belgesi olan ilginç hikâyeleri ele alacağız. Genelde bu tür
hikâyeler ya bir rüyaya, ya bir rivayete ya da doğruluğundan emin olmanın şüphe taşıdığı harita
vs. bilgelere bağlı olmaktadır. Hiç şüphesiz bunların her biri kendi arasında doğru da
olabilmekte tamamen hayal ürünü de olabilmektedir. Son zamanlarda bu işi su-i istimal ederek
bu gibi hususlara meyilli olanları aldattıkları sıklıkla duyulan şeylerdendir. Bu nedenle bu
hususlarda son derece duyarlı ve dikkatli olmak, yasal düzenlemelere uymak gerekmektedir.
İncelenen belgelerde de kurallar dairesinde hareket edildiği anlaşılmaktadır. Bu hususta
inceleyeceğimiz üç hikâye bulunmaktadır. Buna göre:
İlk belgemiz 1745 tarihlidir. Gördüğü bir rüya üzerine Niğde’den Halep’e giden, orada
gördüğü rüya üzerine Antep’e gelen ve orada yine bir mucizevi olayla bulduğu altını başka
yerde bozduramayınca tekrar Halep’e giden bir adamın hikâyesi bulunmaktadır.
İkinci belgemiz 1889 tarihlidir. Büyükçekmece’de Angorya çiftliği denilen yerde
çobanların eski para bulduğunun haber alınması yapılan yaşanan gelişmeler konu edilmiştir.
Angurya Çiftliği denilen yerin doğusunda Anbarlı ve Avcılar köyü, batısında Kavaklı
köyü, kuzeyinde Yakuplu köyü bulunmaktadır. Çiftlik, Tanzimat döneminin ünlü sadrazamı
Mustafa Reşit Paşa’ya aitti. Bu yüzden de halk arasında Reşitpaşa Çiftliği diye de
isimlendirilirdi. Mustafa Reşid Paşa’nın vefatından sonra çiftlik, oğlu Mazhar Paşa’ya ondan
sonra ise torunları Necmeddin ve Veliyeddin Beylere kaldı. Angurya Çiftliği’nin en değerli
arazisi Kulak Çayırı idi. Angurya çiftliğini araştırırken bulduğum bir makalede konu gayet
güzel anlatılmıştır.
Beylikdüzü’nün de içinde yer aldığı bölge, eskiden beri definecilerin ilgisini çeken bir
yerdi. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni, İmparatorluk ordularının seferlere çıkarken
kullandıkları güzergâhın buradan, Büyükçekmece’den geçmesiydi. Trakatya ile Gardan
arasında bulunan Angurya Çiftliği çobanları Petro ve Neser, hayvan otlatırken, çiftlik merasının
bir köşesinde âsâr-ı atika bulmuştu. Eski eserlerden sayılan bu buluntular aslında, sikkeydi.
Çobanlar, meranın o köşesinde delikli bir taş bulup kaldırmışlar, sonra da karıştırdıkça yerden
sikkeler çıkmaya başlamıştı. Sikkeler Kanuni Sultan Süleyman dönemine aitti ve onun
mührünü taşıyordu. Doğrusu, topraktan, “Sultan Süleyman sikkesinden mecidi yirmi paralığı
hacminde gümüş akçe zuhur eylemekte” idi.
Çobanların eski akçeler bulduğu haberi hemen yayılmış, daha sonra da Kaza
Kaymakamlığı durumdan haberdar edilmişti. Çorlu Kaymakamlığı’nın gerekli araştırmasından
sonra 11 Nisan 1889 tarihinde konuyla ilgili Maliye Nezareti’ne bilgi verilmişti. Bakanlık
verdiği cevapta, “Osmanlı İmparatorluğu’nda define olarak bulunacak İslamî ve ecnebi
sikkelerin antika nevinden olduğunu” bildiriyordu. Ayrıca elde edilen sikkelerin ayarlarına göre
Bab-ı Âli’de gözden geçirileceğini ve verilecek karar doğrultusunda hareket edileceğini
kaydeden Bakanlık, eğer antika olmadığına karar verilirse yürürlükteki kanunlar doğrultusunda
bulan kişiye aynen iade edileceğini ifade ediyordu.
Maliye Bakanlığı, o dönem müzeler Maarif Nezareti’ne bağlı olduğu için antikaların
nevinin belirlenmesi için numuneleri, buraya gönderiyordu. Oradan gelen cevapta ise söz
konusu sikkelerin Osmanlı eski sikkelerinden olduğu ve Müze-i Hümâyûn tarafından teşhire
layık bulunduğu, bu nedenle de alıkonulduğu bildiriliyordu. Buna ilaveten, Çatalca
Mutasarrıflığı’ndan sikkeleri bulan Petro ile Neser’in elinde kalanları da Eski Eserler
Nizamnamesi gereğince getirilmesi talep ediliyordu. Aslında İstanbul’a bulunan akçelerden
sadece 4 tanesi gönderilmişti. Bu nedenle Bakanlık, Petro hakkında soruşturma açılarak, elinde
kalan diğerlerinin de gönderilmesi gerektiğini hatırlatıyordu.1
Üçüncü belgemiz ise 1903 tarihlidir. Bu belgede ise şimdi İstanbul’un merkezi sayılan
semtlerden olan Kuruçeşme ile Arnavutköy arasında bulunan sırtlarda Sultan Mahmut Han
zamanından kalma çok değerli hazinenin olduğunu işiten 3 kafadar dilekçe vererek kazı için
izin istemiştir. İzin isterken de bütün masrafların kendileri tarafından karşılanacağını belirterek,
çıkarılan hazinenin % 60’ının hazineye, % 40’ının kendilerine ait olmasını önermiştir. İlginç
olan ise Almanların da hazinenin peşinde olduğunu belirtmiş olmalarıdır. Sonucu ne oldu
bilinmez ama izin vermişlerdir her halde. İzin vermedilerse de devlet kendisi kazmıştır.
Belgenin okunmasındaki katkılarından dolayı Hamza Soysal, Musa Elçiboğa, Bayram
Pehlivan, Murat Karavelioğlu, Semih Osmanoğlu, Pascal Numas (nam-ı müstear) ve Hafize
Bozkurt’a teşekkür ederim.
BOA Fon Kodu: C..DRB. Dosya No: 52, Gömlek No: 2596, Tarihi: 17 (B) Receb 1158 (15
Ağustos 1745), Konusu: Tılısımlı bir define hakkında Haleb Kadısı Mustafa imzalı ilam.
1 http://www.beylikduzukentbellegi.com/Icerik/Goruntule/6185
Der-i devlet mekine arz-ı dai-i kemine oldur ki: Konya sancağında vaki Niğde nam
kasaba ahalisinden İbrahim bin Hasan nam kimesne meclis-i şer’-i hatırda takrir-i kelam ve
tabir-i ani’l-meram idüb tarih-i ilâmdan altı sene mukaddem (önce) kasaba-i merkûmede iken
ehlim (eşim) İstemihan nam hatun ile ba’de’l-müşacere (çekişmeyle) yatur (yatar) iken
rüyamda bana Halep’e git deyu emr olundukda ben dahi ana binaen medine-i Halep’e gelüb
medine-i mezburede vaki üç handa iki gece misafiret üzere kalub üçüncü gece de rüyamda bana
Ayıntab’a (Antepe) git deyu emir olundukda medine-i mezburdan gider iken esna-yı rahda
Ayntab’a bir buçuk saat karib bir mahalde nuzul ve mahall-i merkumda leylen yatur (geceleyin
yatar) iken bir tarafı cây-ı bir yüce mekân açılub bir kubbe ve bir mikdar altun yığılub altundan
ahz u murad eylediğimde (almak istediğimde) kubbe-i merkumda mevcud tılsım şekli bir suret
zahir olub (ortaya çıkıp) havf eylediğimde (korktuğumda) kısmetini al deyu bana emr etmekle
ben dahi bir mikdar altundan ahz ve taşra çıkub yine mekân-ı mezburda ile's-sabah (sabaha
kadar) yatub ba’dehu kalkub mahal-i merkum hali üzere kapanub ben dahi Ayntab’a varub
altun-ı merkumdan harç eylemek (harcamak) eda eylediğimde bir kimesne benden almayub
Halep’de harç olunur (harcanabilir) deyu cevab olmağla yine medine-i Halep’e avdet (dönüp)
ve üç hana nüzul üç hanında zikr olunan altunu malumum olmayan bir Yahudiye dörtyüz
zincirli altun ile ikiyüz cedid (yeni) guruşa bey’ idüb (satıp) ve andan vatanım olan kasaba-i
mezkûreye varub meblağ-ı merkumu mesalihime sarf eyledim deyu takriri tescil olunduğu bi’l-
iltimas arz ve ilam olundu. Baki emr u ferman hazret-i men-lehu’l-emrindir. Hurrira fi'l-
yevmi'sâbi'a aşere min Recebi'l-ferd min semânin ve hamsîne ve mietin ve elfin (1158)
El-abdü’d-dai-i li’d-devleti’l âliyyeti’l-Osmaniye
Mustafa el-Kadı Medine-i Haleb-i Mahmiye
BOA Fon Kodu: DH. MKT. Dosya No: 1659, Gömlek No: 82, Tarihi: 25 Muharrem 1307
(21 Eylül 1899), Konusu: Büyükçekmece'de Angorya Çiftliği çobanlarının bulduğu define
akçelerinin antika olup olmadığının tesbiti için akçelerin Maarif Nezareti'ne gönderildiği.
Maarif Nezaret-i Celilesine
Fi 25 Muharrem Sene (1)307 ve fi 9 Eylül Sene (1)305 (21 Eylül 1889)
Büyükçekmece kazası dâhilinde vaki Angorya çiftliğindeki çobanların mezkûr çiftlik
mer’asının bir tarafında asar-ı atikadan olarak akçe çıkardıkları haber alınması üzerine zikr
olunan çiftlik mer’asının bir tarafı hafr ile (kazılarak) büyücek bir delikli taş çıkarılub toprak
karıştırıldıkça Sultan Süleyman sikkesinden mecidiye yirmi paralığı hacminde gümüş akçe
zuhur eylemekde olduğu kaza-i mezkûr kaim-makamlığından bildirildiği ve işbu akçelerden
buldurulan dört adedinin gönderildiği gibi mezkûr akçelerden bir mikdarı nezdinde bulunduğu
haber alınan Petro nam kimesne hakkında tahkikat icrasının dahi Çorlu kaim-makamlığına
bildirildiği beyanıyla istifsar-ı muameleyi ve bazı ifadeyi havi Çatalca mutasarrıflığından varid
olan (gelen) tahrirat üzerine Maliye Nezaret-i Celilesiyle bi’l-muhabere alınan cevabda
memalik-i mahrusa-i şahanede define olarak bulunacak meskûkât-ı İslamiye (İslami sikkeler)
ve ecanibiyenin (ecnebi paranın) antika nevinden olub şayeste-i hıfz ve tevkif olunanları vezn
edilerek (tartılarak) derece-i ayarlarına göre bedeli her kaç kuruşa baliğ olur ise Bâb-ı Âlî’den
vuku’-bulacak karar ve iş’ar üzerine tamamen ve antika nevinden olmadığı halde aynen bulan
adama verilmesi usul-i mer’iye (geçerli usul) iktizasından olduğundan bu halde zikr olunan
meskûkât hakkında dahi irade-i mezkûre dairesinde muamele olunmak iktiza edeceği dermeyan
olunmuş bu babdaki muhabereyi mutazammın tezkere melfufatıyla ve mezkûr akçelerle beraber
irsal-i suy-i âlî-i daverileri kılınmış olmağla mahalline tebligat-ı lazıme icra olunmak üzere
evvel emirde mezkûr akçelerin antika nevinden olub, olmadığının bi’t-tetkik beyan ve iş’arına
himem-i âliyye-i asafaneleri derkâr buyurulmak babında.
BOA Fon Kodu: Y..PRK.AZJ. Dosya No: 46, Gömlek No: 64, Tarihi: 29 Zilhicce 1320 (29
Mart 1903), Konusu: Kuruçeşme ile Arnavutköy arasında bulunan define.(tt)
Hû
Cenâb-ı Hak, padişah-ı mekârim iktinah efendimiz hazretlerinin ömr ü ikbal ve şevket
ve iclal-i hümayunlarını efzun buyursun âmin. Boğaz içinde Kuruçeşme ile Arnavudköyü
arasında ve yüksek tepelere tesadüf iden hali mahallerdeki mer’alardan biri derununda hiçbir
mahalle irtibat ve karabeti olmayan ve asla bir nevi mahzuru bulunmayan Onnik Beğ nam atik-
i meşhur yalnız familyasının mer’ası civarında cedd-i emced-i şahaneleri adn-aşiyân Sultan
Mahmud Han Hazretlerinin zaman-ı saltanatlarında darbhane-i âmire müdiri bulunan
Düzoğulları ailesinin rivayat ve mevâsîk-i tarihiye ve tevatür-i sahiha ile birçok kimselerce
malum ve fakat mahalli bu güne kadar meçhul olan ve tahminen üçmilyon Mahmudiye altını
ve mücevherli evani-i sim (gümüş kap kacaklar) ve zer’in (altının) medfun (gömülü) bulunduğu
mahalli ol zaman-ı hal-i hayatında bulunub Düz oğullarının komşusu bulunan rüfekamızdan
(arkadaşlarımdan) Mihal’in büyük validesinin validesi cariyelerine verdiği malumat-ı
mevsukaya (sağlam malumata) göre merkumların mücazatlarından (cezalandırılmalarından) bir
gece mukaddem (önce) muhteviyatı yedi yağ tulumu ile bir kazgan (kazan) derununa (içine)
servetlerini defn eyledikleri (gömdükleri) kullarınca tevatüren (saplam duyumla) sabit ise de
beş on seneden beru oralarda geşt ü güzar (dolaşarak) ve ancak bu sene işaret ve nişaneleri
gösteren mahall-i lazımı (gerekli mahali) keşf edebilmiş ve müsaade-i seniyyeleri şeref-sadır
olduğu takdirde saye-i şahanelerinde bir gün nihayetü’n-nihaya (en sonunda) üç günde servet-
i mühimme-i malumeyi bi’l-cümle masafı taraf-ı memlukanemizden te’diye olunmak
(karşılanmak) şartıyla zahire ihraç (ortaya çıkarılmak) ve ameliyatı ikmale (kazıyı yapmaya)
müteahhid bulunduğumuz misillü mesmûat (duyum) ve tahkikat-ı bendegânemize nazaran
civar-ı mezkûrda surhane tesisi nam-ı müstearıyla mer’i alarak ve anın beslemekde bulunan
Almanlar mahza (yalnızca) suret-i hufyede (gizlice) ve aheste aheste olarak (yavaş yavaş) işbu
medfunatın (gömülerin) bulunduğu mahalli adamları vasıtasıyla teftiş ve taharri etmekde
(aramakta) bulunub mevkiini öğrendikleri anda bir gecede derhal hafr ve ihraç ederek (kazıp,
çıkararak) alacakları hüveyda (açık) bulunduğundan işbu servet-i azimeyi (büyük serveti)
hükümet-i seniyyelerine bir mahzur ve masarıfata düçar olmaksızın ferman buyurulacak
memurin kulları muvacehesinde (gözetiminde) ihraç eylemek şartıyla yüzde altmış hazine-i
şahanelerine ve mütebaki farkı (kalanı) kullarına lütf ve ihsan buyurulması ve şu kadar ki
Almanlar tarafından servet-i mezkûre araziye düçar olmamak içün bir an evvel emr ü ferman-ı
hikmet beyan-ı hümayunlarına muntazır bulunmamızın arzına ictisar kılınır ise de ol-babda ve
katıbe-i ahvalde emr u ferman ve lütf ve ihsan padişah-ı şevket-penâh efendimiz efendimiz
hazretlerinindir.
Kulları
Makascılarda Haffafiye (Ayakkabı) Fabrikası Makinisti Mihal veledi Lukas
Kulları
Makascılarda Haffafiye Fabrikası Ustası Koço Peşihci oğlu
Kulları
Makascılar Caddesinde Haffafiye Tüccaranından Hafız Fikri