1. dİl ve dİlİn temel bİleŞenlerİ

28
1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Upload: others

Post on 18-Nov-2021

41 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Page 2: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

1.1. Dil Nedir?

1.1.1. Dil, bir kurallar bütünüdür.

1.1.2. Dil, doğuştan getirilen insana özgü bir sistemdir.

1.1.3. Dil, evrensel nitelikli bir dil bilgisi temeline dayanır.

1.1.4. Dil, üretkendir.

1.1.5. Dil, sürekli değişim ve dönüşüm içerisindedir.

1.2. Dilin Temel Bileşenleri

1.2.1. Dilin Anlam Bilimsel Özelliği

1.2.2. Dilin Söz Dizimsel Özelliği

1.2.3. Dilin Ses Bilimsel Özelliği

Page 3: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1) Dil nedir ve dilin temel özellikleri nelerdir?

2) Dili oluşturan temel bileşenler nelerdir?

Page 4: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Anahtar Kavramlar

� Dil

� Dil edinim düzeneği

� Kritik Dönem hipotezi

� Evrensel dil bilgisi

� Anlambilim

� Söz dizimi

� Ses bilgisi

Page 5: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği

Dil nedir? � Dilin temel özelliklerini kavrar

� İnsan dili ile hayvan dili arasındaki

farkları kavrar

� Kritik Dönem Hipoteni kavrar.

� Dil edinim sürecinin temel

özelliklerini kavrar.

� Dil edinim düzeneği ve dil

edinimindeki rolünü kavrar.

� Evrensel Dil bilgisi kavramını

kavrar.

Dilin özellikleri

örneklerle ortaya konur

ve kavratılır.

Dilin Temel

Bileşenleri

� Dilde genel olarak anlamın nasıl

oluştuğunu kavrar.

� Düşünce, gönderge ve dil arasındaki

ilişkiyi kavrar.

� Dilin söz dizimsel özelliğinin ne

anlama geldiğini kavrar.

� Yazı ile ses arasındaki ayrımı kavrar.

� Ses bilgisi ile ses bilim arasındaki

Dilin teme bileşenleri

somut örneklerle

kavratılır.

Page 6: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

farklılığı kavrar.

Page 7: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

1.1. Dil Nedir?

Türkçe Ulusal Derlemde (www.tnc.org.tr) “dil” sözcüğüne ilişkin bir eşdizimlilik1

taraması yapıldığında, dil sözcüğünün “yabancı” sözcüğü ile 991 kez, “din/Türk/tarih/kültür”

sözcükleriyle 767 kez, “bilen/öğretim/eğitim/bilgi/öğrenme” sözcükleriyle 475 kez bir arada

kullanıldığı görülmektedir. Daha az sayıda olmakla birlikte, dil sözcüğünün “resmi”, “ortak”,

“doğal” “ana”, “felsefesi”, “sürçmesi” gibi pek çok sözcükle de bir arada bulunduğu dikkat

çekmektedir. Bu birliktelikler bize kavramsal olarak dil sözcüğünün gündelik yaşamımızda

dâhi ne kadar geniş bir kullanım alanı olduğu gösterir.

� Almanca gitgide daha çok öğrenilen bir yabancı dil olmuştur.

� Kıbrıslı Türkler, ırk, din, dil, kültür, örf ve âdetleriyle ve yasama, yürütme ve

yargı yetkileriyle, bağımsız bir varlık konumundaydılar.

� 1277’de Türkçe resmî dil olarak ilan ediliyor, Arapça ve Farsça ikinci plana

düşüyor, insanlar Türklükleriyle övünüyordu.

� Türkçe için Verimli Bir Cümle Sonu Belirleme Yöntemi: ‘‘Doğal Dil İşleme’’

(DDİ) çok farklı amaçlarda kullanılan bir araştırma alanıdır ve günümüzde hızla

yaygınlaşmaktadır.

� Dil ya da buradaki sınırlı kullanımıyla doğal dil, insanların bir arada

yaşamalarından doğan, topluluğa, topluma karşılık gelendir.

� Anadil çocuklara geçerken üçüncü kuşakla birlikte İngilizce ana dil hâline

gelmekte ve orijinal anadil giderek kaybolmaktadır.

Türkçe Ulusal Derlemden aktardığımız ve daha da genişletebileceğimiz örnekler, dilin

tanımının oldukça çeşitlenebileceğini göstermektedir. Dile iletişim eksenli yaklaşırsak onun

alıcı ile verici arasındaki bildirişimi sağlayan bir kod olduğunu sözleriz. Dili fizyolojik bir

yapı olarak tanımlamak istersek bu durumda onun Broca, Wernicke gibi özellikle beynin sol

yarıküresindeki alanları içine alan, anlamlı ve dil bilgisel tümceler üretmemizi sağlayan beyin

1 Eşdizimlilik/Birliktelik; Sözcüklerin düzenli bir biçimde birlikte kullanılmaları durumudur. Örneğin;

sigara içmek, yemek yemek, toplantı yapmak, konferans düzenlemek (İmer ve diğ. (2011:60).

Page 8: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

bölgesi olduğunu söyleriz. Bu nedenle, dili anlamanın en elverişli yol, onu kendi iç

dinamiklerine bakarak anlamaya çalışmak olacaktır.

Page 9: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

1.1.1. Dil, bir kurallar bütünüdür.

Gündelik hayatta kimi dillerin kurallı olduğunu kimi dillerin ise, kuralının olmadığını

sıkça duyarız. Hatta diller arasında “çok kurallı”, “az kurallı” dil gibi derecelendirilmelerin de

yapıldığına şahit oluruz. Benzer durum yazılı dil ve sözlü dil ayrımı için de geçerlidir. Bu

kanıya göre, yazılı dil kurallara sahipken sözlü dil, kurallı bir yapı göstermez. Bir an için bu

iddiaların doğru olduğunu varsayalım. Eğer sözlü dil kurala sahip değilse, insanlar konuşarak

nasıl anlaşabilir? Eğer söylediğimiz her şeyi, anadili edinim sürecinde içselleştirdiğimiz dil

bilgisi kurallarına göre üretmiyorsak, bu bizim sürekli olarak rastlantısal ifadeler ürettiğimiz

anlamına gelir. Ancak bugüne kadar sağlıklı hiçbir bireyden “*İçin senin yemek yaptım.” ya

da “*Ben okula gittin.” gibi bir bozuk bir yapı da duymamışızdır. Kuralsızlığın bir rastgelelik

olduğu düşünüldüğünde, kuralsız bir iletişimin dolayısıyla kuralsız bir dilin olmasının da

mümkün olmadığı görülür. Dolayısıyla, dil kurallar bütününden oluşan bir sistemdir. Bu

durum hem yazılı dil hem sözlü dil için geçerlidir ve dahası diller arasında kurallılık

sınıflandırması yapmak da bilimsel anlamda pek mümkün gözükmemektedir.

Dilin kuralları nereden kaynaklanır? Grady (1996) bütün dillerin sözlü olduğunu

dolayısıyla bir ses bilimsel sistem sahip olduğunu, aynı zamanda bütün dillerin sözcüklere ve

sözcüklerin birleşmesinden oluşan tümcelere sahip olduğunu bunun da dillerin aynı zamanda

biçimbilimsel ve söz dizimsel kurallara sahip olduğunu gösterdiğini belirtir. Bunlara ek

olarak, sözcüklerin ve tümcelerin bir anlam ilettiği dikkate alındığında, dilin aynı zamanda

anlambilimsel ilkelere de sahip olduğunu kestirebiliriz. Öyle ki, insan eliyle yapılmış yapay

diller, örneğin C, Java, Matlab gibi programlama dillerin içinde bu türden kurallar söz

konusudur. Programlama dillerinde yazdığımız her kodun bir söz dizim kuralı, ses bilimsel

kuralı olmasa da yazım kuralı, bir anlamı ve yerine getirdiği bir işlev vardır. Tabii ki insan dili

çok daha gelişmiş bir sistemdir ve çok anlamlılığa izin verirken programlama dilleri gibi insan

eliyle üretilen yapay dillerde, böylesi bir durum söz konusu değildir.

Aşağıda MATLAB adlı programlama dilindeki çizim yapmak için kullanılan PLOT

komutuna ilişkin yardım bilgisi bulunmaktadır. Bu bilgi izlendiğinde, Plot komutunun söz

diziminin PLOT(X,Y) olduğu görülmektedir. Diğer bir deyişle, çizim yapmak için PLOT

yazıp parantez açıp ilk değişken olan X’i yazmak sonra araya virgül koymak ve ikinci

değişken olan Y’yi yazmak ve parantezi kapatmak gerekir. Bunlardan herhangi birisi yanlış

yapıldığında söz dizimsel yapı bozuk olacağından program da hata verecektir. Bu söz dizim

Page 10: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

içindeki X ve Y tıpkı bir tümcedeki sözcükler gibi anlambilimsel içeriğe sahiptir. X ve Y’nin

birer vektör olduğu ve birbirine karşı çizdirildiği anlaşılmaktadır. Yardım bilgisinde X ve Y

değişkenlerinden birinin anlambilimsel içeriği değiştirdiğinde, örneğin bir vektör değil de

matris olduğunda vektör olan değişkenin matris olan diğer değişkenin satır ya da sütunlarına

göre sıralanacağı belirtilmektedir. Sonuç olarak, söz dizimsel, anlambilimsel ve ses

bilimsel/yazımsal kurallar esasen bütün diller için geçerlidir.

Dolayısıyla, diller hakkında yaptığımız “kurallı”, “kuralsız”, “çok kurallı” “az kurallı”

gibi tanımlamalar tamamen öznel algılamaları içermektedir. Bütün dillerin dil bilgisi kuralları

vardır. Kuralsızlık beraberinde öngörülemezliği, anlaşılamazlığı ve öğrenilemezliği de

getireceği için kuralsız bir dil dendiğinde artık dilden bahsetmek de mümkün olmayacaktır.

1.1.2. Dil, doğuştan getirilen insana özgü bir sistemdir.

Dilin nasıl edinildiği, insanın gelişmiş bir dil yeteneğine sahipken böylesi bir sistemin

diğer canlılarda neden görülmediği dil incelemelerinin temel konularından olmuştur.

Chomsky (1965) insanın dil yetisinin doğuştan geldiğini öne sürmektedir. Ona göre, insan

zihni, doğuştan dil edinmesine olanak sağlayan bir alt yapıya sahiptir. Dil edinim düzeneği

(language acquisition device) adını verdiği bu yapı, bir bebeğin anne ve babasından sınırlı

sayıda dil girdisi ile karşılaşmasına rağmen, kısa bir süre içerisinde dil edinmesini sağlamakta,

dahası sınırlı sayıda kuralla sınırsız sayıda üretim yapabilmesine olanak tanımaktadır.

70’li yıllarda hayvanlar üzerinde yapılan dil çalışmaları da dilin insana özgülüğü

savını destekleyen bulgular ortaya koymuştur. Nim Projesi bu çalışmalardan biridir. Nim

Projesinde, bir şempanzeye dil öğretilmeye çalışılarak dilin gerçekten insana özgü olup

Page 11: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

olmadığı incelenmiş ve bulgular uygun koşular sağlanmasına rağmen diğer memelilerin

insanın kullandığı dile benzer bir dil edinimi/kullanımı gerçekleştiremediğini göstermiştir.

Dilin insana özgülüğüne ilişkin diğer destekleyici bilgiler nöroloji ve genetik alanlarında

gelmiştir. Paul Broca, Broca adını verdiği insan beyninin sol ön alanının dilsel işlemlerle

ilintili olduğunu ve bu bölgede meydana gelen bir lezyonun dil bozukluklarının oluşumuna

neden olduğunu ortaya koymuştur. Broca alanında oluşan hasarlar dil bilgisel açıdan bozuk

tümceler üretimine sebep olmakla birlikte, konuşmanın motor gerçekleştirilmesini de

olanaksız kılabilmektedir (Rogalsky ve Hickok, 2011). İlerleyen dönemde Karl Wenicke,

insan beyninin sol arka kısmının (Wernicke alanı) anlambilimsel süreçlerle ilintili olduğunu,

bu alanda oluşan bir lezyonun akıcı ve dil bilgisel tümceler üretimini engellememesine karşın,

anlamsal olarak bozuk ve bağamdan kopuk tümcelerin üretimine sebep olduğunu

belirtmektedir (Démonet ve diğ., 1992). İnsan beyninde dile özel alanların bulunması dilin

insana özgülüğünü ortaya koyan önemli bulgulardır. Dilin insana özgülüğüne ilişkin bir diğer

Page 12: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Nim Projesi

Kısa adıyla Nim, uzun adıyla Neam Chimpsky iki haftalıkken bir aileye teslim edilmiş

ve İşaret Dili Öğretilerek dil gelişimi ve kullanımı Columbia Üniversitesi araştırmalarınca

gözlemlenmiş bir şempanzedir. Dilin insana özgü olmasının olası nedenlerinden birisi, diğer

canlıların ses aygıtlarının dil için yeterli olanak sağlamaması olabilir. Ancak işaret dili

edinmek için ses telleri, dil, damak gibi aygıtlara ihtiyaç duyulmamaktadır. Dolayısıyla, eğer

dil insana özgü değilse, erken bir dönemden itibaren dile maruz bırakılan Nim’in de işaret

dilini edinebilmesi ve tıpkı insanda olduğu gibi üretici bir biçimde kullanabilmesi

beklenmektedir. Nim eğitildiği süre boyunca 125’e yakın işaret öğrenmesine karşın,

kullandığı dilin insan dilinden oldukça uzak olduğu görülmüştür. Çünkü; Nim öğrendiği

işaretlerle sınırlı kalmakla, dil kullanımı üretici bir yön taşımamaktadır. Nim’in 4 işaret

birleşimiyle oluşturduğu yapılara ilişkin şu üretimler örnek verilebilir (Terrace, 1979).

Dilsel ifadeler Sıklık

Eat drink eat drink 15

Eat Nim eat Nim 7

Banana Nim banana Nim 5

Drink Nim drink Nim 5

Nim projesinin bulguları, dilin insana özgü olduğu, insanın diğer memelilerden farklı

olarak dil edinim düzeneği ile doğduğu görüşünü desteklemiştir.

kanıt genetik biliminden gelmektedir. İnsanda bulunan FOXP2 geni mutasyona uğraması

durumunda konuşma ve dil becerilerinde ciddi kayıplar oluşmaktadır (Lai ve diğ. 2001). Bu

bulgular, söz konusu gen ile dil becerisi arasında güçlü bir ilişki olduğu iddialarının

oluşmasına sebep olmuştur.

Dil edinim sürecine ilişkin gözlemler de, dilin doğuştanlığına ilişkin önemli veriler

ortaya koyar. Aydın (2005) dil edinim sürecinde veri yoksunluğunda, hızlı bir şekilde,

kolaylıkla gerçekleşen ve düzeltmelerin büyük oranda etkisiz olduğu ve bütün bireylerin aynı

aşamaları geçirerek edindiği bir süreç olduğunu belirtmektedir.

Veri yoksunluğu: Anadili edinim sürecinde, çocuklar çevresinden sınırlı bir dil girdisi

alırlar. Başka bir ifadeyle, dil edinim sürecinde dildeki bütün olasılık kümesine yani dildeki

bütün tümcelere maruz kalmazlar. Buna karşın, insan dil edinim sürecinde edindiği kuralları

hiç duymadığı durumlara uygulama becerisine sahiptir. Dil edinim sürecinde sınırlı dil girdisi

ile karşılaşılsa da, bu girdinin tamamen önemsiz olduğu anlamına gelmez. Çünkü insan

Page 13: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

zihnindeki dil edinmeyi sağlayan hazır düzenek ancak çevre ile etkileşim sayesinde çalışan bir

mekanizmaya dönüşür. Bir girdi olmaması durumunda dil ediniminin gerçekleşmesinde ciddi

sorunlarla karşılaşılır. Lenneberg’in (1967) ortaya attığı Kritik Dönem Hipotezine göre,

anadili edinim yeteneği belli bir dönemde gelişir ve bu dönemin bitimiyle sonlanır. Doğum ile

başlayıp erken ergenlik döneminde sona eren bu dönem, dil edinimi için bir fırsat penceresidir

(window of opportunity). Bu hipoteze göre, kritik dönem içerisinde dil edinimi oldukça kolay

ve hızlı gelişir, sadece dil girdisinin sağlanması dil edinimi için yeterlidir. Ancak Kritik

Dönemin geçilmesi durumunda, dil edinimi oldukça güçleşir hatta kimi yapılar asla

edinilemez hâle gelir. Kritik Dönem Hipotezini destekleyen vahşi çocuk, Amala ve Kamala,

Genie, Halen Keller, Chelsea, Isabelle gibi kimi ender vakalar da söz konudur. Bu vakalar dil

ediniminde doğuştan gelen düzenek kadar, bu düzeneğin kritik bir dönem içerisinde yeterli

şekilde beslenmesinin de dil edinimi için oldukça önemli olduğunu göstermektedir. Diğer bir

deyişle, insan diğer canlılardan farklı olarak dil edinme kapasitesiyle doğar ancak belirli bir

dönem içerisinde bu kapasite kullanılmaz ve geliştirilmezse sönümlenir.

Page 14: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Genie Vakası (Curtiss, S.,1977)

Genie, çocuk sesine tahammül edemeyen babası tarafından 13 yaşına kadar

sandalyeye bağlı olarak oda hapsine maruz bırakılmıştır. Kurtarıldıktan sonra, dilbilimci

Susan Curtiss tarafından 8 yıl kadar incelenmiş ve eğitilmeye çalışılmıştır. Genie 13 yıl

boyunca neredeyse hiç dil ile temas etmemiştir. Ses çıkarması yasaktır. Kimseyle etkileşime

girmemiştir. Odasında radyo ve tv yoktur. Kurtarıldığında rattle, bunny, red gibi birkaç

kelime bildiği gözlemlenir. Eğitiminin ilk aylarında çok hızlı yol alınır. Özellikle sözcük

öğrenme hızı çok iyidir. Renkler, şekiller, nesneler, soyut kavramları hızla öğrenir. Ancak söz

dizim açısından ilerlemesi oldukça yavaştır. İlk dört yılın sonunda Genie’nin geldiği nokta, 3-

4 yaş civarı bir çocuğun ya da Broca afazisi geçirmiş bir hastanın dil düzeyi kadardır.

Helen Keller Vakası

1880 doğumlu Helen Keller, 20 aylıkken ateşli bir hastalık sonucu sağır, kör ve dilsiz

kalır. Eğitmeni, Anne Mansfield Sullivan çok uzun yıllar Hallen ile ilgilenir. Kullandığı ilk

yöntem Helen’in avuç içine parmaklarıyla dokunarak iletişime geçmektir. Helen’e Braille

alfabesini öğretir. Helen’in en büyük avantajı, hayatının ilk 20 ayında dilsel girdiye maruz

kalmasıdır. Helen Keller konuşma, duyma ve görme yetisine sahip olmasa bile dil edinir.

Hatta çok ilgi gören birkaç tane kitap yazar.

Genie ile Helen Keller vakası birbirine karşıt iki örnek olay olarak düşünülebilir.

İlkinde herhangi bir fiziksel sorun olmamasına rağmen Kritik Dönemi dilsel veriden yoksun

geçiren bir çocuk söz konusuyken, ikincisinde Kritik Dönemin en azından bir bölümünde

dilsel girdiye maruz kalmış ancak henüz 20 aylıkken dokunma ve koku alma dışında başka

bir duyusu kalmamış bir çocuk söz konusudur. Buna karşın ilk örneği oluşturan Genie’de dil

edinimi sağlanamazken Helen Keller’de dil edinimi gerçekleşmiştir.

Aynılık: Anadili edinim sürecinde sağlıklı bütün çocuklar edinim süreci için eşit bir

potansiyele sahiptir. Dahası, anadili edinim süreci incelendiğinde, kişiden kişiye değişmeyen

bir aynılık söz konusudur. Örneğin; hiçbir çocuk eylem ile adın bir araya getirilmesi ile

oluşturulan Eylem Öbeğini (Ör; okula git) Zaman Öbeğinden (Ör; Okula git-ti) ya da Çekim

Öbeğinden (Okula git-ti-m) önce oluşturamaz. Dolayısıyla, edinim sürecinde doğal bir sıra

söz konusudur. Hatta bu sıra büyük oranda ikinci dil edinim süreci için de geçerlidir. Söz

gelimi, İngilizceyi ikinci dil olarak edinen bir yetişkin büyük oranda İngilizceyi anadili olarak

edinen bir çocukla aynı evreleri geçirerek edinim sürecinde ilerler. Örneğin İngiliz çocuklar

anadili edinim sürecinde geçmiş zaman yapılarını edinirken öncelikle geçmiş zaman eki –

Page 15: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

ed’yi edinirler. Daha sonra, bu eki aşırı genelleştirerek bütün eylemlere uygularlar ve “*I goed

to the kitchen.” gibi bozuk yapılar üretirler. Kimi eylemlerin geçmiş zaman biçimlerinin

değiştiğini (go-went örneğindeki gibi) edinmek edinimin bir sonraki aşamasıdır. Benzer bir

süreç İngilizceyi ikinci dil olarak edinen yetişkin bireyler için de söz konusudur. Dolayısıyla,

dil edinim süreci aynı bütün bireyler için aynı basamakların takip edildiği bir süreçtir (Gass ve

Selinker, 2001).

Hız: Dil edinimi oldukça hızlı gelişen bir süreçtir. Çocuklar 2.5-3 yıl gibi bir süre

içerisinde temel dil yapılarını edinir. 5 yaşında yetişkinlerinki kadar karmaşık tümce yapıları

kurabilir.

Kolaylık: Sağlıklı bir bireyin dil edinimini sağlamak için ihtiyacı olan tek şey dilsel

girdidir. Çevreden dil verisi sağlandığı sürece, bir çocuk dil ediniminde herhangi bir sorun

yaşanmaz.

Düzeltme: Dil edinimi süreci, çevreden gelen düzeltmelerin herhangi bir etkisinin

olmadığı bir süreçtir. Bunda dil edinim sürecinin kendi içerisinde bir aşamalılık içermesi ve

kuralların bir varsayım-sınama süreci ile içselleştiriliyor olması önemli rol oynamaktadır.

Örneğin “*Ben parka gitti.” diyen bir çocuğa “gitti değil gittim.” diyerek düzeltme yapmak

büyük ölçüde faydasız olacaktır. Çünkü Çekim Öbeğini edinebilmesi için öncelikle edinmesi

gereken başka yapılar söz konusudur. Düzeltmelerden bağımsız olarak her yapı zamanı

geldiğinde edinilir.

Sonuç olarak, dili insan dilindeki gibi gelişmiş bir yapı olarak ele aldığımızda, dilin

insana özgü olduğunu söyleyebiliriz. Peki, hayvanların dili yok mudur? Yoksa nasıl

haberleşmektedirler? Şüphesiz dile daha geniş bir perspektifte baktığımızda, hayvanların

haberleşmek için kullandığı sistemi de dil olarak değerlendirebiliriz. Ancak bu dil hiçbir

zaman çok anlamlılık taşımayan, üretken olmayan, tek yönlü bir iletişime izin veren bir dildir.

Bu açıdan hayvan dili, insan dilinden tamamen farklılaşır. İnsan dili ile hayvan dili arasındaki

temel farklılıklar şu şekilde özetlenebilir2:

2 Bu tablo Başkan, Ö. (2003) ve Günay, D. (2004) temel alınarak hazırlanmıştır.

Page 16: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

1.1.3. Dil, evrensel nitelikli bir dil bilgisi temeline dayanır.

Dünya dillerinin çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda, dil bilgisinin evrensel

olduğu iddiası ilk bakışta temelsiz bir iddia gibi gözükür. Bu kadar farklı dilin ortak, evrensel

bir dil bilgisine dayandığı iddiası aşırı gelebilir. Hâlbuki önceki bölümlerde de değindiğimiz

gibi, dil zihinsel bir ürünse diğer bir deyişle, beyinde şekilleniyorsa dile ilişkin insandan

insana, toplumdan topluma değişmeyecek birtakım temel ilkelerin geçerli olması gerekir.

Çünkü dil sistemi, görme ya da işitme sistemimiz gibi girdiyi kendi iç dinamiklerine göre

işlemleyen bir sistemdir. Nasıl Çinlilerin görme sistemi ile Türklerin görme sistemi,

Portekizlilerin işitme sistemi ile Japonların işitme sistemi arasında bir farklılık yoksa dil

sisteminde de bütün diller için geçerli olan yani evrensel nitelikli dil bilgisi ilkelerinin

bulunması gerekir.

Peki, yine de diller arasında farklılıklar yok mudur? Anadili Türkçe olan bireyler

İngilizce öğrenme sürecinde, iki dil arasında pek çok yapısal farklılığın olduğunu hemen

İnsan Dili Hayvan Dili

Dilin dolaylılık derecesi yüksektir. Dilin dolaylılık derecesi yoktur.

Dildeki işaretler oldukça zengindir. Dildeki işaretler sınırlı sayıdadır.

İşaretlerin kullanımında bilişsel bir süreç

vardır.

İşaretlerin kullanımında içgüdüseldir.

Dil kullanımının amacı; fizyolojik ve

yaşamsal etmenlerle sınırlı değildir.

Dil fizyolojik ve yaşamsal etmenler için

vardır.

Dil bir iletişim aracıdır. Dil bir haberleşme aracıdır.

Dilde yapay göstergeler ve soyutlama

vardır.

Dilde yapay göstergeler ve soyutlama

yoktur.

Tür içinde farklı dil dizgeleri (Türkçe,

İngilizce gibi) vardır

Tür içinde (örneğin arılar) tek bir dil dizgesi

vardır.

Page 17: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

sezer. Ancak diller arası çeşitlilik diğer bir deyişle, değiştirgenler (settings) evrensel dil

bilgisi varsayımını yıkan bir durum değildir. Chomsky (1991) insan zihninde var olan

evrensel dil bilgisinin insanın dili kısa sürede edinmesini sağladığını öne sürer. Diğer bir

deyişle, insan doğuştan evrensel nitelikli birtakım dil bilgisi ilkelerle doğar. Doğumdan sonra

bu içsel ilkeler, bulunduğu dil çevresinin kurallarına göre ayarlanır. Örneğin, öbek yapılar

oluşturma insanın doğuştan getirdiği bir dil yetisidir. Türkçeyi anadili olarak konuşan her

birey “Ben arkadaşımın arabasını binanın önüne park ettim.” gibi bir tümceyi 1b’deki gibi

değil 1a’daki gibi parçalara ayırma eğiliminde olacaktır.

(1) Ben arkadaşımın arabasını binanın önüne park ettim.

(1a) Ben /arkadaşımın arabasını/ binanın önüne/ park ettim.

(1b) Ben arkadaşımın/ arabasını binanın/ önüne park ettim.

Çünkü her anadili konuşucusu “arabasını binanın” gibi bir öbek olmayacağını ancak

“arkadaşımın arabasını” gibi bir öbeğin olabileceğini sezgisel olarak bilir. Dahası, anadil

konuşucusu “arkadaşının arabası” öbeğindeki iki sözcükten birisinin (arabası) öbekte daha

temel rol onadığını, diğer bir deyişle gerek anlambilimsel gerek öbek yapı kuralları açısından

daha önemli olduğunu da çıkarır. Tamlanan ya da baş (head) olarak adlandırabileceğimiz bu

sözcükler Türkçede hep tamlayandan ya da tümleçten (complement) daha sonra gelir. Bu

nedenle, Türkçe tıpkı Japonca, Korece gibi baş-son (head-final) bir dil olarak nitelendirilir.

İngilizcede ise, aynı öbekleme mekanizması işlemesine karşın tamlayan (tümleç) ile

tamlanan (baş) arasındaki sıranın değişerek tamlananın tamlayandan daha önce geldiği

görülür. Bu nedenle de, İngilizce, Almanca, İspanyolca gibi diller Baş-ilk (Head-initial) diller

olarak adlandırılır. Bu duruma yukarıda verdiğimiz tümcenin İngilizce biçimi üzerinden

bakalım:

tümleç (tamlayan) baş (tamlanan)

arkadaşımın arabası

Page 18: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

(2) I parked the car of my friend’s in front of the building.

Görüldüğü gibi, tümceyi oluşturan yapıların öbeklerden oluşması, bir öbeği oluşturan

iki sözcükten birinin diğerine göre daha önemli bir rol üstlenmesi evrensel nitelikli bir dil

bilgisi ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu temel rolü oynayan üyenin

(tamlanan/baş) diğer üyeye göre bulunduğu konum dilden dile değişebilmektedir. Dolayısıyla,

baş-son ve baş-ilk olmak bir değiştirgen olarak gözükür. Ancak bu değiştirgen de evrensel dil

bilgisi tarafından belirlenmektedir. Çünkü dünya dillerinde öbek yapı içeresinde baş-son ya

da baş-ilk olma dışında bir alternatif bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, dile baktığımızda, bütün diller için geçerli olan ilkelerin ve dilden dile

değişiklik gösteren ayarların bulunduğu bunların bir bütün olarak evrensel dil bilgisini

oluşturduğu görülmektedir. Bir çocuk doğduğu anda öbekleme ilkesine sahiptir. Ancak bu

öbeği nasıl ayarlayacağı (baş-ilk mi baş-son mu olacağı) içinde bulunduğu dilin özelliğine

göre belirlenecektir.

1.1.4. Dil, üretkendir.

Dilin üretkenliği denildiğinde, genellikle akla ilk olarak dilin sanatla özellikle de

edebiyatla ilişkisi gelir. Bu bakış açısına göre, dil bir üretkenliğe, yaratıcılığa sahiptir. Çünkü,

dil metafor üretimine olanak tanır. Esasen dilin sanat amaçlı kullanımına bakmaksızın

gündelik kullanımı için de üretkenlikten bahsetmek mümkündür. Dil üretkendir, çünkü dil

sınırlı sayıda sözcük haznesi ve sınırlı sayıda dil bilgisi kuralına sahip olmasına karşın,

sınırsız sayıda tümce üretimine olanak tanır. Öyle ki, bir birey daha önce hiç duymadığı bir

tümceyi üretme kapasitesine sahip olmakla birlikte, ilk kez duyduğu bir tümceyi de

anlamlandırabilir. Örneğin anadili Türkçe olan sağlıklı her birey aşağıdaki gibi karmaşık bir

tümce yapısı üretebilir ve ilk kez duyuyor olsa bile anlamlandırabilir. Diğer bir deyişle, dil

sınırlı sayıda kural ile sınırsız sayıda tümce üretmeyi sağlar.

in front of the building

tümleç (tamlayan) baş (tamlanan)

Page 19: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

(3) Fakülteye giderken gördüğüm öğrencimin yanında oturan çocuğun bu yıl mezun

olduğunu biraz önce öğrendim.

Dilin bu özelliği dilbilim alanının da temel araştırma sorularından birini oluşturur.

İnsan zihninin sınırlı sayıda yapı ile sınırsız tümce üretebilmesi, buna olanak tanıyan dilin

altında yatan kurallar bütününün neler olduğu dilbilimin önemli araştırma sorularındandır.

Gündelik dilin üretici bir diğer görünümü kavramsallaştırma süreçleriyle karşımıza

çıkar. Bilişsel dilbilim çerçevesinde bakacak olursak edebiyat dışında gündelik hayattaki

dilimiz de metaforiktir (Lakoff ve Johnson, 1980). Çünkü insan metaforlarla düşünür.

Aşağıdaki tümceye bakalım:

(4) Bayram nedeniyle, dolar fiyatı yükseldi, altın fiyatı düştü.

Neden dilde doların karşılık geldiği miktardaki artmayı “yükselmek” azalmayı ise,

“düşmek” eylemleriyle karşılarız? Bilişsel dilbilim bu dilsel metaforların altında insan

zihninde “çok olan yukarıdadır” ve “az olan aşağıdadır” gibi bir kavramsallaşmanın yattığını

söyler. İnsanoğlunun çevreyle ve diğer bireylerle yüzyıllar süren etkileşimi, dilde böylesi bir

bilginin kodlanmasına sebep olmuştur. Böylece dilimiz miktar olarak fazlalığı fiziksel yön

olarak yukarıda, azlığı ise, aşağıda olma ile karşılayarak somutlaştırmıştır.

Sonuç olarak, insan dili gerek dil bilgiselleşme gerekse kavramsallaşma açısından

oldukça üretken ve yaratıcı bir görünüm ortaya koyar.

1.1.5. Dil, sürekli değişim ve dönüşüm içerisindedir.

Önceki bölümlerde değindiğimiz, dilin bir mekanizma olduğu, diğer bir deyişle,

kurallar bütünü olduğu görüşüne ek olarak dil ile güçlü bir anoloji kurulan bir başka kavram

daha bulunmaktadır: Organizma. Dilin organizma olması onun canlı olması, dolayısıyla

doğması, gelişmesi hatta ölmesi diğer bir deyişle sürekli bir değişim ve dönüşüm içerisinde

olmasıyla ilgilidir. Dahası, bu değişim dile bilgisayar, e-posta gibi sözcüklerin girmesi bazı

sözcüklerinde kullanımdan kalkmasıyla sınırlı değildir. Sözcüklerin anlamları, sesletimleri

hatta dil bilgisi kuralları da değişir. Örneğin Bugün İngilizce için olumsuzlaştırma eki olan

Page 20: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

“not” 1200’lerden önce “ne” biçimindeydi ve bugün olduğu gibi eylemden sonra değil

eylemden önce yer alırdı. (Grady ve diğ., 1996)

(5) Ic ne seye not. (I don’t say /Söylemiyorum.)

(6) He ne speketh nawt (‘He does not speak / Konuşmuyor.)

Diller neden değişir? Bir an için avcılık ve toplayıcılık dönemindeki insanları

gözümüzün önüne getirmeye çalışalım. Yaşamını devam ettirmek, büyük oranda daha

organize avlanmaya, bir yırtıcının saldırısından kendini ve içinde bulunduğun topluluğu daha

etkili korumaya bağlıdır. Dolayısıyla, dilde bireyin canlılığını sürdürmesi için oldukça

kullanışlı bir araçtır. Bu dönemin koşulları için dilde gelişmiş bir soyutlama becerisine ihtiyaç

var mıdır? Büyük ihtimalle yoktur. Ancak çevre değiştikçe, sosyal ilişkiler çeşitlendikçe dil

de bu değişime ayak uydurmuştur. İnsan dilinin değişebilme ve genişleyebilme özelliği

hayvanların kullandığı iletişimden de farklılaşan bir yönünü oluşturmaktadır. Örneğin bir

arının belirli bir komut için vızıldaması her zaman aynı işlevi yerine getirecektir. Hiçbir

zaman bir anlam genişlemesine uğramayacak, farklı sessel nitelikler kazanmayacak ve farklı

bir yoruma sebep vermeyecektir. Ancak insan dili tüm bunlara izin verir.

1.2. Dilin Temel Bileşenleri

Herhangi bir amaç için dil kullandığımızda bir anlam iletiriz. Bu anlamı bir yapı

içerisinde sunmamız gerekir ve tüm bu kurgunun ses yoluyla iletilmesi gerekir. Bu durumda

dilin en temeldeki bilişenleri olarak a) anlam bilgisi, b) söz dizim ve c) ses bilgisi hemen

karşımızda belirir.

1.2.1. Dilin Anlam Bilimsel Özelliği

Riemer (2010) anlamdan bahsettiğimizde temel olarak üç kavramla iç içe olduğumuzu

belirtmektedir: dil, dünya ve insan zihni. Bir anlam oluştururken öncelikle nesnelerin

dünyada karşılık geldiği gerçeklik temel hareket noktalarımızı oluşturur. Ancak bu gerçeklik,

insan zihninde yorumlanarak yeniden oluşturulur. Çevremizdeki gerçekliğin şematize edilmiş

özellikleri kişiden kişiye değişmeyecekken, detaylandırılmış özellikleri daha bireysel bir

anlam taşıyacaktır. Bu, bizi çevreleyen doğanın çok temel elementleri olan “güneş”, “ay” için

Page 21: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

bile böyledir. “Güneş” denildiğinde, herkesin zihninde ısı kaynağı olma, ışık kaynağı olma,

gök cismi olma (büyük bir kütleye sahip olma) anlam birimleri hemen belirecektir. Güneşin

%97’sinin hidrojenden oluşması gibi diğer pek çok özelliğine rağmen ısı, ışık, kütle

özelliklerinin belirginleşmesi bile güneşin anlamını oluştururken insan zihninin ve zihnin

çevreyle etkileşiminin ne kadar temel rol oynadığını göstermektedir. Bununla birlikte, güneş

dendiğinde herkesin zihninde farklı bir güneşin (doğan güneş, batan güneş, su kaynaklarını

kurutan, bronz bir tene kavuşmamızı sağlayan) belirginleşmesi de bu durumun bir

yansımasıdır. Üçüncü olarak, gerçekliğin zihnimde üretilmesinin çıktı olarak sunulması

gerekir. Dil de bu aşamada devreye girmektedir. Sözcükler, tümceler çok çeşitli yollarla bir

anlamın iletilmesini sağlar. Bu üç kavramı Ogden and Richards (1949) gösterge bilimsel

üçgen (semiotic triangle) ile temsil etmektedir:

Şekil 1: Gösterge bilimsel üçgen

Gönderge; bir dünya gerçekliğini ifade etmektedir. Bu bir nesne, olay ya da durum

olabilir. Düşünce; göndergelerin diğer deyişle, nesnelerin ve olayların zihnimizdeki sunuluş

biçimidir. Zihinsel temsilde göndergenin nesnel özellikleriyle birlikte bireysel algılamada

etkin rol oynar.

Sembol ise, dili karşılamaktır. Düşüncelerimizi bir sembolle, yani konuşma sesleriyle,

yazıyla ya da işaretlerle aktarırız.

Page 22: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Bu üç ana kavramın birbiri ile olan ilişkisine baktığımızda gönderge ile sembol

arasında bir nedensellik ilişkisinin bulunmadığı görülmektedir. Örneğin dünya gerçekliliği

olan ağaç ile bunun dil de karşılığı olan /a/, /ğ/, /a/,/ç/ harflerinin bir araya gelmesi arasında

herhangi bir nedensel ilişkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu ilişkiye göstergenin (yani

dilin) nedensizliği ilkesi denilmektedir. Buna karşın, gönderge ile bunun zihinsel temsili

arasında bir nedensellik ilişkisi bulunmaktadır. Biz güneş nesnesini zihnimizde sıcaklık

verme, ışık verme özellikleriyle kodlarız çünkü gerçekten de güneş ısı ve ışık kaynağıdır.

Benzer bir biçimde, zihnimizde oluşan düşünce ile onun dile getirilişi arasında da bir

nedensellik ilişkisi söz konusudur. Diğer bir deyişle, güneşin ısı ve ışık verdiğini söylerim

çünkü zihnimde böyle bir güneş imgesi bulunmaktadır.

Sonuç olarak, dil üretimimizin temel amacı; bir anlam üretmektir. Anlam üretim

sürecinde de gerek çevremiz gerek çevremizin zihnimizde yorumlanması gerekse bu durumun

dile dökülüşü temel rol oynamaktadır.

1.2.2. Dilin Söz Dizimsel Özelliği

Anlamı ifade etmek için sözcükleri bir yapı içerisinde bir araya getirmek gerekir.

Ancak bu, sözcüklerin bir zincirin halkaları gibi peş peşe sıralanması anlamına gelmez.

Örneğin “Ben okula gittim.” gibi bir tümce, önce “ben” ile “okula” sözcüklerinin sonra da

“okula” ile “gittim” sözcüklerinin birbirine bağlanması ile kurulmaz. Sözgelimi “git-ti-m” ile

“ben” arasında da bir ilişki bulunmaktadır. Dahası, bu ilişki “gittim” ile “okula” sözcüklerinin

arasındaki ilişkiden de farklı niteliktedir. Çünkü “git-ti-m” eylemi “okul” sözcüğüne yönelme

durumunu (-A) yükler ancak “ben” ile bir uyum ilişkisine girer (Bkz. Şekil 2). Görüldüğü

gibi, dilde sözcüklerin bir araya getirilmesi sürecinde söz dizim kuralları etkili olmaktadır.

Ben Ç’

ÇÖ

Page 23: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Şekil 2: Durum yükleme ve uyum ilişkisi

Bütün sağlıklı anadili konuşucusu, kusursuz bir içsel dil bilgisine sahiptir. Örneğin

eğitim düzeyi, cinsiyeti, sosyoekonomik statüsü ne olursa olsun anadili Türkçe olan her birey,

nedenini söyleyemese de aşağıdaki tümcelerden 1 ve 2’nin dil bilgisel 3, 4 ve 5’in dil bilgisi

dışı olduğunu belirleyebilir.

1) Ben okula gittim.

2) Ali’nin okula gittiğini biliyorum.

3) *Ben okula gittin.

4) *İçin benim Ali bakkala gitti.

5) *Ali okulu gidiyor.

Söz dizim çalışmaları da neden 1 ve 2’deki tümceler dil bilgiselken 3 ve 5 tümceleri

dil bilgisi dışı olduğu sorusuna yanıt arar. Diğer bir deyişle, zihnimizde söz dizime ilişkin

nasıl kurallar var ki, anadili Türkçe olan hiçbir birey 3 ve 5’teki gibi tümceler üretmezken 1

git okul-a

-m

-ti EÖ

durum yükleme

uyum

Page 24: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

ve 2’deki gibi tümceleri sıklıkla üretiriz? Bir dilde tümce kurmak için gerekli olan bütün

kurallar, anadili konuşucularının zihinlerinde var olduğuna, diğer bir deyişle bu kurallar

oldukça erken bir dönemde edinildiğine göre dil bilgisi çalışmaları da kuralcı (perscriptive)

bir bakış açısı yerine betimleyici (descriptive) bir yöntem izlemelidir. Diğer bir deyişle, dil

bilgisi incelemelerinin amacı; iyi, doğru-kötü, yanlış kullanımları belirlemek, anadil

konuşucularının nasıl konuşması gerektiğini ortaya koymak değildir. Dil bilgisinin amacı;

sesleri, sözcükleri bir araya getirirken anadili konuşucularının uyguladıkları kuralları, içsel dil

bilgilerinin ilkelerini ortaya koymaktır.

Sonuç olarak dilin temel bileşenlerinden olan söz dizim, dilin tümce düzeyindeki

yapılarını ile ilgilidir ve dildeki tümcelerin dil bilgisellik ya da dil bilgisi dışılık durumlarının

altında yatan kurallar söz dizim kurallarınca belirlenir.

1.2.3. Dilin Ses Bilimsel Özelliği

Bugün dilimizi kullanırken sadece sözlü değil yazılı dili de kullanıyoruz. Diğer bir

deyişle, dil kullanmak için konuşmak zorunda değiliz. Ancak yazı dili ve dolayısıyla harfler

aslında dile ilişkin doğuştan getirdiğimiz bilgiler değildir. Nasıl insanlık yazıyı bir ihtiyaç

olarak bundan yaklaşık 5500 yıl önce icat ettiyse, bugün de her toplum kendi yazı sistemini

okul çağıyla birlikte çocuklarına öğretmektedir. Dolaysıyla, ses ile harf birbiriyle tamamen

örtüşen olgular değildir. Ses oluşturma ve tanıma becerisini doğuştan getiririz ancak yazı

tanımayı 6-7 yaşlarımızda öğreniriz.

Dilbilimde seslerle ilgili iki alandan söz edilebilir: ses bilgisi (phonetics) ve ses bilim

(phonology). Ses bilgisi; insan dilinin seslerinin nasıl oluştuğunu, ne gibi nitelikler taşıdığını,

ses dalgalarıyla nasıl aktarıldığını, dinleyiciye nasıl ulaştırıldığını, dinleyicinin bu sesleri

alışını, kısacası dilin ve bildirişimin ses yönünü incelemektedir. Ses bilim ise, bu genel

yapının belirli bir dildeki görünümünü inceler. Diğer bir deyişle, ses bilgisi genel olarak

dildeki seslerin nasıl oluştuğunu incelerken ses bilim; belirli bir dildeki (Örneğin Türkçedeki)

seslerin özelliklerini inceler. İki kavram arasındaki farklılıklar şu şekilde aktarılabilir:

Page 25: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Ses Bilgisi Ses Bilim

Ses bilgisi; seslerin ve ses birimlerin nasıl

gerçekleştiği ile ilgilenmektedir.

Ses bilim; sesleri tek başlarına değil; içinde

bulundukları dil sistemindeki ayırıcı

işlevlerine göre inceler.

Ses bilgisi belirli bir dilden bağımsız bir

alandır.

Ses bilim belirli bir dil için geçerlidir.

Sesi anlamdan bağımsız bir biçimde inceler. Sesi anlamla ilişkili olarak inceler.

Sesin tözünü inceler. Sesin biçimini inceler.

“/a/ sesi nasıl oluşuyor?” gibi bir soruya

yanıt arar.

“Türkçede /a/ sesinin özellikleri nelerdir?”

gibi bir soruya yanıt arar.

Bir dilin ses bilimsel incelemesi o dilin ünlülerini, ünsüzlerini diğer bir deyişle sözcük

sınırları içinde kalan parçalı ses birimlerini (segmental phonemes) içermekle birlikte süre,

vurgu, ezgi gibi tümce düzeyinde olan parçalarüstü ses birimleri (suprasegmental phonemes)

de kapsar. Tüm bu özellikleri bir bütün olarak düşündüğümüzde ses bilimsel özellikler dilin

gerçekleşme aracı olduğunu görürüz. Zihnimizde oluşan olgular, düşünceler temel olarak ses

bilimsel özellikler sayesinde çıktıya dönüşür ve gerçeklik kazanır.

Page 26: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

İleri Okumalar İçin Öneriler

� Dil, Şu Büyülü Düzen. Doğan Aksan. Bilgi Yayınları.

� Dilbilim Akımları. Zeynel Kıran. Onur Yayınları.

� Contemporary Linguistics An Introduction. William O’Grady, Michael

Dobrovolsky, Francis Katamba. Longmann Press.

Page 27: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Kaynakça

Aydın, Ö. (2005). İkinci Dilde Sözdizimin Edinimi. MS.

Başkan, Ö. (2003). Lenguistik Metodu. İstanbul: Multilingual Yayınları.

Chomsky, N.(1965). Aspects of the Theory of Syntax. MIT Yayınları.

Chomsky, N. 1991a. Lingusitics and adjacent fields: a personal view. The

Chomskyan Turn. (yay.) A. Kasher, Oxford: Blackwell, 26-53.

Curtiss, S. (1977). Genie: A Psycholinguistic Study of a Modern-Day Wild Child.

London: Academic Press.

Grady, W., Dobrovolsky, M., Katamba, F. (1996). Contemporary Linguistics An

Introduction. 3. Baskı. Longman Birleşik Krallık

Günay, D. (2004). Dil ve İletişim. İstanbul: Multilingual Yayınları.

Lenneberg, E.H. (1967). Biological Foundations of Language. Wiley.

Ogden, C. and Richards, I. (1949). The meaning of meaning. London: Routledge

and Kegan Paul.

Riemer, N. (2010). Introducing Semantics. New York: Cambridge University

Press .

İmer, K., Kocaman, A. ve Özsoy, A. S. (2011). Dilbilim Sözlüğü. İstanbul.

Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.

Terrace, H. S. (1979). Nim. New York: Knopf.

Lai CS, Fisher SE, Hurst JA, Vargha-Khadem F, Monaco AP (2001). A forkhead-

domain gene is mutated in a severe speech and language disorder. Nature. 413 (6855):

519–23.

Page 28: 1. DİL VE DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ

Corianne R. Ve Gregory H. (2011). The Role of Broca�s Area in Sentence

Comprehension. Journal of Cognitive Neuroscience 23:7.

Démonet JF, Chollet F, Ramsay S, Cardebat D, Nespoulous JL, Wise R, Rascol

A, Frackowiak R (1992). The anatomy of phonological and semantic processing in

normal subjects. Brain 115.

Gass, M. S ve Selinker, L. (2001). Second Language Acquisition: An Introductory

Course. London: Lawrence Erlbaum Associates, Publisher.

Lakoff, G. ve Johnson, M. (1980). Metaphors We Live By. Chicago: The

University of Chicago Press.