yyoksulluğa oksulluğa yyolsuzluğa hayır!olsuzluğa hayır! · 2014. 9. 23. · makro...

16
2009 yerel seçimlerinde AKP kayda değer oy kaybına uğradı Ekonomik krizin ilk yansımaları bile AKP’ye oy kaybettirdi Yolsuzluk, suiistimal, yandaşları kayırma oy kaybını etkiledi Güneydoğu oyları, AKP’nin Kürt sorunundaki politikasının karşılık bulmadığını açığa çıkarttı “Neoliberal politikalara direnme hattı oluşturulmalı ve bu hat inandırıcı, ikna edici bir söylem ve kadroyla desteklenmeli, Kürt sorununda barış süreci acilen başlatılmalıdır” • Şubelerden......................... 2’de • İMO Danışma Kurulu 3. Toplantısı gerçekleştirildi .... 4’te • Su haktır satılamaz............. 8’de • İMO Şubeleri ..................... 14’te • İMO II. Öğrenci Üye Kurultayı .......................... 15’de • Kan kusuyoruz ama siyasi iktidar kızılcık şerbeti içtiğimizi söylüyor ............ 16’da TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI YAYIN ORGANIDIR sayı 192 / 1 nisan 2009 6’da Yoksulluğa Yoksulluğa Yolsuzluğa Hayır! Yolsuzluğa Hayır! ISSN: 1307-2412 Emekçiler neoliberal politikalara direnecektir Yerel seçimlerin özellikle iktidar partisi tarafından adeta bir güvenoyu gibi görülmesi, yerel bazda ihtiyaç duyulan bazı tartışmaların gündeme gelme- mesine yol açtı. Bu durum olumsuzluğa işaret etse de, iktidar partisinin güvenoyundan beklediğini bulamaması, hem belediye seçimlerinde hem de asıl güvenoyu için dikkate alınacak il genel mecli- si oylarında gözle görülür bir biçimde gerilemesi, olumlular hanesine not olarak düşüldü. Bırakalım, yaratılmak istenen iki partili aksak ve eksik parla- menter sistemi, neredeyse tek parti hükümranlı- ğını ilan etmenin arifesinde bulunan AKP’nin oy kaybına uğraması önemliydi. AKP’ye oy verenleri bir tarafa bırakırsak, seçmenlerin büyük çoğunlu- ğu, farklı nedenlerle olsa da AKP projesine ‘hayır ’ dedi. Çünkü AKP, ekonomiden sosyal hayata, Kürt sorununun çözümünden uluslararası ilişkilere, Or- tadoğu’da Türkiye’nin üstleneceği rolden toplumsal hayatta İslami öğelerin öne çıkmasına kadar geniş bir yelpazede köklü değişikliklere gitti ve seçim sonuçları farklı toplumsal, siyasal kesimlerin kendi hassasiyetleri ile ilintili nedenlerle bu değişikliklere tepkisini açığa çıkarttı. AKP’nin bundan sonraki süreçte ne yapacağından daha önemli olan, halkın sahici sorunları etrafında bir muhalefet hareketinin yaratılıp yaratılmayacağı- dır. Bu noktada, siyasi partilerin tanımladığı kulva- rın dışında, emek örgütlerine önümüzdeki dönemde büyük sorumluluklar düşeceği açıktır. Çünkü AKP eliyle yürütülen neoliberal politikalar asıl olarak emek örgütlerine, sendikalara, meslek odalarına üye olanları etkilemekte, işsizlik, düşük ücretler, güven- cesizlik, taşeronlaşma tehlikesi emekçilerin kapısına dayanmış bulunmaktadır. Daha şimdiden 2,5 mil- yon işsizden söz ediliyorken, son altı ayda işsizlik sigortasından yararlanmak için başvuranların sayısı bir milyona dayanmışken, emek örgütlerinin buna karşı direnme hattı oluşturmaması, mücadele hat- tını ekonomik krizin olumsuz sonuçları üzerinden inşa etmemesi mümkün görünmemektedir. Açık ki emekçiler bu reflekse sahiptir. Yeter ki emek örgütle- ri neoliberal politikalara karşı direnişin gerekliliğinin ve öneminin farkına varsın. AKP’nin gerilemeye yüz tutan desteğine darbeyi emekçiler vuracak, sandıkta tökezleyen AKP sokak- ta yıkılacaktır. Ancak bunun emekçiler eliyle yapıl- ması, AKP sonrası süreçte emek eksenli alternatif- lerin güçlenmesi sonucunu doğuracaktır. AKP’nin yıkılmasından daha çok sanıyoruz ki buna ihtiyacı bulunmaktadır. Teknik Güç

Upload: others

Post on 04-Sep-2020

20 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

2009 yerel seçimlerinde AKP kayda değer oy kaybına uğradı

Ekonomik krizin ilk yansımaları bile AKP’ye oy kaybettirdi

Yolsuzluk, suiistimal, yandaşları kayırma oy kaybını etkiledi

Güneydoğu oyları, AKP’nin Kürt sorunundaki politikasının karşılık bulmadığını açığa çıkarttı

“Neoliberal politikalara direnme hattı oluşturulmalı ve bu hat inandırıcı, ikna edici bir söylem ve kadroyla desteklenmeli, Kürt sorununda barış süreci acilen başlatılmalıdır”

• Şubelerden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2’de

• İMO Danışma Kurulu 3. Toplantısı gerçekleştirildi . . . . 4’te

• Su haktır satılamaz . . . . . . . . . . . . . 8’de

• İMO Şubeleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14’te

• İMO II. Öğrenci Üye Kurultayı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15’de

• Kan kusuyoruz ama siyasi iktidar kızılcık şerbeti içtiğimizi söylüyor . . . . . . . . . . . . 16’da

TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI YAYIN ORGANIDIR

sayı 192 / 1 nisan 2009

6’da

Yoksulluğa Yoksulluğa Yolsuzluğa Hayır!Yolsuzluğa Hayır!

ISSN: 1307-2412

Emekçiler neoliberal politikalara direnecektir Yerel seçimlerin özellikle iktidar partisi tarafından adeta bir güvenoyu gibi görülmesi, yerel bazda ihtiyaç duyulan bazı tartışmaların gündeme gelme-mesine yol açtı. Bu durum olumsuzluğa işaret etse de, iktidar partisinin güvenoyundan beklediğini bulamaması, hem belediye seçimlerinde hem de asıl güvenoyu için dikkate alınacak il genel mecli-si oylarında gözle görülür bir biçimde gerilemesi, olumlular hanesine not olarak düşüldü. Bırakalım, yaratılmak istenen iki partili aksak ve eksik parla-menter sistemi, neredeyse tek parti hükümranlı-ğını ilan etmenin arifesinde bulunan AKP’nin oy kaybına uğraması önemliydi. AKP’ye oy verenleri bir tarafa bırakırsak, seçmenlerin büyük çoğunlu-ğu, farklı nedenlerle olsa da AKP projesine ‘hayır’ dedi. Çünkü AKP, ekonomiden sosyal hayata, Kürt

sorununun çözümünden uluslararası ilişkilere, Or-tadoğu’da Türkiye’nin üstleneceği rolden toplumsal hayatta İslami öğelerin öne çıkmasına kadar geniş bir yelpazede köklü değişikliklere gitti ve seçim sonuçları farklı toplumsal, siyasal kesimlerin kendi hassasiyetleri ile ilintili nedenlerle bu değişikliklere tepkisini açığa çıkarttı.

AKP’nin bundan sonraki süreçte ne yapacağından daha önemli olan, halkın sahici sorunları etrafında bir muhalefet hareketinin yaratılıp yaratılmayacağı-dır. Bu noktada, siyasi partilerin tanımladığı kulva-rın dışında, emek örgütlerine önümüzdeki dönemde büyük sorumluluklar düşeceği açıktır. Çünkü AKP eliyle yürütülen neoliberal politikalar asıl olarak emek örgütlerine, sendikalara, meslek odalarına üye olanları etkilemekte, işsizlik, düşük ücretler, güven-cesizlik, taşeronlaşma tehlikesi emekçilerin kapısına dayanmış bulunmaktadır. Daha şimdiden 2,5 mil-

yon işsizden söz ediliyorken, son altı ayda işsizlik sigortasından yararlanmak için başvuranların sayısı bir milyona dayanmışken, emek örgütlerinin buna karşı direnme hattı oluşturmaması, mücadele hat-tını ekonomik krizin olumsuz sonuçları üzerinden inşa etmemesi mümkün görünmemektedir. Açık ki emekçiler bu reflekse sahiptir. Yeter ki emek örgütle-ri neoliberal politikalara karşı direnişin gerekliliğinin ve öneminin farkına varsın.

AKP’nin gerilemeye yüz tutan desteğine darbeyi emekçiler vuracak, sandıkta tökezleyen AKP sokak-ta yıkılacaktır. Ancak bunun emekçiler eliyle yapıl-ması, AKP sonrası süreçte emek eksenli alternatif-lerin güçlenmesi sonucunu doğuracaktır. AKP’nin yıkılmasından daha çok sanıyoruz ki buna ihtiyacı bulunmaktadır.

Teknik Güç

Page 2: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

2 1 Nisan 2009

Şubelerden Kısa Kısa • Şubelerden Kısa Kısa

Ankara ŞubeKurslar

Makro Programlama Kursu

İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu 13 Mart 2009 Pazartesi günü İMO Kongre ve Kültür Merkezi’nde başlattı.

Kursun eğitimlerini veren İnşaat Mühendisi Kazım Karaağaç kurs süresince, Makrolarla Çalışmak, VBA Programlamaya Giriş, Prosedür ve Fonksiyonlar, Excel’de VBA Programlama, AutoCAD’de VBA Prog-ramlama, AutoCAD ve Office Uygulamalarının Birlikte Kullanılması başlıkları altında bilgiler verecek.18 kişinin katıldığı ve toplam 24 saat (3 hafta) devam edecek olan kursa katılanlara katılım belgesi verilecek.

2007 Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik ve Uygulamaları Kursu: 7-8 Mart 2009 günlerinde İMO Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapıldı. Toplam 40 kişinin katıldığı kurs İnşaat Yüksek Mühen-disi Ali Ruzi Özuygur ve Dr. Gökhan Tunç tarafından verildi.

Özuygur ve Tunç kursta; Deprem Nedir ve Tarihçesi, Depremlerin Kayıt Altına Alınması, Deprem Şartna-meleri ve Tarihçesi, Eşdeğer Deprem Yükü Metodu, Modal Analiz Metodu, Zaman Tanım Alanında Hesap Metodu, Performansa Dayalı Analiz Metodu, İzo-latörler, Aktif ve Pasif Kontrol Yöntemleri, Türkiye Deprem Haritası, Deprem Önceden Tahmin Edilebilir mi?, Deprem Şiddetleri ve Yaygın Kullanım Hataları, Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı, Hatalı Proje ve Saha Uygulamaları, 2007 ABYYHY - Bölüm 1 - Kritik, 2007 ABYYHY - Bölüm 2 - Kritik, 2007 ABYYHY - Bölüm 3 - Kritik, Yüksek Yapılar Yönetmeliği, ANTHILL Rezi-dans Projesi (Yapı Yüksekliği=250 metre) başlıklarında bilgiler verdi.

Toplam 16 saat yapılan kursa katılanlara katılım belge-si, kurs sonunda yapılan sınava katılıp başarı kazanan-lara Başarı Belgesi verilecektir.

Seminerler

TS498: Rüzgar, Buz ve Kar Yüklerinin Yeniden Tanım-lanması konulu seminer 26 Şubat 2009 Perşembe günü Dr. Gökhan Tunç ve İnşaat Yüksek Mühendisi Çetin Gelekçi’nin sunumuyla gerçekleştirildi

Tuğla ve Kiremit Üretimi ile İlgili Yönetmelik ve Standartları ile Uygulamaları Esasları konulu seminer 5 Mart 2009 Perşembe günü Çetin Çelik’in sunumuyla düzenlendi.

Tarihi Mostar Köprüsü’nün Yapım ve Koruma Çalış-maları konulu seminer 12 Mart 2009 Perşembe günü Mimar Halide Sert’in sunumuyla gerçekleştirildi.

Kazıklı Temel Tasarımı ve Uygulanmasında Karşılaşılan Zorluklar konulu seminer İnşaat Yüksek Mühendisi A. Ruzi Özuygur ve İnşaat Yüksek Mühendisi Çetin Gelekçi’nin sunumuyla 19 Mart 2009 Perşembe günü düzenlendi. Seminerler İMO Kongre ve Kültür Merke-zinde gerçekleştirildi.

genç-İMO Kurultay öncesi atölye çalışmasındaydı

genç-İMO’nun Ankara Şube Öğrenci Kurulu, 14 Mart’ta yapılan Öğrenci Kurultayı öncesinde 8 Mart 2009 Pazar günü “Demokratik Üniversite ve YÖK” konulu atölye çalışması gerçekleştirdi.

Atölye’ye Atılım Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, Kı-rıkkale Üniversitesi, ODTÜ ve Gazi Üniversitesi’nden sınıf ve üniversite temsilcileri katıldı. Atölyede üniver-sitelerde yapılabilecek etkinlikler ve II. Öğrenci Üye Kurultayı hazırlıklarının değerlendirmesi yapıldı.

Atölyeye katılan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Metin Özuğurlu genç-İMO sınıf temsilcileriyle “Demokratik Üniversite, Eğitimin Piyasalaştırılması ve YÖK ” konusunda yaklaşık 4 saat süren bir çalışma gerçekleştirdi.

Bursa ŞubeKadınlarla 8 Mart Dünya Kadılar Günü kahvaltısı

İMO Bursa Şubesi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Odaya kayıtlı kadın üyeler için kahvaltı düzenledi. İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Elif Bacakoğlu kahvaltıda yaptığı konuşmada mesleki dayanışmaya değinerek, yerel seçimlerde belediye mec-lis üyeliğine aday olan kadınlara başarılar diledi.

Seminer

İMO Bursa Şubesi, 14 Mart 2009 Cumartesi günü “Betonda Tahribatlı Tahribatsız Muayene Yöntemleri” konulu semineri düzenledi. Seminer, Yrd. Doç. Dr. İ. Özgür Yaman’nın sunumuyla gerçekleştirildi.

Gaziantep ŞubeSeminer

İMO Gaziantep Şubesi, 27 Şubat 2009 Cuma günü İnşaat Mühendisliği Eğitim Kurulu Başkanı ve Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Altun’nun sunduğu, “Yığma ve Betonarme Yapıların Güçlendirilmesi - Deneysel Yakla-şımlar” konulu semineri düzenledi.

genç-İMO tanışma toplantısı

Gaziantep ve Diyarbakır genç-İMO üyelerinin katılı-mıyla 28 Şubat 2009 Cumartesi günü İMO Gaziantep Şubesi toplantı salonunda “genç-İMO Tanışma ve De-ğerlendirme” toplantısı düzenlendi. Toplantıya katılan-lar İMO II. Öğrenci Kurultayına hazırlık çalışmaları ve kurultayda yapılacak sunumlar hakkında bilgi alışveri-şinde bulundu.

İstanbul ŞubeKurslar

İMO İstanbul Şubesi, 2009 İlkbahar-Yaz Dönemi Mesle-kiçi Eğitim Kursları kapsamında bazı kurlar düzenledi.

2 Mart ile 6 Nisan 2009 tarihleri arasında gerçekleş-tirilen “SAP 2000 Kursu” eğitimleri, Doç. Dr. Kutlu Darılmaz tarafından verildi.

4 Mart ile 8 Nisan 2009 tarihleri arasında düzenlenen 18 saatlik “Kıyı ve Liman Mühendisliği Kursu” eğitim-leri, Prof. Dr. Yalçın Yüksel, Prof. Dr. Esin Çevik ve Dr. Anıl Arı tarafından sunuldu.

11 Mart ile 20 Mayıs 2009 tarihleri arasında verilecek olan “Ulaştırma Mühendisliği Kursu” dersleri, Prof. Dr. Haluk Gerçek, Dr. H. İsmail Acar, Prof. Dr. Ergun Gedizlioğlu, Doç. Dr. Kemal Selçuk Öğüt, Yrd. Doç. Dr. Kemal Akad, Doç, Dr. İsmail Şahin, Prof. Dr. Nadir Yayla, Yrd. Doç. Dr. Kadriye İyinam ve Dr. Faik İyinam tarafından gerçekleştirilecek.

12 Mart ile 30 Nisan 2009 tarihleri arasında düzenle-necek olan “İnşaat Mühendisleri İçin İş Hukuku ve İş Güvenliği Kursu” dersleri Doç. Dr. Kadriye Bakırcı ve Yrd. Doç Dr. Uğur Müngen tarafından verilecek.

Kocaeli ŞubeSeminer

İMO Kocaeli Şubesi, 4 Mart 2009 Çarşamba günü Bal-türk Otel’de “İdeCAD Statik 6 Sunumu” konulu semi-

neri gerçekleştirdi. 13 Mart 2009 Cuma günü ise Grand Yükseliş Oteli’nde “Yapısal Güçlendirmede Kullanılan Kimyasal Dübeller ve Uygulamaları Konulu” teorik ve pratik eğitimi semineri düzenlendi.

Manisa ŞubeII. Öğrenci Kurultayına hazırlık çalıştayı

İMO Manisa Şubesi, 14 Mart 2009 Cumartesi günü Ankara’da yapılan genç-İMO II. Öğrenci Kurultayı öncesi, 28 Şubat 2009 Cumartesi günü öğrenci üyelerle çalıştay düzenledi. İMO Manisa Şubesi adına Arkın Şık-taşlı, Birgül Gülserliler ve C.B.Ü. Bölüm Başkanı Bekir Solmaz’ın katıldığı çalıştayda 18 öğrenci hazır bulundu.

Çalıştayda, İMO Manisa Şube genç-İMO Sorumlusu Erkay Kılıç ve genç-İMO Üyesi Özgür Fırat ve İMO İzmir Şube genç-İMO üyesi Metin Görgeç kurultay-da yapacakları sunumlar üzerinde fikir arış verişinde bulundular.

Seminer

İMO Manisa Şubesi, 11 Mart 2009 tarihinde “Prefabrik Beton Su Kuleleri” konulu semineri düzenledi. 22 kişi-nin katıldığı seminere konuşmacı olarak Prof. Dr. Celal Kozanoğlu katıldı.

Sakarya ŞubeSeminer

İMO Sakarya Şubesi, 18 Şubat 2009 Çarşamba günü Serdivan Tunatan Tesislerinde, “Yapısal Güçlendirmede Kullanılan Kimyasal Dübeller ve Örnek Uyguluma” konulu meslekiçi eğitim seminerini düzenledi. Seminer öncesi İMO Sakarya Şube Başkanı Hüsnü Gürpınar bir konuşma yaptı.

İnşaat mühendisleri, Gökhan Gülhan ile Ahmet Aydo-ğan’ın konuşmacı olarak katıldığı seminerde “Onarım-güçlendirme imalatlarında kullanılan kimyasal dübel çeşitleri; Kimyasal dübellerin mekanik, plastik vb. dübel çeşitlerine karşı avantaj ve dezavantajları; Kimyasal dübellerin çekme ve basınç gerilmelerine karşı dayanı-mı; Kimyasal dübellerin aşırı sıcak ve soğuğa dayanımı; Kimyasal dübellerin sahada uygulama şekli ve uygu-lamada dikkat edilmesi gereken hususlar” konuları ele alındı. Seminerde ayrıca örnek uygulamalar yapıldı.

Samsun ŞubeSeminer

İMO Samsun Şubesi, 24 Ocak 2009 tarihinde DSİ Konferans Salonu’nda İnşaat Mühendisi Mustafa Ço-banoğlu’nun sunduğu “Çelik Yapılar ve Çelik Yapıların Tasarımı” konulu semineri düzenledi.

Page 3: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

1 Nisan 2009 3

Samsun Şubesi Danışma Komisyonu Toplantısı’nda sorunları masaya yatırdı İMO Samsun Şube 12. Dönem 2. Danışma Komisyonu Toplantısı SİM yönetme-liği uygulamaları ve MİE çalışmaları gündemiyle 21 Şubat 2009 tarihinde DSİ VII. Bölge Müdürlüğü Konferans Salonu’nda komisyon üyesi 26 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi.

Toplantıda İMO Samsun Şube Başkanı Hüseyin Tüfek bir açılış konuşması yaptı. Tüfek’in ardından Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi B. Bora Kocabaş, şube çalışmalarıyla ilgili bir bilgilendirme konuşması yaptı.

SİM yönetmeliği uygulamaları ve MİE çalışmaları konusunda söz alan üyeler, uygulamalara ilişkin görüşlerini dile getirdi. Üyeler, MİE kapsamında düzenlenen seminer-konferans-kurs türü etkinliklerin gerek şekil, gerekse de içerik olarak çok iyi seçilmesi gerektiği ve katılımcıların sadece puan almak amacı ile değil gerçek-ten bir şeyler öğrenmek amacıyla etkinliklere katılımının sağlanması gerektiği yönünde görüş bildirdiler.

Toplantıda ağırlık kazanan diğer bir görüşte, düzenlenen etkinliklerde meslekteki yeniliklere yeterince yer verilmediği oldu. Teknik gezilere ağırlık verilmesi gerektiği belirtildi.

Ankara Şubesi Filistin sorununa Filistinlilerin gözünden baktı İMO Ankara Şubesi, 12 Şubat 2009 Perşembe günü “Ortadoğu’nun Kanayan Ya-rası: Filistin” başlıklı paneli düzenledi. Panele Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği Başkanı Füsun Bandır, Araştırmacı Yazar Faik Bulut ve Filistinli Gazeteci Hasan Tahravi konuşmacı olarak katıldı.

Filistin sorununun güncelliği, son yaşanan Gazze saldırısı, El Fetih’ten Hamas’a el değiştiren iktidar ve Davos kriziyle yeniden gündeme gelen AKP’nin Filistin poli-tikası gibi kritik konuların ele alındığı panel İMO Kongre ve Kültür Merkezi Rüştü Özal Salonu’nda yapıldı.

Açılış konuşmasını yapan İMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Taylan Ulaş Evcimen, Filistin sorununa “alışık olduğumuz Türk medyasının gö-zünden değil,” biraz da Filistinlilerin gözünden bakabilmek için böyle bir etkinlik düzenlediklerini belirtti. Panelde sırasıyla Füsun Bandır, Hasan Tahravi ve Faik Bulut söz aldı.

“İnşaat mühendislerinin hakları kriz bahanesiyle tırpanlanıyor”

İMO Ankara Şubesi Ücretli ve İşsiz Mühendisler Çalışma Grubu, ekonomik krizin etkisini hızla hissettirdiği son günlerde “Krize Karşı Haklarımız” konulu söyleşiyi 6 Mart 2009 Cuma günü İMO Kongre ve Kültür Merkezi Rüştü Özal Salonu’nda gerçekleştirdi. Mühendislerin mesleki olarak yaşadıkları dönüşüm, çalışma ya-şamında karşılaştıkları sorunlar ve kriz döneminde yoğunlaşan hak gasplarının konuşulduğu toplantıda bu sorunlara karşı geliştirilebilecek çözüm olanakları da tartışıldı. Yaklaşık 50 kişinin katıldığı söyleşide, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Ahmet Alpay Dikmen, Avukat Duygu Hatıpoğlu ve İMO Ankara Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Taylan Ulaş Evcimen birer konuşma yaptı.

Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği söyleşide, İnşaat Mühendisi Ferhat Yaşar Arıkan da, Ücretli ve İşsiz Mühendisler Çalışma Grubu’nun kurulma dinamikleri, amaçları ve önemi hakkında bir konuşma yaptı.

İMO Sakarya Şubesi Halk Müziği Korosu ilk konserini verdi

İMO Sakarya Şubesi Türk Halk Müziği Korosu ilk konserini 4 Mart 2009 tarihin-de AKM tiyatro salonunda verdi. Yoğun bir ilgi ve katılım ile gerçekleştirilen kon-sere, Sakarya Büyükşehir Başkanvekili İrfan Sezer, Serdivan Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu, İMO Kocaeli Şube Başkanı Aykut Bozkurt ve çok sayıda davetli katıldı.

Konser öncesi bir konuşma yapan İMO Sakarya Şube Başkanı Hüsnü Gürpınar, İMO’nun sadece teknik bilgi ve eğitimlerle ilgili olmadığını, kültür sanat etkin-liklerine de önem verdiğini belirtti. Gürpınar, “Teknik bilgilerin ve eğitimlerin dı-şında sosyal alanda gerçekleştirdiğimiz bir ilkin heyecanını ve kıvancını bu akşam sizlerle birlikte yaşıyoruz. Bu yeniliğin Şubemiz ve ilimizdeki diğer sivil toplum kuruluşları ile meslek örgütleri adına yıllara dayanan tecrübelere dönüşmesini, gelenekselleşmesini ve ilimiz sosyal hayatına hareket getirmede öncü olmasını arzu ediyoruz.” diye konuştu. Gürpınar’ın ardından Zeki Topçuoğlu ve İrfan Sezer birer konuşma yaptı. Konuşmaların ardından sahne alan halk müziği korosu çeşitli yörelerden türküler seslendirdi.

Şubelerden • Şubelerden • Şubelerden • Şubelerden

Bursa Şubesi yerel yönetimlere aday inşaat mühendislerini yemekte bir araya getirdi İMO Bursa Şube-si, yaklaşan yerel seçimler öncesi Bursa’da belediye başkanlığına, il genel meclis üye-liğine ve belediye meclis üyeliğine aday olan inşaat mühendislerini 13 Mart 2009 Cuma günü düzenlediği yemekte bir araya getirdi.

Yemekte bir konuşma yapan İMO Bursa Şube Başkanı Necati Şahin, yerel yönetimlere dair beklentilerini sıraladı ve Bursa’da 53 inşaat mühendisinin partilerin listelerinde yer bulmasının kendileri açısından mutluluk verici olduğunu ifade etti. Şahin, mesleki birlikteliği temel misyon olarak belirlediklerini söyleyerek “ 53 inşaat mühendisi-nin Bursa yerel adayları arasında listelerde yer alması odamız açısından daha önce görülmemiş bir durumdur. Üç siyasal partinin meslektaşlarımızı belediye başkan adaylığına göstermesi memnuniyet verici. Bugün burada meslektaşlarımıza siyasi parti rozetlerinin yanına odamızın rozetlerini de takıyoruz. Bu rozetler parti rozetleriyle yan yana duracak. Meslektaşlarımızın seçilmeleri halinde parti rozet-leri çıkacak ama odamızın rozeti misyon ve vizyonumuzun gereği olarak daima yakanızda kalacaktır” dedi.

Şahin ayrıca, inşaat mühendisi meslektaşlarına belediye komisyon ve encümen kararlarında altına imza attıkları projelerin mesleki faaliyetlerini almamaları ve seçildikleri kurumlardaki iş ilişkilerinde çok hassas davranmaları konularında uyarıda bulundu.

Luis E. Garcia’nın sunumlarıyla “Aşırı Yük Altında Betonarme Yapılar” seminerleri

İMO Ankara Şubesi, Amerikan Beton Enstitü-sü ve ODTÜ İnşaat Mü-hendisliği Bölümü işbirliği ile düzenlenen “Aşırı Yük Altında Betonarme Yapı-lar” adlı meslekiçi eğitim programı 19-20 Şubat 2009 tarihlerinde ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bö-lümü’nde Amerina Beton

Enstitüsü Başkanı Luis E. Garcia’nın katılımıyla gerçekleştirildi.

İlk gün Luis E. Garcia “ACI 318-08 Sismik Tasarım Gereklilikleri” ve “Depreme Dayanıklı İsninat Duvarı Tasarımı”, ODTÜ’den Yrd. Doç. Özgür Kurç ve Prof. Dr. Güney Özcebe ise “Türk Deprem Koduna Göre İstinat Duvarı Tasarımı, Karşılaş-tırmalı Çalışma” başlıklarında sunumlar yaptılar.

İkinci gün ise Luis E. Garcia “Betonarme Yapıların Yapısal Analizinde Değerlendir-me” ve “Aşırı Yük Altında Betonarme Yapılar”, ODTÜ’den Prof. Dr. Polat Gülkan “Depreme Dayalı Performans, Mühendislik Temel Kavramları” başlıklarında sunumlar yaptılar.

Page 4: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

İMO 41. Dönem 3. Danışma Kurulu Toplantısı 28 Şubat 2009 Cumartesi günü İMO Adana Şubesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. “Meslekiçi Eğitim Yönetmeliği Taslağı” gündemiyle toplanan ve 118 kişinin katıldığı Danışma Kurulu Toplan-tısı, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp’in açılış konuşmasıyla başladı.

Harp, konuşmasının basına açık olan bölümünde ekonomik krizin Türkiye’ye etkilerini ve yaklaşmakta olan yerel seçimler nedeniyle kent sorunlarını değer-lendirdi. Yerel yönetim anlayışındaki çarpıklığın büyük kentleri birçok alanda sorunlu hale getirdiğine dikkat çeken Harp, “Bugün büyük kentlerimizin tamamı altyapı, trafik sosyal donatı azlığı ve kaçak yapılaşma gibi sorunlarla boğuşmakta” dedi. Harp, yerel yöneticilerin sorunları çözmek yerine kentsel ranttan en büyük payı kapma peşinde olduklarını savundu.

“Ekonomik kriz önlemleri yetersiz”

Ekonomik krizden en çok etkilenen sektörlerden birinin inşaat olduğunu belirten Harp, “Altyapı yatırımları ve konut satışları durma noktasına geldi. Üyelerimizin önemli bir bölümü ile bu sektörde çalışan binlerce insanımız işsiz kaldı. Son günlerde alınmaya başlanılan önlemler soruna çare olma nok-tasından çok uzakta” diye konuştu.

Meslekiçi eğitim kurumsallaştırılıyor

İMO Yönetim Kurulu Başkanı Harp konuşmasının basına kapalı bölümünde ise Meslekiçi Eğitim Yönetmeliği Taslağı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Meslekiçi eğitimin önemine ve gerekliliğine dikkat çeken Harp, inşaat mühendisliği eğitiminin sorunlu olması; eğitim sürecinde kazanılamayan bilgilerin uygulama-da telafi edilemez sonuçlara yol açması; bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi gibi gerçeklerden hareketle, Oda olarak meslekiçi eğitimin kaçınılmaz olduğu sonucuna vardıklarını kaydetti.

Harp, Meslekiçi Eğitim Yönetmeliği’nin salt mevzuat dahilinde teknik bir işleyiş olduğu yanılgısına kapılmamak gerektiğini de vurgulayarak meslekiçi eğitimi daha kurumsal bir yapıya kavuşturmak istediklerini ifade etti.

Danışma Kurulu Toplantısı’nın öğleden sonraki oturumunda ekonomik kriz ve yerel seçimlerle ilgili konuşmalar yapıldı. Toplantının bitiminde, 1934 yılından bu yana her yıl başarılı proje ve makale sahiplerine verilen “Benjamin BAKER Bilim Ödülü”nü 2008 yılında kazanan Odamız üyesi Doç Dr. Galip Seçkin’e Serdar Harp tarafından plaket verildi. Plaket töreninin ardından Prof. Dr Tuğrul Tankut ve Prof Dr Uğur Ersoy “Mesleki etik” konusunda birer sunum gerçekleştirdi.

4 1 Nisan 2009

Serdar Harp’in Danışma Kurulu Toplantısı’nda yaptığı konuşma

Danışma Kurulumuzun Değerli Başkanı,

Değerli Danışma Kurulu Üyeleri,

Çok Sevgili Meslektaşla-rım, Çalışma Arkadaşlarım

41. dönem 3. Danışma Kuruluna hoş geldiniz.

Sizlere, 41. Dönem İMO Yönetim Kurulu adına saygı ve başarı dileklerimi-zi iletiyorum.

Danışma Kurulumuzun gündemi ve ekleri sanıyorum tüm katılımcılarımıza ulaşmıştır.

Bilindiği üzere bugün, meslekiçi eğitim konusunu tartışacağız.

41. dönem çalışma proğramımızda “Meslekiçi Eğitim Çalışmaları başlığı altında “Kapsamı ve niteliği süratle değişen Meslek içi eğitim çalışmalarımızın daha farklı bir vizyon ve örgütlenme anlayışıyla hayata geçiril-mesinin gerekliliği yadsınamaz. Bu dönüşümü sağla-yabilmek için, içinde bilim insanları, Şube başkanları, Şubelerimizin ilgili komisyonlarında yer alan üyelerimiz ve Oda Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği sürece katkı koyabilecek üyelerimizin yer aldığı bir çalışma grubu ile meslek içi eğitim çalışmalarımızın bugünü ve geleceği-nin tartışılacağı arama çalışmaları yapılması, faaliyetle-rimizin kurumsallaşması doğrultusunda bu çalışmanın ivedilikle hayata geçirilmesi hedeflenmektedir.” İfadesi yer almaktaydı.

Çalışma Programımızda ifade ettiğimiz hedefler doğrul-tusunda Antalya’da 8-9 Kasım 2008 tarihinde gerçekleş-tirdiğimiz Meslekiçi Eğitim Çalıştayı’nda ve Çalıştay’da ortaya çıkan ortak görüşlerin değerlendirildiği, 26-27 Aralık 2008 tarihinde toplanan Meslekiçi Eğitim Çalış-ma Grubun’da belirlenen ilkeler doğrultusunda Yöne-tim Kurulumuz’un hazırladığı Yönetmelik taslağını Danışma Kurulu’muzda tartışıp son şeklini verebilmek için biraraya geldik.

Dolayısıyla biz bugün, mesleğimizin geleceğini ya-kından etkileyen, meslekiçi eğitimin kurumsallaşması yolunda önemli bir adımı daha atacağız.

Konu ile ilgili görüşlerime geçmeden önce, meslekiçi eğitim çalışmalarımızı özveri ile yürüten ve bu günlere taşıyan Meslekiçi Eğitim Kurulu’nun değerli üyelerine Yönetim Kurulu’muz adına şükranlarımızı ifade etmek istiyorum.

Ayrıca Meslekiçi Eğitim Çalışma Grubu Üyelerine An-talya’da düzenlenen Çalıştayımızın değerli katılımcıla-rına, yönetmelik hazırlama sürecinde katkı ve desteğini esirmeyen meslektaşlarımıza teşekkür etmek istiyorum.

Değerli Meslektaşlarım,

Salt meslek içi eğitim bazında yapılacak bir takip bile Odamızın son yıllardaki vizyon değişikliğini alenileş-tirecek, kurumsal yapımızda geleceği şekillendirecek değişim ve dönüşüm yaşandığının göstergesi olacaktır.

Antalya’daki Çalıştayımızı pek çoğunuz izlediniz; orada sizlerle paylaşılan bilgileri kısaca hatırlatmak istiyorum.

Meslekiçi Eğitim Çalıştayı’nda yapılan sunumlardan da anlaşılacağı üzere 2006-2007 yıllarında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın talebi üzerine Yapı Denetim Şirket-leri’nde çalışan 5 binden fazla meslektaşımıza Odamız tarafından proje ve yapı denetimi eğitimi verilmiş, 2007- 2008 yıllarında 1376 meslektaşımıza bilirkişilik eğitimi verilmiştir.

Yine 2006-2007 yıllarında toplam 715 etkinlik gerçek-leştirilmiş, 53 bin 774 üyemiz çeşitli eğitim ve kurslara tabi tutulmuştur.

2008 yılı içerisinde ise gerçekleştirilen 456 etkinlik kap-samında 34 bin 158 üyemiz sürece dâhil edilmiştir.

Burada dikkat çekmek istediğim nokta, illerdeki SİM belgeli meslektaşlarımızın sayısıyla meslekiçi eğitim sayısı arasındaki paralelliktir.

SİM belgeli meslektaşlarımızın sayısı arttıkça meslekiçi eğitim ihtiyacı da artmaktadır.

Bu durum, aynı zamanda meslektaşlarımızla yakın, sıcak ve kurumsal ilişki kurmanın doğurduğu olumlu sonuçları yansıtmaktadır.

Vurgu yaptığım bütün bu noktalar ve sizlerle paylaştı-ğım veriler kayda değer bir atılımı ifade etmektedir.

Odamız, toplumsal sorumluluğunu yerine getirmeye çalışmakta, hayatın ve mesleğimizin gelişmişliğine

uygun olarak kendi zeminini donanımlı hale getirmek-tedir.

Son yıllarda artan bir ivme yakalanmış olsa da, Odamız kuruluşundan bu yana meslekiçi eğitim çalışmaları-nı önemsemiş, mesleki gelişmişlik için devamlılığını sağlamayı amaç edinmiştir. Ancak meslekiçi eğitiminde kurumsallaşma zorunluluğu, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve yaşam boyu eğitim gerekliliği gerçeği ile bir-leşince daha da belirginleşmiştir. Bu gerçeklik, İMO’nun meslekiçi eğitim bağlamında yaklaşımının belirleyicisi olmuştur.

İMO,

• İnşaat mühendisliği eğitiminin sorunlu ve sıkıntılı olduğu, şu ya da bu nedenle eğitim sürecinde ka-zandırılamayan bilginin uygulamada telafi edilemez sonuçlara yol açtığı,

• bilim ve teknolojinin hızla geliştiği bu çağda, öğ-renmeden uzaklaşmanın mesleki açıdan gerilemek anlamı taşıdığı,

• yapı üretim sürecinde gerekli, yeterli ve sağlıklı mü-hendislik hizmetlerinin üretilebilmesi için uzmanlık ve özel becerinin önem taşıdığı,

• mesleki davranış kurallarına uygun davranmanın, yani mesleki etiğin önem kazandığı, “imzacılık” ve benzeri davranışların mesleğimizin olumsuz hanesine yazıldığı,

gerçeğinden hareketle meslekiçi eğitimin kaçınılmaz ol-duğu sonuca varmış ve çalışmalarını bu doğrultuda yo-ğunlaştırmıştır. Şimdiye kadar gerçekleştirilen çalışma-lar, Antalya’da, Çalıştay zemininde olgunlaştırılmış ve Yönetmelik taslağı hazırlanmıştır. İMO mesleki alanını düzenleyen yönetmeliklere bir yenisini daha eklemek, bir ihtiyacı daha mevzuata dâhil etmek istemektedir.

Bunun bir tercih olduğunu, İMO’nun kulvarını mesleki ve toplumsal ihtiyaçlar üzerinden tanzim ettiğini bilmek gerekiyor.

İMO şu tercihle karşı karşıya kalmıştır: Ya bugünün ihtiyacını karşılayacak ve yarını bugünde kuracak bir irade sergilenecek ya da günü kurtarmakla yetinilecek-tir. Odamız tereddütsüz ilkini seçmiş ve tasarruflarını bugüne ve geleceğe dair adımları cesaretle atma doğrul-tusunda kullanmıştır. Bilginiz dâhilindedir; bu adımlar meslekiçi eğitimle sınırlı değildir.

SİM, İTB, Yetkin Mühendislik, asgari ücret uygulaması, kurslar, belgelendirme çalışmaları, fiziki ve teknolojik

İMO 3. Danışma Kurulu Toplantısı Adana’da gerçekleştirildi

Page 5: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

1 Nisan 2009 5alt yapımızın hızla yenilenmesi, bilimsel içerikli etkin-likler ve benzerleri İMO’nun bugün geldiği noktayı hak ettiğini ve bunun başarılmasında tüm İMO örgütlülü-ğünün önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir.

Sevgili Çalışma Arkadaşlarım,

Bu noktada iki sorunun yanıtını aramalıyız. Aslında şubeler arası ortak toplantılardan tutun da Danışma Kuruluna kadar bir araya geldiğimiz hemen her zemin, bir bakıma sorulara ortak yanıt arama çabasıyla anlam kazanmaktadır.

Sorulardan ilki şudur: evet, İMO mesleğimizin ihtiya-cını tespit etmiş, çözüm yolunu göstermiştir. Ancak bu tespitin gereğini yapacak, İMO’nun potansiyelini açığa çıkartacak kadrolara ve kadroların ürettiği yol gösterici programa sahip olup olmadığınız önemlidir. İlk soru budur.

İkinci soru, kat edilen mesafenin, başarılanların yeterli görülüp görülmeyeceğidir. Bu iki soruya örgütümüzün

şimdiye kadar verdiği yanıtlar, bizi bugünlere taşımıştır.

Biliyorum ki bu yanıtlar aynı zamanda önümüzdaki dönemlerinde yapacağımız çalışmalarında belirleyicisi olacaktır.

Bugün meslekiçi eğitimin daha kurumsal bir işleyişe ka-vuşturulması ve kalıcılaştırılması doğrultusunda önemli bir adım atacağız.

Ancak, bunun salt mevzuat dâhilinde, teknik bir iş olduğu yanılsamasına kapılmamak gerekiyor.

Burada her şeyden önce, yaşam boyu öğrenme kültürü-nün gelişmesine mesleki zeminimizden katkı vereceğiz.

Meslekiçi eğitim, salt mesleki formasyonun artırıl-masına yönelik bir düzenleme olmayıp, yaşam boyu öğrenim kapsamında, bireylerin bilgilerini, yetenekleri-ni ve yetkinliklerini geliştirmesine olanak sağlayan bir kurguyu içerdiğine vurgu yapmak istiyorum.

İMO’nun hedeflerinin ve girişimlerinin felsefi arka

planını doğru kavramak açıkçası işimizi oldukça kolay-laştıracaktır.

Konuşmama son vermeden önce “Yetkinlik Belgelen-dirme Yönetmeliği”mizin 15 Şubat 2009 tarih ve 27142 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandığını hatırlatmak ve yönetmeliğin hayata geçirilmesinde tüm İMO örgüt-lülüğünün gerekli hassasiyeti göstereceğinden emin olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Yönetim Kurulu’muz önümüzdeki kısa dönemde “Yet-kinlik Belgelendirme Yönetmeliği”nin hayata geçirilme-si için gerekli adımları süratle atacaktır.

Son olarak Adana şubemize, 41. dönem 3. Danışma Kurulumuzu kentlerinde ağırlarken gösterdikleri başarılı organizasyonlarından dolayı teşekkür ediyor,

Bu duygu ve düşüncelerle Danışma Kurulumuzun değerli üyelerine saygılarımı sunuyor, kolaylıklar diliyo-rum.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 41. dönem 3. Danışma Kurulu 28 Şubat 2009 tarihinde Adana’da toplandı. Danışma Kurulu toplantısına 118 üye ve konuk katıldı. Meslek içi eğitim, Meslek İçi Eğitim Yönetmeliği Taslağı’nın ele alındığı ve 29 Mart 2009 tarihinde yapılan yerel seçimlerin tartışıldığı Danışma Kurulu Sonuç Bildirgesi aşağıdaki gibidir.

• İnşaat Mühendisleri Odası son yıllarda gözle görülür biçimde bir yandan kurumsallaşma yolunda önemli adımlar atarken bir yandan da meslek içi eğitim konusunda kayda değer mesafeler kat etmiştir.

Odamız, toplumsal sorumluluğun gereği, insani ihtiyaçların ve mesleğin gelişmişliğine paralel olarak meslek içi eğitimi kesintisiz bir süreç olarak tespit etmiş ve uygulamaya almıştır. Sadece 2006-2007 yıllarında toplam 715 etkinliğin gerçekleştirildiği ve 53 bin 774 üyemizin değişik konularda eğitim ve kurslara tabi tutulduğunu, 2008 yılı içerisinde ise gerçekleştirilen 456 etkinlik kapsamında 34 bin

158 üyemizin sürece dâhil edildiği belirtilmelidir ki, Odamızın meslek içi eğitim konusundaki perfor-mansı daha anlaşılır hale gelsin. Meslek içi eğitimde sergilenen başarı aynı zamanda ihtiyacı da açığa çıkartmış, eğitimin kurumsallaşması ve sürekliliği-nin sağlanması zorunluluğu doğmuştur. Meslek İçi Eğitim Yönetmeliği’ni, bu zorunluluğun bir sonucu olarak algılamak gerekmektedir.

İMO, inşaat mühendisliği eğitiminin sorunlu ve sıkıntılı olduğu, eğitim sürecinde kazandırılamayan bilginin uygulamada telafi edilemez sonuçlara yol açtığı, bilim ve teknolojinin hızla geliştiği, öğrenme-den uzaklaşmanın mesleki açıdan gerilemek anlamı taşıdığı, yapı üretim sürecinde gerekli, yeterli ve sağlıklı mühendislik hizmetlerinin üretilebilmesi için uzmanlık ve özel becerinin önem taşıdığı, mesleki davranış kurallarına uygun davranmanın, yani mes-leki etiğin önem kazandığı, “imzacılık” ve benzeri davranışların mesleğimizin olumsuz hanesine ya-zıldığı gerçeğinden hareketle hazırlanan yönetmelik

taslağına, Danışma Kurulunda gerçekleşen geliştirici tartışmalar ışığında son hali verilmiştir.

• Yaklaşan yerel seçimleri sıradan bir seçme-seçilme ilişkisi olmaktan çıkartan birkaç nokta bulunmakta-dır. Bugün yerel yönetimler neoliberal politikaların uygulama alanı gibi görülmekte, bu politikalara uyum sağlayacak ideolojik-politik tercihte bulunan belediye başkanları avantajlı bir biçimde seçime girmektedir.

Kamusal özellikler taşıyan barınma, ısınma, ulaşım, su, çevre vb. hakları ancak parası olanın kullanabile-ceği bir sistem getirilmeye çalışılmakta, ilgili mevzu-at buna uygun düzenlenmektedir. Şirketleşme, yerel-leşme, kalkınma ajansları, taşeronlaşma ve benzeri düzenlemeler, belediyelerdeki neoliberal dönüşümün kolaylaştırıcısı olarak gerçekleştirilmektedir.

İnşaat Mühendisleri Odası, yerel yönetimleri ve belediyeleri vatandaşa kamusal hizmet götürmenin araçları olarak görmekte, bu çerçevede, yerel seçim-lerden halkçı, sosyal, dilencileştiren değil, istihdam yaratan bir yönetim anlayışının güçlenerek çıkması-nı istemektedir.

İMO 3. Danışma Kurulu Sonuç Bildirgesi

Genç inşaat mühendisleri yerel yönetim sorunlarını konuştu İMO Ankara Şube Öğrenci Kurulu, 25 Şubat 2009 Çarşamba günü “Yerel Yöne-timler ve İnşaat Mühendisliği” paneli düzenledi. ODTÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde düzenlenen panele aralarında öğrenci ve öğretim üyelerinin de bulunduğu, 100’ü aşkın izleyici katıldı.

Yöneticiliğini Prof. Dr. Mustafa Tokyay’ın yaptığı panele konuşmacı olarak Dr. Erhan Karaesmen, Prof. Dr. Cüneyt Elker, Yrd. Doç. Tarık Şengül ve İMO Ankara Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Taylan Ulaş Evcimen katıldı.

Yerel yönetimlerde yaşanan sorunların inşaat mühendisliği perspektifinde değer-lendirildiği panelde, Ankara’daki mevcut yerel yönetim anlayışından kaynaklanan su, ulaşım, kentsel dönüşüm gibi sorunlar irdelendi ve bu sorunlara bilimsel yak-laşım ve başarılı örnekler temelinde çözüm önerileri katılımcıların da katkılarıyla ortaya koyuldu. Panel sonunda genç-İMO tanışma kokteyli düzenlendi.

Eski Başkanımız Güney Özcebe’yi unutmadık

İMO eski Yönetim Kurulu Başkanı Güney Özcebe, ölümünün 10. yılında unu-tulmadı. 1981-1990 yılları arasında İMO Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüş olan ve 9 Mart 1999 tarihinde hayatını kaybeden Özcebe’nin mezarı başında yapılan törene İMO Yönetim Kurulu üyeleri, İMO üyeleri, ailesi ve seven-leri katıldı.

Özcebe için yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından konuşma yapan İMO eski Yönetim Kurulu Üyesi Fikri Kaya, Özcebe’nin öngörü sahibi bir mühendis olduğunu ve DSİ’de çalıştığı yıllarda Atatürk Barajı’yla ilgili yaptığı birçok eleştiri-nin günümüzde doğrulandığını söyledi.

Kaya, Özcebe’nin 12 Eylül darbesi sonrası ülkede yaşanan kaotik ortamda Odaya başkanlık yaptığını hatırlatarak, “Güney Özcebe,1980’den sonra 10 yıl fedakarca Odayı yönetti. O dönemde adliyeye başvurarak tüm arkadaşlarımızın suçunu üst-lendi. ‘Mühendis insan, cesur insan kim?’ diye sorsalar Güney cevabını veririm” diye konuştu.

Özcebe’nin oğlu Güney Özcebe de, İMO’nun kendilerini hiç yalnız bırakmadığını kaydederek anmaya katılanlara teşekkürlerini iletti.

Özcebe’nin ölüm yıldönümü olan 9 Mart’ta Karşıyaka Mezarlığı’nda yapılan törende İMO Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Levent Darı, İMO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Züber Akgöl, İMO Genel Sekreteri Gülay Özdemir, İMO Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan, İMO eski Yönetim Kurulu Üyesi Fikri Kaya, Öce-be’nin oğlu ODTÜ İnşaat Bölümü Başkanı Güney Özcebe ile bazı İMO üyeleri de hazır bulundu.

Melih Gökçek’in “su kandırmacası” sürüyorAnkara Barosu ve Türk Hukuk Kurumu’nun 6 Mart 2009 Cuma günü düzenlediği “Ankara’nın Su Sorunu ve Sorumluları” konulu panele İMO Su Çalışma Gurubu adına Gökhan Marım da katılarak Ankara’da yaşanan su sorununa ilişkin bir sunum yaptı. Ankara Barosu Eğitim Merkezi’nde düzenlenen, açılış konuşmasını Ankara Barosu Başkanı Av. Vedat Ahsen Coşar’ın yaptığı panel iki oturum şeklin-de gerçekleştirildi.

İkinci oturumda söz alan Marım, seçimlere bir ay kala Ankara Büyükşehir Bele-diye Başkanı Melih Gökçek’in Kızılırmak suyunu durdurmasının seçim yatırımı olduğuna dikkat çekerek, yağışların azaldığı yaz aylarında tekrar Kızılırmak suyu-nun şebekeye aktarılacağını söyledi.

Kızılırmak suyunun verildiği günden bu yana itirazlarını sürdürdüklerini söyleyen Marım, Kızılırmak suyunun içinde bulunan bazı ağır metaller nedeniyle içime uygun olmadığını ve Ankaralıların damacana suyu almaya mahkum edildiğini be-lirtti. Ankara’nın su sorunu yaşayacağının yıllar öncesinden bilindiğini kaydeden Marım, Melih Gökçek’in daha kalıcı ve sağlıklı çözüm üretmek yerine kullanıma uygun olmayan Kızılmak suyuyla geçici çözüm ürettiğini vurguladı.

Page 6: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

6 1 Nisan 2009

Günler, aylar süren bekleyiş nihayete erdi. Merak-la beklenen yerel seçimler tamamlandı. Özellik-le iktidar partisi tarafından genel seçim havası-

na sokulan, bir referandum gibi algılatılmaya çalışılan yerel seçimler, bu beklentiye karşılık verdi; sandıktan çıkan sonuçlar halkın AKP’nin genel siyasal yaklaşı-mından uzaklaştığını gösterdi. Halk AKP’ye ‘dur’ dedi. Sonuçlar adım adım tek parti yönetime doğru ilerleyen süreci tersine çevirdi. Bunu salt bir oy kaybı olarak açıklamak yetersiz kalacaktır. Seçim sonuçları AKP’nin yaratmak istediği Türkiye projesine halkın onay verme-diğini ortaya koydu.

İl genel Meclisi seçimlerinde yüzde 38.8 oy alarak yüzde 8 oranında gerileyen AKP, aynı zamanda metropol kent-lerdeki önemli ilçelerle birlikte 16 büyükşehir ve il bele-diye başkanlığını kaybetti. Asıl kaybın büyük kentlerin varoşlarında, bazı sanayi kentlerinde ve Güneydoğu illerinde yaşandığı dikkate alınırsa; yoksulluk, yolsuz-luk ve Kürt sorunundaki son dönemde sergilenen şahin politikaların etkili olduğu görülebilir.

Partilerin seçimlere dönük değerlendirmeleri ne yönde olursa olsun, sandıktan çıkan sonuçlara bakıldığında, AKP iktidarı için köpeksiz köyde değneksiz dolaşma sürecinin nihayete erdiğini söyleyebiliriz.

İktidar olanaklarına, dilencileştirme politikalarına, ABD desteğine rağmen psikolojik sınır olarak kabul edilen yüzde 40’ın altına düşmesi geleceğe dönük umutları ar-tırdığı gibi, solun, toplumsal muhalefetin hangi nokta-lara temas etmesi gerektiğini de gözler önüne sermiştir.

Kriz, yolsuzluklar, ancak tek parti yönetimlerinde görü-lebilecek yönetim tarzı seçmenin tepkisini çekmiş, AKP iktidarının gerileme sürecine girdiği, toplumsal desteği-nin gitgide azalacağı anlaşılmıştır.

Gitgide yoksullaşan, hak kayıplarına uğrayan, en temel haklarını parası olmadığı için kullanamayan geniş kitlelerin, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele hattına çekilme durumunun yaratılabileceğidir ki, özellikle kent varoşlarında AKP’nin gerilemesi bunun emaresi olarak görülmelidir.

Sol değil, AKP tartışıldıHer seçimden sonra Türkiye panoraması değil, onun bir parçası olan solun hali tartışılıyordu. Solun neden yoksullardan uzaklaştığı, Kürtlerden neden oy alama-dığı, işçi mahallerini siyasal islamcılara kaptırdığı, parti içi demokratik işleyişten sol partilerin nasibini alıp almadığı ve benzeri konular gündemi meşgul ediyor,

belki de asıl tartışılması gereken noktalar atlanıyordu. Bu kez böyle olmadı. AKP ve AKP’nin özellikle sanayi kentlerindeki ve yoksul mahallerdeki gerilemesi, Kürtle-rin yoğun yaşadığı illerde uğradığı ağır yenilgi, parti içi demokrasinin işletilmediği, AKP’nin hızla lider partisi olmaya yüz tuttuğu gibi tartışma gündeminin ilk sıra-sına oturdu. Uzun yıllardan bu yana ilk kez tartışmalar sola değil, oy kaybeden, psikolojik sınır olarak görülen yüzde 40’ın altına düşen AKP’ye odaklandı. AKP hâlâ yüzde 38 gibi bir oranda oy alsa da, gerilemenin başla-mış olduğuna dair geleceğe dönük beklentiler umutların yeşermesine yol açtı.

Solun simgesel olsa da morale ihtiyacı vardı ve bu ihti-yaç seçim sonuçlarıyla kısmen karşılandı. Elbette tüm toplumsal, siyasal kesimlerin seçim sonuçları üzerinden kendisini sorgulamaya tabi tutması ne kadar doğalsa, özellikle sol açısından değişim, dönüşümün kaçınılmaz olduğu da bir o kadar gerçektir.

Bu konuya girmeden önce, seçimler odaklı bir hafıza tazelemekte fayda bulunuyor. Sabancı Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada, halkın ‘sağcı mısın, solcu musun’ sorusuna verdiği yanıt, solun haldeki durunu özetlemeye yetiyor. Halkın yüzde 83’ü kendi-sini sağcı, yüzde 17’si ise solcu görüyor. Bunun elbette siyasal-kültürel arka planı bulunmaktadır ve bu gerçek-lik, oy vermede geleneksel-duygusal tercihlerin önem kazandığı gerçeğiyle birleşmektedir.

Mevcut konjonktür böyle; şu anki Türkiye gerçeği buna işaret ediyor. Sanırım seçim sonuçlarını bu gerçeği dik-

kate alarak değerlendirmek ancak beraberinde solun bir bütün olarak toplumsallaş-masını sağlayacak bir kul-varın açılması gerektiğine vurgu yapılmasını da ihmal etmemek gerekiyor.

Oy yüzdelerinin izahı12 Mart 1971 askeri dar-besinden bir süre sonra, 1973’te yapılan genel seçimlerden, 2009 yerel seçimlerine kadar geniş bir zaman dilimnde gerçekle-şen seçimlerdeki sol oylara bakmak, sol oyların alçal-

dığı, yükseldiği dönemlerin toplumsal-siyasal özellikleri hatırlamak, en azından sola karşı “vurun abalıya” diye-cek kesimlere karşı bir savunma hattı oluşturulmasını sağlayabilir diğer taraftan da geleceğe dönük vazifeleri açığa çıkartabilir.

İlk örnek 1973 seçimleri: 12 Mart askeri döneminin izleri olanca ağırlığı ile varlığını sürdürürken yapılan seçimlerde CHP yüzde 34,45 oy almıştı. CHP’nin iki kozu vardı. Birincisi 12 Mart’tan hesap sorulacağına dair beklenti; ikincisi “Karaoğlan” olarak anılan CHP Genel Başkanı Ecevit’in toplumda yarattığı etki. İkisi aynı potada eridi ve ortaya yüzde 34,45’l,k oy çıktı ama bu bile CHP’nin tek başına iktidar olmasını sağlamadı. Diğer sol, sosyalist partilerin çok cüzi oy aldığını düşü-nürsek, geriye kalan yüzde 64 oyun sağ partiler arasında paylaşıldığını görürüz. Kaldı ki o yıllarda bugünkü DTP benzeri bir parti olmadığını ve Güneydoğu oylarının büyük ölçüde CHP’de toplandığı da bilinmelidir. 1977 seçimleri ise “Kıbrıs Barış Harekatı”ndan sonra yapılan ilk seçimler olmuş, “Kıbrıs Fatihi olarak lanse edilen Ecevit’in partisi CHP oylarını yüzde 41,92’ye çıkartmış, Kıbrıs konusunda hassasiyet taşıyan kesimler CHP’ye yönelmiştir. O tarihten bu yana sol bir daha 40’lı oran-ları görememiştir. Yine bu dönemde Kürtler ağırlıkla CHP içindedir ve seçimler sosyalist solun ana gövdesi-nin ilgi alanının dışındadır.

12 Eylül dönemine ayrı bir parantez açmak gerekmiyor. 12 Eylül’ün nasıl bir Türkiye yaratmayı hedeflediği ve hangi oranda başarılı olduğu ortada. Biz dikkatimizi 12 Eylül sonrasında, 1983’te yapılan genel seçimlere vere-lim: 1983 seçimlerinde solun tek partisi olan Halkçı par-ti’nin oy oranı yüzde 30,36’dır. Yani tersten söylersek, memleketin yüzde 69,64’ü sağ partilere meyletmiştir. Mühür basılacak tek pusulanın olduğu bir sonraki se-çimde ise solun oyu yüzde 33,27’dir ve bu oranın içinde solun tüm renkleri ve Kürt muhalefeti bulunmaktadır.

1990 ile birlikte sol içinde başka arayışlar başlamış, sos-yalist sol ve Kürt muhalefeti kendi çatısını oluşturmuş, yeni sol/ sosyal demokrat partiler kurulmuş, sol artık çok partili döneme geçmiştir. 1991 seçimlerinde solun toplam oyu yüzde 31,90’da kalmış. 1995 seçimlerine ise sol yine parçalı girmiş ve yüzde 30,22’lik bir oranı ancak yakalamıştır.

Solun ve kendilerini sosyal demokrat olarak tanımlayan partilerin 12 Eylül sonrasında zirve yaptığı seçim ise 1999 yılında yapılan olmuştur. 1999 seçimlerinde alınan yüzde 36,92’lik payda, Abdullah Öcalan’ın yakalanma-sının DSP’ye kazandırdığı oyların etkisini reddetmek mümkün değildir. Sonrasında DSP’nin neredeyse yüzde 1’lere kadar gerilemesi, o günkü oyların büyük kısmının

Yoksulluğa Yolsuzluğa Hayır!

Page 7: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

emanet olduğunu göstermektedir. Solun oyları 2002’de yüzde 29,02, 2007’de de yüzde 26,16 olmuştur. 2009 yerel seçimlerinde ise sol/ kendini sosyal demokrat ola-rak tanımlayan partiler / DTP oylarının toplamı yüzde 32,37’dir.

Bu oranların izahı şudur: Öcalan’ın yakalanmasının oy getirdiği seçim dikkate alınmazsa ki, almamak lazım, 12 Eylül’den sonra yapılan seçimlerde en yüksek oy 32.27’dir. Bu oran 2009 seçimleriyle (32,37) hemen he-men aynıdır. Yani sol 12 Eylül’den çıkışta hangi oranda yaygınsa bugün de aynı yaygınlığa sahiptir.

Yoksullar solaSon 40 yılda yapılan seçimlerle ilgili hafızamızı tazele-dik ama açık ki, ‘durum bundan ibarettir solun sınırla-rını zorlamak nafile bir çabadır ’ dememek gerektiğini de sözlerimize eklememiz gerekiyor. 2009 seçimlerinde bazı illerde sergilenen yolsuzluk ve yoksulluk merkezli seçim kampanyası bile sol oylarda gözlü görülür artışa yol açmıştır. Kampanyanın anlaşılır bir söylem ve inan-dırıcı kadrolarla yürütülmesi durumunda daha sonuç alıcı olduğu da anlaşılmıştır.

Merkezi ve yerel iktidar sahibi AKP’nin yumuşak kar-nının yoksulluk ve yolsuzluk olduğu, özelleştirmelerin, işsizliğin, hayat pahalılığının yakıcı bir sorun olarak insanların yaşamını etkilediği, neoliberal politikalar gereği en temel hakların paralı hale getirilmesine, barın-ma, ulaşım, ısınma, su, temiz çevre vb. haklarının kar hırsına feda edilmesine, kamusal hizmetlerin belediyeler eliyle piyasalaştırılmasına, belediyelerin birer ticaretha-ne gibi işletilmesine, insanların kentli değil müşteri gibi görülmesine karşı içten içe açığa çıkan tepki 2009 yerel seçimlerinde açığa çıkmış, AKP başta krizin vurduğu sa-nayi bölgeleri ve büyük şehirlerin varoşları olmak üzere ülke sathında güç kaybetmiştir.

Esenler, Güngören, Kartal, Maltepe, Küçükçekmece, Sa-rıyer, Zeytinburnu gibi İstanbul’un emekçi kesimlerin yaşadığı mahallelerde; Adana, Bursa, Denizli, Gazian-tep, Kocaeli, Mersin, Sakarya, Zonguldak gibi sanayi kentlerinde AKP’nin hiç de küçümsenmeyecek oranlar-da oy kaybetmesi manidardır. Aynı şekilde Güneydoğu illerinde de benzer bir yenilgi yaşaması, Kürt sorununda bir taraftan Amerikancı çözüme karşı halkın duyduğu tepkiyi ifade ederken diğer taraftan da son dönemde Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorunundaki “ya sev ya terk et” yaklaşımına bölge halkının cevabı niteliği taşımak-tadır.

AKP iktidarı beyaz eşya dağıtımı, TRT 6’nın yayına başlaması ve benzeri girişimlerle kendisine avantaj ya-ratmaya çalışmış, Kürtlerin “doğal ve otantik temsilcisi” olmayı amaçlamış ancak sorunun muhatabının kim olduğu seçimler vesilesiyle bir kez daha açığa çıkmıştır.

AKP’nin yumuşak karnı olan konular aynı zamanda solun da ilişki kurması gereken toplumsal kesimleri işaret etmektedir. 2009 seçimleriyle birlikte Türkiye’nin halktan, emekçiden, sosyal devletten, mağdurdan, ezi-lenlerden yana bir sol programa ihtiyacı olduğu bir kez daha anlaşılmış, seçim sonuçlarıyla sendeleyen AKP’yi, sokakta, gerçek mücadele alanlarında yıkacak iradeyi açığa çıkartmak ve örgütlenmek gerekliliği ertelenemez bir görev olarak karşımıza çıkmıştır.

Kabuğun hangi noktalardan kırılacağı, çatlamış toprağa hangi noktalardan su verilmesi gerektiği artık bellidir.

Artık şu nokta tüm kamuoyu tara-fından daha anlaşılır hale gelmiştir: Neoliberal politikalara direnme hattı oluşturulmalı ve bu hat inandırıcı, ikna edici bir söylem ve kadroyla destek-lenmeli, Kürt sorununda barış süreci acilen başlatılmalıdır. Türkiye’nin üs-tündeki kasvet dağılacak, kara bulutlar yerini güneşe bırakacaksa eğer, bunun yolu buradan geçmektedir.

1 Nisan 2009 7

Uzun yıllardan bu yana ilk kez tartışmalar

sola değil, oy kaybeden, psikolojik

sınır olarak görülen yüzde

40’ın altına düşen AKP’ye

odaklandı. AKP hâlâ yüzde 38 gibi bir oranda

oy alsa da, gerilemenin

başlamış olduğuna

dair geleceğe dönük

beklentiler umutların

yeşermesine yol açtı.

İstanbul’un sanayi bakımından gelişmiş ilçelerinde AKP’nin 2004 ve 2009 yerel seçimlerinde aldığı oy oranları:

Bölge 2004 yerel seçimler %

2009 yerel seçimler %

Değişim oranı %

Esenler 42,12 47,53 +5,41

Güngören 50,60 43,80 -6,8

Kartal 41,53 37,95 -3,58

Küçükçekmece 50,02 47,18 -2,84

Maltepe 43,01 40,00 -3,01

Sarıyer 32,51 31,82 -0,69

Zeytinburnu 52,71 44,45 -8,26

İstanbul’un sanayi bakımından gelişmiş ilçelerinde CHP’nin 2004 ve 2009 yerel seçimlerinde aldığı oy oranları:

Bölge 2004 yerel seçimler %

2009 yerel seçimler %

Değişim oranı %

Esenler 6,94 31,73 +24,79

Güngören 18,88 28,39 +9,51

Kartal 29,69 41,33 +11,64

Küçükçekmece 20,30 29,42 +9,12

Maltepe 33,94 50,66 +16,72

Sarıyer 25,79 37,54 +11,75

Zeytinburnu 19,88 33,26 +13,38

Sanayinin geliştiği bazı illerde AKP’nin 2004 ve 2009 yerel seçimleri ile 2007 genel seçimlerinde aldığı oy oranları:

İller 2004 yerel seçimler %

2009 yerel seçimler %

Değişim oranı %

2007 genel seçimler %

Adana 39,75 29,53 -10,22 37,36

Bursa 53,80 47,27 -6,53 51,11

Denizli 51,51 40,11 -11,4 42,91

Gaziantep 57,44 52,53 -4,91 59,56

Kocaeli 51,02 47,21 -3,81 49,19

Mersin 19,96 21,35 +1,39 27,27

Sakarya 37,48 45,27 +7,79 53,22

Zonguldak 36,64 34,52 -2,12 41,00

Sanayinin geliştiği bazı illerde CHP’nin 2004 ve 2009 yerel seçimleri ile 2007 genel seçimlerinde aldığı oy oranları:

İller 2004 yerel seçimler %

2009 yerel seçimler %

Değişim oranı %

2007 genel seçimler %

Adana 18,02 26,24 +8,22 22,57

Bursa 17,29 27,03 +9,74 18,45

Denizli 27,43 30,15 +2,72 21,99

Gaziantep 33,44 29,97 -3,47 17,19

Kocaeli 32,22 31,32 -0,9 19,39

Mersin 34,04 30,99 -3,05 24,69

Sakarya 6,23 8,14 +1,91 9,10

Zonguldak 34,03 45,78 +11,75 24,29

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı kentlerinde AKP’nin 2004 ve 2009 yerel seçimlerinde aldığı oy oranları ile 2007 genel seçimlerinde aldığı oy oranları

İller 2004 yerel seçimler %

2009 yerel seçimler %

Değişim oranı %

2007 genel seçimler %

Ağrı 48,96 39,61 -9,35 63,34

Adıyaman 45,39 49,26 +3,87 65,11

Bitlis 28,94 43,10 +14,16 58,77

Diyarbakır 35,29 31,32 -3,97 41,23

Erzurum 61,18 56,76 -4,42 68,09

Hakkari 31,29 15,11 -16,18 33,08

Iğdır 20,69 30,54 +9,85 28,84

Malatya 51,46 53,08 +1,62 66,70

Siirt 53,53 45,77 -7,76 48,78

Van 53,90 39,16 -14,74 53,31

Page 8: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

8 1 Nisan 2009

Suyu özelleştirip kar oranlarını artırmak isteyenlerle, suyun temel hak olduğunu ve özelleştirilemeyeceğini söyleyenler 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstan-bul’da ayrı ayrı mekanlardaydı. Her iki taraf da suyun hayat için vazgeçilmez olduğunun farkındaydı. Ancak bir taraf bu vazgeçilmezlikten “nasıl yüksek kar oranları elde edebileceği” üzerine ellerini ovuşturarak kafa yorarken; diğer taraf insan ve diğer canlıların yaşamını sürdürmesi için en temel hakları olan “su hakkına” nasıl erişeceklerini ve suyu kar hırsı peşinde koşanlara değil, gerçek sahiplerine nasıl ulaştıracakları üzerinde kafa yoruyordu.

Suyu ticarileştirmek isteyenler siyasi iktidarların da desteğiyle şaşaalı organizasyonlar düzenlerken; öbür ta-rafta suyun hak olduğunu savunanlar polisin saldırıları-na ve baskılarına rağmen yaşam kalitesinin düşeceğini, yoksulluğun artacağını, küçük çiftçilerin yok edilmek istendiğini haykırıyordu.

Suyun mülkiyetini eline alıp kar etmek isteyenler Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi ile Feshane Kültür Merkezi’ni mekan olarak kullanırken; “kar değil insan” diyen Suyun Özelleştirilmesine Hayır Platformu, sokakları, Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şu-besi’ni ve Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi’ni mekan olarak seçmişti. Ayrıca “Başka bir su yönetimi mümkün” diyen Suyuma Dokunma Kampanyası’nın yürütücüleri ise Bilgi Üniversitesi’ni mekan olarak tercih etmişti.

Suyla ilgili çok çeşitli tartışma, görüş ve gelişmelerin gerçekleştirildiği 5. Dünya Su Forumu ile alternatif su forumlarının detayları şöyle:

“Su hayattır satılamaz”Suyun Özelleştirilmesine Hayır Platformu

Aralarında TMMOB’nin de bulunduğu 78 sendika, sivil toplum örgütü ve siyasi partinin oluşturduğu Suyun Özelleştirilmesine Hayır Platformu, suyu özelleştirme hesaplarının yapıldığı 5. Dünya Su Forumu’na karşı dü-zenledikleri etkinliklerin ilkini 15 Mart 2009 Pazar günü Kadıköy Meydanı’nda “Su Satışına Hayır Mitingi” ile gerçekleştirdiler. Mitinge katılım için Rıhtım Caddesi ve Kadıköy İskele Meydanı’na yakın sokaklarda toplananlar “Su yaşamdır, yaşamlarımız satılık değil”, “Su hayattır, satılamaz”, “Su geleceğimizdir, sattırmayacağız” yazılı pankartlar açarak İskele Meydanı’na girdiler. Mitingde TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı da bir konuşma yaptı.

16 Mart günü bileşenlerle Beyoğlu Adliyesi önünden forumun yapıldığı alana yürümek isteyen Platform üyelerine polis müdahale etti ve yaklaşık 30 kişiyi gözaltına aldı.

Platform, 17-18 Mart günlerin-de Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde çeşitli çalıştaylar gerçekleştirdi. 17 Mart akşamı Taksim Meydanı’nda meşaleli yürüyüş düzenleyen

Platform üyeleri 19-20 Mart günleri çok sayıda panel ve forumlar gerçekleştirdiler.

“Yoksulluk artacak”

Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde düzenle-nen panel ve forum programı “Suyun Ticarileştirilmesi-ne Hayır Platformu”nun sinevizyon gösterisiyle başladı. Gösterinin ardından açılış konuşmalarıyla devam eden programda Platform adına söz alan Prof. Dr. Beyza Üstün, dünyada gücü elinde bulundurmak isteyenlerin hedefinin suyu ele geçirmek olduğunu belirtti. Üstün, en temel yaşam kaynağı su metalaştırıldığında, emekçi-lerin ücretlerinin yarısını su faturalarına yatıracağına ve bu nedenle daha fazla yoksulluğun yaşanacağına dikkat çekti. Üstün, 5. Dünya Su Forumu’nun 17 milyon dola-ra mal edildiğini ve bu paraların cebimizden çıkarıldığı-nı kaydetti.

Üstün’ün ardından söz alan DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün de, suyun özelleştirilmesiyle birlikte yaşanacak yoksullaşmaya dikkat çekti. Görgün, “Su kapitalist döngüye girdiği an fiyatı aşırı derecede yük-selecektir. Bu fiyat artışı işçi sınıfının yoksullaşmasını artıracaktır. Suyun piyasalaştırılmasının diğer bir so-nucu tarım sektörü çalışanlarının iflas etmesi olacaktır. Küçük çiftçiler, suyun özelleştirilmesiyle birlikte kent-lere göç etmek zorunda kalacaklardır. Bu da daha fazla işsizlik ve daha fazla yoksulluk demektir” dedi.

KESK adına söz alan Sami Evren, 5. Dünya Su Foru-mu’nun kapitalist ülkelerin ve sermayenin yeniden strateji belirlediği bir platform olduğuna dikkat çekti. Türkiye muhalefetinin hak arama konusunda iyi bir noktada olmadığını kaydeden Evren, “Bu mesele politik bir meseledir. Antikapitalist bir mücadele zemini üze-rinde çalışmazsak sosyalizme ulaşma amacımızın başarı şansı yoktur. Buradaki bilgi ve deneyimlerimizi toplum-sallaştırmalıyız” diye konuştu.

TTB Genel Başkanı Gencay Gürsoy, yeni bir teori, yeni bir sosyalizm anlayışının geliştirilmesi gerektiğini belir-terek bu anlayışın buralarda filizleneceğine inandığını vurguladı.

Soğancı: Biz sizleri iyi tanıyoruz

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ise, suyu ticarileştirmek isteyenlere karşı uzun zaman-dır mücadele verdiklerini ve su sempozyumları düzen-lediklerini hatırlatarak “Biz bunları tanıyoruz. Diyorlar ki ‘su kirleniyor’, peki kirleten kim? Diyorlar ki ‘su hastalıklara neden oluyor’, peki suyumuzu hastalıklı

hale getiren kim? Bunlar suyumuzu ticarileştir-mek için buradalar” dedi. Türkiye’de bulunan

bu grupların daha önce başka ülkelerde de girişimlerde bulunduğunu

ancak başarısız olduklarını kaydeden Soğancı, “Onları

uyarıyoruz: Biz sizleri iyi biliyoruz. Sizler sağlık ve eğitim gibi birçok alanda karşımıza çıktınız. Şimdi de su konusunda karşımıza çıkıyorsunuz, ancak buna izin vermeyece-ğiz” diye konuştu.

Soğancı’nın ardından söz alan Almanya

Birleşik Hizmetler Sen-dikası Temsilcisi Mathias

Ladstetler, uyanık olmak gerektiğine dikkat çekerek

“Dünyada suyla ilgili neler oldu-

Su haktır satılamaz• Onlar “kar” diyor, biz “insan”

• Onlar “sermaye yönetsin” diyor, biz “kamu”

• Onlar “su bizimdir” diyor, biz “tüm canlıların”

• Onlar “kaynaklar kirleniyor” diyor, biz “daha fazla kar hırsınız kirletiyor” diyoruz

Suyu ticarileştirmek isteyenler siyasi

iktidarların da desteğiyle şaşaalı

organizasyonlar düzenlerken; öbür tarafta suyun hak

olduğunu savunanlar polisin saldırılarına

ve baskılarına rağmen yaşam

kalitesinin düşeceğini, yoksulluğun artacağını,

küçük çiftçilerin yok edilmek istendiğini

haykırıyordu

Page 9: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

ğunu bilmek için uyanık olmak durumundayız” dedi. Suyun hayat için vazgeçilmez olduğuna dikkat çeken Ladstetler kolektif bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Açılış konuşmalarında ayrıca Çiftçi Sendikaları Konfe-derasyonu Genel Başkanı Abdullah Aysu ve Supolitik Grup Temsilcisi Gaye Yılmaz söz aldı.

Suyun Özelleştirilmesine Hayır Platformu’nun etkinlik programı 19-20 Mart günlerinde gerçekleştirilen “Atölye Çalışmaları Sonuçlarını Değerlendirme ve Bilgilendir-me”, “Mücadele ve Deneyimler” panelleri ve “Su Kay-nakları ve Su Havzalarının Korunumu”, “Su ve Sağlık”, “Su kullanımı ve Ekonomi Politiği” ile “Enerji, Su, İklim Değişikliği” forumlarıyla sona erdi.

Farklı ülkelerden destek sözleri yükseldiAlternatif Su Forumu

Suyuma Dokunma Kampanyası’nın ev sahipliğinde düzenlenen Alternatif Su Forumu, Türkiye’den ve farklı ülkelerden çok sayıda kişinin katılımıyla, İstanbul Bilgi Üniversitesi Santralistanbul Kampusu’nda gerçekleş-tirildi. 20-21-22 Mart tarihlerinde düzenlenen ve çok sayıda dernek, platform ve sivil toplum örgütünün stand açtığı forumda 14 seminer, 17 atölye çalışması ve 3 film gösterimi gerçekleştirildi.

21 Mart Cumartesi günü yapılan açılış toplantısına konuşmacı olarak, Maude Barlow (BM Asamblesi Su Konuları Danışmanı, Kanada), Jonathan Neale (Kü-resel İklim Değişikliğine Karşı Kampanya, İngiltere),

Emilio Molinari (Dünya Su Kontratı Komitesi Başkanı, İtalya), Ikal Angelei (Friends of Lake Turkana, Kenya), Ufuk Uras (İstanbul Milletvekili), Roberto Musacchio (İtalyan Avrupa Parlamenteri), Javier Bogantes (Latin Amerika Su Mahkemesi, Kosta Rika), Kerem Kabadayı (Mor ve Ötesi Grubu üyesi), Claudia Campero (2006 Meksika Alternatif Su Forumu), Ömer Madra (Açık Radyo), Prof. Dr. Turgut Tarhanlı (İstanbul Bilgi Üni-versitesi), Prof. Pedro Arrojo (İspanya) ve David Doys (Public Service International) katıldı.

Açılış konuşmalarında söz alan Ufuk Uras “Uluslararası sermaye ile toplum çıkarla-rının çatıştığı durumlarda çözüm toplumsal mücadele-dir” dedi.

Konuşurken gözyaşlarına engel olamayan Ikal Angelei, yaşadığı coğrafyanın çok kurak ve yoksul bir bölge olduğunu söyleyerek “Bizim coğrafyada insanların yüzde 97’si yoksul. Mülteciler bile bizden daha iyi yaşıyor. Kadınlar su için her gün 20 km yol yürüyor” dedi.

Claudia Campero ise, Türki-ye ile Meksika arasında çok benzerlik olduğunu belirte-rek “Her iki ülke de özel-leştirmeye destek veriyor. Ancak böyle bir muhalefetin

gelişiyor olması çok önemli, destek vermek istiyoruz” diye konuştu.

Campero’nun ardından söz alan Emilio Molinari, Tür-kiye’nin su hakkını yeterince önemsemediğine dikkat çekerek, alternatif foruma destek verilmezse resmi forumun meşrulaştırılmış olacağını kaydetti.

Müzisyen Kerem Kabayadı da, yıllarca “su zengini” olduğumuz yalanıyla kandırıldığımızı söyleyerek “Bu, Türkiye’ye mikro ölçekte emperyalist bir rol biçme çabasıydı” dedi.

1 Nisan 2009 9

Sermaye kar paylaşımındaydı5. Dünya Su Forumu

192 ülkeden 29 bin 144 kişinin kayıt yaptırdığı, 5. Dünya Su Forumu, 16–22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul’da, Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi ile Feshane Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi ile Feshane Kültür Merkezi Haliç’in karşılıklı iki yakasında konum-lanmasına rağmen, forum izleyicilerinin bir kongre merkezinden diğerine geçişini kolaylaştırmak için eski Galata Köprüsü, kongre merkezlerinin bulunduğu noktaya getirildi.

5. Dünya Su Forumu harcamaları için yasa çıkarılmış, bütçesi 17,5 milyon avro olarak belirlenmişti. Fo-ruma Türkiye’den katılanların çoğunluğunu, Çevre ve Orman Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanları ile özellikle İSKİ, DSİ ve EİE çalışanları oluşturdu.

Foruma, üç cumhurbaşkanı, üç kraliyet ailesi men-subu, beş başbakan, 90 bakan, 63 belediye başkanı ve 148 parlamenter katıldı. Forum öncesi bakanlar konferansına, 200 bakanın katılması planlanırken, 90 bakanın katılması bakanlar konferansının bekle-nilenin aksine sönük geçmesine neden oldu. Açılış töreninden sonra Çırağan Sarayı’nda, Su Forumu’nda bir ilk gerçekleştirilerek “Devlet Başkanları Zirvesi” düzenlendi ancak zirveye katılan devlet başkanı sayısı beklenenin aksine oldukça düşük gerçekleşti.

Forum değil fuar

5. Dünya Su Forumu, önceki forumlarla kıyaslandı-ğında katılımın en fazla olduğu forum oldu. Ancak forum, su sorunlarının konuşulduğu bir platformdan çok firmaların kendilerini tanıttığı, çeşitli devlet ku-ruluşlarının ülkelerinin projelerini anlattığı bir fuara dönüştü.

Oturumların konuşmacı profili incelendiğinde Dünya Su Forumu’nda, Dünya Su Konseyi’nin etkin olduğu gözlemlenmekte. Çeşitli kurum ve üniversite temsil-cileri ile yaptığımız görüşmelerde; forumun gerçekleş-tirilmesinde Dünya Su Konseyi’nin, forumun içeriğini

oluşturmada Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, forumun organizasyonunda ise İstanbul Büyükşehir Belediye-si’nin etkin olduğu tespitleri öne çıkmaktaydı.

Genel olarak Sütlüce tarafına forumun politik ve stra-tejik ayağını oluşturan oturumlar konumlandırılmış, Feshane tarafına ise paydaş olarak tanımlanan sivil toplum örgütleri konumlandırılmıştı. Feshane Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki oturum bölümleri arasında seslerin yalıtılamamış olması da Feshane bölümüne verilen önemin göstergesi olarak değerlendirildi.

Suyu ticarileştirmenin meşruluğunun sağlanmaya ça-lışıldığı oturumlar Feshane’de olmakla birlikte, genel olarak suyun özelleştirilmesinin anlatıldığı oturumlar oldukça hareketli ve tartışmalı geçti.

Su hizmetlerinin fiyatlandırılması ile ilgili oturum-larda fazla başarılı örneklerin sunulduğu söylenemez. Ürdün, Senegal, Şili temsilcileri birkaç farklı oturum-da kendi ülkelerinde yaşanan su özelleştirmelerini anlattılar. “Günlük 2–3 dolar geliri olan insanların, su için günde ortalama 1 dolar ödemeyi nasıl yaptı-ğı” sorularına verilen yanıtlar pek tatminkar değildi, ancak bu tartışmalar oturumların çıktılarının ortak-laştırıldığı tamamlayıcı (wrap up) bölümlerde pek yer bulamadı.

Forum “amacına” ulaşmıştır

5. Dünya Su Forumu’ndan edinilen genel izlenim şöyle özetlenebilir:

Türkiye, Dünya Su Forumu’nu kültürel bir organizas-yon ve uluslararası firmaların ilgisini çeken bir oluşum olarak değerlendirebilir ve bu nedenle ‘başarılı’ olduğu yorumlarını yapabilir.

Forum, suyun ticarileştirilmesini meşrulaştırmak iste-yen Dünya Su Konseyi açısından da oldukça ‘başarılı’ geçmiştir. Çünkü Dünya Su Konseyi’nin politikaları, su politikalarına yön veren 20 binin üzerindeki insana ulaşma şansı bulmuş ve suyun özelleştirilmesinin meşruluğu sağlanmaya çalışılmıştır.

Forumda ayrıca, suyu paylaşmak isteyenlerin strate-jilerinde önemli bir değişikliğin olduğu da gözlerden kaçmadı. Önceki Dünya Su Forumlarının protesto edilmesi ve Latin Amerika’da firmaların birer birer kıtayı terk etmesi gibi etkilerle; sermayenin, suyun özelleştirilmesi konusunda kullandığı dili değiştirdiği söylenebilir. Firmalar, suları özelleştirerek kendince insanlara nasıl “su hakkı” sunduklarını anlatmaya baş-lamış ve suyun özelleştirilmesinde “kamu-özel sektör formülü”nü buldukları ortaya çıkmıştır.

Kamu-özel sektör işbirliği, özel sektörün su parasını alamadığı yoksul bölgeler için devletin devreye girerek sübvanse etmesi anlamına geliyor. Ayrıca kamu-özel sektör işbirliği, suyun özelleştirilmesinde devletin de riske ortak olmasını sağlayan bir düzenek ve su fatu-ralarının tahsilâtında devletin organlarının kullanıl-ması anlamına geliyor.

Forumda özelikle yerel yönetimlere verilen önem, ye-rel yönetimlerin suyun özelleştirilmesinin ilk başladığı alanlar olması bakımından önemlidir. Ancak 5. Dünya Su Forumu’nun bitmesiyle su hakkı mücadelesinden vazgeçilmemeli, su hakkı mücadelesinin yeni başladığı bilinciyle hareket edilmelidir. Çünkü halihazırda tüm kentlerimizde, suyumuzun özelleştirilmesi anlamına gelen kontörlü su sayaçları artırılmaya, suyumuza zam yapılmaya devam ediliyor. Çiftçilerimiz tarlasın-dan elde ettikleri gelirle zar zor geçinirken, önceleri tarlasının kenarından geçen suya, şimdi para ödemek zorunda bırakılıyor. Özellikle Karadeniz olmak üzere tüm Türkiye’de akarsularımız, hidroelektrik santral projeleri ile “sularımızı boş akıtmıyoruz” denilerek talan ediliyor. Hal böyleyken, giderek yaşam şansımız elimizden alınıyor, yaşama hakkımız ödediğimiz pa-ralarla ölçülüyorken, bizim de temel bir yaşam hakkı olan su hakkımız ile ilgili elbette söyleyecek sözümüz ve yapacak işimiz çoktur.

İzlenim

Özellikle Karadeniz olmak üzere

tüm Türkiye’de akarsularımız,

hidroelektrik santral projeleri ile “sularımızı

boş akıtmıyoruz” denilerek talan ediliyor.

Page 10: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

10 1 Nisan 2009

Bizler, 16-22 Mart tarihlerinde, İstanbul’da toplanan 5. Dünya Su Forumuna ve onun Türkiye ve dünyadaki işbirlikçilerine karşı 15-22 Mart 2009 tarihleri arasında miting, basın açıklamaları, su üzerine çeşitli çalıştaylar, geniş katılımlı toplantılar ve düzenleyen Suyun Ticari-leşmesine Hayır Platformu olarak:

- Nisan 2008’den bu yana toplumsal yarar temelin-de sürdürdüğümüz Karşı Forum çalışmalarımızda, halklara ve tüm canlı yaşama yönelik bir saldırı olarak gördüğümüz suyun ticarileştirilmesine karşı suya sa-hip çıkmanın ancak örgütlü bir mücadele ile mümkün olacağı görüşünden hareket ettiğimizi;

- bu nedenle, toplumun en geniş kesimlerini bu müca-deleye dahil etme zorunluluğunu önceliğimiz olarak kabul ettiğimizi;

- sürecin başından başlıyarak, bu mücadeleyi yalnız-ca 5. Dünya Su Forumuna karşı hazırlıklar ya da karşı forum kapsamında düzenlenen etkinliklerden ibaret görmediğimizi, mücadelemizin ormanlarımız, toprağımız, emeğimiz ve sularımız özgürleşene kadar süreceğini öngörerek;

çalışmalarımız sonucunda ortaklaştığımız sorunları ve çözüm önerilerimizi Türkiye ve dünyada suyun ticarileştirilmesine karşı mücadele eden bütün örgütlere duyururuz.

1. Bizim karşıtlığımız, yalnızca Dünya Su Konseyi ya da Dünya Su Forumu ile sınırlı değildir. Yalnızca suyu ticari bir mal (meta) olarak tanımlayan ilk uluslar arası kurum olması ve kuruluşundan beri Dünya Su Konse-yi’nin sponsorluğunu üstlenmesi dolayısıyla Birleşmiş Milletleri, çözümün değil, sorunun parçası olarak tanımladığımızı bütün dünyaya duyuruyoruz. Bizler, Türkiye’den sendikalar, meslek örgütleri, devrimci yapılar, emekten yana siyasi partileri, çevre ve kültür dernekleri olarak tek tek her biri anti-demokratik olarak tanımlanan devletlerin sadece BM çatısı altında bir ara-ya gelmeleri dolayısıyla “demokratik” davranmalarının mümkün olmadığını düşünüyoruz.

2. Dünya Su Konseyi, OECD ve Dünya Bankası gibi kapitalist sistemin kurumlarının son dönemde “kamu-kamu ortaklığı” stratejisini öne çıkarıyor olmaları da, bize göre halkların algısında suyun metalaştırılma sürecince bulanıklık yaratma hedefinden öte bir şey ifade etmemektedir. Bu nedenle “kamu” sözcüğü ile gizlenmeye çalışılan gerçek doğru irdelenmelidir. Yalnızca Türkiye değil, dünyadaki pek çok örnekte de görüldüğü gibi su kaynakları ve su hizmetleri bugün pekala “kamu” eliyle de ticarileşebilmektedir. Kaldı ki, suyun piyasada alınıp satılabilen bir mal haline getiril-mesi yönünde yapılacak yasal düzenlemeler de devletler eliyle yürütülmektedir. Çok uluslu şirketlerin ve Dünya Su Konseyi’nin de su kaynaklarının mülkiyetinin devlet

kurumlarında kalması gerektiğini tekrarladığı, ama suyun değerinin piyasada belirlenmesinin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu ısrarla vurguladığı günümüz koşullarında kamusal olanı savunmak, suyun metalaş-masının onaylanmasından başka bir şey değildir. Üste-lik temiz suyun hızla kirletildiği ve tüketildiği kapitalist düzen bir yandan devam ediyor olacağı için, su dağıtımı ve kaynakları üzerindeki mülkiyet devletlerde kalsa bile, su iletim ve dağıtımında yalnızca kamu mülkiyeti-nin savunulması ile sınırlı talepler suyun doğal çevrimi ve eko-sistem üzerindeki yıkım sürecinin hızlanmasının önünü kesemeyecektir. Bu stratejiyle, su kaynaklarını dünya piyasalarında pazarlama konusunda deneyim kazanmış kamusal su işletmelerinin, bu deneyimlerini diğer kamu suyu işletmeleri ile paylaşması ve bütün devlet su kurumlarının dünya pazarında etkin birer ticari aktör haline getirilmesi öngörülmektedir.

3. 17-18 Mart tarihlerinde düzenlediğimiz atölyelerde ortaya çıkan diğer bir kaygı ise, suyun maliyet fiyatı karşılığında satılması vb., kapitalist sistemle pazarlık etmeye odaklı önermelerin varlığıdır. Sorun, evrensel bir perspektiften ele alındığında su kaynakları açısından zengin, yoksul ülke ve bölgelerin varlığı herkes tarafın-dan bilinmektedir. İnsan yerleşimleri ile su kaynakları arasındaki mesafeler büyüdükçe sermaye yatırımlarının artacağı ve maliyetlerin astronomik düzeylere yüksele-ceği veri olarak önümüzde dururken, su zengini ya da gelişmiş ülkelerin halkları açısından bile kabul edilebilir-liği şüpheli olan bu tarz tezlerin su mücadelelerini geri bir noktaya iteceğini öngörmek mümkündür.

4. Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu olarak bizler, Dünya Su Konseyi’nce ısrarla vurgulanan “suyun değerinin piyasada belirlenmesi” girişimini, yalnızca teknik bir ayrıntı olarak düşünülmesi yerine halklar ve ekosistem üzerindeki yansımaları bakımından analiz edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tıpkı bütün diğer metalarda olduğu gibi, suyun değerinin piyasada belir-lenmesi için de ölçülebilir ve depolanabilir bir su arzının söz konusu olması ve suyun çıkarımı ve iletimi süreç-lerine sermaye ve emeğin dahil olması gerekecektir. Bu, aynı zamanda, yer altı sularının aşırı miktarlarda çekilerek yerüstünde biriktirilmesi, akarsuların üzerine sayısız baraj inşa edilerek ekosistem dengesinin bozul-ması, su ve bağlantılı bütün üretim süreçlerinde fiziksel emek sömürüsü artarken işsizleşme ve yoksullaşmanın daha çekilmez boyutlara ulaşması ve dünyanın hız-la çölleşmesi demektir. Temiz suyu giderek daha da kıtlaştıracak olan bu süreç, sürekli artmak zorunda olan sermaye yatırımları dolayısıyla su fiyatlarının astrono-mik boyutlara ulaşmasına yol açacak ve çalışan sınıfla-rın daha da yoksullaşması, suya erişimlerinin daha da zorlaşması kaçınılmaz hale gelecektir.

5. Suyun bir piyasa malı haline getirilmesinin zorunlu bir gereği ve kapitalist-em-peryalist sistemde sömürü ve karların büyütülmesinin bir aracı olarak, suyun do-ğal çevrimini, ekosistemin bütünlüğünü, akarsuyun özgürce akmasının doğal yaşam ve tarımsal etkinlik-ler için yaşamsal önemini ve canlıların suya ulaşımını temel almayan barajların yapılmasının, sulama gerek-siniminin karşılanmasıa sürdürülebilirliğine çözüm olmadığı gibi su yetersizliği ve su kalitesinin bozulma-sını çok daha arttırdığı da açıktır.

6. “Suya erişimi olmayan kesimlerin suya kavuşturul-

ması” hedefini ileri sürerek suyun metalaşması hedefine meşruiyet kazandırmaya çalışan, Dünya Su Konseyi ve Birleşmiş Milletler gibi kurumların söylemine karşın, suyun bir piyasa malı haline getirilmesinin dünyada suya erişimi olmayan 1 milyarı aşkın insanın derdine çözüm olamayacağı ortadadır. Çünkü suya erişimi olmayanlar, gerçekte, gıda satın alma gücünden bile yoksun olan en yoksul kesimlerdir. Emekçi halkların en alt katmanını oluşturan bu grubun suyun metalaşması sonrasında da bu kez parası olmadığı için suya erişe-meyeceğini öngörmek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle, bizler, dünya halklarını suya kavuşturma bahanesini kullanarak suyun metalaşmasını savunanların gerçek dışı bu hikayelerinin her ortamda teşhir edilmesini vaz geçilemez, ertelenemez görevlerimiz olduğunu düşünü-yoruz.

7. Dünya Su Forumu ve Forumun sponsor kuruluşları tarafından temiz su kaynaklarının giderek kıtlaşmasın-da en fazla mahkum edilen alan, geleneksel yöntemlerle yapılan tarım üretimi; önerilen çözüm ise endüstriyel tarıma geçiştir. Endüstriyel tarımın “yeşil devrim” süreciyle yayılması açlığı tam anlamıyla giderememiş ve bir takım çevresel sorunlara yol açmıştır. Tarımda verimi ve gıda kalitesini arttırmak ve daha sağlıklı bir çevre oluşturmak amacıyla doğayla dost tarım modelle-ri tercih edilmelidir.

8. Suyun, tıpkı Filistin’de olduğu gibi dünyada gi-derek stratejik bir silah gibi kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Oysa, sınır aşan sular, ancak, sınırın iki yanındaki halkların işbirliği ve dayanışmasıyla doğru yönetilebilir. Böylesi yörelerde uluslar arası kurumların suyun yönetilmesine katılması ancak ve ancak ticarileş-tirmenin ve emperyalist hegemonyanın aracı olabilir.

9. Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu olarak bizler, suyun sadece insanlar için değil diğer canlılar için de ihtiyaç olduğunu, suyun doğanın bir bileşeni olarak canlı ve cansız sistemin koruyucusu olduğunu da biliyor, kendisinin de doğanın bir bileşeni olarak canlı olduğunu biliyor; yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak ticarileştirilmesini kabul etmiyoruz

Yukarıdaki tespitlerimiz ışığında, dünyada giderek artan temiz su kıtlığının aşılması ve suyun metalaşmasının önüne geçilmesi için Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu olarak kısa dönemde mücadelenin odaklan-ması gereken hedeflerimiz şunlardır:

• Yapılacak her çeşit su yapılaşmasının gereklilik ve yararlarının açık olarak tartışılması, etkilenecek halk kesimlerinin görüşünün çoğunluk görüşü olarak alın-ması, çevresel, kültürel ve toplumsal etki değerlendir-

5. Dünya Su Forumuna Karşı İstanbul Bildirgesi

15-22 Mart 2009/ İstanbul

Su yaşamın kendisidir. Suyun ticarileştirilmesi

sadece insanlar için değil tüm doğa ve

diğer canlılar için de kabul edilemez.

Page 11: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

1 Nisan 2009 11

melerinin yapılması, su yapılaşmalarının kapitalist yapı ve finans sektörünün çıkarlarına göre değil tüm canlı yaşamın ve doğanın sürdürülebilirliği temelinde projelendirilmesi ve yer seçimlerinin bu kriterlere göre belirlenmesi,

• Suya erişimi olmayanların suya kavuşturulması ve evsel suyun parasız olarak sağlanması için suyun meta üretimi yapan firmalara piyasa fiyatıyla satıl-ması ancak sanayinin kendi arıtma tesisini kurarak üretimlerinde ihtiyaç duydukları suyun en az yarısını arıtılmış suyla karşılamaları

• Tarımsal sulamada, geçimlik tarım üretimi yapanlara suyun parasız temin edilmesi

• Tarımsal üretimde verimliliğin insan sağlığına katkı-sının ön planda tutulacak şekilde yeniden değerlendi-rilmesi,

• Tarımda büyük toprak sahipliğinin, kapitalist tarımın aşılması, su ve toprağı koruyacak yenileştirilmiş geleneksel tekniklerin geliştirilmesi,

• Su havzaları üzerindeki kapitalist baskıların (yapı-laşma ve rant) tamamen kaldırılması ve böylece su kıtlığı ve verimlilik arttırma baskılarının önlenmesi,

• Su havzalarının kısa, orta, uzun mesafe koruma böl-gelerine göre değil tamamının koşulsuz korunması ve denetiminin yerel halk tarafından kurulan komiteler-le yapılması,

• Su havzalarında maden arama izinlerini öngören yasaların ve verilen izinlerin iptal edilmesi,

• Sanayinin yeraltından ve yüzeysel sulardan kaçak su çekmesinin engellenmesi ve kullandıkları suyu arıtarak tekrar kullanıma sokmalarının denetlenmesi, fosil akiferlerden su kullanımına izin verilmemesi,

• “Sürdürülebilir kalkınma” stratejileri ile değil “doğal dengenin sürdürülebilirliği” ne göre sulak sistemlerin, havzaların korunması,

• Mera ve orman alanlarının korunması ve geliştirilme-si,

• Tarımsal faaliyetlerle, sanayi ve evsel atıklarla su havzalarının kirletilmesinin önlenmesi,

• Biyoçeşitliliği tehdit eden genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretimin ülkemizde ve tüm dünyada yasaklanması,

• Şirketlerin coğrafi koşullar gözetilmeksizin geliştir-diği hibrit tohumlar yerine bulunduğu coğrafyaya daha iyi adapte olmuş, daha az su ve besin maddesi tüketen yerel çeşitlere ağırlık verilmesi,

• Baraj yapımı ve Hidroelektrik santral (HES) ile akarsulara müdahalelerin ile tarihi, kültürel ve doğal dokuların yok edilmesini hedefleyen, göçlere zorla-yan her türlü girişime müdahale edilmesi,

• Enerji üretiminde fosil yakıtlara dayalı uygulamalara son verilip, rüzgar ve güneş başta olmak üzere yenile-

nebilir enerji üretimine geçilmesi,

• Enerji üretiminin uzak mesafelerden yapılması yerine olabildiğince gereksinilen yörelerde yapılması, ka-pitalist üretimin enerji gereksinimindeki artışa göre değil kaynakların yenilenebilirliğine göre planlama yapılması,

• Yerel düzeyde su paylaşımına ilişkin muhtemel poli-tika ve senaryoların yakından izlenmesi,

• Su ile ilgili yasaların oluşum sürecine halkın müdaha-le etmesinin sağlanması,

• Gerek İtalya ve Hindistan’da gerekse Türkiye’de Su şirketlerine kendi özel güvenlik örgütlerini kurma izni veren yasal düzenlemelerin derhal iptal edilmesi için girişimlerin başlatılması,

• Su ve toprak yönetiminde üretenlerin söz sahibi olduğu politikaların uygulanması,

• Su hizmetleri ve bağlantılı işlerde çalışanların tam güvenceyle, özgürce, insana yakışır ücretlerle çalışa-bileceği çalışma ortamlarının yaratılması

• Emek örgütlerinin mücadeleyi içselleştirmesi için stratejilerin geliştirilmesi, güçlü bir toplumsal muha-lefetin yaratılması,

• Herkesin içilebilir ve temiz suya erişiminin eşit ve parasız olarak sağlanması

• Herhangi bir ülkede su kaynaklarının verimliliğinin artması komşu ülke halkları ve çalışan kesimlerinin suya erişimini kısıtlayacağı ve dolayısıyla ücretlerinin satın alma gücünü azaltacağı için “verimlilik arttır-ma” çabaları karşısında komşu ülkelerin emekçileriyle ortak örgütlenmeye gidilmesi

• Şirket ya da devletlerin su politika ve uygulamaları-nın tüm dünyaya duyurulması ve aynı tip uygula-maya maruz kalan ülke, bölge ve yörelerin mücadele deneyimlerinin aktarılmasının çok önemli olduğu ulusal ve uluslar arası iletişim kanallarının acilen yaratılması gerekliliği konusunda ortaklaşılması

• Uluslararası mücadelelerin izlenmesi, suyun ticari-leştirilmesi süreçlerinde saldırılara karşı üretilen yerel direnişleri, mücadele deneyimlerini birbiriyle payla-şan, bunları ortak zeminlerde bütünlüklü bir direnişe dönüştürebilen, uluslar arası bilgi paylaşımı ile dünya halklarının ortak hareket etmesinin sağlanması,

• Su mücadelesinde taleplerin dünya ölçeğinde or-

taklaştırılmasında dünyada en zor koşulda yaşayan yerel toplulukların çıkarlarından hareket edilmesi ve onların taleplerinin dünya talebi haline getirilmesi,

• Dünya ölçeğinde örgütlenme/dayanışma ağları oluş-turulurken yerel tarihsel ve kültürel tüm farklıkların göz önüne alınması

• Dünya Bankası başta olmak üzere uluslar arası kredi kurumları ile hükümetlerin yaptıkları kredi anlaşma-larından suyun ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesinin derhal çıkarılması ve bir daha önerilememesi için dünya halklarının ortak bir tavır alması konusunda girişimlerin başlatılması,

• Sanatçıların da başta su hakkı demokrasi ve haktan, emekten yana ürünler yaratması, yayınlaması, göste-rime sunması, örgütlü mücadeleye kendi çalışmala-rıyla katkı vermesi

Uzun dönemde:

Ortak görüşlerimizin yaşama geçmesi konusundaki kararlılığımız “Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platfor-mu”nun programlı örgütlü mücadelesine güç verecektir.

Bizler hiçbir ekonomik değerin insanın kültürel ve tarihi geçmişinden, doğal dengenin ve canlı yaşamın en küçük parçasından daha değerli olamayacağını düşün-mekteyiz.

Su yaşamın kendisidir. Suyun ticarileştirilmesi sadece insanlar için değil tüm doğa ve diğer canlılar için de kabul edilemez.

Suyun kendisini kullanım değeri olarak talep etmek ve suyun sadece kullanım değerlerinin üretiminde kullanı-labileceğini savunuyoruz.

Bilim ve teknolojideki gelişmelerin insanlık yararına kullanıldığı, sömürüsüz ve özgür bir dünya talebimizi ete kemiğe büründürüyoruz.

Kısaca, Toprağımızın, ekmeğimizin, emeğimizin ve SUYUMUZUN kullanım değerine sahip çıkıyoruz bu-nun anlamı bütün üretimin yalnızca toplum yararına odaklanması demektir.

Dünya Su Konseyinin ve onların işbirlikçilerinin Türki-ye’de suların ticarileştirilmesi için planladıkları oyunla-ra ve 5. Dünya Su Forumu’nun hedeflerine karşı halkın birlikte mücadele edeceğini bir kez daha duyuruyoruz.

Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu

“Hayır” diyenler sınırların öte tarafında!Forumun açılışında, İngilizce olarak “Riskli barajlara hayır” yazılı pankartı açan Uluslararası Nehirler (Interna-tional Rivers) üyesi Payal Parekh ve Ann-Kathrin Schneider, salonda ilgi odağı oldu. Pankartı açanlar yaklaşık 30 saniye sonra salondan dışarı çıkartılarak gözaltına alındılar ve ertesi gün sabah erken saatlerde sınır dışı edildiler.

“Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu”na coplu saldırıİçeride pankart protestosu yapılırken, dışarıda da protestolar vardı. Dışa-rıda sermayenin suyu gasp etme planlarına karşı çıkan, TMMOB’nin de içinde bulunduğu Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu eylemdeydi. Platform üyeleri, Beyoğlu Adliyesi’nin önünden Dünya Su Forumu’nun ya-pıldığı alana doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşün başlamasından kısa bir süre sonra polis platform üyelerinin önünü kesti. Polis engeline takılan Platform üyeleri basın açıklaması yapıp ardından tekrar yürüyüşe geçtiler. “Suyun ticarileştirilmesine engel olmak için yürüyoruz” diyerek yürüyüşe geçen kitleyle polis arasında çatışma yaşandı. Polis biber gazı, su, gaz bombası ve copla eylemcilere saldırdı.

Yaklaşık 30 kişinin gözaltına alındığı saldırılarda yaralananlar oldu. Daha sonra polis, dağılmadan Beyoğlu Adliyesi önünde bekleyen diğer platform üyelerine de saldırdı. Kitle ise gözaltına alınanların serbest bırakılması tale-biyle bekleyişini sürdürdü. Kısa bir süre sonra ikinci bir saldırı gerçekleşti.

İlk saldırıda Okmeydanı yönüne doğru dağılan eylemciler burada toplanarak tekrar forum alanına doğru yürüyüşe geçti. Yolu trafiğe kapatarak yürüyüşe geçen su hakkı savunucularına polis üçüncü kez biber gazlı tazyikli su, gaz bombası ve copla saldırdı.

Eylemciler Okmeydanı Mahallesi’nde de eylemlerine devam etti. Polis ma-hallede, helikopterden gaz atarak saldırı ve gözaltı terörünü sürdürdü

Adliyenin önünde kitlenin bekleyişi sürerken, Alternatif Su Forumu’na ka-tılmak üzere yurtdışından gelen katılımcılar ve gazeteciler polis kordonuna alınarak dışarı çıkarıldı.

Biber gazlı tazyikli su müdahalesi yabancı basında da geniş yer buldu.

Page 12: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

12 1 Nisan 2009

Dünya’nın en büyük tekelleri, halkın hakkı olan her şeye göz dikti. Enerji kaynaklarını kirli savaşları

için kullananlar şimdi de temel insan hakkı olan suyu özelleştirip satıyorlar. Buna karşı “Su haktır satılamaz” diyenler 15 Mart Pazar günü saat 15.30’da Kadıköy’de bir araya gelecek.

Suyun özelleştirilmesi çabalarının merkez faaliyeti olan Dünya Su Forumu’nun 5.si, 16–22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak. Foruma, çeşitli ülkeler-den 200 bakan ve 14.000 kişinin katılması bekleniyor.

Kamu kurumları, 5. Dünya Su Forumu için seferber edildi, 5. Dünya Su Forumunun 17,5 milyar euro olan bütçesi için özel yasa çıkarıldı.

Türkiye ayağının yürütücülüğü DSİ, Dışişleri Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan Dünya Su Forumu’nun Genel Koordinatörlüğünü ise Dünya Su Konseyi yürütüyor.

Dünya Su Konseyi kendisini, Dünya Su Forumu ta-nıtım broşürlerinde, “1996 yılında su alanındaki ünlü uzmanların ve uluslararası firmaların girişimleriyle kurulan 300’den fazla üyesi bulunan uluslararası bir kuruluş” olarak tanımlıyor. Ancak Dünya Su Konse-yi seçimle oluşturulan bir kurum değildir, herhangi bir kamu kurumu ile bağlantısı da yoktur. Dünya Su Konseyi, temel olarak Dünya Bankası’nın finansman ve politik desteği ile faaliyet gösteren sermayedarlarca kurulmuş bir örgüttür.

Konseyin dayattığı suyun özelleştirilmesi iki aşamada gerçekleşmektedir: Birinci aşama; Su yönetiminin mer-kezi bir yapılanmadan (örneğin DSİ) alınıp belediyelere bırakılmasıdır. İkinci aşama, belediyelerin su yönetimin-deki yetersizliği sebep gösterilerek suyun özelleştirmesi.

Bu durum su fiyatlarının 2-3 katına çıkması ve yoksul-ların suya ulaşamaması anlamına gelmektedir. Bunun ardından da yaşam hakkımız olan su hakkımızın, Dün-ya Bankası gibi kuruluşların kredileri sayesinde ulusla-rarası su tekellerinin eline geçmesi aşaması geliyor.

Suyun, petrol gibi alınıp satılan bir maddeye dönüştü-rülmesi, parası olmayanın temiz suya ulaşabilmesini engelleyecektir. Tesadüfe bakın ki şu anda belediyelerin altyapı hizmetlerinde kullandıkları kredilerin büyük kısmı Dünya Bankasından gelmektedir. Yani, Dünya Bankasının altyapı hizmetlerine ilgisi boşuna değildir.

Türkiye’de suyun özelleştirilmesi süreci hali hazırda devam etmektedir. Örneğin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, “Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satılacak” diyerek bunu açıklamıştır.

Suyumuz sonsuz değil; suyun yüzde 85’ini nüfu-sun yüzde 12’si kullanıyor

Birleşmiş Milletler Çevre Progra-mına göre Dünya’da 1400 milyon km3 su bulunmaktadır. Ancak bu suyun %97,5’i tuzlu su (deniz ve okyanuslarda) % 2,5’i tatlı sudur. Tatlı suların %69,5’i kutuplarda buzul olarak veya donmuş toprak tabakasında bulunmaktadır. Tatlı suların, % 30,1’i yeraltı suyu, ka-lan %0,4 lük bölümü ise yüzey ve atmosfer sularını oluşturmaktadır. Yani kolayca ulaşılabilecek ve kulla-nılabilecek su oranı toplam suyun % 0,4’dür. Dünyada kullanılan suyun ise %85’ini nüfusun %12’si tüketmektedir. Bu %12’nin de Üçüncü Dünya Ülkelerinde yaşa-madığı aşikârdır.

Türkiye’nin “su stresi” çekiyor

Türkiye’nin yıllık brüt yüzeysel su potansiyeli ise 193 milyar m3’tür. Bu brüt potansiyelin %58’i, 112 milyar m3’ü ekonomik ve teknolojik şartlar göz önüne alın-dığında kullanılabilir su potansiyelidir. Bu potansiyel değerlendirildiğinde, Türkiye’de kişi başına düşen yıllık teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir su miktarı 1430 m³’tür. Bu rakam da ifade etmektedir ki Türkiye su stresi çeken ülke durumundadır. Ayrıca 112 milyar m3’lük su potansiyelinin 40 milyarlık (%36) bölümü değerlendirilebilmektedir. Geri kalan kısmı boşa akmak-tadır.

2030 yılında nüfusumuzun 100 milyona ulaşacağı, su kaynaklarının % 100 verimle kullanılacağı düşünülse bile, bu miktarın 1000 m³’e düşeceği ve Türkiye’nin de su fakiri ülkeler arasına gireceği bilinmelidir.

Alternatif Dünya Su Forumuna Giderken; suyun yıllık karı (şimdilik) 1 trilyon dolar

Su endüstrisinin yıllık kârı dünya üzerinde (yaklaşık 1 trilyon USD) petrol sanayinin kârının %40’ına ulaşmış-tır ve şimdiden ilaç sektörünün kârını geçmiştir. Dünya sularının henüz %5’inin özelleştirildiğini düşünürsek, ne kadar büyük bir kâr potansiyeli olduğunu anlaşıla-bilir.

Suyu ticarileştirmeye çalışan tüm sermaye grupları, organizasyonlar; içme suyu kaynağı olarak, tatlı su

kaynaklarının azalmasını, küresel ısınmayı gerekçe göstererek; suyun özelleştirilmesine meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Elbette tatlı su kaynakları, hızlı sanayileş-me, kentleşme ve nüfus artışının etkisiyle

azalmaktadır. Ancak tatlı su kaynaklarının azalması suyumuzun özelleştirilmesine gerekçe göste-rilemez. Çünkü hızlı sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışını engelleyemediğiniz sürece tatlı su kaynakları yetmeyecektir. Bu nedenle içme suyu sağlamak için farklı kaynaklar; deniz suyu ve kanalizasyon sularının tekrar arıtılması gibi seçenekler değerlendirilmelidir.

5. Dünya Su Forumuna ve suyun ticarileştirilmesine karşı, 48 sendika, meslek odası, toplumsal hareket, dernek, siyasi parti ve çevreler bir araya gelmiş “Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu”nu oluşturmuştur. TMMOB’un da bileşeni olduğu bu platform su hakkı çerçevesinde suyuna, geleceğine sahip çıkmaya çalış-maktadır.

Platform, 5. Dünya Su Forumu’nun başlayacağı 16 Mart’tan bir gün önce, 15 Mart’ta İstanbul sokakların-da sözünü söyleyecektir.

Dünya Su Forumu’nun açılışında protesto gösterisi yapanlara uygulanan şiddetle ilgili olarak İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklama. 17 Mart 2009

AKP iktidarının gerçek yüzü

Hem Özelleştirmeci hem de şiddet uygulayıcısı

Türkiye suyunun özelleştirilmesini meşrulaştırmak, ülke suyunun su tekellerinin eline geçmesinin yo-lunu açmak amacıyla İstanbul’da toplanan Dünya Su Forumu’nu protesto etmek isteyen göstericilere karşı polisin uyguladığı akıl almaz şiddeti kınıyor, gözaltına alınanların bir an önce serbest bırakılma-sını talep ediyoruz. Yaralanan göstericilere geçmiş olsun diyor, sorumlular hakkında gereken işlemin yapılmasını istiyoruz.

Bu olay, AKP iktidarının özelleştirme yolunda kendi vatandaşlarına şiddet uygulamakta beis görmedi-ğini açığa çıkartmıştır. Suyun özelleştirilmesine karşı çıkanları şiddet kullanarak etkisizleştirmek, muhaliflerini zorla sindirmeye çalışmak, iktidarın tahammülünün ve demokrasi anlayışının sınırlarını belli etmiştir. AKP iktidarı, neoliberal politikala-rın uygulanmasına karşı hiçbir farklı ses işitmek istememekte, çıkan sesleri susturmak için şiddete başvurmaktadır. Demokrasi ve insan hakları söyle-mi, para hırsına feda edilmiştir.

Ne yazık ki en doğal demokratik tepki bile kanla bastırılmakta, şiddet yaşamın bir parçası haline gelmektedir. Başbakanın kişiliğinde simgeleşen tahammülsüzlük, kitle gösterilerinde de kendisini göstermekte, farklı olanı güç kullanarak ezme bir yönetim anlayışı olarak hakim kılınmaya çalışıl-maktadır.

AKP iktidarı nasıl bir Türkiye, nasıl bir toplum özlemi içindedir?

Satılmak istenen bu ülkenin doğal kaynaklarıdır; bu ülkenin en değerli varlığı olan sudur. Elbette bu per-vasızca sürdürülen özelleştirme sürecine direnenler, karşı çıkanlar, suyumuzun satılmasına itiraz edenler olacaktır.

İnanıyoruz ki, Türkiye, ülkenin peyderpey ulusla-rarası büyük sermaye gruplarına satılmasına karşı çıkanları hiç unutmayacaktır. Çünkü sahip çıkılan bu ülkenin değerleri ve geleceğidir. Suyun satılması-na karşı çıkanlar gelecektir; AKP geleceği engelleme-ye muktedir değildir.

Suyumuzu satıyorlar; sel olup set kuruyoruzOnlar “kullanan öder” diyor

Biz “göz diken öder” diyoruz

Page 13: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

1 Nisan 2009 13

Abdi İpekçi davası zaman aşımına uğradı

1 Şubat 1979’da öldürülen Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı Abdi İpekçi’nin öldü-rülmesiyle ilgili dava 30 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle ortadan kalktı. Davada yargılanan Yalçın Özbey ve Yusuf Çelikkaya cezadan kurtuldu. Yurtdışında bulunan Özbey hakkındaki yakalama kararı da kaldırıldı. İpekçi dosyası böylece kapanmış oldu.

Balbay cezaevinde

Ergenekon soruşturması kapsamında ikinci kez gözaltına alınan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Tem-silcisi Balbay, ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırma’ iddiasıy-la 6 Mart 2009 tarihinde tutuklandı.

TÜBİTAK’ta Darwin sansürü

TÜBİTAK tarafından her ay yayınlanan Bilim ve Teknik dergisinin mart sayısı için hazırlanan Darwin konulu dosya TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Ömer Cebeci tarafından sansürlendi. 2009 yılının dünyada Darwin yılı ilan edilmesi vesilesiyle yapılan bu jest, sansürlendiğiyle kalmadı ayrıca kurum içinde istifa-lara neden oldu. Bilim Teknik Dergisi Yayın Kurulu üyesi Esfer Kerimoğlu istifa etti.

Ergenekon’da ikinci iddianame mahkemede

Ergenekon davası kapsamında hazırlanan ikinci iddianame tamamlandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen ve 1909 sayfa tutan iddia-namede 21’i tutuklu 56 sanık yer aldı. İddianameye göre emekli generaller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon dahil 12 kişi ‘örgüt yöneticiliği’yle suçlanıyor.

Ajda Pekkan Kürtçe söyledi

Türkiye’nin ‘süperstarı’ Ajda Pekkan, Kürt sanatçı Aynur Doğan’la Kürtçe şarkı söyledi. ‘Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’nı kullanma bilincini arttırma amacıyla 10 Mart 2009 tarihinde düzenlenen ‘Gül-dünya Konseri’ çok sayıda sanatçıyı bir araya getirdi. Konserde Ajda Pekkan, Aynur’la birlikte Kürtçe ‘Keçe Kurdan’ (Kürt Kızı) şarkısını söyledi.

5. Dünya Su Forumu İstanbul’daydı

Su tartışmalarının yapıldığı 5. Dünya Su Forumu 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlendi. 107 ülkeden 20 binden fazla katılımcıyla gerçekleştirilen forumu bine yakın gazeteci izledi. Aynı tarihlerde 5. Dünya Su Forumu’na kaşı Alter-natif Dünya Su Forumu ve Alternatif Su Forumu da düzenlendi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Kürdistan” dedi

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin daveti üzerine 23-24 Mart 2009 tarihlerinde Bağdat’a iki günlük resmi ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin adını telaffuz etti. Bağdat’a 33 yıl aradan sonra giden ilk Türkiye Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül, Irak ile daha fazla işbirliği kurulmasının önünde ülkedeki PKK varlığının engel olduğunu söyledi. Gül, “Terörist faaliyetin sorumluluğu, Kürdistan Bölgesel Yöneti-mi’nin” dedi.

Muhsin Yazıcıoğlu Maraş’ta öldü

Seçim çalışmaları için Kahramanmaraş’tan Yozgat’a giden BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ile beraberindeki beş kişiyi taşıyan helikopter 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş’ta düştü. Günlerce süren arama kurtarma çalışmaları sonuç vermedi ve Yazıcıoğlu ile beraberindekiler ölü bulundu.

Yerel seçimlerden iktidara uyarı muhalefete destek çıktı

29 Mart 2009 Pazar günü yapılan yerel seçimlerde iktidar partisi olan AKP güç kaybederken muhalefet partileri oy oranlarını artırdı.

2007 genel seçimlerinde yüzde 46.5, 2004 yerel seçimlerindeki il genel meclisi seçimlerinde yüzde 41.67 oranında oy alan AKP oyunu koruyamadı ve il genel meclisinde yüzde 38.78’e indi. Büyükşehir, şehir ve ilçe belediyelerinde de geriledi. CHP büyük-şehir sayısını üçe çıkardı, 2004’te yüzde 21 olan il genel meclisi oranını yüzde 23.12’ye taşıdı. MHP, 2004’te yüzde 10.45 olan il genel meclisi oylarını yüzde 16.04’e taşıdı; bir yeni büyükşehir ve beş yeni il kazandı.

Geçen ayın panoramasıGeçen ayın panoraması

Kentlerimizin yönetiminde kamu yararının, bilimin ve hukukun esas alınması için, seçim süreci ve yerel yönetim anlayışına ilişkin politika, düşünce, uya-rı ve önerilerini birçok kez kamuoyuyla paylaşan TMMOB, 29 Mart yerel seçimleri öncesinde, adaylara bir kez daha “Toplumcu ve Halkçı Bir Yerel Yöne-tim Anlayışı” için çağrıda bulunmayı sorumlulukla-rının gereği görev bilmektedir.

TMMOB’nin uzunca bir süredir değişik kentlerde dü-zenlediği “Kent Sempozyumları” ve yaptığı çalışmalar göstermiştir ki; yaşadığımız kentler insanımıza yakı-şır biçimde yönetilmemektedir. Kentlerde sağlık, çev-re, altyapı, ulaşım, barınma, ısınma, eğitim, kültür ve benzeri birçok konuda sorunlar bulunmaktadır. Diğer yandan, kentlerimiz deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afetlere hazırlıklı değildir. Bu durum mevcut yerel yönetim anlayışımız içerisinde toplumsal çıkarların ve insan yaşamının yeterince önemsenmediğinin en açık göstergesidir.

TMMOB, kentlerimizde var olan sorunların aşılması, sağlıklı kentsel çevrelerin üretilmesi ve kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için; kent halkının ve meslek örgütlerinin demokratik katılımını ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesini, öncelikli ve temel gerek olarak görmektedir.

Bugün, kentlerimizin ve toplumun yerel seçimlerde ihtiyacı olan temel yaklaşım, “toplumcu ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışıdır. Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilme-sidir.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, “top-lumcu ve halkçı bir yerel yönetim” için temel başlıklardaki önerilerini şöyle sıralamaktadır:

Özerk-Demokratik-Etkin Yerel Yönetim: Yerel yönetimlerde daha özerk ve özgür bir yapı için temel çıkış noktası, halkın yönetimde söz, yetki ve karar sahibi olmasıdır.

Katılımcı Kent Yönetimi: Kent konseyleri, kent meclisleri gibi yönetime katılımı mümkün kılacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Etkin Kentsel Hizmet Üretimi: Kentteki hizmet-lerin üretilmesi ve paylaşılmasında; kentte yaşayan insanlara bu hizmetlerin eşit sunulması çıkış noktası olmalıdır.

Kamu Yararı Odaklı Demokratik Kent Planlama-sı: Kentleşme, konut, çevre ve uygulama alanlarına ilişkin düzenleyici yasal ve hukuksal sistem tümüyle gözden geçirilerek yeniden düzenlenmelidir. Özel-leştirme ve rant odaklı parçacı planlama anlayışı yerine katılımcı, şeffaf, bütüncül planlama anlayışını geliştirecek yasal düzenleme ve kurumsal yapılanma gecikmeksizin hayata geçirilmelidir.

Sağlıklı Çevre: Yerel yönetimler, sınırlı kaynakları ve doğal varlıkları (enerji, su, hava, toprak, hammadde, besin) idareli kullanmakta hassas davranarak, bu ko-nuda halkın eğitilmesi için her türlü çabayı göstermek durumundadır.

Kent ve Sağlık: Yerel yönetimler, özellikle insan sağlığının korunması amacıyla bu konuda gerekli duyarlılığı göstermeli ve kent yaşamında önemli yer tutan fiziki planlarda kentsel sağlığa yönelik alt ve üst yapı program/projeleri vakit geçirmeksizin uygu-lamaya almalıdır.

Barınma: Halkın barınma sorununun çözümüne yönelik olarak hazine arazileri arsa stoku olarak

tutulmalı, bu stoklar kentsel planlamada insan-top-rak ilişkisi göz önünde bulundurularak kullanılma-lıdır. Barınma ihtiyacının güvenli, sağlıklı konutlar aracılığıyla çözülmesi için programlar ve kurumlar geliştirilmelidir.

Afetler ve Yerel Yönetimler: Yerel yönetimler, ülkenin büyük sorunlarından olan deprem tehlikesini göz ardı etmemeli; bu konu yerel yönetim programla-rının öncelikler listesinde üst sıralarda yerini almalı-dır. Kaçak yapılaşmanın engellenmesi, afete hazırlık gibi konu ve sorunlar yerel yönetimlerin programları-na girmelidir.

Ulaşım: İnsanların yaşam alanlarına konforlu, hızlı, ucuz ve daha kolay erişmelerini sağlamak temel amaç olmalıdır. Ulaşım planlamasında “araçların erişebilir-liğinin sağlanması yerine, insanların daha kısa sürede, daha güvenli, daha konforlu, daha ekonomik ve çok sayıda taşınmasının sağlanması” ve bunun da ancak toplu taşım araçları ile gerçekleşebileceği temel ilke olarak kabul edilmelidir.

Kent Kimliği: Günümüz yerleşmelerinin kimliği; hızlı kentleşme, göç ve bilimsel doğrulara dayandırıl-mayan planlamalar gibi nedenlerle hızla ve olumsuz yönde değişmektedir. Süregelen olumsuz uygulamalar ve gelişmeler, kendine ve çevreye yabancılaşma, çev-reyle özdeşleşememe, “aidiyet” duygusunun zayıf-laması gibi birçok sosyal davranış bozukluğunu da beraberinde getirmektedir. Yerel yönetimler, kentsel kimliği yok eden/bozan düzenlemelerin, yapılaşmala-rın önüne geçmelidir.

Kültürel Mirasın Korunması: Yerel yönetimler, kültürel mirasın korunması ve değerlendirilmesinin istenen düzeyde gerçekleşmesi için, kamu yararını belli grupların ya da kişilerin yararı üzerinde tutacak bir politika benimsemelidir.

Engelsiz Kent Ortamları: Engellilerin toplumla iç içe ve diğer insanlar gibi yaşamasında imar, planlama ve uygulama ile ilgili her türlü tedbiri almak, alt yapı çalışmalarında ve kent mobilyalarının seçiminde engellilerle ilgili ölçü, norm ve standartlara dikkat edilmesi yerel yönetimlerin ana görevi olmalıdır.

Kamu İhale Sistemi, Yolsuzluklar ve Yerel Yöne-timler: Denetimden uzak, kayırmacılığı ve yolsuzlu-ğu körükleyecek mevcut ihale sistemi yerine hukuk ve kamu yararını temel alan şeffaf, denetime açık, eşitlikçi bir sistemin kurulması gereklidir.

Kent Suçları: İmar aflarının kaçak yapılaşmayı özendirerek artıracağı gerçeği göz önünde bulundu-rularak bu uygulamalara son verilmeli, kent suçlarına karşı denetim hukuku oluşturulmalıdır. Kente karşı işlenen suçlara olanak sağlayanlarla ilgili kovuşturma girişimlerine derhal başvurularak cezalandırılmaları sağlanmalı, kent suçları durdurulmalıdır.

Kent ve Güvenlik: Yerel yönetimler, topluma veri-lecek yerel ve ortak hizmetlerden sorumlu olmaları, güvenli toplumun oluşumunda tabandan başlayacak bir örgütlenmeyi en kolay gerçekleştirecek kurum olmaları, suçların oluşumuna neden olan toplumsal deformasyonları giderebilecek ilişkilere ve araçlara sahip olmaları vb. nedenlerle kent güvenliğinin sağ-lanmasında birincil kurum olarak görülmelidir.

Sonuç Yerine:

Tüm bunlar gerçekleşmesi mümkün önerilerdir. Yeter ki, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, hepimiz kentin saki-ni değil, sahibi olalım ve bunun için mücadele edelim.

Mehmet SoğancıTMMOB Yönetim Kurulu Başkanı

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, 29 Mart Yerel Seçimleri öncesi, “toplumcu ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışının hayata geçirilmesi için çağrıda bulundu. Soğancı, 24 Mart 2009 tarihinde bir basın açıklaması yaparak, TMMOB’nin temel başlıklardaki önerilerini açıkladı.

“Toplumcu ve Halkçı Bir Yerel Yönetim Anlayışı”

İçin Çağrı

Page 14: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

14 1 Nisan 2009

Aydın Şube Başkanı Kazım Zeyrek Teknik Güç’ün sorularını yanıtladı

Aydın’ın alt yapı sorunları nelerdir, kısaca özetle-yebilir misiniz?

Aydın’nın alt yapı ve şehir içi ulaşım sorunları bulu-nuyor. Bu sorunlar çevre yolunun tamamlanması ile çözülecektir. Otopark konusunda da belediyelerimizin, sivil toplum örgütleri ile ortaklaşa çalışmalar yapması gerekli. Şehir içi ulaşım konusunda ise, Denizli ile İzmir karayolunun doğu - batı aksında il merkezinden geçmesi doğru olacaktır. Bu durum, gerek şehir için trafik sıkışıklığına, gerekse çok sayıda trafik kazasına sebep oluyor. Düzenlenecek yeni çevre yolu ile, transit geçiş yapan araçların çevre yolunu kullanması sağlana-cak ve böylece trafik yoğunluğu azalacaktır.

Aydın, jeotermal kaynaklar açısından çok zengin. Şu anda jeotermal enerji kullanılarak elektrik üretimi

yapılmakta. Jeotermal enerji ile organize sera bölgelerinin oluştu-rulması ve konutların ısınmasında kullanılması için çalışmalar devam ediyor. Ayrıca, Aydın Organize Sanayi Bölgesi’ne doğalgaz hattı döşenir ve indirme istasyonları tamamlanırsa sanayi ve konut-larda bu enerjinin aktif kullanımı sağlanacak, kış aylarındaki hava kirliliği sorununun önüne geçile-cektir.

Belediyenin ulaşım politika-larını nasıl değerlendiriyorsu-nuz?

Aydın’ın ilgili bütün kurumları ile ortak çalışılarak belirlenmiş olan bir ulaşım master planı bulunuyor. Şehir içi güzergâh-ların belirlenmesinde belediye kendi çalışmalarını uyguluyor. Bu çalışmalar master planı dahilinde yapılmadığından, sorunlara kalıcı çözümler üretilemi-yor.

Belediyenin kentleşme politikalarını nasıl bulu-yorsunuz?

Şehir merkezinde, iyi planlanmamış birçok konut var. Bu durum şehir merkezinde çok büyük bir sıkışıklığa neden oluyor. İl merkezi-mizin bazı mahalleleri arkeolojik sit alanı konumunda. İmar planlarının düzenlen-mesi aşamasında kat adedinin belirlen-mesinde sismik ve jeofizik çalışmalar yapılması gerekiyor. Aydın’da zemin katların otopark olarak kullanılmasına izin veren bir meclis kararı uygulanıyor. Zemin katını otopark olarak kullanmak isteyen yatırımcılar, kat hakkını kay-betmeden zemin katını otopark olarak düzenliyor ve otopark harcı ödemiyorlar. Bu durum otopark sorunun çözümü için olumlu ancak bir depremin yaşanması durumunda zayıf kat olacağından olum-suz sonuçlar doğuracaktır.

İMO Aydın Şube üyeleri Aydın yere-linde mesleki olarak ne tür sorunlar-la karşılaşıyorlar?

Bayındırlık Bakanlığı, Aydın için belirlediği firma sayısının çok üzerinde firmaya çalışma yetkisi verdi. Bu durum, şirketler arası haksız rekabet oluşturmanın yanı sıra, meslektaşlarımızın sosyal ve ekonomik alan-

da haklarını yeterli düzeyde almalarına engel oluyor. Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle, iş potansiyelinin aşırı derecede azalması, projeci üyelerimizin gerek iş al-malarında gerek büro faaliyetlerini sürdürebilmelerin-de sıkıntılar oluşuyor. Bu nedenle oluşan aşırı rekabet ortamı üyelere olumsuz yansımaktadır.

Temsilciliklerde ne tür sorunlar yaşanıyor?

İlçe belediyelerin teknik kadrolarında var olan yeter-sizlikler sıkıntılara neden olmaktadır. Bunun yanında,

meslektaşlarımızın meslekiçi eğitim çalış-malarına daha etkin katılımlarını sağlamak için çalışmalar yapmaktayız.

Önümüzdeki dönem için ne tür plan ve projeleriniz bulunuyor?

Yapımı devam eden hizmet binamızı Oda merkezimizin de katkılarıyla bir an önce üyelerimize hizmet verir konuma getirmeyi öncelikli projemiz olarak görüyoruz. Ayrı-ca, üyelerimizin meslekiçi eğitim çalışmala-rını etkin bir şekilde yapmayı planlıyoruz. Aydın valiliği ve diğer sivil toplum örgüt-lerinin katılımıyla il genelinde inşaat usta-larının geniş kapsamlı eğitimini içeren bir çalışma için hazırlıklarımız devam ediyor.

İMO Aydın Şubesi olarak yerel seçim-lerden, yerel yöneticilerden beklentile-riniz nelerdir?

Kentimizin öncelikli sorunu olan çevre yolunun tamamlanmasının yanı sıra, rekreatif alanların genişletilmesini istiyo-ruz. Ayrıca sivil toplum örgütleri ile ortak çalışarak karar alabilen, demokratik ve katılımcı bir yönetim talep ediyoruz. Kişi-lerin değil, Aydın’ın menfaatlerini koruyan; dürüst, çalışkan ve şeffaf bir yerel yönetim arzuluyoruz.

İMO Şubeleri

Aydın ŞubesiŞubenin Kuruluş Tarihi : 1994

Şube üye sayısı : 749

Dönemi : 8

Şubeye Bağlı Temsilcilikler: Nazilli, Söke, Kuşadası, Didim

İMO Aydın Şube yeni hizmet binası

Page 15: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

1 Nisan 2009 15

İMO II. Öğrenci Kurultayı, birçok ilden gelen yaklaşık 600 öğrencilerin katılımıyla 14 Mart 2009 Cumartesi günü düzenlendi. Sabah saat 9:00’da divan seçimi ve açılış konuşmalarıyla başlayan Kurultayda, 18 Şubeden gelen öğrenci üyeler “Bilimsel, Demokratik ve Parasız Eğitim” talebi çerçevesinde sunum ve tartışmalar ger-çekleştirdiler.

Öğrenci kurultayının açılış konuşmalarını sırasıyla Genç-İMO’dan sorumlu İMO Yönetim Kurulu Üyesi İlker Gündez, Genç-İMO Öğrenci Konseyi Başkanı Avşar Çelik, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı yaptı.

Genç mühendislerin örgütlenmelerinin öneminden bahseden İlker Gündez’in ardından söz alan Avşar Çe-lik, üniversitelerin paralı hale getirildiğini ifade ederek “Okuduğumuz okulların adı üniversite, kapısında böyle yazıyor, fakat parası olmayan o kapıdan geçemiyor…Ne kadar para o kadar bilgi, ne kadar para o kadar yurt, ne kadar para o kadar kitap diyorlar” dedi. Eğitimin alınıp satılacak bir mal olmadığını kaydeden Çelik, “Her yurttaşın parasız, bilisel ve demokratik bir üniversite eğitimi alma hakkı olduğunu söylüyoruz. Bu bizim en insani hakkımız” diye konuştu.

Harp: Üniversiteler ticaret-tarikat-siyaset kıska-cındı

Avşar Çelik’in ardından söz alan Serdar Harp, üniversi-telerde yaşanan hak ihlalleri nedeniyle öğrenci üyelerin örgütlenmesinin artık bir zorunluluk olduğunu ve kimsenin bu zorunluluğu yok sayamadığını, görmezden gelemediğini belirtti. Türkiye’nin son 20 yıllık geçmişi-ne damgasını vuran neo-liberal eğilimlerin üniversiteleri sorun yumağına dönüştürdüğünü kaydeden Harp, parası olanın okuyabildiği, olmayanın eğitim hakkı gibi temel bir haktan mahrum bırakıldığını vurguladı.

Neo-liberal politikalara dur demedikçe, örgütlen-meyi yaygınlaştırmadıkça sorunların devam edece-ğine dikkat çeken Harp önümüzdeki dönemde bizi bekleyen tehlikeleri ise şöyle sıraladı: “Parası olanın okuyabildiği, olma-yanın eğitim hakkı gibi temel bir haktan mahrum bırakıldığı; ulaşım, barın-ma, ısınma, eğitim araç gereci gibi giderleri karşı-layamadığı için yoksul çocukların okuyamadığı, üniver-sitelerde demokratik işleyişin esamesinin okunmadığı, öğrencilerin demokratik temsiliyetinin sağlanamadığı, YÖK’ün üniversitenin, öğretim elemanlarının, öğren-cilerin üstünde demoklesin kılıcı gibi asılı durduğu, üniversitelerin ticaret-tarikat-siyaset sıkıştırmasında tutulduğu, üniversitelerin hızla ticarileştirildiği, hızla bilimden uzaklaştırıldığı, siyasi iktidarların YÖK vasıta-sıyla üniversiteyi vesayeti altına aldığı, bilimsel araştır-malar için kaynak ayrılmadığı, fiziki yetersizliğin, kadro sıkıntısının, laboratuar eksikliğinin, teknolojik donanım yoksunluğunun eğitimin niteliğini olumsuz etkilediği bir üniversite hayatı bekliyor bizleri.”

“AKP’yi uyarıyoruz bu ülke bu halk sahipsiz değildir”

Konuşmasında ekonomik krize dikkat çeken Mehmet Soğancı ise, kapitalist küreselleşme krizinin hızla derin-leştiğini belirtti. Önümüzdeki dönemde yoksulluğun ve işsizliğin artacağını kaydeden Soğancı, “Krizin faturası her zaman olduğu gibi yoksullara, ezilen halka çıkarı-lacak” dedi. Krizin faturasını ödemeyeceklerini vurgu-

layan Soğancı, “ Dünya Bankası, IMF, AB ve benzeri kuruluşların dayattığı yapısal uyum programlarıyla yalnızca zam ve zulüm düzeni getirenlere,ekonomiyi üretime değil ranta dayandırıp her sıkıştığında faturayı halka kesenlere, AKP’ye artık yeter diyoruz. Kapitalist küreselleşme sürecine eklemlenme doğrultusunda IMF ve Dünya Bankası nezdinde karnesi ‘A’ olan AKP’ye dur diyoruz, AKP’yi uyarıyoruz bu ülke bu halk sahipsiz değildir” dedi.

Açılış konuşmalarının ardından İMO İnşaat Mühen-disliği Eğitimi Kurulu (İMEK) Başkanı Prof. Dr. Sinan Altun, İMEK’in hazırladığı İnşaat Mühendisliği Eğiti-minde Türkiye Gerçeği adlı raporun verilerinden oluşan bir sunum gerçekleştirdi.

Altun’un ardından şubelerden gelen öğrenci kurulları “Bilimsel Eğitim, Demokratik Üniversite ve YÖK” ile “İnşaat Mühendisliği Eğitimi, Yaz Stajları ve Öğrenci Sorunları” konularında sunumlar yaptılar. Öğrenciler, akşam yemeğinin ardından İMO Manisa Şube Öğrenci Üyeleri’nin oluşturduğu Grup Betonarmy , Grup Gün-yüzü ve Sevinç Eratalay’ın şarkılarıyla eğlendiler.

Avrupa Birliği’nde Avrupa yüksek öğrenim alanı temalı projeler ve Bologna süreci ile genelde eğitim, özelde de mühendislik eğitimi bir hayli dinamik bir sürecin içeri-sinde. Onay için Avrupa Birliği’ne sunulan, Avrupa’nın da ötesinde, kıta mühendisliği eğitimini küresel bir bakış açısıyla içeriğine entegre eden bir proje bugünlerde Avru-pa’da inşaat mühendisliği çevrelerinde sıkça konuluşuyor: EUGENE - European and Global Engineering Education (Avrupa’da ve Küresel Ölçekte Mühendislik Eğitim). Bilindiği gibi Avrupa Birliği’nin eğitim alanında yürüttü-ğü projeler genellikle tarihi kişiliklerin ardından isimlen-dirilmiştir: Erasmus, Comenius, Grundtvig gibi. Franko-fon bir isim olan Eugene’in ortaya çıkması ise tamamen baş harflerin oluşturduğu bir tesadüf. Bu projeye, İnşaat Mühendisleri Odası’nın da üyesi olduğu Avrupa İnşaat Mühendisleri Konseyi (ECCE) de destek vermektedir. Başkanlığını Prof. Iacint Manoliu’nun, başkan yardımcılı-ğını İMO Uluslararası İlişkiler Kurulu üyesi Prof. Mustafa Tokyay’ın yaptığı ECCE Eğitim ve Bilgi Sürekli Kurulu bu projeye ilişkin çalışmalarını sürdürmektedir. Prof. Manoliu ayrıca EUCEET III (Avrupa Birliği’nde İnşaat Mühendisliği Eğitim ve Öğretimi) projesini yöneten kişidir ve muhtemelen Avrupa’da mühendislik ve inşaat mühendisliği eğitimi anılınca akla gelen ilk isimdir. Proje teklifi özetine bakıldığında, proje yedi unsurla temellendiriliyor. Bu yedi nokta projenin kendisine koy-duğu hedefleri ve geleceğe bakarken gözettiği dinamikleri de açıkça ortaya koymakta: • Avrupa’da mühendislik eğitimi ve araştırma kalitesi

dünya çapında tanınmış olsa da, Avrupa yüksek öğre-nim alanının etkinliği ve yeniliklere açıklığı en gelişmiş seviyede değildir.

• Yıllardır süren, Avrupa sektörü çapında yürütülen işbirliklerinden sonra, kıtanın mühendislik eğitimini küresel bir bağlamda değerlendirme zamanı gelmiştir.

• Dünyanın mühendislik alanında hamle yapmakta olan ülkelerindeki duruma bakıldığında, Avrupa’nın kendi zayıflıklarını ve güçlü olduğu noktaları tanımlaması kaçınılmaz bir gereklilik olarak belirmektedir (her yıl Hindistan’da 600.000, Çin’de is 1 milyon mühendis

eğitilmektedir) • Avrupa’nın sosyoekonomik rekabet koşulları ve “tek-

noloji odaklı” üretim sistemi göz önüne alındığında, sınai ve mesleki sektörlerde mühendislik eğitiminin bir öncelik olması gerekliliği açığa çıkmaktadır.

• Mühendislik eğitimi, teknolojiyle ilgisi olan bütün disiplinlerle kesişmektedir; geliştirilmiş bir mühendislik eğitimi bu süreçten daha fazla katkı sağlayacaktır

• Teknik olmayan alanlarda girişimcilik ve yenilikçilik önemli bileşenler haline gelmişlerdir. Bu iki konudaki araştırmalar bu sebeple önem kazanmıştır

• Sınırların gün geçtikçe daha da belirsizleştiği Avru-pa’da ve genel olarak bakıldığında tüm dünyada, diğer kültürlerle yüz yüze etkileşimler artmakta ve sağlıklı bir kültürlerarası diyalog kurma gerekliliğini beraberin-de getirmektedir

Proje amaçları beş başlıkta sıralanmış ve her biri birkaç üniversite ya da yüksek öğrenim kuruluşu tarafından üst-lenilmiş. Listeye bakıldığında Selanik Aristo Üniversitesi, Leuven Katolik Üniversitesi, Aalborg Üniversitesi, Delft Teknik Üniversitesi, Dipoli Yaşam Boyu Eğitim Enstitüsü, Valensiya Politeknik Üniversitesi, Avrupa İleri Mühen-dislik Okulları Konferansı (CESAEER) gibi kuruluşlar dikkati çekiyor. Proje amaçlarında yine Avrupa odaklı bir yaklaşımın ve dünyaya açılma isteğinin izleri görülüyor: 1. Doktora çalışmaları: Geçmişte doktora çalışmaları, bir

danışmanın gözetiminde bireysel bir araştırma pro-jesinden ibaretti. Şimdilerde ise doktora çalışmasının araştırmanın ötesinde derslerden, saha kurslarından ve sanayi ile yapılan projelere katılmaktan oluşması yönünde bir eğilim belirmekte. Bu başlık altında yanıt aranacak temel soru “Avrupa’daki mühendislik ve teknoloji alanlarındaki doktora çalışmaları yeteri kadar verimli,yenilikçi,rekabetçi mi?” olarak belirlenmiş.

2. Mühendislik eğitimini Avrupa çapında gerçek bir araş-tırma sahası olarak teşvik etmek: Bu etkinlik hattında amaç, Avrupa’da mühendislik eğitimi veren eğitim kurumlarının potansiyellerini artırmak ve yenilikçi, rekabetçi ve etkin bir araştırma sahası yaratmaktır.

Bunun için sosyal bilimlerden ve psikoloji alanından araştırmacıların katkısı aranacak. Anketler ve diğer ölçme araçları geliştirilerek değişik ülke ve kıtalardan mühendislerin tecrübeleri karşılaştırılacak.

3. Mühendislik öğrencilerinin, mezunlarının ve profes-yonellerinin uluslararası dolaşımını geliştirmek: Bu başlığın iki bileşeni bulunmakta. Birincisi, Avrupa çapında serbest dolaşımı geliştirmek; bunun için üze-rinde hâlihazırda çalışılmakta olan Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi’nin tamamlanması ve işlevsel hale getirilme-si ve Avrupa yüksek öğrenim alanında karşılaştırılabilir ve uyumlu standartlar oluşturulması hedefler arasında. İkinci bileşen ise serbest dolaşımı küresel boyuta yay-mak; çeşitli ülkelerle anlaşmalar imzalanması, ortak programlar hazırlanması gibi araçlar da bu bağlamda anılmış.

4. Yaşam boyu ve devamlı öğrenimin, Avrupa mühendis-lerinin rekabet gücünü ve yenilikçiliğini artırmak için kullanılması.

5. Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı’ndaki bilim ve mü-hendislik programlarının çekiciliğini artırmak, bunun için de öğrenci kuruluşlarıyla işbirliği yapmak, Avrupa dışında da programların tanıtılmasını sağlamak.

Proje hedeflerine ulaşmak için, BOSCH, Siemens, HP gibi Avrupa’nın büyük sanayi devleriyle de ortaklıklar yapılması öngörülüyor. Projenin üç yıllık bir AB desteğinin ardından sürdürü-lebilir bir şekilde kendisini devam ettirebilir bir hale gelmesi planlanıyor. Proje ayrıca, Avrupa yüksek öğrenim alanında reform niteliğinde devam eden Bologna Sürecine de destek verecek ve Lizbon hedeflerine ulaşılmasına katkıda bulunacak. ECCE’nin bu sürece katkısı şüphesiz ki çok önemli. Zira Avrupa çapında bir ağ kuruluşu olan ECCE’nin bu konuda daha önce yapılmış çalışmaları ve konumu gereği ciddiye alınması gereken bir tecrübesi var. Zaten AB siyaset oluşturma sürecine bakıldığında, sivil toplumun, Avrupa çapında etkinlik gösteren meslek ve lobi kuruluşlarının aşağıdan yukarıya doğru bir güç arz ederek sürece katkıda bulunmaları sürecin önemli ve de etkili bir bileşeni olarak göze çarpıyor.

Avrupa’da ve Küresel Ölçekte Mühendislik Eğitimi: EUGENE Projesi

İMO II. Öğrenci Kurultayı’nda özgür, İMO II. Öğrenci Kurultayı’nda özgür, bilimsel eğitim talepleri yükseldibilimsel eğitim talepleri yükseldi

Page 16: YYoksulluğa oksulluğa YYolsuzluğa Hayır!olsuzluğa Hayır! · 2014. 9. 23. · Makro Programlama Kursu İMO Ankara Şubesi, dördüncü kez düzenlediği Makro Programlama Kursu’nu

16 1 Nisan 2009

Yönetim Yeri: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

Necatibey Cad. No: 57 06440 Kızılay / Ankara

Tel: 0.312.294 30 00 Faks: 0.312.294 30 88 E-Posta: [email protected] Web: www.imo.org.tr

Nisan 2009, Sayı:192, ayda bir yayınlanır, yerel süreli yayın. ISSN: 1307-2412Baskı: Mattek Matbaacılık Basın, Yayın Tanıtım Tic.San.Ltd.Şti. / GMK Bulvarı No: 83/23 Maltepe-Ankara / 312.229 15 02

Baskı Tarihi: 1 Nisan 2009 / 10.000 adet basılmıştır. Üyelerine parasız dağıtılır.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Adına Sahibi

Serdar HARP

Yazı İşleri MüdürüZeki ERGİNBAY

Levent DARIZeki ERGİNBAY (1976-1977)

Her ne kadar siyasi iktidar sözcüleri ekonomik kriz ile ilgili pembe bir tablo çizme gayreti için de olsa da, krizin olumsuz sonuçları tüm sektörleri etkisi altına almaya devam ediyor. Krizin teğet geçeceğine dair iddianın bırakalım dayanaksız çıkmasını, krizin tüm sektörleri teslim aldığı, kalıcı izler bırakacağa benziyor. 2001 ekonomik krizinin etkilerini henüz üzerinde ata-mayan sektörümüzün bu kriz dalgasını nasıl atlatacağı ise gerçekten de bir bilinmeze işaret ediyor. Yerel seçimi-ne kilitlenen siyasi iktidar, önlem almak yerine sorunu görmezden gelmeye, sorun yokmuş gibi davranmaya devam ediyor. İnşaat sektörü bileşenleri, ‘kan kusuyor’ ama siyasi iktidar ‘kızılcık şerbeti’ içtiğimizi söylüyor.

Siyasi iktidar, ABD’deki mortgage merkezli başlayan krizin, Türkiye’de de inşaat sektörünü etkilemiş olabile-ceği gerçeğini unutuyor. Mortgage sistemini düzenleyen bir yasa hazırlayan, hem üreticileri hem de tüketicileri geleceğe dönük düşünmek, yatırım yapmak noktasında cesaretlendirdiğini, sonra iki tarafı da yüz üstü bırak-tığını da unutmuş görünüyor. Mortgage başladıktan sonra kısa ve orta vadeli planlamaya gidenlerin, yatırım yapanların ekonomik kaybının ve daha da önemlisi de ev sahibi olmak isteyen dar ve sabit gelirlilerin yaşadığı hayal kırıklığının nasıl telafi edileceği siyasi iktidarın ilgi alanına girmiyor.

Siyasi iktidarın kulağını tıkadığı, gözlerini kapattığı başka gerçekler de bulunuyor. 2007 Eylül ayından 2008 Eylül ayına kadar geçen zamanda zarfında, Geçen yılın eylül ayına göre 2008 yılı eylül ayında 27 bin 434 inşaat işçisinin daha işini kaybettiği bilinmiyor mu? Bilini-yor elbet; bunlar resmi rakamlar. 2008 yılının üçüncü çeyreğinde büyüme hızında en fazla düşüşün yüzde 4,3 ile inşaat sektöründe yaşandığı ve bu düşüşün somut olarak ne anlama geldiğini fark etmememiz isteniyor?

Bizzat yaşanan gerçekliğe değil, iktidar temsil-cilerinin söylediklerine inanmamız isteniyor. İnşaat sektöründe işsizlik oranının yüzde 25-30 aralığında olduğunu, iş bulan şanslı mühendisle-rin yaklaşık yüzde 75’inin yoksulluk sınırının altında ücret aldığını, işe yeni başlayan genç meslektaşlarımızın asgari ücretin bile altında bir maaşa mahkum edildiğini unutmamız bekleniyor.

2009 yılı içerisinde etkilerini daha da artırmaya başla-yan krizin, 2,5 milyon olan işsiz sayısına yarım milyon daha eklenmesine yol açacağı, büyüme oranını eksiye düşüreceği tahmin ediliyor. Krizin en büyük mağdur sektörü olacağına kesin gözüyle bakılan inşaatta ise en büyük sorunun işten çıkarma olacağı, şimdiden yurt-dışında ve içinde tasfiye edilen işlerden, işten çıkarma-ların arttığı biliniyor. Siyasi iktidar tablodaki bütün bu olumsuzluklara rağmen, önlem alacağına yerel seçimle-re dönük popülist politikalarına devam ediyor. İşsizliğe çare bulacağına, yatırımlara yönelip istihdam yarataca-ğına, gıda, kömür yardımı yapmakla yetiniyor.

Kamu yatırımlarının bütçe içerisindeki payı son 25 yılda belirgin biçimde azalmıştır. Genel bütçe içinde kamu harcamalarına ayrılan pay 1980’li yıllarda yüzde 20, 1990’lı yıllarda yüzde 9, 2000’li yıllarda yüzde 5’ler düzeyinde seyretmiştir. 2008 yılında ise yüzde 5,3 ora-nında gerçekleşmiştir ki, kamu yatırımlarının bu oranda gerilediği bir ekonomik düzende ne istihdam yaratılıp işsizliğe çare bulunabilir ne de inşaat sektörünü hare-ketlendirebilir. Bu tercihin büyüme oranlarını nasıl etki-lediği yine verilerden anlaşılacaktır. İnşaat sektörü 2007 yılında ancak yüzde 5,7 oranında büyürken, 2008’in ilk dokuz ayında büyüme eksi 1,1 düzeyinde gerçekleşmiş-tir ki, büyümenin eksiye düşmesinin yaratığı olumsuz sonuçlar bugün mesleki alanımızı belirlemektedir.

Kamu yatırımları durma noktasına gelmiştir gelmesine ama yeni açılan işlerin yandaş şirketlere, siyasi iktidara yakın ailelere peşkeş çekildiğine dair bizim yıllardan bu yana tanık olduğumuz gerçeklerin, son günlerde basının ilgi odağı haline geldiği görülüyor. Kamu İhale Kanunu’nda yapılan değişiklikler ise kamusal alanda yolsuzluğun, suiistimalin, kayırmacılığın yasal dayana-ğı olacağına dair görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmış, kamu ihale sisteminde derin bir yara açacak yasa deği-şikliğine karşı itirazlarımızı dile getirmiştik. Her zaman olduğu gibi siyasi iktidar bildiğini okumaya devam etti, itirazları yok saydı.

Mühendis maaşları yoksulluk sınırının altında

Türk İş raporuna göre; 2009 Şubat ayında yoksulluk sınırı 2 500 liraya dayanmış bulunuyor. Dört kişilik bir ailenin ihtiyaçları baz alınarak yapılan çalışmada açlık

sınırının ise 740 lira olduğu açığa çıktı. 2009 yılın-da en üst derecede bulunan bir mü-hendisin 2 268 lira maaş alacağı göz önüne alı-nırsa; mühendis maaşlarının yoksulluk sınırının altında kaldığı, işe yeni başlayan ya da daha alt derecelerde bulunan meslektaşlarımızın bu rakamın çok gerisinde maaş aldıkları biliniyor. Bir ülkenin teknik elemanları açlık ile yoksulluk sınırı arasında bir yaşam standardına mahkum edilmişse, sorgulamaya, hesap sormaya, değiş-tirmeye nereden başlanacağı en zor sorudur.

Sorgulamaya bütçe tercihlerinden başlanırsa, Türki-ye’nin kamu çalışanlarına en az pay ayıran ülkelerden biri olduğu anlaşılacaktır. Türkiye Gayri Safi Milli Hası-la (GSMH)’dan kamu çalışanlarına yüzde 6,6 oranında pay ayırırken, Avrupa ortalaması yüzde 10, 6’dır. 2009 ve 2010 yıllarında bu payın 6,3’e çekilmesi öngörüldü-ğünden, kamuda çalışan meslektaşlarımızı daha zor günlerin beklediğini tahmin etmek zor değildir.

Kamu kesiminde çalışan mühendislerin durumunun, özel şirketlerde çalışanlara ya da kendi işini yapan mes-lektaşlarımızla karşılaştırıldığında görece daha iyi oldu-ğu bilinmelidir. Özel kesimde çalışan arkadaşlarımız son derece düşük, asgari ücretin bile altında maaş almakta, sağlıksız, iş güvenliğinden yoksun ortamlarda çalışmak-ta, iş güvencesi ve sendika hakkından yoksun bulun-maktadır. İş koşullarının Avrupa ortalamasıyla, İLO esaslarıyla arasında uçurum bulunmaktadır. Ölümle bi-ten iş kazaları sıralamasında İnşaat sektörü yüzde 25 ile ilk sırada yer almaktadır. Kendi işini yapan mühendisler ise büyüklerin lehine işleyen eşitsiz rekabet koşullarına direnememekte, sıkça iflaslar yaşanmaktadır.

İnşaat sektörü büyük ve görünen zaman diliminde için-den çıkılması mümkün olmayan, çözülemediği oranda da çoğalarak geleceğe aktarılacak sorun ve sıkıntılar içindedir. Ne yazık ki siyasi erk bu sorunu çözmek için adım atmamakta; kentsel dönüşüm projeleri ve TOKİ çalışmalarıyla yetinmektedir. Bu iki alan da bırakalım derman olmayı, hastalığı ağırlaştıran içeriğe sahiptir.

Kan kusuyoruz ama siyasi iktidar kızılcık şerbeti içtiğimizi söylüyor

• Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; işsizlik, iş kazaları, iflaslar, düşük ücretlerde inşaat sektörü başta gidiyor

• Mühendis maaşlarının yoksulluk sınırının altında bulunduğu bir ülkede, işçilerin, kamu çalışanlarının halini anlatmak için kelimeler yetersiz kalır

• İnşaat sektörünü canlandırmak, kamu yatırımlarını artırmaktan geçer ancak kamu yatırımları durma noktasına kadar geriledi

• İnşaat sektöründeki büyüme 2008’de eksiye düşerek, yüzde -1,1 düzeyinde gerçekleşti