yaratiliŞ gerÇeĞİ ve tevhİd - tevhidvedusunceokulu.com fileburada temel soru, “var olmanın...

20
1 YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD -Varlık ve Tevhid- (Ramazan YAZÇİÇEK) Giriş Bu yazının konusu, yaratılış gerçeği üzerine mülahazalar; âlemler üzerindeki bütün varlık ve hadisatın ahengi ile emr edilen tevhidin aynı kaynağa dayandığının izahına dairdir. Bu hakikatin farkında olan insan, Allah’ı tevhid eder; kulluğun gereğini yapar ve bütün âlemlerle birlikte tevhid halkasına katılır. İnsanın, bu hakikati inkârı ve şirk koşması halinde ise fıtrata muhalif olarak yaratılış hakikatine ters düşeceği fikrine yer verdik. Bu yazı, kapısını araladığı bir çalışmanın önsözü mahiyetindedir. İnsanın sorumlu olması, öncelikle bir varlık olarak ne olduğunu bilmesi/tanıması ile başlar. Burada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi başına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın kendisi ve temel özellikleriyle beraber bir biçimde diğer yönleri hakkında bilgi verilmiştir. Kur’an’da, “varlığın varlık olma bakımından doğasının ne olduğu”, “varlığın kendi başına ne olduğu” soruları (ontoloji), yaratılış gerekçesinin ifa edilebilmesi yönüyle cevaplanmıştır. Cinlerin ve insanların yaratılma gerekçesi şu ayetle açıklanır:“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” 1 “Andolsun ki biz, “Allah’a kulluk edin ve Tağut’tan sakının” diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!” 2 Allah, insana ruhundan üfleyerek onu anlamlı kılmıştır. Kulluğun yerine getirilebilmesi için insan fıtrat zemini üzere yaratılmıştır. Ardından, kulluk için gerekli imkânlarla donatmıştır. Vahyin gönderilişinde gözetilen tertil (anlayarak, düşüne düşüne, bilinçli ve düzenli), yaratılmış olan bütün âlemlerin sahip olduğu tertipte de gözetilmiştir. Kur’an’da insanın var oluş 1 Zariyat, 51/56. 2 Nahl, 16/36.

Upload: others

Post on 07-Sep-2019

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

1

YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD

-Varlık ve Tevhid-

(Ramazan YAZÇİÇEK)

Giriş

Bu yazının konusu, yaratılış gerçeği üzerine mülahazalar; âlemler üzerindeki

bütün varlık ve hadisatın ahengi ile emr edilen tevhidin aynı kaynağa

dayandığının izahına dairdir. Bu hakikatin farkında olan insan, Allah’ı tevhid

eder; kulluğun gereğini yapar ve bütün âlemlerle birlikte tevhid halkasına

katılır. İnsanın, bu hakikati inkârı ve şirk koşması halinde ise fıtrata muhalif

olarak yaratılış hakikatine ters düşeceği fikrine yer verdik. Bu yazı, kapısını

araladığı bir çalışmanın önsözü mahiyetindedir.

İnsanın sorumlu olması, öncelikle bir varlık olarak ne olduğunu

bilmesi/tanıması ile başlar. Burada temel soru, “var olmanın anlamı”,

‘varlığın kendi başına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın kendisi ve temel

özellikleriyle beraber bir biçimde diğer yönleri hakkında bilgi verilmiştir.

Kur’an’da, “varlığın varlık olma bakımından doğasının ne olduğu”, “varlığın

kendi başına ne olduğu” soruları (ontoloji), yaratılış gerekçesinin ifa

edilebilmesi yönüyle cevaplanmıştır. Cinlerin ve insanların yaratılma

gerekçesi şu ayetle açıklanır:“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk

etsinler diye yarattım.”1

“Andolsun ki biz, “Allah’a kulluk edin ve Tağut’tan sakının” diye

(emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir

kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler.

Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!”2

Allah, insana ruhundan üfleyerek onu anlamlı kılmıştır. Kulluğun yerine

getirilebilmesi için insan fıtrat zemini üzere yaratılmıştır. Ardından, kulluk

için gerekli imkânlarla donatmıştır. Vahyin gönderilişinde gözetilen tertil

(anlayarak, düşüne düşüne, bilinçli ve düzenli), yaratılmış olan bütün

âlemlerin sahip olduğu tertipte de gözetilmiştir. Kur’an’da insanın var oluş

1 Zariyat, 51/56.

2 Nahl, 16/36.

Page 2: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

2

hikâyesinden bahsedilmesi, taahhüt altına girdiği ilk ahit (Kâlû Belâ)3

sözleşmesine yer verilmesi ve kendisine isimlerin öğretilmesi,

yükümlülüklerinden yana uyum ve muvafakat zemini olduğunun delilidir.

Yaratılış gerçeğindeki hikmetler, yaratanın Rabliği ve insanın da rabbi

karşısında kul olduğu hakikatinin tescilidir. İnsanın tasdik ve ikrarı ise bütün

ömür denilen süreçte itaat ve isyanın üzerinden sürdürüldüğü ilk sözleşme

metnine dairdir.

‘Hayat’, evvelemirde tevhid üzeredir ve dolayısıyla tevhidsiz bir hayat

özünde hayat değildir. Tevhidsiz bir hayat tasavvuru var oluş hakikatine

terstir. Keza tevhidsiz hayat, fıtrata müdahale, yaratılış hakikatine muhalif bir

tahayyüldür ve şirk denilen her bir sapma da aslında buradan neşet eder.

Rehberliğinde yol alınan tevhid terk edilirse, her zeminde başkalaşma

(metamorfoz) başlar. Her bozulma, haktan uzak farklı sonuçlara vardırır

insanı.

İnsanın İslam fıtratı üzere yaratılmış olması, yaratılma gerekçesi olan kulluğu

ifaya engel bir zorluğun olmadığını gösterir. Buradan hareketle insanın, varlık

itibariyle, Allah’a kulluk etmek için gerekli potansiyele sahip olduğunu

anlıyoruz.

Tevhid inancının hedefi, tevhidi yaşamın her bir alanına taşımaktır. Bunun

gerçekleştirilebileceği zemin, salim fıtrattır. Dolayısıyla fıtrata muhalif her

bir düşünce ve amelin varlığı, akıl ve iradenin var oluş hakikatine/yaratılış

gerçeğine ters istikamette kullanıldığını gösterir. Tevhidsiz bir hayat gerçekte

diriliğe (hayy) değil, ölü olunduğuna delalettir. Bu durum, cansız ve hatta

bilmeyen, görmeyen, işitmeyen, kendi iradesiyle iş görmeyip başkasının irade

ve hevasına mahkûm olunduğunun işaretidir. Ve yine tevhidsiz siyasette

ancak insanın büyüklenmesi (bağyen) ve bununla kendini kendine yeter

görmesiyle (istiğna) oluşan bir siyasettir. Bunun diğer adı zulümdür,

3 Alınmış-verilmiş söz. “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin

Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve

dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler. Yahut

“Daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların

izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?” dememeniz için (böyle

yaptık).” A’râf, 7/172, 173; İlgili ayetlerin tefsiri için bkz. M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an

Dili, Sadl.: Heyet, Azim Yay., (I-X), İstanbul.

Page 3: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

3

cahiliyedir. Bu gerçek, iman noktasında böyle olduğu gibi siyasaldan iktisada

kadar uzanan her bir alan için de geçerlidir.

Tevhid üzere bir hayat, bütüncül bir İslam anlayışı ile sağlanabilir. Bu

bütünlük selim akıl ile İlahî vahyin uyum içinde kullanılmasını; kevnî ve

münzel ayetlerin insicamını; “akleden bir kalp”in denge üzere bulunup,

hikmet ile yaşama sürecine aktarmasıyla sağlanır.

Önce Doğru Bir Tasavvur

Müslüman toplumların geri kalmasının ve bugün yaşanan birçok sorunun

ardında tecdit bilincinin ertelenmesi sebebinin yattığı söylenebilir. İçtihat

ertelenmiş ve bunun yeri, tabiatı ve kaynağı itibariyle farklı olan mitsel ya da

usçu bir takım yaklaşımlar tarafından doldurulmuştur. “Bu değerlendirmenin

en mühim maddesini Kur’an ve Sünnet hükümlerinin zamânî, mevzi'î

olanlarının, yâni furû'âtdan sayılanlarının ve dolayısıyla değişime açık

olanlarının sınırını çizebilmek teşkîl etmektedir. Günümüz İslâm dünyasının

baş meselesi bence budur ve bunun çözümü de on dört asırlık İslâm

kültürünün ilmî tahlil ve tenkidini gerekli kılmaktadır.”4

Taklit taassubunun zihinleri dumura uğrattığı, tecdit bilincinin köreldiği,

ortaya çıkan yeni sorunlara Kur’ânî çözümler üretme zorunluluğunun

ertelendiği bir gerçeklik zemininde, Müslümanların yeniden uyanış ve

Kur’ân’la dirilişlerinin zorunluluğu ortadadır. Müslüman için esas olan,

değişim gerçeğiyle yüzleşirken Kur’ânî çözümler üretmektir. Tarihsel

vakıalara tepkisel tavırlarla yaklaşmak, hakikati, salt fayda-zarar eksenli

pragmacı kriterlere endekslemek gibi yaklaşımların İslâm’la ilişkisi yoktur.

Keza İslam faydacı değil gayeci bir ruha sahiptir.

Yozlaşmanın kendisiyle başladığı önemli bir kırılma noktası olarak

gördüğümüz beşerî mülahazaların mutlaklaştırılması, tecdid hareketini

tıkamış, Müslümanlara bedeli ağır faturalar ödetmiş ve ödetmeye de devam

4 Mehmed S., Hatiboğlu, “İslâm’ın Dünyevîleşmesimi Dünyevî Hayâtımızın İslâmîleşmesimi?”

İslâmîyat, Ankara 2001, c: IV, s: 3, s. 8.

Page 4: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

4

etmektedir. Bu durum, dinin doğru anlaşılmasının önündeki önemli

engellerden biri olma özelliğini korumaktadır.5

Gelinen noktada Müslümanların tasavvurunun yeniden inşası zorunluluğu

vardır. “Tasavvur, bilgilenme sürecinin başlangıç noktasıdır. İnsanoğlunun

ölçme değerlendirme de kullandığı temel değerlerin oluştuğu yer,

tasavvurdur. Bu açıdan tasavvur aklın kurucu öznesidir… Özetle tasavvur,

eylemin ana rahmi, dolayısıyla düşüncenin oluştuğu merkezdir. Evet, vahyin

amacı, sırasıyla muhatabının tasavvurunu, aklını, kişiliğini inşa etmektir. Bu

inşa sürecinin sonunda vahiy kendi insanını inşa etmiş olur. Ve işte bu insan

eliyle de hayatı inşa eder.”6 Bu durum, tasavvurun yeniden ve her an

Kur’anîleşmesi demektir. Bu zorunluluğun üzerinden yürütüleceği nirengi

noktası, tevhidtir. Tevhid, eşyayı ait olduğu yere koymadır ve tecellisi

adalettir. Bunun aksi ise zulümdür. Bu anlamda şirk, dengesizliğe yani

adaletten uzaklaşmaya varan her gidiştir.

Değerleri kaynaklarına bağlamada yanlış adrese gitmek ölçü kaymasıdır.

Bunun varacağı yer zulümdür ve değerler sisteminin yok olması demektir. Bu

değerler, doğruluk (bilgi) değerleri, iyilik (ahlâk) değerleri ve güzellik

(estetik) değerleridir. Biz Müslümanlara göre bütün değerlerin kaynağı,

aralarında hiçbir ayrıcalık olmaksızın yan yana yürüyen ve birbiriyle irtibatı

olan vahiy ve varlıktır.7

İnsan ile ilgili değerlerin mutlak yerine mukayyet, aslî yerine ârızî kaynaklara

bağlanması, salt aklın veya heva-hevesin kaynak kabul edilip merkeze

oturtulması, doğru çizgiden (tevhid) sapma için yeter sebeptir. Oysa İslâm

inancında bütün değerlerin tek kaynağı vardır, o da vahiydir. Bu kaynak

Allah’ın hoşnut olacağı, dinin bütünüyle Allah’a has kılındığı bir amaç

içindir. Allah’ın emir ve yasaklarının insana ve çevreye ait tüm değerlerin

merkezi konumunu teşkil ettiği inancı, Allah-insan ilişkisi, insan-insan ilişkisi

ve insan-çevre ilişkisinin tümü Kur’an merkezinde anlamını bulur. Değerleri

vahiy kaynağına götürmede sapma baş gösterdiği takdirde, hayatı

5 Bkz.: Ramazan Yazçiçek, “Din, Tecdit ve Reform Kavramları Üzerine Mülahazalar”, Milel ve

Nihal, İstanbul 2008, s: ,5, c:2, s. 103-127. 6 Mustafa İslâmoğlu, Hayatın Yeniden İnşası İçin, Düşün Yayıncılık, İstanbul 2008, s. 39, 49, 62.

7 Tâhâ Câbir, el-Alvânî, Çağdaş Düşünce Krizi, çev.: Burhan Köroğlu, Koba Yay., İstanbul

1994, 1. bas., s. 6.

Page 5: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

5

şekillendirecek esasların eksik ve yanılmaya mahkûm olması kaçınılmazdır.

Nitekim yanlış tasavvurla doğru sonuçların elde edilmesi muhaldir.

Bugün birçok meselenin çözümsüzlüğünün sebebi meselelere İslamî

perspektifin dışında başka merkez perspektiflerden bakılmış olunmasıdır.

Tevhidî bakış, çağa ve olaylara vahiy merkez perspektifinden bakmayı

zorunlu kılar. Kur’an bizlere her şeyden önce doğru bir bakış açısı sağlar. Bu

perspektif, yaratılış, varlık ve hayat hakkında doğru düşünerek her şeyi yerli

yerine koymadır. Bununla, insanın bireysel ve toplumsal sorumluluk alanları

belirlenir eşyayla kurulan doğru münasebet insan yaşamının bütün alanlarına

yansır. Bu istikamet ancak yeniden bir Kur’an tasavvuruyla sağlanabilir.

Müslümanların yaratılış hakikatini yeniden düşünme, kâinat, insan, eşya

hakkında vahyin telkin ettiği yönde bir okuma zorunluluğu vardır. Allah ile

münasebetini doğru tutmayan insanın her şeyle münasebeti sorunlu olacaktır.

Çevreyle, kendisiyle, toplumla münasebeti sorunlu olan insanın din anlayışı

da sorunlu demektir.

Bugün yeniden ve topyekûn bir kıraate (okumaya) ihtiyaç vardır. Bu okuma,

salt tilavetten (metin okuma) öte bir duruma işarettir. Ve yine bu okuma,

sadece münzele dair olmadığı gibi kevniye münhasır da olmamalıdır. Bu

okuma, salt içe (enfus) veya dışa (afak) kilitlenmiş bakıştan yani parçacı bir

yaklaşımdan ziyade bir tasavvura dayanmalıdır. Bu okuma, insanı alaktan

yaratan Allah’ın adıyla başlayan, münzelden kevniye, kevniden münzele

doğru bir okuma; içten dışa dıştan içe doğru bir okuma; eşyayla münasebetten

Allah’la kurulan münasebete dek gözetilen sahici bir okuma olmalıdır. Bu

okuma, farkındalığın olduğu tezekkürle yapılan bir okuma olarak insanı

sorumluluk noktasında bulunması gerekli mevkide bulundurmadır.

“Kur’an’ın ısrarla üzerinde durduğu tefekkur, te’emmul, ta’akkul, ve

tedebbur faaliyeti bihakkın yerine getirildiği takdirde ‘nesneleri-olayları’

yorumlamak suretiyle ‘işaretler’e ulaşmanın mümkün olduğunu, insanlığın

tarihî tecrübesinin bir ana çizgisi olarak görüyorum... Toplum hayatının

dünyevîleşmesine gelince, sekülerleşme tezi burada çok daha ciddi

problemler ortaya çıkarıyor. İslâm söz konusu olduğunda, bunun sebeplerini

anlamak zor görünmüyor. Eğer Kur’an’ın temel hedefi bir ‘iman ve ahlâk

toplumu’ var kılmaksa -ki öyledir- dini kamu alanından uzak tutmaya

Page 6: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

6

çalışmak kadar anlaşılması zor, kabulü imkânsız bir şey olamaz.”8 İşte bu

okuma, parçacı din anlayışının reddi ve dinin hayatın her alanında var

olduğunun bilinci ile yapılan bir okumadır. Gelinen noktada ise dinin gereği

olan bir kısım uygulamalar kamu alanının dışına itilerek hak, hakkaniyet,

adalet ve eşitlik üzerine olmayan bir toplumla karşı karşıyayız.

Eşyadaki mizanı koyan Allah, bu ölçüyü yaşamın her alanına koymuştur.

İnsan bu ölçüyü gözettiği oranda yaratılış hakikatini kavramış ve yaratılışın

gerekçesine uygun olarak yaşamını düzenlemeye koyulmuş demektir. Evet,

bugün yeniden insanı bu gerçeklik ve bütünlük içinde sorumluluğa taşıyan bir

okumaya ihtiyaç vardır.

Birçok temel kavram vardır ki anlamı, zıddı kavramla gerçek zeminine

oturur. Maslahat’ın mefsedetle, maruf’un münkerle anlamını bulduğu gibi

tevhidte şirkle gerçek anlam zeminine oturur ve mana derinliğine ulaşır. Bu

durum, “her şeyin kendi zıddıyla kaim olması“ prensibiyle doğrudan

alakalıdır.

Kur’an’ın ortaya koyduğu “el-hayâtü’t-dünyâ” tasavvuru, “ed-darul-

âhire”’den kopuk değildir. Hayat parçacı seküler/laik yaklaşımı kabul

etmediği gibi şer’î hüküm ve yükümlülükler dahi esasta bölünme kabul

etmez.

Tevhid, Kur’an’ın hedeflediği sağlam inanç sisteminin özüdür. Dolayısıyla

İslâm’ın özünü tevhid teşkil eder. İnsanı iç çatışmaya düşmekten (ikilem)

kurtarmak için dünya ve ahiret işleri hep aynı ilâhî otorite yani Allah (c.c.)

tarafından düzenlenir. Bir kulun iki ‘Rabbi’ olamaz.9 Bu anlamda İslâm

hukuku da bir bütündür, asla bölünme (tecezzî) kabul etmez. İnsanı ruh,

beden ve duyular diye ayırmayıp bir bütün olarak ele aldığı ve ona göre

düzenlemelerde bulunduğu gibi, hayatı dahi topyekûn bir bütün olarak ele alır

tanzim eder. Keza o, hem dindir, hem devlettir… İslâm, kulu hevasına

uymaktan kurtarmak için gelmiştir. İslâm şerîatı, Allah’a kulluğun en üst

düzeyde gerçekleşmesi için getirdiği hükümler ile maslahatın teminine

yönelmiş; neyin maslahat olduğunu belirlemiş, ya da belirlenmesinde

8 Mehmet S. Aydın, “Dünyevîleşme”, İslâmîyat, c: IV, s: 3, s. 15-17; Bkz.: İslâmoğlu, s. 109. 9 Âl-i İmrân, 3/ 64.

Page 7: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

7

uyulacak kuralları koymuştur. Maslahat, arzu ve heveslerle belirlenmez. Zira

arzu ve heveslere uyulursa yer gök her şey fesada gider.10

“Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile

bunlarda bulunanlar bozulur giderdi.”11

Hülasa, dengeli düşünme ile sağlıklı bir mecrada bulunma ve istikamet üzere

olma ancak bu anlamda bütüncül bir tevhid tasavvuruyla sağlanabilir.

Fıtrat ve İnsan

İnsan, yaratılışın yasası denilebilecek bir esas yani fıtrat üzeredir. “Fıtrat

kavramı İslamî literatürde eşyanın hakikati ve ilk yaradılışında taşıdığı temel

yapısı, insanın doğal niteliği manasına gelir, yani saf ve berrak yaratılış,

gerçek ve katıksız bir yapı anlamındadır. Fıtrat-ı Selime: İsabetli karar ve

hüküm verebilme, doğru ile yanlışı, hak ile batılı, iyi ile kötüyü birbirinden

ayırabilme yeteneği, bu imkân ve edime hazırlıklı olma hali demektir.”12

“(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere

yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din

budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”13

Resulullah (s.a.v.)’in, “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra

anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi (farklı bir rivayete göre hatta

müşrik) yapar”14

buyurduğu rivayet olunmuştur.

“İlahî formata Kur’an, fıtrat adını verir. Eşyaya iman gözüyle bakmakla fıtrat

gözüyle bakmak aynı sonuca varır. İman iradenin tercihini fıtrattan yana

yapması ve bunun en doğru ve en iyi olduğuna itimat etmesidir. Bir bakıma

doğal olanın bilinçli tercihidir.”15

10

Mehmet Erdoğan, İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, İstanbul: İFAV. İstanbul 1994, 2,

Baskı, s. 31, 34. 11

Mü’minun, 23/71. 12

Mehmet Yolcu, Kur’anda İnkar Psikolojisi, Çıra Yayınları, İstanbul 2004, s. 176. 13

Rum, 30/30; Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilen “Fâtır” için bkz.: En’am, 6/14; Fâtır,

35/1; Zümer, 39/46. 14

Buhârî, “Cena’iz”; Müslim, “Kader”; Müsned-i Ahmed. 15

İslâmoğlu, s. 41.

Page 8: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

8

Ayet ve hadislerden hareketle fıtrat hakkında değişik görüşler ileri

sürülmüşse de denilebilecek ortak nokta, ilk yaratılış anında varlık türlerinin

temel yapısını, karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk

durumlarını belirttiğidir. İnsanın doğuştan sahip olduğu bütün özellikleri

ifade eden bir terim olarak da tarif edilebilecek fıtrat kelimesi, “İslam” veya

“hakkı benimsemeye yatkınlık, selamet ve istikamet” manası taşır. Fıtratın,

ilk yaratılış sırasında Allah’ın insan tabiatına bahşettiği yaratanını tanıma

eğilimi, ruh temizliği vb. olumlu yetenek ve yatkınlıkları ifade ettiği

şeklindeki anlayış, belki en makul ve giderek ilgi görenidir. Fıtrat kavramına

yüklenen anlamla orantılı olarak, dinî ve hukukî durumların belirlenmesi gibi

kelâmî, ahlâkî ve fıkhî meseleler bakımından da önemli sonuçlar

çıkartılmıştır.16

Haktan her uzaklaşma, fıtratın bozulmasını doğurur. Bu uzaklaşmalar bir

takım sebeplere dayanır. Hakikati kabul etmeme gibi hakikati yanlış idrak

etme veya daha farklı nefsin hastalıklarına17

duçar olma da mümkün. Değişik

sosyo-psikolojik sebepler insanı hakikatle çatışan bir sonuca vardırır.

Buradaki tercih, aklî ve iradî bir durum olduğu için fıtrata rağmen bir

kabuldür. Bu savrulmanın kabul edilemeyecek noktası, inkârdır. “İnkârın aslı,

insanın kalbine, düşünmediği, tasarlamadığı şeyin gelmesidir ki, bu da bir tür

cahilliktir. Sırf dille inkâr etmeyi de bu bağlamda ele almak mümkündür.

Tanrı ve dinî esasları tanımama; onları reddetme anlamına gelen inkâr, itirâf

ve ikrârın zıddıdır… Dille inkârın nedeni de kalb ile inkârın kendisidir.”18

“İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun

(Kuran'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit

olması, yetmez mi?”19

Kur’an’da göz, kulak ve kalplerini yerli yerince kullanmayanlar kınanır ve

bunların ancak doğru kullanılması halinde hakikate ulaşılacağı bildirilir. Aksi

takdirde yaratılışın üzerine oturduğu fıtrata ters bir algılayışla inkâra

sürükleneceği uyarısında bulunulur.

16

Hayati Hökelekli, “Fıtrat” mad, TDVİA, İstanbul 1996, c: 13, 47-48. 17

Bkz. Ramazan Yazçiçek, “Kişilik ve Kimlik Sorunu Olarak Haset”, Konferans, İLKAV, 10

Nisan 2011 Ankara. 18

Yolcu, s. 27. 19

Fussilet, 41/53.

Page 9: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

9

“Andolsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik.

Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve

kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini

inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.”20

“O (Allah), akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar.”21

“Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli

cehennemin mahkûmları arasında olmazdık.”22

İlgili ayetlerde insana verilen

duyuların yerli yerince kullanılmamasının kişiye fayda sağlamadığı gibi

vebale dönüştüğü bildirilmekte; ‘akletme’nin ne demek olduğunun Kur’anî

formuna dikkat çekilmektedir.

Denge ve Tevhid

-Mizan, Adl ve Kıst-

“Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”23

Bu ayet bize yaratılan her şeyin bir

ölçüye göre olduğunu bildirmektedir. Mizan, adl ve kıst kavramları Kur’an

ıstılahında, kâinatın ve yeryüzünün düzenini ifade etmek için kullanılır.

Allah, kâinatta her şeyi bir denge üzere yaratmıştır. “Göğü Allah yükseltti ve

mîzanı (dengeyi)O koydu.”24

Bu ölçü, kozmik âlemde var olduğu gibi,

düşünce dünyası ve pratik eylemler için de geçerlidir. İnançta dengeyi

sağlayan aslî unsur tevhid akidesidir. Kur’an vahyinin hedefi, tevhid

akidesine sahip bireylerin oluşturduğu tevhid toplumudur. Dünyayı terk ya da

uhrevî olanı erteleme birer sapmadır ve her biri dengeden uzaklaşmanın farklı

yönünü gösterir. Vahyin hedefi, haktan her bir sapmayı tekrar aslına rücû

ettirmektir. Çünkü vahiy netliktir. Bu netliği yaşamak için Kur’an bilincine

ulaşma zorunluluğumuz vardır. Kur’an bilincine ulaşma, “lâ ilâhe illellah”

hakikatine kilitlenme ile mümkündür. İşte denge budur. Bu, aynı zamanda

inançta ve tavırda iktisattır. Kozmik âlemdeki dengenin akidedeki adı tevhid,

toplumsal zemindeki karşılığı ise İslamî vahdet ile ulaşılan ümmettir.

20

Ahkaf, 46/26. 21

Yûnus, 10/100; Bkz. “Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve

dilsizlerdir.” Enfâl, 8/22. 22

Mülk, 67/10. 23

Kamer, 54/ 49. 24

Rahmân, 55/ 7; Bkz. Enbiya, 21/ 47; A’raf, 7/ 8-9.

Page 10: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

10

Kur’an’ın ortaya koyduğu “el-hayâtü’t-dünyâ” tasavvuru “ed-darul-

âhire”’den kopuk değildir. Din hayatı-dünya hayatı, dini ilimler dünyevî

ilimler, din işleri dünya işleri gibi birçok alandaki yanlış tasavvur modern bir

bakışın sonucu olarak bölünmüş bir bilince işaret eder. Modern dönemde

ihtisaslaşmanın hayatın her alanına uygulanmaya kalkışılması bölünmüş

bilincin fay hatlarını genişletmiştir.

“Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun

eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar (haktan) uzak bir sapıklık

içindedirler.”25

İslâm, maddi, manevî; dünya, ahiret denge dininin adıdır. “İslâm toplum

yapısının temelinde Kitap ve mizan vardır; insanlar, Kitab’a uyar ve mizan

çerçevesinde davranırlarsa kıst yapmış olurlar ve ancak o zaman ayakta

kalabilirler. Fakat her insan isteğiyle Kitab’a uyup, mizanın kefelerini

dengede tutamaz. İşte bunun için demir de gereklidir. Demirde her ne kadar

bir sertlik varsa da bu sertlik toplumda kıstı, adaleti sağlamak için

kullanıldığında insanlara zarar değil, ancak yarar getirir. Bu bakımdan

‘kitap’, ‘mizan’ ve ‘demir’ üçlü bir ilişki içinde olmak zorundadır. İslâm’da

kıst bu üçlüyle sağlanır, biri olmadı mı zulüm başlar.”26

Adl, denkliği,

basiretle idrak olunanı ifade eder. Adlin başı ise tevhid’dir. Ve bilinmelidir

ki tevhidsiz adalette olmaz.

Mizan, bütün eşya arasındaki ve topyekûn kâinattaki ‘genel denge’ kanununu

ifade eder. Ölçü, daima bir denkleştirmeyi ifade ettiğinden adalete ve adaletin

ölçüsü olan Şeriat’a da mizan denilir. Mizan, bir şeyin kadrini bilmedir ve

adaletle ölçülendir.27

“Kitab’ı ve mizanı hak olarak indiren Allah’tır. Ne biliyorsun, belki de

kıyamet saati yakındır!”28

ayetinde ifade olunan mizan, insanın hayatında

davranışlarını ve düşüncelerini uyarlaması gerekli terazidir. Mizanın iki

kefesinin denk olması adl halidir.29

Yine mizan, hukuk ve hak konusunda

25

İbrahim, 14/ 3. bkz.: Kıyamet, 75/ 20-21; bkz. Hûd, 11/ 15-16. İsrâ, 17/ 18-21. 26

Ali Ünal, “mizan, adl, kıst” mad., Beyan Yayınları, İstanbul 1990. 27

Rağıb el-İsfehânî, “Mizan” mad.” Müfredat, c:2, s. 858. 28

Şûrâ, 42/17. 29

Ünal, “Mizan-Kıst-Adl” mad.

Page 11: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

11

adaletli davranmak/hükmetmek demektir.30

Bu sebeple mizan, denge kanunu;

eşyanın tartıldığı adalet olduğu gibi akılda ve nakilde hakkın hükmü ortaya

çıkıp cezaların verildiği amellerin de kendisiyle tartıldığı kanundur.31

Nitekim

adalete ve adaletin ölçüsü olan şeraite de bu anlamda mizan denilmiştir.

Mizan, eşyayı ve bir takım arazları ölçmek için kullanıldığı gibi; hukuk, iyilik

ve kötülüğü ölçmek için de kullanılır.32

Bütün bunların amacı dengeyi

sağlamaktır.

Adl, eşitlik anlamına gelir. Basiret ile idrak edilen hususlar ve duyusal eşitlik

için de kullanılır. O aynı zamanda aşırılıkla nitelenemeyen her iş ve oluştur.33

Yine adl, denklik, dengeli davranma, doğruluk ve hakkaniyet demektir.34

Adalet, istikamet üzere bulunmak, ileri ve geri sapmalardan uzak durmaktır.

Adl denkliği, basiretle ve duyularla idrak olunanı ifade eder. Allah, insanı adl

yani tam bir denge üzere yaratmıştır.35

İşte imtihan da buradadır: Allah insanı

nasıl adl üzere yarattıysa, insanın da adl üzere davranmasını yani her zaman

koyduğu mizana uygun hareket etmesini, insanlar arasında adaletle

hükmetmesini ister.36

Allah’ın insana “bir uyum bir itidal vermesi”, göz,

kulak, el, ayak gibi çift uzuvların denkliğinden, uzuvların düzene

konulmasına kadar hep adli göstermektedir. Bu denge ile insanı akıl, fikir ve

kudreti kabul etmeye yetenekli yaratmış ve bu şekilde canlı ve bitkilere

hâkim kılmıştır.37

İşte bunlar Allah’ın adaletinin tezahürleridir. Dolayısıyla

Allah, insandan da bu adalete uygun olarak adil davranmalarını bekler.

İnsanın adil olması, O’nun (c.c.) emri doğrultusunda yaşamasıdır. Zira

“Göklerin ve yerin varlığını sürdürmesi adâletledir.” Adalet kitaba uymakla

gerçekleştirilebilirken, Kitab’ın uyum ölçüsü ise mizandır. Buna da ancak

tevhid ile ulaşılabilir. Kur’an’da İslâm toplumunun niteliği olarak verilen

‘vasat ümmet’38

tabirindeki “vasat” kelimesi bütün müfessirlerce ‘adalet’

30

Hasan Hüseyin Özkazancıgil, Kur’an Kelimeleri Sözlüğü, Birleşik Dağ., Ankara, s. 194. 31

Bkz.: Yazır, c: 7, s. 18. 32

Muhiddin Bağçeci, “Mîzân” mad. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Yay., (I-VI), İstanbul

1991, c: 4, s. 219. 33

el-İsfehânî, “Adl” mad., c: 2, 186. 34

Ünal, “Adl” mad. . 35

Bkz. İnfitâr, 82/6-8. 36

Bkz. Nahl, 16/90; Nisa, 4/58. 37

Bkz.: Yazır, c: 9, s. 51. 38

Bkz. Bakara, 2/143.

Page 12: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

12

manasında tefsir edilmiştir. Böylece adalet ve itidal, etimolojik bakımdan

olduğu gibi kavram olarak da aynileşmiş olmaktadırlar.39

Diğer bir kavram olan kıst ise adaletle paylaşmak, adaletle ölçmektir.40

İnsaf,

merhamet ve adaletle verilen veya alınan, bölüştürülen nasiptir. Burada nasip,

mizanda adalet ile bölüştürülür. Kıstta da gerek mizan ve gerek adlde olduğu

gibi ‘vasat’ olma, orta yolda gitme, her türlü aşırılıktan sakınma söz

konusudur. Nitekim “iktisât” kelimesi de kıst’tan gelir ki bu, ‘adalet ve

hakkaniyetle davranmak, hiçbir aşırı yöne meyletmeden ortadan dosdoğru

yürümek’ demektir. ‘Aşırılığa kaçmamak, doğru davranmak, her haklıya

hakkını ve haktan nasibini vermek’ anlamında kullanılan fiilin (eksata), ism-i

faili muksittir. Muksitler Kur’an’da her zaman övülür.41

Keza kıstta istikamet

üzere, adil bir ölçü ile muamele vardır.42

“Eğer mü’minlerden iki bölük vuruşurlarsa aralarını ıslah edin; eğer biri

diğerine karşı bağyedecek olursa, Allah’ın emrine dönene kadar bağyedenle

savaşın ve eğer dönerse aralarını adlle bulun ve iktisat edin(her hak

sahibine haktan nasibini verin, insaflı davranın, aşırılığa kaçmayın);

muhakkak Allah muksitleri sever.”43

Aynı fiilden gelen ‘kıstas’ kelimesi ise

dosdoğru ölçü, insaflı ve adaletli ölçü, mizan’ anlamındadır.44

“Ölçtüğünüz zaman tastamam/dosdoğru (kıstasla) ölçün ve doğru terazi ile

tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.”45

Mizan, adl ve kıst kavramlarından da anlaşılacağı üzere Kur’an’ın esas hedefi

akidede iktisadı sağlamaktır. Gözetilen hedef, denge halidir ve bu amaç,

yaşama dair her alanda kendisini gösterir. Âlemlerde var olan denge, insanda,

itikatta, amelde ve muamelatta ortaya çıkar. Bunun özü ve özeti ise, “lâ ilâhe

illellah”tır.

39

Mustafa Çağrıcı, “Adâlet” mad., TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1988, c: 1, s. 341-343. 40

el-İsfehânî, “Kıst” mad. 41

Ünal, “Mizan-Kıst-Adl” mad. 42

Özkazancıgil, s. 108. 43

Hucurat, 49/9. 44

Ünal, “Mizan-Kıst-Adl” mad. 45

İsra, 17/35.

Page 13: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

13

Denge ve Ulûhiyet Gerçeği

Eşyayı ait olduğu yere iade etmenin yolu, ne mistik geleneğe sevk olmak ne

de dünyacı bir yaklaşımla burada-şimdi hiçliğine terk olmaktır. Bunun yolu,

kâinatı yaratanın ve düzene koyanın, insan hayatına dair emir ve yasaklarıyla

tanzim etmeye de muktedir olduğuna imandır. Bu, hükmün bütünüyle

Allah’’a ait olması demektir. Mülkün asıl sahibi O’dur ve O, mülkün tek

melikidir. Keza her şeyin Rabbi Allah olduğu için bunlar arasında tenakuz

değil bilakis insicam vardır. Bu iman, mutlak bilginin Allah’a ait olduğu ve

insanın ise onun bildirdiklerinden başka bir şey bilmediğine delalettir.

“Göklerde ve yerde bulunan herkes O'ndan ister. O, her an yaratma

halindedir.”46

“De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir

uyarıcıyım.”47

Farklı bir ifadeyle bu, Ulûhiyet gerçeğini idrak etme bütün âlemler üzerinde

mutlak söz sahibinin Allah olduğunu tasdik ile ikrar etmedir.

“Gündelik hayatın kompartımanlara bölünerek okunması, şüphesiz bilincin

sekülerleşmesi ile başlar. Bu, ilk adımdır ancak bundan sonra muhtemel iki

durum vardır. Ya tam anlamıyla sekülerleşmiş bir bilinç ya da gündelik hayatı

farklı parçalara bölen bir bilinç. Problem bilincin sekülerleşmesi değil,

bilincin bölünmesi, aynı dünyaya dinî ve dünyevî olarak farklı açılarla

bakabilmesidir.”48

Bu, bilincin sekülerleşmesi veya gündelik hayatın

bölünmüşlüğü demektir ki, ardından, çok kimlikli bir duruş ortaya çıkarır. Bu,

imanı zedeleyen; tevhidten şirke, vahdetten kesrete kapı aralayan bir

durumdur.

Kur'an, bölünmüş bir bilincin tezahürü olabilecek her tür yaklaşımı reddeder.

Yaratılmış olan ‘işaretler’ (âyât) arasındaki uyum âlem ile aşkının

münasebetinde de vardır. Yani her bir şey kendi içinde denge üzere olduğu

gibi birbiriyle olan münasebetinde de tam bir uyuma sahipler.

46

Rahman, 55/29. 47

Mülk, 67/26. 48

Vecdi Bilgin, “Bölünmüş Bilinç: Gündelik Hayatı din-Dünya Ayrımı Bağlamında Okumak”,

EskiYeni, Ankara 2009, s: 13, s. 30-39.

Page 14: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

14

İlk Kur’an neslini sonrakilerden ayıran en önemli fark, vahyi, bilginin

kaynağı; yaşamlarını değiştirme ölçüsü kabul etmeleriydi. Yani onlar için

Kur’an, gıdalanma kaynağıydı, özdü. Şüphesiz o kuşağın bu tasavvuru,

uygarlığa, kültür ve bilime, sahip olmamalarından değildi. Keza ilk nesil,

Kur’an’ı kültürlerini ve bilgilerini geliştirmek, zevk alıp yararlanmak,

kültürel bir tat almak için okumuyorlardı. Onlar, Kur’an’ı, salt ilmî ve fıkhî

konularda bilgilerini artırmak için de okuyor değillerdi. Onlar, Kur’an’a,

kendilerine ve içinde bulundukları topluma, Allah (c.c.)’ın ne buyurduğunu,

kendilerinin ve toplumun yaşadığı hayat hakkında ne dediğini öğrenmek ve

yaşamlarına topyekûn yön vermek için yaklaşıyorlardı. Bu fark, ilk nesil ile

sonrakilerin aidiyet noktasındaki farkındalıklarının da farkıdır. Dolayısıyla bu

mesajın özü, Kur’an’ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğrenmedir. Öncelikle

bu, Kur’an vahyini doğru anlama yani tasavvuru Kur’anîleştirme ile

mümkündür.

Bütün batıl inançların özünde yatan sebep, doğru bir Allah inancından

uzaklaşmış olunmasıdır. Sonraki bütün yanlışların kendisinden neşet ettiği

sıkıntı buradadır. Doğru bir Allah inancının neliği/nasıllığı, anın vacibini

idrak etmenin ve bugün Müslümanlar açısından öncelikli meselenin ne olduğu

sorusunun da cevabıdır.

İbn Abbas (r.a.)’a sormuşlar: “Rabbini neyle tanıdın?” diye. O, şöyle cevap

vermiştir: “Kim dinini kıyasla arar öğrenirse, ömür boyu karışıklıktan

kurtulamaz, yoldan çıkar ve yalpalar durur. Ben Allah’ı, onun kendisini

tanıttığı şeyle tanıdım ve kendisini anlattığı şeyle O’nu vasıflandırdım.”

Böylece İbn Abbas, kalbin Allah’ı tanımasının, Allah’ın bildirmesiyle

olduğunu söylüyor ki, bu imanın nurudur ve dilin onu anlatmasının da yine

Allah’ın kelamıyla olduğunu haber veriyor; bu da Kur’an’ın nurudur.49

Vahyin hedefi, muvâzene üzere yaratılan kozmik âlem ile bireysel ve sosyal

yaşamın denkliğini sağlamaktır. Nitekim âlemler fıtrat kodları itibariyle

dengeli ve yardımlaşan bir tabiat ile yaratılmış; farklılıklar takdir edilirken,

didişme yerine dayanışma murad edilerek her şey denge, adl üzere var

edilmiştir. “Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”50

Bu, ilk inşada böyle

49

İbn Teymiyye, Külliyat. terc.: Heyet, Tevhid Yayınları, İstanbul 1987, c: 2, s. 65. 50

Kamer, 54/49.

Page 15: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

15

olduğu gibi sapmaları tekrar aslına rücû ettirmede de böyledir. Bu formülün

farkında olmak, vahyin hedefini doğru bilmek, tasavvurları her an yeniden

Kur’an ile test etmekle mümkündür.

İslâm, Denge Hedeflidir

Sapmalardan uzak olarak dengede bulunmak ancak ‘akletmek’ ile

mümkündür. Akletmenin kendisi bir denge halidir. Güzel aklın hedefi de

dengeli inanış ve davranıştır. ‘Akl’, mükellefiyet için ön şarttır, keza

mükellefiyet ‘akletmek’le başlar. Aklın, korunmasının maslahatların başında

gelmesi de51

bundan olsa gerek. Kur’an, “akleden” olarak tavsif ettiği

mü’mini, zinde, dinamik, ayıklayıcı olarak tanımlar. ‘Akletmek’ ifadesi

Kur’an’da hep olumlu ve faal bir duruş için kullanılır. Bu durum ‘akl’ kelime

kökünün fiil şeklindeki türevleriyle yer aldığı bütün ayetlerde dikkati çeken

önemli bir husustur.52

Kur’an, Müslüman’dan akletmesini ister. Bunun bir hedefi de, içinde

bulunduğu anın problemlerine İslamî çözümler üretmesidir. Bu bağlamda

birçok Kur’anî kavram aslî mecrasından çıkartılmış indî kanaatler

doğrultusunda faydacı anlamlara hapsedilmiştir. Örneğin Şâtıbî maslahatın

uygulamasına dair şunları söylemektedir: “Küllî bir durumla cüz’î bir durum

teâruz (zıddiyet) halinde bulunursa, küllî olan takdim edilir. Kısmî

maslahatların ihlâle uğramasıyla âlemdeki nizam bozulmaz. Cüz’î maslahatın

küllî maslahattan öne alınması durumu ise bunun aksinedir. Çünkü küllî

maslahatların ihlâl ve dumûra uğramasıyla âlemdeki nizam bozulur.”53

Allah,

insanın maslahatının gerçek manada ne olduğunu, nerede olduğunu en iyi

bilir. İnsanın heva ve hevesiyle işlemiş olduklarında mefsedetin maslahattan

fazla olması muhakkaktır. Keza maslahatın şer’î bir delile aykırı olmaması,

kat’î ve küllî (umûmî) olması da âlimlerimizce şart koşulmuştur.54

51

M. Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, çev.: Abdulkadir Şener, Fecr Yay., Ankara 1990, s.

238. 52

Bkz.: Kur’an-ı Kerim, 2/197; 10/100; 13/4,19-22; 14/52; 20/54,128; 44/58; Şakir Kocabaş,

İslâm’da Bilginin Temelleri, İz Yayıncılık, İstanbul 1997, s. 123-125; Cevdet Said, İslâmi

Mücadelede Bilginin Gücü, İstanbul 1997, s. 107, 234. 53

Şâtıbî, el- Muvâfakât, terc.: Mehmet Erdoğan, İz Yayıncılık, (I-IV), İstanbul 1990, c: 1, s.

327. 54

Köse, 1991.

Page 16: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

16

Bütün âlemleri muvazene üzere yaratan Allah, fenomenlerin üzerine oturduğu

bilgiyi de çelişik değil örtüşen olarak va’z etmiştir. Allah, bütün canlıları

fıtrat kodları itibariyle dengeli ve yardımlaşan bir tabiat ile yaratmış;

farklılıkları takdir etmiş, didişme ve sömürü yerine yardımlaşmayı murad

ederek her şeye bir ölçü koymuştur. İnsan ise gücü ele geçirdiği noktalarda

ölçüyü ihlâl etmiş, ekolojik dengeyi bozmaya matuf müdahalelerde

bulunmuştur. Kur’an’da bahsi geçen geçmiş kavimlerin helak sebeplerini

günümüz gerçekliğinden bakarak okumaya çalıştığımızda son derece manidar

derslerle karşılaşırız. Modern dönemde oluşan ifsad ve tüketim toplumunun

durumu bugün bariz sonuçlarıyla ortadadır.55

“O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada

vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu

sevmez.”56

Gıda ve ilaç sektöründe kullanılan kimyasallardan, değişik alanlarda

kullanılan kanserojen maddelere varıncaya dek hemen birçok alanda negatif

öğeler yaşama girmiştir. Bu bağlamda fıtratı bozucu, ahlâkı dumura uğratıcı

müdahaleleri de görmek mümkündür. İnsana dair her bir değer, modern

tüketim toplumunda, artan bir hızla dengeden uzaklaştırıcı tehditler altındadır.

Her şeyin bir nizam üzere yaratılışından ibretler alıp tefekkür etmesi gereken

insan, adeta kendisini değersiz kılmak için ısrar etmektedir. Oysaki yaratılan

hiçbir şey amaçsız olmadığı gibi her şeyde alınacak nice ibretli dersler vardır.

Nitekim yeryüzünde iman edenlerin vasıfları da inşaya dairdir. “Onlar (o

müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar,

zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a

varır.”57

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip

gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.”58

Muhakkak ki doğruyu bile Allah’tır.

55

Bkz. Ramazan Yazçiçek, “Ekinin ve Neslin İfsadı Bağlamında Ekolojik Dengede Bozulma ve

Kültürel Yozlaşma”, panel, İLKAV, Ankara 6 Nisan 2008. 56

Bakara, 2/205; bkz.: “Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah

edicileriz" derler.” Bakara, 2/11. 57

Hac, 22/41. Bkz. Maide, 5/8. Nûr, 24/56. 58

Âl-i İmrân, 3/190.

Page 17: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

17

KAYNAKÇA

Aydın, Mehmet S. “Dünyevîleşme”, İslâmîyat.

Bağçeci, Muhiddin, “Mîzân” mad., Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Yay., (I-

VI), İstanbul 1991.

Bilgin, Vecdi, “Bölünmüş Bilinç: Gündelik Hayatı Din-Dünya Ayrımı

Bağlamında Okumak”, EskiYeni, Ankara 2009.

Çağrıcı, Mustafa, “Adâlet” mad., TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1988.

Ebu Zehra, M., İslâm Hukuku Metodolojisi, çev.: Abdulkadir Şener, Fecr

Yay., Ankara 1990.

Ebu Zehra, M., İslâm Hukuku Metodolojisi, çev.: Abdulkadir Şener, Ankara:

Fecr Yay., Ankara 1990.

el-Alvânî, Tâhâ Câbir, Çağdaş Düşünce Krizi, çev.: Burhan Köroğlu, Koba

Yay., 1. Baskı, İstanbul 1994,.

el-Isfahâni, Rağıb, Müfredât, Mütercimler: Abdulbaki Güneş, Mehmet

Yolcu, Çıra Yayınları, İstanbul 2006.

Erdoğan, Mehmet, İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, İFAV, 2. Baskı,

İstanbul 1994.

Hatiboğlu, Mehmed S., “İslâm’ın Dünyevîleşmesimi Dünyevî Hayatımızın

İslâmîleşmesimi?” İslâmîyat, Ankara 2001.

Hökelekli, Hayati, “Fıtrat” mad, TDVİA, İstanbul 1996.

İbn Teymiyye, Külliyat, terc.: Heyet, Tevhid Yayınları, İstanbul 1987.

İslâmoğlu, Mustafa, Hayatın Yeniden İnşası İçin, Düşün Yayıncılık, İstanbul

2008.

Kocabaş, Şakir, İslâm’da Bilginin Temelleri, İz Yayıncılık, İstanbul 1997.

Köse, Saffet, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, “Maslahat” mad., İstanbul: Şâmil

Yayınevi, İstanbul 1991.

Page 18: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

18

Özkazancıgil, Hasan Hüseyin, Kur’an Kelimeleri Sözlüğü, Birleşik Dağ.,

Ankara.

Said, Cevdet, İslâmi Mücadelede Bilginin Gücü, İstanbul 1997.

Şâtıbî, el- Muvâfakât, çev., Mehmed Erdoğan, İz Yayınları, (I-IV), İstanbul

1990.

Ünal, Ali, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları, İstanbul 1990.

Yazçiçek, Ramazan, “Ekinin ve Neslin İfsadı Bağlamında Ekolojik Dengede

Bozulma ve Kültürel Yozlaşma”, panel, İLKAV, 6 Nisan 2008 Ankara.

Yazçiçek, Ramazan, “Kişilik ve Kimlik Sorunu Olarak Haset”, Konferans,

İLKAV, 10 Nisan 2011 Ankara.

Yazçiçek, Ramazan, Din, Tecdit ve Reform Kavramları Üzerine Mülahazalar,

Milel ve Nihal, İstanbul 2008.

Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Sadl.: Heyet, Azim Yay., (I-X),

İstanbul.

Yolcu, Mehmet, Kur’anda İnkar Psikolojisi, Çıra Yayınları, İstanbul 2004.

Page 19: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

19

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

NOTLARIM

Page 20: YARATILIŞ GERÇEĞİ VE TEVHİD - tevhidvedusunceokulu.com fileBurada temel soru, “var olmanın anlamı”, ‘varlığın kendi baúına ne olduğu’dur. Kur’an’da, varlığın

20

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

...........................................................................................................................

NOTLARIM