the pala gazetesi 33. sayı ayazağa işık lisesi
DESCRIPTION
FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi gazetesi olan "The PALA" gazetemizin Mart 2012 tarihli 33. sayısıTRANSCRIPT
T h e PA L A Yıl: 4 Sayı: 33 MART 2012
Dİ LARA DEMİ R “PUBLİC SPEAKİNG” TE TU RKİ YE Bİ Rİ NCİ Sİ OLDU
6. PENTATLON YARIŞMASI
ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ MÜNAZARA LİGİ
DÜŞÜNCE BAHÇESİ
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ
S A Y F A 2
Sainte Pulcherie Lisesi 2011-2012 eğitim öğretim yılının ocak ayında liseler arası “Yaşar Kemal’in Romanlarında Başkaldırı” konulu
makale yazma yarışması düzenlemiştir. Yarışmanın ödül töreni Yaşar Kemal’in katılımıyla 24 Şubat 2012 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Doğan HIZLAN, Zülfü LİVANELİ, Asuman KAFAOĞLU BUKE, Prof.Dr. Jale PARLA, Prof.Dr.Nedret ÖZTOKAT’ın jüri üyesi olduğu
bu yarışmaya FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Edebiyat Sosyal Dersler Bölümü olarak Dilara DEMİR ve Emre ÖRENDİL adlı
öğrencilerimizle katılmış ve öğrencilerimizin makaleleri Sainte Pulcherie Lisesi tarafından oluşturulan “Yaşar Kemal’i Okumak,
Anlamak ve Anlatmak” adlı kitapta yer almıştır.
MUN Kulübü öğrencilerimizin Lüksemburg delegasyonunu temsilen katılacağı Avrupa'nın en eski MUN konferansı 1-7 Nisan 2012 ta-
rihleri arasında İrlanda’nın başkenti Dublin’de düzenlenecek. Bu yıl 28’incisi yapılacak olan SAIMUN 2012 (St Andrew's International
Model United Nations) Konferansı’nda MUN Kulübü öğrencilerinden Elif ÖZGE komite başkanlarından biri olarak görev yapmaya hak
kazanmıştır. Elif ÖZGE tek Türk başkan olarak Çevre ve Ekoloji Komitesinde görev yapacaktır. Konferansa dünyanın 30'a yakın farklı
ülkesinden 800 civarında öğrenci katılmaktadır.
FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi MUN Kulübü öğrencileri 15-18 Mart 2012 tarihlerinde BLIS / Ankara’da düzenlenen 8.
MUNESCO (Model United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization) konferansında okulumuzu başarı
ile temsil etmişlerdir. Tunus delegasyonu adına konferansa katılan 9 öğrencimizden 5’i başmüzakereci konumuna
gelerek gerek kendi komisyonlarında gerekse genel kurulda başarılı çalışmalar yapmışlar, diğer öğrencilerimiz de
komisyonlardaki etkili katılımları ile dikkat çekmişlerdir.
Zafer YAZ
S A Y F A 3
T H E P A L A E. Mümtaz HACIPAŞAOĞLU
Pentatlonun tarihçesi milattan önce 705’e kadar dayanır. Bir dönem binicilik, eskrim, atletizm,
atıcılık, yüzme ve krostan oluştuysa da olimpiyatlarda şu an engelli koşu, yüksek atlama, gülle
atma, uzun atlama ve koşu olarak uygulanmakta. Pentatlon, Yunanca penta (beş) ve athlon
(yarışma) kelimelerinden türetilmiştir. Yani beş bölümden oluşan yarışma demek... Bizim
okulumuzda da bir pentatlon yapıldı! Böyle bir şey oldu ve benim nasıl haberim yok, demeyin.
Bizimkisi bilimsel bir pentatlondu. Kafanızdaki soru işaretlerini bir an önce sileyim. 17 okul, üçer
kişilik ekipleriyle katıldılar yarışmamıza, biz ev sahibi 17. ekip olarak puanlandırılmaya dâhil
olmadık. Dr. Özge Sezerman Spor Salonu’nda yapılan yarışmada fizik, kimya, biyoloji, matematik
ve bilgisayar kategorilerinden çoktan seçmeli sorular soruldu. Yoğun ve çekişmeli bir mücadeleyle
süren yarışmanın sonucunda ilk üç belirlenemediği için, yedek sorulara geçildi. Sonuç olarak,
birinciliği Koç Özel Lisesi, ikinciliği İstanbul Lisesi kazanırken, üçüncü TEVİTOL oldu.
Yarışmanın birincileri birer notebook, ikincileri birer dijital fotoğraf makinesi, üçüncüleri ise birer
iPod Shuffle ile ödüllendirildiler. Tüm katılımcı okullara ve yarışmayı düzenleyen Fen-Matematik
Zümresine teşekkür ediyoruz…
S A Y F A 4
Tuğba ELTER
Öğrenmek, doğal yeteneğimizdir. Bu
yeteneğimiz, daha ilk soluk alıp verişimizde
ortaya çıkar. Yaşamda bazen, nasıl
olduğunu anlamadan, kendimizi çok büyük
bir gayrete sokmadan, kendiliğinden
öğreniveririz. Bize gülüp duran o kadının,
tüm ihtiyaçlarımızı karşılayacağını
öğreniriz önceleri, her ağladığımızda
yanımıza koştuğunu, gece uyumayıp,
gündüz uyanık kalınacağını. Sonraları,
yağmurun ıslattığını, soğuğun üşüttüğünü,
tehlikeleri, arkadaşlıkları, aşkı öğreniriz.
Yaşam macera dolu, bin bir fırsatla çıkar
karşımıza. O yaşamda ayakta kalma arzusu,
hayata düştüğümüz ilk anda içimizde
yeşermeye başlar.
Öğrenmek, bir yaşama tutunma
mücadelesidir. Aç kalmamak, tehlikeden
korunmak, sevilmek, bir yerlere, bir şeylere ait olmak için öğreniriz. Öğrenme gücü olmasaydı,
insanoğlu varlığını sürdüremezdi. Peki, böyle bir gücümüz olmasına rağmen, neden bazı
şeyleri öğrenmek bizim için güçtür? Aslında bu sorunun kendisi yanlış. Çünkü esas olarak
güçlük yaratan öğrenmek değildir, güçlük yaratan, yanlış öğrenme yolundan gitmektir.
Tabiat kendi içinde dengeli bir ölçü, bir tutarlılık ve sebep-sonuç zincirleri içeren bir oluş
içermektedir. Biz onu kavramlaştırırken, formülize ederken işleri karıştırmaktayız. Bir
Kızılderili, yağmurun nasıl yağdığını, attığı okun hangi hız ve açıyla hedefi vuracağını biliyor.
Bunun için hiçbir okula gitmedi. Her şeyi bitkiden öğrendi. Her şeyi hayvandan öğrendi. Her
şeyi tabiattan öğrendi. Yani aslında, bir parçası olduğumuz tabiat, kendi kendini çok iyi anlatır
bize. Çünkü tabiat bir sistemdir, dengeli ve uyumludur. Onu öğrenmek için tabiata yaklaşmalı,
ona yakından bakmalıyız. Kelimeler ve semboller bir şeyleri aktarmanın aracı ve şairin de
dediği gibi “kifayetsiz” kalabilirler. Öğrenmeyi sadece harflerle, rakamlarla binaların içinde
sınırlandırmamalı. Çünkü öğrenmek istediğimiz hayat dışarıda. Ona dokunmamızı, onu
hissetmemizi bekliyor.
Dün lunaparkta roller coastera bakarken bir fizik dersi gördüm, akşamüstü deniz kenarında
çekilen sularda bir coğrafya; aynadaki yüzümde çıkan sivilce biyoloji dedi bana. Yanan
yemeğin tencerede bıraktığı izde kimya yazıyordu; eski fotoğraflardaki giysiler anlatıyordu
akıp geçen bir tarihi; ben de bu garip günü, duyduğum güzel bir edebi sözle bitireyim dedim ve
son sözümü söyledim: “EN EĞİTİMLİ KİŞİ YAŞADIĞI HAYATI EN İYİ
ANLAYANDIR.” (*)
(*) Helen Keller Pulitzer ödüllü, kör ve sağır, eğitimci bir yazardır.
Editörden
FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Okul Gazetesi The PALA
(The Press Association of Lycee Attiudes)
İmtiyaz Sahibi Ömer ORHAN
Sorumlu Müdür Yardımcısı
Hakan KULABER
Sorumlu Öğretmenler Zafer YAZ
Mizan COŞKUN
Web Yayım Berna HAMARAT KAYA
Baskı & Cilt
Şevki SÜTÇÜ
Renkli Basım Nuri ÇEVİK
Editör
Erdem Mümtaz HACIPAŞAOĞLU
Dizgi Zafer YAZ
Düzeltmen Zafer YAZ
Mizan COŞKUN
E-Mail: [email protected]
Merhaba Sevgili The PALA okuyucuları,
Cemre artık düşmez demişlerdi ama sonunda düştü! Sıcak hava iyiden
iyiye varlığını hissettirmeye başladı. Tabii ki biz bunu bahane etmedik,
okulumuzdaki etkinliklerimize devam ettik. Bu durumda yeni bir The
PALA sayısı kaçınılmaz oldu. Kapağımızda da belirttiğimiz üzere, 11-E
sınıfından arkadaşımız Dilara DEMİR, ESU tarafından düzenlenen
Public Speaking yarışması Türkiye finallerinde birinci olarak,
okulumuzu ve ülkemizi Londra'da gerçekleşecek Dünya finallerinde
temsil etme hakkını elde etmiş oldu. Okulumuzda, 10,11 ve 12.
sınıflar arasında düzenlenen futbol turnuvasında 11-E geleneği
bozmayarak yine şampiyon oldu. 6. Bilimsel Pentatlon, oldukça
çekişmeli geçti. İlk üç, ekstra sorularla belirlendi. 16 Mart'ta Çok
Amaçlı Salonumuzda Çanakkale Zaferi'ni ve şehitlerimizi andık. Münazara
Ligi'ne ev sahipliği yaptık. Ayrıca bu ay, özlediğiniz Bobi-Pala ve Karikatür köşelerimiz
de sizlerle beraber. Pala-Kitap’ta yeni bir kitap tanıtımımız var. Keyifli bir ay geçirmeniz dileğiyle iyi
S A Y F A 5
Erdem Mümtaz HACIPAŞAOĞLU
E. Mümtaz HACIPAŞAOĞLU
Berker CAMCI
Çiğdem KORBEK
Çiğdem TISOĞLU
Dilara ÇERÇİ
Dilara IŞIK
Hande ACARMAN YEŞİLKAYA
Leyla TARAKÇI
Mert ERKANGİL
Gülin ŞEKERCİ
Sevda KOÇ
Şenay ÖNAL
Tuğba ELTER
Yalçın YALÇINKAYA
Zafer YAZ
Yazarlar
Zafer YAZ
S A Y F A 6
S A Y F A 7
FUTBOL TURNUVASI
Şampiyon Yine Aynı
Geçen sene şampiyon olan 10. sınıfken on birinci ve on ikinci sınıfları da geçerek şampiyon olan 10-E sınıfı,
bu sene de 11-E olarak şampiyon oldu. Yaklaşık dört ay süren bir lig sürecinin ardından ligi ilk dörtte bitiren
takımlar arasında yeniden küçük bir lig oluşturuldu. Geçen sene eleme usulüyle olmuştu fakat bu sene lig
şeklinde oynandı ve 11-E namağlup olarak şampiyon oldu.
İlk maç 11-E ile 12- Fen arasına oynandı ve maçı 11-E 5-2'lik skorla kazandı, 2-0 gerideyken 12-FEN sınıfı
bir atıp en azından bir süreliğine çekişmeli bir maç izletmiş olsa da maçın sonlarına doğru art arda attığı
gollerle maçı kazanan 11-E sınıfı oldu.
İkinci ve üçüncü maçlarda 11-D ile sırasıyla 12 FEN ve 12 TM arasında oldu, FEN’leri 3-1'lik skor ve rahat
oyunla yenen 11-D sınıfı TM'leri de yenince altı puanı oldu ve 12'ler birincilikten uzak kaldı.
11-D, 12 TM’lerle yapacağı maçı kazandığında 11-E ile aynı puanda olacaktı. Ancak maçı kaybetti. 12
TM’lerle maçı geride olmasına rağmen skoru 2-2 ye getirip oradan 4-2 maçı kaybetmesiyle ligin durumu
değişti. Çünkü 11-D herkesin kazanacağını düşündüğü maçta yenilince artık 12-TM’lerin az da olsa umudu
vardı.
11-E sınıfı 11-D’yi yenerse ve 12 TM'ler de 12 FEN sınıfını yenerse üç takımın da altı puanı oluyordu ve
birinci averajla belli olacaktı ama öyle olmadı. Aslında bütün futbol liginde beklenen maç buydu ve lig
stresli başladı, daha maç başında 11-D sınıfından Ali Dönmez sakatlandı ve en azından maçtaki oyunu
değiştirdi. O andan sonra oyunun ve skorun kontrolünü tamamen elinde bulunduran 11-E sınıfı maçı ( 2-0)
kazanarak ve yani play-offtaki bütün maçlarını kazanarak şampiyon oldu.
Ayrıca sene boyunca kendinden küçükler dâhil kimseyi takımına almayan ve sadece kendi sınıfındaki
öğrencilerle oynayan tek takım da 11-E sınıfıydı.
Bu seneki 12. sınıflar bu seneye kadar hiç şampiyon olamadılar. Aynı zamanda çoğunluğu 94’lülerden
oluşan bu seneki 11. sınıfların katıldığı futbol turnuvalarda o düzeyden başka bir düzeyde şampiyon çıkmadı.
Turnuvada oynayanlara ama özellikle oynamasa da turnuvayı gerçekten boş tribünlere oynanması yerine
eğlenceli bir hal almasını ve halı saha maçından farklı olmasını sağlayanlara yani çoğu maça gelip maçı
izleyenlere teşekkürler.
Ayrıca nerdeyse bütün lig boyunca her türlü havada maç yöneten ve turnuvanın yapılmasında çok büyük
emeği geçen Yalçın Bey’e başta olmak üzere bütün beden eğitimi öğretmenlerine ve Play-Off’ta hakemlik
yapan Veysel Bey’e teşekkür ederiz.
Mert ERKANGİL
S A Y F A 8
Zafer YAZ
S A Y F A 9
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi’nce 14 Mart 2012 tarihinde, 12. sınıf velilerine “YGS Öncesi Öneriler ve LYS Takvimi”
konulu seminer düzenlenmiştir.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi’nce 06-09 Mart 2012 tarihleri arasında, 12. sınıf öğrencilerine, “YGS Öncesi Öneriler ve
LYS Takvimi” konulu seminer düzenlenmiştir.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi’nce 20-24 Şubat 2012 tarihlerinde, 10. sınıf öğrencilerine, “Dikkat-Motivasyon” konulu
seminer düzenlenmiştir.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi’nin düzenlediği 2011-2012 eğitim-öğretim yılı "Ana-Baba Okulu"nun “Ana-Baba Tutumları-
Sağlıklı İletişim” konulu dördüncü oturumu 21 Şubat 2012 Salı günü gerçekleştirilmiştir.
Gülin ŞEKERCİ
S A Y F A 1 0
T H E P A L A
“BİR VATAN KALBİNİN ATTIĞI YER: ÇANAKKALE”
Çanakkale, öyle bir savaşın adıdır ki her neferi ateşten bir gömlekle çıkmıştır bu mücadeleye.
Dünyanın hiçbir milletine böylesine bir şeref nasip olmamıştır. Bir tarafta yıllardır süren savaşların
etkisiyle yorgun düşen, paslı süngülerle, neredeyse üzerlerine giyecek kıyafeti bile olmayan Osmanlı
ordusu; diğer tarafta ise güçlü teknoloji ile beslenen düşman kuvvetleri vardır.
Çanakkale Zaferi, oldukça çetin şartlar altında binlerce şehit verilerek, Conk Bayırı’ndan oluk oluk
akan kanların kokusu altında kazanılan mukaddes bir zaferdir. Bu savaş gelecekte ülkenin kaderini
değiştirerek ülkeyi sürüklendiği çıkmazın içinden çıkaran Mustafa Kemal’in de varlığını dünyaya
duyurduğu ilk savaştır. Aslında bu destan kınalı kuzuların destanıdır. Cephede patlama neticesinde
gözlerini yitiren Memiş’in komutanıyla yaptığı şu konuşma hafızalardan silinmez. Komutanın: “Vah
evladım vah! Gözlerinden oldun.” demesine karşılık: “Üzülme Paşam, üzülme! Bu gözler göreceğini
burada gördü, bundan sonra görmese de olur!” 276 kiloluk üç top mermisini tek başına fırlatıp savaşın
seyrini bir anda değiştiren Koca Seyit Onbaşı’yı, yolunu şaşırıp, düşman içine düşen, dipçik darbeleri
altında mendilini çıkararak düşmana: “Beni kumandanınıza götürün!” deyip Anzak komutanı
karşısında da: “Bizim komutanın size selamı var. Bunlar düşman ancak deniz suyu içemezler diyip
size tatlı su gönderdi.” hilesini yapıp karşılığında çikolata, konserve alarak birliğine dönen, kıvrak
Türk zekâsının sembolü olan Saka Hüseyinleri, cephanesi bitmiş, geri çekilen askerlere:
“Düşmandan kaçılmaz! Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” diyen kahraman asker Mustafa
Kemal Atatürk’ü nasıl unutabiliriz ki?
S A Y F A 1 1
Bu duygularla 97 yıl öncesi yaşatılmaya çalışılarak, FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi ve FMV Özel
Ayazağa İlköğretim Okulu tarafından “Çanakkale Zaferi ve Şehitlerini Anma Töreni” düzenlenmiştir.
Tarihinden ders alacak ve yaşananların tekrarlanmasına izin vermeyecek olan neslimizin birer
temsilcisi olan öğrencilerimiz, bu tören için sabırla ve büyük bir sorumlulukla çalışmıştır. 16 Mart
2012 Cuma günü gerçekleştirilen törende Lise Söz Korosu, belgesel eşliğinde
Çanakkale Zaferi’nin nasıl kazanıldığını büyük bir coşkuyla anlatmış,
Ümit Bahadır KARACA, bağlamasıyla, solo olarak sahne alan Mustafa
Can ÖNER’e eşlik etmiştir. Dramada ise 11. sınıf
öğrencilerimizden Koray ALPAY ve Mert DERİN savaşta yara
alan iki gazinin anısını canlandırmıştır. Lise Korosu,
seslendirdikleri türkülerle ilköğretim okulu öğrencilerimiz ise
müzik eşliğinde bir mizansenle törende sahne almış ve
Işık Üniversitesi halk oyunları ekibi de bu mizansene
eşlik etmişlerdir.
Sevda KOÇ / Leyla TARAKÇI
T H E P A L A
S A Y F A 1 2
Esu hakkında:
ESU, İngiltere, ABD ve
50’yi aşkın diğer ülkede
faaliyeti bulunan, siyaset
dışı, eğitim odaklı,
bağımsız bir
dernektir. Amacı,
İngilizcenin
dünyada gittikçe
daha fazla
paylaşılan bir dil
olarak
konumlandığı bir
dönemde, İngilizce
kanalıyla küresel bir
diyalog ve karşılıklı
anlayış ortamı
yaratmaktır. ESU,
dünya genelinde
üyelerinin özverili
çalışmaları ve
uzmanlığı sayesinde
düzenlenen
bireylerarası değişim
programları, burslar,
münazara ve toplum
önünde konuşma
etkinlikleri, konferanslar,
seminerler, ulusal ve
uluslararası programları
hayata geçirmektedir.
ESU Türkiye tarafından bu sene üçüncü
defa organize edilen ESU Turkiye
International “Public Speaking
Competition Yarışması”nı FMV ÖZEL
AYAZAĞA IŞIK LİSESİ'nden
Dilara DEMİR kazandı.
Yarışmanın sonuçlarını
değerlendiren ESU Türkiye
Başkanı Dr. Rıza KADILAR,
"ESU gençlere kendilerini daha
iyi ifade edebilmeleri için
yetkinlikler kazandırmayı
hedefleyen uluslararası bir
kurum. Toplum önünde konuşma
yarışması ise İngilizce Konuşanlar
Derneği’nin faaliyet alanlarından
biri. Toplumsal iletişimde üslubu
zenginleştirecek, taleplerin ve
fikirlerin daha açık ifade
edilebilmesini sağlayacak bu kültürün
gençlerimize sağlayacağı katkıların
sınırsız olduğuna inanıyoruz. Yurt
dışından getirdiğimiz eğitimcilerimizle
son bir yıl içinde yaptığımız eğitim
faaliyetlerine 1000'i aşkın gencimiz
iştirak etti. Bu sene 15 önde gelen
okulumuzun katılımı ile 24 öğrencimizin
yarıştığı yarışmanın finalleri son derece
keyifli oldu. Uluslararası tecrübeye sahip
değerli jüri üyelerimizin değerlendirmesi
sonucunda FMV Özel Ayazağa Işık
Lisesi’nden Dilara Demir mayıs ayında
Londra'da yapılacak uluslararası finallere katılmaya hak
S A Y F A 1 3
02.03.2012’de “International Public Speaking Yarışması” Türkiye elemelerinin yapıldığı Hisar
Okulları'nda, FMV Ayazağa Işık Lisesi öğrencisi, Dilara Demir, 1. seçilmiş ve Londra'da düzenlenecek
50'den fazla ülkeden gencin katılacağı "(IPSC) International Public Speaking
Competition”da Türkiye'yi temsil etmeye hak kazanmıştır.
Okulumuz Public Speaking çalışmalarına katılarak okulumuzu English Speaking Union (ESU) ,
“Uluslararası Public Speaking Yarışması Türkiye Elemeleri”nde temsil eden Dilara DEMİR, yarışmaya
katılan diğer okullar olan Robert Kolej, Üsküdar Amerikan Lisesi, Özel Koç Lisesi, Hisar Okulları, Açı
Lisesi, Işık Lisesi (Nişantaşı), Darüşşafaka Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Irmak Okulları, Doğa
Koleji, İzmir Çaka Bey Lisesi, İstek Belde Lisesi, Özel Maltepe Lisesi öğrencilerini geride bırakarak
finale yükselmiş ve 1’incilik ödülünü alarak Londra'da düzenlenecek ve 50'den fazla ülkeden gencin
katılacağı "ESU International Public Speaking Competition"da Türkiye'yi temsil etmeye hak
kazanmıştır. Böylece liderliği iki senedir elinde bulunduran Üsküdar Amerikan Lisesi'nden ESU
Plaketini teslim almış ve plakete ismini yazdırmayı başarmıştır.
Türkiye’yi temsil edecek öğrencimiz Dilara DEMİR, 14-18 Mayıs 2012 tarihleri arasında ESU
bursuyla Londra'ya giderek 1 hafta süresince, 50’den fazla ülkeden gelen gençle beraber, dünyaca ünlü
eğitmenler tarafından verilecek eğitimlere katılacak ve şampiyonada ülkemizi temsil edecektir.
1981’den beri ESU tarafından düzenlenen şampiyonanın finalistleri ödüllerini Buckingham Palace'da ve
HRH The Duke of Edinburgh, Prince Philip'ten alacaklardır.
Hande ACARMAN YEŞİLKAYA
S A Y F A 1 4
“Düşünce”nin önemli “suç”ların başında yer aldığı, bakış açılarının daraldığı,
bilimsel ve kişisel gelişimin ikinci plana itilmeye çalışıldığı günümüzde; her şeye
rağmen fikirlerimizi saygı ve hoşgörü çerçevesinde ortaya koyabilmeli,
düşüncelerimizi doğru ve yerinde yapılan analizlerle savunabilmeliyiz.
Düşüncelerimizi özgürce savunabilmemizi, bilgi ve deneyimlerimizi
karşımızdakine aktarabilmemizi sağlayan münazara, sadece bilgi toplamak ve
bunları aktarmaktan ibaret değildir. Münazara, sahip olunan bilgileri doğru ve
yerinde kullanmayı, sebep-sonuç
ilişkisi kurabilmeyi, eleştirel
düşünmeyi ve eleştiriye açık olmayı,
her iddianın görünmeyen yönlerini de irdeleyebilmeyi, belki de en
önemlisi sabırlı ve saygılı olmayı amaçlayan bir disiplindir. Öğrencilerini
ana kucağından alıp bir yetişkin şeklinde mezun eden kurumumuz,
Münazara Kulübü çalışmalarıyla bu disiplin ve beceriyi onlara
sunabilmekten mutluluk duymaktadır.
Önce iyi insan yetiştirmek ilkesinden hareketle öğrencileri topluma
kazandırmayı hedefleyen kurumumuzda istekli öğrencilerimizin
katılımıyla kurulan Münazara Kulübü, özgüveni yüksek, çağdaş, kendini
toplum önünde doğru şekilde ifade edebilen geleceğin liderlerini yaratma amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Bu
çalışmalar sırasında öğrencilerimizin kişisel birikim, deneyim ve tecrübelerini doğru ifadeler, düzgün sözcük ve
cümle kullanımları ile pekiştirmeye çalışmaktayız, böylece kurumumuz açısından hedeflenen öğrenci profili
oluşturmaya çalışmakyatız.
FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Münazara Kulübü olarak temel
hedefimiz, geleceğin liderlerini yaratabilmektir. Bizler biliyoruz ki,
100 yılı aşkın bir süredir dünyanın önde gelen kolej ve üniversiteleri
münazarayı en önemli entelektüel etkinlik olarak kabul etmektedir. Ve
yine biliyoruz ki dünyanın siyasi ve sosyal liderlerinin münazara
kulüplerinden çıkması bir tesadüf değildir. Münazara onlara; çok yönlü
düşünme kabiliyeti, kararlılık ve ikna yeteneği kazandırmıştır. Biz de
kulüp öğrencilerimize bu bilinçle yaklaşıp onları bu doğrultuda
eğitmeye ve yönlendirmeye çalışıyoruz. Onların özgüvenini
artırabilmek adına, kulüp saatlerinde yaptığımız münazara maçlarının
dışında, tüm öğrencilerimize topluluk önünde kendilerini rahatça ifade edebilmelerini sağlayacak konuşma
egzersizleri yaptırıyoruz. Katıldığımız yarışmalarda, özellikle yeni öğrencilerimizin tecrübeli münazaracıları
dinlemelerini ve gözlemlemelerini önemsiyoruz. Münazara etkinliklerini ve yarışmaları sadece kulüp içinde
sınırlamamak ve kulüp öğrencisi olmayan öğrencilere de ulaşmak adına, okul içinde seviyeler arası münazara
yarışmaları yapıyoruz.
Bu çalışmalar çerçevesinde, 18-19 Şubat 2012 tarihlerinde Özel Okurlar Birliği Derneğinin hazırlamış olduğu ve bu
sene 3’ncüsü gerçekleştirilen “Türkiye Münazara Ligi”ne ev sahipliği yapılmıştır. Işık Okulları Ayazağa
Kampüsünde gerçekleştirilen bu etkinliğe 20 okul katılmış ve yapılan münazara maçlarında toplam 100 öğrenci
yarışma fırsatı bulmuştur. Cumartesi 200, pazar 200 olmak üzere toplam 400 kişinin ağırlandığı etkinlikte takımlar, 5
maç salonunda yarışmış, öğrenciler bu maçlara her okul için düzenlenen 10 salonda hazırlanmıştır. Tüm duyurular,
çekiliş ve genel açıklamalar konferans salonunda yapılmış ve jüriler için ayrı bölüm düzenlenmiştir.
5 maç salonu ve bir jüri odasında bilgisayar ve internet bağlantısı kurulmuştur. Böylece Retorik Danışmanlık
tarafından ilk kez yeni bir sistem denenmiştir. Bu sisteme göre tüm maç salonlarında yarışmacı ve takım puanları
aynı anda bilgisayarlara girilerek internet üzerinden birbirleriyle paylaşılmıştır.
S A Y F A 1 5
Şenay ÖNAL
Turnuvaya katılan okullar; Açı Lisesi, Amerikan Robert Lisesi, Arel Lisesi,
Beykent Lisesi, Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi, Darüşşafaka Lisesi, Beykent
Sosyal Bilimler Lisesi, Edirne Beykent Lisesi, Galatasaray Lisesi, Enka
Okulları, Hisar Lisesi, FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi, İstek Bilge Kağan
Anadolu Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Kültür Fen Lisesi, Kültür 2000 Lisesi,
Oğuzkaan Koleji, Kültür Lisesi, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi,
Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Fen Lisesidir. Enka Okulları yarışmaya
katılmadığı için münazara kulübünden üç öğrencimiz “Gölge Takım” olarak
yarışmada yer almıştır.
Her okuldan 5 yarışmacı öğrenci, bir ya da iki danışman öğretmen ve gözlemci
öğrenciler gelmiştir. Maçlar, toplam 15 jüri tarafından yönetilmiştir.
Okulumuzun 4 yöneticisi, 14 öğretmeni, 20 öğrencisi iki gün boyunca misafir
okullara yardımcı olmuş, onlara her konuda destek vermiştir. Ayrıca teknik
destek birimlerimiz de iki gün boyunca etkin bir şekilde faaliyet göstermiştir.
Turnuva, İstiklal Marşı ve okulumuz öğrencisinin konuşmasıyla başlamış,
Retorik Danışmanlık üyelerinden Mert Önen’in konuşmasıyla devam etmiştir.
Kura çekilişi ile birbiriyle karşılaşacak
okullar belirlenip yarışacak okullar
öğretmen ve öğrencilerimizin yardımıyla
maç salonlarına yönlendirilmişlerdir. Konuklarımıza gün boyu yiyecek ve içecek
ikramlarımız olmuş, öğle saatinde yemekhanede tüm katılımcılara yemek servisi
yapılmıştır.
Ligin 1. turunda takımlar A ve B gruplarında toplam beşer maç (bir gün 3, bir gün 2
maç) yapmışlardır. Maçların üçer tanesinin konuları bir hafta önceden, kalan ikişer
tanesinin konuları da turnuva sırasında kapalı zarfla bildirilmiştir.
Katılan 20 okuldan 11’i; jüri puanı, konuşmacı puanı ve kazanılan maçlara göre değerlendirilmiş, “Dünya Liselerarası
Münazara Şampiyonası” sistemine göre bir üst tura çıkarak, İstanbul’da yapılacak ikinci eleme turuna katılmaya hak
kazanmışlardır. İlk 11 sırasıyla şöyledir: Amerikan Robert Lisesi, Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi, Açı Lisesi, Kültür Fen
Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Darüşşafaka Lisesi, Kültür 2000 Lisesi, Galatasaray Lisesi, Oğuzkaan Koleji, FMV Özel
Ayazağa Işık Lisesi, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi.
Turnuvada 20 okul arasında yer alan FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi münazara
takımı da başarılı performanslarıyla ilk 11 arasında yer alabilmiş ve bir üst turda
yarışma şansına sahip olmuştur. Ayrıca yarışmaya katılamayan ENKA Okulları
yerine okulumuz münazara kulübü öğrencileri tarafından oluşturulan gölge
takımımız turnuvaya katılmıştır. Daha önce profesyonel bir turnuva tecrübesine
sahip olmayan gölge takımımız, hazırlıksız olmasına rağmen beş maçtan üçünü
kazanarak başarılı bir performans sergilemiştir.
FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi olarak ev sahipliği yaptığımız Münazara Ligine
katılan tüm okullar, bizlere olumlu geri bildirimlerde bulunmuştur. Ağırlamış olduğumuz konuk okulların memnuniyeti,
bizi de kurum olarak mutlu etmiştir.
Türkiye Münazara Ligi kapsamında 18 Kasım 2011 Cuma günü okulumuzda verilen münazara eğitimi ve 18-19 Şubat
2012 tarihlerinde gerçekleştirilen 1. turda, FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi olarak ev sahipliği yapmaktan ve bu kadar
kapsamlı bir organizasyon içerisinde yer almaktan mutluluk duymaktayız.
Kulüp olarak ana hedefimiz geleceğin liderlerini yetiştirmek ise; biz de insanlara kendini dinletebilen, kabul edilebilir
argümanlarla sorunları çözebilen, okuyan, düşünmekten ve tartışmaktan korkmayan, karşısındakini dinlemeyi bilen ve
söylediklerini önemseyen liderlerin, bu okul sıralarında yetişebileceğine inanıyoruz.
S A Y F A 1 6
Bu ayki Sempre Arte etkinliğinde resim bölümü, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Haftası temasıyla ilgili
çalışmalar yaparken, müzik bölümü öğrencileri enstrümanları ile eşlik ettiler. Resim öğrencilerimizden Yağmur
TAŞDEMİROĞLU ve Bircem ÖZEKİCİ Çanakkale Abidesi’nin maketini yaptılar. Elifnas YALÇINKAYA ve Sarp
GÖBELOĞLU Şehitler Anıtı’nı resmederken, Julia Mary KAYAER ve Rengin Jiyan KOLÇAK Seyit Onbaşının
resmini toz pastel çalıştılar. Diğer taraftan Berker CAMCI keman, Merve ÖZKAN ve Kadir Berat YILDIRIM piyano,
Canberk TAŞKIN ve Semih BAYRAKTAR gitar çalarak eşlik ettiler. Mart ayı kültür sanat etkinliklerinden (tiyatro,
konser, müzikal, opera, sergi) oluşan panolar hazırlanarak A Blok Lobi girişine konuldu.
Çiğdem TISOĞLU / Merve SAVRAN
S A Y F A 1 7
Berker CAMCI
Pek çok kişinin ismine karşı kulak aşinalığı olmasına
rağmen, Türkiye’de yaygınlaşmaması nedeniyle pek az
kişinin bildiği bir müzik türüdür Dubstep. Önceki The
PALA sayılarının müzik bölümlerinden çok daha farklı
olacak bu yazıda, Dubstep üzerine küçük bir inceleme
yaparken aynı zamanda farklı açılardan kısaca bilgiler
vermeyi planlıyorum. Sizin aklınızda olan ilk soruyla
başlayalım: Dubstep nedir?
En basit şekliyle açıklamak gerekirse 90’ların sonunda
ortaya çıkan, elektronik müziğin alt türünden biridir. Kendi
içinde bile sıkça birbirinden farklı dönüşler yapmasının sebebi, etkilendiği türlerin zenginliğidir.
Kendi adını aldığı “dub” türünün ağır temposu ile eski jungle türünün hızlı ritminin birleşmesi
birbirine ters fakat aynı zamanda garip bir şekilde uyumlu parçalar çıkmasını sağlamaktadır.
İçinde açık bir şekilde göze batan tekno, neredeyse fark edilmemesine rağmen, müziğin genelini
dramatik şekilde etkileyen reggae ve house türleri de aynı zamanda yer almaktadır. Tüm bu
coşkulu türlerin yanında yazılan şarkılara değişik bir tat vermekle kalmayıp, aynı zamanda
dubstepi özgün kılan, endüstriyel benzeri karanlık melodiler ve ritimler göze batar.
Dubstepin tarihi pek eskilere kadar gitmese de göz ardı edilemeyecek sayıda müzisyenin
dikkatini çekmiştir. Bu sebepten ötürü değişik etkilere ve akımlara maruz kalmıştır. İlk çıktığı
dönemde maalesef adını vermemi gerektirecek kadar göze batan sanatçılar mevcut bulunmuyor.
Her aşamasına ait parça dinlemek isteyenler için İnternet’te sadece bu konu üzerine yoğunlaşan
bir kütüphane olan, aynı zamanda da YouTube’un en çok bilinen kanallarından biri olan UKF
aracılığı ile bunlara rahatça ulaşabileceğinizi belirteyim.
Müzik endüstrisini yakından takip ediyorsanız yakın zamanda Grammy ödüllerinin
dağıtıldığından, ödülün sonuncusunda fazla sayıda ödüle aday gösterilen ve aynı zamanda da tam
dört ödülü cebe atan Skrillex’ten haberdarsınızdır.
Son zamanlarda büyük bir çıkış yaparak dünya çapında bir başarı yakalayan ve pek çok popüler
müzik sanatçıları ile beraber çalışmaya başlayan Skrillex, sadece müziğini diğer türlerle
kaynaştırıp modernleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda Dubstep hayranlarını ikiye bölmenin
sorumlusu olarak gösteriliyor. Bazıları sanatçının sonuçta ortaya çıkardığı ürünü dâhiyane ve
yeni olarak nitelerken, bazıları türün orijinalliğini bozduğu bahanesi ile bu konu üzerindeki
nefretlerini dile getirmeye devam ediyor. Kendi fikrinizi oluşturmanız için önce popüler
parçalarından bazılarını dinlemenizi öneririm çünkü hâlâ pek çok yerde müziğinin çılgınlığı
devam ediyor.
Dubstepi arada sırada dinlememe rağmen çok büyük bir hayranı olmadığımı söyleyebilirim fakat
hiçbirinizin hevesini baltalamak istemem. O nedenle bu konu üzerinde pek fazla konuşmamayı
seçiyor ve sizleri dubsteple baş başa bırakıyorum.
S A Y F A 1 8
BEHİÇ ERKİN
Fransa’daki Türk Büyükelçisi Behiç Erkin ve emrindeki bir avuç diplomat,
soykırıma uğrayacak olan Yahudilere yardım ederek dünyaya insanlık dersi
vermişlerdir. Büyükelçi Behiç Erkin’in hikâyesi torunu Emir Kıvırcık tarafından
yazılan BÜYÜKELÇİ adlı kitapta ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.
Behiç Erkin, Kurtuluş Savaşı’nda bir asker, Mustafa Kemal Atatürk’ün ülke ve
dünya meseleleriyle ilgili birçok fikir alışverişinde bulunduğu yakın arkadaşı, Kurtuluş Savaşı’nda cepheye asker
sevkiyatını başarıyla gerçekleştirmiş bir komutan, Devlet Demir Yolları’nın kurucusu, tüm dünyaya Türklerin de demir
yollarını işletebileceğinin dersini veren “demiryollarının babası... Türkiye Cumhuriyeti’nde İstanbul Milletvekili,
Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanı… Almanların bir yabancıya çok ender verdikleri I. dereceden Demir Haç madalyasının
sahibi… İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde Fransa’da 330.000 civarında Yahudi yaşamaktaydı ve bunların
yaklaşık 10.000’i Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı. Bu rakama Fransız tebaasına geçmiş Türk ve Osmanlı kökenli
Yahudiler dahil değildi. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ülkeden ayrılan ve konsolosluğa gidip kaydını 5 yılda bir yenileyen
kayıtlı Türk vatandaşı sayısı 10.300 civarındaydı, neredeyse bir o kadarı da kaydını yaptırmamıştı.
II. Dünya Savaşı ve Hitler’in Nazi Almanyası... Almanlar Paris’i işgal etmişler, üstüne gamalı haç olan Nazi bayrakları
Paris sokaklarında dalgalanmaktadır. Almanların 1940 yılında yaptırdıkları nüfus sayımına göre 113.467 Fransız
vatandaşı Yahudi Paris’te yaşamaktadır. Sadece 15 yaşın üstündeki vatandaşların resmi olarak kayıt altına alındığı 3381
Türk kökenli Fransız vatandaşı Yahudi’ye, 15 yaşındakiler de eklendiğinde, Paris şehrinde 5.000’in üzerinde Fransız
vatandaşlığına geçmiş Türk kökenli Yahudi bulunmaktaydı. Bütün Fransa’da ise bu rakam 10.000 civarındaydı. Kaydını
yaptırmamış ve uzun yıllar önce Fransa vatandaşlığına geçmiş Türk Yahudi’si olmaktansa Fransız Yahudi’si olmayı
seçmiş insanlar, Almaların zulmünden kurtulmak için Türk Büyükelçiliğine gelmeye başladılar. Ancak bu insanların hiç
belgeleri yoktu ve bu insanlar tek kelime Türkçe bilmemekteydiler. Hatta uzun yıllar önce Türkiye’de dedelerinin
yaşadığını iddia eden Fransızlar da vardır aralarında.
Bunun üzerine Behiç Erkin: “Onlara altı kelime Türkçe öğretin: Ben Türküm, akrabalarım Türkiye’de yaşıyor. Bunu
ezberleyen herkese gerekli evrakları hazırlayın ve konsolosluklara bildirin.” emrini verdi. Yahudi vatandaşlara yönelik
tehditler artınca Behiç Erkin son 10 senedir Fransa’da yaşayan, evli ve çocuk sahibi tüm vatandaşlarımızın listesinin
çıkarılmasını istedi. Bu vatandaşlar büyükelçiliğe çağrıldı. Behiç Erkin onlara kendini tanıttı ve şu konuşmayı yaptı:
“Bizim ülkemizde din, dil, ırk ayırımı yoktur. Ne dinimiz, ne tarihimiz ne de örf ve adetlerimiz bu tip ayrımcı ve
düşmanca olayları kabul eder. Ben Türk büyükelçisi olarak üstüne basa basa belirtmek isterim ki görevde olduğum
müddetçe, dini ve ırkı ne olursa olsun Türk vatandaşlarının canları ve malları bana emanettir.”
1942 yılının Temmuz ayı ortasından itibaren toplu tutuklamalar ve kamplara gönderimler başladı. Bu av, Fransa’nın işgal
altında olan, olmayan tüm bölgelerinde yapılır duruma geldi. Tutuklamalar aniden gerçekleştiriliyor, birçok kişi ailesine
veya yakınlarına haber dâhi veremeden kendisini kampta buluyordu. Bu durumda Türk kimliğine sahip olmak çok
önemli hâle gelmişti.
24 Ağustos 1942 tarihinden itibaren Alman işgal güçleri, Polonya, Çekoslovakya, Almanya, Avusturya ve Rusya’dan son
20 yılda Fransa’ya gelen ve 18 yaşının üstünde olan ne kadar kadın ve erkek Yahudi varsa daha sonra Polonya’daki ölüm
kamplarına gönderilmek üzere toplama kamplarına yollamaya başladı. Türk Yahudileri, Türk oldukları için kamplara
götürülmemeleri gerektiğini savunsalar da genellikle ani ve toplu yapılan tutuklamalarda aynı akıbete uğruyorlardı.
Behiç Erkin Türk kimliğini üstünde taşıyan herkesi dil, din, ırk ayırmaksızın Fransızlara ve Almanlara karşı korumaya
kararlıydı ancak durum gitgide kötüleşiyordu. Alman Büyükelçisinden randevu aldı ve Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi
sıfatı ile karşısında bulunduğunu ve Türkiye’ye geri dönmek isteyen vatandaşlarını ülkelerine göndermeyi düşündüğünü
söyledi. Bu vatandaşların Yahudi olduğunu söyleyen bir Alman’a dönerek: ”Onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatandaşıdır.” diye sertçe cevap verdi. Alman Büyükelçisine: “Vatandaşlarımızın ülkelerine geri dönmelerini
sağlayacağım. Ancak geçecekleri her ülke Alman işgali altındadır. Dolayısıyla sizin buna izin vermenizi rica ediyorum.”
dedi. Buna izin vermelerini sağlayacak iki nedeni vardı elinde Behiç Erkin’in. Birincisi I. Dünya Savaşı’nda Türkiye
Almanya’nın müttefiki olduğu için ve bu dostluk Türkiye’nin çok şey kaybetmesine neden olduğu için, Almanya’nın
vefa borcu vardı. İkincisi ise kendisinin Alman İmparatorluğu’nun birinci dereceden Demir Haç Madalyası’na sahip
olmasıydı. Alman Büyükelçi verilecek süre zarfında Türk vatandaşlarının geri gönderilmesi teklifini istemeyerek de olsa
kabul etmek zorunda kaldı.
T H E P A L A
S A Y F A 1 9
Çiğdem KORBEK
1942 Kasım’ında ilk vagon üzerine ayyıldız bayrak monte edilmiş şekilde yola çıktı. 11 gün sonra özgürlük treni
Edirne’ye varmıştı. Bu tren insanları özgürlüğe götürürken, geçtikleri ülkelerde yanlarından geçen her yeri kapalı
vagonlarla diğer trenlerin içlerindeki insanlar ölüm kamplarına taşınıyordu. Yahudilere uygulanan zulmün artması
nedeniyle, Konsolosluğa Türkiye’ye dönmek isteğiyle yapılan başvurular da artmaktaydı. Konsoloslukla irtibatı
olanlar gidebileceklerini biliyorlar ama irtibatı olmayanları büyük bir tehlike bekliyordu. Bunu önlemek için Marsilya,
Nice ve Lyon gazetelerine tüm vize formları hakkında ilanlar verildi ve başvurular arttı.
Bu arada Fransa hükümeti yabancı uyruklu işsiz Yahudileri, “yabancı iş gücü taburları” adı altında gruplar hâlinde
toplamaya başladı. Bunları göstermelik bazı alanlarda çalıştıracaklar, bazılarını ise toplama kamplarına götüreceklerdi.
Bunların içinde Türk vatandaşı olanlar da vardı. Behiç Erkin bu vatandaşların adlarını yazarak teslim edilmelerini
istedi. Ancak tutuklananların sayısı gittikçe artmaktaydı.
Marsilya’nın çeşitli yerlerinde çok sayıda vatandaşımız tutuklanmıştı. Bunlar Saint Charles tren istasyonuna
götürülmüşlerdi. Bunu haber alan Konsolos Yardımcısı Necdet Kent tren istasyonuna gidip: “Bu vagonlarda Türk var
mı?” diye bağırarak bütün vagonlar boyunca ilerledi. İki vagondan: “Biz Türk’üz.” sesleri gelince, Alman askerine:
“Ben Marsilya’daki Türk konsolosluğundan geliyorum, konsolos yardımcısıyım ve sizden buradaki Türk
vatandaşlarının derhal aşağıya indirilmesini istiyorum.” dedi. Alman askerinin itirazını duyunca yanındaki
konsoloslukta tercüman olarak çalışan Sadi İşcan’la beraber vagona atladılar. Artık onlar da Yahudi vatandaşlarıyla
birlikte aynı vagondaydı. Durumu haber alan Behiç Erkin, derhal Alman gestapo karargahına gitti. Alman konsolosu
Krug Von Nidda’ya iki konsolosluk görevlisiyle birlikte iki vagon dolusu vatandaşının bir trenle götürüldüğünü,
bunun diplomatik bir rezalet olduğunu, bu durumun iki eski dost ülke için tamir edilemeyecek bir tahrip olabileceğini
sert bir ses tonuyla söyledi. Karargaha geldiğinden beri oturmayıp ayakta duran Behiç Erkin: “İsterseniz benim odama
geçelim.” diyen konsolosa : “Benim vatandaşlarım ve diplomatım o trenden indirilmediği müddetçe, hiçbir güç beni
yerimden kımıldatamaz.” diyerek ayakta durmaya devam etti. Krug Von Nidda trenin durdurulacağını Türk
vatandaşlarının indirileceğini söylemesine rağmen Behiç Erkin büyük bir kararlılıkla: “Ben meselenin hallolduğuna ve
herkesin indirildiğine dair telgrafı görmeden gitmem.” diye cevap verdi. Tren durduruldu, Necdet Kent ve Sadi
İşcan’ın trenden inebileceği söylendi. Necdet Kent o vagonda bulunmalarının vatandaşlarının hakkını korumak
olduğunu, onlar inmedikçe vagondan inmeyeceğini Alman askerine bildirdi. Vagondakilerin sadece bir kısmı Türk
olmasına rağmen hepsinin Türk olduğunu söyleyerek birçok insanın yaşamını kurtardı.
Bu arada trenin durdurulduğuna dair telgraf Behiç Erkin’e verildi. Krug Von Nidda Behiç Erkin’e: “I. Dünya
Savaşı’nda Osmanlı’daki Alman komutanların neden sizi hem sevmeyip hem de size büyük saygı duyduklarını şimdi
anladım. Demir Haç madalyası doğru insana verilmiş.” diyerek karşısındaki devlet adamının kararlı duruşunu takdir
etti.
Başta Behiç Erkin olmak üzere Necdet Kent, Namık Kemal Yonga, Bedi’i Arbel, Sedat Zeki Örs, Fikret Şefik
Özdoğancı, Melih Esenbel tarihte eşine az rastlanır bir olayın gerçekleşmesini sağlamışlar, Naziler milyonlarca
Yahudi’yi ölüm kamplarına taşırken, bu devlet adamlarımızın çabasıyla ayyıldızlı trenlerimiz kafileler halinde Yahudi
vatandaşlarımızı ters istikamette özgürlüklerine taşımıştır. 10.000 Yahudi’ye “Türk Vatandaşlık Vesikası” verilmiş,
vatandaşlıktan hiç çıkmayanlarla beraber 20.000 Yahudi’nin hayatta kalması sağlanmıştır.
Behiç Erkin ve arkadaşları bütün dünyaya bir insanlık dersi vermişlerdir. Türk insanının, hoşgörüsünü, merhametini,
dil, din, ırk ayırımı yapmadan sadece “insan” oldukları için bütün insanların yaşamayı hak ettiklerini tüm dünyaya
göstermiştir.
S A Y F A 2 0
Elif ÖZGE
Johannesburg, Güney Afrika’da bir lisede, Afrika Liderlik Akademisi’nde öğrenci. 2007 TED
Küresel Üye ödülü alan Kamkwamba, Wall Street Journal’a konuk oldu ve icatları Chicago
Bilim ve Endüstri Müzesi’nde sergilendi...
Bu kitapta, bir başarı hikâyesinden çok daha fazlasını bulacaksınız ve insanın yokluk içinde, tek
başına ulaştığı olağanüstü bir başarı hikâyesine tanıklık edeceksiniz... Nobel Barış Ödüllü ABD Eski
Başkan Yardımcısı Al Gore, Kamkwamba’nın kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı bu kitap için
şunları söylüyor. “Bu kitabı okuyun ve çocuklarınıza okutun. Onlara bırakacağınız en büyük servet
mücadele ruhudur.”
Kitaptan: “Denersem yapabilirim, düşüncesiyle yola çıktığımda henüz 14 yaşındaydım. Yaşadığımız
bölgedeki kıtlık artık dayanılmaz olmuştu ve etrafımdaki insanlar teker teker ölüyordu. Buna bir son
vermeli, en azından denemeliydim. Çevremdeki insanların, hatta ailemin bile bana deli gözüyle
bakmasını hiç umursamadan sadece amacıma odaklandım. Ve başardım da!”
“Bu hikâye oldukça ilham verici ve yürekleri ısıtan bir rüya gibi! William sadece rüzgârı dinlemekle
kalmıyor, hayal gücünü ve özgünlüğü de kontrol altına almayı başarıyor. Yaşadığımız dünyayı en
doğru şekilde kullanmamız için ihtiyacımız olan her şeyi gözlerimizin önüne seriyor. Bu insan bence,
çağımızın süper kahramanı.” Bu sözler Steve Jobs’un yazarı Walter Issacson’a ait.
“Akıcı, dokunaklı ve önemli bir kitap. Dünyanın küçük, insan ruhunun ise ne kadar güçlü olduğunu
bizlere bir kez daha hatırlatıyor.” “Takım Oyunu” ve “Kilit Adam”ın yazarı seth Godin de kitabı bu
sözlerle anlatmış...
Afrikalı bir çocuğun, tüm imkânsızlıklara rağmen sadece başaracağım demesiyle, yoktan var
etmesini anlatan bu roman, insan kalbinin küçük ama ruhunun çok büyük işler başarabileceğini
bizlere hatırlatmış oluyor. Afrika’daki kıtlığı ve sefaleti içten, samimi bir dille anlatan yazar, sizleri
kitabı okuduğunuz günler boyunca adeta evinde ağırlıyor. Çevremizdeki gündelik sıkıntılara kapılıp
koşuşturmayla geçen hayatlarımızda, diğerlerinin nasıl yaşadığını unutanlara gerçekleri fark ettiren
roman, William’ın akıl almaz başarısıyla son buluyor.
William Kamkwamba kimdir? Johannesburg, Güney Afrika’da Afrikalılara eğitim veren bir lisede,
Afrika Liderlik Akademisi’nde öğrenci. 2007 TED Küresel Üye
Ödülü alan Kamkwamba, Wall Street Journal’a konuk oldu ve icatları
Chicago Bilim ve Endüstri Müzesi’nde sergilendi. Sık sık hikâyesini
anlatması için davet alan Kamkwamba, 2008 yılında Dünya Afrika
T H E P A L A
S A Y F A 2 1
Yalçın YALÇINKAYA
Okul kütüphanemizde gerçekleştirilen şubat ayının ikinci konuşmacısı 12
TMA sınıfı öğrencilerinden Elif TAHMİSCİOĞLU olup, öğrencimiz
okumuş olduğu Banu Avar tarafından yazılan “Hangi Dünya Düzeni” adlı
eseri bizlerle paylaşmıştır. Okul kütüphanemizin en çok okuyan öğrencileri
arasında bulunan Elif TAHMİSCİOĞLU yaptığı etkili söyleşisinde kitabın,
gençlerin okuma alışkanlığı kazanmasının yanı sıra hangi bilgiyi nasıl ve ne
şekilde edinebilecekleri kurgusunda hazırlandığına, özellikle gençlerin
okumaya araştırmacı bir yolla başlangıç sağlayabilmelerini öngörebilmek için
oluşturulmuş olduğuna dikkat çekmiştir. Ayrıca, “Hangi Dünya Düzeni” adlı
ilgili eserin, yenidünya düzeninin sorunsalında içerik, kapsam ve yöntem
olgularında bütünsel bir eleştiri yaklaşımıyla konuyu incelemekte olduğunu
vurgulamıştır. Nitekim 2009 yılı Banu Avar’ın deyişiyle yabancı güçlerin ve
içerdeki iş birlikçilerinin gemi azıya aldığı ve bunu açıkça ilan ettiği yıldır…
2009 yılı bu şekilde geçecektir… Şubat 2009’dan Haziran 2009’a kadar
Avrasya televizyonu ekranlarından izleyicilerle buluşan ‘Dünya Düzeni’ adlı
programda bu tarihsel döneme dikkat çeken deneyimli gazeteci Avar,
“küresel çete” olarak değerlendirdiği güçlerin karmaşık ilişkilerini ve
uyguladıkları politikaları Türkiye açısından mercek altına alıyor.
Kitap söyleşilerimiz devam ediyor. Okul kütüphanemizde gerçekleştirilen
kitap söyleşisinin mart ayındaki ilk konuşmacısı 12 FEN A sınıfı
öğrencilerinden Hande GÖNCER olup öğrencimiz okuduğu Richard D.
Booker tarafından yazılan “Nanotechnology for Dummies” adlı eseri
dinleyicilerle paylaşmıştır. Kitap ve kütüphanelerle dostluğunu olanca
gücüyle devam ettirmeye çalışan ve en çok okuyan öğrenciler arasında yer
alan Hande GÖNCER gerçekleştirdiği başarılı sunumunda nanoteknolojinin
ne olduğunu, ne işe yaradığını dinleyicilere aktararak dinleyicilerin bu konuda
farkındalık kazanmalarına olanak sağlamıştır. Nanoteknolojinin neden bu
kadar çok ilgi çektiği ve bu konudaki çalışmaların giderek neden bu kadar
arttığı üzerinde dikkatle durmuştur. “Nanoteknoloji, hemen hemen tüm
endüstrileri zaman içinde tepeden tırnağa değiştirecek veya dolaylı yoldan
altüst edecek sınırsız bir yeterlilikler birikimidir. Dolayısıyla,
nanoteknolojinin yeniliklerden damıtılmış olarak, sıradaki büyük şeyi aslında
çok küçük bu bilimsel gelişmeleri, değişimin dalgalarının kolayca
benimsenmesi için pragmatik iş önerileri hâline getirmek oldukça önem
taşıyor.” Kısacası bir diğer anlamda parçaları atomlardan, moleküllerden
oluşan bir lego ile kim oynamayı istemez ki?
S A Y F A 2 2
T H E P A L A
S A Y F A 2 3
S A Y F A 2 4