the pala gazetesi 33. sayı ayazağa işık lisesi

24
The PALA Yıl: 4 Sayı: 33 MART 2012 DİLARA DEMİR “PUBLİC SPEAKİNG” TE TURKİYE BİRİNCİSİ OLDU 6. PENTATLON YARIŞMASI ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ MÜNAZARA LİGİ DÜŞÜNCE BAHÇESİ 18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ

Upload: fmv-isik-okullari

Post on 20-Feb-2016

235 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi gazetesi olan "The PALA" gazetemizin Mart 2012 tarihli 33. sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

T h e PA L A Yıl: 4 Sayı: 33 MART 2012

Dİ LARA DEMİ R “PUBLİC SPEAKİNG” TE TU RKİ YE Bİ Rİ NCİ Sİ OLDU

6. PENTATLON YARIŞMASI

ÖZEL OKULLAR BİRLİĞİ MÜNAZARA LİGİ

DÜŞÜNCE BAHÇESİ

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ

Page 2: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 2

Sainte Pulcherie Lisesi 2011-2012 eğitim öğretim yılının ocak ayında liseler arası “Yaşar Kemal’in Romanlarında Başkaldırı” konulu

makale yazma yarışması düzenlemiştir. Yarışmanın ödül töreni Yaşar Kemal’in katılımıyla 24 Şubat 2012 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

Doğan HIZLAN, Zülfü LİVANELİ, Asuman KAFAOĞLU BUKE, Prof.Dr. Jale PARLA, Prof.Dr.Nedret ÖZTOKAT’ın jüri üyesi olduğu

bu yarışmaya FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Edebiyat Sosyal Dersler Bölümü olarak Dilara DEMİR ve Emre ÖRENDİL adlı

öğrencilerimizle katılmış ve öğrencilerimizin makaleleri Sainte Pulcherie Lisesi tarafından oluşturulan “Yaşar Kemal’i Okumak,

Anlamak ve Anlatmak” adlı kitapta yer almıştır.

MUN Kulübü öğrencilerimizin Lüksemburg delegasyonunu temsilen katılacağı Avrupa'nın en eski MUN konferansı 1-7 Nisan 2012 ta-

rihleri arasında İrlanda’nın başkenti Dublin’de düzenlenecek. Bu yıl 28’incisi yapılacak olan SAIMUN 2012 (St Andrew's International

Model United Nations) Konferansı’nda MUN Kulübü öğrencilerinden Elif ÖZGE komite başkanlarından biri olarak görev yapmaya hak

kazanmıştır. Elif ÖZGE tek Türk başkan olarak Çevre ve Ekoloji Komitesinde görev yapacaktır. Konferansa dünyanın 30'a yakın farklı

ülkesinden 800 civarında öğrenci katılmaktadır.

FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi MUN Kulübü öğrencileri 15-18 Mart 2012 tarihlerinde BLIS / Ankara’da düzenlenen 8.

MUNESCO (Model United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization) konferansında okulumuzu başarı

ile temsil etmişlerdir. Tunus delegasyonu adına konferansa katılan 9 öğrencimizden 5’i başmüzakereci konumuna

gelerek gerek kendi komisyonlarında gerekse genel kurulda başarılı çalışmalar yapmışlar, diğer öğrencilerimiz de

komisyonlardaki etkili katılımları ile dikkat çekmişlerdir.

Zafer YAZ

Page 3: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 3

T H E P A L A E. Mümtaz HACIPAŞAOĞLU

Pentatlonun tarihçesi milattan önce 705’e kadar dayanır. Bir dönem binicilik, eskrim, atletizm,

atıcılık, yüzme ve krostan oluştuysa da olimpiyatlarda şu an engelli koşu, yüksek atlama, gülle

atma, uzun atlama ve koşu olarak uygulanmakta. Pentatlon, Yunanca penta (beş) ve athlon

(yarışma) kelimelerinden türetilmiştir. Yani beş bölümden oluşan yarışma demek... Bizim

okulumuzda da bir pentatlon yapıldı! Böyle bir şey oldu ve benim nasıl haberim yok, demeyin.

Bizimkisi bilimsel bir pentatlondu. Kafanızdaki soru işaretlerini bir an önce sileyim. 17 okul, üçer

kişilik ekipleriyle katıldılar yarışmamıza, biz ev sahibi 17. ekip olarak puanlandırılmaya dâhil

olmadık. Dr. Özge Sezerman Spor Salonu’nda yapılan yarışmada fizik, kimya, biyoloji, matematik

ve bilgisayar kategorilerinden çoktan seçmeli sorular soruldu. Yoğun ve çekişmeli bir mücadeleyle

süren yarışmanın sonucunda ilk üç belirlenemediği için, yedek sorulara geçildi. Sonuç olarak,

birinciliği Koç Özel Lisesi, ikinciliği İstanbul Lisesi kazanırken, üçüncü TEVİTOL oldu.

Yarışmanın birincileri birer notebook, ikincileri birer dijital fotoğraf makinesi, üçüncüleri ise birer

iPod Shuffle ile ödüllendirildiler. Tüm katılımcı okullara ve yarışmayı düzenleyen Fen-Matematik

Zümresine teşekkür ediyoruz…

Page 4: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 4

Tuğba ELTER

Öğrenmek, doğal yeteneğimizdir. Bu

yeteneğimiz, daha ilk soluk alıp verişimizde

ortaya çıkar. Yaşamda bazen, nasıl

olduğunu anlamadan, kendimizi çok büyük

bir gayrete sokmadan, kendiliğinden

öğreniveririz. Bize gülüp duran o kadının,

tüm ihtiyaçlarımızı karşılayacağını

öğreniriz önceleri, her ağladığımızda

yanımıza koştuğunu, gece uyumayıp,

gündüz uyanık kalınacağını. Sonraları,

yağmurun ıslattığını, soğuğun üşüttüğünü,

tehlikeleri, arkadaşlıkları, aşkı öğreniriz.

Yaşam macera dolu, bin bir fırsatla çıkar

karşımıza. O yaşamda ayakta kalma arzusu,

hayata düştüğümüz ilk anda içimizde

yeşermeye başlar.

Öğrenmek, bir yaşama tutunma

mücadelesidir. Aç kalmamak, tehlikeden

korunmak, sevilmek, bir yerlere, bir şeylere ait olmak için öğreniriz. Öğrenme gücü olmasaydı,

insanoğlu varlığını sürdüremezdi. Peki, böyle bir gücümüz olmasına rağmen, neden bazı

şeyleri öğrenmek bizim için güçtür? Aslında bu sorunun kendisi yanlış. Çünkü esas olarak

güçlük yaratan öğrenmek değildir, güçlük yaratan, yanlış öğrenme yolundan gitmektir.

Tabiat kendi içinde dengeli bir ölçü, bir tutarlılık ve sebep-sonuç zincirleri içeren bir oluş

içermektedir. Biz onu kavramlaştırırken, formülize ederken işleri karıştırmaktayız. Bir

Kızılderili, yağmurun nasıl yağdığını, attığı okun hangi hız ve açıyla hedefi vuracağını biliyor.

Bunun için hiçbir okula gitmedi. Her şeyi bitkiden öğrendi. Her şeyi hayvandan öğrendi. Her

şeyi tabiattan öğrendi. Yani aslında, bir parçası olduğumuz tabiat, kendi kendini çok iyi anlatır

bize. Çünkü tabiat bir sistemdir, dengeli ve uyumludur. Onu öğrenmek için tabiata yaklaşmalı,

ona yakından bakmalıyız. Kelimeler ve semboller bir şeyleri aktarmanın aracı ve şairin de

dediği gibi “kifayetsiz” kalabilirler. Öğrenmeyi sadece harflerle, rakamlarla binaların içinde

sınırlandırmamalı. Çünkü öğrenmek istediğimiz hayat dışarıda. Ona dokunmamızı, onu

hissetmemizi bekliyor.

Dün lunaparkta roller coastera bakarken bir fizik dersi gördüm, akşamüstü deniz kenarında

çekilen sularda bir coğrafya; aynadaki yüzümde çıkan sivilce biyoloji dedi bana. Yanan

yemeğin tencerede bıraktığı izde kimya yazıyordu; eski fotoğraflardaki giysiler anlatıyordu

akıp geçen bir tarihi; ben de bu garip günü, duyduğum güzel bir edebi sözle bitireyim dedim ve

son sözümü söyledim: “EN EĞİTİMLİ KİŞİ YAŞADIĞI HAYATI EN İYİ

ANLAYANDIR.” (*)

(*) Helen Keller Pulitzer ödüllü, kör ve sağır, eğitimci bir yazardır.

Page 5: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

Editörden

FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Okul Gazetesi The PALA

(The Press Association of Lycee Attiudes)

İmtiyaz Sahibi Ömer ORHAN

Sorumlu Müdür Yardımcısı

Hakan KULABER

Sorumlu Öğretmenler Zafer YAZ

Mizan COŞKUN

Web Yayım Berna HAMARAT KAYA

Baskı & Cilt

Şevki SÜTÇÜ

Renkli Basım Nuri ÇEVİK

Editör

Erdem Mümtaz HACIPAŞAOĞLU

Dizgi Zafer YAZ

Düzeltmen Zafer YAZ

Mizan COŞKUN

E-Mail: [email protected]

Merhaba Sevgili The PALA okuyucuları,

Cemre artık düşmez demişlerdi ama sonunda düştü! Sıcak hava iyiden

iyiye varlığını hissettirmeye başladı. Tabii ki biz bunu bahane etmedik,

okulumuzdaki etkinliklerimize devam ettik. Bu durumda yeni bir The

PALA sayısı kaçınılmaz oldu. Kapağımızda da belirttiğimiz üzere, 11-E

sınıfından arkadaşımız Dilara DEMİR, ESU tarafından düzenlenen

Public Speaking yarışması Türkiye finallerinde birinci olarak,

okulumuzu ve ülkemizi Londra'da gerçekleşecek Dünya finallerinde

temsil etme hakkını elde etmiş oldu. Okulumuzda, 10,11 ve 12.

sınıflar arasında düzenlenen futbol turnuvasında 11-E geleneği

bozmayarak yine şampiyon oldu. 6. Bilimsel Pentatlon, oldukça

çekişmeli geçti. İlk üç, ekstra sorularla belirlendi. 16 Mart'ta Çok

Amaçlı Salonumuzda Çanakkale Zaferi'ni ve şehitlerimizi andık. Münazara

Ligi'ne ev sahipliği yaptık. Ayrıca bu ay, özlediğiniz Bobi-Pala ve Karikatür köşelerimiz

de sizlerle beraber. Pala-Kitap’ta yeni bir kitap tanıtımımız var. Keyifli bir ay geçirmeniz dileğiyle iyi

S A Y F A 5

Erdem Mümtaz HACIPAŞAOĞLU

E. Mümtaz HACIPAŞAOĞLU

Berker CAMCI

Çiğdem KORBEK

Çiğdem TISOĞLU

Dilara ÇERÇİ

Dilara IŞIK

Hande ACARMAN YEŞİLKAYA

Leyla TARAKÇI

Mert ERKANGİL

Gülin ŞEKERCİ

Sevda KOÇ

Şenay ÖNAL

Tuğba ELTER

Yalçın YALÇINKAYA

Zafer YAZ

Yazarlar

Page 6: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

Zafer YAZ

S A Y F A 6

Page 7: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 7

FUTBOL TURNUVASI

Şampiyon Yine Aynı

Geçen sene şampiyon olan 10. sınıfken on birinci ve on ikinci sınıfları da geçerek şampiyon olan 10-E sınıfı,

bu sene de 11-E olarak şampiyon oldu. Yaklaşık dört ay süren bir lig sürecinin ardından ligi ilk dörtte bitiren

takımlar arasında yeniden küçük bir lig oluşturuldu. Geçen sene eleme usulüyle olmuştu fakat bu sene lig

şeklinde oynandı ve 11-E namağlup olarak şampiyon oldu.

İlk maç 11-E ile 12- Fen arasına oynandı ve maçı 11-E 5-2'lik skorla kazandı, 2-0 gerideyken 12-FEN sınıfı

bir atıp en azından bir süreliğine çekişmeli bir maç izletmiş olsa da maçın sonlarına doğru art arda attığı

gollerle maçı kazanan 11-E sınıfı oldu.

İkinci ve üçüncü maçlarda 11-D ile sırasıyla 12 FEN ve 12 TM arasında oldu, FEN’leri 3-1'lik skor ve rahat

oyunla yenen 11-D sınıfı TM'leri de yenince altı puanı oldu ve 12'ler birincilikten uzak kaldı.

11-D, 12 TM’lerle yapacağı maçı kazandığında 11-E ile aynı puanda olacaktı. Ancak maçı kaybetti. 12

TM’lerle maçı geride olmasına rağmen skoru 2-2 ye getirip oradan 4-2 maçı kaybetmesiyle ligin durumu

değişti. Çünkü 11-D herkesin kazanacağını düşündüğü maçta yenilince artık 12-TM’lerin az da olsa umudu

vardı.

11-E sınıfı 11-D’yi yenerse ve 12 TM'ler de 12 FEN sınıfını yenerse üç takımın da altı puanı oluyordu ve

birinci averajla belli olacaktı ama öyle olmadı. Aslında bütün futbol liginde beklenen maç buydu ve lig

stresli başladı, daha maç başında 11-D sınıfından Ali Dönmez sakatlandı ve en azından maçtaki oyunu

değiştirdi. O andan sonra oyunun ve skorun kontrolünü tamamen elinde bulunduran 11-E sınıfı maçı ( 2-0)

kazanarak ve yani play-offtaki bütün maçlarını kazanarak şampiyon oldu.

Ayrıca sene boyunca kendinden küçükler dâhil kimseyi takımına almayan ve sadece kendi sınıfındaki

öğrencilerle oynayan tek takım da 11-E sınıfıydı.

Bu seneki 12. sınıflar bu seneye kadar hiç şampiyon olamadılar. Aynı zamanda çoğunluğu 94’lülerden

oluşan bu seneki 11. sınıfların katıldığı futbol turnuvalarda o düzeyden başka bir düzeyde şampiyon çıkmadı.

Turnuvada oynayanlara ama özellikle oynamasa da turnuvayı gerçekten boş tribünlere oynanması yerine

eğlenceli bir hal almasını ve halı saha maçından farklı olmasını sağlayanlara yani çoğu maça gelip maçı

izleyenlere teşekkürler.

Ayrıca nerdeyse bütün lig boyunca her türlü havada maç yöneten ve turnuvanın yapılmasında çok büyük

emeği geçen Yalçın Bey’e başta olmak üzere bütün beden eğitimi öğretmenlerine ve Play-Off’ta hakemlik

yapan Veysel Bey’e teşekkür ederiz.

Mert ERKANGİL

Page 8: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 8

Zafer YAZ

Page 9: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 9

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi’nce 14 Mart 2012 tarihinde, 12. sınıf velilerine “YGS Öncesi Öneriler ve LYS Takvimi”

konulu seminer düzenlenmiştir.

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi’nce 06-09 Mart 2012 tarihleri arasında, 12. sınıf öğrencilerine, “YGS Öncesi Öneriler ve

LYS Takvimi” konulu seminer düzenlenmiştir.

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi’nce 20-24 Şubat 2012 tarihlerinde, 10. sınıf öğrencilerine, “Dikkat-Motivasyon” konulu

seminer düzenlenmiştir.

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi’nin düzenlediği 2011-2012 eğitim-öğretim yılı "Ana-Baba Okulu"nun “Ana-Baba Tutumları-

Sağlıklı İletişim” konulu dördüncü oturumu 21 Şubat 2012 Salı günü gerçekleştirilmiştir.

Gülin ŞEKERCİ

Page 10: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 1 0

T H E P A L A

“BİR VATAN KALBİNİN ATTIĞI YER: ÇANAKKALE”

Çanakkale, öyle bir savaşın adıdır ki her neferi ateşten bir gömlekle çıkmıştır bu mücadeleye.

Dünyanın hiçbir milletine böylesine bir şeref nasip olmamıştır. Bir tarafta yıllardır süren savaşların

etkisiyle yorgun düşen, paslı süngülerle, neredeyse üzerlerine giyecek kıyafeti bile olmayan Osmanlı

ordusu; diğer tarafta ise güçlü teknoloji ile beslenen düşman kuvvetleri vardır.

Çanakkale Zaferi, oldukça çetin şartlar altında binlerce şehit verilerek, Conk Bayırı’ndan oluk oluk

akan kanların kokusu altında kazanılan mukaddes bir zaferdir. Bu savaş gelecekte ülkenin kaderini

değiştirerek ülkeyi sürüklendiği çıkmazın içinden çıkaran Mustafa Kemal’in de varlığını dünyaya

duyurduğu ilk savaştır. Aslında bu destan kınalı kuzuların destanıdır. Cephede patlama neticesinde

gözlerini yitiren Memiş’in komutanıyla yaptığı şu konuşma hafızalardan silinmez. Komutanın: “Vah

evladım vah! Gözlerinden oldun.” demesine karşılık: “Üzülme Paşam, üzülme! Bu gözler göreceğini

burada gördü, bundan sonra görmese de olur!” 276 kiloluk üç top mermisini tek başına fırlatıp savaşın

seyrini bir anda değiştiren Koca Seyit Onbaşı’yı, yolunu şaşırıp, düşman içine düşen, dipçik darbeleri

altında mendilini çıkararak düşmana: “Beni kumandanınıza götürün!” deyip Anzak komutanı

karşısında da: “Bizim komutanın size selamı var. Bunlar düşman ancak deniz suyu içemezler diyip

size tatlı su gönderdi.” hilesini yapıp karşılığında çikolata, konserve alarak birliğine dönen, kıvrak

Türk zekâsının sembolü olan Saka Hüseyinleri, cephanesi bitmiş, geri çekilen askerlere:

“Düşmandan kaçılmaz! Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” diyen kahraman asker Mustafa

Kemal Atatürk’ü nasıl unutabiliriz ki?

Page 11: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 1 1

Bu duygularla 97 yıl öncesi yaşatılmaya çalışılarak, FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi ve FMV Özel

Ayazağa İlköğretim Okulu tarafından “Çanakkale Zaferi ve Şehitlerini Anma Töreni” düzenlenmiştir.

Tarihinden ders alacak ve yaşananların tekrarlanmasına izin vermeyecek olan neslimizin birer

temsilcisi olan öğrencilerimiz, bu tören için sabırla ve büyük bir sorumlulukla çalışmıştır. 16 Mart

2012 Cuma günü gerçekleştirilen törende Lise Söz Korosu, belgesel eşliğinde

Çanakkale Zaferi’nin nasıl kazanıldığını büyük bir coşkuyla anlatmış,

Ümit Bahadır KARACA, bağlamasıyla, solo olarak sahne alan Mustafa

Can ÖNER’e eşlik etmiştir. Dramada ise 11. sınıf

öğrencilerimizden Koray ALPAY ve Mert DERİN savaşta yara

alan iki gazinin anısını canlandırmıştır. Lise Korosu,

seslendirdikleri türkülerle ilköğretim okulu öğrencilerimiz ise

müzik eşliğinde bir mizansenle törende sahne almış ve

Işık Üniversitesi halk oyunları ekibi de bu mizansene

eşlik etmişlerdir.

Sevda KOÇ / Leyla TARAKÇI

Page 12: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

T H E P A L A

S A Y F A 1 2

Esu hakkında:

ESU, İngiltere, ABD ve

50’yi aşkın diğer ülkede

faaliyeti bulunan, siyaset

dışı, eğitim odaklı,

bağımsız bir

dernektir. Amacı,

İngilizcenin

dünyada gittikçe

daha fazla

paylaşılan bir dil

olarak

konumlandığı bir

dönemde, İngilizce

kanalıyla küresel bir

diyalog ve karşılıklı

anlayış ortamı

yaratmaktır. ESU,

dünya genelinde

üyelerinin özverili

çalışmaları ve

uzmanlığı sayesinde

düzenlenen

bireylerarası değişim

programları, burslar,

münazara ve toplum

önünde konuşma

etkinlikleri, konferanslar,

seminerler, ulusal ve

uluslararası programları

hayata geçirmektedir.

ESU Türkiye tarafından bu sene üçüncü

defa organize edilen ESU Turkiye

International “Public Speaking

Competition Yarışması”nı FMV ÖZEL

AYAZAĞA IŞIK LİSESİ'nden

Dilara DEMİR kazandı.

Yarışmanın sonuçlarını

değerlendiren ESU Türkiye

Başkanı Dr. Rıza KADILAR,

"ESU gençlere kendilerini daha

iyi ifade edebilmeleri için

yetkinlikler kazandırmayı

hedefleyen uluslararası bir

kurum. Toplum önünde konuşma

yarışması ise İngilizce Konuşanlar

Derneği’nin faaliyet alanlarından

biri. Toplumsal iletişimde üslubu

zenginleştirecek, taleplerin ve

fikirlerin daha açık ifade

edilebilmesini sağlayacak bu kültürün

gençlerimize sağlayacağı katkıların

sınırsız olduğuna inanıyoruz. Yurt

dışından getirdiğimiz eğitimcilerimizle

son bir yıl içinde yaptığımız eğitim

faaliyetlerine 1000'i aşkın gencimiz

iştirak etti. Bu sene 15 önde gelen

okulumuzun katılımı ile 24 öğrencimizin

yarıştığı yarışmanın finalleri son derece

keyifli oldu. Uluslararası tecrübeye sahip

değerli jüri üyelerimizin değerlendirmesi

sonucunda FMV Özel Ayazağa Işık

Lisesi’nden Dilara Demir mayıs ayında

Londra'da yapılacak uluslararası finallere katılmaya hak

Page 13: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 1 3

02.03.2012’de “International Public Speaking Yarışması” Türkiye elemelerinin yapıldığı Hisar

Okulları'nda, FMV Ayazağa Işık Lisesi öğrencisi, Dilara Demir, 1. seçilmiş ve Londra'da düzenlenecek

50'den fazla ülkeden gencin katılacağı "(IPSC) International Public Speaking

Competition”da Türkiye'yi temsil etmeye hak kazanmıştır.

Okulumuz Public Speaking çalışmalarına katılarak okulumuzu English Speaking Union (ESU) ,

“Uluslararası Public Speaking Yarışması Türkiye Elemeleri”nde temsil eden Dilara DEMİR, yarışmaya

katılan diğer okullar olan Robert Kolej, Üsküdar Amerikan Lisesi, Özel Koç Lisesi, Hisar Okulları, Açı

Lisesi, Işık Lisesi (Nişantaşı), Darüşşafaka Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Irmak Okulları, Doğa

Koleji, İzmir Çaka Bey Lisesi, İstek Belde Lisesi, Özel Maltepe Lisesi öğrencilerini geride bırakarak

finale yükselmiş ve 1’incilik ödülünü alarak Londra'da düzenlenecek ve 50'den fazla ülkeden gencin

katılacağı "ESU International Public Speaking Competition"da Türkiye'yi temsil etmeye hak

kazanmıştır. Böylece liderliği iki senedir elinde bulunduran Üsküdar Amerikan Lisesi'nden ESU

Plaketini teslim almış ve plakete ismini yazdırmayı başarmıştır.

Türkiye’yi temsil edecek öğrencimiz Dilara DEMİR, 14-18 Mayıs 2012 tarihleri arasında ESU

bursuyla Londra'ya giderek 1 hafta süresince, 50’den fazla ülkeden gelen gençle beraber, dünyaca ünlü

eğitmenler tarafından verilecek eğitimlere katılacak ve şampiyonada ülkemizi temsil edecektir.

1981’den beri ESU tarafından düzenlenen şampiyonanın finalistleri ödüllerini Buckingham Palace'da ve

HRH The Duke of Edinburgh, Prince Philip'ten alacaklardır.

Hande ACARMAN YEŞİLKAYA

Page 14: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 1 4

“Düşünce”nin önemli “suç”ların başında yer aldığı, bakış açılarının daraldığı,

bilimsel ve kişisel gelişimin ikinci plana itilmeye çalışıldığı günümüzde; her şeye

rağmen fikirlerimizi saygı ve hoşgörü çerçevesinde ortaya koyabilmeli,

düşüncelerimizi doğru ve yerinde yapılan analizlerle savunabilmeliyiz.

Düşüncelerimizi özgürce savunabilmemizi, bilgi ve deneyimlerimizi

karşımızdakine aktarabilmemizi sağlayan münazara, sadece bilgi toplamak ve

bunları aktarmaktan ibaret değildir. Münazara, sahip olunan bilgileri doğru ve

yerinde kullanmayı, sebep-sonuç

ilişkisi kurabilmeyi, eleştirel

düşünmeyi ve eleştiriye açık olmayı,

her iddianın görünmeyen yönlerini de irdeleyebilmeyi, belki de en

önemlisi sabırlı ve saygılı olmayı amaçlayan bir disiplindir. Öğrencilerini

ana kucağından alıp bir yetişkin şeklinde mezun eden kurumumuz,

Münazara Kulübü çalışmalarıyla bu disiplin ve beceriyi onlara

sunabilmekten mutluluk duymaktadır.

Önce iyi insan yetiştirmek ilkesinden hareketle öğrencileri topluma

kazandırmayı hedefleyen kurumumuzda istekli öğrencilerimizin

katılımıyla kurulan Münazara Kulübü, özgüveni yüksek, çağdaş, kendini

toplum önünde doğru şekilde ifade edebilen geleceğin liderlerini yaratma amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Bu

çalışmalar sırasında öğrencilerimizin kişisel birikim, deneyim ve tecrübelerini doğru ifadeler, düzgün sözcük ve

cümle kullanımları ile pekiştirmeye çalışmaktayız, böylece kurumumuz açısından hedeflenen öğrenci profili

oluşturmaya çalışmakyatız.

FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi Münazara Kulübü olarak temel

hedefimiz, geleceğin liderlerini yaratabilmektir. Bizler biliyoruz ki,

100 yılı aşkın bir süredir dünyanın önde gelen kolej ve üniversiteleri

münazarayı en önemli entelektüel etkinlik olarak kabul etmektedir. Ve

yine biliyoruz ki dünyanın siyasi ve sosyal liderlerinin münazara

kulüplerinden çıkması bir tesadüf değildir. Münazara onlara; çok yönlü

düşünme kabiliyeti, kararlılık ve ikna yeteneği kazandırmıştır. Biz de

kulüp öğrencilerimize bu bilinçle yaklaşıp onları bu doğrultuda

eğitmeye ve yönlendirmeye çalışıyoruz. Onların özgüvenini

artırabilmek adına, kulüp saatlerinde yaptığımız münazara maçlarının

dışında, tüm öğrencilerimize topluluk önünde kendilerini rahatça ifade edebilmelerini sağlayacak konuşma

egzersizleri yaptırıyoruz. Katıldığımız yarışmalarda, özellikle yeni öğrencilerimizin tecrübeli münazaracıları

dinlemelerini ve gözlemlemelerini önemsiyoruz. Münazara etkinliklerini ve yarışmaları sadece kulüp içinde

sınırlamamak ve kulüp öğrencisi olmayan öğrencilere de ulaşmak adına, okul içinde seviyeler arası münazara

yarışmaları yapıyoruz.

Bu çalışmalar çerçevesinde, 18-19 Şubat 2012 tarihlerinde Özel Okurlar Birliği Derneğinin hazırlamış olduğu ve bu

sene 3’ncüsü gerçekleştirilen “Türkiye Münazara Ligi”ne ev sahipliği yapılmıştır. Işık Okulları Ayazağa

Kampüsünde gerçekleştirilen bu etkinliğe 20 okul katılmış ve yapılan münazara maçlarında toplam 100 öğrenci

yarışma fırsatı bulmuştur. Cumartesi 200, pazar 200 olmak üzere toplam 400 kişinin ağırlandığı etkinlikte takımlar, 5

maç salonunda yarışmış, öğrenciler bu maçlara her okul için düzenlenen 10 salonda hazırlanmıştır. Tüm duyurular,

çekiliş ve genel açıklamalar konferans salonunda yapılmış ve jüriler için ayrı bölüm düzenlenmiştir.

5 maç salonu ve bir jüri odasında bilgisayar ve internet bağlantısı kurulmuştur. Böylece Retorik Danışmanlık

tarafından ilk kez yeni bir sistem denenmiştir. Bu sisteme göre tüm maç salonlarında yarışmacı ve takım puanları

aynı anda bilgisayarlara girilerek internet üzerinden birbirleriyle paylaşılmıştır.

Page 15: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 1 5

Şenay ÖNAL

Turnuvaya katılan okullar; Açı Lisesi, Amerikan Robert Lisesi, Arel Lisesi,

Beykent Lisesi, Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi, Darüşşafaka Lisesi, Beykent

Sosyal Bilimler Lisesi, Edirne Beykent Lisesi, Galatasaray Lisesi, Enka

Okulları, Hisar Lisesi, FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi, İstek Bilge Kağan

Anadolu Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Kültür Fen Lisesi, Kültür 2000 Lisesi,

Oğuzkaan Koleji, Kültür Lisesi, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi,

Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Fen Lisesidir. Enka Okulları yarışmaya

katılmadığı için münazara kulübünden üç öğrencimiz “Gölge Takım” olarak

yarışmada yer almıştır.

Her okuldan 5 yarışmacı öğrenci, bir ya da iki danışman öğretmen ve gözlemci

öğrenciler gelmiştir. Maçlar, toplam 15 jüri tarafından yönetilmiştir.

Okulumuzun 4 yöneticisi, 14 öğretmeni, 20 öğrencisi iki gün boyunca misafir

okullara yardımcı olmuş, onlara her konuda destek vermiştir. Ayrıca teknik

destek birimlerimiz de iki gün boyunca etkin bir şekilde faaliyet göstermiştir.

Turnuva, İstiklal Marşı ve okulumuz öğrencisinin konuşmasıyla başlamış,

Retorik Danışmanlık üyelerinden Mert Önen’in konuşmasıyla devam etmiştir.

Kura çekilişi ile birbiriyle karşılaşacak

okullar belirlenip yarışacak okullar

öğretmen ve öğrencilerimizin yardımıyla

maç salonlarına yönlendirilmişlerdir. Konuklarımıza gün boyu yiyecek ve içecek

ikramlarımız olmuş, öğle saatinde yemekhanede tüm katılımcılara yemek servisi

yapılmıştır.

Ligin 1. turunda takımlar A ve B gruplarında toplam beşer maç (bir gün 3, bir gün 2

maç) yapmışlardır. Maçların üçer tanesinin konuları bir hafta önceden, kalan ikişer

tanesinin konuları da turnuva sırasında kapalı zarfla bildirilmiştir.

Katılan 20 okuldan 11’i; jüri puanı, konuşmacı puanı ve kazanılan maçlara göre değerlendirilmiş, “Dünya Liselerarası

Münazara Şampiyonası” sistemine göre bir üst tura çıkarak, İstanbul’da yapılacak ikinci eleme turuna katılmaya hak

kazanmışlardır. İlk 11 sırasıyla şöyledir: Amerikan Robert Lisesi, Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi, Açı Lisesi, Kültür Fen

Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Darüşşafaka Lisesi, Kültür 2000 Lisesi, Galatasaray Lisesi, Oğuzkaan Koleji, FMV Özel

Ayazağa Işık Lisesi, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi.

Turnuvada 20 okul arasında yer alan FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi münazara

takımı da başarılı performanslarıyla ilk 11 arasında yer alabilmiş ve bir üst turda

yarışma şansına sahip olmuştur. Ayrıca yarışmaya katılamayan ENKA Okulları

yerine okulumuz münazara kulübü öğrencileri tarafından oluşturulan gölge

takımımız turnuvaya katılmıştır. Daha önce profesyonel bir turnuva tecrübesine

sahip olmayan gölge takımımız, hazırlıksız olmasına rağmen beş maçtan üçünü

kazanarak başarılı bir performans sergilemiştir.

FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi olarak ev sahipliği yaptığımız Münazara Ligine

katılan tüm okullar, bizlere olumlu geri bildirimlerde bulunmuştur. Ağırlamış olduğumuz konuk okulların memnuniyeti,

bizi de kurum olarak mutlu etmiştir.

Türkiye Münazara Ligi kapsamında 18 Kasım 2011 Cuma günü okulumuzda verilen münazara eğitimi ve 18-19 Şubat

2012 tarihlerinde gerçekleştirilen 1. turda, FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi olarak ev sahipliği yapmaktan ve bu kadar

kapsamlı bir organizasyon içerisinde yer almaktan mutluluk duymaktayız.

Kulüp olarak ana hedefimiz geleceğin liderlerini yetiştirmek ise; biz de insanlara kendini dinletebilen, kabul edilebilir

argümanlarla sorunları çözebilen, okuyan, düşünmekten ve tartışmaktan korkmayan, karşısındakini dinlemeyi bilen ve

söylediklerini önemseyen liderlerin, bu okul sıralarında yetişebileceğine inanıyoruz.

Page 16: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 1 6

Bu ayki Sempre Arte etkinliğinde resim bölümü, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Haftası temasıyla ilgili

çalışmalar yaparken, müzik bölümü öğrencileri enstrümanları ile eşlik ettiler. Resim öğrencilerimizden Yağmur

TAŞDEMİROĞLU ve Bircem ÖZEKİCİ Çanakkale Abidesi’nin maketini yaptılar. Elifnas YALÇINKAYA ve Sarp

GÖBELOĞLU Şehitler Anıtı’nı resmederken, Julia Mary KAYAER ve Rengin Jiyan KOLÇAK Seyit Onbaşının

resmini toz pastel çalıştılar. Diğer taraftan Berker CAMCI keman, Merve ÖZKAN ve Kadir Berat YILDIRIM piyano,

Canberk TAŞKIN ve Semih BAYRAKTAR gitar çalarak eşlik ettiler. Mart ayı kültür sanat etkinliklerinden (tiyatro,

konser, müzikal, opera, sergi) oluşan panolar hazırlanarak A Blok Lobi girişine konuldu.

Çiğdem TISOĞLU / Merve SAVRAN

Page 17: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 1 7

Berker CAMCI

Pek çok kişinin ismine karşı kulak aşinalığı olmasına

rağmen, Türkiye’de yaygınlaşmaması nedeniyle pek az

kişinin bildiği bir müzik türüdür Dubstep. Önceki The

PALA sayılarının müzik bölümlerinden çok daha farklı

olacak bu yazıda, Dubstep üzerine küçük bir inceleme

yaparken aynı zamanda farklı açılardan kısaca bilgiler

vermeyi planlıyorum. Sizin aklınızda olan ilk soruyla

başlayalım: Dubstep nedir?

En basit şekliyle açıklamak gerekirse 90’ların sonunda

ortaya çıkan, elektronik müziğin alt türünden biridir. Kendi

içinde bile sıkça birbirinden farklı dönüşler yapmasının sebebi, etkilendiği türlerin zenginliğidir.

Kendi adını aldığı “dub” türünün ağır temposu ile eski jungle türünün hızlı ritminin birleşmesi

birbirine ters fakat aynı zamanda garip bir şekilde uyumlu parçalar çıkmasını sağlamaktadır.

İçinde açık bir şekilde göze batan tekno, neredeyse fark edilmemesine rağmen, müziğin genelini

dramatik şekilde etkileyen reggae ve house türleri de aynı zamanda yer almaktadır. Tüm bu

coşkulu türlerin yanında yazılan şarkılara değişik bir tat vermekle kalmayıp, aynı zamanda

dubstepi özgün kılan, endüstriyel benzeri karanlık melodiler ve ritimler göze batar.

Dubstepin tarihi pek eskilere kadar gitmese de göz ardı edilemeyecek sayıda müzisyenin

dikkatini çekmiştir. Bu sebepten ötürü değişik etkilere ve akımlara maruz kalmıştır. İlk çıktığı

dönemde maalesef adını vermemi gerektirecek kadar göze batan sanatçılar mevcut bulunmuyor.

Her aşamasına ait parça dinlemek isteyenler için İnternet’te sadece bu konu üzerine yoğunlaşan

bir kütüphane olan, aynı zamanda da YouTube’un en çok bilinen kanallarından biri olan UKF

aracılığı ile bunlara rahatça ulaşabileceğinizi belirteyim.

Müzik endüstrisini yakından takip ediyorsanız yakın zamanda Grammy ödüllerinin

dağıtıldığından, ödülün sonuncusunda fazla sayıda ödüle aday gösterilen ve aynı zamanda da tam

dört ödülü cebe atan Skrillex’ten haberdarsınızdır.

Son zamanlarda büyük bir çıkış yaparak dünya çapında bir başarı yakalayan ve pek çok popüler

müzik sanatçıları ile beraber çalışmaya başlayan Skrillex, sadece müziğini diğer türlerle

kaynaştırıp modernleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda Dubstep hayranlarını ikiye bölmenin

sorumlusu olarak gösteriliyor. Bazıları sanatçının sonuçta ortaya çıkardığı ürünü dâhiyane ve

yeni olarak nitelerken, bazıları türün orijinalliğini bozduğu bahanesi ile bu konu üzerindeki

nefretlerini dile getirmeye devam ediyor. Kendi fikrinizi oluşturmanız için önce popüler

parçalarından bazılarını dinlemenizi öneririm çünkü hâlâ pek çok yerde müziğinin çılgınlığı

devam ediyor.

Dubstepi arada sırada dinlememe rağmen çok büyük bir hayranı olmadığımı söyleyebilirim fakat

hiçbirinizin hevesini baltalamak istemem. O nedenle bu konu üzerinde pek fazla konuşmamayı

seçiyor ve sizleri dubsteple baş başa bırakıyorum.

Page 18: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 1 8

BEHİÇ ERKİN

Fransa’daki Türk Büyükelçisi Behiç Erkin ve emrindeki bir avuç diplomat,

soykırıma uğrayacak olan Yahudilere yardım ederek dünyaya insanlık dersi

vermişlerdir. Büyükelçi Behiç Erkin’in hikâyesi torunu Emir Kıvırcık tarafından

yazılan BÜYÜKELÇİ adlı kitapta ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.

Behiç Erkin, Kurtuluş Savaşı’nda bir asker, Mustafa Kemal Atatürk’ün ülke ve

dünya meseleleriyle ilgili birçok fikir alışverişinde bulunduğu yakın arkadaşı, Kurtuluş Savaşı’nda cepheye asker

sevkiyatını başarıyla gerçekleştirmiş bir komutan, Devlet Demir Yolları’nın kurucusu, tüm dünyaya Türklerin de demir

yollarını işletebileceğinin dersini veren “demiryollarının babası... Türkiye Cumhuriyeti’nde İstanbul Milletvekili,

Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanı… Almanların bir yabancıya çok ender verdikleri I. dereceden Demir Haç madalyasının

sahibi… İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde Fransa’da 330.000 civarında Yahudi yaşamaktaydı ve bunların

yaklaşık 10.000’i Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı. Bu rakama Fransız tebaasına geçmiş Türk ve Osmanlı kökenli

Yahudiler dahil değildi. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ülkeden ayrılan ve konsolosluğa gidip kaydını 5 yılda bir yenileyen

kayıtlı Türk vatandaşı sayısı 10.300 civarındaydı, neredeyse bir o kadarı da kaydını yaptırmamıştı.

II. Dünya Savaşı ve Hitler’in Nazi Almanyası... Almanlar Paris’i işgal etmişler, üstüne gamalı haç olan Nazi bayrakları

Paris sokaklarında dalgalanmaktadır. Almanların 1940 yılında yaptırdıkları nüfus sayımına göre 113.467 Fransız

vatandaşı Yahudi Paris’te yaşamaktadır. Sadece 15 yaşın üstündeki vatandaşların resmi olarak kayıt altına alındığı 3381

Türk kökenli Fransız vatandaşı Yahudi’ye, 15 yaşındakiler de eklendiğinde, Paris şehrinde 5.000’in üzerinde Fransız

vatandaşlığına geçmiş Türk kökenli Yahudi bulunmaktaydı. Bütün Fransa’da ise bu rakam 10.000 civarındaydı. Kaydını

yaptırmamış ve uzun yıllar önce Fransa vatandaşlığına geçmiş Türk Yahudi’si olmaktansa Fransız Yahudi’si olmayı

seçmiş insanlar, Almaların zulmünden kurtulmak için Türk Büyükelçiliğine gelmeye başladılar. Ancak bu insanların hiç

belgeleri yoktu ve bu insanlar tek kelime Türkçe bilmemekteydiler. Hatta uzun yıllar önce Türkiye’de dedelerinin

yaşadığını iddia eden Fransızlar da vardır aralarında.

Bunun üzerine Behiç Erkin: “Onlara altı kelime Türkçe öğretin: Ben Türküm, akrabalarım Türkiye’de yaşıyor. Bunu

ezberleyen herkese gerekli evrakları hazırlayın ve konsolosluklara bildirin.” emrini verdi. Yahudi vatandaşlara yönelik

tehditler artınca Behiç Erkin son 10 senedir Fransa’da yaşayan, evli ve çocuk sahibi tüm vatandaşlarımızın listesinin

çıkarılmasını istedi. Bu vatandaşlar büyükelçiliğe çağrıldı. Behiç Erkin onlara kendini tanıttı ve şu konuşmayı yaptı:

“Bizim ülkemizde din, dil, ırk ayırımı yoktur. Ne dinimiz, ne tarihimiz ne de örf ve adetlerimiz bu tip ayrımcı ve

düşmanca olayları kabul eder. Ben Türk büyükelçisi olarak üstüne basa basa belirtmek isterim ki görevde olduğum

müddetçe, dini ve ırkı ne olursa olsun Türk vatandaşlarının canları ve malları bana emanettir.”

1942 yılının Temmuz ayı ortasından itibaren toplu tutuklamalar ve kamplara gönderimler başladı. Bu av, Fransa’nın işgal

altında olan, olmayan tüm bölgelerinde yapılır duruma geldi. Tutuklamalar aniden gerçekleştiriliyor, birçok kişi ailesine

veya yakınlarına haber dâhi veremeden kendisini kampta buluyordu. Bu durumda Türk kimliğine sahip olmak çok

önemli hâle gelmişti.

24 Ağustos 1942 tarihinden itibaren Alman işgal güçleri, Polonya, Çekoslovakya, Almanya, Avusturya ve Rusya’dan son

20 yılda Fransa’ya gelen ve 18 yaşının üstünde olan ne kadar kadın ve erkek Yahudi varsa daha sonra Polonya’daki ölüm

kamplarına gönderilmek üzere toplama kamplarına yollamaya başladı. Türk Yahudileri, Türk oldukları için kamplara

götürülmemeleri gerektiğini savunsalar da genellikle ani ve toplu yapılan tutuklamalarda aynı akıbete uğruyorlardı.

Behiç Erkin Türk kimliğini üstünde taşıyan herkesi dil, din, ırk ayırmaksızın Fransızlara ve Almanlara karşı korumaya

kararlıydı ancak durum gitgide kötüleşiyordu. Alman Büyükelçisinden randevu aldı ve Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi

sıfatı ile karşısında bulunduğunu ve Türkiye’ye geri dönmek isteyen vatandaşlarını ülkelerine göndermeyi düşündüğünü

söyledi. Bu vatandaşların Yahudi olduğunu söyleyen bir Alman’a dönerek: ”Onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin

vatandaşıdır.” diye sertçe cevap verdi. Alman Büyükelçisine: “Vatandaşlarımızın ülkelerine geri dönmelerini

sağlayacağım. Ancak geçecekleri her ülke Alman işgali altındadır. Dolayısıyla sizin buna izin vermenizi rica ediyorum.”

dedi. Buna izin vermelerini sağlayacak iki nedeni vardı elinde Behiç Erkin’in. Birincisi I. Dünya Savaşı’nda Türkiye

Almanya’nın müttefiki olduğu için ve bu dostluk Türkiye’nin çok şey kaybetmesine neden olduğu için, Almanya’nın

vefa borcu vardı. İkincisi ise kendisinin Alman İmparatorluğu’nun birinci dereceden Demir Haç Madalyası’na sahip

olmasıydı. Alman Büyükelçi verilecek süre zarfında Türk vatandaşlarının geri gönderilmesi teklifini istemeyerek de olsa

kabul etmek zorunda kaldı.

Page 19: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

T H E P A L A

S A Y F A 1 9

Çiğdem KORBEK

1942 Kasım’ında ilk vagon üzerine ayyıldız bayrak monte edilmiş şekilde yola çıktı. 11 gün sonra özgürlük treni

Edirne’ye varmıştı. Bu tren insanları özgürlüğe götürürken, geçtikleri ülkelerde yanlarından geçen her yeri kapalı

vagonlarla diğer trenlerin içlerindeki insanlar ölüm kamplarına taşınıyordu. Yahudilere uygulanan zulmün artması

nedeniyle, Konsolosluğa Türkiye’ye dönmek isteğiyle yapılan başvurular da artmaktaydı. Konsoloslukla irtibatı

olanlar gidebileceklerini biliyorlar ama irtibatı olmayanları büyük bir tehlike bekliyordu. Bunu önlemek için Marsilya,

Nice ve Lyon gazetelerine tüm vize formları hakkında ilanlar verildi ve başvurular arttı.

Bu arada Fransa hükümeti yabancı uyruklu işsiz Yahudileri, “yabancı iş gücü taburları” adı altında gruplar hâlinde

toplamaya başladı. Bunları göstermelik bazı alanlarda çalıştıracaklar, bazılarını ise toplama kamplarına götüreceklerdi.

Bunların içinde Türk vatandaşı olanlar da vardı. Behiç Erkin bu vatandaşların adlarını yazarak teslim edilmelerini

istedi. Ancak tutuklananların sayısı gittikçe artmaktaydı.

Marsilya’nın çeşitli yerlerinde çok sayıda vatandaşımız tutuklanmıştı. Bunlar Saint Charles tren istasyonuna

götürülmüşlerdi. Bunu haber alan Konsolos Yardımcısı Necdet Kent tren istasyonuna gidip: “Bu vagonlarda Türk var

mı?” diye bağırarak bütün vagonlar boyunca ilerledi. İki vagondan: “Biz Türk’üz.” sesleri gelince, Alman askerine:

“Ben Marsilya’daki Türk konsolosluğundan geliyorum, konsolos yardımcısıyım ve sizden buradaki Türk

vatandaşlarının derhal aşağıya indirilmesini istiyorum.” dedi. Alman askerinin itirazını duyunca yanındaki

konsoloslukta tercüman olarak çalışan Sadi İşcan’la beraber vagona atladılar. Artık onlar da Yahudi vatandaşlarıyla

birlikte aynı vagondaydı. Durumu haber alan Behiç Erkin, derhal Alman gestapo karargahına gitti. Alman konsolosu

Krug Von Nidda’ya iki konsolosluk görevlisiyle birlikte iki vagon dolusu vatandaşının bir trenle götürüldüğünü,

bunun diplomatik bir rezalet olduğunu, bu durumun iki eski dost ülke için tamir edilemeyecek bir tahrip olabileceğini

sert bir ses tonuyla söyledi. Karargaha geldiğinden beri oturmayıp ayakta duran Behiç Erkin: “İsterseniz benim odama

geçelim.” diyen konsolosa : “Benim vatandaşlarım ve diplomatım o trenden indirilmediği müddetçe, hiçbir güç beni

yerimden kımıldatamaz.” diyerek ayakta durmaya devam etti. Krug Von Nidda trenin durdurulacağını Türk

vatandaşlarının indirileceğini söylemesine rağmen Behiç Erkin büyük bir kararlılıkla: “Ben meselenin hallolduğuna ve

herkesin indirildiğine dair telgrafı görmeden gitmem.” diye cevap verdi. Tren durduruldu, Necdet Kent ve Sadi

İşcan’ın trenden inebileceği söylendi. Necdet Kent o vagonda bulunmalarının vatandaşlarının hakkını korumak

olduğunu, onlar inmedikçe vagondan inmeyeceğini Alman askerine bildirdi. Vagondakilerin sadece bir kısmı Türk

olmasına rağmen hepsinin Türk olduğunu söyleyerek birçok insanın yaşamını kurtardı.

Bu arada trenin durdurulduğuna dair telgraf Behiç Erkin’e verildi. Krug Von Nidda Behiç Erkin’e: “I. Dünya

Savaşı’nda Osmanlı’daki Alman komutanların neden sizi hem sevmeyip hem de size büyük saygı duyduklarını şimdi

anladım. Demir Haç madalyası doğru insana verilmiş.” diyerek karşısındaki devlet adamının kararlı duruşunu takdir

etti.

Başta Behiç Erkin olmak üzere Necdet Kent, Namık Kemal Yonga, Bedi’i Arbel, Sedat Zeki Örs, Fikret Şefik

Özdoğancı, Melih Esenbel tarihte eşine az rastlanır bir olayın gerçekleşmesini sağlamışlar, Naziler milyonlarca

Yahudi’yi ölüm kamplarına taşırken, bu devlet adamlarımızın çabasıyla ayyıldızlı trenlerimiz kafileler halinde Yahudi

vatandaşlarımızı ters istikamette özgürlüklerine taşımıştır. 10.000 Yahudi’ye “Türk Vatandaşlık Vesikası” verilmiş,

vatandaşlıktan hiç çıkmayanlarla beraber 20.000 Yahudi’nin hayatta kalması sağlanmıştır.

Behiç Erkin ve arkadaşları bütün dünyaya bir insanlık dersi vermişlerdir. Türk insanının, hoşgörüsünü, merhametini,

dil, din, ırk ayırımı yapmadan sadece “insan” oldukları için bütün insanların yaşamayı hak ettiklerini tüm dünyaya

göstermiştir.

Page 20: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 2 0

Elif ÖZGE

Johannesburg, Güney Afrika’da bir lisede, Afrika Liderlik Akademisi’nde öğrenci. 2007 TED

Küresel Üye ödülü alan Kamkwamba, Wall Street Journal’a konuk oldu ve icatları Chicago

Bilim ve Endüstri Müzesi’nde sergilendi...

Bu kitapta, bir başarı hikâyesinden çok daha fazlasını bulacaksınız ve insanın yokluk içinde, tek

başına ulaştığı olağanüstü bir başarı hikâyesine tanıklık edeceksiniz... Nobel Barış Ödüllü ABD Eski

Başkan Yardımcısı Al Gore, Kamkwamba’nın kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı bu kitap için

şunları söylüyor. “Bu kitabı okuyun ve çocuklarınıza okutun. Onlara bırakacağınız en büyük servet

mücadele ruhudur.”

Kitaptan: “Denersem yapabilirim, düşüncesiyle yola çıktığımda henüz 14 yaşındaydım. Yaşadığımız

bölgedeki kıtlık artık dayanılmaz olmuştu ve etrafımdaki insanlar teker teker ölüyordu. Buna bir son

vermeli, en azından denemeliydim. Çevremdeki insanların, hatta ailemin bile bana deli gözüyle

bakmasını hiç umursamadan sadece amacıma odaklandım. Ve başardım da!”

“Bu hikâye oldukça ilham verici ve yürekleri ısıtan bir rüya gibi! William sadece rüzgârı dinlemekle

kalmıyor, hayal gücünü ve özgünlüğü de kontrol altına almayı başarıyor. Yaşadığımız dünyayı en

doğru şekilde kullanmamız için ihtiyacımız olan her şeyi gözlerimizin önüne seriyor. Bu insan bence,

çağımızın süper kahramanı.” Bu sözler Steve Jobs’un yazarı Walter Issacson’a ait.

“Akıcı, dokunaklı ve önemli bir kitap. Dünyanın küçük, insan ruhunun ise ne kadar güçlü olduğunu

bizlere bir kez daha hatırlatıyor.” “Takım Oyunu” ve “Kilit Adam”ın yazarı seth Godin de kitabı bu

sözlerle anlatmış...

Afrikalı bir çocuğun, tüm imkânsızlıklara rağmen sadece başaracağım demesiyle, yoktan var

etmesini anlatan bu roman, insan kalbinin küçük ama ruhunun çok büyük işler başarabileceğini

bizlere hatırlatmış oluyor. Afrika’daki kıtlığı ve sefaleti içten, samimi bir dille anlatan yazar, sizleri

kitabı okuduğunuz günler boyunca adeta evinde ağırlıyor. Çevremizdeki gündelik sıkıntılara kapılıp

koşuşturmayla geçen hayatlarımızda, diğerlerinin nasıl yaşadığını unutanlara gerçekleri fark ettiren

roman, William’ın akıl almaz başarısıyla son buluyor.

William Kamkwamba kimdir? Johannesburg, Güney Afrika’da Afrikalılara eğitim veren bir lisede,

Afrika Liderlik Akademisi’nde öğrenci. 2007 TED Küresel Üye

Ödülü alan Kamkwamba, Wall Street Journal’a konuk oldu ve icatları

Chicago Bilim ve Endüstri Müzesi’nde sergilendi. Sık sık hikâyesini

anlatması için davet alan Kamkwamba, 2008 yılında Dünya Afrika

Page 21: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

T H E P A L A

S A Y F A 2 1

Yalçın YALÇINKAYA

Okul kütüphanemizde gerçekleştirilen şubat ayının ikinci konuşmacısı 12

TMA sınıfı öğrencilerinden Elif TAHMİSCİOĞLU olup, öğrencimiz

okumuş olduğu Banu Avar tarafından yazılan “Hangi Dünya Düzeni” adlı

eseri bizlerle paylaşmıştır. Okul kütüphanemizin en çok okuyan öğrencileri

arasında bulunan Elif TAHMİSCİOĞLU yaptığı etkili söyleşisinde kitabın,

gençlerin okuma alışkanlığı kazanmasının yanı sıra hangi bilgiyi nasıl ve ne

şekilde edinebilecekleri kurgusunda hazırlandığına, özellikle gençlerin

okumaya araştırmacı bir yolla başlangıç sağlayabilmelerini öngörebilmek için

oluşturulmuş olduğuna dikkat çekmiştir. Ayrıca, “Hangi Dünya Düzeni” adlı

ilgili eserin, yenidünya düzeninin sorunsalında içerik, kapsam ve yöntem

olgularında bütünsel bir eleştiri yaklaşımıyla konuyu incelemekte olduğunu

vurgulamıştır. Nitekim 2009 yılı Banu Avar’ın deyişiyle yabancı güçlerin ve

içerdeki iş birlikçilerinin gemi azıya aldığı ve bunu açıkça ilan ettiği yıldır…

2009 yılı bu şekilde geçecektir… Şubat 2009’dan Haziran 2009’a kadar

Avrasya televizyonu ekranlarından izleyicilerle buluşan ‘Dünya Düzeni’ adlı

programda bu tarihsel döneme dikkat çeken deneyimli gazeteci Avar,

“küresel çete” olarak değerlendirdiği güçlerin karmaşık ilişkilerini ve

uyguladıkları politikaları Türkiye açısından mercek altına alıyor.

Kitap söyleşilerimiz devam ediyor. Okul kütüphanemizde gerçekleştirilen

kitap söyleşisinin mart ayındaki ilk konuşmacısı 12 FEN A sınıfı

öğrencilerinden Hande GÖNCER olup öğrencimiz okuduğu Richard D.

Booker tarafından yazılan “Nanotechnology for Dummies” adlı eseri

dinleyicilerle paylaşmıştır. Kitap ve kütüphanelerle dostluğunu olanca

gücüyle devam ettirmeye çalışan ve en çok okuyan öğrenciler arasında yer

alan Hande GÖNCER gerçekleştirdiği başarılı sunumunda nanoteknolojinin

ne olduğunu, ne işe yaradığını dinleyicilere aktararak dinleyicilerin bu konuda

farkındalık kazanmalarına olanak sağlamıştır. Nanoteknolojinin neden bu

kadar çok ilgi çektiği ve bu konudaki çalışmaların giderek neden bu kadar

arttığı üzerinde dikkatle durmuştur. “Nanoteknoloji, hemen hemen tüm

endüstrileri zaman içinde tepeden tırnağa değiştirecek veya dolaylı yoldan

altüst edecek sınırsız bir yeterlilikler birikimidir. Dolayısıyla,

nanoteknolojinin yeniliklerden damıtılmış olarak, sıradaki büyük şeyi aslında

çok küçük bu bilimsel gelişmeleri, değişimin dalgalarının kolayca

benimsenmesi için pragmatik iş önerileri hâline getirmek oldukça önem

taşıyor.” Kısacası bir diğer anlamda parçaları atomlardan, moleküllerden

oluşan bir lego ile kim oynamayı istemez ki?

Page 22: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 2 2

T H E P A L A

Page 23: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 2 3

Page 24: The Pala Gazetesi 33. Sayı Ayazağa Işık Lisesi

S A Y F A 2 4