tİcaret İn felsefes İ, tar İhÇes İ ve et İkle olan siki ba...

27
TİCARETİN FELSEFESİ, TARİHÇESİ VE ETİKLE OLAN SIKI BAĞINA İLİŞKİN BAZİ SAPTAMALAR *Prof. Dr. Nejat BOZKURT I- GİRİŞ Montesquieu, "Kanunların Ruhu" adlı yapıtında,"Nerede yumuşak huylu insanlar varsa orada ticaret vardır; nerede ticaret varsa orada insanlar yumuşak huylu olurlar" demektedir. Uygarlığın yayılmasında önemli bir işlevi bulunan ticaret öteden beri ekonomiyle birlikte,onunla iç içe düşünülmüştür; oysa her ikisini de birbirinden ayrı olarak ele almak gerekir. Ticaretin tarihi, insanlar arası ilişkilerin başladığı zamana değin geri götürülebilir ve ekonominin tarihinden daha eskidir. Öncelikle ticaret kişi ya da toplumların kazanç sağlamak amacıyla giriştikleri ve bir yerden başka bir yere taşımak zorunda oldukları her türlü ham ya da işlenmiş mal, hizmet, değer, yiyecek gibi şeylerin alım satımını, deği ştokuşunu kapsayan ekonomik bir etkinliktir. Dünya ticaretindeki gelişme, dünya ekonomisindeki büyümeyi desteklemiş ve teknolojik alandaki köklü değişimlerle her zaman paralel gitmiştir. Ekonomi ise en genel anlamda değerlerin (servetin, doğal kaynakların, ürünlerin) üretim, bölüşüm, dağılım ve tüketim sürecini araştıran toplumsal bir disiplindir ve bilim olarak I7.yy'da kurulmuştur. Ticaret felsefesine gelince, ticaretin yapı ve işleyişini, özelliklerini, doğasını dikkatle araştırır, tarihini keşfe çıkar, ve pazarlara ürünleri ulaştıran ticaret topluluklarındaki *İstanbut Ticaret Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi 153

Upload: others

Post on 06-Feb-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

TİCARETİN FELSEFESİ, TARİHÇESİ VE ETİKLE OLAN

SIKI BAĞINA İLİŞKİN BAZİ SAPTAMALAR

*Prof. Dr. Nejat BOZKURT

I- GİRİŞ

Montesquieu, "Kanunların Ruhu" adlı yapıtında,"Nerede yumuşak huylu insanlar

varsa orada ticaret vardır; nerede ticaret varsa orada insanlar yumuşak huylu

olurlar" demektedir. Uygarlığın yayılmasında önemli bir işlevi bulunan ticaret

öteden beri ekonomiyle birlikte,onunla iç içe düşünülmüştür; oysa her ikisini de

birbirinden ayrı olarak ele almak gerekir. Ticaretin tarihi, insanlar arası ilişkilerin

başladığı zamana değin geri götürülebilir ve ekonominin tarihinden daha eskidir.

Öncelikle ticaret kişi ya da toplumların kazanç sağlamak amacıyla giriştikleri ve bir

yerden başka bir yere taşımak zorunda oldukları her türlü ham ya da işlenmiş mal,

hizmet, değer, yiyecek gibi şeylerin alım satımını, değiştokuşunu kapsayan

ekonomik bir etkinliktir. Dünya ticaretindeki gelişme, dünya ekonomisindeki

büyümeyi desteklemiş ve teknolojik alandaki köklü değişimlerle her zaman paralel

gitmiştir. Ekonomi ise en genel anlamda değerlerin (servetin, doğal kaynakların,

ürünlerin) üretim, bölüşüm, dağılım ve tüketim sürecini araştıran toplumsal bir

disiplindir ve bilim olarak I7.yy'da kurulmuştur.

Ticaret felsefesine gelince, ticaretin yapı ve işleyişini, özelliklerini, doğasını dikkatle

araştırır, tarihini keşfe çıkar, ve pazarlara ürünleri ulaştıran ticaret topluluklarındaki

*İstanbut Ticaret Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi 153

Page 2: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

yaşamı ve aralarındaki ilişkileri eleştirel bir biçimde inceler. Bu konulara ilişkin

düşünürlerin düşüncelerine yer verir ve onları yorumlar. Çünkü sağlam bir felsefi

temele dayanmayan hiçbir bilim dalı tutunamaz. Antik ve çağdaş sosyal ve politik

filozofların farklı düşüncelerini ele alır ve onları karşılaştırarak sonuçlar çıkarır.

Böylece ticaret ve politika arasındaki ilişkileri, ticaret ve ekonomi arasındaki bağı

araştırır; ticari değişimin, alım satımın etiğini, sağlıklı ticaret ile herhangi bir ticari

etkinliğin özel kazanç amacıyla yürütülmesi ve başka değer ölçü ve yargılarıyla

ereklerin göz önünde bulundurulmaması demek olan "tecimselleşme"

(commercialism; commercialisation) arasındaki karşıtlığı, zenginliğin makul

ölçü ve sınırlarını, pozitif sosyal ve ekonomik hakların neler olduğunu, ortak iyilik

ya da sosyal adalet kavramlarına karşılık serbest rekabetin durumunu ciddi bir

sorgulamadan ve eleştiriden geçirir. Kendi yaşamlarımız üzerinde ticaretin saptırıcı

etkilerinin olup olmadığının felsefi bir bilgisini elde etmeye çalışır.

Toplum bilimlerinin pek çoğu gibi ekonomi ve onun bir alanı olan ticaret, felsefenin

dışında gelişmiş, ancak ekonomistlerin ilgileri filozoflarınkileriyle örtüşmeyi ya da

kesişmeyi her zaman sürdürmüştür. Örnek verirsek felsefecilerin bilimsel yöntem ve

sosyal ontoloji üstüne; ussallığa, çıkarcılığa, bencilliğe ve seçme hakkına ilişkin; ve

refah, adalet, eşitlik ve özgürlük üzerindeki düşünlemeleri (refleksiyonları)

ekonomistler ve sosyal bilimciler için de önemli ve kalıcı anlamlar taşımıştır.

Ekonomi ve ticaret felsefesi ayrıca modern ekonomik güçlerin ortaya çıkışında

etkili olan inanç ve değerlerin izlerini araştırır; farklı ekonomik sistemleri, farklı

inanç ve değerleri geçerli kılan sistemler olarak çözümleyerek gelişmiş ve

gelişmekte olan ekonomileri karşılaştırır; geleneksel ile modern arasındaki çatışmayı

inceler. Sonra da küresel büyümeyi harekete geçirecek olan değişmenin koşullarını

araştırır. Çünkü ekonominin geleceğinin dengeli bir ticarete bağlı olduğu görüşü

günümüzde ağırlık kazanmaktadır. Bunun yanında ülke ve kurumların ticaret hacmi

ile ekonomileri arasında her zaman doğru bir orantı da bulunmaktadır. Bununla

154

Page 3: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

birlikte çatışan kültürlerin ve dinlerin(Doğu ve Batı, İslâm ve Hıristiyan,Protestan ve

Katolik) ortak yanlarının olduğunu biz ticaret ilişkileri sayesinde öğrenmekteyiz.

Ticaret ve pazarın yasaları farklı topluluklar arasındaki uçurumları zorla

kapatmaktadır.

Ticaret ve Pazar anlayışının eski çağlardan beri var ve hızla gelişmekte olduğunu

biliyoruz. Ticaret ve Pazar ekonomisi birbirlerine sıkıca bağlı olup etkileşim

içindedir ve koşulları da hızla değişmektedir. Pazara sahip ve egemen olan ile

ticareti elinde bulunduran toplumlar her zaman refahın oluşmasına, dolayısıyla da

bilim ve sanatların gelişmesine önayak olmuşlardır. Bu gelişmişlik felsefeye kadar

yansımıştır. Yaşamın vazgeçilmez gereksinimlerinden biri olan ticaret, insanlar

iletişime başladıkları andan itibaren varlığını sürdürmüş ve toplumların ihtiyaçlarını

karşılamalarını sağlamıştır. En ilksel topluluklarda bile ticaret faaliyetinin varlığı

işte bu nedene dayanır. Başlangıçta "emanete hıyanet etmemek" ile "sözü senet

olmak" ilkelerine bağlı olarak yapılan ticaret, daha sonraları yerini sözleşme

niteliğindeki "etik kodlarda bıraktılar.

Ticaret felsefesinin kendine özgü bazı soruları vardır, bunlardan yola çıkarak alanını

betimlemeye ve bazı sorunları çözmeye çalışır. Kendisine yönelttiği bu soruları

şöyle sıralayabiliriz: İktisadi bir etkinlik biçimi olan ticaret ne için yapılır? Ticaret

yalnızca ihtiyaçlarımızı mı karşılar? Ticari kazancın sınırı ve ölçüsü ne olacaktır?

Her türlü ticari etkinliğin kişisel çıkara dayandığına, genel çıkarın da kişisel

çıkarların toplamından oluştuğuna göre, devlet ve birey çıkarlarının dengelenmesi

nasıl sağlanacaktır? İktisat yasalarının özgürce, sınırlamasız işlemesi insanları mutlu

bir dünyaya götürür mü? Kişisel çıkar ve serbest rekabet, kişinin ve toplumun

mutluluğunu sağlar mı? Sıfır büyümeden söz edebilir miyiz? Hem sabit hem de

saltık olan doğa yasalarıyla göreli ve olağan nitelikli ticaret ve ekonomi yasalarını

birbirleriyle bağdaştırabilir miyiz? Dürüst, adil ticaret (fair trade) nedir, nasıl olur?

155

Page 4: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

Ekonomi ve ticaretin yardımıyla gelecekten şimdiden yararlanabilir miyiz? İnsan

yalnızca kişisel yararı ve en az çaba ile en yüksek tatmini elde etmek için mi çalışır?

Fayda, değerden mi gelir? İş dünyasında yalnızca başarıyı ve kazancı erdem saymak

doğru mudur? Tüm toplumların oluşturduğu küresel çerçeveyi inceleme konusu

yapmak suretiyle iktisadi dengeyi tanıyabilir miyiz? Krizsiz ve sürekli bir ekonomik

büyüme sağlanabilir mi, nasıl? Ekonomik ve ticari sistemler kendi kendilerini

düzenleme gücüne sahip midirler? Dünya boyutunda tam istihdam, üretimin dengeli

büyümesi ve adil bir biçimde dağılımı sağlanabilir mi? Yaygın ve her yere egemen

bir iktisadi ve ticari düşünce şeması oluşturulabilir mi? Sosyal bir ekonomi ve

dengeli, eşit koşullu ticaret ile insan ve toplum kalitesinin iyileştirilmesi olanaklı

mıdır? Günü değil geleceği alıp satmakta olan mali piyasaların dengeye eğilimli

olduğunu söyleyebilir miyiz? Toplumsal çıkara hizmet etmenin en iyi yolu,

bireylerin kendi dar çıkarlarının peşinde koşması mıdır? Piyasaların kendiliğinden

dengeye geleceğini savunan piyasa köktenciliği anlayışının inanılabilirliği var

mıdır? Piyasa ilişkilerinde ahlaki bir boyuttan söz edebilir miyiz? Fiyatların

oluşmasında ahlaki değerler bir rol oynar mı? Mali piyasalardaki ahlak yokluğu

krizlere yol açar mı? Kendi bencil çıkarının peşinde koşan insan gruplarıyla ,

toplumun genel çıkarı tarafından yönlendirilen insanların arasında ne gibi bir fark

vardır? Büyüme ile refah arasında nasıl bir ayırım vardır ve bu sorunsalın içinde

servet dağılımının yeri nedir? Ticaretteki serbestleşme gelir dağılımını düzeltir mi,

yoksa bozar mı?

II-DÜNYA TİCARETİNİN SERÜVENİ

Yalnız insanlığın keşfettiği tüm zenginliklerin bilgisiyle zihnimizi

zenginleştirdiğimiz zaman insan olmaya hak kazanabiliriz. Karl Marx’ın dediği

gibi "insanlık tarihi, daima sanayi ve ticaret(mal değişimi) tarihi açısından

incelenmeli ve istenmelidir." Geçmişin ve şimdinin büyük ticaret yollarının, bizlerde

156

Page 5: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

ne gibi imgeler çağrıştırırsa çağrıştırsın, dünya tarihinin biçimlenmesinde,

kültürlerin ve yaşam biçimlerinin yayılmasında önemli katkılarda bulundukları

yadsınamaz. Eski çağlardan beri uzak ülkeleri ve halkları birbirine bağlamış olan,

mal ve düşünce akışının gerçekleştiği büyük ulaşım merkezlerinin, bu bağlantı

noktalarının bazıları hâlâ varlıklarını sürdürmektedirler; ancak çoğu artık yoktur.

Antikçağ'da, Akdeniz'de Kartaca'nın kurduğu ticaret yolları ağı, dünyaya göz

dikmiş olan Roma'nm kenti yerle bir etmesi sonucunda, birden ortadan kalktı.

Britanya adalarından Eskiçağ Yunanistan'ındaki tunç zanaatçılarına kalay getiren

kara yolu ile Kuzey Denizi kıyılarından , Baltık'dan Güneye, Doğu Akdeniz'e

kehribar, kereste ve kürk taşıyan yollar gibi bazı bağlantı noktaları akla hayale

sığmaz yerlerde olup hepimizin açıklama ve hayalgücüne bir meydan okuma

niteliğindedir. Avrupalıların 15.yy'da kıtaya varışlarından çok önce varolan eski

Doğu Afrika ticaret yollarından ise Güneydoğu Asya ve Hindistan'dan Roma

İmparatorluğuna karanfil, hindistancevizi,biber, tarçın taşındığı için bu önemli

bağlantı noktalarına "Baharat Yolu''' adı verilmiştir. Tabii en klasik sayılabilecek

ticaret yolu ise 1500 yıl boyunca Çin'i Batı'ya bağlayan ve teknolojik yenilik, dinsel

değişim ve ticaret konularında bir iletişim kanalı oluşturan "İpek Yolu"olmuştur.

Doğu'dan Batı'ya, Çin'den Antakya'ya kadar uzanan İpek Yolu, uygarlıklar arası

etkileşimi sağlayan bir iletişim kanalıydı. Ancak unutulmaması gereken bir şey varsa

o da dünya yüzündeki büyük ticaret yollarının aynı zamanda kanlı üstünlük

savaşlarının odağı olması ve utanç verici bir trafik oluşturan köle ticaretinin ulaşım

kanallarının da yine bu yollar üzerinde bulunmasıdır.

Dünya üzerinde ticaretin Taş Devrine kadar geri gittiğini düşünmek oldukça zor olsa

gerek. Bu ilksel başlangıç döneminde insanlar yiyeceklerini artık avcılık ve

toplayıcılıkla değil, üreterek elde ediyorlardı. Bu küçük üreticiler yaşamlarını

sürdürmek ve geçinmek için bazı malları üretiyorlardı. Ama gereksinim duydukları

bir çok başka mal da vardı. Zamanla gereksinme duydukları şeylerle ellerinde

157

Page 6: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

bulunan şeyleri değiş tokuş edebileceklerini farkettiler. Böylece gereksindikleri

malları elde etmek için ellerinde ürün fazlası kalacak miktarda üretim yapmaya

yöneldiler ve trampa dediğimiz değiş tokuş tekniği de böylece ortaya çıkmış oldu.

Tabii ticaret de bu sayede doğmuş oluyordu. Trampanın ilkin yakın komşular

arasında, daha sonra da uzak köyler ve daha büyük topluluklar arasında

uygulanmaya başladığını görüyoruz. Ancak trampa sisteminin önünde birçok

engelleyici sorun vardı. Sözgelimi, başka malları ellerinde bulunduranların

gereksindikleri şeyleri üretmek gerekiyordu.

Ticaret dar anlamda önceleri Akdeniz'de, Nil, Ürdün nehri, Fırat ve Dicle nehirleri

vadilerinde(Mezopotamya); Kızıldeniz, Lut Gölü ve Körfez kıyılarında başladı.

Nil'in verimli topraklarından devşirdiği zenginlik sayesinde Mısır, ticaretin bu

başlangıç aşamasında belirleyici bir rol oynadı ve Asya ülkeleriyle düzenli ilişkiler

kurdu. Mısır kervanları Fenike, Suriye ve Kızıldeniz yöresinin ürünlerini elde etmek

için birbiri ardından yola çıkıyorlardı. Kutsal Kitap'ta Yusuf’un kardeşlerinin

pelesenk ve bal, lavanta ve kokulu sarı sakız, şam fıstığı ve badem taşımacılığı

yaptıkları anlatılır. Mısır'ın dışalım ürünleri arasında Küçük Asya'dan kereste,

fildişi, altın, şarap ve yağ bulunuyordu; dışsatım ürünleri ise tahıl, dokuma ve imal

edilmiş eşyadan, özellikle de silahtan oluşuyordu. Ticaret karadan yapılıyor, daha

çok trampa biçiminde yürütülüyordu. Zamanla yönetimler ticaretle ilgilenmeğe

başladılar; ticareti özendiriyor, kimi zaman da denetliyorlardı. Para hâlâ ortada

görünmüyordu, ama alış veriş yapanlar arasındaki trampa işlemleri kolaylaşmıştı.

Çünkü ortak ölçek olarak belli ağırlıkta bir metal (altın ya da gümüş) kullanılıyordu.

Sonradan Sâmilerin yerleşmiş oldukları Babil kenti, Güneyden( Arabistan),

Batıdan(Suriye) ve Doğudan(Pers ülkesi) gelen ürünler için Pazar haline geldi. Bu

mallar arasında değerli madenler, yün, tahıl ve yapı gereçleri bulunmaktaydı;

değerleri de ünlü Hammurabi yasalarında gösterildiği gibi belirleniyordu. Bu tür

ticaret halk yığınlarının konumunu etkilememişti. Asıl amaç, lüks mallara yönelik

158

Page 7: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

talebi karşılamaktı. Önemli mallar dışardan gelmiyor, yöre ya da bölge

pazarlarından trampayla sağlanıyordu. Fenikelilerin deniz ticaretini ellerinde

tuttukları sıralarda durum hâlâ böyleydi. Sur, Sayda ve Beyrut kentlerinin

yaşamasına elverecek koşulları bulunmayan Filistin'in kıyı şeridine yerleşmiş olan

Fenikeliler, zenginlik arayışı içinde denize açıldılar. Küçük teknelerin yetersizliğine

karşın Akdeniz'i özel bir deniz haline getirdiler ve Akdeniz havzasında küçük

koloniler kurdular.

Komşularından gelen baskıların ve iç çekişmelerin etkisiyle Fenikelilerin gücü

azaldı. Onların yerini İÖ 9.yy'da kurulan Kartaca aldı. Kartaca, Roma'nın baskın

konumunu tehdit edecek derecede güçlenince, Roma'lı devlet adamı Cato'nun ünlü

"Kartaca yıkılmalıdır!" sözü, Roma'nın dünya üstünlüğü ve egemenliği savının

amacı haline geldi.

Fenikelilerin para ekonomisine sahip olduklarına ilişkin bir kanıt yok elimizde. İÖ

4.yy'da Kartaca, ticari amaçlarla İspanyol gümüşü ve Moritanya altını basmaya

karar verdi. Tarihçi Herodotos, Kartacalı tacirlerin işlerini nasıl yürüttüklerini şöyle

anlatır:" Tacirler vardıklan kıyıda mallarını karaya çıkarırlar, sonra teknelerine

dönerek dumanla işaret verirlerdi. Dumanı gören yerliler alımlarıyla oraya

gelirlerdi." Fenikelilerin Sur kentini merkez alan ticaret hegemonyasını Atinalılar

devraldılar. Çin ve Hint ürünleri Suriye üzerinden bir yay çizerek Atina'ya

ulaşıyordu. Atina'da ise deri işlikleri, dökümhaneler ve silah yapımevleri, ticarete

dönük mal üretiyorlardı. Gemi yapımı için kereste sağlamak amacıyla Kuzeyle olan

ilişkiler gelişmişti. Ayrıca bu arada köle ticareti de gelişmekteydi. Ticaret çevresi

olarak etkinliğini koruyan Akdeniz'de, Batı Anadolu (lonia) ve Yunanistan para

ekonomisini oluşturarak ticaretin gelişmesine katkıda bulundular. Lidya, İÖ 7.yy.

ortalarında sikkeyi kullanarak trampa işlemini kolaylaştırmış oldu.

159

Page 8: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

Atina ve Yunanistan'ın ticaretteki büyümesini, askeri birliklerinin gücüne dayanan

Roma'nın yükselişi izledi. Aynı zamanda ticaret gereksemelerinin zorlamasıyla,

İskenderiye ve Antakya gibi büyük kentler doğdu. Köle ticaretinde ve fethedilen

bölge halklarına uygulanan haraç sisteminin yaygınlaşmasında Roma'nın güçlü

e t k i s i g ö r ü l d ü . R o m a İm p a r a t o r l uğu ' n u n ç ö k ü şü y l e O r t a ç ağ ,

derebeyliğin(feodalizmin) doğuşuna tanık oldu. Kapalı bir ekonominin hakim

olduğu bu dönemde ticaretin gelişmesi için gerekli koşullar ortadan kalktı ve ticaret

geriledi. Güçlü devletlerin desteklediği deniz trafiği durma, deniz ticareti de çökme

noktasına geldi. Kara ticareti yapılan yollar da artık Romalıların bıraktığı durumda

değildi. Sürekli saldırıya uğrama tehlikesi vardı ve saldırıların çoğunu da feodal

beyler düzenletiyorlardı.

Avrupa'da bu olumsuz koşullar egemenken yeni doğmuş olan İslâm Uygarlığı

hemen her alanda hızlı bir gelişme içine girmişti. Çin, Hint, Bizans ve Pers

Uygarlıklarıyla temaslarını yoğun biçimde sürdüren İslâm Uygarlığı Arap, Türk ve

İran toplumları tarafından oluşturulmuştu. Ticarete büyük önem veren, kervan ve

kervansaraylar aracılığıyla uluslararası bir ticareti gerçekleştiren İslâm topluluğu

ticaretin büyük ölçüde itimat ve güvene dayandığının bilincindeydi. Uygarlıkların

gelişme ve yayılmasında ticaretin önemli bir rol oynadığını ve ticaretteki

yoğunluğun refahın göstergesi olduğunu bize İslâm Uygarlığı kanıtlamıştır. Türkler,

uygarlıklar arası geçişim ve iletişimde katalizör rolü oynayarak bilim ve

teknolojinin gelişmesine de katkıda bulunmaktaydılar. Doğu'yu Batı'ya bağlayan

İpek Yolu, Güney'i Batı'ya bağlayan Baharat Yolu ve Kuzey'i Güney ve Batı'ya

bağlayan Kürk ve Kereste Yolu artık müslüman toplulukların elindeydi ve kısa

sürede refaha ulaşan İslâm ülkeleri Ortaçağ Avrupa'sının iştahını kabarttı; böylece

iki yüzyıla yakın bir zaman sürecek olan Haçlı Seferleri başlamış oldu. Ticaret

yollarını ve Ortadoğu zenginliğini ele geçirme girişimi olan bu seferler tam bir hayal

kırıklığıyla sonuçlanınca Avrupa'da ticaretin dayandığı temellerin yeniden

160

Page 9: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

oluşturulması gereksinmesi doğdu. Tacirler, lonca türü dernekler kurdular; bu süreç,

yeni bir toplumsal sınıf olan tacirlerin statüsünü pekiştirdi. Bölgesel bir gelenek

niteliği taşıyan panayırlar, feodal beylerin çıkarlarına denk düştüğü için önem

kazandı. 15. yy'da pusulanın bulunmasıyla deniz ticareti güçlendi ve yeni ticaret

yolları bulundu. Portekiz kralının kardeşi gemici Henry'nin koruması altında

Sagres'de bir denizcilik okulu kuruldu. Kristof Kolomb, Kastilya hükümdarından,

tehlikeli yolculuğu için destek sağladı. Osmanlıların denetimi altında bulunan

Baharat ve İpek Yollarının kaynağına ulaşmak ve buralardaki zenginliklerden , Hint

ve Çin'in kaynaklarından pay almak isteyen İspanya hükümdarı, Hindistan'a ulaşması

için yardım sağladığı bu denizcinin o zamana değin bilinmeyen yeni bir kıtaya

varacağını nereden bilebilirdi? Afrika yolunu izleyen Vasco de Gama, Kristof

Kolomb'un yerine Hidistan'a vardı. Aynı amaçla yola çıkan Pedro Alvarez

Cabbral de Güney Amerika'ya(Brezilya) ulaştı. Böylece dünya haritasını

tamamlayacak olan büyük keşifler çağı başlamış oluyordu. Bu keşfedilen ülkelerle

yapılan alışverişler ticareti de canlandırıyor; Avrupa geleceğine umutla bakıyordu. O

zamana değin uluslararası ticaret baharat, güzel kokular, değerli taşlar, fildişi, ipekli

kumaşlar ve kumaş boyaları gibi ürünlerden oluşan lüks mallara yönelik olmasına

karşın Amerika'nın keşfiyle Meksika ve Peru'dan Avrupa'ya bol miktarda getirilen

altın ve gümüş sayesinde yüzyıllar boyu trampayla sınırlı kalan ticaret, artık çift

metal sistemiyle sikke basılması için gerekli kaynağa yeterince kavuşmuş oluyordu.

Duka altını ve Avrupa devletlerince basılan yeni paralarla, ticaretin gelişmesi için

gerekli koşullar böylece oluşmuştu. Eskiden aşağı sınıf gözüyle bakılan tacirler yeni

bir konum edinerek, güçlü bir burjuvazi oluşturdular. 17. ve 18.yy'Iarda ticaretteki

üstünlük İspanya ve Portekiz'den İngiltere ve Hollanda'ya kaydı. Bu arada Fransa

ve Almanya'nın sürekli rekabetleri söz konusuydu ve sonra üstünlük sırası ABD'ye

geldi. Güney ve Kuzey Amerika kıtasındaki beyaz göçmenlerin kauçuk, pamuk,

tütün, kahve ve kakao plantasyonlarında iş gücüne gereksinimleri olduğu için Siyah

Afrika köle ticareti l6.yy'da başladı. Bir kara kölenin canı ve bedeni, kafası ve kolu

161

Page 10: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

her şeyi efendisinin malı idi. Zenci köleler Güneyde ve Kuzeyde her türlü haklardan

mahrumdu. Çoğunun isimleri efendilerinin işletmelerinin ismini taşımaktaydı.

Portekiz ve İspanya köle ticaretinden büyük kazançlar elde ettiler. 1550'lerde

başlayan köle ticareti 1697'de Portekiz hükümeti tarafından kendi tekeline alındı.

Büyük kâr bırakan zenci köle ticareti bütün deniz devletleri arasında sıkı bir

rekabete yol açtı ve bu durum 1807'lere değin sürdü. İkiyüz yıl bu ticareti elinde

bulunduran İngiltere nihayet avam kamarasında bu ticarete son veren bir kararı

kabul etti. 1807'den sonra İngiltere köle ticaretine artık hoşgörü ile bakmıyordu;

Portekiz ve İspanya ile 1815'de; Avusturya, Rusya ve Prusya ile 1842'de; Fransa ile

1845'de özel antlaşmalar yaptı. Köle ticaretinin yasaklanmasıyla ilgili olarak

İngiltere 1853 'de Batı devletleriyle yirmialtı, ve Afrika kabile reisleriyle de

altmışbeş antlaşma imzalamış bulunuyordu. Sanayi devriminin ticaret üzerinde

büyük etki yapması sonucunda yeni mal çeşitleri ortaya çıktı. Zaman zaman savaşa

varan çekişmeler yoğunlaştı. 20.yy'da şirketler devletler eliyle kurulur ve

desteklenir oldu; ticaret tekelleri oluşmaya başladı. Denizlerde egemenliği Britanya

ele geçirdi ve kara ticaretini de geliştirdi. Buhar makinesinin bulunuşundan sonra

taşımacılık geniş bir demiryolu ağı üzerinden yapılır oldu. Britanya'nın önde olduğu

dönemde Dünya, kömür çağına girince bu ülkenin deniz ve demiryollarındaki

ağırlığı daha da arttı. 19.yy'ın sonu petrolün önemli bir meta durumuna gelmesine

yol açan içten yanmalı motorun bulunuşuna tanık oldu. Bu alanda da Britanya

baskın bir konumdaydı. Ancak bu durum, iki dünya savaşının yıprattığı Britanya'nın

gücünü ABD'ye devretmek zorunda kalışına dek sürdü. Görüldüğü gibi İÖ 7. ve

6.yy'larda Fenikelilerin, İonyalılarm; İS 8. ve 12.yy’larda İslâm toplumlarının; 15.

ve 16. yy'larda Venediklilerin, Cenevizlilerin ve Osmanlıların; 17.yy'da

Felemenklerin; 18. ve 19. yy'larda İngilizlerin ticarette önde olmaları sanatlarını,

bilimsel çalışmalarını ve teknolojilerini etkilemiş; böylece bunlar da toplumların

dönüşümünü sağlamıştır. Ticaret ilişkileri kültürler arası etkileşimi canlandırarak

yeni kültürlerin doğmasına ve yayılmasına ön ayak olmuştur.

162

Page 11: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

Ticaret için önemli bir yardımcı öğe durumundaki iletişimde de ateş yakma ve posta

güvercini ile arabalarından yararlanmanın ardından, posta hizmetlerinin

örgütlenişlerinde, denizaltı telsiz telgrafının, radyonun, telefon ve teleksin

bulunuşuna; sonar sistemlerine, bilgisayar ve faksa ve daha ötelere doğru uzanan bir

gelişme izlenmiştir. Kara ve deniz taşımacılığına hava taşımacılığı da eklenmiştir.

Uzun geçmişine bakarak ticaretin uygarlık tarihinde ne kadar büyük bir yeri ve

önemi olduğunu görüyoruz. 15. ve 16. yy'larda Okyanus ötesi taşımacılığın gelişmiş

gemilerle yapılması sonucunda ticaret hacmi artmış, insanlar birbirlerini daha

yakından tanıma fırsatı bulmuşlardır. Ancak bu karşılaşmalar her zaman barışçıl

olmadı; yine de ticaretin gelişmesi insanları birbirlerine yaklaştırdı.

Endüstrileşmenin 1750'lerde ticaretin gelişmesinde büyük etkileri olurken, iki dünya

savaşında ticaret büyük darbeler yemiş ve sınırlamalara uğramıştır. Uluslararası

ticaretin yeniden gelişme gösterdiği 20. yy'da Ticaret ve Tarifeler Üzerinde Genel

Anlaşma(GATT) yapıldı ve Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde olduğu gibi gümrük

birlikleri kuruldu. Günümüzde uluslararası ticaret hacmi giderek artmakta ve

milyarlarca doları bulmaktadır. 1990'larda GATT'a üye ülkeler Dünya Ticaret

Örgütü'nü(WTO) kurarak ticari konulardaki pek çok sınırlamayı ortadan kaldırdılar.

2000'li yıllarda da Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşma'sı (NAFTA) yürürlüğe

girdi. 21.yy'da internetin hızla yayılımı sonunda elektronik ticarette bir patlama

yaşandı. Hizmet ve ürünlerin World Wide Web aracılığıyla işletmelerden işletmelere

ya da tüketicilere giderek büyüyen bir oranda ticareti yapılmaktadır. Siyasetin farklı

tutumlarına karşın ticaret her dönemde varlığını hissettirmiş; bilimler ve teknolojinin

yayılımında önemli görevler üstlenmiş, uygarlıklararası etkileşimlerde ve yeryüzü

uygarlığının gelişmesinde büyük işlevleri olmuştur.

163

Page 12: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

III- TİCARET SERMAYESİ, REKABETİ VE KÂRI

İhtiyaç duyulan çeşitli ürünlerin birbirleriyle değiştirilmesi zorunluluğundan doğan

ticaret, ilkin üreticilerin kendi aralarında yapılmaktayken zamanla bir aracıyı

gerektirdi. Doğanın farklılaştırdığı çeşitli üretim bölgelerinin birbirlerine uzaklığı

özellikle bu aracıyı zorunlu kılıyordu. İnsanlar arasında doğan bu yeni işbölümü,

yani ticaret, genelleşmiş değiş tokuş olarak tanımlanmıştır. Böylesine genelleşmiş

bir değişim olayında eşdeğerlilik ilişkileri, iki ürün ya da iki ürün kategorisi için

geçerli olmaktan çıkıp, sonsuz sayıda farklılaşmış ürünler için geçerli olmuştur.

Altın ve gümüşün genel eşdeğer, yani para olarak kullanılmaya başlaması da bu

zorunluluğun sonucudur. Ticaret ilkin sistemli olarak Doğu Akdeniz'de, Giritliler ve

Fenikeliler arasında gelişmiş; daha sonra Batı Anadolu (lonia) ve Yunanistan'a

geçerek kurulan koloniler aracılığıyla hızla yayılmıştır. Yunan mitolojisinde ticareti

gözeten tanrı Hermes (Hermeias) (Roma dininin ticaret tanrısı:Mercurius),

hırsızların olduğu kadar, tacirlerin de koruyucusudur; ama asıl yararı yolcularadır.

Yollara dikilen Hermes heykelleri -ki bunlar tanrı büstü ile phallos simgesini

taşıyan yuvarlak kaidelerdi- çok kutsal sayılan İlkçağın kilometre taşlarıdır. Hermes

aynı zamanda çobanların bekçisi olarak omuzunda bir koyun taşıyormuş gibi

canlandırılırdı.

Ticaretteki ilerleme kentlerin meydana gelmesini sağladı; çünkü kent her şeyden

önce bir pazardı. Bu durum insanlar arasında yeni bir işbölümünün gerçekleşmesini

gerektirmiş ve kent emeğiyle köy emeği birbirinden ayrılmıştır. Aslında ticaretin eşit

olmayan ekonomik bir gelişmenin sonucu olduğunu söyleyebiliriz; çünkü bütün

ilksel(primitiv) toplumlarda, daha ileri bir toplumdan gelmiş yabancı bir tacirin

değiş tokuşu biçiminde algılanmıştır ticaret. Üreticiden tüketiciye kadar uzanan

taşıma, depolama, tezgâhlama ve ambalaj işlemlerini kapsayan ticaretteki bu

süreçler üretkendir ve mala bir ek değer katmaktadır. Ne var ki tacirin kârı daima bu

164

Page 13: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

değer farkının çok üstünde olmuştur. Bunun yanında ticaretin gelişmesi, ticaret işini,

ek değer yaratan bu işlemlerden de ayırmış ve bütünüyle üretken olmayan bîr

faaliyete dönüştürmüştür. Günümüzde malları ne taşıyan, ne toplayan, ne

tezgâhlayan ve ne de ambalajlayan tacirdir. Dışalıma ve dışsatıma tacir, alıp sattığı

malı ne görür, ne de ona elini sürer. Ek değer yaratan ara işlemleri başkaları

yaparlar. K. Marx ile F. Engels bu konuda "Alman İdeolojisi” adlı yapıtlarında

şöyle derler: "İşbölümünün kafa ve kol emekleri arasında bölünmesinden sonraki

gelişmesi, üretimle ticaretin birbirinden ayrılması ve özel bir tacirler sınıfının

oluşmasıyla gerçekleşti. Bu bölünme eski kentlerde(özellikle Yahudilerde) zaten

gerçekleşmiş bulunuyordu; yeni kentlerdeyse hızla oluşmaktaydı. Bu işbölümü,

komşu çevreleri aşan bir ticari bağlantı olanağını sağlamaktaydı. Ne var ki bu

bağlantı da hem varolan ulaşım araçlarına ve siyasal ilişkilerle koşullandırılan

kırsal kesimdeki genel güvenlik durumuna -bilindiği gibi bütün Ortaçağ boyunca

tacirler, silahlı kervanlar halinde yolculuk etmekteydiler- , hem de ticarete elverişli

alanların gelişme derecesi uygarlık düzeyleriyle belirlenen gereksinimlerine

bağlıydı. Ticaretle uğraşan özel bir sınıfın oluşması ve ticaretin bu tacirlerle kentin

sınırları dışına çıkması, üretimle ticaret arasında bir etkileşimi gerçekleştirdi. Bu

karşılıklı etki yüzünden üretim alanında da yeni bölünmeler başladı. Her kent, öteki

kentin sanayilerine ağır basan bir sanayi kolu geliştirmeye çalıştı. İlkel sınırclıhk,

yöresellik yavaş yavaş kaybolmaya yüz tuttu. Böylece icatlar her yerde ayrı ayrı ve

yeni baştan yapılmak zorunluluğundan kurtuldu. Çeşitli kentler arasındaki

işbölümünün ilk sonucu da, loncalar sisteminden kurulan üretim dallarında

manifaktürlerin doğuşu oldu. Manifaktürleri hazırlayan tarihsel koşul, yabancı

ülkelerle yapılan ticarettir." Yine aynı konuda K. Marx bu kez "Kapitalinde şöyle

der: "Toplumun kapitalizm öncesinde ticaret, sanayiye egemendi; kapitalizm

dönemindeyse sanayi, ticarete egemen olmuştur. Ticaret, ürünlerin

kullanılmasından çok satılmasına bağlı olarak, üretimi, gittikçe daha çok değişim

değeri konusu yapmıştır. Ticaretin ve ticaret sermayesinin gelişmesi, her yerde,

165

Page 14: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

üretimin değişim değerlerine yönelmesine yol açar, onun hacmini büyültür, onu

çoğaltır ve evrenselleştirir; parayı dünya parası durumuna dönüştürür.” Ticaret işi

için gerekli sermayeye ticaret sermayesi denir ve ticaret bir sermaye yatırımını

gerektirir. Bu sermaye önce veresiye alıp pahalıya satmaktan doğar. Ticaret

sermayesi, toplumsal artıdeğerin bir bölümü olup tarihsel süreçte mal dolaşımı,

para dolaşımına dönüşmüş ve artıdeğer, para dolaşımının amacı olmuştur. Bu

konuda Ibn Haldun, "Mukaddime" adlı yapıtında şöyle der: ''Yaşamını kazanma

aracı olan ticaret, ucuza mal alıp pahalı satmak ve böylece başlangıç sermayesini

artırarak kazanç sağlamaktır." Tacirlerin sağladığı kâr, ucuz mal alımına dayandığı

için, artıdeğer ve dolayısıyla ticaret sermayesinin başlangıcında yağmacılık ya da

korsanlık olduğunu söyleyebiliriz. Ticaretin ve ticaret sermayesinin gelişmesi,

üretimin değişim değerlerine yönelmesini gerçekleştirmiş ve üretimin genişleyip

evrenselleşmesini sağlamıştır. Para denilen genel eşdeğeri, dünya parası haline

getiren de ticaret sermayesinin gelişmesidir. Aslında ticaret sermayesi, fizyokratların

da gözlemleyip ileri sürdükleri gibi, değer yaratıcı değildir; yalnızca üretim alanında

yaratılmış olan değerlerin bir elden başka bir ele geçmesinden ibarettir. Bu durumda

toplumsal zenginlik artmaz, yalnızca transfer edilir. Bu bakımdan ticaret

sermayesinin, tefeci sermayesinden farkı olmadığı söylenebilir. Ticaret sermayesi,

sanayi sermayesinin dolaşımına hizmet ettiği oranda bir anlam kazanır. Çünkü mal

dolaşımının devir süresini mümkün olduğu kadar kısaltmak, sanayi sermayesinin

yararınadır. Yatırdığı para ne kadar çabuk geri dönerse o kadar çabuk yeni bir

yatırım ve üretim gerçekleşecek ve kâr oranı artacaktır. Bunun içindir ki günümüzde

sanayi sermayesi, artıdeğerin bir bölümünü ticaret sermayesine bırakır. Böylece

ticaret sermayesi, sanayi sermayesi kadar kâr sağlayabilmeli ki bu alanda

tutunabilsin ve sanayi alanına kayarak ayrıca sanayi kâr oranında azalma doğuracak

yeni rekabetleri gerçekleştirmesin. İşte bu nedenle ticaret sermayesi, artıdeğerin

genel dağılımına katılmaktadır; ama bu onun bir artıdeğer yarattığı anlamına gelmez.

Ticaret sermayesi, hiçbir artıdeğer yaratmaksızın artıdeğer dağılımından payını alır

166

Page 15: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

ve toptancı sermayesi, yarı toptancı sermayesi ve perakendeci sermayesi olarak

çeşitlenip bu pay almaya katılır. Kapitalist ekonominin ilk biçimleri olan ticaret

sermayeciliği ile tefeci sermayeciliğin her ikisi de bu işlere yatırılan bir sermayeye

dayanır.

Ekonomist Ernest Mandel'in "Marksist Ekonomi Elkitabı" adlı yapıtında dediği

gibi, "Gerçekte ticaret, ekonomik bakımdan daha az gelişmiş, belki de genel değiş

tokuş evresine bile erişmemiş olan ve bundan dolayı da çok ucuza satan halklardan

yok pahasına mal satın almaktan ibarettir. Sonra bu mal, aynı ürünlerin son derece

nadir olduğu ve çok arandığı, üretimleri için gerekli emek süresinin, yani gerçek

değerinin bilinmediği, kıtlık ve su baskını gibi felâketler yüzünden bunlara büyük bir

gereksinme duyulduğu yerlere gidilerek yüksek fiyatla satıldı."Böylece ilksel

düzeyde kapitalizmin tekelcilik aşamasını başlatan yarışma doğmuş oldu. Temelde

kapitalizm bir rekabet, yarışma düzeni olup her kapitalist, rakiplerinden kurtulmaya

ya da onlarla anlaşıp fiyatları saptamaya çalışır. Günümüzdeki büyük şirketler ise

binlerce küçük girişimden daha kolay anlaşabilirler. Anlaşma eğilimi, ıirakip"lere

karşı savaşımın gerektirdiği harcamaları azaltmak isteğinden doğar. Yarışma, bu

harcamaları sürekli olarak artırır ve küçük girişimlerin dayanamayacağı boyutlara

ulaşır. Üretimin yoğunlaşması, kaçınılmaz olarak tekellerin kurulmasını gerektirir.

Tekeller, üretimin büyük bölümünü ellerinde toplayan büyük sermayedarların

aralarında anlaşmaya varmalarından doğarlar. Tekel, büyük parasal gücüyle, fiyatları

dilediği gibi saptama ve bunun sonucu olarak da büyük kârlar sağlama olanağını

yaratır. Karteller, tröstler, konsorsiyumlar, holdingler tekelci birleşmenin temel

biçimleridir. Ticari rekabet, tekellerle tekelleşmemiş sayısız girişimler arasında

sürdüğü gibi tekeller arasında da devam eder. Tekeller, yarışmanın üstünde, ama

yarışmayla birlikte bulunurlar. K.Marx'ın söylediği gibi "Ticarette zaman,

paradır;savaşta ise zaferdir".

167

Page 16: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

Ticaret kârına gelince bu, sanayi sermayedarının ticaret sermayedarına bıraktığı

artıdeğerin bir bölümüdür. Üreticilerin emeklerinden doğan artıdeğer, ticaret

alanında ticaret kârı adını alır. Sanayi sermayedarı, kâr oranını yükseltmek için,

eline geçirdiği artıdeğerin bir bölümünü ticaret sermayedarına bırakmak zorundadır.

Çünkü sanayi sermayedarı ürettiği malı kendisi satmaya kalktığı taktirde hem vakit

kaybedecek, hem sermayesinin dolanım süresini uzatacak, hem de satışta

uzmanlaşmış olan tacir kadar çok satış yapamayacaktır. Bütün bunlar , onun

kapitalinden elde edebileceği en çok kârı düşürür. Demek sermayedar, artıdeğerin

bir bölümünü tacire bırakmakla , kârından fedakârlık etmiş değil, tersine, kârını

artırmıştır. Sanayici kârının bu artışı , dolaylı olarak bir başka açıdan da gerçekleşir.

Sermayenin bu bölümünün ticaret sermayesine ayrılması, sanayi sermayecisinin

yararınadır. Çünkü ticaret sermayecisi, sanayidekine eşit bir kâr elde edemezse

sermayesini sanayi alanına sokacak ve sanayi sermayecisi için yeni bir rekabet

gerçekleştirerek sanayi sermayesinin kâr oranını düşürecektir. Bütün bunlar, tacir

denilen aracının, bir malı, maliyet fiyatının yükseğinde olduğu halde gerçek

değerinden aşağı bir fiyatla satın aldıktan sonra pazarda gerçek değerine sattığı halde

nasıl bir ticaret kârı gerçekleştirdiğini gösterir. Çünkü bir malın gerçek değeri ,

maliyet fiyatının üstüne bir artıdeğer eklenmek suretiyle dile getirilen, o malın

yeniden üretimi için toplumsal olarak gerekli zaman süresidir. Bu süre pazarda para

diline çevrilerek bir fiyatla dile getirilmiştir. Sanayi sermayedarıyla ticaret

sermayedarının paylaştığı, bu sürenin ödenmemiş bölümüne karşılık olan

artıdeğerdir. O malın gerçek değerinin tümünü gerçekleştirdiği halde bu değerin para

diliyle tutarından küçük bir parça ücret adı altında emekçiye, büyük bir parça kâr adı

altında sermayedara ve aynı büyüklükte bir üçüncü parça da ticaret kârı adı altında

tacire verilmektedir. Bir malın gerçek değeri para diline çevrilerek böylece

bölüşülmüştür. Mal, pazarda, gerçek değerine satılır. Böyle olduğu halde hem

sermayedar , hem de tacir onun kapsadığı artıdeğeri paylaşmak suretiyle bu

paylaşmadan ötürü hiç biri zarar etmeden ayrı ayrı kâr etmektedirler. Şimdi bu

168

Page 17: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

artıdeğerin sanayi sermayedarı, toptancı tacir, yarıtoptancı tacir ve perakendeci tacir

arasında nasıl paylaşıldığını ve hepsinin de bu paylaşmadan hiç zarar etmeksizin

nasıl ayrı ayrı kâr ettiklerini şöyle bir örnekle açıklayalım: Bir ülkede toplam

üretimin değeri 900 birim olsun. Bunun 800 biriminin hammaddelere, makinelere,

binalara ve ücretlere gittiğini; 100 biriminin de artıdeğer olduğunu varsayalım.

Şimdi paylaşılacak olan bu 100 birimlik artıdeğerdir. Aynı ülkede ticarete de 200

birim yatırılmış olsun. Bunun 100 biriminin toptan ticarete, 40 biriminin yarıtoptan

ticarete, 60 biriminin de perakende ticarete ayrıldığını varsayalım. Bu durumda

toplam sermaye 800 birim sanayici sermayesi ve 200 birim ticaret sermayesi olmak

üzere 1000 birimdir. Demek ortalama kâr oranı 100/1000, yani %10 olacaktır.

Toplam olarak 1000 birimlik bir sermaye, 100 birimlik bir artıdeğer paylaşacaktır;

ortalama kâr, toplam sermayeyle artıdeğer arasındaki orandır. Bu paylaşma şöyle

gerçekleşecektir: Sanayici örneğimizde 800 birimlik sermaye yatırmıştır. Bu

sermayeyle elde ettiği malı %10 kârla, yani 880 birime toptancıya satacaktır.

Toptancı bu malı alıp satmak için 10 birimlik bir sermayeye sahiptir; demek 100

birimlik sermayeden %10 oranında bir kâr elde edebileceğinden 880 birime aldığı

malı yarıtoptancıya 890 birime satacaktır. Yarıtoptancı da aynı hesapla 890 birime

aldığı bu malı perakendeci tacire %10 kârıyla 894 birime satacaktır. Tüketiciyle

karşı karşıya kalan perakendeci, 894 birime aldığı bu malı tüketiciye %10 kârıyla

900 birime, yani gerçek değerine satacaktır. Görüldüğü gibi 900 birimlik bir değer,

dönüp dolaşıp gene 900 birime satılmıştır. Ama bu arada sanayici 80 birim, toptancı

10 birim, yarıtoptancı 4 birim ve perakendeci de 6 birim olmak üzere toplam 100

birim, yani 100 birimlik artıdeğerin bütününü paylaşarak kâr etmişlerdir. Hiç biri

zarar etmemiştir; çünkü kârları , yatırdıkları sermayeyle aynı orandadır. Bunlardan

biri ya da birkaçı ortadan çekilseydi ortalama kâr oranı büyüyebilirdi; yani toplam

ticaret sermayesinin ortadan çekildiğini varsayarsak ortada kalan 800 birimlik sanayi

sermayesinin 100 birimlik artıdeğere oranı artar ve %12,5 olurdu. Ama bu taktirde,

malın dolaşım süreci ticaret sermayesi tarafından azaltılmamış olsaydı, 100 birimlik

169

Page 18: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

artıdeğer elde edilemeyecekti ve elde edilecek artıdeğer 100 birimin altında olacaktı;

yani kâr gene %12,5'a çıkmayacaktı. Başka deyişle sermayedar, ticaret sermayesinin

yardımıyla çabucak geri dönen sermayesini sürekli üretimi için kullanamayacak ya

da aynı sürekli üretimi sağlamak için daha büyük bir sermaye yatırmak zorunda

kalacaktı. Çünkü sermayedar, bu üretimini, ticaret sermayesinin sanayi sermayesi

yerini alarak , sanayi sermayesinin devir süresini çok kısaltmak suretiyle sanayi

sermayesini çok kısa bir sürede yeniden eline geçirmekle gerçekleştirebilmektedir.

Bu durum, yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi, onun kârını azaltmakta değil,

tersine, artırmaktadır. Örneğimizde sanayi sermayedarının %10 kârından başka 200

birimlik -faiz getiren- bir sermaye tasarrufu da vardır. Eğer 200 birimlik ticaret

sermayesi , üretim-satış sürecine katılmamış olsaydı, sanayici aynı %10 kârı elde

edebilmek için 800 birim yerine 1000 birimlik bir sermaye yatırmak zorunda

kalacaktı.

IV- TİCARET VE ETİK ARASINDAKİ SIKI BAĞ

Yasalar insanları bir arada tutmaya ve yaşamlarını güvenli bir ortamda

sürdürmelerini sağlayarak onları korumaya çalışır. Etik ise bir arada yaşayan

insanların davranışlarını, eylemlerini düzenleyerek onların birbirlerine karşı görev,

hak ve sorumluluklarını belirlemeyi; böylece de onları toplumun sağlıklı ve bilinçli

bir üyesi kılmayı amaçlar. Bu nedenle etik ve bilinçli davranış birbirlerine sıkıca

bağlıdırlar. İnsanın bilinci, ahlaka olan temel gereksinimi üzerinde yükselir ve

ekonominin zorunluluğu bundan sonra duyumsanır. Genel etiğin temel ilkelerinin

değişmemesine karşın siyaset etiğinde olduğu gibi ticaret etiği de bütün meslek

elikleri gibi zamanla değişime uğrar, ama hiçbir zaman ortadan kalkmaz. Meslek

etikleri zamana ve zemine bağlı olarak değişen koşullar ve gereksinimlere uygun

biçimde başkalaşmalar, değişimler geçirirler. Eski dönemlerde ve ülkelerde yapılan

alışverişlerdeki aldatmaların ahlak ile hiçbir ilişkisi olmamıştır. Bireyleri saf, temiz

170

Page 19: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

ve dürüst olan bu toplumlar için aldatmak o dönemdeki ticaretin yapısından

kaynaklanan ticari bir yöntem olarak algılanmış ve pazarlık etmek dediğimiz bir

teknik geliştirilmiştir. Pazarlıkta en alt ve en üst düzeyin ortasını bulan en kârlı

alışverişi yapmış sayılıyordu. Bu durum günümüze değin sürmüştür.

Yunan filozoflarında ekonomi, bir davranış biçimini ya da bir eylem kuramını

belirtir; bir evin mal varlığını yönetme sanatı olarak anlaşılır. Eskiçağlardan

yüzyıllarca sonra tacirlerin ve gemicilerin faaliyetleriyle iktisadi etkinliğin

gelişmesi üzerine, ekonomi, değişimlerle ve bugün piyasa ekonomisi dediğimiz ve

bir sitenin ana varlığının iyi yönetilmesini sağlamak amacını güden şeyle de

ilgilenmeye başlamıştır. Ekonomi, iktisadi birimler olan bireylerin davranışlarını

incelemeyi kendisine konu aldığı ölçüde insanın politika, etik, ticaret gibi öteki

etkinlikleriyle de örtüşmesi doğaldır. Aristoteles, servet kazanmanın ekonomiye

nasıl bağlı olduğu sorusuna iki servet kazanma biçimi ayırt ederek yanıt verir. İlki

yaşamın sürmesi için kendisine gereksinim duyulan doğanın ürünlerini

biriktirmekten ibaret olan doğal biçimdir. Burada o üç ana tür ayırt eder:

Toplayıcılık, Avcılık(korsanlık,eşkiyalık,balık avcılığı),Çiftçilik. Bunlar için doğal

sınır , insanın beslenme ve giyinme gereksinimleriyle belirlenir. Böyle servet

edinme ekonominin(ev yönetimi) ve devlet adamlığının önkoşuludur. Bununla ikinci

servet kazanma arasında bulunan şey takastır. Aristoteles burada şeylerin "kullanım

değeri"" ile "değişim değeri” arasında bir ayırım yapar. Örnekle bir ayakkabıyı

giyebilir ya da takas edebiliriz. Her iki durumda da onu "kendisi bakımından"

kullanırız; ama ilki onun "'asıl anlamında kullanımı, onun yerli yerinde kullanımı,

başka hiçbir şey için değil kendisi için kullanımıdır". Takas,belli bir noktaya kadar ,

yani yaşamın sürmesi için kendisine gereksinim duyulan şeyi kazanmak bakımından

doğaldır. İkinci ve doğal olmayan servet kazanma biçimine, şeylerin, başka şeyler

için değil, fakat para için değiştirilmeye başlandığı zaman ulaşılır. Aristoteles'in

işaret ettiği paranın temel özellikleri: 1)onun şeylere göre daha taşınabilir olması ve

171

Page 20: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

2)değişim için uygun olmasının dışında kendisi bakımından da bir yararının

olmasıdır. Aristoteles, değiştokuştan başka bir yolla, yani ticaretle elde edilen her

türlü servet kazanmayı doğal bulmaz. Savunmasını ahlaksal bir temele dayandıran

filozof, yaşamın sürmesi için kendisine gereksinim duyulanın ötesinde, sınırsız bir

biçimde servet peşinde koşmayı eleştirir. Ancak kendi kendisi bakımından servet

peşinde koşmanın , şeylerin toplandığı ve değişimin henüz başlamamış olduğu en

erken bir dönemde bile ortaya çıkabileceğini ve takasta, vurgunculuğun, şeylerin

parayla değişiminde olduğundan hiç de daha az olmadığını gözden kaçırır. Bunun

yanında eleştirdiği tacir sınıfının yararlı bir kamu hizmeti yaptığını ve yalnızca böyle

yaptığı için de kazanç sağladığını görmez. Onun bu görüşü, ticareti, özgür bir insana

yakışmayan bir meslek olarak gören sıradan yunan önyargısının bir yansımasıdır.

Aslında ticaret bir toplumun emeği ve ürününü daha iyi koşullarda değerlendirmeye

çalışan hem bireysel hem de kamusal bir faaliyet olup bu nedenle de zekasına ve

işgücüne güvenilen, kendisine emanet edilene hıyanet etmeyen ve ona layık

olduğunu gösteren kimseler (tacirler) aracılığıyla yapılması gerekir. Kişi vicdanı

rahatsız olmasa da kamu vicdanını rahatsız eden her davranış etiğe aykırıdır. Peki

nedir kamu vicdanı ve sınırları ? Genel sağduyu ve evrensel kabul görmüş ilkelerdir.

Sağlıklı ve güçlü toplum kendi yanlışlarından en kısa zamanda ders alan ve bunları

yinelemeyen toplumdur. İnsanların kendilerini ve karşılarındakileri tanımalarına,

yanlış davranışlarda bulunmamaları için bilinçlenmelerine ve mutlu yaşamalarına

katkıda bulunan etik, bireylerin özgür ve toplumların sömürüden uzak olmalarına

hizmet eder. Eski toplumların ahlakı şu ilkelere dayanmaktaydı: "Ya sen başkasını

soyacaksın, ya da başkası seni?'; "Ya sen başkası için çalışacaksın, ya da başkası

senin için"', "Ya köle sahibisin, ya da kölesin". Böyle bir toplumda eğitilen insanlar

yalnız kendisine özen gösteren, yalnız bende olsun diyen ve başkalarına metelik

vermeyen insanın psikolojisini, alışkanlıklarını ve kavrayışlarını

benimsemekteydiler. Thomas Hobbes'un bencilliğe ilişkin görüşlerini geliştiren

Bernard de Mandeville'e göre ahlakın temelinde kıskançlık, açgözlülük, cimrilik

172

Page 21: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

ve kibir vardır ve bütün bunlar endüstriyi canlandıran etmenlerdir. Açgözlülük ve

kıskançlık tarafından yönlendirilen üretim etkinliği sosyal bolluğu doğurur. Adam

Smith'in ünlü "görünmez eli" toplumu herkesin en iyi çıkarma göre düzenler.

Aristoteles'den beri “ radikal açgözlülük" anlamındaki "Pleonexia", bu

erdemsizlik, modern üretici ekonominin yönlendirici gücü olmuştur. Sınırsız ticareti

savunan Mandeville, vahşi kapitalizmin atalarındandır. Günümüzde kapitalizmin,

"En büyük en güzeldir", "Taşıyamayana,kucağından düşene kadar alışveriş yap",

"Toplum hiçbir şeye benzemez", "Açgözlülük iyidir ", "Elimde ovucumda ne varsa

harcamaya gidiyorum", "Tüketim mutluluktur", "Aldatmazsan malını satamazsın"

gibi yaygın sloganları bu sistemin ne kadar insani olduğunu sorgulamamıza yol

açmaktadır. İş ve ticaret dünyasında yalnızca başarıyı, kazancı bir erdem saymak ne

kadar doğrudur? İş alanında niteliği ikinci plana atmak bir yanılgı sayılmaz mı?

Çabuk ve çok üretmenin yanında güvenilir, estetiğe uygun, dayanıklı ve nitelikli mal

üretmek esas olmalıdır; niceliğin niteliği ezip geçmesine izin verilmemelidir. İnsanın

hakları olduğu gibi görev ve sorumluluklarının da bulunduğu unutulmamalıdır.

Birey ve toplumun eğitimi konusunda da ancak yaşamda gerekli olabilecek , pratik

bilgiler verilmesinin yanında zihin ve karakter eğitiminin de ihmal edilmemesi

gerekir. Yalnızca işlerine gelen yasalara uyan insanlar gerçek yurttaş olamazlar.

Zenginlik peşinde koşmak bir erdem haline getirilirse insanın iç dünyasının

fakirleşmesi de kaçınılmaz olacaktır; böylece yasaya ve topluma uyumlu olması

gereken yaşamımız yozlaşmaya doğru gider. Yasalara ve toplum kurallarıyla

düzenine karşı elde edilen kazancın ve zenginliğin bir erdemmiş gibi gösterilmesi

gerçekten üzücüdür. Üretenin pazarlayandan az ya da pazarlayanın üretenden çok

kazandığı bir ekonomik düzenin adaletli olduğunu ve sürdürülebilirliğini savunabilir

miyiz? K. Marx'ın vurguladığı gibi,"Toplum, emek güneşinin çevresinde dönmeye

başlamadıkça dengeli bir toplum haline gelemez". Günümüzdeki kapitalizmin krizi

ekonomik olmaktan çok sosyal, maddeci olmaktan çok ahlakidir.

173

Page 22: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

Ekonomi, ekonomik bir değer yaratan şeyin ,yani servetin üretim, bölüşüm ve

tüketimiyle ilgiliyken , ticaret mal ve hizmet dolaşımıyla uğraşır. Hiçbir şey

üretmeyen, ama hazır olarak üretilmiş mallar üzerinden kazanç sağlamak ticaretin

ana hedefi olduğu için geçmişte eleştirilmiş ve ekonomiye kıyasla kendisine pek iyi

gözle bakılmamıştır. Örnekle F.Engels, "Ailenin,Özel Mülkiyetin ve Devletin

Kökeni" adlı yapıtında şöyle der: "Uygarlık...üretimle değil, yalnız ürünlerin

değişimiyle , yani ticaretle uğraşan bir sınıf yaratmıştır. Bu sınıf , üretimin

yönetimini eline geçirmiş, üreticileri ekonomik bakımdan kendine bağımlı hale

getirmiş, her iki üretici arasında aracı olmuş, her ikisini de sömürmüştür. Bu,

parazit bir sınıftır, gerçek bir toplumsal parazittir. Gerçekte pek önemsiz hizmetleri

karşılığında, hem iç, hem de dış üretimin kaymağını gasbetmekte, hızla büyük bir

zenginlik yığmakta ve toplumda bu zenginliğe uygun bir yer almaktadır.'' Oysa

sanayi sermayesinin dolaşımına hizmet eden ticari sermayenin kârı , sanayicinin

artıdeğerden tacire bıraktığı bir kısımdır. Ne var ki ticaret sermayesi , eşit olmayan

değişim yoluyla küçük mal üreticilerini sömürür. İşçiler ve öteki emekçiler de

tüketim malları satın aldıkları için ticari sermaye tarafından sömürülürler.

Dolaşım(mübadele) alanındaki hizmetlere bağlı olan giderlere dolaşım giderleri

denir ve kapitalist ticaretin gelişmesi dolaşım alanında üretici olmayan giderleri

artırır. Bilindiği gibi uluslar arası işbölümü , dış ticareti doğurur. Ancak günümüzün

ileri sanayi toplumlarında dış ticaretin, az gelişmiş ülkelerin sömürülmesinde bir

araç olarak kullanıldığı da gözden kaçmamaktadır. Öte yandan ticaret, bilindiği gibi,

on milyonlarca küçük tarım üreticisi ile büyük sanayi arasındaki tek ekonomik

bağdır. Devlet ticaret işlerini iyi yürüttüğünde sanayi, köylülerin gereksinimlerini

karşılamakta, köylüler de ticaret aracılığıyla sanayinin gereksinimlerini

doyurmaktadırlar. İşçi, köylü ve emekçi devletini güçlendirecek biçimde çalışırlarsa

büyük sanayi işte o zaman yaratılabilir.

174

Page 23: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

Güven ve itimat ticaretin temel taşlarıdır ve onlar olmadan dürüst bir ticaret

yapamazsınız. Taraflar arasında gelecekteki işbirliğini belirleyen ve etkileşimlere

yer açan güven faktörü ticaret için etkin bir dinamiktir. Güvensizlik ortamı bütün

olanakları ortadan kaldırırken ,güven hepsini ortaya çıkarır. İş ilişkilerinde kendisine

itimat edilebilen, kendisiyle sır paylaşılabilen ve gizliliği saklayabilen kimse güvene

layıktır; böyle bir kimse sözünün eri ve güvenilir bir kimsedir. İş ve ticaretin

temelinde daha başka etik değerler de yer alır. Örneğin pazarlamacılıkda, dürüstlük

ve doğru sözlülük; satıcılıkta, karakter ve yetenek;reklamcılıkta, inandırıcılık,

sözüne güvenilirlik ve yaratıcılık;girişimcilikte, cesaret ve özgüven gibi erdemler

vazgeçilmez öğelerdir. Moralite ile pazar, etik ile ticaret arasındaki sıkı bağ, değerler

ve erdemler üzerinde yükselir. Moral temeli olmayan ticaret, ticaret değildir. Etik

değerlere bağlı ticaretin ayrıca sanatlar,kültür, çevre ve teknolojik ilerleme üzerinde

önemli etkileri de vardır. İş ve ticaret yaşamında sosyal sorumluluk ve moral tutum

kazancı artırır. Ancak çıkarları çok farklı yönlere sevk etmektedir insanları;

unutulmamalı ki geometrik aksiyomlar bile eğer insanların çıkarlarına dokunsalardı,

herhalde onlar da yanlışlanırlardı. Nitelikli bir ticaret ilişkisi ,yüksek bir karaktere

sahip olmayı gerektirir. Bu bakımdan insan bilimlerinin iş ve ticaret etiği açısından

büyük önemleri vardır. Kamuoyunda iş dünyasına karşı sarsılabilecek güveni

onarmak ve yatırımcının itimadını sarsan yüksek düzeydeki yolsuzluklardan

kaçınmak amacıyla "yeni bir ahlak" çağrısı yapmak ve "yolsuzlukları önleme

örgütleri" kurmak vazgeçilmez bir görevdir. Çünkü her şeyin sonunda vicdan

olmadan ekonomik bir düzen, kapitalizm ya da sosyalizm; karakter olmadan da

zenginlik olmaz.

V- SONUÇ

Toplumun ekonomik örgütlenişi üzerine düşüncelerin felsefe dünyasına girişi

G.W.F.Hegel’le gerçekleşmiştir. Ona göre "politik iktisat”(Staatsökonomie),

175

Page 24: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

18.yy'da doğan yeni bir bilimin adı olup bu bilim, bireyleri bir "ihtiyaçlar dünyası"

içinde yer alan varlıklar olarak ele alır ve onları bu ihtiyaçları "aynı zamanda başka

bireylerin gereksinimlerinin ve iradelerinin malı ve ürünü olan dış nesneler

aracılığıyla" ve ''bu iki terim arasında dolayım olan etkinlik ve emekle"tatmine

çalışmaları bakımından inceler.(Grundlinien der Philosophie des Rechts,189). İktisat

biliminde başlangıçta kavramsal bir şemaya dayanmadan olguları gözlemleme

olanağı olmadığı gibi, gerçekle sınanmamış varsayımlar ileri sürmek de olanaklı

değildir. Ekonomi yasaları , çoğu kez , ekonomi alanı dışındaki bir takım olayların

müdahalesi ya da ortaya çıkmasıyla engellenebilecek veya değişebilecek bazı

eğilimleri belirtir. Ancak iktisadi olayların yapısı zorunlu ilişkilerin varlığını

gerektirir. Gerçekten de bütün iktisadî olaylar birbirlerine bağlıdır, öyle ki, iktisadi

etkinlik gerek insanların kendi aralarında, gerekse insanlarla ekonomik değerler ,

mallar arasında bir dizi ilişki olarak ortaya çıkar. Bir yanda giderilecek

gereksinimler, öte yanda bunların giderilmesinde yararlanılan mal ve hizmetler gibi

ekonomik sorunun verileri derin değişikliklere uğrarlar. Bu değişiklikler zaman

içinde ele alınınca iktisadi yaşama köklü bir istikrarsızlık özelliği verir. Bir

konjonktür bilimi olarak iktisat farklı toplumsal dinamiklerin etkisi altındadır.

Gerçekliğin daha iyi bilinmesiyle elden geldiğince bilimsel bir biçimde yapılan bir

çözümlemeden ve durum saptamasından kalkarak, tutarlı bir iktisat siyaseti(ekonomi

politik) oluşturulabilir. F.Engels'e göre, "Siyasi iktisadın kuruluşu , ticaretin

yaygınlaşmasının doğal bir sonucudur. Böylece, kurumsallaştırılmış kusursuz bir

aldatmacalar sistemi, eksiksiz bir zenginleşme bilimi, basit ve bilimdışı alışverişin

yerini almıştır" .{Umriss zu einer Kritik der Nationalökonomie).

Radikal bir çağdaş siyasal ekonomi, kendisini her şeyden önce bir "antiekonomi"

olarak sunmalı ve "geleneksel", "burjuva" ya da "yeni klasik" iktisadı, sözde

bilimsel niteliği, aşrı matematik formalizasyon düşkünlüğü, yalnız uzmanlarınca

bilinip anlaşılır olması, ardında bir ideolojiyi gizlemesi nedeniyle de eleştirel bir

176

Page 25: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

tutumla ve açıkça yermelidir. Buna paralel olarak radikal bir çağdaş iktisatçı da

baskın bir ekonomik model durumuna gelen kapitalizmi,en genel yanlarıyla, yani

sosyal maliyetler, iktisadi büyümeye eşlik eden savurganlık ve çevre kirlenmesi;

ırkçı, cinsiyetçi, ulusçu tutumlar; yabancılaşma, sömürü, küreselleşme adı altında

ekonomik emperyalizm, gelişme yolundaki ülkeleri borçlandırma ve bağımlı kılma

gibi özellikleri ele almalı ve acımasızca eleştirebilmelidir. Özellikle de ekonomik

gelişmeyi aksatan siyasi engeller, toplumla iktidarın yapısı ve servetlerin ülkeler ve

uluslar arasındaki dağılımında gittikçe artan eşitsizlikler üzerinde ısrarla durmalıdır.

Ahlaki dürtülerin maddi dürtülerden , kolektif tüketimin bireysel tüketimden önde

geldiği bir refah arayışında olan nitelikli bir ekonomiden yana çıkmalı ve

merkeziyetçi olmayan, demokratik toplumcu bir planlamaya başvuran bir yönetim

biçimini hedeflemelidir. Toplumsal ve politik savaşımların çok daha derin izlerini

taşıyan bir tarih ve kültür karşısında ve aynı zamanda daha gelişkin bir ekonomi ile

yola çıkan böyle bir anlayış daha olumlu sonuçlara varabilir. Yoksa insan

hakları,açlık, gelişmekte olan ülkelerin borçları, küreselleşme adı altında ekonomik

emperyalizm; nükleer, kimyasal ve biyolojik savaş tehdidi,fakirliğin giderek artması

gibi çağımızın önemli sorunlarıyla gerektiği gibi ilgilenmeyen ve çözüm üretmeyen

iktisat bilimi, gerçek bir toplum bilimi olmayı hak edebilir mi?

Kapitalist sistemin kaynamalarının ve krizlerinin arkasında bir sınıf çatışmasının

bulunduğu ve bu sınıf çatışmasının da modern politikanın anahtarı olduğu bir

gerçek. Ancak günümüzdeki sınıf çatışması 19.yy'da olduğu gibi açgözlü fabrika

sahipleri ile sefalete sürüklenmiş işçi sınıfı arasında değil; o zamandan bu yana

inanılmaz ölçüde büyümüş bir sınıf olan burjuvazinin içinde sürüp giden bir

çatışmadır. Bugünün uluslar arası sermaye akışının geniş ölçekte oluşu, 19.yy'ın

sonundaki küreselleşmenin ilk yıllarını anımsatmakta. Bir toplumdaki kişisel

tasarrufların hızlı büyümenin gizli motorlarından biri olduğunu düşünürsek,

tüketimden çok üretim fazlası oluşturmanın gerekliliği ortaya çıkar. Peki kişiler ya

177

Page 26: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

asgari tüketimleri için gerekenleri de karşılayamazlarsa ne olacak? Ekonomi

yavaşlayacak, yaşam kalitesi düşecek. Bunlar kapitalizmin ölüm çanlarının çaldığı

anlamına gelmemeli. Ancak içinde bulunduğumuz dönemin ekonomisinin,

inanılmaz bir varlığı bir sınıftan ötekine, işçi sınıfından burjuvaziye değil, orta

sınıfın bir kısmından diğerine aktardığına şüphe yok. Kandırılan geniş bir sınıftan

sahte hareketlerle küçük bir topluluğa yapılan bu kâr transferi bütün değerlerin

ayaklar altına alındığını apaçık göstermekte. O zaman etik değerleri daha ciddi bir

biçimde ve denetleyerek uygulamak gerekmez mi ?

Örgütlenmiş sermaye ve çıkar gruplarının arenası haline gelmiş olan siyasal yaşamın

bir an önce emekçilerin, sivil örgütlerin ve halkın yaşam alanı haline getirilmesi

gerekmez mi? Böylece dünya ekonomisi sosyal demokrasiyle uyumlu kılınarak gelir

dağılımındaki adaletsizlik de giderilebilir. Alternatifsiz bir ekonomik model

insanlığı çıkmaza sürükleme tehlikesini de beraberinde taşır. Özgürlük ve adalet,

etiğin iki başat öğesi olup toplumların ulaşmayı bir türlü beceremedikleri

değerlerdir. Dünyamız siyasal, sosyal, kültürel ,ekonomik ve teknolojik bakımdan

tek kutuplu görünmesine karşılık hiç bu kadar ayrımlaşmamış, hiç bu kadar dengesiz

ve adaletsiz olmamıştır. Bunun yanında sınırları olmayan bir açgözlülük hırsına

kapılmış, tüm kontrol ve fren mekanizmalarından yoksun ; bencil ve iş bitirici bir

ekonomi ve ticaret anlayışının insanlığı nasıl bir geleceğe taşıyacağı apaçık

görülebilir. Uygar,özgür ve adaletli bir dünyanın oluşmasında ticaretin katkısı

büyüktür. 21.yy elektronik ticaret çağı olacak; gelişmiş ülkelerdeki pek çok işletme

şimdiden bu elektronik ticaretin ahlak kurallarını oluşturmaya başladılar bile. Bu

etik kuralların başında karşılıklı güven(güvenilirlik), verdiği sözü eksiksiz yerine

getirme, açık iletişim içinde olma ve sahteciliğe kaçmama bulunmaktadır. Çok nazik

bir denge işi olan ticaret, sermayeleri boş laf ve ümit olanlar için değildir. Bu

nedenle etik kodlara dayalı bir ticaret anlayışı, insani gelişmenin önemli bir unsuru

ve göstergesidir. Ulusal ve uluslar arası ilişkilerde , organizasyonlarda her zaman

178

Page 27: TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE OLAN SIKI BA ...library.iticu.edu.tr/e-kaynak/dergi/dergi/d2/M00030.pdf · TİCARET İN FELSEFES İ, TAR İHÇES İ VE ET İKLE

ulusal aktörlerin baş rolde olmaları bir gerekliliktir. Ülkeler ancak yurttaşlarına

hesap verebilen yönetim sistemi ve anlayışıyla insani kalkınmayı başarabilirler;

yaşam kalitesini yükseltir, nitelikli insanı çoğaltabilirler. İnsani kalkınma biçim ve

içerik bakımından demokratik olan ve bireyine her türlü desteği veren bir yönetimi

zorunlu kılar. Böyle bir kalkınma da ancak insanlar için ve insanların katılımı ile

olabilir. Sürekli olan insani kalkınma sürecini ateşlemek, demokratik bir siyaset ile

siyasal sistemin de güçlenmesinin desteklenmesini zorunlu kılar. Uluslar arası

bağımlılık, günümüzde küresel kararlara ve hesap verilebilirlik süreçlerine de

küresel katılımı zorunlu kılmıştır. İnsanların kendilerini etkileyen kararlara

katılımını güçlendirmek ve yöneticilerinden hesap sorma hakkını elde etme çabası

artık yalnızca ulusal bir kalkınma önceliği değil, aynı zamanda uluslar arası bir

sorumluluktur. Bütün dünya yurttaşlarının amacı demokrasinin sürekli beslendiği,

kalkınmanın sürekli ilerlediği ve bireysel özgürlüklerin zenginleştiği küresel bir

birliktelik olmalıdır. İşte bu amaca etik ilkelere uygun küresel boyutta yapılacak

olan dengeli, toplumları gözeten, uluslar arası ve serbest ticaretin katkısının

yadsınamayacak boyutta olacağı kuşkusuzdur. Çünkü bir atasözünün dediği gibi,

"Birleşmek başlangıçtır, birliği sürdürmek gelişmedir, birlikte çalışmak ise

başarıdır, "

179