t.c Çukurova Ün vers tes sosyal b l mler enst tÜsÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir....

109
T.C ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI el-BUHÂRÎ’NİN el-EDEBÜ’L-MÜFRED’İ BAĞLAMINDA HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİ’NDE GÖRGÜ KURALLARI Nilüfer ÜNSAL YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA / 2006

Upload: others

Post on 08-Feb-2020

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

T.C ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

el-BUHÂRÎ’NİN el-EDEBÜ’L-MÜFRED’İ BAĞLAMINDA HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİ’NDE GÖRGÜ KURALLARI

Nilüfer ÜNSAL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2006

Page 2: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

T.C ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

el-BUHÂRÎ ’NİN el-EDEBÜ’L-MÜFRED’İ BAĞLAMINDA HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİ’NDE GÖRGÜ KURALLARI

Nilüfer ÜNSAL

Danışman : Prof. Dr. Ali Osman ATEŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2006

Page 3: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne, Bu çalışma, jürimiz tarafından Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Başkan : Prof. Dr. Ali Osman ATEŞ ( Danışman ) Üye : Yard. Doç. Dr. Muhammet YILMAZ Üye : Yard. Doç. Dr.Nebahat GÖÇERİ

ONAY Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım. …/…/ 2006 Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ

Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin çizelge, şekil ve

fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri

Kanunundaki hükümlere tabidir.

Page 4: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

i

ÖZET

el-BUHÂRÎ ’NİN el-EDEBÜ’L-MÜFRED’İ BAĞLAMINDA

HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİ’NDE GÖRGÜ KURALLARI

Nilüfer ÜNSAL

Yüksek Lisans Tezi, Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı

Danışman: Prof. Dr. Ali Osman ATEŞ

Haziran 2006, 99 Sayfa

İnsan toplumsal bir varlıktır. Bu yüzden içinde yaşadığı toplum tarafından kabul

edilen kurallara uymak zorundadır. Kısacası insan görgülü-edepli olmalıdır. Bu çalışmada

el-Buhârî’nin el-Edebü’l Müfred’i bağlamında Hz. Peygamber’in Sünneti’nde görgü

kuralları araştırılmıştır.

Çalışmamız giriş ve üç bölümden oluşmaktadır:

Birinci bölümde; Hz. Peygamber’in duâlarında ve insanlarla ilişkilerinde gözettikleri

görgü kuralları incelenmiştir. Duâ, kulun Allah’a yalvarmasıdır. İnsan Rabbi ile

konuşurken bu konudaki edep kurallarına uymalıdır.

İkinci bölümde; insanların aile hayatında uyması gereken görgü kurallarından

bahsedilmiştir.

Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise; insanların toplumsal hayatta uyması gereken

görgü kuralları belirtilmiştir.

Çalışmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmiş ve bu konuda

yazılmış diğer kitaplardan da yararlanılmıştır.

Anahtar Kelimeler : Edeb, Ahlâk, Görgü, Aile, Toplum, Kur’ân, Hadis, Din,

Peygamber.

Page 5: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

ii

ABSTRACT

THE EXPERIENCED RULES IN PROPHET MUHAMMED’S SUNNAH

ACCORDING TO el–ADABU’L-MUFRAD WRITTEN BY el-BUKHARI

Nilüfer ÜNSAL

Master Thesis, Basic İslâmic Sciences

Supervisor: Prof. Dr. Ali Osman ATEŞ

June 2006, 99 Pages

The human beings are social, there fore they must obey the rules which

have been accepted by the society where they have been living in. That is,they

should have good behaviors. In this work, the experıenced rules in Prophet

Muhammed’s Sunnah accordıng to el-Adabu’l Mufrad wrıtten by el-Bukhari are

studied.

This study is formed of enter and three divisions:

In the first division; the prags and relations the people of the Prophet

and the accepted rules are studied. The pray is a beg to God by His slaves. The

people should obey the accepted rules in this topic when they speak with God.

In the second division; the accepted rules have been mentioned that the

people have to obey in family life.

In the third and last division; it has been expressed that the people should

obey the accepted rules in social life.

In our study it has been given place to verses of the Qoran and Hadiths.

And it has been advantaged other books that written on this topic.

Key Words : Moral, Accepted Rules, Family, Society, Qoran, Hadith,

Religion, Prophet.

Page 6: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

iii

ÖNSÖZ

İnsan sosyal bir varlıktır ve bunun tabii sonucu olarak da diğer insanlarla iletişim

kurmak durumundadır. İletişim insan hayatında, yemek, içmek, barınmak v.b. kadar

vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bireyin çevresiyle sağlıklı iletişim kurabilmesi ve kendini ifade

edebilmesi, içinde yaşadığı toplum tarafından sözlü ya da yazılı olarak kabul edilen âdab-ı

muâşerete yani nezâket ve görgü kurallarına riâyet etmesiyle mümkündür. Müslümanlar

için hemen her konuda Hz. Peygamber’i model almak vazgeçilmez bir prensiptir. Çünkü

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, Ahzâb Sûresinde: “Andolsun ki Allah’ın Elçisi’nde sizin

için güzel bir örnek vardır.” buyurmaktadır. Hattâ, bu âyetten de anlaşılacağı üzere, bir

Müslüman için Hz. Peygamber’i örnek almak bir prensip olmaktan öte bir zorunluluktur.

Hz. Peygamber her konuda olduğu gibi insanlarla ilişkilerindeki nezâket ve görgüleri

hususunda da Müslümanlar için ideâl incelik örneği sergilemişler ve bunu sahâbîlerine de

çeşitli vesîlelerle ısrarla tavsiye etmişlerdir.

Bir Müslüman-Türk âlimi olan el-Buhârî, el-Edebü’l-Müfred adlı eserinde, Hz.

Peygamber’in, fiilî, kavlî ve takrîrî sünnetlerini ifade eden edep ve ahlâk hadislerini bir

araya toplamıştır. el-Edebü’l-Müfred temel olmakla birlikte çalışmamıza, Kur’ân

âyetlerini, hadisleri ve görgü kurallarına dâir yazılmış kitapları da dâhil etmeye çalıştık.

Tezimiz giriş ve üç bölümden oluşmaktadır: Giriş, adı geçen müellif, eseri ve edep

kavramı hakkındadır. Birinci bölüm, Hz. Peygamber’in duâlarında ve insanlarla

ilişkilerinde gözettikleri görgü kurallarına dâirdir. İkinci bölümde, bireyin aile hayatında

riâyet etmesi gereken âdâb üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde ise, insanların

toplumsal hayatta uymaları gereken görgü kurallarına yer verilmiştir.

Bu çalışma Ç. Ü. Araştırma Fonu’ndan İF2004YL12 nolu proje ile desteklenmiştir.

Katkılarından dolayı çok teşekkür ederim. Burada bu konuyu araştırmamı tavsiye eden,

çalışmalarım sırasında bana vakit ayırarak tezimin olgunlaşmasında büyük katkıları olan

hocam Prof. Dr. Ali Osman ATEŞ’e en içten şükranlarımı sunarım. Ayrıca

çalışmalarım sırasında yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım Doç. Dr. Mustafa

ÖZTÜRK ve Yard. Doç. Dr. Muhammet YILMAZ’a teşekkürü bir borç bilirim.

Nilüfer ÜNSAL 2006 - ADANA

Page 7: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

iv

İÇİNDEKİLER

ÖZET …………………………………………………………………………………. i

ABSTRACT ..................................................................................................................... ii

ÖNSÖZ ……………………………………………………………………………… iii

İÇİNDEKİLER …………………………………………………………………..…… iv

KISALTMALAR …………………………………………………………...………… vii

GİRİŞ

1.1.Tezin Konusu, Sınırı, Amacı ve Yöntemi………………………………………….. 1

1.1.1. Tezin Konusu ve Sınırı ……………………………………………………….. 1

1.1.2. Tezin Amacı ve Yöntemi……………………………………………………… 1

1.2. el-Edebü’l-Müfred’in Müellifi el-Buhârî’nin Hayatı ve İlmî Yeri……………..… 2

1.3. el-Edebü’l-Müfred Hakkında Temel Bilgiler …………………………………. 4

1.3.1. “el-Edebü’l-Müfred ” Adlı Eserin Tanıtılması……………………................... 4

1.3.2. “Edeb” Kavramı ……………………………………………………………….. 6

1.3.3. Edeb-Ahlâk İlişkisi……………………………………………………………. 7

1.4. Sosyal Hayatın Gerekliliği……………………………………………………….. 11

1.5. İnsânî İlişkilerde Edeb’in (Görgü Kuralları’nın) Önemi ve Gerekliliği………….. 12

1.6. Edeb’in İbâdetler Açısından Önemi…………………………...………………….. 14

BİRİNCİ BÖLÜM

HZ. PEYGAMBER’İN DUÂLARINDA VE İNSANLARLA İLİŞKİLERİNDE

GÖZETTİĞİ ÂDÂB

2.1. Duâ’da Âdâb…………...……………………………………………………….…… 15

2.1.1. Duâ’da Âdâb’ın Önemi ve Gerekliliği………...………….………………… 15

2.1.2. Hz Peygamber’in Duâlarında Gözettiği Âdâb................................................... 17

2.1.2.1. Hz. Peygamber’in Allah’a Sıkça Ettiği Duâlar………………………… 17

2.1.2.2. Hz.Peygamber’in Duâlarında Sık Sık Allah’a Sığındığı Haller…………. 20

2.2. Hz. Peygamber’in İnsanlarla İlişkilerinde Gözettiği Âdâb ……………………… 22

2.2.1. Hz. Peygamber’in Eşleriyle İlişkilerinde Gözettiği Âdâb……………………… 22

2.2.2. Hz.Peygamber’in Ashâbıyla ve Hizmetlileriyle İlişkilerinde Gözettiği Âdâb … 25

2.2.3.Hz. Peygamber’in Müslüman Olmayanlarla İlişkilerinde Gözettiği Adâb…… 28

2.3. Ashâb’ın Hz. Peygamber’le İlişkilerinde Gözettiği Âdâb ……………...……… 31

Page 8: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

v

2.3.1. Hiçbir Konuda Hz. Peygamber’in Önüne Geçmemek…………..….……….….... 31

2.3.2. Hz. Peygamber’ in Huzûrunda Yüksek Sesle Konuşmamak………….…..……... 31

2.3.3. Ashâb’ın Hz. Peygamber’e Hitâb Şekli ……………………….……………… 32

İKİNCİ BÖLÜM

AİLE HAYATINDA GÖZETİLMESİ GEREKEN ÂDÂB

3.1. Karı – Koca İlişkilerinde Gözetilecek Âdâb……………………….……………… 33

3.1.1. Kadının Kocasına Karşı Gözeteceği Âdâb…………………….……………… 33

3.1.1.1. Kadın Kocasına Saygı Göstermeli………………………..………………… 33

3.1.1.2. Kadın Aile Mahremiyetlerini Muhafaza Etmeli………………………….. 34

3.1.2. Kocanın Karısına Karşı Gözeteceği Âdâb………………………...……...…. … 35

3.2. Çocuğun Anne-Babasıyla İlişkilerinde Gözetmesi Gereken Âdâb……………… 36

3.2.1. Anne-Babaya İyilikle Muâmele Etmek…………...…………………………… 36

3.2.2. Anne-Babaya İsyan-Saygısızlık Etmemek……………...…………………….. 39

3.2.3.Anne-Babanın Vefâtından Sonra da Yakınlarıyla İlgilenmek…………..…..... 41

3.3.Anne-Babanın Çocuklarıyla İlişkilerinde Gözeteceği Âdâb……………………..... 41

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TOPLUMSAL HAYATTA GÖZETİLMESİ GEREKEN GÖRGÜ

KURALLARI

4.1. Selâmlaşma Âdâbı…………………..……………………………………….……. 46

4.2. Konuşma Âdâbı…………………………………………………………………..…. 48

4.3. Kardeşlik, Sevgi ve Saygıya Özen Göstermek …………………………………...... 52

4.4. Dargınlıktan Kaçınmak ……………...………………………………………......... 56

4.5. Komşuluk Âdâbı …..………………………………………………………………… 56

4.6. Herhangi Bir Yere İzinsiz Girmemek……………………...………………………… 58

4.7. Oturum Âdâbı …………………………………………………...…………………. 59

4.8. Dâvete İcâbet Etmek ………………………………………………………………… 60

4.9. Misâfirlik Âdâbı …………………………………………………………………… 61

4.10. Yeme-içmede Âdâb ………………………………………………………………. 64

4.11. İyilik Etmek ve İyiliği Tavsiye Etmek …………………………..……………… 68

4.12. Teşekkür Etmek…………………………………………………..……………… 70

4.13. Bir Kişiye Hayır Ya Da Yok Demede Nezâketli Davranmak…………………… 70

Page 9: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

vi

4.14. Hediyeleşmek………………………………..…………………………………… 71

4.15. Akrabalarla Bağları Koparmamak…………………..………………………… 71

4.16. Yetim ve Kimsesizleri Kollayıp, Gözetmek…………………….…………………. 72

4.17. Hastaları Ziyaret Etmek………………………………………...……...………… 73

4.18. Merhametli Olmak……………………………………………..………………..…. 74

4.19. Temiz Olmak……………………………………………………………………... 74

4.20 Kılık-Kıyafetine Özen Göstermek…………………......………………………… 75

4.21. Yumuşak Huylu ve Hoşgörülü Olmak…………………………………………… 77

4.22. Öfkesine Hâkim Olmak…………………..……………………………………….. 79

4.23. Kibirden Kaçınıp, Alçakgönüllü Olmak……………………..……………….…… 80

4.24. Güleryüzlü Olmak……………………………………………………..………..….. 82

4.25. Diline Sahip Olmak ve Gıybetten Kaçınmak…………………….……………..... 82

4.26. Sözünde Durmak ve Güvenilir Olmak…………………………………………… 85

4.27. Vefâkâr Olmak……………………………………………..…………………….. 87

4.28. Kanaatkâr Olmak……………………………………….………………………... 87

4.29. Hayâlı Olmak………………………….………………………………………..….. 88

4.30. Ölçülü Olmak……………………………….………………………………...… 89

4.31. Sövüşmemek ve Lânetleşmemek………………….………………………..…….... 90

4.32. İnsanlara Eziyet-Zulüm Etmemek………………………………………..……..….. 91

4.33. İnsanları Yüzlerine Karşı Övmemek…………………………….……..…………... 91

4.34. Kendini İlgilendirmeyen Şeylerle Oyalanmamak……...………………………… 92

4.35. Lâkâp Takmamak……………………………………………………..………….… 92

4.36. Özrü Kabul Etmek…………………………………….……………..………..…… 92

4.37. Hapşıran Kimseye Esenlik Dilemek…………………….…………..…………… 92

4.38. Esnerken Ağzı Kapamak………………………….……………………………….. 93

SONUÇ…………………………………………….…………………………………… 94

KAYNAKÇA………………………………………………………………………….. 96

ÖZGEÇMİŞ……………………....…………………………………..……………….. 99

Page 10: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

vii

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser.

a.y : Aynı yer.

b. : bin

c. : Cilt.

Çev. : Çeviren.

Dağt. : Dağıtım.

D.İ.B. : Diyânet İşleri Başkanlığı.

D.İ.D. : Diyânet İlmî Dergi.

Hz. : Hazreti.

mad. : Maddesi.

n.ş.r. : Neşreden.

s. : Sayfa.

T.D.V. : Türkiye Diyânet Vakfı.

T.D.V.İ.A. : Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.

Terc. : Tercüme eden.

t.s. : Tarihsiz.

v. : Vefâtı.

v.b. : Ve benzeri.

v.d. : Ve diğer.

v.s. : Ve sâir.

Page 11: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

1

GİRİŞ

1.1. Tezin Konusu, Sınırı, Amacı ve Yöntemi

1.1.1. Tezin Konusu ve Sınırı

Bu çalışmamız Hz. Peygamber’in Sünneti’nde görgü kurallarının yeri ve önemini, el-

Buhârî’nin bu konuya dâir kaleme aldığı müstakil eseri “el-Edebü’l-Müfred” bağlamında

tespit ederek incelemekten ibârettir.

Müslüman-Türk âlimi el-Buhârî, bu eserinde 1329 ahlâk hadisini 644 bab altında bir

araya toplamıştır. Yarıya yakın kısmını, el-Câmiu’s-Sahih’inin “Kitâbü’l-Et’ıme”,

“Kitâbü’l-Eşribe” ve “Kitâbü’l-Libas” gibi edep (görgü) ve ahlâk konularıyla ilgili

bölümlerinde de zikrettiği bu hadislerin altmış üçü dışında hepsinin Kütüb-i Sitte’de

bulunması, müellifin el-Edebü’l-Müfred’deki hadisleri titizlikle seçtiğini göstermesi

bakımından önemlidir. Nitekim İbn Hacer el-Askalânî, bu esere alınan hadislerin

güvenirlik bakımından Müslim’in el-Câmiu’s-Sahih’i kadar olmasa bile diğer Kütüb-i Sitte

mecmualarındaki rivayetlerden daha güvenilir olduğunu belirtmektedir.

Çalışmamızda konu başlıklarını ve hadisleri belirlemede el-Buhârî’nin el-Edebü’l-

Müfred’i eksen olmakla birlikte, temel kaynağımız; Kur’an, Tefsir kitapları ve seçkin

Hadis kitaplarının -başta Kütüb-i Sitte olmak üzere- “Kitâbü’l-Edeb”, “Kitâbü’l-Âdâb”,

“Kitâbü’l Birr ve’s-Sıla”, “Kitâbü’l Eşribe”, “Kitâbü’l-Et’ime”, “Kitâbü’l-Libas” gibi

bireysel ve toplumsal hayatta gözetilmesi gereken görgü kurallarıyla alâkalı bölümleri

oldu. Aynı zamanda evrensel ve toplumumuzca da kabul görmüş genel-geçer görgü

kurallarına dâir kitaplara da ulaşmaya ve onları da çalışmamıza dâhil etmeye çalıştık.

İslâm Literatürü’nde, “görgü kuralları” yerine daha çok “edeb” ve aynı kelimenin

çoğulu olan “âdab” kelimelerinin kullanıldığı gözlemlenmektedir. Biz de çalışmamızda

daha çok “edeb” ve “âdâb” kelimelerini kullanmayı tercih ettik.

1.1.2. Tezin Amacı ve Yöntemi

Yaptığımız ön araştırmadan elde ettiğimiz sonuca göre eser üzerinde ülkemizde her

hangi bir çalışma yapılmamıştır. Aslında bizim bu çalışmayı yapmak istememizdeki

sebeplerin en önemlisi de budur. Yani eseri tanıtarak hem bir boşluğu doldurmak hem de

Page 12: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

2

Müslümanlar için ideâl görgü kurallarını tayin ve tespit ederek ilim dünyasına katkıda

bulunmak istiyoruz.

Bilindiği gibi bilimsel bir çalışmada ilmî sonuçlara ulaşabilmek için iki temel süre söz

konusudur. Bunlar:

1. Bireysel güvenirlik ve geçerlilik ölçülerine uygun olarak verilerin toplanması.

2. Toplanan verilerin yine aynı kriterlere uygun olan metod ve teknikler vasıtasıyla

yorumlanmasıdır.

Buna göre biz de çalışmamızda ilgili verileri toplarken “el-Edebü’l-Müfred” de geçen

nezâket ve görgü kurallarına dâir hadislere yer verdik. Ayrıca bu konuyla ilgili Kur’an-ı

Kerim âyetlerini ve yine seçkin hadis kitaplarındaki hadisleri de çalışmamıza dâhil ettik.

1.2. el-Edebü’l-Müfred’in Müellifi el-Buhârî’nin Hayatı ve İlmî Yeri

Tam ismi Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail el-Cûfî el-Buhârî olan müellif 13

Şevval 194 (20 Temmuz 810) tarihinde Buhâra’ da doğmuştur. Daha küçüklüğünde

babası İsmail vefât ettiğinden yetim olarak büyümüştür. Buhârî on yaşlarında iken,

Muhammed b. Selâm el-Bikendî ve Abdullah b. Muhammed b. el- Müsnedî gibi Buhâralı

âlimlerden hadis öğrenmeye başlamıştır. On beş yaşındayken hocası Muhaddis

Dâhilî’nin derslerine devam etmiş; zekâsının keskinliği ve hafızasının kuvvetiyle

etrafındakilerin hayret ve takdirlerini kazanmıştır. “Tabakatu’ş-Şafiiyye” adlı eserin

sahibi Subkî’nin rivayetine göre, hocası Dâhilî’nin rivayet esnasında yaptığı bazı hataları

düzeltmesiyle dikkatleri üzerine çeken Buhârî, on altı yaşına geldiği zaman İbnu’l-

Mübarek ve Veki’ b. Cerrâh’ın kitaplarını tamamen ezberlemişti. Buhârî memleketinin

tüm âlimlerinin derslerinde bulunduktan sonra Mekke’ye hacca gitmiş ve burada Hallâd

b. Yahya, Humeydî gibi âlimlerden hadis öğrenmiştir. Daha sonra hadis tahsil etmek için

ilim merkezlerini dolaşmaya başlamıştır. Bağdat’a sekiz defa gittiği ve orada Ahmed b.

Hanbel ile konuşup ondan faydalandığı rivayet edilmektedir. Dört beş defa Basra’ya,

birkaç defa Belh’e gitmiştir. Dimaşk’da Ebû Müshir’den hadis öğrenmiştir. Hicaz’da altı

yıl kalmış, Humus’a gitmiş, Kûfe’ye birçok defa seyahat etmiş, iki kere Mısır’a gitmiştir.

Mısır’da Mâverau’n-nehr’e kadar tanınmış ilim merkezlerinde hadis okuttuktan sonra

tekrar Buhâra’ya dönmüştür. Son olarak 250/864 yılında gittiği Nişabur’da beş yıl hadis

okutmuş, bu arada Yahya b. el-Minkarî adlı hadis hafızından da faydalanmıştır.

Page 13: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

3

Buhârî’nin kendilerinden faydalanıp hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 kişi

olduğu rivayet edilmektedir.1

Bütün Doğu ve Batı ilim adamları, el-Buhârî’nin tarihin kaydettiği en büyük hadis

âlimlerinden biri olduğunda hemfikirdir. Gerçekten O yalnız devrinin değil, devirlerin

âlimidir. O, yaygın şöhretine Hadis ilmindeki otoritesiyle birlikte İslâm Hukûku’ndaki ayrı

yeriyle de ulaşmıştır. el-Buhârî olağanüstü bir hafızaya sahipti. O, öğrenimini yaparken

öğrendiklerini tek yönlü değil, daha iyi anlamasına yardımcı olacak şekilde detaylarıyla

öğrenmiştir. Daha küçük yaşlardan itibaren hadisleri râvileri hakkındaki bilgilerin yanı sıra

sahih olup olmadıklarıyla birlikte öğrenmesi bunun göstergesidir. Bu yan bilgilerin daha

iyi öğrenmeye yol açarak işini kolaylaştırdığına ve öğrendiklerini unutmamasına geniş

ölçüde yardımcı olduğuna şüphe yoktur. Şu sözleri hadisler üzerinde gösterdiği titizlik

kadar onları sağlam bir şekilde ve etraflıca öğrendiğinin ayrı bir belgesidir: “Öğrendiğim

nice hadisler vardır ki, Basra’da işittiğim halde Şam’da yazdım. Öyle hadisler de var ki,

Şam’da işittim; ancak Mısır’da yazdım.” Hafıza yönünden eşine rastlanmayan bir kimse

olan Buhârî, bilgi yönünden de benzersizdir. Buhârî’nin Hadis ilmindeki otoritesini açıkça

ortaya koyan pek çok olay vardır. Birini kaydedecek olursak: Bir gün Abdullah b.

Abdirrahman ed-Dârimî’ye “Yalancı, nefsi kendisine ihânet ettiği için yalan söyler.”

hadisini sordular ve Buhârî’nin bu hadise sahih dediğini söylediler. Dârimî şöyle dedi:

“Buhârî benden daha derin görüşlüdür; çünkü O’nun işi gücü hadistir. Bense hastayım.

Başka işlerim de var. O, Allah’tan (gelen kâbiliyetle) Kur’an’daki emir ve yasakları iyi

anlamıştır. Allah’ın Peygamberi’nin dilinden emredip yasakladıklarını da çok iyi bilir.”

Amr b. Ali el-Fellâs’ın talebelerinden biri Buhârî’ye bir gün bir hadis sorar. Buhârî

“Bilmiyorum” cevabını verir. el-Fellâs’ın adamları bunu duyunca “Demek Buhârî’nin

bilmediği hadis de varmış!” diyerek çok sevinirler. el-Fellâs’a giderek durumu haber

verirler. Onun söylediği şu sözler Buhârî’nin hadis ilmindeki otoritesinin en özlü

ifadesidir: “Buhârî’nin bilmediği hadise hadis denilmez!”2

Bilindiği üzere hadis âlimleri, küçükten büyüğe doğru, râvi (müsnid), muhaddis,

hâfız, şeyhu’l-hadis, imam, huccet, hâkim şeklinde derecelendirilir. Büyük âlim

Muhammed b. İsmâil b. İbrahim b. Muğire b. Berdizbe el-Cûfî el- Buhârî, bu mertebelerin

hepsini geçmiş, mezkûr, anılan ilmî lâkapların hepsinin ihrâz etmiş ve hadis ilminde en

yüksek makama ulaşmıştır. Buhârî’den hadis işitip rivayet edenlerin sayısının 1 Tunç, “ Büyük Türk Âlimi İmam Buhârî’nin Hayatı ve Eserleri”,Büyük Türk- İslâm Bilgini Buhârî, s. 1. 2 Uğur, Buhâri, s. 43-45.

Page 14: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

4

doksanbinden fazla olduğu gittiği her yerde etrafının hadis almak ve öğrenmek isteyenlerle

dolup taştığı, meselâ Nişabur’a gittiğinde kendisini dörtbin kişinin karşıladığı kaynaklarda

kayıtlıdır. 3

el-Buhârî’nin “el-Câmiu’s-Sahih” başta olmak üzere şu eserleri vardır:

1. el-Câmiu’s-Sahih

2. el-Edebü’l-Müfred

3. Kitâbü’l-Hibe

4. el-Kırâatü Halfel-İmâm

5. Ref’ul-Yedeyn Fi’s-Salât

6. Halku Ef’alî’l-İbâd

7. Tarihu’l-Kebîr

8. Tarihu’l-Evsat

9. Tarihu’s-Sağîr

10. el-Câmiu’l-Kebîr

11. el-Müsnedü’l-Kebîr

12. et-Tefsiru’l-Kebîr

13. Kitâbü’l-Eşribe

14. Kitâbü’l-İlel

15. Esmâu’s-Sahâbe

16. Kitâbü’l-Vicdan

17. Kitâbü’l-Mebsut

18. Kitâbü’l-Künâ

19. Kitâbü’l-Fevâid

20. Birru’l-Vâlideyn”4

1.3. el - Edebü’l-Müfred Hakkında Temel Bilgiler

1.3.1. “el-Edebü’l-Müfred” Adlı Eserin Tanıtılması

el-Câmiu’s-Sahih’teki “Kitâbü’l-Edeb” bölümündeki güzel ahlâka ve görgü

kurallarına dâir hadislerden 249’unu 128 babta toplayan el-Buhârî, el-Edebü’l-Müfred’de

1329 (veya 1322) ahlâk hadisini 644 bab altında bir araya getirmiştir. Yarıya yakın kısmını

3 Ayvallı, “Büyük Türk Âlimi Buhârî’nin İlmî Şahsiyeti”, Büyük Türk-İslâm Bilgini Buhârî, s. 101-104. 4 Yavuz, Buhârî’nin Derlediği Ahlâk Hadisleri.

Page 15: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

5

el-Câmiu’s-Sahih’inin “Kitâbü’l-Et’ıme”, “Kitâbü’l-Eşribe” ve “ Kitâbü’l-Libas” gibi edep

ve ahlâk konularıyla ilgili bölümlerinde de zikrettiği bu hadislerin 63’ü dışında hepsinin

Kütüb-i Sitte’de mevcut olması, müellifin el-Edebü’l-Müfred’deki hadisleri dikkatle

seçtiğini göstermektedir. Buhârî’nin el-Câmiu’s-Sahih’te muallak olarak zikrettiği bazı

hadislerin senedlerini bu eserde vermesi, bazı muhaddislerce müphem bırakılmış isim ve

kelimeleri belirgin hâle getirmesi ve başka kitaplarda bulunmayan bazı bilgileri nakletmesi

el-Edebü’l-Müfred’in hadis ilmi bakımından önemini arttırmaktadır. El-Edebü’l-Müfred

Buhârî’nin diğer eseri El-Câmiu’s-Sahih kadar ilgi görmemiş, bu yüzyılın başlarına kadar

metin ve senedleri üzerinde herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Eser Hindistan’da (

Şahâbâd / 1304/1887), Agra’da (1306/ 1889), kenarında Muhammed b. Hasan eş-

Şeybânî’nin el-Câmiu’s-Sağîr’i olduğu halde İstanbul’da (ts. Muhammed Efendi el-

Bosnevî Matbaası) kenarında Ebû Hanife’ nin el-Müsned’i olduğu halde yine İstanbul’da (

1306/1889,1309/1892) yayımlanmıştır. Daha sonra Kahire’de (1346/1927, 1349/1930) ve

Muhammed Fuad Abdülbaki’nin tahkîkiyle yine Kahire’de (1375/1955, 1378/1958)

Ebûzabi’de (nşr. Muhammed Hişam el-Burhânî, 1402/1981) ve Beyrut’ta (nşr. Kemal

Yusuf el-Hût, 1404/1984) yeni baskıları yapılmıştır. Ayrıca Haydarâbâd el-Câmiatü’l

Osmâniye hocalarından Fazlullah el-Cîlânî tarafından matbu ve yazma nüshaları

karşılaştırılıp hadislerin metin ve sened tenkidi yapılarak Fazlullahi’s-Samed fî Tavzîhi’l-

Edebi’l-Müfred adıyla şerhedilmiştir (Kahire 1364/1945, 1378/1958). Eser üzerinde Taybe

bint Yahyâ’nın Kurratü ayni’l–Müs’ad bi Tertîbi Etrâfi’l-Edebi’l-Müfred (Kuveyt 1986)

Muhammed Hüseynî Afîfî’nin hadislerin senedlerini ve mükerrer olan rivayetleri çıkarmak

sûretiyle hazırladığı Sahihu’l- Edebi’l-Müfred (Riyad 1409/1988) adlı çalışmaları vardır.

Hassân Ali eserden seçtiği 300 hadisi The Priceless Gemsor the Three Hundred Sayings of

the Great Arabian Prophet adıyla İngilizce’ye çevirmiş (Madras 1895), Ali Fikri Yavuz da

kitabı Ahlâk Hadisleri adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir (İstanbul 1974).5 Biz de

çalışmalarımız sırasında Yavuz’un Türkçemize kazandırdığı el-Edebü’l-Müfred tercümesi,

iki ciltlik “Buhârî’nin Derlediği Ahlâk Hadisleri” adlı eserin 1981 İstanbul baskısından

yararlanmaya çalıştık. Yavuz, 644 bab başlığını önce bölümler şeklinde düzenlemiş ve bu

düzenlemeyi fihristte sıralamış, sonra da konu başlıklarını alfabetik olarak düzenlemekle

eserden istifadeyi daha da kolaylaştırmıştır.

5 Canan, el-Edebü’l-Müfred mad. ,T.D.V.İ.A, X, 411-412.

Page 16: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

6

1.3.2. “Edeb” Kavramı

Edep: Bir toplumda örf, âdet ve kural hâlini almış iyi tutum ve davranışlar veya

bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan terimdir. Edep (edeb) kelimesinin etimolojisi

ve en eski anlamları hakkında farklı görüşler vardır. İbn Manzûr edep kelimesinin kökünün

‘edb’ olduğunu söyler ve bunun ‘dâvet etme’ anlamına geldiğini belirtir. Nitekim aynı

kökten gelen ‘üdbe’ , ‘me’debe’ ‘(me’dübe)’ kelimeleri ‘ziyafet yemeği, düğün yemeği’

anlamında sıkça kullanılmıştır.6 Kur’ân-ı Kerim’de ‘edep’ veya bundan türetilmiş herhangi

bir kelime geçmez. Ancak dört âyette7 ‘âdet, alışkanlık, eskilerin uygulamaları’ anlamında

‘de’b’, bir âyette8 aynı anlamda ‘deeb’, başka bir âyette9 de ‘sürekli’ anlamında ‘dâibeyn’

kelimeleri yer almaktadır. Hadislerde ise hem edep hem de çoğulu âdâb ile aynı kökten fiil

ve isimler kullanılmıştır. Abdullah b. Mesud’un rivayet ettiği ve sözlük yazarlarının edebin

kökündeki ‘dâvet’ anlamı ile sonradan kazandığı ‘iyi alışkanlıklar’ anlamı arasında

münâsebet kurmak için faydalandıkları bir hadiste; “Gerçekten bu Kur’an Allah’ın bir

sofrasıdır (me’dibetullâh). O’nun sofrasından gücünüz yettiğince bilgi toplamaya çalışın.” 10 denilmektedir. Başka bir hadiste ise yine Kur’an’dan ‘Allah’ın edebi’11 diye söz edilmesi

ilgi çekicidir. Bu şekilde etimolojik bakımdan ortak bir kökten gelen ‘me’debe’ ve ‘edep’

kelimelerinin, her iki hadiste aynı şeye (Kur’an’a) nisbet edilmek suretiyle anlam olarak da

ortak oldukları, böylece hadis dilinde edebin hayırlı ve yararlı bilgilerle davranış

alışkanlıklarını ifade ettiği, Kur’an’ın bu bilgi ve davranışları sergileyen bir ilâhi edep

kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Câhiliye devriyle İslâmî dönemin başlangıcında edep ve

aynı kökten türetilen diğer kelimelerin -pek seyrek olarak- ‘dâvet, incelik, kibarlık,

beğenme, alışkanlık, âdet’ gibi daha çok dindışı alanda ve bir ölçüde ahlakî muhtevâda

kullanıldığı anlaşılmaktadır. Hicrî II. (Milâdî VIII.) y.y. dan itibaren yazılmaya başlanan

edep kitapların da bu terimin ‘iyi bir eğitimle kazanılmış karakter disiplini, takdire değer

hareketler, toplum içinde çeşitli kesimlerin birbirlerine karşı takınmaları gereken ve daha

sonra ‘âdâb-ı muâşeret’ denilecek olan medenî ve ahlâkî davranış tarzları ve bu hususlarda

gerekli olan pratik bilgiler hakkında kullanıldığı görülür. Edep terimi ‘gelenek, görenek,

ahlâk’ gibi ilk anlamları yanında İslâm kültürünün tarihi gelişimi içinde çeşitli mevkiler,

6 İbn Manzûr, Lisânü’l–Arab, Edeb mad. 7 bkz. Âli İmran, 3/11; Enfal, 8/52, 54; Gâfir, 40/31. 8 bkz. Yusuf 12/47. 9 bkz. İbrâhim 14/33. 10 Dârimî, Fezâiliü’l-Kur’ân, 1. 11 Dârimî, Fezâiliü’l-Kur’ân, 1.

Page 17: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

7

meslek ve sanatlar; eğitim ve öğretim; tasavvuf ve tarîkat; ilmî araştırma ve tartışmalar;

ibâdet, duâ ve Kur’an okuma gibi dînî faaliyetler; yeme, içme, giyim, kuşam, temizlik v.b.

günlük meşguliyetler; her türlü sosyal ilişki ve hayatın diğer bütün alanlarına dâir bilgiler

ve en uygun davranış tarzları için kullanılan son derece geniş kapsamlı bir terim hâline

gelmiştir. Şüphesiz bütün bu konularda en ideâl örnek Hz.Muhammed kabul edildiği için

İslâm ahlâk ve edep literatürüne giren eserlerin çoğunda ‘Âdâbü’n-Nebî’ veya benzer

başlıklar altında Hz.Peygamber’in ahlâkî kişiliği ilk örnek olarak sunulmuştur.12

1.3.3. Edeb–Ahlâk İlişkisi

Ahlâk; din, tabiat, seciye demek olup, insanın iç yapısıyla ilgili bir kelimedir ki o

‘nefs’ ve ‘nefsin sıfatlarıdır’. İnsanın iç dünyasını ifade için kullanılan ahlâk, güzel ve

çirkin anlamlarının her ikisini de içerir. 13 ‘Ahlâk kelimesi’ gönül ile idrâk edilen, hislerle

duyulan ve ruhla temsil edilen bir öz ve muhtevâyı ifade eder. Ahlâk iyi ya da kötü sıfatları

ile kullanılmakta olup iyi ahlâk ; nefsin kuvvet ve vasıflarında îtidalli olması, orta yolu

tercih etmesi demektir. Diğer bir ifadeyle insanın, bir gâyeye yönelik olarak kendi

arzusuyla iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak durmasıdır. Bunun aksi ise kötü

ahlâktır.’14

Hemcinsleriyle bir arada yaşamaya mecbur olan insan, en tabii ihtiyaçlarını

gidermek, müşterek düşmanlarına karşı elbirliğiyle karşı koymak ve içinde yaşadığı hayat

şartlarını daha iyiye ve mükemmele götürmek için işbirliği yapmak zorundadır. Bunun için

de, toplumu meydana getiren bireylerin birbirlerine inanması, güvenmesi ve bağlanması

gerekir. Demek oluyor ki, insanlar arasında sosyal münasebetlerin başlamasından önce, bu

münasebetlerini düzenleyen kaidelere ihtiyaç vardır. Bütün toplumlarda mevcut olduğu

halde varlığı gözle görülmeyen bu kaideler ahlâk prensipleridir. Bir başka ifade ile âdâb-ı

muâşeret yani görgü kurallarıdır. Fertlerin karakter yapılarının farklı oluşu, bir ahlâki

otoritenin zaruretini hissettirmektedir. Bütün toplumlar, sosyal hayatlarının âhenkli bir

şekilde devamı için ahlâk disiplinine dayanmak mecburiyetini hissetmişlerdir.15

Dolayısıyla Müslümanlar da toplumsal birlikteliklerini barış ve huzur içinde sürdürebilmek

için İslâm Ahlâkı’nı kendilerine düstur edinmişlerdir.

12 Canan, el-Edebül-Müfred mad., a.g.e., X, 412-414. 13 İbn. Manzur a.g.e., Hulk mad. 14 Çelik, Öztürk, Kaya, Üsve-i Hasene, s. 259. 15 Muhammed Hamîdullah, İslâm’a Giriş, s. 132.

Page 18: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

8

İnsanın çevresindeki her şeyle münâsebeti ahlâk çemberinin içine girer. Buna göre

Allah’a îman ve ibâdet de bir ahlâk esası; kadere rıza gösterip başa gelenlere katlanmak da

bir ahlâk esası; aile fertlerinin rızkını helâlinden tedârik etmeye çalışmak da bir ahlâk esası;

insanlara, hayvanlara ve hatta bitki türüne giren canlılara yapılacak iyilik, şefkât, yardım ve

bakım da bir ahlâk esası olmaktadır. İslâm Dini insanı terbiye ederken, onun hem

davranışlarını hem de davranışlarına yön veren duygularını ve iç dünyasını eğitmeyi hedef

alır. Yaratılmışların en mükemmeli ve en güzeli olan insanın hayatında kaba ve çirkin

davranışların yeri yoktur. Bu sebeple ahlâk kaideleri yiyip içmemize, oturup kalkmamıza,

giyinip kuşanmamıza, sözümüze sohbetimize müdâhale eder. “Allah’ın güzel olduğunu ve

güzel olanı sevdiğini”16 belirterek kendimize çeki-düzen vermemizi ister.”17

Müslümanların dînî-dünyevî bütün vazifelerini şevkle ve kusursuz bir şekilde

yapabilmeleri, birbirleriyle ilişkilerinin uyumuna bağlıdır. Çoluğu çocuğuyla, yakın

komşusuyla, arkadaş ve dostuyla iyi ilişkiler kuramayan, davranışlarını ayarlayamayan

kimseler sevilmedikleri gibi hor görülüp yadırganırlar. Müslümanların Âhiret saâdeti

dünyadaki başarılarına bağlı olduğu için, Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerdeki düsturlar,

insanların karşılıklı münâsebetlerini düzenlemeyi hedef almış, bu münâsebetlerin, sevgi ve

nezâket çerçevesinde yürümesi de İslâm ahlâkındaki görgü kurallarıyla temin edilmiştir.”18

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “Andolsun ki biz insanı en güzel bir şekilde

yarattık. Sonra da, îman edenler ve sâlih amel işleyenler hariç, onu, aşağıların en

aşağısına ittik. Îman edip sâlih amel işleyenlere ise, arkası kesilmeyen bir mükâfaat

vardır.”19 buyurmaktadır. Müslümanların Yüce Allah’ın bu ‘en güzel şekilde’ yaratışını

lâyıkıyla taşıyabilmesi ve muhafaza edebilmesi ise âlemlere rahmet olarak gönderdiği,

İslâm dininin tebliğcisi ve en güzel temsilcisi, güzel ahlâk ve edep âbidesi

Hz.Muhammed’e uymalarıyla mümkündür. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’ de müslümanlara

hayatlarının her safhasında Hz. Peygamber’i örnek almaları emir ve tavsiye

buyrulmaktadır:

“ (Ey Muhammed! Onlara) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olunuz ki

Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.”20

“Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki rahmet olunasınız.”21

16 Müslim, Îman, 147. 17 Kandemir, Örneklerle İslâm Ahlâkı, s. 14-16. 18 Kandemir , a.g.e., s. 306. 19 Tîn, 95/4, 5, 6. 20 Âl-i İmrân, 3/31.

Page 19: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

9

“Biz, gönderdiğimiz her bir peygamberi, ancak Allah’ın izniyle itaat olunması için

gönderdik.”22

“ Her kim o Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Her kim de yüz

çevirirse, biz seni onlara bekçi göndermedik.” 23

Hz. Peygamber’e itaat etmek O’na uymak demektir. O’na uyanlar da Kur’ân-ı

Kerim’de şu şekilde müjdelenmektedir:

“Her kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte böyleleri (kıyamet gününde),

Allah’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, sıddîkler, şehidler ve sâlihlerle

beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar.” 24

Hz. Peygamber’e uymayı bir yaşam felsefesi hâline getiren Müslümanların öncelikle

ahlâkî yapılarını güzelleştirmeleri gerekir. Çünkü Hz. Peygamber: “Ben güzel ahlâkı

tamamlamak için gönderildim.”25 buyurmuştur. Hz. Peygamber’in âlemlere rahmet olarak

gönderiliş esprisinin “güzel ahlâkı tamamlamak” oluşu konunun önemini açıkça ifade

etmektedir.

Güzel ahlâk; îmanı tamamlayan, iyiliği kemâle erdiren, hayatı güzelleştiren, insanı

Allah’ın rızasına yaklaştıran ve herkesi kendisine meftûn eden bir iksirdir. Yüce Allah’ın

sıfatlarının insan üzerindeki gölgesi ve bu sıfatlardan kula yansıyan ilâhî akislerdir. Hz.

Peygamber: “ Mü’minlerin îman yönünden en mükemmel olanları ahlâk yönünden en güzel

olanlarıdır.”26 ve “Sizin en seçkinleriniz (hayırlılarınız) ahlâk bakımından en güzel

olanlarınızdır.”27 buyurmuştur. Bu sebeple güzel ahlâkla bezenmek, Allah’a yakınlığın,

bunun aksi de ilâhî sıfatlardan uzaklaşmanın açık bir alâmetidir. Bu önemine binâen ahlâk,

ibâdetlerin gâyelerinden bir hâline gelmiştir. Meselâ namaz ve orucun bir gâyesi de insana

güzel ahlâk kazandırmaktır. Hatta güzel ahlâk, bazen nâfile namaz ve orucun derecesine

yükselir ve onlarla elde edilen sevap, güzel ahlâkla da elde edilebilir.28 Bu konuda Hz.

Peygamber: “Mü’min güzel ahlâkı ile oruç tutan ve geceleri namaz kılanların derecesine

yetişebilir.” 29 buyurmuştur.

21 Âl-i İmrân, 3/132. 22 Nisâ, 4/64. 23 Nisâ, 4/80. 24 Nisâ, 4/69. 25 Buhârî, el-Edebü’l-Müfred (Ahlâk Hadisleri), I, 288; İbn Hanbel, Müsned, II, 131; İmam Mâlik, Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk, 8. 26 Buhârî, a.g.e., I, 300; Ebû Dâvud, Sünnet, 16; Tirmizî, Îman, 6, Radâ, 11. 27 Buhârî, a.g.e., I, 287; Buhârî, Edeb, 38; Müslim, Fezâil, 68. 28 Çelik, v.d., a.g.e., s. 260 29 Buhârî, a.g..e, I, 299; Ebû Dâvud, Edeb, 8; İmam Mâlik, a.g.e., Hüsnü’l-Hulk, 6.

Page 20: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

10

Güzel ahlâkın önemine dâir hadislerden bir kaçını daha nakledecek olursak:

“Kıyamet günü mü’minin mîzanında (terazisinde ) hiçbir şey güzel ahlâktan daha

ağır değildir. Yüce Allâh kaba ve ağzı bozuk kişiyi kesinlikle sevmez.”30

Hz. Peygamber’e insanları cennete en çok girdiren amel sorulduğunda: “Allah’a karşı

saygı ve güzel ahlâktır.” buyurdu. Sonra kendisine, insanları cehenneme en çok girdiren

amel soruldu ve O “Ağız ve ferc (cinsiyet uzvu).” buyurdu.31

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Haklı dahi olsa münâkaşayı terk eden kimseye

cennetin kenarında bir makam, şaka da olsa yalanı terk edene cennetin ortasında bir

makam, ahlâkını güzelleştirene cennetin en yüksek katında bir makam (şefaat ederek) söz

veriyorum.”32

Adamın biri Hz. Peygamber’e sevap ve günahın mahiyetini sordu. Bunun üzerine O

“Bütün sevap güzel ahlâktadır. Günah ise vicdanında salınan ve insanların ondan

haberdar olmalarını istemediğin şeydir.”33 buyurdu.

“Her ne hâlde olursan ol, Allah’tan sakın! Günahın arkasından sevabı ulaştır ki,

günahı silesin! İnsanlara güzel ahlâkla muâmele et !”34

“Dürüst gidişât (güzel ahlâkla muâmele), dürüst bir davranış ve bütün işlerde ölçülü

hareket, peygamberliğin yirmi beş cüz’ünden bir cüzdür.”35

Bir Arâbî “Yâ Rasûlallah! İnsanların en iyisi kimdir?”diye sorduğunda . O: “Ömrü

uzun olup, ameli güzel olandır.”36 buyurmuştur.

Yukarda naklettiğimiz hadislerde önemle üzerinde durulan “güzel ahlâk” şüphesiz ki

İslâm ahlâkıdır. Dünyada çeşitli dinler ve birçok ahlâk anlayışları mevcuttur. Dinin ve

ahlâkın hiçe sayıldığı toplumlar hiçbir millî ve manevî karaktere sahip olmayan, dejenere

toplumlardır ve böyle toplumlar insanlık tarihinin istisnâlarıdır. 37 Din, insanlığın hiçbir

zaman hiçbir şekilde ilgisiz kalamayacağı bir müessesedir. İnsan nefsânî ihtiraslarına

hâkim olmadıkça medenî olamaz. İnsandaki hodgamlığı ölçülü bir şekle sokacak tek zabıta

da dindir.38 İnsan din duygusundan, îman ve itikaddan soyutlandığı an kalp, insânî

meziyetlerin her türlüsünden soyulur. Fazilet yıkılır. Vazifeşinaslık, iffet, muhabbet, insan 30 Buhârî, a.g.e., I, 286; Ebu Dâvud, Edeb, 8; Tirmizî, Birr ve Sılâ , 61. 31 Buhârî, a.g.e., I, 303; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 61. 32 Ebû Dâvud, Edeb, 8; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 57. 33 Buhârî, a.g.e., I, 310; Müslim, Birr, 15; Tirmizî, Zühd, 40. 34 Tirmizî, Birr ve Sılâ, 54. 35 Buhârî, a.g.e., I, 478, II ,148; Ebû Dâvud, Edeb, 2. 36 Tirmizî, Zühd, 15. 37 Yazgan, Semâvî Dinlerde Ahlâk, s. 28. 38 Akseki, İslâm, s. 135.

Page 21: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

11

kardeşliği, yardımlaşma, adâlet, insaf, şefkât ve merhamet gibi yüce duygular adına

kalbinde, beyninde ne varsa hepsi birer birer çekilir. Kalp sahası bomboş kalır. 39 İslâm’a

göre ahlâkın kaynağı dindir. Din, kendisinden önemli bir bölüm olarak ahlâkî kaideler ve

değerler koymuş, inananlarından bunlara uymalarını istemiştir. Bu kaideleri dinin dışında

saymak ve küçümsemek doğru değildir. 40 Kaynağını dinden alan İslâm ahlâkının inanların

mutlaka uymalarını istediği ve bununla da toplumsal yaşamı güzelleştirmeyi hedeflediği bu

kaideler görgü kurallarıdır. Çünkü görgüsüz, edepsiz insanlardan oluşan bir toplumun

huzurlu bir şekilde varlığını devam ettirebilmesi mümkün değildir. İslâm ahlâkı, Kur’ân’ın

koyduğu evrensel değerler manzûmesi içerisinde doğmuş, sünnet ile şekillenmiş ve nihayet

Hz. Peygamber’in örnek kişiliğinde en mükemmel şekliyle yaşanmıştır. Hz. Peygamber,

Yüce Allah tarafından terbiye edilmiş, ümmetine öğrettiği ahlâkî kaideleri de vahiy yoluyla

yine O’ndan almıştır.41 Bu, Sa’d b. Hişam’ın şu rivayetinden açıkça anlaşılmaktadır: Sa’d

b. Hişam, Hz.Âişe’ye: ‘Ey mü’minlerin annesi! Bana Rasûlullah’ın ahlâkını anlat.’

dediğinde O: ‘Sen Kur’ân’ı okumuyor musun ?’ diye sordu. Sa’d: ‘Evet, okuyorum.’

cevabını verince Hz. Âişe: ‘O’nun (Rasûlullah’ın) ahlâkı Kur’ân idi.’ dedi.42

Ahlâklı insan öncelikle edepli-görgülü olmak durumundadır. Bu da ancak ve ancak

“Ahlâkı Kur’ân” olan Hz. Peygamber’in bireysel ve toplumsal hayatta gözettiği edep-

görgü kurallarının öğrenilmesi ve hayata geçirilmesi ile mümkündür. Güzel ahlâktan

yoksun, talihsiz kimselerin edebinden ya da görgülülüğünden bahsedilemez. Büyük

mutasavvıf Hz. Mevlânâ edebin önemini şöyle dile getirmiştir:

“Gözünü aç da Allâh’ın kelâmına baştan başa bir bak!

Âyet âyet bütün Kur’ân bir edep tâliminden ibârettir.”43

1.4. Sosyal Hayatın Gerekliliği

İnsan toplumsal bir varlık olması dolayısıyla hayatını devam ettirebilmek için başka

insanlara muhtaçtır. İnsan doğasının neticesi olan bu özellik hiçbir varlıkta bu derece

mükemmel değildir. Çevremize bir göz atacak olursak, Yüce Allah’ın kudretinin göstergesi

olan varlıklardan birçoğunun, hayatlarını sürdürebilmek için, birbirlerinden ayrı bir

mücâdele ve gayret içerisinde olduklarını, kimilerinin tek başına toplumdan uzak olarak 39 Akseki, a.g.e., s. 65. 40 Önkal, Rasûlullah’ın İslâm’a Dâvet Metodu, s. 17. 41 Çelik, v.d., a.g.e., s. 260. 42 Buhârî, a.g.e, I, 326; Müslim, Müsafirîn, 139. 43 Mevlânâ, Fîhî Mâ Fîh, s. 34.

Page 22: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

12

yaşadıklarını (bazı kuşlar ve böcekler gibi), kimilerinin de gıdalarını temin etmek,

barınaklarını kurmak ve düşmanlarına karşı savunmak amacıyla bir toplum hayatı

içerisinde olduklarını görürüz: Arılar, karıncalar ve parçalayıcı olmayan birtakım sürüler

bunun tipik örnekleridir. İnsanlar da canlılar içerisinde sosyal hayat yaşayan bir cinstir.

Evlenmek, çoğalmak, geçimini temin etmek ve düşmanlarına karşı birlikte savunmak gibi

amaçlarla, bilinçli bir toplum hayatı yaşarlar. Çünkü hayat şartları onları buna

zorlamaktadır. Yalnız başlarına yaşamaları mümkün değildir. İnsanları yaratan, sır ve

hikmetlerini bilen Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’inde: “Ey insanlar! Biz sizi, bir erkek, bir

dişiden yarattık. Birbirinizle tanışıp anlaşmanız için sizi milletlere ve kabilelere

ayırdık.”44 buyurmuş, insanların kısmen zoraki, kısmen de kendi tercihleriyle birbirleriyle

münasebetlerinin olması gerektiğini beyan etmiştir. Fıtraten birbirlerine muhtaç yaratılan

insanların, birçok arzularına, tek başlarına ulaşmaları mümkün olmadığı gibi, biri diğerine

yardım etmeden yaşamaları da mümkün değildir. Dünyanın hiçbir yerinde insanlar, kendi

tercihleriyle de olsa diğer insanlardan tamamen kopuk yaşayamazlar. İnsanlar, özellikle

Müslümanlar, İslâm’ın emir ve yasakları bakımından da toplumsal hayat yaşamak zorun

dadırlar. Şöyle ki: Her mü’minin Allah’a karşı, ailesine karşı ve diğer insanlara karşı vazife

ve sorumlulukları vardır. Bunları yerine getirebilmek için toplum içerisinde yaşamak

zorundadır ve ibâdet etmek kastıyla da olsa toplumdan ayrı, tek başına yaşamak, İslâm

nazarında asla hoş karşılanmaz.45 Çünkü Hz. Peygamber kendisine gelen ve: ‘Yâ

Rasûlallah, hangi insan daha hayırlıdır?’ diye soran bir sahâbîye: “Nefsi ve malı ile cihad

eden kimse, insanların şerlerinden emin olmak için vadilerden bir vadiye sığınıp, Rabbine

ibâdet etmekle meşgul olandan daha hayırlıdır.” 46 şeklinde cevap vermiştir. Yine Hz.

Peygamber: “ Halkın arasına karışıp onların sıkıntılarına sabreden bir müslüma , halktan

uzak yaşayan onların cefâlarına sabretmeyen müslümandan daha hayırlıdır.”47

buyurmakla, insanlardan uzakta yaşamayı tasvip etmemiştir.

1.5. İnsanî İlişkilerde Edeb’ in (Görgü Kurallarının) Önemi ve Gerekliliği

İslâm âdâbının gâyesi, Müslümanları, Yüce Allah’ın beğendiği bir edeple süsleyerek

,başka insanlarla ilişkilerinde ölçülü hareket etmelerini sağlamak; hem şahsın hem de 44 Hucurât, 49/13. 45 Duman, Kur’an-ı Kerim’de Âdâb-ı Muâşere t (Görgü Kuralları) s. 24-26. 46 Buhârî , Rikaâk , 34. 47 Buhârî, a.g.e., I, 401; İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibü’l-Âliye bî Zevâîdi Mesânidi’s-Semâniye, Birr ve Sılâ, III, 8-9.

Page 23: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

13

toplumun huzur içerisinde yaşamasını temin etmektir. Şurası bir gerçektir ki, yaşayan her

fert, insan olarak aynı derecede saygıya layıktır. Ancak insanlar arasında sınıf farkı değil

terbiye ve tahsil farkı geçerli olacağından; herkesin aynı derecede terbiyeli olması

istenebilir .48 Ashâbına her konuda örnek olan Hz. Peygamber, onlara bir öğütlerinde

ölçülü davranmayı tavsiye ederken şöyle buyurmuştur: “Hüsn-ü hâl, düşünerek hareket

etmek ve ölçülü davranmak peygamberliğin kırkta biridir.”49 Görülüyor ki, insanlarla iyi

geçinmek, konuşurken düşünerek konuşmak ve her hâliyle güzel görünmek kişiye

peygamberlik vasıflarından birisini kazandırıyor.50 Ölçülü olmak; insanın gerek

duygularında gerekse eylemlerinde haddi aşmaması demektir. Bu sebepten ahlâkî

faziletlerin esasıdır. Çünkü fazilet; biri aşırılık, öteki eksiklik olan iki kötülüğün ortasıdır.

Aşırılık ve eksiklik ise, ifrat ve tefrittir. Ahlâken kötü olan aşırılık ve eksiklik, hem

duygusal yaşantı ile hem de eylemlerle ilgilidir. Meselâ ahlâki bir fazilet olan hoşgörünün

eksikliği ‘kin ve nefret’, aşırılığı ise ‘aşırı duygusallık’ tır. Bunların ikisinden de insan

kaçınmak zorundadır. Yine insanın servetini harcaması eyleminde bir fazilet olan

cömertliğin aşırılığı ‘israf’, eksikliği ‘cimrilik’tir. İsraf gibi cimrilik de ahlâken kötüdür.

Görüldüğü gibi ölçülü olmak; eylem ve duygularımızla ilgili ahlâkî faziletleri belirleyen

temel bir ölçüt durumundadır. İşlerinde ve duygularında aşırılığa giden insanlar, iletişim

kurulması zor, başkalarına güven telkin etmeyen kimselerdir.51 Dinin ortaya koyduğu

ilkeler incelendiğinde neredeyse tamamının bir tek hedefe yöneldiği görülür, o da insandır.

İnsana yönelik önerilerinin gâyesi ise; insanın kendi iç dünyasından mutlu ve insanların

meydana getirdiği en küçüğü olan aileden en büyüğü olan dünya milletler topluluğuna

kadar, tüm insanlığın huzurlu yaşamalarına katkıda bulunmaktır. Bu yaklaşımın izleri hem

inananlardan istenen ibâdetlerde hem de insanlara tavsiye edilen insanî ilişkilerin temel

kurallarında yani âdâb-ı muâşerette-görgü kurallarında görülebilmektedir.52 Toplum içinde

yaşayan bireylerin şeref ve haysiyet sahibi olabilmeleri, insanî olgunluğa ve İlâhî Aşk’a

varabilmeleri için edep ve muâşereti öğrenip bunlara riâyet etmeleri şarttır. Çünkü toplum

düzeni ve bireyin aklî dengesinin normalliği, sosyal ilişkilerin sağlıklı olmasına bağlıdır.

48 Saffetî, Âdâb-ı Muâşeret, s. 7. 49 Tirmizî, Birr ve Sılâ, 65. 50 Duman, a.g.e., s. 27. 51 Kılıç, Âyet ve Hadislerin Işığında İnsan ve Ahlâk, s. 56, 57. 52 Karacabey, “Hz. Peygamber’in İnsan İlişkilerine Verdiği Önem”, D. İ. D., Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Özel Sayı, s. 95-99.

Page 24: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

14

Toplumsal düzenin olmadığı yerde bireysel hayatın sıhhatinden bahsetmek imkansızdır.53

‘Mübalâğasızca denilebilir ki, ordularda askerin sevk ve idâresi ne ise toplumsal hayatta

görgü kuralları da odur.’54

1.6. Edeb’in İbâdetler Açısından Önemi

Şer’î hükümlerden, mükelleflerin fiilleri ile alâkalı mâlî ve bedenî ibâdetler; farz,

vâcip, sünnet, müstehab ve âdâb olmak üzere beş kısma ayrılır. Bunlardan her biri bir

öncekinin tamamlayıcısı durumundadır. Şöyle ki: Âdâba riâyet etmeden yapılan amellerin

tam olduğunu söylemek imkansızdır. İbâdetlerde edebe riayet ne kadar fazla olursa

kabulüne ümit de o derece fazla olur. Meselâ zekât ve sadaka-i fıtrı ele alacak olursak

görürüz ki, yapılan ihsan ve yardımlar esnasında tatbik edilen İslâmî âdâb sayesinde ne

veren verdiği için kuruntuya kapılıp alanı rencide eder, ne de alan, alma durumundan

dolayı ezilip, mahcup olur. Çünkü Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “Eğer sadakaları

açıktan verirseniz o ne güzel, onları gizler, onları (bu şekilde) verirseniz, işte bu sizin

için daha hayırlıdır. Allah (gizli olarak vermeniz sebebiyle) günahlarınızdan bir kısmını

örter. Allah ne yaparsanız ondan hakkıyla haberdardır.”55 buyururken, iyiliğin nasıl

yapılması gerektiğini öğretmiş: “(Kendinize verilse tenezzül etmeyeceğiniz şekilde)

Malların kötüsünden değil de bizim sizin için yerden çıkarttıklarımızdan ve

kazandıklarınızın en iyilerinden veriniz.”56 emriyle de verilecek şeyin kaliteli olmasını

Müslümanlara emretmiştir. Daha bunun gibi birçok âyette ibâdet kastıyla yapılacak işlerin

âdâbını öğreten Yüce Allah: “ Sadakalarınızı başa kakma ve eziyetle iptal (hiç verilmemiş

gibi) etmeyiniz.”57 ilâhi uyarısıyla da âdâb ve erkânına riâyet edilmeden yapılan iyilikleri

kabul etmeyeceğini beyan etmiştir.58

53 Duman, a.g.e., s. 29. 54 Saffetî, a.g.e., s. 4. 55 Bakara, 2/271. 56 Bakara, 2/267. 57 Bakara, 2/270. 58 Duman, a.g.e., s. 31-32.

Page 25: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

15

BİRİNCİ BÖLÜM

HZ. PEYGAMBER’İN DUÂLARINDA VE İNSANLARLA İLİŞKİLERİNDE

GÖZETTİĞİ ÂDÂB

2.1. Duâ’da Âdâb

2.1.1. Duâ’da Âdâb’ın Önemi Ve Gerekliliği

Duâ: ibâdet, Allah’a yönelmek, kişinin Allah’ı birleyerek duâsına cevap vereceği

ümidiyle O’na yalvarması59 demektir.

Duâ; kulun Allah’la yani “Yüce Yaradanı” ile iletişimidir. Duâ; kulun her hangi

konuda olursa olsun elindeki tüm maddî ve manevî olanaklara rağmen aczini ve

sınırlılığını farkedip, haddini bilmesi ve bunu da Yaradan’ına itiraf etmesidir. Özellikle

tüm çarelerin çaresizleştiği ve umutların tükendiği anlarda insanın sığındığı en son ve en

emniyetli liman duâdır. Duâ sayesinde insan Yüce Allah ile buluşur. Bu sebeple diğer

insanlarla ilişkilerinde bile birtakım âdâba riâyet etmesi gereken insanın, Yaratanı ile

buluşup-konuşmasında gözeteceği âdâb çok daha büyük bir önem arzeder.

Duâ deyince, sadece dil ile yapılan duâ anlaşılmamalıdır. Bir de fiilî duâ vardır.

Mü’min kişi arzularını Yüce Allah’tan diliyle talep ettiği gibi fiilen de teşebbüs etmeli, dili

ile talep ettiği şeyin gerçekleşmesi için aklın gösterdiği sebeplere başvurmalıdır.60

Duâ etmenin önemi ve gerekliliğine dâir hadisleri inceleyecek olursak:

Hz. Peygamber: “Allah’tan istemeyene Allah gazab eder.” 61 buyurmuştur. Bu hadis-i

şerif delâlet ediyor ki, kulun Allah’a duâ etmesi, kul için vacip derecesinde önemli bir

vâzife ve ibâdettir. Çünkü bunu terk etmek Allah’ın gazabını ve buğzunu gerektirir. Böyle

gazabı gerektiren şeylerden kaçınmak ise vâciptir. Yüce Allah’ın kudret ve büyüklüğünü

bilip de O’ndan istememek nîmeti inkâr ve aczi kabul etmemek olur. Bu duruma düşeni de

Allah sevmez ve ona gazab eder. Allah’tan yalvarıp istemek kulluk vazifesidir.62

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “(Ey Muhammed!) Kullarım sana benden

sorarlarsa, ben, şüphesiz onlara yakınım. Bana duâ edenin, duâ ettiği zaman, duâsını

59 İbn. Manzûr, a.g.e., Duâ mad. 60 Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, VI, 510. 61 Buhârî, a.g.e, I , 23; Tirmizî, Daavât, 3; İbn Mâce, Duâ, 1. 62 Yavuz, a.g.e., II, 23.

Page 26: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

16

kabul ederim; o halde onlar da benim dâvetimi kabul etsinler ve bana inan sınlar. Ola ki

doğru yolu bulurlar.”63 buyurmaktadır.

Hz. Peygamber “Allah’a duâdan daha üstün bir şey olmadığını64, kazayı ancak

duânın önlediğini65, Allah’ın kerîm olduğunu, kulu elini kaldırarak kendisine duâ edecek

olursa, kulunun ellerini boş çevirmekten hayâ edeceğini.66” İfade etmiştir.

İnsan hayatında bu kadar önemli bir yere sahip olan duâ, âdâbına mutlaka riâyet

edilmesi gereken bir ibâdettir. Duâ, Yüce Allah’ın kullarına dâvet ve ikramıdır. Bu dâvetin

üstünde bir dâvet de düşünülemez. Öyleyse, oldukça sıradan toplantı ve dâvetlerde bile

birçok nezâket ve görgü kuralına uymaya özen gösteren insanın, duâlarında da mutlaka

gözetmesi gereken edep kâideleri vardır:

Bunlar; ‘Allah’ın edilen duâya mutlaka cevap vereceğine inanmak67, duâm kabul

edilmiyor düşüncesine kapılmadan duâ etmeye devam etmek 68, Allah’ın insana duâsında

istediği şeyi ya aynen vereceğine ya da bunun bir günaha keffâret sayılacağına inanmak69 ,

akrabalık bağlarını koparıcı ve günah içerikli duâ etmekten sakınmaktır.’70 Kulun duâsının

günah içerikli ya da isyana götürücü nitelikte olmaması gerektiği, böyle olacak olursa

duâsının cevap görmeyeceğine dâir Hz. Nuh’un kıssası dikkat çekicidir: “Nuh Rabbine

duâ edip dedi ki: ‘Yâ Rabbi, benim oğlum da şüphesiz benim ailemdendir. Senin va’din

elbette haktır. Ve sen, hâkimlerin hâkimisin.’ Allah da şöyle buyurdu: ‘Ey Nuh! O

katiyyen senin ailenden değildir. Çünkü o sâlih olmayan bir iştir. O halde bilgin

olmayan bir şeyi benden isteme. Seni cahillerden olmaktan kesinlikle men ederim.’ Nuh

da şöyle dedi: ‘Yâ Rabbi, ben hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım.

Eğer beni bağışlamaz ve affetmezsen, hüsrana düşmüşlerden olurum.”71

Âyette geçen innehû kelimesindeki “hû” zamiri, Hz.Nuh’un isteğine râcîdir. Yani

‘Bu istek uygun olmayan bir istektir.’ anlamındadır. Yani ‘Benim oğlum da şüphesiz

benim ailemdendir. Senin va’din elbette haktır.” sözü uygun değildir. Çünkü Yüce Allah

onlar hakkında daha önce, onlardan hiçbirini kurtarmayacağına hükmedip bunu takdir

63 Bakara, 2/186. 64 Buhârî, a.g.e., II, 68; Tirmizî, Daavât, 1. 65 Tirmizî, Kader, 6. 66 Ebû Dâvud, Salât, 358; Tirmizî, Daavât, 118. 67 Buhârî, a.g.e., II, 69; Ebû Dâvud, Salât, 358; Tirmizî, Duâ, 2. 68 Buhârî, a.g.e., I, 613; Buhârî, Daavât, 20; Müslim, Zikir, 7; Ebû Dâvud, Salât, 358, Tirmizî, Daavât, 66, 79; İbn Mâce, Duâ, 8. 69 Tirmizî, Daavât, 126. 70 Tirmizî, Daavât, 126. 71 Hûd, 11/45-47.

Page 27: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

17

ettikten sonra, kâfirin kurtulmasını istemek, uygun olmayan bir istektir.” demektir. Bu

zamir (innehû’daki hû), ibn (oğul) kelimesine âit olabilir. O zaman da onun, sâlih olmayan

bir iş olarak vasfedilmesi birkaç yönden izah edilebilir: Yüce Allah’ın “Benden isteme”

buyruğu, O’nu böyle bir istekte bulunmaktan nehyetmektir. Böylece bu Yüce Allah’ın, Hz.

Nuh’u böyle bir istekte bulunmaktan nehyettiğine delâlet etmiş olur. Bu sebeple bu da, bir

günah ve mâsiyet olmuş olur. Yüce Allah’ın “Bilgin olmayan bir şeyi benden isteme”

buyruğu, bu isteğin ilme dayanmadan sâdır olduğuna işaret eder. Halbuki, bir şey hakkında

bilmeden hüküm vermek günahtır. Yüce Allah’ın “Seni cahillerden olmaktan kesinlikle

men ederim.” buyruğu, bu isteğin cehâlet olduğuna işâret eder. Hz. Nuh, bu makamda

(yani bu istekte bulunmakla) günah ve mâsiyete yönelmiş olduğunu itiraf etti. Çünkü O:

“Yâ Rabbi, ben bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve

affetmezsen hüsrana düşmüşlerden olurum.” demiştir. Onun bunu itiraf etmesi kendisinin

günah işlemiş olduğuna işaret eder. Bu sözün anlamı şudur: Yüce Allah O’na “Bilgin

olmayan şeyi benden isteme” deyince Hz. Nuh da: “Yâ Rabbi, bunu kabul ettim. Bunu bir

daha yapmayacağım. Fakat ben bundan, ancak senin yardımın ve hidâyetin sayesinde

kaçınabilirim.” dedi.72

Duânın kabulü için; duâya başlarken ve duâyı bitirirken Hz. Peygamber’e salâvât

getirmek de duâ âdâbındandır.

2.1.2. Hz. Peygamber’in Duâlarında Gözettiği Âdâb

2.1.2.1. Hz. Peygamber’in Allah’a Sıkça Ettiği Duâlar

Hz. Peygamber’in duâlarının tamamı konumuzun sınırlarını aşacağı için, sadece

günlük hayatlarında; uyurken ya da uyanırken, kendisine bir musibet isabet ettiği vakit v.b.

ettikleri duâlarını ve ashâbına ‘Allah’a nasıl duâ edilebileceği’ konusundaki tavsiyelerini

nakletmekle yetiniyoruz:

Hz. Peygamber uyumak istediği zaman: “Senin adınla Allah’ım ölürüm ve dirilirim

(uyur-uyanırım).”, uykusundan uyandığı zaman : “Bizi (uyku gibi bir ölümle) öldürdükten

sonra dirilten Allah’a hamd olsun. Dönüş de ancak O’nadır.” 73, yatağına girdiği zaman:

“Bize yediren, bize içiren, bizim ihtiyacımızı gideren ve bizi barındıran Allah’a hamd

72 Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, XIII, 36-39. 73 Buhârî, a.g.e., II, 570; Buhârî, Tevhîd, 13; Tirmizî, Daavât, 29; Ebu Dâvud, Edeb, 177.

Page 28: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

18

olsun. Çok kimse vardır ki, onun ihtiyacını karşılayan yok ve barındırıcısı da yok.”74, diye

duâ ederdi.

Hz. Peygamber geceyarısı namaza kalktığı zaman: “Allah’ım! Hamd sana mahsustur,

sen göklerle yerin ve bunlarda bulunanların nûrusun. Hamd sana mahsustur, sen göklerle

yeri ayakta tutup idâre edensin. Sen varsın, haksın. Va’din de haktır, sana kavuşmak da

haktır. Cennet haktır, cehennem haktır, kıyamet haktır, peygamberler haktır, Muhammed

de haktır.”75, şeklinde duâ ederdi.

Hz. Peygamber sabahları uyandığı vakit “Allah’ım, ancak senin kudretinle

sabahladık ve senin kudretinle geceledik. Yine senin kudretinle yaşarız ve senin kudretinle

ölürüz. Dönüş de yalnız sanadır.” Gecelediği zaman da şöyle buyururdu: “Allah’ım, ancak

senin kudretinle geceledik ve senin kudretinle sabahladık. Yine senin kudretinle yaşarız ve

senin kudretinle ölürüz. Dönüş de yalnız sanadır.”76. “Elhamdülillah sabaha erdik. Mülk

de Allah için sabaha erdi.”77, sabahladığı ve akşamladığında: “Allah’ım, dünyada ve

âhirette senden âfiyet isterim. Allah’ım! Dinimde ve dünyamda, ehlimde ve malımda,

senden afv ve afiyet isterim. Allah’ım! Benim ayıplarımı ört ve korkularımdan emin kıl.

Allah’ım! Önümden ve arkamdan, sağımdan ve solumdan ve üstümden (gelecek

felaketlerden) beni koru. Altımdan (yerin dibin den bir musibetle) helâk edilmemden senin

azâmetine sığınırım.”78 diye duâ ederdi.

Hz. Peygamber sık sık: “Allah’ım! Bize dünyada güzellik ver, âhirette de güzellik ver

ve bizi Cehennem azabından koru.”79 , “Allah’ım! Bana işimin ismeti olan dinimi ıslah et.

Merciim içinde olan âhiretimi de ıslah et. Benim için hayatı her hayır hususunda ziyâde kıl

ve bana ölümü her şeyden rahat kıl!” 80 ,“Allah’ım! Ben senden hidâyet, takvâ, iffet ve

gönül zenginliği dilerim.” 81 , “Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Benim kalbimi dinin üzere

sabit kıl.”82 diye duâ ederdi.

74 Buhârî, a.g.e., II, 571; Müslim, Zikir, 64; Tirmizî, Daavât, 16; Ebû Dâvud, Edeb, 107. 75 Buhârî, a.g.e., II, 53; Buhârî, Daavât, 10, Tevhîd, 8, 24; Müslim, Salâtü’l-Müsafirin, 199; Ebû Dâvud,

Salât, 121; Tirmizî, Daavât, 29; Nesâi, Kıyâmü’l–Leyl, 9; İmam Mâlik, a.g.e., Kur’an, 34. 76 Buhârî, a.g.e., I, 608; Ebû Dâvud, Edeb, 110. 77 Müslim, Zikir, 75; Ebû Dâvud, Edeb, 110; Tirmizî, Daavât, 13. 78 Buhârî, a.g.e., II, 54, II, 566; Ebû Dâvud, Edeb, 110. 79 Buhârî, a.g.e., II, 38; Buhârî, Daavât, 55; Müslim, Zikir, 26; Ebû Dâvud, Salât, 381. 80 Müslim, Zikir, 71. 81 Müslim, Zikir, 72. 82 Buhârî, a.g.e., II, 41; Tirmizî, Kader, 7.

Page 29: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

19

Hz. Peygamber tuvalete girmek istediği zaman: “Allah’ım! Erkek ve dişi

şeytanlardan ve günahlardan ben sana sığınırım.”83 tuvaletten çıktığı zaman da:

“Allah’ım! Senin mağfiret etmeni dilerim.”84 diye duâ ederdi.

Abbas İbn Abdülmuttalib anlatmıştır: Dedim ki “Ey Allah’ın Rasûlü! Bana bir şey

öğret ki, onunla Allah’tan dileyeyim.” Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Yâ Abbas, Allah’tan

âfiyet iste.” Sonra az bekleyip arkasından geldim ve dedim ki: “Bana bir şey öğret ki,

onunla Allah’tan isteyeyim Ey Allah’ın Rasûlü!” Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ey Abbas,

ey Allah’ın Rasûlü’nün amcası! Allah’tan dünyada ve âhirette âfiyet iste.” 85

Allah’tan istenenler arasında Allah’ın en fazla sıhhati sevmesi, insan için sağlığın

önemini te’yid eder. Ancak sıhhat ve âfiyet âbid mü’minde kıymet ve değer kazanır.

Çünkü mü’min sıhhatli geçen ömrünü faydalı ve hayırlı faaliyetlerle, ibâdetlerle anlamlı

kılar. Sıhhat, kâfirin küfrünü, fâsığın fıskını artırabilir. Bu ise kişi için hayır değil şerdir.

Öyleyse mü’min sıhhat isteyecek fakat bu ömrü hayırlı işlerde geçirme gayretini eksik

etmeyecektir.86

Hz. Peygamber şöyle duâ eden bir adama tesadüf etti: “Allah’ım, senden nîmetin

tamamını isterim.” Hz. Peygamber sordu: “Nîmetin tamamı nedir, bilir misin?” Sonra:

“Nîmetin tamamı Cennet’e girmektir ve Cehennem’den kurtulmaktır.” buyurdu. Sonra:

“Allah’ım senden sabır isterim” diyen bir adama rastladı. Hz. Peygamber ona: “Sen

Rabbinden belâ istedin, ondan âfiyet iste!” buyurdu. Bir de bir adama uğradı ki: “Ey Celâl

ve İkram Sahibi olan Allah’ım!” diyordu. Ona da “İste! ” buyurdu.87

Yukardaki hadiste Hz. Peygamber’in Allah’tan sabır isteyen kimseye bunun yerine

Allah’tan âfiyet isteyerek duâsını düzelttirdiğini görmekteyiz. Kur’an-ı Kerim’de de Yüce

Allah “mü’minlerden birbirlerine sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa ereceği”88 ni

müjdelemektedir. Buradan anlaşılan odur ki; insan duâsında Allah’tan sabır dilememelidir.

Çünkü Ehl-i Sünnet anlayışına göre Allah mü’minleri dünyada ya sabırla ya da şükürle

imtihan eder. İnsan Allah’tan sabır dilediğinde farkında olmadan kendisi için bela istemiş

olmaktadır. Çünkü insan başına gelen musîbetlere sabreder. Bunun yerine, Müslümanların

başına herhangi bir bela gelen kardeşlerine, bunun zor da olsa geçici bir imtihan olduğunu

83 Buhârî, Vudû, 9; Müslim, Hayz, 122; Ebû Dâvud, Tahâret, 3; Tirmizî, Tahâret, 4; Nesâi, Tahâret, 18. 84 Ebû Dâvud, Tahâret, 17; Tirmizî, Tahâret, 5; İbn Mâce, Tahâret, 10. 85 Buhârî, a.g.e., II, 78; Ebû Dâvud, Salât, 35; Tirmizî, Duâ, 88. 86 Canan, a.g.e.., VI, 516. 87 Buhârî, a.g.e,. II, 77; Tirmizî, Duâ, 98. 88 Asr,103/3.

Page 30: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

20

söyleyerek ‘İsyan etmek yerine sabretmeye çalışın.’, ‘Allah yardımcınız olsun!’, ‘Allah

kolaylıklar versin!’ gibi sözlerle sabrı tavsiye etmeleri gerekir. Aksi takdirde ‘Allah size

sabır versin!’ gibi sözlerle bilmeden ve istemeyerek belaya uğrayan kimsenin sıkıntısının

artması için duâ edilmiş olacaktır.

Hz. Peygamber musibet zamanında da şöyle duâ ederdi: “İbâdete lâyık hiçbir ilâh

yoktur ancak Azîz ve Halîm olan Allah vardır. İbâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur, ancak

göklerin ve yerin Rabbi olan Allah vardır. O, büyük Arşın Rabbi’dir.”89

2.1.2.2. Hz. Peygamber’in Duâlarında Sık Sık Allah’a Sığındığı Hâller

Hz. Peygamber de her insan kadar, hatta bazen herkesten daha fazla dünya ve âhiret

hayatına dâir kaygılar taşımış, bu sebeple de kendisine isâbet edebilecek bazı şeylerden

Yüce Allah’a sığınmışlardır. Bu konudaki rivayetleri inceleyecek olursak:

Hz. Peygamber ashâbına, Kur’an’ dan bir sûre öğretir gibi şu duâyı öğretirdi:

“Allah’ım! Cehennem azâbından ve kabir azâbından sana sığınırım! Deccal fitnesinden

sana sığınırım! Hayat ve ölümün fitnelerinden sana sığınırım.”90

Hz. Peygamber: “Allah’ım! Fakirlikten, kısırlıktan, zilletten sana sığınırım. Yine

zulüm etmemden veya zulme uğramamdan sana sığınırım.”91, “Allah’ım, şikâk ve nifaktan

ve kötü ahlâktan sana sığınırım.”92, “Allah’ım! Acziyetten, tembellikten, korkaklıktan,

ihtiyarlıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Yine hayatın ve ölümün fitnesinden sana

sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım.”93, “Allah’ım! Keder ve üzüntüden, âcizlik

ve tembellikten korkaklık ve cimrilikten, borcun ağırlığından ve câhil anarşistlerin üstün

gelmesinden ben sana sığınırım.”94 diye duâ ederdi.

Hz. Peygamber şunlardan Allah’a sığınırdı: “Korkaklıktan, cimrilikten, ömrün en

rezil dönemi olan yaşlılığın bunaklık derecesinden ve kalp fitnesinden (fena ahlâktan)95,

def’ine ve çekmeye güç yetmeyen belâ şiddetinden, zorluk ve meşakkatten, kazânın

kötüsünden, düşmanın sevinciyle meydana gelecek hüzün ve kederden .”96

89 Buhârî, Daavât, 26; Müslim, Zikir, 83. 90 Ebû Dâvud, Salât, 184; Tirmizî, Duâ, 76. 91 Buhârî, a.g.e., II, 38; İbn Mâce, Duâ, 3. 92 Ebû Dâvud, Salât, 367; Nesâi, İstiâze, 21. 93 Buhârî, a.g.e., II, 33; Buhârî, Daavât, 38; Müslim, Zikir, 50; Ebû Dâvud, Salât, 367; Nesâi, İstiâze, 6. 94 Buhârî, a.g.e., II, 34, II, 157; Tirmizî, Duâ, 71. 95 Buhârî, a.g.e., II, 32; İbn Mâce, Duâ, 3. 96 Buhârî, a.g.e., II, 31; Buhârî, Kader, 12; Müslim, Zikir, 53.

Page 31: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

21

Hz. Peygamber: “Rabbim! Benim günahımı ve bilgisizliğimden çıkan hatamı, bütün

işlerimdeki israfımı ve benden daha iyi bildiğin bendeki kusurları bağışla. Allah’ım! Bütün

hatalarımı bağışla; kasten, bilmeyerek, lâtife yollu işlediklerimi de. Bütün bunlar bende

vardır. Allah’ım! Bundan önce işlediğim ve geriye bıraktığım, gizlediğim ve âşikâr kıldığım

günahlarımı bağışla. Sen, öne geçirip yükselten ve geri bırakıp düşürensin ve sen her şeye

kâdirsin.”97 diye duâ ederdi.

Peygamberler, âlimlerin ittifakı ile günah işlemekten korunmuş olmalarına rağmen,

Hz. Peygamber’in günahlardan arınmak için Allah’a duâ edişlerindeki hikmetler: Her insan

gibi Allah’ın bir kulu olmaları itibariyle Yüce Allah’a karşı kulluk görevini yerine

getirmek ve O’na karşı en büyük tevâzuu, saygıyı göstermek, ayrıca bu konuda

Müslümanlara yol göstermek olsa gerektir.

Hz. Peygamber’in Yüce Allah’a ettiği duâlarının tamamını içerir mahiyetteki şu

rivayeti de naklederek konumuzu sonlandırmak istiyoruz: Ebû Umâme’den rivayet

edildiğine göre şöyle demiştir: “Hz. Peygamber’in yanında idik de, ezberleyemediğimiz çok

duâlar etmişti. Biz dedik ki , öyle bir duâ ettiniz ki, biz onu ezberleyemiyoruz.” Bunun

üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Size bir şeyi bildireceğim ki, bu duâların hepsini

size toplayacaktır: “Ey Rabbimiz! Senin Peygamberin Muhammed , senden neyi istedi ise,

biz de onu senden isteriz. Ve senin Peygamberin Muhammed hangi şeyden ki sana

sığındıysa, biz de ondan sana sığınırız. Allah’ım! Sen yardım dilenilensin, kifâyet sanadır.

Korunma ve başarı için kuvvet ve kudret ancak Allah iledir.”98

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “(Ey Muhammed!) De ki; duânız olmasa Allah size

neden değer versin ki (Duânız olmasaydı Allah yanında hiçbir kıymetiniz olmazdı.)”99

buyurmaktadır.

Âyetten; kulluğun ancak duâ ile bir değer ifade ettiği, anlam kazandığı

anlaşılmaktadır. O halde insan “kendisine duâ edildiğinde icâbet edeceğini” va’deden

Allah’ın bu eşsiz dâvetini, bu lütfunu, ikramını ve kullarına sunduğu bu fırsatı elinden

geldiğince, dili döndüğünce, Allah’ın Elçisi’nden öğrenilerek nakledilmiş duâlarla en iyi

şekilde değerlendirmelidir.

97 Buhârî, a.g.e., II, 45; Buhârî, Duâ, 60; Müslim, Zikir, 70. 98 Buhârî, a.g.e., II, 39; Tirmizî, Duâ, 93. 99 Furkan, 25/77.

Page 32: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

22

2.2. Hz. Peygamber’in İnsanlarla İlişkilerinde Gözettiği Âdab

2.2.1. Hz. Peygamber’in Eşleriyle İlişkilerinde Gözettiği Âdâb

Hz. Peygamber hayatta iken, kadınlara (ataerkil toplum ve topluluklardaki ) kalıp

yargılarda telkin edilen hususların aksi yönde muâmele etmiş, onları aşağılayıp incitecek,

toplumdan dışlayacak herhangi bir davranışa izin vermemiştir.100 “Bana dünyanızdan

kadın ve güzel koku sevdirildi ”101 diyen ve “saliha kadını dünyanın en değerli

varlıklarından sayan”102 Hz. Peygamber’in kadınlara bakışını ve onlarla ilişkililerini buna

göre ele almak gerekir. Hz. Peygamber toplumda kadının ezilmesine, horlanmasına ve

haklarının elinden alınmasına kesinlikle karşı çıkmıştır.103

Hz. Peygamber’in kadınlara karşı tutumunun nasıl olduğu, en iyi şekilde, eşleriyle

ilişkilerinde görülebilir. Hz. Peygamber’in aile bağları, sevgi, saygı ve anlayış esası üzerine

kurulmuştu. Eşlerine karşı büyük bir sevgi ve yakınlık gösteren Hz. Peygamber, zaman

zaman onlarla şakalaşır, onların hoşuna gidecek hitap tarzlarıyla kendilerine hitâbeder ve

sevgisini gösterirdi. Hz. Âişe’ye, Ayşe Uveyş (Ayşecik) Aîş ve Humeyra gibi O’nun

hoşuna gidecek hitaplarda bulunduğu, kendisiyle koşu yarışı yaptığı ve Hz. Âişe’nin

başını omzuna dayayarak birlikte savaş oyunları oynayan Habeşlileri seyrettikleri

bilinmektedir.104 Hz. Peygamber’in aile reisi olarak en fazla önem verdiği husus, aile

fertleriyle olan sohbetidir. Bunun ihmâl edilmemesi için özel bir gayret gösterdiği, tedbir

bile aldığı söylenebilir. Rivayetler, Hz. Peygamber’in ailevî sohbeti iki istikamette telâkki

ettiğini göstermektedir:

1.Aile fertlerinin her biri ile şahsen temâsı ve başbaşa sohbeti.

1.Aile fertlerinin tamamının birbiriyle temâs ve sohbeti.

Bu her iki sohbetin, günlük siyasî ve irşadi faaliyet ve diğer meşguliyetler içerisinde

ihmâle uğramaması için Hz. Peygamber birkaç tane kesin prensibe yer vermiştir:

Hanımlarıyla geçireceği gece belli bir esasa bağlanmış, kura ile tespit edilen bir sıra ile her

gece birinin yanında kalmak prensip yapılmıştır. Ayrıca her sabah mescitten çıktıktan

sonra 105 ve her ikindi vakti namaz kıldıktan sonra106 kadınların her birine teker teker

100 Ateş, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, s. 385. 101 İbn Sad, Tabakâtü’l-Kübrâ, I, 398 ; İbn Hanbel, a.g.e., III, 128, 199. 102 Müslim, Radâ, 17. 103 Savaş, Hz. Muhammed (s.a.v) Devrinde Kadın, s. 53. 104 Fayda, Âişe mad., T.D.V.İ.A., II, 202. 105 Heysemî, Mecmâu’z Zevâid ve Menbâu’l–Fevâid, IV, 316. 106 İbn Sa’d a.g.e., VIII, 85,170.

Page 33: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

23

ziyaretler yapar, alışılan belirli bir müddet boyunca onlarla sohbet ederdi. Özellikle aile

fertlerinin topluca bir araya gelmesini sağlamak amacıyla da her akşam, bütün hanımlar,

Hz. Peygamber o gece kimin yanında geceleyecek ise, topluca oraya gelirler, sohbet

ederlerdi.107 Bu toplantılarda Hz. Peygamber’in eşlerine “hurâfa” denilen ibretli kıssalar

anlattığı, hepsinin güldürücü şakalar yaptığı rivayet edilmiştir.108 Rivayetler, günlük sabah

ve ikindi ziyaretlerine Hz. Peygamber’in izinsiz girip109 selâm vererek başladığını110

hanımlarına yaklaşıp elini (omuzlarına, başlarına) koyduğunu, öptüğünü111 hâl–hatır sorup,

sorunlarıyla ilgilendiğini göstermektedir.112

Hz. Peygamber her konuda olduğu gibi kadın ve aile konusunda da son derece

gerçekçidir. O, her şeyi kendi kapasitesine, bünye ve yaratılışındaki ruh ve beden yapısına

göre değerlendirmiştir. Hz. Peygamber kadınların ruh ve beden yapılarındaki hassasiyet

dolayısıyla, onlara karşı daha dikkatli davranılmasını, kaba ve kırıcı tavırlardan

sakınılmasını tenbih etmiştir.113 Bu aşağıdaki rivayetlerden de açıkça anlaşılmaktadır:

Muâviye b. Hayde anlatıyor: “Yâ Rasûlallah! Kadınlarımızın bizim üzerimizdeki

hakkı nedir?” Diye sordum. O şöyle buyurdu: “Yediğiniz gibi yedirmek, giydiğiniz gibi

giydirmek, yüzlerine vurmamak, yaptıkları işin ve kendilerinin çirkin olduğunu

söylememek, onları yataklarında yalnız bırakmamak, yalnız bırakmak icâb ederse bu işi

yalnız ev içinde yapmaktır.”114

Hz. Peygamber: “Mü’minlerin îman bakımından en olgun olanları, en güzel ahlâklı

olanlarıdır. Sizin en hayırlınız, en iyiniz ise, hanımlarınıza karşı en iyi

davrananlarınızdır.”115 buyurmuştur.

Enes b. Mâlik’ten rivayet edildiğine göre: “Rasûlullah seferlerinin birinde

bulunuyordu da deve sürücüsü Enceşe nağmeleriyle develeri hızlı bir şekilde sürdü.

Develerin üzerinde hanımlar bulunuyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber:“Yavaş ol, ey

Enceşe; camları (cam gibi nâzik-kırılgan olan kadınları incitmekten sakın) hızlı yürütme.” 116buyurdu.

107 Müslim, Nikah, 46. 108 Heysemî, a.g.e., IV, 315. 109 İbn Sa’d, a.g.e., VIII, 104. 110 Heysemî , a.g.e., IV, 316. 111 İbn Sa’d, a.g.e., VIII, 170. 112 Canan, Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber, s. 25. 113 Yardım, Peygamberimizin Şemâili, s. 325. 114 İbn Mâce, Nikah, 3. 115 Tirmizî, Radâ, 11. 116 Buhârî, a.g.e., I, 280, II, 236, 624; Buhârî, Edeb, 116; Müslim, Fezâil, 70, 73.

Page 34: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

24

Hz. Peygamber’in eşleri tarafından çok üzüldüğü meşhur bal hadisesi117 üzerine, bir

daha asla bal yememeye yemin etmesi dolayısıyla Tahrim sûresi nâzil olur: “Ey

Peygamber! Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi kendine niçin haram kılıyorsun? Bununla,

eşlerini hoşnûd mu etmek istiyorsun? Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Allah

yeminlerinizin keffâretle çözülmesini size meşrû kılmıştır.”118 Hz. Peygamber bu olay

üzerine eşleriyle bir ay ayrı kalmaya karar vererek meşrûbe denen ve hurma kütüğünden

yapılmış bir merdivenle çıkılan odasına çekilir. Burada dikkatimizi çeken ve vur-

gulanması gereken şey; Hz. Peygamber’ in hanımlarına bir aylık “uzak kalma” cezası

vermiş olmasına rağmen, kendisini bu cezaî karara sevk eden nahoş davranışları sebebiyle,

onlara karşı, kalplerini kırıcı söz sarf etmemesidir. Bu olayı anlatan rivayetlerin hiçbirinde

Hz. Peygamber’in hanımlarına sarf ettiği kırıcı, rencide edici bir söz ve davranışa

rastlanmaz.119

Hz. Peygamber’in eşlerine karşı sadâkât ve vefâkârlığı da ne kadar kuvvetli olmalı

ki, vefatlarından sonra bile onları sevgiyle, hatıralarını da hürmetle yâd etmiş, vefânın en

güzel örneğini sergilemiştir. Hz. Peygamber , Hz. Hatice’ nin yakınlarına olan bağlılığı ve

Hz. Hatice’ye vefâsı sebebi ile, Hz. Hatice’nin vefâtından sonra her koyun kesişte onun

arkadaşlarına mutlaka bir pay göndermiştir.120

Çeşitli zamanlarda Hz.Âişe’ye Hz. Peygamber’in evde ne işle meşgul olduğu

sorulduğunda: “Rasûlullah da bir insandı. Elbisesini diker, koyunlarını sağar, kendi

işlerini yapardı.”121, “O evinde sizler gibi ayakkabısını tamir eder, elbisesini dikip

yamardı.”122, “Allah Rasûlü evinde ailesinin işleriyle meşgul olurdu. Ezanı duyunca da

hemen namaza çıkardı.”123 buyurmuştur.

Hz. Âişe’den rivayet edilen hadislerden Hz. Peygamber’in sıradan bir insan gibi, ev

hayatında kendi işlerini gördüğü ve bugün kimi çevrelerce ‘ev işlerinin sadece kadın işi

olduğu’ düşünce ve yargısına asla prim vermediği anlaşılmaktadır.

Aile hayatında eşlerin birbirleriyle ilişkilerinin olabildiğince sevgi-saygı çerçevesinde

yürütülmesi gerekirken, aile dışında, sokakta, çarşı-pazarda, işyerinde v.b. kadın–erkek

117 Buhârî, Talâk, 8, Nikah, 103, Et’ime, 32, Eşribe, 10, 15, Tıb, 4, Hiyel, 5; Müslim, Talâk, 20; Ebû Dâvud, Eşribe, 11; Nesâi, Talâk, 16. 118 Tahrim , 65/1-2. 119 Canan, a.g.e., s. 59-60. 120 Tirmizî, Birr, 70. 121 İbn Hanbel, a.g.e., VI, 256. 122 İbn Hanbel, a.g.e., VI, 106. 123 Buhârî, Nafakât, 8.

Page 35: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

25

ilişkilerinde bazı şeylere dikkat edilmesi gerekmektedir: Kadın- erkek ilişkilerinde ciddî ve

mesafeli olmalı, yakın temas ve münâsebetlerden sakınmalıdır. Ancak karşı cinsle temas

ve münâsebetlerde mesafeli ve ihtiyatlı olmak bu konuda sert ve kaba olmak anlamına asla

gelmez. Tam tersine bu hususta nazik, kibar, zarif, müşfik, yumuşak ve hoşgörülü olmak,

kadınlık gururunu okşamak, izzeti nefislerini rencide edecek hâl ve hareketlerden

sakınmak, onları mahcup etmemek, gönüllerini almak, saygılı davranmak hem İslâm’ın

istediği hususlardır, hem de İslâm’a dâvet konusunda olumlu sonuç almanın yollarıdır. Bu

hususta küçük günah işlememek için kadınların kalplerini kıran bir tavır alarak daha büyük

günah işleme gibi bir duruma düşmekten sakınmalıdır. İslâm’da kadın, erkek kadar önemli,

değerli ve onurlu bir varlıktır. Bu sebeple Hz. Peygamber bu husus üzerinde önemle

durmuştur.124

Hz. Peygamber, kadınlarla yakından ilgilenmiş, onların problemlerine çözümler

getirmiş ve bu konuda kadınlar arasında ayrım yapmayarak hepsine iyi davranmış, kadının

‘cahiliye toplumu’ diye adlandırılan barbar bedevîlerden müteşekkil bir toplumda

ezilmemesi haklarının ihlâl edilmemesi ve psikolojik de olsa hiçbir şekilde baskı altına

alınmaması için gerekli tedbirleri almıştır. Hz. Peygamber, kadın-erkek ayrımı yapmadan,

insan cinsinin yarısını teşkil eden kadınlarla da erkekler gibi ilgilenmiştir.125

2.2.2. Hz. Peygamber’in Ashâbıyla ve Hizmetlileriyle İlişkilerinde Gözettiği Âdâb

Hz. Peygamber çevresindeki insanlarla ilişkilerinde dâima edepli, görgülü ve samîmi

davranmaya özen göstermişlerdir.

Hz. Peygamber’i en iyi tanıyan, onunla en uzun süre beraber kalan, tarif ve tavsîfte

halkın en kabiliyetlisi olan Ali b. Ebî Tâlib, O’nu şöyle tavsîf eder: “Hz. Peygamber,

sözlerinde ve davranışlarında hep mutedil olmuş, hiçbir zaman haddi aşmamış, çirkin bir

söz ve davranışta bulunmamıştır. Kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Affeder ve

bağışlardı. Allah yolunda cihad ederken müstesnâ, hiçbir şeye eliyle vurmamıştır. O

lüzumsuz yere konuşmazdı. Müslümanları birbirine ısındıracak ve birbirlerinden nefret

ettirmeyecek tarzda konuşurdu. Güleryüzünü ve güzel ahlâkını hiç kimseden esirgemezdi.

Ashâbını dâima arar, halka aralarında olup biten hâdiseleri sorardı. Müslümanların gaflete

düşmelerinden korkar, onları îkaz etmeyi ihmal etmezdi. Her hâlinde ibâdet ve iyiliğe

124 Uludağ, İslâm’da İrşad, s. 124-125. 125 Savaş, a.g.e., s. 60-61.

Page 36: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

26

hazırdı. Hz. Peygamber oturan bir cemaatin yanına gittiğinde üst tarafa geçmez ve hemen

meclisin sonuna otururdu. Sahâbelere de böyle yapmalarını emrederdi. Kendisiyle birlikte

oturan herkese değer verirdi. Öyle ki mecliste bulunan herkes kendisinden daha itibarlı kişi

olmadığını zannederdi. Kendisiyle oturan ya da bir ihtiyacı için yanına gelen şahsa, dönüp

gidinceye kadar sabrederdi. Biri bir istekte bulunursa onu hemen yerine getirir, şayet elinde

böyle bir imkanı olmazsa o zaman da bunu tatlı bir dille anlatırdı. Gönlü ve hoşgörüsü

bütün insanlığı içine alacak kadar genişti. Onlara şefkatli ve merhametli bir baba olmuştu.

Hak konusunda herkes O’nun katında eşit idi. Rasûlullah’ ın meclisi bir ilim, hayâ, sabır ve

emânet meclisiydi. Orada yüksek sesle konuşulmaz, hiç kimse ayıplanmaz ve hiçbir şahsın

kusur ve ayıbı açığa vurulup yayılmazdı. Bu mecliste bulunan herkes birbiriyle eşitti.

Ancak takvâları sayesinde birbirlerinden üstün olabilirlerdi. Büyüklere herkes saygı

gösterir, küçüklere şefkat ve merhametle muâmele ederdi. Fakir ve muhtaç olanları herkes

kendisine tercih eder, garibi koruyup gözetirdi.”126

Hz. Peygamber’in amcasının oğlu, ilk inananlardan, O’nun en sıkıntılı zamanlarında

hep yanıbaşında bulunan, hattâ ölmek üzere O’nun yatağına uzanacak kadar Hz.

Peygamber’e düşkün olan Hz. Ali, Hz. Peygamber’in ashâbıyla ilişkilerinde gözettikleri

âdâbı en açık şekilde ifade etmiştir. Hz. Peygamber insanlar arasında hiçbir sınıf ayrımı

gözetmeksizin, hayatlarının her safhasında, insânî ilişkilerinde dâima nezâketle, büyük bir

incelikle davranmaya özen göstermiştir. İnsanları sosyal statülerinin-kariyerlerinin

olmaması ya da düşüklüğü dolayısıyla da hiçbir zaman küçümsememiş ve böyle kimselerle

ilişkilerinde de aynı incelik örneğini sergilemiştir. Buna verilebilecek örneklerden bazıları

şunlardır:

Hz. Enes anlatıyor: “Rasûlullah ahlâk yönünden insanların en güzel huylusu idi.

(Çocukluğumda) Beni bir gün bir hizmete gönderdi. “Vallahi gitmeyeceğim.” dedim. Ama

Rasûlullah’ın emrettiği yere gitmek niyetindeydim. Evden çıktım, çocukların çarşıda

oynadıkları yere uğradım. Birden Rasûlullah kafamı eli ile arkadan tuttu. Döndüm, baktım,

gülüyordu, şöyle buyurdu: “Ey Enescik, haydi emrettiğim yere git.” Ben de “Evet hemen

gidiyorum.” dedim, gittim. Enes dedi ki, yemin olsun Rasûlullah’a yedi veya dokuz sene

hizmet ettim. Yaptığım hiçbir şey için “Bunu neden şöyle , şöyle yaptın!” ve yapmadığım

hiçbir şey için de “Şöyle yapman gerekmez miydi?” diye azarladığını bilmiyorum.”127

126 en-Nedvî, Rahmet Peygamberi, s. 33. 127 Buhârî, a.g.e, I ,180; Ebû Dâvud, Edeb, 1.

Page 37: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

27

Hz. Peygamber kendi aile efradına, ashâbına ve hizmetinde bulunanlara son derece

müşfik davrandığı gibi , ashâbına da aynı şeyi tavsiye etmiştir:

Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre: “Hz. Peygamber’in son sözü şu olmuştu:

“Namaza dikkat edin, namaza! Sahip olduğunuz kölelerinizin hukukunda Allah’tan korkun,

onlara iyi muâmele edin.”128

Hz. Peygamber: “Sizden birinize hizmetçisi, yemeğini getirdiği zaman, hizmetçisini

beraberinde yemeğe oturtsun. Hizmetçi oturmayı kabul etmezse; o yemekten ona versin.

Çünkü o yemeğin yapılıp hazırlanması işini bu hizmetçi üzerine almıştır.”129 buyurmuştur.

Bu konudaki benzer bir rivayet de şöyledir: Ma’rur İbn Süveyd anlatıyor: “Ebû Zerr’i

gördüm, üzerinde bir takım elbise, kölesinin üzerinde de bir takım elbise vardı.

Kendisindeki eski elbiseyi kölesine verip, kölenin yeni elbisesini alıp giysin diye ondan

bunu istedik. O şu cevabı verdi: “Ben Rasûlullah’tan şöyle dediğini işittim: “Onlar sizin

kardeşleriniz, sizin yardımcılarınızdır. Allah onları idâreniz altına emâneten verdi. Kimin

kardeşi, eli altında bulunuyorsa, yediğinden ona yedirsin ve giydiğinden ona giydirsin.

Güç yetiremeyecekleri şeyi onlara yüklemeyiniz. Eğer onları güçlerinin üstünde

görevlendirirseniz, onlara yardım ediniz.” 130

İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre: “Peygamber’den işittim, diyordu ki: “Kim

kölesini tokatlarsa, yahut işlemediği bir suç için onu cezalandırıp döverse, dövenin işlemiş

olduğu günaha karşılık keffareti, onu azad etmektir.”131

Ebû Mesud’dan rivayet edildiğine göre: “Kendi kölemi dövüyordum. Arkamdan

şöyle bir ses duydum: “Ey Ebû Mesud! Bil ki, senin köleye güç yetirmenden çok, Allah’ın

gücü sana yeter.” Döndüm , bir de ne göreyim O, Rasûlullah! Dedim ki: “Yâ Rasûlallah!

Artık bu köle, Allah rızası için hürdür.” Bunun üzerine: “Eğer sen böyle yapmamış

olsaydın, sana Cehennem ateşi dokunurdu.” Yahut “Seni ateşin alevi yalardı.” buyurdu.132

Hz. Peygamber bir yandan insanlara, hizmetlilerine iyi davranmalarını emir ve

tavsiye buyururken, öte yandan itaatkâr hizmetlileri de şöyle müjdelemektedir:“Köle

efendisine itaatkâr olursa ve Rabbine de güzel ibâdet ederse, onun iki kat sevâbı olur.”133

128 Buhârî, a.g.e., I, 174; İbn Mâce, Vesaya, 1. 129 Buhârî, a.g.e., I, 213, Buhârî, Et’ıme, 18; Müslim, Eyman, 10; Ebû Dâvud, Et’ıme, 51; Tirmizî, Et’ıme, 44. 130 Buhârî, a.g.e., I, 205; Buhârî, İman, 22, Itk, 15, Edeb, 44; Müslim, Eyman, 40; Ebû Dâvud, Edeb, 133; Tirmizî, Birr, 29 131 Buhârî, a.g.e., I, 194; Ebû Dâvud, Edeb, 134. 132 Buhârî, a.g.e., I, 189; Müslim, Eyman, 34-35; Ebû Dâvud, Edeb, 134. 133 Buhârî, a.g.e., I, 215; Buhârî, Itk, 16; Müslim, Eyman, 43.

Page 38: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

28

2.2.3. Hz. Peygamber’in Müslüman Olmayanlarla İlişkilerinde Gözettiği Âdâb

İslâm Dini’ne göre, müslüman olmayanları İslâm’a girmeleri için dâvet etme görevi

Müslümanlara verilmiş, dâvet şekli de Kur’ân-ı Kerim’de açıklanmıştır. Hiç kimse

insanları istediği şekilde İslâm’a dâvet etme hakkına sahip değildir. Yüce Allah:“Rabbinin

yoluna insanları hikmet ve tatlı öğütlerle dâvet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele

et!” 134 buyurmuş ve bununla da İslâm’a dâvetin ancak sevindirici ve insanların isteyerek

girmesini sağlayacak bir metodla olması gerektiğini beyan etmiştir. Zorla îmana dâvet

etmek, özellikle Müslümanların hâkimiyeti altında olan yerlerde “Mutlaka İslam’a

gireceksin!” diye zorlamak ve mecburen müslüman etmek bizzat Yüce Allah tarafından: “

Dinde zorlama yoktur.” 135 âyetiyle yasaklanmıştır.

Hz. Peygamber şefkat ve müsamahaları ile insanları İslâmiyet’e çekiyor ve onlara

İslâmiyet’i benimsetmiş oluyordu. Bütün Peygamberler gönderildikleri insanlara karşı hep

böyle merhametli ve müsamahakâr davranmıştır. Tüm Müslümanların da muhataplarına ve

bütün insanlara karşı bu derece şefkatli ve merhametli olması gerekir.136

İslâm Dini zorbalığı kesinlikle reddederken bunun yerine engin hoşgörüyü tavsiye

eder. Günümüzde zaman zaman, insanlığın acı tecrübelerinin temelinde dînî dogmatizm ve

hoşgörüsüzlüğün yattığı ileri sürülür. Hatta bu şartlanmalardan dolayı bir dine inanmanın

kusurlu ve yetersiz bir kişiliğe yol açtığı da iddia edilir. Dogmatik, otoriteye bağımlı, ön

yargılı veya fanatik tipteki kişilerin mizaçlarında yatan ana unsurun din olduğu söylense

de, tarihî tecrübe ortaya koymuştur ki sözü edilen dindarlık, daha çok dış güdümlü bir dînî

inanç ve eğilime sahip, cahilce kabullenme veya reddetme anormalliği içinde bulunan

kişilerde yoğunlaşmıştır. Halbuki yüksek seviyede inanca sahip, düşünen insanların;

Mevlânaların, Yunusların, İmam-ı Âzamların isimleri, değil fanatizm, en küçük bir

taassupla yan yana gelmemiştir. Çünkü yaşanan sözkonusu dînî tecrübenin kaynağını “el-

Hanifiyyetü’s-Semha” diniyle (yani zorluk ve meşakkatın bulumadığı müsâmahakâr İslâm

Dini) gönderilen Hz. Peygamber’in “Müsâmahakâr ol ki, sana da müsâmahakâr

davranılsın! ”137 tarzındaki emir ve tâlimatı oluşturmuştur. Dînî hoşgörünün temeli din

tercihi konusundaki tam hürriyettir. İslâm’ın dînî tercih konusundaki ufku da emsalsizdir.

134 Nahl, 16/125. 135 Bakara, 2/256. 136 Soysaldı, Dînî Hitabet, s. 62-63. 137 İbn Hanbel, a.g.e., I, 248.

Page 39: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

29

Zira, insanlara inanç konusunda kesin ve açık bir dille tam hürriyet tanımıştır. Bu muhkem

kaide geçici veya belli bir zamana da mahsus değildir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de:

“Sen mi insanları mü’min oluncaya kadar zorlayacaksın?”138 ilâhî uyarısıyla Hz.

Peygamber dahil kimseye baskı ve zorlama yetkisi vermemiştir.139

Müslüman olmayanlara “Sulh halinde” nezâketle muâmele etme konusunda Yüce

Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah sizi, sizinle din hususunda muharebe etmemiş, sizi

yurtlarınızdan da çıkartmamış olanlara iyilik ve adâletle muâmele etmenizden men

etmez. Çünkü Allah, adâletle iş görenleri sever.” 140 buyurmaktadır. Hâl böyle olunca;

gayr-i müslimlerle ilişkilerin, “uzak komşu” anlayışı içerisinde ve sahip olduğu komşuluk

haklarına riayet edilerek sürdürülmesi, onlara zulmedilmeyip mal ve canlarına kast

edilmemesi, emniyet ve güvenliklerine halel getirilmemesi, onları tedirgin edecek her türlü

davranıştan sakınılması müslümanların “uzak komşularına” karşı uymaları emredilen

muâşeret esasları olmuş oluyor. Fakirlerine yardım etmek, hastalarını ziyaret etmek onlara

yapılabilecek iyiliklerden sayılabilir. Çünkü Hz. Ömer gayr-i müslimlerin muhtaç, hasta,

sakat ve ihtiyarlarına da devlet hazinesinden yardımda bulunmuş, onlara verilmek üzere

zekât olarak alınan mallardan pay dahi ayırmıştır.141

Enes’ten rivayet edildiğine göre Yahudilerden bir erkek çocuk Hz. Peygamber’e

hizmet ederdi. Sonra çocuk hasta oldu ve Hz. Peygamber onun ziyaretine gitti. Başucunda

oturarak (çocuğa ): “Müslüman ol!” dedi. Çocuk başucunda olan babasına baktı. Bunun

üzerine babası çocuğa: “Kâsım’ın babasına, Hz. Peygamber’e itaat et” dedi. Çocuk da

müslüman oldu. Sonra Peygamber çıktı, şöyle buyurdu : “Çocuğu benim vesîlemle ateşten

kurtaran Allah’a hamd olsun.”142

Yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber beşerî münasebetlerinde -

sulh halinde- insanlar arasında hiçbir şekilde din, dil, ırk gibi konularda ayrım gözetmemiş

ve onların da ihtiyaçlarını gözetip-gidermiş hastalıklarında onları da ziyaret etmeyi ihmâl

etmemiştir.

Onlarla alış-veriş yapmak, konuşurken sakin olmak, ölçüsüz davranışlarına bile

yumuşaklıkla karşılık vermek v.s. Hz. Peygamber’in tatbik ve tavsiye ettiği görgü

138 Şuarâ, 26/ 3, 4. 139 Sakallı, “Hz. Peygamber ve Dînî Hoşgörü” , D.İ.D. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Özel Sayı, s. 395. 140 Mümtehine, 60/8. 141 Uludağ , a.g.e., s. 215. 142 Buhârî, a.g.e., I, 533; Buhârî, Cenâiz, 80; Ebû Dâvud, Cenâiz, 79.

Page 40: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

30

kurallarındandır. Hz. Âişe’nin bir rivayetinde: “Yahudiler Hz. Peygamber’e gelip:

“Essâmü Aleyküm=Ölüm üzerinize olsun.” dediler. Hz. Âişe (cevap olarak): “Sizin

üzerinize olsun. Allah size lânet etsin. Allah size gazap etsin” dedi. Hz. Peygamber “Yavaş

ol, Yâ Âişe! Yumuşak hareket et. Sert hareketten ve çirkin sözden sakın.” dedi. Hz. Âişe:

“Yahudilerin söylediklerini işitmediniz mi?” dedi. Hz. Peygamber : “ Sen de benim onlara

dediğimi işitmedin mi? Sözlerini kendilerine çevirdim. Benim onlar hakkındaki sözüm

(duâm) kabul olunur, fakat onların benim hakkındaki sözleri (dilekleri) kabul olunmaz.”

buyurdu.143

Bu rivayetten anlıyoruz ki, müslüman olmayan kimselerin sözden öteye geçmeyen

davranışlarına yumuşaklıkla karşılık vermek, kızıp öfkelenmemek de İslâm âdâbındandır.

Hz. Peygamber: “Gerçekten Yahudilerden biri size selâm verdiği zaman, muhakkak:

Essâmu Aleyk (ölüm senin üzerine olsun) der. Siz de Ve aleyk! (senin üzerine olsun!)

deyin”144 buyurmuştur.

Yukarda geçen hadislerden Hz. Peygamber’in Yahudi ya da Hıristiyanların “Ölüm

senin üzerine olsun!” gibi küstahça bedduâlarına karşılık bile sadece misliyle cevap

verdiği, işi daha ileriye götürmeyip, onlarla yüz-göz olmadığı ve bu taşkınlıklarını da

olgunlukla karşıladığı anlaşılmaktadır.

Gayr-i Müslimlerle alay etmemek özellikle kızdırmamak için inançlarına ve

mabudlarına hakarette bulunmamak Yüce Allah tarafından emrolunmuş bir ilâhi edeptir:

“İçlerinden zâlim olanlar dışında, kitap ehline karşı en güzel bir şekilde mücâdele edin

ve deyin ki: “Bize indirilene de, size indirilene de îman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin

ilâhınız da birdir ve biz O’na teslim olan kimseleriz.”145, “Allah’tan başkasına tapanların

taptıkları şeylere sövmeyiniz. Sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” (Buna siz

sebep olmuş olursunuz)146 buyuran Yüce Allah, kafirlerin saygı duydukları şeyleri

kastederek “kahrolsun taptığınız” veya “dîni şöyle böyle” şeklinde söverseniz onların

vicdan ve hissiyatlarına dokunmuş olursunuz diye, hem asıl itibariyle çirkin oluşu, hem de

küfürlerinin artmasına sebep olabileceği ihtimâliyle Müslümanları kafirlerin taptıkları

şeylere sövmekten men etmiştir.147 İnsanî ilişkilerde müsamahakâr davranış, sadece

143 Buhârî, a.g.e., I, 329; Buhârî, Edeb, 38; Müslim, Selâm, 10. 144 Buhârî, a.g.e., II, 466; Buhârî, İsti’zan, 22; Müslim, Selâm, 6, 8, Ebû Dâvud, Edeb, 149; Tirmizî, Siyer, 40; İmam Mâlik, a.g.e., Selâm, 3. 145 Ankebut, 29/46. 146 En’am, 6/108. 147 Uludağ, a.g.e., s. 215-217.

Page 41: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

31

Müslümanlara karşı gösterilmesi gereken bir vazife bir vecibe olmayıp, her müslümanın

kâfir, müslim, herkese karşı davranışlarında benimseyip takip etmesi gereken bir prensiptir.

Kur’ân-ı Kerim’deki Firavun’la ilgili şu âyet çok dikkat çekicidir: “Varın da ona yumuşak

söz söyleyin, olur ki nasihat dinler, yahut korkar.” 148 Firavun gibi tanrılığını îlan ederek

küfrün zirvesinde yer alan birisine bile hitapta “yumuşak sözlü” olmak emredilirse, ne

kadar kusurlu olsa da müslümanlara karşı nasıl davranmak gerektiği kendiliğinden

anlaşılır.149

2.3. Ashâbın Hz. Peygamber’le İlişkilerinde Gözettiği Âdâb

2.3.1. Hiçbir Konuda Hz. Peygamber’in Önüne Geçmemek

Ashâbın Hz. Peygamber’in yanındayken uymaları gereken görgü kurallarını

düzenleyen Yüce Allah, öncelikle takaddüme (öne geçme ve geçirme) dikkatleri çekmiş:

“Ey îman edenler, Allah ve Rasûlü’nün huzurunda öne geçmeyin. Allah’ tan korkun,

çünkü Allah (her şeyi) hakkıyla işiten ve bilendir.” 150 buyurmuş ve bununla da üstün

ahlâk ve görgü kurallarına riâyeti emrettiği gibi Hz. Peygamber ile olan ilişkilerinde

saygılı, hürmetli, edepli olmaları, Hz. Peygamber’in kouşması ve karar vermesi gereken bir

konuda, O’ndan evvel konuşup karar vermemeleri, din ve dünya işlerinde Allah ve

Elçisi’nin rızasına aykırı bir şey yapmamaları konusunda Müslümanları îkaz etmiştir.

2.3.2. Hz. Peygamber’in Huzûrunda Yüksek Sesle Konuşmamak

Yüce Allah, mü’minlere, Hz. Peygamber’e, takaddüm etmeme edebini öğrettikten

sonra, O’nun yanında nasıl konuşmak gerektiğini de: “Ey îman edenler, seslerinizi

Peygamber’in sesi üzerine çıkarmayınız. Farkına varmadan amellerinizin boşa

gitmemesi için, birbirinize karşı bağırarak konuştuğunuz gibi Peygamber’e karşı da

bağırarak konuşmayın.”151 âyetiyle belirtmiştir.

Yani Hz. Peygamber’in, Rabbinin terbiyesi neticesinde belli bir konuşma güzelliği

vardır. Siz O’nunla konuşurken, O’nu örnek alınız ve “O’na saygı ve hürmete dikkat

ederek seslerinizi O’nun sesi üzerine çıkarmayınız.” Çünkü bir kimsenin yanında yüksek

148 Tâhâ, 20/44. 149 Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, VII, 297. 150 Hucurât , 49/1. 151 Hucurât, 49/2.

Page 42: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

32

sesle konuşmak ondan ihtişam (saygıdeğerlik) ve ihtiramı (saygıyı) nefyeder. Bu sebeple

sesinizin, özellikle Nebî’nin ses tonu altında olmasına dikkat ediniz. Yanında bağıra çağıra

konuşmak sebebiyle saygısızlıkta bulunmayınız. Bu âyetle verilmek istenilen mesajın

ikincisi de “Hz. Peygamber’in yanında fazla konuşmamaktır.” Çünkü bir mecliste kim çok

konuşursa orada hâtip o olur, başkaları da susmak mecburiyetinde kalır. Hiç kimsenin sesi

çıkmayınca da konuşanın sesi yükselmiş olacağından Hz. Peygamber’in olduğu yerde

başkalarının fazla konuşmaması gerekir.152

2.3.3. Ashâb’ın Hz. Peygamber’e Hitâb Şekli

Hz. Peygamber’in yanındayken gözetilmesi gereken görgü kurallarından biri de O’nu

herhangi bir kimseye hitâb edercesine adıyla çağırmamaktır. Yüce Allah bu konuda şöyle

buyurmuştur: “Birbirinize yüksek sesle çağırdığınız gibi O’na da yüksek sesle

çağırmayınız. Sonra amelleriniz boşa gider de farkında da olmazsınız.”153

Bu âyetten anlaşıldığı üzere; nerde olursa olsun, birine uzaktan veya arkasından

çağırmamalı, normal bir mesâfeye kadar yaklaştıktan sonra seslenmelidir. Saygıdeğer bir

insana arkasından yüksek sesle çağırmak yakışıksız bir davranıştır. Âyette söz konusu bu

saygıdeğer insanın Allah’ın Elçisi olduğu düşünüldüğünde ise durumun ciddiyeti daha da

başkalaşır.

Yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de öğretmiş olduğu esasları Hz. Peygamber’den sonra

Sahâbe-i Kiram, Tâbiin ve daha sonra gelen ve Hz. Peygamber’in yaşayışını ve

öğrettiklerini kendilerine düstûr edinenler, özellikle ecdâdımız aynı âdâba riâyet etmişler;

yolda yürürken, yemeğe başlarken, söz ve sohbette v.s. büyüğe öncelik vermişlerdir. Hiçbir

mecliste küçükler, sorulmadıkça kendiliklerinden söze karışmamış, büyüklerinin yanında

yüksek sesle ve el-kol hareketleriyle asla konuşmamış, kendilerinden büyüklere, sâdece

adıyla seslenmek şöyle dursun, ismin sonuna bir de bey veya efendi ekleyerek; Ahmet Bey

Amca, Halil Efendi Dayı,…gibi saygının en âlâsını tatbik etmişlerdir.154

152 Uludağ, a.g.e., s. 43-44. 153 Hucurât, 49/2. 154 Uludağ, a.g.e., s. 44-58.

Page 43: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

33

İKİNCİ BÖLÜM

AİLE HAYATINDA GÖZETİLMESİ GEREKEN ÂDÂB

3.1. Karı-Koca İlişkilerinde Gözetilecek Âdâb

3.1.1. Kadının Kocasına Karşı Gözeteceği Âdâb

3.1.1.1. Kadın Kocasına Saygı Göstermeli

İnsanoğlunun âciz bir varlık olarak doğması, kendini koruyup, besleyip-büyütecek

kimselere muhtaç olması, gelecekte topluma faydalı bir birey olarak yetişip, toplumsal

görevlerini yerine getirebilmesi v.s. için iyi bir eğitim-öğretim ocağı olarak aile yuvası

bütün toplumlar açısından çok kutsal ve gerekli bir müessesedir. Her nerede olursa olsun,

birlikte yaşamanın beraberinde getirdiği iş bölümü ve farklılıklara rağmen mutlu bir

birlikteliğin devamına katkıda bulunma gerek ve zorunluluğu aile ocağı için de geçerlidir.

Ailede pek çok konuda karı-koca aynı konumda iken bazı hususlarda, sadece yaratılışları

icâbı yani fizyolojik donanımları dolayısıyla durumları farklılaşır: Kur’an’da; kadının

yaratılışta erkek gibi olduğu, ikisininde aynı şeyden yaratıldığı155, kadın erkek diye bir

ayrımın ya da üstünlüğün olmadığı, üstünlüğün ancak takvâyla olabileceği156 vurgulanır.

Bununla birlikte, kutsal bir müessese olan ailede baba daha önce de ifade edildiği gibi

sadece yaratılış icâbı, ailenin diğer bireylerine göre güç, kuvvet, azim, dayanıklılık,

geçimin temini gibi konularda daha ehildir. Bu durum Kur’ân-ı Kerim’de şöyle

zikredilmektedir: “Çünkü Allah, onların bir kısmını (erkekleri) bir kısmından

(kadınlardan) üstün kılmıştır.”157

Anne ise: Ailenin geçiminin temini, tehlikelere karşı korunması ve yönetimi gibi

konularda; Yüce Allah’ın buyurduğu gibi, fiziksel güç bakımından, babaya nazaran

fıtraten daha zayıftır. Yönetim olan her yerde, adâlet ve karşılıklı olarak haklara saygı

göstermek, orada nizam ve sükûneti, dolayısıyla refahı temin eder. Aile ise yönetilen yerler

içerisinde, huzur ve mutluluğa en fazla ihtiyacın duyulacağı yerdir. Bunun temin

edilebilmesi için babanın, aile fertlerinin haklarına saygılı olması ve onlara karşı

görevlerini tam olarak yerine getirmeye çalışması ne kadar önemli ise, kadının da

155 A’raf, 7/189; En’am, 6/2, Fâtır, 35/11, Nisâ, 4/1; Rûm, 30/20. 156 Hucurât, 49/13. 157 Nisâ, 4/34.

Page 44: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

34

kocasının mâkul ve meşrû isteklerini yerine getirmek için gayret sarfetmesi, aile içinde ve

dışında onun itibarını koruması, kocasının onuru ve namusunu lekeleyecek davranışlardan

sakınması, malını, evini ve çocuklarını en iyi şekilde koruyup kollaması, yoksulluğu veya

kusur olarak gördüğü başka herhangi bir sebebten dolayı kocasını küçümsemekten

kaçınması ve içten gelen bir bağlılıkla kocasına saygı göstermesi de o derece önemlidir.

Yüce Allah, kadına kocasına saygılı olma görevini vermiş ve: “İyi kadınlar, (kocalarına)

itaat eden, Allah’ın korunmasını emretmesi dolayısıyla da (karı-koca arasındaki evliliğe

ait) gizlilikleri koruyan kadınlardır.”158 buyurmuştur. er-Râzi der ki: “Âyetle (Allah’ın

emri dolayısıyla kocaya itaat gerekliliği ve burada) Allah’a itaatten sonra kocaya saygı

zikredilmiş ve kocanın, Allah’tan sonra saygıya en lâyık kişi olduğuna işaret edilmiştir.”159

3.1.1.2. Kadın Aile Mahremiyetlerini Muhafaza Etmeli

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “İyi kadınlar, Allah’ın korunmasını emretmesi

dolayısıyla (karı-koca arasındaki evliliğe ait) gizlilikleri koruyan kadınlardır.”160

buyurmaktadır. Gizliliği korumak iki şekilde olabilir: Birincisi, nefsini zinâ tehlikelerinden

koruyarak, bu konuda kocasını utandırmamasıdır. İkincisi de, kocası olmadığı zaman, onun

evini ve malını muhafaza edip, telef olmaktan korumaktır.161 Her müslümanın malı, canı ve

namusu korunmaya lâyıktır. Evin hanımı bu konuda oldukça titiz davranmalı, korumakla

görevli olduğu şeylere riâyet etmelidir. Kocasının eve girmesinden hoşlanmayacağı erkeği

eve almamalıdır.162 Hz. Peygamber: “Kişinin, elde ettiği hazinenin en güzelini size haber

vereyim mi? O, baktığın zaman seni mesrûr eden, emredince itâat eyleyen, sen olmadığın

zaman malını ve namusunu koruyan sâliha bir kadındır.”163 buyurmuştur.

Yukarda geçen âyet ve hadisten de anlaşılacağı üzere aileiçi mahremiyetleri korumak

Yüce Allah’ın emri ve Elçisi’nin de tavsiyesidir. Aile mahremiyetini korumak sadece

kadınlara özel bir emir ve tavsiye olmayıp aynı şey erkekler için de geçerlidir. Aileye özel

durumları ifşa etmemeye erkek de kadın kadar özen göstermelidir.

158 Nisâ, 4/34. 159 er-Râzi, a.g.e., X, 88. 160 Nisâ, 4/34. 161 er-Razî, a.g.e., X, 89. 162 Duman, a.g.e., s. 100. 163 İbn Hanbel, a.g.e., II, 241.

Page 45: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

35

3.1.2. Kocanın Karısına Karşı Gözeteceği Âdâb

Bu konu Hz. Peygamber’in Eşleriyle İlişkilerinde Gözettiği Âdâb başlığı altında izah

edildiği için, üzerinde kısaca durmak istiyoruz:

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “ Kocalarının onlar üzerinde hakları olduğu gibi,

onların da kocaları üzerinde belli hakları vardır; fakat erkekler, onlar üzerinde bir

üstünlük derecesine sahiptirler. Allah, Azîzdir, Hakîmdir.”164 ve “Anaların bilinen

usûlde (örfe göre) yiyecekleri ve giyecekleri çocuk babalarına aittir.”165 buyurmaktadır.

Âyete göre; evlilikte kadının nafakası -örfe göre yiyeceği, giyeceği v.b.giderleri- kocasına

âittir.Yani evin geçimini temin öncelikle erkeğin vazifesidir. Bununla birlikte, bugün

yaşam koşullarının başkalaşması ve her gün daha da zor, karmaşık bir hâl alıyor olması

dolayısıyla meşrû şartlarda, kadının kocasının yükünü hafifletmek adına evin geçimine

katkıda bulunmasında bir sakınca olmasa gerektir.

Karı-koca hayatı -denge yönüyle- bir sandalla enginlere açılan iki kişinin hayatına

benzer. Her ikisi de dengeyi sağlayacak şekilde sandalda yerlerini alırlarsa, yolculuk

kazâsız belâsız atlatılabilir. İçlerinden biri denge unsurunu dikkate almaz, devamlı ağır

basacak olursa, sandal da dengesini kaybedecek; belki de yolculuklarını bitirmeyi

başaramayacaklardır.166

İslâm Dini’nde karı-kocanın birbirlerine karşı hak ve vazifelerinin son derece adâletli

bir şekilde belirlendiği gözlemlenmektedir. Yüce Allah bir taraftan “iyi kadınların,

kocalarına saygı duyan, Allah’ın korunmasını emretmesi dolayısıyla da (evlilikteki)

gizlilikleri koruyan kadınlar olduğunu” ve böylece kocanın karısı üzerindeki haklarını

ifade buyuruyorken, diğer yandan da “kocanın, kendisine saygılı ve aileye özel durumları

muhafaza eden karısının örfe uygun bir şekilde giderlerini karşılamasını”

emretmektedir.

Hiç şüphe yok ki, sevgi olmadan karı koca hayatının normal olarak devam etmesi

mümkün değildir. Harçsız yapılan duvar gibi küçük bir sarsıntı ile yıkılabilir. Bu sebeple

ailevî bağların temelini oluşturan sevgi esasının mevcudiyeti için karı ile kocanın

müştereken bu konuya önem vermeleri, birbirlerini sevmenin yollarını birlikte araştırmaları

gerekmektedir. Bu da ancak istişâreyle ve hüsn-ü muâşeretle mümkündür. Koca hangi 164 Bakara, 2/228. 165 Bakara, 2/233. 166 Duman, a.g.e., s. 102.

Page 46: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

36

konuda olursa olsun hanımıyla istişâre kapısını açık bulundurmalıdır. Bir diğer önemli

husus da kocanın karısına karşı hoşgörülü olmasıdır: Her insan gibi, kadınların da her

yönleriyle mükemmel olmaları mümkün değildir. Onların da insan olarak, hoşa gitmeyen

davranışları olabilir. Bu davranışları “fuhuş derecesine varmadıkça ve aşırı geçimsizliğe

neden olmadıkça” affetmek kocanın, şuurlu olarak yapacağı vazifesidir. Kur’ân-ı Kerim’de

Yüce Allah: “Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki Allah sizin

hoşlanmadığınız bir şeyde, bir çok hayır takdir etmiştir.”167 buyurmaktadır. Yani; ondan

bir sâlih evlat vermek sûretiyle sizi rızıklandırabileceği gibi, hoşunuza gidecek yönleri de

vardır. Bunları da göz önüne alınız ve hemen kızıp hoşnutsuzluk çıkartmayınız. Özellikle

affedilmesi mümkün olan kusurları varsa onları hemen başa kakmayıp görmezlikten

gelmek de Yüce Allah’ın tavsiyelerindendir. İnsanlar yaratılış ve kabiliyetleri icâbı

birbirlerinden farklı olabilirler. Bu sebeple hepsinden aynı olgunluk ve anlayışı beklemek

doğru olmaz. Toplum içerisinde olduğu gibi, aile içerisinde de yersiz ve anormal

hareketlere rastlamak mümkündür. Gerek kadın olsun gerek koca, her ikisinde de benzeri

ayıplar görülebilir. Bu sebeple, zaman zaman ve gayri ihtiyari meydana gelen durumlarına

bakıp da, karı kocanın birbirleriyle alay etmeleri asla doğru olmaz. Kocanın hanımıyla alay

etmemesi de âdâbtantır. Kocanın en fazla dikkat etmesi gereken konulardan birisi de,

hanımı hakkında yersiz şüphe ve sû-i zandan kaçınmaktır.168 Erkek karısına karşı iyi

davranmalı, haklarına riayet etmelidir. Evin yönetimine onu da ortak etmeli, evin iç

işlerini, varsa hizmetçilerin yönetimini ona bırakmalıdır. Kadının aile ve akrabalarına da

saygı duyup, ikramda bulunmalıdır. Erkek, eşiyle yetinip üzerine evlenmemelidir. Çünkü

çok evlilik kıskançlık ve geçimsizlik doğurur; bir erkek bir eve ve bir kadına ait

olmalıdır.169

3.2. Çocuğun Anne-Babasıyla İlişkilerinde Gözetmesi Gereken Âdâb

3.2.1. Anne-Baba’ya İyilikle Muâmele Etmek

İnsanın doğduğu andan itibaren, iyi günde-kötü günde hep yanında yer alan ve bunu

da hiçbir karşılık beklemeden, koşulsuz sevgileri dolayısıyla yapan anne-babasına

hürmette kusur etmemesi de İslâm âdâbındandır. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’ de: “Biz

167 Nisâ, 4/19. 168 Duman, a.g.e., s. 102-107. 169 Kınalızâde, Devlet ve Aile Ahlâkı, s. 47-48.

Page 47: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

37

insana, ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Anası onu karnında,

giderek artan bir güçlükle taşımıştır. Memeden ayrılması iki yılda olur. Bu itibarla

insana , “Bana ve ana-babana şükret. Dönüş banadır.” diye tavsiye etmişizdir.”170

buyurmaktadır. Âyetin ilk kelimelerinde: “Biz insana ana-babasına iyi davranmasını

tavsiye ettik” ifadesi yer almaktadır. “İnsan” kavramıyla tüm insanlık kastedilmektedir.

Sâdece Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler değil, yeryüzündeki tüm insanlar muhatap

alınmaktadır. Bu yüzden, ana-babalık müessesesi evrenseldir, inançüstü bir mevkiye

sahiptir. Çocuğu müslüman olan kafir babalar da, ayetin kapsamına girmektedir.

Müslüman, kafir olan ebeveynine saygısızlık yapamaz, horlayamaz ve ihmâl edemez. Din

farkı ana-babalık müessesesinin değerini azaltmaz. Ana-babası kafir olan müslümanın

onlara sahip olması, ilgilenmesi bir tercih değil, Allah’ın emridir. Aynı sûrenin bir sonraki

ayetinde: “Eğer ana-baba, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni

zorlarlarsa onlara itâat etme. Dünya işlerinde onlara iyilik üzere muâmele et.”171

geçmektedir. Âyette, anne-baba kendi farklı inançlarını eylem hâline getirerek çocuğunu

şirke zorlarsa, onların dediğinin yerine getirilemeyeceğini, buna karşılık onlarla yine de iyi

geçinilmesi gerektiği ilkesini görülmektedir. Anne-babanın müşrik olması, ana-babalık

haklarını düşürmemektedir. Yine Kur’ân-ı Kerim’ de Yüce Allah: “Biz insana anasına,

babasına iyilikte bulunmasını tavsiye ettik. Anası onu güçlükle taşımış ve güçlükle

doğurmuştur. Onun taşınması ile memeden kesilmesi otuz ay sürer”172 buyurmaktadır.

Lokman sûresinde de, Ahkâf sûresinde de annenin sarf ettiği emek öncelenmektedir.

Babaya olan saygı da, annenin emeğinden kaynaklanmaktadır. Baba bu kutsal emeği

sarfeden annenin kocası olması nedeniyle çocukların göstereceği ihtimama, saygıya ve

bakıma lâyık görülmektedir. Onun içindir ki, her iki âyette de doğum ve emzirme olgusu

hatırlatılarak, bunların anneye verdiği zahmetler anılmakta ve böylece annenin emeği

kutsanmaktadır.173

Annenin, evlâdına sarf ettiği emeğin fazlalığı dolayısıyla hürmet ve saygıda babaya

öncelendiği Hz. Peygamber’in hadislerinde de görülmektedir: “Biri sordu: “Ey Allah’ın

Rasûlü! İyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir?” “Annendir.”

Dedi. “ Sonra kimdir ?” dedi. Hz. Peygamber: “Annendir.” Dedi. “ Sonra kimdir ?” dedi.

170 Lokman, 31/14. 171 Lokman, 31/15. 172 Ahkâf, 46/15. 173 Bayraklı, Kadın Sevgi ve Temel Haklar, s. 46-48.

Page 48: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

38

Hz. Peygamber yine: “Annendir.” Dedi. “ Sonra kimdir ?” dedi. Hz. Peygamber bu kez:

“Babandır.” Dedi.174

Hâkim’in babası Behz’den, O da dedesinden rivayet ettiğine göre: “Dedim ki: ‘ Yâ

Rasûlallah , kime iyilik edeyim ?’ ‘Annene’ dedi. ‘Kime iyilik edeyim ?’ ‘Annene’ dedi.

‘Kime iyilik edeyim ?’ ‘Annene’ dedi. ‘Kime iyilik edeyim ?’ dedim. ‘Babana, sonra en

yakına, ondan sonra en yakına dedi.” 175

Anneler insanlığa kanlarıyla, canlarıyla büyük emek vermektedirler. Bu emeğin

üstünde tek bir emek vardır, o da Allah’ın yaratmasıdır. Allah yaratır ve rızık verir, ana da

doğurur ve besler. Bu nedenle Lokman Sûresi ayet 14’te Allah’a şükürden sonra ana-

babaya şükredilmesi emri yer almaktadır. Annenin, çocuğunu karnında saklayıp doğurması

ve emzirmesi, sonra da onu besleyip büyütmesi, Allah’ın yaratması ve rızıklandırmasının

yanında ikincil bir değer taşımaktadır. İşte bu emek, inançüstü bir değer taşımaktadır. Ana-

babanın, îmanlısı, îmansızı, dinlisi, dinsizi olmaz. Ana-baba hangi inançta olursa olsun

ana-babadır. Ana-babanın bakımını Yüce Allah ibâdet olarak kabul etmektedir. Fakire

yapılan infak, verilen zekât bir ibâdet olduğu gibi, ana-babanın bakımı da, bir ibâdet

olmaktadır. Ana-baba rızasını kazanamayan insanın, Allah’ın rızasını kazanması ve

cennete girmesi imkânsız denecek kadar zordur.176

Babanın çocukları üzerindeki emeği de küçümsenemez. Her ne kadar anne gibi

çocuklarla birebir ve sürekli meşgul olmasa da, evin geçimini temin, dışarı işlerini idâre

gibi sorumluluklar altında yorulan babanın hukuku da en az anne kadar gözetilmelidir. Bu

konudaki hadisleri inceleyecek olursak: “Rabbin rızası, babanın rızasında ve Rabbin hışmı,

babanın hışmın dadır.”177 “Baba cennetin orta kapısıdır. Artık dilersen (baba hakkını

ihmâl etmekle) o kapıyı terk et veya (onun hakkına riayetle) o kapıyı muhafaza et.”178

Babanın ‘Cennetin orta kapısı oluşu’ ve ‘Allah’ın rızasının babanın rızasına-

memnuniyetine bağlı bulunuşu’ ndan anlıyoruz ki ‘babalık hakkı’ da asla ihmâl

edilmemelidir. Daha önce geçen âyet ve hadislerde annenin hakkının babaya öncelenmesi;

annenin çocuğun zahmetlerine daha o dünyaya gelmezden önce katlanmaya başlaması ve

babaya göre -yaratılışı itibariyle- daha duygusal, zayıf ve ilgiye muhtaç oluşu

dolayısıyladır. Çünkü âyetlerde “ana-baba” birlikte zikredilmektedir.

174 Buhârî, a.g.e., I, 7; Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr ve Sılâ, 1, 2. 175 Buhârî, a.g.e., I, 6; Ebû Dâvud, Edeb, 129; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 1. 176 Bayraklı, a.g.e., s. 48-49. 177 Buhârî, a.g.e, I, 4; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 3. 178 Tirmizî, Birr ve Sılâ, 3; İbn Mâce, Edeb, 1.

Page 49: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

39

Kur’ân-ı Kerim’de Ankebût Sûresi’nde de: “Biz insana, ana-babasına iyilik

etmesini emrettik.”179 buyrulmaktadır.

Abdullah İbn Mes’ud anlatmış ve şöyle demiştir: “Peygamber’e sordum ki amellerin

hangisi şânı Azîz ve Yüce olan Allah’a daha sevgilidir?” Buyurdu ki : “(Müstehab olan)

Vaktinde namaz kılmak.” ‘Sonra hangisidir?’ dedim. ‘Sonra ana-babaya iyilik etmek.’

dedi. ‘Sonra hangisidir?’ dedim. ‘Sonra Allah yolunda cihad etmektir.’ dedi. 180

Anne-baba hakkının önemi ve büyüklüğü konusundaki diğer rivayetler de şöyledir:

“Çocuk, hiçbir iyilikle ana-babanın hakkını ödeyemez, ancak onu köle bulup da onu satın

alarak hürriyetine kavuşturursa öder.” 181 Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “ Burnu yerde

sürtülsün, burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün!” Ashâb: “Yâ Rasûlallah, kimin?!”

dediler. Hz. Peygamber: “İhtiyarlığı ânında annesi ile babasından birine yahut her ikisine

yetişip de, onlar sebebiyle cennete giremeyenin.”182 Abdullah b. Amr b. el-As’tan rivayet

edildiğine göre, bir adam Hz. Peygamber’in yanına gelerek: “Yâ Rasûlallah! Ben Allah’ın

rızasını ve Âhiret mutluluğunu dileyerek seninle cihada gitmek niyetiyle geldim. Ve

(Andolsun ki) babam ve annem (gelişim nedeniyle) ağlamakta oldukları halde ben

geldim.”dedi. Hz. Peygamber: “O halde sen onların yanına geri git de onları ağlattığın

gibi güldür.” (Onlara hizmet de cihad sayılır, sen onlara hizmet ederek cihad yap!)

buyurdu.183

3.2.2. Anne-Baba’ya İsyan-Saygısızlık Etmemek

Anne-babaya afra-tafra yaparak isyankâr davranmak büyük günahlardandır. Hz.

Peygamber büyük günahlar hakkında: “Allah’a şirk koşmak, anne-babaya âsi olmak, insan

öldürmek ve yalan söylemek..”184, “Adamın ana-babasına sövmesi.” Ashâb: ‘Nasıl söver?!’

dediler. Hz. Peygamber: “Bir kimse bir adama kötü söz söyler (söver) de tutar bu adam, o

kimsenin ana ve babasına söver.” buyurmuştur.”185

179 Ankebût , 29/8. 180 Buhârî, a.g.e., I, 1; Buhârî, Mevakıtu’s-Salât, 5, Edeb, 2; Müslim, Îman, 138, 139, 140. 181 Buhârî, a.g.e., I, 14; Müslim, Itk, 25, 26; Ebû Dâvud, Edeb, 129; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 8; İbn Mâce, Edeb, 1. 182 Buhârî, a.g.e., I, 29; Müslim, Birr, 9, 10; Tirmizî, Daavât, 110. 183 Buhârî, a.g.e., I, 17; Buhârî, Cihad, 138 , Edeb, 3; Müslim, Birr, 5; Ebû Dâvud, Cihad, 33; Tirmizî, Cihad, 2; İbn Mâce, Cihad, 11; Nesâi, Cihad, 5. 184 Müslim, Îman, 144. 185 Buhârî, a.g.e., I, 38; Buhârî, Edeb, 4; Müslim, Îman, 146; Tirmizî, Birr, 4.

Page 50: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

40

Anne-babaya karşı isyankâr tavırlar sergilemek, onlara sövülmesine sebebiyet

verebilecek durumlara düşmek, onlara lânet etmek ya da ettirmek şöyle dursun, onlara

herhangi bir sebeple “üf” bile dememek gerekir. Çünkü Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de:

“Rabbin kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi ve anaya babaya iyilik etmenizi

emretmiştir. Eğer onlardan biri, yahut her ikisi de senin yanında ihtiyarlarsa onlara

“üf” bile deme. Onları azarlama. Onlara güzel söz söyle. Onlara merhametten ileri gelen

tevâzu kanadını indir ve “Rabbim! Onların küçükken bana bakıp terbiye ettikleri gibi,

sen de onlara merhamet et.” de.” 186 buyurmaktadır.

Bayraklı âyeti şöyle tefsir eder:

“Onlara “üf” bile deme!” Değil kavga etmek, yüksek sesle konuşmak ve incitmek

gibi davranışlar, Yüce Allah “üf” bile denmesini yasaklamaktadır. Ana-baba hakkı , öyle

yüce bir haktır ki “üf, aman, bıktım” gibi sözcükleri bile kaldırmaz. “Onları azarlama!”

İhtiyarladı diye azarlanan ana-babaların hakkı çiğneniyor demektir. Yüce Allah, ana-

babaların itilmesini, horlanmasını, aşağılanmasını yasaklamaktadır. Bu durum bir kültür

meselesiolmayıp, bir ilâhi yasaktır. Ana-babaların itildiği, azarlandığı ve horlandığı bir

toplum mutluluğu yakalayamaz. Asâletini, erdemini ve mânevî yerini kaybetmekle karşı

karşıya kalır. “Onlara güzel söz söyle!” ‘Üf deme’ , ‘azarlama’ gibi iki olumsuz emirden

sonra ‘güzel söz söyle’ emrinin gelmesi düşündürücüdür. Âyette ‘güzel’ diye tercüme

edilen “kerîm” kelimesi Allah’ın isimlerinden biridir. Ana-baba hakkına riayet eden insan,

ana-babasına karşı daimâ kibar davranıp güzel söz söylemelidir. Gönül kırıcı değil, gönül

yapıcı ve gönül alıcı sözler söylemenin önemini vurgulayan bu âyet, ana-baba hakkının

gönülde yattığına işaret etmektedir. “ Onlara merhametten ileri gelen tevâzu kanadını

indir.” Ana-babalarımız, bizleri, yavrularını kanatlarının altına alan kuşlar gibi kanatlarının

altına alarak büyütmüşlerdir. Onların bizleri bağırlarına basmaları, sarılıp kucaklamaları ve

ihtimam göstermeleri zamanla yer değiştirerek, bizim onlara aynı şeyleri yapmamızı

zorunlu kılmaktadır. Yüce Allah, bizden merhametten oluşan alçakgönüllülük

kanatlarımızı takmamızı istemektedir. Şu iyi bilinmelidir ki, ana-baba üzerine gerilen bu

merhamet kanatları, aynı zamanda çocukları Allah’a uçuracaktır. “Ve de ki: Rabbim!

Onlar beni küçükken nasıl büyütüp terbiye ettilerse, sen de onlara merhamet et .” Kendi

çocukluğunda nasıl merhamet içinde büyütüldüğünü hatırlamak, bir kadirşinaslıktır. Bunu

bilen ve hatırlayan insanın, aynı muâmeleyi Yüce Allah tarafından anne-babasına

186 İsrâ, 17/23-24.

Page 51: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

41

göstermesinin istenmesi ilâhi bir emirdir. İnsanoğlu, ebeveynine bakarken, onların

haklarını yerine getirirken inançlarına bakmamalıdır. Dünya hayatında daimâ onlara iyi

davranmalı, onları inançüstü tutmalıdır.

Allah bizi yarattığı, ana-baba da doğurup büyüttükleri için şükredilmeyi hak

etmişlerdir. Şükretmek bize yapılanların kıymetini bilmek demektir. Yapılanların kıymetini

bilen insanlar, şükrederler. Çocuklar (Yüce Allah tarafından) önerilen bu ahlâki eylemlere

titizlikle uyarak, aile hayatını cennete çevirmelidirler. Cennetin aranacağı ilk yer, anne ve

babaların gönülleridir. Allah’ın rızasının ana-babaların gönül rızası ile ilişkili olduğu

unutulmamalıdır.187

3.2.3. Anne-Baba’nınVefâtından Sonra da Yakınlarıyla İlgilenmek

Anne-baba hayattayken onların hakkının gözetilmesi gerektiği gibi, vefâtlarından

sonra da çocuklarının, onların yakınlarıyla ilgiyi kesmeyip, dostluklarını devam ettirmeleri

İslâm âdâbındandır. Bu konudaki rivayetler şöyledir: Hz. Peygamber’e:“ Yâ Rasûlallah,

babam ve anama karşı yükümlü olduğum ödevlerden ölümlerinden sonra yapacağım bir

şey kaldı mı?” diye sorulduğunda Hz. Peygamber: “ Evet. Onlara rahmet dilemek, onlar

için istiğfar (yani günahlarının bağışlanması için duâ) etmek, ahidlerini (vasiyetlerini

) ölümlerinden sonra yerine getirmek, dos larına ikram-hürmet etmek ve yakınlığı ancak

onlar vasıtasıyla olan akrabalarla ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmak,.”188

Buyurdu. “İyiliklerin en güzeli, kişinin babasının ölümünden sonra, babasının samimiyetini

kazananlara sılâ-i rahimde bulunmasıdır.”189 buyurmuştur.

3.3. Anne-Baba’nın Çocuklarıyla İlişkilerinde Gözeteceği Âdâb

Çocukların anne-babalarıyla ilişkilerinde gözetmeleri gereken birtakım görgü

kuralları olduğu gibi, anne-babaların da çocuklarıyla ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken

bazı hususlar vardır:

a) Çocuğun Hayatını Korumak: Tarihin belli dönemlerinde, çocukların yaşam

hakkı ellerinden alınmıştır. Bu dönemler Kur’ân ’da cahiliye dönemi olarak anılmaktadır.

Onun içindir ki Yüce Allah, iki âyetle çocukların öldürülmemesini emretmiş ve onların

187 Bayraklı, a.g.e., s. 153-155. 188 Buhârî, a.g.e., I, 47; Ebû Dâvud, Edeb, 129; İbn Mâce, Edeb, 2. 189 Buhârî, a.g.e., I, 51; Müslim, Birr, 11, 12, 13; Ebû Dâvud, Edeb, 129; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 5.

Page 52: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

42

hayat hakkına îtina gösterilmesini istemiştir. Cahiliye döneminde ilk çocuğu kız olan bir

babaya, doğan kız çocuğu müjdelenince şu kötü tavrı gösterirdi: “Kendisine verilen

müjdenin kötülüğünden dolayı gizlenirdi. Kız çocuğunu aşağılık duygusu içinde yanında

mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün? Verdikleri hüküm ne kadar kötüdür !” 190 Demek

ki insanlık, kendi öz çocuğuna kıyacak kadar zâlim dönemleri yaşamış ve bu, insanlık

tarihi için kara lekeler oluşturmuştur. Çocuklarına hayat hakkı tanımayan bu insanları Yüce

Allah şöyle tehdit etmektedir: “Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle

öldürüldüğü sorulduğunda !..”191 Allah’ın yarattığı farklı cinsiyetteki çocuklar arsında

ayırım yaparak, onlardan birine hayat hakkı tanımayan zâlimler, iki günahı birlikte

işlemişlerdir. Birisi ilahi kaderi beğenmemek, ikincisi de çocuğu aşağılayıp hayatına

kıymaktır. Topluma, doğan ya da doğacak çocuğun hayatına kıymak yerine çocuk

yaratılmadan önce alınacak tedbirlerin, bilgisi ve bilinci aşılanmalıdır. Aksi takdirde,

yaratılan çocuğun hayatına kıymak, günümüz insanlığını cahiliye dönemine geri götürür.192

b) Çocuğu Yetiştirmek: Anne-babalar, çocuğun gelişimindeki kritik dönemleri

düşünerek, asla ihmal etmeden terbiyesini gerçekleştirmelidir. Çünkü atalarımızın

ifadesiyle ‘Ağaç yaşken eğilir.’ Genellikle anne-babalar, kötü niyet taşımaksızın, sadece

sevgilerinden kaynaklanan bir gevşeklik ve ihmalkârlıkla çocuğun davranış bozukluklarını

görmezden gelerek, terbiyesinin ertelerler. Oysa İslâm çocuğun terbiyesi üzerinde ısrarla

durur: ‘Hiçbir baba çocuğuna güzel edepten daha üstün bir hediye veremez.’193 ‘Bir

kimsenin çocuğunu terbiye etmesi bir ölçek sadaka vermesinden daha hayırlıdır.’194

‘Çocuklarınıza ikramda bulunun ve onların edebini güzelleştirin.’195 Anne-babalar

çocuğun fizyolojik (açlık, susuzluk, giyim-kuşam, barınma v.b.) ihtiyaçlarını karşılamada

gösterdiği çaba ve titizliği çocuğun din ve ahlâk eğitiminde de göstermelidir.

Çocuğun içinde küçük yaşlardan itibaren dine karşı bir ilgi ve istek uyanmaya başlar.

Başlagıçta dînî kavramların anlamlarını anlayamasa bile büyüklerin duâlarını, namazlarını

seyrettikçe ilgisi artar, giderek onlardan hoşlanır ve onları taklit etme denemelerine girişir.

Bu, ibadetlerin onda değer kazanmaya başladığının bir ifadesidir. Bununla birlikte

çocuktaki sınırsız öğrenme arzusu ve merakı dînî alana kayınca, din ile ilgili meşgul

190 Nahl, 16/59. 191 Tekvir, 81/8-9. 192 Bayraklı, a.g.e., s. 155-163. 193 Tirmizî, Birr ve Sıla, 33. 194 Tirmizî, Birr ve Sıla, 33. 195 İbn Mâce, Edeb, 3.

Page 53: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

43

olduğu konular da çoğalacaktır. Kendisi için çok yeni ve sırlarla örtülü olan dînî konular

onun ilgisini çektikçe çocuk çekinmeden onların üzerine gidecektir. Bunun çocukta açıkca

görülmesine ailenin dînî bakımdan uyumlu ve tutarlı bir atmosfere sahip olması ve bunun

orada onu tarafından teneffüs edilmesinin önemli bir katkısı vardır.196 Anne-babanın

çocuğun kalbinde ve dimağında Allah’a kulluk, O’ndan gerektiği şekilde korkmak ve O’na

saygı duyup ürperme duygusunu ekip dikmeleri gerekmektedir. Bu da ancak çocukların

kalp gözünü, mucizevî kudrete ve her şeyin küçüğünde büyüğünde muhteşem

görünümünü yansıtan melekûtî saltanatına; cansızında, canlısında, bitkisinde, ağacında,

renk renk çicek ve güllerinde, milyonlarca sanat hârikası sayılan canlılarda ilâhî kudret ve

sanata açmalarıyla gerçekleşebilir. Çocuğun dînî eğitimi kadar önemli bir diğer husus da

ahlâkî eğitimidir. Nasıl ki beden, eğitim ve beslenme ile gelişir ve mükemmelleşirse, ruh

da ahlâk güzelliği ile mükemmelliğe ulaşır. Daha küçük yaşlardan itibaren, doğruluk,

emânet, istikâmet, başkasını kendi nefsine öncelemek, ihtiyacı olanların yardımına

koşmak, büyüklere saygı, misafire ikram, komşuya iyilik ve diğer insanlara sevgi gibi

ahlâkî vasıflar üzere çocuğun yetiştirilmesi hususunda dikak edilmelidir. Anne-babalar

çocuğu âdî, bayağı işlerden alıkoyup, kötü, saptırıcı âdetlerden ilgisini, kötü ahlâktan

alâkasını kesip kişiliğini, şeref ve itibarını zedeleyebilecek her türlü temâyülden uzak

tutmaya çalışmalıdır.197

c) Çocuğu Sevmek: Anne-babalar çocuğun sevilme ve âit olma ihtiyaçlarını da ihmâl

etmemelidir. Çünkü çocukluğunu sevgisiz ortamlarda geçiren kimseler, içlerindeki sevgi

boşluğu dolayısıyla tüm yaşamları boyunca, problemli birer birey olabilmektedirler.

Çocuklara karşı gösterilen sevgi için çocuk psikolojisi uzmanları “büyüme vitamini”

nitelemesinde bulunmaktadırlar. Çünkü onlar yaptıkları araştırma ve incelemeler

sonucunda, çocuk için sağlanan her türlü fiziksel ortamın, gösterilen özenin, hiçbir zaman

sevginin yerini tutmadığını anlamışlardır. İnsanların birbirleriyle etkileşimi konusunda son

zamanlarda yapılan araştırmalar, fiziksel temasın, son derece etkileyici olduğunu ortaya

koymuştur.198 İnsanların karşılıklı etkileşiminde sevgi göstergesi kabul edilen

kucaklaşmayı, anne-babalar çocuklarından esirgememelidir. Aşağıda nakleceğimiz

rivayetlerden, Hz.Peygamber’in çocuklarla ilişkilerinde bunu hiç ihmâl etmediği

anlaşılmaktadır:

196 Yavuz, 99 Soruda Çocuk ve Din, s. 127-128. 197 Ulvan, İslâm’ da Aile Eğitimi, s. 179-198. 198 Ay, “Hz. Peygamber (s.a.v..) ve Çocuklar”, D. İ. D. Hz.Muhammed (s.a.v.) Özel Sayı, s. 165-166.

Page 54: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

44

Hz. Enes anlatıyor: “Ailesine karşı Hz. Peygamber’den daha şefkâtli bir kimseyi

görmedim. Oğlu İbrâhim’in Medine’nin kenar mahallelerinden birinde oturan bir

sütannesi vardı. Bu sütannenin kocası demircilik yapardı. Her gün çocuğu görmek için

oraya giden Hz. Peygamber varınca duman dolu eve girer, çocuğunu kucaklayarak

bağrına basar, koklar ve öperdi.”199

Üsame b. Zeyd anlatıyor: “Hz. Peygamber bir dizine beni, bir dizine de torunu

Hasan’ı oturtur ve ikimizi birden bağrına basarak: “Ey Rabbim! Bunlara rahmetinle

muâmele eyle. Çünkü ben de bunlara karşı merhametliyim.” derdi.”200

Yine, Hz. Peygamber’in, torunları Hasan ve Hüseyin’i bağrına basarak öptüğü,

birçok sahâbe tarafından rivayet edilmiştir. 201

Hz. Âişe şöyle demiştir: “Konuşmak, söz söylemek ve oturmak bakımından

Peygamber’e Hz. Fatıma’ dan daha çok benzer bir kimse görmedim.(Âişe devamla) der ki:

Peygamber O’nun geldiğini gördüğü zaman O’na “Merhaba! Hoşgeldin!” derdi. Sonra

ona doğru kalkıp onu öperdi; sonra onun elinden tutarak onu götürüp kendi yerine

oturturdu. Peygamber ona gittiği zaman, Fatıma Peygamber’e “Merhaba! Hoşgeldiniz!”

derdi. Sonra Peygamber’e doğru kalkıp O’nu öperdi.” 202

Ebû Hureyre şöyle demiştir: “ Rasûlullah, Ali’nin oğlu Hasan’ı öptü. Yanında da

Temim kabilesinden Akra b. Habis oturuyordu. Akra dedi ki: “Benim on çocuğum var,

onlardan hiçbirini öpmedim.” Rasûlullah, ona baktı, sonra şöyle dedi: “Merhamet

etmeyene, merhamet olunmaz!” 203

Hz. Âişe şöyle demiştir: “Bir Arâbi, Peygamber’e gelip dedi ki: “Çocuklarınızı öper

misiniz? Biz onları öpmeyiz.” Peygamber şöyle buyurdu: “Allah senin kalbinden

merhameti çıkarınca ben sana ne yapabilirim?!”204

Ana-babanın çocuklarına karşı duydukları fıtrî sevgi Allah’ın kullarına lütfettiği

nimetlerdendir. Bunun için Allah Kur’ân-ı Kerim’de ana-babaya iyiliği çocuklarına tavsiye

etmiş, ana-babaya çocuklarına iyiliği değil. Ana-baba yaratılışları gereği çocukları için

dâima hayır isterler ve onların dünyaya geldikleri andan itibaren onlara iyi muâmele etmek

199 Buhârî, a.g.e., I, 389; Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 63. 200 Buhârî, Edeb, 21. 201 Buhârî, a.g.e., I, 378; Buhârî, Fedâilu’s -Sahâbe, 22; Tirmizi, Birr, 11; İbn Mâce, Edeb, 3. 202 Buhârî, a.g.e., II, 316, 349; Ebû Dâvud, Edeb, 155. 203 Buhârî, a.g.e., I, 106; Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 65; Ebû Dâvud, Edeb, 156; Tirmizî, Birr, 12. 204 Buhârî, a.g.e., I, 106; Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 64.

Page 55: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

45

yolunda gayret ederler. Ancak bu fıtrî ve tabii sevgiye rağmen ana-babanın, bu oğul ya da

kızın, Allah’ın kendilerine verdiği bir emânet olduğunu bilmeleri gerekir.205

d) Çouklara Adâletli Davranmak: Ana-babanın, Allah’ın bu kutlu emânetleri “göz

nuru” çocukları arasında adâletle muâmele etmeleri de, çocuklarıyla ilişkilerinde

gözetmeleri gereken âdâbtandır.Numan İbn Beşir, râvî Âmir’e anlattığına göre: Babası

(Beşir) kendisini yüklenerek Hz. Peygamber’e götürüp dedi ki: “Yâ Rasûlallah! Ben seni

şâhit tutuyorum, (oğlum) Numan’a şunu ve şunu bağışladım.” Hz. Peygamber şöyle

buyurdu: “ Her çocuğuna bağışladın mı ?” Babam: “Hayır” dedi. Bunun üzerine Hz.

Peygamber Beşir’e: “Allah’tan korkunuz da çocuklarınız arasında adâlet ediniz!”

buyurdu. Numan şöyle dedi : “ Artık babam, Hz. Peygamber’in yanından dönüp geldi de

Numan’a verdiği hediyesini geri aldı.”206

Ana-babanın çocukları arasında adâletle muâmelesinde dikkat etmesi gereken bir

diğer önemli husus da, çocuklar arasında cinsiyet ayrımı yapmamasıdır. Daha önce de

ifade edildiği gibi çocuklar arasında kız-erkek ayrımı yapılması, erkek çocuğun doğumuyla

sevinilirken, kız çocuğun doğumuyla utanılması “cahiliye âdeti” dir. Cahiliye devrinin bu

anlamsız alışkanlığının Müslümanlar arasında süregideceği endişesiyle olsa gerek, Hz.

Peygamber kız çocuğunun sâdece kız doğmuş olması dolayısıyla yerilmesi bir yana kızı

olan aileleri, onlara iyi muâmele edecek olurlarsa cennetle müjdelemektedir: “Kim, üç kız

veya üç kız kardeş veya iki kız kardeş veya iki kız yetiştirir, terbiye eder ve eğitimlerini

eksik yapmazsa, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiş olur.”207

205 Abdû Gâlib, İslâm’da Âdâb-ı Muâşeret, s. 96. 206 Buhârî, a.g.e., I, 108; Buhârî, Hibe, 10; Müslim, Hibât, 17. 207 Buhârî, a.g.e., I, 90; Ebû Dâvud, Edeb, 130; Tirmizî, Birr, 13.

Page 56: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

46

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TOPLUMSAL HAYATTA GÖZETİLMESİ GEREKEN GÖRGÜ KURALLARI

4.1. Selâmlaşma Âdâbı

Selâm; esenlik, selâmet, duâ anlamlarına gelip, Allah’ın isimlerinden biridir.208

Selâm, emandır, emniyettir. Selâm veren kişinin, karşısındakine kendinden zarar

gelmeyeceğinin îlânı olup, insanlar arasında kaynaşmayı sağlayan önemli bir vesîledir.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “Ey îman edenler! Evlerinizden başka evlere izin

almadan ve ev halkına selâm vermeden girmeyin. Eğer düşünecek olursanız, bu sizin

için daha hayırlıdır.”209 “Bir selâm ile selâmlandığınız zaman ondan daha güzeli ile

selâm verin, yahut aynıyla mukâbele edin. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyin hesabını

hakkıyla görendir.”210 “ Evlere girdiğiniz zaman, kendinizden olan içeridekilere, Allah

katından esenlik, bereket ve iyilik dileyerek selâm verin.”211 buyurmaktadır.

Müslümanlar arasında selâmlaşmanın önemi ve gerekliliğini Hz. Peygamber de şöyle

ifade etmiştir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de mü’min

olamazsınız. Kendisiyle birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size göstereyim mi? Ashâb dediler

ki : “Evet, Yâ Rasûlallah!” Hz. Peygamber: “Aranızda selâmı yayınız.” 212 buyurdu.

Yine Hz. Peygamber: “Rahman=Rahmeti bol olan Allah’a ibâdet edin, yemek

yedirin, selâmı yayın; cennetlere girersiniz.” 213 buyurmuştur. İnsanın cennetlere girmesine

vesile olacak kadar faziletli, önemli ve belki de “en kolay ibadet şekli olmalı” diye

düşündüğümüz selâmlaşmada uyulması gereken görgü kurallarına gelince:

1. İnsan herhangi bir yere girerken selâm vermeyi ihmâl etmemelidir. Kelede İbn

Hanbel anlatıyor: “Safvân İbn Ümeyye benimle, Rasûlullah’a süt, ağız, bir miktar da

salatalık gönderdi. Rasûlullah o sırada Mekke’nin yukarısında idi. İzin istemeden, selâm

vermeden huzuruna girdim. Bana: “Dön, esselâmü aleyküm, gireyim mi? de!” buyurdu.

Ben de öyle yaptım.”214 Girişte olduğu gibi bir yerden çıkışta da selâm verilmelidir:

208 İbn Manzûr, a.g.e., Selâm mad. 209 Nûr, 24/27. 210 Nisa, 4/86. 211 Nûr, 24/61 212 Buhârî, a.g.e., I, 276, II, 358; Müslim, Îman, 93. 213 Buhârî, a.g.e., II, 359; Tirmizî, Et’ıme, 43. 214 Buhârî, a.g.e., II, 445; Ebû Dâvud, Edeb, 137; Tirmizî, İsti’zan, 18.

Page 57: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

47

“ Biriniz bir meclise gelince selâm versin. Kalkmak isteyince de selâm versin. Birinci selâm

sonuncudan evlâ değildir. (İkisi de aynı ölçüde önemlidir.)”215

2. İnsânî ilişkilerde selâmlaşma kadar önemli bir diğer dostluk göstergesi de

tokalaşmadır. Selâmlaşmayla birlikte tokalaşıldığı vakit karşıdaki elini çekmeden

ayrılmamalı ve karşıdakine sırt çevirmemelidir. Enes b. Mâlik şöyle demiştir: “Peygamber

yolda bir adama rastlayıp da onunla konuştuğu zaman, adam gidinceye kadar yüzünü

ondan çevirmezdi ve adamla tokalaştığı zaman, adam elini çekinceye kadar O, mübârek

elini adamın elinden çekmezdi. Hiçbir zaman O’nun mübârek dizleri de yanında oturan

adamın dizlerinden ileri görülmemiştir.”216

Ebû Ümâme‘den rivayetle Hz. Peygamber: “Hasta ziyaretinin tamamlayıcı

unsurlarından bazıları; sizden biriniz elini hastanın alnı veya eli üzerine koyması ve ona

nasıl olduğunu sormasıdır. Birbirinizle selâmlaşmanızın tamamı da tokalaşmaktır.”217

buyurmuştur.

3. Kimin önce selâm vermesi gerektiği de şu hadislerde belirtilmektedir: “Küçük-

büyüğe, yürüyen-oturana ve azlık-çokluğa selâm verir.”218 “Atlı yaya yürüyene, yürüyen–

oturana, azlık-çokluğa selâm verir.”219

İnsan, selâmlaşmada yukarıdaki sıralamayı dikkate almakla birlikte, önce selâm

vermeye gayret etmelidir. Çünkü Hz. Peygamber: “Allah’a en makbul insan, karşılaşmada

selâma önce davranandır.”220 buyurmuştur.

4. Selâmlaşma sadece erkeklerin gözetmesi gereken bir nezâket ve görgü kuralı

olmayıp, kadın ve çocukların da ihmâl etmemesi gereken bir husustur. Ayrıca kadın-erkek,

çocuk ayrımı yapmadan selâmı yaymaya çalışmak da âdâbtandır. Enes b. Mâlik’ten rivayet

edildiğine göre, Enes çocuklara rast gelip, onlara selâm verdi ve şöyle dedi: “ Peygamber

çocuklara böyle selâm verirdi.”221 Esmâ Hanım’dan şöyle işitilmiştir: “Peygamber mescide

215 Buhârî, a.g.e., II, 378; Ebû Dâvud, Edeb, 150; Tirmizî, İsti’zan, 15. 216 İbn Mâce, Edeb, 21. 217 Tirmizî, İsti’zan ve Âdâb, 31. 218 Buhârî, a.g.e., II, 373; Buhârî, İsti’zan, 7; Tirmizî, İsti’zan, 14. 219 Buhârî, İsti’zan, 4, 5, 6; Müslim, Selâm, 1; Ebû Dâvud, Edeb, 145. 220 Ebû Dâvud, Edeb, 144; Tirmizî, İsti’zan, 6. 221 Buhârî, a.g.e., II, 410; Buhârî, İsti’zan, 15; Müslim, Selâm, 14, 15; Ebû Dâvud, Edeb, 147; Tirmizî, İsti’zan, 8.

Page 58: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

48

uğradı. Hanımlardan bir topluluk da oturmakta idi. Peygamber onlara eliyle selâm

verdi.”222

5. Selâmlaşmada, verilen selâmı daha güzeli ile cevaplamak da İslâm âdâbındandır:

Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre, bir adam, bir mecliste oturmakta olan Hz.

Peygamber’e uğrayıp; “Esselâmü aleyküm” dedi. Bunun üzerine Peygamber: “Bu selâm

karşılığı olarak on sevap vardır.” buyurdu. Sonra başka bir adam gelip: “Esselâmü

aleyküm ve rahmetullahi” dedi. Peygamber buna: “Yirmi sevap vardır.” buyurdu. Daha

sonra başka bir adam gelip: “Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü” dedi.

Buna da : “ Otuz sevap vardır.” buyurdu. 223

Konumuzu selâmlaşmanın faziletine dâir şu hadisle tamamlamak istiyoruz: Hz.

Peygamber’e “İslâm’ın hangi ameli daha hayırlıdır?” diye sorulmuş, O da “Yemek

yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir.”.”224 diye cevap vermiştir.

4.2. Konuşma Âdâbı

Konuşma tabii bir olgudur; insanlar birbirleriyle konuşarak anlaşır. Hiçbir insan bu

olgunun dışında kalamaz. Konuşmaya kişilik kazandıran ise ifadelerdir; insanlar

düşüncelerini söz ve davranışlarla ifade ederler. Bu bakımdan doğumdan îtibâren

konuşmayı geliştiren aile terbiyesi, eğitim, toplumun dili, kültür düzeyi, örf ve âdetler gibi

etkenlerin yanısıra ifade; kişinin kendi karakteri, kişisel yetenekleri, dünya görüşü, nezâket

ve görgü kurallarına bağlılığı ölçüsünde zenginleşir. Konuşmanın sürdürülmesi,

muhatabına saygılı olmaya, onun düşüncesine ve duygusuna saygı duymaya bağlıdır.

Dolayısıyla dinlemesini bilmeyi, söz kesmemeyi gerektirir. Böyle bir yeteneğe sahip

bulunmayan kişiler arasında konuşma ve iletişimin sürdürülmesi imkânsızlaşır. Gerek

konuşma, gerek ifade insanların eğitim düzeyine, sosyal durumlarına, nezâket ve görgü ku-

rallarına verdikleri değere ve kişiler arasındaki ilişkilerin niteliğine, konuya ve mekâna

göre değişir, şekillenir.225

Şüphesiz ki bir müslüman için güzel, anlaşılır, basit, açık-seçik, tesirli ve nezâketli

konuşmanın önemi büyüktür. Peygamberlerle ümmetleri arasında veya Allah’la

Peygamberleri arasında tebliğ vasıtası olarak söz kullanılmıştır. Mukaddes kitapların

222 Buhârî, a.g.e., II, 375; Buhârî, İsti’zan, 15. 223 Buhârî, a.g.e., II, 362; Ebû Dâvud, Edeb, 143. 224 Ebû Dâvud, Edeb, 142. 225 Kurtbay, Nezâket ve Görgü Kuralları, s. 8-9.

Page 59: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

49

önemi ortadadır. O halde hatip ile muhatap arasında en emîn ve en tesirli tebliğ ve talim

vasıtası olarak yine söz kullanılacaktır. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “Rabbinin yoluna

hikmetle, güzel öğütle davet et.” 226 buyurmaktır.

İkili ilişkilerde nezâketli konuşmanın etkisini atalarımız “ Tatlı dil yılanı deliğinden

çıkarır.” sözüyle ifade etmişlerken, Yunus Emre de yerinde ve zamanında söylenecek bir

sözün yaptırım gücünü:

Söz kılar kayguyu şâd, söz var eder bilişi yâd.

Eğer horluk eğer izzet her kişiye sözden gelir.227

Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz,

Sözü bişirip diyenin işini sağ ede bir söz,

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,

Söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede bir söz,

Kişi bile söz demini demeye sözün kemini,

Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz.228

mısralarında dile getirmiştir.

Konuşmak insanlar arasındaki iletişimi, muhabbeti ve anlaşıp-kaynaşmayı sağlayan

büyük bir ilâhi lütuftur. Yani insanlar duygu ve düşüncelerini, arzu ve taleplerini çoğu kez

konuşarak ifade ederler. Bir kimsenin kullandığı dil ve üslûp, onu hayatta başarılı

kılabildiği gibi hüsrana da uğratabilir. İnsan iki dinleyip, bir söylemeyi bilmelidir. Olur-

olmaz yerli-yersiz hemen her konuda ağzına geleni söylememelidir. Kişinin dilini

muhafaza etmesi cenneti elde etme vesileleri arasında zikredilmiştir. Hz. Peygamber: “Kim

bana iki çenesi arasındaki dili ile iffet ve namusunu koruma sözü verirse, ben de ona

cenneti söz veririm.” 229 buyurmuştur.

Hz. Peygamber konuşma âdâbıyla alâkalı bir kısım kaideler koymuştur ki bunlar:

1. Açık ve anlaşılır bir şekilde, muhatabın seviyesine göre konuşulmalı, gerektiğinde

önemli görülen ifadeler tekrar edilmelidir. Nitekim ashâbın, açık ve net bir üslûp ile

konuşan Hz. Peygamber hakkındaki ifadeleri şöyledir: “ Rasûlulah’ın konuşması, her

dinleyenin rahatlıkla anlayabileceği şekilde açıktı.”230 “ Konuştuğunda O’nun kelimelerini

226 Nahl, 16/123. 227 Yunus Emre, Divan, s. 81. 228 Yunus Emre, a.g.e., s. 159. 229 Buhârî, Rikak, 23. 230 Ebû Dâvud, Edeb, 18.

Page 60: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

50

saymak isteyen sayabilirdi.”231 “ O, iyice anlaşılmasını istediği kelime ve cümleleri, üç kere

tekrar ederdi.”232

2. Ukalâlık taslamak ve kendini başkalarına üstün göstermek niyetiyle yapmacık

konuşmalarda bulunmak veya insanların anlayamadıkları kelimelerle onlara hitâbetmek

şiddetle yasaklanmıştır: “Şüphesiz ki Yüce Allah, sığırın otu yerken ağzında evirip-

çevirdiği gibi, sözü ağzında evirip-çevirerek lügât paralayan kimselere buğz eder.” 233

3. Bağırıp-çağırmak sûretiyle yüksek sesle konuşulmamalıdır. Kişinin karşısında

sağır varmışçasına bağırarak ya da kavga ediyormuş gibi öfkeli bir ses tonuyla konuşması

doğru değildir. Kibar ve nâzik bir üslûbun benimsenmesi, her zaman için en isâbetli

yoldur. Ayrıca insanların kusurlarını dile getirirken, direkt olarak onları muhatap almadan

sözü ortaya söylemek de Hz. Peygamber’in sünnetindendir. Hz. Âişe ’den rivayet

edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah’a bir kişinin kötü davranışı ve sözü ulaştığında

“Falanın hâline ne oldu ki, şöyle söylüyor.” demezdi. Lâkin “ Falan kavmin haline ne oldu

ki, şöyle şöyle söylüyorlar.” buyururdu. 234 Enes şöyle demiştir: “ Hz. Peygamber insanda

hoşlanmadıkları bir şeyi görünce onu karşılarına almazlardı (ona hitâbederek mahcup

etmezlerdi). Bir gün bir adam Hz. Peygamber’in yanına girdi, üzerinde zaferân sarılığı izi

vardı. Adam kalkınca (işine gidince) Hz. Peygamber ashâbına şöyle dedi : “Keşke bu

sarılığı ve kokusunu gidereydi, yahut izini çıkaraydı.”235

4. İki kişinin yanlarında bulunan üçüncü kişiyi dışlayarak aralarında fısıldaşmaları

doğru değildir: Hz. Peygamber: “Üç kişi olduğunuz zaman, bunlardan ikisi üçüncüyü

kederlendirmemek için ondan ayrı, gizli konuşmasın! Tâ ki bu üç kişi insanlara karışıncaya

kadar.”236 buyurmuştur.

5. Bir yerde herhangi bir konu görüşülüyorsa veya cevaplandırılmak üzere bir soru

sorulmuşsa, ilk söz hakkı meclisin büyüğüne aittir. Bununla birlikte diğer kişiler de yeri

geldiğinde, edebe uygun bir şekilde fikirlerini beyan edebilirler: Rivayete göre, Abdullah

İbn Sehl ve Muhayyisa İbn Mes’ud Hayber’e geldiler. Sonra (işlerini görmek için) hurma

bahçesinde birbirlerinden ayrıldılar. Sonra (kimlikleri bilinmeyen kişiler tarafından)

Abdullah İbn Sehl öldürüldü. Haberin duyulması üzerine İbn Mesud’un iki oğlu Huveyyisa

231 Buhârî, Menâkıb, 23. 232 Tirmizî, Menâkıb, 9. 233 Ebû Dâvud, Edeb, 94. 234 Ebû Dâvud, Edeb, 6. 235 Buhârî, a.g.e., I, 447; Ebû Dâvud, Tereccül, 8. 236 Buhârî, a.g.e., II, 534; Buhârî, İsti’zan, 47; Müslim, Selâm, 38; Ebû Dâvud, Edeb, 29; İmam Mâlik, Kelâm, 13.

Page 61: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

51

ve Muhayyisa ile (maktülün kardeşi) Abdurrahman İbn Sehl , Hz. Peygamber’e gelip

(maktül) arkadaşlarının işi hakkında konuştular. Topluluğun en küçüğü olan Abdurrahman

söze başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Senden büyük olanlara, konuşmak için

öncelik ver.”237 buyurdu.

İbn Ömer demiştir ki: “ Rasûlullah şöyle buyurdu: “ Bana bir ağaç gösterin ki onun

hâli müslümanın hâli gibi olsun. Bu öyle bir ağaçtır ki, her vakit rabbinin izniyle m

eyvesini verir, yapraklarını da düşürmez.” Benim kalbime hurma ağacı doğdu, (kendi

kendime bu hurma ağacıdır dedim) konuşmayı hoş görmedim. Orada Ebû Bekir ve babam

Ömer vardı, Allah her ikisinden razı olsun bu ikisi yani babam ve Ebû Bekir

konuşmayınca, Hz. Peygamber buyurdu ki: “ Bu, hurma ağacıdır.” Ben babamla beraber

dışarı çıktığım zaman dedim ki: ‘Ey babacığım! Benim de kalbime hurma ağacı doğdu.’

Babam bana şöyle dedi: ‘Bunu söylemekten seni engelleyen ne oldu? Eğer bunu söylemiş

olsaydın, bana şundan ve şundan daha sevgili olurdu.’ Hz.Ömer’in oğlu şu cevabı verdi: ‘

Beni konuşmaktan alıkoyan, seni ve Ebû Bekir’i konuşmuyor görmüş olmamdır. Bunun için

konuşmayı hoş görmedim.’ 238

6. Az ve öz konuşmalı, lüzumsuz tafsilâttan kaçınmalıdır. Diğer bir ifadeyle çok

konuşmamayı, yerinde ve ölçülü konuşmayı âdet edinmek gerekir.

7. Maddî veya mânevî hiçbir faydası olmayan, aksine zararı bulunan konuşmalardan

kaçınılmalıdır. Hz.. Peygamber “ Allah’a ve âhiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da

sussun!”239 buyurmuştur.

8. İkili ilişkilerde insanı zor duruma sokacak anlamsız sözlerden kaçınmak,

dostlukların devamı açısından son derece önemlidir.

9. İnsan her hâlükârda doğruyu konuşmalı, yalan söz ve yalan haberden

sakınmalıdır.

10. Gelecekle ilgili konuşurken “ İnşallah!” demek, konuşmayla alâkalı bir diğer

edeb kâidesidir. Kulun cüz’i irâdesi herhangi bir şeyin olması için yeterli değildir. Önemli

olan Allah’ın dilemesidir. Çünkü geleceğe âit bir şey dilerken “İnşallah!” demek Allah’ın

irâdesinin farkında olmak ve O’nun irâdesinin üstünde bir irade tanımamak demektir.240

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de: “Hiçbir şey için “Yarın ben bunu yapacağım.” deme!

237 Buhârî, a.g.e., I, 369; Buhârî, Edeb, 89; Müslim, Kasâme, 2. 238 Buhârî, a.g.e., I, 372; Buhârî, Tefsir (Sûretü İbrâhim), 172; Müslim, Sıfâtü’l–Münâfıkîn, 63-64. 239 Buhârî, Edeb, 3, 85. 240 Çelik, v.d., a.g.e., s. 411-416.

Page 62: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

52

Ancak ‘Allah dilerse-inşâallah!’ de” 241 buyurmakla, insanın ilâhi iradeyi düşünerek

konuşmasını emretmektedir.

4.3. Kardeşlik, Sevgi ve Saygıya Özen Göstermek

Kanaatimizce günümüz Müslüman’ının en önemli eksikliklerinden biri Hz.

Peygamber’in hayat ve ahlâkını yeterince bilmemektir. Genelde Hz. Peygamber’in ibâdet

hayatı üzerinde durulur, fakat günlük hayatı, insanlarla olan ilişkileri o derece

önemsenmez. Oysa Hz. Peygamber, Müslümanların ibâdete olduğu kadar ahlâkî değerlere

de önem vermesini ister. Müslümanlar arasında kardeşlik, sevgi, saygı ve hoşgörünün

yerleşmesini, Müslümanların birbirlerine zararlı değil, yararlı olmalarını birbirlerine

yardımcı olmalarını ister. Bu ahlâkî kurallara uyulduğu takdirde Müslümanlar arasında

güven sağlanır. Bireysel ve toplumsal hayatta başarı elde edilmiş olur.242

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “ Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en

yalanıdır. Lüzumsuz meraka kapılıp insanların açığını arayarak gizlisini araştırmayın,

haber koklamayın, rekâbet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize

sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun! ”243 Hz.

Peygamber, Allah’ın dinini tebliğ ederken, önce O’na inananları kardeş îlan etti. Kardeşlik

de, siyah-beyaz, zengin-fakir, kadın-erkek ve asil-asil olmayanı ayırt etmeksizin bir eşitlik

ruhunu meydana getirdi. İslâm’dan evvel böyle bir nimetten mahrum olan, eşitlik nedir

bilmeyen bu insanlar Hz. Peygamber’in rehberliğinde birbirlerini sevmeye, saymaya ve

birbirlerine yardımcı olmaya başladılar. Böylece, kardeşlik ve eşitlik temeli üzerine

kurulan bir yeni toplum gerçekleşti. Hadiste Hz. Peygamber insanları, kötü-fesat

düşünmekten, lüzumsuz meraktan ve insanların açığını arayıp-gizlisini araştırmaktan,

kıskançlıktan kaynaklanan yersiz rekâbetten, bir tür hastalık sayılabilecek kıskançlıktan,

kin ve nefretten ve küskünlükten uzak durmaları konusunda uyarmaktadır. Bunlardan:

Kötü düşünce; Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de : “Ey îman edenler! Zannın

çoğundan sakınınız; çünkü zannın bazısı günahtır. Birbirinizin gizlisini araştırmayın.” 244 buyurmaktadır. Gerek âyette gerekse hadiste müminin diğer îman kardeşi hakkında kötü

zanda bulunmaması gerektiği belirtilmektedir. Kardeş, diğer kardeşi hakkında daimâ iyi 241 Kehf, 18/23-24. 242 Eraslan, Keleş, En Güzel Örnek Hz. Peygamber , s. 5-6. 243 Buhârî, a.g.e., I, 423, II, 640; Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 28; Ebû Dâvud, Edeb, 40-56; Tirmizî, Birr, 18. 244 Hucurât, 49/12.

Page 63: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

53

düşünmelidir. Çünkü kötülüğünü ispatlayamadığımız Müslümanlar hakkında daimâ “hüsn-

ü zan” (iyi düşünmek) esastır. Bugün medenî toplumlarda da aksi görülmediği müddetçe

“güven” esas olduğu gibi. O’nun için Hz. Peygamber kötü düşünceyi yasaklamaktadır.

Çünkü, kötü düşünce; aslı astarı olmayan, insanın zihnine şeytanın attığı bir kuruntudan

ibârettir. 245

Hz. Peygamber: “Hüsn-ü zan ibâdetin güzelliğindendir.”246 buyurmuştur. Hz.

Peygamber dâima hüsn-ü zan beslemenin lüzumundan bahsetmekle birlikte, Müslümanları

uyanık olmaları ve zarar gördükleri bir konuda yeniden zarara uğramamaları konusunda da

uyarmaktadır: “(Akıllı ve kâmil) Mü’min bir yılan deliğinden iki kere ısırılıp sokulmaz.”247

İnsanların açığını arayıp gizlisini araştırmak: Âdeta havadan nem kaparcasına

insanların girdisini-çıktısını, kusurunu, ayıbını, dedikodusunu toplamaya çalışmaktır ve

müslümanlar arasındaki kardeşlik esasına aykırı olup, Hz. Peygamber tarafından

yasaklanan davranışlardan biridir. Hz. Peygamber, bunların hiçbirini müslümana

yakıştırmamaktadır. Çünkü kardeş, kardeşinin ayıbını, kusurunu araştırmak yerine onu

örtmeye çalışır.

Kıskançlıktan kaynaklanan rekâbet: Hadiste geçen rekâbet de Müslümanlar

arasında haksız bir şekilde meydana gelebilecek rekâbeti ifade etmektedir. Hz. Peygamber

bunun Müslümanlar arasında yaşanmaması gerektiğini ifade etmektedir.

Hasetleşmek: İnsanların birbirlerini çekememesi, kıskanması anlamına gelir. Dînî

literatürde tek taraflı olunca buna “haset etme” denir. Haset söz konusu hadiste olduğu gibi

İslâm’da şiddetle yasaklanan çok kötü bir duygu hatta hastalıktır.

Karşılıklı küsüşmek: İki kişinin karşılıklı olarak birbirlerine kin beslemeleri ve

düşman gibi davranmalarıdır. Bu da Hz. Peygamber’in müslümanlara yasakladığı ve

önemle üzerinde durduğu kötü davranışlardandır.248 Bu konuya, ilerde “Dargınlıktan

Kaçınmak” başlığı altında yeniden değinilecektir.

Hz. Peygamber Müslümanları yukarda bahsi geçen kötü huylardan, alışkanlıklardan

sakındırmakta, bunun yerine Müslümanların birbirlerini sevmelerini, kollayıp-

gözetmelerini tavsiye buyurmaktadır: “ Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki,

siz îman edip müslüman olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe kâmil

245 Eraslan, Keleş, a.g.e., s. 15. 246 Ebû Dâvud, Edeb, 89. 247 Buhârî, a.g..e., II, 633; Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63; Ebû Dâvud, Edeb, 34. 248 Eraslan, Keleş, a.g.e., s. 17-21.

Page 64: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

54

mü’min olamazsınız. İşlediğinizde sizi sevgiye sevkedecek bir ibâdeti size haber vereyim

mi? Aranızda selâmı yayın.”249

Dikkat edilecek olursa hadiste îman âdetâ sevgiye bağlanmıştır. Yani bir mü’min

gerçekten Allah’a ve O’nun emirlerine inanıyorsa, diğer mü’min kardeşlerini sevmek

zorundadır. Yunus Emre de Allah rızâsı için sevip-sevilmenin güzelliğini şu mısralarda

dillendirmektedir:

“ Gelin tanışık edelim, işin kolayın tutalım,

Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.

Ben gelmedim dâvâ için, benim işim sevi için

Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.”250

Hz. Peygamber: “ Sizden biriniz kardeşini (Allah için) sevdiği zaman, onu sevdiğini

ona bildirsin.”251 buyurmakla, sevginin ifade edilmesinin, insanlar arasındaki kaynaşmayı-

dostluğu pekiştirmedeki yeri ve önemini vurgulamıştır.

Sevginin insanlar arasında farklı yansımaları vardır: İnsanları anlamaya çalışmak,

insanlarla iletişimde nezâketi elden bırakmamak, hizmet davranışları sergilemek, tebessüm

etmek, küçüklere şefkât besleyip, büyüklere hürmet etmek, saygı duymak v.b. Hz.

Peygamber bu sevgi göstergelerinden küçüklere şefkâtle, büyüklere karşı da saygıyla-

hürmetle muâmele etmek üzerinde önemle durmuştur: “Küçüğümüze şefkât, büyüğümüze

saygı göstermeyen bizden değildir!”252, “Küçüğümüze şefkât ve büyüğümüze saygı

göstermeyen, iyiyi emretmeyen ve kötüden sakındırmayan bizden değildir.”253

Sevgi, saygı ve kardeşlik iç içe olan ve birbirini tamamlayan hususlardır. Hz.

Peygamber’in Müslümanları kardeş îlân edişini, Kur’an-ı Kerim îman kardeşliğini

vurgulayarak : “Mü’minler kardeştirler; kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan

sakının ki merhamet olunasınız.”254 teyit eder. Böylece Müslümanların birbirlerine sevgi

ve saygı göstermeleri gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Çünkü her müslüman

diğer müslüman kardeşlerine karşı saygılı olmak durumundadır. Saygı, isteğe bağlı ve bir

insanlık görevidir. Bununla birlikte bazen insanın içinden gelmese de nezâketen insanlara

saygı göstermek gerekir. Ahlâkî vasıfların en güzel ve en üstününü kendisinde toplayan

249 Buhârî, a.g.e., I, 358; Müslim, Îman, 93; Tirmizî, İsti’zan, 1. 250 Yunus Emre, Divan, s. 161, 243. 251 Ebû Dâvud, Edeb, 122; Tirmizî, Zühd, 54. 252 Buhârî, a.g.e., I, 365; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 15. 253 Tirmizî, Birr ve Sılâ, 15. 254 Hucurât, 49/10.

Page 65: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

55

örnek insan Hz. Muhammed, saygı ve tevâzu yönünden de insanların en mükemmeli idi.

Hz. Peygamber insanlara saygıda sınıf, mevki, makam ve servet farkı gözetmemekle

birlikte toplum içerisinde özel bir yeri olan yönetici ve önder durumunda olan kişilere

özellikle kendi halkının saygılı olmasını tavsiye ederdi: “Size bir kavmin büyüğü geldiği

zaman ona ikram ediniz.”255, “Efendinize ayağa kalkınız veya hayırlınıza ayağa kalkınız.”. 256, “Ak saçlı (ihtiyar) müslümana ve ezberlediği Kur’an’ın mânâsıyla lafzında taşkınlık

etmeyen ve ezberlediğini unutmayıp anlamı ile amel etmeyi bırakmayan hâfıza saygı

göstermek, Allah’a saygıdan sayılır. Adâlet sahibi sultana saygı da böyledir. (Allah’a

saygıdan sayılır.)”257

Ancak saygı konusunda aşırıya gidilmemelidir. Özel durumlar dışında Hz.

Peygamber kendisi dâhil hiçbir insana aşırı derecede saygı gösterilmesini ve özellikle

ayağa kalkılmasını istemezdi.258: “Kim Allah’ın kullarının kendisi için ayakta dikilmesine

sevinirse ateşten bir eve hazırlansın.”259

Türk toplumunda, geleneksel bir saygı ifadesi olarak büyüklerin elinin öpülmesi

âdettendir. Âlimler el öpmek meselesi hakkında ihtilaf etmişlerdir. Mâlik el öpmeye karşı

çıkarak, bunun meşrûluğu yolunda rivayet olunan hadisleri sahih görmemiştir. Diğer

âlimler el öpmeyi câiz saymışlardır. Ebherî demiştir ki: Mâlik gurura sebebiyet veren el

öpme ve kibirden dolayı el öptürme işine karşı çıkmıştır. Şâyet bir kimsenin dindarlığı,

ilmi veya şerefi gibi bir faziletinden dolayı eli Allah rızası için öpülürse Mâlik bunu câiz

görmüştür. Nevevî de: Bir kimsenin, zühd veya takvâsı veya din bilgini oluşu, ya da

faziletli eşraftan oluşu gibi dînî meziyetlerinden dolayı elinin öpülmesi mekruh değildir,

hatta müstehaptır. Fakat zenginliği, nüfuzu veya dünya etiketi için elinin öpülmesi şiddetle

mekruhtur. Ebû Said el-Mütevellî bunun câiz olmadığını söylemiştir, der.260

İbn Ömer demiştir ki: “Biz Peygamber’in elini öptük.”261 Safvan b. Assâl da: “

Yahudilerden bir grup, Peygamber’in elini ve ayaklarını öptüler.”262 demiştir.

255 İbn Mâce, Edeb, 19. 256 Buhârî, a.g.e., I, 313; Buhârî, Cihad ve Siyer, 167; Müslim, Cihad ve Siyer, 64; Ebû Dâvud, Edeb, 155. 257 Buhârî, a.g.e., I, 367; Ebû Dâvud, Edeb, 23. 258 Eraslan, Keleş, a.g.e., s. 40-41. 259 Buhârî, a.g.e., II, 354; Ebû Dâvud, Edeb, 165; Tirmizî, İsti’zan ve Âdâb, 47. 260 Hatipoğlu, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, IX, 494-495. 261 Buhârî, a.g.e., II, 350; İbn Mâce, Edeb, 16. 262 İbn Mâce, Edeb, 16.

Page 66: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

56

4.4. Dargınlıktan Kaçınmak

Müslümanları kardeş îlân eden Hz. Peygamber birbirlerine karşı darılmamaları ve

dargınlığa sebebiyet verecek davranışlardan da kaçınmaları gerektiği konusunda onları

uyarmaktadır: “Birbirinize karşı kin doğuracak hareketlerde bulunmayın, birbirinize hased

etmeyin, birbirinize darılıp arka çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Bir

müslümana, üç günden fazla kardeşiyle küs kalması helâl olmaz.” 263, “Hiç kimseye din

kardeşine üç günden fazla küs durması helâl olmaz. Öyle bir küslük ki karşılaşınca biri

öteye döner, biri beriye döner. Bunların hayırlısı selâm ile ilk söze başlayandır.”264

Hasbel-kader, herhangi bir sebepten iki müslümanın birbirine darılması durumunda

bu dargınlığın nasıl giderileceğini de bize yine Hz. Peygamber haber vermektedir: “Bir

mü’mine üç günden fazla bir mü’minle dargın durması helâl olmaz. Üç gün geçince

mü’min kardeşine gidip onunla karşılaşarak selâm versin. Eğer (ikinci şahıs) selâmı alıp

karşılık verirse her ikisi de sevapta ortak olurlar. Eğer selâmı almazsa selâm veren

dargınlık günahından kurtulur. (Beriki günahı yüklenir).” 265

Hz. Peygamber dargın bulunan Müslümanları barıştırmanın sevabını da şöyle ifade

eder: “ Size namazdan, oruçtan ve sadakadan daha faziletli bir dereceyi haber vereyim

mi?” Ashâb: “ Evet! Dediler. “Dargınların arasını düzeltmektir. İnsanların arasını bozmak

ise, o kökü kazıtandır.”266

4.5. Komşuluk Âdâbı

İslâm Dini’nde komşuluk ilişkileri üzerinde önemle durulmakta ve komşunun diline,

dinine , ırkına, rengine v.b. bakmaksızın iyilik ve güzel geçim hâlinde bulunulması tavsiye

edilmektedir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Allah’a ibâdet edin ve hiçbir şeyi O’na

ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak

komşuya, yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve elinizin altındakilere (köle, cariye,

hizmetçi işçi v.b.) iyilik edin.”267 buyurmaktadır. Hz. Peygamber de komşuluk hakkında:

263 Buhârî, a.g.e., I, 414; Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 23. 264 Buhârî, a.g.e., I, 416; Buhârî, Edeb, 62, İsti’zan, 9; Müslim, Birr, 25; Ebû Dâvud, Edeb, 55; Tirmizî, Birr, 21; İmam Mâlik, a.g.e., Hüsnü’l–Hulk, 13. 265 Buhârî, a.g.e., I, 427; Ebû Dâvud, Edeb, 55. 266 Buhârî, a.g.e., I, 405; Ebû Dâvud, Edeb, 58; Tirmizî, Kıyâmet, 57. 267 Nisa, 4/36.

Page 67: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

57

“Cibril devamlı olarak bana komşuyu tavsiye ediyordu, hatta zannettim ki, Cibril, komşuyu

komşuya vâris kılacak.” 268 buyurmuştur.

Hadisten “komşuluk” kelimesinin mutlak mânâda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yani

komşu Müslüman, Hıristiyan, Yahudi v.s. olsa da komşudur ve komşuluk hukukunun

gözetilmesi gerekir. Komşuya iyiliğe dâir diğer hadis ler de şöyledir: “Allah katında

arkadaşların en iyisi, arkadaşına en iyi olanı ve Allah katında komşuların en iyisi,

komşusuna en iyi olanıdır.”269, “Allah’a ve âhiret gününe îman eden kimse komşusuna

iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe îman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve

âhiret gününe îman eden kimse ya hayır söylesin ya da sussun!”270 Ebû Zerr: “Dostum (

Rasûlullah) bana: ‘Çorba pişirdiğin zaman suyunu çoğalt, sonra komşularından ev

sahiplerine bak da onlara iyilik olacak kadar (bir miktar) ver.’diye tavsiyede bulundu.”271

demiştir.

Komşunun komşuya iyiliği her ne olursa olsun küçümsenmemelidir. Çünkü Hz.

Peygamber: “Ey mü’min hanımlar! Sizden hiçbir hanım yanmış koyun paçasını bile

komşusuna asla küçümseyip azımsamasın.”272 buyurmuştur.

Hadisin Buharî’deki rivayetinde “hor görmesin!” ifadesi de mevcuttur.

İyilik konusunda iki komşudan hangisinin diğerine tercih edileceğini de bize yine Hz.

Peygamber haber vermektedir: Hz. Âişe demiştir ki: “Yâ Rasûlallah, dedim. Benim iki

komşum var. Bunlardan hangisine hediye edeyim?” Hz. Peygamber: “Sana kapısı en yakın

olana” buyurdu. 273

Hz. Peygamber komşusuyla iyi geçinemeyen kimselerin cennete giremeyeceğini

belirtmiştir: “Kimin kötülüklerinden komşusu emin olmaz ise, o cennete giremez !”274

Müslüman, komşusuna eziyet etmemeye ve güzel geçinmeye özen gösterse bile,

komşusu kendisine eziyet edecek olursa ne yapmalıdır? Bunu da yine Hz. Peygamber’ den

öğreniyoruz: Bir adam: “Ey Allah ’ın Rasûlü! Benim bir komşum var, bana eziyet ediyor.”

dediğinde Hz. Peygamber: “Git eşyanı yola çıkar .” buyurdu. Adam gidip eşyasını çıkardı.

Bundan ötürü ahâli çevresine toplandı. Onlar: “Senin bu hâlin nedir?”dediler. O da: “

268 Buhârî, a.g.e., I, 116; Buhârî, Edeb, 28, Müslim, Birr, 140, 141; Ebû Dâvud, Edeb, 132; Tirmizî, Birr, 28. 269 Buhârî, a.g.e., I, 129; Tirmizî, Birr, 28. 270 Buhârî, a.g.e., I, 117; Buhârî, Edeb, 31, 85, Nikah, 80, Rikak, 23; Müslim, Îman, 74; Ebû Dâvud, Edeb, 132. 271 Buhârî, a.g.e., I, 126; Müslim, Birr, 142, 143. 272 Buhârî, a.g.e., I, 139; Buhârî, Edeb, 30, Hibe, 1; Müslim, Zekât, 90; Tirmizî, Velâ, 6. 273 Buhârî, a.g.e., I, 122; Buhârî, Edeb, 32, Şüf’a, 3, Hibe, 16; Ebû Dâvud, Edeb, 132. 274 Buhârî, a.g.e., I, 137; Buhârî, Edeb, 29; Müslim, İman, 73.

Page 68: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

58

Benim bir komşum var, bana eziyet ediyor.(Durumu) Peygamber’e anlattım. (Bunun

üzerine ) Bana “Git de eşyanı yola çıkar.” Dedi. Orada bulunanlar şöyle demeye

başladılar: “Allah’ım! Ona lânet et. Allah’ım onu perişan et!”. Bu (olup bitenler) ona (kötü

komşuya) ulaştı. Tuttu bu ( zavallı) adama geldi ve şöyle dedi: “Evine dön, Allah’a yemin

ederim ki sana eziyet etmeyeceğim.” 275

4.6. Herhangi Bir Yere İzinsiz Girmemek

Toplumsal hayatta dikkat edilmesi gereken görgü kurallarından birisi de herhangi bir

yere -bu bir ev olabilir, okul olabilir, resmî bir kurum ya da kuruluş olabilir- girmeden önce

içerde bulunan kişi ya da kişilerden izin istemeyi ihmâl etmemektir: Kelde İbn Hanbel

haber verdiğine göre, Safvan İbn Ümeyye kendisini Mekke’nin fethi zamanında Hz.

Peygamber’e bir geyik sütü ve sebze getirmek üzere gönderdi. Hz. Peygamber de vadinin

üst tarafında idi. (Kelde İbn Hanbel anlatıp) dedi ki: “Ben selâm vermedim ve içeri girmek

için izin istemedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Geri dön de es-Selâmü aleyküm,

gireyim mi?, diye söyle.”276

İnsan, herhangi bir yere girmek için en fazla üç kez izin istemeli (kapı ya da zili

çalmalı), cevap verilmediği ya da kapı açılmadığı takdirde geri dönmelidir. Çünkü bu

durum ya orada kimsenin olmadığı veyahut girmek istenilen yerin misafir kabulüne uygun

bulunmadığı anlamına gelir. Hz. Peygamber: “Sizden biriniz üç kere izin istediği zaman

kendisine izin verilmezse, hemen geri dönsün!”277 buyurmuştur.

Bir yere girmek için izin istenilir de, içerden, gelene kim olduğu sorulursa, izin

isteyen kişi ismen kendini takdim etmelidir. Câbir’in şöyle dediği işitilmiştir: “Babamın

üzerinde olan bir borç için Hz. Peygamber‘e gittim. Kapıyı çaldım da, Hz. Peygamber:

“Kim o?” dedi. Ben de: “Ben!” dedim. Hz. Peygamber bundan hoşlanmamış gibi : “ Ben,

ben!?” dedi. (diye azarladı). 278

Sadece toplumsal hayatta, toplumsal mekânlarda değil, aile hayatında da izin

almaksızın bir yere dalıvermemek gerekir: Müslim İbn Nâzır şöyle demiştir: “Bir adam

Huzeyfe’ye sorup, dedi ki: “Annemin yanına (odasına) varmak için izin isteyeyim mi? O

275 Buhârî, a.g.e., I, 140; Ebû Dâvud, Edeb, 123, Salât, 51. 276 Buhârî, a.g.e., II, 445; Ebû Dâvud, Edeb, 137. 277 Buhârî, a.g.e., II, 437; Buhârî, İsti’zan, 13; Müslim, Âdâb, 33, 37; İmam Mâlik, a.g.e., İsti’zan, 3. 278 Buhârî, a.g.e., II, 450; Buhârî, İsti’zan, 17; Müslim, Âdâb, 38, 39; Ebû Dâvud, Edeb, 139; Tirmizî, İsti’zan, 18.

Page 69: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

59

şöyle cevap verdi: “Eğer annenin odasına izinsiz girecek olursan, anneni çıplak görmek

ister misin ?”279

İzin almadan bir eve girmek ya da bakmanın çirkinliğini de şu rivayetlerden

anlıyoruz:

Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Eğer bir adam (izinsiz olarak) yukarıdan aşağı evine

bakar da, sen ona bir taş atıp gözünü çıkarırsan sana bir günah yoktur.”280 Sehl İbn S’ad

haber verdiğine göre; bir adam Hz. Peygamber’in evindeki pencerelerin birinden içeriye

baktı. O sırada Peygamber beraberindeki “mıdrâ” denilen bir tarakla başını (tarayıp)

kaşıyordu. O kişiye Hz. Peygamber: ”Eğer senin böyle mahrem yere bakar olduğunu daha

önce bilseydim, muhakkak şu demir tarağı gözünün içine saplardım, izin isteme, ancak

gözün görmesinden dolayı vazife kılınmıştır!” dedi.281

4.7. Oturum Âdâbı

İnsanların farklı vesîlelerle bir araya geldikleri yerlerde de gözetmeleri gereken bir

takım görgü kuralları vardır: Bir topluma-topluluğa karşı konuşurken bunlar arasından

herhangi bir şahsı muhatap edinip, sadece ona dönerek söz söyle mek edebe aykırıdır. Bu

diğer insanlara kıymet vermemek veya onları hiçe saymak kanaatini uyandırır. Güven ve

sevgi bağlarını zedeler. Nezâket kaidelerine aykırı düşer. Oturum âdâbına dâir hadislerin

çoğu mescidlerde dikkat edilmesi gereken hususlarla ilgilidir: “Sizden biriniz (arkadaşının)

yerine oturmak için asla o adamı oturduğu yerinden kaldırmasın. Ancak sıkışınız ve yer

açınız. Allah da size genişlik versin.”282, “ Sizden biriniz oturduğu yerden kalktığı zaman

sonra oraya dönerse, kendisi o yere (oturmaya) daha lâyıktır.”283, “İzinleri olmadan iki kişi

arasını ayırmak (aralarına oturmak) bir kimseye helâl olmaz.”284

Yukarıdaki hadisler mescidlerde oturma âdâbına dâir hadislerdir. Hz. Peygamber’in

mescidlerde yatma âdâbına dâir hadisleri de şöyledir: Tıhfe el-Gıfarî ‘nin oğlundan rivayet

edildiğine göre Tıhfe kendisine şöyle demiştir: “Gecenin son kısmında ben mescidde

uyurken bana bir kimse geldi, ben yüzükoyun uyuyordum. Adam beni dürtüp: “ Kalk! Bu

279 Buhârî, a.g.e., II, 428; İmam Mâlik, a.g.e., İsti’zan, 1. 280 Buhârî, a.g.e., II, 434; Buhârî, Diyat, 14; Müslim, Âdâb, 44. 281 Buhârî, a.g.e., II, 436; Buhârî, İsti’zan,11; Müslim, Âdâb, 41. 282 Buhârî, a.g.e., II, 503; Buhârî, İsti’zan, 31; Müslim, Selâm, 27; Ebû Dâvud, Edeb, 18; Tirmizî, Edeb, 9. 283 Buhârî, a.g.e., II, 500; Ebû Dâvud, Edeb, 30;Tirmizî, Edeb, 10. 284 Ebû Dâvud, Edeb, 24; Tirmizî, Edeb, 11.

Page 70: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

60

bir yatıştır ki, Allah ona buğzeder!”dedi. Başımı kaldırdım, bir de baktım ki, beni ikaz eden

zat Allah’ın Rasûlü idi.”285

İnsanların ibâdet için gittikleri toplumsal mekânlardan olan camiler ya da

mescidlerde dikkat etmeleri gereken şeylerden bazıları da; buraları temiz kullanmak,

kirletmemek, kirletenleri uyarmak ve insanlara tiksinti verecek hâl ve hareketlerden

kaçınmaktır: Hz. Peygamber mescidin kıblesinde bir balgam görmüş ve cemaate dönerek:

“Sizin birinize ne oluyor ki rabbinin kıblesine dönüyor da önüne tükürüyor?! Hiç sizden

biriniz kendisine doğru dönülüp de yüzüne tükürülmesini ister mi? O hâlde biriniz tükü-

receği zaman sol tarafına ayağının altına tükürsün! Buna imkân bulamazsa şöyle yapsın!”

buyurmuş, elbisesinin kenarına tükürmüş sonra elbisenin iki tarafını birbiri üzerine

oğuşturmuştur. 286, “Biriniz namazda bulunursa muhakkak rabbiyle münâcaât eder. O

hâlde sakın önüne ve sağ tarafına tükürmesin! Lâkin sol tarafına ayağının altına

tükürsün!”287, “Mescide tükürmek günahtır. Keffareti de onu gömmektir.”288, “Ümmetimin

bütün amelleri iyisi, kötüsü bana arz olundu. İyi amellerinin içinde yoldan atılan eziyet

verici şeyleri gördüm. Kötü amellerinin içinde ise mescide tükürülüp de gömülmeyen

balgamı gördüm.”289

4.8. Dâvete İcâbet Etmek

İnsanî ilişkilerde, bir mahzur olmadıkça ve ciddî bir mâzeret bulunmadıkça dâvet

edilen yere gitmek ve dâvet eden insanların gönlünü almak gerekir. İnsanların başkalarının

yakın ilgisine muhtaç oldukları ve o günlerde yanında olanları unutmadıkları zamanlar

vardır. Bunlar öncelikle en sıkıntılı olunan vakitler olmakla beraber bazen de mutlu olunup

bu mutlulukların paylaşılmak istenildiği zamanlardır. Hz. Peygamber bu konuda: “Sizden

biriniz kardeşinizin ister düğününe, ister buna benzer bir şeye dâvet edilirse dâveti kabul

etsin.”290, “Sizden kim düğüne dâvet olunursa kabul etsin, isterse düğün yemeğinden yer,

isterse terk eder.”291 buyurmuştur.

285 Buhârî, a.g.e., II, 550; Ebû Dâvud, Edeb, 103; Tirmizî, Edeb, 21; İbn Mâce, Edeb, 27. 286 Müslim, Mesâcid ve Mevâzi’i-s-Salât, 550. 287 Buhârî, Salât, 33, 35, 36, 39, Mevâkitu’s-Salât, 8; Müslim, Mesâcid ve Mevâzi’i-s-Salât, 551; Nesâi, Tahâret, 193, Mesâcid, 35. 288 Buhârî, Salât, 37; Müslim , Mesâcid ve Mevâzi’i-s-Salât, 552, Ebû Dâvud, Salât, 22; Tirmizî, Salât, 401. 289 Buhârî, a.g.e., I, 244; Müslim, Mesâcid ve Mevâzi’i-s-Salât, 553. 290 Ebû Dâvud, Et’ıme, 1. 291 Ebû Dâvud, Et’ıme, 1.

Page 71: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

61

İnsan aynı anda iki farklı yere dâvet edilecek olursa bunlardan yakın olanını tercih

etmelidir. Hz. Peygamber: “İki dâvetçi bir araya geldiğinde kapısı sana daha yakın olanın

dâvetini kabul et. Çünkü ikisinden kapısı daha yakın olan, komşuluk yönünden daha yakın

olandır. Eğer ikisinden birisi daha önce çağırmışsa önce çağıranın dâvetini kabul

et.”292buyurmuştur.

İnsanların, düğün ve benzeri özel davetlere davet edilmemişlerse katılmamaları da

âdâptandır: “Kim düğüne dâvet olunur da kabul etmezse Allah ve Rasûlüne âsi olmuş olur.

Kim dâvet edilmeden girerse hırsız olarak girmiş yağma ve soygun yaparak çıkmış

olur.”293

4.9. Misâfirlik Âdâbı

Bayramlar, düğün, sünnet, ölüm gibi olaylar tebrik ve tâziye ziyaretleri için özel ve

önemli sebeplerdir. Hiç kimse akraba ve komşularının iyi ve kötü günlerinde onları yalnız

bırakmamalıdır.

Hz. Peygamber, hasta olsun olmasın komşu ve tanıdıklarının ziyaretine gitmeyi ihmâl

etmemiştir. Herhangi birini ziyarete giden kişi ya da kişilerin, gittikleri yerde uymaları

gereken birtakım görgü kuralları vardır:

Haberli Gitmek: Bir kimse, çok samîmi de olsa başkasının evine izinsiz, yani buyur

edilmeden gitmemeye özen göstermelidir. Artık haberleşmenin iyice kolaylaştığı

günümüzde, özellikle uzaktan gelecek olanların, ev sahibinin daha rahat hareket edebilmesi

için geleceğini bildirmesi gerekir.

Evlere İzinsiz Girmemek: Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Ey îman edenler!

Evlerinizden başka evlere izin almadan ve ev halkına selâm vermeden girmeyin. Eğer

düşünecek olursanız, bu, sizin için daha hayırlıdır.” 294 buyurmaktadır.

Bu konudaki hadisler daha önce “Herhangi Bir Yere İzinsiz Girmemek” başlığı

altında nakledilmiştir. Bu hadislere bakıldığında Hz. Peygamber’in ashâbına; bir yere izin

almadan, selâm vermeden, kim olduğunu bildirmeden girilmemesini ve üç kez izin istenip,

kapı/zil çalınmasına rağmen açılmayacak olursa daha fazla ısrar edilmeden dönülmesini

tavsiye ettiği görülür.

292 Ebû Dâvud, Et’ıme, 9. 293 Buhârî, Nikah, 71, 74; Müslim, Nikah, 103; Ebû Dâvud, Et’ıme, 1; Tirmizî, Nikah, 11. 294 Nûr, 24/27.

Page 72: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

62

Misâfirin Zamanı Plânlaması: Yatılı misâfirler için Hz. Peygamber süre sınırlaması

getirmiştir: “Misâfirlik üç gündür. Gelip geçici misâfirlik ise bir gün ve bir gecedir. Hiçbir

müslümanın, müslüman kardeşini günaha sokacak kadar üç günden sonra onun yanında

ikâmet etmesi helâl olmaz.”buyurmuş, orada bulunanlar: “Yâ Rasûlallah! Misâfir ev

sahibini nasıl günaha sokar?” diye sormuşlar, O da “Ev sahibinin kendisine

hazırlayabileceği hiçbir yiyeceği yokken, hâlâ onun yanında ikâmet eder.” buyurmuştur.295

Şu âyet ziyaret ve dâvette zamana uymak gerektiğini açık olarak ifade etmektedir: “Ey

inananlar! Peygamberin evlerine, yemeğe çağırılmaksızın, vakitli-vakitsiz girmeyin;

fakat dâvet edilirseniz, girin ve yemeği yiyince dağılın. Sohbet etmek için de gidip

oturmayın. Bu hâliniz, Peygamberi üzüyor, O da, size bir şey söylemeye çekiniyor.”296

Az-çok yemek vakitleri bellidir. Ziyaretleri o anlara getirmemek gerekir. Yemeğe dâvetli

olanlar ise vaktinde gidip işi bitince çıkmalıdır. Herkes için olmasa da, bazı kimseler için

vaktin büyük değeri vardır. Âyette söz konusu olan Allah’ ın Elçisi olunca vakit çok daha

büyük değer kazanır.

Sağa-Sola Dalmamak: Bir başkasının evine giden kimse sağa-sola dalmadan

gösterilen yere oturmalıdır. Merakla ev sahibinin eşyasını, dolaplarını karıştırmak çirkin

bir harekettir.

Yukarda bahsi geçen konular misâfirin tutumuyla ilgiliyken, ev sahibinin gözeteceği

görgü kuralları da şunlardır:

Misâfire İlgi: Ev sahibi misafirine bir ihtiyacı olup-olmadığını sormalı, duruma göre

fedâkârlık yaparak varsa ihtiyacını gidermeye çalışmalı, elinden geldiğince onunla

ilgilenerek, ikramda bulunmaya çalışmalıdır. Yemek saati olmasa bile, elinde bulunanlarla

misafirini ağırlaması mümkündür. 297

Misâfire İkram: Ev sahibi mümkün mertebe elinde olanların en iyisini ikram etmeye

çalışmalıdır. Misâfirler yemeğe buyur edilirken kullanılacak ifadeler de özenle

şeçilmelidir. Misâfire ikrâmın önemine dâir hadisler şöyledir. “Kim Allah’a ve âhiret

gününe îman ediyorsa, komşusuna ikram etsin. Kim Allah’a ve âhiret gününe îman

ediyorsa misâfirine bahşişini versin.” Ashâbdan biri dedi ki: “Onun bahşişi nedir, ey

Allah’ın Rasûlü?” Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Bir gün ve bir gecedir (bu zaman

içinde misâfire mevcutlardan âdet üzere yedirilir, fazla iltifat ve ikram edilmez), bundan

295 Müslim, Lügâta, 15. 296 Ahzâb, 33/53. 297 Ünal, Kur’an ve Sünnet Işığında Görgü, s. 162-168.

Page 73: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

63

öte olan ikram misâfire sadakadır. Kim Allah’a ve âhiret gününe îman ediyorsa, hayırlı

söz söylesin, yahut sussun.”298 Ebû Hureyre demiştir ki: “ Hz. Peygamber’e bir adam geldi.

(açlığından şikayet ediyordu). Hz. Peygamber, hanımlarına haber gönderdi. Onlar dediler

ki: “Bizde sudan başka bir şey yoktur. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Bu adamı kim

alıkoyacak, yahut misafir edecek?” buyurdu. Ensar ’dan bir adam: “Ben!” dedi. Hemen

onu evine götürüp hanımına dedi ki: “Peygamber’in misafirine ikram et.” Hanım şöyle

dedi: “Çocuklar için olan azıktan başka yiyecek bir şeyimiz yoktur.” Efendisi hanımına: “(

Mevcut ) Yemeğini hazırla, lambanı yak ve çocukların akşam yemeği istedikleri zaman

onları uyut.” dedi. Hanım yemeğini hazırladı, lambasını yaktı ve çocuklarını uyuttu. Sonra

kadıncağız kalkıp lambasını düzeltir gibi yaparak onu söndürdü; ve karı-koca her ikisi

misafirine kendilerini yemek yiyorlarmış gibi göstermeye başladılar. Böylece her ikisi

geceyi aç geçirdiler. Sabah olunca, konuk Hz. Peygamber’e gitti. Hz. Peygamber şöyle

buyurdu: “Andolsun ki Aziz ve Celil olan Allah bu gece falan erkek ve falanca kadının

işlerine hayret etti-yahut güldü, yani çok hoşnut oldu.” dedi, ve Allah şu âyeti indirdi:

“Kendileri (Ensar) ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendilerinden önce tutarlar.

(Kardeşlerini nefisleri üzerine tercih ederler.) Kim nefsinin mal hırsından korunursa,

işte asıl kurtuluşa erenler bunlardır.”299 âyetini okudu. ” 300

Misâfiri Güler Yüzle Karşılamak: Çoğu kez ev sahibinin karşılayışı, yapacağı tüm

ikramın başlangıçtaki özeti sayılır. Bu münâsebetle misâfiri karşılarken de güleryüz

gösterip, geldiklerine sevinildiği izlenimini verdirecek bir şekilde tatlı ve yumuşak sesle

selâmlamak (karşılamak) lâzımdır.

Misâfiri Bir Süre Yalnız Bırakmak: Misâfirleri güzel bir şekilde karşılayıp

dinlenecekleri yere aldıktan sonra uygun bir şekilde yanlarından ayrılıp bir müddet onları

yalnız bırakmak da âdâbtan kabul edilmektedir. Misâfirin dinlenmesine ve gerekli

ihtiyacını gidermesine fırsat tanımadan oturup sohbete dalmak veya derhal yemeklerini

önlerine getirmek, yorgunluklarının dikkate alınmaması olur ki, bu, misafire ikramda

önemli bir hata sayılabilir. Bununla beraber misâfiri bekletecek kadar uzun süre yanından

ayrılmak da pek hoş sayılmaz. Oldukça ölçülü olmak lâzımdır.

298 Buhârî, a.g.e., II, 97; Buhârî, Edeb, 31; Müslim, İman, 77; Ebû Dâvud, Et’ıme, 5; Tirmizî, Birr, 43; İmâm Mâlik, a.g.e., Sıfatu’n-Nebiyy, 22. 299 Haşr, 59/9. 300 Buhârî, a.g.e., II, 95; Buhârî, Tefsir (Haşr Sûresi), 306; Müslim, Eşribe, 172.

Page 74: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

64

Yemek Hazırlamak İçin Telâşlanmamak: Misâfire sunulacak yemek, geleceği belli

ise önceden hazırlanmış olmalıdır. Yoksa yemek hazırlayacağım diye telâşa kapılıp

gürültü-patırtı yapmak uygun olmaz. Ne kadar gizli ve gürültüsüz hazırlanırsa o kadar hoş

olur.

Yemekte Misâfirle İlgilenmek: Misâfirleri, yemek esnasında farkına vardırmadan

kontrol edip varsa ihtiyaçlarını karşılamak, yeyip-yemediklerine bakmak, yemeleri için

teşvikte bulunmak da yine ev sahipliğinin âdâbındandır.

Misâfire Ev Sahibinin Hizmet Etmesi: Misâfirlere, bizzat ev sahibi hizmet edip

ikramda bulunabileceği gibi hizmetçisi v.s. de hizmet edebilir. Ancak devamlı

hizmetçilerin hizmet etmesi yerine, ev sahibinin de hizmete zaman zaman iştirak etmesi

misâfirlerine ikramda aşırılık olarak anlaşılabileceği gibi, diğer taraftan misâfirleri

memnun edeceği de muhakkaktır.

Misâfiri Uğurlamak: Şurası muhakkak ki, ziyarete gelen kimse, geliş gâyesi ve

yolun uzaklığına göre bir günden fazla da kalabilir. Bu durumda ev sahibi ikram ve izzetin

büyüğünü birinci gün yaptıktan sonra diğer günlerde ziyafet bakımından aynı uygulamada

bulunmak zorunda değildir. Hz.Peygamber: “Misâfiri bir gece barındırmak, her müslüman

üzerine düşen bir vacib haktır. Hangi misâfir, bir adamın evi civarında bulunursa, bu

misâfiri konuklamak o ev sahibi üzerine borç olur. Misâfir bu alacağını isterse talep eder,

isterse terk eder.”301, “Konuklama üç gündür, bundan sonrası sadakadır.”302 buyurmuştur.

Yukardaki hadislerden; misâfirin “Burası bizim evden rahatmış!” mantığıyla hareket

etmemesi ve ev sahibini bıktıracak kadar misâfirliği uzatmaması gerektiği anlaşılmaktadır.

Misâfiri ağırladıktan sonra ev sahibinin görevi, karşılarken gösterdiği tatlı dil ve güler

yüzü, uğurlarken de göstermek ve dış kapıya kadar misâfiri yolcu etmektir.303

Ev sahibinin, misâfir ya da misâfirlerin hiçbirinin de ihmâl etmemesi gereken bir

husus da güzel giyinmektir. Güzel giyinmekten maksat illâ da pahalı giyinmek olmayıp,

temiz, uyumlu ve düzenli bir giyimi tercih etmektir.

4.10. Yeme-İçmede Âdâb

Yemeğe başlamadan önce elleri yıkamak, yemek yemede gözetilecek görgü

kurallarının ilkidir: Selman anlatıyor: “Tevrat’ta okudum: “Yemeğin bereketi, yemekten 301 Ebû Dâvud, Et’ıme, 5. 302 Buhârî, a.g.e., II, 98; Ebû Dâvud, Et’ıme, 5. 303 Duman, a.g.e., s. 299-307.

Page 75: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

65

sonra el ve ağız yıkamadadır.” diyordu. Bunu Rasûlullah’a söyledim: “Yemeğin bereketi

yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır!” buyurdu.304

Bundan sonra yemeğe başlarken “besmele” çekmek de âdâbtandır. Hz.

Peygamber’in bu konudaki hadisleri şöyledir: “Sizden biriniz yemek yediği vakit, Allah’ın

adını zikretsin, (besmele çeksin) eğer yemeğin evvelinde besmele çekmeyi unutursa

hatırladığı vakit evveline de sonuna da Allah’ın adı ile başlarım, desin”305 Hz. Peygamber

oturuyordu, bir kişi de yemek yiyordu, yemeğin son lokmasına kadar besmele çekmedi.

Son lokmayı ağzına almak üzere kaldırdığında “Yemeğin evveline de sonuna da Allah’ın

adıyla başlarım.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber güldü ve şöyle buyurdu: “Şeytan

onunla beraber yiyordu, o besmele çekince şeytan karnında olanın hepsini istifrâ sûretiyle

çıkardı.” 306

Yemeği sağ elle yemek de İslâm âdâbındandır: “Sizden biriniz yemek yediği vakit sağ

eliyle yemek yesin. Çünkü şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer.”307

Yemek yerken dikkat edilmesi gereken önemli bir görgü kuralı da, kendi önünden

yemektir. Ömer b. Ebû Seleme demiştir ki: “Rasülullah’ın terbiyesinde bir

çocuktum.Yemekte elim, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Rasülullah bana îkazda

bulundu: “ Oğulcuğum! Yaklaş, besmele çek, sağ elinle ve önünden ye!” buyurdu.” 308

“Sizden biriniz yemek yediği vakit kabın üstünden yemesin. Yemeğin aşağısından, kendi

önünden yesin. Gerçekten bereket yemeğin üstünden aşağı iner .”309

Yukardaki hadisler toplu halde yemek yerken gözetilecek âdâba dâirdir. Günümüzde

hemen herkesin ayrı tabaklardan yemek yemesi yaygınlaşmış olsa da, sofraya birlikte

oturularak yenilen durumlarda bu âdâba uyulabilir.

Yemek yerken hastalık hâli dışında herhangi bir yere yaslanmadan yemek de

âdâbtandır: “Dayanarak yemek yemem.” 310

İnsan her zaman her yemeği aynı iştahla yemeyebilir. Ancak böylesi durumlarda

yemeğe bahâne bulmamalı, nîmeti küçümsememelidir. İştahı çekmediği takdirde

304 Ebû Dâvud, Et’ıme,12; Tirmizî, Et’ıme, 39. 305 Ebû Dâvud, Et’ıme, 16. 306 Ebû Dâvud, Et’ıme, 16. 307 Buhârî, a.g.e., II, 551; Müslim, Eşribe, 106; Ebû Dâvud, Et’ıme, 20; Tirmizî, Et’ıme, 9; İmâm Mâlik, a.g.e., Sıfatu’n -Nebiyy, 5. 308 Buhâri, Et’ıme, 2, 3; Müslim, Eşribe, 108; Ebû Dâvud, Et’ıme, 19; Tirmizi, Et’ıme, 47; İmâm Mâlik, a.g.e., Sıfatu’n-Nebiyy, 32. 309 Ebu Dâvud , Et’ıme, 19; Tirmizi, Et’ıme, 12. 310 Buhâri, Et’ıme, 13; Ebu Dâvud, Et’ıme, 17; Tirmizi, Et’ıme, 28 ; İbn Mâce, Et’ıme, 6.

Page 76: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

66

vazgeçmelidir: “Rasülullah katiyyen hiçbir yemeği ayıplamazdı. Eğer onu iştahı çekerse

yer, hoşlanmazsa onu yemez bırakırdı.”311

Yemeğe toplu hâlde oturup, birlikte yemek de Hz. Peygamber’in tavsiyeleri

arasındadır: Hz. Peygamber’e ashâbı: “Ey Allah’ ın Rasülü, biz yemek yiyoruz doy

muyoruz.” dediler. Hz. Peygamber “Herhalde siz ayrı ayrı yiyorsunuzdur.”dedi. Ashab

“Evet öyle” dediler. Hz. Peygamber “Yemeğinizin etrafına toplanın ona besmele ile

başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz sizin için bereketli olur.” buyurdu.312

Kişinin önündeki yemeğin tamamını bitirmesi ya da yiyebileceği kadar alması da

âdâbtandır. “Sizden biriniz lokması sofraya düştüğü vakit, lokmaya bulaşan ezâ verecek

şeyi temizlesin ve lokmayı yesin, o lokmayı şeytana bırakmasın ,sizden biriniz yemeğinin

hangi parçasında bereket olduğunu bilemez.”313

Yeme-içmede ölçülü olmak, sağlığa zarar verecek boyutta abartılı yememek de Hz.

Peygamber’in tavsiyelerindendir: “İnsanoğlu, karından daha zararlı bir kap

doldurmamıştır. İnsanoğluna kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet (bu

miktarın aşılması) kaçınılmaz ise bu durumda üçte biri yemeğe, üçte biri içmeye, üçte biri

de nefes için ayrılmalıdır.”314

Yemekten sonra ellerini yıkamak da ihmâl edilmemesi gereken şeylerdendir: “Kim

elinde (et ve yemekten kalma) yağ olduğu halde onu yıkamadan yatıp uyursa ve böylece

ona bir zarar dokunursa, kendinden başkasına dil uzatmasın. (ancak kendini ayıplasın.)”

315

Yemekten sonra Allah’a şükretmek ve yemeği hazırlayanlara da teşekkürü ihmâl

etmemek önemli bir husustur. Hz. Peygamber sofra kaldırıldığında şöyle derdi: “Allah’a,

en güzel şekilde, bol, mübarek ve karşılığı ödenemez, ardı arkası kesilmeyecek, kendisine

daima muhtaç olduğumuz nîmetlerine hamd olsun, Ya Rabbi!”316 Ebu’l Heysen b. Teyhan

yemek yaptı. Hz. Peygamber ve ashâbını davet etti. Yemekten ayrıldıkları vakit: Hz.

Peygamber: “Kardeşinizin yemeğine karşılık verin.” buyurdu. Ashâb: “Bu yemeğin

karşılığı nedir Ey Allah’ın Rasûlü? ”dediler. “Bir kimsenin evine girilip, yemeği yenip ,

311 Buhâri, Et’ıme, 21, Menâkıb, 23; Müslim, Eşribe, 187; Ebû Dâvud , Et’ıme, 14; Tirmizi, Birr, 84. 312 Ebu Dâvud, Et’ıme, 15; İbn Mâce, Et’ıme, 17. 313 Müslim, Eşribe, 136; Ebû Dâvud, Et’ıme, 50; Tirmizi, Et’ıme, 11. 314 Tirmizi, Zühd, 34; İbn Mace, Et’ıme, 50. 315 Buhârî, a.g.e, II, 585; Ebû Dâvud, Et’ıme, 54 ; Tirmizi, Et’ıme, 48. 316 Ebu Dâvud, Et’ıme, 53.

Page 77: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

67

içeceği içilip de yiyenler ona duâ ettiklerinde işte bu duâ yenen yemeğin karşılığıdır.”

buyurdu.317

Yemekte çiğ sarımsak ve soğan yiyen kimselerin, çevrelerindeki insanlara rahatsızlık

vermeme adına, ağızlarındaki kokuyu gidermeksizin topluma karışmamaları da âdâbtandır:

“Kim sarımsak ve soğan yerse bizden ayrı ve uzak dursun veya mescitlerimizden uzak

dursun ve evinde otursun.”318 Hz. Peygamber’in yanında soğan ve sarmısaktan

bahsedilerek “Ey Allah’ın Rasûlü, bunların en şiddetlisi sarmısaktır, onu haram kılıyor

musun?” denildi. O “Sarmısağı yeyin. Kim onu yerse, yiyenden sarımsağın kokusu

gidinceye kadar şu mescide yaklaşmasın .” buyurdu319

Yukarda geçen rivayetler yemek yemede gözetilecek âdâba dâirdir. Meşrubat ikram

ederken ya da içerken de uyulması gereken bir takım görgü kuralları mevcuttur. Bunlardan

biri içecek ikramına sağdan başlamaktır: Bir koyundan süt sağılıp, süte su katıldı ve Hz.

Peygamber içti . Hz. Ömer O’na, Hz. Ebû Bekr solunda olduğu halde: “Ya Rasulallah! Ebû

Bekr’e ver!” dedi. Fakat O onu sağındaki bedeviye verdi . Ve: “Evvelâ sağ, sonra onun

sağı!” buyurdu.320

İçilecek su ya da meşrubatın içine solumamak da Hz. Peygamber’ in

tavsiyelerindendir.321 “Biriniz su içerken su kabına nefes etmesin.”322 İçilecek su ya da

meşrubatın ayakta içilip-içilmemesiyle ilgili hadisler de şöyledir: “Sakın biriniz ayakta su

içmesin!” 323 Hz. Peygamber ayakta su içmekten men edince “Ya yemek ne olacak

?”denildi.O da “O daha beter yâhut daha kötüdür.” cevabını verdi . 324

Yukardaki hadislerden Hz. Peygamber’in ayakta yeme-içmeden nehyettiği

anlaşılırken, bir rivayet de şöyledir: “Rasûlullah’ a zemzem sundum; ayakta olduğu halde

içti.”325 Hz. Ali bir su istedi ayakta olduğu halde içti, sonra şöyle dedi: “Bir takım insanlar

var ki onlar ayaküstü su içmeyi mekruh sayar, halbuki ben Rasûlullah’ı sizin beni

gördüğünüz gibi ayakta su içerken gördüm.”326

317 Ebu Dâvud, Et’ıme, 55. 318 Ebu Dâvud, Et’ıme, 41. 319 Ebu Dâvud, Et’ıme, 41. 320 Buhârî, Hibe, 4, Eşribe, 14, 18; Müslim, Eşribe, 125; Ebû Dâvud, Eşribe, 19; Tirmizî, Eşribe, 19; İmâm Mâlik, a.g.e., Sıfatu’n-Nebiyy, 17. 321 Ebû Dâvud, Eşribe, 20. 322 Buhârî, Eşribe, 25, Vudû, 18,19; Müslim, Tahâret, 64, Eşribe, 121; Tirmizi, Eşribe, 16; Nesâî, Tahâret, 42. 323 Müslim, Eşribe, 116. 324 Müslim, Eşribe, 112, 113. 325 Buhârî, Eşribe, 16, Hacc, 76; Müslim, Eşribe, 117, 118; Tirmizi, Eşribe, 12; Nesâî, Hacc, 165. 326 Ebû Dâvud, Eşribe, 13.

Page 78: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

68

Hadisler arasında çelişki varmış gibi görülmekle birlikte, Hz. Peygamber’ in ayakta

içtiği suyun zemzem olması ve bunun dışında ayakta yiyip-içmeyi hoş görmemiş olması

kuvvetle muhtemeldir.

4.11. İyilik Etmek Ve İyiliği Tavsiye Etmek

İslâm Dini’nde iyiliksever olmak ve insanlara iyiliği tavsiye edip, onları kötülükten

sakındırmak da âdâbtandır: Hz. Peygamber: “Yüce Allah: ‘Kulum bir iyilik yapmaya niyet

eder de yapamazsa onu kendisine bir iyilik olarak yazarım. Yaparsa onu on kattan yedi yüz

kata kadar iyilik olarak yazarım. Ama bir kötülük yapmayı tasarlar da yapmazsa bunu ona

hiç yazmam. Şayet yaparsa onu bir tek kötülük olarak yazarım.’buyurdu.”327 “Sizin iyiniz

iyiliği umulan ve kötülüğünden emin olunan kişidir. Kötünüz de iyiliği umulmayan ve

kötülüğünden emin olunmayan kişidir.”328 buyurmuştur.

İnsanın her zaman iyilik yapmaya imkânı olmayabilir. Bununla birlikte bir iyiliğin

yapılmasına vesîle olacak olursa da, o iyiliği yapan kimse kadar sevap kazanacağı

müjdelenmektedir: “Bir hayırlı işe delâlet eden kimse için o hayırlı işi işleyenin sevabı gibi

mükâfat vardır.”329

İyilik etmekten, ille de büyük fedakârlıklar yapmak anlaşılmamalıdır. Hz.

Peygamber: “Her iyilik bir sadakadır. Senin tatlı bir yüzle kardeşini karşılaman ve senin

(varlık) kabından onun çanağına boşaltman da maruf’tandır iyiliktendir.” 330, “Kovandan

din kardeşinin kovasına boşaltman bir sadakadır. İyilikle emretmen ve kötülükten

alıkoyman bir sadakadır. Kardeşinin yüzüne karşı güler yüzlü olman bir sadakadır.

İnsanların yolundan taş, diken ve kemik gibi engel teşkil eden şeyleri gidermen senin için

bir sadakadır. Yolu belli olmayan bir yerde insanlara yol göstermen bir sadakadır.”331

buyurmuştur.

İnsan yaptığı iyiliği sadece Allah rızası için yapmalı ve buna karşılık iyilik yaptığı

kişiden de herhangi bir beklenti içerisine girmemelidir. Hele hele yaptığı iyiliği asla başa

kakmamalıdır: “Üç kişi vardır ki, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak, onlara

bakmayacak, onları aklamayacaktır. Hem onlar için acıklı bir azab vardır; elbisesini

kibirden yerde sürükleyen, verdiğini başa kakan ve ticaret malına yalan yere yeminle revac 327 Müslim, İman, 204. 328 Tirmizî, Fitne, 62. 329 Buhârî, a.g.e., I, 256; Ebû Dâvud, Edeb, 124. 330 Buhârî, a.g.e., I, 321; Buhârî, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 52; Ebû Dâvud, Edeb, 68, Tirmizî, Birr, 45. 331 Buhârî, a.g.e., II, 245; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 36.

Page 79: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

69

veren.”332, “Üç kişi vardır ki cennete giremeyeceklerdir; anne babasının hukukuna riayet

etmeyen kimse, içki düşkünü olan kimse, verdiğini başa kakan kimse.”333

İyilik yapan kimsenin bunu herhangi bir karşılık beklemeksizin, sırf Allah rızası için

yapması gerekirken, kendisine iyilik yapılan kişinin de sadece duâ ederek bile olsa bu

iyiliğe karşılık vermesi de İslam âdâbındandır: “Çektiği eziyetten dolayı Allah’a sığınanı

koruyun, ona yardım edin, Allah adını anarak dilenene veriniz. Kim sizi dâvet ederse ona

icâbet edin. Size herhangi bir iyilikte bulunana karşılık verin. Verecek bir şey

bulamazsanız ona duâ ediniz ki kendisine bir karşılık verdiğiniz bilinsin.”334

İnsanlara iyilik yapmaya fırsatı ya da imkânı olmayan kişilerin en azından

çevrelerindeki kimselere iyiliği tavsiye edip, onları kötülükten sakındırması da âdâbtandır:

Hz. Peygamber: “Her Müslümanın sadaka vermesi gerekir.” Deyince, ashâb dediler ki:

‘Verecek bir şey bulamazsa ?’ Hz. Peygamber: “Elleri ile (sanatta veya işte) çalışır.

Böylece kendisi faydalanır ve (kazandığından) sadaka verir.” Dedi. Ashâb: ‘Gücü

yetmezse veya çalışmazsa?’ Hz. Peygamber: “Yardım isteyen ihtiyaç sahibine (sözle veya

işle) yardım eder.” Buyurdu. Ashâb : ‘Bunu da yapamazsa?’ diye sordu. Hz. Peygamber:

“İyiliği emreder, yahut hayırlı şeyi emreder.” buyurdu. Ashâb: ‘Bunu da yapamazsa?’

deyince, Hz. Peygamber: “ Kötülük işlemekten kendini alıkor. Çünkü bu onun için bir

sadakadır.” dedi. 335 İnsanlara iyiliği emredip onları kötülükten sakındırmayla olarak Hz.

Peygamber: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki dînen doğru (iyi)

bilineni kuvvetle emredecek ve kötü bilineni şiddetle men edeceksiniz veya Allah’ın kendi

katından size bir ceza göndermesi muhtemeldir. Bu durumda siz O’na duâ edeceksiniz ve

O, sizin duânızı kabul etmeyecektir .”336, “Zâlim ya da mazlum da olsa (din) kardeşine

yardım et!”. Bunun üzerine: ‘Ya Rasûlullah! Mazlum iken ona tabii ki yardım ederim, fakat

zalim olduğu halde ona nasıl yardım edebilirim?’ denildi. Buyurdu ki: “Ona zulümden el

çektirirsin. Ona yapacağın yardım da işte budur.”337

Sonuç olarak diyebiliriz ki; insan birilerine yardımcı olup, iyilik yapabilmeyi

Allah’ın rızasını kazanabilmek adına, yine Allah tarafından kendisine sunulmuş bir fırsat-

332 Müslim, Îman, 171. 333 Nesâî, Zekât, 69. 334 Buhârî, a.g.e., I, 229; Ebû Dâvud, Zekât, 38; Nesâî, Zekât, 72. 335 Buhârî, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 16. 336 Tirmizî, Fitne, 9. 337 Tirmizî, Fitne, 58.

Page 80: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

70

bir imkân olarak görmeli, bunu yaparken de asla karşılık beklemeden “İyilik yap denize at,

balık bilmezse Hâlık bilir!” düşüncesiyle hareket etmelidir.

4.12. Teşekkür Etmek

İnsanların kendilerine yapılan iyiliklere karşılık teşekkür etmeyi bilmesi en önemli

nezâket ve görgü kurallarından birisidir. Verilen bir bahşişi alanın “teşekkür etmesi” asgarî

bir insanlık kuralıdır. Bu teşekkürün Allah’a karşı edilenine İslâm Dini’ nde “şükür” denir.

Şükür en dar anlamıyla; iyiliğin kadir ve kıymetini kavrayıp, bu iyilik karşısında

hissettiklerini, iyiliği yapana karşı “dil ile açığa vurmak”tır. Bunun zıddı ise örtmek ve

gizlemek anlamına gelen “küfran”dır yani nankörlüktür. Bizim mayası şükürlü

medeniyetimiz, dilimize iki deyim hediye etmiştir: Tahdis-i nîmet ve küfran-ı nîmet!

Nîmet, nîmettir; azı çoğu olmaz. Yapılan her iyiliğe karşılık Allah’a şükür, insanlara da

teşekkür edilmelidir. Şükrün ölçüsü, nîmetin azlığında ya da çokluğunda değil elde

edilenin kendisi için bir nîmet olduğunu kabul edip etmemekte gizlidir. Şükür hâli

mutluluğa, nankörlük hâli ise mutsuzluğa açılan bir yoldur. Teşekkür ve şükür kavramı,

çocuğa eğitim çağında iken verilmelidir. Çocuk kendisine iyilik yapan yakın çevresine

teşekkür etmeye alışmamışsa, Allah‘a şükür noktasında sıkıntıya düşer. Şükür ve teşekkürü

aynı ölçüler içinde değerlendiren Hz. Peygamber: “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a

şükretmiş olmaz.”338 buyurmuştur.339

4.13. Bir Kişiye Hayır Ya da Yok Demede Nezâketli Davranmak

Bir kimseden birileri yardım etmesini ister ya da buna benzer başka bir talepte

bulunursa, ideal olanı o kimsenin elinden geldiğince yardımda bulunmasıdır. Ancak bu her

zaman mümkün olmayabilir. Böyle durumlarda, bir insana ihtiyaç duyduğu konuda

yardımcı olunamayacaksa bile bunu uygun bir dille ifade etmek de bir nezâket kuralıdır.

İnsanları geri çevirmek geçerli bir mazeret ve tatlı sözle olmalıdır. Bu konuda asla kırıcı

olunmamalıdır. Çünkü Yüce Allah bu konudaki gerekli âdâbı: “ Mâruf bir söz ve mağfiret,

hemen arkasından eziyet verecek sadakadan daha hayırlıdır.” 340 âyetiyle beyan etmiştir.

Bu âdâba uymamak Allah’a itaatsizlik olur. Yüce Allah bu âyeti ile Müslümanları en

338 Buhârî, a.g.e., I, 231; Ebû Dâvud, Edeb, 12; Tirmizî, Birr, 35. 339 Yardım, a.g.e., s. 239. 340 Bakara, 2/263.

Page 81: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

71

güzele dâvet etmiş ve yardım isteyene aklın ve insan tabiatının hoş karşılayıp çirkin

saymayacağı bir şekilde “Allah versin”, “İnşallah bize de size de versin” gibi güzel söz ve

duâ ile yardım isteyeni geri çevirmenin, istemesini başkalarına yaymadan, söz ve davranışı

ile incitmeksizin, gönlünü alarak hoş bir tarzda göndermenin hem verip hem de

homurdanmaktan daha iyi olacağını işaret etmiştir.341

4.14. Hediyeleşmek

İnsanlar arasındaki sevgi bağlarının sağlıklı ve sürekli bir şekilde devam edebilmesi

için bu ilişkilerin imkân dahilinde maddî ve manevî anlamda beslenmesi, desteklenmesi

gerekir. Bunun da en basit ve açık şekli hediyeleşmektir. Hz. Peygamber: “Birbirinize

hediye takdim ediniz. Çünkü hediyeleşmek kalplerden kini giderir ve kardeşler arasında

sevgi ve yakınlık doğurur .” 342 buyurmuştur.

Hediyenin dilimizdeki karşılığı armağandır. Hediyede her ne kadar karşılık

beklenmemesi esas ise de hediye alan taraf da elinden geldiği kadar bir karşılıkta veya en

azından teşekkür eder. Hz. Aişe anlatıyor: “Rasûlullah hediyeyi kabul eder, ona karşılıkta

bulunurdu.”343

4.15. Akrabalarla Bağları Koparmamak

Kişinin akrabalarıyla iletişimini-ilgisini koparmadan canlı ve sıcak bir şekilde devam

ettirmesi de İslâm âdâbındandır. Bu konudaki hadis metinleri şöyledir: “Aziz ve Celil olan

Allah insanların ruhlarını yarattı. Yaratma işi tamam olunca, Rahim=Akrabalık bağı

ayağa kalktı. Yüce Allah ona: ‘Dur, ne söylüyorsun?’ dedi. Rahim şöyle dedi: ‘Bu benim

kalkışım, akrabalık bağlarını kesmekten sana sığınanın kalkışıdır. Akrabalık bağlarını

kesmek çok büyük bir iştir.’ Yüce Allah buyurdu ki: ‘Sana ilgi gösterip iyilik edene, iyilik

etmeme ve senden ilgiyi kesenden iyiliğimi kesme me razı olmaz mısın?’ Rahim: ‘ Razı

olurum ey Rabbim.’ dedi. Yüce Allah : ‘Bu hüküm senindir.’344 buyurdu.”, “Kim rızkının

bollaştırılmasını ve ecelinin geciktirilmesini isterse Sıla-i Rahim yapsın .”345, “Rahim

341 Duman, a.g.e., s. 241-242. 342 Buhârî, a.g.e., I, 598; Tirmizî, Velâ, 6. 343 Buhârî, Hibe, 11; Ebû Dâvud, Buyû, 87; Tirmizî, Birr, 34. 344 Buhârî, a.g.e., I, 60; Buhârî, Tefsir( Muhammed Sûresi), 47; Müslim, Birr, 16. 345 Buhârî, a.g.e., I, 67; Buhârî, Edeb, 12; Müslim, Birr, 20.

Page 82: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

72

arş’a asılıdır: Beni sıla edeni Allah sıla eylesin! Benim ile alâkayı kesenle de Allah

alâkasını kessin! der.”346

Akrabalık bağlarını koparmak günahının büyüklüğüne dâir hadisler de şöyledir:

“Sılâ-i Rahmi terk eden cennete giremez.”347, “Kardeşi ile bir yıl konuşmayan, onun kanını

akıtmış (onu öldürmüş) gibidir.”348, “Adil ve Müslüman idâreciye karşı çıkmak,

akrabalarla ilgiyi kesmek günahından daha çok, dünyada cezâsı peşin verilmeye lâyık

hiçbir günah yoktur; âhirette bu günah sahibi için hazırlanmış olan azab olmakla

beraber.”349, “Pazartesi ve Perşembe günleri cennetin kapıları açılır ve Allah’a hiçbir

şeyi ortak koşmayan her kul bağışlanır, ancak kardeşi ile arasında düşmanlık olan kimse

bağışlanmaz. Onlar için şöyle denilir: “Birbirleriyle barışıncaya kadar bu ikisini

bekletin.”350

Bir adam, Hz. Peygamber’e gelip şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlu! Benim akrabam

var, onlara varıyorum; onlar ise ilgiyi kesiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana

kötülük ediyorlar ve bana kötü söyleyip cefâ ediyorlar. Ben bu yaptıklarına tahammül

ediyorum ve onları bağışlıyorum.” Hz. Peygamber: “Eğer durum, anlattığın gibi ise sen

onlara ateşli kül serpiyor gibisin. Sen bu vaziyette (ihsanına) devam ettikçe, onlara karşı,

Allah’tan bir yardımcı dâima seninle bulunur.”351, “Yapılan sılaya, aynı şekilde karşılık

veren, sıla-i rahim eden değildir. Fakat sıla yapan o kimsedir ki, akrabalık bağları

kesildiği zaman, rahim sılasını yerine getirmiştir.” 352

4.16. Yetim Ve Kimsesizleri Kollayıp, Gözetmek

Öksüz, yetim, dul kadın ve kimsesizlerin korunup-gözetilmesi de Müslümanlar

üzerine bir vecibedir. Çünkü, özellikle ahlâki çöküntünün yaygınlaştığı toplumlarda bu

insanların yaşamlarını insanca sürdürebilmeleri bazen imkânsızlaşabilmektedir. Hz.

Peygamber: “Allah’ım sen şahid ol! Ben şu iki zayıfın haklarının çiğnenmesinden insanları

şiddetle sakındırırım, men ederim: Yetim ve kadın .”353, “Müslümanlar hakkında evlerin en

346 Buhârî, a.g.e., I, 66; Müslim, Birr, 17. 347 Buhârî, a.g.e., I, 74; Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18, 19. 348 Buhârî, a.g.e., I, 420; Ebû Dâvud, Edeb, 55. 349 Buhârî, a.g.e., I, 39; Ebû Dâvud, Edeb, 51. 350 Buhârî, a.g.e., I, 425; Müslim, Birr, 35; Ebû Dâvud, Edeb, 55; Tirmizî, Birr, 76; İmam Mâlik, a.g.e., Hüsnü’l-Hulk, 17. 351 Müslim, Birr, 22. 352 Buhârî, Edeb, 15. 353 İbn Mâce, Edeb, 6.

Page 83: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

73

hayırlısı, içinde kendisine iyi bakılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanlar hakkında

evlerin en kötüsü ise içinde kendisine kötülük edilen bir yetimin bulunduğu evdir.” 354,

“Ben, yetimin işine bakan kimse ile cennette şöyle beraber bulunacağım.” Buyurmuş da

şehâdet parmağı ve orta parmağı ile işâret edip göstermiştir.”355, yine “Dul kadınların ve

fakirlerin ihtiyacına koşan, Allah yolunda cihad edenlerle, gündüzün oruç tutup, geceyi

ibâdetle geçiren gibidir.” 356 buyurmuştur.

4.17. Hastaları Ziyaret Etmek

Hasta ve düşkün kimseleri ziyaret ederek, hâl-hatırlarını sormak varsa ihtiyaçlarını

gidermek, onları bu zor ve sıkıntılı günlerinde tesellî ederek yalnız bırakmamak da İslâm

âdâbındandır. Bu konuda Hz. Peygamber : “Her kim bir hastayı ziyaret ederse dönünceye

kadar cennetin hurmalıklarındadır .” 357, “Aç olanı doyurun, hastayı ziyaret edin, esiri

azad edin.”358, “Hasta ziyaretçisi olarak Müslüman kardeşinin yanına varan bir kimse,

hastanın yanında oturuncaya kadar Cennet meyvelerini kopara kopara yürümüş olur.

Oturduğu zaman rahmet onu kaplar. Eğer ziyareti sabahleyin olursa geceleyinceye kadar

yetmiş bin melek ona duâ ve istiğfar eder. Ziyareti akşam olursa sabahlayıncaya kadar

yetmiş bin melek ona duâ ve istiğfar eder.”359 buyurmuştur.

Hasta ziyaretinde hastayı şifâ bulabileceği yönünde tesellîlerle umutlandırmak

lâzımdır. Hz. Peygamber: “Hastanın yanına girdiğiniz zaman ömrünün uzunluğu

hususunda onu umutlandırıp kederini dağıtınız. Çünkü bu umut hiçbir şeyi geri çevirmez.

Ve hastanın gönlünü hoş eder.” 360, “Bir kimse hastayı ziyarete geldiği vakit şöyle

söylesin: “Allah’ım kuluna şifâ ver.Olur ki senin rızan için düşmanı yaralar veya senin

rızan için bir cenâzenin teşyiinde yürür.” 361 buyurmuştur.

Enes b. Malik şöyle demiştir: “Hz. Peygamber hastalık üzerinden üç gün geçmeden

hiçbir hastayı ziyaret etmezdi.”362 Hz. Peygamber’ in hastayı üç günden sonra ziyaret

354 Buhârî, a.g.e., I, 153; İbn Mâce, Edeb, 6. 355 Buhârî, a.g.e., I, 152; Buhârî, Edeb, 24; Ebû Dâvud, Edeb, 131; Tirmizî, Birr, 14. 356 Buhârî, a.g.e., I, 148; Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41; Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78. 357 Buhârî, a.g.e., I, 530; Müslim, Birr ve Sılâ, 40; Tirmizî, Cenâiz, 2. 358 Ebû Dâvud, Cenâiz, 12. 359 Ebû Dâvud, Cenâiz, 7; Tirmizî, Cenâiz, 2; İbn Mâce, Cenâiz, 2. 360 Tirmizî, Tıbb, 35; İbn Mâce, Cenâiz, 1. 361 Ebû Dâvud, Cenâiz, 12. 362 İbn Mâce, Cenâiz, 1.

Page 84: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

74

sebebinin, hastanın üzerindeki kırgınlığı atarak birazcık kendisini toparlamasını beklemek

olması muhtemeldir.

Hastayı ziyarette, canının ne çektiğini sorarak, mümkünse bu isteğini yerine getirmek

de âdâbtadır. Hz. Peygamber: “Birinizin hastasının canı bir şey çektiği zaman, hastasına

onu yedirsin” 363 buyurmuştur.

4.18. Merhametli Olmak

İnsanlara ve diğer tüm canlılara merhametli davranmak da âdâbtandır. Hz.

Peygamber: “Aziz ve Yüce olan Allah merhameti yüz parça etti de doksan dokuzunu

kendine alıkoydu ve yeryüzüne bir tek parça indirdi; bu bir parçadan yaratıklar

birbirleriyle merhametleşirler, hattâ at yavrusuna isâbet ettirmek korkusundan ayağını

yavrusundan kaldırır onu korur.” 364, “İnsanlara merhamet etmeyene, Allah merhamet

etmez.” 365,buyurmuştur. “Bir adam yolda yürüdüğü sırada ona şiddetle bir susuzluk ârız

oldu. Nihayet bir kuyu buldu ve oraya indi. Su içtikten sonra kuyudan çıktı. Bir de gördü

ki, susuzluktan dilini çıkararak soluyan bir köpek rutubetli toprak yalıyordu. Bunu gören

adam kendi kendine dedi ki: ‘Bana isâbet eden susuzluğun benzeri bu köpeğe de isâbet

etti.’ Sonra kuyuya inip ayakkabısını su doldurdu. Sonra ağzı ile onu tuttu ve elleri ile kuyu

duvarlarına tutunarak yukarı çıktı. Köpeği suladı. Bundan dolayı Allah o kulunu övdü ve

onu mağfiret buyurdu. Ashab dediler ki: ‘Ey Allah ‘ın Rasûlü! Hayvanlara iyilik etmekte

bize mükâfat var mı?’ Hz. Peygamber: “Her yaş ciğerde sevab, mükâfat vardır.”366

buyurdu.

4.19. Temiz Olmak

İbâdetlerin kabul edilmesinin ilk şartı, maddî ve manevî temizlik olduğu gibi, îmanda

olgunluğun şartı da temizliktir. Hz. Peygamber: “Temizlik, îmanın yarısıdır.” 367

buyurmuştur. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de: “Orada, günahlardan ve pisliklerden

temizlen meyi seven adamlar vardır. Allah çok temizlenenleri sever .” 368 buyurmaktadır.

363 İbn Mâce, Cenâiz, 1. 364 Buhârî, a.g.e., I, 115; Buhârî, Edeb, Rikak, 19; Müslim, Tevbe, 17; Tirmizî, Daavât, 107, 108. 365 Buhârî, a.g.e., I, 113; Buhârî, Tevhid, 2; Müslim, Fezâil, 66; Tirmizî, Birr, 16. 366 Buhârî, a.g.e., I, 391; Buhârî, Müsakât, 10; Müslim, Selâm, 153; Ebû Dâvud, Cihad, 47;İmam Mâlik, a.g.e., Sıfatu’n-Nebiyy, 23. 367 Müslim, Tahâret, 1. 368 Tevbe, 9/108.

Page 85: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

75

Her Müslüman, kalp, beden, yiyecek,giyecek ve çevre temizliğine dikkat etmelidir.

Fesat düşüncelerle paslanmış bir kalp, kirli ve dağınık bir kıyafet tarzı hiçbir Müslümana

yakışmaz. Onun evi, çevresi, içi, dışı tertemiz olmalıdır. İslâm Dini daha uykudan

kalkıldığı an, temizliği başlatır. Hz. Peygamber ilk iş olarak ellerin yıkanması gerektiğine

dikkat çeker: “El nerede geceledi bilemezsiniz .” 369 Yemeklerden önce ve sonra elleri

yıkamak da önemli bir görgü kuralıdır. Hz. Peygamber süt içtiği vakit bile ağzını

çalkalamıştır.370

İslâm Dini çevre temizliğine de büyük önem verir. Hz. Peygamber: “İnsanları

rahatsız eden her şeyin melekleri de rahatsız ettiğini” belirtmiştir.371 Yol kenarlarında,

köprü altlarında bazen pis kokularla karşılaşırız. Çünkü bazı dikkatsiz kimseler buralarda

küçük abdestlerini bozmaktadırlar. Hz. Peygamber: “Lânete uğramışlardan olmaktan

sakının!”, buyurunca Ashâb: “Bunlar da kim Ey Allah’ın Rasûlü?” diye sormuş, O da şu

cevabı vermiştir: “Halkın gelip geçtiği yolla, gölgelendikleri kuytu yerlerde abdest

bozanlardır.” 372 Hz.Peygamber’in çevreyle ilgili temizlik konusunda da çok ısrarcı olduğu

görülmektedir.373

İnsanların aslâ ihmâl etmemeleri gereken beden temizliği ile ilgili bir hadiste Hz.

Peygamber: “Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, koltuk altlarını

yolmak, tırnakları kesmek, bıyıkları kısaltmak.”374 buyurmuştur.

4.20. Kılık-Kıyafetine Özen Göstermek

Toplumsal hayatta insanların kılık-kıyafetlerine özen göstermesinin gerekliliğine dâir

atalarımızın “ İnsanlar giyim-kuşamına göre karşılanır, konuşmasına göre uğurlanır.”

ifadesi ne kadar da yerinde bir sözdür. Müslüman her konuda olduğu gibi giyim-kuşamında

da son derece dikkatli olmak durumundadır. Çünkü sosyal hayatta insanlar üzerinde

bırakılacak ilk izlenim çok önemlidir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Ey Âdemoğulları,

mescide gittiğiniz her zaman ziynetinizi alınız.”375 buyurmaktadır. Hz. Peygamber de: “

369 Buhârî, Vudû, 26. 370 Buhârî, Vudû, 26. 371 Müslim, Mesâcid, 72. 372 Ebû Dâvud, Tahâret, 14. 373 Ünal, a.g.e. s. 23-25. 374 Buhârî, Libâs, 63; Müslim, Tahâret, 39; Ebû Dâvud, Tereccül, 16; Tirmizî, Edeb, 14; Nesâî, Tahâret, 10, 11; İmam Mâlik, a.g.e., Sıfatu’n-Nebiyy, 3. 375 Âraf, 7/31.

Page 86: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

76

Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz, buna israf veya kibir karıştırmadıkça.” 376

buyurmuştur. Hz. Peygamber güzel giyinmeye imkânı olduğu halde, giyimini ihmâl eden

kimseyi hoşgörmemiştir: Ebu’l Ahvas’ın babasından: “Ben çok basit bir elbise ile

Rasûlullah’ın huzuruna gelmiştim. Rasûlullah: “Senin malın var mı?” buyurdu. Ben de:

“Evet.” Dedim. Rasûlullah: “Hangi cins mallardan ?” dedi. Ben de: “Allah bana deve,

koyun, at ve köle verdi .”dedim. Rasûlullah: “Allah sana mal verdiğinde Allah’ın verdiği

nîmet ve ikramın eseri üzerinde görünsün!” buyurdu. 377

Hz.Peygamber saçına-sakalına, giyim-kuşamına özen göstermeyen kimseleri de hoş

karşılamamıştır: Câbir anlatıyor: “Rasûlullah bir adam gördü, saçları darmadağınıktı: “Bu

adam saçlarını düzeltip tertibe sokacak bir şey bulamadı mı?” diye memnuniyetsizliğini

ifade etti. Derken o sırada başka bir adam gördü, bunun da üstü başı kirliydi. Bunun

hakkında da: “Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?”diye söylendi.378

Bir kimsenin yeni bir elbise giyindiği vakit, bunu nasib eden Yüce Allah’a şükrü yani

teşekkürü de ihmâl etmemesi gerekir. Hz. Peygamber elbisesini yenilediği vakit: “Yâ

Rabbi, Hamd sanadır. Bunu bana sen giydirdin. Bunun hayrından ve bunun kullanıldığı

iyi işin hayrından senden isterim. Bunun şerrinden ve kullanılacağı kötü işin şerrinden de

sana sığınırım.” derdi.379, ayrıca O: “Kim yeni bir elbise giyinir ve “Benim hiçbir güç ve

kuvvetim olmaksızın bunu bana giyindiren Allah’a hamd olsun!” derse onun geçmiş ve

gelecek günahları bağışlanır.”380 buyurmuştur.

Bir kimsenin yeni bir elbise giyinen kardeşine, arkadaşına v.b. bunun kendisi için

hayırlı olmasını dilemesi de âdâbtandır. As’ın oğlu Sa’d’ın kızı Ümmü Hâlid anlatıyor:

“Rasûlullah’ a üzerinde çizgi desenleri olan bir elbise getirildi. Rasûlullah: “Bu elbise

kime lâyık?” diye sordu. Cemaat sustu. Rasûlullah: “Bana Ümmü Hâlid’i çağırın.”

buyurdu. Ümmü Hâlid çağrıldı. O elbiseyi Ümmü Hâlid’e giydirdi. Sonra da iki defa şöyle

dedi: “ Onu sırtında eskidesin, Allah onun yerine sana, yenisini versin.” dedi. Rasûlullah

elbisedeki kırmızı ve sarı desenlere bakıyor ve “Ey Ümmü Hâlid güzel yakıştı, güzel

yakıştı.”diyordu.”381

376 İbn Mâce, Libâs, 23. 377 Ebû Dâvud, Libâs, 17; Nesâî, Zînet, 83. 378 Ebû Dâvud, Libâs, 17. 379 Tirmizî, Libâs, 29; Ebû Dâvud, Libâs, 1. 380 Ebû Dâvud, Libâs, 1. 381 Buhârî, Libâs, 22, 32, Edeb, 17; Menâkıbu’l-Ensar, 37; Ebû Dâvud, Libâs, 2.

Page 87: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

77

4.21. Yumuşak Huylu ve Hoşgörülü Olmak

Yumuşak huylu olmak; insanın olur-olmaz şeylere öfkelenmemesi, diğer insanlar

arasında fark gözetmeksizin herkese nâzik ve kibar davranması demektir. Yumuşak huylu

olmanın yaşantı halindeki örneği de Hz. Peygamber’dir. Bu konuda Enes’ in anlattığı şu

olay oldukça anlamlıdır: “Rasûlullah ile beraber yürüyordum. Üzerinde Necran

kumaşından yapılmış sert ve kalın yakalı bir elbise (cübbe) vardı. Çölde yaşayan bir arab

yaklaşarak, Hz.Peygamber’ in elbisesinden kuvvetlice çekti. O kadar sert çekti ki elbisenin

yakası ensesinde iz bıraktı. Sonra da şöyle dedi : “Ey Muhammed; sende olan Allah

malından bana verilmesi için emret!” Bunun üzerine Rasûlullah o adama döndü,

gülümsedi ve kendisine bir şey verilmesini emretti.”382

Bu olayda dikkat edilmesi gereken çok önemli noktalar vardır: Çölde yaşayan bir

insanın rahatça hattâ patavatsızca gelip de elbisesinden tutup çekebildiği şahıs Allah’ın

insanlık için seçip gönderdiği bir “Peygamber” dir. Bu dînî kişiliği yanında O’nun siyasî

kimliği de vardır. Siyasi kimliği ile de O, uğrunda seve seve can vermeye hazır binlerce

gönüllünün bulunduğu bir devlet başkanıdır. Buna rağmen nezâket ve ahlâk kurallarına

aykırı bir şekilde kendisinden istekte bulunan kimseye karşı sergilediği bu tavırda,

kızgınlık ve güceniklik yoktur. Tatlı bir tebessümle karşıladığı insanın isteğini de yerine

getirmiştir.383

Hz. Peygamber bu kadar yumuşak huylu ve derin bir hoşgörü sahibi olduğu gibi,

farklı vesilelerle yumuşak huyluluğu ashâbına da tavsiye etmiştir.: “Kendisi cehennem

ateşine, cehennem ateşi de ona haram olan kişiyi size bildireyim mi? Her cana yakın

vakarlı ve yumuşak huylu kişi.” 384

Hz. Âişe demiştir ki: “Bir deve üzerinde idim ki, onda serkeşlik vardı. Bundan dolayı

onu dövüyordum. Bunun üzerine Hz. Peygamber bana şöyle buyurdu: “Yumuşaklıkla

hareket et, çünkü yumuşaklık bulunduğu her şeyi güzelleştirir. Bir şeyden de çıkarılınca

muhakkak onu çirkinleştirir.”385 Bu konudaki benzer rivayetler de şöyledir: “Kime,

yumuşak huyluluktan nasibi verilmişse ona hayırdan nasibi verilmiştir. Kim de yumuşak

huyluluk nasibinden mahrum kılınmışsa, hayır nasibinden mahrum olmuştur.” 386, “

382 Buhârî, Libâs, 18. 383 Kılıç, a.g.e., s. 62-63. 384 Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâmet, 15. 385 Buhârî, a.g.e., I, 479; Müslim, Birr ve Sılâ, 79; Ebû Dâvud, Cihad,1. 386 Buhârî, a.g.e., I, 476; Tirmizî, Birr, 66.

Page 88: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

78

Muhakkak ki Allah, lütuf sahibidir. Kullarına kolaylık diler, güçlük dilemez. Yumuşak

hareket etmeyi sever ve sertlikten dolayı vermediği kazancı, yumuşaklık sebebiyle verir.”387

Dilimizde yumuşak huylulukla hemen hemen aynı anlamda kullanılan bir başka

kavram da “hoşgörü” dür. Yunus’un: “Yaratılanı hoş gördük Yaratan’dan ötürü” deyişinde

anlatıldığı gibi, hoşgörü; başta insanlar olmak üzere, bütün yaratıklara gösterilmesi gereken

geniş ve yüksek bir hoşgörme anlayışıdır. Bir güzel ahlâk ilkesi olarak hoşgörü; pasif

anlamı ile başkalarına katlanmak, aktif anlamıyla da başkaları ile kaynaşmaktır.

Başkalarına katlanmak anlamındaki pasif anlamıyla hoşgörü, insan hayatının olmazsa

olmaz şartıdır. Aynı gezegeni aynı coğrafyayı ortak kullanan insanlar birbirlerine

katlanmak zorundadır. Değilse o coğrafya, o gezegen yaşanmaz olur. Çünkü insan, öyle bir

varlıktır ki her insan, genel çizgileri ile diğerinin benzeridir ancak her insan özelde

öbüründen başkadır. Bu çerçeve içinde ana-baba çocuğuna, çocuklar ana-babalarına,

kardeş-kardeşe, komşu-komşuya katlanmak durumundadır. Hele küçülen dünyamızda

olduğu gibi farklı kültür grupları bir arada yaşıyorsa, bu katlanma daha da büyük

fedakârlıklar gerektirir.388

Hz. Peygamber’ in en önemli özelliklerinden biri de affediciliği ve hoşgörülülüğüdür.

O kin gütmez ve özellikle şahsına karşı yapılanlardan dolayı hiç kimseden intikam almaya

kalkışmazdı. Azılı düşmanlarını bile affederdi. Hiçbir zaman hoş olmayan, yakışıksız,

hakâret içerikli veya müstehcen sözleri ağzına almaz, sokakta yüksek sesle konuşmaz,

kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Bunun yerine karşısındakini bağışlar, hatasını affeder

ve hoşgörü ile karşılardı. Kureyşli müşrikler O’ nu sürekli tehdit eder, kendisiyle alay eder,

O’ nu hakir görür, sataşırlar, söverler ve kendisine saldırırlardı. Medine’ye hicret ettiğinde

evini kuşatarak kendisini hunharca öldürmeye çalıştılar. O’ na karşı birçok kere savaştılar.

O’nu yaraladılar, ashâbından bazılarını şehîd ettiler, fakat bütün bunlara rağmen Hz.

Peygamber o günkü şartlara göre çok kuvvetli bir ordu ile Mekke’yi fethettiğinde hiç

kimseden intikam almaya kalkışmadı. Aksine onları affetti. Düşman ordusunun başında

kendisine karşı birçok savaşta yer alan can düşmanı Ebû Süfyan ve evinde bulunanları dahi

bağışladı. Hz. Peygamber’in İslâm Dini’ne, Allah’ ın birliğine dâvet gâyesiyle şehirlerini

ziyaret ettiğinde O’nu taşlatan Tâif’in önderleri dahi affedilmiştir. Medine’deki

münâfıkların lideri Abdullah b. Ubey de bağışlandı. Saymakla bitmez kötülüklere sebep

olan bu insanı da Hz. Peygamber o engin hoşgörüsü ile affetmiş ve ona gayet nezâketle 387 Buhârî, a.g.e., I, 482; Ebû Dâvud, Edeb, 11. 388 Demir, İslâm Ahlâkı, s. 72-73.

Page 89: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

79

muâmelede bulunmuştur. Hz. Peygamber düşmanlarına bedduâ bile etmemiştir. Uhud

Savaşı’nda dört dişi kırılıp, baş ve yüzünden yaralandığında ashâbı üzüntü ve keder

içerisinde kendisinden düşmana bedduâ etmesini istediğinde Hz. Peygamber onlara,

insanlara bedduâ etmek için değil, Allah’ın yoluna dâvet ve O’nun dinini tebliğ için

gönderildiğini ifade buyurdu. Aksine onları cehâletlerinden dolayı mâzur kabul etti ve ıslah

olmaları için duâ etti. Çünkü O, affedicilik, bağışlayıcılık, merhamet ve hoşgörü

sembolüydü.389

Konumuzu “Ne olursan ol gene de gel!” diyen, Büyük Mutasavvıf, Hoşgörü

Temsilcisi Mevlânâ’ nın yedi altın öğüdüyle tamamlamak istiyoruz:

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol .

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevâzû ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörülükte deniz gibi ol.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol! 390

4.22. Öfkesine Hâkim Olmak

İnsan, herhangi bir şeye sinirlendiği vakit öfkesini yenebilmelidir. Yüce Allah

Kur’an-ı Kerim’de: “Cennete girecek takvâ sahipleri bollukta ve darlıkta harcayıp

yedirenler, öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır.” 391

buyurmaktadır. Hz. Peygamber de: “Çok kuvvetli pehlivan, birçok güreşçiyi yere serip

gâlip olan değildir. Asıl kuvvetli pehlivan öfkelendiği sırada nefsine mâlik ve irâdesine

hâkim olan kimsedir.”392 buyurmuştur. Gerçekten de öfkeyi yenmek pehlivanlıktan daha

zordur. İnsan öfkelendiği zaman bu hâlini gidermek için ya susmalı ya da bulunduğu

ortamı değiştirip başka bir işle uğraşmalı, abdest alıp bir ibâdete koyulmalıdır. Şeytanın

şerrinden Allah’a sığınmalıdır Hz. Peygamber: “Sizden biriniz ayakta iken öfkelenirse

otursun. Eğer öfkesi giderse ne âlâ değilse sırt üstü yatsın.” 393, “Öfke şeytandandır. Şeytan

389 Eraslan, Keleş, a.g.e., s. 51-55. 390 Elitez, Mevlânâ’dan Altın Öğütler, s. 27. 391 Âl-i İmran, 3/134. 392 Buhârî, a.g.e., II, 661; Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107; İmam Mâlik, a.g.e., Hüsnü’l-Hulk, 12. 393 Ebû Dâvud, Edeb, 3.

Page 90: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

80

ise ateşten yaratıldı. Ateş ancak su ile söndürülür. Sizden biriniz öfkelendiği vakit abdest

alsın.”394 buyurmuştur.

Süleyman İbn Surad şöyle anlatmıştır: Hz. Peygamber’ in yanında iki adam sövüştü.

Bunlardan biri hiddetlendi. Öfkesi o kadar taştı ki yüzü şişti ve şekli değişti. Bunun üzerine

Hz. Peygamber: “Ben bir söz biliyorum ki, eğer onu bu adam söyleseydi, içinde bulunduğu

hâl kendisinden giderdi: “Eûzü Billâhi Mine’ş-Şeytani’r-Racîm (Allah’ın rahmetinden

kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım). ” buyurdu. 395

Öfke hâlinin, insanın ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri bugün bilimsel olarak

da ispat edilerek, ortaya konmuş durumdadır. Ebû Hureyre’ den rivayetle, bir adam: “Ey

Allah’ın Rasûlü! Bana bir nasihatte bulun, uzun yapma! Ta ki nasihatini unutmamayım.”

demişti ve bunu bir kaç kere tekrar etmişti. Hz. Peygamber bir kelimeyle : “Öfkelenme!”

cevabını verdi.396 Hadisten de anlaşılacağı üzere, Hz. Peygamber öfkenin insan

sağlığındaki tahribatını gözlemlemiş olması dolayısıyla, kendisinden nasihat isteyen kim

seye sadece “Öfkelenme!” demekle yetinmiştir.

4.23. Kibirden Kaçınıp , Alçakgönüllü Olmak

Kibir: Büyüklük taslamak demek olup, Yüce Allah ve Elçisi’nce şiddetle

yasaklanmış çirkin huylardandır. Hz. Peygamber bu konuda: “Allah şöyle buyurdu:

Büyüklenmek benim cübbem, büyüklük gömleğim durumundadır. Kim bunlardan birinde

bana ortak olmaya çalışırsa onu ateşe atarım.”397, “Gönlünde hardal tanesi kadar kibir

bulunan kimse Cennet’e giremez, gönlünde hardal tanesi kadar îmanı olan kimse de ateşe

girmez.” 398 buyurmuştur.

İslâm Dini’nde kibir şiddetle yasaklanırken bunun zıddı olan alçakgönüllük (tevâzu)

inananlara önemle tavsiye edilir: “Kim Yüce Allah’ın rızası için bir derece tevâzu

gösterirse, bu sebeple Allah onu bir derece yükseltir. Kim de Allah’a karşı bir derece kibir

gösterirse, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır, neticede onu esfel-i sâfilîne

(aşağıların aşağısına) atar.” 399. Yüce Allah tevâzuyu ilkönce en sevgili kulu olan Hz.

394 Ebû Dâvud, Edeb, 4. 395 Buhârî, a.g.e., II, 444, 662, 663; Buhârî, Edeb, 44; Müslim, Birr, 109. 396 Buhârî, Edeb, 76; Tirmizî, Birr, 73; İmam Mâlik, a.g.e., Hüsnü’l-Hulk, 11. 397 Buhârî, a.g.e., I, 558; Müslim, Birr, 136; Ebû Dâvud, Libâs, 29. 398 Müslim, İman, 147; Ebû Dâvud, Edeb, 29;Tirmizî, Birr, 61. 399 İbn Mâce, Zühd, 16.

Page 91: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

81

Peygamber’e emretmiştir: “Sana tâbi olan mü’minlere alçakgönüllü davran!” 400 Bu ilâhi

emri alan Hz. Peygamber: “Yüce Allah bana “O kadar mütevâzi olun ki kimse kimseye

karşı böbürlenmesin, kimse kimseye zulmetmesin!” diye emretti.” 401 buyurmuş ve hayatını

tevâzuun zirvesinde yaşayarak Müslümanlar için sayısız örnekler sunmuştur. Yüce Allah’a

kul olmayı kendisi için en büyük şeref bilerek ne krallığa ne de melikliğe meyleden Hz.

Peygamber’in bu tercihini anlatan rivayet şöyledir:“Bir gün Hz. Peygamber Cebrâil ile

oturmuş sohbet ediyordu. O anda gökyüzünden bir melek indi. Cebrâil bu meleğin dünyaya

ilk defa indiğini söyledi. Melek: “Yâ Muhammed! Beni sana Rabb’ in gönderdi. Melik bir

Peygamber mi yoksa kul bir Peygamber mi olmak istediğini soruyor.” dedi. Hz.

Peygamber Cebrâil’ e baktı. O da mütevâzi olmasını işaret ederek: “Ey Allah’ın Rasûlü

Rabb’ine karşı mütevâzi ol!” dedi. Hz. Peygamber: “Kul bir Peygamber olmayı isterim,

dedi.”402 Hz. Peygamber böylece benzersiz bir alçakgönüllük örneği sergilemiş ve bu

tercihten sonra kulluk, insanlığın ulaşabileceği en şerefli makam olmuştur.

Hz. Peygamber Yüce Allah’ın Sevgilisi ve insanların en şereflisi olmasına rağmen

hiç kimsenin yapamayacağı kadar tevâzu göstermiş, insanların arasında onlardan biri gibi

yaşamıştır. Hz. Peygamber, Yüce Allah katındaki izzeti bilindiği ve sonsuz lütf-u İlâhi’ ye

mazhar olduğu halde Sahâbelerinden duâ isteyecek kadar mütevâzi davranabilmiştir. Hz.

Ömer şöyle anlatır: “Hz. Peygamber’den umre yapmak için izin istedim. İzin verdi ve:

“Bizi duânda unutma, sevgili kardeşim!” buyurdu. Rasûlullah’ın bu sözüne karşılık bana

dünyayı verselerdi bu kadar sevinmezdim.”403 Peygamber Mescidi inşa edilirken herkes

gibi kerpiç taşıyan, hendek kazımında herkes açlıktan karnına bir taş bağlarken, kendisi iki

taş bağlayan 404, devlet başkanlığı, ordu kumandanlığı gibi pâyeleri şahsında toplayan Hz.

Peygamber, hiçbir zaman alçakgönüllülüğü elden bırakmamıştır.405 Konumuzu Hz.

Peygamber’in müslümanlara tavsiyesi niteliğindeki şu hadisi ile sonlandırmak istiyoruz:

“Allah birbirinize karşı alçakgönüllü davranmanızı, hiç kimsenin, hiç kimseye tecavüz

etmemesini, hiç kimsenin, hiç kimseye övünmemesini bana vahyetti.” 406

400 Şuarâ, 26/215. 401 Müslim, Cennet, 64. 402 İbn Hanbel, a.g.e., II, 231. 403 Ebû Dâvud, Vitir, 23. 404 İbn Hanbel, a.g.e., II, 381. 405 Çelik, v.d., a.g.e., s. 265-270. 406 Müslim, Cennet, 51; Ebû Dâvud, Edeb, 48.

Page 92: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

82

4.24. Güleryüzlü Olmak

Toplumsal hayatta bir insanda en çok aranan nitelikler; nezâket, saygı, güleryüzlülük,

tatlı dilliliktir. Kur’an-ı Kerim’ in çeşitli âyetlerinde müslümanlara tatlı dilli, yumuşak

sözlü olmaları tavsiye edilmektedir. Tâhâ Sûresi’nde çok belirgin bir örnek vardır. Yüce

Allah iki Peygamberi Hz. Musa ve Hz. Hârun’ u ilâhlık dâvasında bulunan Firavun’a

gönderirken: “ Firavun’a gidin. Çünkü o iyiden iyiye azdı. O’ na tatlı dilli konuşun.

Belki aklı başına gelir veya korkar.”407 buyurmuştur.

Hz. Peygamber hiçbir insanın dayanamayacağı güçlüklerle karşılaştığı halde bu

hâlini belli etmeden çok kere güleryüzlü bulunmaya özen göstermiştir. Özellikle O’na her

hâlükârda yardımcı olan sahâbilerinden birisini gördüğü zaman tebessüm eder, gönüllerini

alırdı. Cerir b. Abdullah: “Rasûlullah ben müslüman olalıberi, beni her gördüğünde

yüzüme karşı tebessüm etmiştir.”408 demiştir. Hz. Peygamber, Müslümanları güleryüzlü

olmaya teşvik etmiş olmakla birlikte “Kardeşine karşı güleryüz göstermen, senin için bir

sadakadır.”409, kendisi her konuda olduğu gibi gülmede de ölçülü olmuştur. Bu konuda

Hz.Âişe şöyle demiştir: “Rasûlullah’ ı hiçbir zaman küçük dili görünür şekilde güler

görmedim. O ancak gülümserdi.”410

4.25. Diline Sahip Olmak ve Gıybetten Kaçınmak

İnsanların sosyal ilişkilerinin yolunda gitmesi için dikkat etmeleri gereken bir husus

da diline sahip olup, olur-olmaz yerde patavatsızca konuşmaktan, insanların arasını bozup,

nifaka sebebiyet verebilecek gıybetten kaçınmaktır. Hz. Peygamber: “Müslüman, diğer

Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.”411, “Kim bana çeneleri ile

bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse, ben de ona cennet hususunda

garanti veririm.”412 Buyurmuştur. Hz. Peygamber’ in, insanların ne dediklerini bilerek

konuşmaları ve dillerine sahip olabilmelerinin önemi ve gerekliliğiyle ilgili diğer hadisleri

de şöyledir: “Yâ Rasûlallah! Kurtuluş nededir?” diye soruldu. Buyurdu ki: “Diline hâkim

ol, evin sana dar gelmesin ve hataların için ağla!”413, “İnsanoğlu sabaha vardığı zaman

407 Tâhâ, 20/43-44. 408 Buhârî, Edeb, 68; Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 135. 409 Tirmizî, Birr ve Sılâ, 36. 410 Buhârî, Edeb, 68; Müslim, İstiskâ, 16. 411 Buhârî, a.g.e., II, 507. 412 Buhârî, Rikak, 23, Hudud, 19; Tirmizî, Zühd, 61. 413 Tirmizî, Zühd, 47.

Page 93: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

83

bütün organları dile yalvararak şöyle derler: Bizim hakkımızda Allah’ tan kork , çünkü biz

ancak seninle kâimiz, sen doğru olursan, doğru oluruz, eğri olursan, eğri oluruz.”414

İnsan normal durumlardan çok, öfke hallerinde ne dediğini bilmeyecek kadar ileri

gidebilir. Ancak bunun da zararı en çok -atalarımızın deyimiyle “Öfkeyle kalkan zararla

oturur. ”- yine öfkelenen kimsenin kendisinedir. Hz. Ali’ nin ifadesiyle “ İnsan sözünün

esiridir.” Dolayısıyla öfke halindeyken bu konuda çok daha dikkatli olunmalıdır. Enes

demiştir ki: “Rasûlullah kötü söz söylemezdi, lânet okumazdı ve sövücü de değildi. Öfkeli

zamanında şöyle derdi : “Ona ne oluyor? Alnı toprak olası!”415, “Mü’min dil uzatmaz,

lânet etmez, kötü iş yapmaz, kötü söz söylemez.” 416 Hz. Peygamber kendisi kötü söz

sarfetmediği gibi, Müslümanları da çirkin ve kaba sözlerden, lânetleşmekten ve

sövüşmekten şiddetle men etmiştir: “Müslümana sövmek fasıklıktır ve onu öldürmek -

onunla çarpışmak- küfürdür.”417, “Hiç kimse başka bir kimseye fâsıklık sıfatı atamaz.

(buna hakkı yoktur) Yine böyle diğer bir kimseye küfür sıfatı da atamaz. Şâyet atar da

attığı kimse atılan fâsıklık veya kâfirliğin sahibi değilse, bu sıfatlar muhakkak atan kimseye

döner.” 418

Müslümanların dillerine sahip olmak adına dikkat edecekleri hususlardan biri de söz

taşımamak ve gıybet yapmadığı gibi gıybete sebep olmamaya da dikkat etmektir.

Gıybet; bir kimsenin arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşmak, kaş-göz

hareketleriyle de olsa insanlarla alay etmek olup, İslâm Dini’nce şiddetle yasaklanmış

çirkinlikte bir eylemdir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Müslümanların ayıp ve

kusurlarını araştırmayın. Bir kısmınız bir kısmınızı (arkasından hoşlanmayacağı sözle)

çekiştirmesin. Hiç, sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bundan

tiksindiniz değil mi? Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir. Çok

merhametlidir.” 419 buyurmaktadır. Dikkat edilecek olursa, âyette Yüce Allah gıybetin

çirkinliğini, ölü eti yemeğe benzetmektedir. Hümeze Sûresi’nde de: “Mal toplayıp onu

tekrar tekrar sayan, insanları arkalarından çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay

edenlerin vay haline!”420 buyrulmaktadır. Gıybetin çirkinliği ve günahının büyüklüğü ile

ilgili hadisler şöyledir: “Mîraca çıkarıldığım vakit bakırdan tırnakları bulunan , onlarla

414 Tirmizî, Zühd, 47. 415 Buhârî, Edeb, 38. 416 Buhârî, a.g.e., I, 330; Tirmizî, Birr, 48. 417 Buhârî, a.g.e., I, 441; Buhârî, Edeb, 44, Îman, 36; Müslim, Îman,116. 418 Buhârî, a.g.e., I, 442; Buhârî, Edeb, 44; Müslim, Îman, 111. 419 Hucurât, 49/12. 420 Hümeze, 104/1-2.

Page 94: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

84

yüzlerini ve göğüslerini yırtan bir kavme uğradım. Bunlar kimlerdir? Ey Cibril? diye

sordum. Cibril: ‘(Bunlar gıybet ederek) insanların etini yiyen ve onların hatalarına kapılıp

konuşup duranlardır.’ buyurdu. ”421, “Müslümanları gıybet etmeyiniz. Onların ayıplarını

araştırmayınız. Kim onların ayıplarını araştırırsa Allah da onların ayıplarını araştırır.

Allah kimin ayıbını araştırırsa onun evinin içinde dahi ayıbını açar, perişan eder.”422 Hz.

Âişe şöyle anlatmıştır: “Rasûlullah’ a ‘ Safiye’nin şöyle şöyle sıfatları (kusur olarak) sana

yeter.’ dedim. (Müseddet’ ten başka raviler Âişe Safiye’nin kısa boyluluğunu kastetti,

dediler.) Rasûlullah ‘Ey Âişe sen öyle bir kelime konuştun ki, eğer deniz suyu ile

karıştırılsa, denizin suyuna galebe çalar, onu berbat ederdi.’423 Dedi. Mâiz b. Mâlik el-

Eslemî işlediği zina günahını dördüncü defa gelip itiraf edince recmedilmişti. Daha sonra

Hz. Peygamber beraberinde ashâbından bir toplulukla onun kabrine uğradığında bunlardan

bir adam şöyle dedi: ‘Şu ahmak (adam) defalarca Hz. Peygamber’e geldi. Hz.Peygamber

her gelişini reddediyordu. Nihayet köpek öldürüldüğü gibi öldürüldü.’ Hz. Peygamber bu

söze karşı sükût etti. Nihayet bir eşek leşine tesadüf etti ki leşin şişmesinden ayağı yukarı

kalkmıştı. Hz. Peygamber şöyle buyurdu :“Bundan yiyin!” Onlar dediler ki: “Eşek leşinden

mi Ey Allah’ın Rasûlü?!” Hz. Peygamber buyurdu ki: “Az önce kardeşinize hakaretten

kazandığınız günah daha çoktur. Muhammed’in nefsi kudret elinde olana yemin ederim ki,

O (Mâiz), cennet nehirlerinden bir nehre dalıp duruyor.”424 Hz. Peygamber gıybetçi,

ikiyüzlü kimselerin günahının büyüklüğünü şöyle ifade eder: “Koğucu Cennet’e

giremez!”425 “Dünyada iki yüzlü olanın kıyamette ateşten iki dili olur.” 426

Hz. Peygamber Müslümanların birbirlerinin kusurlarını araştırıp, birbirlerini

çekiştirmeleri yerine, tam tersine, birbirlerinin kusur ve ayıplarını mümkün mertebe

örtmelerini ve görmezlikten gelmelerini tavsiye etmiştir: “Kim bir ayıp görür de onu

örterse (cahiliye devrinde) toprağa diri diri gömülen kızları diriltmiş gibi olur.”427 “

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikeye atmaz, kim kardeşinin

hâcetini bitirirse, Allah da onun hâcetini bitirir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı

421 Ebû Dâvud, Edeb, 40. 422 Ebû Dâvud, Edeb, 40. 423 Ebû Dâvud, Edeb, 40; Tirmizî, Sıfâtü’l-Kıyâmet, 52. 424 Buhârî, a.g.e., II, 90; Ebû Dâvud, Hudud, 24. 425 Buhârî, a.g.e., II, 336; Buhârî, Edeb, 50; Müslim, Îman, 168; Ebû Dâvud, Edeb, 38; Tirmizî, Birr, 79. 426 Buhârî, a.g.e., II, 656; Ebû Dâvud, Edeb, 39. 427 Buhârî, a.g.e., II, 118; Ebû Dâvud, Edeb, 45.

Page 95: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

85

giderirse, Allah da onun sebebi ile ondan kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderir. Kim

bir müslümanın hatasını örterse kıyamet gününde de Allah onun kusurlarını örter.”428

4.26. Sözünde Durmak ve Güvenilir Olmak

Güvenilir olmak, bir müslüman için en öncelikli ahlakî vasıflardan birisidir. Hz.

Peygamber çocukluğundan itibaren ahlâkî yücelik, doğruluk ve güvenilirlik gibi

özelliklerle tanınmıştı. Bu sebeple “ Muhammedü’l-Emin=Güvenilir Muhammed ”

lâkabıyla anılırdı. Bu ifade her bakımdan kendisine güven duyulduğunu anlatan bir

kavramdır. Mekkeliler birbirlerine güvenemedikleri için kendi aralarında çözemedikleri bir

takım önemli meselelerin çözümünde hep birlikte O’ na güvenmişlerdir.429 Ahlâklı ve

dürüst kişinin sözüne de işine de güvenilir. Ahlâki değer olarak her çeşidi ile doğruluk o

kadar önemlidir ki, dürüst olanlar Allah katında da insanlar arasında da sevilen

kimselerdir.430

Doğruluk, dürüstlük, yalandan ve hilekârlıktan, kaypaklıktan uzak durmak

güvenilirliğin koşullarındandır. Hz. Peygamber’ in doğruluk ve güvenilirliğin önemine dâir

hadisleri şöyledir. “Doğruluktan ayrılmayınız, çünkü doğruluk insanı hâlis iyiliğe götürür.

Hâlis iyilik de Cennet’e iletir. Gerçekten insan doğrulukla hareket eder de Allah katında

“sıddîk” en doğru kimse yazılır.Yalandan sakınınız, çünkü yalancılık insanı şerre-fenâlığa

götürür. Fenâlık ise Cehennem’e iletir. Gerçekten insan yalancılık ede ede Allah katında

çok yalancı yazılır.” 431

Hz. Peygamber yalan söylemenin münafıklık olduğunu ifade etmiştir: “Münafığın

alâmeti üçtür; konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, ona bir şey

emanet edildiğinde korumaz, ona hıyanet eder.”432 Nifak, toplumsal barış ve huzur

ortamını tehdit edebilecek en tehlikeli durumlardan biridir. Nifak ve fitnenin hüküm

sürdüğü yerlerde insanlar ciddî anlamda güven bunalımı yaşarlar. İnsanların birbirine

şüpheyle yaklaştığı toplumlarda ise huzur ortamından bahsedilemez. Hz. Peygamber’ in

hadislerinden de anlaşılacağı üzere nifakın ilk alâmeti yalan söylemektir. Yalan

söylemenin günahına dâir hadisler şöyledir: “Kebire (büyük günahlar) nin en büyüğünü

size bildireyim mi?” Ashâb: “Evet, Yâ Rasûlallah!” dediler. Buyurdu ki: “Allah’a şirk 428 Ebû Dâvud, Edeb, 46. 429 Köksal, İslâm Tarihi, II, 189. 430 Demir, a.g.e., s. 57. 431 Buhârî, a.g.e., I, 399; Buhârî, Edeb, 69, Birr, 105; Müslim, Birr, 103, 104, 105. 432 Buhârî, Şehâdet, 28; Müslim, Îman, 107.

Page 96: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

86

koşmak, ana-babaya asi olmak, yalan yere şehâdet etmek veya yalan söylemek.” Ebû Bekre

demiştir ki: “ Rasûlullah bunu o kadar tekrarladı ki, biz, “Keşke sükût etse!” dedik.”433

Hz. Peygamber müslümanlara herhangi bir konuda kendilerine danışıldığında da

güvenilir olmalarını, lâfı eğip-bükmeden, eveleyip-gevelemeden, samîmi bir şekilde o

konudaki düşünceleri neyse onu uygun bir dille söylemelerini tavsiye etmiştir: “Biriniz

(din) kardeşine danıştığı zaman danışılan adam ona (yararlı gördüğü) görüşünü

belirtsin.”434, “Kendisiyle istişâre edilen kişi, güvenilen bir kimsedir.”435

Güvenilir insanlar hileden, kaypaklıktan ve verdikleri sözü yerine getirememekten

kaçınırlar. Hilekâr ve sözünden cayan insanlara güvenilemeyeceği âşikardır. Enes b. Mâlik

demiştir ki: “Rasûlullah bana şöyle buyurdu:” “Evlâdcığım! Hiç kimseye karşı kalbinde bir

hile bulunmaksızın sabaha çıkmağa veya akşama varmağa gücün yeterse (bunu) yap!

Evlâdcığım! İşte benim sünnetim budur. Kim sünnetimi ihyâ ederse beni ihyâ etmiş ve kim

beni ihyâ ederse cennette benimle olmuş olur.” 436

İnsan herhangi bir konuda başkaları için yerine getiremeyeceği bir şeyi söz

vermemelidir. İbn Abbas demiştir ki : Rasûlullah şöyle buyurdu: “Kardeşinle mücadele

etme, onunla (aşırı) şaka etme ve yerine getiremeyeceğin bir şeyi ona vaâd etme.”437

Kamu düzeninin oluşumu ve devamında sözünde durmanın önemli bir yeri vardır.

İnsanların şikayetlerinin önemli bir kısmı ve işlerin aksamasının temel sebebi genellikle

ahde vefâsızlıktır. Yapılan ahde uymayı istemek kazanılmış bir hak onu yerine getirmek de

kabul edilmiş bir vazifedir. Verdiği sözü tutmayan kimse karşı tarafın hakkını ödememiş

ve kendi vazifesini de yerine getirmemiş olur. Yüce Allah: “Verdiğiniz sözü yerine getirin.

Çünkü ahdini bozan (bozduğu ahid yüzünden) sorguya çekilecektir. ”438 buyurarak

kullarını bu hususta dikkatli olmaya çağırmaktadır. 439 Yüce Allah sözünde duranlara

büyük lütuflarda bulunacağını şöyle ifade eder: “Kim ahdini bozarsa, ancak kendi

aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse, Allah ona büyük bir

mükâfat verecektir.”440

433 Buhârî, a.g.e., I, 19; Tirmizî, Şehâdet, 1. 434 İbn Mâce, Edeb, 37. 435 Tirmizî, Zühd, 39, Edeb, 57; İbn Mâce, Edeb, 37. 436 Tirmizî, İlim, 16. 437 Tirmizî, Birr ve Sıla, 57. 438 İsrâ, 17/34. 439 Çelik, v.d., a.g.e., s. 278-279. 440 Fetih, 48/10.

Page 97: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

87

4.27. Vefâkâr Olmak

Vefâ; görülen iyilikleri unutmamak, iyilikte bulunanlara benzeriyle veya daha

güzeliyle karşılık vermeye çalışmak devam etmektir. Bu ahlâka sahip kimselere “vefâkâr”

denir. Vefâkârlığın zıddı nankörlük olup, iyiliğin kadrini bilmemek veya ona kötülükle

karşılık vermektir. Güzel ahlâk ve vefâ âbidesi Hz. Peygamber, insanlara hayattayken vefâ

gösterdikleri gibi ölümlerinden sonra da buna devam etmiştir: Hz.Âişe anlatıyor: “

Rasûlullah her koyun kesişte Hz. Hatice’ nin yakınlarına ve arkadaşlarına, O’na olan

bağlılığı sebebiyle, mutlaka bir pay gönderirdi.” 441 Yine Hz.Âişe anlatıyor: “İhtiyar bir

kadın Hz. Peygamber’e geldi ve Hz. Peygamber ona: ‘Nasılsınız, hâliniz nasıl, bizden

sonra durumunuz nedir?’diye sordu. Kadıncağız: ‘Hayır üzereyiz, anam-babam sana fedâ

olsun Ey Allah’ın Rasûlü!’ dedi. Kadıncağız evden gidince dedim ki: ‘Ey Allah’ın Rasûlü!

Bu ihtiyar kadına bu kadar iltifat da niye?’ Hz. Peygamber: “Ey Âişe! Bu kadın Haticenin

zamanında bize gelirdi. Muhakkak ki kıymet gözetmek (kadirşinaslık-vefâkârlık)

imandandır, buyurdu.”442 Ebu’t-Tufeyl anlatıyor: ‘Cir’ane mevkiinde Hz. Peygamber’ i

gördüm ki, et taksim ediyordu. Ben de o gün çocuktum, devenin kesilen et parçasını taşıyor

dum. Bu sırada Hz. Peygamber’e bir hanım geldi de O’na Hz. Peygamber hırkasını döşedi.

(Onun üzerine oturttu.) Ben sordum: ‘Bu hanım kimdir?’ Denildi ki: “Hz. Peygamber’ i

emziren süt annesidir.”443

4.28. Kanaatkâr Olmak

Kanaat; elde olana razı olmaktır. Azla yetinmek, ihtiyaçları asgarî ölçüde

karşılayabilecek maddî imkânlarla idare edebilmek, başkalarının elindeki şeylere göz dik

memek ve fazla kazanma hırsından kurtulmak, kanaatin insandaki işaretlerindendir.

İnsanları yaratan Yüce Allah, onların rızıklarını da üstlenerek: “Yeryüzündeki bütün

canlıların rızkı sadece Allah’a aittir.”444 buyurmakla kullarının bu konuda

endişelenmemelerini istemiştir. Ancak bir çok hikmete binâen rızkı, kulları arasında farklı

farklı taksim etmiş, kimine az kimine de çok vermiştir. İşte kanaat burada ortaya

çıkmaktadır. Kendisine az verilen buna razı olacak, mal çokluğuna tamah ederek haksız

kazanç yollarına sapmayacaktır. Zengin de cimrilik ve açgözlülükten kaçınarak malının

441 Tirmizî, Birr, 70. 442 Buhârî, a.g.e., II, 645. 443 Buhârî, a.g.e., II, 645; Ebû Dâvud, Edeb, 129. 444 Hûd, 11/6.

Page 98: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

88

hakkını verecektir. Kanaat sadece fakirlere mahsus bir haslet değildir. Bu hususta zenginler

çoğu kez fakirlerden daha muhtaç duruma düşmektedir. Çünkü mal arttıkça beraberinde

mal sevgisi, hırs ve tamah da artmaktadır.445 Bu konuda Hz. Peygamber: “Zenginlik mal ve

metânın çokluğunda değildir, asıl zenginlik, gönül zenginliğidir.” 446 buyurmuştur. Büyük

Mutasavvıf Mevlânâ da kanaatin gerekliliğini şöyle ifade eder: “Kanaate ermekle hiç kimse

canından olmadı. Hırs ile de hiç kimse sultan olmadı. Allah ekmeği domuzlardan,

köpeklerden bile esirgemiyor. Şu bulut ve yağmur insanların kazancı değildir. Sen nasıl

rızka düşkün, rızkı arayan bir âşık isen rızık da sana âşıktır. Sen rızkın peşinde koşmasan

da o senin kapına gelir. Fakat sen onun peşinde koşarsan, başına belâ olur, sana ızdırap

verir.”447

4.29. Hayâlı Olmak

Hayâ; utanma, ayıplanan bir şeyin korkusuyla insanda meydana gelen mahcubiyet

duygusu gibi anlamlara gelir. Hz. Peygamber’in bu konudaki hadisleri şöyledir: “Îman

altmış küsûr şubedir. Hayâ da îmandan bir şûbedir.” 448, “Her dinin kendine has bir ahlâkı

vardır. İslâm’ın ahlâkı da hayâdır.” 449

Hangi sebepten kaynaklanırsa kaynaklansın, hayâ duygusu tamamen hayırdan ibaret

olup insana ancak güzellikler bahşeden bir fazilettir. Bu asil duygunun, insanın hakkını

elde etmesine engel olan, çekingenlik, medenî cesaretten mahrumiyet, korkaklık ve

beceriksizlik gibi olumsuz sıfatlarla hiçbir alâkası yoktur. Nitekim Ensar kadınları Hz.

Peygamber’in huzuruna gelerek kendilerine has en mahrem meseleleri bile sorarlardı. Hz

Âişe demiştir ki: “Ensar hanımları ne iyi kadınlardır. Hayâları, onları dinî meseleleri

derinlemesine öğrenmekten alıkoymamıştır.”450

Yüce Allah, Hz. Peygamber’in hayâ abidesi olduğunu âyette şöyle beyan eder: “Ey

îman edenler! Peygamberin evlerine rastgele girmeyin. Ancak yemek için size izin verilir

de girecek olursanız (erkenden gelip) yemeğin hazırlanmasını beklemeyin. Dâvet

edildiğiniz zaman girin, yemeği yer yemez dağılın da lafa dalmayın. Çünkü bu

hareketiniz Peygamber’ e sıkıntı veriyor , fakat o size bunu söylemekten hayâ ediyor.

445 Çelik, v.d., a.g.e., s. 285. 446 Buhârî, a.g.e., I, 291; Buhârî, Rikak, 15; Müslim, Zekât, 120; Tirmizî, Zühd, 27. 447 Mevlânâ, a.g.e., Beyit: 2398-2401. 448 Buhârî, a.g.e., I, 602; Buhârî, İman, 2; Müslim, İman, 57-58. 449 İbn Mâce, Zühd, 17; İmam Mâlik, a.g.e., Hüsnü’l-Hulk, 9. 450 Müslim, Hayz, 61.

Page 99: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

89

Halbuki Allah hakkı söylemekten asla çekinmez.”451 Hz. Enes, bu âyetin iniş sebebini

şöyle anlatıyor: “Rasûlullah, Zeynep ile evlendikleri zaman annem Ümmü Süleym bana: ‘

Rasûlullah’a bir hediye takdim etsek’ dedi. Ben: ‘Bir şeyler hazırla götüreyim.’ dedim.

Bunun üzerine hurma, yağ ve keş getirdi. Bir tencereye koyarak, bunlarla yemek yaptı ve

benimle gönderdi. Rasûlullah’a götürdüğümde : “Yemeği bırak bana falancaları çağır.”

diyerek teker teker isimlerini söyledi. Ayrıca: “Kime rastlarsan çağır.” diye emretti. Emri

yerine getirdim, sonra döndüm. Ev insanlarla dolmuştu. Rasûlullah elini yemeğin üzerine

koydu ve Allah’tan başka kimsenin bilmediği (duyulmayacak şekilde) bir şeyler söyledi.

Sonra cemaati onar onar çağırdı. Herkes o yemekten yiyordu. Allah Rasûlü yiyenlere: “

Yemeğe Allah’ ın ismini anarak başlayın ve önünüzden yiyin!” buyurdu. Bu hâl herkesin

yemeğini yiyip dağılmasına kadar devam etti. Sonunda bir kısmı çıktı, bazıları da kalıp

sohbete devam etti. Rasûlullah aslında onların çıkmalarını bekliyordu. Biraz daha

bekledikten sonra çıkıp diğer bir hücre-i saadetine doğru yürümeye başladı. Az sonra

sohbete dalanlar da gitti. Hemen çıktım ve Allah Rasûlü’ ne: “Dâvetliler gitti artık.” dedim.

Rasûlullah evine geri döndü. Bundan sonra bu âyet nazil oldu.” 452 Enes’ in ifadesinden de

anlaşılacağı üzere, Hz. Peygamber evlendiği ilk günün gecesinde, düşüncesizlik ederek,

lüzumsuz yere misafirliğini uzatan kimselere karşı dahi hayâsından sesini çıkarmamış,

ancak Yüce Allah, Elçisi’nin yüreğindeki sıkıntıyı gidermek üzere, tüm inananlara uyarı

niteliğindeki bu âyeti indirmiştir.

4.30. Ölçülü Olmak

Ölçülü olmak; insanın gerek duygularında gerekse eylemlerinde haddi aşmaması

demektir. Bu sebepten de ahlâki faziletlerin esasıdır. Çünkü fazilet; biri aşırılık, öteki

eksiklik olan iki kötülüğün ortasıdır. Aşırılık ve eksiklik ise ifrat ve tefrittir. Ahlâken kötü

olan aşırılık ve eksiklik hem duygusal yaşantı ile hem de eylemlerle ilgilidir. Meselâ

ahlâki bir fazilet olan hoşgörünün eksikliği “kin ve nefret”, aşırılığı ise “ aşırı duygusallık”

tır. Bunların ikisinden de insan kaçınmak zorundadır. İşlerinde ve duygularında aşırılığa

giden insanlar, iletişim kurulması zor, başkalarına güven telkin etmeyen kimselerdir. Her

insanın hata yapabileceğini düşünerek, insanlara ne bütünüyle güvenmeli ne de ilişkileri

451 Ahzâb, 33/53. 452 Buhârî, Tefsir (Ahzâb Sûresi), 33; Müslim, Nikâh, 89.

Page 100: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

90

tamamen koparacak seviyeye getirmelidir.453 Bu konuda Hz. Peygamber: “Sevdiğin kişiyi

sevme de aşırılığa kaçma, bakarsın o kimse bir gün düşmanın oluverir. Düşmanlık ettiğine

de aşırı kin besleme bakarsın o bir gün dostun oluverir.”454 buyurmuştur.

İnsan, ikili ilişkilerini sağlıklı bir şekilde yürütebilmek için şakalaşmaya varıncaya

kadar hemen her konuda ölçüyü elden bırakmamalıdır. Hz. Peygamber de zaman zaman

ashâbıyla şakalaşmıştır. Ancak O’nun şakaları bile bir gerçeği ifade edecek ve asla

taşkınlığa varmayacak şekilde ölçülü olmuştur: Enes anlatıyor: “Rasûlullah ahlâkça

insanların en güzeli idi. Benim bir kardeşim vardı ki, ona Ebû Umeyr denilirdi. Rasûlullah

bize gelip de onu gördüğü zaman: “Ey Ebâ Umeyr! Ne yaptı Nugayr! (serçecik ne oldu ?)”

derdi. Ebû Umeyr bu kuşla oynardı .” 455 Yine Enes Hz. Peygamber’ in kendisine “Ey Zü’l

Üzüneyn (iki kulaklı)” diye hitâbederek şaka yaptığını rivayet etmiştir.456 Bir diğer Enes

rivayeti de şöyledir: “Safça bir adam Hz. Peygamber’in yanına gelip kendisini bir yük

hayvanına bindirmesini istedi. Hz. Peygamber ona: “Seni bir dişi deve yavrusuna

yükleyeceğiz.” dedi. Saf adam: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben dişi devenin yavrusunu ne

yapayım?” dedi.Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Develeri, dişi develerden

başkası mı doğurur?!” 457 Ashâb: “Yâ Rasûlallah! Sen bizimle şakalaşıyorsun!” dediğinde

Hz.Peygamber de: “Ben gerçekten başka bir şey söylemem.” 458 buyurmuştur.

4.31. Sövüşmemek ve Lânetleşmemek

Edepli, görgülü bir müslüman cahil insanlar gibi sövüşmek ve lânetleşmekten uzak

durmalıdır. Çünkü böylesi çirkin sözler sarfetmek Müslümanlık vakarıyla

bağdaştırılamayacak kadar bayağılıktır. Hz. Peygamber’in bu konudaki hadisleri şöyledir:

“Müslümana sövmek fasıklıktır.” 459, “Sövüşen iki kimsenin söyledikleri sözün günahı,

sövülen haddi aşmadıkça, ilk söze başlayan üzerinedir.” 460 Hz.Peygamber’e “Ey Allah’ ın

Rasûlü! Müşriklere bedduâ et.” denildiğinde Hz. Peygamber “Ben, lânet edici olarak

gönderilmedim, ancak rahmet olarak gönderildim.” buyurdu.461

453 Kılıç, a.g.e, s. 56-57. 454 Buhârî, a.g.e., II, 664; Tirmizî, Birr ve Sılâ, 60. 455 Buhârî, a.g.e., I, 284, II, 206; Buhârî, Edeb, 81; Müslim, Âdâb, 30. 456 Ebû Dâvud, Edeb, 92; Tirmizî, Birr, 57. 457 Ebû Dâvud, Edeb, 92; Tirmizî, Birr, 57. 458 Buhârî, a.g.e., I, 281; Tirmizî, Birr ve Sıla, 56. 459 Buhârî, a.g.e., I, 440; İbn Mâce, Fiten, 4. 460 Buhârî, a.g.e., I, 436; Müslim, Birr, 68; Ebû Dâvud, Edeb, 47; Tirmizî, Birr, 51. 461 Buhârî, a.g.e., I, 336; Müslim, Birr, 87.

Page 101: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

91

4.32. İnsanlara Eziyet-Zulüm Etmemek

Zulüm; insanları ya da hayvanları madden-mânen yıpratmak, lisanen veya fiziken

incitmek, canlarını yakmak v.b. eylemlerde bulunmaktır. İslâm Dini zulmün her türlüsünü

şiddetle yasaklar. Hz. Peygamber Yüce Allah’tan ilham aldığına göre, Allah şöyle

buyurdu: “Ey Kullarım! Ben zulmü kendimden kaldırdım ve sizin aranızda da onu

haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz”462 Hz. Peygamber: “Zulümden sakınınız.

Çünkü zulüm kıyamet günü karanlıklardır.(Felâketlere sebep olur) Cimrilikten sakınınız.

Çünkü cimrilik sizden öncekileri helâk etmiş ve onları, birbirlerinin kanlarını akıtmaya

götürmüş ve haram şeylerini helâl kabul etmişlerdir.”463, “Bir kediden dolayı bir kadın

cehenneme girdi ve ona azab edildi. Kediyi açlıktan ölünceye kadar hapsetmişti. Allah en

iyi bilir ki ona şöyle denir: “Sen o kediyi hapsettiğin zaman ona yemek vermedin, su

içirmedin, bir de yeryüzünün haşeratından yesin diye onu salıvermedin.” 464 Hadisten de

anlaşılacağı üzere İslâm Dini öyle ince ruhlu insanlar yetiştirmeyi hedeflemiştir ki değil bir

insanı, bir kediyi incitmek bile kişinin cehenneme girmesine yeterli sebep sayılmıştır.

4.33. İnsanları Yüzlerine Karşı Övmemek

İnsan, tabiatı itibariyle zaman zaman kendisine iltifat edilmesinden hoşlanır.

Bununla birlikte bazen de sevilen kimselere iltifat etmede, onları övmede aşırıya kaçıldığı

olur. Oysa hemen her şeyin aşırısı zarardır. Her insanın yapısı aynı olgunlukta olmayıp,

herkes aldığı yoğun iltifatı lâyıkıyla taşıyamayabilir. Hz. Peygamber ashâbını ve onların

şahsında tüm Müslümanları bu durumlarda abartılı davranmaktan sakındırmıştır. Hz.

Peygamber’in yanında bir adamdan bahsedilip, bir kişi o adamı hayırlarla çok övünce Hz.

Peygamber: “Yazık ettin, arkadaşının boynunu kestin, O’nun gurura kapılarak helâk

olmasına sebep oldun.” buyurarak bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra da devamla: “Eğer

sizden biriniz muhakkak arkadaşını övecekse desin ki, ben onu şöyle ve böyle

zannediyorum. Eğer onu, dediği gibi biliyorsa. Allah o kişinin hesabını görmede

yeterlidir. Sizden biriniz kesinlikle Allah katında hiç kimseyi temize çıkarmasın.” 465

buyurdu. Hz. Peygamber’in insanları, birbirlerini yüz yüze övmeleri durumunda, kibre

kapılıp, günaha girecekleri endişesiyle bu durumdan sakındırmış olduğu anlaşılmaktadır.

462 Buhârî, a.g.e., I, 498; Müslim, Birr, 55; Tirmizî, Sıfâtü’l-Kıyâmet, 49. 463 Buhârî, a.g.e., I, 492; Müslim, Birr ve Sıla, 56. 464 Buhârî, a.g.e., I, 392; Buhârî, Müsâkât, 10; Müslim, Selâm, 151. 465 Buhârî, a.g.e., I, 392; Buhârî, Şehâdet , 16, Edeb, 54, 95; Müslim, Zühd, 65; Ebû Dâvud, Edeb, 10.

Page 102: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

92

4.34. Kendini İlgilendirmeyen Şeylerle Oyalanmamak

İnsanların kendilerini ilgilendirmeyen konuların peşine düşmemeleri, boş şeylerle

vakit geçirmemeleri de âdâbtandır. Hz. Peygamber: “Kişinin malâyâniyi (kendini

ilgilendirmeyeni) terk etmesi Müslümanlığının iyiliğindendir-güzelliğindendir.” 466

buyurmuştur.

4.35. Lâkap Takmamak

İslâm Dini’nde Müslümanlar, birbirlerine işittiklerinde hoşlanmayacakları lâkapları

takmaktan men edilmişlerdir. Ebû Cübeyre İbn Dahhak demiştir ki: “Hucurât Sûresi’nin “

Birbirinizi kötü lâkaplarla çağırmayın.”467 âyeti biz Selemeoğulları hakkında indirildi.

Rasûlullah bize geldi. Bizden bir adamın iki veya üç ismi olurdu ve bu isimlerden biri ile

çağrılınca bundan hoşlanmayabilirdi. Bunun üzerine bu âyet indirildi.”468

4.36. Özrü Kabul Etmek

İnsanlar zaman zaman farkında olarak ya da olmadan hatâ yapabilirler. Bu, birer

melek değil de “kul” olmaları dolayısıyla son derece normal karşılanabilecek bir

durumdur. Ancak hatâ yapan kimsenin bunu fark eder etmez büyük bir erdemlilikle özür

dilemeyi de bilmesi gerekir. Karşı taraf da buna karşılık nezâketen bu özrü kabul etmelidir.

Hz. Peygamber bu konuda: “Kim bir mâzeretinin kabulünü din kardeşinden ister de

kardeşi o özrü kabul etmezse onun üzerinde, meks sahibinin günahı kadar vebâl olur.” 469buyurmuştur.

4.37. Hapşıran Kimseye Esenlik Dilemek

İnsanın yanında hapşıran birine “Allah’tan esenlik dilemesi” de âdâbtandır. Hz.

Peygamber: “Müslümanın müslümanda dört hakkı vardır: Hapşırdığı zaman şükrünün

sonunda ona yanındaki kimse Allah’tan esenlik diler, dâvet ettiğinde icâbet eder,

öldüğünde cenâzesinde bulunur, hastalandığında onu ziyaret eder.” 470, “Kardeşine bir

defa, iki defa ve üç defa Allah’tan esenlik dile. Bundan sonra olan hapşırma nezle icâbıdır. 466 Tirmizî, Zühd, 9; İbn Mâce, Fiten, 12; İmam Mâlik, a.g.e., Hüsnü’l-Hulk , 3. 467 Hucurât, 49/11. 468 Tirmizî, Kur’an Tefsiri, 49. 469 İbnMâce, Edeb, 23. 470 Buhârî, a.g.e., II, 288; İbn Mâce, Cenâiz, 1.

Page 103: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

93

Ona sen nezlesin!de.” 471 buyurmuştur. Bizim kültürümüzdeki birinin yanında hapşıran

kimseye “Çok yaşa!” ve buna karşılık hapşıran kimsenin de “ Sen de gör!” sözleri de bu

anlayışın yansıması olsa gerektir.

4.38. Esnerken Ağzı Kapamak

İnsanın esnerken ağzını kapatması da âdâptandır. Hz. Peygamber: “Muhakkak ki

Allah kulları hakkında hapşırmayı sever, esnemeyi ise hoş görmez. Bir kimse hapşırıp da

Allah’a hamd ederse, ona “Yerhamükellah” demek, onu işiten her müslümana gerekir.

Esnemeye gelince, o ancak şeytandandır. İnsan gücü yettiği kadar onu geri çevirmelidir.

Çünkü biriniz esnediği zaman, şeytan ona bundan dolayı güler.”472

Özellikle bir topluluk içerisindeyken ağzı açık bir şekilde esneyen kimseye şeytandan

çok etrafındaki insanlar güler. Bu yüzden esneyecek kimsenin ağzını kapatması tavsiye

edilmiştir. Müslümanların bu durumlarda da yine Hz. Peygamber’ in tavsiyesine uymaları

ve ona göre davranmaları gerekir.

471 Buhârî, a.g.e., II, 299; Tirmizî, Edeb, 5; İbn Mâce, Edeb, 20; İmam Mâlik, a.g.e., İsti’zan, 4. 472 Buhârî, a.g.e., II, 292; Buhârî, Edeb, 128; Müslim, Zühd, 56; Ebû Dâvud, Edeb, 97; Tirmizî, Salât, 273.

Page 104: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

94

SONUÇ

İnsanı yaratan Yüce Allah onu başıboş, sahipsiz ve rehbersiz bırakmamıştır. Ona

dünya ve âhiret mutluluğunun reçetesini sunmak üzere Peygamberler göndermiştir. Ne

zaman ki insanlık ahlâkî dejenerasyona uğramışsa Cenâb-ı Hak duruma müdahale ederek

seçkin kulları olan peygamberlerini birer tebliğci olarak görevlendirmiştir.

Yüce Allah’ın sapıtarak yoldan çıkan insanlığı hidâyete getirmek üzere

görevlendirdiği son elçisi Hz. Muhammed olmuştur. Hz. Muhammed, kendisinin gönderiliş

esprisinin “güzel ahlâkı tamamlamak” olduğunu ifade etmiştir. Yüce Allah Kur’an-ı

Kerim’de Hz. Peygamber’in yüce bir ahlâk üzere bulunduğunu bildirerek, Elçisi’nin ahlâ

kını methetmektedir. Yine “Allâh’ın Rasûlü’nde sizler için, Allâh’a ve âhiret gününe

kavuşmayı bekleyenler ve Allâh’ı çok ananlar için en mükemmel bir örnek vardır. ”

buyurarak, Müslümanları Hz. Peygamber’i örnek alarak yaşamaları konusunda

uyarmaktadır. “Ey Rasûlüm! De ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da

sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ” buyuran Yüce Allah, kendi sevgisini Elçisi’nin

sevilmesine, O’na uyulmasına bağlı kılmaktadır. Dolayısıyla Müslümanlar Allah’ın

rızasını ve sevgisini kazanabilmek için, Hz. Peygamber’i sevmek ve O’na uymak

durumundadır.

Güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderilmiş bir Peygamber’in ümmeti olan

Müslümanların da insan-ı kâmil olabilme çabası vermesi, bunun için de öncelikle güzel

ahlâkla bezenmesi gerekir. Güzel ahlâkın bireyin hayatına yansıması ise, içinde yaşanılan

toplum tarafından kabul edilmiş bulunan birtakım görgü kurallarına uymak ve buna göre

davranış geliştirmek şeklinde ortaya çıkar. Müslümanlar da güzel ahlâklı olabilmek için

öncelikle edepli-görgülü, nezaketli birer birey olmak durumundadırlar. Görgü kuralları

insanların doğruya ve iyiye yönelmesini sağlamak, birey ve toplum için kötü ve zararlı

olanı, yapılmaması gerekeni belirlemek için vardır. Bunlar, toplumun kültürünün tarihi

içerisinde gelişmiş anonim davranış kurallarıdır.

Çalışmamızda; Güzel Ahlâk Âbidesi Hz. Muhammed’in bireysel hayatında, aile

hayatında ve toplumsal hayatta uyduğu ve Müslümanlara da uymalarını tavsiye ettiği

görgü kurallarını, el-Buhâri’ nin el-Edebü’l-Müfred’i bağlamında, ortaya koymaya çalıştık.

Dünyanın neresine gidilirse gidilsin uyulması gereken bir takım evrensel etik kuralları

vardır: Büyüklere saygı, küçüklerin şefkâtle korunması, herhangi bir yere girmeden izin

istenmesi, yapılan herhangi bir iyiliğe karşılık teşekkür edilmesi, hatâdan dolayı özür

Page 105: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

95

dilenmesi, kılık-kıyafetin temiz ve düzenli olmasına dikkat edilmesi v.b. hususlar

bunlardandır. Saydığımız bütün bu hususlar, hemen her yerde geçerli olmakla beraber, bazı

alt düzenlemelerde, toplumdan-topluma farklılıklar gözlemlenebilir. Hz. Peygamber’in

tebliğle görevlendirildiği Cahiliye Toplumunu’nda da insanların bir kısmının uymaya

çalıştığı birtakım görgü kuralları vardı. Ancak toplum yapısının bozularak, kokuşmuş bir

hâl almış olması dolayısıyla bu görgü kuralları ihmâl edilmişti. İşte bu sebeple Yüce Allah

insanların ıslâhı ve toplumsal huzurun temini için, tamamen yeni ya da bazı eski âdetleri

de içeren görgü kurallarını Hz. Peygamber’in şahsında yeniden düzenlemiştir.

Hemen her konuda Hz. Peygamber’i örnek alan Müslümanların “görgü kuralları”

konusunda da aynı şekilde hareket etmeleri gerekir. Müslümanlar üst ahlâki

düzenlemelerde yani Hz. Peygamber’in büyüklerine saygı-küçüklerine sevgiyle

yaklaşmasını, hoşgörüsünü, izin istemeden bir yere girmemesini v.b. davranışlarını örnek

almakla beraber, bu hususların alt düzenlemelerinde içinde yaşadıkları toplumun örf ve

âdetlerine göre de hareket edebilirler. Ancak bu düzenlemelerde de, “Kur’an ve Sünnet’in

rûhuna aykırı düşmemek” genel ilkesinden hareket edilmelidir. Çünkü Müslümanlar için

biricik kurtuluş yolu budur.

Çalışmalarımız neticesinde görülen odur ki: Müslümanların aile hayatından-

toplumsal birlikteliklerine, konuşmalarından-şakalaşmalarına, dûa etmelerinden,

selâmlaşmalarına, giyim-kuşamlarından, yiyip-içmelerine kadar yaşam alanlarına dâir tüm

durumlarını düzenleyen İslâm Dini’nin hedefi; duyarlı, sağduyulu, dâima toplumsal barış

ve huzur yanlısı, başkalarına eliyle zarar vermek şöyle dursun, diliyle bile insanları

incitmekten sakınan, son derece ince ruhlu, insanlarla iletişimi sıcak, samîmi, herhangi bir

konuda hayır derken bile nezâketi elden bırakmayacak kadar kibar, hoşgörülü ve

güleryüzlü yani görgülü, güzel insanlar yetiştirmektir.

Page 106: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

96

KAYNAKÇA

Abdu Gâlib (1991), Ahmed İsa, İslâm’da Âdâb-ı Muâşeret, Çev: İsmail Kaya, Konya.

Akseki, A. Hamdi ( t.s.), İslâm, D.İ.B. Yayınları, Ankara. Ateş, A. Osman (2000), Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yayınları, İstanbul. Ay, M. Emin (2003), “Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Çocuklar”, D.İ.D., Peygamberimiz Hz.

Muhammed (s.a.v.) Özel Sayı, D. İ. B. Yayınları, Ankara. Ayvallı, Ramazan (1996), “Büyük Türk Âlimi Buhârî’nin İlmî Şahsiyeti”, Büyük Türk-

İslâm Bilgini Buhârî,Kayseri. Bayraklı, Bayraktar (2000), Kadın, Sevgi ve Temel Haklar, İşaret Yayınları, İstanbul.

el-Buhârî, Ebû Abdullâh Muhammed b. İsmail (1982), v: 256/870, el-Câmiu’s- Sahîh, I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul.

- (1979), el-Edebü’l-Müfred, (Çev: A. Fikri Yavuz), İstanbul. Canan, İbrahim (2005), - Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber, Rağbet Yayınları,

İstanbul. - (1994), el-Edebü’l-Müfred Mad., T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, I-XXX, İstanbul. - (1989), Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, I-XVIII,

Akçağ Yayınları, Ankara. Çelik, Ömer, Öztürk, Mustafa, Kaya, Murat (2003), Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları,

İstanbul.

ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullâh b. Abdirrahmân, (1982 ), v:255 / 869, Sünen, I-II,

Çağrı Yayınları, İstanbul.

Davudoğlu, Ahmed (1973), Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, I-XI, Sönmez Neşriyat, İstanbul.

Demir, Fahri (1999), İslâm Ahlâkı, D. İ. B.Yayınları, Ankara. Duman, M. Zeki (2003), Kur’an-ı Kerim’de Âdâb-ı Muâşeret (Görgü Kuralları ), İpek

Yayın Dağıtım, İstanbul. Ebû Dâvud, Süleymân b. Eş’âs es-Sicistânî (1990), v:275/888, Sünen, I-II, Beyrut. Elitez, Ziya (2006), Mevlâna’dan Altın Öğütler, Kozmik Kitaplar, İstanbul.

Page 107: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

97

Eraslan, Sadık, Keleş, Ekrem (2003), En Güzel Örnek Hz. Peygamber, T.D.V. Yayınları, Ankara.

Fayda, Mustafa (1994), “Âişe” Mad., T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, I-XXX , İstanbul.

el-Heysemî, Nûru’d-dîn Ali b. Ebî Bekr (1967), v: 807/1404, Mecmâu’z-Zevâid ve Menbâu’l-Fevâid, I-X, Beyrut.

İbn Hanbel, (1992), Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed, v: 241/855, el-Müsned, I-X,

Çağrı Yayınları, İstanbul. İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî (1982), Sünen, I-II, Çağrı

Yayınları, İstanbul. İbn Manzûr (1994), Lisânü’l-Arab, I-XV, Beyrut. İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d (1960), v: 30/844, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-IX, Beyrut. İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalânî (1973), el-Metâlibu’l-Âliye bi Zevâidi Mesânidi’s

Semâniye, I-IV, Tahkik: Habiburrahman el-Âzâmî, Kuveyt. İmâm Mâlik, Mâlik b. Enes (1982), el- Muvattâ, I-II, Al-Tuğ Yayınları, İstanbul. Kandemir, M. Yaşar (1984), Örneklerle İslâm Ahlâkı, Nesil Yayınları, İstanbul.

Karacabey, Salih (2003), “Hz. Peygamber’in İnsan İlişkilerine Verdiği Önem”, D.İ.D., Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Özel Sayı, D.İ.B. Yayınları, Ankara.

Kılıç, Recep (1995), Âyet ve Hadislerin Işığında İnsan ve Ahlâk, T.D.V. Yayınları,

İstanbul. Kınalızâde Ali Efendi (1248), Devlet ve Aile Ahlâkı (Ahlâk-ı Âlâi), Bulak. Koçaşlı, İbrahim (1985), Sünen-i Ebî Dâvud ve Tercemesi, I-V, İstanbul. Köksal, M. Asım (1987), İslâm Tarihi, Şâmil Yayınları, İstanbul.

Kurtbay, Yalçın (1991), Nezâket ve Görgü Kuralları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Mevlânâ, Celâleddîn er-Rûmî (1994), Fîhi Mâ Fîh, (Terc: A. Avni Konuk), İstanbul. Mollamehmetoğlu, Osman Zeki (ts.), Sünen-i Tirmizî Tercemesi, I-VI, Yunus Emre

Yayınları, İstanbul. Muhammed Hamidullah, (2001), İslâm’a Giriş, (Terc: Cemal Aydın), T.D.V.Yayınları,

Ankara.

Page 108: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

98

en-Nedvî, Ebu’l-Hasen Ali (2004), Rahmet Peygamberi (es-Sîretü’n-Nebeviyye) (Terc: Abdülkerim Özaydın), İz Yayıncılık, İstanbul.

en-Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali b. Bahr b. Sinan b. Dinar (1981), v:

303/915, Sünen, I-IV, İstanbul. Önkal, Ahmet (1987), Rasûlullah’ın İslâm’a Dâvet Metodu, Konya.

er-Râzî, Fahruddîn (1992), Tefsîr-i Kebîr, I-XXIII, (Terc: Suat Yıldırım, Lütfullah Cebeci), Akçağ Yayınları, Ankara.

Saffeti, Ziya (1927), Âdâb-ı Muâşeret, Ankara.

Sakallı, Talat (2000), “Hz. Peygamber ve Dînî Hoşgörü”, D.İ.D., Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Özel Sayı, D.İ.B. Yayınları, Ankara.

Soysaldı, Mehmet (2002), Dînî Hitâbet, Ankara.

et-Tirmizî, Ebû Îsa Muhammed b. Îsa (1981), Sünen, I-V, Çağrı Yayınları, İstanbul.

Tunç, Cihat (1996), “Büyük Türk Âlimi İmam Buhârî’nin Hayatı ve Eserleri”, Büyük Türk- İslâm Bilgini Buhârî,Kayseri.

Uğur, Müctebâ (1989), Buhârî, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.

Uludağ, Süleyman (1997) , İslâm’da İrşad, Marifet Yayınları, İstanbul.

Ulvan, Andullah Nasih (ts.), İslâm’da Aile Eğitimi (Çev:Celal Yıldırım), I-II, İstanbul. Ünal, İbrahim (1994), Kur’an ve Sünnet Işığında Görgü, Ankara. Yardım, Ali (2002), Peygamberimiz’in Şemâili, Damla Yayınevi, İstanbul.

Yavuz, A. Fikri (1981), Buhârî’nin Derlediği Ahlâk Hadisleri, I-II, Sönmez Neşriyat, İstanbul.

Yavuz, Kerim (1994), 99 Soruda Çocuk ve Din, Çocuk Vakfı Yayınları, İstanbul. Yazgan, Mustafa (1976), Semavî Dinlerde Ahlâk, Ankara.

Yunus Emre (1981), Divan, Dergah Yayınları, İstanbul.

Yörükan, Ayda (1994), Erdem ve Mutluluk (Erich Fromm’dan Çeviri), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Page 109: T.C ÇUKUROVA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ … · görgü kuralları belirtilmi ştir. Çalı şmamızda konuyla ilgili Kur’an âyetlerine, hadislere yer verilmi ş

99

ÖZGEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER

Adı, Soyadı :Nilüfer ÜNSAL Telefon :Ev : 0 322 5160342 Cep : 05354378810 Doğum Tarihi :26.12.1976 Medenî Durumu :Bekâr E-Posta :[email protected]

EĞİTİM DURUMU

2002-2006 Yüksek Lisans, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı-Adana. 1994-1999 Lisans, Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, Şanlıurfa.

İŞ DENEYİMİ 2003-2005 Adana Kozan Lütfiye Ali Şadi Çelik İlköğretim Okulu, İngilizce Öğretmenliği 2006- … Antalya Alanya Avsallar Ayhan Şahenk İlköğretim Okulu, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmenliği YABANCI DİL : İngilizce, Arapça.

BİLGİSAYAR BİLGİSİ : Word, Excel.