tarİhİ bİr yalankabataŞ devrİ
DESCRIPTION
Darwinistler, tek hücreden çok hücreye ve ardından maymundan insana doğru uzadığını iddia ettikleri sözde evrim sürecini kendilerince açıklayabilmek için, insanlık tarihini de senaryolaştırmışlardır. Bunun için sözde "ilkel insan"ın yaşam şeklini ifade eden "mağara devri", "taş devri" gibi hayali dönemler uydurmuşlardır. Oysa karanlık bir mağarada postlara bürünerek oturan, konuşma yeteneği olmayan yarı insan yarı maymun canlılar, yalnızca birer hayal ürünüdür. İlkel insan hiçbir zaman var olmamış, taş devri hiçbir zaman yaşanmamıştır. Bunlar evrimcilerin bir kısım medyanın da yardımıyla oluşturdukları göz boyamalardan başka bir şey değildir. İnsan, var olduğu günden bu yana insandır. Var olduğu günden bu yana da yüksek bir kültüre sahiptir.TRANSCRIPT
w w w. h a r u n y a h y a . o r g - w w w. h a r u n y a h y a . n e t
Birinci Bask›: Aral›k, 2005
‹kinci Bask›: Ocak, 2006
Üçüncü Bask›: fiubat, 2006
Dördüncü Bask›: Mart, 2006
ARAfiTIRMA
YAYINCILIK
Talatpafla Mah. Emirgazi Caddesi
‹brahim Elmas ‹flmerkezi
A Blok Kat 4 Okmeydan› - ‹stanbul
Tel: (0 212) 222 00 88
Bask›: Kelebek Matbaac›l›k
Litros Yolu, No: 4/1-A
Nevzat Fikret Koru Holding Binas›
Topkap›-‹stanbul
Tel: (0 212) 612 43 59
YAZAR ve ESERLERİ HAKKINDA
Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956 yılında Ankara'da
doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. Daha sonra İstanbul Mimar Si-
nan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölü-
mü'nde öğrenim gördü. 1980'li yıllardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek
çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın evrimcilerin sahtekarlıklarını, iddialarının
geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan
çok önemli eserleri bulunmaktadır.
Harun Yahya'nın eserleri yaklaşık 30.000 resmin yer aldığı toplam 45.000 sayfalık
bir külliyattır ve bu külliyat 57 farklı dile çevrilmiştir.
Yazarın müstear ismi, inkarcı düşünceye karşı mücadele eden iki peygamberin ha-
tıralarına hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluşturul-
muştur. Yazar tarafından kitapların kapağında Resulullah'ın mührünün kullanılmış olma-
sının sembolik anlamı ise, kitapların içeriği ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-ı Kerim'in
Allah'ın son kitabı ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbiya olmasını rem-
zetmektedir. Yazar da, yayınladığı tüm çalışmalarında, Kuran'ı ve Resulullah'ın sünnetini
kendine rehber edinmiştir. Bu suretle, inkarcı düşünce sistemlerinin tüm temel iddiala-
rını tek tek çürütmeyi ve dine karşı yöneltilen itirazları tam olarak susturacak "son söz"ü
söylemeyi hedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah'ın
mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duası olarak kullanılmıştır.
Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaştırmak,
böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani konular üzerinde dü-
şünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını
gözler önüne sermektir.
Nitekim Harun Yahya'nın
eserleri Hindistan'dan Amerika'ya,
İngiltere'den Endonezya'ya, Polon-
ya'dan Bosna Hersek'e, İspanya'dan
Brezilya'ya, Malezya'dan İtalya'ya,
Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya
kadar dünyanın daha pek çok ülke-
sinde beğeniyle okunmaktadır. İngi-
lizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca,
İspanyolca, Portekizce, Urduca,
Arapça, Arnavutça, Rusça, Boşnak-
ça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca,
Bengoli, Sırpça, Bulgarca, Çince, Kishwahili (Tanzanya'da kullanılıyor), Hausa (Afrika'da
yaygın olarak kullanılıyor), Dhivelhi (Mauritus'ta kullanılıyor), Danimarkaca ve İsveçce gi-
bi pek çok dile çevrilen eserler, yurt dışında geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip
edilmektedir.
Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insanın
iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine vesile olmaktadır. Kitapları
okuyan, inceleyen her kişi, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolay anlaşılır ve samimi üslu-
bun, akılcı ve ilmi yaklaşımın farkına varmaktadır. Bu eserler süratli etki etme, kesin ne-
tice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri taşımaktadır. Bu eserleri oku-
yan ve üzerinde ciddi biçimde düşünen insanların, artık materyalist felsefeyi, ateizmi ve
diğer sapkın görüş ve felsefelerin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkün değil-
dir. Bundan sonra savunsalar da ancak duygusal bir inatla savunacaklardır, çünkü fikri da-
yanakları çürütülmüştür. Çağımızdaki tüm inkarcı akımlar, Harun Yahya külliyatı karşı-
sında fikren mağlup olmuşlardır.
Kuşkusuz bu özellikler, Kuran'ın hikmet ve anlatım çarpıcılığından kaynaklanmak-
tadır. Yazarın kendisi bu eserlerden dolayı bir övünme içinde değildir, yalnızca Allah'ın
hidayetine vesile olmaya niyet etmiştir. Ayrıca bu eserlerin basımında ve yayınlanmasın-
da herhangi bir maddi kazanç hedeflenmemektedir.
Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, insanların görmediklerini görmele-
rini sağlayan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmasını teşvik etmenin de, çok
önemli bir hizmet olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu değerli eserleri tanıtmak yerine, insanların zihinlerini bulandıran, fikri karmaşa
meydana getiren, kuşku ve tereddütleri dağıtmada, imanı kurtarmada güçlü ve keskin bir
etkisi olmadığı genel tecrübe ile sabit olan kitapları yaymak ise, emek ve zaman kaybına
neden olacaktır. İmanı kurtarma amacından ziyade, yazarının edebi gücünü vurgulamaya
yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyeceği açıktır. Bu konuda kuşkusu olanlar var-
sa, Harun Yahya'nın eserlerinin tek amacının dinsizliği çürütmek ve Kuran ahlakını yay-
mak olduğunu, bu hizmetteki etki, başarı ve samimiyetin açıkça görüldüğünü okuyucu-
ların genel kanaatinden anlayabilirler.
Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaşaların, Müslümanların çektikleri
eziyetlerin temel sebebi dinsizliğin fikri hakimiyetidir. Bunlardan kurtulmanın yolu ise,
dinsizliğin fikren mağlup edilmesi, iman hakikatlerinin ortaya konması ve Kuran ah-
lakının, insanların kavrayıp yaşayabilecekleri şekilde anlatılmasıdır. Dünyanın günden
güne daha fazla içine çekilmek istendiği zulüm, fesat ve kargaşa ortamı dikkate alındığın-
da bu hizmetin elden geldiğince hızlı ve etkili bir biçimde yapılması gerektiği açıktır. Ak-
si halde çok geç kalınabilir.
Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmiş olan Harun Yahya külliyatı, Allah'ın izniy-
le, 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve
adalete, güzellik ve mutluluğa taşımaya bir vesile olacaktır.
OOKKUUYYUUCCUUYYAA● Bu kitapta ve di¤er çal›flmalar›m›zda evrim teorisinin çöküflüne özel bir yer ayr›l-mas›n›n nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelini oluflturmas›-d›r. Yarat›l›fl› ve dolay›s›yla Allah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwinizm, 140 y›ld›r pekçok insan›n iman›n› kaybetmesine ya da kuflkuya düflmesine neden olmufltur. Do-lay›s›yla bu teorinin bir aldatmaca oldu¤unu gözler önüne sermek çok önemli birimani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlar›m›za ulaflt›r›labilmesi ise zorunlu-dur. Kimi okuyucular›m›z belki tek bir kitab›m›z› okuma imkan› bulabilir. Bu neden-le her kitab›m›zda bu konuya özet de olsa bir bölüm ayr›lmas› uygun görülmüfltür.
● Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yazar›n tümkitaplar›nda imani konular, Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›lmakta, insanlarAllah'›n ayetlerini ö¤renmeye ve yaflamaya davet edilmektedir. Allah'›n ayetleri ileilgili tüm konular, okuyan›n akl›nda hiçbir flüphe veya soru iflareti b›rakmayacak fle-kilde aç›klanmaktad›r.
● Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›n yedidenyetmifle herkes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu etkili ve yal›n an-lat›m sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyimine tam olarak uymak-tad›r. Dini reddetme konusunda kesin bir tav›r sergileyen insanlar dahi, bu kitaplar-da anlat›lan gerçeklerden etkilenmekte ve anlat›lanlar›n do¤rulu¤unu inkar edeme-mektedirler.
● Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabilece¤i gi-bi, karfl›l›kl› bir sohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmekisteyen bir grup okuyucunun kitaplar› birarada okumalar›, konuyla ilgili kendi te-fekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmalar› aç›s›ndan yararl› olacakt›r.
● Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›nmas›nave okunmas›na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r. Çünkü yazar›ntüm kitaplar›nda ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür. Bu sebeple dini an-latmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitaplar›n di¤er insanlar taraf›ndan daokunmas›n›n teflvik edilmesidir.
● Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin iseönemli sebepleri vard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti¤imiz özel-likleri tafl›yan ve okumaktan hoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitapla ayn› vas›flara sa-hip daha birçok eser oldu¤unu görecektir. ‹mani ve siyasi konularda yararlanabile-ce¤i zengin bir kaynak birikiminin bulundu¤una flahit olacakt›r.
● Bu eserlerde, di¤er baz› eserlerde görülen, yazar›n flahsi kanaatlerine, flüphelikaynaklara dayal› izahlara, mukaddesata karfl› gereken adaba ve sayg›ya dikkat et-meyen üsluplara, burkuntu veren ümitsiz, flüpheci ve ye'se sürükleyen anlat›mlararastlayamazs›n›z.
ÖNSÖZ ................................................................10
G‹R‹fi ...................................................................13
Evrimciler Arkeolojik Bulgular› Aç›klayamaz.........................................17
Evrimcilerin Hayali Kronolojisi ...............................................................24
Müminler Tarih Boyunca Medeni Bir Yaflam Sürmüfllerdir ..................29
Kültürel Birikim, Evrimsel Bir Süreç Yafland›¤›n› Göstermez ...............35
MEDEN‹YET ‹LERLED‹⁄‹ G‹B‹ GER‹LER DE.....37
Medeniyetimizden Geriye Kalacaklar... ..................................................45
Ma¤aralardaki Geliflmifl Sanat .................................................................57
GEÇM‹fi MEDEN‹YETLER‹N
HAYRANLIK UYANDIRAN ‹ZLER‹......................96
Geçmiflin ‹zleri Evrimi Yalanl›yor ...........................................................102
‹nsanl›k Tarihinin fiafl›rt›c› Eserleri: Megalitler ..........109
Newgrange ...............................................................................................111
Stonehenge ..............................................................................................120
Tiahuanaco fiehrindeki Hayret Verici Kal›nt›lar.....................................123
Sanat ve Bilim Yönünden Muhteflem
Bir Medeniyet: Antik M›s›r ............................................132
T›bb›n Kökeni Antik M›s›r'da..................................................................132
Eski M›s›r'da Geliflmifl Metalurji ..............................................................137
fiehir Planlamac›l›¤› ve Alt Yap›n›n Eski M›s›r'daki Önemi ..................140
Antik M›s›rl›lar›n Tekstildeki Baflar›lar›...................................................142
Matematikte ‹leri Seviye ..........................................................................144
S›rlarla Dolu ‹nfla Teknolojisi .....................................................................144
Piramitler Tekrar ‹nfla Edilmek ‹stense... .................................................148
Sümer Medeniyeti ............................................................158
‹leri Bir Medeniyet: Sümerler.....................................................................160
Sümerler ve Bilim ......................................................................................164
Tarihin Evrimi ‹ddialar›n› Çürüten
Bir Baflka Medeniyet: Mayalar .........................................172
Matematik Uzman› Mayalar ........................................................................176
Maya Takvimi ..............................................................................................178
Mayalar›n Astronomi Bilgileri .....................................................................179
Eski Maya fiehri Tikal'deki Yol A¤› ............................................................182
Mayalar›n Kulland›¤› Diflli Çarklar .............................................................183
Dilin Evrimi Açmazı .........................................................192
HAK D‹N TAR‹H‹N
‹LK GÜNÜNDEN BER‹ VARDIR ............................196
Dinlerin Evrimi Yan›lg›s› Nas›l Geliflti? .........................197
Hak Dinin Tahrif Edilmesi...............................................200
Mezopotamya ve M›s›r'da Elde Edilen Arkeolojik Bulgular .....................201
Hindistan'da Bat›l Çok Tanr›l› ‹nanc›n Kökeni .........................................206
Avrupa Tarihinde Dinlerin Tahrif Edilmesi................................................207
Allah'›n Vahy Etti¤i Hak Din ......................................................................208
SONUÇ...................................................................210
Zamans›zl›k Gerçe¤ini Göz Ard› Etmemek ...................210
Zaman Kavram›n›n Asl› ..............................................................................211
"Geçmifl" Kavram› Haf›zam›zdaki Bilgilerden ‹barettir .............................212
Dünya Tarihi de Göreceli Bir Kavramd›r ..................................................214
Samimi Düflünmek ..........................................................216
EK BÖLÜM: DARWIN‹ZM'‹N ÇÖKÜfiÜ.................220
10
undan 700 bin y›l önce insanlar›n, çok iyi infla
edilmifl gemilerle okyanus yolculuklar› yapt›k-
lar›n› biliyor muydunuz? Ya da bize "ilkel ma-
¤ara adamlar›" olarak tan›t›lan insanlar›n, ger-
çekte günümüzdeki ressamlar› aratmayacak bir yetene¤e ve estetik
anlay›fl›na sahip olduklar›n› hiç duydunuz mu? 80 bin y›l önce ya-
flam›fl olan ve bize evrimciler taraf›ndan "maymun adam" gibi gös-
terilmeye çal›fl›lan Neandertal ›rk›n›n, müzik aletleri yapt›¤›n›, gi-
yim-kuflam zevkine sahip oldu¤unu, k›zg›n kumlarda biçimli san-
daletlerle gezdi¤ini biliyor muydunuz?
11
HARUN YAHYA
Büyük olas›l›kla bunlar›n hemen hiçbirini daha önce duyma-
m›fl olabilirsiniz. Aksine, bu insanlar›n yar› maymun yar› insan, ko-
nuflma yetene¤inden yoksun, dik duramayan, sadece garip h›r›lt›lar
ç›karan, vahfli ma¤ara adamlar› oldu¤u yan›lg›s›na kap›lm›fl olabi-
lirsiniz. Çünkü bu büyük yalan, yaklafl›k 150 y›ld›r dünyan›n dört
bir yan›nda insanlara telkin edilmektedir.
Bu telkinin amac› ise, materyalist felsefeyi ayakta tutabilmektir.
Materyalist, yani maddeci felsefe, Yarat›c›'n›n varl›¤›n› inkar
eder. Gerçekleri sapt›ran bu görüfle göre, evren ve madde ezelidir,
yani bir bafllang›c› dolay›s›yla bir Yarat›c›s› yoktur. Bu bat›l inanc›n
sözde bilimsel temelini ise evrim teorisi oluflturur. Çünkü materya-
listler, evrenin bir Yarat›c›s› olmad›¤›n› iddia ettikleri için bu evren-
deki canl›l›¤›n ve düzenin nas›l ortaya ç›kt›¤›na kendilerince bir
aç›klama getirmeleri gerekmektedir. Evrim teorisi bu amaçla kulla-
n›lan bir senaryodur. Bu senaryoya göre, evrendeki tüm düzen ve
canl›l›k, tesadüflerin sonucunda kendili¤inden oluflmufltur. ‹lkel
dünyada bulunan baz› cans›z maddeler tesadüfen biraraya gelerek
ilk canl› organizmay› oluflturmufllard›r. Milyonlarca y›l süren tesa-
düfler sonucunda ise bu ilk canl› organizman›n evrimleflmesiyle ev-
rim zincirinin en sonunda bulunan insan meydana gelmifltir. Her bi-
ri imkans›z olan milyonlarca aflaman›n sonucunda meydana geldi¤i
iddia edilen insan›n tarihi de, yine bu senaryoya uygun olarak hika-
yelefltirilmifltir.
Hiçbir bilimsel delili olmayan bu anlat›ma göre insanl›k tarihi
flöyledir: Nas›l ki canl›l›k ilkel bir organizmadan, en geliflmifl orga-
nizma olan insana kadar ilerlemiflse, insanl›k tarihi de en ilkel insan
toplumundan en geliflmifl insan toplumuna do¤ru ilerleme göster-
mifl olmal›d›r. Bu, bilimsel dayana¤› olmayan bir varsay›md›r. Ve bu
varsay›m, materyalist felsefenin ve evrim teorisinin iddialar›na göre
AAddnnaann OOkkttaarr
haz›rlanm›fl olan insanl›k tarihinin temelini teflkil eder.
Evrimci bilim adamlar›, tek hücreden çok hücreye ve ard›ndan
maymundan insana do¤ru uzayan sözde evrim sürecini aç›klayabil-
mek için, tarihin geliflimini de senaryolaflt›rm›fllard›r. Bunun için 'il-
kel insan'›n yaflam fleklini aç›klayan "ma¤ara devri", "tafl devri" gibi
hayali dönemler uydurmufllard›r. "‹nsanlar maymunlarla ortak bir
atadan türemifllerdir" yalan›n› savunan evrimciler, bu iddialar›n›
kendilerince kan›tlayabilmek için aray›fla girmifller ve arkeolojik ka-
z›larda bulduklar› her tafl ya da ok parças›n› veya bir çömle¤i bu
do¤rultuda yorumlam›fllard›r. Oysa karanl›k bir ma¤arada postlara
bürünerek oturan, konuflma yetene¤i olmayan yar› insan yar› may-
mun canl›lar, yaln›zca birer hayal ürünüdür. ‹lkel insan hiçbir za-
man var olmam›fl, tafl devri hiçbir zaman yaflanmam›flt›r. Bunlar
evrimcilerin bir k›s›m medyan›n da yard›m›yla oluflturduklar› göz
boyamalardan baflka bir fley de¤ildir.
Bunlar birer göz boyamad›r; çünkü biyoloji, paleontoloji, mik-
robiyoloji, genetik bilimler baflta olmak üzere bilim alan›nda yafla-
nan geliflmeler bugün evrim iddias›n› tamamen y›km›flt›r. Canl› tür-
lerinin birbirlerine dönüflüp evrimlefltikleri iddias›n›n geçersizli¤i
anlafl›lm›flt›r. Ayn› flekilde insan da maymun benzeri canl›lardan ev-
rimleflmemifltir. ‹nsan, var oldu¤u günden bu yana insand›r. Var
oldu¤u günden bu yana da yüksek bir kültüre sahiptir. Dolay›s›y-
la "tarihin evrimi" de hiçbir zaman gerçekleflmemifltir.
Bu kitapta, "insan tarihinin evrimi" iddias›n›n geçersizli¤ini bi-
limsel delilleriyle ortaya koyacak, bilimsel bulgular›n yarat›l›fl ger-
çe¤ini destekledi¤ini inceleyece¤iz. ‹nsan bu dünyaya evrimle de¤il,
sonsuz bir güç ve ak›l sahibi olan Allah'›n kusursuz yaratmas›yla
gelmifltir.
‹lerleyen sayfalarda bu gerçe¤in bilimsel ve tarihsel delillerini
okuyacaks›n›z.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
12
13
vrimci tarih anlay›fl›na göre insanl›k tarihi, insa-
n›n sözde evrimine paralel olarak çeflitli dö-
nemlere ayr›larak incelenir. Pek ço¤unuzun
okul y›llar›nda ya da çeflitli gazete ve televizyon
haberlerinde duymaya al›fl›k oldu¤u tafl devri,
yontma tafl devri, cilal› tafl devri, bronz ça¤›, demir ça¤› gibi hayali
kavramlar söz konusu evrimci kronolojinin önemli parçalar›d›r. Ço¤u
insan bu hayali tabloyu hiç düflünmeden kabul eder ve insanl›¤›n bir
zamanlar sadece kaba tafl aletler kullan›lan, medeniyet ve teknolojinin
bilinmedi¤i bir dönem yaflad›¤›n› san›r.
Oysa arkeolojik bulgular ve bilimsel veriler incelendi¤inde orta-
ya çok daha farkl› bir tablo ç›kar. Geçmiflten günümüze kalan izler,
14
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
Geç Neolitik döneme ait tafllardan ve kabuk-lardan yap›lm›fl bu kolye, dönemin insanlar›-n›n sanat ve estetik zevklerinin yan› s›ra, böy-le bir süs eflyas›n› meydana getirebilecek tek-nolojiye de sahip olduklar›n› göstermektedir.
MÖ 7-11 bin y›llar›na ait olan kaplar,masa modeli ve kafl›k, dönemin insan-lar›n›n yaflam düzenleri hakk›ndaönemli bilgiler vermektedir. Evrimcile-rin iddias›na göre bu dönemde insan-lar henüz yerleflik düzene geçmifllerve yeni yeni medenileflmeye bafllam›fl-lard›r. Oysa bu malzemeler, dönemininsanlar›n›n kültürlerinin eksiksiz ol-du¤unu, tam anlam›yla medeni bir ya-flam sürdüklerini göstermektedir. Buinsanlar, t›pk› günümüzdeki insanlargibi masalarda oturmakta, tabaklarda,çatal, kafl›k, b›çak kullanarak yemekle-rini yemekte, misafirlerini konuk et-mekte, onlara ikramda bulunmakta, k›-
saca düzenli bir hayat yaflamaktayd›lar. Elde edilen bulgular bütünüy-le incelendi¤inde, sanat anlay›fllar›yla, t›p bilgileriyle, teknik imkanlar›y-
la, günlük yaflant›lar›yla Neolitik ça¤ insanlar›n›n t›pk› kendilerinden öncekiler ve sonrakiler gibiinsani bir yaflam sürdükleri görülmektedir.
Evrimcilerin sözde taş devri olarak nite-
lendirdikleri dönemde insanlar ibadetle-
rini yerine getiriyor, gönderilmiş elçilerin
tebliğlerini dinliyor, binalar inşa ediyor,
mutfaklarında yemek pişiriyor, aileleriyle
sohbet ediyor, komşu ziyaretlerine gidi-
yor, terzilere kıyafetler diktiriyor, dok-
torlara tedavi oluyor, müzikle ilgileniyor,
resimle uğraşıyor, heykel yapıyor kısaca
normal bir yaşam sürüyorlardı. Arkeolo-
jik bulguların da gösterdiği gibi tek-
nolojide ve bilgi birikiminde tarih boyun-
ca değişiklikler olmuş, ama insan hep in-
sanca yaşamıştır.
15
Afla¤›da - Yaklafl›k MÖ 10 bin y›l›na ait olan bu tafllar, ar-keologlar›n bulgular›na göre bir tür boncuk olarak kulla-n›lmaktayd›. Tafllardaki muntazam delikler dikkat çekici-dir. Bu delikler, tafla taflla vurularak aç›lamaz. Böyle serttafllarda bu derece düzgün delikler açabilmek için çelikveya demirden yap›lm›fl aletler kullan›lm›fl olmal›d›r.
Üstte - MÖ 10 binli y›llara ait olanbak›r t›¤, söz konusu dönemde ma-denlerin ve metallerin bilinip kulla-n›ld›¤›n›n bir delilidir. Kristal ya datozumsu mineraller halinde olan ba-k›r cevherleri, yafll› ve sert kayalar-da damarlar halinde bulunur. Bak›r-dan t›¤ yapan bir toplumun, bak›rcevherini tan›mas›, bu cevheri, ka-yan›n içinden ç›karmay› baflarmas›ve iflleyebilecek teknik imkanlarasahip olmas› gerekir. Bunu da ev-rimcilerin iddia etti¤i gibi sözde il-kellikten yeni kurtulmufl varl›klar›nyapamayaca¤› aç›kt›r.
Üstte - MÖ 7 - 8 bin y›llar›na aitolan bu t›¤ ve i¤neler, dönemininsanlar›n›n kültürel yaflamlar›-n›n önemli birer delilidir. T›¤› vei¤neyi kullanan insanlar›n ev-rimcilerin iddia etti¤i gibi hayva-ni de¤il, tam anlam›yla insani biryaflam sürdükleri aç›kt›r.
Yanda - MÖ 10 binli y›llarda kullan›lm›flolan kemikten yap›lm›fl bu dü¤meler, dö-nemin insanlar›n›n k›yafet kültürlerininoldu¤unu göstermektedir. Dü¤meyi kul-lanan bir toplumun dikifli, kumafl›, doku-mac›l›¤› da bilmesi gerekir.
Resimdeki flütler ortalama 95 bin y›ll›kt›r. Bundan on
binlerce y›l önce yaflayan insanlar›n da geliflmifl müzik
kültürü vard›r.
12 BİN YILLIK BAKIR TIĞ
12 BİN YILLIK DÜĞME
9-10 BİN YILLIK TIĞ ve
İĞNELER
12 BİN YILLIK BONCUKLAR
16
insanlar›n, tarihin her döneminde kültürleriyle ve sosyal ya-
flamlar›yla medeni bir hayat sürdüklerini göstermektedir.
Arkeolojik kaz›larda bulunan aletler, dikifl i¤neleri, flüt
kal›nt›lar›, süs eflyalar›, dekorasyon malzemeleri, geç-
mifl insanlar›n kültürel olarak geliflmifl bir yaflam
sürdüklerinin göstergelerindendir.
Bundan yüz binlerce
y›l önce de t›pk› günü-
müzdeki gibi, insanlar
evlerinde yafl›yor, tar›mla
u¤rafl›yor, al›flverifllerini
yap›yor, tekstil ürünleri
meydana getiriyor, yemeklerini
yiyor, akraba ziyaretlerine gidiyor, müzikle ilgileni-
yor, resim yap›yor, hastal›klar› tedavi ediyor, ibadet-
lerini yerine getiriyor k›saca normal günlük hayatla-
r›n› yafl›yorlard›. Allah'›n gönderdi¤i peygamberlere
uyan insanlar Bir olan Allah'a iman ediyor, baz›lar›
ise sapk›nça putlara tap›yordu. Peygamberlere uyan
müminler Allah'›n emretti¤i ahlak› yaflarken, birta-
k›m insanlar da bat›l uygulamalarda bulunuyor, sap-
k›n ayinler gerçeklefltiriyorlard›. Günümüzde oldu-
¤u gibi tarihin her döneminde de, hem Allah'›n var-
l›¤›na iman eden insanlar vard›, hem de
putperest ve müflrik insanlar.
Elbette tarih boyunca bir yanda medeni bir yaflam
Tarihte hiçbir zaman ilkel zihne sahip varl›klar›n yaflamad›¤›-
n›n delillerinden biri de, 40 bin y›ll›k bu flüttür. Bilimsel çal›fl-
malar, günümüz Bat› müzi¤inde kullan›lan 7 nota esas›na dayal›
flütlerin on binlerce y›l önce de kullan›ld›¤›n› göstermektedir.
Kafl›klar, dönemin in-sanlarının bir mutfakkültürleri oldu¤unugöstermektedir. Bu,evrimcilerin iddia etti-¤i gibi sözde ilkel biryaflantılarının olmadı-¤ının delilidir.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
Koyu renk-
li cam›ms›
bir kaya olan
obsidyenden ya-
p›lm›fl bu alet yak-
lafl›k MÖ 10 bin y›l›-
na aittir. Sadece tafl
darbeleriyle, obsidyenin
böyle inceltilip flekillen-
dirilmesi mümkün de¤ildir.
süren insanlar varken bir yanda da daha basit ve ilkel koflullarda ya-
flayan toplumlar var olmufltur. Ancak bu, insanl›k tarihinin sözde ev-
rimine delil teflkil edecek bir durum de¤ildir. Zira günümüzde de dün-
yan›n bir köflesinde uzaya araç gönderilirken, bir di¤er köflesinde in-
sanlar henüz elektri¤in varl›¤›n› dahi bilmemektedir. Ama bu durum
ne uzay arac›n› yapanlar›n zihinsel ve fiziksel olarak daha geliflmifl
-sözde evrim sürecinde ilerlemifl-, ne de di¤erlerinin daha geri -sözde
hala maymun-insanlara daha yak›n- olduklar›n› göstermez. Bunlar sa-
dece kültür ve medeniyet farkl›l›¤›n›n göstergeleridir, kültürel bir ev-
rim yafland›¤›n›n de¤il.
Evrimciler Arkeolojik Bulgular› Aç›klayamaz
‹nsanl›k tarihini anlatan evrimci bir eseri inceledi¤inizde ilk dik-
katinizi çekecek hususlardan biri, insan›n sözde ilkel atalar›n›n günlük
hayatlar›na dair detayl› tasvirlerdir. Kullan›lan üsluptaki eminlikten,
konu hakk›nda bilgisi olmayan biri, tüm bu anlat›lanlar›n bilimsel de-
lillere dayand›¤›n› düflünebilir. Evrimci bilim adamlar› sanki o dönem-
de yaflam›fl, gözlem yapma imkan›na sahip olmufl gibi detayl› hikaye-
ler anlat›rlar: ‹ki aya¤› üzerinde durmaya bafllayan sözde atalar›m›z›n
elleri bofl kal›nca alet yapmaya bafllad›klar›n›, uzun dönemler boyun-
ca sadece tafl› kulland›klar›n›, tahtalar ve tafllardan baflka hiçbir alet
edavatlar›n›n olmad›¤›n›, demiri, bak›r›, tuncu kullanmay› çok daha
ilerleyen dönemlerde ö¤rendiklerini söylerler. Ancak bu anlat›lanlar
bilimsel delillere de¤il, evrimcilerin ön yarg›lar›na göre bulgular› yan-
l›fl yorumlamalar›na dayal› hikayelerdir.
Arkeolog Paul Bahn, insanl›k tarihinin evrimi senaryosunun bir
masaldan ibaret oldu¤unu flöyle ifade eder:
Bilimin o kadar büyük k›sm› hikayelere dayan›yor ki! Hikayeyi iyi bir
anlamda kullan›yorum, ancak yine de hikaye iflte. ‹nsano¤lunun evrimi-
ne dair geleneksel senaryolar› düflünün: Av atefli, kamp atefli, karanl›k
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
17
Eski medeniyetlerden günümüze kalan kalıntılarda taş işlemeciliği dikkat çek-
mektedir. Taşa bu derece detaylı ve düzgün şekil verilebilmesi için, çoğunlukla güç-
lü çelik aletler kullanılması gerekir. Taşı taşla yontarak, taşı taşa sürterek ince de-
senlerin ve şekillendirmenin yapılması mümkün değildir. Granit gibi sağlam taşların
bu derece düzgün kesilmesi, üzerlerine desenler işlenmesi bunu yapabilecek tek-
nik alt yapıyı gerektirir.
Pek çok taş kalıntıdaki parlama da, keskin ve düzgün kesimden kaynaklanmak-
tadır. Evrimci bilim adamlarının bu parlaklığı cila olarak nitelendirmeleri, bu döne-
mi de "cilalı taş devri" olarak kabul etmeleri bilim dışı bir yorumdur. Cilanın binler-
ce yıl boyunca muhafaza edilmesi mümkün değildir. Söz konusu taşlar iddia edildiği
gibi cilalandığı için değil, düzgün kesildikleri için parlamaktadırlar. Bu, taşın kendi
yapısından kaynaklanan bir parlamadır.
Yukar›daki resimlerde görülen bileziklerden soldaki mermerden, sa¤daki de bazalttan yap›lm›flt›r.MÖ 8500-9000 y›llar›na aitlerdir. Evrimciler bu dönemde, sadece tafltan yap›lm›fl aletlerin kullan›l-d›¤›n› iddia ederler. Bazalt ve mermer çok sert tafllard›r. Bu tafllar›n böylesine düzgün yuvarlak hal-kalar haline getirilmesi için, çelikten yap›lm›fl keski ve iflçilik malzemeleri kullan›lmal›d›r. Bilezik-lerin çelik aletler kullan›lmadan kesilip flekillendirilmifl olmas› mümkün de¤ildir. Bir kifliye bir par-ça tafl verip, elindeki taflla, bazalt kitlesini, resimdeki gibi bir bilezik haline getirmesini istesek,bunda baflar›l› olabilir mi? Elbette tafl› tafla sürterek, tafla taflla vurarak bilezi¤i meydana getireme-yecektir. Ayr›ca bu bulgular, o dönemde burada yaflayan insanlar›n estetik anlay›fla ve sanat zev-kine sahip olan, kültürleri geliflmifl bireyler oldu¤unu göstermektedir.
18
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
Resimlerde elle yap›lm›fl obsidyenler, kemik aletler, kancalar ve tafltan yap›lm›fl çeflitli malze-
meler görülmektedir. Kemi¤e taflla vurarak böyle düzgün flekillerin elde edilemeyece¤i aç›k-
t›r. Kaba tafl darbeleri, kemi¤i sürekli da¤›t›p parçalayacak, istenildi¤i gibi flekillendirilmesini
engelleyecektir.
Ayn› flekilde granit ve bazalt gibi en sert tafllardan yap›lan bu malzemelerin de, tafl darbele-
riyle bu derece düzgün kesilmesinin, sivriltilip flekillendirilmesinin mümkün olmad›¤› aç›kt›r.
Bu tafllar, meyve keser gibi düzgün kesilmifltir. Tafllar›n parlakl›¤› da evrimcilerin iddia etti¤i
gibi cilalanm›fl olmalar›n-
dan de¤il, kesimden kay-
naklanmaktad›r. Bu eflyala-
r› yapan insanlar, ellerinde-
ki malzemeyi diledikleri
gibi flekillendirebilecekleri
demir veya çelikten yap›l-
m›fl teknik cihazlara sahip
olmal›d›r. Sert tafl parçalar›
ancak çelikle bu derece
düzgün kesilebilir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
19
ma¤aralar, ayinler, alet yap›m›, yafl-
lanma, mücadele ve ölümle ilgili hi-
kayeleri. Ne kadar› kemik ve kal›nt›-
lara, ne kadar› edebiyat ölçülerine da-
yan›r? (Paul Bahn, Arkeolojinin ABC'si, s.16;
Burak Eldem, 2012: Marduk'la Randevu,
‹nk›lap Kitabevi, ‹stanbul, 2003, s. 23)
Paul Bahn'›n net olarak ifade
etmekten çekindi¤i sorunun cevab›
aç›kt›r, insanl›k tarihinin sözde ev-
rimi bilimsel de¤il tamamen "ede-
bi" ölçülere dayanmaktad›r.
Nitekim bu hikayelerde pek
çok cevaps›z husus, mant›k çeliflki-
si ve bozuklu¤u vard›r. Ancak ev-
rimci dogmalarla düflünen bir kifli
bu çeliflkileri fark edemez. Örne¤in
evrimciler yontma tafl devrinden
bahsederler, ama o döneme ait alet-
lerin veya kal›nt›lar›n nas›l yontu-
lup flekillendirilmifl olabilece¤ini
anlatmazlar. T›pk› "dinazorlar›n si-
nekleri kovalarken kanat gelifltirip
uçmaya bafllad›klar›n› öne sürüp,
sine¤in ise nas›l uçtu¤unu" hiçbir
zaman aç›klayamad›klar› gibi, on
binlerce y›l öncesine ait kal›nt›lar›n
nas›l yap›l›p biçimlendirildi¤ini de aç›klayamazlar. Konunun bu yönü-
nü tamamen unutmaya ve unutturmaya çal›fl›rlar.
Oysa tafl› yontup flekillendirmek çok zor bir ifltir. Tafl› tafla sürte-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
20
Bu tafl kabartmas› 11 bin y›ll›kt›r. Evrimci-
lerin iddialar›na göre bu dönemde sadece
kaba, tafl aletler kullan›lmaktad›r. Oysa,
tafl› tafla sürterek böyle bir eser yap›la-
maz. Söz konusu kabartman›n nas›l böy-
le biçimli ve düzgün yap›lm›fl oldu¤unu
evrimciler ak›lc› ve mant›kl› bir flekilde
aç›klayamaz. Bu ve benzeri eserlerin ya-
p›labilmesi için demir veya çelikten alet-
ler kullanan, ak›ll› insanlar olmas› gerekir.
rek, tarih öncesi kal›nt›larda oldu¤u gibi,
mükemmel düzgünlükte ve sivrilikte ke-
silmifl aletler elde etmek mümkün de¤ildir.
Granit, bazalt ya da dolerit benzeri sert tafl-
lar›n, parçalan›p da¤›lmadan, a¤aç hamu-
ru gibi incecik kesilmesi ancak çelik e¤ele-
rin, tornalar›n, levyelerin, rendelerin, tafl
kesimi ve flekillendirilmesinde kullan›lan
di¤er aletlerin varl›¤›yla mümkündür. Yine
on binlerce y›l öncesine ait bileziklerin, kü-
pelerin, kolyelerin, kürelerin tafl kullan›la-
rak yap›lamayaca¤› bellidir. Bu eflyalardaki
ufak delikler taflla vurarak aç›lamaz. Üzer-
lerindeki süslemeler tafl› sürterek meydana
getirilemez. Söz konusu eserlerin munta-
zaml›¤›, bunlar› meydana getirmek için demir, çelik ve di¤er metaller-
den yap›lm›fl aletlerin kullan›lm›fl oldu¤unu göstermektedir.
Pek çok arkeolog ve bilim adam›, söz konusu tarihi eserlerin ve-
ya kal›nt›n›n evrimcilerin iddia etti¤i koflullarda yap›l›p yap›lamaya-
ca¤›n› test etmifltir. Örne¤in, 11 bin y›l önce infla edilmifl oldu¤u tah-
min edilen Göbekli Tepe'de bulunan blok tafllar üzerindeki ifllemelerin
nas›l yap›lm›fl olabilece¤ini araflt›ran Prof. Klaus Schmidt flöyle bir de-
ney yapm›flt›r: Evrimcilerin o dönemde kullan›ld›¤›n› iddia ettikleri
tafllar› iflçilerin ellerine vererek, kayalar›n üzerine benzer kabartmalar
çizmelerini istemifltir. Kayalar› taflla flekillendirmeye çal›flan iflçiler 2
saat boyunca aral›ks›z çal›flmalar› sonucunda kaya üzerinde sadece
belli belirsiz bir çizgi çizebilmifllerdir.
Benzer bir denemeyi herkes kendi evinde de yapabilir. Elinize
granit gibi sert bir tafl al›p, bundan 100 bin y›l önce yaflam›fl insanlar›n
yapt›klar› m›zrak uçlar›n›n bir benzerini yapmaya çal›fl›n. Ancak bu-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
21
550 bin y›ll›k bu tafl aletin, bu
derece düzgün kesilip biçim-
lendirilebilmesi için demir veya
çelik gibi sa¤lam metallerden
yap›lm›fl aletler kullan›lmas›
gerekir.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
22
Bu resimde görülen taş aletler, ortalama MÖ 10 -11 bin yıllarına aittir. Buradaki taşlar-
dan herhangi birini, evrimcilerin, o dönem insanlarının yaptıklarını iddia ettikleri gibi, bir baş-
ka taşla vurarak yapmaya çalıştığınızı düşünelim. Örneğin 4 numarada görülen taşlardaki düz-
gün oyukların aynısını açmaya çalışın. Elinizdeki kaya parçasına istediğiniz kadar taşla vurun,
böyle düzgün bir delik açamazsınız. Bunu yapabilmek için, çelik gibi sağlam metallerden yapıl-
mış aletler kullanmanız gerekir.
(1) MÖ 10 binli y›llara ait
tafl kakmalar
(2) MÖ 11 bin
y›l›na ait ha-
van tokmaklar›
(4) MÖ 11 bin y›l›na
ait tafl eflyalar
(5) Malakit (bak›r ta-
fl›) dolgu malzemesi
kullan›larak yap›lm›fl
MÖ 9-10 bin y›llar›na
ait tafl eflya
(6) MÖ 10 binli y›l-
lara ait çivi görünü-
münde dolgu tafl
(7) MÖ 10 bin
y›l›na ait
çekiç ucu
(3) MÖ 10 bin
y›llar›na ait
obsidyen alet
12
3
4
6
7
5
nun için bu granit parças› ve bir tafltan baflka elinizde hiçbir malzeme
olmas›n. Bu ifllemde ne derece baflar›l› olabilirsiniz? Tarihi kal›nt›larda-
ki gibi mükemmel keskinlikte, simetride, düzgünlükte ve parlakl›kta
bir parça meydana getirebilir misiniz? Daha da ileri gidelim 1 m2 bü-
yüklü¤ünde bir kaya al›p üzerine derinlikli bir hayvan resmi yapma-
ya çal›fl›n. Kayaya elinizdeki taflla vurarak nas›l bir sonuç elde edersi-
niz? Çok aç›kt›r ki çelik ve demirden yap›lm›fl araç gereç olmadan, ne
basit bir m›zrak ucunu ne gösteriflli bir tafl ifllemesini yapabilirsiniz.
Bu aflamada flunu da unutmamak gerekir ki, kullan›lm›fl olan tafl
kesme ve biçimlendirme aletlerinin yap›lmas› da ayr› bir uzmanl›k ala-
n›d›r. E¤enin, levyenin, rende ve di¤er aletlerin yap›labilmesi için de
gerekli teknik alt yap›n›n bulunmas› flartt›r. Bu da, bu eserlerin meyda-
na getirildi¤i dönemde koflullar›n oldukça iyi ve ileri oldu¤unu göster-
mektedir. Yani, evrimcilerin basit tafl aletlerin kullan›ld›¤›, tekni¤in ve
teknolojinin olmad›¤›n› iddia ettikleri "kabatafl devri" sadece bir heze-
yandan ibarettir, gerçekte böyle bir dönem yaflanmam›flt›r.
Öte yandan tafllar›n kesilmesinde, düzetilmesi ve flekillendirilme-
sinde kullan›lm›fl olan demir ve çelik malzemelerin günümüze kadar
ulaflmam›fl olmas› da son derece do¤ald›r. Do¤al koflullar alt›nda, özel-
likle de nemli ve asitli ortamlarda, her türlü metal malzeme okside ola-
cak, çürüyüp bozulacak ve yok olacakt›r. Geriye ise yok olmas› çok da-
ha uzun süre alan tafl parçalar kalacakt›r. Bu tafl parçalara bakarak, dö-
nemin insanlar›n›n sadece tafl› kulland›klar›n› öne sürmek ise bilimsel
bir yaklafl›m de¤ildir.
Nitekim art›k pek çok evrimci de, arkeolojik buluntular›n Darwi-
nizm'i desteklemedi¤ini kabul etmektedir. Evrimci arkeolog Richard
Leakey, arkeolojik bulgular›n özellikle de tafl aletlerin evrim teorisiyle
aç›klanmas›n›n mümkün olmad›¤›n› flöyle itiraf eder:
Asl›nda, Darwinist tezin yetersizli¤i arkeolojik kay›tlarla kesin olarak
kan›tlanm›flt›r. E¤er Darwinist sunum do¤ru olsayd›, bu durumda hem
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
23
arkeolojik kay›tlarda hem de fosil kay›tlar›nda iki ayakl›l›¤›n, teknoloji-
nin ve geliflen beyin ölçülerinin delillerini görmemiz gerekirdi. Ama bu-
nu görmüyoruz. Tarih öncesi kay›tlar›n tek bir yönü dahi bu tezin
yanl›fl oldu¤unu göstermek için yeterli: tafl aletler. (Richard Leakey, The
Origin of Humankind, Basic Books, New York, 1994, s. 12)
Evrimcilerin Hayali Kronolojisi
Evrimciler tarihi s›n›fland›r›rken, bulduklar› eserleri teorilerine
uygun olacak flekilde, dogmalar› do¤rultusunda yorumlay›p de¤er-
lendirirler. Bronz eflyalar› çokça bulduklar› dönemi bronz ça¤› olarak
adland›r›r, demirin çok daha yak›n bir dönemde kullan›lmaya bafllan-
d›¤›n› öne sürerler. Metallerin en eski medeniyetler taraf›ndan bilin-
medi¤ini iddia ederler.
Oysa, daha önce de belirtti¤imiz gibi demir, çelik ve pek çok me-
tal çabuk okside olup, afl›n›rlar. Tafla oranla çok daha k›sa sürede, çü-
rüyüp yok olurlar. Okside olmas› daha zor olan bronz gibi metaller ise
di¤er metallere oranla daha uzun süre muhafaza edilebilir. Bu durum-
da bronzdan yap›lm›fl eserlerin daha eski tarihli olmas›, demirden ya-
p›lm›fl eserlerin ise daha yeni tarihli olmas› son derece do¤ald›r.
Ayr›ca bronzu elde edebilmeyi bilen bir toplumun demiri bilme-
di¤ini öne sürmek, bronz elde edebilecek bilgiye ve teknik alt yap›ya
sahip olan bir toplumun di¤er metalleri kullanmad›¤›n› iddia etmek
mant›kl› bir yorum de¤ildir.
Bronz, bak›ra kalay, arsenik ve antimon kat›larak ve biraz da çin-
ko eklenerek elde edilir. Bronzu elde eden kifli, öncelikle bak›r, kalay,
arsenik, çinko ve antimon gibi elementlerin kimya bilgisine sahip ol-
mal›d›r, bunlar› hangi derecelerde eritmesi gerekti¤ini bilmelidir, ge-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
24
rekli eritmeyi ve alafl›m› yapa-
bilece¤i f›r›na ve malzemelere
sahip olmal›d›r. Bu say›lan bil-
gilerden habersiz olan birinin
baflar›l› bir alafl›m elde etmesi
oldukça zordur.
Örne¤in bak›r cevherleri, yafll› ve sert kayalarda, kristal veya to-
zumsu mineral olarak bulunur. Bak›r› kullanan toplumun öncelikle
kayalarda bulunan toz halindeki cevheri tan›yabilecek bilgi seviyesin-
de olmas› gerekir. Daha sonra buldu¤u bak›r› yer alt›ndan ç›karabil-
mek için maden infla etmesi, cevheri kayadan söküp ç›karabilmesi ve
yüzeye tafl›yabilmesi gerekir. Tüm bunlar›n tafltan tahtadan aletlerle
yap›lamayaca¤› aç›kt›r.
Bak›r cevherinin metale dönüflümü için cevherin kor ateflle karfl›-
laflmas› gerekir. Bak›r›n eritilerek ar›t›lmas› için gerekli s›cakl›k ise
1084.50C'dir. Bu esnada atefle hava ak›m› sa¤layan bir cihaz ya da kö-
rük kullan›lmas› gerekir. Bak›rla ifllem yapan bir toplumun bu ›s›n›n
sa¤lanabilece¤i bir f›r›n› infla etmifl olmas›, ayr›ca bu f›r›nda laz›m ola-
cak pota, mafla gibi aletleri de yapm›fl olmas› flartt›r. Burada sadece ba-
k›r›n ifllenmesi için gerekli olan alt yap›, k›saca özetlenmifltir. Bronzun
elde edilmesi için bak›r›n, kalay, çinko ve di¤er elementlerle kar›flt›r›l-
mas› ise çok daha kapsaml› bir ifltir. Çünkü her metal için farkl› ifllem-
ler uygulanmas› gerekir. Tüm bunlar, metali iflleyen, alafl›mlar meyda-
na getiren, madencilikle u¤raflan toplumlar›n detayl› bilgi sahibi ol-
duklar›n›n göstergesidir. Bu derece kapsaml› bilgiye sahip olan kiflile-
rin, demiri bulamam›fl olduklar›n› iddia etmek ise mant›kl› ve tutarl›
bir aç›klama de¤ildir.
Öte yandan arkeolojik bulgular da, evrimcilerin eski dönemlerde
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
25
Üstte MÖ 8 -10 binli y›llara ait, boncuk ola-
rak kullan›ld›¤› tahmin edilen bak›r parçalar.
Dönemin insanlar› bak›r cevherlerini bulup
iflleyebilecek teknik alt yap›ya sahiplerdi.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
Evrim teorisine göre, canlılar belli aşamalar içinde evrimleşmiş,
bakteriden insana kadar uzanan hayali gelişim senaryosunda her şey mil-
yonlarca sene içinde, hayali bir evrim süreci dahilinde olmuştu. Bu senar-
yoda insan, en son evrimleşen canlı olmalı ve son 20.000 yıl içinde geli-
şimini tamamlamalıydı. Ama bilimsel bulgular ve fosil kayıtları, böyle bir
gelişimi gösteren tek bir kanıt bile vermemiş, hatta bunun imkansızlığını
göstermiştir.
Bu önemli gerçeği gösteren diğer bulgular ise, milyonlarca yıl önce-
sinden kalan, insanlara ait kullanım gereçleri, aletler ve süs eşyalarıdır.
Darwinistler, günümüzden 100 milyon yıl önce, hatta 500 milyon yıl ön-
ce - ki bu tarih evrimcilerin yeryüzünde bakteri dışında hiçbir canlının ya-
şamadığını iddia ettikleri bir zamandır - yaşamış olan insanları, hayali ev-
rim şemalarının hiçbir yerine yerleştirememektedirler. Elbette bunu yap-
maları imkansızdır çünkü Allah, her canlıyı olduğu gibi insanı da yoktan
yaratmış, "Ol" emri ile var etmiştir. Dolayısıyla bundan 100 yıl öncesin-
de yaşamış insanlara ait bulguları keşfetmek ne kadar olası ve makul ise,
günümüzden 500 milyon yıl öncesine ait insanların eserlerini bulup ince-
lemek de o kadar makuldür. Yoktan yaratan Allah, kuşkusuz tarihin her
döneminde dilediği canlıyı var edebilir. Elbette bu, üstün güç ve kudret
sahibi Allah için çok kolaydır. Darwinistlerin anlayamadığı gerçek budur
ve bu nedenle Yaratılış Gerçeğini delillendiren bulgular karşısında bir
açıklamaları yoktur. Bilimsel gerçeklerin çürüttüğü senaryolarını yinele-
mek dışında bir çözüm bulamazlar. Ama yapılan kazılar, her geçen gün,
giderek artan delillerle evrim dogmasını yok etmektedir.
26
27
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
27
Scientific American dergisinin 1852 y›l›nda yay›nla-nan 5 Haziran tarihli say›s›nda, yaklafl›k 100 bin y›ll›kolan bir metal kab›n kal›nt›lar›n›n bulundu¤u haberiyer alm›flt›r. Araflt›rmalar, çanak fleklindeki bu kab›nyap›ld›¤› metalin, çinko ve yo¤un gümüflün kullan›ld›-¤› bir alafl›mdan meydana geldi¤ini göstermifltir. Ayr›-ca vazonun üzerinde ince iflçilikle çiçek buketleri,üzüm asmas› ve taç desenleri ifllidir. En eski ça¤lardainsanlar›n metali kullanmad›¤› iddias›nda olan evrim-cilerin bu bulguyu aç›klayabilmeleri mümkün de¤ildir.Aç›kt›r ki bu eseri meydana getiren kifliler, metalalafl›mlar›n› yapan, metali iflleyebilen geliflmifl bir kül-tür birikimine sahiptirler.
Resimde görülen metal küre, Güney Afri-ka'da milyonlarca y›l öncesine ait oldu¤utahmin edilen bir yer katman›nda bulunanbirkaç yüz tane küreden biridir. Küreler,do¤al herhangi bir olayla meydana gelmiflolmas› mümkün olmayan, çok ince ifllene-rek flekil verilmifl oluklar içermektedir. Bubulgu, metalin en eski tarihlerden beri kul-lan›ld›¤›n›, milyonlarca y›l önce de insanla-r›n metal üzerine ince oluk yapabilecekaletlere sahip olduklar›n› göstermektedir.
1912'de Oklahama'daki Thomas Büyükflehir Elektrik fabri-kas›nda, iki iflçi, fabrika kazan›na kürekle kömür atarlar-ken flafl›rt›c› bir bulgu ile karfl›laflt›lar. Kömür parçalar›n-dan biri kald›rmak için oldukça büyüktü, bu nedenle ifl-çilerden biri kömürü k›rd›. Kömür parças›n› k›rd›¤›nda içindedemir bir çömlek oldu¤unu gördü. Çömlek kömürden ç›kar›ld›¤›nda,çömle¤in kal›b› iki parça içinde de görülebiliyordu. Pek çok uzman, demir çömle¤inetraf›ndaki kömürü inceledi ve çömle¤in yaklafl›k 300 - 325 milyon y›l önce yap›ld›-¤›n› belirlediler. Bu, demirin, MÖ 1200 y›llar› civar›nda kullan›lmaya bafllad›¤›n› iddiaeden evrimciler için aç›klanmas› mümkün olmayan bir bulgudur.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
Bu ayakkabı tabanı fosili, 213
milyon yıllık taş yatağında bulun-
muştur. Bundan milyonlarca yıl ön-
ce yaşayan insanlar ayakkabılarıyla,
kıyafetleriyle, yemek kültürleriyle,
sosyal ilişkileriyle medeni bir yaşam
sürmüşlerdir. Fosilin bilinen tek
resmi 1922 tarihli bir New York
gazetesinde yayınlanmıştır. İnsanlık
tarihinin evrimi iddiasını yalanlayan
bu gibi bulgular, evrimciler tarafın-
dan ya gizlenir ya da göz ardı edilir.
Resimdeki havan ve tokmağı, 1877
yılında Table Mountain kömür madenin-
de bulunmuştur. 33 milyon yıllık kömür
yatağında bulunan bu havan ve tokmağı,
insanın her dönemde insani bir yaşam
sürdüğünün delillerindendir.
3 milyon yıllık çakıl taşı üzerine insan
yüzüne benzer bir figür yapılmış. Çakıl taşın-
da böyle düzgün delikler açabilmek oldukça
zor bir iştir. Bunun için sert metalden yapıl-
mış delik açma aletleri kullanılması gerekir.
Evrimcilerin iddia ettiği gibi, son derece ilkel
koşullarda bunun yapılmış olması imkansız-
dır.
28
metalin bilinmedi¤i ve kullan›lmad›¤› iddialar›n›n do¤ru olmad›¤›n›
göstermektedir. 100 bin y›ll›k metal kap kal›nt›s›, 2.8 milyar y›ll›k me-
tal küreler, 300 milyon y›ll›k oldu¤u tahmin edilen demir çömlek, 27
bin y›ll›k kil parçalar› üzerinde bulunan tekstil kal›nt›lar›, magnez-
yum, platinyum gibi Avrupa'da birkaç yüzy›l önce eritilmesi baflar›lan
metallerin bin y›ll›k kal›nt›lardaki izleri gibi say›s›z buluntu, evrimci-
lerin iddia etti¤i, kabatafl devri, yontma tafl devri, cilal› tafl devri, bronz
ça¤›, demir ça¤› s›ralamas›n› alt üst etmifltir. Pek çok bilimsel yay›nda
yer alan bu bulgular›n önemli bir k›sm›, evrimci bilim adamlar› tara-
f›ndan ya göz ard› edilmifl ya da müzelerin bodrumlar›na saklanm›fl-
t›r. Gerçek insanl›k tarihi yerine, evrimcilerin hayal ürünü hikayeleri,
insanl›k tarihi gibi toplumlara tan›t›lm›flt›r.
Müminler Tarih Boyunca Medeni
Bir Yaflam Sürmüfllerdir
Allah tarih boyunca insanlar› hak dine davet edecek elçilerini
göndermifltir. ‹nsanlar›n bir k›sm› elçilere itaat edip, Allah'›n varl›¤›-
na ve birli¤ine iman etmifller, bir k›sm› da inkarlar›nda direnmifller-
dir. ‹nsanl›¤›n ilk var oldu¤u günden itibaren insanlar, Bir olan
Allah'a iman› ve hak din ahlak›n›, Rabbimiz'in vahyi ile bilip ö¤ren-
mifllerdir. Dolay›s›yla evrimcilerin öne sürdü¤ü, "Bir olan Allah'a
iman›n ilk toplumlar taraf›ndan bilinmedi¤i" iddias› do¤ru de¤ildir.
(Bu konu kitab›n ilerleyen bölümlerinde detayl› olarak aç›klanmak-
tad›r.)
Allah'›n tarihin her döneminde insanlara, kendilerini iman et-
meye ve din ahlak›n› yaflamaya davet eden elçiler gönderdi¤i Ku-
ran'da flu flekilde haber verilmifltir:
‹nsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyar›c›lar ola-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
29
rak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanlar›n an-
laflmazl›¤a düfltükleri fleyler konusunda, aralar›nda hüküm
vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaç›k
ayetler geldikten sonra, birbirlerine karfl› olan 'azg›nl›k ve k›s-
kançl›klar›' yüzünden anlaflmazl›¤a düflenler, o, (kitap) veri-
lenlerden baflkas› de¤ildir. Böylece Allah, iman edenleri, hak-
k›nda ayr›l›¤a düfltükleri gerçe¤e Kendi izniyle erifltirdi.
Allah, kimi dilerse onu do¤-
ruya yöneltir. (Bakara Sure-
si, 213)
Bir baflka ayette de her
topluma onlar› uyarmak,
Allah'›n varl›¤›n› ve birli¤ini
hat›rlatmak, din ahlak›n› ya-
flamaya davet etmek için bir
elçi gönderildi¤i flöyle bildi-
rilmifltir:
...Hiçbir ümmet yoktur ki,
içinde bir uyar›c› gelip-geç-
mifl olmas›n. (Fat›r Suresi,
24)
Rabbimiz'in insanlara
elçiler ve hak kitaplar gön-
dermifl olmas›na ra¤men baz›
insanlar zaman içinde arala-
r›nda anlaflmazl›¤a düflmüfl-
ler, hak din ahlak›ndan uzak-
laflm›fllar ve baz› sapk›n ve
bat›l inan›fllara uymufllard›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
30
20. Hanedanl›k dönemine ait, alç› üzerine yap›lm›fl resim.
Tarihin her döneminde, günümüzde oldu¤u gibi,
hak dinler de vard› bat›l inan›fllar da. Tarihin her
döneminde iman edenler Allah'›n emri olan iba-
detleri yerine getiriyorlard›.
Kimileri putperest
inan›fllar gelifltirmifl-
ler, topra¤a, tafla, tah-
taya, Ay'a, Günefl'e,
sözde kötü ruhlara ta-
p›nma sapk›nl›¤›na
düflmüfllerdir. Nite-
kim günümüzde de,
hak dine inananlar ol-
du¤u gibi halen sap-
k›nca atefle, Ay'a, Gü-
nefl'e, tahta putlara
tapanlar da vard›r.
Kimileri, Allah'›n var-
l›¤›n› ve birli¤ini bil-
melerine ra¤men,
Rabbimiz'e birtak›m
ortaklar koflmufllar-
d›r. Rabbimiz yine
onlara elçiler gönder-
mifl, aralar›nda anlafl-
mazl›¤a düfltükleri konularda hak olan hükmü kendilerine bildir-
mifl, bat›l inan›fllar›ndan ar›n›p hak din ahlak›n› yaflamaya onlar› da-
vet etmifltir. Ve tarihin her döneminde iman edenlerle etmeyenler,
salih müminlerle sapk›n yollara uyanlar var olmufltur.
Tarih boyunca yaflam›fl peygamberlerle birlikte iman edenler,
son derece medeni koflullarda, modern ve kaliteli bir yaflam sürmüfl-
lerdir. Hz. Nuh döneminde de, Hz. ‹brahim döneminde de, Hz. Yu-
suf döneminde de, Hz. Musa döneminde de, Hz. Süleyman döne-
minde de flimdiki gibi, toplumsal düzen içinde, modern bir hayat
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
31
Geçmiflte oldu¤u gibi günümüzde de bat›l inan›fllara
sahip olanlar, putlara tapanlar yaflamaktad›r.
yaflanm›flt›r. Her dönemde müminler namazlar›n› k›lm›fl, oruçlar›n›
tutmufl, Allah'›n bildirdi¤i s›n›rlar› korumufl, helal ve temiz bir ha-
yat yaflam›fllard›r. Arkeolojik bulgularda elde edilen bilgilerin gös-
terdi¤i geliflmifl yaflam standartlar›n›n en güzeline, en asil ve en te-
mizine, Allah'a iman eden salih müminler sahip olmufllard›r. Yafla-
d›klar› dönemin sa¤lad›¤› her türlü imkan›n en iyisini peygamber-
ler ve samimi müminler, Allah r›zas›na uygun olarak, kullanm›fllar-
d›r.
Nemrud dönemindeki her türlü teknolojik geliflme Hz. ‹brahim
ve onunla birlikte iman eden müminler taraf›ndan en güzel flekilde
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
32
Sebe Melikesi'nin
Hz. Süleyman'› zi-
yaret ediflini an-
latan tablo
kullan›lm›flt›r. Firavunlar döneminde sahip olunan teknik bilgi, Hz.
Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun ve o dönemde yaflayan salih müminle-
rin de hizmetinde olmufltur. Hz. Süleyman döneminde mimaride, sa-
natta, ulafl›mda elde edilen yüksek teknoloji en hikmetli flekilde kul-
lan›lm›flt›r. Rabbimiz'in Hz. Süleyman'a lütfu olan zenginlik ve ihti-
flam, nesiller boyunca hayranl›k uyand›rm›flt›r.
Unutmamak gerekir ki, bundan yüz binlerce y›l önce yaflam›fl in-
sanlar›n da günümüz toplumlar›n›n da sahip oldu¤u her türlü bilgi ve
imkan, Allah'›n insanlara bir lütfudur. Yüz binlerce y›l önce medeni-
yetlerini kuranlar, on binlerce y›l önce ma¤ara duvarlar›na estetik re-
simler yapanlar, piramitleri, zigguratlar› infla edenler, dev tafl an›tlar
meydana getirenler, Amazon ormanlar›n›n en yüksek noktalar›na bü-
yük yap›lar yapanlar Allah'›n ilham› ve ö¤retmesiyle bu eserleri mey-
dana getirmifllerdir. Günümüzde atomun alt parçac›klar›n› inceleyen-
ler, uzaya araç gönderenler, bilgisayar› en etkin flekilde kullananlar
bunlar›, Allah diledi¤i için yapabilmektedirler. ‹nsanlar›n var oldukla-
r› günden bu yana sahip olduklar› her türlü bilgi, Allah'›n insanlara
lütfu, kurduklar› her medeniyet, Rabbimiz'in eseridir.
Allah insan› yoktan var etmifl ve ona dünya hayat› boyunca çe-
flitli imkanlar ve nimetler vermifltir. Verilen her nimet insan için bir
denemedir. Sahip oldu¤u medeniyetin, teknolojinin ve imkanlar›n
Allah'›n birer lütfu oldu¤unu bilen, tüm bunlar için Rabbimiz'e flük-
reden kullar›na, Allah nimetlerini art›r›r:
Rabbiniz flöyle buyurmufltu: "Andolsun, e¤er flükrederseniz
gerçekten size art›r›r›m..." (‹brahim Suresi, 7)
Ve Allah salih kullar›n› hem dünyada hem ahirette güzel bir fle-
kilde yaflat›r. Kuran'da bu gerçek flöyle haber verilmifltir:
Erkek olsun, kad›n olsun, bir mümin olarak kim salih bir
amelde bulunursa, hiç flüphesiz Biz onu güzel bir hayatla ya-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
33
flat›r›z ve onlar›n karfl›l›¤›n›, yapt›klar›n›n en güzeliyle mu-
hakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)
Bu ayetin bir tecellisi olarak, tarih boyunca yaflayan tüm Müs-
lümanlar yaflad›klar› dönemin en iyi imkanlar›na sahip olmufllar,
medeni ve güzel bir yaflam sürmüfllerdir. Elbette imtihan ortam›n›n
gere¤i olarak kimi zaman zorluk ve s›k›nt›larla da denenmifllerdir.
Ancak bu s›k›nt›lar veya zor flartlar, medeni ve insanca bir yaflam
sürmedikleri anlam›na gelmez. Allah'› inkar eden, inkarlar›nda dire-
nen, güzel ahlak› yaflamayan ve yeryüzünde bozgunculuk ç›karan-
lar›n sonu ise, ne kadar zengin, refah ve ileri bir medeniyet de olsa-
lar, hüsran olmufltur. Üstelik bunlar›n bir ço¤u belki de günümüz
toplumlar›ndan dahi
geliflmifl imkanlara sa-
hip olan toplumlard›r.
Bu gerçek Kuran'da
flöyle haber verilmifltir:
Yeryüzünde gezip do-
laflm›yorlar m›? Böyle-
ce kendilerinden ön-
cekilerin nas›l bir so-
na u¤rad›klar›n› gör-
sünler. Onlar, güç ba-
k›m›ndan kendilerin-
den daha üstün idiler,
topra¤› alt-üst etmifl-
ler (ekmifller, maden-
ler, sular aray›p ç›kar-
m›fllar) ve onu, kendi-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
34
Hz. Meryem ve Azizler Tablosu, Giovanni Bellini,
1505, Venedik
lerinin imar etti¤inden daha çok imar etmifllerdi. Elçileri de,
onlara aç›k delillerle gelmiflti. Demek ki Allah onlara zul-
metmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlard›.
(Rum Suresi, 9)
Kültürel Birikim, Evrimsel Bir Süreç
Yafland›¤›n› Göstermez
Evrimcilerin iddias›, ilk insanlar›n sözde yar› maymun
varl›klar oldu¤u, zaman içinde fiziksel özellikleriyle birlikte zihinsel
özelliklerinin de geliflti¤i, kabiliyetler kazand›klar›, medeniyetin bu
nedenle evrimleflerek ilerledi¤idir. Bilimsel bulgulara dayanmayan
bu iddiaya göre, sözde ilkel atalar›m›z hayvani bir hayat yaflam›fllar,
insanlaflt›kça medenileflmifller ve zihinleri gelifltikçe kültürel olarak
ilerleme kaydetmifllerdir. Vücudu tamamen tüylerle kapl›, üzerinde
hayvan kürkleriyle atefl yakmaya çal›flan, omuzlar›nda avlad›klar›
hayvanlarla su kenar›nda yürüyen, ma¤aralar›n içinde h›r›lt›lar
ç›kararak birbirleriyle anlaflmaya çal›flan ilkel insan mizansenleri de
bu bilim d›fl› iddian›n ortaya att›¤› hikayelerden ibarettir.
Fosil kay›tlar›, bu hikayeyi desteklememektedir. Bilimsel bilgi-
lerin gösterdi¤i sonuç, insan›n insan olarak yoktan yarat›ld›¤› ve var
oldu¤u ilk günden itibaren de insani bir yaflam sürdü¤üdür.
Arkeolojik bulgular da, evrimcilerin yapt›klar› kronolojiyi hiçbir
flekilde desteklememektedir. Evrimcilerin "insanlar›n yeni yeni
konuflmay› ö¤rendiklerini" söyledikleri döneme ait olan arkeolojik
bulgular, gerçekte insanlar›n mutfaklar› oldu¤unu, aile hayat›
yaflad›klar›n› göstermektedir. Evrimcilerin, "tafl devri olarak iddia
ettikleri" dönemlerde, beyin ameliyatlar› yap›ld›¤› ortaya ç›km›flt›r.
Evrimcilerin, "insanlar›n sanat› bilmediklerini söyledikleri" dönem-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
35
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
lere ait kaz› alanlar›nda ise süs eflyalar› ve boya hammaddeleri bu-
lunmufltur. Kitab›n ilerleyen bölümlerinde bunlar gibi pek çok örnek
detayl› olarak incelenecektir.
Tüm bu örneklerin gösterdi¤i gerçek, hiçbir zaman ilkel hayvani
bir hayat›n olmad›¤›d›r. Evrimcilerin öne sürdü¤ü gibi tafl› taflla yon-
tarak, tafltan tahtadan baflka hiçbir alet kullanmadan medeniyet d›fl› bir
yaflam yaflanmam›flt›r. Her dönemde iman edenler insanca yaflam›flt›r.
Her dönemde insana yak›flacak gibi k›yafetler olmufl, insana yak›flacak
flekilde tabaklar, kaplar, kafl›klar, çatallar kullan›lm›fl, insana yak›flacak
koflullarda oturulmufl, yat›lm›fl, yemek yenmifl, sohbet edilmifl, insana
yak›flacak yap›lar infla edilmifl, insana yak›flacak sanat eserleri meydana
getirilmifltir. Doktorlar, ö¤retmenler, terziler, mühendisler, mimarlar,
sanatç›lar olmufl, toplum düzeni sa¤lanm›flt›r. Ak›l ve vicdan sahibi
olanlar, Allah'›n ilham›yla, yeryüzündeki nimetlerden en güzel flekilde
faydalanm›fllard›r.
Ancak elbette tarih boyunca teknolojik geliflme de yaflanm›fl, in-
sanlar›n bilgi birikimleri artt›kça teknoloji de¤ifliklikler göstermifl,
yaflan›lan ortam›n koflullar›na uygun olarak yeni cihazlar gelifltiril-
mifl, bilimsel bulufllar olmufl, kültürel de¤iflimler yaflanm›flt›r. Ancak
insanl›k tarihinde yaflanan bilgi birikimi ve teknolojik ilerleme,
evrimsel bir süreç yafland›¤› anlam›na gelmemektedir.
Bilginin sürekli artmas› son derece ola¤an durumdur. Bir insan›n
sahip oldu¤u bilgi seviyesi ilkokul ça¤›nda farkl›, orta okul ça¤›nda
farkl›, üniversite ça¤›nda çok daha farkl›d›r. Bir kiflinin hayat›
boyunca bilgi seviyesinin sürekli artmas›, onun evrimsel bir süreç
içinde oldu¤unu ve bafl› bofl rastlant›lar›n etkisiyle ilerledi¤ini göster-
mez. Benzer bir durum toplum hayat› için de geçerlidir. Toplumsal
yaflamda da, ihtiyaçlar do¤rultusunda yeni keflifler, bulufllar yap›l›r,
yeni mekanizmalar icat edilir, bir baflka kifli bu mekanizmay› daha da
gelifltirir. Sürekli kültür geliflimi yaflan›r. Ancak bu, evrimsel bir süreç
de¤ildir.
36
arwinizm'in iddias›, insan›n ve dolay›s›yla
sahip oldu¤u kültürün, ilkellikten medeniye-
te do¤ru ilerledi¤idir. Ancak arkeolojik bul-
gular, insanl›k tarihinin ilk gününden itiba-
ren, toplumlar›n çok ileri kültürlere sahip ol-
du¤u dönemler oldu¤u gibi, çok geri kültürleri yaflad›klar› dönem-
ler de oldu¤unu göstermektedir. Hatta ço¤u zaman, son derece zen-
gin medeniyetlerle geri medeniyetler ayn› dönem içinde var olmufl-
lard›r. Tarih boyunca, ayn› dönemde yaflayan toplumlar›n birço¤u-
nun teknoloji ve medeniyet düzeyleri, sosyolojik ve kültürel yap›la-
r›, ayn› bugün oldu¤u gibi birbirinden farkl›d›r. Örne¤in günümüz-
de, Kuzey Amerika k›tas› t›pta, bilimde, mimaride ve teknolojide ol-
dukça ilerlemifl olmas›na ra¤men, Güney Amerika'n›n çeflitli bölge-
lerinde teknoloji aç›s›ndan oldukça geri, dünya ile hiçbir ba¤lant›s›
37
KABATAfi DEVR‹TAR‹H‹ B‹R YALAN:
olmayan toplumlar yaflamaktad›r. Dünyan›n pek çok bölgesinde
hastal›klar en ileri görüntüleme teknikleri ve tahlillerle teflhis edilip,
son derece modern koflullarda tedavi edilirken, di¤er çeflitli bölgele-
rinde de hastal›klar›n sözde kötü ruhlar›n etkisiyle meydana geldi-
¤i düflünülüp, sahte kötü ruhlar› kovma ayinleriyle hastalar iyileflti-
rilmeye çal›fl›lmaktad›r. MÖ 3000'lerde yaflayan Sümerler, Eski M›-
s›rl›lar, ‹ndus halk› gibi toplumlar, her aç›dan günümüzde yaflayan
bu kabilelerle -hatta bu kabilelerden ileride olan pek çok toplumla-
k›yas kabul etmeyecek bir medeniyete sahiptiler. Demek ki tarihin
her döneminde medeniyet aç›s›ndan geliflmiflle geri kalm›fl toplum-
Avustralyal› Papou yerlisi
21. yüzy›lda dahi bat›l inan›fllara sahip pek
çok toplum yaflamaktad›r. Bu insanlar, ken-
dilerine hiçbir fayda veya zarar vermeye güç
yetiremeyen sahte ilahlara tapma yan›lg›s›na
düflmektedirler. Resimde, Arhuaco kabilesi-
nin flefinin, kendilerine yap›lan sald›r›lar›n
ard›ndan sözde yard›m almak için yapt›¤›
ayin görülüyor. Bu ayini düzenleme amaçla-
r›n› flefleri flu flekilde aç›kl›yor: "Da¤› sakin-
lefltirmek için do¤adaki yafll› ruhlar› yard›ma
ça¤›r›yoruz." (Natinoal Geographic Türkiye,
Ekim 2004)
38
AAddnnaann OOkkttaarr HARUN YAHYA
lar birarada varl›klar›n› sürdürebilmifllerdir. Binlerce y›l önce yafla-
yan bir toplum, 20. yüzy›ldaki bir topluluktan çok daha ileriye gide-
bilmifltir. Bu da bize geliflimin evrimsel bir süreç içinde oluflmad›¤›-
n›, yani tarih içinde ilkel toplumdan medeniye do¤ru bir geliflim bu-
lunmad›¤›n› göstermektedir.
Elbette tarihsel süreç içerisinde her alanda büyük ilerlemeler
kaydedilmifl, bilim ve teknolojide büyük geliflmeler sa¤lanm›flt›r. Fa-
kat bu de¤iflimleri evrimcilerin ve materyalistlerin iddia etti¤i gibi
bir "evrim" süreci olarak tan›mlamak ak›lc› ve bilimsel bir yaklafl›m
de¤ildir. Kültür ve tecrübe birikimi sayesinde teknoloji ve bilim gibi
Dünyan›n bir ucunda insanlar, sözde "ölü ruhlar›n da¤lar› sakinlefl-
tirebilece¤ine" inan›p son derece ilkel koflullarda yaflarken, bir bafl-
ka yerde insanlar gökdelenlerde yaflay›p, uçaklarla veya lüks tekne-
lerle seyahat etmekte, oldukça konforlu bir yaflam sürmektedirler.
Evrimcilerin iddialar›n›n aksine hem ileri hem de geri medeniyetler
ayn› anda var olabilmektedir.
39
alanlarda sürekli bir geliflim söz konusudur. Ancak burada önemli
olan nokta fludur; günümüz insan› ile binlerce y›l önce yaflayan bir
kifli aras›nda, nas›l fiziksel özellikler aç›s›ndan bir fark yoksa, zeka ve
yetenek aç›s›ndan da bir fark yoktur. 20. yüzy›ldaki insanlar›n beyin
kapasitesi ve zekas› daha çok geliflti¤i için daha ileri bir uygarl›¤a sa-
hip oldu¤umuz düflüncesi, evrim teorisinin telkinleri sonucunda
oluflan yanl›fl bir bak›fl aç›s›d›r. Oysa günümüzde dahi farkl› bölge-
lerdeki halklar farkl› anlay›fllara ve kültürlere sahip olabilmektedir.
Örne¤in, bugün Avustralya'daki bir yerlinin ABD'deki bir bilim ada-
m›n›n sahip oldu¤u bilgiye sahip olmamas› onun zekas›n›n ya da
beyninin yeteri kadar geliflmedi¤ini göstermez. Çok zeki olmas›na
ra¤men, bu tip bir kabile içinde do¤up hayat›n› sürdüren, hatta elekt-
ri¤in varl›¤›ndan dahi haberi olmayan birçok insan olabilir. Ayr›ca
farkl› yüzy›llarda farkl› ihtiyaçlar geliflmifl olabilir. Örne¤in günü-
müz moda anlay›fl› ile M›s›rl›lar›n moda anlay›fl›n›n ayn› olmamas›
bizim kültürümüzün onlar›nkinden daha ileride oldu¤unu göster-
mez. 20. yüzy›lda medeniyetin iflareti gökdelenlerken, M›s›r döne-
minde uygarl›¤›n kan›t› piramitler ve sfenkslerdi.
Önemli olan elde edilen bulgular›n nas›l bir bak›fl aç›s›yla de-
¤erlendirildi¤idir. Bulgular›n, sözde evrimsel geliflim gösterdi¤i ön
yarg›s›yla hareket eden bir kifli, ele geçen her türlü bilgiyi bu ön yar-
g›ya göre de¤erlendirecektir. Böylece hayali hikayelerle sav›n› des-
teklemeye çal›flacakt›r. Buldu¤u bir kemik parças›n›n üzerine, o böl-
gede yaflayan insanlar›n neler hissettikleri, günlük yaflamlar›n› nas›l
de¤erlendirdikleri, aile yap›lar›, sosyal iliflkileri gibi pek çok detay›,
ön yarg›s›na uygun flekilde ortaya koyacakt›r. Bu kemik parças›n-
dan, o dönemde, yar› dik, vücudu tüylerle kapl›, h›r›lt›lar ç›karan,
tafl aletler kullanan insanlar›n yaflad›¤› sonucuna varan bir kifli, bi-
limsel deliller bunu gösterdi¤i için de¤il, ideolojisi bunu gerektirdi-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
40
AAddnnaann OOkkttaarr HARUN YAHYA
‹nsanlar›n içinde yaflad›klar› koflullar, onlar›n sözde ilkel bir
zihne ve geliflmemifl özelliklere sahip oldu¤unu göstermez.
Her dönemde farkl› ihtiyaçlar geliflmifl, insanlar farkl› koflul-
larda yaflam›fllard›r. Örne¤in günümüz mimari anlay›fl› ile
M›s›rl›lar›n mimari anlay›fl›n›n ayn› olmamas› bizim kültürü-
müzün onlar›nkinden daha ileride oldu¤unu göstermez. 20.
yüzy›lda medeniyetin iflareti gökdelenlerken, M›s›r döne-
minde uygarl›¤›n kan›t› piramitler ve sfenkslerdi.
41
¤i için böyle bir hikaye anlatmaktad›r. Çünkü elde edilen veriler ger-
çekte böyle bir manzara ortaya koymamaktad›r. Bu hayali manzara,
Darwinist zihniyetin yorumlar›yla meydana getirilmektedir.
Bugün bulduklar› fosil kal›nt›lar›na, yontulmufl tafllara, ma¤a-
ra duvarlar›na çizilmifl resimlere bakarak o dönem hakk›nda detay-
l› yorumlar yapan baz› arkeologlar›n durumu da bu örnekten çok
farkl› de¤ildir. Ne var ki, eldeki delilleri ön yarg›l› bir yaklafl›mla de-
¤erlendirerek sözde ilkel insan›n neredeyse hayat›n›n her an›na ilifl-
kin hikayeler yazan evrimcilerin sahte illüstrasyonlar› ve masallar›,
pek çok dergi ve gazetenin sayfalar›n› süsleyebilmektedir. ‹flte ça¤›-
m›z›n tan›nan evrimcilerinden Louis Leakey'nin sözde ilkel insan›n
günlük hayat›na dair yazd›¤› senaryolardan biri:
Bir an için 20-30 bin y›l kadar geriye giderek bir kaya s›¤›na¤›nda yer
alan olaylar› birbiri ard›ndan izleyebildi¤imizi farz edelim: Tafl devrinde
yaflamakta olan bir avc›, vadide o günkü av›n›n peflindeyken birden te-
pedeki dik yar›n yan›nda bir kaya s›¤›na¤› görür. Buras› bir arslan veya
ma¤ara ay›s›n›n ini olabilece¤inden veya buran›n baflka bir aile taraf›n-
dan iskan edilmifl olma ihtimali bulundu¤undan, büyük bir dikkat ile
buraya t›rman›r. Epey yaklafl›p, buran›n bofl oldu¤unu gördükten sonra
içine girer ve iyice araflt›r›r. Buran›n flimdi ailece oturmakta olduklar›
ufak s›¤›naktan çok daha elveriflli oldu¤una karar veren avc›, ailenin di-
¤er kiflilerini de al›p buraya getirmeye gider. Bundan sonra ailenin yeni
evlerine gelip, yerlefltiklerini görürüz. Bu yeni evin atefli, ya eski evden
büyük bir dikkat ve itina ile getirilen birkaç kor parças›ndan veya tahta-
y› tahtaya sürtmek suretiyle yak›l›r. (Tafl devri insan›n›n atefli nas›l elde
etti¤i tam olarak bilinmiyorsa da, en eski devirlerden beri ateflten yarar-
land›klar› ve onu kulland›¤› bir gerçektir. Çünkü ma¤ara ve kaya s›¤›-
naklar›ndaki hemen hemen bütün yerleflme katlar›nda, ocaklar, günlük
hayat›n bir parças› olarak karfl›m›za ç›kar.) Belki bundan sonra, ailenin
baz› kiflileri üzerlerinde yatacaklar› döflekleri haz›rlamak üzere ot topla-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
42
maya gideceklerdir. Ailenin di¤er kiflileri ise civardaki çal› ve fundal›k-
lardan dal kesip yerlefltikleri bu yeni evin ön taraf›na kaba bir çit yapar-
lar. Bu arada evdeki eflyalar yerlefltirilir ve çeflitli hayvan postlar› getiri-
lip, yerlere serilir. Bundan böyle art›k aile yeni evlerine yerleflmifl olup,
hayat devam eder. Yiyecek temini için erkekler vahfli hayvanlar› avlar-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
43
Elde edilen bulgular› evrimci ön yarg›yla de¤erlendiren bir bilim adam›, o dönem hakk›n-
da pek çok yorum yapabilir. Ancak bu yorumlar›n bilimsel kabul edilebilmesi için net bul-
gularla ve verilerle desteklenmesi gerekir. Bugüne kadar evrimcilerin masallar›n› destek-
leyebilecek tek bir bilimsel bulgu dahi elde edilmemifltir. H›r›lt›lar ç›kararak anlaflt›¤›, ma-
¤aralarda yaflad›¤›, üstünde postuyla atefl kenar›nda oturdu¤u, kaba aletlerle avland›¤›
söylenen yar› insan yar› maymun varl›klar sadece evrimcilerin hayallerini yans›tmaktad›r.
Bilim ise insan›n her zaman insan olarak var oldu¤unu
göstermektedir.
lar. Kad›nlar, av esnas›nda erkeklere yard›m ettikleri gibi, yenecek mey-
veleri, kabuklu yemiflleri ve kökleri toplarlar.1
En küçük detaylar›na kadar tarif edilen bu senaryo herhangi bir
bilimsel bulguya de¤il, tamamen yazar›n hayal gücüne dayanmakta-
d›r. Bu ve benzeri hikayeleri, çeflitli bilimsel kelimelerle süsleyip akta-
ran evrimciler, birkaç parça kemik parças›na dayanarak tüm bu de-
taylar› flekillendirmektedirler. (Üstelik bulunan bu fosiller, evrimcile-
rin iddialar›n›n tam tersini göstermekte, evrim sürecinin asla yaflan-
mad›¤›n› ispatlamaktad›r.) Oysa kemik parçalar›n›n, eski dönemlerde
yaflam›fl olan insanlar›n hangi duygularla hareket ettiklerine, günlük
yaflamlar›nda neler yapt›klar›na, aralar›ndaki ifl bölümünün nas›l ol-
du¤una dair kesin bilgiler vermeyece¤i aç›kt›r. Ama bu gibi hayali se-
naryolar ve çizimlerle zenginlefltirilen insan›n evrimi masal›, evrimci-
ler taraf›ndan çok yo¤un bir biçimde kullan›l›r. Evrim teorisinin orta-
ya at›ld›¤› ilk günden itibaren bu dogmadan kendini kurtaramayan
say›s›z evrimci, yukar›daki senaryonun de¤iflik versiyonlar›n› üret-
mifltir. Amaç gerçekleri anlatmak de¤il, insanlar› telkin ve propagan-
da yoluyla ilkel insan›n yaflad›¤›na ikna etmektir.
Her ne kadar evrimci bilim adamlar› ellerinde hiçbir delil ol-
mad›¤› halde böyle senaryolar üreterek iddialar›n› kan›tlamaya ça-
l›flsalar da, karfl›lar›na ç›kan her bulgu, tarafs›z olarak de¤erlendiril-
di¤inde, onlara baz› gerçekleri çok aç›k bir flekilde göstermektedir.
Bu gerçeklerden biri fludur; insan var oldu¤u ilk günden beri insan-
d›r. Zekas›, sanat ve estetik yetene¤i gibi özellikleri tarihin tüm dö-
nemlerinde ayn›d›r. Geçmiflte de, evrimcilerin iddia ettikleri gibi il-
kel, yar› hayvan yar› insan yarat›klar de¤il, ayn› bizler gibi düflünen,
konuflan, sanat eserleri meydana getiren, bir kültür ve ahlak yap›s›-
na sahip insanlar yaflam›flt›r. Birazdan da de¤inece¤imiz gibi arke-
olojik ve paleontolojik bulgular kesin ve aç›k bir flekilde bu gerçe¤i
ispatlamaktad›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
44
Bugün sahip oldu¤umuz dev medeniyetten bundan yüz binler-
ce y›l sonra geriye ne kalabilece¤ini bir düflünün. Binlerce y›l›n kül-
tür birikimi; tablolar, heykeller, saraylar yok olacak, teknolojiye ait
neredeyse hiçbir iz kalmayacakt›r. Afl›nmaya dayan›kl› olarak tasar-
lanan pek çok malzeme dahi belirli bir süre içerisinde –do¤al koflul-
lar alt›nda- afl›nmaya bafllamaktad›r. Çelikler paslanmakta, betonlar
afl›nmakta, toprak alt›ndaki tesisatlar çürümekte, tüm malzemeler
onar›m gerektirmektedir. Bir de bunlar›n üzerinden on binlerce y›l
geçti¤ini, binlerce ton ya¤mura, fliddetli rüzgarlara, sellere, deprem-
lere maruz kald›klar›n› düflünün. Belki de geriye kalacak olan, ayn›
geçmiflten bize kald›¤› gibi, sadece ifllenmifl iri tafl parçalar›, binalar›
meydana getiren blok tafllar ve baz› heykel kal›nt›lar› olacakt›r. Ya
da günümüzün ileri medeniyetlerinden geriye günlük yaflam›m›z›
tam olarak anlayabilecekler net bir iz kalmazken, Afrika'da, Avustu-
ralya'da veya dünyan›n bir baflka yerinde yaflayan kabilelerden ge-
riye baz› izler kalacakt›r. Yani, sahip oldu¤umuz teknolojinin (tele-
vizyonlar, bilgisayarlar, mikrodalga f›r›nlar vs) izleri kalmayacak,
ama belki de tafl bir binan›n ana hatlar›, büyük bir heykelin parçalar›
kalacakt›r. O dönemin bilim adamlar› bu izlere bakarak, bizim yafla-
d›¤›m›z dönemdeki tüm toplumlar› "kültürel olarak geri" diye ta-
n›mlarlarsa bu, gerçeklerden ne kadar sapm›fl olduklar›n› göstermez
mi?
Ya da bundan binlerce y›l sonra, üzerinde Çince yaz›lar bulu-
45
KABATAfi DEVR‹TAR‹H‹ B‹R YALAN:
nan bir eseri keflfeden bir kifli, sadece bu bilgiye dayanarak, Çinlile-
rin garip iflaretlerle anlaflan, geri kalm›fl bir tür oldu¤unu öne sür-
erse, bunun gerçe¤i yans›tmayan bir yorum olaca¤› aç›k de¤il
midir? Veya flöyle bir örnek düflünelim: Rodin'in "Düflünen Adam"
heykeli bütün dünyaca bilinir. Bu heykelin on binlerce y›l sonra ge-
lece¤in arkeologlar› taraf›ndan bulundu¤unu farz edelim. E¤er arafl-
t›rmac›lar›n söz konusu toplumun inançlar› ve yaflay›fl› hakk›nda
birtak›m ön yarg›lar› varsa ve ellerinde yeterli tarihi belge yoksa, bu
Evrimci ön yarg›yla hareket eden baz› arkeologlar günümüz sanat eserlerini, örne¤in Rodin'in hey-
kelini aratmayacak sanatsal de¤eri olan Güney Fransa'da Pireneler'in kuzey eteklerinde yer alan
Tuc d'Audoubert Ma¤aras›'ndaki bizon heykellerini sözde ilkel insanlar›n yapt›klar›n› öne sürebil-
mektedirler. Ancak kullan›lan teknik ve eserin estetik görünümü, bu eseri meydana getiren kiflinin
zihinsel ve fiziksel olarak günümüz insan›ndan hiçbir fark› olmad›¤›n› göstermektedir.
46
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
47
heykeli çok farkl› flekillerde yorumlayabilirler. O toplumda yaflam›fl
insanlar›n "düflünen bir adama tapt›klar›n›" düflünebilir veya bu
heykelin mitolojideki sözde bir tanr›ya ait oldu¤unu iddia edebilir-
ler. Ama bugün biz biliyoruz ki, "Düflünen Adam" heykeli sadece sa-
natsal amaçlarla yap›lm›fl bir eserdir. Yani, günümüzden on binlerce
y›l sonra yaflayan bir araflt›rmac›n›n elindeki veriler yetersizse ve bir
de, o döneme ait ön yarg›lar› varsa, do¤ruya ulaflmas› neredeyse im-
kans›zd›r. Zira bu heykeli, sahip oldu¤u ön yarg›ya göre de¤erlendi-
recek ve zihninde buna göre bir senaryo oluflturacakt›r. Bu nedenle
Bundan 6000 y›l sonra yaflayan insanlar Rodin'in "Düflünen Adam" heykelini bulsalar ve
günümüzdeki baz› bilim adamlar› gibi ön yarg›yla hareket ederek, 20. yüzy›lda yaflayan
insanlar hakk›nda, bu insanlar›n "düflünen bir adama tapt›klar›n›", henüz sosyalleflme-
diklerini vs iddia etseler, bu iddialar gerçe¤i ne kadar sapt›rd›klar›n› göstermez mi?
elde edilen verilerin ön yarg›s›z ve tarafs›z bir bak›fl aç›s›yla de¤er-
lendirilmesi, her türlü ön kabulden uzak, genifl düflünerek hareket
edilmesi son derece önemlidir. Unutulmamal›d›r ki, bugün elimizde
toplumlar›n evrimleflti¤ine ya da geçmifl topluluklar›n ilkel oldu¤una
dair hiçbir kan›t bulunmamaktad›r. Öne sürülenler sadece varsay›m-
lardan ibarettir ve evrimi savunan tarihçilerin ya da arkeologlar›n ta-
rafl› yorumlar›na dayanmaktad›r. Örne¤in, bir ma¤aran›n duvarlar›na
çizilmifl hayvan figürleri, hemen ilkça¤ adam›n›n çizdi¤i ilkel resimler
olarak tan›mlanm›flt›r. Oysa bu resimler, dönemin sanatç›lar›n›n sanat
anlay›fllar›n› da ifade ediyor olabilirler. Ça¤›n›n koflullar›na göre son
derece modern k›yafetler içinde bir sanatç›, yaln›zca sanatsal gayelerle
bu flekilleri resmetmifl olabilir. Nitekim, pek çok bilim adam› söz konu-
su ma¤ara resimlerinin, ilkel bir zihnin ürünü olmas›n›n imkans›zl›¤›-
n› vurgulamaktad›r.
Bir di¤er örnek de keskin uçlu tafllar›n sözde "maymun-insa-
n›n" yapt›¤› ilk aletler olarak yorumlanmas›d›r. O dönemin insanla-
r› bu tafllar› flekillendirip dekoratif amaçla da kullan›yor olabilirler.
Bulunan parçalar›n, dönemin insanlar› taraf›ndan mutlaka alet ola-
rak kulland›klar›n› gösteren bir kan›t yoktur. Bu bir varsay›md›r. Ev-
rimci bilim adamlar›, kaz›lar esnas›nda bulduklar› kan›tlar› tarafl›
bir bak›fl aç›s›yla incelemifller, kendilerince teoriyi kan›tlamak için
fosillerin üzerinde oynamalar yapm›fllar ya da sadece uygun gör-
düklerini al›p, di¤erlerini bir kenara atm›fllard›r. Ayn› oyun, tarihin
evrim geçirdi¤ini göstermek amac›yla da oynanm›flt›r.2 Amerikal›
antropolog Melville Herskovits "tarihin evrimi" görüflünün ortaya
ç›k›fl fleklini ve evrimcilerin delilleri de¤erlendirme biçimini flöyle
aç›klamaktad›r:
Kültürel evrimi savunan her araflt›rmac› kafas›nda tasarlad›¤› insan
›rk›n›n geliflimi ile ilgili mizansene bir varsay›m eklemifltir. Bu yüzden ay-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
48
AAddnnaann OOkkttaarr
n› evrim teorisinde bilinçli seçilen kafataslar›nda oldu¤u gibi, burada da
birbirini izleyen olaylar örnek olarak al›nmam›flt›r. Belirtilen ilerlemelerin
ço¤u, bir kültürün sadece tek yönünü göstermektedir.3
Herskovits'in bu düflüncesini do¤rulayan en önemli örnekler-
den biri, evrimci etnograf Morgan'›n yapt›¤› çal›flmalardan biridir.
Morgan, ilkelden geliflmifle do¤ru evrim süreci yafland›¤›n› iddia et-
ti¤i bir toplumun, ataerkil ve tek eflli bir yap›ya ulaflmak için geçir-
di¤i evreleri incelemifltir. Ancak bu araflt›rmay› yaparken, dünyan›n
dört bir yan›nda, birbirleriyle hiçbir ilgisi olmayan farkl› toplumlar›
örnek olarak alm›fl, ulaflmak istedi¤i sonuca göre bu toplumlar› bir
s›raya dizmifltir. Yüz binlerce kültür içinde neden sadece tezine uy-
gun olan toplumlar› seçti¤i aç›kça ortadad›r. Herskovits, Morgan'›n
tarihi kendi fikirlerine göre nas›l yeniden yorumlad›¤›n› flöyle aç›k-
lamaktad›r:
Morgan, tarihte soyu belirleyen ataerkil ve tek eflli sisteme nas›l geçil-
di¤ini aç›klarken, ilk önce çok ilkel bir Avustralyal› kabiledeki ana er-
kil yap›y› alm›fl, daha sonra Amerikan K›z›lderililerine geçerek, bura-
da nesli belirleyici faktörün erkek olmas›n› örnek olarak göstermifl,
daha sonra protohistorik tarihin ilk devirlerinde erkek egemen, daha
çok tek eflli Yunan kabilelerini sosyal evrim zincirine eklemifl,
son olarak da tek eflli, erkek egemen toplum olarak günümüz
medeniyetini, göstererek evrim zincirini oluflturmufltur.4
Herskovits, Morgan'›n bu hayali zincirini, "Bu seri, ta-
rihsel yaklafl›m aç›s›ndan uydurmad›r"
fleklinde tan›mlamaktad›r.
HARUN YAHYA
49
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
Tarih hakkında öğrendiklerimiz çoğunlukla yalnızca kitaplardan okudukları-
mızdır. İnsanların çok büyük bir bölümü bu kitaplarda yazılanlardan hiçbir zaman
kuşkuya kapılmaz ve hemen herkes bu bilgileri peşinen kabul eder. Ancak özel-
likle insanın tarihi söz konusu olduğunda, bize sunulan tarih anlayışını bir kez da-
ha gözden geçirmek gerekir. Çünkü bu anlayış çoğunlukla, günümüzde biyoloji,
moleküler biyoloji, paleontoloji, genetik, biyogenetik, antropoloji gibi pek çok bi-
lim dalı açısından hiçbir geçerliliği kalmamış olan bir teoriye, evrim teorisine gö-
re şekillendirilmektedir. Evrim teorisinin bilimsel olarak çöküşüyle birlikte, bu te-
oriye göre düzenlenmiş tarih anlayışı da çökmüştür.
Tarih bilimci Edward A. Freeman, tarih bilgilerimizin gerçekleri ne derece
yansıttığı konusunda şunları ifade etmektedir:
Bütün tarihsel araştırmalarda yüz yüze geldiğimiz gerçekler, insana ait istek ve
kaprislerin yönlendirmesi doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Ve kanıtlar, bilgiyi ak-
taranların güvenilirliğine bağlıdır. Bu kişiler, bilinçli olarak aldatabilirler, ya da
kötü bir niyet olmaksızın yanlış yönlendirebilirler. Bir insan, yalan söyleyebilir,
yanlış yapabilir.5
Bu durumda, bize aktarılan tarihin doğruluğundan nasıl emin olabiliriz?
Bunun için öncelikle tarihçilerin ve arkeologların bize sundukları tarihsel bil-
gilerin objektifliğinden ve kesinliğinden emin olmamız gerekir. Çünkü tarih, pek
çok soyut kavramda olduğu gibi, her düşünceden insan için farklı bir anlam taşı-
yabilir. Bir olay, bilgi veren kişiye ve bakış açısına göre çeşitlilik gösterebilir. Olay-
ların yorumları, özellikle "şahit" olmamış kişilerce anlatıldığında bambaşka bir gö-
rünüm alabilir.
"Tarih" geçmiş olayların kronolojik şekilde kaydedilmesiyle tanımlanır. Bu
olaylara verilen anlam ve önem, "tarihçi"nin sunuş tarzına bağlıdır. Örneğin bir sa-
vaşın tarihini yazan kişinin, savaşı kazanan tarafın haklı veya haksız olduğunu dü-
şünmesi, verdiği bilgiyi etkileyebilir. Söz konusu tarihçinin sempati duyduğu top-
50
AAddnnaann OOkkttaarr HARUN YAHYA
luluk diğer tarafın bölgesini işgal etmiş ve sayısız gaddarlık yapmış olsa dahi, bu ta-
rihçi onu "kahraman" olarak tanımlayabilir.6 Örneğin birbirine düşman olan iki ül-
kenin tarih kitaplarına bakacak olursak, bu kitaplarda aynı tarihi olayların tama-
men farklı açılardan yorumlandığını görürüz.
İşte günümüzde evrim taraftarı tarihçilerin ve bilim adamlarının yaptıkları da
tam olarak budur: Biyolojik ve tarihsel açıdan somut bir delile dayanmamasına
rağmen, insanın sözde evrimsel tarihi, topluma adeta kesin bir doğru olarak su-
nulmaktadır. Teoriyi çürüten güçlü deliller göz ardı edilmekte, elde edilen bulgu-
lar tamamen bu bilim adamlarının ön yargıları doğrultusunda yorumlanmakta, bir-
takım bilim adamlarının ideolojik olarak sahip çıktıkları teori adeta bir kanun gibi
tanıtılmaya çalışılmaktadır.
II. Dünya Savafl›n› yorumlayan bir tarihçi e¤er nasyonal sosyalist bir görüfle sahipse sade-
ce yandaki resmi göz önüne ala-
rak Hitler'i kendince bir kahraman
olarak tan›tabilir. Oysa Buchen-
wald toplama kamp›nda çekilen
afla¤›daki foto¤rafta Hitler'in ne-
den oldu¤u katliamlardan sadece
bir örnek görülmektedir.
51
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
52
İnşaatta, sanayide, teknolojik ürünlerde, dekorasyonda, günlük ya-
şamın pek çok alanında sıkça kullanılabilen maddelerin ömrü, insanlık
tarihiyle kıyaslandığında oldukça sınırlıdır. Bundan on binlerce yıl önce-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
53
ki insanlar son derece estetik ahşap konaklarda yaşıyorlarsa, geriye bu-
nu gösterecek çok fazla delil kalmaması son derece normaldir. Bizim
medeniyetimizin de herhangi büyük bir felaketle yok olduğunu varsaya-
lım, bundan yüz binlerce yıl sonrasına acaba neler kalacaktır? Dönemin
insanları elde edecekleri birkaç kemik ve taş parçasına dayanarak bizle-
ri ilkel olarak nitelendirseler, bu yorum gerçeği yansıtır mı?
Resimlerde görülen günümüz tafl evlerinin, bundan on binlerce y›l sonraki
görünümlerinin Çatalhöyük'teki kaz›larda ortaya ç›kar›lan harabelerden fark-
s›z olaca¤› aç›kt›r. Do¤al flartlar alt›nda önce ahflap, sonra metaller çürüye-
cek ve muhtemelen geriye sadece tafl duvarlar, blok tafllar, kase ve saks›lar-
dan parçalar kalacakt›r. Bu durumda dönemin arkeologlar›n›n 2000'li y›llarda
insanlar›n ilkel bir hayat yaflad›klar›n› iddia etmelerinin gerçe¤i yans›t-
mayaca¤› aç›kt›r. Günümüzde evrimcilerin içinde bulunduklar› durum da bun-
dan farkl› de¤ildir.
Günümüzdeki herhangi bir binadan on binlerce yıl sonra geriye sadece
birkaç blok taş parçası kalacaktır. Ahşap malzemeler, metaller, demirden ya-
pılmış eşyalar çürüyecektir. Örneğin, Çırağan Sarayı'ndan geriye ne sarayın
duvarlarındaki süslü tablolar, ne son derece estetik mobilya takımları, ne gös-
terişli perdeler, ne perdelerin asıldığı kornişler, ne halılar, ne avizeler ve ne de
diğer aydınlatma malzemeleri kalır. Bu malzemeler çürüyüp yok olur. Bundan
on binlerce yıl sonra Çırağan Sarayı'nın kalıntılarını bulan kimseler, sadece bir-
kaç parça işlenmiş sütun, büyük parça taş ve belki de sarayın bazı temellerini
göreceklerdir. Bunlara bakarak, dönemimizde yaşayan insanların henüz yeni
yerleşik hayata geçtiklerini, o nedenle iri taşları üst üste koyarak sözde ilkel
ev benzeri yerlerde yaşadıklarını, daha yeni sosyalleştiklerini öne sürseler, bu-
nun son derece yanlış bir yorum olacağı açıktır.
Ç›ra¤an Saray›'n›n yanm›fl, iç mimarisi-
nin ve dekorasyonunun yok olmufl hali.
Saray'› bu haliyle de¤erlendiren bir kifli,
bir zamanlar ne kadar ihtiflaml› oldu¤u-
nu tam olarak gözünde canlan-
d›ramayabilir.
54
Geçmişten günümüze kalan kalıntılar da tıpkı Çırağan Sarayı gibi son de-
rece estetik binaların izleri olabilir. Bu kalıntıların üzerine mobilyalar yerleşti-
rilse, perdeler, halılar ve avizelerle dekorasyon yapılsa, ortaya çok gösterişli
binalar çıkar.
Kuran'da da geçmişte yaşamış olan kavimlerin sanat, mimari, kültür ve
bilgi olarak ileri toplumlar oldukları haber verilmiştir. Bir ayette, geçmiş top-
lumların "kuvvet ve eser bakımından" üstün oldukları şöyle bildirilir:
Onlar, yeryüzünde gezip-dolaşmıyorlar mı ki, böylece ken-
dilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsün-
ler. Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından ken-
dilerinden daha üstün idiler... (Mümin Suresi, 21)
Ç›ra¤an Saray›'n›n
restore edilip, de-
korasyonunun ta-
mamlanm›fl hali
55
56
2005 yılında, Dmanisi, Gürcistan'da bulunan bir fosil, insanlık tarihinin evri-
mi senaryosunun gerçekleri yansıtmadığını bir kez daha ortaya koydu. Evrimcile-
rin bilim dışı iddialarına göre ilk insanlar, bencil ve hayvani bir yaşam sürüyorlar-
dı. Aile yaşamları veya toplumsal düzenleri yoktu. Arkeolog David Lordkipanid-
ze tarafından bulunan, yaşlı bir insana ait kafatası fosili, bu iddiaların doğru olma-
dığını gösterdi.
Bulunan fosil, yaşlı bir insana aitti ve tek bir dişi dışında hiçbir dişi yoktu. Bi-
lim adamları bu insanın tek hastalığının dişlerinin eksikliği olmadığını, başka has-
talıkları da olduğunu düşünmektedir. Bu insanın dişlerini kaybetmiş olmasına ve
hastalıklarına rağmen, ileri yaşa kadar hayatını sürdürmesi, yaşadığı toplumda
kendisine bakıldığını, ilgi gösterildiğini kanıtlayan önemli bir bilgidir. Fosili bulan
arkeolog Lordkipanidze de konuyla ilgili şunları söylemektedir:
"Bu kişinin hasta bir birey olduğu açıktır. Bunun, hasta kişile-
rin toplumun diğer üyeleri tarafından bakıldığını gösteren
önemli bir örnek olduğunu düşünüyoruz." (Discover
Special Issue, Vol. 27, No 1, s. 28)
Evrimciler, fosilin yaşadığı tarihten en az 1.5
milyon yıl sonra insanların sosyal olarak geliştikle-
rini, kültürel davranışlar gösterdiklerini öne sürer-
ler. Söz konusu fosil ise evrimcilerin bu iddialarını
yalanlamaktadır. Bundan milyonlarca yıl önce de
insanların hastalara şefkat, merhamet ve ilgi gös-
terdiklerini, onlara baktıklarını, onları koruyup
kolladıklarını göstermektedir. Bu bulgu tarihin hiç-
bir döneminde insanların hayvani bir yaşam sür-
mediklerini, her zaman insanca yaşadıklarını bir
kez daha göstermektedir.
(*) Evrimciler, Homo Erectus'un insan›n sözde
evriminde, maymunla insan aras›nda bir tür ol-
du¤unu iddia ederler. Oysa, günümüz insan›n›n
iskeleti ile Homo erectus iskeleti aras›nda hiçbir
fark yoktur. Homo Erectus'un iskeleti tamamen
diktir ve Homo Erectus bir insan ›rk›d›r.
Discover dergisi y›l›n önemli bilim-sel geliflmelerini de¤erlendirdi¤iözel say›s›nda, evrimcilerin senar-yosunu y›kan önemli bir bulguyayer verdi. Milyonlarca y›l önce deinsanlar›n hastalara bakt›klar›n›,onlara ilgi gösterdiklerini ortaya ko-yan bu bulgu, "Homo Erectus* AileBüyüklerine ‹lgi mi Gösteriyordu?"bafll›¤›yla yay›nland›. Bu fosilin or-taya koydu¤u gerçek, tarihin hiçbirdöneminde insanlar›n hayvani biryaflam flekli sürmedikleri, insan-lar›n hep insanca yaflad›klar›d›r.
Evrimciler, sözde maymunumsu insanlar›n Avrupa'da bundan
yaklafl›k 30-40 bin y›l önce, Afrika'da biraz daha eski bir dönemde
ani bir geçifl süreci yaflad›klar›n›, böylece birdenbire modern insanlar
gibi düflünme ve üretme kabiliyeti kazand›klar›n› öne sürerler. Çün-
kü bu döneme ait arkeolojik bulgular evrim teorisiyle aç›klanmas›
mümkün olmayan delillerdir. Darwinist iddiaya göre, neredeyse 200
bin y›l boyunca de¤iflmeden kalan tafl-alet teknolojisinin yerini bir-
denbire, daha ileri ve h›zla geliflen el sanatlar› teknolojisi alm›flt›r. Bir
süre önce a¤açlardan inen ve modernleflmeye bafllayan sözde ilkel
adam, birdenbire sanatsal kabiliyetler gelifltirmifl, ma¤ara duvarlar›-
na oyarak veya boyayarak flafl›rt›c› güzellikte resimler yapmaya bafl-
lam›fl, kolyeler, gerdanl›klar gibi son derece estetik süs eflyalar› üret-
mifltir. Peki ne olmufltur da böyle bir geliflme yaflanm›flt›r? "Yar› may-
mun ilkel varl›klar" neden ve nas›l birdenbire sanata e¤ilim göster-
mifllerdir? Evrimci bilim adamlar› bunun nas›l olup da gerçekleflti¤i-
ni hiçbir flekilde aç›klayamaz, ancak birtak›m varsay›mlar öne sürer-
ler. Evrimci Roger Lewin, Darwinistlerin bu konuda içine düfltü¤ü s›-
k›nt›y›, Modern ‹nsan›n Kökeni kitab›nda flu sözlerle ifade eder: "Hala
eksik durumdaki arkeolojik kay›tlar›n her bak›mdan belirsizli¤inden olacak,
bilim adamlar› bu soruya baflka baflka yan›tlar veriyorlar."7
57
KABATAfi DEVR‹TAR‹H‹ B‹R YALAN:
Arkeolojik bulgular›n gösterdi¤i gerçek ise, insan›n var oldu¤u
günden itibaren kültürel anlay›fla sahip oldu¤udur. Bu anlay›flta za-
man zaman ilerlemeler, zaman zaman gerilemeler, keskin de¤iflimler
yaflanm›fl olmas› mümkündür. Ancak bu, evrimsel bir süreç yafland›-
¤› de¤il, kültürel bir geliflim ve de¤iflim yafland›¤› anlam›na gelmek-
tedir. Evrimcilerin, "ani de¤ifliklik" olarak nitelendirdikleri sanatsal
eserlerin ortaya ç›k›fl› da, biyolojik (özellikle zihinsel yetenek) olarak
insan›n geliflimini gösteren bir durum de¤ildir. O dönemde yaflayan
insanlar birtak›m toplumsal de¤iflimler yaflam›fl olabilirler, sanat ve
üretim anlay›fllar› de¤iflmifl olabilir, ama bu bilgiler, insan›n ilkellik-
ten modernli¤e geçifl yapt›¤›n› gösteren veriler de¤illerdir.
Lascaux'daki ma¤ara-
larda bulunan duvar re-
simlerinden bir örnek.
Bu resmin, sözde may-
munluktan henüz kur-
tulmufl ilkel bir insan
ürünü olmad›¤› aç›kt›r.
58
Geçmifl insanlar›n geride b›rakt›klar› arkeolojik izlerle, evrimci-
lere göre olmas› gereken anatomik ve biyolojik izlerin birbirleriyle
tutars›zl›¤› da Darwinizm'in bu konudaki iddialar›n› bir kez daha
geçersiz k›lmaktad›r. (Darwinizm'in temel iddias› olan insan›n sözde
soy a¤ac›n› bilimsel olarak y›kan bilgiler için bkz. Harun Yahya,
Hayat›n Gerçek Kökeni.) Evrimci iddiaya göre, insan›n kültürel gelifli-
minin de biyolojik geliflimiyle do¤ru orant›l› olmas› gerekir. Örne¤in,
insanlar önce basit çizgilerle sanatsal duygular›n› ifade etmeli, daha
sonra bu çizgiler biraz daha geliflmeli, bu geliflme yavafl yavafl ilerle-
yerek sanatsal yetenek doruk noktas›na ulaflmal›d›r. Oysa, insanl›k
tarihine ait bulunan ilk sanatsal izler bu varsay›m› temelden sars-
maktad›r. Sanat tarihinin ilk örnekleri olarak kabul edilen ma¤ara re-
simleri, oymalar› ve kaya kabartmalar› dönemin insan›n›n çok üstün
bir sanat anlay›fl›na sahip oldu¤unu göstermektedir. Ma¤aralarda
araflt›rmalar yapan bilim adamlar›, bu resimleri sanat tarihinin en
önemli ve de¤erli çal›flmalar›ndan biri olarak de¤erlendirmektedir-
ler. Resimlerdeki gölgelemeler, perspektifin kullan›m› ve zarif çizgi-
ler, kabartmalarda ustaca yans›t›lan derinlik hissi, oymalarda günefl
›fl›¤›n›n çarpmas›yla meydana gelen estetik oynamalar, evrimcilerin
aç›klayamayacaklar› özelliklerdir. Çünkü bunlar Darwinist iddiaya
göre çok daha ileride ortaya ç›kmas› gereken bir geliflmedir.
Fransa, ‹spanya, ‹talya, Çin, Hindistan ve Afrika'n›n çeflitli yer-
lerinde, k›saca dünyan›n farkl› bölgelerinde bulunan pek çok ma¤a-
ra resmi, geçmifl insan›n kültürel yap›s› hakk›nda çok önemli bilgiler
sunmaktad›r. Bu resimlerde kullan›lan üslup ve boyama teknikleri,
araflt›rmac›lar› flaflk›nl›¤a düflürecek kalite ve üstünlüktedir. Darwi-
nist bilim adamlar› bu resimleri ön yarg›yla de¤erlendirmekte, duy-
duklar› flaflk›nl›¤a ra¤men, söz konusu eserleri evrim hikayelerini
süsleyebilmek için tarafl› bir flekilde yorumlamaktad›rlar. Günümüz
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
59
insan›n›n yap›s›na henüz ulaflm›fl varl›klar›n, son derece ilkel koflul-
lar içinde yaflad›klar› ma¤aralarda, korktuklar› ya da avlad›klar› hay-
vanlar›n flekillerini resmettiklerini söylemektedirler. Oysa bu eserler-
de kullan›lan teknikler söz konusu resmi yapan sanatç›lar›n çok de-
rin bir kavray›fla, kavrad›klar›n› etkileyici bir flekilde resmedebilme
yetene¤ine sahip olduklar›n› göstermektedir. Kullan›lan boyama tek-
nikleri ise hiç de tahmin edildi¤i gibi ilkel bir koflulda yaflam›yor ola-
bileceklerinin bir di¤er göstergesidir. Üstelik, ma¤ara duvarlar›na
yap›lm›fl bu resimler dönemin insanlar›n›n ma¤aralarda yaflad›¤›n›
gösteren bir delil de¤ildir. Bu eserleri meydana getiren sanatç›lar, pe-
kala, yak›n civarda bir evde yafl›yor ama eserlerini söz konusu ma¤a-
ra duvarlar›na yapmay› tercih ediyor da olabilirler. Neyi resmedece-
¤ini hangi duygu ve düflünceyle seçti¤i ise sadece sanatç›n›n bilece-
¤i bir fleydir. Bu resimler üzerine pek çok yorum yap›labilir, ama ya-
p›labilecek en gerçek d›fl› yorum bunlar›n ilkellikten henüz kurtul-
mufl varl›klar taraf›ndan yap›ld›klar›d›r. Nitekim, BBC'nin internette
yay›nlanan bilim sayfas›nda yer alan 22 fiubat 2000 tarihli haberde
ma¤ara resimleriyle ilgili olarak flu sat›rlara yer verilmektedir:
Bunlar›n ilkel adamlar taraf›ndan yap›ld›¤› düflünülüyordu... Ancak
iki bilim adam›n›n yapt›¤› çal›flmalara göre, antik ressamlarla ilgili bu
kanaat tamamen yanl›fl. Onlar bu resimlerin kompleks ve modern
toplumun kan›tlar› oldu¤unu düflünüyorlar.8
Günümüz sanat anlay›fl›n›n pek çok eseri de, binlerce y›l sonra
ayn› mant›kla de¤erlendirilseydi, 21. yüzy›l toplumunun ilkel bir
kabile mi yoksa geliflmifl bir medeniyet mi oldu¤u sorusu birçok tar-
t›flmaya neden olabilirdi. Bundan 5000 sene sonra günümüz ressam-
lar›n›n tablolar› hiç zarar görmeden bulunsa ve günümüzle ilgili
hiçbir tarihi belge kalmam›fl olsa o dönemin insanlar› ça¤›m›z hak-
k›nda ne düflünürlerdi? Van Gogh'un ya da Pablo Picasso'nun eser-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
60
lerini bulan gelece¤in insanlar›, evrimci mant›¤a göre hareket ediyor
olsalar, günümüz toplumu için nas›l yorumlar yaparlard›? Manzara
resmi çizen Claude Monet'den dolay› "Daha sanayi geliflememifl, in-
sanlar tar›m hayat› yafl›yorlard›" veya Kandinsky'nin soyut resimle-
rinden dolay›, "Henüz okuma yazma bilmeyen geliflmemifl insanlar
çeflitli karalamalarla anlaflabiliyorlard›" yorumunu yapmak günü-
müz hakk›nda onlar› do¤ru sonuçlara ulaflt›rabilir miydi?
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
61
Ortada: Pipolu Adam, Pablo PicassoGitar, Pablo Picasso
Solda: Öfkeli At, Salvador Dali Sa¤da: Saat Patlamas›, Salvador Dali
Günümüzün sanat anlay›fl›, gelecek nesiller taraf›ndan evrimci ön yarg›larla de¤erlendiril-
se toplumumuzla ilgili çok farkl› kanaatler oluflabilir. Gelece¤in evrimcileri Pablo Picas-
so'nun, Salvador Dali'nin veya bir baflka sürrealist ressam›n eserlerine bakarak, günümüz
insanlar›n›n da sözde ilkel olduklar›n› öne sürebilirler. Ama bu, hiçbir flekilde gerçe¤i yan-
s›tmayan bir yorum olur.
Resimler, resmi yapan kiflilerin sanatanlay›fl›n› yans›t›r. Ancak bu resimlerebakarak dönemin insanlar›n›n ne yedik-leri, hangi koflullarda yaflad›klar›, sosyaliliflkilerinin nas›l oldu¤una dair yorumlaryapmak ve bu yorumlar›n kesin do¤ruoldu¤unu iddia etmek bilimsel bir yakla-fl›m de¤ildir. Evrimcilerin ›srarla, döne-min insanlar›n› kendilerince ilkel olaraknitelendirmeleri ise ön yarg›l› tutumlar›-n›n bir neticesidir. Resmedilmifl insan fi-gürlerinin üzerinde, kal›n bal›k s›rt› ku-mafl oldu¤u görülmektedir. Bu da evrim-cilerin iddia etti¤i gibi, bir zamanlar in-sanlar›n yar› ç›plak dolaflan, ilkel varl›k-lar olmad›klar›n› göstermektedir.
62
Cezayir'de bulunan yak-
lafl›k 9000 y›l öncesine ait
duvar resimleri
Tuc d'Audoubert Ma¤aras›'nda-
ki bizon kabartmalar›
63
Fransız Pireneleri'ndeki Niaux Mağarası, eski dönemde yaşayan insanların yap-
tıkları birbirinden etkileyici resimlerle doludur. Resimler üzerinde yapılan karbon
testleri bu eserlerin yaklaşık 14 bin yıl önce yapıldıklarını göstermektedir. Niaux Ma-
ğarası'ndaki resimler 1906 yılında gün ışığına çıkarılmışlardır ve o günden bu yana da
detaylı olarak incelenmektedirler. Mağaranın en süslü bölümü, Siyah Salon olarak ad-
landırılan karanlık bir kesimdeki yüksek bir oyuktan oluşan köşedir. Bizon, at, geyik
ve dağ keçisi resimlerinin olduğu bu bölümle ilgili olarak, Modern İnsanın Kökeni ki-
tabında Roger Lewin şu yorumu yapmaktadır: "... kompozisyonlar, yapılışlarında ya-
ratıcılık ve bilincin etkili olduğu izlenimini vermektedir."9
Bu resimlerle ilgili bilim adamlarının ilgisini çeken en önemli unsurlardan biri de
kullanılan boyama tekniğidir. Yapılan araştırmalar, bu resimlerde doğal ve yerel kay-
nakların biraraya getirilerek özel karışımlar elde edildiğini göstermektedir. Şüphesiz
bu, ilkellikten henüz çıkmış varlıkların yapamayacağı bir düşünme, planlama ve üret-
me yeteneğinin göstergesidir. Roger Lewin, bu boyama tekniğini şöyle anlatmaktadır:
Boya yapımında kullanılan maddeler (pigmentler) ve mineral dolgu maddeleri, Üst
Paleolitik insanlarca özenle seçilerek, özel bir karışım oluşturmak üzere 5-10 mik-
rona dek inceltiliyordu. Siyah boya, tahmin edileceği gibi, odun kömürü ve manga-
nezdioksitti. Ancak ilgi, daha çok, dolgu maddeleri üzerine yoğunlaşmıştı. Dolgu
maddeleri, renklere canlılık verdiği gibi, adından da anlaşılacağı üzere, boyayı kalın-
laştırmaya da yarar. Dört değişik türü olduğu anlaşılan bu maddeleri, araştırmacılar
birden dörde kadar sıralamışlardır: Talk, barit, potasyum feldispat ve biyotit (mika)
ağırlıklı feldispat potasyum. Clottes ve arkadaşları bu dolgu maddelerini kendileri
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
64
de denemişler ve çok etkili olduğunu görmüşlerdir.10
Görüldüğü gibi kullanılan teknik, son derece ileridir. Bu da açık bir gerçeği
yeniden gözler önüne sermektedir: Geçmişte ilkel olarak adlandırılan herhangi bir
varlık yaşamamıştır. İnsan ilk var olduğu günden beri, düşünme, konuşma, akletme,
kavrama, değerlendirme, plan yapma, üretme yeteneği olan üstün bir varlıktır. Re-
simlerini renklendirmek için dolgu maddesi kullanan, bu dolgu maddelerini hazır-
lamak için tarik, barit, potasyum feldispat ve biyotit gibi kimyasalları başarıyla bira-
raya getiren kimselerin sözde maymunsuluktan yeni çıkmış, henüz medenileşmiş
varlıklar olduklarını iddia etmek akla ve mantığa aykırıdır.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
65
Ma¤ara resimlerinde kullan›lan boyalar, kimya e¤itimi alm›fl bir üniversite ö¤rencisinin dahi el-
de etmesinin oldukça zor oldu¤u bir kar›fl›mla yap›lm›flt›r. Çok kompleks formüllü bu boya ka-
r›fl›mlar›n›, kimya mühendisleri ancak laboratuvarlarda elde edebilirler. Talk, barit, potasyum
feldispat ve biyotit gibi maddelerin kullan›m›yla elde edilen boyalar›n, detayl› bir kimya bilgisi
gerektirdi¤i aç›kt›r. Bu bilgiye sahip olan insanlar› ise sözde "yeni geliflmifl" olarak nitelemek
mümkün de¤ildir.
Bu resimde sanatç›, üç boyutlu bir görüntü oluflturmufl. Üç boyutlu görüntü olufl-
turmak ancak çok iyi sanat ve resim e¤itimi alm›fl kiflilerin yapabilece¤i bir teknik-
tir. Pek çok kifli bu detayl› sanat› uygulayamaz.
66
Tarihleri MÖ 35 binli y›lla-
ra kadar uzanan ma¤ara
resimlerindeki boyalarda
dönemin insanlar›, man-
gan oksid, demir oksid,
demir hidroksid, dentin
kili (omurgal› hayvanlar›n
difllerindeki kolajen ve
kalsiyum tuzundan mey-
dana gelen iç k›s›m) gibi
elementler ve maddeler
kullan›yorlard›. Kimya
e¤itimi olmayan bir insan-
dan, bu resimlerden her-
hangi birindeki boyay› el-
de etmesi istense, bu kifli hangi elementi kullanaca¤›n›, bu elementi nereden, nas›l bulabilece-
¤ini, hangi elementi hangisiyle, nas›l kar›flt›rmas› gerekti¤ini bilemez. Ayr›ca dönemin insanla-
r›n›n sadece kimya konusunda de¤il, hayvan anatomisi konusunda da bilgili olduklar› anlafl›l-
maktad›r. Omurgal› hayvanlar›n difllerindeki kolajen ve kalsiyum tozlar›ndan oluflan maddeler-
den faydalanmalar› bunun bir göstergesidir.
Sa¤ alttaki at resmi, Niaux Ma¤aras›'ndaki resimlerden biridir. Yap›lan çal›flmalar bu resmin yak-
lafl›k 11 bin y›l öncesine ait oldu¤unu göstermifltir. Resmin, bölgede yaflayan atlarla olan ben-
zerli¤i, resmi yapan kiflinin yetene¤ini göstermesi aç›s›ndan dikkat çekicidir. Bu resimleri ya-
panlar›n, geliflmifl bir sanat anlay›fl›na sahip kifliler oldu¤u aç›kt›r. Söz konusu resimlerin ma¤a-
ra duvarlar›na ya-
p›lm›fl olmas›, bu
kimselerin ilkel
koflullarda yaflad›-
¤›n› gösteren bir
delil kesinlikle de-
¤ildir. Sadece kifli-
sel seçimleri ne-
deniyle tuval ola-
rak bu duvarlar›
kullanm›fl olmalar›
oldukça yüksek
bir ihtimaldir.
67
Güney Afrika sahillerindeki Blombos Mağaralarında yapılan kazılarda
elde edilen veriler, insanın evrimi senaryosunu bir kez daha alt üst etti. Da-
ily Telegraph gazetesi konuyla ilgili haberi, "Taş Devri Adamı O Kadar Saf
Değilmiş" (Stone Age Man Wasn't So Dumb) başlığıyla verdi. Birçok gaze-
te ve dergide ise haber, "eski insanlarla ilgili teorilerin tamamen değiştiril-
mesi gerektiği" şeklinde yorumlandı. Örneğin BBC News konuyu şu şekil-
de bildiriyordu: "Bilim adamları bu buluşun, modern düşünme yöntemleri-
nin tahmin edilenden çok daha önce gelişmiş olduğunu gösterdiğini düşü-
nüyorlar."11
Blombos Mağaralarında, bundan 80 bin -100 bin yıl öncesine ait top-
rak boya kalıpları bulunmuştu. Bu kalıpların hem vücut hem de sanat eser-
lerinin boyamasında kullanıldığı tahmin edilmekteydi. Bu buluştan önce bi-
lim adamları, insanın düşünme, kavrama ve üretme yeteneğinin geliştiğini
gösteren verilerin en erken 35 bin yıl önce ortaya çıktığını öne sürüyorlar-
dı. Bulunan bu kalıplar ise söz konusu iddiayı tama-
men sarstı. Evrimci bilim adamlarının sözde ilkel,
hatta yarı maymunsu olarak nitelendirdikleri bu
dönemin insanları, tıpkı gü-
nümüz insanları gibi kavrama
ve üretme yeteneğine sahip-
ti.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
68
Blombos Ma¤aras›'nda bulunan üstte görülen boncuklar ve bulunan çeflitli süs malzemeleri,
dönemin insanlar›n›n estetikten anlayan, sanat› bilen, güzellikten hofllanan kifliler oldu¤unu
göstermektedir. Bunlar sözde ilkel varl›klar taraf›ndan meydana getirilmifl olamaz.
Chauvet Mağarası 1994 yılında keşfedildi ve bulunan resimler, bilim
dünyasında büyük yankı uyandırdı. Bundan önce Ardeche'deki sanat eser-
leri, Lascaux'daki 20 bin yıllık resimler ya da İspanya Altamira'daki 17 bin
yıllık eserler de ilgi çekmişti ama Chauvet'deki eserler çok daha eski bir za-
mana aitti. Karbon-14 yöntemiyle yapılan tarihlendirme çalışmaları sonu-
cunda, bu resimlerin yaklaşık 35 bin yıllık olduğu ortaya çıktı. National Ge-
ographic dergisinde Chauvet'deki eserlerle ilgili şu yorum yapılmaktaydı:
Mağaranın ilk fotoğrafları uzmanlar kadar kamuoyunu da büyüledi. On yıl-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
69
Chauvet Ma¤aras›'ndaki "Atlar Paneli", yaklafl›k 6 metre uzunlu¤unda bir duvar tablosu-dur. Sald›r› halindeki gergedanlar, gür yeleli atlar, bizonlar, aslanlar ve uzun boynuzlu birtür s›¤›r sürüsünün resmedildi¤i bu tablo, hayranl›k uyand›r›c› bir esteti¤e sahiptir. Ev-rimcilerin ilkel çizimler bekledikleri bir dönemde sanat›n bu derece geliflmifl olmas›, Dar-winist iddialara göre aç›klanmas› mümkün olmayan bir durumdur.
lar boyunca akademisyenler sanatın ilkel çizimlerden canlı, natüralist resimle-
re doğru kademeli olarak ilerlediği kuramını ortaya koymuşlardı... Daha ünlü
mağaralarda yer alan resimlerin yaklaşık iki katı yaşında olan Chauvet'deki re-
simler, sadece tarih öncesine ait sanatın bulunduğu en yüksek noktayı değil,
aynı zamanda sanatın bilinen en eski başlangıcını temsil ediyordu. 12
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
70
Ma¤ara resimlerindeki gelifl-
mifl sanat anlay›fl› karfl›s›nda,
evrimci National Geographic
dergisi bu resimleri, "Bizim gi-
bi insanlar" bafll›¤›yla sundu.
Solda Chauvet Ma¤aras›'nda k›rm›z› boya maddesi kullan›larak resmedilmifl leopar resmi.
Sa¤da ise yaklafl›k 6 metre uzunlu¤undaki panelin atlar bölümünden bir kesit görülmektedir.
Münih Üniversitesi'nden araştırmacı Dr. Micheal Rappenglueck, Lascaux Ma-
ğaralarında yaptığı incelemeler neticesinde, bu mağaraların duvarlarında yer alan re-
simlerin astronomik anlamlar taşıyor olabileceğini ortaya çıkarmıştır. Mağara du-
varlarında yer alan figürler, fotogrametri yöntemi kullanılarak bilgisayar ortamında
yeniden yapılandırılmış ve ortaya çıkan geometrik çizim, dairelerin, açıların ve düz
çizgilerin birer anlam taşıyor olabileceğini göstermiştir. Bilgisayar ortamında yapı-
lan hesaplamalara, ekliptik eğrilik, ekinoksun eksen sapması, yıldızların düzenli ha-
reketleri, Ay'ın ve Güneş'in çap ve yarı çap ölçümleri, evrendeki kırılmalar ve bas-
tırılmalarla ilgili tüm değerler eklenmiştir. Ve yapılan incelemeler sonucunda bu çi-
zimlerin bazı yıldız takımlarını ve Ay'ın belirli hareketlerini işaret ettiği görülmüş-
tür. BBC kanalı bilim ve teknik bölümü konuyla ilgili şu bilgilere yer vermiştir:
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
71
Bilim adamlar›n›n araflt›rmalar›na göre, at
resminin alt k›sm›nda yer alan noktalar,
Ay'›n 29 günlük devrini göstermektedir.
Geyik resminin alt›na çizilmifl olan 13 noktal›
dizi ise, Ay'›n bir ay içindeki döngüsünün
yar›s›n› temsil etmektedir.
72
73
Resimlerde hareketlilik ve canl›l›k
mükemmel bir flekilde yans›t›lm›fl-
t›r. Bu resimler, akademik e¤itim
alan kiflilerin yapabilece¤i kalite-
de, son derece estetik çal›flmalar-
d›r. Böyle mükemmel sanat eserle-
ri ortaya ç›karan kimselerin zihin-
sel olarak geri olduklar›n› söyle-
mek mümkün de¤ildir.
74
Solda - Lascaux Ma¤aras›'ndan
Rotunda'n›n kuzey duvar›
Üstte - Lascaux Ma¤aras›'ndan
17.000 y›ll›k hayvan figürleri
Altta - At figürü
75
Orta Fransa'da bulunan Lascaux Mağaralarındaki ünlü duvar resimlerinde
tarih öncesine ait (gece) gökyüzü haritası keşfedildi. 16.500 yıllık tarihe sa-
hip olduğu tahmin edilen harita, günümüzde Yaz Üçgeni (summer triangle)
olarak bilinen üç parlak yıldızı gösteriyor. Lascaux çizimleri arasında ayrıca,
Pleidas yıldız kümesinin de haritası bulundu... 1940'larda keşfedilen duvarlar
atalarımızın sanatsal kabiliyetini gösteriyordu. Ancak bugün artık söz konu-
su çizimlerin, onların bilimsel bilgi seviyesini de gösterdiği anlaşılmıştır.13
Darwinistlerin iddialarına göre, bu resimleri yapanlar sözde ağaçlardan
henüz inmiş, zihinsel gelişimlerini henüz tamamlamaya başlamış varlıklardır.
Ancak gerek bu resimlerin sanatsal değerleri, gerekse son araştırmaların gös-
terdiği neticeler, evrimcilerin bu iddialarını geçersiz kılmaktadır. Söz konusu
resimleri yapanlar hem
üstün bir estetik anlayışa,
hem gelişmiş sanat tekni-
ğine, hem de araştırma-
ların gösterdiğine göre
bilimsel bilgiye sahip in-
sanlardır.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
76
"En Eski Ay Takvimi Tan›mlan-
d›" bafll›¤›yla BBC'nin internet
sitesinde yer alan haber, Darwi-
nistlerin "toplumlar›n evrimi"
iddias›n› bir kez daha çürüten
bilgiler içermekteydi.
Yaklaşık 7 bin yıllık olan bu zürafa kabartmaları, görenlere "sürünün ha-
reket halinde olduğu hissini" verecek mükemmellikte yapılmış. Bu eserin dü-
şünebilen, muhakeme yeteneği olan, kendisini ifade edebilen, üretebilen, sanat
anlayışı olan insanların ürünü olduğu çok açıktır.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
77
Yine yaklaşık 7 bin yıl-
lık olan bu resimde, müzik
aleti çalan bir adam görül-
mektedir. Yandaki diğer re-
simde de, Botswana'da ya-
şayan Dzu yerlilerinden biri
benzer bir müzik aletini ça-
larken görülmektedir. 7 bin
yıl önce kullanılan bir müzik
aletinin çok benzerinin bu-
gün halen kullanılıyor olma-
sı dikkat çekici bir durum-
dur. Bu, Darwinistlerin id-
diasını yıkan örneklerden
biridir. Darwinizm'in iddia
ettiği gibi medeniyet hep
ileri gitmemekte kimi za-
man da binlerce yıl aynı şe-
kilde kalmaktadır. Bu adam
7 bin yıldır var olan bir mü-
zik aletini kullanmaya de-
vam ederken, dünyanın
öbür ucunda en gelişmiş
müzik aletleriyle senfoniler
bestelenmekte, her iki kül-
tür de aynı dönemde ya-
şanmaktadır.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
78
Üstteki 7 bin y›ll›k duvar resminde görülen flüt
çalan insan figürü, dönemin insanlar›n›n müzik
bilgisine ve kültürüne dolay›s›yla, geliflmifl bir
zihniyete ve medeniyete sahip olduklar›n› göster-
mektedir. Alttaki resimde ise günümüzde Bots-
wana'da yaflayan yerlilerden biri, benzer bir
müzik aletini çalarken görülüyor.
MÖ 9000 yılına ait olduğu kabul edilen Çatalhöyük, tarihin ilk şehirlerin-
den biri olarak nitelendirilmektedir. İlk buluntularla birlikte, arkeoloji dünya-
sında büyük tartışmalar başlamış, evrimci iddiaların bir kez daha geçersizliği
görülmüştür. Arkeolog James Melaart -kendisini de hayrete düşüren- bölge-
deki gelişmişliği şu şekilde anlatmaktadır:
Neolitik dönemin önde gelen toplumlarından biri olan Çatalhöyük'teki ge-
lişmiş toplumun sahip olduğu teknolojik özellikler hayrete düşürücüdür...
Örneğin, obsidyen (sert bir volkanik cam türü) bir aynayı nasıl olup da hiç
çizmeden parlatmışlardır, ya da taş boncuklarda günümüzün çelik iğneleri-
nin dahi açmakta zorlanacağı delikleri açmayı nasıl başarmışlardır? Ne zaman
ve nasıl bakırı, kurşunu ve diğer metalleri eritmeyi öğrenmişlerdir?14
Bulgular Çatalhöyük'te yaşayan insanların gelişmiş şehircilik anlayışına,
planlama, tasarlama, hesaplama yapma kabiliyetine sahip olduklarını, sanat an-
layışlarının ise tahmin edilenden çok daha ileri olduğunu göstermiştir. Kazı eki-
binin günümüzdeki lideri Prof. Ian Hodder, burada elde edilen bulguların ev-
rimci iddiaları geçersiz kıldığını şöyle ifade etmektedir:
Nereden geldiği belli olmayan şaşırtıcı bir sanatları var. Çatalhöyük'ün coğ-
rafi konumunu da açıklamak bayağı zor. Dönemine ait yerleşim yöreleriyle
doğrudan bir coğrafi bağlantısı yok... Ortaya çıkarılan sıvaüstü resimler dö-
nemine göre çok ileri. Bu insanlar bu sanat seviyesine neden ve nasıl ulaştı-
lar?... Sorulması gereken esas soru bu: Bir grup insan nasıl olup da bu kadar
muazzam bir kültürel başarı sağlayabiliyor? Aniden ve yoktan son derece
önemli sanat eserleri oluşturmuşlar... BBiillddiiğğiimmiizz kkaaddaarrııyyllaa ÇÇaattaallhhööyyüükk''ttee eell--
ddee eeddiilleenn kküüllttüürreell ggeelliişşmmeeddee bbiirr eevvrriimm bbuulluunnmmuuyyoorr..15
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
79
Almanya'nın Schöningen şehrinde 1995 yılında, Alman arkeolog Hart-
mut Thieme tarafından birtakım ahşap kalıntılar bulundu. Bunlar, dikkatlice
ve özenle yapılmış mızraklardı, yani bulunan en eski tarihli avlanma aracıy-
dılar. Bu buluntular, evrimciler arasında büyük şaşkınlığa neden oldu, çün-
kü evrimci görüşe göre sistematik avlanma modern insanın ortaya çıktığı
varsayılan bundan yaklaşık 40 bin yıl öncesinde başlamış olmalıydı. Hatta bu
hikayeye uygun olması için daha önce bulunan Clacton ve Lehringen mız-
rakları göz ardı edilmiş, bunların sadece yeri kazmakta kullanılan sopalar
veya kar sondaları olduğu iddia edilerek, yaşları küçültülmüş ve evrim yala-
nı devam ettirilmeye çalışılmıştı.16
Mızrakların tarihleri ise çok daha eskiyi gösteriyordu: Yaklaşık 400 bin
yıl öncesini... Üstelik Schöningen mızraklarının yaşı o kadar kesindi ki, konuy-
la ilgili Nature dergisinde yazısı yayınlanan Sheffield Üniversitesi arkeologların-
dan Robin Dennell, bu mızrakların yaşını değiştirmenin ya da bunlarla ilgili sah-
te yorumlarda bulunmanın mümkün olmadığını şöyle ifade ediyordu:
Ama Schöningen buluntuları hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde
mızraktırlar, bunları kar sondası ve-
ya kazı sopaları olarak nitelendir-
mek, elektrikli matkapların kağıt
ağırlığı olduğunu iddia etmekten
farklı değildir.17
Bu mızrakların evrimci bilim
adamlarını şaşırtmasının bir nedeni
de, mızrakların yapılabilmesi için ge-
rekli olan planlama, hesaplama,
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
80
AAddnnaann OOkkttaarr
üretme yeteneklerinin o dönemde yaşayan sözde ilkel insan-
larda olmadığı yanılgısıdır. Oysa bu mızraklar, plan yapabilen,
hesap yapabilen, aşamalı düşünebilen bir zihnin ürünleridir.
Her bir mızrak için yaklaşık 30 yaşındaki ladin ağacının gövde-
si kullanılmıştır ve her bir mızrağın uç kısmı ağacın en sert
olan yerinden yani tabanından yapılmıştır. Her bir mızrak, tıp-
kı modern ciritlerde olduğu gibi eşit oranla tasarlanmıştır;
ağırlık merkezi, uç noktanın 1/3 uzaklığındadır. Tüm bu bilgi-
ler karşısında Robin Dennell şu yorumu yapmaktadır:
Bu mızraklar, önemli bir zaman ve kabiliyet yatırımı –uy-
gun ağacın seçilmesi, biçimin belirlenmesi ve en son aşa-
mada gerekli şekillendirmenin tasarlanması. Diğer bir de-
yişle, bu insanlar gelişigüzel "beş dakikalık bir kültürle"
yaşamıyorlardı. Daha ziyade, derin bir planlama, gelişmiş
bir tasarım ve ahşabı şekillendirmek için sabır görüyoruz
ve tüm bunlar, sadece modern insanlarda görebildiğimiz
özellikler.18
Mızrakları bulan arkeolog Thieme ise şunları söyle-
mektedir:
Orta Pleistosen gibi erken bir çağda böyle gelişmiş mızrak-
ların kullanılmış olması, eski insan tavırları ve kültürleri
hakkındaki pek çok teoriyi yeniden gözden geçirmemizi
gerektirmektedir.19
Hartmut Thieme ve Robin Donnell'in de ifade ettikleri
gibi, Darwinistlerin insanlık tarihiyle ilgili öne sürdükleri iddi-
alar gerçekleri ifade etmemektedir. Gerçek şudur; insanlık
hiçbir zaman evrim geçirmemiştir. Geçmişte geri medeniyet-
ler olduğu gibi son derece gelişmiş ve ileri medeniyetler de
yaşamıştır.
81
Urfa yakınlarındaki Göbekli Tepe'deki kazılarda, bilim adamları ta-
rafından "olağanüstü ve benzersiz" olarak nitelendirilen buluntular elde
edilmiş, üzerinde hayvan rölyeflerinin olduğu, çapı 20 metreyi, boyu in-
san boyunu aşan dev T şeklinde sütunlar ortaya çıkarılmıştır. Bu sütun-
lar dairesel olarak dizilmişlerdir. Bilim dünyasını asıl etkileyen özellik ise,
bu alanın yaşıdır: Göbekli Tepe'deki alan günümüzden 11 bin yıl önce in-
şa edilmiştir. Evrimci iddiaya göre, dönemin insanları ilkel taş aletlerle bu
görkemli yapıyı inşa etmişlerdir. Bu yanılgıya göre, söz konusu mühen-
dislik harikası, bundan 11 bin yıl önce en ilkel araçlarla çalışan toplayıcı-
avcı insanların eseridir. Elbette bu inanılması mümkün olmayan bir hika-
yedir. Nitekim Göbekli Tepe'deki kazı ekibinin başkanlığını yürüten Prof.
Klaus Schmidt de bu gerçeği ifade etmektedir:
O dönemde yaşayan insanların tıpkı bu gün olduğu gibi düşünme kapa-
siteleri olduğu görülmektedir. Hep düşündüğümüz gibi ilkel insanlar
değillerdir. Ağaçtan inip uygarlık kurmaya çalışan maymun benzeri ya-
ratıklar oldukları düşünülmemelidir. Zeka yönünden bakacak olursak
bize benzedikleri görülmektedir.20
Arkeolog Klaus Schmidt, bu dev boyuttaki taşların o günün koşul-
larında nasıl taşındıklarını, nasıl şekillendirildiklerini ortaya çıkarabilmek
için kazı ekibiyle birlikte küçük bir deney yapmıştır. Bu deneyde, maki-
nelerin yardımı olmaksızın, sadece tarih öncesi insanların kullandığı ilkel
aletlerle devasa bir kaya bloğunu işlemeye çalışmışlar ve çok kısa bir me-
safeye taşımayı denemişlerdir. Gerçeklerine oranla daha küçük bir kaya
bloğu üzerinde çalışmayı tercih etmişlerdir. Ekibin bir kısmı kütükler, ip-
ler ve kol güçleriyle doğal ve basit kaldıraçlar yaparak taş üzerinde çalış-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
82
maya başlamış, diğerleri de ellerinde taşlarla MÖ 9000 yılında yaşayan
taş ustaları gibi sert bir zeminde oluk açmaya çalışmışlardır. (Evrimci ta-
rih anlayışına göre, o günlerde metal araçlar olmadığından, taş devrinin
insanlarının sert ve keskin uçlu çakmak taşını kullandığına inanılmakta-
dır.) Taşı oymaya çalışan işçilerin 2 saat boyunca durmaksızın devam
eden çalışmaları sonucunda, ortaya sadece belli belirsiz bir hat çıkmıştır.
Taşı taşımaya çalışan ekibin 4 saatlik yoğun çalışması neticesinde ise, 12
adam ağır kaya bloğunu sadece 7 metre hareket ettirmeyi başarabilmiş-
lerdir. Yapılan bu deney sonucunda tek bir taş çember alanı oluşturmak
için yüzlerce işçinin aylarca çalışması gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu basit
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
83
Resimlerde, Göbekli Tepe'de bulunan T bi-
çimli tafllar görülmekte. Baz›lar›n›n üzerinde
aslan figürü bulunmaktad›r.
deney bile açıkça ortaya koymaktadır ki, dönemin insanları evrimci bilim
adamlarının ileri sürdüğü gibi ilkel koşullara değil, çok büyük ihtimalle
son derece gelişmiş imkanlara sahiptiler.
Evrimci anlayışın bir diğer çelişkisi de bu eserlerin meydana getiril-
diği dönemi, "çanak çömleksiz Neolitik çağ" olarak adlandırmalarıdır. Bu
gerçek dışı yoruma göre, bu dönemin insanları henüz çanak çömlek ya-
pacak teknolojiye ulaşmamışlardı. Heykeller yapabiliyor, dev taşları taşı-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
84
Bölgede bulunan
baz› sütunlar üzeri-
ne ifllenmifl olan
aslan motifleri.
Göbekli Tepe'de bulunan
bir insan heykeli.
Göbekli Tepe'de
yap›lan kaz›larda
ortaya ç›kar›lan bir
yaban domuzu
heykeli.
Bu eserlerin bulundu¤u dönem evrimcilerin sözde "tafl devri" olarak adland›rd›klar›, sa-
dece tafl aletlerin kullan›ld›¤›n› iddia ettikleri dönemdir. Bulunan eserler ise bu iddian›n
do¤ru olmad›¤›n› göstermektedir. Sadece tafl kullanarak bu kayalar üzerine söz konusu
desenlerin ifllenemeyece¤i, bu heykelin flekillendirilemeyece¤i aç›kt›r. Tafla taflla vurarak
kayan›n üzerinde bu derece düzgün bir hayvan figürü elde edilemez. Tafla taflla vurularak
heykelin gözleri, burnu, a¤z› biçimlendirilemez.
yabiliyor, bunları estetik sütunlar haline getirebiliyor, bunların üzerleri-
ne hayvan kabartmaları işleyebiliyor, duvarları resimle süsleyebiliyor,
mühendislik ve mimari bilgiyi kullanabiliyor ama henüz çanak çömlek
yapmayı bilmiyorlar demek, sadece evrimci ön yargıları savunabilmek
için ısrarla söylenen bir kandırmacadır. Kuşkusuz ki sözü edilen eserler
bu insanların tahmin edilenden çok daha ileri bir ilme, teknolojiye ve
medeniyete sahip olduklarını göstermektedir. Bu T şeklindeki büyük sü-
tunların, nasıl işlendiğinin, oraya nasıl getirildiğinin açıklaması olması ge-
rekir. Bu da söz konusu insanların iddia edildiği gibi ilkel olmadıklarını
gözler önüne sermektedir. Nitekim Bilim Teknik dergisinde yer alan bir
haberde, Göbekli Tepe'de elde edilen buluntuların, insanlık tarihine da-
ir yaygın bir yanılgıyı açığa çıkardığı ifade edilmektedir: "Bu yeni veriler,
insanlık tarihine ilişkin önemli bir yanılgıyı ortaya koyuyor."21 Bu yanılgı,
insanlık tarihinin evrim aldatmacası doğrultusunda yorumlanmasıdır.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
85
Geçmifl dönemlerde yaflayan insanlardan geriye kalan ve s›k-
ça rastlan›lan izlerden biri de çanak çömleklerdir. Bugün de
halen pek çok insan çömlek yap›m›yla geçimini sa¤lamaktad›r.
Günümüzden geriye yaln›zca bu çömlek parçalar› kalsa ve
bunlar› bulan gelece¤in bilim adamlar›, bizlerin henüz metali
ifllemeyi bilmeyen geri bir medeniyet oldu¤umuzu öne sürse-
ler, bu iddialar›nda ne kadar do¤ruluk pay› olurdu?
Pakistan'da yapılan kazı çalışmaları bundan 8 bin yıldan çok daha uzun yıl-
lar önce, dişçilerin diş çürümelerini dolguyla tedavi ettiklerini göstermiştir.
Columbia Üniversitesi arkeologlarından Andrea Cucina, Pakistan'da yürüttü-
ğü kazı çalışmalarında bundan 8-9 bin yıl öncesine ait kesici dişlerde küçük de-
likler fark etmiştir. Yaklaşık 2.5 mm çapındaki bu küçük deliklerin muntazam-
lığından etkilenen Cucina, konuyla ilgili araştırmalarını derinleştirmiştir. Daha
sonra elektron mikroskopları kullanılarak yapılan incelemeler, söz konusu mi-
nik deliklerin bakteriler tarafından meydana getirilemeyecek kadar düzgün ol-
duklarını ortaya koymuştur. Yani bunlar bakteriler tarafından meydana getiri-
len delikler değil, bilinçli müdahale ile oluşturulan, tedavi amaçlı deliklerdir.
Minik deliklerin bulunduğu dişlerin hiçbirinde, herhangi bir çürük izine de rast-
lanmamıştır. Bu da, New Scientist dergisinin ifadesiyle, "Tarih öncesi dişçileri-
nin, işlerinde ne kadar başarılı olduklarının bir delilidir."22
Evrimci görüşe göre bu dönem, sözde insanların maymunlardan daha
henüz ayrıldıkları, son derece ilkel koşullarda yaşadıkları, hatta çanak çömlek
yapmayı dahi yeni yeni belli bölgelerde öğrendikleri bir dönemdir. Evrimcile-
re göre böylesine ilkel koşullarda yaşayan insanların nasıl olup da, ellerinde
hiçbir teknoloji olmadan, birtakım taş aletlerle dişlerde muntazam delikler
açıp dolgular yaptıkları ise bir muammadır. Açıktır ki, diş tedavisini gerçekleş-
tiren bu insanlar ne ilkeldir ne de ilkel koşullara sahiptirler. Tam tersine, has-
talığı teşhis edebilecek, tedavi yöntemleri ortaya koyabilecek düşünce yapısı-
na ve bu yöntemleri başarıyla uygulayabilecek teknik imkanlara sahiptirler. Bu
da -bir kez daha- Darwinistlerin, toplumların ilkellikten modernliğe doğru sü-
rekli evrimleştiği yanılgısını geçersiz kılmaktadır.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
86
87
Sanatın her dalı gibi müzik de sadece insana hastır. Bundan yaklaşık 100
bin yıl önce yaşamış olan insanların müziğe karşı olan ilgisi, söz konusu kişilerin
günümüz insanlarıyla hemen hemen aynı zevklere sahip olduğunun bir başka
göstergesidir. Bilinen en eski müzik aleti Libya'nın Haua Fteah isimli yöresinde
bulunan ve 70.000 ile 80.000 yıllık olduğu tahmin edilen kuş kemiğinden yapıl-
mış bir flüttür.23 Ayrıca Doğu Kırım'da incelemelerin yapıldığı Prolom II isimli
sitede 41 tane düdük bulunmuştur.24 Prolom II sitesinin ise 90.000 ila 100.000
yıl öncesine dayandığı keşfedilmiştir.25
Ancak bu dönemin insanlarının müzik bilgisi bununla da kalmamaktadır.
Bir müzikolog olan Bob Fink, Kuzey Yugoslavya'daki bir mağarada arkeolog
Ivan Turk tarafından 1995 Temmuzu'nda bulunan, bir ayının uyluk kemiğinden
yapılmış olan eski bir kemik flütteki delikleri analiz etti. Karbon testine göre ya-
şının 43.000 ile 67.000 yıl arasında olduğu düşünülen bu aletin 4 nota çıkardığı-
nı ve flütte yarım tonlar ve tam tonların da olduğunu tespit etti. Bu keşif,
sözkonusu insanların Batı müziğinin temel formu olan yedi nota ölçüsünü kul-
landıklarını göstermektedir. Flütü inceleyen Fink, "eski flütün üzerindeki ikinci
ve üçüncü delikler arasındaki mesafenin, üçüncü ve dördüncü delikler arasında-
ki mesafenin iki katı" olduğunu belirtmektedir. Bunun anlamı birinci mesafenin
tam notayı, ona komşu olan mesafenin de yarım notayı temsil ettiğidir. "Bu üç
nota inkar edilemez bir şekilde diatonik ve modern yahut antika olsun standart
diatonik bir ölçekteki gibi ses çıkarır"26 diyen Fink, bunları kullananların müzik
kulağı ve bilgisi olan insanlar olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
88
Neandertal ›rk›ndan bir insan taraf›n-dan yap›lm›fl olan bu flüt, o dönem-de Bat› müzi¤inin temel formu olanyedi nota ölçüsünün kullan›ld›¤›n›göstermektedir. Flütün yap›m› ayr›,kullan›lmas› ayr› bir bilgi birikimi,kültür ve beceri gerektirmektedir.
Bütün bu eserler ve arkeolojik buluntular evrim teorisi tara-
f›ndan aç›klanmas› mümkün olmayan pek çok soruyu gündeme
getirmektedir. ‹nsanlar›n maymunlarla ortak bir atadan geldik-
leri yan›lg›s›n› savunan Darwinizm bu sorular›n hiçbirini aç›kla-
yamaz. Örne¤in, on binlerce y›l önce sözde h›r›lt›lar ç›kar›p, hay-
vani bir yaflam sürdü¤ünü iddia ettikleri maymunumsu varl›k-
lar›n neden ve nas›l sosyalleflmeye bafllad›klar› sorusu evrimci-
ler için çok büyük bir açmazd›r. Bu maymunumsular›n neden
a¤açlardan yere indikleri, nas›l iki ayaklar› üzerinde durmaya
bafllad›klar›, ak›llar›n›n ve yeteneklerinin ne flekilde geliflti¤i gi-
bi sorular karfl›s›nda evrim teorisi bilimsel ve ak›lc› cevaplar ve-
remez. Bu konuda ileri sürülen aç›klamalar yaln›zca birtak›m ön
yarg›lardan ve hayal ürünü hikayelerden ibarettir.
Evrimcilere "Dallardan dallara atlayarak dolaflan maymun-
lar, ne olmufltur da yere inmeye karar vermifllerdir?" diye sorar-
san›z, bunu iklim koflullar›n›n gere¤i diye cevaplarlar. "Di¤er
maymunlar da onlar› taklit ederek yere inebilecekken, neden
dallarda dolaflmay› tercih etmifllerdir? Ya da bu iklim koflullar›
neden sadece bir k›s›m maymunu etkilemifltir? Ayn› iklim koflul-
lar›nda yaflayan di¤er maymunlar› yere inmekten al›koyan ne-
dir?" gibi ilk planda akl›n›za gelen pek çok soru ise evrim teori-
si taraf›ndan ak›lc› ve mant›kl› bir flekilde cevaplanamaz. "Yere
inen maymunlar nas›l olmufltur da iki ayaklar› üzerinde yürü-
meye bafllam›fllard›r?" diye bir soru sorarsan›z evrimciler bu so-
ruya da kendilerince farkl› aç›klamalar getirmeye çal›fl›rlar. Ör-
ne¤in baz› evrimciler, di¤er güçlü hayvanlardan korunma ihti-
yac› nedeniyle bu maymunumsular›n arka ayaklar› üzerinde dik
durmaya karar verdiklerini söylerler. Ama bu aç›klamalar›n hiç-
biri bilimsel de¤ildir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
89
Öncelikle iki ayaklılı¤ın evrimi diye bir fley söz konusu bile
de¤ildir. ‹nsan iki aya¤ı üzerinde dik yürür. Bu, baflka hiçbir can-
lıda rastlanmayan, çok özel bir hareket fleklidir. Burada belirtilme-
si gereken en önemli noktalardan biri iki ayaklılı¤ın bir avantaj ol-
madı¤ıdır. Zira, maymunların hareket flekli insanın iki ayaklı yü-
rüyüflünden daha kolay, hızlı ve verimlidir. ‹nsan ne bir flempan-
ze gibi a¤açlar arasında daldan dala atlayarak ilerleyebilir, ne de
bir çita gibi saatte 125 km. hızla koflabilir. Aksine insan, iki aya¤ı
üzerinde yürüdü¤ü için, yerde çok daha yavafl bir biçimde hare-
ket edebilir ve bu nedenle do¤adaki canlıların en savunmasızla-
rından biridir. Dolayısıyla, evrim teorisinin kendi mantı¤ına göre,
maymunların iki ayaklı yürümeye yönelmelerinin hiçbir anlamı
yoktur. Aksine, evrimin hikayelerine göre insanlar dört ayaklı ha-
le gelmelidirler.
Evrimci iddianın bir di¤er çıkmazı ise, iki ayaklılı¤ın Darwi-
nizm'in "aflama aflama geliflme" modeline kesinlikle uymamasıdır.
Evrimin temelini oluflturan bu model, evrimin bir aflamasında iki
ayaklılıkla dört ayaklılık arasında "karma" bir yürüyüfl olmasını
zorunlu kılar. Oysa ‹ngiliz paleoantropolog Robin Crompton,
1996 yılında bilgisayar yardımıyla yaptı¤ı arafltırmalarda bu çeflit
bir "karma" yürüyüflün imkansız oldu¤unu göstermifltir. Cromp-
ton'un vardı¤ı sonuç fludur: Bir canlı ya tam dik, ya da tam dört
aya¤ı üzerinde yürüyebilir.27 Bu ikisinin arası bir yürüyüfl biçimi,
enerji kullanımının aflırı derecede artması nedeniyle mümkün ol-
mamaktadır. Bu yüzden yarı-iki ayaklı bir canlının var olması
mümkün de¤ildir.
Bu sözde ilkel varl›klar›n nas›l ak›ll› ve sosyal davran›fllar ge-
lifltirdikleri sorusunun cevab› da evrimcilerin hezeyanlar›na göre,
toplu halde yaflad›klar›, böylece ak›ll› ve sosyal davran›fllar gelifl-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
90
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
91
Evrimciler, insan›n maymunlarla ortak bir atadan evrimleflti¤i iddias›n› delilsiz olarak ka-
bul ederler, ancak bu evrimin nas›l oldu¤u sorusuna "bilmiyoruz, belki gelecekte bir gün
anlar›z" fleklinde hiçbir bilimsel de¤eri olmayan bir cevap verirler. Örne¤in evrimci pale-
oantropolog Elaine Morgan flu itiraflarda bulunur:
‹nsanlarla (insan›n evrimiyle) ilgili en önemli dört s›r flunlard›r: 1) Neden iki ayak üzerin-
de yürürler? 2) Neden vücutlar›ndaki yo¤un k›llar› kaybettiler? 3) Neden bu denli büyük
beyinler gelifltirdi-
ler? 4) Neden ko-
nuflmay› ö¤rendi-
ler? Bu sorulara ve-
rilecek standart ce-
vaplar flöyledir: 1)
Henüz bilmiyoruz.
2) Henüz bilmiyo-
ruz. 3) Henüz bilmi-
yoruz. 4) Henüz bil-
miyoruz. Sorular
çok daha art›r›labi-
lir, ama cevaplar›n
tekdüzeli¤i hiç de-
¤iflmeyecektir. (Ela-
ine Morgan, The
Scars of Evolution,
New York: Oxford
University Press,
1994, s. 5)
tirdikleridir. Oysa sürü halinde yaflayan yaln›zca bu sözde ilkel
varl›klar de¤ildir. Goriller, flempanzeler, maymunlar ve daha pek
çok hayvan türü sürüler halinde yaflamaktad›r. Ama bunlar›n hiç-
biri insanlar gibi ak›ll› ve sosyal davran›fllar gelifltirmemifltir. Hiç-
biri sanatsal yap›lar infla etmemifl, astronomiyle ilgilenmemifl, dev
an›tlar yapmam›fl, k›saca ak›l ve yetenek sergileyememifltir. Çün-
kü ak›ll› ve bilinçli davran›fl yaln›zca insanlara has özelliklerdir.
Geçmiflten günümüze izi kalan tüm bu eserler de, bizler gibi ak›l
ve fluura sahip, hesaplama, planlama, üretme yetene¤i olan insan-
lar taraf›ndan meydana getirilmifltir. Bu insanlar›n ilkel koflullar-
da yaflad›klar› iddias› ise bizzat arkeolojik bulgular taraf›ndan ya-
lanlanmaktad›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
92
Tafla flekil vermek için demir veya çelikten yap›lm›fl
çeflitli aletler kullan›lmas› gerekir. Geçmiflte yaflayan
toplumlar da, t›pk› günümüzdeki gibi, tafllar› kesip
flekillendirirken bu tarz aletler kullanm›fllard›r.
Arkeolog Micheal A. Cremo ve Richard L. Thompson tarafından hazırlanan For-
bidden Archeology (Yasaklanmış Arkeoloji) kitabında sunulan deliller, evrimcilerin
öne sürdükleri insanın tarihi tablosunu alt üst etmektedir. Bu bulgular, evrimci anla-
yışa göre, hiç umulmadık dönemlerde umulmadık kalıntıları ortaya koymaktadır. Ör-
neğin, 1950'lerde Kanada Ulusal Müzesi'nden araştırmacı Thomas E. Lee, Huron Gö-
lü kuzeyinde, Sheguiandah'daki buzulların bıraktığı tortuların içinde gelişmiş taş aletler
bulmuştur. Bunların yaşlarının 65 bin ile 125 bin arasında olduğu meydana çıkınca,
araştırma sonuçlarının yayınlanması ertelenmiştir. Çünkü bilim dünyasına hakim olan
yanılgıya göre, Kuzey Amerika'ya ilk insanların gelişi 120 bin yıl önce Sibirya'dan ol-
muştu ve bunun daha önce olduğunun iddia edilmesi mümkün değildi.
Kitapta verilen bir başka örnek de şöyledir: Arjantin, Miramar'da arkeolog Car-
los, Ameghino Pliosen dönemine ait bozulmamış 3 milyon yıllık oluşumlarda bola taş-
ları bulmuştur. Aynı katmanda, artık Güney Amerika'da soyu tükenmiş bir Güney
Amerika memelisi kemiği bulmuştur. Bu kemiğin içine gömülü durumda bir çakmak
taşı ok ucu da vardı. Daha sonra bir başka araştırmacı aynı oluşumun içinde bir insan
çenesi parçası buldu. Oysa Darwinistlere göre, bola taşları ve ok uçları yapabilen in-
sanlar ancak 100-150 bin yıl önce ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla, 3 milyon yıl öncesine
ait bola taşları, bu taşların içinde bulunan kemikler ve ok ucu evrimciler için açıklan-
ması mümkün olmayan bulgulardır. Ve bu durum evrim teorisinin bilimsel bulgularla
çeliştiğini bir kez daha göstermektedir.28
İngiliz araştırmacı-yazar Micheal Baigent ise Ancient Traces (Antik İzler) kitabın-
da, 1891 yılında 260-320 milyon yıllık bir altın zincirin bulunduğunu anlatmaktadır. Bu
zincirin 8 karat altın ve 16 karat başka bir metalin alışımından yapılmış olduğu anlaşıl-
mıştır. Bir kömür parçasının içinden çıkan bu altın zincirin orta kısmı iyice eskiyip aşın-
mış, ama uç kısımları sağlam durumdadır ve iki ucu birbirine sıkıca bağlıdır. Aşınmış
kısımın, kömür içine iyice işlemiş izi de vardır. Tüm bunlar, bulunan zincirin, kömür
parçası kadar eski olduğunu göstermektedir. Kömürün çıkarıldığı madendeki yatakla-
rın tarihi ise 260-320 milyon yıl arasındadır. (Cremo and Thompson, Forbidden Arc-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
93
haeology, s. 392) Evrimcilerin, insanın dahi olmadığını iddia ettikleri bir dönemde,
medeniyetin önemli göstergelerinden biri olan altın takının bulunması, evrimcilerin
çizdiği insanlık tarihi tablosunu yerle bir etmektedir.
Bir toplumun mücevher kullanması, süs eşyaları meydana getirmesi, o toplu-
mun medeni bir yaşam sürdüğünün önemli delillerindendir. Üstelik altın zincirin ya-
pılabilmesi hem uzmanlık hem de teknik donanım gerektiren bir iştir. Taştan alet-
ler kullanarak ham altından düzgün bir zincir meydana getirilemez. Açıktır ki, günü-
müzden milyonlarca yıl önce yaşayan insanlar da, takı ve mücevheri biliyor, estetik-
ten zevk alıyor, insani bir yaşam sürüyorlardı.
İnsanlık tarihinin evrimi teorisini yıkan bulgulardan biri de, 387 milyon yıllık ol-
duğu tahmin edilen demir çivi parçasıdır. Sir David Brewster tarafından British As-
sociation for the Advancement of Science (İngiliz Bilimsel Gelişme Birliği)'ne sunu-
lan raporda yer alan bilgiye göre, çivi kum taşı içinde bulunmuştur. Kum taşının çı-
karılmış olduğu taş yatağı Erken Devonian dönemine aittir, yaklaşık 387 milyon ya-
şındadır. (Brewster, Queries and Statements Concerning a Nail Found Embedded
in a Block of Sandstone, II, s. 51)
Burada sadece birkaç örneğine yer verdiğimiz bulgular, insanın evrimcilerin id-
dia ettiği gibi hiçbir zaman yarı hayvan-yarı insan bir varlık olmadığını, asla hayvani
bir yaşam sürmediğini göstermektedir. Micheal Baigent, benzer örnekleri saydıktan
sonra konuyla ilgili şöyle bir yorum yapmaktadır:
... Açıktır ki, bu verilerin hiçbiri dünya tarihiyle ilgili klasik tutucu bilimsel anlayış
tarafından açıklanamaz... Aslında bu deliller -sadece örneklerini incelediklerimiz-
den bir teki bile-, göstermektedir ki, modern insan yeryüzünde çok uzun zaman-
dan beri yaşamaktadır. (Micheal Baigent, Ancient Traces, s. 14)
Baigent'in klasik tutucu olarak nitelediği evrimci zihniyet, gerçekten de bu
bulgular karşısında çaresizdir. Arkeoloji tarihi, bu gibi binlerce örnekle doludur.
Ancak evrimci zihniyet bu önemli örnekleri özenle halktan gizler, kendisi de göz
ardı eder. Darwinistler ideolojilerini ne kadar ayakta tutmaya çalışsalar da, evrimin
bir yalan olduğu Yaratılış'ın ise reddedilmesi mümkün olmayan bilimsel bir gerçek
olduğu tüm delilleriyle ortadadır. Allah insanı yoktan yaratmış, ona ruhundan üfle-
miş ve bilmediklerini öğretmiştir. Allah'ın ilhamıyla insan, var olduğu ilk günden bu
yana insan gibi bir hayat sürmüştür.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
94
Yapılan araştırmalar, binlerce yıl önce yaşayan insanların, günümüzde
köylerde kullanılan aletlerin benzerlerini kullandıklarını ortaya koymaktadır.
Bugünkü Filistin topraklarında MÖ 15.000'e ait olan "Ayn Gev 1" adlı kazı ye-
rinde, konut olarak kullanılan yuvarlak bir kulübenin temellerinde tahıl öğüt-
me taşları, taş bir havan ve oraklar bulunmuştur. Bu aletlerin en eskileri MÖ
50.000 seneden daha evvelki zamanlara aittir.29
Kazılarda bulunan bütün bu objeler, insanoğlunun ihtiyaçları-
nın her dönemde aynı olduğunu ve -sahip oldukları teknolojiyle
doğru orantılı olmakla birlikte- buldukları çözümlerin de birbi-
rine benzediğini gözler önüne sermektedir. Tahıl öğütme taşla-
rı, havan, orak gibi günümüzde çeşitli köylerde en çok kullanı-
lan ve ihtiyaç duyulan aletler o dönemde de kullanılmışlardır.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
95
ugust Comte, Herbert Spencer, Lewis Henry
Morgan gibi ideologlar taraf›ndan farkl› dö-
nemlerde ortaya at›lan ve daha sonra Charles
Darwin'in teorisiyle birlefltirilen, sosyo-kül-
türel evrim kavram›n›n yan›lg›lar›na göre,
tüm toplumlar ilkellikten medeniyete do¤ru bir evrim geçirmekte-
dir. 19. yüzy›l›n sonlar›nda geliflen ve Birinci Dünya Savafl› döne-
minde etkisini gittikçe art›ran bu yan›lg›, ilerleyen y›llarda ›rkç›l›k,
sömürgecilik, öjeni gibi bir çok ac›mas›z ak›m ve uygulaman›n
sözde bilimsel temelini oluflturdu. Dünyan›n de¤iflik bölgelerinde
yaflayan farkl› kültürlere, renklere, fiziksel özelliklere sahip çeflitli
96
toplumlar, bu bilim d›fl› anlay›fl öne sürülerek insanl›k d›fl› mu-
amelelere tabi tutuldu.
Adam Ferguson, John Millar, Adam Smith gibi yazarlar ve
düflünürler tüm toplumlar›n dört temel aflamadan geçerek sözde
evrimlefltiklerini öne sürüyorlard›. Bu dört aflama flunlard›: Avc›l›k
ve toplama, hayvanc›l›k, tar›m ve son olarak da ticaret. Evrimci id-
dialara göre sözde maymunsuluktan yeni kurtulan ilkel insan yap-
t›¤› basit aletlerle sadece avlan›yor ve etraftaki bitkileri, yemiflleri
vs. topluyordu, zihni ve yetenekleri biraz daha ilerledikçe evcil
hayvan yetifltirmeye bafllad›, daha sonra tar›mla u¤raflabilecek ka-
dar geliflti ve en son olarak da ticaretle u¤raflabilecek zeka ve yete-
nek kapasitesine ulaflt›. Ancak arkeoloji ve antropoloji gibi bilim
dallar›nda yaflanan geliflmeler ve elde edilen bulgular, "kültürel ve
toplumsal evrim hikayesinin" bu temel iddias›n›n bir geçerlili¤inin
olmad›¤›n› ortaya koydu. Tüm bunlar yaln›zca materyalistlerin,
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
97
Günümüzde çok ileri medeniyetlerin yan› s›ra, oldukça geri medeniyetler de varl›¤›n› sürdürmek-
tedir. Ancak toplumlar›n sahip olduklar› teknolojik imkanlar›n geri veya ileri olmas› bir toplumun
di¤erinden zihinsel ve fiziksel olarak daha geliflmifl ya da geri kalm›fl bir tür oldu¤unu göstermez.
insan› ak›ls›z hayvanlardan evrimleflmifl bir canl› gibi gösterme ve
felsefi olarak inand›klar› bu masal› bilimde yerlefltirme çabalar›n-
dan baflka bir fley de¤ildi.
Aç›kt›r ki, insanlar›n avc›l›kla ya da tar›mla geçimlerini sa¤-
lam›fl olmalar›, onlar›n zihinsel yetenekleri aç›s›ndan daha ileri ya
da geri olduklar›n› göstermez. Yani, avc›l›kla geçinen bir toplum
daha geri ve zihinsel olarak maymunlara sözde daha yak›n oldu-
¤u için avc›l›kla u¤raflmaz. Ya da bir toplumun tar›mla u¤raflmas›
onun maymunsuluktan iyice uzaklaflt›¤› anlam›na gelmez. Top-
lumlar›n u¤rafl›lar›, insanlar›n bir baflka canl›dan türedi¤ini göste-
ren unsurlar da de¤ildir. Bu u¤rafl›lar, sözde evrimsel bir süreçle
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
98
‹nsanlar›n avc›l›kla ya da tar›mla geçim-
lerini sa¤lam›fl olmalar›, onlar›n zihinsel
yetenekleri aç›s›ndan daha ileri ya da
geri olduklar›n› göstermez. Yani, avc›-
l›kla geçinen bir toplum daha geri ve zi-
hinsel olarak maymunlara sözde daha
yak›n oldu¤u için avc›l›kla u¤raflmaz.
Ya da bir toplumun tar›mla u¤raflmas›
onun maymunsuluktan iyice uzaklaflt›¤›
anlam›na gelmez.
zihinsel ve yetenek olarak daha geliflmifl bireyler meydana getir-
mez, yeni bir canl› türü ortaya ç›karamaz. Günümüzde de tekno-
lojik olarak geri kalm›fl pek çok kabile, yaln›zca avc›l›k ve toplay›-
c›l›kla u¤raflmaktad›r. Ancak bu durum onlar›n, daha az insan ol-
duklar›n› kesinlikle göstermez. Ayn› durum bundan yüz binlerce
y›l önce yaflayan insanlar için oldu¤u gibi, bundan on binlerce y›l
sonra yaflayacak insanlar için de geçerlidir. Ne geçmiflte yaflayan-
lar ilkel insanlard›r, ne de gelecekte yaflayanlar daha geliflmifl
farkl› bir tür olacakt›r.
Yaflam flekli aç›s›ndan toplumlara evrimsel bir medeniyet tari-
hi çizmek bilimsel olmayan bir bak›fl aç›s›d›r. Bu bak›fl aç›s›, arkeolo-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
99
Bu çizimde görülen ilkel varl›klar hiç-
bir zaman yaflamam›flt›r. Bu ve ben-
zeri resimler, Darwinist bilim adamla-
r›n›n hayal ürünü çizimleridir. Bilim-
sel bir de¤eri yoktur.
jik kaz›larda elde edilen baz› buluntular›n Darwinist bilim adamla-
r›nca materyalist ideolojinin ön yarg›lar›na uygun olarak yorumlan-
mas›na dayanmaktad›r. Bu bat›l inan›fla göre tafl aletler kullanan in-
sanlar›n homurtular ç›kararak dizleri bükük ve kambur flekilde yü-
rüyen, hayvan›ms› davran›fllarda bulunan maymun adamlar olduk-
lar› varsay›lmaktad›r. Halbuki bulunan hiçbir kal›nt›, bunlar› kulla-
nanlar›n zihin gücünün kapasitesine dair somut ipuçlar› vermez.
Daha önce de belirtti¤imiz gibi bu bir tasvir iflidir; örne¤in günü-
müzden yüz bin y›l sonra bu döneme ait de¤iflik flekillerdeki mo-
dern sanat eserleri bulunmufl olsa ve gelecekteki insanlar›n ça¤›m›-
za ait baflka hiçbir bulgular› olmasa, büyük bir olas›l›kla bu eserler-
den yola ç›karak ça¤›m›z insanlar› ve sahip olduklar› teknoloji hak-
k›nda çok daha farkl› yorum ve tasvirler yap›labilecektir.
Toplumlar›n evrimi iddias›, görüldü¤ü gibi hiçbir bilimsel bul-
guya dayanmayan hayal ürünü hikayelerden ibarettir. Ve bu hikaye-
lerin temeli, insan›n sözde maymunsu bir zihne sahip oldu¤u yan›l-
g›s›n› savunan bilim d›fl› bak›fl aç›s›d›r. Harvard Üniversitesi'nden
evrimci antropolog William Howells, bu gerçe¤e dair flu itirafta bu-
lunmufltur:
Evrim teorisi bedenle ilgili de¤il ama davran›flla ilgili baflka sorular da
gündeme getirmektedir. Bunlar felsefeyle ilgilidir, [bilimsel] gerçekle-
ri bulmak çok daha güçtür. Davran›fl, kafatas› gibi fosilleflmez veya
tafltan aletler gibi günümüze ulaflmaz ve bu durumda bizler [eski dö-
nemlerde] neler olmufl olabilece¤ine dair çok küçük iflaretlere sahibiz-
dir; hipotezlerin test edilmesi neredeyse imkans›zd›r.30
Nitekim son dönemlerde sosyal bilimcilerin büyük bir ço¤un-
lu¤u evrimci görüflün yanl›fll›klar›n› kabul etmektedirler. Bu bilim
adamlar› sosyal evrim teorisinin flu noktalarda bilimle çeliflti¤ini
söylemektedirler:
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
100
1. Teori etnik ayr›mc›l›kla derinden ba¤lant›l›d›r; farkl› top-
lumlar hakk›nda tarafl› de¤erlendirmeler yapar, örne¤in yaln›zca
Bat›l› toplumlar› medenileflmifl olarak de¤erlendirir.
2. Bütün toplumlar›n ayn› yolu ya da yöntemleri izleyerek iler-
ledi¤ini ve ayn› hedeflere sahip oldu¤unu öne sürer.
3. Toplumu materyalist bir bak›fl aç›s›yla de¤erlendirir.
4. Bulgularla büyük oranda çeliflmektedir. ‹lkel koflullarda
yaflayan pek çok toplum, modern olarak kabul edilen çeflitli top-
lumlardan daha medeni de¤erlere sahiptir, yani bar›flsever ve eflit-
likçidir. Birço¤u beslenme koflullar›na ba¤l› olarak da çok daha
sa¤l›kl› ve güçlüdür.
Bu maddelerde de aç›kça görüldü¤ü gibi, toplumlar›n ilkelden
medeniye do¤ru ilerledi¤ini öne süren evrimci anlay›fl, bilimsel de-
¤erlerle ve gerçeklerle uyumlu de¤ildir. Bu, materyalist ideolojinin
etkisiyle öne sürülen zorlama yorumlara dayal› bir teoridir.
Geçmifl medeniyetlerin geride b›rakt›klar›
izler ve eserler de, evrimcilerin "tari-
hin ve kültürlerin evrimi" aldat-
macas›n›n yan›lg›lar›n› göz-
ler önüne sermektedir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
101
Geçmifl medeniyetlere dair buluntular, evrim teorisinin "ilkelden
medeniyete do¤ru ilerleme" iddialar›n› geçersiz k›lmaktad›r. Tarihin
ak›fl›n› inceledi¤imizde karfl›m›za ç›kan gerçek, insan›n her zaman
günümüz insan›yla ayn› zekaya ve yarat›c›l›¤a sahip oldu¤udur. Yüz
binlerce y›l önce yaflam›fl insanlar›n ürettikleri eserler ve geride b›rak-
t›klar› izler, evrimci iddialardan bambaflka manalar tafl›r. Bu izleri in-
celedi¤imizde görürüz ki, geçmiflte yaflam›fl insanlar da, zekalar›yla,
yetenekleriyle yaflad›klar› her ça¤da yeni keflifler yapm›fllar, ihtiyaçla-
r›n› karfl›lam›fllar ve kendi uygarl›klar›n› infla etmifllerdir.
Gönderilen elçiler, içinde bulunduklar› kavmin geliflmesine ve
büyük de¤iflim yaflay›p ilerlemesine vesile olmufllard›r. Peygamber-
ler, Allah'›n ilham›yla, detayl› ilmi bilgiye sahiptirler. Örne¤in Hz.
Nuh gemi yapma teknolojisini bilmektedir. Kuran'da yer alan bilgi-
den Hz. Nuh'un infla etti¤i geminin buharl› bir gemi oldu¤u anlafl›l-
maktad›r. (En do¤rusunu Allah bilir.) Bu bilgiye, ayette yer alan "...
tand›r feveran etti¤i zaman..." ifadesiyle dikkat çekilmektedir.
Sonunda emrimiz geldi¤inde ve tand›r feveran etti¤i zaman, dedik
ki: "Her birinden ikifler çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmifl
olanlar d›fl›nda, aileni ve iman edenleri ona yükle." Zaten onunla bir-
likte çok az›ndan baflkas› iman etmemiflti. (Hud Suresi, 40)
Tand›r, halen çeflitli bölgelerde kullan›lan bir tür ocakt›r. Feveran
etmek, f›flk›rmak ve kaynamak anlam›ndad›r. Hz. Nuh'un gemisinin,
102
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
tand›r›n feveran etmesiyle yani oca¤›n (kazan›n) kaynamas›yla hare-
ket etmeye haz›r hale geldi¤i anlafl›lmaktad›r. Nitekim Elmal›l› Ham-
di Yaz›r tefsirinde de, Hz. Nuh'un gemisinin "kazanla çal›flan yani bir
tür buharl› gemi" oldu¤u aç›klanmaktad›r:
Tennur: Lugatta kapalı bir ocak, bir fırındır ki, dilimizde "tandır" olarak
kullanılır. Feveran kelimesi de biliniyor ki, kuvvet ve fliddetle kayna-
mak ve fıflkırmaktır.... Yani geminin yelkenli bir gemi de¤il, kazanla ça-
lıflan bir vapur oldu¤unu hatırlatır niteliktedir. (http://www.kuranike-
rim.com/telmalili/hud.htm)
Hz. Süleyman döneminde de, bu kutlu peygamber vesilesiyle bi-
lim, sanat ve teknolojide çok önemli ilerlemeler sa¤lanm›flt›r. Örne¤in
Kuran'da Hz. Süleyman döneminde uçak gibi h›zl› ulafl›m araçlar›n›n
kullan›ld›¤›na iflaret edilmektedir:
Süleyman için de, sabah gidifli bir ay, akflam dönüflü bir ay (mesafe)
olan rüzgara (boyun e¤dirdik)... (Sebe Suresi, 12)
Bu ayet-i kerimede ulafl›lmas› oldukça uzak olan mesafelere, Hz.
Süleyman döneminde k›sa sürede ulafl›labildi¤ine dikkat çekilmekte-
dir. Bu, günümüzdeki uçak teknolojisine benzer bir teknoloji kullan›-
lan, rüzgarla hareket eden vas›talara iflaret etmektedir. (En do¤rusu-
nu Allah bilir.) Ayr›ca Kuran'da, Hz. Süleyman döneminde "kaleler,
103
heykeller, havuz büyüklü¤ünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen
kazanlar" yap›ld›¤› haber verilmektedir.
Ona diledi¤i flekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklü¤ünde çanak-
lar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlard›. "Ey Davud ailesi,
flükrederek çal›fl›n." Kullar›mdan flükredenler azd›r. (Sebe Suresi, 13)
Bu ayetten, Hz. Süleyman'›n çok geliflmifl inflaat ve mimari tek-
nolojisi kulland›rtt›¤› anlafl›lmaktad›r.
Ayette, Hz. Süleyman'›n emrinde bina ustalar› ve dalg›çlar oldu-
¤u bildirilmifltir:
... fieytanlar› da; her bina ustas›n› ve dalg›ç olan›. (Sad Suresi, 36-37)
Dalg›ç cinlerin Hz. Süleyman'›n emrinde olmas›, o dönemde de-
niz alt›ndaki zenginliklerin ifllendi¤ine iflaret etmektedir. Deniz alt›n-
daki petrol, alt›n gibi k›ymetli madenlerin ç›kar›l›p ifllenmesi, insanla-
ra faydal› ve kullan›l›r hale getirilmesi için çok yüksek bir teknoloji
gerekmektedir. Hz. Süleyman döneminde bu teknolojinin kullan›ld›-
¤›na dikkat çekilmektedir.
Bir baflka ayette ise, Hz. Süleyman'›n "erimifl bak›r› sel gibi"
kulland›¤› haber verilmifltir. (Sebe Suresi, 12) Erimifl bak›r›n kullan›l-
mas› ile, Hz. Süleyman döneminde elektrik kullan›lan yüksek bir tek-
nolojinin varl›¤›na da iflaret edilmektedir. Bilindi¤i gibi bak›r, elektri-
¤i ve ›s›y› en iyi ileten metallerden biridir ve bu yönüyle elektrik sa-
nayinin temelini oluflturmaktad›r. Ayette geçen "sel gibi ak›tt›k" ifade-
siyle, muhtemelen Hz. Süleyman döneminde yüksek miktarda üreti-
len elektri¤in, teknolojide pek çok alanda kullan›ld›¤›na dikkat çekil-
mektedir. (En do¤rusunu Allah bilir.)
Kuran ayetlerinden Hz. Davud'un da demiri ifllemeyi ve z›rh sa-
nat›n› çok iyi bildi¤i anlafl›lmaktad›r. Ayetlerde flu flekilde haber veril-
mektedir:
... Ve ona demiri yumuflatt›k. Genifl z›rhlar yap, (onlar›) düzenli bir
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
104
biçime sok ve hepiniz salih ameller yap›n, gerçekten Ben, sizin yap-
t›klar›n›z› görenim (diye vahyettik). (Sebe Suresi, 10-11)
Kuran'da Hz. Zülkarneyn'in, iki da¤ aras›na, dönemin toplum-
lar› taraf›ndan "afl›labilmesi ve delinmesi mümkün olmayan" bir set
infla etti¤i haber verilmektedir. Ayette bildirildi¤ine göre, Hz. Zül-
karneyn bu seti infla ederken demir kütleleri ve eritilmifl bak›r kul-
lanm›flt›r:
"Bana demir kütleleri getirin", iki da¤›n aras› eflit düzeye gelince,
"Körükleyin" dedi. Onu atefl haline getirinceye kadar (bu ifli yapt›,
sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmifl bak›r (katran) döke-
yim." (Kehf Suresi, 96)
Bu bilgi, Hz. Zülkarneyn'in betonarme teknolojisinden faydalan-
d›¤›na iflaret etmektedir. ‹nflaat sektöründe kullan›lan en sa¤lam mal-
zeme demirdir. Binalar›n ya da köprü, baraj gibi mimari eserlerin sa¤-
laml›¤›n›n art›r›lmas› için mutlaka demir kullan›lmas› gerekir. Ayet-
ten anlafl›ld›¤›na göre, Hz. Zülkarneyn de demirleri uç uça getirmifl
ve üzerlerine dökülen harç ile sa¤lam bir betonarme yap› oluflturmufl-
tur. (En do¤rusunu Allah bilir).
Eski Orta Amerika medeniyetlerinin yaz›tlar›nda ise, beyaz k›ya-
fetler içinde gelen, uzun boylu, sakall› bir kifliden bahsedilmektedir.
Bu yaz›tlarda, k›sa bir süreyi içine alan bir dönemde, tek ‹lah inanc›-
n›n yay›ld›¤› ve sanat ve bilimde ani bir geliflme kaydedildi¤i bildiril-
mektedir.
Antik M›s›r toplumuna da Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz.
Harun gibi birçok peygamber gönderilmifltir. M›s›r medeniyetinin sa-
natta ve bilimde belli dönemlerde yaflad›¤› h›zl› geliflmelerde bu elçi-
lerin ve onlara inanan insanlar›n büyük etkisi olmufl olabilir.
Kuran'› ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini takip eden Müslü-
man bilim adamlar› da, astronomi, matematik, geometri, t›p gibi bi-
105
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
105
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
lim dallar›nda çok önemli keflifler gerçeklefltirmifllerdir. Bu bilgiler ve-
silesiyle, bilimde ve toplumsal yaflamda büyük de¤iflimler ve çok
önemli ilerlemeler olmufltur. Bu Müslüman bilim adamlar› ve çal›fl-
malar›ndan baz›lar› flöyledir:
Abdüllatif el-Ba¤dadi, anatomi konusundaki çal›flmalar› ile ta-
n›nmaktad›r. Alt çene ve gö¤üs kemi¤i gibi vücuttaki birçok kemi¤in
anatomisi hakk›nda geçmiflte yap›lm›fl hatalar› düzeltmifltir. Ba¤da-
di'nin El-‹fade ve'l-‹tibar adl› eseri 1788 y›l›nda düzenlenerek, Latince,
Almanca ve Frans›zca'ya çevrilmifltir. Makalatün fi'l-Havas isimli ese-
ri ise befl duyu organ›n› incelemektedir.
‹bn-i Sina, birçok hastal›¤›n nas›l tedavi edilebilece¤ini aç›kla-
m›flt›r. En ünlü eseri olan El-Kanun fi't-T›b Arapça yaz›lm›fl ve 12. yüz-
y›lda Latince'ye çevrilerek Avrupa üniversitelerinde 17. yüzy›la kadar
temel ders kitab› olarak kabul edilmifl ve okutulmufltur. El-Kanun'da
söz edilen t›bbi bilgilerin büyük bir bölümü bugün dahi geçerlili¤ini
korumaktad›r.
Zekeriya Kazvini, Aristo'dan beri süregelen beyin ve kalple ilgi-
li birçok yanl›fl düflünceyi çürütmüfltür. Kalp ve beyinle ilgili bilgileri
bugünkü bilgilerimize son derece yak›nd›r.
Zekeriya Kazvini, Hamdullah Müstevfi el-Kazvini (1281-1350)
ve ‹bnü'n-Nefis'in anatomi üzerine olan çal›flmalar› modern t›p bili-
minin temelini oluflturmufltur.
Ali bin ‹sa'n›n üç ciltlik göz hastal›klar› üzerine yazd›¤› Tezkire-tü'l-Kehhalin fi'l-Ayn ve Emraziha isimli eserinin birinci cildi tamamen
göz anatomisine ayr›lm›fl olup çok de¤erli bilgiler mevcuttur. Bu eser
daha sonralar› Latince'ye ve Almanca'ya çevrilmifltir.
Beyruni, Galilei'den 600 y›l önce dünyan›n döndü¤ünü kan›tla-
m›fl, Newton'dan 700 sene önce dünyan›n çap›n› hesaplam›flt›r.
Ali Kuflçu, Ay'›n ilk haritas›n› ç›karm›flt›r ve bugün Ay'da bir
bölgeye onun ismi verilmifltir.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
106
Sabit Bin Kurra, Newton'dan as›rlar önce diferansiyel hesab›n›
keflfetmifltir.
Battani, trigonometrinin ilk kaflifidir.
Ebu'l Vefa, ise trigonometriye "sekant-kosekant" terimlerini ka-
zand›rm›flt›r.
Harizmi, ilk cebir kitab›n› yazm›flt›r.
Ma¤ribi, bugün Paskal üçgeni olarak bilinen denklemi Pas-
cal'dan 600 y›l önce bulmufltur.
‹bn-i Heysem, optik biliminin kurucusudur. Roger Bacon ve
Kepler onun eserlerinden faydalanm›fllar, Galilei de onun eserlerin-
den faydalanarak teleskobu bulmufltur.
Kindi, ise Einstein'dan 1100 y›l önce izafi fizik ve izafiyet teorisi-
ni ortaya atm›flt›r.
Pasteur'den yaklafl›k 400 sene önce yaflayan Akflemseddin ilk
olarak mikroplar›n varl›¤›n› keflfetmifltir.
Ali Bin Abbas, ilk kanser ameliyat›n› gerçeklefltirmifltir.
‹bn-i Cessar, cüzzam›n sebep ve tedavi flekillerini aç›klam›flt›r.
Burada sadece birkaç›na yer verilen Müslüman bilim adamlar›,
Kuran'› ve Peygamberimiz (sav)'in yolunu izleyerek, modern bilimin
temelini oluflturacak önemli kefliflerde bulunmufllard›r.
Görüldü¤ü gibi, tarihte birçok kavim gönderilen elçiler vas›ta-
s›yla sanatta, t›pta, teknolojide ve bilimde geliflmeler sa¤lam›fllard›r.
Peygamberlere itaat edip uyarak, bu mübarek insanlar›n teflvikleri ve
tavsiyeleriyle onlardan ö¤rendikleri bilgileri gelifltirmifller ve bunlar›
sonraki nesillere de aktarm›fllard›r. Ayr›ca tarih boyunca zaman za-
man hak dinden uzaklafl›p bat›l inan›fllar gelifltiren toplumlar, bu mü-
barek elçilerin tebli¤leriyle yeniden tek ‹lah inanc›na dönmüfllerdir.
Geçmifl devirlere ait bulgulara bu flekilde ön yarg›s›z bak›ld›¤›n-
da, "insanl›k tarihi"nin do¤ru ve net olarak anlafl›lmas› mümkün olur.
Ayr›ca daha önce de belirtti¤imiz gibi, günümüzle benzer bir fle-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
107
kilde tarihin hemen her döneminde ileri ve geri medeniyetler birara-
da ayn› dönem içerisinde var olmufllard›r. Nas›l ki günümüzde bir
yanda uzay teknolojisi yaflan›rken, di¤er yanda dünyan›n çeflitli böl-
gelerinde insanlar ilkel koflullarda yaflamlar›n› devam ettiriyorlarsa,
geçmiflte de bir yanda görkemli M›s›r medeniyeti varken, di¤er yan-
da oldukça geri medeniyete sahip toplumlar var olmufltur. Son dere-
ce geliflmifl flehirler infla eden, ileri bir teknolojiye sahip olduklar› b›-
rakt›klar› izlerden aç›kça anlafl›lan Mayalar, Venüs'ün yörüngesini he-
saplay›p, Jüpiter'in uydular›n› keflfederken, ayn› dönemde Avru-
pa'n›n pek çok bölgesinde insanlar dünyan›n Günefl Sistemi'nin mer-
kezinde oldu¤una inan›yordu. M›s›rl›lar baflar›l› beyin ameliyatlar›
yaparlarken, di¤er baz› bölgelerde insanlar hastal›klar›n sözde kötü
ruhlar›n etkisiyle olufltu¤unu san›yorlard›. Sümerler hukuk sistemle-
ri, edebiyatlar›, sanat anlay›fllar›, astronomi bilgileriyle Mezopotam-
ya'da köklü bir medeniyet infla ediyorlarken, dünyan›n bir baflka kö-
flesinde henüz yaz›y› kullanmayan topluluklar vard›. Dolay›s›yla, na-
s›l ki günümüzde sadece ileri medeniyetler yaflam›yorsa, geçmifl de
sadece geri medeniyetlerin var oldu¤u bir dönem de¤ildi.
Kitab›n buraya kadar olan bölümlerinde tarihin farkl› dönemle-
rine ait delilleri ve bundan yüz binlerce ya da on binlerce y›l önce ya-
flam›fl insanlar›n kültürlerinin örneklerini inceledik. Daha yak›n tari-
he bakt›¤›m›zda ise yine "insan›n her zaman insan oldu¤u" gerçe¤inin
delillerinden biri ile karfl›lafl›r›z. Karfl›m›zda sözde "maymunsu"luk-
tan yeni kurtulmufl "ilkel" insanlar de¤il, binlerce y›ld›r süregelen bir
medeniyetin torunlar› olduklar› anlafl›lan uygar insanlar vard›r.
20. yüzy›lda geliflen teknolojiyle arkeolojik çal›flmalar büyük bir
h›z kazanm›fl ve bu h›zla birlikte insanl›k tarihinin gerçek yüzüne ait
önemli deliller toprak alt›ndan birer birer toplanmaya bafllanm›flt›r.
Böylece binlerce y›l önce, M›s›r'da, Orta Amerika'da, Mezopotam-
ya'da ve di¤er bölgelerde yaflanan hayat›n, pek çok yönden günü-
müzle paralellik gösterdi¤i ortaya ç›km›flt›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
108
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
109
Megalit, büyük tafl bloklardan oluflan yap›tlara verilen isimdir.
Bu yap›tlar farkl› amaçlarla infla edilmifltir. ‹nsanl›k tarihine bak›ld›-
¤›nda, geçmiflten günümüze pek çok megalitin kald›¤› görülmekte-
dir. Bu yap›tlar›n en flafl›rt›c› yönlerinden biri, baz›lar› bin tondan
daha a¤›r olan tafl bloklar›n, söz konusu yap›lar›n inflas›nda nas›l
kullan›ld›klar›d›r. Bu dev tafllar ne flekilde inflaat alan›na getirilmifl,
hangi teknikler kullan›larak kald›r›lm›fllard›r. O dönemin insanlar›
bunlar› nas›l üst üste koyarak bu yap›tlar› infla etmifllerdir? Genel-
likle tafllar›n uzak bölgelerden tafl›nmas›yla infla edilen bu megalit-
ler, birer inflaat ve mühendislik harikas› olarak de¤erlendirilmekte-
dir. Bu tip eserleri meydana getiren insanlar›n ise, oldukça ileri bir
teknolojiye sahip olmalar› gerekti¤i aç›kt›r.
Bu yap›tlar›n meydana getirilmesi için öncelikle planlanmalar›
gerekir, bu plan›n inflaat›n yap›m›nda çal›flacak tüm insanlara do¤-
ru ve eksiksiz olarak bildirilmesi flartt›r. Plan yap›l›rken, yap›t›n ne-
reye nas›l infla edilece¤ini gösteren teknik çizimler yap›lmal›d›r. Üs-
110
telik bu teknik çizimlerdeki hesaplamalar›n hatas›z olmas› gerekir,
çünkü en küçük bir hesaplama hatas› yap›t›n inflas›n› imkans›z hale
getirebilir. Tüm bunlar›n yan› s›ra, inflaat›n gerçekleflebilmesi için
organizasyonun da kusursuz olmas› gerekir. Çal›flanlar›n koordi-
nasyonunun sa¤lanmas›, ihtiyaçlar›n›n (yemek, dinlenme vs) karfl›-
lanmas›, inflaat›n istenildi¤i gibi ilerlemesi ve neticelenmesi için
önemli hususlard›r.
Bu yap›tlar› infla eden insanlar›n, tahmin edilenin ötesinde bir
bilgi birikimine ve teknolojiye sahip olduklar› aç›kça görülmektedir.
Kitab›n önceki sayfalar›nda da de¤indi¤imiz gibi, medeniyet her za-
man ileri gitmemekte, kimi zaman da gerilemektedir. Hatta, ço¤u
zaman da ileri ve geri medeniyetler ayn› tarih döneminde dünyan›n
farkl› köflelerinde birarada yaflayabilmektedirler.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
111
Piramitlerin nas›l bir inflaat
tekni¤i ve teknolojisi kullan›-
larak yap›ld›klar› bugün dahi
tam olarak anlafl›labilmifl de-
¤ildir. Günümüz teknolojisiy-
le insanlar›n yap›m›n› anla-
makta zorland›¤› bu dev eser-
leri, bundan yaklafl›k 2500 y›l
önce insanlar büyük bir bece-
riyle infla etmifllerdir.
Söz konusu megalitleri infla eden insanlar›n da ileri bir mede-
niyeti yaflam›fl olmalar› -arkeolojik ve tarihsel kan›tlar›n gösterdi¤i
gibi- oldukça yüksek bir ihtimaldir. Çünkü ortaya koyduklar› eser-
ler, kapsaml› matematik ve geometri bilgisine sahip olduklar›n›, en-
gebeli arazilerde, sabit noktalar› ölçüp üzerine yap›t infla edebilecek
teknik bilgiyi bildiklerini, co¤rafi konumlar› belirleyebilecek malze-
meler (pusula gibi) kulland›klar›n›, gerekti¤inde kilometrelerce
uzakl›ktan inflaatlar› için gerekli malzemeleri nakledebildiklerini
göstermektedir. Tüm bunlar› birtak›m ilkel malzemeler ve sadece
insan gücü kullanarak baflarmad›klar› aç›kt›r. Nitekim, günümüz
araflt›rmac›lar› ve arkeologlar› taraf›ndan yap›lan pek çok deney, ev-
rim teorisinin öne sürdü¤ü koflullarla, bu yap›tlar›n infla edilmifl ol-
mas›n›n imkans›z oldu¤unu gözler önüne sermifltir. Evrimcilerin
öne sürdü¤ü hayali koflullar› günümüz flartlar›nda oluflturarak, ben-
zer yap›tlar infla etmeye çal›flan araflt›rmac›lar, büyük bir baflar›s›z-
l›kla karfl› karfl›ya kalm›fllard›r. Söz konusu araflt›rmac›lar, de¤il ben-
zer bir yap›y› infla etmek, bu yap›tlar›n temel malzemeleri olan tafl-
lar› bir yerden di¤erine tafl›makta dahi büyük zorluklarla karfl›lafl-
m›fllard›r. Bu da bir kez daha göstermektedir ki, dönemin insanlar›
evrimcilerin öne sürdükleri gibi geri bir hayat yaflam›yorlard›. Sa-
nattan zevk al›yor, mimariyi iyi biliyor, inflaat teknolojisini ustaca
kullan›yor, astronomik incelemelerde bulunuyorlard›.
Geçmifl medeniyetlerden geriye, ço¤u zaman tafl bloklar›n, küt-
lesel tafl yap›lar›n ya da yüz binlerce y›l öncesinden sadece birtak›m
tafl aletlerin kalm›fl olmas› ise son derece ola¤an bir durumdur. Bir-
tak›m tafl yap›tlara ve eserlere bakarak dönemin insanlar›n›n sadece
tafl› kullan›p iflleyebilen, teknolojiden uzak geri medeniyetler oldu-
¤unu öne sürmek ise makul de¤ildir. Bunlar, çeflitli dogmalar›n etki-
siyle yap›lan yorumlar olman›n ötesinde bilimsel bir anlam tafl›ma-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
112
maktad›r. Daha önce de vurgulad›¤›m›z ve pek çok önde gelen ev-
rimci taraf›ndan da kabul edildi¤i gibi, elde edilen kal›nt›lar top-
lumsal yaflam hakk›nda bizlere kesin bilgiler veremez. Ancak bu
bulgular ön yarg›lar›n olumsuz etkisinden kurtularak de¤erlendiri-
lirse, gerçe¤e daha yak›n yorumlar yap›labilir. Yüz binlerce y›l önce-
sine ait bir toplumdan geriye; bu toplum görkemli ahflap köflklerde
yafl›yor, camdan zemini olan estetik villalar infla ediyor, en estetik iç
dekorasyon malzemeleri kullan›yor olsa dahi, bunlar›n yüz binlerce
y›l boyunca maruz kalaca¤› rüzgarlar, ya¤-
murlar, depremler, sellerle afl›nmalar› ne-
ticesinde net deliller kalmayaca¤› aç›k-
t›r. Ahflab›n, cam›n, bak›r›n, tuncun ve
di¤er çeflitli metallerin do¤al koflul-
larda afl›nmas› en fazla ortalama
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
113
‹fltar Kap›s›, Ba¤dat
100-200 y›l sürmektedir. Yani, aradan geçen 150-200 y›l sonra evini-
zin beton veya ahflap duvarlar› afl›n›p gidecek, içindeki malzemeler-
den ise geriye çok az iz kalacakt›r. Depreme, sele veya f›rt›naya ma-
ruz kal›nmas› durumunda geriye kalan izler iyice yok olacakt›r. Ge-
riye ancak afl›nmas› çok daha uzun zaman alan blok tafl parçalar ka-
lacakt›r. Zira, küçük parçalara ayr›lan tafl malzemeler de ufalan›p gi-
decektir. Dolay›s›yla salt bu tafl bloklara dayanarak o dönemde ya-
flam›fl toplumlar›n gündelik hayatlar›, sosyal iliflkileri, inançlar›,
zevkleri, sanat anlay›fllar› hakk›nda yap›lacak yorumlar›n kesinlik
tafl›mas› mümkün de¤ildir.
Ne var ki evrimciler mümkün olmayan› yapmaya çal›flmakta,
birtak›m buluntular› hayali yorumlarla süsleyip, çeflitli senaryolar
üretmektedirler. Gerçekleri sapt›rarak hikayeler üretmek, asl›nda
baz› evrimciler taraf›ndan da bizzat elefltirilen bir durumdur. Hatta
bu yaklafl›m›n bir de ismi vard›r: "‹flte öylesine hikayeler." Bu isim,
evrimci paleontolog Stephen Jay Gould'un, ‹ngiliz öykü yazarı ve
flair Rudyard Kipling (1865-1936) tarafından 1902 yılında yayınla-
nan aynı isimli kitaba atfen yaptı¤ı elefltiriden gelmektedir. Kipling,
çocuklara yönelik hikayelerini derledi¤i bu kitabında; canlıların çe-
flitli organlarını nasıl kazanmıfl olabilece¤ine dair hayal gücüne da-
yalı geliflimsel masallar anlatmıfltı. Örne¤in Kipling, filin hortumu-
nu anlattı¤ı hikayesinde flunları yazıyordu:
Günün birinde bir yavru fil annesinin gerekti¤i kadar yakınında dur-
muyordu. Nehrin parlak sularını gördü ve meraklı bir flekilde kıyıya
yanafltı incelemeye koyuldu. Suyun yüzeyinde çıkıntı yapan bir tüm-
sek vardı ve bunun ne oldu¤unu merak eden fil yavrusu daha yakın-
dan bakmak için suya do¤ru e¤ildi. Birdenbire o tümsek yukarı fırla-
dı ve küçük filin burnunu yakaladı. [Bu, bir timsahtı]… Sonra filin
yavrusu kalçasının üzerine oturdu ve kendisini geri itmeye baflladı, it-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
114
ti, itti ve burnu giderek uzamaya baflladı. Ve timsah çırpınarak kıyıya
do¤ru çekildi ve kuyru¤unun darbeleriyle suyu krema gibi beyaz
yaptı; timsah da [filin burnunu] çekti, çekti ve çekmeye devam etti.31
Gould da baz› evrimci bilim adamlar›n›, literatürü yukarıdaki
bu hikayeyle büyük paralellikler gösteren ve hiçbir fleyin kanıtı ol-
mayan "iflte öylesine hikayeler"le doldurmakla elefltirmifltir. Ayn›
durum evrim teorisiyle toplumlar›n geliflimini aç›klamaya çal›flanlar
için de geçerlidir. Kipling'in hikayeleri gibi, evrimci sosyal bilimcile-
rin iflte-öylesine hikayeleri de sadece hayal gücüne dayanır. Ve aslın-
da, önceleri sadece birtak›m h›r›lt›lar ç›kararak kaba tafl aletler kul-
lanabilen, ma¤aralarda yaflayan, avc›l›k ve toplay›c›l›kla geçinen,
sonra gelifltikçe tar›mla u¤raflmaya baflla-
yan, daha sonra di¤er madenleri kullanma-
ya bafllayan ve gittikçe zihinsel geliflim
göstererek topluluklar fleklinde yaflay›p
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
115
Rudyard Kipling'in Just So Stories (‹fl-
te Öylesine Hikayeler) adl› kitab›.
sosyal iliflkiler kuran sözde insanl›k tarihi de suyun kenarında hor-
tumu uzayan filin masalından farklı de¤ildir.
Bu bilim d›fl› anlay›fl› Gould flöyle ifade eder:
Bilim adamları bu masalların hikaye oldu¤unu bilirler; maalesef, bun-
lar profesyonel literatürde fazlasıyla ciddi ve gerçekçi gibi alınırlar.
Daha sonra bunlar [bilimsel] 'gerçekler' haline dönüflür, popüler lite-
ratüre girerler.32
Gould ayrıca, bu hikayelerin evrim teorisi aç›s›ndan hiçbir fle-
yin kanıtı olmadı¤ını flu sözleriyle belirtmifltir:
Evrimsel do¤a tarihinin 'iflte-öylesine hikayeler' gelene¤indeki bu ma-
sallar, hiçbir fleyin kanıtı de¤ildirler. Ancak bunların oluflturdu¤u
a¤ırlık ve benzer birçok durum benim kademeli geliflim fikrine (gra-
dualism) olan inancımı uzun bir süre önce öldürdü. Daha yaratıcı zi-
hinler bunları hala idare edebilir, ancak sadece becerikli spekülasyon-
la kurtarılmıfl kavramlar bana fazla bir fley ifade etmiyor.33
Newgrange
MÖ 3200 y›llar›nda infla edildi¤i kabul edilen Newgrange,
Dublin yak›nlar›nda bir an›t mezard›r. Henüz M›s›r medeniyetinin
ortada olmad›¤›, Babil veya Girit medeniyetinin do¤mad›¤› dönem-
de Newgrange vard›. Bu dönemde, dünyan›n ünlü tafl yap›tlar›ndan
biri olan Stonehenge dahi henüz infla edilmemiflti. Yap›lan araflt›r-
malar, Newgrange'in sadece bir mezar olmad›¤›n› göstermekte, bu
an›t› infla eden kiflilerin kapsaml› bir astronomi bilgisine sahip ol-
duklar›n› da ortaya koymaktad›r. Newgrange'in astronomik özellik-
lerine geçmeden önce inflaat özelliklerine de¤inmekte yarar vard›r.
Çünkü Newgrange'i infla edenlerin, üzerinde önemle durulmas› ge-
reken bir mühendislik teknikleri ve mimari bilgileri vard›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
116
Newgrange, pek çok arkeolog taraf›ndan teknik bir mucize ola-
rak adland›r›lmaktad›r. Örne¤in, yap›n›n üzerindeki kubbe, bafll›
bafl›na bir mühendislik harikas›d›r. Alt taraflar› a¤›r, üst taraflar› ha-
fif olan yekpare tafllar öylesine üst üste konulmufltur ki, her üste ko-
nan tafl alttakinden biraz daha d›flar› ç›k›k vaziyettedir. Bu flekilde,
yap›n›n üstünde orta k›s›mda 6 metre yüksekli¤inde alt›gen bir ba-
ca ortaya ç›km›flt›r. Bacan›n sonunda istenildi¤inde aç›l›p kapanan
bir kapak tafl› vard›r.
Bu dev yap›n›n, mühendislikten çok iyi anlayan, iyi hesap yapa-
bilen, do¤ru planlama yetene¤ine sahip, yük tafl›mac›l›¤› yapan ve
pratik inflaat bilgilerini iyi kullanan insanlar taraf›ndan infla edildi¤i
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
117
Dünyan›n en ünlü tafl
yap›tlar›ndan biri olan
Newgrange, 93 mega-
litten oluflmaktad›r.
aç›kça görülmektedir. Evrimcilerin iddialar›yla böyle bir yap›n›n na-
s›l infla edildi¤i aç›klanamaz. Çünkü evrimcilerin gerçek d›fl› yorum-
lar›na göre bu dönemin insanlar› geri ve ilkel koflullara sahiptir. An-
cak böylesine dev bir yap›t›n ilkel koflullarla, mühendislik ve inflaat
bilgisi olmayan insanlar taraf›ndan infla edilmifl olmas› imkans›zd›r.
Yap›n›n astronomik özellikleri de hayret vericidir. Bu dev an›t
öyle bir flekilde infla edilmifltir ki, Günefl'in dönüm günlerinde yap›-
n›n içinde çok etkileyici bir ›fl›k oyunu meydana gelmektedir. K›fl
güneflinin dönüm gününde, yani y›l›n en k›sa gününün gün do¤u-
mundan k›sa bir süre sonra, günefl ›fl›¤› do¤rudan Newgrange'in
mezar odas›na düflmektedir. Bundan sonra çeflitli koridor kap›lar›na
ve dev tafllara yans›yarak ilerlemekte ve en son olarak arka duvara
kadar ulaflmaktad›r. Ve bu esnada mükemmel bir ›fl›k oyunu mey-
dana getirmektedir. Dikkat çekici bir husus, ›fl›¤›n yap›n›n içine ko-
ridordan de¤il, koridor kap›s›n›n çat›s›n›n üzerinde özel olarak ya-
p›lm›fl dar delikten girmesidir. Ve yerlefltirilen tüm blok tafllar da ›fl›-
¤›n de¤ip yans›yabilece¤i aç›dad›r. Zaten, ›fl›k oyununu görkemli k›-
lan unsurlardan biri de budur.
Dolay›s›yla bu dev yap›y› infla edenlerin, mühendislik bilgileri-
nin yan› s›ra, gün dönümlerini ve Günefl'in hareketini hesaplayacak
astronomi bilgisine de sahip olduklar› ortaya ç›kmaktad›r.
Newgrange, bölgede o dönemden geriye kalan pek çok tafl ya-
p›dan sadece birisidir. Bu yap›ya bak›larak yap›lmas› gereken yo-
rum, söz konusu yap›t›n köklü bir bilgi birikimine sahip insanlar ta-
raf›ndan, geliflmifl inflaat teknikleri ve araçlar› kullan›larak yap›lm›fl
oldu¤udur. Dönemin insanlar›n›n nas›l bir hayat sürdüklerine dair
yap›lmas› gereken yorum ise, böylesine bir yap›y› infla edebilecek
insanlar›n kendi yaflad›klar› ortamlar›n da konforlu ve geliflmifl ola-
bilece¤idir. Astronomi bilgileri, uzay› gözlemleyebilecek teknolojiye
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
118
ve gözlemlerini do¤ru flekilde yorumlayabilecek bilgi birikimine sa-
hip olduklar›n› iflaret etmektedir. Uzay› gözlemleyip elde ettikleri
bulgular› do¤ru flekilde yorumlayabilen insanlar›n, günlük yaflam-
lar› da bu birikimle do¤ru orant›l› olarak, medeni olmal›d›r. Belki de
son derece konforlu konaklarda oturan, bak›ml› bahçeleri olan, iyi
hastanelerde tedavi olma imkan›na sahip, ticari faaliyetlerde bulu-
nan, sanata, edebiyata önem veren, genifl bir kültür birikimine sahip
bu topluluktan geriye sadece bu tafl yap›t kalm›flt›r. Bunlar›n hepsi,
arkeolojik bulgular ve tarihsel verilere dayan›larak, bu tafl yap›t ve
bu yap›t› infla edenler hakk›nda yap›labilecek gerçekçi yorumlard›r.
Ne var ki evrimciler, sadece materyalist kal›plar içinde düflünmeye
al›flt›klar›ndan, akla ve bilime uygun bu yorumlar yerine, belirli
dogmalar›n ürünü olan hikayeleri anlat›p dururlar. Ancak bu hika-
yeler hiçbir zaman kesin bir gerçe¤i ifade edemez.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
119
Resimde Newgran-
ge'den bir kesit görül-
mektedir. Newgran-
ge'in yap›m›nda kulla-
n›lan tafl bloklar›n na-
s›l tafl›nd›¤›, inflaat›n
hangi tekniklerle ya-
p›ld›¤› günümüzde ha-
len tam olarak anlafl›-
lamam›flt›r.
Stonehenge
Stonehenge çember halinde yerlefltirilmifl, büyük tafl bloklar-
dan oluflan bir yap›tt›r. Ortalama 4.5 metre yüksekli¤inde, her biri
ortalama 25 ton a¤›rl›¤›nda yaklafl›k 30 adet tafl blo¤un biraraya gel-
mesiyle oluflmufltur. ‹ngiltere'de bulunan bu yap›t araflt›rmac›lar›n
çok ilgisini çekmektedir. Yap›m› ve yap›l›fl amac› hakk›nda pek çok
teori ortaya at›lm›flt›r. Burada üzerinde durulmas› gereken bu teori-
lerden hangilerinin do¤ruluk içerdi¤i de¤ildir. Önemli olan bu yap›-
t›n, evrim teorisinin insanl›k tarihini aç›klamak için öne sürdü¤ü id-
dialar› geçersiz k›lan örneklerden biri olmas›d›r.
Yap›lan araflt›rmalar Stonehenge'in üç inflaat aflamas›nda mey-
dana geldi¤ini ortaya koymakta-
d›r. Birçok kayna¤a göre, Stone-
henge'in en eski dönemi MÖ 2800
y›l›na dayanmaktad›r. Yani Stone-
henge'in tarihi bundan yaklafl›k
5000 y›l öncesine kadar uzanmak-
tad›r. Tarihi kaynaklar, ilk inflaat
s›ras›nda arazide dev tafllardan
küçük bir çember yap›ld›¤›n› ve
bu çemberin d›fl›na da bir topuk
tafl› yerlefltirildi¤ini ortaya koy-
maktad›r. Daha sonra, yine dev
tafllarla ikinci bir çember olufltu-
rulmufl, bundan sonra da çember-
lerin iç k›sm›na "mavi tafl" denilen
tafl bloklar yerlefltirilmifltir.
Bu yap›n›n en dikkat çekici
yönlerinden biri, burada kullan›-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
120
lan mavi tafllard›r. Çünkü Stonehenge'in yak›n›nda herhangi bir ma-
vi tafl kayna¤› yoktur. Yap›lan araflt›rmalar, bu tafllar›n Prescelly da¤-
lar›ndan, yap›t›n oldu¤u yere getirildi¤ini ortaya koymufltur. Burada
ise karfl›m›za yine ola¤anüstü bir durum ç›kmaktad›r. Çünkü, söz
konusu mavi tafl kayna¤›, Stonehenge'den yaklafl›k 380 km (kara yo-
luyla) uzakl›ktad›r. E¤er dönemin insanlar› evrimci hikayelerde an-
lat›ld›¤› gibi, ilkel koflullarda yaflayan, ellerindeki tek malzeme a¤aç-
tan kald›raçlar, kütükten yap›lm›fl sallar ve tafl baltalar olan insanlar
olsayd›, tonlarca a¤›rl›¤›ndaki bu tafllar Stonehenge'in oldu¤u bölge-
ye nas›l getirilmifl olacakt›? ‹flte bu, evrimcilerin hayal ürünü senar-
yolar›yla, cevaplanmas› mümkün olmayan bir sorudur.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
121
Stonehenge ahflap bir binanın temel taflları olarak yapıl-
mıfl olabilir. Bunun üstüne kurulacak ahflap bir bina rüz-
gardan ve f›rt›nadan etkilenmez. Muhtemelen binan›n sa-
dece temelleri kalm›fl olabilir. Nas›l ve ne flekilde yap›lm›fl
oldu¤u halen tart›fl›lmakta olan Stonehenge'in bilim adam-
lar›nca ortaya ç›kar›lan bir di¤er önemli özelli¤i de, astro-
nomiyle olan ba¤lant›s›d›r. Elde edilen bulgular, bu yap›t›
infla edenlerin mühendislik bilgilerinin yan› s›ra, astrono-
mi bilgilerinin de geliflmifl oldu¤unu göstermektedir.
Bir grup araflt›rmac›, o dönemin koflullar›n› canland›rarak ma-
vi tafllar› Stonehenge'e kadar tafl›maya çal›flm›fllard›r. Bunun için
a¤açtan kald›raçlar kullanm›fllar, üç sandal› birbirine ba¤layarak
benzer büyüklükteki tafllar›n s›¤abilece¤i bir sal meydana getirmifl-
ler, a¤açtan s›r›klar› kullanarak sal› nehir yukar› tafl›maya çal›flm›fl-
lar, daha sonra da kabaca haz›rlanm›fl tekerlekler üzerinde tafllar› te-
peye do¤ru ç›karmaya u¤raflm›fllard›r. Ancak tüm bu u¤rafl›lar› so-
nuçsuz kalm›flt›r. Bu, mavi tafllar›n Stonehenge'in oldu¤u yere nas›l
tafl›nd›¤›n› anlayabilmek için yap›lan denemelerden sadece biridir.
Daha pek çok deneme yap›lm›fl ve dönemin insanlar›n›n nas›l bir
nakliye imkan› kulland›¤› anlafl›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Ancak evrimci
ön yarg›lar›n ›fl›¤›nda yap›lan bu araflt›rmalar neticeye ulaflmaktan
hep uzak kalm›fllard›r. Çünkü tüm bu denemeler, Stonehenge'in ya-
p›ld›¤› dönemde yaflayanlar›n sadece tafl ve a¤aç gibi kaba malze-
meler kulland›klar› ve geri bir medeniyete sahip olduklar› yan›lg›s›
›fl›¤›nda yap›lmaktad›r.
Burada üzerinde durulmas› gereken bir husus daha vard›r. Söz
konusu denemeler yap›l›rken gemi tersanelerinde yap›lan çeflitli
modellerden yararlan›lmakta, geliflmifl fabrikalarda üretilen halatlar
kullan›lmakta, detayl› hesaplar ve planlamalar yap›lmaktad›r. Yani
günümüz teknolojisinin imkanlar›ndan faydalan›lmaktad›r. Buna
ra¤men sonuç elde edilememektedir. Bundan yaklafl›k 5000 y›l önce
yaflayan insanlar ise, tonlarca a¤›rl›¤›ndaki bu tafllar› tafl›m›fllar, co¤-
rafi konumlar›n› hesaplayarak bir çember haline getirmifllerdir. Tüm
bunlar› tafl baltalar, kütükten yap›lm›fl sallar, a¤açtan infla edilmifl
kald›raçlarla yapmad›klar› aç›kt›r. Stonehenge ve di¤er pek çok me-
galit, belki de bizim dahi tahmin edemeyece¤imiz bir teknoloji kul-
lan›larak infla edilmifltir.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
122
Tiahuanaco fiehrindeki Hayret Verici Kal›nt›lar
Bolivya And da¤lar› üzerinde, Bolivya ile Peru aras›nda, deniz
seviyesinden yaklafl›k 4 bin metre yükseklikte bulunan tarihi Tiahu-
anaco flehri, görenleri hayrete düflüren pek çok kal›nt› ile doludur.
Bu bölge Güney Amerika'n›n arkeolojik harikalar›ndan biri olarak
kabul edilmektedir. Tiahuanaco'da bulunan en flafl›rt›c› kal›nt›lardan
biri, ekinokslar›, mevsimleri, ay›n her saatteki durumunu ve hare-
ketlerini gösteren bir takvimdir. Bu takvim, söz konusu bölgede ya-
flayan insanlar›n çok ileri bir medeniyet seviyesine sahip olduklar›-
n› gösteren delillerdendir. Tiahuanaco'daki di¤er flafl›rt›c› eserler ise,
baz›lar› 100 ton a¤›rl›¤›n› bulan tafl bloklardan oluflan yap›tlard›r.
Reader's Digest Tiahuanaco flehrindeki an›tlar ve tafl kal›nt›lar
hakk›nda, "... Günümüzün en iyi mühendisleri, hala kendilerine bu
kadar büyük kaya kütlele-
rini kesip tafl›yarak bir fle-
hir imar edip edemeyecek-
lerini sormaktad›rlar. De-
vasa bloklar sanki bir me-
tal kal›p kullan›larak kesil-
mifl gibi..." yorumunu yap-
maktad›r. (Simone Waisbard, in
The World’s Last Mysteries, (2nd
edition) p. 138, Reader’s Digest,
1978)
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
123
Tiahuanaco flehrindeki tafl ya-
p›tlardan bir örnek. Buradaki
tonlarca a¤›rl›¤›ndaki tafllar›n,
çelik halatlar ve vinç benzeri in-
flaat makineleri kullan›lmadan
tafl›nmas› mümkün de¤ildir.
Örne¤in bu flehirde duvarlar 100 ton a¤›rl›¤›ndaki kumtafl› blok-
lar› üzerine 60 tonluk baflka bloklar konularak infla edilmifltir. Bu du-
varlar›n yap›lmas› için büyük ustal›k isteyen tafl iflçili¤i kullan›lm›flt›r.
Büyük kare tafllar, pürüzsüz oluklarla birlefltirilmifllerdir. 10 ton a¤›rl›-
¤›ndaki tafl bloklarda, 2.5 metre uzunlu¤unda delikler aç›lm›flt›r. Ka-
l›nt›lar›n çeflitli yerlerinde 1.80 metre uzunlu¤unda ve yar›m metre ge-
niflli¤inde su kanallar› vard›r. Bu kanallar, günümüzde dahi efline az
rastlan›r bir düzgünlüktedir. Bu insanlar›n, -evrimci yalanlarda öne
sürüldü¤ü gibi- teknolojik imkanlar› olmadan bu eserleri meydana ge-
tirmifl olmalar› mümkün de¤ildir. Zira evrimcilerin öne sürdü¤ü söz-
de ilkel koflullarda, bu eserlerden tek bir tanesinin dahi oluflturulmas›
için bir insan›n ömründen daha uzun bir süre gereklidir. Bu durumda
Tiahunaco'nun meydana getirilmesi yüzlerce y›l sürerdi, ki bu da ev-
rimci tezlerin do¤ru olmad›¤›n› göstermektedir.
Tiahuanaco'da en dikkat çekici yap›tlardan biri de Günefl Kap›-
s›'d›r. Yekpare tafltan meydana getirilen bu eser, 3 metre yüksekli-
¤inde ve 5 metre geniflli¤indedir. A¤›rl›¤›n›n yaklafl›k 10 ton oldu¤u
tahmin edilmektedir. Kap›n›n üzeri çeflitli çizimlerle süslenmifltir.
Bu bölgede yaflayanlar›n Günefl Kap›s›'n›, nas›l bir yöntem kullana-
rak infla ettikleri hala aç›klanamamaktad›r. Böyle görkemli bir kap›-
n›n inflas›nda nas›l bir teknoloji kullan›lm›flt›r? 10 ton a¤›rl›¤›nda ka-
yalar, tafl ocaklar›ndan nas›l ç›kar›lm›fllar, nereden hangi tekniklerle
tafl›nm›fllard›r? Bütün bu ifller yap›l›rken, evrimcilerin iddia etti¤i
gibi, basit araçlar ve gereçler kullan›lmad›¤› aç›kt›r. Tiahuanaco'nun
kurulmufl oldu¤u bölgenin co¤rafi koflullar› düflünüldü¤ünde, her-
fley çok daha flafl›rt›c› bir hal almaktad›r. fiehir, normal yerleflim
alanlar›ndan kilometrelerce uzakta ve yaklafl›k 4 bin metre yüksek-
likte kurulmufltur. fiehrin bulundu¤u yüksek platoda, atmosfer ba-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
124
s›nc›n›n deniz seviyesinden neredeyse yar› yar›ya düflmesi, oksijen
oran›n›n da çok azalmas› nedeniyle, insan gücü gerektiren iflleri
yapmak çok daha zor hale gelmektedir.
Tüm bu bilgiler, dünyan›n pek çok bölgesinde oldu¤u gibi bu-
rada da geçmiflte çok ileri medeniyetlerin yaflad›¤›n› dolay›s›yla da
insanl›k tarihinin ileri do¤ru evrimleflti¤i iddias›n›n geçersiz oldu-
¤unu göstermektedir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
125
A¤›rl›¤›n›n yaklafl›k 10 ton oldu¤u tahmin edilen Günefl Kap›s›'n›n, evrimcilerin iddia et-
ti¤i gibi teknolojik imkanlar› olmayan bir toplum taraf›ndan infla edilmifl olmas› imkan-
s›zd›r. Bu yap›tlar, evrimcilerin insanl›k tarihinin ileri do¤ru evrimleflti¤i iddias›n› geçer-
siz k›lmaktad›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
126
Aşağıda soldaki resimlerde görülen taş işçiliği bundan 11 bin yıl önce yaşamış
olan insanlara aittir. Bu detaylı şekiller, kendilerini işleyen ustaların sanat zevkini
göstermektedir. Ama daha da önemlisi bu sanatçıların o dönemde çeşitli metal alet-
ler kullanarak bu taşları yontmuş olmalarıdır. Bir insanın eline başka bir taş alıp, ta-
şı taşa sürterek resimlerde görülen işlemeleri yapması mümkün değildir. Bu ince iş-
çilik ancak eğe, levye, rende gibi günümüzde de taş işlemeciliğinde kullanılan metall
aletler yardımıyla yapılabilir. Alt sağdaki resim de günümüzde taş işlemeciliği yapan
bir kişiyi göstermektedir. 11 bin yıl önce yaşamış olan sanatçılar da ancak benzer
yöntemler kullanarak bu sanat eserlerini meydana getirmiş olabilirler.
Peru'da Cuzco şehri yakınlarında bulunan antik Sacsahuamán şehrinde, İnkalar
tarafından inşa edilmiş bir duvar bulunmaktadır. Duvar özellikle, farklı büyüklük ve şe-
kilde taş bloklar kullanılarak oluşturulmuştur. Bu taş bloklar tonlarca ağırlığındadır ve
bunlar yan yana o kadar düzenli yerleştirilmişlerdir ki bugün bile blokların arasına bir
parça kağıt sokmak mümkün değildir. Üstelik duvarların hiçbir noktasında sıva veya
çimento gibi kaynaştırma maddesi bulunmamaktadır. Bloklar, büyük bir ustalıkla bira-
raya getirilmiştir. Bu derece büyük taş blokların, birbirlerine monte olabilecek şekil-
de nasıl kesilip biçimlendirildikleri, günümüz teknolojisiyle dahi anlaşılamamıştır.
Daha da şaşırtıcı olan ise, bu duvarın inşasında kullanılan diğerlerinden daha bü-
yük bir taş bloktur. 5 katlı bir ev büyüklüğünde ve yaklaşık 20.000 ton ağırlığında olan
bu taş bloğu, Sacsahuamán'ın kurucularının nasıl ha-
reket ettirmeyi başardıkları halen anlaşılamamıştır.
Günümüzün modern makineleriyle böyle şaşırtıcı
bir ağırlığı kaldırmak mümkün değildir. Bugün dün-
yanın en büyük vinci bile bu derece ağır bir yükü
kaldırmakta zorlanacaktır. Bu da bize, İnkalar döne-
minde muhtemelen bugün tahmin bile edemediğimiz
ileri bir teknolojinin kullanılmış olabileceğini göster-
mektedir.
127
On binlerce tonluk taşların kullanılmasıyla meydana getirilen yapılar,
günümüzde halen şaşkınlık uyandırmaktadır. Böylesine dev taşlar kullanarak
inşaat yapmak için, çelik halatlar kullanan vinçler gibi gelişmiş inşaat makine-
lerine ihtiyaç vardır. Evrimcilerin iddia ettiği gibi ahşap kütükler, iri halatlar,
çabuk kırılabilen bakırdan malzemelerle bu taşların ocaklardan çıkarılması, ne
taşınması, yerleştirilmesi, işlenmesi mümkün değildir. Ortadaki küçük resim-
de, Ramses'in dev heykelinin baş kısmının ancak çelik halatlı büyük vinçlerle
taşınabildiği görülmektedir.
Luksor'daki s›ra sütun-lar, III. Amenhotep tara-f›ndan yapt›r›lm›fl, Tu-tankhamon taraf›ndandekore ettirilmifltir.
128
Jüpiter Tapınağı olarak adlandırılan bu yapının inşasında da dev taş bloklar kul-
lanılmıştır. Küçük resimde kırmızıyla işaretli olan blok taş, istinat duvarında kullanılan
üç büyük bloktan biridir. Bu üç blok taşın her birinin yüksekliği yaklaşık 4.5 metre,
genişliği yaklaşık 3.5 metre ve uzunluğu da yaklaşık 19 metredir. Üç taşın ortalama
ağırlığı 800 ton civarındadır. Bu derece büyük bir ağırlığın madenden çıkarılıp
taşınması, kullanılan inşaat makinelerinin gelişmişliğinin bir göstergesidir.
Baalbek Jüpiter Tap›na¤›
129
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
130
Geçmiş medeniyetlerden günümüze kalan şaşırtıcı izlerden biri de obeliskler-
dir. Ortalama 20 metre uzunluğunda, tonlarca ağırlıkta olan bu dikili taşların, ocak-
lardan çıkarılmaları, taşınmaları, üzerlerinin işlenmesi ve bulundukları yerlere yer-
leştirilmeleri için ileri bir teknolojinin kullanılmış olması gereklidir. Bilinen en bü-
yük obelisklerden biri, MÖ 1400'lü yıllarda Karnak (Mısır)'a dikilmiş olandır. 29.5
metre yükseliğinde, 1.62 metre genişliğinde ve 325 ton ağırlığındadır. Bu irilikte ve
ağırlıktaki taşın, tek blok halinde, ocaktan çıkarılması da bulunduğu yere taşınmasıı
da ustalık, teknik bilgi ve alt yapı gerektirir. Bunun için bakır ve bronz gibi kolay
eğilip bükülen, çabuk kırılan aletlerin kullanılamayacağı, demir ve çelikten yapılmış
aletlerin kullanılması gerektiği açıktır. Bu
da evrimcilerin, söz konusu dönemde he-
nüz demirin kullanılmadığı, pek çok meta-
lin bilinmediği iddiasını yalanlamaktadır.
Resimde obeliskin tepe noktas›nda bulun-
du¤u varsay›lan k›s›m, bu dikili tafllar›n
paratoner olarak kullan›lm›fl olabilece¤ine
iflaret etmektedir.
Resimde Asuvan yak›nlar›ndaki granit oca¤›nda biti-
rilemeden kalm›fl olan obelisk görülmektedir. Di¤er-
lerinin iki kat› olan bu obelisk, 41.75 metre uzunlu-
¤unda ve yaklafl›k 1168 tondur. Böylesine dev bir ya-
p›n›n, ocaktan ç›kar›l›p tafl›nmas› için geliflmifl tek-
noloji kullan›lmas› gereklidir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
131
Puma Punku'daki pira-
mit kalıntısını meydana
getiren taşların büyük-
lüğü, görenleri şaşkınlı-
ğa düşürmektedir. Pira-
mitin en alt basamakla-
rını oluşturan bloklar-
dan biri 60x50 metre
genişliğinde ve yaklaşık
447 ton ağırlığındadır.
Kullanılan diğer taşların da ağırlıkları 100-200 ton arasında değişmektedir. Bu dev
taşların, evrimcilerin öne sürdüğü gibi, kütükler üzerinde kalın iplerle çekilerek ta-
şındığı iddia etmek mantıklı bir yorum değildir.
Evrimci arkeolojinin Puma Punku'daki açıklayamadığı bulgulardan biri de, pek
çok blok taşın birleşme noktasında bulunan izlerdir. Bu izler, metal mengene izini
andırmaktadır. Uzun bir süre, T şeklindeki bu izlerin sıcak kalıpların taş blokların
üzerine konularak yapıldığı düşünülmüştür. Ancak daha sonra elektron mikrosko-
buyla yapılan incelemeler, erimiş metal izlerini ortaya çıkarmıştır. Spektrografik in-
celemeler ise bu izlerin, % 2.05 arsenik, % 95.15 bakır, % 0.26 demir, % 0.84 sili-
kon ve % 1.70 nikel alaşımından oluşan bir malzemenin izleri olduğunu göstermiş-
tir. Tüm bunlar, geçmiş toplumların inşaatlarında gelişmiş araç gereçler kullandık-
larının delilidir. (Graham Hancock, Heaven's Mirror, Three River Press, New York,
1998, s. 304)
Puma Punku'da s›kça rast-
lanan metal mengene izi
Ollantaytambo'daki blok tafllar-
da görülen metal mengene izi
Kamboçya, Angkor Wat'taki tafl
yap›lardaki metal mengene izi
Antik M›s›r, insano¤lunun binlerce y›l önce kurdu¤u sanat ve
bilim yönünden en etkileyici medeniyetlerden bir tanesidir. Eski M›-
s›rl›lar, ilkel bir toplumun devam› olamayacak kadar engin bir tec-
rübeye ve bilgi birikimine sahiptiler. Putperest sapk›n bir dine men-
sup olan M›s›rl›lar aras›nda Hz. Nuh döneminden, Hz. ‹brahim dö-
neminden gelen sanat bilgisine sahip olan ustalar vard›. Bu Musevi
ustalar, geçmifl peygamberler döneminden ö¤rendikleri bilgileri
kullan›yorlard›.
Günümüzde dünyan›n pek çok bölgesinde, M›s›rl›lar›n ulafl-
m›fl oldu¤u medeniyet seviyesine ulafl›lamam›flt›r. Örne¤in bugün
Afrika'n›n çeflitli bölgelerinde, Güney Amerika'n›n baz› yörelerinde,
Asya'n›n çeflitli topraklar›nda M›s›r da dahil olmak üzere pek çok
bölgede, medeniyet seviyesinden çok geri bir yaflam sürülmektedir.
T›p, anatomi baflta olmak üzere flehir planlamac›l›¤›nda, mimaride,
güzel sanatlarda, tekstilde çok baflar›l› olan M›s›r medeniyeti, bugün
büyük bir takdirle ve hayretle bilim adamlar› taraf›ndan incelen-
mektedir.
T›bb›n Kökeni Antik M›s›r'da
Eski M›s›r'da t›bb›n ulaflt›¤› geliflmifllik düzeyi oldukça flafl›rt›-
c›d›r. Kaz›larda ele geçen bulgular, arkeologlar›n yan› s›ra birçok ta-
132
rihçiyi de hayrete düflürmüfltür. Çünkü hiçbir tarihçi MÖ. 3000'ler-
de yaflam›fl eski bir medeniyetten böylesine geliflmifl bir teknoloji
beklemiyordu. Bugün X-›fl›nlar› kullan›larak, mumyalar üzerinde
yap›lan incelemeler sonucunda Antik M›s›r'da beyin ameliyatlar›n›n
yap›lm›fl oldu¤u anlafl›lm›flt›r.34 Üstelik bu ameliyatlar oldukça pro-
fesyonel yöntemler kullan›larak gerçeklefltirilmifltir. Cerrahi operas-
yon geçirmifl mumyalar›n kafataslar› incelendi¤inde, ameliyat yer-
lerinin düzgünce kesilmifl oldu¤u görülmektedir. Hatta bu insanla-
r›n ameliyattan sonra hayatta kald›klar›n› ispatlayan, kaynam›fl ka-
fatas› kemiklerine rastlanm›flt›r.35
Di¤er bir örnek ise baz› ilaçlarla ilgilidir. 19. yüzy›lda oldukça h›z-
l› bir ilerleme kaydeden deneysel bilim sonucunda t›p alan›nda da bü-
yük geliflmeler oldu. Antibiyoti¤in keflfi de bu yüzy›ldaki geliflmeler-
den biridir. Asl›nda bunlara "keflfedildi" demek hata olur, çünkü bu
tekniklerin büyük bir bölümü Antik M›s›r'da zaten kullan›l›yordu.36
M›s›rl›lar›n t›p ve anatomide ne kadar ileride olduklar›n› gös-
teren en önemli eserlerden biri de, kuflkusuz geride b›rakt›klar›
mumyalard›r. M›s›rl›lar mumyalama konusunda yüzlerce farkl› tek-
nik kullanm›fllard›r.
Cans›z bedenin binlerce y›l bozulmadan saklanabilmesine olanak
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
133
M › s › r l › l a r › n
mumyalama
teknikleri, ol-
dukça gelifl-
mifl t›p bilgi-
sine sahip ol-
duklar›n› gös-
teren örnek-
lerden biridir.
sa¤layan mumyalama ifllemi, asl›nda oldukça karmafl›k bir ifllemdir.
Bu konuda M›s›rl›lar›n kulland›¤› teknik özetle flu flekildedir: ‹lk önce
ölünün iç organlar› d›flar› ç›kar›l›r, burundan beyin al›n›r, vücut sterili-
ze edilir ve beden natron denilen bir madde ile sar›l›p 40 gün bekleti-
lirdi. (Natron; sodyum karbonat, sodyum bikarbonat ve sodyum klo-
ridle, sodyum sülfat›n kar›fl›m›ndan oluflan bir maddedir.) Daha son-
ra bu madde vücuttan ç›kar›l›r, kol ve bacaklar gibi vücudun eklemli
yerleri çamur ya da kumla sar›l›r, sonra beden reçineye bat›r›lm›fl ke-
tenle, kokulu bir çeflit sar› sak›zla ve tarç›nla sar›l›rd›. Bir çeflit merhe-
min vücuda sürülmesinden sonra da ince bir keten tülle örtülürdü.37
M›s›rl›lar mumyalama tekniklerini sadece insanlarda de¤il,
farkl› hayvanlarda da denemifllerdir. Antik M›s›r'da t›bb›n oldukça
geliflmifl oldu¤u, ele geçen arkeolojik buluntulardan ve özellikle
mumyalama tekniklerinden aç›kça anlafl›lmaktad›r. Ayr›ca unutma-
mak gerekir ki, vücudun fleklini bozmadan, ölünün tüm iç organlar›-
n› ç›kartarak mumyalamalar›, bu ifli yapan insanlar›n, her organ›n
yerini bilecek bir anatomi bilgisine sahip olduklar›n› göstermektedir.
Mumyalaman›n d›fl›nda M›s›rl›lar taraf›ndan 5000 y›l önce kulla-
n›lm›fl olan birçok t›bbi teknik ve alet de yap›lan araflt›rmalarda gün
›fl›¤›na ç›kar›lm›flt›r. Bu konuyla ilgili pek çok detay s›ralayabiliriz:
-M›s›r'da t›pla ilgilenen rahipler, tap›naklarda çeflitli
hastal›klar› tedavi ediyorlard›. M›s›rl› doktorlar, günümüzdeki gibi
farkl› alanlarda uzmanlaflm›fllard›. Her doktorun kendine ait bir
branfl› vard›. Göz doktorlar›ndan, diflçilere kadar her konuda ihti-
saslaflm›fl hekimler hizmet veriyordu.
-M›s›r'da doktorlar, devlet denetimindeydiler. E¤er hastas› iyi-
leflmezse, yahut ölürse devlet bu hatan›n sebeplerini soruflturur ve
doktorun kulland›¤› yöntemin kurallara uygun olup olmad›¤›n› ö¤-
renirdi. Tedavi s›ras›nda bir ihmalkarl›k yap›lm›flsa, bu durum tes-
pit edilir ve doktora kanunlar çerçevesinde ceza verilirdi.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
134
-Tap›naklar›n her biri, ilaçlar›n haz›rland›¤› ve depoland›¤› tam
teçhizatl› bir laboratuvara sahipti.
-Bilinen ilk eczac›l›k uygulamalar›, bandaj ve kompres kullan›-
m› örneklerine M›s›r'da rastlanm›flt›r. Smith Papirüsü'nde, keten be-
zinden yap›lan yap›flkan bantlar›n yaralar› kapamada ne flekilde
kullan›ld›¤›ndan bahsedilmektedir. Keten bez, bunun d›fl›nda ban-
daj için de uygun bir malzemeydi.
-Arkeolojik bulgulardan, M›s›r'daki t›bbi uygulamalar›n tama-
m›na ait detayl› bir tablo ele geçmifltir. Bununla beraber, her biri ken-
di alan›nda ihtisaslaflm›fl 100'den fazla doktorun ismi ve ünvan› da
bulunmufltur.
-Ayr›ca Kom Ombo'daki bir baflka tap›nak duvar›ndaki rölye-
fin içine oyuk aç›lm›fl ve buraya cerrahi aletlerin kutusu yerlefltiril-
mifltir. Bu kutunun içinde büyük metal bir makas, cerrahi b›çaklar,
testereler, sondalar, spatulalar, küçük kancalar ve pensler mevcuttu.
-Teknikler çok say›da ve çok çeflitliydi. K›r›klar, çatlaklar tam
olarak oturtuluyor, k›r›k tahtalar› kullan›l›yor ve yaralar dikiflle ka-
pat›l›yordu. Mumyalar›n ço¤unda çok baflar›l› bir biçimde tedavi
edilmifl k›r›klara rastlamak mümkündür.
-Mumyalarda herhangi bir cerrahi dikifl izine rastlanmamas›na
ra¤men yara dikilmesi ile ilgili Smith Papirüsü'nde (bu papirüsün ta-
mam› t›pla ilgilidir) on üç referans mevcuttur. Bu, M›s›rl›lar›n estetik
yara dikimini de baflarm›fl olduklar›na iflaret etmektedir. Yara diki-
minde keten iplik kullan›l›yordu. ‹¤neler ise muhtemelen bak›rdand›.
-M›s›rl› doktorlar, steril yaralar ile enfeksiyonlu yaralar› ay›rt
edebiliyorlard›. Enfeksiyonlu yaralar›n temizlenmesinde keçi ya¤›,
köknar ya¤› ve ezilmifl bezelyeden oluflan bir kar›fl›m kullan›yorlard›.
-Penisilin ve antibiyoti¤in bulunuflu oldukça yenidir. Fakat Es-
ki M›s›rl›lar bu tür tedavilerin ilk organik versiyonlar›n› kullan›yor-
lard›. Ayr›ca, M›s›rl›lar antibiyoti¤in farkl› çeflitlerini biliyorlard›.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
135
Belli türdeki hastal›klara uygun reçeteleri yaz›yorlard›.38
Görüldü¤ü gibi M›s›r medeniyeti t›p konusunda oldukça
önemli ad›mlar atm›fl, tedavi yöntemleri gelifltirmifl, uzman doktor-
lar yetifltirmifltir. Yap›lan kaz›larda, t›p alan›nda sa¤lanan bu önem-
li baflar›lar›n yan› s›ra, M›s›rl›lar›n flehir planlamac›l›¤› ve mimari
gibi konularla da çok ilgili olduklar› ortaya ç›km›flt›r.
M›s›r Firavunu
Tutankhamun'un
cesedi, içiçe ge-
çen iki tabut
içinde muhafaza
ediliyordu.
Smith papirüsü - Bu papirüste, Antik M›s›rl›-
lar›n, ketenden yap›lm›fl yara ve sarg› bant-
lar› kulland›klar› anlat›lmaktad›r.
136
Eski M›s›r'da Geliflmifl MetalurjiMetalurji en genel anlam›yla, gerekli hammaddeler kullan›larak
metal ve al›afl›mlar›n›n üretilmesi, saflaflt›r›lmas›, flekillendirilmesi ve
korunmas›n› içeren bilim ve teknoloji dal›d›r. Eski M›s›r medeniyeti
incelendi¤inde, bundan yaklafl›k 3000 - 3500 y›l önce, M›s›rl›lar›n bafl-
ta alt›n, bak›r, demir olmak üzere çeflitli maden ve metallerin ç›kar›l-
mas› ve ifllenmesi konusunda uzman olduklar› görülmektedir. Meta-
lurjinin geliflmifl olmas›, Antik M›s›rl›lar›n, cevherlerin bulunmas›, ç›-
kar›lmas›, ifllenmesi alanlar›nda ileri bir teknolojiye ve ayn› zamanda
geliflmifl bir kimya bilgisine sahip olduklar› anlam›na da gelmektedir.
Yap›lan arkeolojik çal›flmalar MÖ 3400 y›llar›nda M›s›rl›lar›n
bak›r cevherleri hakk›nda detayl› çal›flmalar yapt›klar›n› ve metal
alafl›mlar› meydana getirdiklerini ortaya koymufltur. Dördüncü Ha-
nedanl›k döneminde (MÖ 2900 y›llar›), madenlerin araflt›rma ve ifl-
letmesinin en yüksek düzey yetkililer taraf›ndan takip edildi¤i ve
Firavunlar›n o¤ullar› taraf›ndan denetlendi¤i bilinmektedir.
Bak›r›n yan› s›ra, eski M›s›rl›lar›n s›kça kulland›klar› madenler ve
metaller aras›nda demir de vard›. Bronzun üretimi için tin, camlar›n
renklendirilmesinde de kobalt kullan›l›yordu. M›s›r'da bulunmayan
metaller ise baflta ‹ran olmak üzere di¤er bölgelerden getirtiliyordu.
Antik M›s›rl›lar›n en çok kulland›klar› ve de¤er verdikleri ma-
den ise alt›nd›. M›s›r'da ve Antik M›s›r'›n s›n›rlar› içinde olan bugün-
kü Sudan'›n belli bölgelerinde, eski M›s›rl›lara ait oldu¤u tahmin edi-
len yüzlerce alt›n maden yata¤› bulunmufltur. Apollinopolis yak›nla-
r›ndaki bir alt›n madeninin plan›n›n bulundu¤u MÖ 14. yüzy›la ait
bir papirüs, eski M›s›rl›lar›n alt›n madenleri konusundaki profesyo-
nelliklerini ortaya koymufltur. Papirüste yer alan bilgilere göre, ma-
den çevresinde say›s› 1300'den fazla evin yaln›zca madende çal›flan-
lar›n konaklamas› için infla edildi¤i anlat›lmaktad›r. Antik M›s›r'da
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
137
alt›n ifllemecili¤i ve mücevher sanat›n›n önemi, bu bilgilerden anla-
fl›lmaktad›r. Nitekim arkeolojik kaz›larda bulunan, yüzlerce alt›ndan
yap›lm›fl, kullan›m ve süs eflyas› da, eski M›s›rl›lar›n alt›n madencili-
¤i ve ifllemecili¤i konusundaki uzmanl›klar›n›n bir göstergesidir.
Tüm bu bilgiler eski M›s›rl›lar›n maden yataklar›n› tespit ede-
bilecek, bu yataklardan madeni ç›karabilecek, ç›kan madeni iflleye-
bilecek, ayr›flt›rabilecek ve yeni metaller oluflturabilecek bilimsel bil-
giye ve teknolojiye sahip olduklar›n› göstermektedir.
(1,2) Alt›n, gümüfl ve yar› de-
¤erli tafllardan yap›lm›fl çok
ince ifllemeli kral›n gö¤üs
z›rhlar›.
(3) ‹nce ifllemeli sandalet
(4) Sert alt›ndan yap›lma, uzun
uçlu küçük ibrik, sa¤laml›¤›n› ve
parlakl›¤›n› halen korumaktad›r.
1
2
3
4
138
(7) Tanis'te bulunan alt›n, la-
civert tafl› ve turkuazdan ya-
p›lm›fl gö¤üs z›rh›.
(5) Tutankhamun mumyas›n›n boynunda
bulunan bu kolyenin üzerinde çok ince al-
t›n iflçili¤i vard›r. Bunun yan› s›ra firavu-
nun mumyas›nda, 150 tane mücevher ve
kolye daha bulunmaktayd›.
(6) Kal›n alt›n varakla kaplanm›fl
ve gümüfl varakl› bir k›za¤›n
üzerine yerlefltirilmifl tahta mu-
hafaza.
5
6
7
Mücevherlerdeki ince iş-
çilik, profesyonel altın iş-
leme malzemelerinin kul-
lanıldığını göstermektedir.
Gerekli araç gereç olma-
dan bu derece ince işle-
mecilik yapılamaz. Mısırlı-
ların altın işçiliğinin kalite-
sinin ve inceliğinin, günü-
müz işlemeceliğinden hiç-
bir farkı yoktur.
139
fiehir Planlamac›l›¤› ve Alt Yap›n›n
Eski M›s›r'daki Önemi
M›s›r'›n kuru bir iklime sahip olmas›, bugün bize bu medeniyetten
geriye pek çok ipucu b›rakm›flt›r. Arkeolog Arthur Evans, MÖ 1600'de
donanmas›yla denizlere hükmeden bir hükümdar yaflad›¤›n› ve bu dö-
nemde genel refah›n bir hayli yüksek oldu¤unu, esteti¤in öneminin ol-
dukça artt›¤›n›, giyim kuflam›n bir zevk ve incelik haline dönüfltü¤ünü
saptam›flt›. Evans, buldu¤u fleylerin tümünü "modern" s›fat›yla nitelen-
diriyordu. Yine modern olarak tan›mlad›¤› saray büyüklü¤ündeki bir
binada, yeralt› su yollar›, lüks y›kanma yerleri, havaland›rma tertibat›,
Antik M›s›rl›lar›n geliflmifl medeniye-
tinin en önemli göstergelerinden biri
de hiç flüphesiz mimari ve mühen-
dislik bilgileriydi.
140
kanalizasyon flebekesi ve süprüntü kuyular› bulmufltu. Bunlar›n gü-
nümüz flehir planlamac›l›¤›ndan hiçbir fark› yoktu.
Kuflkusuz böyle bir plan ve bina yap›s›, geliflmifl bir mimari ve
mühendislik bilgisini gerektirir. Yer alt›ndan yol yap›ld›¤›nda stati-
¤in ölçülmesi, nerelere kirifller konmas› gerekti¤inin saptanmas›, ne
kadar derine inilece¤inin ve ne kadar uzunlukta yol al›naca¤›n›n be-
lirlenmesi, havaland›rman›n nerede, nas›l etkili olaca¤›n›n hesap-
lanmas›, temiz ve kirli sular›n birbirine kar›flmadan nakledilebilme-
si gibi birçok detay›n ince ince düflünülmesi ve en önemlisi de bun-
lar›n yap›m›nda hiçbir hatan›n meydana gelmemesi gerekir. Tüm bu
teknikleri M›s›rl›lar biliyorlard›. Elimize ulaflan bilgiler bu gerçe¤i
aç›kça kan›tlamaktad›r.
MÖ 3000'lerde M›s›rl›lar›n kulland›klar› mimari teknikleri ve
altyap› sorununa yaklafl›mlar›, son derece profesyonel ve sorunlar›
çözmeye yöneliktir. Kurak bir ülke olan M›s›r için suyun önemi çok
büyüktür. Nitekim bu konuda da kal›c› çözümler bulmufllard›r. Alt
yap›yla ilgili olarak, M›s›rl›lar›n gelifltirdikleri en önemli projelerden
birisi suyu korumak için infla ettikleri depolard›r.
K›z›ldeniz'e var›ld›¤› zaman Fayyum vahas›ndaki batakl›kta,
büyük bir su deposunun varl›¤› keflfedilmifltir. Bugünkü Kahire'nin
seksen kilometre güneyindeki Moris Gölü, M›s›rl›lar taraf›ndan,
Nil'in suyunu bir kanal arac›l›¤›yla depolamak amac›yla yap›lm›fl-
t›r. Bu su haznesinin yak›nlar›na ise ev ve mabetler infla edilmifltir.39
Antik M›s›r'da hayat›n belli bir bölgede süreklili¤ini sa¤layabilmek
için suni göletler infla edilmifltir. Bu sayede Nil'in suyu bu göletler-
de biriktirilerek M›s›r çöllerinde ileri bir medeniyet infla edilebil-
mifltir.
M›s›rl›lar›n t›bbi bilgileri, flehir planlamas›, mühendislik bilgi-
leri ve uygulamalar› son derece ileri bir medeniyete sahip oldukla-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
141
r›n› gösteren önemli delillerden birkaç›d›r. Bu bilgi ve uygulamalar,
evrimcilerin iddia etti¤i, "toplumlar›n ilkelden medeniye do¤ru iler-
ledikleri" tezini bir kez daha yerle bir etmektedir. Günümüzden
yaklafl›k 5000 y›l önce yaflayan bir toplum, günümüzdeki çeflitli top-
lumlardan, hatta günümüzde bu topraklarda yaflayan baz› toplu-
luklardan dahi daha ileri bir medeniyet seviyesine sahiptir ve bu
durumun evrimle aç›klanabilmesi mümkün de¤ildir. Kuflkusuz, M›-
s›rl›lar›n bu yüksek medeniyeti yaflad›¤› dönemde, dünyan›n farkl›
bölgelerinde daha geri medeniyetler, daha ilkel koflullarda yaflayan
insanlar da var olmufltur. Ancak bunlar›n hiçbiri, ne daha az insan
özelliklerine sahiptir, ne de sözde maymunsu özelliklere. Antik M›-
s›rl›lar da, Antik M›s›rl›larla ayn› dönemde ilkel koflullarda yaflayan
insanlar da, bundan yüz binlerce y›l önce var olmufl insan topluluk-
lar› da, günümüz insan› da tüm özellikleriyle hep insan olarak var
olmufllard›r. Kimi toplumlar›n daha ileri kimilerinin ise daha geri
koflullarda yaflam›fl olmalar›, Darwinistlerin iddia ettikleri gibi, on-
lar›n asla hayvanlardan meydana gelen bir tür oldu¤unu veya biri-
nin di¤erinden evrimleflti¤ini göstermez. Bu bilime, akla ve mant›¤a
ayk›r› bir yorumdur.
Antik M›s›rl›lar›n Tekstildeki Baflar›lar›
Eski M›s›r'da keten kumafl› dokumas› yap›l›rd›. MÖ 2500'den
kalan kumafl parçalar›ndan anlafl›ld›¤›na göre, o dönemde gerek ip-
lik bükümü, gerekse dokuma tarz› bak›m›ndan çok kaliteli kumafl-
lar üretilmifltir. Fakat her fleyden önemlisi bu kumafllar›n dokuma-
s›ndaki detaylard›r. Günümüzde teknoloji yard›m›yla donat›lm›fl
makinelerde üretilebilen ince iplikleri M›s›rl›lar, MÖ 2500 tarihlerin-
de üretmifl ve keten iplikten dokunmufl kumafllar›, mumyalama iflle-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
142
minde kullanm›fllard›r. Bu kumafllardaki ince dokuma, antik M›s›r-
la ilgilenen bilim adamlar›n› hayrete düflürmüfltür. Büyüteçle say›la-
bilen dokumalardaki ipliklerin inceli¤i, bugün makine ile dokunan
ipek kumafllar ayar›ndad›r.40 Günümüzde dahi bu kumafllar›n kali-
tesi meflhurdur ve M›s›r keteni günümüzdeki ününü MÖ 2000'lerde
yaflam›fl olan Antik M›s›r halk›ndan alm›flt›r.41
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
143
Antik M›s›r dönemi-
ne ait, keten üzeri-
ne yap›lm›fl resim-
lerden örnekler.
Matematikte ‹leri Seviye
M›s›r'da rakamlar çok eski zamanlardan itibaren kullan›l›yordu.
MÖ 2000 y›l›na ait birtak›m aritmetik problemlerini aç›klayan papirüs-
ler ele geçmifltir. Bu dokümanlar, Ka-
hun, Berlin ve Rhind papirüsleri diye
bilinmektedir. Bu belgelerde, ölçüle-
rin ne gibi esaslara göre yap›laca¤› ör-
neklerle belirtilmifltir. M›s›rl›lar, Pisa-
gor Teoremi'ni, ölçüleri 3-4-5 olan bir
üçgenin dik üçgen oldu¤unu biliyor
ve bundan infla ölçümlerinde fayda-
lan›yorlard›.42
Ayr›ca M›s›rl›lar, y›ld›zlarla ge-
zegenler aras›ndaki ayr›m› da bili-
yorlard›. Astronomi ile ilgili çal›fl-
malar›na görülmesi çok zor olan y›l-
d›zlar› da eklemifllerdi.
Di¤er taraftan M›s›rl›lar›n hayat›, Nil'in yükselme ve alçalmas›-
na ba¤l› oldu¤undan, bu durumu daima ölçmeleri ve kontrol etme-
leri gerekliydi. Hükümdar, Nil'in yükselme ve alçalmas›n› kaydet-
tirmek için, bir "Nilometre" yapt›rm›fl ve bu iflle u¤raflmak üzere me-
murlar tayin etmiflti.43
S›rlarla Dolu ‹nfla Teknolojisi
Antik M›s›r'da infla edilen ve günümüzde hala büyük bir hay-
ranl›kla izlenen en önemli eserler gizemli piramitlerdir. Bu piramit-
lerin en ihtiflaml›s› olan "Büyük Piramit" flimdiye kadar dünya üze-
rinde infla edilmifl en büyük tafl yap› olarak kabul edilir. Bu pirami-
tin nas›l infla edildi¤i konusunda Herodot zaman›ndan itibaren bir-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
144
Rhind papirüsü
çok tarihçi ve arkeolog, çeflitli teoriler ortaya atm›flt›r. Kimileri bu pi-
ramitin yap›m› s›ras›nda kölelerin çal›flt›r›ld›¤›n› ve rampa tekni¤in-
den basamakl› piramite kadar birçok yöntemin kullan›ld›¤›n› savun-
mufltur. Bu yöntemlerin karfl›m›za ç›kan manzaras› flöyledir:
-Bu piramidi kölelerin infla etmifl olma ihtimali durumunda, çal›-
flan köle say›s›n›n 240.000 gibi ola¤anüstü bir rakam olmas› gerekirdi.
-E¤er infla tekni¤i olarak rampa yöntemi kullan›lm›fl olsayd›, pi-
ramitin yap›m› bittikten sonra bu rampan›n y›k›lmas› için yaklafl›k 8
y›l gerekirdi. M›s›r bilimcisi Garde-Hansen'e göre bu, oldukça saçma
bir teoriydi. Çünkü bu rampan›n y›k›lmas›ndan sonra geride kalan
dev moloz art›klar›n› bir yerlerde görmemiz gerekirdi. Ama böyle bir
delile hiçbir yerde rastlanmam›flt›r.44
Garde-Hansen, di¤er teorisyenlerin önemsemedi¤i baz› yönleri
ele alm›fl ve flunlar› söylemifltir:
Piramidi ziyaret etti¤inizde flafl›rt›c› görüntüleri gözünüzün önüne ge-
tirmeye çal›fl›n: 5000 y›l önceki tafl oca¤› iflçisi, günde, piramitlerin infla-
s›nda kullan›lan 330 tafl blok üretiyor. Suyun bast›rd›¤› mevsimde, gün-
de 4000 blok Nil nehrinin üzerinde tafl›n›yor ve Giza platosuna gelindi-
¤inde bu tafllar platodan yukar›ya tafl›narak, piramidin infla edilece¤i
bölgeye ulaflt›r›l›yor. E¤er bu flartlar alt›nda tafl›ma ifllemi gerçeklefliyor
olsayd›, dakikada 6.67 blok tafl›nmas› gerekirdi. Bu sonuç, sunulan te-
orinin geçersizli¤i için yeterli bir rakamd›r.45
-Tüm bunlar›n yan›nda, piramidin bir yüzeyinin alan›n›n yakla-
fl›k olarak 2.5 hektar oldu¤u düflünülürse, her bir yüzeyin yaklafl›k
olarak 115.000 kaplama tafl›yla kaplanm›fl olmas› gerekir. Bu tafllar da
öylesine itinayla yerlefltirilmifltir ki, tafllar aras›nda b›rak›lan mesafe
bir ka¤›d›n geçmesine olanak vermeyecek derecede dard›r.46
Tüm bunlar piramitlerin yap›mlar›yla ilgili s›rlar›n günümüz bilim
ve teknolojisiyle dahi çözülemedi¤ini gösteren bilgilerden baz›lar›d›r.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
145
Gize'deki piramitlerle ilgili yap›lan baz› matematiksel araflt›rmalar,
eski M›s›rl›lar›n çok geliflmifl bir matematik ve geometri bilgileri oldu¤u-
nu göstermektedir. Bu hesaplamalara göre, piramitleri planlayanlar›n ma-
tematik ve geometri bilgisi d›fl›nda, dünyan›n ölçüleri, çevresi, ekseni ve
bu eksenin e¤imi gibi bilgilere de sahip olmalar› gereklidir. MÖ yaklafl›k
2500'lü y›llarda inflas›na bafllanan piramitlerle il-
gili bu bilgiler, büyük matematik bilginleri Pisa-
gor, Arflimet ve Öklid'den dahi 2000 y›l önce bu
piramitlerin infla edildi¤i göz önünde bulundu-
rulursa, çok daha çarp›c› bir hal almaktad›r:
- Piramitin aç›lar› Nil deltas›n› iki eflit ya-
r›ya böler.
- Gize'nin üç piramiti aralar›nda, bir Pisa-
gor üçgeni oluflturacak biçimde düzenlenmifl-
lerdir. Bu üçgenin kenarlar›n›n birbirlerine
oranlar› 3:4:5'tir.
- Piramitin yüksekli¤iyle çevresi aras›n-
daki oran bir dairenin yar› çap›yla çevresi ara-
s›ndaki orana eflittir.
- Piramit dev bir günefl saatidir. Ekim or-
tas›yla Mart bafl› aras›nda düflürdü¤ü gölgeler
mevsimleri ve y›l›n uzunlu¤unu gösterir. Pira-
miti çevreleyen tafl levhalar›n uzunlu¤u, bir gü-
nün gölge uzunlu¤una eflittir.
- Piramitin dikdörtgen biçimindeki taban›-
n›n normal kenar uzunlu¤u 365,342 M›s›r enda-
zesine (dönemin ölçü birimi) denk gelir. Bu say›
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
146
günümüzde de kullan›lan günefl y›l›n›n günlerinin say›s›na oldukça ya-
k›nd›r. (Günümüzde günefl y›l›n›n gün say›s› 365,224 olarak hesaplan-
maktad›r.)
- Büyük Piramitle dünyan›n merkezi aras›ndaki uzakl›k, Kuzey
Kutbuyla piramitin aras›ndaki uzakl›¤a eflittir.
- Piramitin taban›n›n yüzeyi, an›t›n›n yar›s›n›n iki kat›na bölün-
dü¤ünde, pi say›s› elde edilir.
- Piramitin dört yüzünün toplam yüzölçümü piramitin yüksek-
li¤inin karesine eflittir.47
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
147
Piramitler Tekrar ‹nfla Edilmek ‹stense...
1978'de Amerika'daki, Indiana Limestone Institute of America
Inc. (dünyada kireçtafl› ocaklar› konusunda en büyük ve en uzman
kurulufl), bugün Büyük Piramit gibi bir piramit infla edilmek isten-
se, insan gücü ve materyallerin ne olmas› gerekti¤i hakk›nda bir
araflt›rma yapm›flt›r. Sonuç oldukça düflündürücüdür; flirket yetkili-
leri, piramitlerin inflas›ndaki zorlu¤u flöyle aç›klamaktad›rlar:
E¤er mümkün olan gücü maksimuma ç›kartsak, bu da bugünkü üre-
timi üç kat›na ç›kartmak anlam›na gelir ki, bu kadar kireçtafl›n› ocak-
tan ç›karmak ve transfer etmek ancak 27 y›l sürer. Üstelik tüm bu ça-
l›flmalar Amerika'n›n üstün teknolojisiyle yani hidrolik çekiçler, elekt-
ronik kristal bafll› testereler kullan›larak yap›labilir. Bu büyük çaba,
sadece kireçtafl›n› madenden ç›karmak ve onu tafl›mak için kullan›la-
cakt›r. Ve buna, Büyük Piramit'in inflas› için gerekli olan laboratuvar
testleri ve bunun gibi ön çal›flmalar dahil de¤ildir.48
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
148
Keops Piramiti ortalama 2.5 milyon tafl bloktan oluflmaktad›r. Günde on blo¤un üst üste ko-
nuldu¤u varsay›l›rsa -ki bu iflçilerin ola¤anüstü bir çaba göstermelerini gerektirecektir- 2.5
milyon tafl›n 664 y›lda yerlerine konuldu¤u ortaya ç›kar. Oysa, söz konusu piramitin ortalama
20-30 y›l içinde yap›lm›fl oldu¤u düflünülmektedir. Bu basit hesap dahi, M›s›r piramitlerinin
yap›m›nda tahmin edilenden farkl› ve üstün bir teknolojinin kullan›ld›¤›n› ortaya koymaktad›r.
Peki Antik M›s›r'da bu dev piramitler nas›l infla edilmifltir? Kaya-
l›k taraçalar hangi güçle, hangi makinelerle, hangi teknikle düzlefltiril-
mifltir? Kaya mezarlar› hangi imkanlarla kaz›lm›flt›r? ‹nflaat s›ras›nda
ayd›nlatma nas›l sa¤lanm›flt›r? (Piramitlerin ve mezarlar›n duvarla-
r›nda ve tavanlar›nda, herhangi bir kararma ve is izine rastlanmam›fl-
t›r.) Tafl bloklar tafl ocaklar›ndan nas›l ç›kar›lm›fl, farkl› flekillerdeki tafl-
lar›n kenarlar› nas›l düzlefltirilmifltir? Tonlarca a¤›rl›¤›ndaki bu tafllar
nas›l tafl›nm›fl ve birbirlerine santimetrenin binde biri gibi bir yak›n-
l›kta nas›l birlefltirilmifltir? Bu sorular daha da art›r›labilir. Peki bu so-
rular evrimcilerin insanl›k tarihi yan›lg›s›yla ak›lc› ve mant›kl› bir fle-
kilde cevaplanabilir mi? Elbette hay›r.
Antik M›s›r'da, sanat›yla, t›bb›yla, mimarisi ve kültürüyle dev bir
medeniyet kurulmufltur. M›s›rl›lar›n geride b›rakt›klar› eserler, kullan-
d›klar› tedavi yöntemleri, sahip olduklar› bilgi birikiminin ve tecrübe-
nin en önemli delillerindendir. Bugün baz› bilim adamlar›, tarihin evri-
mi iddias›na göre piramitleri yapmas› oldukça zor olan M›s›rl›lar›n eser-
lerinin, uzayl›lar taraf›ndan yap›ld›¤›n› dahi iddia edebilmektedirler.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
149
Geçmifl toplumlar›n dev tafl bloklar kullanarak infla ettikleri binalar, günümüzün modern inflaat
makinelerine benzer makinelerin o dönemlerde de kullan›lm›fl oldu¤una iflaret etmektedir. Alt›n-
dan yap›lm›fl olan bu süs eflyas›n›n da inflaat makinelerine olan benzerli¤i dikkat çekicidir. Bu par-
ça, 1920'lerde Panama'da bulunmufltur. Kolye ucu olarak kullan›ld›¤› tahmin edilmektedir. Bu ve
benzeri bulgular, evrimcilerin geçmifl toplumlar›n tamamen ilkel olduklar› yönündeki iddialar›n›
yalanmaktad›r. Tarih boyunca teknolojide ilerleme ve bilgi birikimi oldu¤u aç›kt›r, ancak bu geç-
miflte hayvani koflullarda yafland›¤› anlam›na gelmemektedir. Geçmifl toplumlar da ihtiyaçlar›na
uygun keflifler yapm›fllar, cihazlar gelifltirmifller, makineler kullanm›fllard›r.
Günümüz vinç modeli
Dönemin muhtemel vinç
modeli
Elbetteki "piramitleri uzayl›lar infla ettiler" iddias›, demagoji ile
bile bir aç›klama yapamad›klar›nda evrimcilerin s›¤›nd›klar› son de-
rece ak›l ve mant›k d›fl› bir iddiad›r. Her fleyden önce buna dair en
ufak bir bilgi veya delil dahi bulunmamaktad›r. Evrimciler tesadüf-
lerle veya hayali evrimsel süreçle aç›klama yapamayacaklar›n› anla-
d›klar› zaman hemen "uzayl›lara" s›¤›nmaktad›rlar. Nitekim canl›l›-
¤›n yap› tafl›n› oluflturan ilk proteinin ve hücrenin çekirde¤indeki
DNA'n›n, tesadüfen cans›z maddelerden meydana gelemeyecek ka-
dar kompleks ve ola¤anüstü bir yap›ya sahip oldu¤unu anlad›kla-
r›nda flöyle gülünç bir iddiada bulunmufllard›r: "‹lk canl› organiz-
may› dünyaya uzayl›lar getirip b›rakt›lar." Baz› evrimci bilim adam-
lar› taraf›ndan savunulan bu iddian›n saçmal›¤› elbette ki evrimcile-
rin içine düfltükleri çaresizli¤in göstergelerindendir.
M›s›r'da kurulan medeniyet ve tarih boyunca kurulan di¤er
tüm medeniyetlerin her biri ak›l ve irade sahibi insanlar taraf›ndan
kurulmufltur. Üstelik bunlar çok eski dönemlere ait medeniyetlerdir.
Bugün M›s›r'›n MÖ 3000 y›l›ndaki eserlerini inceleyerek hayranl›¤›-
m›z› dile getiriyoruz ve bilim adamlar› ve konuyla ilgili uzmanlar
bu eserlerin nas›l meydana getirilmifl olabilece¤ini tart›fl›p araflt›r›-
yorlar. Ancak flu nokta çok önemlidir; M›s›r'da bugün izlerine rast-
lanan 5000 y›l önceki medeniyet, elbette ki binlerce y›l›n tecrübe ve
bilgi birikimi ile oluflmufltur. Yani bu medeniyetin kökleri daha da
öncesine dayanmaktad›r. Dolay›s›yla evrimcilerin ve tarihin evrimi-
ne inananlar›n iddia ettikleri gibi ilk ça¤larda ilkel ve konuflma ye-
tene¤inden yoksun, sadece hayvan avlayarak geçimini sa¤layabilen,
yar› hayvan insanlar yoktu. ‹nsan ilk yarat›ld›¤› günden bu yana,
günümüz insan›n›n sahip oldu¤u zeka, estetik anlay›fl›, kavray›fl, bi-
linç ve ahlak gibi tüm insani özelliklere sahipti.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
150
Tutankhamun döne-
minden bir kesit. Eser
Kahire'deki M›s›r Mü-
zesi'nde sergileniyor.
151
Pek çok medeniyetin geride bıraktığı izlerde, hava ulaşımının bilinenden
çok daha eski dönemlerde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mayaların kalıntılarında,
Mısır piramitlerindeki resimlerde, Sümer yazıtlarında bu durum açıkça
görülmektedir. Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla bundan binlerce yıl önce de
insanlar, planörler, uçaklar, helikopterler benzeri araçları yapmakta ve kullan-
maktaydılar.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
152
MÖ 200 y›l›na ait
oldu¤u tahmin edi-
len ahflap planör
modeli.
ARKADAN GÖRÜNÜfi
YANDAN GÖRÜNÜfiÜSTTEN GÖRÜNÜfi
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
153
Kuran-ı Kerim ayetlerinde de geçmiş dönemlerde hava ulaşım aletlerinin
kullanılıyor olabileceğine işaret edilmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:
Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay
(mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik)... (Sebe Suresi, 12)
Bu ayet-i kerimede ulaşılması oldukça uzak olan mesafelere, Hz.
Süleyman döneminde kısa sürede ulaşılabildiğine dikkat çekiliyor olması
muhtemeldir. Bu ulaşım, günümüzdeki uçak teknolojisine benzer bir teknolo-
ji kullanılarak, rüzgarla hareket eden vasıtalar meydana getirilmesiyle gerçek-
leşmiş olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Geçmiş medeniyetlerinin hava ulaşımını
kullandıklarına işaret eden delillerden biri, Mısır'da
bulunan planör modelidir. 1898 yılında arke-
ologlar tarafından bulunan bu planör
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
modelinin MÖ 200 yıllarında yapılmış olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bundan yak-
laşık 2200 yıl öncesine ait bir planör modelinin ortaya çıkarılması elbette ola-
ğanüstü bir durumdur. Bu, evrimci tarih anlayışını temelden sarsan arkeolojik
bir buluştur. Söz konusu modelin teknik özellikleri incelendiğinde ortaya çok
daha ilginç bir manzara çıkmaktadır. Bu ahşap model, günümüzün en ileri tek-
nolojisiyle yapılan Concorde uçaklarda olduğu gibi, hızdan minimum kayıpla
maksimum yük taşıyabilecek şekilde tasarlanmıştır. Bu durum, Antik Mısırlıla-
rın çok iyi aerodinamik bilgisine sahip olduklarını da göstermektedir.
154
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
155
Dendera'daki Hathor Tapınağı'nda bulunan bazı duvar resimleri, Antik Mı-
sırla ilgili oldukça ilginç bir bilgiyi gün yüzüne çıkarmıştır. Resimde yer alan figür-
ler, Antik Mısırlıların elektriği bildiği ve kullandığı ihtimalini gündeme getirmiştir.
Söz konusu resim dikkatlice incelendiğinde, tıpkı günümüzdeki gibi yüksek vol-
taj yalıtımının o günlerde de kullanıldığı görülür: Ampul görünümündeki şekil
dikdörgen bir sütun (bu sütun izolatör olarak kullanıldığı tahmin edilen ve ced
sütunu olarak adlandırılan bir sütundur) tarafından desteklenmektedir. Resim-
Dendera'daki Hathor Tap›-na¤›'n›n duvarlar›nda bu-lunan bu resimlerde görü-len figürlerin günümüzdekullan›lan ampullerle olanbenzerli¤i bilim adamlar›-n› hayrete düflürmüfltür.
156
M›s›r hiyerogliflerinde s›kça rastlanan ced sütunu, bir tür elektrik malzemesini sembolize edi-
yor olabilir. Ced sütunu, jenaratör görevi görüyor ve bu flekilde ayd›nlatma sa¤lan›yor olabilir.
deki şeklin günümüz elektrik lambalarıyla olan bu şaşırtıcı benzerliği, çok dikkat
çekicidir. Tunsten ışığının kaşifi olan Dr. Colin Fink, Mısırlıların bundan yaklaşık
4300 yıl öncesinden, zıt kutupla bakıra elektrik kaplamayı bildiklerini söylemek-
tedir. Bu kaplama, kendisinin 1933 yılında sülfürü kullanarak denediği bir yön-
temdir.49
Resimde tarif edilen bu sistemin ışık yayıp yaymadığı, bilim adamları tara-
fından denenmiştir. Avusturyalı elektrik mühendisi Walter Garn, kabartmada
yer alan resmi çok detaylı olarak incelemiş, resimdeki ampulü, yılanlı teli, duyu,
ced sütunu olarak kullanılan izolatörün aynısını yapmıştır. Ve ortaya çıkan sis-
tem etrafı aydınlatmış, yani ışık yaymıştır.50
Mısır'da elektriğin kullanılmış olabileceğini gösteren delillerden biri de pi-
ramitlerin iç duvarlarında hiç is izinin bulunmamasıdır. Eğer evrimci arkeologla-
rın iddia ettiği gibi, aydınlatma için meşale ve benzeri malzemeler kullanılmış ol-
saydı duvarlarda mutlaka is olması gerekirdi. Ancak piramitlerin en içteki deh-
lizlerinde dahi böyle bir is izi yoktur. Gerekli aydınlatma sağlanmadan, inşaatın
devam etmesi, daha da önemlisi duvarlardaki gösterişli resimlerin yapılabilmesi
mümkün değildir. Bu da Mısır'da elektriğin kullanılmış olma ihtimalini güçlendir-
mektedir.
157
Darwinist bilim adamlar› insanl›k tarihinin sözde evrimini an-
lat›rlarken, çok önemli bir konuda daha aciz kalmaktad›rlar. Bu da
insanl›¤›n üniversiteler, hastaneler, fabrikalar, devletler kurmas›na,
besteler yapmas›na, olimpiyatlar düzenlemesine, uzaya gitmesine
vesile olan, k›saca insan› insan yapan en önemli özelliklerinden biri
olan "ak›ld›r."
Evrimciler insan aklının, sözde yaflayan en yakın akrabası flem-
panzelerle ayrıldıktan sonra yaflanan süreçte evrimleflerek bugünkü
halini aldı¤ını iddia ederler. Aklın sözde evriminde var oldu¤unu
iddia ettikleri sıçramaları ise beyinde meydana gelen rastlantısal de-
¤iflimlere ve alet yapımı yetene¤inin gelifltirici etkisine dayandırır-
lar. Bu iddialarını televizyon belgesellerinde, dergi ve gazete yaz›la-
r›nda sık sık karflımıza çıkarır ve önce tafltan bıçak, sonra da mızrak
yapmayı ö¤renen maymun adamların hikayesini anlatırlar. Ancak
bu propaganda geçersizdir. ‹nsanlara aktarılan senaryolar bilimsel
gösterilmeye çalıflılmalarına karflın tamamen bilim dıflıdır ve tek
kaynakları Darwinist ön yargılardır. Ve kuflkusuz en önemlisi, insan
aklının maddeye indirgenemez olufludur. Bu gerçek materyalizmin
geçersizli¤ini belgeleyerek aklın evrimi iddialarını temelinden yık-
maktadır.
158
Gerçekte aklın evrimle ortaya çıktı¤ını iddia eden evrimciler, il-
kel bir akıl seviyesine sahip olmanın neye benzedi¤ini kiflisel olarak
tecrübe etme ve sözde evrimsel süreçteki flartları tekrarlama imka-
nına sahip de¤ildirler. Evrimci yay›nlar›yla bilinen Nature dergisinin
editörü Henry Gee, bir evrimci olmasına karflın bu tür iddiaların bi-
lim dıflı oldu¤unu açıkça kabul etmektedir:
Mesela, insanın evriminin, vücudun duruflu, beyin hacmi ile atefl, alet
kullanımı gibi teknolojik baflarılar ve lisanın ortaya çıkmasını sa¤la-
yan el-göz koordinasyonundaki geliflmelere ba¤lı olarak geliflti¤i söy-
lenir. Ancak bu gibi senaryolar subjektiftir. Deneylerle asla test edile-
mezler, öyleyse bilimsel de¤ildirler. Genelde kullanımda olmaları, bi-
limsel testlere de¤il, sahiplerinin iddia ve otoritesine dayanır.51
Bu tür senaryolar bilim dıflı olmalarının yanı sıra mantıksal açı-
dan da tutarsızdırlar. Evrimciler sözde evrimle ortaya çıkan akıl sa-
yesinde alet kullanımının ortaya çıkıp geliflti¤ini; alet kullanımı sa-
yesinde de aklın geliflti¤ini savunmaktadırlar.
Oysa böyle bir geliflim ancak insan aklı zaten
mevcutken mümkündür. Bu anlatıma göre ilk
olarak teknolojinin mi yoksa aklın mı sözde
evrimle ortaya çıktı¤ı sorusu cevapsızdır.
Darwinizm'in en etkili elefltirmenlerin-
den Phillip Johnson bu konuda flunları yazar:
Aklın ürünü olan bir teori, teoriyi üreten aklı
uygun bir flekilde asla açıklayamaz. Mutlak
do¤ruyu keflfeden üstün bilimsel aklın hika-
yesi ancak ve ancak aklı verilmifl bir yetenek
olarak kabul ederseniz tatmin edicidir. Aklı kendi icatlarının bir ürü-
nü olarak açıklamaya çalıfltı¤ımız anda, çıkıflı olmayan aynalı bir ko-
ridora girmiflizdir.52
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
159
Phillip Johnson
Darwinistlerin insan akl›n› aç›klamakta aciz kalmalar›, insanl›-
¤›n kültürel ve sosyal tarihi hakk›nda öne sürdükleri iddialar›n da
geçersiz oldu¤unu gözler önüne serer. Nitekim buraya kadar incele-
di¤imiz bütün bilgiler ve bulgular da Darwinist bilim adamlar›n›n,
"tarihin evrimi" iddias›n› tam anlam›yla geçersiz k›lmaktad›r.
‹nsanl›k tarihi, eski dönemlerde yaflayanlar›n -evrimcilerin id-
dialar›n›n aksine- tahmin edilenden çok daha üstün bir teknoloji ve
medeniyete sahip olduklar›n› gösteren yüzlerce delil ve bulguyla
doludur. Bunlardan biri de Sümer medeniyetidir. Sümerlerin geriye
b›rakt›¤› eserler, insano¤lunun binlerce y›l önce sahip oldu¤u bilgi
birikiminin delillerindendir.
‹leri Bir Medeniyet:
Sümerler
Mezopotamya, Yunancada "nehirler aras›nda" anlam›na gelir.
Bu bölge, dünyadaki en verimli topraklardan biridir ve bu özelli¤iy-
le büyük medeniyetlerin geliflti¤i bir bölge olmufltur.
Bu topraklar›n güneyinde bulunan ve bugün Kuveyt ve Kuzey
Suudi Arabistan olarak bilinen bölgeden ç›kan bir grup insan, di¤er
topluluklardan farkl› bir dil konufluyor, flehirlerde oturuyor, hukuki
düzene dayal› bir monarfli ile yönetiliyor ve yaz›y› kullan›yorlard›.
Bu toplum Sümerlerdi. MÖ 3000'den itibaren büyük flehir devletleri
kurarak gittikçe genifllemifl, genifl kitleleri kontrol alt›na alm›fllard›.53
Sümerler ilerleyen tarihlerde, Akad toplumu taraf›ndan yenil-
giye u¤rat›larak kontrol alt›na al›nm›fllard›r. Ancak Akadlar, Sümer-
lerin kültürünü, dinini, sanat›n›, hukukunu, yaz›s›n›, devlet yap›s›-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
160
n› ve edebiyat›n› benimseyerek, Mezopotamya uygarl›¤›n›n devam
etmesini sa¤lam›fllard›r.
Sümerler döneminde teknolojiden sanata, hukuktan edebiyata
kadar tüm alanlarda önemli geliflmeler yaflanm›flt›r. Sümerlerin ge-
liflmifl ticaretleri ve güçlü bir ekonomileri vard›. Tunç metalurjisi, te-
kerlekli araçlar, tekneler, heykeller ve an›tsal yap›lar bu dönemdeki
h›zl› geliflimin günümüze ulaflan kan›tlar›ndan birkaç›d›r. Ayr›ca
Sümerlerin, günümüze kadar ulaflamam›fl olan birçok el sanat›na da
sahip oldu¤u bilinmektedir. Mezopotamya kentleri için önemli bir
d›fl sat›m mal› olan yün dokumalar›n dokunup boyanmas› da, gelifl-
mifl yan sanatlara örnek olarak verilebilir.54
Sümerlerin toplumsal alanda da geliflmifl bir yap›lanmas› var-
d›. Sümer devleti monarflik bir yap›ya sahipti. ‹ktidarda bulunan
Sümerler MÖ 3000'den itibaren büyük flehir devletleri kurarak sürekli genifllemifl ve ge-
nifl kitleleri kontrol alt›na alm›fllard›.
MÖ 2000'lerde Antik Yak›n Do¤u halklar›n›nyay›lmas›
Sümerlerin kültürel alanlar›
161
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
Geçmifl toplumlar›n infla etmifl olduklar› köklü
medeniyetler, Darwinistlerin sözde "ilkelden
medeniye do¤ru ilerleme" tezinin gerçe¤i
yans›tmad›¤›n› göstermektedir. Sümer me-
deniyeti de bu durumun örneklerinden bi-
ridir.
Afla¤›daki resimde görülen Asur arabas›-
n›n herhangi bir çekici güç olmadan git-
mesi dikkat çekicidir. Askerlerin giy-
dikleri z›rhl› giysiler, o dönemde z›rh
sanat›n›n ne kadar geliflti¤ini göste-
riyor. K›yafetler, tamamen z›rhla
kaplanm›flt›r ve bu sayede kiflilerin
hem rahat hareket etmeleri müm-
kün olmakta hem de vücutlar› bafl-
tan sona korunmaktad›r. Araban›n, güç sa-
vafl flartlar›na ve darbeye dayan›kl› oldu¤u görülmektedir.
Ayr›ca araban›n uç k›sm›ndan, kale kap›s› k›rmada da kul-
lan›ld›¤› anlafl›lmaktad›r. Bu anlamda kullan›lan malzeme
ve araban›n gücü dikkat çekicidir. (MÖ 2000-MÖ 612)
162
rahip-kral, devleti bir dizi bürokratlar yard›m›yla yönetiyordu. Yar-
d›mc›lar›, hasattan sonra, ürünleri halk aras›nda paylaflt›r›r, toprak-
lar› gezip gözlem yaparlard›. Sümerlerin sahip oldu¤u yönetim sis-
teminin temelini bürokrasi oluflturmaktayd›. Her bölgedeki rahip,
orada yaflayan halk›n sorumlulu¤unu üstüne al›r ve özellikle büyük
flehirlerde g›da paylafl›m›n›n dikkatli bir flekilde yap›lmas›n› sa¤lar-
d›. Rahiplerin bu çal›flmalar› kaydedilerek saklan›rd›.
Günümüzden yaklafl›k 5000 y›l önce yaflam›fl olan Sümerlerin
sosyal, sanatsal, bilimsel ve ekonomik alandaki yaflant›lar›, evrimci-
lerin öne sürdükleri sözde "ilkelden geliflmifle do¤ru ilerleyen insan"
modeliyle tamamen çeliflmektedir. Sümerlerin infla etmifl oldu¤u
büyük medeniyet hem kendi devrinde son derece ileridir, hem de
günümüzde dahi pek çok toplumla k›yasland›¤›nda oldukça gelifl-
mifl bir medeniyettir. Evrimcilerin iddialar›yla, sözde maymunsu-
luktan bir müddet önce kurtulmufl, h›r›lt›lar ç›karmaktan konuflma-
ya geçeli k›sa bir süre olmufl, daha yeni sosyalleflmeye bafllam›fl,
hayvan yetifltirmeyi, tar›mla u¤raflmay› yeni ö¤renmifl insanlar›n
nas›l olup da bu derece geliflmifl bir kültür infla ettikleri aç›klana-
maz. Aç›kça görülmektedir ki, tarihin her döneminde insan zihniy-
le, yetenekleriyle, zevkleriyle, sosyal iliflkileriyle insan olarak var ol-
mufltur. Evrimcilerin çeflitli yay›n organlar›nda s›kça gündeme getir-
dikleri, atefl bafl›nda oturan, ma¤aralara s›¤›nm›fl, kaba tafltan aletler
yaparak günlerini geçiren yar› maymun-yar› insan çizimleri ise ha-
yal ürünü olmaktan öteye gitmeyen, tarihsel, arkeolojik ve bilimsel
bulgularla hiçbir flekilde uyuflmayan hikayelerden ibarettir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
163
Sümerler ve Bilim
Sümerler, matematikte say› sistemini uygulam›fllard›r. Günü-
müzde kullan›lan 10 say›s›na dayal› matematik sistemi yerine, 60 sa-
y›s›na dayal› bir matematik sistemi kullanm›fllard›r. 60 say›s›, halen
baz› hesaplamalarda önemli bir yer tutar, bir saatin 60 dakikadan,
bir dakikan›n 60 saniyeden oluflmas› ya da dairede 360 derece olma-
s› gibi... Bu nedenledir ki, geometri ve cebirin de ilk formüllerini or-
taya koyan Sümerlerin matematik bilgileri, günümüz matemati¤i-
nin temeli olarak kabul edilir.
Ayr›ca Sümerler, astronomide oldukça ileri bir düzeye ulaflm›fl,
ay, y›l, gün hesaplar›n› günümüzle neredeyse ayn› flekilde yapm›fl-
lard›r. 12 aydan oluflan bir takvime sahip olan Sümerlerin takvimi-
ni, Antik M›s›rl›lar, Yunanl›lar ve baz› Semitik toplumlar da kullan-
m›flt›r. Bu takvime göre, bir y›l k›fl ve yaz olmak üzere iki mevsim-
den oluflmaktayd›. Yaz mevsimi ilkbahardaki gün dönümünde, k›fl
mevsimi ise sonbahardaki gün dönümünde bafll›yordu.
Sümerler, "Ziggurat" ad›n› verdikleri kulelerde uzay› da incele-
mifllerdir.55 Günefl ve Ay tutulmalar›n› önceden saptayabildikleri,
çeflitli kay›tlarda aç›kça görülmektedir. Sümerlerin bir di¤er astro-
nomik bulgusu da, pek çok tak›my›ld›z›n haritas›n› ç›karm›fl olma-
lar›d›r. Günefl ve Ay'›n yan› s›ra, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Sa-
türn'ün de hareketlerini takip edip kaydetmifllerdir. Bundan 5000 y›l
önce Sümerlerin uzayla ilgili yapt›klar› bilimsel saptamalar, bugün
uzay araçlar›ndan gönderilen görüntülerle do¤rulanmaktad›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
164
Sümerler 12 aydan oluflan bir takvime sahiplerdi. Ayr›ca pek çok tak›my›ld›z›n haritas›-
n› ç›karm›fllard› ve Merkür, Venüs, Jüpiter gibi gezegenlerin hareketlerini de takip ede-
biliyorlard›. Sümerlerin tespitlerinin do¤rulu¤u, günümüzdeki bulgularla da do¤rulan-
maktad›r.
GÜNEfi
GÜNEfi
MERKÜR
MERKÜR
VENÜS
VENÜS
MARS
MARS
ASTRO‹D KUfiA⁄I
JUP‹TER
JUP‹TER
SATÜRN
SATÜRN
URANÜS
URANÜS
NEPTÜN
NEPTÜN
PLÜTON
PLÜTON
X GEZEGEN X
DÜNYAAY
DÜNYAAY
Sümerler yapt›klar› gözlemlere da-yanarak Günefl Sistemimiz'de 12 ge-
zegen oldu¤unu düflünüyorlard›.Sümerlerin elde etti¤i bu say›ya Gü-nefl ve Ay da dahildi. Sümerlerin 12.gezegen ya da baz› kaynaklarda Ni-biru olarak adland›rd›klar› bu geze-gen, yak›n zamanda pek çok bilimadam› taraf›ndan varl›¤› kabul edi-len ve Gezegen X olarak adland›r›-
lan 10. gezegendir.
Afla¤›daki resimdeSümerlerin GüneflSistemi çizimlerigörülmektedir. Bu-na göre Günefl orta-da yer almakta vegezegenler de Gü-nefl'in etraf›ndadönmektedirler.
165
Hiç flüphesiz bu durum, tarihin evrimi iddialar›yla tamamen
çeliflmektedir. Ortada, günümüzün dev teleskoplar›, geliflmifl bilgi-
sayarlar›, her türlü teknik alt yap›ya sahip gözlem merkezleri saye-
sinde ancak yeni elde edilmifl bilgileri, bundan 5000 y›l önce keflfet-
mifl bir topluluk vard›r. Bu durumda evrimci bilim adamlar›n›n yap-
mas› gereken, ön yarg›lar›n› bir kenara b›rakarak, bilimsel ve tarih-
sel bulgular›n onlara gösterdi¤i gerçe¤e göre hareket etmektir. Ve bu
gerçek, Darwinistlerin iddia etti¤i gibi, medeniyetlerin sürekli ilkel-
den geliflmifle do¤ru ilerledi¤i, toplumlar›n ve kültürlerin evrim ge-
çirdi¤i tezinin bilimsel ve tarihsel bir geçerlili¤i olmad›¤›n› göster-
mektedir. Medeniyetler kuran, bes-
teler yapan, sanat eserleri meydana
getiren, görkemli yap›lar infla eden,
uzayla ilgili araflt›rmalar yap›p
önemli veriler elde eden, bilimsel
geliflmelere imza atan, teknolojik bu-
lufllar ortaya koyan insan›n tarihini
sözde evrimsel bir süreçle aç›kla-
maya çal›flman›n temelinde
yatan neden, birtak›m ide-
olojik kayg›lard›r. Bilim
adamlar›na yak›flan tav›r ise
ideolojik kayg›lara göre de¤il, deneyle-
re, bulgulara, gözlemlere k›saca bi-
limsel verilerin ortaya koydu¤u
delillere göre davranmakt›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
166
Ziggurat
167
1850 y›l›nda arkeolog John Layard'›n elde
etmifl oldu¤u bir bulgu, "Merce¤i asl›nda ilk ola-
rak kim kulland›?" sorusunu gündeme getirmifltir.
John Layard, flimdiki Irak topraklar›nda yapt›¤› kaz›da, gü-
nümüzden 3000 y›l öncesine ait mercek görünümünde bir
parça bulmufltur. Halen ‹ngiliz Müzesi'nin arflivinde yer alan bu
parça, bilim dünyas›nda bilinen ilk merce¤in Asurlular döneminde
kullan›ld›¤›n› göstermifltir. Roma Üniversitesi'nden Prof. Giovvani
Pettinato da, bilim tarihinin belirlenmesi konusunda önemli bir bu-
lufl olarak nitelendirdi¤i bu parçan›n, Asurlular›n kapsaml› ast-
ronomi bilgisinin kayna¤›n› da aç›klad›¤›n› söylemektedir. Asurlular,
Satürn gezegenini ve bu geze-
genin etraf›ndaki halkalar› tes-
pit etmifl bir toplumdu.56
Günümüzden yaklafl›k 3000 y›l öncesi-
ne ait, mercek görünümündeki parça ,
"bilim tarihinin belirlenmesi konusun-
da önemli bir bulufl" olarak nitelendi-
rilmektedir. Bilim tarihi insan›n, ilk or-
taya ç›kt›¤› andan itibaren zihniyle, ye-
tenekleriyle, zevkleriyle insan olarak
var oldu¤unu göstermektedir.
168
AAddnnaann OOkkttaarr
Bu merce¤in hangi amaçla kullan›lm›fl oldu¤u elbette tar-
t›fl›labilir bir konudur, ancak aç›k bir gerçek vard›r, o da geçmifl
toplumlar›n hepsinin evrimci bilim adamlar›n›n öne sürdü¤ü gibi
basit bir hayat yaflamad›klar›d›r. Geçmiflteki toplumlar da, bilimi
ve teknolojiyi kullanm›fl, köklü medeniyetler infla etmifl, geliflmifl
bir yaflam sürmüfllerdir. Nas›l bir yaflam sürdüklerine dair
günümüze son derece k›s›tl› bilgi ulaflm›flt›r. Ama ulaflan bilgilerin
hemen hepsi bu toplumlar›n evrim geçirmedi¤ini aç›kça göster-
mektedir.
HARUN YAHYA
169
1938 y›l›nda Alman arkeolog Wilhelm
Konig taraf›ndan bulunan vazo görünümündeki bir
parça, "Ba¤dat Pili" olarak adland›r›lmaktad›r. Peki
yaklafl›k 2000 y›ll›k bir geçmifli oldu¤u hesaplanan bu par-
çan›n pil olarak kullan›ld›¤› sonucuna nas›l var›lm›flt›r? Zira, e¤er
bu parçan›n pil olarak kullan›ld›¤› do¤ruysa –ki yap›lan araflt›r-
malar do¤ru oldu¤unu göstermektedir- medeniyetin sürekli ileri
gitti¤i, geçmiflteki toplumlar›n ise geri koflullarda yaflad›¤›na dair
tüm teoriler yerle bir olmaktad›r. A¤›z k›sm› asfaltla kapat›lm›fl olan
bu toprak kab›n iç k›sm›nda bak›r bir flerit bulunmakta, bu da bir
tüp içinde durmaktad›r. Alt k›sm›ndan bak›r bir diskle kapal› olan
bu tüp, daha çok asfalt›n kullan›ld›¤› bir ortam içindedir. K›sa bir
demir çubuk üst taraftaki asfalt kapak arac›l›¤›yla tutturulmufl ve
bak›r tüpün içine do¤ru sallan›r pozisyondad›r. Ancak hiçbir nok-
tayla temas etmemektedir.
Kab›n asitli bir s›v›yla doldurulmas› durumunda ise, ak›m üre-
ten bir pil elde edilmifl olunur. ‹fl-
te bu, elektrokimyasal reaksiyon
olarak bilinen olayd›r ve günü-
müzde kullan›lan pillerin iflleyifl
mekanizmas›ndan hiçbir fark›
yoktur. Ba¤dat piliyle yap›lan de-
nemelerde 1.5-2 volt aras›nda
enerji elde edilmifltir.
170
Bu durumda önemli bir soru daha gündeme gelmektedir: Bun-
dan 2000 y›l önce pil, ne için kullan›lmaktad›r? Ortada bir pil ol-
du¤una göre, pille kullan›lan birçok da cihaz ve alet olmas› gerek-
ti¤i aç›kt›r. Ve bu durum, bundan 2000 y›l önce yaflayan insanlar›n
bilinen ve tahmin edilenden çok daha geliflmifl yaflam standartlar›na
sahip olduklar›n› bir kez daha göstermektedir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
171
Resimde görülen, 2000 y›l öncesine ait "Ba¤dat pili" olarak adland›r›lan bu parçayla ilgi-
li araflt›rmalar, bunun ak›m üreten bir pil olarak kullan›ld›¤›n› kan›tlamaktad›r.
bak›r silindir
demir çubuk
Elektrolit solüsyon
asfalt döküm
Evrimci yay›nlar›n hemen hepsinde ortak bir nokta vardır. Bu
yay›nlarda bir canlıya ait biyolojik yapı veya özelli¤in niçin evrim-
leflmifl olabilece¤ine dair hayali senaryolara yer verilir. Dikkat çeki-
ci olansa, evrimcilerin hayal gücüyle ürettikleri hikayelerin bilimsel
gerçeklermifl gibi anlatılmasıdır. Oysa bu yay›nlarda anlatılanlar
"Darwinist masallar"dan baflka bir fley de¤ildir. Evrimciler kendi zi-
hinlerinde kurguladıkları senaryoları, topluma sözde bilimsel kanıt
gibi sunmaya çalıflmaktadırlar. Oysa bu anlatımlar tümüyle aldatıcı-
dır. Darwinist masallar, herhangi bilimsel bir de¤er taflımazlar; ev-
rimci iddialar için de asla kanıt oluflturmazlar.
Evrimci literatürde s›kça rastlan›lan hikayelerden biri de, sözde
maymunsu varl›klar›n insana dönüflmesi ve ilk bafllarda sözde ilkel
olan insan›n da belirli bir süreç içerisinde sosyalleflerek geliflmesidir.
Hiçbir bilimsel kan›t› olmamas›na ra¤men, yar› dik yürüdü¤ü, h›r›l-
t›lar ç›kard›¤› varsay›lan "ma¤ara adamlar›"n›n ailesiyle birlikte ge-
zerken ya da ellerindeki kaba aletlerle avlan›rken veya bir atefl ba-
fl›nda otururlarken resmedildi¤i sözde ilkel insan canland›rmalar›
da bu hikayenin en bilinen parçalar›d›r.
"‹nanın ve böyle oldu¤unu hayal edin" anlamına gelen bu can-
land›rmalar, evrimcilerin, insanlar› somut gerçeklerle de¤il de haya-
li masallarla iknaya çal›flt›klar›n›n en önemli göstergelerindendir.
Çünkü bunlar bilimsel kan›tlara de¤il, sahibinin kabullerine ve ön
yarg›lar›na dayal› hikayelerdir.
172
AAddnnaann OOkkttaarr HARUN YAHYA
Baz› evrimci bilim adamlar›, Mayalar›n metal eflya kullanmad›klar›n› iddia ederler. Ancak, Maya ka-
l›nt›lar›ndaki tafllar›n üzerinde yer alan detayl› tafl ifllemecili¤inin nas›l yap›ld›¤›n› aç›klayamazlar.
Yo¤un nemli bir ortam olan Amazon ormanlar›n›n yüksek bölgelerinde, metal eflyalar çok k›sa sü-
rede okside olup çürürler. Dolay›s›yla günümüze Mayalar›n kulland›klar› metal eflyalar›n izleri kal-
mam›fl olabilir. Ama kalan tafl yap›lar, metalin bilindi¤ini ve kullan›ld›¤›n› göstermektedir. Çünkü bu
derece ince ve detayl› ifllemenin sadece tafl aletlerle yap›lmas› mümkün de¤ildir.
Eski Maya kentlerinden
Uxmal'deki bir bina
kal›nt›s›
Evrimciler bu hikayeleri anlatmanın yanlıfllı¤ını bile bile bunla-
rı profesyonel literatürde tutmakta, topluma bilimsel gerçekler gibi
sunmakta bir sakınca görmemektedirler. Ancak evrimcilerin s›k s›k
anlatt›¤› bu senaryolar evrim teorisine hiçbir bilimsel destek olufl-
turmamaktadır. Çünkü insanın maymunsu atalardan türedi¤i iddi-
asını destekleyen bir tek bilimsel bulgu dahi bulunmamaktadır. Ay-
n› flekilde, toplumlar›n ilkelden geliflmifle do¤ru evrimleflti¤ini gös-
teren hiçbir arkeolojik ve tarihsel bulgu da yoktur. ‹nsan var oldu¤u
ilk günden beri insand›r ve her dönemde farkl› medeniyetler, kül-
türler infla etmifltir. Bu medeniyetlerden biri de, geride b›rakt›¤› iz-
lerle büyük hayranl›k uyand›ran Maya medeniyetidir.
Tarihi kaynaklarda, bu bölgede yaflayan toplumlara gelen,
uzun boylu, beyaz k›yafetli bir kifliden bahsedilmektedir. Yaz›tlarda
yer alan bilgiye göre, k›sa bir dönem için, tek ‹lah inanc›n›n yay›ld›-
¤› ve bilimde, sanatta geliflme kaydedildi¤i belirtilmektedir.
173
KABATAfi DEVR‹TAR‹H‹ B‹R YALAN:
El Mirador, Guetamela,
Klasik öncesi döneme ait
Maya kentinin rekonstrüksiyonu.
174
AAddnnaann OOkkttaarr HARUN YAHYA
175
Matematik Uzman› Mayalar
MÖ 1000 y›llar›nda Orta Amerika'da, di¤er medeniyetlerden
oldukça uzakta yaflayan Mayalar, t›pk› M›s›r, Yunan veya Mezopo-
tamya'daki uygarl›klar gibi geliflmifl bir medeniyet oluflturmufllar-
d›r. Mayalar›n en önemli özelli¤i ise, astronomi ve matematik ala-
n›ndaki çal›flmalar› ve oldukça karmafl›k yaz› dilleriyle bilime öncü-
lük etmifl olmalar›d›r.
Mayalar›n zaman, astronomi ve matematik alanlar›ndaki bilgi-
leri, kendi dönemlerinin Bat› dünyas›n›n bilgisinden bin y›l ileridey-
di. Mesela Dünya'n›n bir y›ll›k dönüflü hakk›ndaki hesaplar›, bilgi-
sayar icat edilmeden önce yap›lan hesaplardan daha kesin ve hata-
s›zd›. Matematikte s›f›r kavram›, Avrupal› matematikçilerin keflfet-
mesinden bin y›l önce Mayalar taraf›ndan kullan›l›yordu.
Matematikte kendi ça¤dafllar›ndan çok daha geliflmifl rakamlar ve
iflaretler kullanm›fllard›.
Kral Hanab Pakal döneminde
infla edilmifl olan tap›nak
176
Rosalila
yap›t›n›n
Bat›
binas›n›n
üst k›sm›
Cichen Itza'daki Savaflç›lar Tap›na¤›
Tafl üzerindeki detayl› iflleme,
Mayalar›n tafl iflçili¤i için gerekli teknik alt
yap›ya sahip olduklar›n› göstermektedir. Çelik
e¤eler, levyeler ve benzeri aletler olmadan bu
iflçili¤in yap›lmas› neredeyse imkans›zd›r.
177
Maya Takvimi
Mayalar›n kulland›¤› takvim de, ileri medeniyetlerini gösteren
delillerden biridir. Mayalar taraf›ndan kullan›lan "Haab takvimi"
365 günden oluflmaktad›r. Ayr›ca Mayalar, bir y›l›n 365 günden bi-
raz daha uzun oldu¤unu da hesaplam›fllard›r. Mayalar›n yapt›klar›
hesaplamalara göre bir y›l 365.242036 günden oluflmaktad›r. Günü-
müzde kullan›lan Gregoryen takvimi ise 365.2425 günden oluflmak-
tad›r.57 Görüldü¤ü gibi iki rakam aras›nda çok küçük bir fark bulun-
maktad›r. Bu da, Mayalar›n matematik ve astronomi konusundaki
uzmanl›klar›n› gözler önüne seren bir baflka delildir.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
178
Mayalar›n Astronomi Bilgileri
Mayalardan günümüze gelen ve Kodeks olarak isimlendirilen
üç kitapta, Mayalar›n yaflant›lar›na ve astronomi ilimlerine dair
önemli bilgiler bulunmaktad›r. Madrid Kodeksi, Paris Kodeksi ve
Dresden Kodeksi olarak adland›r›lan bu üç kitaptan, Dresden Ko-
deksi Mayalar›n astronomi hakk›nda ne kadar çok bilgiye sahip ol-
duklar›n› göstermesi aç›s›ndan çok önemlidir. Mayalar oldukça kar-
mafl›k bir yaz› stiline sahiptirler ve bugüne kadar Maya yaz›s›n›n %5-
%30'luk k›sm› çözülebilmifltir. Bu bile, Mayalar›n ne kadar ileri bir bi-
lim seviyesine sahip olduklar›n› göstermek için yeterli olmufltur.
Örne¤in Dresden Kodeksi'nin 11. sayfas›nda Venüs gezegenine
dair bilgiler bulunur. Mayalar bir Venüs y›l›n› 583.92 gün olarak he-
saplam›fllar ve bu rakam› yuvarlayarak 584 gün olarak kabul etmifl-
lerdir. Bununla birlikte binlerce y›ll›k Venüs devrelerini çizimleriyle
ortaya koymufllard›r. Ayn› kodekste iki sayfa Mars'a, dört sayfa Jü-
piter ve uydular›na ait bilgilere, sekiz sayfa da Ay'a, Merkür'e, Sa-
türn'e ayr›lm›flt›r. Bu sayfalarda, sözü edilen gezegenlerin Günefl et-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
179
Maya takvimi, günümüzde
kullan›lan 365 günlük Gre-
goryen takvimiyle neredey-
se ayn›d›r. Mayalar, bir y›l›n
365 günden biraz daha uzun
oldu¤unu hesaplam›fllard›.
(Yan sayfada altta).
Azteklerin tafla oyduklar›
takvimleri görülmektedir.
(Sa¤da)
KABATAfi DEVR‹
raf›ndaki dönüflleri, Günefl'le birlikte hareketleri, gezegenlerin bir-
birleriyle iliflkileri, Dünya'yla iliflkileri gibi oldukça karmafl›k hesap-
lamalarla belirlenen bilgileri aç›klam›fllard›r.
Mayal›lar›n astronomi bilgisi, Venüs yörüngesinin her 6000 y›l-
da bir gün geri al›nmas›n›n gerekli oldu¤unu tespit edecek kadar
mükemmeldir. Böyle bir bilgi birikimini nas›l
edindikleriyse, günümüzde halen astrolog-
lar, astro-fizikçiler ve arkeologlar taraf›n-
dan tart›fl›lmaktad›r. Günümüzde böyle
karmafl›k hesaplar bilgisayar teknoloji-
TAR‹H‹ B‹R YALAN:
Venüs yörüngesinin her 6000 y›lda bir gün geri al›n-mas›n›n gerekli oldu¤unu tespit edecek kadar mü-
kemmel bir astronomi bilgisi, geçmiflte yaflam›fl in-sanlar›n nas›l bir medeniyete sahip olduklar›n› göster-mesi bak›m›ndan önemli bir örnektir.
Maya medeniyetine ait yan sayfadaki
resim, Maya yöneticilerinden Pakal'›n
mezar›n›n kapa¤›nda yer almaktad›r.
Pakal'›n üzerinde oturdu¤u araç bir
tür motorsikleti and›rmaktad›r. Bu,
Mayalar döneminde kullan›lan, o dev-
re ait motorlu bir araç olabilir.
180
sinin yard›m›yla yap›labilmektedir. Bugünün bilim adamlar› uzay
hakk›nda bilgilerini, her türlü teknolojik ve elektronik cihazla dona-
t›lm›fl gözlem merkezlerinde ve üslerde edinmektedirler. Mayalar
ise bundan 2000 y›l önce günümüz teknolojisiyle ulafl›lan bilgi ve
hesaplamalara sahiptirler. Bu durum bir kez daha, toplumlar›n sü-
rekli olarak sözde ilkellikten medeniyete do¤ru ilerledikleri tezini
geçersiz k›lmaktad›r. Tarihte yaflam›fl pek çok toplum, günümüz
toplumlar› kadar hatta baz›lar›ndan çok daha ileri bir medeniyet se-
viyesine sahiptir. Ve günümüzde de geçmiflte yaflam›fl toplumlar›n
seviyesine dahi ulaflamam›fl gerilikte yaflayan birçok toplum bulun-
maktad›r. K›saca, medeniyet kimi zaman ileri, kimi zaman geri git-
mekte, kimi zaman da hem ileri hem geri medeniyetler ayn› dönem
içerisinde yaflayabilmektedir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
181
KABATAfi DEVR‹
Eski Maya fiehri Tikal'deki Yol A¤›
Tikal, en eski Maya flehirlerinden biridir. MÖ 8. yüzy›lda kurul-
mufltur. Vahfli bir orman arazisinin içine kurulmufl olan Tikal flehrin-
de yap›lan arkeolojik kaz›larda flimdiye kadar, evler, saraylar, pira-
mitler, tap›naklar, toplant› alanlar› ortaya ç›kar›lm›flt›r. Tüm bu alan-
lar›n birbirleriyle yollar arac›l›¤›yla ba¤lant›l› oldu¤u görülmüfltür.
Hatta uçaktan çekilen baz› radar foto¤raflar›nda, komple bir kanali-
zasyon sisteminin yan› s›ra flehrin her alan›n› kapsayan bir de sula-
ma sistemi oldu¤u anlafl›lm›flt›r. Ne deniz ne de nehir kenar›nda bu-
lunan Tikal'de sulaman›n gerçekleflebilmesi için yaklafl›k on tane de
dev su deposu kullan›ld›¤› a盤a ç›kar›lm›flt›r.
Tikal'den ormana do¤ru uzanan befl ana cadde vard›r. Bunlar ar-
TAR‹H‹ B‹R YALAN:
Darwinistler hiçbir bilim-
sel delilleri olmamas›na
ra¤men, insan›n geçmifl-
te ilkel bir canl› oldu¤u-
nu, ilkel bir flekilde yafla-
d›¤›n› ve zaman içinde
zeka seviyesinin geliflti-
¤ini öne sürerler. Arke-
olojik bulgular ise bu id-
dialar›n geçersizli¤ini or-
taya koymaktad›r. Örne-
¤in eski Maya flehirlerin-
den biri olan Tikal'de ya-
p›lan kaz›larda mühen-
dislik ve planlama hari-
kas› eserler ortaya ç›ka-
r›lm›flt›r. Hava foto¤rafla-
r› Maya flehirlerinin ge-
nifl bir yol a¤›yla birbirle-
rine ba¤l› olduklar›n›
göstermektedir. Tüm
bunlar tarihin her döne-
minde ileri medeniyetle-
rin var oldu¤unu göster-
mektedir.
182
keologlar taraf›ndan merasim yollar› ya da seramoni caddeleri olarak
adland›r›lmaktad›r. Havadan çekilmifl olan foto¤raflar ise, Maya flehir-
lerinin genifl bir yol a¤›yla birbirlerine ba¤l› olduklar›n› göstermekte-
dir. Yaklafl›k toplam 300 km uzunlu¤undaki bu yollar, detayl› bir mü-
hendislik çal›flmas› yap›ld›¤›n› ortaya koyar niteliktedir. Tüm yollar,
k›r›lm›fl kayalardan yap›lm›fl ve üzerleri aç›k renk dayan›kl› bir taba-
kayla kaplanm›flt›r. Cetvelle çizilmifl gibi düzgün bir hatta sahip olan
bu yollar›n nas›l infla edilmifl oldu¤u, yollar infla edilirken Mayalar›n
yönlerini nas›l belirlemifl olduklar›, hangi araç ve gereçlerden yarar-
lanm›fl olduklar› cevaplanmas› gereken önemli sorulard›r. Evrimci an-
lay›flla bu sorulara ak›lc› ve mant›kl› cevaplar verilmesi mümkün de-
¤ildir. Çünkü mühendislik harikas›, kilometrelerce uzunluktaki yollar
söz konusudur. Gayet aç›kt›r ki, bu yollar ince hesaplamalar›n, ölçüm-
lerin, yön tayininin, gerekli araç ve gereçlerin kullan›m›n›n eseridir.
Mayalar›n Kulland›¤› Diflli Çarklar
Mayalar›n yaflam›fl olduklar› bölgelerde yap›lan araflt›rmalar,
diflli çark mekanizmas›na sahip aletler yapt›klar›n› göstermektedir.
Mayalar›n önemli kentlerinden biri olan Copan'da çekilmifl
olan arka sayfadaki foto¤raf, bu durumun delillerinden biridir. Diflli
çark mekanizmas›n› kullanan bir toplumun makine mühendisli¤i
bilgisine sahip olmas›, kuvvet ve hareketin etkileflimlerini bilmesi
flartt›r.
Bu bilgilere sahip olmayan birinin diflli çark mekanizmas›n›
meydana getirmesi mümkün de¤ildir. Örne¤in sizden, bu res-
imdekine benzer bir mekanizma oluflturman›z› isteseler, gereken
e¤itimi almadan bu mekanizmay› meydana getirmeniz ve kusursuz
ifllemesini sa¤laman›z olanaks›zd›r.
Oysa Mayalar bunu baflarm›flt›r. Bu da Mayalar›n bilgi se-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
183
Tikal flehri
viyesinin önemli bir göstergesi, evrimcilerin iddia etti¤i gibi "geç-
miflte yaflayanlar›n geri" olmad›klar›n›n ispat›d›r.
Buraya kadar ele al›nan bilgiler bize geçmiflte yaflam›fl olan top-
lumlar›n ileri medeniyet seviyelerinden birkaç küçük örnek sun-
maktad›r. Bu örnekler, oldukça önemli bir gerçe¤i göstermektedir:
Y›llard›r evrimci zihniyetle telkin edilen, geçmiflte yaflam›fl toplum-
lar›n geri, ilkel ve basit bir yaflamlar› oldu¤u tezi do¤ru de¤ildir. Ta-
rihin her döneminde farkl› medeniyet seviyelerinde, farkl› kültürle-
re sahip toplumlar yaflam›flt›r. Ancak hiçbiri di¤erinden evrimlefl-
memifltir. Bundan 1000 y›l önce baz› geri medeniyetlerin yaflam›fl ol-
mas›, tarihin evrimleflti¤ini, toplumlar›n ilkelden geliflmifle do¤ru
ilerledi¤ini gösteren bir durum de¤ildir. Çünkü bundan bin y›l önce
bu geri toplumlarla beraber, bilim ve teknolojide ilerlemifl, köklü
medeniyetler infla etmifl, son derece ileri toplumlar da yaflam›flt›r.
Toplumlar›n ilerlemesinde, kültürlerin birbirlerinden olan etkile-
flimleri, nesillerin birbirlerine aktard›klar› bilgi birikimi, kuflkusuz
önemli bir rol oynar. Ama bu bir evrimleflme de¤ildir.
Kuran-› Kerim'de de geçmiflte yaflam›fl toplumlardan örnekler
verilirken, bunlar›n baz›lar›n›n ileri bir medeniyet infla etmifl olduk-
lar› haber verilir:
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
184
Copan’da
bulunan
Maya diflli
çarklar›
AAddnnaann OOkkttaarr
Onlar, yeryüzünde gezip-dolaflm›yorlar m› ki, böylece kendilerin-
den öncekilerin nas›l bir sona u¤rad›klar›n› bir görsünler. Onlar,
kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bak›m›ndan kendilerinden daha
üstün idiler... (Mümin Suresi, 21)
Yeryüzünde gezip dolaflm›yorlar m› ki, kendilerinden öncekilerin
nas›l bir sona u¤rad›klar›n› bir görsünler. Onlar, kendilerinden
(say›ca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bak›m›ndan
daha üstündüler. Fakat kazand›klar› fleyler, (azaba karfl›) onlara
hiçbir fley sa¤layamad›. (Mümin Suresi, 82)
(Halk›) Zulmediyorken y›k›ma u¤ratt›¤›m›z nice ülkeler vard›r ki,
flimdi onlar›n altlar› üstlerine gelmifl ›p›ss›z durmakta,
kullan›lamaz durumdaki kuyular› (terk edilmifl bulunmakta), yük-
sek saraylar› (ç›n ç›n ötmektedir). (Hac Suresi, 45)
Kuran'da haber verilen bu gerçekler, arkeolojik bulgularla da
desteklenmektedir. Yeryüzündeki pek çok arkeolojik bulgu ve geç-
mifl toplumlar›n yaflama alanlar› incelendi¤inde, gerçekten de, bu
toplumlar›n ço¤unlu¤unun günümüzdeki baz› toplumlardan dahi
ileri bir seviyede yaflad›klar›, inflaat teknolojisinde, astronomi-
de, matematikte, t›pta çok büyük aflamalar kaydet-
tikleri görülür. Bu da Darwinistlerin, tari-
hin ve toplumlar›n evrimi masal›n›
bir kez daha geçersiz k›lmakta-
d›r.
HARUN YAHYA
185
186
187
Peru'nun Liman flehrinde yer alan Nazca
çizgileri, bilim adamlar›n›n aç›klayamad›klar› bulgu-
lardan biridir. 1939 y›l›nda New York Üniversitesi'nden
Dr. Paul Kosok'un söz konusu bölgeyi havadan incelemesiy-
le ortaya ç›kan bu çizgiler oldukça flafl›rt›c›d›r. Kilometreler bo-
yunca uzanan bu çizgiler, kimi zaman bir havaalan›n›, kimi zaman
çeflitli kufllar›, kimi zaman maymunlar›, kimi zaman da örümcekle-
ri and›rmaktad›r. Çizgilerin Peru'nun bu çorak çöl arazisinde kim
taraf›ndan, ne amaçla ve nas›l çizilmifl olabilece¤i hala meçhuldur.
Çeflitli bilim adamlar› bu konuda farkl› tezler ortaya atm›fl, ancak bu
tezlerden hiçbiri henüz do¤rulanmam›flt›r. Öte yandan, kilometre-
lerce uzanan, belli flekiller oluflturan bu çizgileri yapan insanlar›n,
baz› bilim adamlar› taraf›ndan öne sürüldü¤ü gibi, ilkel bir yaflam-
lar› olmad›¤› da aç›kt›r. Bu insanlar, ancak belli bir yükseklikten
görülebilen ve ne oldu¤u anlafl›bilen flekilleri kusursuz bir düzen
içerisinde meydana getirmifllerdir. Elbette bu, üzerinde düflünül-
mesi gereken flafl›rt›c› bir durumdur.
1 2
188
45 metre uzunlu¤unda örümcek resmi
(1) ve insan figürü (2), Büyük sinekku-
flu resmi (3),145 metre uzunlu¤unda.
Uzunlu¤u 58 metre geniflli¤i 93 metre
olan büyük maymun resmi
(4), kertenkele (5), köpek figürü (6)
3
5
6
4
189
Elbette tarihsel süreç içerisinde her alanda bü-
yük ilerlemeler kaydedilmifl, bilim ve teknoloji-
de büyük geliflmeler sa¤lanm›flt›r. Fakat bu de-
¤iflimleri evrimcilerin ve materyalistlerin iddia
etti¤i gibi bir "evrim" süreci olarak tan›mlamak
ak›lc› ve bilimsel bir yaklafl›m de¤ildir. Kültür ve
tecrübe birikimi sayesinde teknoloji ve bilim gi-
bi alanlarda sürekli bir geliflim söz konusudur.
Ancak burada önemli olan nokta fludur; günü-
müz insan› ile binlerce y›l önce yaflayan bir kifli
aras›nda, nas›l fiziksel özellikler aç›s›ndan bir
fark yoksa, zeka ve yetenek aç›s›ndan da bir
fark yoktur. 20. yüzy›ldaki insanlar›n beyin ka-
pasitesi ve zekas› daha çok geliflti¤i için daha
ileri bir uygarl›¤a sahip olduklar›
düflüncesi, evrim teorisinin tel-
kinleri sonucunda oluflturul-
mufl yanl›fl bir bak›fl aç›s›d›r.
190
191
Tarihin evrimi hikayesini anlat›rken evrimcilerin karfl›lar›na ç›-
kan pek çok önemli sorun vard›r. Bunlardan biri, insan bilincinin na-
s›l ortaya ç›kt›¤›, di¤eri de konuflman›n ilk olarak nas›l meydana
geldi¤idir. Bu iki konu, insan› di¤er canl›lardan ay›ran önemli özel-
liklerdir.
Bizler konuflurken düflüncelerimizi dil sayesinde düzenli kalıp-
lar ve karflı tarafın anlayaca¤ı flekilde anlamlı ifadelerle aktarırız.
Tüm bunlar son derece özelleflmifl kas hareketleri ve söz dizimi ge-
rektirdi¤i halde biz bunları dikkate bile almayız. Biz sadece konufl-
mayı "dileriz". 100'e yakın kasın uyumlu flekilde kasılıp gevfleyerek
sesler, heceler ve kelimeler çıkarması ve özne, yüklem, zamir gibi
ögelerin uygun sırada dizilmesiyle karflı tarafın anlayaca¤ı cümleler
ortaya çıkar. Bu kadar kompleks aflamalara dayalı bir yetene¤i kul-
lanmak için bizim 'dilemek' dıflında neredeyse hiçbir fley yapmıyor
oluflumuz, konuflmanın biyolojik yapılarla sınırlı bir yetenek olma-
dı¤ını açıkça göstermektedir.
‹nsanın konuflma becerisi, evrim sürecinin hayali gereklilikle-
riyle veya hayali mekanizmalarıyla açıklanamayan son derece
kompleks bir yetenektir. Evrimciler, uzun çalıflmalarına ra¤men, son
derece kompleks bir yetenek olan konuflmanın, basit hayvansı ileti-
flim flekillerinden evrimleflti¤i yönündeki iddialarına kanıt gösterme-
de tamamen baflarısız olmufllardır. Pennsylvania Üniversitesi'nden
David Premack'in, "‹nsan dili, evrim teorisi için bir utançtır"58 fleklin-
deki sözleri bu baflarısızlı¤ı net bir flekilde ortaya koymaktadır.
Ünlü dilbilimci Derek Bickerton, 'utancın' sebeplerini flöyle
özetlemifltir:
192
Konuflma insan öncesi bir nesilden gelmifl olabilir mi? Hayır. Hayvan
iletiflimi yapılarına benzeflmekte midir? Hayır... Hiçbir maymun, yo-
¤un e¤itime ra¤men, dilbilgisi kurallarının köklerine vakıf olamamıfl-
tır. Kelimeler nasıl ortaya çıktı, sözlerin dizilifli nasıl ortaya çıktı? Bu
problemler konuflmanın evriminin kalbinde yatmaktadır.59
Yeryüzünde mevcut tüm diller komplekstir ve bu kompleksli-
¤in kademeli olarak nasıl kazanılmıfl olabilece¤i evrimcilerce hayal
dahi edilememektedir. Evrimci biyolog Richard Dawkins'e göre, en
Yeryüzünde birbirinden farkl› diller konuflan pek çok farkl› ›rk vard›r ve mevcut tüm diller
son derece komplekstirler. Bu kompleksli¤in kademeli olarak nas›l kazan›lm›fl olabilece-
¤i evrimcilerce hayal dahi edilememektedir.
193
ilkel olarak bilinen kabile dilleri de dahil olmak üzere, dünya üze-
rindeki her dil yüksek derecede komplekstir:
Bu konuda en açık örnek konuflmadır. Hiç kimse nasıl baflladı¤ını bil-
memektedir... Anlambilim, yani kelimeler ve anlamlarının kökeni de
eflit derecede belirsizdir... Dünya üzerindeki binlerce dilin hepsi de
çok komplekstir. Bunun kademeli olarak geliflti¤ini düflünmeye e¤i-
limliyim, fakat böyle olması gerekti¤i tam olarak açık de¤ildir. Bazıla-
rı, belli bir yer ve belli bir zamanda tek bir zeka tarafından icat edildi-
¤ini ve aniden baflladı¤ını düflünür.60
W. K. Wilkins ve J. Wakefield adlı iki evrimci beyin arafltırma-
cısı ise bu konuda flunları söylemektedirler:
Dil evriminin geçifl aflamalarıyla ilgili delil yoktur. Buna ra¤men, al-
ternatif fikirleri kabul etmemiz zordur. E¤er türe özgü bazı özellikler
parçalara ayrılmıfl bir flekilde evrimleflmiyorsa, bu durumu açıklamak
için iki yol gözüküyor. Ya henüz keflfedemedi¤imiz bir güç, belki de
‹lahi bir müdahaleyle, olması gerekti¤i gibi yerlefltirilmifltir. Ya da tür-
lerin gelifliminde nispeten ani bir de¤iflikli¤in, belki de bir tür sponta-
ne ve yaygın mutasyonun sonucudur... Ama böyle tesadüfi bir mutas-
yonun rastlantısal do¤ası, bu iddiayı flüpheli bir hale getiriyor. Daha
önce belirtildi¤i gibi (Pinker and Bloom, 1990), dil gibi kompleks ve
görünüfle göre görevlerine bu kadar ideal bir flekilde uygun bir siste-
me yol açacak mutasyonun ihtimali yok denecek kadar düflüktür.61
Dilbilimci Noam Chomsky de konuflma yetene¤inin kompleks-
li¤i karfl›s›nda düflüncelerini flu flekilde ifade eder:
Konuflmanın oluflumu ile ilgili olarak buraya kadar hiçbir fley söyle-
medim. Sebebi ise, söylenebilecek çok az fley olması. Dıflarıdan görü-
nen birkaç husus dıflında, konuflmak büyük ölçüde bir sırdır.62
Evrimci ön yargılara saplanıp kalmayan birisi için ise konuflma
becerisinin kayna¤ı çok açıktır. Bu yetene¤i insana veren Yüce
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
194
Allah'tır. Allah insanlara konuflmayı ilham eder ve onları konufltu-
rur. Bu gerçek bir Kuran ayetinde flöyle haber verilir:
... Dediler ki: "Her fleye nutku verip-konuflturan Allah, bizi konufl-
turdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz." (Fussilet
Suresi, 21)
Evrimciler, dilin dayandı¤ı biyolojik yapıların kompleksli¤ini
açıklayamadıkları gibi, dili mümkün kılan bilincin kökenini de açık-
layamamaktadırlar. Maddeye hiçbir flekilde indirgenemeyen insan
bilinci ve dildeki komplekslik, dili üstün bir akl›n yaratt›¤›n› göster-
mektedir. Bu üstün akl›n sahibi Rabbimiz olan Yüce Allah'tır.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
195
arihin ve toplumun evrimleflti¤i aldatmacas›n›
öne sürenlerin bir di¤er yan›lg›lar› da, toplum-
lar›n en önemli de¤eri olan dinin de evrim ge-
çirdi¤i iddias›d›r. Bu iddia, 19. yüzy›lda ortaya
at›lm›fl, materyalistler ve ateistler taraf›ndan ha-
raretle savunulmufl, ancak bu iddiay› destekleyen hiçbir arkeolojik
bulgu elde edilemedi¤i için, bir spekülasyon olarak kalmıfltır.
‹nsanlı¤ın daha eski ça¤larda sözde "ilkel", yani çok-tanrılı ve
kabilesel dinlere inandı¤ı, tek Allah'a inanma ve tüm insanlı¤a hitap
etme esasına dayalı hak dinin -ki bu din, ilk insan olan Hz.
Adem'den bu yana Rabbimiz'in insanlı¤a vahy etti¤i Hak Din'dir-
sonradan ortaya çıktı¤ı iddiasının hiçbir dayana¤ı yoktur. Ne var ki
196
AAddnnaann OOkkttaarr
baz› evrimciler, bu iddiayı sanki kanıtlanmıfl tarihsel bir gerçekmifl
gibi göstermeye çal›flmakta, ancak bu tutumlar›yla büyük bir hata
yapmaktad›rlar. Darwin'in biyolojik evrim teorisi nas›l bir aldatma-
ca ise, ondan ilham al›narak gelifltirilen dinlerin evrimi teorisi de bir
aldatmacad›r.
Dinlerin Evrimi Yan›lg›s› Nas›l Geliflti?
Günümüzden yaklafl›k bir buçuk as›r önce, Charles Darwin'in
Türlerin Kökeni adl› kitab›n›n henüz ilk bask›s›n›n yap›ld›¤› dönem-
de, evrim kavram› materyalist ve ateist çevrelerden destek almaya
bafllam›flt›. Ça¤›n baz› düflünürleri, insan›n çevresinde olup biten
herfleyin evrimle aç›klanabilece¤ini san›yorlard›. Bu yan›lg›ya göre
herfley, sözde ilkelden ve basitten bafll›yor, daha sonra geliflerek en
mükemmel olana ilerliyordu.
Bu yan›lg› pek çok alana uygulanmaya çal›fl›ld›.
Örne¤in ekonomi alan›nda Marksizm, evrimsel bir
ilerlemenin kaç›n›lmaz oldu¤unu ve sonunda tüm
milletlerin komünizmi kabul edece¤i iddias›n› öne
sürüyordu. Bunun sadece bir hayalden ibaret oldu-
¤u ve Marksizm'in öne sürdü¤ü iddialar›n ger-
çekleri yans›tmad›¤› zaman içerisinde yafla-
nan tecrübelerle kan›tland›.
Psikoloji alan›nda Freud, insan›n ev-
rimsel olarak ileri bir tür oldu¤unu, an-
cak psikolojik olarak hala sözde ilkel
atalar›n›n sahip oldu¤u güdülerle ha-
reket etti¤ini söylüyordu. Bu büyük
yan›lg›, yap›lan psikoloji araflt›rma-
lar›yla bilimsel olarak tamamen çü-
HARUN YAHYA
Charles Darwin
197
rütüldü. Freudizm'in temel varsay›mlar›n›n hemen hiçbir bilimsel
dayana¤› olmad›¤› ortaya ç›kt›.
Ayn› flekilde sosyoloji, antropoloji, tarih gibi bilim dallar›nda
da evrim teorisinin etkisi olmufl, ancak son yüzy›lda elde edilen bil-
giler ve bulgular bu etkinin ne derece yanl›fl oldu¤unu göstermifltir.
Tüm bu evrimsel teorilerin ortak noktas› ise Allah inanc›na kar-
fl› olmalar›yd›. Dinlerin evrimi yan›lg›s› da bu amaçla ve bu felsefi
temeller üzerinde ortaya at›ld›. Bu yan›lg›n›n önde gelen savunucu-
lar›ndan Herbert Spencer'›n gerçek d›fl› iddialar›na göre, insanl›¤›n
ilk dönemlerinde hiçbir dini inanç yoktu. Sözde ilk dinler ise ölüle-
re tap›nmayla bafllam›flt›. Dinlerin evrimi aldatmacas›n› savunan
baflka antropologlar daha farkl› hikayeler öne sürdüler. Kimisine gö-
re dinin kayna¤› animizme (do¤aya canl›l›k atfetme, onda ruh oldu-
¤una inanma), kimilerine göre ise totemizme (sembol olarak seçilen
bir insan, grup ya da eflyaya tapma yan›lg›s›) dayan›yordu. Bir di¤er
antropolog olan E. B. Taylor'a göre, tarih içinde s›rayla animizm (ta-
biata canl›l›k atfetme), manizm (atalar kültü), politeizm (çok tanr›c›-
l›k) ve son olarak da monoteizm (tek tanr›c›l›k) geliyordu.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
198
Oysa 19. yüzy›l›n ateist antropologlar› taraf›ndan masa bafl›nda
yaz›lan senaryolarla ortaya at›lan ve sonra da sürekli gündemde tu-
tulan bu teori, bir aldatmacadan baflka bir fley de¤ildi. Arkeolojik ve
tarihsel bulgular›n da gösterdi¤i gibi, söz konusu kiflilerin öne sür-
düklerinin aksine, tarihin ilk gününden beri Allah'›n, peygamberle-
ri arac›l›¤›yla insanlara vahyetti¤i hak din var olmufltur. Ancak he-
men her dönemde hak dinle birlikte, bat›l ve sapk›n inan›fllar da var
olagelmifltir. Günümüzde de, Allah'›n Bir ve Tek oldu¤una iman
eden, Rabbimiz'in indirdi¤i dine uyan insanlar oldu¤u gibi, tafltan,
tahtadan yap›lm›fl putlara, birtak›m ruhlara, fleytana, çeflitli hayvan-
lara, atalar›na, Günefl'e, Ay'a, y›ld›zlara tapma yan›lg›s›na düflen in-
sanlar da vard›r. Üstelik bunlar›n önemli bir k›sm› da, geri de¤il tam
tersine son derece geliflmifl koflullarda yaflayan kimselerdir.
Öte yandan, tarih boyunca Allah'›n indirdi¤i hak dinlerin emir-
lerini, uygulamalar›n› ve ahlaki de¤erlerini bozmaya çal›flan insan-
lar da olmufltur. Kuran'da, baz› insanlar›n birtak›m bat›l inan›fl ve
uygulamalar› dine dahil etmeye çal›flt›klar›, dolay›s›yla kendilerine
gönderilen hak dini de¤ifltirip bozduklar› haber verilmifltir:
Art›k vay hallerine; kitab› kendi elleriyle yaz›p, sonra az bir de¤er
karfl›l›¤›nda satmak için "Bu Allah Kat›ndand›r" diyenlere. Art›k
vay, elleriyle yazd›klar›ndan dolay› onlara; vay kazanmakta olduk-
lar›na. (Bakara Suresi, 79)
Bu durum Allah'›n varl›¤›na ve birli¤ine inanan ve Rabbimiz'in
bildirdi¤i hükümlere uyan baz› insanlar›n, zaman geçtikçe hak din-
den uzaklaflma ve sapk›n inan›fllara, bat›l uygulamalara yönelmele-
rine neden olmufltur. Böylece, birtak›m sapk›n inan›fllar ve bat›l uy-
gulamalar ortaya ç›km›flt›r. Di¤er bir deyiflle, baz› kimselerin öne
sürdü¤ü gibi "dinlerin evrimi" diye bir süreç asla yaflanmam›fl, an-
cak hak dinin belli dönemlerde insanlar taraf›ndan bozulmas›yla
sapk›n dinler ortaya ç›km›flt›r.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
199
Hak Dinin Tahrif Edilmesi
20. yüzy›lda dinlerin kökeni hakk›nda
ciddi araflt›rmalar yap›lmaya baflland›. Bu sa-
yede dinlerin evrimi iddialar›n›n hiçbir bilim-
sel de¤eri olmayan, hayal ürünü senaryolar oldu¤u çok geçmeden
ortaya ç›kt›. Andrew Lang, Wilhelm Schmidt gibi antropologlar›n
önderli¤inde dünya üzerindeki dinlerin incelenmesi ile ortaya ç›kan
sonuçlar, dinlerin evrim geçirmediklerini, aksine zaman zaman tah-
rif edildiklerini gösterdi. Schmidt'in önderli¤inde yay›nlanan ve
dinlerin kökeni konusunu ele alan Anthropos isimli dergide bu bilgi-
ler çok ayr›nt›l› olarak incelendi.
Özellikle 1900-1935 y›llar› aras›nda yap›lan çal›flmalarda dinle-
rin evrimi iddialar›n›n tamamen yanl›fl olduklar›n›n anlafl›lmas›,
birçok antropolo¤un evrimci fikirlerini terk etmesine yol açt›. Ancak
tüm bu bilimsel ve tarihsel gerçeklere ra¤men, baz› radikal ateistler
bu çökmüfl senaryoyu savunmaya devam ettiler.
Mezopotamya ve M›s›r'da Elde Edilen
Arkeolojik Bulgular
Mezopotamya ovas› tarihsel kaynaklarda "uygarl›klar›n befli¤i"
olarak nitelendirilir. Mezopotamya ovas›na çok da uzakta olmayan
bir yerde ise Antik M›s›r medeniyeti bulunmaktad›r.
Bu uygarl›klarla ilgili yap›lan arkeolojik çal›flmalarda dikkat
çeken hususlardan biri, bu topluluklar›n dini inançlar›na dair elde
edilen bulgulard›. Elde edilen yaz›tlarda say›s›z sahte ilahlar›n yap-
t›klar› ifller anlat›l›yordu. Daha çok bulgu ele geçtikçe ve araflt›rma-
c›lar bunlar› çözmekte daha baflar›l› yöntemler buldukça bu uygar-
l›klar›n inançlar›yla ilgili baz› detaylar ortaya ç›kmaya bafllad›. Dik-
200
kati çeken en önemli nokta ise bu kavimle-
rin inand›¤› bat›l ilahlar›n hepsinin üstünde
tek bir ‹lah inanc›n›n bulunuyor olmas›yd›.
Elde edilen tarihi kay›tlar ve bulgular, tarih
boyunca hak dinin var oldu¤unu göstermekteydi. ‹lerleyen sayfa-
larda inceleyece¤imiz Mezopotamya, M›s›r, Hint, Avrupa medeni-
yetlerinin yan› s›ra Aztek, ‹nka, Mayalar gibi Amerika medeniyetle-
rinin de tek ‹lah inanc›n› bildiklerini, kendilerine hak dini tebli¤
eden uyar›c›lar›n geldi¤ini gösteren deliller elde edilmifltir.
Çok tanr›l› inanc›n içinde tek Tanr› inanc›n›n gizli oldu-
¤unu bulan araflt›rmac›lardan ilki, Oxford Üniversite-
si'nden Stephan Langdon'du. Langdon, 1931 y›l›nda el-
de etti¤i bulgular› bilim dünyas›na duyururken, elde
etti¤i bilgilerin çok beklenmedik oldu¤unu söylüyor-
du, çünkü bu bulgular›n daha önceki evrimci aç›kla-
malarla tamamen çeliflmekte oldu¤unun fark›ndayd›.
Langdon bulgular›n› flöyle aç›kl›yordu:
Benim görüflüme göre insan›n en eski tarihi, tek tanr›
inanc›ndan çok say›da (sözde) tanr›n›n ve kötü ruhla-
r›n varl›¤›n›n inanc›na do¤ru çok çabuk bir bozulmay›
gösteriyor…63
Langdon 5 y›l sonra, The Scotsman adl› dergide
ise flunlar› yaz›yordu:
… Tüm deliller, kesinlikle bafllang›çta bir "tek Tan-
r›" inanc›n›n bulundu¤unu gösteriyor. Semitik kö-
kenli halklar›n arkeolojik ve edebi kal›nt›lar› da en es-
Yandaki resimde, Sümerlerin sahte ilahlar›ndan biri olan "flimflek tan-
r›s›" görülmektedir. Bu sahte ilahlar, hak olan tek ‹lah inanc›n›n zaman
içinde insanlar taraf›ndan bozulmas›yla ortaya ç›km›flt›r.
201
ki zamanlarda bile bir "tek Tanr›" inanc›n›n var oldu¤unu gösteriyor.
Yahudi dininin ve di¤er Semitik kökenli dinlerin, totemistik, putla-
ra dayanan bir kökeni oldu¤u teorisinin tamamen geçersiz oldu¤u
bugün anlafl›lm›fl durumda.64
Günümüzde Tell-Esmar olarak isimlendirilen MÖ 3000 y›l›na
ait bir Sümer flehrinde yap›lan kaz›larda da Langdon'un söyledikle-
rini tamamen do¤rulayacak bulgular elde edildi. Kaz› çal›flmalar›n›
yöneten Henry Frankfort resmi raporunda flöyle diyordu:
Kaz›lar›m›z, tüm de¤erli bulgulara ek olarak Babil dinleri hakk›nda
çok önemli baz› gerçekleri daha ortaya ç›kard›. Bir sosyal sistem içinde
dinsel de¤erlerin nas›l yerlefltirilmifl oldu¤una ilk defa flahit oluyoruz.
Bir tap›nak ve bu tap›nakta ibadet etmekte olan kiflilerin evlerinin ka-
l›nt›lar› bulundu. Bu sebeple tek bafl›na bir anlam ifade etmeyen bul-
gular› bir bütün olarak de¤erlendirebilmekteyiz.
Örne¤in, mühürlerin üzerindeki resimlerde genel olarak ilahlara ya-
p›lan tap›nmalar resmediliyor. Ancak bu resimlerin tümünde bu tap›-
nakta sadece tek bir Tanr› inanc›n›n oldu¤u görülmekte. Bu sebeple,
en eski zamandaki Sümer-Akad inanç sistemi içinde, bu tek ‹lah'›n
de¤iflik s›fatlar›n›n ayr› ilahlar olarak görülmedi-
¤i anlafl›l›yor.65
Frankfort'un bulgular› çok önemli
bir gerçe¤i gösteriyordu: Bat›l, çok tan-
r›l› inanç sisteminin ortaya ç›k›fl flekli.
Birden çok ilaha tap›nma sapk›nl›¤›,
dinlerin evrimi teorisinin iddia etti¤i
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
202
Sümer tabletlerinin tercüme edilmesiyle ortaya
ç›kan gerçek, Babil inanç sistemi içindeki çok
say›daki sahte ilah›n, insanlar›n zaman içeri-
sinde tek bir ‹lah›n s›fatlar›n› yanl›fl yorumla-
malar›ndan meydana geldi¤idir.
gibi insanlar›n do¤a güçlerini temsil eden baz› kötü ruhlara tap›n-
malar›yla ortaya ç›kmam›flt›. Bir ve tek olan ‹lah'›n farkl› s›fatlar›
çeflitli insanlar taraf›ndan zaman içinde de¤iflik yorumlanm›fllar
ve bir ‹lah inanc›nda bozulmalar meydana gelmiflti. Tek bir ‹lah'›n
de¤iflik s›fatlar›, zaman içinde birçok ilah inanc›na dönüflmüfltü.
Langdon'un Sümer tabletlerinin tercümelerini yay›nlamas›n-
dan bir süre önce, Friedrich Delitzch isimli araflt›rmac› da benzer bir
keflifte bulunmufltu. Bu araflt›rmac›, Babil inanç sistemi içindeki çok
say›daki ilah›n, gerçekte o dönemde Marduk olarak adland›r›lan tek
bir ‹lah›n farkl› özelliklerinden türedi¤ini ortaya ç›karm›flt›.
Yap›lan araflt›rmalar, Marduk inanc›n›n da hak olan
tek ‹lah inanc›n›n zaman içinde bozulmas›yla türedi-
¤ini gösteriyordu.
Marduk olarak adland›r›lan tek ‹lah'›n çeflitli
isimleri vard›. Bunlardan baz›lar› "Ninib", yani "Güç
Sahibi", "Nergal" yani "Savafl Tanr›s›", "Bel" yani "Tek
‹lah", "Nebo" yani "Mesaj Getiren ‹lah", "Sin" yani
"Geceyi Ayd›nlatan", "Shamash" yani "Adalet
Tanr›s›", "Addu" yani "Ya¤mur Tanr›s›"yd›. Za-
man içinde Marduk'un bu özellikleri, sanki Mar-
duk'tan ba¤›ms›z güçlermifl gibi de¤iflik tanr›la-
ra dönüfltürülmüfltü. Ayn› flekilde Günefl tanr›s›,
Ay tanr›s› gibi birçok bat›l ilahlar hayal gücünün
etkisiyle üretilmifllerdi. Görüldü¤ü gibi, hem Mar-
duk inanc› hem de bu sahte ilah›n di¤er
isimleri, bu inanc›n asl›nda Allah
inanc›n›n zaman içinde baz› in-
sanlar taraf›ndan bozulmas›yla
ortaya ç›kt›¤›n› göstermektedir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
203
Babil inanç sisteminde Marduk olarak
adland›r›lan sahte ilah.
KABATAfi DEVR‹
Benzer bir bozulman›n izlerini Antik M›s›r'da da görmek müm-
kündür. Araflt›rmac›lar Antik M›s›r'›n bafllang›çta tek Tanr›l› bir
inanç sistemine sahip oldu¤unu, daha sonra bu tek Tanr›l› inanc›n
baz› kimseler taraf›ndan tahrif edilerek Günefl'e tapan "Sabiilik"e
dönüfltü¤ünü bulmufllard›. Antropolog Le Page Renouf bu konuda
flunlar› söyler:
M›s›r dininin oluflumu, çok say›da tanr›n›n elenerek tek Tanr›ya dö-
nüflmesiyle olmam›flt›. Aksine, M›s›r dininin tek Tanr› inanc›na yak›n
oldu¤u zamanlar bu uygarl›¤›n flahit olunan en eski zamanlar›na
TAR‹H‹ B‹R YALAN:
M›s›r Kral› Akheneton tek Tan-r›'ya inand›¤›n› aç›klam›fl vetüm putlar› k›rd›rm›flt›r. Allah'aolan inanc›n› flu flekilde dilegetirmifltir: Tanrı uludur, bir-dir, tektir. Ondan baflkası yok-tur. Bir tanedir, O'dur her var-lı¤ı yaratan. Bir ruhtur Tanrı,görünmeyen bir ruh... Ta bafl-langıçta vardı Tanrı, Tek var-lıktı O. Hiçbir fley yokken Ovardı. Herfleyi O yarattı...
Antropologlar›n yapt›klar›
araflt›rmalar, çok tanr›l› ba-
t›l inan›fllar›n tek Tanr›l›
tevhid inanc›n› tafl›yan din-
lerin zaman içinde tahrif
edilmesiyle ortaya ç›kt›¤›n›
göstermektedir. Bu da ev-
rimcilerin iddia etti¤i gibi
dinlerin evrimi diye bir sü-
recin yaflanmad›¤›n›n aç›k
delillerindendir.
204
denk geliyordu. M›s›r dininin son aflamalar› ise tüm M›s›r dininin en
çok bozulmufl hali olmufltur.66
Antropolog Sir Flinders Petrie de, çok tanr›l› bat›l inan›fllar›n
tek Tanr›l› tevhid inanc›n› tafl›yan dinlerin zaman içinde tahrif edil-
mesiyle ortaya ç›kt›¤›n› söylemektedir. Üstelik bu bozulma süreci,
sadece geçmiflte yaflam›fl topluluklarda de¤il, günümüzde de göz-
lemlenmektedir. Petrie flöyle demektedir:
Eski zamanlardaki dinlerde birçok s›n›fta tanr›ya rastlan›r. Ancak gü-
nümüzdeki pek çok kültürde de böyle bir yaklafl›m sergilenir. Örne-
¤in bir Hindu, say›lar› gittikçe artmakta olan tanr› ve tanr›çalar ara-
s›nda yaflamaktan zevk duyar... Di¤erleri ise tanr›lara bile tapmazlar,
animistik ruhlara, fleytanlara tap›n›rlar...
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
205
E¤er ruhlara tapmak tek bir ‹lah'a tapmaya uzanan bir evrim süre-
cinin ilk basama¤› olsayd›, bu durumda çok tanr›l›l›¤›n gittikçe tek
tanr›l›l›¤a evrimleflmesinin kan›tlar›n› görmemiz gerekirdi... Bu-
nun tam aksine tek görebildi¤imiz, tek Tanr› inanc›n›n her zaman
ilk basamak oldu¤udur...
Çok tanr› inanc›n› ilk oluflumuna kadar izleyebildi¤imiz her yerde,
bunun tek Tanr› inanc›n›n bir çeflitlemesi oldu¤unu görüyoruz...67
Hindistan'da Bat›l Çok Tanr›l› ‹nanc›n Kökeni
Hint kültürü, Ortado¤u kültürleri kadar eski olmasa da, dün-
yan›n eski medeniyetlerden birisi say›lmaktad›r.
Hindistan'daki bat›l inan›fllarda tap›lan sözde ilahlar neredey-
se say›s›zd›r. Bu bat›l dinleri inceleyen araflt›rmac›lardan bir tanesi
ise Andrew Lang'dir. Lang, uzun araflt›rmalar› sonucunda, çok tan-
r›l› dinlerin Ortado¤u'da ç›k›fl sürecinin bir benzerinin Hindistan'da
da yaflanm›fl oldu¤unu ortaya koymufltur.
Edward McCrady de, Hintlilerin Vedaisimli kitaplar›n› incelerken, Hint kültü-
rünün erken dönemlerinde tanr›lar›n,
tek bir üstün ‹lah'›n de¤iflik özellikle-
ri olarak yorumland›klar›n› yazar.68
Veda kitab›ndaki ilahilerde de, aç›k
olarak tek Tanr›l› tevhid inan›fl›n›n
bozuluflunun izlerini görmek müm-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
Bat›l Hindu dini pek çok sahte ilaha sahiptir.
Ancak yap›lan araflt›rmalarda Hint kültürünün
erken dönemlerinde tek bir ‹lah inanc›n›n ha-
kim oldu¤u anlafl›lm›flt›r.
206
kündür. Konuyu inceleyen araflt›rmac›lardan Max Müller, bafllan-
g›çta tek ‹lah inanc›n›n bulundu¤unu kabul etmektedir:
Veda'da tek Tanr› inanc›n›n çok tanr› inanc›ndan daha önce oldu¤unu
görüyoruz. Çok uzun bir zaman geçtikten sonra bile say›s›z tanr›lar ara-
s›nda tek bir sonsuz Tanr› inan›fl›, gö¤ü bir sis gibi sarm›fl olan putperest
anlay›fl›n aras›ndan, mavi gö¤ün belirivermesi gibi ortaya ç›k›yor.69
Bundan da bir kez daha anlafl›lmaktad›r ki, dinlerin evrimi de-
¤il, hak dine insanlar taraf›ndan birtak›m bat›l inan›fllar eklenerek
veya baz› emirler ve yasaklar göz ard› edilerek dini inançlar›n za-
man içinde bozulmas› söz konusudur.
Avrupa Tarihinde Dinlerin Tahrif Edilmesi
Tarihi Avrupa toplumlar›n›n inan›fllar›nda da benzer bir bozul-
man›n izini görmek mümkündür. Örne¤in Eski Yunan'›n bat›l inanç-
lar› üzerine araflt›rmalar yapm›fl olan Axel W. Persson, Tarih Öncesi
Yunan isimli eserinde flöyle der:
‹lk bafltan beri var olan tek Tanr› inanc›, daha sonra Yunan dinsel mit-
lerinde gördü¤ümüz say›s›z önemli önemsiz tanr›sal kifliliklere dö-
nüflmüfltür. Benim görüflüme göre bu birçok ilah›n varl›¤›, tek ve bir
olan bir Tanr›'y› tan›mlayan de¤iflik isimlerin zamanla de¤iflik yorum-
lanmas›na ba¤l›d›r.70
Ayn› tahrifat›n izlerini ‹talya'da da takip etmek mümkündür.
Arkeolog Rosenzweig, erken Etrüsk dönemine rastgelen "Iguvine
Tabletleri" üzerinde yapt›¤› incelemelerde "ilahlar ilk olarak s›fatla-
r›n, de¤iflik özellikler olarak yorumlanmas›ndan ortaya ç›kmakta-
d›r" demektedir.71
K›sacas› yaklafl›k bir yüzy›ld›r ele geçirilen tüm antropolojik ve
arkeolojik bulgular, tarih boyunca toplumlarda önce tek Tanr› inan-
c›n›n var oldu¤unu, ancak bunun zamanla bozuldu¤unu göster-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
207
mektedir. Bafllang›çta herfleyi yoktan var eden, herfleyi gören ve bi-
len, tüm alemlerin sahibi olan Allah'a inanan toplumlar, zamanla
Rabbimiz'in s›fatlar›n› ayr› ayr› ilahlar olarak düflünme yan›lg›s›na
düflmüfl ve birden fazla bat›l ilaha tap›nmaya bafllam›fllard›r. Hak ve
gerçek olan din, bir ve tek ilah olan Allah'a ibadet edilen dindir. Çok
tanr›l› dinler ise, Rabbimiz'in Hz. Adem'den beri insanlara vahy et-
ti¤i hak dinin insan eliyle bozulmas› sonucunda ortaya ç›km›fllard›r.
Allah'›n Vahy Etti¤i Hak Din
Yeryüzünün farkl› co¤rafyalar›nda yaflayan veya yaflam›fl olan
toplumlar›n dini de¤erlerine ve kültürlerine bakt›¤›m›zda, çok fazla
ortak inanç içerdiklerini görürüz. Aralar›nda kültürel bir al›flverifl ya-
Örne¤in Eski Yunan'›n bat›l inançlar› üzerine araflt›rmalar yapm›fl olan Axel W. Pers-
son, Tarih Öncesi Yunan isimli eserinde; "‹lk bafltan beri var olan tek Tanr› inanc›, da-
ha sonra Yunan dinsel mitlerinde gördü¤ümüz say›s›z önemli önemsiz tanr›sal kifli-
liklere dönüflmüfltür." der.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
208
flanmas›n›n mümkün olmad›¤› toplumlar›n dinlerinde, melek, cin ve
fleytan gibi insanla ayn› boyutta yaflamayan varl›klardan, ahiret inan-
c›na, insan›n çamurdan yarat›lmas›ndan, yap›lan ibadetlere kadar
birçok ortak yön bulunmaktad›r. Örne¤in Nuh Tufan› ile ilgili bilgi-
ler, Sümer kay›tlar›ndan Galler inan›fllar›na, Çin yaz›tlar›ndan antik
Litvanya inan›fllar›na kadar pek çok farkl› kültürde bulunmaktad›r.
Bu gerçek ise, din ahlak›n› bir ve tek olan Yüce bir ‹lah'›n, yani
alemlerin Rabbi olan Allah'›n vahy etti¤ini gösteren delillerden biri-
dir. Dünyan›n dört bir yan›ndaki farkl› kültürler, ayn› yüce makam-
dan gelen, efli ve benzeri olmayan tek bir ‹lah'›n varl›¤›n› haber ve-
ren dinlerle e¤itilmifllerdir. Rabbimiz, tarihin her döneminde seçkin
ve üstün k›ld›¤› baz› kullar› arac›l›¤›yla, Kendisi'ni insanlara tan›t-
m›fl ve insanlar için seçti¤i dini bildirmifltir. Yüce Allah'›n son vahyi
olan Kuran'da, "her topluluk için bir hidayet önderi oldu¤u" (Rad
Suresi, 7) haber verilmifltir. Baflka ayetlerde ise, Allah'›n her topluma
bir uyar›c› gönderdi¤i flu flekilde bildirilmektedir:
Kendisi için bir uyar›c› olmaks›z›n, Biz hiçbir ülkeyi y›k›ma u¤rat-
m›fl de¤iliz. Hat›rlatma (yap›lm›flt›r); Biz zulmedici de¤iliz. (fiuara
Suresi, 208-209)
Bu mübarek elçiler, toplumlar›na hep bir ve tek olan Allah'a
iman ve kulluk etmeleri gerekti¤ini ö¤retmifller, iyili¤i emredip kö-
tülükten sak›nd›rm›fllard›r. ‹nsanlar› kurtulufla ulaflt›racak olan da
Rabbimiz Kat›nda seçkin ve kutlu olan bu elçilere ve onlar›n miras
b›rakt›klar› ‹lahi kitaplara uymakt›r. Rabbimiz'in alemlere rahmet
olarak gönderdi¤i, son peygamber olan Hz. Muhammed (sav) ve
‹lahi kitaplar›n sonucusu olan ve sonsuza kadar Yüce Allah'›n koru-
du¤u Kuran-› Kerim de insanl›¤›n en do¤ru yol göstericisidir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
209
Zamans›zl›k Gerçe¤ini Göz Ard› Etmemek
Kitap boyunca inceledi¤imiz tarihsel ve arkeolojik bulgular›n
da aç›kça gösterdi¤i gibi Darwinistlerin tarihin ve toplumlar›n evri-
mi iddias› bir safsatadan ibarettir. Bilimsel hiçbir dayana¤› olmayan
bu iddialar›n gündemde tutulmas›n›n temelinde ise materyalizmi
ayakta tutma kayg›s› vard›r. Bilindi¤i gibi materyalistler yarat›l›fl
gerçe¤ini reddetme yan›lg›s› içindedirler. Maddenin sonsuzdan be-
ri var oldu¤unu ve sonsuza kadar da mutlak bir varl›k olarak kala-
ca¤›n› zannederler. Di¤er bir deyiflle kendilerince maddeyi ilahlaflt›-
r›rlar. (Allah'› tenzih ederiz.) Oysa art›k bugün bilimin ulaflt›¤› son
nokta, "evrenin yoktan var edildi¤i" yani yarat›ld›¤› gerçe¤ini teyid
210
AAddnnaann OOkkttaarr
etmekte, materyalizmi ve materyalist görüfle dayal› tüm teori ve fel-
sefeleri yalanlamaktad›r.
Buna ra¤men materyalistler, maddenin mutlak de¤il, yarat›l-
m›fl oldu¤u gerçe¤ini bilimle çat›flmak pahas›na da olsa kabul ede-
mezler. Oysa ön yarg›lar›ndan ve dogmalar›ndan bir an için uzak-
laflsalar onlar da apaç›k olan gerçekleri görebilecekler, materyalist
telkinlerin üzerlerinde yapt›¤› büyü etkisinden kurtulabileceklerdir.
Bunun için al›flageldikleri bak›fl aç›s›n› bir kenara b›rak›p, ideolojik
taassuplardan kendilerini ar›nd›rarak samimi düflünmeleri yeterli
olacakt›r.
‹lk olarak düflünülmesi gereken konulardan biri de zaman kav-
ram›n›n as›l niteli¤i olmal›d›r. Zira materyalistler maddenin yan› s›-
ra, zaman›n da mutlak oldu¤unu san›rlar. Ve bu yan›lg› pek çok ger-
çe¤i görmelerine engel olur. Modern bilim, maddenin oldu¤u gibi,
maddenin bir türevi olan zaman›n da maddeyle birlikte yokluktan
var edildi¤ini ve zaman›n da bir bafllang›c› oldu¤unu ispatlam›flt›r.
Ayn› zamanda, zaman›n izafi (göreceli) bir kavram oldu¤u, mater-
yalistlerin yüzy›llard›r zannettikleri gibi de¤iflmez ve sabit olmad›-
¤›, de¤iflken bir alg› biçimi oldu¤u da bu yüzy›lda ortaya ç›km›flt›r.
Zaman Kavram›n›n Asl›
Zaman dedi¤imiz alg›, asl›nda bir an› bir baflka anla k›yaslama
yöntemidir. Bunu bir örnekle aç›klayabiliriz. Bir cisme vurdu¤u-
muzda bundan belirli bir ses ç›kar. Ayn› cisme tekrar vurdu¤umuz-
da yine bir ses ç›kar. Kifli, birinci ses ile ikinci ses aras›nda bir süre
oldu¤unu düflünür ve bu süreye "zaman" der. Oysa ikinci sesi duy-
du¤u anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sa-
dece haf›zas›nda var olan bir bilgidir. Kifli, haf›zas›nda olan›, yafla-
makta oldu¤u anla k›yaslayarak zaman alg›s›n› elde eder. E¤er bu
HARUN YAHYA
211
k›yas olmasa, zaman alg›s› da olmayacakt›r.
Ünlü fizikçi Julian Barbour, zaman›n tarifini flöyle yapmaktad›r:
Zaman eflyalar›n pozisyonlar›n› de¤ifltirme ölçüsünden baflka bir fley
de¤il. Bir sarkaç sallan›r, saatin kollar› ilerler.72
K›sacas› zaman, beyinde saklanan birtak›m hayaller aras›nda
k›yas yap›lmas›yla var olmaktad›r. E¤er bir insan›n haf›zas› olmasa,
beyni bu tür yorumlar yapmaz ve dolay›s›yla zaman alg›s› da olufl-
maz. Bir insan›n "Ben otuz yafl›nday›m" demesinin nedeni, beynin-
de söz konusu otuz y›la ait baz› bilgilerin biriktirilmifl olmas›d›r.
E¤er haf›zas› olmasa, ard›nda böyle bir zaman dilimi oldu¤unu dü-
flünmeyecek, sadece yaflad›¤› tek bir "an" ile muhatap olacakt›r.
"Geçmifl" Kavram› Haf›zam›zdaki
Bilgilerden ‹barettir
Biz, bize verilen telkinden dolay›, geçmifl, flu an ve gelecek gibi
bölümlere ayr›lm›fl zaman dilimlerini yaflad›¤›m›z› zannederiz. Oy-
sa, "geçmifl" gibi bir kavrama sahip olmam›z›n tek nedeni, -daha ön-
ce de belirtti¤imiz gibi- haf›zam›za baz› olaylar›n verilmesidir. Ör-
ne¤in, ilkokula kaydoldu¤umuz an haf›zam›zda bulunan bir bilgi-
dir ve biz bu nedenle bunu geçmifl bir olay olarak alg›lar›z. Gelecek-
le ilgili olaylar ise haf›zam›zda bulunmaz. Bu nedenle biz henüz ha-
berdar olmad›¤›m›z bu olaylar› "yaflanacak", "gelecekte meydana
gelecek" olaylar olarak kabul ederiz. Oysa geçmifl nas›l bizim için
yaflanm›fl, tecrübe edilmifl, görülmüfl olaylar ise, gelecek de ayn› fle-
kilde yaflanm›flt›r. Ancak bu olaylar bizim haf›zam›za verilmedi¤i
için biz bunlar› bilemeyiz.
E¤er Allah, gelecekle ilgili olaylar› da haf›zam›za vermifl olsayd›,
o zaman gelecek de bizim için geçmifl olurdu. Örne¤in, 30 yafl›ndaki
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
212
bir insan›n haf›zas›nda 30 y›ll›k hat›ralar, olaylar bulunur ve bu ne-
denle bu insan 30 y›ll›k bir geçmifli oldu¤unu düflünür. E¤er bu insa-
n›n haf›zas›na 30 ile 70 yafl aras›ndaki gelece¤ine dair olaylar da veri-
lecek olsa, o zaman 30 yafl›ndaki bu insan için hem 30 y›l› hem de 30
ile 70 yafl› aras›ndaki "gelece¤i" geçmifli haline gelir. Çünkü, bu du-
rumda geçmifli de gelece¤i de haf›zas›nda mevcut bulunacak, her iki-
si de onun için yaflanm›fl, görülmüfl, tecrübe edilmifl olaylar olacakt›r.
Ancak Allah, bize olaylar› belli bir s›ra içinde, küçükten büyü-
¤e do¤ru akacak flekilde, sanki geçmiflten gelece¤e akan bir zaman
varm›fl gibi alg›latt›¤› için, bize gelece¤imizle ilgili olaylar› bildir-
mez, bunlar›n bilgisini haf›zam›za vermez. Gelecek bizim haf›za-
Zaman, beyinde saklanan birtak›m hayaller aras›nda k›yas yap›lmas›yla var olmak-
tad›r. E¤er bir insan›n haf›zas› olmasa, beyni bu tür yorumlar yapmaz ve dolay›s›y-
la zaman alg›s› da oluflmaz. ‹nsan e¤er haf›zas› olmasa, geçmiflinde bir zaman dili-
mi oldu¤unu düflünmeyecek, sadece yaflad›¤› tek bir "an" ile muhatap olacakt›r.
213
m›zda yoktur, ancak Allah'›n sonsuz h›fz›nda, tüm insanlar›n geç-
miflleri ve gelecekleri bulunmaktad›r. Bu, daha önce de belirtildi¤i
gibi, bir insan›n hayat›n›, zaten mevcut olan bir filmden izlemesi gi-
bidir. Film, zaten çekilmifl ve bitmifltir. Ancak, bu filmi ileri sarma
imkan› bulunmayan insan, kareleri teker teker seyrettikçe hayat›n›
görür. Henüz seyretmedi¤i karelerin ise gelece¤i oldu¤unu zanne-
derek yan›l›r.
Dünya Tarihi de Göreceli Bir Kavramd›r
Tüm bu gerçekler toplumsal yaflam ve tarih için de geçerlidir.
Toplumlar›n, dolay›s›yla dünyan›n tarihini de kendimizin s›n›rl› ol-
du¤u zaman ve mekan kavramlar› içinde alg›lay›p de¤erlendiririz.
Bu göreceli alg›m›za göre, dünya tarihini dönemlere ay›r›r, inceleriz.
Biz 5 duyumuzla hisseder ve yaflar›z. Befl duyumuzun izin ver-
di¤i fleyleri alg›lar, bunun d›fl›na hiçbir zaman ç›kamay›z. ‹çinde ya-
flad›¤›m›z zaman› ve mekan› da böyle alg›lar›z. Beynimiz 5 duyuyla
bir varl›¤› tespit edemiyorsa, o varl›k için "yok oldu" deriz. Buna
ba¤l› olarak haf›zam›z hangi olay› ya da görüntüyü veya alg›y› mu-
hafaza ederse o bizim için vard›r yani diridir, neyi de unutursa art›k
o bizim için yoktur. Di¤er bir deyiflle haf›zam›zda olmayan varl›klar
ve olaylar bizim için ölmüfltür, geçmifltir, yok olmufltur.
Fakat bu, yaln›zca insanlar için geçerli bir durumdur; çünkü
yaln›zca insanlar›n haf›zas› s›n›rl›d›r. Allah'›n haf›zas› ise her fleyin
üstündedir, s›n›rs›z ve sonsuzdur. Ancak burada flunu da belirtmek
gerekir: "Allah'›n haf›zas›" kavram›n›n kullan›lmas› yaln›zca konu-
yu aç›klayabilmek amaçl›d›r, yoksa iki haf›za aras›nda herhangi bir
k›yas ya da benzetme yap›lmas› asla mümkün de¤ildir. Allah, her
fleyi yoktan var eden ve her fleyi en ince ayr›nt›s›na kadar bilendir.
Allah'›n haf›zas› sonsuzdur, o halde onda var olan hiçbir fley
yok olmaz. Di¤er bir deyiflle Allah'›n yaratt›¤› hiçbir canl› ölüp kay-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
214
2. Dünya Savafl›n›n bafllang›c› ve bitifli, uzaya ç›kmak için haz›rlanan roketin ateflleme dü¤me-sine ilk bas›ld›¤› an, M›s›rl› ustalar›n piramitleri infla etmek için ilk tafl› yerlefltirdikleri vakit,Stonehenge'i oluflturan tonluk tafllar›n yerlefltirilifl zaman› Allah Kat›nda birarada mevcuttur.
215
bolmaz, hiçbir çiçek solup yok olmaz, hiçbir içecek bitmez, hiçbir sü-
re geçmez, hiçbir yiyecek tükenmez... Allah Kat›nda evren ilk toz
bulutu oldu¤u haliyle durmakta, Stonehenge'in tafllar› tafl›nmakta,
M›s›r piramitleri infla edilmekte, Sümerler gökyüzünü incelemekte,
Neandertaller yaflamlar›n› devam ettirmekte, Lascaux Ma¤aras›n-
daki sanatç› resmini yapmakta, Çatalhöyük'te günlük yaflam sür-
mekte, II. Dünya Savafl› devam etmekte, k›saca tarih boyunca yaflan-
m›fl her an Allah Kat›nda oldu¤u gibi durmaktad›r. Ayn› flekilde
bundan binlerce y›l sonra yaflayacak olan toplumlar da Allah Kat›n-
da medeniyetlerini infla etmekte, düzenlerini kurmakta, günlük ha-
yatlar›n› devam ettirmektedir.
Her varl›¤›n ve olay›n yarat›ld›¤› anda asl›nda onun için son-
suzluk da bafllam›flt›r. Örne¤in bir çiçek yarat›ld›¤›nda asl›nda bir
daha yok olmamak üzere yarat›lm›flt›r. Bu varl›¤›n ya da nesnenin
insan›n görüntüsünden ç›kmas›, insan›n haf›zas›ndan silinmesi
onun yok olmas›, ölmesi anlam›na gelmez. Önemli olan Allah'›n ha-
f›zas›ndaki, Allah'›n Kat›ndaki halidir. Ve Allah'›n haf›zas›nda bu
canl›n›n var oluflu da, yaflam› boyunca geçirdi¤i anlar da, ölümü de
mevcuttur.
Samimi Düflünmek
Kuflkusuz tüm bunlar, bir insan›n yaflam›nda ki en büyük ilim-
lerden biridir. Üstelik bunlar kesinlikle bir felsefe ya da bir düflünce
biçimi de¤il, reddedilmesi mümkün olmayan bilimsel sonuçlard›r.
Zaman kavram›n›n as›l mahiyetini, sonsuzluk kavram›yla ilgili bu
gerçekleri ço¤u insan ilk kez duyuyor, ilk kez düflünüyor olabilir.
Önemli olan fludur; Allah Kuran'da yaln›zca "içten Allah'a yö-
nelen" (Kaf Suresi, 8) kimselerin ö¤üt alabilece¤ini haber vermekte-
dir. Yani samimi kalple Allah'tan yard›m dileyen, O'nun sonsuz
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
216
Adnan Oktar
217
218
kudretini takdir etmeye çal›flan, Rabbimiz'in büyüklü¤ünü kavra-
mak için çaba gösteren insanlar burada anlat›lan gerçeklerden de
ö¤üt alacak ve bu gerçekleri kavramaya bafllayacaklard›r.
Bir insan hayat› boyunca materyalist telkinlerin etkisi alt›nda
kalm›fl olabilir. Bu telkinler nedeniyle gerçekleri samimi olarak dü-
flünme f›rsat› bulamam›fl olabilir. Ancak bu durum tüm hayat›n› ya-
n›lg›lar içinde devam ettirmesini gerektirmez. Yap›lmas› gereken,
do¤ruyu gören bir insan›n, vicdan›n›n ve akl›n›n sesine uyarak yan-
l›fl olanda ›srar etmemesidir. Her insan›n, Kuran-› Kerim'de bildiril-
di¤i gibi, vicdan›yla do¤ruyu gördü¤ü halde bundan kaç›nan bir ki-
fli olmaktan sak›nmas› gerekir:
Vicdanlar› kabul etti¤i halde, zulüm ve büyüklenme dolay›s›yla
bunlar› inkar ettiler. Art›k sen, bozguncular›n nas›l bir sona u¤rat›l-
d›klar›na bir bak. (Neml Suresi, 14)
Do¤ruyu gören ve tasdik edenler ise Allah'›n izniyle hem dün-
yada hem de ahirette kurtulufla kavuflanlar olacakt›r:
Do¤ruyu getiren ve do¤rulayanlara gelince; iflte onlar muttaki (tak-
va sahibi) olanlard›r. (Zümer Suresi, 33)
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
219
arwinizm, yani evrim teorisi, yarat›l›fl gerçe¤ini
reddetmek amac›yla ortaya at›lm›fl, ancak bafla-
r›l› olamam›fl bilim d›fl› bir safsatadan baflka bir
fley de¤ildir. Canl›l›¤›n, cans›z maddelerden te-
sadüfen olufltu¤unu iddia eden bu teori, evren-
de ve canl›larda yarat›l›fl delillerinin aç›kça görüldü¤ünün bilim ta-
raf›ndan ispat edilmesiyle çürümüfltür. Böylece Allah'›n tüm evreni
ve canl›lar› yaratm›fl oldu¤u gerçe¤i, bilim taraf›ndan da kan›tlan-
m›flt›r. Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya çap›nda yü-
rütülen propaganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarp›t›lmas›na, ta-
rafl› yorumlanmas›na, bilim görüntüsü alt›nda söylenen yalanlara
220
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
221
ve yap›lan sahtekarl›klara dayal›d›r.
Ancak bu propaganda gerçe¤i gizleyememektedir. Evrim teori-
sinin bilim tarihindeki en büyük yan›lg› oldu¤u, son 20-30 y›ld›r bi-
lim dünyas›nda giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir.
Özellikle 1980'lerden sonra yap›lan araflt›rmalar, Darwinist iddiala-
r›n tamamen yanl›fl oldu¤unu ortaya koymufl ve bu gerçek pek çok
bilim adam› taraf›ndan dile getirilmifltir. Özellikle ABD'de, biyoloji,
biyokimya, paleontoloji gibi farkl› alanlardan gelen çok say›da bilim
adam›, Darwinizm'in geçersizli¤ini görmekte, canl›lar›n kökenini
art›k "yarat›l›fl gerçe¤iyle" aç›klamaktad›rlar.
Evrim teorisinin çöküflünü ve yarat›l›fl›n delillerini di¤er pek
çok çal›flmam›zda bütün bilimsel detaylar›yla ele ald›k ve almaya
devam ediyoruz. Ancak konuyu, tafl›d›¤› büyük önem nedeniyle,
burada da özetlemekte yarar vard›r.
Darwin'i Y›kan Zorluklar
Evrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan bir
ö¤reti olmas›na karfl›n, kapsaml› olarak 19. yüz-
y›lda ortaya at›ld›. Teoriyi bilim dünyas›n›n
gündemine sokan en önemli geliflme, Charles
Darwin'in 1859 y›l›nda yay›nlanan Türlerin
Kökeni adl› kitab›yd›. Darwin bu kitapta
dünya üzerindeki farkl› canl› türlerini
Allah'›n ayr› ayr› yaratt›¤› gerçe¤ine karfl› ç›-
k›yordu. Darwin'e göre, tüm türler ortak bir
atadan geliyorlard› ve zaman içinde küçük de-
¤iflimlerle farkl›laflm›fllard›.
Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimselCharles Darwin
bulguya dayanm›yordu; kendisinin de
kabul etti¤i gibi sadece bir "mant›k yü-
rütme" idi. Hatta Darwin'in kitab›ndaki "Te-
orinin Zorluklar›" bafll›kl› uzun bölümde itiraf
etti¤i gibi, teori pek çok önemli soru karfl›s›nda
aç›k veriyordu.
Darwin, teorisinin önündeki zorluklar›n geliflen
bilim taraf›ndan afl›laca¤›n›, yeni bilimsel bulgular›n teorisini güç-
lendirece¤ini umuyordu. Bunu kitab›nda s›k s›k belirtmiflti. Ancak
geliflen bilim, Darwin'in umutlar›n›n tam aksine, teorinin temel id-
dialar›n› birer birer dayanaks›z b›rakm›flt›r.
Darwinizm'in bilim karfl›s›ndaki yenilgisi, üç temel bafll›kta in-
celenebilir:
1) Teori, hayat›n yeryüzünde ilk kez nas›l ortaya ç›kt›¤›n› asla
aç›klayamamaktad›r.
2) Teorinin öne sürdü¤ü "evrim mekanizmalar›"n›n, gerçekte
evrimlefltirici bir etkiye sahip oldu¤unu gösteren hiçbir bilimsel bul-
gu yoktur.
3) Fosil kay›tlar›, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir
tablo ortaya koymaktad›r.
Bu bölümde, bu üç temel bafll›¤› ana hatlar› ile inceleyece¤iz.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
222
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
223
Afl›lamayan ‹lk Basamak: Hayat›n Kökeni
Evrim teorisi, tüm canl› türlerinin, bundan yaklafl›k 3.8 milyar
y›l önce ilkel dünyada ortaya ç›kan tek bir canl› hücreden geldikle-
rini iddia etmektedir. Tek bir hücrenin nas›l olup da milyonlarca
kompleks canl› türünü oluflturdu¤u ve e¤er gerçekten bu tür bir ev-
rim gerçekleflmiflse neden bunun izlerinin fosil kay›tlar›nda buluna-
mad›¤›, teorinin aç›klayamad›¤› sorulardand›r. Ancak tüm bunlar-
dan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk basama¤› üzerinde dur-
mak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nas›l ortaya ç›km›flt›r?
Evrim teorisi, yarat›l›fl› reddetti¤i, hiçbir do¤aüstü müdahaleyi
kabul etmedi¤i için, o "ilk hücre"nin, hiçbir tasar›m, plan ve düzen-
leme olmadan, do¤a kanunlar› içinde rastlant›sal olarak meydana
geldi¤ini iddia eder. Yani teoriye göre, cans›z madde tesadüfler so-
nucunda ortaya canl› bir hücre ç›karm›fl olmal›d›r. Ancak bu, bilinen
en temel biyoloji kanunlar›na ayk›r› bir iddiad›r.
"Hayat Hayattan Gelir"
Darwin, kitab›nda hayat›n kökeni konusundan hiç söz etme-
miflti. Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlay›fl›, canl›lar›n çok
basit bir yap›ya sahip olduklar›n› varsay›yordu. Ortaça¤'dan beri
inan›lan "spontane jenerasyon" adl› teoriye göre, cans›z maddelerin
tesadüfen biraraya gelip, canl› bir varl›k oluflturabileceklerine inan›-
l›yordu. Bu dönemde böceklerin yemek art›klar›ndan, farelerin de
bu¤daydan olufltu¤u yayg›n bir düflünceydi. Bunu ispatlamak için
de ilginç deneyler yap›lm›flt›. Kirli bir paçavran›n üzerine biraz bu¤-
day konmufl ve biraz beklendi¤inde bu kar›fl›mdan farelerin olufla-
ca¤› san›lm›flt›.
KABATAfi DEVR‹TAR‹H‹ B‹R YALAN:
Etlerin kurtlan-
mas› da hayat›n cans›z
maddelerden türeye-
bildi¤ine bir delil say›-
l›yordu. Oysa daha
sonra anlafl›lacakt› ki,
etlerin üzerindeki
kurtlar kendiliklerin-
den oluflmuyorlar, si-
neklerin getirip b›rak-
t›klar› gözle görülme-
yen larvalardan ç›k›-
yorlard›.
Darwin'in Türle-
rin Kökeni adl› kitab›n›
yazd›¤› dönemde ise,
bakterilerin cans›z
maddeden oluflabil-
dikleri inanc›, bilim dünyas›nda yayg›n bir kabul görüyordu.
Oysa Darwin'in kitab›n›n yay›nlanmas›ndan befl y›l sonra, ün-
lü Frans›z biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluflturan bu inanc›
kesin olarak çürüttü. Pasteur yapt›¤› uzun çal›flma ve deneyler so-
nucunda vard›¤› sonucu flöyle özetlemiflti:
Cans›z maddelerin hayat oluflturabilece¤i iddias› art›k kesin olarak ta-
rihe gömülmüfltür. 73
Evrim teorisinin savunucular›, Pasteur'ün bulgular›na karfl›
uzun süre direndiler. Ancak geliflen bilim, canl› hücresinin karmafl›k
yap›s›n› ortaya ç›kard›kça, hayat›n kendili¤inden oluflabilece¤i iddi-
as›n›n geçersizli¤i daha da aç›k hale geldi.
Darwin, hücrenin içi su dolu bir baloncuk oldu¤u-
nu san›yordu. Oysa geliflen bilim, hücrenin bilim
adamlar›n› hayrete düflürecek komplekslikte bir
yap›ya sahip oldu¤unu gözler önüne serdi.
224
AAddnnaann OOkkttaarr HARUN YAHYA
20. Yüzy›ldaki Sonuçsuz Çabalar
20. yüzy›lda hayat›n kökeni konusunu ele alan ilk evrimci, ün-
lü Rus biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu y›llarda or-
taya att›¤› birtak›m tezlerle, canl› hücresinin tesadüfen meydana ge-
lebilece¤ini ispat etmeye çal›flt›. Ancak bu çal›flmalar baflar›s›zl›kla
sonuçlanacak ve Oparin flu itiraf› yapmak zorunda kalacakt›:
Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan en ka-
ranl›k noktay› oluflturmaktad›r.74
Oparin'in yolunu izleyen evrimciler, hayat›n kökeni konusunu
çözüme kavuflturacak deneyler yapmaya çal›flt›lar. Bu deneylerin en
ünlüsü, Amerikal› kimyac› Stanley Miller taraf›ndan 1953 y›l›nda
düzenlendi. Miller, ilkel dünya atmosferinde oldu¤unu iddia etti¤i
gazlar› bir deney düzene¤inde birlefltirerek ve bu kar›fl›ma enerji ek-
leyerek, proteinlerin yap›s›nda kullan›lan birkaç organik molekül
(aminoasit) sentezledi.
O y›llarda evrim ad›na önemli bir aflama gibi tan›t›lan bu dene-
yin geçerli olmad›¤› ve deneyde kullan›lan atmosferin gerçek dünya
koflullar›ndan çok farkl› oldu¤u, ilerleyen y›llarda ortaya ç›kacakt›.75
Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kulland›-
¤› atmosfer ortam›n›n gerçekçi olmad›¤›n› itiraf etti.76
Hayat›n kökeni sorununu aç›klamak için 20. yüzy›l boyunca
yürütülen tüm evrimci çabalar hep baflar›s›zl›kla sonuçland›. San
Diego Scripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyac› Jeffrey Bada, evrimci
Earth dergisinde 1998 y›l›nda yay›nlanan bir makalede bu gerçe¤i
flöyle kabul eder:
Bugün, 20. yüzy›l› geride b›rak›rken, hala, 20. yüzy›la girdi¤imizde
sahip oldu¤umuz en büyük çözülmemifl problemle karfl› karfl›yay›z:
Hayat yeryüzünde nas›l bafllad›.77
225
Hayat›n Kompleks Yap›s›
Evrim teorisinin hayat›n kökeni konusunda bu denli büyük bir
açmaza girmesinin bafll›ca nedeni, en basit san›lan canl› yap›lar›n bi-
le inan›lmaz derecede karmafl›k yap›lara sahip olmas›d›r. Canl› hüc-
resi, insano¤lunun yapt›¤› bütün teknolojik ürünlerden daha kar-
mafl›kt›r. Öyle ki bugün dünyan›n en geliflmifl laboratuvarlar›nda
bile cans›z maddeler biraraya getirilerek canl› bir hücre üreti-
lememektedir.
Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken flartlar,
asla rastlant›larla aç›klanamayacak kadar fazlad›r.
Hücrenin en temel yap› tafl› olan proteinlerin rast-
lant›sal olarak sentezlenme ihtimali; 500 amino-
asitlik ortalama bir protein için, 10950'de 1'dir.
Ancak matematikte 1050'de 1'den küçük olas›-
l›klar pratik olarak "imkans›z" say›l›r. Hüc-
renin çekirde¤inde yer alan ve genetik
bilgiyi saklayan DNA molekülü ise,
inan›lmaz bir bilgi bankas›d›r. ‹nsan
DNA's›n›n içerdi¤i bilginin, e¤er
ka¤›da dökülmeye kalk›lsa, 500'er
sayfadan oluflan 900 ciltlik bir kü-
tüphane oluflturaca¤› hesaplan-
maktad›r.
Bu noktada çok ilginç bir iki-
lem daha vard›r: DNA, yaln›z
birtak›m özelleflmifl proteinlerin
(enzimlerin) yard›m› ile efllene-
bilir. Ama bu enzimlerin sentezi
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
226
AAddnnaann OOkkttaarr
de ancak DNA'daki bilgiler do¤rultusunda gerçekleflir. Birbirine ba-
¤›ml› olduklar›ndan, efllemenin meydana gelebilmesi için ikisinin de
ayn› anda var olmalar› gerekir. Bu ise, hayat›n kendili¤inden olufltu-
¤u senaryosunu ç›kmaza sokmaktad›r. San Diego California Üniver-
sitesi'nden ünlü evrimci Prof. Leslie Orgel, Scientific American dergi-
sinin Ekim 1994 tarihli say›s›nda bu gerçe¤i flöyle itiraf eder:
Son derece kompleks yap›lara sahip olan proteinlerin ve nükleik asit-
lerin (RNA ve DNA) ayn› yerde ve ayn› zamanda rastlant›sal olarak
oluflmalar› afl›r› derecede ihtimal d›fl›d›r. Ama bunlar›n birisi olmadan
di¤erini elde etmek de mümkün de¤ildir. Dolay›s›yla insan, yaflam›n
kimyasal yollarla ortaya ç›kmas›n›n asla mümkün olmad›¤› sonucuna
varmak zorunda kalmaktad›r.78
Kuflkusuz e¤er hayat›n do¤al etkenlerle ortaya ç›kmas› imkan-
s›z ise, bu durumda hayat›n do¤aüstü bir biçimde "yarat›ld›¤›n›" ka-
bul etmek gerekir. Bu gerçek, en temel amac› yarat›l›fl› reddetmek
olan evrim teorisini aç›kça geçersiz k›lmaktad›r.
Evrimin Hayali Mekanizmalar›
Darwin'in teorisini geçersiz k›lan ikinci büyük nokta, teorinin
"evrim mekanizmalar›" olarak öne sürdü¤ü iki kavram›n da gerçek-
te hiçbir evrimlefltirici güce sahip olmad›¤›n›n anlafl›lm›fl olmas›d›r.
Darwin, ortaya att›¤› evrim iddias›n› tamamen "do¤al seleksiyon"
mekanizmas›na ba¤lam›flt›. Bu mekanizmaya verdi¤i önem, kitab›-
n›n isminden de aç›kça anlafl›l›yordu: Türlerin Kökeni, Do¤al Seleksi-
yon Yoluyla...
Do¤al seleksiyon, do¤al seçme demektir. Do¤adaki yaflam mü-
cadelesi içinde, do¤al flartlara uygun ve güçlü canl›lar›n hayatta ka-
laca¤› düflüncesine dayan›r. Örne¤in y›rt›c› hayvanlar taraf›ndan
HARUN YAHYA
227
tehdit edilen bir geyik sürüsünde, daha h›zl› koflabilen geyikler ha-
yatta kalacakt›r. Böylece geyik sürüsü, h›zl› ve güçlü bireylerden
oluflacakt›r. Ama elbette bu mekanizma, geyikleri evrimlefltirmez,
onlar› baflka bir canl› türüne, örne¤in atlara dönüfltürmez.
Dolay›s›yla do¤al seleksiyon mekanizmas› hiçbir evrimlefltirici
güce sahip de¤ildir. Darwin de bu gerçe¤in fark›ndayd› ve Türlerin
Kökeni adl› kitab›nda "Faydal› de¤ifliklikler oluflmad›¤› sürece do¤al
seleksiyon hiçbir fley yapamaz" demek zorunda kalm›flt›.79
Lamarck'›n Etkisi
Peki bu "faydal› de¤ifliklikler" nas›l oluflabilirdi? Darwin, kendi
döneminin ilkel bilim anlay›fl› içinde, bu soruyu Lamarck'a dayana-
rak cevaplamaya çal›flm›flt›. Darwin'den önce yaflam›fl olan Frans›z
biyolog Lamarck'a göre, canl›lar yaflamlar› s›ras›nda geçirdikleri fi-
ziksel de¤ifliklikleri sonraki nesle aktar›yorlar, nesilden nesile biri-
ken bu özellikler sonucunda yeni türler ortaya ç›k›yordu. Örne¤in
Lamarck'a göre zürafalar ceylanlardan türemifllerdi, yüksek a¤açla-
r›n yapraklar›n› yemek için çabalarken nesilden nesile boyunlar›
uzam›flt›.
Darwin de benzeri örnekler vermifl, ör-
ne¤in Türlerin Kökeni adl› kitab›nda, yiye-
cek bulmak için suya giren baz› ay›lar›n
zamanla balinalara dönüfltü¤ünü iddia
etmiflti.80
Ama Mendel'in keflfetti¤i ve 20.
yüzy›lda geliflen genetik bilimiyle kesin-
leflen kal›t›m kanunlar›, kazan›lm›fl özel-
liklerin sonraki nesillere aktar›lmas› efsane-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
228
Gregor Mendel
sini kesin olarak y›kt›. Böylece do¤al seleksiyon "tek bafl›na" ve do-
lay›s›yla tümüyle etkisiz bir mekanizma olarak kalm›fl oluyordu.
Neo-Darwinizm ve Mutasyonlar
Darwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için 1930'la-
r›n sonlar›nda, "Modern Sentetik Teori"yi ya da daha yayg›n ismiy-
le neo-Darwinizm'i ortaya att›lar. Neo-Darwinizm, do¤al seleksiyo-
nun yan›na "faydal› de¤ifliklik sebebi" olarak mutasyonlar›, yani
canl›lar›n genlerinde radyasyon gibi d›fl etkiler ya da kopyalama ha-
talar› sonucunda oluflan bozulmalar› ekledi.
Bugün de hala dünyada evrim ad›na geçerlili¤ini koruyan mo-
del neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca
canl› türünün, bu canl›lar›n, kulak, göz, akci¤er, kanat gibi say›s›z
kompleks organlar›n›n "mu-
tasyonlara", yani genetik bo-
zukluklara dayal› bir süreç so-
nucunda olufltu¤unu iddia et-
mektedir. Ama teoriyi çaresiz
b›rakan aç›k bir bilimsel ger-
çek vard›r: Mutasyonlar can-
l›lar› gelifltirmezler, aksine
her zaman için canl›lara za-
rar verirler.
Bunun nedeni çok basit-
tir: DNA çok kompleks bir
düzene sahiptir. Bu molekül
üzerinde oluflan herhangi ras-
gele bir etki ancak zarar verir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
229
Resimde mutasyo-
na u¤rayan canl›lar-
da oluflan anormallik-
lerden bir örnek görül-
mektedir.
‹ki kafal› inek
Amerikal› genetikçi B. G. Ranganathan bunu flöyle aç›klar:
Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararl›d›rlar. Çok ender olarak meyda-
na gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu üç özellik, mutasyonla-
r›n evrimsel bir geliflme meydana getiremeyece¤ini gösterir. Zaten
yüksek derecede özelleflmifl bir organizmada meydana gelebilecek
rastlant›sal bir de¤iflim, ya etkisiz olacakt›r ya da zararl›. Bir kol sa-
atinde meydana gelecek rasgele bir de¤iflim kol saatini gelifltirmeye-
cektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz
olacakt›r. Bir deprem bir flehri gelifltirmez, ona y›k›m getirir.81
Nitekim bugüne kadar hiçbir yararl›, yani genetik bilgiyi geliflti-
ren mutasyon örne¤i gözlemlenmedi. Tüm mutasyonlar›n zararl› ol-
du¤u görüldü. Anlafl›ld› ki, evrim teorisinin "evrim mekanizmas›" ola-
rak gösterdi¤i mutasyonlar, gerçekte canl›lar› sadece tahrip eden, sakat
b›rakan genetik olaylard›r. (‹nsanlarda mutasyonun en s›k görülen et-
kisi de kanserdir.) Elbette tahrip edici bir mekanizma "evrim mekaniz-
mas›" olamaz. Do¤al seleksiyon ise, Darwin'in de kabul etti¤i gibi, "tek
bafl›na hiçbir fley yapamaz." Bu gerçek bizlere do¤ada hiçbir "evrim
mekanizmas›" olmad›¤›n› göstermektedir. Evrim mekanizmas› olma-
d›¤›na göre de, evrim denen hayali süreç yaflanm›fl olamaz.
Fosil Kay›tlar›: Ara Formlardan Eser Yok
Evrim teorisinin iddia etti¤i senaryonun yaflanmam›fl oldu¤u-
nun en aç›k göstergesi ise fosil kay›tlar›d›r.
Evrim teorisine göre bütün canl›lar birbirlerinden türemifller-
dir. Önceden var olan bir canl› türü, zamanla bir di¤erine dönüflmüfl
ve bütün türler bu flekilde ortaya ç›km›fllard›r. Teoriye göre bu dö-
nüflüm yüz milyonlarca y›l süren uzun bir zaman dilimini kapsam›fl
ve kademe kademe ilerlemifltir.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
230
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüflüm süreci içinde say›s›z
"ara türler"in oluflmufl ve yaflam›fl olmalar› gerekir.
Örne¤in geçmiflte, bal›k özelliklerini tafl›malar›na ra¤men, bir
yandan da baz› sürüngen özellikleri kazanm›fl olan yar› bal›k-yar›
sürüngen canl›lar yaflam›fl olmal›d›r. Ya da sürüngen özelliklerini ta-
fl›rken, bir yandan da baz› kufl özellikleri kazanm›fl sürüngen-kufllar
ortaya ç›km›fl olmal›d›r. Bunlar, bir geçifl sürecinde olduklar› için de,
sakat, eksik, kusurlu canl›lar olmal›d›r. Evrimciler geçmiflte yaflam›fl
olduklar›na inand›klar› bu teorik yarat›klara "ara-geçifl formu" ad›-
n› verirler.
E¤er gerçekten bu tür canl›lar geçmiflte yaflam›fllarsa bunlar›n sa-
y›lar›n›n ve çeflitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olmas› gerekir.
Ve bu ucube canl›lar›n kal›nt›lar›na mutlaka fosil kay›tlar›nda rastlan-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
231
Yaflayan fosiller, canl›la-
r›n milyonlarca y›ld›r hiç-
bir de¤iflim geçirmedik-
lerini, yani canl›lar›n ev-
rimleflmediklerini ispat-
layan delillerden biridir.
Solda günümüzde yafla-
yan yusufçuk sa¤da ise
140 milyon y›ll›k yusuf-
çuk fosili görülmektedir.
KABATAfi DEVR‹TAR‹H‹ B‹R YALAN:
mas› gerekir. Darwin, Türlerin Kökeni'nde bunu flöyle aç›klam›flt›r:
E¤er teorim do¤ruysa, türleri birbirine ba¤layan say›s›z ara-geçifl çe-
flitleri mutlaka yaflam›fl olmal›d›r... Bunlar›n yaflam›fl olduklar›n›n ka-
n›tlar› da sadece fosil kal›nt›lar› aras›nda bulunabilir.82
Darwin'in Y›k›lan Umutlar›
Ancak 19. yüzy›l›n ortas›ndan bu yana dünyan›n dört bir ya-
n›nda hummal› fosil araflt›rmalar› yap›ld›¤› halde bu ara geçifl form-
lar›na rastlanamam›flt›r. Yap›lan kaz›larda ve araflt›rmalarda elde
edilen bütün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canl›la-
r›n yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya
ç›kt›klar›n› göstermifltir.
Ünlü ‹ngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir ev-
rimci olmas›na karfl›n bu gerçe¤i flöyle itiraf eder:
Sorunumuz fludur: Fosil kay›tlar›n› detayl› olarak inceledi¤imizde,
türler ya da s›n›flar seviyesinde olsun, sürekli olarak ayn› gerçekle
karfl›lafl›r›z; kademeli evrimle geliflen de¤il, aniden yeryüzünde olu-
flan gruplar görürüz.83
Yani fosil kay›tlar›nda, tüm canl› türleri, aralar›nda hiçbir geçifl
formu olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya ç›kmaktad›rlar.
Bu, Darwin'in öngörülerinin tam aksidir. Dahas›, bu canl› türlerinin
yarat›ld›klar›n› gösteren çok güçlü bir delildir. Çünkü bir canl› türü-
nün, kendisinden evrimleflti¤i hiçbir atas› olmadan, bir anda ve ku-
sursuz olarak ortaya ç›kmas›n›n tek aç›klamas›, o türün yarat›lm›fl
olmas›d›r. Bu gerçek, ünlü evrimci biyolog Douglas Futuyma tara-
f›ndan da kabul edilir:
Yarat›l›fl ve evrim, yaflayan canl›lar›n kökeni hakk›nda yap›labilecek
yegane iki aç›klamad›r. Canl›lar dünya üzerinde ya tamamen mükem-
232
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
233
mel ve eksiksiz bir biçimde ortaya ç›km›fllard›r ya da böyle olmam›fl-
t›r. E¤er böyle olmad›ysa, bir de¤iflim süreci sayesinde kendilerinden
önce var olan baz› canl› türlerinden evrimleflerek meydana gelmifl ol-
mal›d›rlar. Ama e¤er eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya ç›k-
m›fllarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir ak›l taraf›ndan yarat›lm›fl ol-
malar› gerekir.84
Fosiller ise, canl›lar›n yeryüzünde eksiksiz ve mükemmel bir
biçimde ortaya ç›kt›klar›n› göstermektedir. Yani "türlerin kökeni",
Darwin'in sand›¤›n›n aksine, evrim de¤il yarat›l›flt›r.
‹nsan›n Evrimi Masal›
Evrim teorisini savunanlar›n en çok gündeme getirdikleri ko-
nu, insan›n kökeni konusudur. Bu konudaki Darwinist iddia, bugün
yaflayan modern insan›n maymunsu birtak›m yarat›klardan geldi¤i-
ni varsayar. 4-5 milyon y›l önce bafllad›¤› varsay›lan bu süreçte, mo-
dern insan ile atalar› aras›nda baz› "ara form"lar›n yaflad›¤› iddia
edilir. Gerçekte tümüyle hayali olan bu senaryoda dört temel "kate-
gori" say›l›r:
1- Australopithecus
2- Homo habilis
3- Homo erectus
4- Homo sapiens
Evrimciler, insanlar›n sözde ilk maymunsu atalar›na "güney
maymunu" anlam›na gelen "Australopithecus" ismini verirler. Bu can-
l›lar gerçekte soyu tükenmifl bir maymun türünden baflka bir fley
de¤ildir. Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi ‹ngil-
tere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anatomistin Australopithecus ör-
nekleri üzerinde yapt›klar› çok genifl kapsaml› çal›flmalar, bu canl›-
lar›n sadece soyu tükenmifl bir maymun türüne ait olduklar›n› ve in-
sanlarla hiçbir benzerlik tafl›mad›klar›n› göstermifltir.85
Evrimciler insan evriminin bir sonraki safhas›n› da, "homo" yani
insan olarak s›n›fland›r›rlar. ‹ddiaya göre homo serisindeki canl›lar,
Australopithecuslar'dan daha geliflmifllerdir. Evrimciler, bu farkl› canl›-
lara ait fosilleri ard› ard›na dizerek hayali bir evrim flemas› oluflturur-
lar. Bu flema hayalidir, çünkü gerçekte bu farkl› s›n›flar›n aras›nda ev-
rimsel bir iliflki oldu¤u asla ispatlanamam›flt›r. Evrim teorisinin 20.
yüzy›ldaki en önemli savunucular›ndan biri olan Ernst Mayr, "Homo
sapiens'e uzanan zincir gerçekte kay›pt›r" diyerek bunu kabul eder.86
Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Ho-
mo sapiens" s›ralamas›n› yazarken, bu türlerin her birinin, bir sonraki-
nin atas› oldu¤u izlenimini verirler. Oysa paleoantropologlar›n son
bulgular›, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus'un dünya'n›n
farkl› bölgelerinde ayn› dönemlerde yaflad›klar›n› göstermektedir.87
Dahas› Homo erectus s›n›flamas›na ait insanlar›n bir bölümü çok
modern zamanlara kadar yaflam›fllar, Homo sapiens neandertalensis ve
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
234
Homo sapiens sapiens (modern insan) ile ayn› ortamda yan yana bu-
lunmufllard›r.88 Bu ise elbette bu s›n›flar›n birbirlerinin atalar› olduk-
lar› iddias›n›n geçersizli¤ini aç›kça ortaya koymaktad›r. Harvard Üni-
versitesi paleontologlar›ndan Stephen Jay Gould, kendisi de bir ev-
rimci olmas›na karfl›n, Darwinist teorinin içine girdi¤i bu ç›kmaz› flöy-
le aç›klar:
E¤er birbiri ile paralel bir biçimde yaflayan üç farkl› hominid (insa-
n›ms›) çizgisi varsa, o halde bizim soy a¤ac›m›za ne oldu? Aç›kt›r ki,
bunlar›n biri di¤erinden gelmifl olamaz. Dahas›, biri di¤eriyle karfl›-
laflt›r›ld›¤›nda evrimsel bir geliflme trendi göstermemektedirler.89
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
235
Evrimciler, soyu tükenmifl may-
munlar› ve baz› insan ›rklar›n› kullanarak,
hayali bir evrim a¤ac› oluflturmaya çal›flmak-
tad›rlar. Ancak, bilimsel deliller buna olanak tan›mamaktad›r.
K›sacas›, medyada ya da ders kitaplar›nda yer alan hayali bir-
tak›m "yar› maymun, yar› insan" canl›lar›n çizimleriyle, yani s›rf
propaganda yoluyla ayakta tutulmaya çal›fl›lan insan›n evrimi se-
naryosu, hiçbir bilimsel temeli olmayan bir masaldan ibarettir.
Bu konuyu uzun y›llar inceleyen, özellikle Australopithecus fo-
silleri üzerinde 15 y›l araflt›rma yapan ‹ngiltere'nin en ünlü ve say-
g›n bilim adamlar›ndan Lord Solly Zuckerman, bir evrimci olmas›-
na ra¤men, ortada maymunsu canl›lardan insana uzanan gerçek bir
soy a¤ac› olmad›¤› sonucuna varm›flt›r.
Zuckerman bir de ilginç bir "bilim skalas›" yapm›flt›r. Bilimsel
olarak kabul etti¤i bilgi dallar›ndan, bilim d›fl› olarak kabul etti¤i
bilgi dallar›na kadar bir yelpaze oluflturmufltur. Zuckerman'›n bu
tablosuna göre en "bilimsel" -yani somut verilere dayanan- bilgi dal-
lar› kimya ve fiziktir. Yelpazede bunlardan sonra biyoloji bilimleri,
sonra da sosyal bilimler gelir. Yelpazenin en ucunda, yani en "bilim
d›fl›" say›lan k›s›mda ise, Zuckerman'a göre, telepati, alt›nc› his gibi
"duyum ötesi alg›lama" kavramlar› ve bir de "insan›n evrimi" var-
d›r! Zuckerman, yelpazenin bu ucunu flöyle aç›klar:
Objektif gerçekli¤in alan›ndan ç›k›p da, biyolojik bilim olarak varsa-
y›lan bu alanlara -yani duyum ötesi alg›lamaya ve insan›n fosil tarihi-
nin yorumlanmas›na- girdi¤imizde, evrim teorisine inanan bir kimse
için herfleyin mümkün oldu¤unu görürüz. Öyle ki teorilerine kesin-
likle inanan bu kimselerin çeliflkili baz› yarg›lar› ayn› anda kabul et-
meleri bile mümkündür.90
‹flte insan›n evrimi masal› da, teorilerine körü körüne inanan
birtak›m insanlar›n bulduklar› baz› fosilleri ön yarg›l› bir biçimde
yorumlamalar›ndan ibarettir.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
236
AAddnnaann OOkkttaarr HARUN YAHYA
Darwin Formülü!
fiimdiye kadar ele ald›¤›m›z tüm teknik delillerin yan›nda, is-
terseniz evrimcilerin nas›l saçma bir inan›fla sahip olduklar›n› bir de
çocuklar›n bile anlayabilece¤i kadar aç›k bir örnekle özetleyelim.
Evrim teorisi canl›l›¤›n tesadüfen olufltu¤unu iddia etmektedir.
Dolay›s›yla bu iddiaya göre cans›z ve fluursuz atomlar biraraya ge-
lerek önce hücreyi oluflturmufllard›r ve sonras›nda ayn› atomlar bir
flekilde di¤er canl›lar› ve insan› meydana getirmifllerdir. fiimdi dü-
flünelim; canl›l›¤›n yap›tafl› olan karbon, fosfor, azot, potasyum gibi
elementleri biraraya getirdi¤imizde bir y›¤›n oluflur. Bu atom y›¤›n›,
hangi ifllemden geçirilirse geçirilsin, tek bir canl› oluflturamaz. ‹ster-
seniz bu konuda bir "deney" tasarlayal›m ve evrimcilerin asl›nda sa-
vunduklar›, ama yüksek sesle dile getiremedikleri iddiay› onlar ad›-
na "Darwin Formülü" ad›yla inceleyelim:
Evrimciler, çok say›da büyük varilin içine canl›l›¤›n yap›s›nda
bulunan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir, magnezyum gibi ele-
mentlerden bol miktarda koysunlar. Hatta normal flartlarda bulun-
mayan ancak bu kar›fl›m›n içinde bulunmas›n› gerekli gördükleri
malzemeleri de bu varillere eklesinler. Kar›fl›mlar›n içine, istedikleri
kadar amino asit, istedikleri kadar da (bir tekinin bile rastlant›sal
oluflma ihtimali 10-950 olan) protein doldursunlar. Bu kar›fl›mlara is-
tedikleri oranda ›s› ve nem versinler. Bunlar› istedikleri geliflmifl ci-
hazlarla kar›flt›rs›nlar. Varillerin bafl›na da dünyan›n önde gelen bi-
lim adamlar›n› koysunlar. Bu uzmanlar babadan o¤ula, kuflaktan
kufla¤a aktararak nöbetlefle milyarlarca, hatta trilyonlarca sene sü-
rekli varillerin bafl›nda beklesinler. Bir canl›n›n oluflmas› için hangi
flartlar›n var olmas› gerekti¤ine inan›l›yorsa hepsini kullanmak ser-
best olsun. Ancak, ne yaparlarsa yaps›nlar o varillerden kesinlikle
bir canl› ç›kartamazlar. Zürafalar›, aslanlar›, ar›lar›, kanaryalar›, bül-
bülleri, papa¤anlar›, atlar›, yunuslar›, gülleri, orkideleri, zambakla-
r›, karanfilleri, muzlar›, portakallar›, elmalar›, hurmalar›, domatesle-
237
ri, kavunlar›, karpuzlar›, incirleri, zeytinleri, üzümleri, fleftalileri, ta-
vus kufllar›n›, sülünleri, renk renk kelebekleri ve bunlar gibi milyon-
larca canl› türünden hiçbirini oluflturamazlar. De¤il burada birkaç›-
n› sayd›¤›m›z bu canl› varl›klar›, bunlar›n tek bir hücresini bile elde
edemezler.
K›sacas›, bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyi olufltura-
mazlar. Sonra yeni bir karar vererek bir hücreyi ikiye bölüp, sonra
art arda baflka kararlar al›p, elektron mikroskobunu bulan, sonra
kendi hücre yap›s›n› bu mikroskop alt›nda izleyen profesörleri olufl-
turamazlar. Madde, ancak Allah'›n üstün yaratmas›yla hayat bu-
lur. Bunun aksini iddia eden evrim teorisi ise, akla tamamen ayk›r›
bir safsatad›r. Evrimcilerin ortaya att›¤› iddialar üzerinde biraz bile
düflünmek, üstteki örnekte oldu¤u gibi, bu gerçe¤i aç›kça gösterir.
Göz ve Kulaktaki Teknoloji
Evrim teorisinin kesinlikle aç›klama getiremeyece¤i bir di¤er
konu ise göz ve kulaktaki üstün alg›lama kalitesidir.
Gözle ilgili konuya geçmeden önce "Nas›l görürüz?" sorusuna
k›saca cevap verelim. Bir cisimden gelen ›fl›nlar, gözde retinaya ters
olarak düfler. Bu ›fl›nlar, buradaki hücreler taraf›ndan elektrik sinyal-
lerine dönüfltürülür ve beynin arka k›sm›ndaki görme merkezi de-
nilen küçücük bir noktaya ulafl›r. Bu elektrik sinyalleri bir dizi ifllem-
den sonra beyindeki bu merkezde görüntü olarak alg›lan›r. Bu bilgi-
den sonra flimdi düflünelim:
Beyin ›fl›¤a kapal›d›r. Yani beynin içi kapkaranl›kt›r, ›fl›k beynin
bulundu¤u yere kadar giremez. Görüntü merkezi denilen yer kap-
karanl›k, ›fl›¤›n asla ulaflmad›¤›, belki de hiç karfl›laflmad›¤›n›z kadar
karanl›k bir yerdir. Ancak siz bu zifiri karanl›kta ›fl›kl›, p›r›l p›r›l bir
dünyay› seyretmektesiniz.
Üstelik bu o kadar net ve kaliteli bir görüntüdür ki 21. yüzy›l
teknolojisi bile her türlü imkana ra¤men bu netli¤i sa¤layamam›flt›r.
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
238
Örne¤in flu anda okudu¤unuz kitaba, kitab› tutan ellerinize bak›n,
sonra bafl›n›z› kald›r›n ve çevrenize bak›n. fiu anda gördü¤ünüz net-
lik ve kalitedeki bu görüntüyü baflka bir yerde gördünüz mü? Bu
kadar net bir görüntüyü size dünyan›n bir numaral› televizyon flir-
ketinin üretti¤i en geliflmifl televizyon ekran› dahi veremez. 100 y›l-
d›r binlerce mühendis bu netli¤e ulaflmaya çal›flmaktad›r. Bunun
için fabrikalar, dev tesisler kurulmakta, araflt›rmalar yap›lmakta,
planlar ve tasar›mlar gelifltirilmektedir. Yine bir TV ekran›na bak›n,
bir de flu anda elinizde tuttu¤unuz bu kitaba. Arada büyük bir net-
lik ve kalite fark› oldu¤unu göreceksiniz. Üstelik, TV ekran› size iki
boyutlu bir görüntü gösterir, oysa siz üç boyutlu, derinlikli bir pers-
pektifi izlemektesiniz. Uzun y›llard›r on binlerce mühendis üç bo-
yutlu TV yapmaya, gözün görme kalitesine ulaflmaya çal›flmaktad›r-
lar. Evet, üç boyutlu bir televizyon sistemi yapabildiler ama onu da
gözlük takmadan üç boyutlu görmek mümkün de¤il, kald› ki bu su-
ni bir üç boyuttur. Arka taraf daha bulan›k, ön taraf ise ka¤›ttan de-
kor gibi durur. Hiçbir zaman gözün gördü¤ü kadar net ve kaliteli bir
görüntü oluflmaz. Kamerada da, televizyonda da mutlaka görüntü
kayb› meydana gelir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
239
‹flte evrimciler, bu kaliteli ve net görüntüyü oluflturan mekaniz-
man›n tesadüfen olufltu¤unu iddia etmektedirler. fiimdi biri size,
odan›zda duran televizyon tesadüfler sonucunda olufltu, atomlar bi-
raraya geldi ve bu görüntü oluflturan aleti meydana getirdi dese ne
düflünürsünüz? Binlerce kiflinin biraraya gelip yapamad›¤›n› fluur-
suz atomlar nas›l yaps›n?
Gözün gördü¤ünden daha ilkel olan bir görüntüyü oluflturan
alet tesadüfen oluflam›yorsa, gözün ve gözün gördü¤ü görüntünün
de tesadüfen oluflamayaca¤› çok aç›kt›r. Ayn› durum kulak için de
geçerlidir. D›fl kulak, çevredeki sesleri kulak kepçesi vas›tas›yla top-
lay›p orta kula¤a iletir; orta kulak ald›¤› ses titreflimlerini güçlendi-
rerek iç kula¤a aktar›r; iç kulak da bu titreflimleri elektrik sinyalleri-
ne dönüfltürerek beyne gönderir. Aynen görmede oldu¤u gibi duy-
ma ifllemi de beyindeki duyma merkezinde gerçekleflir.
Gözdeki durum kulak için de geçerlidir, yani beyin, ›fl›k gibi se-
se de kapal›d›r, ses geçirmez. Dolay›s›yla d›flar›s› ne kadar gürültü-
lü de olsa beynin içi tamamen sessizdir. Buna ra¤men en net sesler
beyinde alg›lan›r. Ses geçirmeyen beyninizde bir orkestran›n senfo-
nilerini dinlersiniz, kalabal›k bir ortam›n tüm gürültüsünü duyars›-
n›z. Ama o anda hassas bir cihazla beyninizin içindeki ses düzeyi öl-
çülse, burada keskin bir sessizli¤in hakim oldu¤u görülecektir. Net
bir görüntü elde edebilmek ümidiyle teknoloji nas›l kullan›l›yorsa,
ses için de ayn› çabalar onlarca y›ld›r sürdürülmektedir. Ses kay›t ci-
hazlar›, müzik setleri, birçok elektronik alet, sesi alg›layan müzik
sistemleri bu çal›flmalardan baz›lar›d›r. Ancak, tüm teknolojiye, bu
teknolojide çal›flan binlerce mühendise ve uzmana ra¤men kula¤›n
oluflturdu¤u netlik ve kalitede bir sese ulafl›lamam›flt›r.
En büyük müzik sistemi flirketinin üretti¤i en kaliteli müzik se-
tini düflünün. Sesi kaydetti¤inde mutlaka sesin bir k›sm› kaybolur
veya az da olsa mutlaka parazit oluflur veya müzik setini açt›¤›n›z-
da daha müzik bafllamadan bir c›z›rt› mutlaka duyars›n›z. Ancak in-
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
240
san vücudundaki teknolojinin ürünü olan sesler son derece net ve
kusursuzdur. Bir insan kula¤›, hiçbir zaman müzik setinde oldu¤u
gibi c›z›rt›l› veya parazitli alg›lamaz; ses ne ise tam ve net bir biçim-
de onu alg›lar. Bu durum, insan yarat›ld›¤› günden bu yana böyle-
dir. fiimdiye kadar insano¤lunun yapt›¤› hiçbir görüntü ve ses ciha-
z›, göz ve kulak kadar hassas ve baflar›l› birer alg›lay›c› olamam›flt›r.
Ancak görme ve iflitme olay›nda, tüm bunlar›n ötesinde, çok büyük
bir gerçek daha vard›r.
Beynin ‹çinde Gören ve Duyan fiuur Kime Aittir?
Beynin içinde, ›fl›l ›fl›l renkli bir dünyay› seyreden, senfonileri,
kufllar›n c›v›lt›lar›n› dinleyen, gülü koklayan kimdir?
‹nsan›n gözlerinden, kulaklar›ndan, burnundan gelen uyar›lar,
elektrik sinyali olarak beyne gider. Biyoloji, fizyoloji veya biyokim-
ya kitaplar›nda bu görüntünün beyinde nas›l olufltu¤una dair bir-
çok detay okursunuz. Ancak, bu konu hakk›ndaki en önemli gerçe-
¤e hiçbir yerde rastlayamazs›n›z: Beyinde, bu elektrik sinyallerini
görüntü, ses, koku ve his olarak alg›layan kimdir? Beynin içinde gö-
ze, kula¤a, burna ihtiyaç duymadan tüm bunlar› alg›layan bir fluur
bulunmaktad›r. Bu fluur kime aittir?
Elbette bu fluur beyni oluflturan sinirler, ya¤ tabakas› ve sinir
hücrelerine ait de¤ildir. ‹flte bu yüzden, herfleyin maddeden ibaret
oldu¤unu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorulara hiçbir ce-
vap verememektedirler. Çünkü bu fluur, Allah'›n yaratm›fl oldu¤u
ruhtur. Ruh, görüntüyü seyretmek için göze, sesi duymak için kula-
¤a ihtiyaç duymaz. Bunlar›n da ötesinde düflünmek için beyne ihti-
yaç duymaz.
Bu aç›k ve ilmi gerçe¤i okuyan her insan›n, beynin içindeki bir-
kaç santimetreküplük, kapkaranl›k mekana tüm kainat› üç boyutlu,
renkli, gölgeli ve ›fl›kl› olarak s›¤d›ran yüce Allah'› düflünüp, O'ndan
korkup, O'na s›¤›nmas› gerekir.
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
241
Materyalist Bir ‹nanç
Buraya kadar incelediklerimiz, evrim teorisinin bilimsel bulgu-
larla aç›kça çeliflen bir iddia oldu¤unu göstermektedir. Teorinin ha-
yat›n kökeni hakk›ndaki iddias› bilime ayk›r›d›r, öne sürdü¤ü evrim
mekanizmalar›n›n hiçbir evrimlefltirici etkisi yoktur ve fosiller teori-
nin gerektirdi¤i ara formlar›n yaflamad›klar›n› göstermektedir. Bu
durumda, elbette, evrim teorisinin bilime ayk›r› bir düflünce olarak
bir kenara at›lmas› gerekir. Nitekim tarih boyunca dünya merkezli
evren modeli gibi pek çok düflünce, bilimin gündeminden ç›kar›l-
m›flt›r. Ama evrim teorisi ›srarla bilimin gündeminde tutulmaktad›r.
Hatta baz› insanlar teorinin elefltirilmesini "bilime sald›r›" olarak
göstermeye bile çal›flmaktad›rlar. Peki neden?..
Bu durumun nedeni, evrim teorisinin baz› çevreler için, kendi-
sinden asla vazgeçilemeyecek dogmatik bir inan›fl olufludur. Bu çev-
reler, materyalist felsefeye körü körüne ba¤l›d›rlar ve Darwinizm'i
de do¤aya getirilebilecek yegane materyalist aç›klama oldu¤u için
benimsemektedirler. Bazen bunu aç›kça itiraf da ederler. Harvard
Üniversitesi'nden ünlü bir genetikçi ve ayn› zamanda önde gelen bir
evrimci olan Richard Lewontin, "önce materyalist, sonra bilim ada-
m›" oldu¤unu flöyle itiraf etmektedir:
Bizim materyalizme bir inanc›m›z var, 'a priori' (önceden kabul edil-
mifl, do¤ru varsay›lm›fl) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir
aç›klama getirmeye zorlayan fley, bilimin yöntemleri ve kurallar› de-
¤il. Aksine, materyalizme olan 'a priori' ba¤l›l›¤›m›z nedeniyle, dün-
yaya materyalist bir aç›klama getiren araflt›rma yöntemlerini ve kav-
ramlar› kurguluyoruz. Materyalizm mutlak do¤ru oldu¤una göre de,
‹lahi bir aç›klaman›n sahneye girmesine izin veremeyiz.91
Bu sözler, Darwinizm'in, materyalist felsefeye ba¤l›l›k u¤runa
yaflat›lan bir dogma oldu¤unun aç›k ifadeleridir. Bu dogma, madde-
den baflka hiçbir varl›k olmad›¤›n› varsayar. Bu nedenle de cans›z,
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
242
bilinçsiz maddenin, hayat› yaratt›¤›na inan›r. Milyonlarca farkl› can-
l› türünün; örne¤in kufllar›n, bal›klar›n, zürafalar›n, kaplanlar›n, bö-
ceklerin, a¤açlar›n, çiçeklerin, balinalar›n ve insanlar›n maddenin
kendi içindeki etkileflimlerle, yani ya¤an ya¤murla, çakan flimflekle,
cans›z maddenin içinden olufltu¤unu kabul eder. Gerçekte ise bu,
hem akla hem bilime ayk›r› bir kabuldür. Ama Darwinistler kendi
deyimleriyle "‹lahi bir aç›klaman›n sahneye girmemesi" için, bu ka-
bulü savunmaya devam etmektedirler.
Canl›lar›n kökenine materyalist bir ön yarg› ile bakmayan in-
sanlar ise, flu aç›k gerçe¤i göreceklerdir: Tüm canl›lar, üstün bir güç,
bilgi ve akla sahip olan bir Yarat›c›n›n eseridirler. Yarat›c›, tüm evre-
ni yoktan var eden, en kusursuz biçimde düzenleyen ve tüm canl›-
lar› yarat›p flekillendiren Allah't›r.
Evrim Teorisi Dünya Tarihinin
En Etkili Büyüsüdür
Burada flunu da belirtmek gerekir ki, ön yarg›s›z, hiçbir ideolo-
jinin etkisi alt›nda kalmadan, sadece akl›n› ve mant›¤›n› kullanan
her insan, bilim ve medeniyetten uzak toplumlar›n hurafelerini an-
d›ran evrim teorisinin inan›lmas› imkans›z bir iddia oldu¤unu ko-
layl›kla anlayacakt›r.
Yukar›da da belirtildi¤i gibi, evrim teorisine inananlar, büyük
bir varilin içine birçok atomu, molekülü, cans›z maddeyi dolduran
ve bunlar›n kar›fl›m›ndan zaman içinde düflünen, akleden, bulufllar
yapan profesörlerin, üniversite ö¤rencilerinin, Einstein, Hubble gibi
bilim adamlar›n›n, Frank Sinatra, Charlton Heston gibi sanatç›lar›n,
bunun yan› s›ra ceylanlar›n, limon a¤açlar›n›n, karanfillerin ç›kaca-
¤›na inanmaktad›rlar. Üstelik, bu saçma iddiaya inananlar bilim
adamlar›, profesörler, kültürlü, e¤itimli insanlard›r. Bu nedenle ev-
rim teorisi için "dünya tarihinin en büyük ve en etkili büyüsü" ifa-
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
243
desini kullanmak yerinde olacakt›r. Çünkü, dünya tarihinde insan-
lar›n bu derece akl›n› bafl›ndan alan, ak›l ve mant›kla düflünmeleri-
ne imkan tan›mayan, gözlerinin önüne sanki bir perde çekip çok
aç›k olan gerçekleri görmelerine engel olan bir baflka inanç veya id-
dia daha yoktur. Bu, eski M›s›rl›lar›n Günefl Tanr›s› Ra'ya, Afrikal›
baz› kabilelerin totemlere, Sebe halk›n›n Günefl'e tapmas›ndan, Hz.
‹brahim'in kavminin elleri ile yapt›klar› putlara, Hz. Musa'n›n kav-
minin alt›ndan yapt›klar› buza¤›ya tapmalar›ndan çok daha vahim
ve ak›l almaz bir körlüktür. Gerçekte bu durum, Allah'›n Kuran'da
iflaret etti¤i bir ak›ls›zl›kt›r. Allah, baz› insanlar›n anlay›fllar›n›n ka-
panaca¤›n› ve gerçekleri görmekten aciz duruma düfleceklerini bir-
çok ayetinde bildirmektedir. Bu ayetlerden baz›lar› flöyledir:
fiüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark
etmez; inanmazlar. Allah, onlar›n kalplerini ve kulaklar›n› mühür-
lemifltir; gözlerinin üzerinde perdeler vard›r. Ve büyük azab onlara-
d›r. (Bakara Suresi, 6-7)
…Kalpleri vard›r bununla kavray›p-anlamazlar, gözleri vard›r bu-
nunla görmezler, kulaklar› vard›r bununla iflitmezler. Bunlar hay-
vanlar gibidir, hatta daha afla¤›l›kt›rlar. ‹flte bunlar gafil olanlard›r.
(Araf Suresi, 179)
Allah, Hicr Suresi'nde, bu insanlar›n mucizeler görseler bile
inanmayacak kadar büyülendiklerini flöyle bildirmektedir:
Onlar›n üzerlerine gökyüzünden bir kap› açsak, ordan yukar› yük-
selseler de, mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülen-
mifl bir toplulu¤uz" diyeceklerdir. (Hicr Suresi, 14-15)
Bu kadar genifl bir kitlenin üzerinde bu büyünün etkili olmas›,
insanlar›n gerçeklerden bu kadar uzak tutulmalar› ve 150 y›ld›r bu
büyünün bozulmamas› ise, kelimelerle anlat›lamayacak kadar hay-
ret verici bir durumdur. Çünkü, bir veya birkaç insan›n imkans›z se-
naryolara, saçmal›k ve mant›ks›zl›klarla dolu iddialara inanmalar›
anlafl›labilir. Ancak dünyan›n dört bir yan›ndaki insanlar›n, fluursuz
TAR‹H‹ B‹R YALAN: KABATAfi DEVR‹
244
ve cans›z atomlar›n ani bir kararla biraraya gelip; ola¤anüstü bir or-
ganizasyon, disiplin, ak›l ve fluur gösterip kusursuz bir sistemle ifl-
leyen evreni, canl›l›k için uygun olan her türlü özelli¤e sahip olan
Dünya gezegenini ve say›s›z kompleks sistemle donat›lm›fl canl›lar›
meydana getirdi¤ine inanmas›n›n, "büyü"den baflka bir aç›klamas›
yoktur.
Nitekim, Allah Kuran'da, inkarc› felsefenin savunucusu olan
baz› kimselerin, yapt›klar› büyülerle insanlar› etkilediklerini Hz.
Musa ve Firavun aras›nda geçen bir olayla bizlere bildirmektedir.
Hz. Musa, Firavun'a hak dini anlatt›¤›nda, Firavun Hz. Musa'ya,
kendi "bilgin büyücüleri" ile insanlar›n topland›¤› bir yerde karfl›lafl-
mas›n› söyler. Hz. Musa, büyücülerle karfl›laflt›¤›nda, büyücülere
önce onlar›n marifetlerini sergilemelerini emreder. Bu olay›n anlat›l-
d›¤› ayet flöyledir:
(Musa:) "Siz at›n" dedi. (Asalar›n›) at›verince, insanlar›n gözlerini
büyüleyiverdiler, onlar› dehflete düflürdüler ve (ortaya) büyük bir
sihir getirmifl oldular. (Araf Suresi, 116)
Görüldü¤ü gibi Firavun'un büyücüleri yapt›klar› "aldatmaca-
lar"la -Hz. Musa ve ona inananlar d›fl›nda- insanlar›n hepsini büyü-
leyebilmifllerdir. Ancak, onlar›n att›klar›na karfl›l›k Hz. Musa'n›n or-
taya koydu¤u delil, onlar›n bu büyüsünü, ayetteki ifadeyle "uydur-
duklar›n› yutmufl" yani etkisiz k›lm›flt›r:
Biz de Musa'ya: "Asan› f›rlat›ver" diye vahyettik. (O da f›rlat›verin-
ce) bir de bakt›lar ki, o bütün uydurduklar›n› derleyip-toparlay›p
yutuyor. Böylece hak yerini buldu, onlar›n bütün yapmakta olduk-
lar› geçersiz kald›. Orada yenilmifl oldular ve küçük düflmüfller ola-
rak tersyüz çevrildiler. (Araf Suresi, 117-119)
Ayetlerde de bildirildi¤i gibi, daha önce insanlar› büyüleyerek
etkileyen bu kiflilerin yapt›klar›n›n bir sahtekarl›k oldu¤unun anla-
fl›lmas› ile, söz konusu insanlar küçük düflmüfllerdir. Günümüzde
de bir büyünün etkisiyle, bilimsellik k›l›f› alt›nda son derece saçma
HARUN YAHYAAAddnnaann OOkkttaarr
245
KABATAfi DEVR‹TAR‹H‹ B‹R YALAN:
iddialara inanan ve bunlar› savunmaya hayatlar›n› adayanlar, e¤er
bu iddialardan vazgeçmezlerse gerçekler tam anlam›yla a盤a ç›kt›-
¤›nda ve "büyü bozuldu¤unda" küçük duruma düfleceklerdir.
Nitekim, yaklafl›k 60 yafl›na kadar evrimi savunan ve ateist bir
felsefeci olan, ancak daha sonra gerçekleri gören Malcolm Mugge-
ridge evrim teorisinin yak›n gelecekte düflece¤i durumu flöyle aç›k-
lamaktad›r:
Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uyguland›¤› alanlarda, ge-
lece¤in tarih kitaplar›ndaki en büyük espri malzemelerinden biri
olaca¤›na ikna oldum. Gelecek kuflak, bu kadar çürük ve belirsiz bir
hipotezin inan›lmaz bir safl›kla kabul edilmesini hayretle karfl›laya-
cakt›r.92
Bu gelecek, uzakta de¤ildir aksine çok yak›n bir gelecekte in-
sanlar "tesadüfler"in ilah olamayacaklar›n› anlayacaklar ve evrim te-
orisi dünya tarihinin en büyük aldatmacas› ve en fliddetli büyüsü
olarak tan›mlanacakt›r. Bu fliddetli büyü, büyük bir h›zla dünyan›n
dört bir yan›nda insanlar›n üzerinden kalkmaya bafllam›flt›r. Evrim
aldatmacas›n›n s›rr›n› ö¤renen birçok insan, bu aldatmacaya nas›l
kand›¤›n› hayret ve flaflk›nl›kla düflünmektedir.
246
AAddnnaann OOkkttaarr HARUN YAHYA
247
KABATAfi DEVR‹TAR‹H‹ B‹R YALAN:
NOTLAR:
1. L.S.B.Leakey, ‹nsan›n Atalar›, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›:Ankara, 1988, sf.82. Abram Kardiner, Posthumous Essays by Branislau Malinowski
isimli yaz›n›n özeti, Scientific American, June 1918, sf.583. Melville Herskovits, Man and His Works, Knopf: NY, 1950, sf. 4674. Melville Herskovits, Man and His Works, Knopf: NY, 1950, sf.4765. Edward A.Freeman, Race and Language, The Colonial Press,
New York: 19006. Ahmad Thomson, Making History, Ta-ha Publishers Ltd, London,
1997, sf.47. Roger Lewin, The Origin of Modern Humans, W.H. Freeman and
Company, New York, 1993, sf. 1488. BBC News, 22 fiubat 2009. Roger Lewin, The Origin of Modern Humans, W.H. Freeman and
Company, New York, 1993, sf. 19310. Roger Lewin, The Origin of Modern Humans, W.H. Freeman andCompany, New York, 1993, sf. 19311. BBC News, 10 January 200212. National Geographic, A¤ustos 2001, sf. 15613. BBC News, 9 A¤ustos 20014. http://www.goldenageproject.org.uk/108catalhuyuk.html15. Fenomen, 15 Eylül 1997, sf. 4516. Robbin Dennell, "The World's Oldest Spears", Nature 385, Feb.27, 1997, sf. 76717. Robbin Dennell, "The World's Oldest Spears", Nature 385, Feb.27, 1997, sf. 76718. Robbin Dennell, "The World's Oldest Spears", Nature 385, Feb.27, 1997, sf. 76719. Robbin Dennell, "The World's Oldest Spears", Nature 385, Feb.27, 1997, sf. 76720. Tafl Devrinde Yaflam, Terra X Belgeseli, TRT21. Bilim ve Teknik, Eylül 200022. New Scientist, 11 Nisan 200123. Glynn Isaac, Barbara Isaac, The Archaeology of Human Origins,Cambridge University Press: Cambridge, 1989, sf.71; C.B.M McBurney, Haua Fteah, Cambridge University Press: Cambridge, 1967,sf.90 24. Vadim N.Stpanchuk, "Prolom II, A Middle Palaeolithic Cave Sitein the Eastern Crimea with Non-Utilitarian Bone Artefacts",Proceedings of the Prehistoric Society 59, 1993, sf. 17-37, sf. 33-34.)25. Paul Mellars, The Neandertal Legacy, Princeton: UniversityPress, 1996, sf. 17 ve Vadim N. Stpanchuk, "Prolom II, A MiddlePalaeolithic Cave Site in the Eastern Crimea with Non-UtilitarianBone Artefacts", Proceedings of the Prehistoric Society 59, 1993, sf.17-37, sf. 17) 26. Neandertals Lived Harmoniously, The AAAS Science NewsService, 3 April 199727. Ruth Henke, "Aufrecht aus den Baumen", Focus, Cilt 39, 1996,s. 17828. Chi, Nisan 2005, sf. 4629. John Baines ve Jaromir Malek, Eski M›s›r Medeniyeti, ‹letiflimYay›nlar›, ‹stanbul, 1986, Girifl Bölümü30. William Howells, Getting Here: The Story of Human Evolution,Compass Press, Washington, DC.,1993, sf 22931. http://www.boop.org/jan/justso/elephant.htm32. Stephen Jay Gould, Introduction, in Björn Kurtén, Dance of theTiger: A Novel of the Ice Age (New York: Random House, 1980), xvii-xviii33. Gould S.J., "The Return of the Hopeful Monster," in "The Panda'sThumb: More Reflections in Natural History," [1980], Penguin:London , 1990, reprint, sf.15834. Moustafa Gadalla, Historical Deception: The Untold Story ofAncient Egypt, Basted Publishing, Erie, Pa.USA, 1996, sf.29535. Interview with Dr.Zaki Hawass, Director of the Pyramids,http://www.pbs.org/wgbh/nova/pyramid/excavation/hawass.html36. Moustafa Gadalla, Historical Deception: The Untold Story ofAncient Egypt, Basted Publishing, Erie, Pa.USA, 1996, sf.29637.www.trms.ga.net/~jtucker/lessons/ss/ancegypt.html 38. Afet ‹nan, Eski M›s›r Tarihi ve Medeniyet, Türk Tarih KurumuBas›mevi, Ankara: 1956, sf.318 39. Afet ‹nan, Eski M›s›r Tarihi ve Medeniyet, Türk Tarih KurumuBas›mevi, Ankara: 1956, sf.8740. Prof.Dr.Afet ‹nan, Eski M›s›r Tarihi ve Medeniyeti, Türk TarihKurumu Yay›nlar›, Ankara, 1956, sf.20141. J.H.Breasted, Ancient Times, 1916, sf.6442. Moustafa Gadalla, Historical Deception, The Untold Story ofAncient Egypt, Bastet Publishing, Erie, Pa. USA, 1996, sf.31143. John Baines, Jaromir Baines, Eski M›s›r, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stan-bul: 1986, sf.6944. Moustafa Gadalla, sf.11545. Moustafa Gadalla, sf.11646. Moustafa Gadalla, sf.11647. Sfenks'in Gözleri, ‹nk›lap Kitabevi, ‹stanbul, 1989, sf. 15248. Nova Productions, Who Built the Pyramids, www.pbs.org 49. http://www.pip.com.au/~paceman/ANCIENT%20ELECTRICITY.html50. Yüce Tanr›'n›n ‹zinde, Cep Kitaplar›, ‹stanbul, Nisan 1995, sf. 18651. Henry Gee, In Search of Deep Time: Beyond the Fossil Recordto a NewHistory of Life, The Free Press, A Division of Simon & Schuster, Inc.,1999, sf. 5 52. Phillip E. Johnson, Reason in the Balance: The Case AgainstNaturalism in
Science, Law & Education (Downers Grove, Illinois: InterVarsityPress,1995), sf. 62 53. Temel Britannica, Cilt 16, Ana Yay›nc›l›k, ‹stanbul: Haziran 1993,sf.20354. Georges Contenau, Everday Life in Babylon and Assyr›a,Edward Arnold Publishers, London, 196455. S.N.Kramer, Tarih Sümer'de Bafllar, Türk Tarih Kurumu Yay›nlar›,Ankara: 1990, sf. 224-23156. http://news.bbc.co.uk/1/low/sci/tech/380186.stm57. http://webexhibits.org/calendars/calendar-mayan.html58. Swisher III, Roger Lewin, Java Man, Abacus, London, 2002, sf.20559. Derek Bickerton, "Babel's Cornerstone," New Scientist (vol. 156,October 4, 1997), sf. 4260. Richard Dawkins, Unweaving the Rainbow Boston, Houghton-Miflin Co., 1998, sf. 29461. Wilkins, W.K. & Wakefield, J., Brain evolution and neurolinguisticpreconditions. Behavioral and Brain Sciences 18 (1): 161-22662. Noam Chomsky, Powers and Prospects, sf.1663. Stephen H. Langdon, "Semitic Mytology of All Races", Vol. V,Archaeol. Instit. Amer., 1931, s. xviii64. Stephen H. Langdon, The Scotsman, 18 Kas›m 193665. H. Frankfort, Third Preliminary Report on Excavations at TellAsmar (Eshnunna): Quoted by P.J. Wiseman in New Discoveries inBabylonia about Genesis, Marshall, Morgan and Scott, sf. 24.66. P. Le Renouf, "Lectures on the Origin and Growth of Religion" asillustrated by the Religion of Ancient Egypt, Williams and Norgate,London, 1897, s. 9067. Sir Flinders Petrie, The Religion of Ancient Egypt, Constable,London, 1908, sf. 3-468. Edward McCrady, Genesis and Pagaan Cosmogonies, Trans.Vict. Instit. 72 (1940), sf.5569. Max Muller, History of Sanskrit Literature: Quoted by SamuelZwemer, sf. 8770. Axel Persson, The Religion of Greece in Prehistoric Times,University of California Press, 1942, sf. 12471. Book review, American Journal of Archaeology, 43 (1939): sf.170-17172. Tim Folger, "Buradan Sonsuzlu¤a", Discover, Aral›k 2000, sf. 5473. Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evolution and The Origin ofLife, New York: Marcel Dekker, 1977, s. 274. Alexander I. Oparin, Origin of Life, (1936) New York, Dover Pub-lications, 1953 (Reprint), sf.19675. "New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Life", Bul-letin of the American Meteorological Society, c. 63, Kas›m 1982, sf.1328-133076. Stanley Miller, Molecular Evolution of Life: Current Status of thePrebiotic Synthesis of Small Molecules, 1986, sf. 777. Jeffrey Bada, Earth, fiubat 1998, sf. 4078. Leslie E. Orgel, The Origin of Life on Earth, Scientific American,c. 271, Ekim 1994, sf. 7879. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the FirstEdition, Harvard University Press, 1964, s. 18980. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the FirstEdition, Harvard University Press, 1964, sf. 18481. B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner OfTruth Trust, 1988.82. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the FirstEdition, Harvard University Press, 1964, sf. 17983. Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings ofthe British Geological Association, c. 87, 1976, sf. 13384. Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New York: Pantheon Bo-oks, 1983. sf. 19785. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: ToplingerPublications, 1970, sf. 75-94; Charles E. Oxnard, "The Place of Aust-ralopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt", Nature, c.258, sf. 38986. J. Rennie, "Darwin's Current Bulldog: Ernst Mayr", ScientificAmerican, Aral›k 199287. Alan Walker, Science, c. 207, 1980, sf. 1103; A. J. Kelso, Physi-cal Antropology, 1. bask›, New York: J. B. Lipincott Co., 1970, sf. 221;M. D. Leakey, Olduvai Gorge, c. 3, Cambridge: Cambridge UniversityPress, 1971, sf. 27288. Time, Kas›m 199689. S. J. Gould, Natural History, c. 85, 1976, sf.3090. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: ToplingerPublications, 1970, sf.1991. Richard Lewontin, "The Demon-Haunted World", The New YorkReview of Books, 9 Ocak 1997, sf. 2892 Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids:Eerdmans, 1980, sf.43
248