sacayak sayı 6

48
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Genel Ajans B.D.O. Ltd. Şti. adına Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Sultanahmet, Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik İşhanı 102, Eminönü - İstanbul Tel/Faks:+90.(0)212.519 56 35 E-posta: [email protected] Baskı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sok. No: 24, Nurtepe, Kağıthane, İstanbul - Tel: 0212.321 23 00 Baskı Türü: Yerel - Süreli sacayak Bİ LİMLE Gİ Dİ LMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR ISSN 1308-7967 Aylık Dergi / Fiyatı: 3 TL / £ / € Eylül 2009 / Sayı: 6 BU SAYIDA: ABF’nin Siyasi Parti Tartışmaları Esen Uslu - Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerinin Gösterdikleri Seyit Rıza Güven - ABF’nin Parti Kurma Girişiminde Derin Devletin İzi 12 Eylül Darbesinin Yıldönümünde İki Dünya Görüşü - İki Ayrı tutum: Murat Kantekin - Askersel Devinimin Yıldönümünde Demokrasi Oyunu - Demir Küçükaydın - 12 Eylül Üzerine Düşünceler İsmail Kaygusuz - Ummu’l-Kitab’da Namaz Kürt Açılımı Demir Küçükaydın - “Kürt Sorunu”nun Çözümü Gerçek Bir Laiklikten Geçer Haşim Kutlu - Bu Kez Maya Tutsun Ortak Açıklama - Demokratik Açılım İçin Cesaret ve Tutarlılık Gerek Ahmet Koçak - STAR TV Protesto Edildi David Durak Arslan - Nasıl... Ahmet Koçak - Alevi-Bektaşi İbadetinde Asimilasyon ve Semah Mehmet Aydoğmuş - Yürekli İnsanlarımıza “Yol Düşkünü” diyen Anlayış Ahmet Koçak - Didim’de Konser ve Birlik Cemi Rıza Aydın - Musahiplik Üzerine Veysel Kaymak - Bir Hayalimiz Var Nedim Kanoğlu - Hacı Bektaş Veli Olabilmek Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz ya da Tartışmasız Tartışma Toplantısı

Upload: esen-uslu

Post on 30-Mar-2016

246 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Sacayak dergisi, Eylül 2009, Sayı 6

TRANSCRIPT

Page 1: Sacayak Sayı 6

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Genel Ajans B.D.O. Ltd. Şti. adına Ahmet Koçak

Yönetim Yeri: Sultanahmet, Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik İşhanı 102, Eminönü - İstanbul

Tel/Faks:+90.(0)212.519 56 35E-posta: [email protected]ı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sok. No: 24, Nurtepe,

Kağıthane, İstanbul - Tel: 0212.321 23 00Baskı Türü: Yerel - Süreli

sacayakBİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

ISSN 1308-7967

Aylık Dergi / Fiyatı: 3 TL / £ / € Eylül 2009 / Sayı:6

BU SAYIDA:ABF’nin Siyasi Parti Tartışmaları

Esen Uslu - Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerinin Gösterdikleri

Seyit Rıza Güven - ABF’nin Parti Kurma Girişiminde Derin Devletin İzi

12 Eylül Darbesinin Yıldönümünde İki Dünya Görüşü - İki Ayrı tutum: Murat Kantekin - Askersel Devinimin Yıldönümünde Demokrasi Oyunu - Demir Küçükaydın - 12 Eylül Üzerine Düşünceler

İsmail Kaygusuz - Ummu’l-Kitab’da Namaz

Kürt Açılımı Demir Küçükaydın - “Kürt Sorunu”nun Çözümü Gerçek Bir

Laiklikten Geçer

Haşim Kutlu - Bu Kez Maya Tutsun

Ortak Açıklama - Demokratik Açılım İçin Cesaret ve Tutarlılık Gerek

Ahmet Koçak - STAR TV Protesto Edildi

David Durak Arslan - Nasıl...

Ahmet Koçak - Alevi-Bektaşi İbadetinde Asimilasyon ve Semah

Mehmet Aydoğmuş - Yürekli İnsanlarımıza “Yol Düşkünü” diyen Anlayış

Ahmet Koçak - Didim’de Konser ve Birlik Cemi

Rıza Aydın - Musahiplik Üzerine

Veysel Kaymak - Bir Hayalimiz Var

Nedim Kanoğlu - Hacı Bektaş Veli Olabilmek

Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz

ya da Tartışmasız

Tartışma Toplantısı

Page 2: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

2

Uyduruk Bir Televizyon Programında Edilen Bir Söz Üzerine TV Binası Önünde Medyatik Eylem Düzenleyen “Demokratik” Alevi-Bektaşi Dernekleri, Örgütleri, Vakıfl arı

Askeriye, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Eyüp Şubesi’nin Alibeyköy Cemevi’ndenCenaze Kaçırdı!

Niye Eylemli Tepki Göstermediniz?Hani Siyasete Müdahele Edecektiniz? “İstediğiniz Türkiye” Bu mu?Nerelerdesiniz?Esen Uslu

7 Eylül’de Eruh’taki bir çatışmada Hakk’a yürüyen Jandarma Baş-çavuş Murat Taş Aleviydi. Ailesi Alibeyköy’de yaşıyordu. Taş’ın ce-nazesi Alibeyköy Cemevi’ne getirildi. Cemaat toplandı, ama bir ta-kım erle gelen bir subay, “resmî cenaze töreni Ataköy’de yapılacak” diyerek aileye baskı yaptı ve başlamış töreni yarıda kesip cenazeyi aldırdı. Cenaze resmî zevat eşliğinde bir camiden kaldırılıdı.

Şube başkanı dede Hüseyin Güzelgül, toplanan canları düştük-leri şaşkınlığı ve duydukları kızgınlığı şöyle dile getirdi:

“O anda orada Hakk’a yürüyen canın yakınları vardı, yaşa-dıkları acı nedeniyle bu duruma sessiz kaldılar; belki ne ol-duğunu bile anlayamadılar. Yoksa biz cenazemize sahip çı-kardık, görevimizi yerine getirmeden vermezdik.

Yıllarca camilerde ‘Alevidir, cenaze namazı kılınmaz, cena-zesi yıkanmaz’ gibi dışlayıcı, horlayıcı yaklaşımlara maruz kaldık. ‘Açılım’ deniyor, ‘Çalıştaylar’ düzenleniyor. Ordu böyle yaptıktan sonra bunların samimiyeti tartışmalıdır”

Daha önce başka asker cenazeleri Cemevlerinden kaldırılmış-tı. Olay duyulunca, Genelkurmay adına konuşan bir subay, “Cena-ze törenin ailenin bilgisi dahilinde yapıldı” diye kendilerini savundu.

Kendi cemevinden cenaze kaçılıran PSAKD başta olmak üze-re ABF ve tüm demokratik Alevi-Bek taşi derneklerine soruyoruz:

“Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz?” diye dağ-taş dolaşıp toplantı ya-panlar, “İstediğiniz Türkiye” bu mu? Askeriyenin cemevinizden ce-naze kaçırmasına karşı neden etkin bir eylem çağrısı yapmadınız? Neden internet sitelerinizden birine bile bir kuru açıklama-kınama koymadınız? Tepkisizliğiniz devlete çaktırmadan destek vermek değilse nedir? Sizce Alevilikte, Sünni usule göre cenaze kaldırma-yı gerektiren bir “şehitlik” kavramı mı var? Hâlâ “Ordumuzun kı-lıcı keskin olsun!” diye gülbank okunması size doğru geliyor mu?

Page 3: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

3

ABF üst yönetimi, Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerini

kullanarak bir siyasi parti

kurma ya da kurulmakta olan bir siyasi partiyi

destekleme kararını açıkladı.

ABF Yöneticilerine Göre Alevi-Bektaşiler, Kürtler ve Türkiye’nin Emekçi Halkı Nasıl Bir Türkiye İstiyormuş ya da

Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerinin Gösterdikleri

Esen Uslu

ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU’nun üst yönetimi bir süre-dir hazırlıklarını sürdürdükleri ABF imkanlarını kullanarak

bir siyasi parti kurma ya da kurulmakta olan bir siyasi partiyi des-tekleme girişimlerini açıkça ortaya koymak için Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerini kullanmayı amaçlamıştı.

Bilindiği gibi Hacıbektaş Belediyesinin emekli paşa başkanı, ik-tidara geldiğinden beri adım adım demokrat ve ilerici Alevi-Bek ta-şileri resmi törenlerden dışlamıştı ve anma törenlerini yalnız “dev-letin Alevisi” olmaya gönüllü CEM Vakfı çevresinde toparlanan gerici Aleviler ile Türk-İslam Sentezi fi krini işleyerek Alevi-Bek-ta şilerin bilincini-inancını bulandırmayı amaçlayan çevrelerin eli-ne teslim etmişti.

Buna karşı çıkan Alevi-Bektaşi aydınları ile demokratik Alevi ör gütleri birkaç yıldır resmi törenlere karşı “alternatif etkinlikler” düzenliyor, protesto yürüyüşleri ve eylemleri yapıyordu. Bu yıl da ABF’nin böyle alternatif etkinlikler ve protesto eylemleri yapması bekleniyordu. Ancak ABF üst yönetiminin bu alternatif etkinlikleri ve protestoları kendi siyasi hedefl eri için kullanmayı planladığı açı-ğa çıkınca tüm ilerici çevreler desteklerini geri çekti.

Gidişin bu yönde olduğu örneğin Devrimci Alevi Komitesi’nin 2 Temmuz etkinliklerine bağımsız bir grup olarak katılması ve Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri şubelerini neredeyse fl amalarını tu-tacak adam bulamaz halde bırakmasıyla görülmeye başlamıştı.

Ardından ABF üst yönetimi, nasılsa herkes bizi paşa başkana karşı desteklemek zorunda diye düşünerek hiç kimseye danışma-dan, hiçbir sanatçıyla bağlantı kurmadan bir dayatma yapmaya kal-kıştı. Yapacağına karar verdiği konsere son anda Alevi-Bektaşilerin önemli sanatçılarını çağırdı.

On dört konuşmacı birden kürsüde:

Hubyar: Ali Kenanoğlu, Demokrasi için Birlik Hareketi:

Dr. Muammer Değer, Kars Dernekleri

Federasyonu: Mehmet Koç,

Kızılırmak Dernekleri Federasyonu:

Mustafa Özarslan, Özgürlükçü Sol

Hareket: Ufuk Uras, 10 Aralık: Nazik Işık,

DİSK: Tayfun Görgün, Halkevi: İlknur Birol;

KESK: Sami Evren, Eğitim-Sen:

Zübeyde Kılıç, ABF: Ali Balkız,Eski Hacıbektaş

Belediye Başkanı Mustafa Özcivan,

PSAKD: Fevzi Gümüş, sunucu Necdet Saraç.

Page 4: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

4

ABF üst yönetiminin bu etkinlikleri ve eylemleri kendi siyasi platformlarını ve girişimlerini duyurmayı amaçladığını gören ve kendilerini Hacı Bektaş Veli Dergâhına sadık sayan âşıklar etkinliklerde yer almayacaklarını ABF üst yönetimine sertçe iletti.

ABF’nin alternatif eylemi: Yürüyüşün sonunda konuşmacıları dinleyenler

ABF üst yönetiminin bu etkinlikleri ve eylemleri kendi siyasi platformlarını ve girişimlerini duyurmayı amaçladığını gören ve kendilerini Hacı Bektaş Veli Dergâhına sadık sayan bir dizi âşık bu etkinliklerde yer almayacaklarını sertçe ABF üst yönetimine iletti. Hiç beklemedikleri bu sert tavır ile silkelenen ABF üst yöneticile-ri için planlarının suya düştüğünü görmezden gelip, girdikleri yola devam etmekten başka bir çare yoktu.

Söyledikleri Yaptıklarına Uymayan Fırsatçılar

“15–16 Ağustos Hacıbektaş Buluşması” adı altında bir program ya-yınladılar. Bu programa göre 15 Ağustos Cumartesi sabahı Halı Saha Tesisleri ile Hacı Bektaş Türbesi arasında bir yürüyüş yaptık-tan sonra “dergâhı ziyaret” edeceklerdi. Ardından, saat 12’de “Ale vi Örgütleri, Alevi Çalıştayını Değerlendiriyor” başlıklı bir kapalı sa-lon toplantısı düzenleyeceklerdi.

Bunun ardından bir “Açık Hava Konseri” yapacaklar ve saat beş-te de “Aleviler ve Siyaset” başlıklı bir toplantı yapacaklardı. Bu top-lantının katılımcıları “Alevi Bektaşi örgütleri temsilcileri, yöre der-nekleri federasyonları temsilcileri, sendika ve demokratik kitle ör-gütleri temsilcileri, siyasi parti temsilcileri” olarak duyurulmuştu. Gece “Gelin Canlar Bir Olalım” konseri yapılacaktı.

Ertesi gün, 16 Ağustos Pazar günü “Alevi Gençler”in düzenledi-ği “Alevi Gençlik Forumu” yapılacaktı. Bu forumun konusu “Genç-ler Buluşuyor ve Geleceği Konuşuyor” olacaktı.

Ardından “Pir Sultan Hacı Bektaş Veli ile Buluşuyor” başlığı altında Hacıbektaş’ta Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi’nin temel atma töreni yapılacağı belirtilmişti.

Cumartesi sabahı yaptıkları yürüyüş, PSAKD şubelerinin tö-ren lere otobüsle getirdiği üyeleri bile yürüyüşe katmayı becereme-diğini gösterdi. Son derece cılız bir yürüyüş ile Türbe önüne gelin-di ve burada yürüyüşe katılanların dışında kimsenin dinlemediği konuşmalar yapıldıktan sonra Türbe’ye “huruç harekâtı” yaptılar.

Yığınsal etkili eylem yapmayı beceremeyen devrimci gençle-rin, “radikal eylem” yapmaya girişmesini andırır bir yaklaşım ile Türbe-Müze’ye “para vermeden girme” eylemi yaptılar.

Page 5: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

5

Alevi Çalıştayını Değerlendirme

toplantısı kimse gelmediği

için tümüyle iptal edildi

ve tek tük gelen dinleyiciler de aynı saatlerde Hacıbektaş’ta

bir kahvede konuşacak olan

Ufuk Uras’ın toplantısına

yönlendirildi.

ABF’nin alternatif eylemi: Yürüyüşün

sonunda konuşmacıları

dinleyenler

Alevi Çalıştayını Değerlendirme toplantısı olduğunu söyledik-leri kapalı salon toplantısı, kimse gelmediği için tümüyle iptal edil-di ve tek tük gelen dinleyiciler de aynı saatlerde Hacıbektaş’ta bir kahvede konuşacak olan Ufuk Uras’ın toplantısına yönlendirildiler.

Konser ve toplantılar için kurulmuş sahnenin üzerinde ve ar-kasında güneşi kapatan bir örtü bile olmadığı için kimsenin Ana-dolu’nun yaz güneşinde, hele de öğleden sonra açık alanda oturup konser veren sanatçılara ya da konuşma yapanlara bakmasına ola-nak bile yoktu. Öyle ki konuşmacılar sırtını güneşe verip oturun-ca insanlar tam güneşe bakar haldeydi. Bu nedenle ikinci toplantı-ya gelen yüz, yüz elli kişi de civardaki gölgelere kaçınca günün esas toplantısı dinleyicisiz başladı.

ABF üst yöneticileri Hacıbektaş’a gelmeden önce “Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz” başlıklı bir broşür bastırmışlardı. Bu broşürün arka kapağında yapılacak bir dizi toplantının programı vardı. Bu programa göre “Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz” başlıklı belgenin tar-tışılacağı ilk toplantı Hacıbektaş’ta 15 Ağustos’ta yapılacaktı, ama ABF’nin alternatif etkinlik programında bu toplantının adı “Alevi-ler ve Siyaset” olarak bulandırılmıştı bile.

Dahası, bu broşürde yer alan metin, Temmuz ayı içinde çeşit-li siyasi partilere dağıtılmıştı ve bir hafta içinde basılacağı söylen-mişti. Dedikleri sürede basılmayınca Çatı Partisi Girişimi’ne ya da yeni adıyla Demokrasi için Birlik Hareketi’ne verilen metin Saca-yak dergisinin 5. sayısında yayınlanmıştı. Broşür olarak basılan me-tin ile daha önce dağıtılan metin arasında ciddi farklar vardı. Bu ka-dar ciddiyetsizlik ancak bu canlardan beklenebilirdi. Siyasi örgütle-re tartışın diye sundukları bir metni, daha aradan bir ay bile geçme-den ilk kez tartışılacağı toplantıdan önce bastırırken kimseye haber vermeden değiştirmişlerdi bile.

Eski bir televizyoncunun sunuculuğunu yaptığı toplantı on dört örgüt temsilcisinin abdesthane ibriği gibi upuzun bir masa boyun-ca yan yana dizilmesiyle başladı. Sunucu herkesin sekiz dakika ko-nuşacağını sonra dinleyicilerin sorularına yanıt verileceğini söyle-di. Ama bu kadar çok konuşmacının kendilerine verilen süre ka-dar konuşsalar bile saatler süreceği açıktı. Yani daha baştan bu top-lantıda bir tartışma yapılması istenmediği belliydi. Dahası toplantı-

Page 6: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

6

Bu arkadaşlar kaderlerini, sol bir görüntü koruyarak ve tüm sol siyasetlerin artıklarını derleyerek yeni bir sosyal demokrat parti kurma girişimine bağlamışlar.

Aleviler ve Siyaset konulu toplantının başında dinleyiciler

nın başlaması biraz daha geciktirilerek tartışma olmaması garanti-ye alınmış oldu.

Böyle bir toplantıda kimin ne söylediğinin pek fazla bir önemi yok, ancak ABF genel başkanının konuşması beklentileri açıkça or-taya koyuyordu: “Biz şimdiye kadar hep oy veren seçmenler olduk, ama biz de seçilmek istiyoruz, belediye başkanı, milletvekili olmak istiyoruz.” Balkız konuşmasında solun birliğini Alevilerin öncülü-ğünde oluşturmaktan bahsetti ve herkesi Kasım ayında İstanbul’da Kadıköy’de yapılacak bir mitinge davet ederek bitirdi. Konuşma-sında kendi yayınladıkları ve tartışılmasını istediklerini söyledikle-ri belgeye hiç değinmedi bile.

Aynı tutum son konuşmacı PSAKD Genel Başkanı Fevzi Gü-müş’ün sözlerinde de yansıdı. O da konuşmasında, “sol irade oluş-turulması” için “Alevi örgütleri olarak solun iktidara geleceği bir oluşuma destek” verdiklerini belirtti. Onun konuşmasında da “Na-sıl Bir Türkiye İstiyoruz” adlı belgeye tek bir atıf bile yoktu.

O zaman sormak gerek, tartışmayacaksanız, savunmayacaksa-nız bu belgenin anlamı nedir? Anlamı toplantıya davet ettikleri ko-nuşmacıların bileşiminden belliydi.

Bu arkadaşlarımız sol piyasada “Özgürlükçü Sol Hareket” adı altında bilinen Ufuk Uras çevresinin ve 10 Aralık Hareketi diye bi-linen yeni sosyal demokratları bir araya getirenlerin ve CHP artığı partilerin ve bireylerin de katılımıyla Baykal CHP’sinin doldurma-sı olanaksız sosyal-demokrasi boşluğunu doldurmayı amaçlayan bir siyasi oluşuma gözlerini dikmişlerdir.

Aynı hedefl erde birleşen sendika yöneticileri ile o siyasi oluşu-mun girişimcilerini konuşturmayı amaçlamışlardı. Demokrasi için Birlik Hareketi gibi solda Kürt özgürlük hareketi ile daha yakın du-ran bir toparlanmayı da kerhen davet etmişlerdi.

Bu toplantıda ABF üst yöneticilerinin Mahirler, Denizler diye ko nuş maları ya da arada bir utana-sıkıla da olsa ağızlarından “Kürt” kelimesinin çıkması yalnız bir demokratlık gösterisi olarak kalıyor ve kimseyi aldatmıyor. Bu arkadaşlar kaderlerini, sol bir gö-rüntü koruyarak ve tüm sol siyasetlerin artıklarını derleyerek yeni bir sosyal demokrat parti kurma girişimine bağlamışlar.

Page 7: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

7

Aleviler ve Siyaset konulu toplantının

başında dinleyiciler

Alevi-Bektaşilerin taleplerini

devletin düzenlediği

bir toplantıda, devletin atadığı

“yumuşatıcı” (moderatör)

önünde tartışmaktan, Diyanet İşleri

Başkanlığı’nın kaldırılması gibi temel bir talebi

tartışma konusu yapmaktan sıkılmayan

ilkesiz ve tutarsız bu çevre

solu birleştirmeye girişti desek buna develer

bile güler.

Ne kadar sol ve demokrat görünmeye çalışırlarsa çalışsınlar bu girişim, kendi dedikleri gibi solu birleştirmeye yönelik bir giri-şim değildir. Olması da olanaksızdır. Alevi-Bektaşilerin talepleri-ni devletin düzenlediği bir toplantıda, devletin atadığı bir “yumu-şatıcı” (moderatör) önünde tartışmaktan sıkılmayan, Diyanet İşle-ri Başkanlığı’nın kaldırılması gibi laikliğin temelini oluşturan tale-bi tartışma konusu yapmaktan sıkılmayan bir ilkesiz ve tutarsız bu çevre solu birleştirmeye girişti desek buna develer bile güler.

Bu bir yanıyla da Demokrasi için Birlik Hareketi gibi laik ve de-mokratik bir cumhuriyet savunusu yapanları bir çatı altında topla-ma girişiminin önüne set çekmeye yönelik de bir girişimdir. Dahası Kürt açılımı ile Alevi açılımını bir platformda toplama şansı ortaya çıkmışken bu oluşumu her ne pahasına olursa olsun engelleme giri-şimidir. En sonunda bu, sol görüntüyü koruyarak sosyal-demokrat saftaki boşluğu doldurma, seçilebilir bir parti olma ve parlamento-ya kapağı atma girişiminden başka bir şey değildir.

Bu nedenle de Alevi-Bektaşilerin ilgisini çekmeyecektir. Daha sonra yapılan Didim ve Ören toplantılarında söz alma fırsatı bulan her aklı başında Alevi-Bektaşi bu arkadaşlarımızın temsilcilerine bu gerçeği bir kere daha söylemişlerdir.

Bu girişimlerinde ilerleyebilmek için Avrupa ile Türkiye’deki Alevi-Bektaşi Federasyonlarının arasını bozmayı, Avrupa örgüt-lerinin temsilcilerine etkinliklerde konuşma hakkı bile vermeme-yi bile göze alan bu çevre bugün artık iyice tecrit olmuştur. Son ge-nel kurulda, eski adıyla Hacı Bektaş Veli, yeni adıyla Alevi Kültür Dernekleri ABF’nin bu üst yönetiminin seçimine bile katılmamıştı. Bugüne kadar da ayrı yürümeyi tercih etti. Dolayısı ile ABF’nin bu üst yönetimi Avrupa Federasyon ve Konfederasyonlarının desteğini yitirirken, geleneksel CHP eğilimli AKD’nin desteğini almayı gün-demine bile getirmedi. Tam tersine bir tüzük kurultayı ile bir sonra-ki ABF seçimlerini kazanmayı garantilemeye yöneldi.

Sanıyorlar ki bu yolla önümüzdeki genel seçimlere hem ABF’nin başında olarak hem de yedeklerinde bir sosyal demokrat bir siyasi parti olarak girecekler ve milletvekilliği şansları açık olacak. Ne var ki gözleri dönmüşçesine girdikleri bu süreçte döküp kırdıkları sadece Avrupa ve AKD çevresi ile olan ilişkileri değildir. Aynı za-

Page 8: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

8

Bu süreçte döküp kırdıkları sadece Avrupa ve AKD çevresi ile olan ilişkileri değildir. Aynı zamanda Hacı Bektaş Veli Dergâhı’na sadık âşıkların ve sanatçıların da desteğini yitirmişlerdir.

Alevi Gençlik Forumunda her şey vardı, ama Hacı Bektaş Veli’nin düşüncesi ya da Yol’un felsefesi yoktu.

manda Hacı Bektaş Veli Dergâhı’na sadık olan âşıkların ve sanatçı-ların da desteğini yitirmişlerdir.

Bu durumda ABF’nin üst yönetimi ABF’yi kısırlaştırmaktan başka bir sonuç vermeyecek maceralara girişen ve insanların gö-zünde saygınlıklarını ve meşruiyetlerini yitirmiş dar bir çevre ol-maktan kurtulamayacaktır. Bu gidişin sonu Alevi-Bektaşi taban ile kopuşma ve tecrit olmaktır.

Ne var ki az yetişmiş epeyce Alevi aydınını ve özellikle yeni ye tiş mekte olan genç Alevi kadroları da peşlerinden sürüklemele-ri olası bir tehlike olarak ortada durmaktadır. Bunun en güzel ör-neği, yine Hacıbektaş’ta yapılan Alevi Gençlik Forumu oldu. Foru-mu kısaca anlatmak için şunu söylemek yeterli: Gençlik forumun-da her şey vardı, ama Hacı Bektaş Veli’nin düşüncesi ya da Yol’un felsefesi yoktu.

Foruma gönderilmiş bazı genç yöneticilerin, “Yaşasın Mark-sizm-Leninizm” gibi sloganlarla konuşmasını bitirdiği, Chavez’den Che Guavera’ya kadar isimleri andığı bu toplantı, geçen yıl Avru-palı canların katılımıyla yapılan toplantıda fi lizlerini gördüğümüz canlanmanın alışılmış dar kafalı sol lafazanlıkla boğulduğunu gös-teriyor. Tecrit olmuş, tabanın desteğini yitirmiş daracık bir üst yö-neticiler ekibinin gençlere nasıl zarar verdiğinin ve daha da verece-ğini de göreceğiz.

Hacıbektaş’taki etkinliklerin sonuncusu olan Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi’nin temel atma törenlerine verdikleri isim kafaları-nın içini güzel anlatıyor: Pir Sultan Abdal Hacı Bektaş Veli ile Bu-luşuyor. Böyle bir büyüklük budalalığı az bulunur, ama bu sözler al-çak gönüllülüğü, kendini tûrab etmeyi yol bilen Alevi-Bektaşilerce hiç benimsenmeyecek yakışıksız sözlerdir. Bu sözleri söyleyenlerin aynı büyüklük budalalığı ile davranması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Laik, Demokratik Cumhuriyet

Bu canlarımıza tekrar tekrar hatırlatmak gerek: Aklınızı başını-za toplayın. Kürt özgürlük hareketinin geldiği yeri doğru anlayın: Kürt özgürlük hareketi Alevi-Bektaşilerin Laiklik istemine sonu-na kadar sahip çıkıyor. Evet, belki buna sahip çıktığını bugün daha iyi göstermek zorundadır. Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumların varlığına karşı olduğunu, din işlerine devletin kaynak ayırmaması gerektiğini, kimsenin inancına karışmaması gerektiği-ni daha da güçle dile getirmelidir.

Siz de demokratik Alevi-Bektaşi hareketi olarak Kürt özgürlük hareketinin istemlerine aynı güçle sahip çıkmalısınız! Demokrasi demek, seçilmemiş yönetici olmayan düzen demektir. Demokrasi demek, tüm kamu işlerinin, seçimlerle gelen, görevini yerine getir-mediği anda geri çağrılabilen, hesap vermek zorunda olan görevli-ler eliyle ve şeffaf işleyişlerle yerinden yönetilmesi demektir. Kamu işlerini yapanların ayrıcalık ve dokunulmazlıklarının kalkması de-mektir.

Page 9: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

9

Hacıbektaş’taki Pir Sultan

Abdal Kültür Merkezi’nin temel atma törenlerine

verdikleri isim kafalarının içini güzel anlatıyor:

Pir Sultan Abdal Hacı Bektaş Veli

ile Buluşuyor.Bu sözler

alçak gönüllülüğü,

kendini tûrab etmeyi

yol bilen Alevi-

Bektaşilerce benimsen-

meyecek yakışıksız sözlerdir.

Kürt özgürlük hareketi

Alevi-Bektaşilerin

Laiklik istemine sonuna kadar sahip çıkıyor.

Demokratik Alevi-Bektaşi

hareketi de Kürt özgürlük

hareketinin istemlerine

aynı güçle sahip çıkmalıdır.

Kamu işlerini yapanların maaşının çalışan bir işçiden daha faz-la olmaması demektir. Merkezi bürokrasilerin pahalı ve tüketici devleti yerine yerinden yönetimin ucuz ve üretici devletini geçir-mek demektir. Halka yöneten ve tepeden bakan bürokrasinin beli-nin kırılması, kamu işlerinin halka hizmet etmeye dönüştürülmesi demektir. Kolluk kuvvetlerinin yerel yönetimlere bağlı olması, he-sap vermesi demektir.

Demokrasi demek, yargıç ve savcıların seçimle gelmesi demek-tir. Ceza davalarında yargılamanın suç mahallinde yapılması ve jüri sistemi ile halkın kararlara katılımı demektir.

Demokrasi demek, zorunlu din derslerinin kalkması demek ol-duğu kadar ana dilde eğitim hakkı demektir. Eğitimden ırkçı, faşist, yabancı düşmanı, din ayrımcısı, cinsiyet ve cinsi yönelim ayrımcılı-ğı savunucusu görüşlerin uzaklaştırılması demektir.

Demokratik ve laik bir cumhuriyet programı, derleme-toplama iç bütünlüğü olmayan ve amaçsız “Nasıl bir Türkiye istiyoruz” bel-genizdeki görüşlerle taban tabana zıttır. İçinde oradan-buradan çe-kiştirilmiş bazı görüşler belki sol kulaklara hoş gelebilir, ama işin ruhunu belirleyen görüşler orada yoktur. O görüş şudur: Türkiye’ye yeni bir Anayasa lazımdır, bu Anayasa artık işlemediğini herkesin kabul ettiği eski devleti ortadan kaldırmalı ve yerine vatandaşlığı ırkla, milliyetle, ulusla tanımlamamalıdır. Kutsal, mutlak, değişmez ya da değiştirilmesi teklif bile edilemez madde tanımamalı, hiçbir şeyi eleştiri ve tartışma dışı bırakmaya cesaret bile etmemelidir.

Bu anayasa, uyduruk AKP açılımlarıyla kurulamaz. Bu istem-lerin gerçekleştirilmesi açısından on tane ABF yöneticisinin sol ya da sosyal-demokrat libaslara bürünerek Meclis’e girmesi de hiçbir fayda sağlamaz.

Bu kökten değişikliği göze alan yepyeni bir kurucu meclis gerek-lidir. Bu almacı görmezden gelen Alevi-Bektaşi demokratları, ileri-cileri, aydınları bir kez daha Alevi-Bektaşileri yenilgiye, moral bo-zukluğuna ve kırımlara mahkûm eder. O nedenle ABF üst yönetimin sorumluluğu ağırdır. Bu sorumluluğu üstlenmek yerine, sorumsuzca kişisel çıkarlar ve dar kafalı siyasi hedefl er peşinde koşanlar bedelini ödeyeceklerdir.

Page 10: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

10

“Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz” Ören Toplantısından İzlenimler:

ABF’nin Parti Kurma Girişiminde Derin Devletin Kirli Ellerinin İzleriSeyit Rıza Güven

ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU (ABF) yöneticilerinin sap-tamasına göre son yerel seçimlerden sonra Türkiye’de bir sol

parti ihtiyacı kendini göstermiş. 29 Mart seçimleri sonrasında ABF bir siyasi parti kurmak için hazırladık ları ‘Nasıl bir Türkiye İstiyo-ruz’ adlı belgenin tartışılacağı bir dizi toplantı düzenlemiş.

İlki 15 Ağustos’ta Hacıbektaş’ta, ardından Aydın’ın Didim il-çesinde yapılan toplantıların üçüncüsü DİSK’in Ören Eğitim Tesisleri’nde yapıldı. Toplantıya daha yeni kurduğumuz Zeytinli Pir Sultan Abdal Derneği ile gittik. Toplantı üç saate yakın sürdü.

Toplantının başında <www.kisiselgelisim.org> internet site-sinden alınma bir görsel sunum yapıldı. Sunum, kaba ve yüzeysel bir anti-emperyalizm içeriyordu. Dünya çapındaki her kötülüğün Amerika’nın ordusu ve basını tarafından bir avuç zengin ailenin çı-karı için yapıldığını anlatıyor ve aklımızı başımıza toplamazsak bi-reyler olarak mahvolacağı mız fi kri işleniyordu. Sonra masada otu-ranlardan Erdal Bey söz alıp bu “şehir efsanesi” görsel sunumu niye yaptıklarını açıkladı:

“Dünya da güç tek merkezde toplanıyor. Avrupa ve Ameri-kan emperya lizmi bunları bize dayatıyor. İşte, biz bu gör-sel sunumu, eğer engel olamazsak gelecekte dünyamızı ne-ler beklediğini anlatabilmek için gösterdik.”

Sözü Necdet Saraç aldı. Yerel seçimlerden sonra ABF Yönetim Kuru lu’nun “sol olarak neden yetersiz olduğumuzu” tartıştığını, böylece parti kurma fi krinin doğduğunu anlattı. Kuracakları partiy-le neyi başaracaklarını anlattığı konuşmasından ilginç sözler şöyle:

Yeni bir siyasal kültür getireceğiz. Sol altmış yıldır iktidara gelemedi; hep sağ partiler geldi. Eşitlik-Özgürlük-Adalet istemi değişmedi. MGK’yı tartışacağız, orduyu tartışacağız. Sorunları Türkiyeli devrimciler olarak tartışacağız ve kendi

cevapları mızı vereceğiz. Ferhat Tunç Kürtçe türkü söylerken Sıhhiye meydanında Ata-

türk afi şi ile halaya durduk. Kürt meselesini din adamları, sivil toplum ve Alevi dedeleri çö-

zebilir. Kürt hareketinin gölgesinde sol olmuyor, Türkiye partisine ihti-

yaç var. “Parti tartışmasının ucu açıktır, illa da partileşeceğiz demiyoruz.

Page 11: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

11

Ardından soru-cevap bölümü başladı. Şu içerikli sorular sorul-du ve yorumlar yapıldı: Başlattığınız girişimin sol yapıları birleştirmesini olası görüyor

musunuz? Bu girişim Birlik Partisi’ne dönmesin? Neden CHP’nin devlet partisi olduğuna hiç değinmediniz? CHP’liyim ve partimin alternatif olmadığımı görüyorum”. Alevi toplumu olarak kendi sorunlarımızı çözmeden başka so-

runlara eğilmemizi doğru bulmuyorum. Bu toplantıda biri CHP’liyim diyor, biri ÖDP’liyim, biri

EMEP’li yim, birisi Atatürkçüyüm, birisi Kürdüm diyor, birisi Komünistim, birisi Sosyalistim diyor. Nasıl olacak da bir parti kuracaksınız?

Aleviler olarak en önce sorunumuz demokratik istemlerimiz doğrultu sunda örgütlenmek ve mücadele etmektir.

İnanç temelli bir partinin yaşama şansı yoktur. DTP ile niye görüşmediniz? Bu kirli savaş otuz yıldır sürüyor

sizin kuracağınız parti bu soruna çözüm olmaz.Sorulara Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu’ndan olduğu söylenen Servet Demir topluca yanıt verdi. Söylediklerinde ilginç noktalar şunlardı: Marksizm’e mesafeliyiz. Alevi toplumunun sorunlarına Marksist temelde yanaşmak ör-

gütlülüğü daraltır. Alevi toplumunun elinde kan lekesi yoktur. 25 milyon Alevi’ye siyaset yasağı koyamazsınız. Aleviliğin bu

pusulası çerçevesinde söyleyecek sözümüz var.” Aleviler kendi güçlerini rasyonel kullanmalı, vali olmalı, kay-

makam olmalı.”Servet Bey’in açıklamaları yeterli görülmemiş olmalı ki tekrar

Necdet Saraç söz aldı: Biz sınıf partisi kurmak istemiyoruz, Marksist de değiliz. Hukuk devleti olsun istiyoruz. Faili meçhuller yargılansın.

Sivas’ın katilleri yargılansın istiyoruz. Bunlar reformist taleplerse biz reformistiz. Birlik Partisi ve Barış Partisini niye tekrar tekrar hatırlatıyorsu-

nuz? Bu bir siyasal risktir, kolay değildir.

CHP Pohpohçuluğu ile Kürt Düşmanlığı Aleviliğin Felsefesine Aykırıdır

Sorular bölümünde söz alanların üçte ikisinin partileşmeye taraf durma dığını gördük. Bu da bize siyasi parti kurmaya kalkışan bu kadronun, yani ABF üst yöneticilerinin, bu girişimin altında ezile-ceği izlenimini verdi.

Konuşmacıların sözlerinde Kürt Sorununa ve Kürt Özgürlük Hareketine karşı bir tutum açıkça kendini gösteriyordu. “72 milleti

Page 12: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

12

bir biliriz” diyen Alevi-Bektaşilerin böyle Kürt düşmanı bir söyleme pabuç bırakmayacağına güveniyoruz.

Ancak bir şeyi unutmayalım: 60’lı yıllarda yükselmekte olan sosyaliz min, Meclise girmiş olan Türkiye İşçi Partisi’nin önünü kes-mek, Kızılbaş lık ile Komünizmin arasına kama sokmak için devle-tin Özel Harp Dairesinden “emekli”(!) bir general eliyle Birlik Par-tisi kurdurulmuştu.

Bugünkü ABF üst yönetiminin, Kemalizm’e-CHP’ye selam du-ran bu Kürt karşıtı söylemine bakıp, başlattıkları siyasi parti giri-şiminde demokratik haklarını isteyen Aleviler ile Kürtler arasına kama sokmayı amaçlayan derin devletin kirli elleri ne kadar rol oy-nuyor diye düşünmekten kendimizi alamadık.

Ben, Alevi-Bektaşi toplumunun felsefesine sadık kalacağına ve kendini sözde “Alevi lideri” sayanların Alevi-Bektaşi toplumunu daha önce oynanmış oyunlara oyuncak edemeyeceğine güveniyorum. Ale-vi toplumu cemiyle cemiyetiyle, dedesi, piri ile mürşidi ile bu oyun-bazlara gereken cevabı verecektir.

12 Eylül Faşist Darbesinin Yıldönümünde

İki Ayrı Dünya Görüşü – İki Ayrı Tutumİki yazarın 12 Eylül ve günümüzde yapılması gerekenler konusunda

farklı dünya görüşlerini yansıtan iki yazısını, karşılaştırılabilmesi için birlikte koyuyoruz. “12 Eylülcülerin yargılanması” istemi ardına gizlenerek bugünkü cuntacı asker-sivil bürokrasiye karşı yürütülen

soruşturmanın durdurulmasını savunan Murat Kantekin ile demokrasi mücadelesinin hedefl erini öne çıkartırken kendilerimizi

sorgulamamızı belirten Demir Küçükaydın’ın yazıları.

Alevi Vakıfl arı Federasyonu (AVF) Basın Danışmanı ve Şah İsmail Hatayi İnanç Derneği Başkanı Murat Kantekin’in Bir Askersel Devinimin Yıldönümünde Demokrasi Oyunu adlı yazısından kısaltılarak alınmıştır

[Yazının başında 12 Eylül rejiminin yaptıklarının bir listesi yer alıyor.]Yukarıda bulunan liste olabildiğine uzanıp gidiyor. Ölenler,

öldürü lenler, gözaltında kaybolanlar, kaybedilenler, ölümleri üze-rinde şaibeler barındıranlar, idam edilenler, yurttaşlıktan çıkarılan-lar, fi şlenenler, işten atılanlar, kamu hizmeti yasaklananlar, okul-dan atılanlar, yasaklanan kitap lar, fi kir eserler, gazeteler, hapisha-neye atılanlar…

Bunlar, 29 yıl önce, 12 Eylül 1980 sabahı yankılanan ‘netekim’ bir se sin, ‘kaybolan huzur ortamını yeniden tesis etmek üçün’ yöne-time el koyan, dönemin ABD Güvenlik Danışmanı Paul Henze’nin, ABD Başkanı Jimmy Carter’e “Bizim çocuklar başardı” diyerek müjdelediği kişinin, Kenan Ev ren’in tarihe attığı imzanın gösterge-leridir. Bu, öyle bir imza ki, acısı hâlâ belleklerde, vicdanlarda ya-şıyor. Bu öyle bir imza ki, buldozer gibi ezdiği bir kuşak yok oldu.

Page 13: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

13

Murat Kantekin:Bugün,

olmamış bir darbenin,

olmamış suçlularını

yargı önüne çı karma

gayreti içinde olanlar,

bir yerlerle, bir yerlerin

hesaplaşmasını yapma amacı

güdenler, önlerinde duran, bal gibi varolan

12 Eylül darbesinin

hesabını sormuyorlar,

soramıyorlar.

Bu öyle bir imza ki, bu ülkenin düşünen, üreten, eleşti ren, değişti-ren, sorgulayan, üreten, okuyan kuşağını yok etti. Bu öyle bir imza ki, yok ettiklerinin yerine güdülenmiş, kendisine verilenle yetinen, sorgulamayan, benmerkezci, apolitik, okumayan bir kuşak yetiştir-di. Bu öyle bir imza ki, ya ABD’nin ve küresel güçlerinin güdümün-deki kimi yapılanmaların etkisinde güdülenmiş bir kuşak oluşturdu ya da ABD’nin küresel yayılmacılığının ürünü olan popun, hambur-gerin esiri olan bir ku şak.

Eğer bugün bu ülkeye tam demokrasi yerleşmemiş ise, eğer bu-gün bu ülkede insan hak ve özgürlükleri sınırlı ve kısıtlı ise, eğer bu-gün bu ülkede ‘mahalle baskısı’, ‘mikro faşizm’ gibi terimler hüküm sürüyorsa bunun en büyük sorumlusu Kenan Evren ve onunla birlik-te bu ülkeyi cuntaya sokan tayfadır. Tabii o tayfaya boyun eğen kit-leleri de unutmamak gerekiyor. [...].

Bugün, olmamış bir darbenin, olmamış suçlularını yargı önüne çı karma gayreti içinde olanlar, bir yerlerle, bir yerlerin hesaplaşma-sını yapma amacı güdenler, önlerinde duran, bal gibi varolan 12 Ey-lül darbesi nin hesabını sormuyorlar, soramıyorlar. Çünkü kendileri-ni var eden koşul ları da 12 Eylül ortamı oluşturdu. 13 Eylül 1980 sa-bahından itibaren dar beyi övenler, o yönde yazı yazanlar, siyasiler, gazeteciler, cemaat liderleri bugün, olmamış bir darbeden ötürü ‘de-mokrasi’ nutukları atıyorlar. İnsan da ister istemez soruyor: “Bey-ler, 12 Eylül’de milyonlarca kişi ölürken, yok edilirken, sürülürken, 17 yaşındaki çocuklar asılırken darbeyi şakşaklayan, öven siz değil miydiniz? Ne zaman demokrasi havarisi kesildiniz?”

Artık birileri net olarak görmeli ve anlamalıdır ki, bu ülkede 12 Eylül 1980 cuntası ile onun sürdürücüleri ile onun kurumları ile he-saplaşmadan tam demokrasi oturmaz. Adına ister Ergenekon deyin, isterseniz başka ad bulun, hiçbir soruşturma, hiçbir yargılama da haklılık ve inandırıcılık payı vermez. Önce varolan darbenin hesa-bını sorun, sonra darbe ipuçları ara maya çalışın.

Demir Küçükaydın’ın <www.koxuz.org> sitesinde yayınlanan “12 Eylül Üzerine Düşünceler” adlı yazısından kısaltılarak

alınmıştır.

12 Eylül, Türkiye’de solun ve sosyalistlerin her kapıyı açan her so-runu açıklayan sihirli formülüdür.[…]

Sol niye bu kadar zayıftır? 12 Eylül nedeniyle… Türkiye’de niye demokratik özgürlükler yoktur? 12 Eylül nedeniyle… Kürtler niye savaşıyor? 12 Eylül nedeniyle… […]

Eğer bu günkü zayıfl ığın nedeni 12 Eylül ise 1980’lerin sonunda nasıl oluyordu da solda canlı tartışmalar, işçi hareketinin bir yükse-lişi ortaya çıkabiliyordu?

Benzer şekilde eğer 12 Eylül bu zayıfl ığın nedeni ise nasıl ola-biliyor da aynı 12 Eylül, Kürdistan’da ve Kürtler arasında tam ter-si, yani Kürt Özgürlük Hareketinin doğuşu ve yükselişini yaratıyor veya bu doğuş ve yükselişi engelleyemiyordu.Görüldüğü gibi sorun-

Page 14: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

14

ların nedeni olarak 12 Eylül’ü göstermek sanıl dığından çok daha so-runludur. […]

12 Eylül ciddi politik mücadeleden ve demokratik görevlerden kaç manın bir örtüsüdür.

12 Eylül sadece her kapıyı açan ve gerçek sorunlardan kaçmayı sağla yan bir sihirli formül olmakla kalmaz, canlı politik bir mücade-leden kaçışın da bir aracı olur.

Solun ortak olarak yaptığı, 12 Eylül generallerinin yargılanma-sı gibi kampanyalar ve eylemler aslında günün acil görevlerinden bir kaçışın aracıdırlar.

12 Eylül, örneğin demokratik bir anayasa tartışmasının veya Tür kiye’nin gerçek egemeni Askeri Bürokratik Oligarşi’nin teşhir edilmesinin bir vesilesi olabilecekken, enerjiyi ve tartışmaları 12 Ey-lül generallerinin yargılanması gibi bir alana çekerek, sosyalistlerin ve demokratların reformist bile olmayan taleplere yönelmesinin ve tecrit olmasının aracı olmaktadır.

Nasıl işçiler, sırf işçilerin talepleriyle toplumdaki tüm gayrı memnun ları örgütleyemezler ve toplumun muhalif kesimlerinde tec-rit olup yenilgiye mahkûm olurlarsa, benzer şekilde kendi mağdu ri-yet lerini öne çıkaran solcular ve sosyalistler de aynı ekonomizme saplanmış işçiler gibi davranmış olurlar.

Demokratik görevler söz konusu olduğunda, bunlara “kimlik po-litikaları” diyerek küçümseyen adlarla tanımlayanlar ve “kimlik po-litikalarına” kaşı “emek eksenli” politikaları öne çıkaranlar; neden-se 12 Eylül generallerinin yargılanması gibi, tam demokratik olarak bile tanımlanamayacak slogan ve eylemler karşısında aynı alerjileri duymazlar ve bunların en başında yer alırlar?

Neden? Çünkü 12 Eylül de tıpkı son yıllarda, “emperyalizme karşı olmak”, “globalizme karşı olmak”; “emek eksenli politikalar yapmak” gibi demokratik görevlerden kaçışın; yani ilkelliği ve eko-nomizmi ebedileştir menin bir gerekçesidir de ondan.

12 Eylül generalleri yargılansa ne olur yargılanmasa ne olur?Sorun onların halkın ve ezilenlerin vicdanında mahkûm edilme-

si değil midir?Böyle bir mahkûmiyet ise, sadece o rejimin baskısı ve işkence-

sinin teşhiri üzerinden yapılamaz. Herkes her şeyi bilmektedir as-lında. Sorun gerçek bir demokratikleşme ve bu yönde güçlü bir kit-le hareketi yaratmak tır.

Böyle bir hareketin oluşması için önce sosyalistlerin kendilerinin net bir demokratik programları olması gerekir.

Devletin ve ulusun Türklükle tanımlanmış olmasını sorun etme-yen; bunun için dört bir yandan politik ve ideolojik mücadele yürüt-meyen; Diyanet’in, din derslerinin varlığına karşı mücadeleyi; hatta ulusun Müslümanlıkla tanımlanmasını sorun etmeyen ve bunları en tepeye yazmayan sosyalistler, bu eylem ve eylemsizlikleriyle kendi-leri demokrat değil iken nasıl demokratik bir hareketin oluşmasına katkı yapabilirler?[…]

Demir Küçükaydın:

12 Eylül ciddi politik mücadeleden ve demokratik görevlerden kaç manın bir örtüsüdür.

Solun ortak olarak yaptığı, 12 Eylül generallerinin yargılanması gibi kampanyalar ve eylemler, aslında günün acil görevlerinden kaçışın aracıdırlar.

Page 15: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

15

Beş vakit namazın

batıni açıklaması:

Beş ruhun-duyunun

iyi ve yerinde kullanılmasıdır.

Ummü’l-Kitab’da Namaz ve İslam’ın Diğer Zahiri Tapınmaları

İsmail Kaygusuz

UMMÜ’L KİTÂB’da, ortodoks İslam’ın değişmez koşulları olan şeriat (zahiri) tapınmalarının bâtıni yorum ve tanımlamaları

yine İmam Bakır tarafından, kendisine sorulan sorulara verdiği ya-nıtlarla yapılmaktadır. İlk soru namaz üzerine:

Soru 30: Namaz neyi simgeler ve kimlerle, nasıl kılınmalıdır?

‘Bu Tanrısallık tahtı ve alındaki beyin ruhu, emir ve ferman-larla (...)1 ve bütün bu emir ve uyarılar bu ruhun emrindedir. Bütün bu emir ve uyarılar beyindeki hayat ruhunun emrin-dedir. Namaz, oruç, Hac ve zekât, bu ruh aracılığıyla gerek-li kılınmıştır...’

Sonra Cabir b. Abdullah Ensari, ‘Ey benim Tanrım, bunun anla-mını nasıl bilmemiz gerekir?’ diye sordu. Bakır önce şu yanıtı verdi:

‘Beş namaz, beş makama tanıklık etmek demektir. İnanan kişi; öğle namazını soyluların (necibân) cemaatiyle birlikte ikindi namazını nakiplerin cemaatiyle birlikte, akşam na-mazını Ebu Zerr’in cemaatiyle birlikte, yatsı namazını Mik-dad’ın cemaatiyle birlikte, sabah namazını da Selmân’ın ce-maatiyle birlikte kılar.’

Cabir b. Abdullah Ensari “Ey benim Tanrım, bizim canımız, ma-lımız ve kanımız sana feda olsun, bunun anlamını bize açıkla da öğ-renelim” dedi. Bakır şöyle sürdürdü:

‘Muhammed (övülmüş) Muhammed ve âli (yüce) Ali’ye and olsun ki, bu sözü hiçbir kitapta ne yazmış ne de söylemişiz. Bu(nu açıklamak biraz) güçtür. Ona rıza göstermemiz ge-rekir.

Ey Cabir, tatmin olmuş olan bu ruh ne zaman yükselir ve alı-cı ruha, dokunma duyusuna varırsa, rüzgâr (?) ruhuna (ruh-i bad) bağlanır ve ona tanıklık ederse; seçkinlerin (necibân) cemaatine ulaşmış olur. Konuşma (ruhu)na varırsa, nakip-lerin cemaatine ulaşmış olur. Koku alma (ruhu)na varırsa, Ebu Zerr’in cemaatine ulaşmış olur. Görme (ruhu)na varırsa, Mikdad’ın cemaatine ulaşmış olur. İşitme (ruhu)na varırsa, Selmân’ın cemaatine ulaşmış olur. Seçkinlerin (necibân) ve başkanların (nakibân), Ebu Zer’in beyinin makamına gelin-ce, iman ruhuna sırtını dayamış olur. Böylece nur âleminde zuhur eder.

Page 16: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

16

Öğle namazı, dokunmadır; ikindi namazı, konuşmadır; ak-şam namazı, koku almadır; yatsı namazı, görmedir; sabah namazı, işitmedir.2 Bu ruh, bu beş makama yükselir ve her ma kamda tanıklık ederse kurtulur. Böyle yapmazsa, duru-mu zordur.’

Soru 31: Oruç ve diğer zahiri dinsel koşullar nasıl tanımlanmalıdır?

Sonra Cabir, ‘Ey benim Tanrım! Orucun anlamı nedir?’ dedi. Ba-kır şöyle yanıtladı:

‘Oruç tutulması gerekli otuz gün, ağzın kapatılması gerek-tiği (söylenmemesi gereken) bu otuz harftir. Elbette bu otuz harfl e söylenen nur ilminden kötülere söz etmemek, din kar-deşlerine doğruyu söylemek ve hiçbir şekilde onlara ihanet etmemek demektir. Böyle yapmazsa, büyük günah olur... Bunlar otuz nurlu harf olup on iki organ onların aracılığıyla tanınır... Kâfi rler, zalimler ve kıt görüşlülerle konuşmasın ve ağzını mühürlesin, kapatsın.3 (...)

Aynı şekilde bu kalpler ruhuna (ruhu’l-kulub) bir savaş (gaza) vaciptir. Kalkan, kılıç ve balta alsın, zırh kuşansın, yay alsın, ok torbasına otuz adet ok koyup beline bağlasın ve kâfi rlere karşı cihada çıksın ve onları perişan etsin. Kılıç; nutuk ve nur ilmi olmalıdır. Kalkan, alçakgönüllülük; zırh, Allah’tan sakınma; cevşen (zırh), yumuşaklık; yay, iki du-dak; ok torbası, ağız; otuz ok ise bu kalbin sol yarısında bu-lunan şu kâfi rleri perişan etmek için gece-gündüz tespih ve tehlil ettikleri otuz harftir.4 Onların bütün ordu, asker, kıs-kançlık, nefret, düşmanlık, öfke, kin, isteklerine karşı alçak-gönüllülük savaşını yapmak gerekir.5 (...)

Bunları yaparsa Hac’ca gider, azık ve binek hayvanı alır; Şeytanın zorluklarına-engellerine (akabesine) uğrar, hara-miler ve Araplarla karşılaşır ve Tanrı’nın evinde altı yüz bin kişilik bir cemaatle namaz kılar. Kalpteki ruhun aynı yüzlü altı sınırı vardır. Allah’ın evi kalptir.6 Çünkü altı sınırı var-dır ve altı yüz bin kişi anlamına gelir. Yoksa gerçek anlamıy-la Allah’ın evi, konuşan (nâtıka) ruhun, yani Tanrı’nın kendi-sinin makamıdır. Bu ruh, Tanrısallığın ve ruhaniyetin otuz harfi yle okur, söyler ve buyurur... Yerilmiş insana uğrayınca, Şeytanın akabesine (engel, tepe) uğramış olur. Şeytanın aka-besinin alt yarısında, duygusal (hissiye) ruha uğrayınca, çöle uğramış olur. Akik(?), zerik (ayrım), engel, öfke, kin ve düş-manlığa uğrayınca; hırsızlara ve Araplara uğramış olur. Be-yinden kalbe bağlanan ve içinde kan bulunmayan şu beyaz damara gelince; Medine yoluna gelmiş olur. Ağza gelince, binlerce fersah kat etmiş ve Allah’ın evine varmış olur. Her

Orucun batıni yorumu:

Otuz gün ağzın kapatılması, uygun olmayan her şeyden uzak durmak; nur ilminden kötülere söz etmemek, inananlara ihanet etmemektir. Ayrıca bunları otuz harfi kullanarak yazıyla da yapmamaktır.

Gerçekte önemli olan alçakgönüllülük savaşını yapmaktır.

Page 17: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

17

Cihadın batıni açıklaması:

Kılıç, nutuk ve nur ilmi

olmalıdır. Kalkan,

alçakgönüllülük; cevşen (zırh),

Allah’tan sakınma ve

yumuşaklık; yay, iki dudak;

ok torbası, ağız; otuz ok ise bu

kâfi rleri perişan etmek

için gece-gündüz

Tanrıyı kutsama (tespih)

ve ‘Allahtan başka Tanrı

yoktur’ sözünü söyledikleri

(tehlil ettikleri) otuz harftir.

gün soğuk, çorak ve sıcak binlerce yer-de konuşma (nutk) makamına gelir. Tat alma ruhuna varınca, zemzem kuyu-suna varmış olur. Dilin ucuna varınca, Arafat’a varmış olur. Ağzın altı aracına varınca, ilâhiyat bilimiyle uğraşır ve altı yüz bin kişiyle birlikte namazda saf tut-muş olur. Koku alma (ruhu)na ulaşınca, Merve’ye ulaşmış olur. Görme (ruhu)na ulaşınca, sefaya ulaşmış olur. Sefa’dan Merve’ye ve Merve’den Sefa’ya yedi kez koşmak, gözün yedi tabakasıdır. Alna gelince, Mekke’ye ulaşmış olur ve Tan-rısallık tahtında bulunan bu altı ruhu ta-vaf eder. O zaman güvende olur ve hu-zura kavuşur...’7”

NOTLAR:1 W. İvanov tarafından soru işareti konmuştur. Cümlede eksiklik

görülmektedir. (Çev.)2 Beş vakit namazın gerçekte neyi simgelediği batıni açıklamasını

görüyoruz; beş ruhun-duyunun iyi ve yerinde kullanıldığında, yani iyi sözler işitme, iyi ve yararlı şeyleri görme, tatma ve dokunmayla, Mikdad ve Selmân’ın, Ebu Zer’in ve neciplerle nakiplerin cemaatlerine katılmış ve onların makamlarına kavuşmuş olur.

3 Burada geniş bir oruç yorumu görmekteyiz: Otuz gün ağzın kapatılması, uygun olmayan her şeyden uzak durmak; nur ilminden kötülere söz etmemek, inananlara ihanet etmemektir. Ayrıca otuz harfi kullanarak yazıyla da bunları yapmamak. İvanov da “İsmaililerde orucun daima bu anlama geldiğini” belirtir.

4 Cihadın ve cihat araçlarının batıni açıklaması da çok önemli; Ortodoks İslam’ın cihat anlayışına tamamıyla aykırı durmaktadır ki, yinelemekte yarar var: Kılıç, nutuk ve nur ilmi olmalıdır. Kalkan, alçakgönüllülük; cevşen (zırh), Allah’tan sakınma ve yumuşaklık; yay, iki dudak; ok torbası, ağız; otuz ok ise bu kalbin sol yarısında bulunan kâfi rleri perişan etmek için gece-gündüz Tanrıyı kutsama (tespih) ve ‘Allahtan başka Tanrı yoktur’ sözünü söyledikleri (tehlil ettikleri) otuz harftir.

5 Demek ki, gerçekte önemli olan alçakgönüllülük savaşını yapmaktır! Bu arada İvanov’un, burada yayı iki dudak ve ağızdan çıkan otuz harf ile kâfi rler üzerine fırlatılmak zorunda kalınan yaydan çıkan otuz ok arasında bir benzerlik gören yaklaşımdaki karşılaştırmanın, metnin eskiliğine kanıt göstermesinin pek anlaşılır bir yanı yoktur. Zaten metnin eskiliği daha başlarındaki önemli tarihsel vurgulamalardan anlaşılmaktadır.

6 Yukarıda anlatılan zahiri hac ibadeti ve zorluklarıdır. Oysa Allahın evi, gönüldür kalptir; tapınma, ziyaret ona olmalıdır.

7 Görüldüğü gibi zahiri Hac tapınmasının aşamaları da insan vücudunun sahip olduğu duyuların, yani altı ruhun Tanrı’nın evi olan kalp arasındaki bâtıni gezi çerçevesinde veriliyor.

Foto: Erdem Kantekin, Hacıbektaş, 2009.

Page 18: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

18

“Kürt Sorunu”nun Çözümü Gerçek Bir Laiklikten GeçerDemir Küçükaydın

Bu yazı www.koxuz.org sitesindenalınmıştır ve kısaltılarak yayınlanmaktadır.Yazının tümüiçin lütfen internet sitesine bakınız.

BİR ARALAR Mesut Yılmaz, “Avrupa’ya giden yol Diyar ba-kır’dan geçer” diye bir söz etmişti. Biz o zamanlar buna nazi-

re olarak […] “Diyarbakır’a giden yol İstanbul’dan geçer” demiştik.Bu formüller özünde çok temelden bir ilişkiyi bir paradoksla

ifade etmenin araçlarıdırlar. Örneklerde olduğu gibi, “Batı”ya ulaş-mak için “Doğu”ya gitmek ve “Doğu”ya ulaşmak için de “Batı”ya, yani tam ters yola gitmek veya onu kazanmak gerekir.

Hükümetin “Kürt Açılımı”nın yine böyle paradoksal biçimde ifade edilebilecek bir ilişki nedeniyle fazla ileri gidemeden soluğu-nun kesileceği şimdiden görülebilir.

Bu ilişkiyi başlıkta formüle ediyoruz: Kürt sorununun çözümü, batının şehir orta sınıfl arının ve Alevilerin desteğinden; diğer bir ifadeyle gerçek bir laiklikten geçer.

Bir an için varsayalım ki, hükümet gerçekten “Kürt sorunu”nu çözmek istiyor. Bugünkü politikasıyla ve yaklaşımıyla çözebilir mi? Onu inceleyelim.

Bu hükümetin bugünkü yaklaşımıyla ve politikasıyla “Kürt Sorunu”nu çözmesi olanaksızdır. Olanaksızdır, çünkü batının şe-hir orta sınıfl arı ve Alevilerin desteği ya da en azından hayırhah bir tutumu ve tarafsızlığı olmadan “Kürt sorunu”nda gerekli adımları atacak gücü bulamaz.

Aleviler ve şehir orta sınıfl arı bugün Askeri Bürokratik Oligar-şinin yedeği durumundadır. Çünkü onlar Politik İslam karşısında Askeri Bürokratik Oligarşinin gücü ve egemenliğinin bir garanti ol-duğunu düşünmektedirler.

AKP’nin “Kürt açılımı” bu zümrelere, Kürtleri de politik İs-lam’ın yedeğine alma, dolayısıyla bir mevzinin daha kaybedilme-si olarak görünmektedir ve görünecektir. Bu da bu geniş zümre-lerin “Açılım”a karşı ilgisiz davranışlarını hatta güçlü bir direniş göstermelerini getirecektir. Askeri Bürokratik Oligarşi de bunu çok iyi değerlendirip, bir süre sonra şimdi kaybettiği inisiyatifi tekrar kaza nacaktır.

* * *Kimse Askeri Bürokratik Oligarşinin gücünü ve esnekliğini hafi fe almasın. Hükümet aslında Ergenekon tevkifatıyla bu gücün gücüne dokunmuyor, bu gücün gerekli esnekliği kazanabilmesinin koşulla-rını oluşturup, bir bakıma onun uzun vadeli çıkarları adına kestane-leri ateşten çıkarıyor.

Kürt sorununun çözümü,batının şehir orta sınıfl arının ve Alevilerin desteğinden; diğer bir ifadeyle gerçek bir laiklikten geçer.Aleviler ve şehir orta sınıfl arı bugün Askeri Bürokratik Oligarşinin yedeği durumundadır. Çünkü onlar Politik İslam karşısında Askeri Bürokratik Oligarşinin gücü ve egemenliğinin bir garanti olduğunu düşünmekte.

1 Eylül, İstanbul, Kadıköy yürüyüşü.

Page 19: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

19

Bu gücün gücü ve egemenliğini, bugünkü askeri, bürokratik, paha-lı, anti-demokratik ve korkunç merkezi ve keyfi yapıyı parçalanma-dıkça yok etmek mümkün değildir.

Nasıl toprakları küçük çiftçilere dağıtmadıkça derebeyliğin bir sınıf olarak varlığına ve gücüne bir şey yapılamazsa öyle.

Türkiye’de tam bir ekonomist bakış açısıyla feodalizmi üretim alanında, toprak mülkiyeti alanında aramak adet olmuştur. Halbu-ki Türkiye’de eğer bir feodalizmden söz edilecekse, bu Askeri Bü-rokratik Oligarşi’dir. Yani bizzat bu devletin kendisi en büyük “fe-odal” bir güçtür. Zaten prekapitalist sömürünün özünde, ekonomi dışı zor vardır. Doğu’da en büyük ekonomi dışı zor aracı bizzat dev-letin kendisidir.

* * *Bu gerçekler unutulmazsa, gerçek laiklik yönünde de tıpkı “Kürt açılımı” gibi bir takım açılımlar yapılmadığı; Alevilerin ve şehir orta sınıfl arını onları askeri bürokratik oligarşinin yedeği duru-muna düşüren korkuları giderilmediği ve Askeri Bürokratik Oli-garşi bu kesimlerden tecrit edilmediği sürece, Askeri Bürokratik Oligarşi’nin gücünü ve direncini kırmak mümkün değildir.

Bu korkuları gidermenin biricik yolu da Diyanet’in kapatılma-sı, İmam Hatiplerin kapatılması; “din adamlarını” cemaatlerin ken-di bağışlarıyla eğitip, geçimlerini sağlamaları; okullardan din dersi-nin kaldırılması gibi gerçekten laik tedbirlerdir.

Halbuki Erdoğan’ın AKP Meclis Grubu’nda yaptığı şu meş-hur ağlatan konuşması bile bu korkuları besleyici bir özelliğe sa-hiptir. Bütün kardeşlik argümanları (Aynı dinden analar, Selahat-tin Eyyübi’nin Kudüs’ü alışı, vb.) İslam ile ilgilidir ve her biri gerici bir milliyetçilik anlayışından başka bir şeyi ifade etmez. Bütün ko-nuşma, ulusun Türklükle tanımlanmasından kısmen de olsa uzak-laşırken, aynı zamanda ulusun Sünni İslam ile tanımlanmasını bir-likte getirmektedir.

Bütün bu argümanlar, Alevilerin ve şehir orta sınıfl arının kor-kularını pekiştirir ve onları Askeri Bürokratik Oligarşinin yedekli-ğine mahkûm eder.

Bu da Askeri Bürokratik Oligarşinin militan kitle desteğinin ve hareket kabiliyetinin artması demektir. Dolayısıyla da “Kürt Açılımı”na daha büyük bir direnç demektir. Bu da en kısa zamanda Erdoğan’ın geri adım atmasıyla sonuçlanacaktır.

Erdoğan ya da AKP ya da burjuvazi, gerçekten “Kürt sorunu”nu çözmek istiyorlar, bu “vesayet rejimi”nden kurtulmak istiyorlarsa, “Kürt Açılımı” gibi ve onunla birlikte bir de “Laiklik Açılımı” yap-mak zorundadırlar. İmam Hatiplerin kapatılması, Diyanet’in lağvı, din derslerinin kaldırılması gibi gerçek laikliğin olmazsa olmaz ko-şulları yönünde açılımlar yapmadan, Batılı şehir orta sınıfl arının ve Alevilerin Genelkurmay’ın yedeği olmaktan çıkması sağlanamaz. Bu sağlanamayınca da ilk adımda açılımların soluğu kesilir, direnç karşısında duraklar ve geriler.

Gerçek laiklik yönünde

bir açılım yapılmadığı;

Alevilerin ve şehir orta sınıfl arını

onları askeri bürokratik oligarşinin

yedeği durumuna düşüren

korkuları giderilmediği ve

Askeri Bürokratik Oligarşi

bu kesimlerden tecrit edilmediği

sürece, Askeri Bürokratik

Oligarşi’nin gücünü ve

direncini kırmak mümkün değildir.

Page 20: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

20

“Kürt sorunu”nu çözmek istiyorlarsa, “Kürt Açılımı” gibi ve onunla birlikte bir de “Laiklik Açılımı” yapmak zorundadırlar. İmam Hatiplerin kapatılması, Diyanet’in lağvı, din derslerinin kaldırılması gibi gerçek laikliğin olmazsa olmaz koşulları yönünde açılımlar yapmadan, Batılı şehir orta sınıfl arının ve Alevilerin Genelkurmay’ın yedeği olmaktan çıkması sağlanamaz.

Burada sorun kişilerin yetenekleri veya samimiyetleri veya ön-ceden tehlikeleri görüp görememeleri değildir. Sorunun özü çok daha derinlerdedir, sınıfl arın yapıları ve karakterleri ile ilgilidir.

Yukarıda bağlantıyı gösterebilmek için “Bir an için varsayalım ki hükümet ‘Kürt sorununu’ gerçekten çözmek istiyor” dedik.

Ama “gerçekten çözmek” istemez, isteyemez. Bunu istedi-ği an bizzat kendi varlığını ve egemenliğini de tehlikeye atar.Ya da şöyle diyelim çözüm var, çözüm var. Modernleşmenin çeşitli yolları vardır. Fransız yolları vardır, Prusya yolları vardır. Devrim-ci ve demokratik yollar vardır, gerici yollar vardır.

Biz “gerçek bir çözüm” derken, gerçekten devrimci ve demok-ratik bir çözümü kastediyoruz. Yani ulusun her hangi bir dil, din, etni, soy, tarih, vb., ile tanımlanmaya karşı tanımlanması.

Erdoğan ise konuşmasında ulusu bir tarih ile tanımlamakta, sa-dece “Türk tarihi” yerine bu sefer (ki o da kısmen öyle) Sünni İs-lam tarihi ile tanımlamaktadır. Ulusun tarih ile tanımlanmasını ka-tegorik olarak reddetmemektedir. Ulusu tarih ile tanımlamayı red-detmeden; ulusu tarih ile tanımlamaya karşı tanımlamadan demok-ratik bir ulus ve devlet mümkün olamaz.

Erdoğan’ın bu yaklaşımı Türkiye’deki Politik İslam’ı bayrak ya-pan ve ulusu İslam ile tanımlamak isteyen burjuvazinin, demokra-tik olmayan karakterinin bir dışa vurumundan başka bir ey değildir.

Eğer bu burjuvazi tarihsel ve yapısal olarak demokratik bir ka-raktere sahip olsaydı daha baştan Sünni İslam yerine, aydınlanma-nın demokratik projesi üzerinden uzun teorik hazırlığını ve biriki-mini yapardı.

Hatta İslam içinde bile, daha Muhammet’in ölümüyle Mekke eş-rafının adım adım kontrolüne geçmiş İslam’ın değil, Muhammet’in İslamının evrenselciliğini yüceltir ve uluslara karşı bir çağrı yük-seltir; aydınlanmada bir düşman ve rakip değil, kendisiyle aynı so-runu farklı tarihsel koşullarda çözmeye çalışan bir ortak görürdü.

Bütün bunların yokluğunun ardında, burjuvazinin gerici ve anti-demokratik karakteri yatmaktadır. Erdoğan da bu fi kri hazırlı-ğın bir ürünüdür. Bizzat bu arka plan, burjuvazinin kendi uzun va-deli çıkarlarının önünde bile bir engel haline gelmektedir.

Bu, hiç de yeni bir fenomen değildir aslında. On dokuzun-cu yüzyılda Avrupa burjuvazisi de ezilenlerden korkusundan, as-lında uzun vadeli ve genel çıkarları toprakların ulusallaştırılması-nı ve küçük çiftçilere dağıtılmasını gerektirirken, bunu yapmıyor ve büyük toprak sahipleriyle ezilenlere karşı bir ittifaka giriyordu. Türkiye’de olan bunun değişik bir versiyonudur. Türkiye’nin “Feo-dal beyleri”, “Büyük Toprak Sahipleri” Askeri Bürokratik Oligar-şidir. Türkiye’deki Burjuvazi de tıpkı Avrupa’daki sınıfdaşları gibi davranmaktadır.

[…]

12 Ağustos 2009, Çarşamba

Erdoğan’ın yaklaşımı Türkiye’deki Politik İslam’ı bayrak yapan ve ulusu İslam ile tanımlamak isteyen burjuvazinin, demokratik olmayan karakterinin bir dışa vurumundan başka bir şey değildir.

Page 21: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

21

Bu Kez Bu Maya TutsunHaşim Kutlu

“Aşk ile.

Daylemi’yem dinle dostun sözünüAcı söz dostundur çevirme yüzünü

Can kulağını aç kem etme özünüBal arıda arı kovanda bala çevrilir”

Daylemi – Sürgün Dörtlükler

Sivas/Madımak katliamının 16. yıldönümünü anlama uygun bir şekilde, hem kitlesel hem de bileşim bakımından olması gere-

ken toplum yapılanmalarıyla birlikte anıldı. Katliamı takip eden yıllarda “derin devlet” örgütlemesinin bu canavarlığına –ağıda çif-tetelli oynamak gibi garip toplumsal yamulmalarla– “festivaller” ya da “geceler” yaparak karşılık verdik. Nihayet o tür etkinlikleri tüketerek sadede geldik!

O günden bugüne Alevi örgütlülükleri hem deney kazandılar hem de kendileri olma yolunda dersler çıkartarak epeyce değişim geçirdiler. Daha kat edilecek çok yol olmasına karşın, o günlerden bugüne epeyce yol almayı başardılar. Kuşkusuz bu gerçeği göz ardı etmiyorum.

Ne ki, içinden geçmekte olduğumuz güncelin, demokrasi ve öz-gürlükler konusunda dayattığı sorumlulukları ve yapılması gere-kenleri düşündüğünüzde Alevi toplumunun bu sorumluluklara uy-gun hareket ettiği söylenemez. Demokrasi ve özgürlükler konusun-da ağır görevlerin sorumluluğu olanca ağırlığıyla boynumuza bin-miş durumdayken, olmuş-bitmişle avunmakla veya yapamadıkları-mıza gerekçeler üretmekle yetinemeyiz.

Bu nedenle, Demokratik Alevi örgütlenmeleri bir yandan karın-ca kararınca yürürken, diğer yandan hâlâ taşıdıkları zaafl ara dikkat çekmeye özen gösteriyorum. Bir Kızılbaş olarak, bu toplumun bir bireyi olarak, hem bu toplumun hem de onun adına meydan tutan örgütlülüğün her şeyden önce bizzat kendisi için oynaması gereken rolün emrettiği şekilde yerini, konumunu, hedefl erini, dostunu düş-manını belirlemesini, üstelik bunları doğru şekilde belirlemesini is-tiyorum, bekliyorum. Bunun da hakkım olduğunu düşünüyorum.

Güncelin dayattığı konulara yönelmek istediğim bu yazıda ne-den böylesi kişisel bir açıklama yapmaya gereksinim duydum? As-lında anlaşılır olması gerekir. Ezeli önyargılı ve kinci yaklaşımlar-dan söz etmek istemiyorum. Öylesine bugüne dek yanıt vermedim, vermem de. Ben bir Yol insanıyım ve hizmetlisiyim. Ne Yol’un dili, erkânı ne de ahlakı bu seviyelere izin vermez.

Ne ki kimi dostlardan dizi tepki almaktayım: Sözlerimin ağır ve tek yanlı olup olmadığını; biz Aleviler için söylediklerimi acaba diğer demokrasi dinamikleri için de söyleyip söylemediğim; Kürt Özgürlük Hareketine de Alevilere yüklendiğim gibi yüklenip yük-

Güncelin, demokrasi ve

özgürlükler konusunda

dayattığı sorumlulukları

ve yapılması gerekenleri

düşündüğünüzde Alevi

toplumunun bu sorumluluklara

uygun hareket ettiği

söylenemez.

1 Eylül, İstanbul, Kadıköy

yürüyüşü.

Page 22: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

22

Yerel seçimlerde Demokratik Alevi hareketinin sergilediği tutum hiç de o mitinglerin ortaya çıkardığı fotoğrafa uygun düşmedi. Bu son örneğin de kesintiye uğramamasını diliyorum.

Kürt Özgürlük Hareketi üçüncü kezdir tek yanlı silah kullanmama tutumunu uzatıyor. Birçok demokratik örgüt çözüm haritası oluşturuyor, programlar açıklıyor.

Demokratik Alevi Hareketinden ise ne benzer bir çalışma ne de kurum bazında bir açıklama geliyor.

lenmediğimi; ya da onlardan da Aleviler için bir şeyler isteyip iste-mediğimi sorguluyorlar.

Bu dostlara, Yol’umuzun, “hakkı olanın hakkını vermekte te-reddüt etmeyin” şeklindeki erkânını hatırlatmakta ve elimden gel-diğince erkân süreğini izlediğimi belirtmekle yetinmek istiyorum. Yukarıdaki kişisel açıklamama da bu bağlamda yer verdiğimi ifade etmek istiyorum.

Bu açıklama ile yetinmeyecek olan dostlara ise birçok internet sitesinde bu doğrultularda yazılmış ve yayınlanmış onlarca maka-lem bulunduğunu, dileyenin bunları kolayca bulup okuyabileceğini belirtmek istiyorum.

Konuya dönecek olursam;Sivas katliamını protesto mitinginin, hem dillendirdikleri hem

de bileşenleri bakımından olumlu olduğunu yukarda belirtmiş-tim. Bunu, içinden geçtiğimiz süreç açısından son derece önemli buluyorum. Bu örnek, seçim öncesinde, Alevilerin düzenlediği iki ayrı mitingde de ortaya çıkmıştı, ama yerel seçimlerde Demokratik Alevi Hareketinin sergilediği tutum hiç de o mitinglerin ortaya çı-kardığı fotoğrafa uygun düşmedi. Bu son örneğin de kesintiye uğ-ramamasını diliyorum. Bu açıdan artık olması gereken sürek ortaya çıkmalı ve sonuç almalıdır diye düşünüyorum.

Kürt Özgürlük Hareketinin en temel iradesi, üçüncü kezdir tek yanlı silah kullanmama tutumunu uzatıyor. Demokrasi ve özgür-lükler açısından ülkenin en yakıcı sorunu olan Kürt sorununun, en azından çözüm yollarının, daha uygun şartlarda görüşülmesi, tartışılması için fırsat yaratıyor. Bunu her şeyden önce demokrasi ve özgürlüklere ihtiyaç duyan toplum kesimleri için yaptığını ifade ediyor. Dahası, her ihtiyaç sahibi sürece dâhil olsun, kendisinin ve ülkenin yakıcı sorunu konusunda görüş ve tutum belirlesin istiyor.

Ateş etmemeye dair tek yanlı karar üstüne, Demokratik Alevi Hareketinin yönetim kademelerindeki kişilerden de diğer toplum kesimleri, aydınlar, yazarlar gibi görüş belirtenler oldu. Bunu tak-dirle karşıladım, ama ne yazık ki, Demokratik Alevi Hareketi bu-güne dek bir bütün olarak, kurumsal temelde sürece dâhil olmadı. Görüş belirtmedi. Önemli olan da konunun bu yönü!

Birçok demokratik örgütlü toplum düzeyleri, en yakıcı sorun-da çözüm haritası oluşturuyor, programlar açıklıyor. Hükümeti ve devleti çözüme zorluyor. Demokratik Alevi Hareketinin kurumla-rından –ki temsil ettiği topluluğun sorunları, en yakıcı sorunların başında geliyor ve çözüm bekliyor– ne benzer bir çalışma ne de ku-rum bazında bir açıklama geliyor.

Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Başkanı sevgili Fevzi Gü müş’ten gelen açıklamaları göz ardı etmiş değilim. Ama genelin pozisyonu bu değil. Zaman zaman Avrupa Alevi Bektaşi Konfede-rasyonu Başkanı Sayın Öker de açıklama yapıyor, ama Turgut Öker olarak yapıyor. Konfederasyonda ya da Federasyonlarda tartışılarak geliştirilmiş ne bir karar ne de bir program var. Kastım da bu.

Page 23: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

23

Alevi topluluğu adına son derece önemli bulduğum bir hususu daha açmak istiyorum. Temsil açısından Alevi-Bektaşi süreğinin en üst makamına bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir. Tabii ki bizim cenahta bir Fethullah Gülen tezahür etsin demiyorum; buna ne geçmişte ne de bu gün gereksinme duyuldu, ama sorunun yakıcı-lığına ve Alevi sorunsalının çözümünde de anahtar rol oynamasına binaen Postnişinlik makamından hiç bir açıklama gelmiyor.

Makam doğrudan değilse, sorumlu düzeydeki vekil Pirler/Dede-ler aracılığıyla yapabilir, yapmıyor. Saygısızlık etmek istemiyorum, ama bu suskunluğu doğru bulmadığımı da belirtmek istiyorum.

* * *Devlet ve hükümet açıklamalar yapıyor. Seçimler öncesinden baş-layarak devam edegelen, ama son günlerde giderek yoğunlaşan açıklamalar. Bu açıklamalara ve ortada dönen bir kısım çalışmalara bakılırsa, “Alevi Çalıştayı” adı verilen çalışmada olduğu gibi Kürt sorununu da bir biçimde devletleştirmek ve ortadan kaldırmak isti-yor. Bunun bir dizi iç ve dış nedeni var ve şimdi burada halleşmek istemiyorum.

Burada önemle üstünde durmak istediğim konu, belli bir kimli-ği temsil eden AKP’nin, devlet ile arasında bir süredir devam ede-gelen sürtüşme ve pazarlıklarla hükümetlikten çıkıp iktidar olma çabasıdır. Bu çabanın önündeki en temel engelinin Kürt ve Alevi sorunu olduğu açıktır. AKP, her iki sorunu hem tekeline almak hem de devleştirerek ortadan kaldırmak isteğinde ve kararlılığındadır. Bu konuda özellikle Genelkurmay’la uzlaşı içindedir.

Kuşkunuz olmasın, eğer Genelkurmay uzlaştıysa CHP ve MHP gibi partilerin şu veya bu yöndeki muhalefeti, boş cayırtıdan başka bir şey ifade etmez. Seksen yıllık ırkçı ve inkârcı terane dillerinden düşmüyor baksanıza: “Üç beş çapulcuyla pazarlık kabul etmeyiz!” Bir süre sonra bu böğürtüyü kendilerinden başka duyan olmayacak, bundan kuşkum yok, ama bu zeminlerden umut toplamağa çalışan Kürt ya da Alevi kökenlilerin varlığını görmek bana acı vermekte.

Bu yazı hazırlandığı sırada Başbakan, son MGK toplantısı-na yollama yaparak mealen, Kürt sorununda kimi hazırlıklar için mutabakat sağlandığını ve yine kimi çalışmaların yapılması için de İçişleri Bakanlığına görev verildiğini, varılan sonuçları kamu-oyuyla paylaşacaklarını açıkladı. Anlaşılan o ki, Kürt sorunu hâlâ, bir “terör sorunu” olarak görülmektedir. Seksen yıldır bu kafayla gidildi; ısrarla ve inatla aynı yaklaşımlar sergileniyor. Kuşkunuz ol-masın, Alevi sorununda da devlet ve hükümet perspektifi aynıdır. Ama sorun ve çözüm onlara kalmayacaktır. Kalmamalı da!

Kürt tarafı kendi çözümlerini hem program düzeyinde tartışıyor hem de tartıştırıyor. Bir yandan on beş Ağustos’ta Öcalan’ın ya-pacağı açıklamaları beklerken, diğer yandan onu da kucaklayacak şekilde hazırlıklarını çok yönlü yoğunlaştırıyorlar.

Bu söylediklerim bütün Alevi kuruluşları ve yönetimleri tara-fından hem biliniyor hem de takip ediliyor. Demokratik Alevi ha-

Temsil açısından Alevi-Bektaşi

süreğinin en üst makamına

bu konuda büyük sorumluluk

düşmektedir.

Sorunun yakıcılığına ve

Alevi sorununun çözümünde

de anahtar rol oynamasına

rağmen Postnişinlik

makamından hiç bir açıklama

gelmiyor.

Saygısızlık etmek

istemiyorum, ama bu

suskunluğu doğru

bulmadığımı da belirtmek

istiyorum.

Özgürlük için yola çıkanlar en özgür

durumdaki devletin

özgürlüğünü kısıtlayacak

bir hamleyle işe başlamalıdır.

Yapılacak ilk iş budur.

Devletin özgürlük alanı ne

kadar daralırsa, derece derece tekmil toplum

katları o oranda

özgürleşecektir.

Page 24: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

24

Demokratik Alevi hareketi atıl beklemeyi ya da salt seyirci tarzı izlemeyi bir yana bırakmalı ve kendi ağırlığıyla orantılı olarak en aktif şekilde devreye girmeli diye düşünüyorum.

reketi atıl beklemeyi ya da salt seyirci tarzı izlemeyi bir yana bı-rakmalı ve kendi ağırlığıyla orantılı olarak en aktif şekilde devreye girmeli diye düşünüyorum.

“Çözüm her zamankinden daha yakın” başlıklı makalemde de belirttim. Alevi toplumunun en temel demokratik talepleriyle Kürt Özgürlük Hareketinin dillendirdiği demokrasi istemi, hatta günce-lin en çok dillendirdiği “yol haritası”nın içeriğini de kapsayacak şekilde ortaklaştırılmalı. Böyle bir tutum hem bütün demokrasi dinamiklerinin taleplerini daha güçlendirecek hem de hükümet ve devletin dayatma alanını o oranda daraltacaktır.

Lafı uzatmak istemiyorum. Kısaca, özgürlük için yola çıkanlar en özgür durumdaki devletin özgürlüğünü kısıtlayacak bir hamley-le işe başlamalıdır. Yapılacak ilk iş budur. Devletin özgürlük alanı ne kadar daralırsa, derece derece tekmil toplum katları o oranda özgürleşecektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde devletin özgürlüğünün, Aleviler ve Kürtler gibi toplum kategorileri için tümüyle keyfi lik ve indilik oldu-ğu göz önüne alınırsa başlangıç hamlesinin anlamı ve önemi daha an-laşılır olacaktır.

Star TV Protesto EdildiAhmet Koçak26 Ağustos 2009 tarihinde Star TV’de sabah kuşağında yayınlanan “Zuhal Topal’la Desti İzdivaç” programında bir kişinin söylediği söz Alevi-Bektaşi toplumunu kızdırdı, üzdü.

Program sunucunun 82 yaşında evlenmek isteyen kişiye “Sen 42 yaşındaki bir bayana nasıl hayır diyorsun?” sorusuna, o kişinin yanıtı; “Kızım ben Kızılbaş mıyım?” şeklinde olması Alevileri aya-ğa kaldırdı.

Olay karşısında zor durumda kalan sunucu Zuhal Topal’ın imda-dına program yapımcıları yetişti. Reklamları girdiler. Reklam son-rası Zuhal Topal, “Canlı yayın bu, istemeden insanlar ağzından bazı şeyler kaçırabiliyor. Onun yaşlılığına ve heyecanına verelim. Onun adına özür diliyorum. Kendisi de özür diliyor. Seyircilerimiz hak-larını helal etsinler... Böyle bir hata oldu. Rahmi Bey de çok üzül-

Page 25: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

25

dü. Haklarınızı helal edin diyorum ve özür diliyoruz” açıklaması-nı yaptı.

Star TV ise, “Konuğumuzun ağzından çıkan yanlış sözden dola-yı seyircilerimizden özür diliyoruz” şekilde alt yazı geçti.

Bu gelişmeler karşısında ABF öncülüğünde Alevi örgütleri, 27 Ağustos 2009’da Doğan Medya Grubu önünde toplanıp, basın açık-laması yaparak Star TV yetkililerini protesto ettiler. 200–250 civa-rında kişi ellerinde “Hakaret istemiyoruz, ayrımcılık son bulsun”, “Kızılbaşız, Aleviyiz, çağdaşız, ilericiyiz” yazan döviz ve pankart-larla slogan atarak siyah çelenk bıraktı.

Federasyonun basın açıklamasını ABF Genel Sekreteri Kazım Genç okudu. Ardından federasyon yönetiminden bir grup televiz-yonun binasına girip kanal yetkilileriyle görüştü. Görüşmenin ar-dından basına açıklama yapan Kazım Genç; “kanal yetkililerinin üzüntülü olduğunu, Alevi-Bektaşi toplumuna yönelik programlar yapmak istediklerini ve ABF’den bu konuda kendilerine yardımcı olmalarını” söylediklerini aktardı. Bu açıklamanın ardından eylem-ciler olay yerinden ayrıldılar.

Egemen İdeolojinin Bakışı Yıkılmalıdır

Bu yaşananlar 1995’te aynı kanalda ‘Süper Turnike’ programında Güner Ümit’in gafını hatırlattı. Egemen ideolojinin Alevilere bakışı değişmediği sürece bu olaylar ne ilk ne de son olacak. Egemen ide-olojinin bu anlayışı nasıl değişecek, ya da değiştirilecek? Meselenin özü bu soruya verilecek yanıttadır.

Alevi demokratik örgütleri Kızılbaşlığın Aleviler için bir onur olduğunu, Alevilerin siyasi ve inançsal mücadelesinin adının Kızıl-başlık olduğunu her platformda dillendirmelidir.

Alevi demokratik örgütleri boş hayaller peşine gitmek yerine, inanç ve ırk temelinde ayrımcılığa karşı çıkmayı, yani demokrasi mücadelesini en başa almalıdırlar.

Alevilerin dışındaki toplumun önyargıları, ancak tüm toplumun çıkarlarını savunarak verilecek bir demokrasi mücadelesinin için-de aktif biçimde yer alarak kırılacaktır. Aksi halde daha çok haka-retlerle karşı karşıya kalacağız ve bunları sadece protesto edeceğiz.

Alevi örgütleri Kızılbaşlığın

Aleviler için bir onur olduğunu,

Alevilerin siyasi ve inançsal

mücadelesinin adının

Kızılbaşlık olduğunu

her platformda dillendirmelidir.

Page 26: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

26

Nasıl…

David Durak Arslan

“Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…” derken ozan, can alıcı bir soru sormuştu kendisine ve herkese.

Neden çıkmaz karanlıklar aydınlığa, diye sor-mamıştı dizelerinde. Nedenler üzerinde yorulma-mak, değişimi imkânsız geçmişin içinde boğul-mamak gerekir diye düşünmüştü belki de!

Televizyon tartışma programlarına kulak veri-yorsunuz, “Neden şöyle yapmıyorlar?” sorularıyla dolu uzun cümlelerle örülmüş konuşmalarda bo-ğuluyorsunuz.

Panel ve konferanslara katılıyorsunuz, “Ne-den bunlar böyle?” sorgulamalarıyla çınlayan sa-lonlarda beyninizi tırmalayan nutuklarda yıpranı-yorsunuz.

Diğerini suçlayan, kendini aklayan, dünyanın merkezine benliğini koyarak, gerçek ile doğrunun aynı olduğuna, onların da sadece kendisinde bu-lunduğuna inanan hafi f kişiliklere şahit oluyorsu-nuz.

Hem, “sonuna kadar muhalefetim” deyip, son-ra da iktidarda olandan beklenti içine girerek, imkânsızı bekleyerek kendi varlığını karşısında-kinin zaafl arı üzerine inşa etmeyi hak gören ucuz kahramanlıklara tanık oluyorsunuz.

Bütün bunları siz çok yakından izliyor, dinli-yor, görüyor ve duyuyorsunuz, ancak susuyorsu-nuz. Yine de “neden” susuyorsunuz demiyorum. Nasıl konuşacaksınız? Onu düşünüyorum.

“Nasıl” bir yaşam istediğinizi, “nasıl” ifade edeceğinizi ne zaman öğreneceksiniz, bilemiyo-rum.

İstediğiniz yaşama, “nasıl” kavuşabileceğini-ze dair nasıl bir siyaset izlemeyi düşünüyorsunuz, bunu merak ediyorum.

“Siyaset sonuç alma sanatıdır…” diyor bilim insanları, siz bu sanatı nasıl algılıyorsunuz? Ayak oyunlarını, delege hesaplarını, ajitasyonu ve ben-merkezciliği siyaset sanatı kavramının içinden çı-kardığınızda elinizde kalacak olan o kocaman sı-fır rakamını nasıl taşıyacaksınız aklıma sığdıra-mıyorum.

Nazım Hikmet

Kerem Gibi

Hava kurşun gibi ağır!Bağır bağır bağır bağırıyorum!Koşun kurşun erit- -meğe çağırıyorum...

O diyor ki bana:– Sen kendi sesinle kül olursun ey! Kerem gibi yana yana...“Deeeert çok, hemdert yok”Yürek- -lerinkulak- -ları sağır...Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:– Kül olayım Kerem gibi yana yana

Page 27: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

27

Kötü dediklerinizle kıyaslandığınızda mı sizin iyilik dereceniz ortaya çıkacak, yoksa gerçekten siz her haluka de “iyi” misiniz? Bunu nasıl ölçece-ğiz, çok merak ediyorum?

Ozan’ın sorduğu o asil soruya yanıt arıyorum.Bana kötüyü anlatmayın.İmkânsızlıkları, başarısızlıkları, negatif olası-

lıkları değil.Sebepleri, gerekçeleri abartarak başarısızlık-

larınızı kamufl e etmeyi hiç denemeyin.Bana güzellikleri tarif edin.Çözümleri, formülleri ve aydınlığa çıkan yol

haritanı gösterin.Bütün evrende ve her canlıda, aradığımız o

büyük gerçeğin küçük bir parçasının saklandığı-nı hatırlatın kendinize ve bize.

Nasıl bir ülke ve dünya istediğinizi rengârenk resimlerle, her dilde her telde aynı tadı veren mü-ziklerle, sade cümleler ve evrensel imgelerle ha-yatı parlatın ki size inanayım…

Ben henüz gencecik, buluğ çağında, kocaman hayalleri olan, toy, tecrübesiz bir deli-kanlıyım.

Sizi, sevdiklerinizi, hayallerinizi, hepimizi ve planetimizi kurtaracak yeni bir düzen, ideal bir sistem arayışındayım.

“Neden”leriniz sizin olsun.Bire on veren bereketli topraklarıma ekmek

için, “Nasıl”larınızı verin bana.Size borcum olsun!

Strasbourg, 9 Temmuz 2009

Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karan- -lıklar aydın- -lığa.Hava toprak gibi gebe.Hava kurşun gibi ağır. Bağır bağır bağır bağırıyorum.Koşun kurşun erit- -meğe çağırıyorum...

(1930 - Mayıs)

İzmir, Gümüşpala’da Karşıyaka Belediyesi tarafından heykeltraş Ozan Ünal’a ısmarlanarak yaptırılan 2 Temmuz Şehitleri anıtının kaidesinde de aynı mısralar yazılıdır.Fo

toğr

af: S

elim

Kür

kçü,

200

9

Page 28: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

28

Şahkulu Sultan Dergâhı’nda 5 Temmuz günü yapılan Gençlik Günleri Etkinliği’nde dağıtılan bildiri.

Aynı bildiri, Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri sırasında Hacıbektaş’ta da yaygın biçimde dağıtıldı.

KARŞIYIZ

Anadolu Aleviliğinde kadın-erkek yoktur. Can vardır. Cem-lerde Canların kadın ve erkek diye ayrıştırılarak oturtulmasına; Cemlere girişlerde kadınlarımıza zorla başörtü dağıtılmasına; İbadetimizin anladığımız dilde yapılması esastır. Bu esastan dolayı Cemlerde Arapça duaların okunmasına; Laik devlet tüm inançlara eşit uzaklıkta durmalıdır. Bu neden-le Diyanet’e; Din derslerinin zorunlu olmasına; Alevi köylerine zorla camii yapılmasına; Laikliğin gereği devletin inançları fi nanse etmesine; Çağdaş, ilerici, emekten ve demokrasiden yana bir dünya gö-rüşüne sahibiz. Her türlü ırkçı gerici anlayışla yanyana gelinme-sine; Anadolu Aleviliği insanı etnik kimliği ile değil insanlığı ile kabul eder. Bu nedenle Aleviler Türk’tür, Kürt’tür şeklindeki tüm ırkçı tartışmalara; Bir kültür ya da inançta asimilasyon önce dilde başlar. Ana-dolu Aleviliğine ait sözcük ve terimlerinin (gülbank yerine dua; kurban tığlamak yerine kurban kesmek; dede ya da baba yerine inanç önderi gibi) değiştirilmesine; Anadolu Aleviliğinde esas olan gönül temizliğidir. Kimi ce-mevlerinde abdesthanelerin yapılmasına; Kimi kurumlarımızın bastırdıkları takvimlerde beş vakit na-maz saatlerinin yer almasına; Anadolu Aleviliği’nde tutulan oruçlarda iftar (saatle oruç açma) ve sahur yoktur. Bunların gelenekmiş gibi sunulmasına; Anadolu Aleviliği lokma gülbankında lokma ya da masa tutu-lur ve gülbank sonunda Allah Allah denir. Kimi lokma gülbank-larında el açtırılıp amin dedirtilmesine; Dedelerimiz devlet memuru değil yol’umuzun amirleridir. Aç ve açıkta da bırakmayız. Bu nedenle dede ve babalarımızın dev-letten maaş almalarına; Semah Anadolu Aleviliği inancında 12 hizmetten biridir. Söz-de semah adı altında başka inancın fi gürlerini ve sözlerini çağ-rıştıran uydurma semahlarla semahlarımızın yozlaştırılmasına; Cemlerimizin işleyişi bellidir. Dün nasılsa bugünde aynı şe-kilde yapılmalıdır. Bu nedenle cemlerimizde semahın tam orta-sında Mevlevi semazenlerin ayin yapmalarına; KARŞIYIZ!

ŞAHKULU SULTAN VAKFI GENÇLİK KOMİSYONU

Page 29: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

29

Gençlik Komisyonu, Bil dirisinde

Alevi-Bektaşi toplumuna

dayatılan yabancılaşmanın

karşısında olduklarını

belirten 17 madde

sayarak Alevilerin

nasıl asi mile edildiğini

özetlemiş.

5 Temmuz Şahkulu Dergâhı 8. Gençlik Günleri Etkinliği için Ahmet Koçak’ın Hazırladığı, Ancak Yeterli Süre Kalmayınca

Toplantıda Sadece Bir Özetini Seslendirdiği Sunumu

Alevi-Bektaşi İbadetinde Asimilasyon ve Semah

Ahmet Koçak

Merhabalar,Anlamlı ve önemli bulduğum bu etkinlikte sizlerle birlikte olmak-tan mutluluk duyuyorum.

Hepinize saygılar ve sevgilerimi sunuyorum.Şahkulu Sultan Vakfı Gençlik Komisyonu, 8. Gençlik Günleri

Bil dirisinde, Alevi-Bektaşi toplumuna dayatılan yabancılaşmanın karşısında olduklarını belirten 17 madde sayarak adeta ültimatom (kesin uyarı) vermişler. Bu maddelerle gençlerimiz Alevilerin nasıl asi mile edildiğini özetlemiş. Doğrusu bize anlatacak bir şey bırak-mamış.

Gençlerin bildirisindeki iki madde üzerine ve özellikle cemler-deki bazı uygulamalar üzerine düşüncelerimi belirtmek istiyorum.

Ama öncelikle semahlar üzerine birkaç şey söylemekte yarar var, diye düşünüyorum.

Semahlar Hakkında Birkaç Şey

Alevi-Bektaşi inancı, Semahın kaynağını kırklar söylencesine da-yandırmaktadır. Sanırım bu söylenceyi bilmeyeniniz yok. Kırkların yaptığı gizli toplantıya da kırklar cemi denmektedir. Bu cem Ale-vilerin kutsadığı erenlerin cemidir. Ve bugün yapılan ibadetin ana kaynağı olarak kabul edilir.

Biliyorsunuz cem, Alevi-Bektaşi inancının, ibadetinin adıdır. Semah da cemde yapılan 12 hizmetten biridir. Dolayısıyla semah cemsiz, cem de semahsız düşünülemez.

Semahta amaç esrime, kendinden geçme yolu ile tanrıya ulaş-maktır. Semah dönenler; duygunun, sevginin, aşkın dorukta olduğu

Page 30: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

30

Gençlerin vurguladığı bu konular Alevilerin diğer demokratik talepleri kadar önemlidir. Bu konular Alevi-Bektaşi inancını zaafa uğratmaya, asimile etmeye en uygun, en açık, en yatkın konulardır.

bir trans halini yaşarlar. Semah dönülürken, Dede’nin oturduğu ma-kama sırt dönülmez.

Aleviler arasında “Semah oynama” veya “Semah oyunu” gibi terimler kullanılmaz. “Semah dönme” veya “yürüme” gibi sözler kullanılır.

Semah saz ya da bağlama eşliğinde dönülür. Bağlama bazı yöre-lerde kutsal sayılıp duvara asılır. Bağlama çalınacağı zaman, bağla-mayı çalacak olana veren kişi öpüp başına koyar, alan kişi de öpüp başına koymadan çalmaya başlamaz.

Semahlarda bölgesel ayrılıklar görülür. Bunun nedeni toplumun yaşam biçiminden kaynaklanır.

Asimilasyona Açık Kapı

Konuşmamın başında bahsettiğim gençlerin açıklamasında yer alan maddelerden birisi:

“Semah Anadolu Aleviliği inancında 12 hizmetten biridir. Sözde semah adı altında başka inancın fi gürlerini ve sözle-rini çağrıştıran uydurma semahlarla semahlarımızın yozlaş-tırılmasına”;

Bir diğeri de:

“Cemlerimizin işleyişi bellidir. Dün nasılsa bugünde aynı şekilde yapılmalıdır. Bu nedenle cemlerimizde semahın tam ortasında Mevlevi semazenlerin ayin yapmalarına karşıyız.”

Gençlerin vurguladığı bu konular Alevilerin diğer demokratik talepleri kadar önemlidir. Bu konular Alevi-Bektaşi inancını zaafa uğratmaya, asimile etmeye en uygun, en açık, en yatkın konulardır.

İlahiyatçı Mustafa Cemil Kılıç bir makalesinde cem ve semah-lardaki asimilasyon üzerine şunları söylemektedir:

“Hiçbir tefsir kitabında bu ayetlerle semahın kastedildiği-ne yer verilmese de Aleviler semahlarını Kur’anileştirmek amacıyla mezkur ayetleri tevil etmektedirler. Bunda egemen dini çevrelerin Alevileri ve onların ibadet gördüğü ritüelleri istihfaf etmelerinin büyük rolü vardır. Kendilerine yönelik istihfafı bu yolla göğüslemeye çalışan Aleviler, son dönem-de gerek ayin – i cemlerde gerekse başkaca pek çok dinsel uygulamalarında Kur’an ayetlerine aşırı derecede gönderme yapmak durumunda kalmaktadırlar. Bu durum bir yönüyle de Alevilerin ne denli büyük ve etkili bir asimilasyon baskı-sıyla karşı karşıya kaldıklarını göstermektedir.”

Ulu Orta Yerlerde Semah Dönmek Doğru Mudur?

Semahlar cemlerin dışında açık ortamlarda, çeşitli kültürel etkin-liklerin yanında düğünlerde bile sergilenmeye başlanmıştır. Bunun birçok nedeni var. Uzun yıllar baskı altında kalan Aleviler inancını

Page 31: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

31

Bir kısım Alevi çevrelerin

yaptıkları cemlerde

Mevlevi sema’ı dönmeleri

ve semazenlere yer vermeleri

en belirgin asimilasyondur.

gizli yapmak zorunda kalmıştır. Aleviler ne zaman ki kendisini ifa-de etmeye başlamıştır, işte o dönemde ibadetinin bazı ritüellerini özellikle semahı açık ortamlarda yapar olmuştur. Bu, yüzyılların baskısına karşı bir haykırış, bir duruştu. O yılları bir anlamda böyle kabul etmeliyiz. Tabii, bunun sonucunda belli tehlikeler de kendisi göstermiştir.

Cemlerde Mevlevi Semahı Dönmek

Bunun en belirgin olanı bir kısım Alevi çevrelerin yaptıkları cem-lerde Mevlevi sema’ı dönmeleri ve semazenlere yer vermeleridir. Bu aymazlığı yapan çevreler son zamanlarda yaptıkları şeyin ne ka-dar doğru olduğunu kanıtlamak için yazılar da yazmaya başladılar.

“Mevlevi Semahı asimilasyon mudur?” Alevi İslam Din Hiz-metleri Başkanı Ali Rıza Uğurlu, 1 Temmuz 2009 Haber Cem site-sine yazdığı yazıda bu soruyu ve başka soruları soruyor ve yanıtını veriyor:

“Cemleriniz de niçin Mevlevi semahı dönülüyor?– Dönersek ne olur?

– Asimilasyon olup, Sünnileşirsiniz? Böyle diyorlar cem le-ri miz de döndüğümüz için. Soruyoruz: – Mevlana’yı tanı-yor musu nuz?

Sadece tanıdıklarını sanıyorlar. Kafalarında kalıplanmış Sün-ni Mevlana var. Araştırmıyorlar… Okumuyorlar... Mev la na’yı hiç bilmiyorlar... Bilselerdi, er’i er’den seçmezlerdi. (…)

Aleviler bu kafa ile hareket ettikleri taktirde bir gün tarihin sayfalarında yok olup gideceklerdir. İşte asimilasyon da bu-dur. Bizler sadece ve sadece geleneksel olan, yaşanan şek-liyle Aleviliği geleceğe taşımaya çalışıyoruz.” [İmla hatala-rı yazının aslındadır–AK]

Yahu bu ne aymazlık? Hangi geleneksellikten bahsediyorsunuz? Bu geleneksellik bugüne kadar vardı, yol’un Mürşidi, Pir’i, Dedele-ri, Babaları bilmiyordu da bir tek siz mi biliyordunuz? Konu üzerine o kadar araştırma yapmış kişiler bilmiyor da siz mi biliyorsunuz? Vallahi pes doğrusu!

Peki, Sayın Din Hizmetleri Başkanı buna ne diyeceksiniz ba-kalım: Konya Valisi Osman Aydın, 1–17 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Mevlana’nın 735. “Vuslat Yıldönümü” et-kinliklerinin üçüncü gününde, Nevşehir Hacı Bektaş Semah Top-lu luğu’nun, semah gösterisi yapacağını açıklaması üzerine Selçuk Üni versitesi Mevlana Araştırma Merkezi (SÜMAM) Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler şunu söyledi:

“Mevlevi semasıyla, Alevilerin semahı aynı ritüellerde ör-tüşür. Her ikisinin de felsefesi aynıdır. Bizim burada karşı olduğumuz semah gösterisi değil. Mevlana etkinliklerinde

Page 32: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

32

Bugün cemlerde tartışmalı konuların en başında kadınların başörtüsü takması gelmektedir. Malum ellerin Alevi ibadetine girmesinden sonra ceme giren kadınların (zorla başlarının örtülmesine birçok kez şahit oldum) kapanmaları bir gelenekmiş gibi sunulmaya, uygulanmaya başladı.

Mevlana dışında farklı uygulamaların yer almasıdır. Bugün semah olur yarın başka bir şey. Bunun önü alınmaz. Sem-pozyum, sergi, konser, panel hangi etkinlik olursa olsun Mev lana ile örtüşmelidir. Mevlana ile örtüşmeyen hiçbir program bu etkinlikler kapsamında düzenlenmemelidir.”

diye konuştu. Şimdi burada sormazlar mı Şebi Aruz töreninde semah dönülmesine tahammül etmeyen (kaldı ki gerekçeleri bizce de haklı) görüşleri hiç mi görmüyorsunuz, duymuyorsunuz? Görü-yor ya da duyuyorsunuz da işinize mi gelmiyor? Siz Mevlana’yı o kişilerden daha mı iyi tanıyorsunuz, Sayın Alevi Din Hizmetleri Başkanı? Herhalde Alevilik adına fetva verme yetkisini de bu sıfatı-nızdan alıyorsunuz. Sayın Hocanız, bu sıfatı bir gün elinizde alırsa haliniz nice olur? O gün size üzülemem bile.

Cemde Kadınların Kapanması

Bugün Alevi cemlerinde tartışmalı konuların en başında kadınların başörtüsü takması meselesi gelmektedir. Malum ellerin Alevi iba-detine girmesinden sonra ceme giren kadınların (zorla başlarının örtülmesi olayına birçok kez şahit oldum) kapanmaları bir gelenek-miş gibi sunulmaya, uygulanmaya başladı. Hani cemde kadın erkek olmaz “can” olurdu? Nerde kaldı senin bu desturun?

Gelenek bu konuda şu görüşü öngörmektedir: Ceme katılan can-lar temiz giysilerini, günlük kıyafetleri ne ise onu giyerler. Giysiler-de de yerel ayrılıklar görülür. Fakat kimin nasıl giyineceğine kimse karışmaz. Buna hayır diyeceklerin niyetleri açıktır.

Cemde Dolu Alma

Cemde dolu alma uygulamaları günümüzde tartışmalı konuların başında gelmektedir.

Baskılar sonucu kaldırdığımız “dem alma” bazı bölgelerde halen devam etmesine rağmen önemli oranda kaldırılmıştır. Tahtacıların erkân dedikleri cemlerinde semaha kalkacak canlar “dolu” içerler.

Bu yol en zor koşullardan bugüne savunduğu değerlerden ve ya-şam biçiminden ödün vermeden getirilmiş. Bunun bedeli asılma, kesilme de olsa. İnancı uğruna derisi yüzülen Nesimi,

“Sofular haram demişler bu aşkın badesine Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne”

diyerek sözünü hiçbir zaman sakınmamıştır.Oysaki günümüz koşullarında saklanmayı, gizlenmeyi, “Birile-

ri ne diyecek?” diye korkmayı anlamak mümkün değil.

Cemde Ritim Tutma, Alkış Çalma

Yine tartışmalı konulardan birisi alkış çalma konusu. En çok kar-şı çıkılan konulardan birisidir. Ama bazı bölgelerimizde örneğin Denizli’de bu uygulamaya rastlanmaktadır. Yine tahtacıların mengi

Page 33: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

33

Semaha kalkan canın coşkusu,

kural altına alınabilir mi?

Resmi ideolojinin dini, ibadeti

kurallarla örülüdür.

Resmi ideolojinin etkisi altındaki

Aleviler de ibadetlerini

belli kurallara oturtma

sevdasında olduğundan,

semahta tempo tutma gibi

uygulamaları kendilerine

yakıştıramıyorlar. Dolayısıyla kendilerine

yabacılaşıyorlar.

dedikleri semahta elle tempo tutulmaktadır. Bu durum alkış çalma ile karıştırılmamalıdır. Semahta coşku esnasında kişi kendinden geçtiğinde neler yapabileceğini kim bilebilir. Semaha kalkan canın coşkusu, kurallar altına alınabilir mi? Semahtaki can hakla hak ol-muş, bunun şekli şemaili olur mu?

Resmi ideolojinin dini, ibadeti kurallarla örülüdür. Kişinin na-sıl ibadet edeceği bu kurallar çerçevesinde belirlenmiştir. Bu resmi ideolojinin etkisi altında kalan Aleviler de ibadetlerini belli kural-lara oturtma sevdasında olduğundan, semahta tempo tutma gibi uy-gulamaları kendilerine yakıştıramamaktadırlar. Dolayısıyla kendi-lerine yabacılaşmaktadırlar.

Alevi-Bektaşi Müziğinde Asimilasyon

Yaşanan bu baskılar sonucu Alevi-Bektaşi müziği de asimilasyon-dan nasibini almıştır. Bu konu da İstanbul Üniversitesi İletişim Fa-kültesi, Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Battal Odabaşı şu tespitleri yapmaktadır:

“Bugün resmîleştirilmeye çalışıldığı söylenen Alevi müziği çok daha önce, TRT’nin kurulmasıyla birlikte resmî leş tiril-miş ve derleme çalışmalarıyla notaya alınmıştır. Ama reviz-yona uğratılarak TRT’de çalınmış ve söylenmiştir. Derlenen deyişler türküleştirilmiş, tek saz, yani bağlama düzeni ye-rine Yurttan Sesler Korosu aracılığı ile ve çok sayıda saz-la birlikte tek sesli olarak icra edilmiştir. Alevilerin gelenek-sel bağlama çalma biçimi olan şelpe tekniği yerine uzun sap bağlamayla çalınıp söylenmiştir. Bu müzik, kendisini do-ğuran ortamdan soyutlanmış ve içi boş ruhsuz bir duruma sokulmuştur. Yine aynı biçimde, Hızır Paşa’nın Pir Sultan Abdal’ı affetmek için ondan içinde Şah sözcüğünün geçme-diği deyişler istemesini andırır bir biçimde, tüm Şah, Ali, Pir, vs., gibi Alevilerin vazgeçemediği simgeleri bir kalemde silerek yerine dost, yar, vs., gibi sözcükler yerleştirmişlerdir. Günümüzde TRT’den yetişenler dâhil olmak üzere çok sayı-da sanatçı ve halk ozanı bu durumu değiştirdiler ve her şeyi yerli yerine oturttular.”

Bu tespitte gösteriyor ki, devletin Alevi-Bektaşi inancına, kültü-rüne karşı yok etme, kendine benzetme (asimile) projesi yeni değil.

Gerçek Demokrasilerde Devlet İnanca Müdahil Olmaz

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Demokrasi, insan hak ve hu-kukunu koruyorsa demokrasidir. Gerçek demokrasilerde ne devlet ne de devlet korucuları hiçbir toplumun inancına müdahale etmez, onu kendisine benzetmeye çalışmaz.

Gerçek demokrasiye ulaşmak için Hünkârın “yetmiş iki millete bir nazarla bakınız” sözünü unutmayalım. Bu bile yeter.

Page 34: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

34

CEM Vakfı’ndan Ali Rıza Uğurlu’nun internette yayınlanan “Mevlevi Semaı Asimilasyon mudur?” başlıklı yazısına cevaptır:

Yürekli, Onurlu, Korkusuz, Yanaşma Politikası Uygulamayan İnsanlarımıza “Yol düşkünü” Diyen Anlayış

Mehmet Aydoğmuş

Adıyaman’daki Üryan Hızır Ocağı’nın talipleri olur dedem, ba-bam. Gençliğimden beri semahla hasbıhal halindeyim, cemle-

re katılırım. Halen de bu çalışmalarım devam ediyor. Bir ekonomik çıkar gözetmeden Yol’a hizmet eden insanlara kendimizi katarım.

Biz, yüreği insan sevgisi ile dolu olan ve dünya halklarının öz-gürlüğünü isteyen; eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını yüreğinde sürekli var eden; zalimliğe, zulme, haksızlığa hayır diyen; akıl man-tık sezgiyi kullanan; kendisinin inancı dışındaki oluşumlara saygı duyan, kendi inancına da saygı duyulmasını isteyenler bir aşk hali ile semah ederiz. Bu aşk ile çocuklarımıza ve torunlarımıza, gele-ceğimize güzel bir yaşanılır dünya bırakmak için çaba gösteririz.

Semahta tarihsel gelişimimizle yüzleşir, yolumuzun acı tatlı, ama mükemmel ilkelerini görür, yaşarız; Pirin karşısında semah bitiminde dâr’a durduğumuzda kendimize geliriz. Bu yaşadıkları-mızla semahta gerçeği görür, aydınlanırız.

Aydınlığımıza aşk ola! Semahın içeriğini bilmeyenler aşk ile se-mah edemezler, onlar semah ehli değillerdir.

Ali Rıza Uğurlu yazısında, “Mevlevi Semaı dönülse ne olur dö-nül mez ise ne olur, Mevlana’yı tanıyor musunuz, okuyor musunuz” diyor.

Alevi Bektaşi semahlarının içerisinde Mevlevi Semaı’nın konul-ması CEM Vakfı’na bağlı kimi cem evlerinde görüldü ve yaygınlaş-maya başladı.

CEM Vakfının semah edenleri aslında Kırklar Semahı ile Er-kan Semahı hariç hiçbir semahı doğru dönmediler. Cemde döndük-leri semahlardan biri Urfa Semahı’dır. Bunu, 1987 yılında Malatya da ilk kez biz hazırladık ve Dertli Divani Baba ile Hacı Bektaş Veli ve Abdal Musa anma etkinliklerinde döndük. Bugün de ülkemiz-de ve yurt dışında dönülüyor bu semah. Ama biz özeleştirimizi ver-dik, yanlış yaptığımızı açıkladık. Urfa, Kısaslıların kendine ait el, kol, beden hareketleri var; bu semahın onların döndüğü gibi dönül-mesi gerekirdi dedik.

CEM Vakfı semahçılarının döndükleri diğer semahı(!) 1600’lü yıllarında yaşamış Seyit Nizam’ın bir şiirine, İstanbul’daki genç bir arkadaşımız değişik semahların yürüyüş, pervaz, çark bölümlerini ekleyerek yarattı. Bu uydurma gözlerimizin içine bakıla bakıla se-mah diye yutturulmaya çalışılıyor.

Sayın Ali Rıza Uğurlu; münkir dediğiniz kim?

Page 35: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

35

Sayın Uğurlu, bir semahın semah olabilmesi için bir yöresi, yani suyun çıktığı yeri olacak. Semahın, varsa sözleri, müziği olacak ve yöreye özgü ağırlaması, yürümesi, pervazları, var ise çarkı olacak. Zorunlu kalınmış, semah sözlerine fi gür verilmiş ve semah diye meydana çıkılmış. Bu, halkımıza anlatılacak bir semah değildir.

Siz Mevlevi Semaı’na da hakaret ediyorsunuz! Nasıl mı? Semaı Sema yapan genel ilkeler vardır. Mevlevi semazenlerin giysilerinin ayrı ayrı manası vardı. Başındaki adı sikke olan fes, nefsinin me-zar taşını; hırkası, kabri, toprağı; üstlerine giydikleri Tennure, saf-lığı ve kefeni temsil ettiği gibi müziği de ayrıdır ve genelde sadece erkekler vardır.

Bunları, birlikte çalıştığımız arkadaşlarla birlikte CEM Vakfı’na gelerek Hakk’a yürüyen Mustafa Uluçam dede ile detaylı konuş-muştuk. Onun da tedirginliği vardı: “Az kaldı, bu sorunları çözece-ğiz.” diyordu, ama buna vakti yetmedi.

Sayın Uğurlu, CEM Vakfı’nın “Alevi İslam Din Hizmetleri Baş-kanı”(!) olmanız size bilmediğiniz konularda konuşma, Aleviliği, Yol’u temsil etme hakkı tanımaz.

Biz Yol’un ilkelerinin üstünlüğünü tanırız. Siz, Mevlana’dan ör-nekler veriyorsunuz, “Semah kulun Allah’a miracıdır” diyorsunuz. İnanıyorum semahın manasını çoğaltabilirsiniz, ama bu sözlerle ba-tıni manada bir yorum yapmıyorsunuz.

Siz, “Süslü elbiseler giyip gösteri yapmak folklorik olmaz mı?” diyorsunuz.

Folklor halk bilimidir. Halkın inançları, ibadet biçimleri, gele-nekleri, görenekleri, oyunları, semahları, yani toplumun davranış biçimlerinin bütünlüğüdür. Bunun içinde halk oyunları da, semah da var. Siz “folklorik” diyerek halkın kültürünü küçüm süyorsunuz.

Semahların bugüne kadar gelmesini Hacı Bektaş’ın sözleri sağ-lamıştır. Tarihsel olarak bu sözler semahın, halk oyunlarından ayrı tutulmasını sağlamıştır. Semahlar dönülürken semah edenler en te-miz giysilerini giyerler. Kurumlarımızda semah çalışması yapan gruplar etkinliklerinde “üç can-bir cem” deyip, temiz-pak semah dönerken bir yörenin elbiselerini giyer iseler kültürümüz daha iyi özümsenir. Grup çalışmasının önemi meydana çıkar. İlla böyle ola-cak diye bir şey yoktur; önemli olan edebe uygun, temiz giysinin ol-masıdır. Bugün hâlâ Anadolu’da kadınlarımız, analarımız, bacıları-mız üç etek-şalvar giymekteler.

Aleviler, Yol’un değerini bilirler. Büyük kentlerde önemli ku-rumlarımızda iyi eğitimli, yöresel semahları doğru müziği, sazı, es-tetiği ve davranışları ile dönen gruplar olmalı. Bu gruplar hizmet semahlarını en iyi şekilde yürütmeli, pervaz ve çark etmeliler.

Arzu edilen, sevilen, düşündüren yol kurallarının öğrenilmesi, yaşamda uygulanması demek olan semahlarımızı kurumlarımızda öğrenmez, öğretmezsek geleceğe taşıyamayız.

Birkaç semahımızın dörtlüklerini vereyim, karşılaştırma yap-maya yardımcı olur:

Kurumlarımızda semah çalışması

yapan gruplar etkinliklerinde

“üç can-bir cem” deyip, temiz pak semah dönerken

bir yörenin elbiselerini giyer iseler

kültürümüz daha iyi özümsenir.

İlla böyle olacak diye bir şey

de yoktur, önemli olan

edebe uygun, temiz giysinin

olmasıdır.

Page 36: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

36

Malatya yöresi; Bozok SemahıMuhammed Ali’ye ikrar vermeyenGündüzü karanlık gece sayılırİkrar verip ikrarında durmayanKırk yıl emek çekse hiçe sayılır

Sivas, Malatya yöresi; Kırat SemahıKaldır kollarını Pirime doğruAli ile Muhammed’in aşkınaHas neni neni dost neni nenni

Sivas; Kırklar SemahıYine dertli dertli iniliyorsunSarı turnam sinen yaralandı mı

Ali Nur Semahı Ha canım canım ha gülüm gülümPirimin boyu dallara benzerŞahıma giden yollara benzerSen özünü erenlerden ayırmaZamane halkına sırrın duyurma

Erzincan, Kırklar SemahıGitme turnam gitme nerden gelirsenSen nazlı canana benzersin turnam

Sadece bu beş semahın sözlerine baktığınızda Anadolu Alevili-ğinin semahlarının farklılığını göreceksiniz. Nerede bu güzelim se-mahlar?

Sayın Uğurlu, bizim Yol’umuza inanç ve yaşamsal ilkelerini yansıtan önderlerimizin sözleri, günlük yaşantımızda diğer bilim-sel verilerle birlikte uyguladığımız ilkelerdir. Olmazsa olmazları-mızdır. Bizim inancımız Pir yetiştirir, Molla yetiştirmez.

Siz dedelerimize sorduğunuz soruda diyorsunuz ki, “İnançları-nı oyuncak haline getirenlere Kur’an ne diyor?”

“Ben dedeyim” diyen biri kalkmış, Alevilere hakaret ediyor! Anadolu Alevi Bektaşileri yüz yıllardır inançlarına karşı saygısız-lık etmemişlerdir. Günümüzde de Aleviler neyi, nerede ve nasıl ya-pacaklarını biliyorlar. Burada sizin hangi bakış açısı ile baktığınız önemli. Sorularınız, bilmemenizden değil, bilmeden de olsa asimi-lasyona katkı yapan tavrınızdan kaynaklanıyor. Bu sorular asimi-lasyona yardımcı olmaktadır.

Sayın Ali Rıza Uğurlu, gerçek demokrasinin ve gerçek laikliğin kalıcılığı sivil kitle örgütleri, partiler, basın yayın gibi oluşumların çabası ve sürekli çalışmaları ile olur. Ancak bu çalışmalarla Alevi-lik dâhil ülkemizin sorunlarını çözebilir. Bu konuda da çalışmalar

Foto

: Erd

em K

ante

kin,

Hacıb

ektaş,

2009

.

Page 37: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

37

yapan Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşları, dernek ve vakıfl arına karşı da tutumunuz bir Alevi dedesinin tutumu değildir, ne yazık ki. Bunu biz söylemiyoruz yaptığınız ve söyledikleriniz söylüyor!

Siz diyorsunuz ki, “Sadece ve sadece geleneksel olan, yaşanan şekliyle Aleviliği geleceğe taşıyoruz.”

Kurumlarınızda gençlere ezbere dayalı olmayan Aleviliği, tüm boyutu ile anlatan bir eğitim verirseniz Alevilik geleceğe taşınır. Tarihsel gelişimini bilmeyen gözleri kapalı bir nesil ile Alevilik ge-leceğe taşınamaz. Alevilik, Mevlevilik, Şiilik, Sünnilik gibi bazı inanç ritüelleri ile donatılmaz ise geleceğe daha sağlıklı taşınır.

Sizi Zaman gazetesinin, Vakit gazetesinin övmediği, açılışları-nıza, etkinliklerinize tüm Alevi kurum ve kuruluşlarını davet ede-cek duruma geldiğinizde Alevilik geleceğe sağlıklı taşınır.

Bugün bu kadar rahatsanız, bu rahatlığınızı çok zor şartlarda Alevilik için mücadele veren, ama bugün sizin hakaret ettiğiniz, o Alevi kurum ve kuruluşlarına borçlu olduğunuzu hatırlatmak iste-rim. Bu konularla ilgili özeleştiri verirseniz Aleviliği geleceğe sağ-lıklı taşırsınız.

Sayın Uğurlu, “Ey bilmediğini bilmeyen kendinden habersizler diyorsunuz” bu sözünü hiçbir Alevi üstüne almaz. Bu söz, Yol’un içerisinde hizmet ehli olanların söyleyeceği bir söz değildir. Herke-sin işi aynasıdır, lafa bakılmaz.

Sayın Uğurlu; “İnanç önderleri münkire karşı durmak için ku-rumsallaştı. Münkir içimizden çıkıyor, Yola ihanet edenler bellidir. Bizler canımız pahasına hizmet ediyoruz.” diyorsunuz.

Ben utanıyorum. Gerçekten utanıyorum, bu yaşıma kadar kim-seye, bilhassa dedelere karşı böyle bir açıklama yapma gereği duy-madım. Ama münkir sözü bu yazıyı yazmama neden oldu!

CEM Vakfı’ndaki yöneticilere, dedelere sesleniyorum. CEM Vak fı’nda her hangi bir insan bunları söyleseydi belki cevap veril-meyebilirdi, ama “Din Hizmetleri Başkanı” ve dede olan bir kişi bunu söylüyorsa, yazıyorsa CEM Vakfı’nın yöneticileri, dedeleri buna dikkat etmelidirler. Sayın Ali Rıza Uğurlu, bir an evvel dede-likten ve görevinden uzaklaştırılmalıdır.

Sayın Ali Rıza Uğurlu; münkir dediğiniz kim?550 yılları ile 1000 yılları arasında On İki İmam yanlıları-

na zulüm edenler mi? 1000 yılından bugüne kadar Anadolu’da, Balkanlar’da insanlarımıza ve insanlığa zulmedenler mi?

Sizin asıl sorununuz, ülkemizin yürekli, onurlu, korkusuz, ya-naşma politikası uygulamayan insanlarımıza, Aleviliği yorumlayış, uygulama biçimlerinin farklılığından dolayı “Yol düşkünü” diyen anlayışınızda yatıyor.

Aleviliğin başka inançların, Sünniliğin, resmi devlet dininin pe-şinden götürülmesi gibi bir durum olabilir mi?

Bu anlayış ve uygulamanız asimilasyona yönelik boşuna bir ça-badır. Sonuç vermeyecektir. Çünkü Yol’una sadık Alevi-Bektaşiler genç nesillerin böyle asimile edilmesine fırsat vermeyecektir.

Ya Hüseyin,

İkrarımızda bizi daim edesin!

Her topluluk ve insanları

inançlarını bildiği gibi yaşasın!

Alevilerin yolunu

inançlarını diğer inançların

içerisinde eritmek için

çaba sarf eden insanları aşkın ile

dağıttığımız sudan mahrum

edesin!

Bunun için okuduğumuz

gülbankları kabul edesin!

Hû!

Page 38: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

38

Didim’de Konser ve Birlik CemiAhmet Koçak

DİDİM Alevi Bektaşi Kültür Merkezi Derneği iki gün üst üste etkinlik organize etti. Etkinlileri dergimiz adına izledim. 19

Ağustos’ta derneğin cemevinin bahçesinde konser yapıldı. Ozan Dertli Divani ve Nilüfer Sarıtaş’ın katıldığı konseri yaklaşık bin kişi izledi.

Konserin açılış konuşmasını Başkan Yusuf Doğan yaptı. Başkan katılanlara ve ekip arkadaşlarına teşekkür ederek derneğin yaptığı faaliyetleri kısaca aktardıktan sonra özetle şunları söyledi:

“Alevi-Bektaşi Kültür Merkezi’nin faaliyetleri kendi dışına taşarak ulusal boyut kazandı. Önceki arkadaşlar, binanın ya-pılmasına yoğunlaştıkları için bu tür etkinlikler düzenleme-ye fırsat bulamadılar. Ama biz iki senedir özellikle Federas-yonla, Konfederasyonla diyaloglar kurarak Didim Alevi ör-gütünü uluslararası boyuta taşıdık. Bugün Avrupa’nın bir-çok ülkesinde Didim Alevi örgütü tanınıyor.

Örgütlülüğümüz gerçekten Türkiye’de ve Avrupa’da takdirle karşılanmakta. Ekip olarak toplumsal sorunları ele aldık ve Alevilerin taleplerini dillendirerek ulusal boyuta taşıdık. Fe-derasyonun aşağı yukarı her etkinliğine buradan gitmeye ça-lıştık. 9 Kasım mitingine otobüslerle gittik.”

Ardından Dertli Divani Baba sahneye çıktı. Divani’ye sazlarıyla Celal Abbas Ürer ve Murtaza Salper eşlik ettiler. Dertli Divani se-vilen deyiş ve nefesleriyle sevenlerine unutulmaz bir gece yaşattı. Divani’den sonra sahneye çıkan Nilüfer Sarıtaş sevilen türkü ve de-yişlerle izleyenleri coşturdu.

Ertesi akşam birlik cemi yapıldı. Divani Baba’nın yürüttüğü Cem’e yaklaşık beş yüz kişi katıldı. Divani Baba cemde Alevi-

Page 39: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

39

Bektaşi süreğini, cemlerin çeşitlerini, on iki hizmeti ve anlamlarını anlattı. Cemin bitiminde Divani Baba bana konuşmam için söz ver-di. Zamanın darlığı nedeni ile kısaca şunları söyledim:

“Canlar, burada anlatılanlar dolu doluydu, alınması gereken bilgilerdi. Gençlerimizin faydalandığını düşünüyorum.

Biliyorsunuz son zamanlarda ülkemizde çeşitli açılımlar oluyor. Alevi açılımı, Kürt açılımı, hatta ekonomik açılım, cebinizi boşaltın açılımı yapıldı. Hükümetin üç açılımından biri kimsenin dikkatini çekmedi. İki tanesi gündemde olan konular… O iki tanesinden bir tanesi bizi çok ilgilendiriyor: Alevi Açılımı. Alevi Açılımı’nın içeriğini, zamanımız olsa anlatırdım, ama sadece birkaç şey söyleyeceğim.

Alevi açılımının sonunda, Alevi örgütlerinin saçılımını gör-dük. Bizi en çok üzen kısım bu. Sanıyorum bir ya da iki gün sonra burada da bir toplantı yapılacak. O saçılımın sonuçla-rı gelecek buraya.

Alevi örgütleri bizi yeniden 60’lı yıllarda ve 90’lı yıllarda yapılan hatalarla karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Hükümet bir açılım gündeme getiriyor, biz bu hükümetten istedikleri-mizi elde edebilmek için bir siyasi partiye ihtiyacımız var-mış gibi inancı siyasileşmeye doğru taşımaya çalışıyoruz. Bu toplum ne çektiyse inancın siyasallaşmasından çekti.

Umarım ki gerek buradaki dostlarımız, gerek Alevi örgüt-lerimiz, bu güzel inancı siyasete alet etmeden, demokratik taleplerimizi haklı zeminde dillendiririz. Hepinize teşekkür ediyorum.”

Konuşmamın ardından cemi birleyen Divani Baba ile birlikte bir süre canlarla hasbıhal ettik. Birçok canımızın son gelişmelerden oldukça rahatsız olduklarını gördük. Özellikle dergâha yakın olan Alevi canlar, inancın siyasete karıştırılmasına tepkiliydiler.

Didim de bulunduğumuz üç gün boyunca bizlerden güler yüzlü mihmandarlığını esirgemeyen Memduh Dede ve eşi Fatma Ana’ya; Selman Ağabey başta olmak üzere ilgilerini bizden esirgemeyen Didimli tüm canlara teşekkür ederim.

Dernek Üyesi Hasan Dikçe’ye Derneğin Faaliyetlerini Sorduk

Derneğe aktif destek verenlerden, el sanatları sanatçısı Hasan Dik-çe, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Radyoloji bölümünden emekli olduk-tan sonra Didim’e yerleşmiş. Hasan can, Didim’e yerleşme gerekçe-sini; “Burada sosyal faaliyetlerin daha aktif olacağını düşünmüş-tüm.” diye anlatıyor. Ve devam ediyor:

“Ama umduğumu bulamadım. Politika belli bir kesimin elin-de olduğu için insanların ilerlemediğini gördüm. Yani sosyal

Page 40: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

40

aktiviteler ve politik şeyler hep belli bir kesimin elinde. Az olsun, bizim olsun. Tüm doğrular onların. Biz yanlış şeyler yapıyoruz, onlar doğru şeyler yapıyor… Ve gerçekten geliş-me de olmuyor.”

Bu gelişmeyi ve örgütlenmeyi sağlamak için cemevini kurduk-larını anlatıyor:

“Mevcut siyasi partilerde statükoyu koruyan insanlarla mü-cadele etme yerine daha temiz bir örgütlülük, daha güzel bir örgütlülük oluşturmaya çalıştık. Özellikle Alevi kesiminde, demokrat, aydın, ilericilerin birleştiği bir yerde böyle bir şeyi düşündük.”

Derneği kurduktan sonra özellikle yurtdışından gelenlere yar-dımcı olduklarını söylüyor. Yurtdışından gelenlerin çoğunun bura-da arazi almak için geldiğini ve bunların da ciddi anlamda sömürül-düğünü söylüyor. Bu sömürülen kesimin de çoğunluğunun Aleviler olduğunu anlatıyor. Ve devam ediyor:

“Biz bu sistemi yıkmaya çalıştık, Alevi sömürüsüne de son verdik. Cemevinde o tür şeyleri de temin etmeye çalışıyoruz. Veyahut da en azından aldığı yeri soruyor. ‘Nasıl bir yerdir, kaça almam gerekiyor?’ diye. Ve gerçekte de çok olumlu ya-nılar aldık.”

Başka ne gibi faaliyetler yaptınız diye sorduğumuzda Dikçe şöyle diyor:

“Alevi örgütlenmesinde bilinçlenmek çok zor! Belli bir yaş kesimi geliyor, mesela gençlik yok. Gençlik örgütlenmesi-nin yapılması için de tabii bir takım şeyler, örneğin her Per-şembe yemekli toplantılar, düzenledik. İnsanlara çekici ol-sun dedik, sergileri, sosyal faaliyetleri geliştirdik.”

Sosyal faaliyetler olarak neler yapıldı diye soruduğumuzda Ha-san Dikçe şöyle diyor:

“İl dışı, il içi turistik geziler düzenliyoruz. Dernekler arasın-daki ilişkileri sağlamaya çalışıyoruz. Ankara mitingi gibi katılımları örgütlemeye çalışıyoruz. Kahramanmaraş Kırı-mı nı protesto ettik. 2 Temmuz’un, Gazi Olayları’nın yıldö-nüm lerinde burada, demokratik kitle örgütleriyle birlikte et-kin lik düzenledik. Daha önce derneğimizde bu tür çalışma-lar hiç yoktu. Adı geçmiyordu ve diğer sivil toplum örgütleri yapıyor, bizi de çağırıyorlardı. Ama şimdi tam tersi, bizden habersiz hiçbir şey yapılmıyor.”

Kendilerine başarılar diliyoruz. Seramik sanatıyla da ilgilenen Hasan Dikçe ile sanatı üzerine yaptığımız söyleşiyi gelecek sayı-mızda yayınlayacağız.

Aşk ile.

2 Temmuz’un, Gazi’nin yıldönümlerinde demokratik kitle örgütleriyle birlikte etkinlik düzenledik. Daha önce derneğimizde bu tür çalışmalar yoktu. Adı geçmiyordu ve diğer sivil toplum örgütleri yapıyor, bizi de çağırıyorlardı. Ama şimdi tam tersi, bizden habersiz hiçbir şey yapılmıyor.

Page 41: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

41

Alevi kurumları 27 Ağustos 2009 tarihinde İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenleyerek, hükümetin

‘Kürt Açılımı’na ilişkin görüşlerini açıkladı. Toplantıya DTP, SDP, Sosyalist Parti, KESK ve 78’liler Vakfı Girişimi de destek verdi. Ortak hazırlanan basın açıklamasının tam metnini yayınlıyoruz.

Demokratik Açılım İçin Cesaret ve Tutarlılık Gerekli

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devlet ve toplum Türk-İslam sentezine bağlı inkârcı mantıkla yönetildi. Bu süreç bo-

yunca yürürlükte olan anayasa ve yasalar aynı mantıkla yapıldığı için Türkiye’deki demokrasi sorunu giderek büyüdü. Devlet dairele-rinden, okullara, iş yerlerinden sokaklara ve hatta evlere kadar ege-men resmi ideolojinin Türk-İslamcı mantığı adeta zihinlere enjekte edildi. Bu toplum mühendisliği anlayışı ile tek tip kimlik yaratmaya çalışan devlet anlayışı günümüzde ifl as etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti ciddi bir demokratikleşme sancısı yaşamaktadır. Hükümetin “demokratik açılım” diye topluma sun-duğu niyet beyanını henüz aşmayan çaba iyi niyetli bir girişim ola-rak değerlendirilmelidir.

Ancak “demokratik açılım” demokrasi kültürü ile işletilirse so-nuca ulaşıp bir toplumsal barış ortamı yaşanabilir. Hükümetin ka-muoyuna sunduğu “demokratik açılım” Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümünü hedefl iyorsa mevcut hükümet bu konuda ka-rarlı ve tutarlı olmalıdır. Hükümet adına demokratik kurum ve ku-ruluşlarla yapılan görüşmeler bir monolog değil, diyalog olmalıdır.

“Kürt Sorununun çözümü için demokratik açılım” denilerek toplum ciddi bir beklenti içine sokulmuşken, muhalefet partileri CHP, MHP’den ve Genelkurmay Başkanlığından gelen açıklama-lar “demokratik açılımı” olumsuz etkileyecek bir kaos ortamı oluş-turmuştur. Kendini devletin “asli sahibi” sayan zihniyetin yaptığı milliyetçi kışkırtma yeni acıların yaşanmasından başka hiçbir şeye hizmet etmez. Ayrıca, ortada ne bir bölünme ne de bölünmeyi iste-yen kesimler var. Devletin Kürt yurttaşlarımızın kimliğini, kültü-rünü, dilini tanıması ve sorunu evrensel insan hakları bağlamında demokratik çözüme kavuşturması “bölünme” yerine daha içtenlik-

“Kürt Sorununun çözümü için demokratik

açılım” denilerek toplum ciddi bir

beklenti içine sokulmuşken,

muhalefet partileri CHP,

MHP’den ve Genelkurmay

Başkanlığından gelen

açıklamalar “demokratik

açılımı” olumsuz etkileyecek bir

kaos ortamı oluşturmuştur.

Page 42: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

42

li bir birliği sağlar. Kaldı ki; Kürt Sorunu sadece bir kimlik ve kül-tür sorunu değil, toplumumuzun her kesimini derinden yaralayan, toplumsal travmalara yol açan bir sosyal psikoloji niteliği de yansıt-maktadır. Çeyrek asrı bulan çatışmalı ortamın yarattığı derin top-lumsal travma, insanların günlük yaşamına kışkırtılmış şovenizm ve sorunların çözümünde şiddet kullanmayı hak bilmek gibi tamiri zor durumlar yaratmıştır.

Sorunun çözümünde öncelik toplumun tüm kesimlerine güven verecek bir politik tutumdur. Devlet ve hükümet sorunun çözümünde izleyeceği politikaları şeffaf ve anlaşılır bir yöntemle uygulamalıdır.

Kürt Açılımı diye hükümetin kamuoyuna açıkladığı “çözüm” süreci yeterince açık ve anlaşılır nitelikte değildir. Bu kadar iddia-lı açıklamalara karşın sorunun çözümünde muhatabın kim olacağı hala karanlık bir noktadır. Ortada bir sorun varsa o sorunun taraf-ları vardır. Dolayısı ile sorunu bu tarafl ar müzakere ederek çözerler. Eğer devlet ve hükümetin tek başına bir çözümü var idiyse bu çö-züm bu güne kadar niye açıklanmamıştır.

Kürt Sorununun demokratik çözümü için öncelikle:

1. Sağlıklı, güven verici, demokrasiye hizmet edebilecek bir tar-tışma ortamı yaratılmalıdır bu devletin ve hükümetin tarihi sorum-luluğudur.

2. Hükümet ve muhalefet toplumsal sorumluluk ye siyasal ciddi-yetin gerektirdiği şekilde davranmalıdır.

3. Medya organları kışkırtıcılık yapmak, soruna anket mantığı ile yaklaşmak yerine yapıcı ve objektif olmalıdır.

4. Kürt Sorununun çözümü konusunda hükümet yetkilileri Alevi Bektaşi Federasyonu ile de görüşülmelidir.

Kısa Vadede Güven Verici Bir Ortamın Yaratılması İçin Yapılması Gerekenler

1. Kapatılan Günlük Gazetesi açılmalı ve basın üzerindeki bas-kılara son verilmelidir.

2. Diyarbakır Cezaevi İnsan Hakları Müzesi yapılmalıdır.3. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde toplumsal barışı tesis edecek

proje ve öneriler kamuoyu ile paylaşılmalı, yapılacak etkinliklerin barışa hizmet etmesi için hükümet ve DTP sorumluluklarını yeri-ne getirmelidir.

4. TRT 6’da devlet, hükümet ve DTP yetkililerinin katılacağı sorunun demokratik çözümünü içeren Kürtçe programlar yapılmalıdır.

5. İlgili tüm çevreler şiddet ve çözümsüzlük dili ile diyalog ve barış ortamını zedeleyen söylemleri bırakmalıdır.

Alevi Bektaşi FederasyonuPir Sultan Abdal Kültür Dernekleri

Hubyar Sultan Alevi Kültür DerneğiÖzgür Demokratik Alevi Hareketi

Sacayak Dergisi

Kürt Açılımı diye hükümetin kamuoyuna açıkladığı “çözüm” süreci yeterince açık ve anlaşılır nitelikte değildir. Bu kadar iddialı açıklamalara karşın sorunun çözümünde muhatabın kim olacağı hala karanlık bir noktadır.

Page 43: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

43

Kızılbaş yola girince

eski hayatını geride bırakıp

yeni bir hayata başlamıştır.

Yol dilinde buna

ölmeden önce ölmek denir.

Ölmeden önce ölüp

yeni yola giren talibin

geçmişi önemli değildir.

Musahiplik ÜzerineA. Rıza Aydın

BİLDİĞİM kadarıyla ya da bizim Emlek yö-resinde gördüğüm kadarıyla Yol’a girmemiş,

ama Aleviliği seven canlara Muhip denirdi. Evlenmiş olan muhipler[1] kendilerine münasip

gördükleri bir yol kardeşi çift bulup yola girmek istediklerinde önce kendilerine bu yolculukta ön-cülük edecek bir rehber bulurlar. Rehber daha ön-ceden yola girmiş, bu yolun gereklerini, işleğini bilen bir kişidir. Rehber bunları İkrar Cemi’ne ha-zırlar.

İkrar Cemi toplanınca rehber yola girecek dört canı yanına alarak –hatta onların yakalarından tu-

tarak– meydana gelir, dedenin karşısına dizilirler. Yola girecek dört kişidir, ama meydanda beş kişi bulunur; “beşi bir yerde” deyiminin buradan çıktığını sanıyorum. “Tarikatta tek başına yol almak iste-yen talip hoş karşılanmaz” denmesi bunlardan dolaydır diye düşü-nüyorum. Yola dört can girecektir, ama meydana gelen beş kişidir.[2] Pirim Pir Sultan bunu anlatan deyişlerinde,

Dört kardeşiz bir gömlekte yatarız Gömlek birdir bir vücuda çatarız Kendimizi ateşlere atarız Ateş nedir, duman nedir, köz (kül) nedir

derken ya da başka bir deyişinde,Dört can bir kalıp olunca Menzil bi nihayettir

derken sanırım bunu anlatıyordu. Yola girecek canların yola alı-nıp alınmamasını dede cemaate sorar, Cem olan canlar buna olur verirse canlar yola alınırlar. “Halka makbul olmadan Hakk’a mak-bul olunmaz” denir; Ruhi Su, söylediği bir deyişte, “Hakk’a makbul olmak ister, halka makbul olmadan” der.

Kızılbaş yola girince eski hayatını geride bırakıp yeni bir ha-yata başlamıştır. Yol dilinde buna ölmeden önce ölmek denir. Öl-meden önce ölüp yeni yola giren talibin geçmişi önemli değildir. Bu yüzden gerek Edip Harabi gerekse Hilmi Dede baba gibi şahsi-yetler için geçmişte şuydu buydu denildiğini çok duyuyorum, ama buna üzülüyorum.

Kızılbaş doğulmaz, Kızılbaş olunur. Kızılbaş olduktan sonra da o yoldan dönülmez. O hayat öyle bir çizgide onurluca noktalanıp ka-fes ya da kalıbı eskitince “can kafesten uçup gider.”

Yoldan dönen ya da yola ters gelecek bir davranışta bulunan kişi düşkün sayılıp dışlanır. Bu yolda konu böyledir. Böyle algılanır.

Fadik Can’ın ateşlemesiyle yapılan bu muhabbet için bir iki nok-tayı daha dillendirmek istiyorum.

Page 44: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

44

Alevi-Kızılbaş süreğinde her şey canlıdır, bir süreklilik içerisindedir. Kişi yükselir de alçalır da. Bu yüzden Hatayi bir nefesinde, “hayat mer-divenlidir, inişleri çıkışları vardır” der.

Hace Bektaş Çelebilerden biri ise bir deyişin-de (bizim yörede bu deyişlere “Mürşit malı” der-ler) “Kişi ayarından düşer mi düşer” diyor. Yani yola giren bozulup ayarından düşer, yoldan çıkar-sa onu düşkün ederler.

Düşkünlük idam değildir. Amaç o canı yeni-den yola kazanmak için onu zorlamaktır. Hace Bektaş’ın Velayetname’sini okurken bu gözle okuyun. Birçok ulu kişinin bir zamanlar yanlış bir yolda olduğunun –ham olduğunu– sonra da değiş-tiğinin öyküsü vardır orada. Hace Bektaş’ı taşla-yan çoban Ağkeşişin bir yıl domuzcuklarını gü-der, köyüne gelince ayıkır, sonra da ünlü bir der-viş olur.

Bu yüzden Kızılbaşlıkta kutlu doğumlar yok. Yol var, Yol’a girmek var. Yol oğlu kâmile yoldaş olmak var. “Yorulup yollarda koymaz inşallah” diye deyişler, düvazlar söylenmesi bunlardandır sanırım.

Yola giren canların kadın ya da erkek olduğu fark etmez, kadın-lar da erkeklerle bir can olur birlikte yola girerler.

Yola girmede, musahip olmada zenginlik ya da yoksulluk asla söz konusu değildir. Bunun yoksul-zengin dayanışmasıyla bir iliş-kisi asla yoktur. Bunun böyle algılanması da böyle anlatılması da bu yolun gerçeğine uygun değildir.

Vakti zamanında Medine’de Medineli yerliler ile göçmenlerin eşleştirilip birbirleriyle dayanışmalarının sağlanmaya çalışıl ması bu açılardan buna benzemez. O da güzel bir şeydir, ama bun lar birbir lerinden farklıdır. Benzer diyen adama sorarlar, Ali, Mu ham-med’in hangi eşiyle musahip oldu diye.

Ayrıca musahip olan canların çocukları, yedi göbek birbirle-rinin çocuklarıyla evlenemezler. Musahip kızıyla evlenmek Kızıl-baş lıkta-Alevilikte asla yoktur, olamaz da.

“Şeytan ayrıntıda gizlidir” derler, bunları bir birlerine karıştır-mamak gerekir. Her şey kendi içinde, kendi bütünlüğünde güzeldir. Bazı güzellikleri karıştırmanın, birbirine bulamanın gereği yok.

Aşkı muhabbetlerimle.

NOTLAR:1 Evlenmemiş bir can hizmet ettiğinde dede ona gülbank verirken

“Başın iki, ayağın dört olsun” der; bu o canın evlenmesini istediklerini anlatan bir deyimdir. Evlendikten sonra, dört baş bir olur Yol’a girmeye karar verirler.

2 Çünkü rehber daha önceden görgüye alınmış, Yol’a girmiş bir kişidir.

Nurhak Cemevinde 2007 kışı yapılan Görgü Ceminde ikrar vermek için

Rehber’in meydana getirdiği eşler.

Yola girmede, musahip olmada zenginlik ya da yoksulluk asla söz konusu değildir. Bunun yoksul-zengin dayanışmasıyla bir ilişkisi asla yoktur.

Page 45: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

45

SİVRİALAN’da öğretmenlik yaptı-ğım, yetmişli yıllarda, Kazım Usta

(Kazım Koçyiğit) diye sevip, saydığımız bir dostumuz, arkadaşımız vardı. Hayal-lerin konuşulup, tartışıldığı bir gün, bu tartışmadan hoşnut kalmamış ya da eksik bir yanı olduğunu görmüş olmalı ki, “Oğ-lum, hayalin de hakkını verin, küçük hayallerin peşinde koşmayın; olacaksa hayalleriniz de büyük olmalı” benzeri bir eleştiri de bulunmuştu.

Kazım Ustanın bu eleştirisini yeri geldikçe hatırlar, arkadaşlarla da paylaşmaya çalışırım.

Dün Ankara’da yapılan, ABF’nin başlattığı; “Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz” konulu toplantıda, bir arkadaşımızın konuşması sırasında “Ütopyalar öldü mü? Bizim de bir ütopyamız olmalı” diye açıklamasının ardından, rahmetli Kazım Ustanın söylediklerini yeniden hatırla-dım. Evet, bizlerin de bir ütopyası olmalı, hayallerimizin peşinden gitmeliyiz. Yok-sa nasıl çıkarız karanlıktan aydınlığa?

Bu yıl İzmir’de dernekler platformu-nun düzenlediği, 2 Temmuz Mitinginde yaptığım konuşmanın içeriği de bu tema üzerineydi. Konuşma metninin sonuna; başlık olarak; “Bir Hayalimiz Var” diye yazmış altına şunları sıralamıştım.

“Amerika’lı Zenci lider Martin Lut-her King, yıllar önce bir konuşması-

na; ‘Bir hayalim var’ diye başlamış, arkasından da Zencilerin sorunları ve özgürlüğü konusunda düşüncelerini sıralamış. Aleviler Türkiye’nin zencileri mi, değil mi? tartışılır, ama bu durum bi-zim de O’nun gibi hayal kurmamızı engellemez;Evet, biz Alevilerin de, aydınların da, devrimcilerin de bir hayalimiz var;Katliamların yaşanmadığı, savaşların olmadığı bir Türkiye ve dünya hayalimiz var.Her türlü etnik, kültürel ve inançsal ayrımcılığın yapılmadığı bir Türkiye ve dünya hayalimiz var.Kimsenin aç susuz kalmadığı, açlıktan ölmediği, işinin olduğu bir Türkiye ve dünya hayalimiz var.Demokrasinin bütün kurum ve kural-larıyla işlediği, adaletin bağımsız ol-duğu, laikliğin gerçek anlamıyla uy-gulandığı bir Türkiye hayalimiz var.İnsana ve emeğe saygı duyulduğu, bilimsel eğitimin yapıldığı, sağlığın ticarileşmediği, aydınlık bir Türkiye, aydınlık bir gelecek hayalimiz var. Tabii bu hayallere daha niceleri eklenebilir,” diye belirtmiş, arkasından da bü-

tün bu hayallerimizin gerçekleşmesinin mümkün olabileceğini, yeter ki, Pirimi-zin dediği gibi; “İri olalım, diri olalım, bir olalım” diye tamamlamıştım. Tabii ki bir ütopyamız olmalı, hayallerimiz ger-çekleşene değin, hayallerimizin peşinden gitmeliyiz.

Bu yazımı bu günlerde yazmaya çalıştığım, (biraz da konuyla ilgili) fabl türü bir şiir denemesiyle tamamlamak istiyorum.

7 Eylül, 2009

Bir Hayalimiz VarVeysel Kaymak

SiyasetBütün hayvanlar siyasete soyunmuş;Aslan yaşlanmışPapağan; - En iyi ben yaparım, Uçamazsam da konuşurum, demişBunu duyan tilki çıkagelmiş;- Hayır, ben olmalıyım, En iyi ben çalarım, çırparım, demişKoyunlar yurttaşlığı seçmişKurt kuzularıÜlke bay kuşlara kalmış…Masal böyle bitmemiş;Sonunda Ankalar görünmüş…

Page 46: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6

46

Hacı Bektaş Veli OlabilmekEkin Sanat Tiyatrosu adına Nedim Kanoğlu

HACI BEKTAŞ VELİ’yi anlamak ve O’ndan mümkün olduğu kadar çok fazla yararlanabilmek... Bu faydayı tüm hayata ya-

yabilmek ve insanlığın yolunu açabilmek...Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına ilk konuk oluşumuz 1987 yı-

lıydı. Yani tam 22 yıl önce. Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına giderken yabani muşmula armağan etmişti ya, biz de gi-derken öyle davranmak istemiştik; Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına bir tutam şiir, bir perde tiyatro ve bir nefeslik semahı harmanlayıp yollara düşmüştük.

Bütün evlerin kapısı ardına kadar açık, bütün sofralar mütevazı, ama misafi r ağırlamak üzere soğuk ayranı, ekmeği ve elbette sıca-cık yüreğiyle hazırdı. Öylesine samimi, öylesine müthiş bir karşı-lama yaptı ki Hacıbektaş halkı, tarif edilemez. Belki Hacı Bektaş Veli kendisi bu denli ilgi gösteremezdi. Tabii ki O yüce öğretici, yol gösterici insanın eseriydi tüm yaşadıklarımız. Halk onun halkı, onun geleceğe verdiği en güzel armağandı. Coğrafyamızın birçok yerinden koşarak gelen kişi ve gruplara yer açılır, ilgi ve mütevazı-lıkla dostluklar kurulur, her şey paylaşılırdı.

Hacı Bektaş Veliyi anma etkinlikleri anlamına kavuşur ve o ka-dar harmanlanırdı ki, biz de bu güzellik içinde aşkla vermek istedi-ğimiz mesajı verir, almak istediğimizi içimize çekmeye çalışırdık. Halka tiyatro ile semah ile selamlar verir, yüreklerine akardık. Tıp-kı Hacı Bektaş Veli’yi gözlerindeki pırıltıda taşıyan sevgili halkı, gönlümüze akıttığımız gibi... Birbirimize vereceğimiz çok şeyimiz vardı, hepsini sırayla çıkarıyorduk kalplerimizden.

Page 47: Sacayak Sayı 6

Eylül 2009 SACAYAK

47

SACAYAKDerginize Abone Olun

Türkiye TL 40 – Avrupa Birliği € 50 – İngiltere £ 40Abone olmak için abone bedelini postaneya yatırın:

Genel Ajans Basım Dağıtım Organizasyon Ltd. Şti. Posta Çeki Hesabı (No 1629127) Ayrıntılı posta adresinizi, cep telefonunuzu ve e-postanızı okunaklı

olarak yazın ve ödeme dekontunuz ile birlikte bize fakslayın: +90.(0)212.519 56 35

Sevgili Hacı Bektaş Veli’ye duyduğumuz büyük aşk ve hayran-lığı bölüşüyorduk. O kadar renkli ve heyecanlı yapılıyordu ki bu et-kinlikler, feyiz almamak, yarar sağlamamak imkânsızdı. Hacı Bek-taş Veli’nin öğretisinden yola çıkan insanımızın içinde haset, nef-ret, düşmanlık gibi çirkin duyguların yeşermesi mümkün olamazdı.

Ancak vahşi diye sürekli yinelemek zorunda olduğumuz kapita-lizmin bu güzel manzaraya ve peşi sıra gelecek barışın hâkim ol-duğu bir dünyaya tahammülü olamazdı. Çünkü savaş, sermaye ola-caktı. Çünkü düşmanlık savaşa neden olabilirdi ve böyle bir ihtima-li boğan Hacı Bektaş Veli’yi anma etkinliklerine müdahale edilme-si gerekirdi.

Edildi de... Bu samimi ve eğitici tablo bir anda yerle bir edilme-ye çalışıldı ve bizim ortaya koyduğumuz çağdaş ve toplumsal eser-lere tepki duyuldu. Daha geleneksel, daha kalıplaşmış ve kendini bir adım bile öne atamayan çalışmalar yüceltildi. Bunu yapmaya çalışan sistemin güdümünde topluluklar vardı.

Hacı Bektaş Veli’yi anmaya gelenler arasında öncelikler yapıl-dı; parti liderlerine, yozlaşmış kültürün sözde elçilerine yoğun ilgi duyan halkın bilinçli bir tercih yapamadığı apaçık ortadadır. Biz bu durumu protesto etmek üzere uzun zamandır orada olmuyoruz. Oyunlarımızla gözlere, kulaklara ve en mühimi gönüllere akarken; semahlarımızla ciğerlerde yanan ateşleri hep canlı tutarken artık bütün bunları farklı yerlerde, aynı yollarla açığa çıkarmaya çalışı-yoruz.

Biz hiçbir zaman Hacıbektaş’ın değerli halkına kırılmadık. Anla malarını bekledik, bekliyoruz. Umut ediyoruz ki; en kısa va-kitte halk, kime ve nelere önem vereceğini, nelere özen göstere-ceğini anlayacaktır. Çünkü Hacı Bektaş Veli’nin kıymetli canları bu özü taa yüreklerinde taşıyor. Oyunlarımızın öğretici ve eğitici olmaya çalışan bunun için büyük gayret gösteren içeriği ve oriji-nal semahlarımızın alıp götüren sevgisi en kısa zamanda anlamıyla buluşacaktır.

Biz İstanbul Gösteri Sanatları Amatörleri Derneği, Canlar Se-mah Ekibi, Figür Gösteri Sanatları Topluluğu ve Ekin Sanat Tiyat-rosu olarak orada olduk. 22 yıl önce ve izleyen pek çok yılda. Aynı ruh, aynı heyecan ve aynı katıksız sevgi ile başka isimlerle orada olabilmeyi hevesle bekliyoruz. Aşkla aşkın ateşinde yanabilmek üzere...

Page 48: Sacayak Sayı 6

SACAYAK Sayı 6, Eylül 2009

Budak Ali (Ali Kaykı)

Er Olan Sözünü Bilir de SöylerKemalet yolunda arifl ik tacıDikende gül olur açılır her demMuhabbet bağında uçarsa arıPetekte bal olur tadılır her dem Er olan sözünü bilir de söylerBilmeden konuşur cahil-i nadanAşk ile yananı maşuku gözlerFitneden hoşlanan olur mu insanKaranlık geceyi bulutlar sarmışYıldızlar ağlaşır titrer zamansızAydınlık günleri yarınlar almışMervanlar uluşur itler amansız Neylesin güneş görmeyen gözeKaraya çalmışsa gönül sevgisizYazıktır emeğe yazıktır sözeHalden anlamayan dinsiz imansızGerçeği söyleyen çok diller döktükGel ey nazlı yar gel derde derman olMeydana girdik çok boynumuz büktükGirmesin eğriler bu yol doğru yolBudak Ali’m coşar gönülden gönleGönlü karalar hiç duymaz anlamaz Eğrisi kötüsü gelmesin bizeÖzü çürüklerde erdem bulunmaz

Fotolar: Erdem Kantekin, Hacıbektaş, 2009