paralel yapı(lanmalar), asleyn’in önemi ve rüya:i̇lham:keşifle amel vahdet gazetesi
TRANSCRIPT
PARALEL YAPI(LANMALAR), ASLEYN'İN ÖNEMİ VE RÜYA/İLHAM/KEŞİFLE AMEL
Müslümanların yaşadığı en temel kafa karışıklığı, "Asleyn" dediğimiz "iki temel"in
(Usul-i Din ve Usul-i Fıkıh) hayatımızdan sessiz sedasız çekilmesinden sonra yaşanmaya
başladı. "Asıl" olanlar hayatımızdan çekilince, yerlerini sahtelerinin alması kaçınılmazdı ve
öyle oldu.
Ümmet varoluşun en temel deklarasyonu olan "akide" konusunda adresi şaşırıp
başka başka vadilere savrulunca Din'le ilişkimizde vazgeçilmez biçimde sapmalar, eğretilikler
oluştu; atı arabanın arkasına koşmaya başladık. Hayatı ilahî hakikatler ekseninde inşa etme
iradesi, yerini, ilahî olanı beşerî olana uydurma anormalliğine bıraktı…
Oysa bu alan, aşağıda sözünü edeceğim "naklî deliller"e giden yolda bize/insanlığa
rehberlik etmesi bakımından son derece önemlidir. Ümmet'in naklî deliller konusunda
yaşadığı kafa karışıklığı, bizi onlara götüren aklî delilleri sistemli bir şekilde hayatımıza sokan
akliyyatın, yani Usul-i Din'in bilincimizden kazınması neticesinde ortaya çıkmıştır. Çok az
insan bunun farkındadır…
İşin bu kısmına "ontoloji" demek doğruysa, ikinci arıza da kaçınılmaz olarak
"epistemoloji" alanında yaşandı. Neyi nerede arayacağımızı, hangi soruyu kime soracağımızı
şaşırdık. Oysa Usul-i Fıkıh bize, bilgi kaynaklarımızı bütün detaylarıyla öğretmişti: Aslî Deliller
ve Fer'î Deliller.
Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyas'tan oluşan aslî deliller ve onlardan kaynağını onlarda
bulan fer'î deliller, "naklî deliller" olarak, Usul-i Din'in döşediği zeminde tarih boyunca
müslümanlığımızı mutmain bir kalple yaşama imkânı bahşetti bize. Allah Teala'yı razı edecek
müslümanlık ancak bu zeminde mümkün olabilirdi.
Tedeyyünümüzün içini sahici biçimde dolduran bu iki asıldan (Asleyn) uzaklaştıkça
"deliller"in yerini "delilimsiler" aldı ve biz toplum olarak, Ümmet olarak bu delilimsileri asıl
yerine koyduğumuz için onların bizi götürdüğü yeri, delilin bizi götürdüğü yer zannetmeye
başladık.
Bize bilgi kaynaklarımızı veren Usul-i Fıkıh, hayatımızı tanzim ederken,
müslümanlığımızı yaşarken kendisine uyacağımız deliller arasında "rüya"ya, "ilham"a ve
"keşf"e yer vermez. Çünkü bunların ölçülebilir, tartışılabilir, sağlaması yapılabilir yanları
yoktur.
Elbette Ehl-i Sünnet itikadı çerçevesinde bunların her birinin hak olduğuna inanırız.
Ama bu, onları "aslî deliller" yerine koyabileceğimiz anlamına kesinlikle gelmez. Hatta onların
muteberliği, ancak aslî delillere uygunlukları ölçüsünde söz konusudur. Bir başka şekilde
söylersek: Rüya da, ilham da, keşif de insana hakiki bilgi verebilir; ancak bunlar vasıtasıyla
elde edilen bilginin hak olup olmadığını Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyas'a bakarak anlayabiliriz
ancak. Onların bize söyledikleriyle ancak, bu aslî delillere aykırı olmaması şartıyla amel
edebiliriz.
Öte yandan ilham da, rüya da, keşif de hak olduğu kesin ortaya çıktıktan sonra ancak
sahibini bağlar. Üçüncü şahısların, hele de bütün olarak toplumun, bir kişinin rüyasıyla,
ilhamıyla, keşfiyle amel etme mecburiyeti kesinlikle yoktur. Hatta bu "mecburiyet" rüya,
ilham, keşif sahibinin bizzat kendisi için dahi söz konusu değildir. Dilerse amel eder,
dilemezse etmez.
Bu ülkenin karşılaştığı en ciddi tehditlerden biri olan "Paralel yapılanma"nın, tabanı
nasıl bir motivasyonla belli bir kıvamda tuttuğunu, yönlendirdiğini araştırdığımızda karşımıza
yine bu "delilimsi"ler çıkıyor. Birileri birtakım rüyalar görüyor; rüyayı gören de, rüyanın
kendisi de, onu aktaralar da "yanılmaz" kabul edildiği için, daha önce bu konularda
güdülenmiş insanlar bunu "vahiy" gibi telakki ediyor. Bunun sonucu da elbette "sorgusuz-
sualsiz teslimiyet" olacaktır.
Aynı şey "ilham" ve "keşif" için de söz konusudur. Bunlar da "delil" değildir. Bir
kitabın mukaddimesinde "ilhamla yazdırıldığı" söylendiğinde, biz bunu "içinde hiç hata
yoktur" şeklinde anlıyoruz. Oysa vahiy kapısı kapanmıştır ve artık ilham hiçbir fikrin,
düşüncenin, hareketin ve tesbitin bütün detaylarıyla ve yüzde yüz hak olduğu şeklinde bir
garanti içermez. Bu söylenenler keşif için de aynen geçerlidir. Keşif sahibinin keşfini
"okuması", ondan netice çıkarması tıpkı müctehidin ictihadı gibidir. Orada ne kadar yanılma
payı varsa, burada da o kadar yanılma payı vardır.
Türkiye yeni bir seçime doğru gidiyor. Fısıltı gazeteleri birtakım çevrelerden, oyların
hangi partiye verileceğine dair rüyalar, ilhamlar, keşifler… yaymaya başladı başlayacak. Usul-i
Fıkıh bilmiyorsak, sağduyunun sesini de mi işitmiyoruz?..