Özgür kalem - sayı 2

24
ÜRETELIM özgür kalem YIL: 1 SAYI: 2 [email protected] LİSE BÜLTENİ MART - NİSAN 50 Kr. SBS YGS LYS KPSS Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim! Sınav zulmünüze ve çürümüş sisteminize teslim olmayacağız! Çünkü gelecek biziz, yepyeni bir hayat doğacak ellerimizde! ve şimdi de 4+4+4

Upload: ahmet-hakan

Post on 24-Mar-2016

253 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

2012’den bu yana yayınlanan liseli gençlik bülteni.

TRANSCRIPT

Page 1: Özgür Kalem - Sayı 2

ÜRETELIM özgür kalem

YIL: 1 SAYI: 2 [email protected]

LİSE BÜLTENİ

MART - NİSAN 50 Kr.

SBS

YGS

LYS

KPSS

Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!

Sınav zulmünüze ve çürümüş

sisteminize teslim olmayacağız!

Çünkü gelecek biziz,

yepyeni bir hayat doğacak

ellerimizde!

ve

şimdi d

e

4+4+4

Page 2: Özgür Kalem - Sayı 2

içindekiler

2..........LİSELİ DGH'DEN 3 RÖPORTAJ: EĞİTİM-SEN 6 LİSEDE KADIN OLMAK 7 BEDENİMİZ KÜÇÜK AMA HAYALLERİMİZ BÜYÜK 8 DEVRİM GENÇLİĞİ 9 LİSELİLERDEN 9..Genciz, Doğruyu Bulmalıyız 9..Örgütlenmenin Gerekliliği 10..Kadın Olmak 11..Liselerde Ücretli Köle Olmak

12 "BURASI POZANTI'DIR

oruz16

..........

..........

..........

..........

..........

......... BENİM ABİM!"13.........15 SENE SÖMÜRÜLMEK İÇİN Mİ YÜRÜDÜK?15.........SESİMİ DUYAN VAR MI? 1 Nisan'da Şaka Gibi Bir Sınava Giriy

.........KARİKATÜR17.........KİTAP TANITIMI: "Yabancı"/ Albert CAMUS20.........ŞİİR: Düşün - Koş - Yap21.........ŞİİR: İsyan İsterim22.........YGKSF

Özgür Kalem Lise Bülteni 2. Sayı

Mart-Nisan 2012Liseli DGH

Page 3: Özgür Kalem - Sayı 2

LISELI DGH. .

2

merhaba Toprağı ilk işleyendi o. Yaşamı üreten, ürettikçe gelişen, geliştiren, yönlendirendi. Sınıflı toplumların “tali” cinsi olması, ne fiziksel güçsüzlüğüyle, ne de “saçı uzun, aklı kısa”lığıyla(!) açıklanabilirdi. İnsanın gelişimine ket vuran gerici sistemlerde kadının ilerici, dinamik rolü egemenleri korkutuyordu. Erkek egemen toplumda her geçen gün daha fazla köleleştirildi kadın. Her geçen gün daha fazla sömürüldü emeği, bedeni… Fabrikada ucuz iş gücü, evde cinsel köle haline geldi. Tacizlere, tecavüzlere maruz kaldı. Tecavüze uğrarken dahi suçluydu bu düzende o; tecavüzcüsüne verildi. Konuşması, bakması dahi yasaktı, ölümdü. Ne bedeni aitti ona, ne de düşleri... Ancak ve ancak, kendisini köleleştiren, yok sayan sistemi yok ederek boşanabilirdi zincirlerinden. Kurtuluşunun tek yolu, bu düzene karşı mücadele etmekti, direnmekti. Clara Zetkin'di artık, Mirabel Kardeşlerdi, Anna Barbara Kistler'di, Newyork'ta direnen kadındı o; 8 Mart'ı yaratan… Yine Ortadoğu'da zulmün saltanatına boyun eğmeyen Demirci Kawa'nın çekiciydi, örsümüzü kızıllaştırıp Newroz ateşi ile düşmanın bağrına sapladığımız! Günümüz emperyalist/kapitalist dünya gerçeğinde egemen sınıflar, yerel işbirlikçileri aracılığıyla geniş halk kitlelerine kan kusturmakta, onların emeğini sömürürken, dillerini, inançlarını, kültürlerini yok etmekte; onları itaat eden köleler haline getirmektedir. Coğrafyamızda bu sömürü en azgın şekilde devam etmekte, emek gücümüz iliklerimize kadar sömürülürken, kültürümüz, inancımız, doğamız yok edilmeye çalışılmaktadır. Özellikle Dersim'de, devletin kuruluşundan bu yana süregelen bu saldırılar, günümüzde çok daha tehlikeli bir biçimde sürmektedir. Cemaat örgütlenmesinin Dersim'e sokulma çabaları ve bunun kısmi başarısı Dersim gençliği ve halkı için büyük bir tehdit olarak belirmektedir. Anadilimizi, kültürümüzü yok etmek isteyen egemenler, uyuşturucu madde kullanımını yaygınlaştırarak düşünmeyen ve üretmeyen bir gençlik yaratma çabasındadır. Yine doğamız yok edilmekte, topraklarımızda akan her suyun önüne set çekilerek “tehlikeli” coğrafyamız insansızlaştırılmak istenmektedir. Bunlara karşı yapılan en küçük itiraza ise pervasızca saldırılmakta, halk çocukları hapishanelere tıkılarak haklarında onlarca yıl hapis cezası istenmektedir. Bizler, tüm bu saldırıların nedenini çok iyi biliyoruz. Uzak değil, daha birkaç gün önce “4+4+4 yasa tasarısı” olarak gündeme yansıyan tasarının içeriğine bakınca her geçen gün artan saldırıları daha iyi anlamaktayız. Egemenler, eğitimi kademeli hale getirmekte, ilk dört yıldan sonraki ikinci dört yılın “zorunlu” niteliğini silikleştirerek çeşitli biçimlerle (açık öğretim, uzaktan öğretim) devam edebileceğini yasalaştırmak istemektedir. Ayrıca yasa tasarısı, “Kariyer Yolculuğuma Başlıyorum” adı altında, öğrenciyi beşinci sınıftan itibaren meslek seçimine zorlamakta, yanında çıraklık yaşını da 11'e düşürmekte. Bununla çocuk emeğinin dahi azgın sömürü çarkına dâhil etme çabalarını, ilk dört yıldan sonra “kız” öğrencilerin okula gitmelerine gerek kalmadan evde okumalarını sağlama çabalarını rahatça görebiliyoruz. Torba yasalarla, 4C'lerle, 4+4+4'lerle her geçen gün daha fazla sömürü, daha fazla kâr isteyenlerin en büyük arzuları, ezilen emekçi halkın bu saldırılara karşı tamamen tepkisiz kalmaları, her koşulda itaat etmeleridir. Bu saldırılara karşı Liseli Demokratik Gençlik Hareketi olarak, özellikle halk gençliğinin kendi emeğine, geleceğine, kültürüne sahip çıkmasının tarihi bir görev olduğunu tekrar hatırlatarak bu saldırıları parçalamanın yegâne yolunun örgütlü bir mücadele olduğunun altını tekrar çizmek istiyoruz. Göğün yarısı olan emekçi kadınlarımızın yükselttiği isyan bayrağı ve geçmişte olduğu gibi günümüzde de Demirci Kawaların zalim Dehaklara karşı yakmış olduğu Newroz ateşinin kızıllığı ile MERHABA…

Page 4: Özgür Kalem - Sayı 2

“Tarihine, diline, kültürüne

Türkiye'deki eğitim sistemi hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Türkiye'deki eğit im sistemi sürekli l ik göstermemektedir. Bunun temel nedeni başa gelen iktidarların kendi ideolojilerine göre eğitim sistemlerini değiştirmesidir. Bu doğrultuda ideolojilerini halka aşılamak için eğitimi araç olarak görmektedirler. Bunun sonucu olarak da öğrenciler sorgulayıcı bir eğitim sistemi yerine teslimiyetçi bir eğitim sistemine mahkûm olmakta; toplumla birlikte ülke demokratikleşme hamlesinde geride kalmaktadır.

Ekonomik anlamda oluşturulan eğitim sistemi yeni külfetler getirmekte; eğitimin giderek özelleşmesi eşitlik anlayışının çiğnenmesine, bu da toplum içindeki uçurumların artmasına neden olmaktadır. Parası olan okuyacak, olmayan ise yerinde kalacaktır. Son zamanlarda ortaya çıkan kopya olayları öğrenci psikolojisini olumsuz etkilemekte ve halkın sisteme olan inancı kalmamaktadır. Bu kopya olaylarında özellikle aslan payını iktidar yanlısı dediğimiz cemaat kesimi almaktadır. Ülkemizin genelinde sınıf mevcutları 50-60 iken ve öğretmen açığı kapanmadan “Fatih Projesi” ile teknolojik donanımlı bir eğitim sistemine geçilmesi bize gerçekçi gelmemekle beraber göz boyama ve olası eleştirilerin önüne geçme yönelik olduğunu düşünüyoruz

Dersim'de cemaatin yönelimleri nelerdir? 90'lı yıllardan itibaren öğrencilerin şehir dışındaki cemaat dershanelerine, cemaat yurtlarına ücretsiz olarak gönderilmesiyle başlayan bir süreçtir. Bu sürecin devamında 2003'te açılan Munzur Koleji, ardından Tunceli Üniversitesi'nin kurulmasıyla cemaatin özel yurtları açması, son yıllarda açılan özel dershaneler ile birlikte Dersim'de cemaat ayağını güçlendirmiştir. Ayrıca üniversiteye alınan akademisyenlerin birçoğu cemaat kökenlidir. Açılan bu kurumlara örgütlenme amacıyla cemaat tarafından seçilen eğitmenler gönderilip örgütleme çalışmaları yapılmaktadır. Cemaat kurularının, okullarda yapılan deneme sınavlarında başarılı olan öğrencileri belirleyerek bu öğrencilere

röportaj

Dersim'de yaşanan tartışmaların; sorunların başında gelen eğitim meselesine dair Eğitim-Sen'li öğretmenlerimizin görüşlerini aldık.

3

Page 5: Özgür Kalem - Sayı 2

ulaşması ve onları ücretsiz olarak kurumlara kaydetmeleri, bunların amaçlarının ticari değil de ideolojik olduğunun en büyük göstergesidir. Ayrıca başlatılan “gönüllü velilik” çalışmaları Osmanlı dönemindeki “pençik” sistemiyle birebir örtüşmekte ve bu sayede çocukların asimilasyonu daha da kolaylaştırılmaktadır.

4+4+4 Yasa tasarısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu düzenleme, örgün eğitimi bitirip yaygın eğitimi geliştirmeye yönelik bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye özellikle gerici kesimlerin rahatsız olduğu 8 yıllık zorunlu eğitim sistemi ortadan kalkmakta, bu sayede kız çocuklarının okula gönderilmemesinin yolu açılmaktadır. Bunun sonucu olarak, bölgemizde “çocuk” gelinlerin sayısının artmasından endişe ediyoruz. Ayrıca bu düzenleme “Haydi Kızlar Okula” kampanyasıyla da çelişmektedir. Bu düzenleme ile ortaokul çağındaki çocuklarımız,

mesleki eğitim adı altında staja gönderilerek ucuz iş gücü yaratılacak ve çocuklar istismar edilecektir. Yaygın eğitimin yaygınlaştırılmasıyla öğrencileri açık liseye yönlendirerek hükümet, öğretmen ihtiyacını da kendine azaltmak istemektedir. Bu da atanamayan öğretmen sayısını arttıracak ve karşımıza başka bir sorun olarak çıkacaktır.

Dersim'de gençliğin sorunları nelerdir? Özellikle 2000'li yılların başından itibaren ailelerin siyasetten ve toplumsal sorunlardan uzaklaşmaları çocukları da olumsuz etkiledi. Günümüz gençliği düşünmeyen, sorgulamayan, sadece taklit eden bir nesil oldu. Bu taklitçilik de sadece bilimsel açıdan taklitçi oldu. Şeklin içini dolduramıyorlar. Çağdaşlaşma adı altında inancına, diline ve kültürüne yabancılaşan bir gençlik var. Aileden başlayan bu sorun maalesef hem sokakta hem de eğitim kurumlarında kendini hissettirmektedir. Dersim'de sistemin eliyle ve de toplumun buna göz yummasıyla madde bağımlılığı giderek yaygınlaşmaktadır. Gençlerimizin kadın-erkek ilişkileri daha çok cinsellik üzerinden şekillenmekte, aileler ve toplum bunu “özgürlük” olarak değerlendirmekte, göz yummaktadır. Bu da ilişkilerin giderek yozlaşmasına neden olmaktadır.

sahip çıkan bir gençliğe ihtiyacımız var.”

4

Page 6: Özgür Kalem - Sayı 2

Son olarak ne yapmalı? Dersim'deki tüm politik örgütlerin ve STK'ların bir araya gelip bu sorunlar üzerine çalışması ve ortak kararlar alması son derece önemlidir. Çünkü bu sorun ne sadece eğitim kurumlarının, ne de sadece sendikaların müdahil olacağı bir durumdur. Örneğin; belediyenin madde bağımlılığı konusunda açmış olduğu rehabilitasyon merkezi bu anlamda önemlidir. Gençlerin inanç yönünden doğru eğitilmeleri, büyük bir çoğunluğu Kürt-Alevi olan bu bölgenin hem ulusal hem de inanç anlamında aydınlatılmaları gerekmektedir. Bu anlamda da bütün politik kurumlar, inanç kurumları ve STK'lara büyük görev düşmektedir. Aile boyutunda ise ailelerin, çocukların gelişiminde olumlu yönde çalışmalar yapmaları gecikmektedirler. Popüler kültürün, yozlaşmanın, asimilasyonun yaygın olduğu bu dönemde aileler çocuklarını düşünmeye, araştırmaya, toplumsallaşmaya yönlendirmelidirler. Tarihine, diline, kültürüne sahip çıkan, bunları araştırıp özümseyen bir gençliğe ihtiyacımız var.

5

Page 7: Özgür Kalem - Sayı 2

lisede kadın olmak

Çalışma masamın üzerindeki onca ders kitabının arasından sıyrılıp, hem liseli hem de kadın olmanın verdiği yükü sırtım(ız)dan atmanın ancak bir adım atmakla mümkün olacağına inandım ve yazmaya karar verdim.

Bu adımın ise bozuk, kötü, kirli olan her şeyin, herkesin d e ğ i ş m e s i g e r e k t i ğ i n i n bilincine varılarak atılacağına i n a n ı y o r u m . Fa k a t d a h a yaşanılır bir dünyada hak ettiğimiz gibi yaşamak için attığımız her adım bize şiddet, taciz, tecavüz olarak geri dönmüştür tarih boyunca... New York'ta yakılmış; Barışın Gelini o l u p d ü ş t ü ğ ü m ü z y o l d a tecavüze uğrayarak vahşice öldürülmüşüz.

Kadın olmanın yanına bir de öğrenci olmak eklenince hâkim sınıflar için daha da tehlikeli hale geliyoruz. Hayatımızın hiçbir alanında faydalanamayacağımız bir ton bilgiyi ezberleyip bir girdabın içine itiliyoruz. Çıkarılmadığımız takdirde yaşamımızı idame ettirmek için ikinci sınıf işlerde işçi statüsünün de altında düşüncelerimizin, hayallerimizin, bedenimizin, güzelliğimizin, emeğimizin sömürülmesine maruz kalıyoruz. Bu şekilde iş hayatından koparılıp eve mahkûm etmeye zorlanıyoruz.

Kadınlarımızın çoğu ise o girdabın içine hiç girmeden çocuk yaşta, evcilik bile oynayamadan evimizin kadını oluyoruz. Oyuncak bebeğimizi dahi sevmeden çocuk büyütüyoruz.

Bizler bunlarla yaşamayı öğrenmeyeceğiz. Kötü olanın iyisini seçmeyeceğiz. Sırtımızdaki kamburu atıp özgürleşeceğiz; 8 Mart özgürlüğümüzün günü olacak.

Çünkü biliyoruz ki; “Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz.”

Atatürk Lisesinden bir öğrenci

6

Page 8: Özgür Kalem - Sayı 2

Çocuk yaşta başlarız

Bu şartlar altında, halk gençliği olarak,

hayatın gerçek yönüyle tanışmaya... Yedi yaşından itibaren başlar soluksuz rekabetimiz. Büyük hayallerle, umutlarla başlarız okul hayatına… “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusunu büyük bir heyecan ve ihtirasla cevaplarız; kimimiz “öğretmen”, kimimiz “avukat” olmayı hedefleriz.

Ancak büyüdükçe anlarız, hayallerimize ulaşmanın aslında pekte gerçekliğinin olmadığını. Geçmişten bugüne yaşanan olaylardan da anlıyoruz ki, sistemi bozuk böyle bir ülkede eğitim koşulları hiçbir zaman bizim beklentilerimize cevap olamayacak. Gülen cemaatinin eğitim alanına müdahalelerine ön ayak olanlar, eğitimi her yönüyle paralı hale getirdikleri yetmezmiş gibi şifreli sınavlarla bir kısmının önü açılırken işçinin, köylünün, emekçilerin çocuklarının, halk gençliğinin geleceğine kilit vurulmakta; düşünen, araştıran, üreten beyinler demir parmaklıklar arkasına hapsedilmektedirler.

yok edilen geleceğimize sahip çıkmak için örgütlü mücadelenin bir parçası olmak bizler için ertelenemez bir görevdir.

Atatürk Lisesi ve Ticaret Meslek Lisesinden Öğrenciler

Bedenimiz Küçük Ama Hayallerimiz Büyük

e

7

Page 9: Özgür Kalem - Sayı 2

devrim gençligi

B i r t o p l u m u n v a r o l u ş sürecindeki yapı taşlarından olan eğitim; bilgi, kültür ve ilerleyişin genel adıdır. Eğitim y u v a l a r ı o l a r a k nitelendirdiğimiz okullar ise yaşa göre kademeli olarak sınıflandırılmıştır. Liseler bu eğitim kademesinde gençliğin yaklaşık olarak on dört - on yedi y a ş a r a s ı n d a k i s ü r e c i n i kapsamaktadır.

Eğitim sistemi, ezberciliği liseli gençliğin meşalesi haline getirmiştir. Oysa Ayşe, Fatma, Ali fark etmeden hepimiz robotlaştırılmış birer gençlik haline gelmişiz. «Kitabi bilgilerle» doldurulan zihinlerimiz bizleri birer robot haline getirmektedir. Sınav sistemi başlı başına hepimizi geleceksizliğe mahkûm etmektedir. Üniversiteye hazırlanan lise gençliğine ezbercilik aşılanmıştır. Farklılıklara izin verilmeyen, yasaklarla örtülü bu eğitim bize ne katabilir ki? Fikirlerin tartışılmadığı bir eğitim empoze edilmeye çalışılmaktadır. Medyadan etkilenen gençlik artık yapay hayatlara kanar oldu. Başarının artık paraya döküldüğü dershanelerde bu sürecin bir parçası oluverdi. Başarının coğrafyamızda en üst seviyede olduğu yılları mumla arar olduk. Dersim gençliği olarak bizler bir kere

damgalanmışız. Gerçekliğin üstüne kocaman bir perde örtülmüş; gençlik tozpembe bir yaşantıya özendirilmiş hale gelmiştir.

Liseli gençlik olarak en önemli sorunlarımızın başında örgütlenmek geliyor. Örgütlenmek içinse bir araya

gelmeli, tüm zorluklara karşı kenetlenip koca bir kaya olmayı becermeliyiz. Unutmayalım ki meşaleyi yakmak bizim elimizde.

Pertek'ten bir liseli8

Page 10: Özgür Kalem - Sayı 2

liselilerden...

Genciz, doğruyu bulmalıyız!Henüz baharında olan, taze adımlarını genç gülüşleriyle hayatına bağlayan Dersimli gençleriz. Bzileri köreltmek, bağımlılığa sürükleyip karanlığın pençesine bırakmak, koca bir devrimi yıkmak gibidir. Gencecik yaşta onları uyuşturucu yoluna sürükleyen, kendini büyük zanneden karaktersizlere çığlığımızdır! Uyuşturucunun kurbanı gençlerimizin koca bir ömrü karanlığa

sürüklenmektedir. Dersimli bir genç olmanın bilinciyle geleceğimizi zehirleyenlere karşı sessiz kalmayacağız. Dünya insanlığın ortak mirasıdır. Geleceğimize yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak alın terimizi kendi çıkarları için kullananlara gereken cevabı vermeliyiz.

Madde bağımlılığı Dersim de uçan kuşun kanatlarını koparıp özgürlüğünü kısıtlayan öldürücü bir şimşek gibidir. Bizlere düşen tek yol; bu karanlığa karşı sadece ve sadece aydınlığı kuşanmaktır.

Duruluk gençlikten yana olsun! Düşüncemiz, doğruluk bizden yana dursun.

Ovacık'tan bir liseli

Örgütlenmenin GerekliliğiÖrgüt, birçok bireyin bir araya gelmesiyle oluşan bir toplamdır. İyi bir örgüt, bilinçli, kararlı ve dinamik bireylerden meydana gelir. Örgüt sadece bireylerin kendi çıkarları ve kendi menfaatleri için oluşturdukları bir toplam değildir. Tüm toplumu ilgilendiren sorunlara çözüm bulmak için oluşturulmuş kolektif bir gruptur.

Ezilen bir toplumun, yok edilmeye çalışılan kültürlerin, halklar arası kargaşaların devlet eliyle iç savaşa dönüştürülmesi ve bunlar sonucunda ölümlerin yaşanmasını durdurabilmek ancak bilinçli ve örgütlü toplumların yaratılmasıyla mümkündür.

Biz liseliler içinde önemli olan eksiklerden biri de örgütlülüktür. Ülkenin geleceği olan bizler örgütlenip daha demokratik bir ülke oluşturmlalıyız.

Atatürk Lisesinden bir öğrenci9

Page 11: Özgür Kalem - Sayı 2

Kadın olmak...Bir doğu gencinin cümlelerle ifade edebileceği kadar yazıyorum, derinliklerimize kadar inen cinsiyet ayrımını... Yaşayış biçimlerinin farklı oluşu kimsenin suçu değildir. Namus kavramının, gelenek göreneklere zincir gibi bağlanmasının, ayıbın ayıpla örtülmesinin çözüm yolu olabileceğini sanmıyorum. İnsanlar özgür olmak zorundadır. Aşırı resmiyet, zorbalık, şiddet, hakaret insan doğasına aykırıdır. “Kadınlar çiçektir” sözünün sadece lafta kaldığı ülkemizde neden beyaz örtü gibi kapalı tutarız direnişimizi? Elbette ki sınırlar vardır; edep, ahlâk… Fakat ahlâkla çağ dışı görüşlerin hiçbir ilgisi yoktur. Bu tür cahillik yansımasının çözüm yolu olmaktan çok zarar vermesi, “yazık oldu” dememize neden olur. Annemiz, ablamız, öğretmenimiz; her şeyimizdir kadınlar. Solan güllerimizi hoyratlığa acımasızlığa terk etmemeliyiz. Severiz, seviliriz duygularımız vardır tabii olarak. Çok görülmemeli hiçbir şey. Gücü yetenin yetmeyene uyguladığı baskı boş düşüncelerden başka bir şey değildir.

Bana göre; “EZMEYELİM, EZDİRMEYELİM.”

Ovacık'tan bir liseli

10

Page 12: Özgür Kalem - Sayı 2

Liselerde Ücretli Köle OlmakMeslek liseleri bin dokuz yüz kırklardan beri kurulup günümüzde de varlığını korumaktadır. Meslek liselerinin kurulmasındaki amaç öğrencileri ara işçi olarak çalıştırıp geleceğin nitelikli işçisini yaratmaktır. Bu sayede orta çağdan kalan “çıraklık sömürüsü” meslek liseleri sayesinde günümüz koşullarına uyarlanmıştır. Meslek lisesi öğrencileri kimi zaman kendi alanı dışında çok az bir ücretle çalıştırılmaktadır. Bu durum ücretli kölelik ile eş değer olup sistemin kâr hırsının liselerdeki ayağını oluşturur. Meslek lisesi öğrencileri devlet gözünde geleceğin teminatıdır. Geleceğin bu genç işçi adaylarına daha okul yıllarında kurallara saygı duymak, otorite karşısında söz dinlemek aşılanır. Sorgulamayan itaat eden kendine yabancılaşan bir işçi yaratmak gelecek günlerde sistemin daha da işine gelecektir. Kapitalist sistemde köle olarak görülmekten sıyrılmalıyız.Devlet gözünde köle olarak görülen öğrencilere saygılarla…

Anadolu Lisesinden bir öğrenci

Fen Lisesinden

11

Page 13: Özgür Kalem - Sayı 2

Bu başlık ne kadarda tanıdık değil mi? Evet Duvar filminin hafızalarımıza kazınan o meşhur sözlerinden biriyle yazımıza başlıyoruz:”Burası dördüncü koğuş benim abim”…Yer:Pozantı HapishanesiKonu:Çokta “önemli” değil.Yaşları 14 ile 17 arasında değişen çocuklara tecavüz edilmiş.Haber kanalları büyük bir “titizlikle” Pozantı Hapishanesinde yaşananları aktarıyor.Kalemlerine sarılan liberal köşe yazarları vicdanlara sesleniyor.Adalet Bakanı Sadullah Ergin “hiçbir şey k a ra n l ı k t a k a l m aya c a k g e re ğ i n i yapacağız” diyor.Bu curcuna dolu

günlerden birinde yine Fatmagül benim suçum ne? diyerek hayatımıza giriveriyor..Sizce de bir acayiplik yok mu?Ne mozaik bir yapı ama!Burjuva-feodal sistem görsel- yazılı araçlarıyla adeta iştahları kabartacak şekilde tecavüzü sıradanlaştırarak bizlere kanıksatmıyor mu? Ya da tecavüz sanki bir kültürmüş gibi hayatımıza yedirilmeye bizlere öğretilmeye çalışılmıyor mu?Hatırlayalım “Fatmagül'ün Suçu Ne” dizisinde yer alan tecavüz sahnesi milyonları ekranlara kilitlemiş,insanlar bu sahnelerden duydukları hazzı internet ya da gazeteler aracılığıyla milyonlarla paylaşır hale getirilmiştir.Fatmagül'den İffet'e,İffetten Bihter'e yaşamımız sistem tarafından kirletilirken,bir çocuğun sözleri adeta bizlere dayatılan yaşamın gerçekliği ile bizi baş başa bırakıyor.Bakın Pozantı çocuk hapishanesinde tutsak olan bir çocuk vicdanlara değil kirletilmeye çalışılan beyinlerimize nasıl sesleniyor: “Koğuş ağası önce onu bir güzel dövdü. Sonra gel benle dedi. Tuvalete götürdü. Onun bağırmaları duyuluyordu. Sonra bütün koğuş ağanın yaptığını yaptı”. “Müşahedede üç gün kaldım, üç gün de ağladım.”Bir televizyon dizisinden alınmadı bu sözler.Yanıbaşımızda Pozantı'da ya da Kürkçüler cehenneminde yaşandı.Kimisi taş attığı için tutuklanmış, kimisi adli bir vaka.Değişen bir şey yok onlar için.Kimisi tecavüze uğrarken terörist lafını işitiyor,kimisi ise….ne fark eder değil mi?Acıları ortak olan,tecavüze uğrayan sistemin sözde terbiye ve ıslah etmek için tuttukları arkadaşlarımız onlar. Adlarını F.G. ya da nokta nokta olarak bildiğimiz akranlarımızın maruz kaldığı bu vahşetin bir daha yaşanmamasını dilemeyeceğiz.Çünkü biliyoruz ki yaşanan bu acıların,haksızlıkların beslendiği zemin yıkılmadan,sistemin bataklığı kurutulmadan daha nice F.G' ler “aklıma annem gelince intihar edemedim” diyecek.Daha nice akranlarımız bizlerin yaşamlarına dokunmuyor gibi duran bu olaylar karşısında hayattan bir beklentisi olamadan zaman tüketmek zorunda kalacaklar.Son söz olsun diye; liseli halk gençliği olarak yaşamın neresinde olursak olalım burjuva-feodal sistemin yoz kültürüne karşı duralım. Unutmayalım tecavüze uğrayan,”kirlenen” bedenimiz değildir.Düzenin asıl kirletmeye çalıştığı zihinlerimizdir.Dedik ya burası Pozantı'dır Benim Abim….

"Burası Pozantı'dır Benim Abim!"

12

Page 14: Özgür Kalem - Sayı 2

Yıl 1997. Yedi yaşındayım. Yine bir pazartesi. Güneş doğarken usul usul, her zaman ki gibi yine bir telaşın içerisindeyiz. Yine bir pazartesi. Mavi önlükler giyiniliyor bir yandan da okulda ders arasında yenmek üzere ısıtılan ekmeğin arasına çökelek koyulup top yapıldıktan sonra bezden dikilen çantanın içerisine koyuluyor. Uyandıktan kısa bir süre sonra sırtlara atılan ağır çantalarla zorluk bir yolculuk başlıyor. Kimi zaman çamurların, kimi zaman diz kapaklarını geçen karın, kimi zaman da yakan güneşin altında sürüyor bu yolculuk. Tabana kuvvet. En az 'on dört'sene sonra meslek sahibi olacaksın ya!

Uzun yıllar sürdü bu yolculuk. Sabahları uzun süre yürümesek de akşamları okul çıkışında köye gelmek için saatlerce yürüdük tam 12 sene. Sekiz sene ilkokul ve ortaokul, dört sene lise sürdü. Tek amacımız ilçedeki okulumuza gitmekti. Ne de olsa okulu bitirince üniversite kazanacak, üniversite bittikten sonrada bir meslek sahibi olacaktık!İlkokul bitti, ortaokula geçtik. Ortaokul bitti liseye geçtik. Lise bitti Tunceli Üniversitesi Elektrik Bölümünü kazandık. Üniversitede iki sene okuduk. Üniversitenin rektörü, profesörleri, dekanları, öğretim görevlileri alanında uzmanlaşmış kadrolarıyla bizlere çok şey öğretti! Artık toplama, çıkarma hatta çarpma ve bölme yapabiliyor, Türkçe'de bulunan ünlü ve ünsüz harfleri tanıyor, sesli ve sessiz harfler arasındaki ayrımı anlayabiliyorduk. Tunceli Üniversitesi'nin tek amacı ve görevi olan (Gülen Cemaatinin ve devletin yıllardır Dersimi içten bitirmek için yaptığı ve halen yapmakta olduğu politikaları bir bir gerçekleştirmek) hayata bilinçli insanlar yetiştirmek, onlara ileride ekmek parası kazanabilecekleri meslekleriyle ilgili kullanabilecekleri teknik bilgiyi vermek olan üniversiteden de çok şey öğrendik! Artık bir kalem pile lamba bağlayabiliyor, okulda, sınıfta, evde hatta ve hatta gittiğimiz her yerde zaten döşeli olan lambaları anahtara basarak yakabiliyor ve söndürebiliyorduk.Sonunda üniversiteden de mezun olduk. Bu eğitim sisteminden bu düzenden çok şey öğrendik ya haydi hayata atılma zamanı geldi de geçiyor bile!Yıl 2012 şimdi Dersim'de TEDAŞ'ın özelleşmesinden sonra TEDAŞ'ı satın alan AKSA'nın ve ona bağlı olan Akgün firmasında 'dolgun' bir maaşla çalışıyoruz! Maaşımız bir milyar yirmi milyon. Sendika yok. Mesai var ama mesai ücreti yok, tehlikeli işte çalışıyoruz, güvenlik malzemesi yok. Açıkçası bizim lehimize olan hiç bir şey yok ama aleyhimize olan her şey çok.Yaşadığımız, hak ihlaline uğradığımız o kadar çok şey var ki hangisinden başlayacağımızı bilemiyoruz. Üç aydır bu şirkette çalışıyoruz. İşe başladığımız günden bugüne 100 gün geçmesine rağmen biz elektrikçilerin olmazsa olmazından olan çalışma sırasında kullanabileceğimiz kontrol kalemi ve pense, iş esnasında giyineceğimiz yanmayan elbiseler, yalıtkan ayakkabılar bizlere halen verilmiş değil. Yine yüksek gerilimde çalışırken elektriğin olup olmadığını kontrol etmek için kullanılan ıstrankalı leon lamba da işe başladığımız günden beri yok. Bu temel ve aciliyet gerektiren malzemeler bizlere ekonomik gerekçeler ileri sürülerek verilmezken bütün şirket yetkilileri altlarında son model arabalarla resmen taksicilik yapıyormuş gibi gezmekteler.

15 sene sonra sömürülmek için mi yürüdük?

13

Page 15: Özgür Kalem - Sayı 2

ekonomik gerekçeler ileri sürülerek verilmezken bütün şirket yetkilileri altlarında son model arabalarla resmen taksicilik yapıyormuş gibi gezmekteler.İlçelerde en az üç metre karların altında çalışan ekipler karakolların elektriği olmadığı zamanlarda da kilometrelerce, şirket yetkilileri tarafından arızanın giderilmesi için yürütülmekteler. Kimi zaman bu yürüyüş -20 derecelerde kimi zaman tipili havalarda kimi zaman da mayınlı arazilerde sürüyor. Arıza meydana geldi mi karakollara öncelik tanılıyor. Şirket yetkilileri karakollardan ve devletin yetkili birimlerinden aldığı emirlerle yönlendiriliyor. Kış günü gece saatlerinde ekipler şirket yetkilileri tarafından uçsuz bucaksız derelere indiriliyor sırf karakolların elektriği olmadığı için.Merkezde, ilçelerde, köylerde arızaları yapan işçiler olmasına rağmen kaymakamlar tarafından şirket yetkililerine teşekkür belgesi veriliyor, bu belgelerde yapılan özelleştirmeler savunuluyor şirketler övülüyor. Yine Çemişgezek Belediye Başkanı'nın şirkete yazdığı teşekkür yazısında “daha önce elektrik hatlarında yaşanan sıkıntılar TEDAŞ'ın özelleşmesiyle son bulmuştur” diyerek iki satırlık yazısında bile işçi sınıfını sömüren özelleştirmeleri savunuyor.Bu şartlar altında uzun süre çalışamayan işçiler sürekli işten istifa ediyor, yerine gelen yeni işçiler de bu koşullara uzun süre dayanamıyor. İşe yeni başlayacak olanlar öncelikle Erzincan'daki kursa gönderiliyor. Kursa bir milyar yedi yüz milyon ücret ödeniyor. Bunun yanında Erzincan'da kalacak yerleri olmadığı için otelde kalmak zorunda kalan işçiler bir milyar yüz milyonda oraya ödemek zorunda bırakılıyor. Otel parasını peşin almayan şirket işçiler işe başladıktan sonra maaşlarından taksitli olarak kesiyor. Şirketin anlaşma yaptığı oteller asıl otellerin yan cebi. Hiçbir konuda otel sıfatı taşımayan bu yerlerde işçiler kalmak zorunda bırakılıyor. Bunun yanında işçilerin kurs gördüğü yerde imamın ordusu görev yapıyor. Eğitim yerinde görev yapan müdür Dersim'den gelenlere resmen terörist muamelesi yapıyor.Bütün bu zorlu koşullarda iş imkânı olmadığı için çalışmak zorunda olan işçiler haklarını savunuyor. Biz Yeni Demokratik Sendikal Birlik üyeleri olmak üzere bütün işçiler her alanda yaşanan bu hak ihlallerine karşı mücadele edecek hakkımızı arayacağız.

14YDSB Faaliyetçisi

Page 16: Özgür Kalem - Sayı 2

Zaman ilerliyor… Kalp atışlarımın sesini duyar gibi oluyorum. Tıpkı bir saat gibi. Tik tak, tiiiiikkkk taakkkkkk…. Geçirdiğimiz zaman dilimleri içerisinde geleceğimize nasıl yön vereceğimiz 135 dakika ile sınırlandırılıyor. Yanlış duymadınız yüz seksen dakika…. Zamanı geriye alıyoruz… 12 yıllık eğitim-öğretim süresince müfredat önünüze ferman misali konuyor. Ali'nin ata bakarken ne hissettiğini anlamadan öğrenim hayatınız bitiyor. Hayat “yatarak geçme sınavı” (YGS) değildir diyorlar, şaşırıyoruz… Aklımız 135 dakikaya o kadar kilitlenmiş ki heyecanlarımız, beklentilerimiz,ihtiyaçlarımız 135 derece tersine dönebiliyor.Zaman size inat ilerliyor, akıyor. Kaygılar heyecanlar iç içe geçiveriyor. Şimdi nereden başlayacağınızın muhasebesini yaparken içerisinden geçirilmeye çalışıldığınız sistemin çarpıklığına söz söylemeden duramıyorsunuz.

Adı “öğrenci yıldırma sınavı”(ÖYS) ya da “öğrenci seçme sınavı” (ÖSS). Daha bitmedi,”yatarak geçilemeyecek sınav” (YGS)… İsimler değişiyor ancak baş başa bırakıldığımız adaletsizliğin özü olduğu gibi kalıyor. Sistem mekanizmalarını bizleri geleceksizliğe itmek için öyle bir oluşturmuş ki hayata dair umutlarınızı ertelemek zorunda kalıyorsunuz. Emperyalizmin sömürü politikalarının yılmaz neferleri olan ülkemiz hakim sınıfları ,eğitimi paralı hale getirerek emekçi ailelerin çocuklarının gelecekleri önüne bentler kurmaktadır. 12 yıllık almış olduğumuz eğitim yetmezmiş gibi bu kez de yapılan dershane reklamları arasından hangisine gideyimin telaşı başlıyor. Şöyle bir dönüp geriye baktığınız da madem her şey dershaneye giderek ve 135 dakikalık bir sınava girmekle bitecek neden adı okul olan o yerlerde zaman harcadık… Sorular,kızgınlıklar, öfkeler, çelişkiler derken üstüne üstlük nur topu gibi 4+4+4 sistemi ile eğitimin bütün çarpıklıklarının giderileceğinin sözler i veriliyor. Bizlerin çektiklerini artık çekmeyecek öğrenci kardeşlerimiz deniyor. Alın size bayramlık şekerlemeler misali 4+4+4….Kesintili kesintisiz eğitimin her türden çeşidi biz öğrencilerin yararı için. Sakın ha ürkmeyin.. Geçmiş bugün ve gelecekle ilgili ne zaman köprüler kursak yıkımlarla karşı karşıya bırakılıyoruz. Geçtiğimiz yıl YGS de şifre skandalları ile öğrencilere adeta sadece parası olan değil şifresi olanın geçebileceği öğretilirken, bugün de benzer politik saldırıların artarak devam ettiğini görüyoruz. Üstelik çocuklarını dershaneye gönderemeyen aile bireyleri intihar ediyor,devlet yine kendisini aklayabilecek yolların peşine düşüyor. Zaman akmaya devam ediyor. Tarihler 1 Nisan'ı gösterdiğinde hayatın asıl o andan itibaren başlayacağını kafamıza vura vura anlatıyorlar bize.1 Nisan'da gireceğimiz “hayati” sınav için arkadaşına yaptığın şakaya benzemez fermanı çıkıyor karşımıza. Sesimizi duyan birilerinin olduğunu bilmek kaygılarımızı bir nebze olsa hafifletse de 180 derecelik açı ile bakmamız isteniyor her şeye… Son söz olarak; milyonların içerisinde olduğu bu ummanda küçük karabalık misali okyanuslara, denizlere açılmaktan korkmayalım. Suyun akıp yatağını bulması ve suyun akışını lehimize

çevirmek için vaktimiz çok az, sarıl güne sarı saate.

Sesimi duyan var mı? 1 Nisan'da şaka gibi bir sınava giriyoruz!

15

Page 17: Özgür Kalem - Sayı 2

karikatür

Ali Eren / Fen Lisesi

Ali Eren / Fen Lisesi

16

Page 18: Özgür Kalem - Sayı 2

kitap tanıtımı

"Anam ölmüş bugün. Belki de dün, bilmiyorum."

Yabancı'nın başlangıcı böyledir. Giriş cümlesiyle okur olarak donakalırsınız ve başına geleni, herhangi, sıradan, önemsiz bir olay gibi anlatan kahramanın cümlelerini okumaya devam edersiniz:

İlk cümleyle doğrudan sunulan “yabancılaşma”, hayatta karşımıza çıkan her şeyin “saçma”lığı ve Meursault'un hayatının, bir başkasının ölümüne karşı hissettiği duygu/duygusuzluk yüzünden, ummadığı bir noktaya gelmesidir işlenen konu. Meursault'un annesi ölmüştür ve onun ölümünü duyduğunda endişe ettiği şey, ölümün kendisi değil, bu durumdan hoşnut görünmeyen patronunun öbür gün yas elbisesini giydiğinde, başsağlığı dilememesinden pişman olacağı ve böylece annesinin ölümünü ispatlamış olacağıdır. Meursault İhtiyarlar Yurduna giderken her türlü ayrıntıyı, havanın sıcaklığını, benzin kokusunu, sızıp kalışını, karşılaştığı insanların görünüşlerini… tüm netliğiyle betimlemesi, soğuk kanlılığı, bundan öte kayıtsızlığı, yaşanan şeyin/ölümün günlük hayatın sıradan parçalarından biri gibi anlatması, sevgiyi ve ayrılığı sadece alışkanlıklara bağlaması, bencilliğine mantıklı nedenler bulması, tüm bu ölüm/cenaze merasimi esnasında ölümle yüzleşmesi gerekirken ölümden başka her türlü detayı hafızasında taşıyabilmesi ile farklı bir karakter olarak karşımıza çıkar. Hayatın her alanında bir ötekileştirme, aslında kendini yüceltme/üstün kılma fikri ile mevcuttur ve yazar okura üstün olma

fikrinin ötekileştirmeyi doğurduğunu söylerken, Meursault'un bu durumu sadece tuhaf olarak karşılaması ve başka bir tepki vermemesi ile

Meursault'un karakteri hakkında bize daha çok bilgi verir.

Döndüğünün ertesi günü denize gitmiş, Marie ile yüzmüş, filme gitmiş, onunla eğlenmiş, kendi

dünyasında kendi rutinlerini gerçekleştirmiş, annesini gömmüş ve yine her şey eski tas eski hamam hayatına

döneceği düşüncesiyle bir Pazar gününü daha harcamıştır. Marie ile ilişkisi tuhaf ama doğaldır.

Maire'nin beni seviyor musun sorusuna: “Bu anlamsız bir şey, ama sanırım sevmiyorum.” diyerek cevap verir ya da

bir duyguyu yaşarken, “kendimi mutlu hisseder gibi oldum.” diyerek hiçbir duyguyu tam anlamıyla hissetmeyen, ya

“sanan” ya da “hisseder gibi olan” ama o duyguyu yaşamayan

Yabancı / Albert CAMUS

17

Page 19: Özgür Kalem - Sayı 2

bir karakter olduğunu fark ederiz. Herhalde Marie'yi sevmiyordur ama Marie isterse onunla evlenebilir, evlilik ciddi bir şey değildir çünkü; ya da insan bir silahla ateş edebilir de edemez de, ikisi de birdir. Bir yere gidebilir de gitmeyebilir de… her şeye karşı tepkisi budur: “…bence bir…” Hiçbir şey ciddi değildir bu hayatta. Meursault evine döndüğünde hayatına kaldığı yerden hiçbir şey olmamış gibi devam eder.

Sonra bir adam öldürür, hiçbir şey hissetmeden, nedeni de gökte kendisini terleten ve rahatsızlık veren güneştir. Tutuklanır, hapse atılır, kendisini bir oyunda gibi hisseder, birini kendi elleriyle öldürdüğünü elini birine uzatırken hatırlar, avukatına herkes gibi olduğunu tembellikten söylemez, sorgu yargıcının ona sorduğu ciddi sorulara değil de onun siz'den sen'e geçerek hitap etmesine takılır, pişmanlıktan çok bir çeşit sıkıntı yaşar, hapisteyken ilk başlarda zorlansa da bunu da aşmanın yolunu bulur. Buradaki kayda değer en değerli fikir, cezalandırmanın felsefesini algılamış olmasıdır: Yoksun bırakma. Kimseye kötülüğü dokunmayan herhangi bir şeyi bile yapmaktan yoksun bırakma.

Zaman kavramında da sorgulama yaşar Meursault ve gün, hem uzun hem kısa olabilirken, hücresinde geçirdiği beş ay kendisine “yaşanan aynı gün” gibi gelir. Adliye sarayına geldiğinde ve mahkeme süreci başladığında kendisine gösterilen aşırı ilgiye şaşırır, gazeteler aracılığıyla kendi suçunun gündemde daha iyi şeyler olmadığı için gazetede haber olacağını öğrenir, mahkeme esnasında tüm olay gelir ve Meursault'un annesinin cenazesindeki davranışlarına dayanır ve o, ilk defa suçlu olduğunu anlar. Ve Meursault bir adamı öldürmekten çok, anasını gömdüğü için idama mahkum edilir. Tüm bu süreçte Meursault olayları sadece izler, edilgendir, tek kelime edemez. Söylemek ister ama söyleyebilecek tek şeyi yoktur. Aslında bu mahkeme esnasında savcının kullandığı şu ifadeler romanın olduğu kadar bizlerin de sorgulaması gereken bir sorundur: “Hele, bu adamda rastlanan türde bir kalpsizlik, toplumu içine sürükleyecek bir uçurum halini alırsa!”

Aslında cezalandırılan cinayet değil, Meursault'un duygusuzluğudur. Tüm bu duygusuzluk cezalandırılırken, Meursault'un avukatının Meursault konuşuyormuş gibi, ben'li ifadeler kullanması, Meursault'un uzak tutulması, hiçe sayılması dikkati çeker. Meursault dışında kalanların baştan sona kadar aynı noktaya takılması -annesinin ölümüne verdiği tepkiye/tepkisizliğe- ve onu, işlediği cinayet için değil de sırf bu yüzden suçlu bulması biz okurları da olayların akışına romandaki bir karakter gibi dahil eder. Onu yargılayanlardan biri de biz oluruz. Bu mahkeme esnasında avukatın söylediği sözler üzerine de ne yaptığımızın farkına varır ve tüm bu saçma mahkeme esnasında ilk defa haklı bir eleştiri ile karşılaşırız:

18

Page 20: Özgür Kalem - Sayı 2

“Bu adamı anasını gömdü diye mi, yoksa birini öldürdü diye mi suçlandırıyoruz, anlayalım!”.

Fransız ulusu adına, bir meydanda Meursault'un başı kesilecektir. Fransız ulusu adına. Ölen kişi için değil. Yapılan hata yüzünden değil. Fransız ulusu adına. Yazar, bu tutkusuz, hissiz, edilgen adamı, kendisi dışında kalan her şeyi önemsizleştiren, absürdleştiren, onları hiçleştiren, gibi yaşayan bu adamı Fransız ulusu adına ölüme mahkum eder. Makine, kurallar ya da toplum Meursault'u cezalandırır ve Meursault ilk defa önemli olan şeyi keşfeder: Ölüm cezası.

Roman bize yabancılaşmayı anlatır, saçmayı anlatır ve bu seçimi yüzünden toplum tarafından cezalandırılan bir adamı anlatır. Saçma kavramını/duygusunu işleyen felsefesinin temeline insan ve yaşam sevgisi yerleştiren ve yaşamın yaşanmaya değer olduğu sonucuna ulaşmış bir yazar olarak Camus, sanki Meursault'un her şeyin anlamsız olduğunu özetleyen son anlarındaki düşüncelerine bir cevap verir ve saçma kavramını/duygusunu aşmak için şunları önerir: “Saçma, yalnızca bir çıkış noktası sayılabilir. Ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu, her şeyden umudu kesmek düşüncesiyle kalamaz insan. Çünkü her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluyoruz. Dünyanın hiçbir anlamı olmadığını söylemek, her çeşit değer yargısını ortadan kaldırmak demektir. Ama yaşamak bile kendiliğinden bir değer yargısıdır. Ölmeye yanaşmadığı sürece, insan yaşamayı seçiyor demektir. O zaman da, görece de olsa, yaşamaya bir değer verilmesi söz konusudur.”

Ö z e t l e C a m u s , h e r ş e y i n anlamsız olduğunu söyleyen bir karakter yaratarak aslında bunu söylemenin/yazmanın bile bir a n l a m ı o l d u ğ u n u , y a n i a n l a m s ı z l ı ğ ı n o l m a d ı ğ ı n ı söylemektedir. Bu yüzden de Yabancı -üslubundaki akıcılık, sadelik, asla göze batmayan ve ilginç bir şekilde akıcılığını

koruyan betimlemeleri, kahraman anlatıcı bakış açısı ile farklı bir karakterin dünyasını daha rahat izleyebilme, kısa ama içinde hayat, ölüm, ötekileştirme, toplum, adalet, öldürme, sevgi, alışkanlık, cezalandırma… kavramlarına ışık tutması gibi artılarının yanında- sadece bu yönüyle bile okunması gerekli romanlar arasındaki yerini almaktadır.

19

Page 21: Özgür Kalem - Sayı 2

Öğretmen Lisesinden bir liseli

20

Page 22: Özgür Kalem - Sayı 2

İSYAN İSTERİMKulakları sağır eden bir isyanla düşmek isterdim yollara

Öyle bir isyan ki, güneşin batmaya korktuğu;Adımlarımın yıldızları sarstığı bir isyan…

Öyle bir isyan ki,Ne bir tek mermi çıksa tabancanda,

Ne de tek bir savaş tanrısı dik dursun karşımda!Coşsun denizler kabararak, coşsun martılar.

Adalet büyük olsun Cani'lerden,Ve özgürlük koksun yine dağlar mor sümbüllerle

Öyle bir şafak atsın ki göklerde,Kör olsun gözü cehaletin aydınlıkta!

Canı çıksın prangaların Ve urganlar boynuna dolansın haksızlığın!

Aşktan ibaret olsun esaret;İnsanlık aşkı, umut; mutluluk aşkı!

Dilleri lal eden bir cesaretle koşmak isterdim göklere.Öyle bir cesaret ki tüm dağların patlamak için tutuştuğu,

Öyle bir cesaret ki herkesin zeytin dallarında koşuşturduğu…Öğretmen Lisesinden

21

Page 23: Özgür Kalem - Sayı 2

2. Yılmaz Güney Kültür & Sanat Festivalinde dereceye giren karikatür ve fotoğraflardan birer tanesini sizlerle paylaşıyoruz...

22

Page 24: Özgür Kalem - Sayı 2

burası 4.koğuştur benim abim

bak camları yoktur, kırıktır

ne bacası tüter, nede sobası

her neyse benim abim

ver bir cigara zuladan yanalım

burası 4.koğuştur benim abim

ikinci adresimiz

allahımızı sorarsan adı gardiyan cafer

lakabı kel onbaşı

peygamberimiz dersen oda ekip başı

her neyse benim abim

ver bir cigarada zuladan yanalım

burası 4. koğuştur benim abim

kaderde ikinci adresimiz...

Arkadaşlar,Dağlarımız, ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekliyor. Biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip, gurbet türküleri söylemek istemiyoruz. Biz yiğitlikleriyle destanlar yaratmış bir halkız ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek azme, kararlılığa ve koşullara sahibiz. Türk, Acem ve Arap devrimci demokratları Kürt Ulusunun kendi kaderini tayin hakkının en candan savunucuları olarak, bu kavganın bir parçasıdırlar ve ortak düşmana karşı savaşmaktadırlar. Ezilen sınıfların sınıf kardeşliği en güçlü silahlarımızdan biridir. Dost ve düşman herkes bilsinki kazanacağız, mutlaka kazanacağız. Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlük savaşçısı olarak ölmek daha iyidir.

Yılmaz GÜNEY