normallik anormalliktir

64

Upload: goekcan-sahin

Post on 30-Mar-2016

264 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Onur Bayrakçeken'in, içinde ne var ne yoksa RTÜK engeline takılmadan döktüğü bu 64 sayfalık ‘kısmen politik, yer yer komik, zaman zaman apolitik’ eser

TRANSCRIPT

Page 1: Normallik Anormalliktir
Page 2: Normallik Anormalliktir

NORMALLĐK

ANORMALLĐKTĐR

______________________

Onur Bayrakçeken

Page 3: Normallik Anormalliktir

YAZAR

Onur Bayrakçeken

EDĐTÖR

Ozancan Demirışık

KAPAK TASARIMI

Arif Kubaş

YAYIN TARĐHĐ

Şubat 2010

Bu e-kitap Buzul Dünya Yayınları tarafından www.buzuldunya.com

adresinde yayınlanmıştır. Tanıtıcı kısa yazılar dışında izin alınmadan

kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz.

Page 4: Normallik Anormalliktir

ÖNSÖZ

Sevgili okur, okuyucu, okuyan, şöyle bi’ göz atan yahut herhangi

bir insan...

Bu denemeleri yazmaya başladığım sırada kitap fikri falan yoktu

ortada. Aslında denemeleri yazma sebebim blog’umu doldurmaktı.

Zavallım öyle bomboş takılıyordu internet adlı uçsuz bucaksız denizin

ortasında...

Yazdığım ilk denememsi şey rezaletti. Bu kitapta yer almıyor.

Zaten o faciadan sonra üç-beş ay kadar deneme yazmadım. Neden

sonra, dinle alakalı bir şey yazayım dedim. Oturdum yazdım. Ortaya

“Tanrı Adil Midir?” çıktı böylece.

Şöyle bir baktım, “Ulan fena olmadı ha...” dedim kendi kendime ve

internette yayınladım. Olumlu yorumlar alınca şevklendim. Tekrar bir

deneme yazdım. Derken tekrar, tekrar, tekrar... Sonra bir baktım, böyle

bir tarz oturtmaya başlamışım. Bu tarza bir ad bile verdim: AKUT. Yani

“Argolu Kinayeli Ukalaca Tarz”.

Bunun kötü, pislik, öcü bir şey gibi gözüktüğün farkındayım.

Ancak yanılıyorsunuz! Bu tamamen temiz, tamamen iyi bir şey. Elbette

iyilik kavramı göreceli olabilir. Benim iyilikten ve temizlikten anladığım,

bazı şeyleri “biraz açık” söylemek. Ancak çok açık değil. “Biraz” açık. Çok

Page 5: Normallik Anormalliktir

açık söylersek, edebi bir değeri olmaz sonuçta. Azıcık dolandırmak,

düşündürmek lazım yani.

Ben de öyle yaptım. Yer yer üstü kapalı, göndermelerle dolu

denemeler okuyacaksınız. Şunu da söyleyeyim, Sunay Akın dışında pek

deneme okuduğum söylenemez. Oturup yazdım yani. Montaigne’i bile

okumadım. Kimse sorsam, “Çok sıkıcı hacı,” diyor. Okumak da lazım ama,

Montaigne sonuçta. Adam neredeyse Dostoyevski kadar isim yapmış.

Umarım sıkıcı falan değildir. Bizim Edward-Bella jenerasyonu Steinbeck'e

de sıkıcı diyebiliyor sonuçta.

Her neyse, sonuç olarak, öyle çok fazla deneme okumuşluğu

olmayan bir yazarımsının kafasını meşgul eden kakaları sıçışıdır bu kitap!

Zevkli okumalar!

Onur Bayrakçeken

Page 6: Normallik Anormalliktir

ĐÇĐNDEKĐLER

Tanrı Adil Midir? –– Sayfa 7

"Her Şey Bok Gibi... Ama Hayat Güzel!” –– Sayfa 9

"We Don't Need No Education!" –– Sayfa 12

"Sanat Güneştir! Güneşi Söndüremezsiniz!" –– Sayfa 14

Müzik Ruhun Gıdası, Hatta Daha Fazlasıdır! –– Sayfa 16

Düzen –– Sayfa 19

Normallik Anormalliktir! –– Sayfa 21

Nasıl Matematik Çalışayım Yahu Ben? –– Sayfa 24

Yaşasın Müzik! –– Sayfa 26

En Güzel Dünyaya Adım Atalım –– Sayfa 30

Taşmak –– Sayfa 32

Korkuyor'uz –– Sayfa 34

Dostluklar Bütün, Bölünemez –– Sayfa 36

Öğretmenim, Canım Benim Canım Benim (!) –– Sayfa 39

Şey Olmak ya da Her Şey Olmak –– Sayfa 42

Đnsa(n)fsız Dünya –– Sayfa 44

Kâbus –– Sayfa 46

Sen, Ben, Biz –– Sayfa 48

Politikler-Apolitikler –– Sayfa 50

Devrim Eteğin Altında –– Sayfa 52

Tırsmasam Gerçekleştireceğim Diyalog –– Sayfa 54

Kısmen Gerçekleştirdiğim Diyalog –– Sayfa 56

Neden Sorusu ve Sıçmak –– Sayfa 58

Cennet –– Sayfa 60

Bir Ergenden Aforizmamsılar –– Sayfa 62

Page 7: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

7

TANRI ADĐL MĐDĐR?

Tanrı adil midir gerçekten? Düşünelim bakalım: Afrika’da açlıktan

sürünen çocukla benim yaşam şartlarım eşit midir? Ya da en azından kendi

yaşam şartlarını benim yaşam şartımla aynı seviyeye getirme şansı var

mıdır? Varsa ne kadardır? Ben söyleyeyim, % 2 (böyle yüzde verme

olaylarına da kıl oluyorum aslında ama daha rahat açıklanıyor böyle)

falandır sanırım. Bu çocuk kendisi belirlemiştir değil mi nerede doğacağını,

nasıl yaşayacağını? Evet evet, bu çocuk kendi istemiş olmalı böyle berbat

bir yaşam geçirmeyi!

Bir şey daha var! Benim oğlum olunca muhtemelen kendine

“gemicik” alamayacak... Çok çalışacak ama gene de hak edemeyecek (!) o

gemiCĐKleri. Kim mi hak edecek? Biliyorsunuz siz kimin hak edeceğini...

Sonracığıııımaaa... Velev ki, biri var bir kızı seviyor. Hem de her

şeyden daha fazla seviyor. Ama kız onu değil başkasını seviyor, o da çok

seviyor o başkasını. Fakat kızın sevdiği kişinin de sevdiği başka birisi var...

Daha doğrusu, istediği başka bir şey var. Yani, X Y’yi, Y Z’yi seviyor; Z ise

H’yi istiyor. Şimdi madem X kişisi dokunamayacak, sarılamayacak, el ele

tutuşamayacak; neden Y’yi seviyor? Madem Y sürekli üzülecek neden Z’yi

seviyor? Ya Y ile Z birbirini sevsin, ya da X ile Y birbirini sevsin? Hiçbiri

olmuyorsa hiçbiri birbirini sevmesin Hani buradaki adaletsizlikten de öte,

mantıksızlık değil mi?

Page 8: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

8

Son olarak, Filistin’e bir yolculuk yapalım mı? Farkında mısınız, orada

ölü doğuyor çocuklar. Kimse bana onların cennete gideceğini söylemesin.

Đnsanlar cennete gitmek için dünyaya gelmezler. Đnsanlar yaşamak için

dünyaya gelirler. Adalet, günahsız bebelerin başlı başına günah olan

onursuz bir savaş sonucu can vermesi midir?

Şimdi soruyorum tekrar: Tanrı adil midir gerçekten?

Kendi sorumu kendim cevaplasam çok iyi olacak esasında. Tanrı

“adil bir seyircidir”. Tanrı dünyada değildir! Dünyada olan ve herkesin Tanrı

zannettiği şey adaletsizliğin kaynağıdır. Bombaların kaynağıdır. Aşkı ruhtan

koparan, tene hapseden yozlaşmışlığın ve gerilemişliğin kaynağıdır.

Gerçek Tanrı şu anda dünyadan çok çok uzaklarda bize bakıyor ve

gülüyor. O çok zeki. Hepinizi kandırdı! Taptığınız şey adaletsizlikten

başka bir şey değil!

9 Eylül 2009

Page 9: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

9

“HER ŞEY BOK GĐBĐ... AMA

HAYAT GÜZEL!”

Bu cümlenin pek bir ironik olduğunu biliyorum. Fakat gerçekten de,

hemen her şey berbat olsa da yaşamaktan zevk alıyorum!

Đşin ilginç yanı, sahiden hemen hemen her şeyin bok gibi oluşu.

Bunu yalnızca Afrika’da açlıktan ölen çocuklar; emeğinin karşılığını

alamayan işçiler; cebinde ‘para’ diye tabir ettiğimiz iğrenç şey var diye

kendini köylüden daha ‘önemli’ zanneden götler ve ten rengi açık diye

zencilerden üstün olduğunu düşünen salaklar olduğu için söylemiyorum.

Her şeyin boktan oluşu kişinin özelinde de böyle. Çocukken oyuncağın

olmadığı için dünya bok gibidir; ergenliğe girince sivilcelerin yüzünden

dünya bok gibidir; biraz daha büyüyünce ise sevdiğin kişinin elini

tutamamak ve onu sürekli üzülürken görmek sana “Ne boktan dünya

amına koyim!” dedirtir. Bu böyle ölünceye dek gider. Ne bileyim, orta yaşlı

bir erkek ev geçindirir; dede olunca da emekli maaşlarından yakınmaya

başlarsın. Sonuç olarak hayatın her dönemi iğrençliklerle doludur.

Bir yandan insanlığın gittiği yönü düşünüyorum. Herkes yanlış yolda

gidiyor. Đnsanlar insan olduklarını unutmuş durumdalar. Politik görüşün mü

Page 10: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

10

farklı? Arkadaş olamazsın! Farklı takımı mı tutuyor? Y****ımıyesin! Bu

saçmalıklar dünyayı pisletiyor!

Bir yandan da kendi özel hayatımı düşünüyorum. Sevgilim yok, pek

yakışıklı da sayılmam. Çok iyi ve anlayışlı bir insanı seviyorum ama yine de

o konuda da epey şanssızım. Bu yazdığımı yayınlamayacak olsam bu

konuda anlatacak çok şeyim var esasında ama anlatmayacağım. Her

neyse... Bir yandan roman yazmakla uğraşıyorum, iki tane müzik grubum

var. Aptal dersler de var tabii... Epey meşgulüm yani. Tabii müzik ve

edebiyat benim her şeyim ve zevk alarak yapıyorum bunları. Ancak kafamı

da meşgul ediyorlar, bu da yorucu oluyor bazen...

Gerçekten de her şey -görünürde- berbat gibi değil mi? Öyle ama

gene de yaşamak güzel. Çünkü yaşadığın dünyanın pis kokusunu

unutturmak için bazı insanlar da çabalamış. Sabahtan beri Rolling Stones

dinliyorum mesela ve inanın sabahtan beri gülümsüyorum (Tanrı Keith

Richards’ı korusun diye de ekleyeyim). Çok basit bir şey bu. Müziği

açıyorsun ve mutlu oluyorsun!

Bu dünyadan kendini soyutladığında da mutlu olabiliyorsun ya da

arkadaşlarınla beraber olduğunda... Neden? Sorunun cevabı basit, iş üş

kutsal şeyde bitiyor: umut, hayal ve sevgi! Müzik umuttur. Bu dünyadan

kendini soyutlamak için hayal âlemine dalmalısın. Dostluk da sevgidir.

Sevildiğini bilmek güzeldir, sevmek de öyle. Sevgi bazen insana acı verir,

ama birçok zaman mutlu eder...

Umut edin! Hayal kurun! Sevin!

(Ayrıca bknz: Love, Peace, Happiness!)

Her şey bok gibi:

Page 11: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

11

Dünya, başımdan geçenler, başkalarının başından geçenler...

Ama hayat güzel!

Mutlu olun!

6 Ekim 2009

Page 12: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

12

“WE DON’T NEED NO

EDUCATION!”

Gürdü saçlarım! Kıvır kıvırlardı! Favorilerim de uzundu. Hafiften

Joliet Jake’i andırıyordum esasında. Daha çok da That 70s Show’dan Steven

Hyde’a benzemiştim – ki en sevdiğim dizi karakteridir! Ancak ‘mal’

heriflerin koyduğu saçma kurallar sebebiyle gür, kıvır kıvır saçlarım ve uzun

mu uzun favorilerim berberin vahşi, acımasız makasının kurbanı oldu!

Yahu kimse farkında değil mi? Saç, türban gibi bir şey değil ki

yasaklansın! Saç insanların sosyal hayatına direkt etki eden bir ‘varlık’.

Mesela bana kısa saç yakışmazken bir başkasına da uzun saç

yakışmayabilir. Ben niye bana yakışmayan bir saç tipiyle dolaşıp sosyal

hayatımın içine sıçmak zorunda kalıyorum? “Bana bunun mantıklı bir

açıklamasını yapın!” diyeceğim ama biliyorum ki yapamazsınız. YA-PA-

MAZ-SI-NIZ! Olmayan açıklamayı nasıl yapacaksınız?! Hayır, belki o

saçlarım sayesinde sevgilim olacaktı. Öküz herifler, hiç mi vicdan azabı

çekmiyorsunuz?

Ben bu kısa ve hiç beğenmediğim saçla konsere de çıkacağım

mesela. Sahnede müzisyenin bir ‘tarzı’ olur. Beatles’ın saç şekli o döneme

göre çok farklıydı ve bir anda moda oldu! O saç tipi onların popüler

Page 13: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

13

oluşlarına büyük katkı sağladı esasında... Ya da Jim Morrison’a bakalım.

Kızlar hastaydı herife. Saçlarını sıfıra vurduğunu düşünsenize... Bu kadar

popüler olabilir miydi? O bu kadar popüler olamasaydı, Doors bu kadar

popüler olabilir miydi? Ya biz? Biz saçımızı kestirdik şimdi... Hâlbuki neler

planlamıştım ben sahne için ulan! Yahu siz Türk Rock Müziğinin gelişiminin

içine etmeye yeminli misiniz?!

Đnsanlar tek tip değildir. Biz, aynı duvarın tuğlalarıyız. Ancak bu

duvar renkli beyler, farkına varın! Hepimiz kendi içimizde özeliz.

Renklerimiz farklı bizim! Ben kırmızıysam, Kaan sarı! Berk lacivertse, Can

siyah! Đmge beyazsa, Gaye mor! Gizem yeşilse, Ceren pembe! Yeter yahu,

renk körü müsünüz?!

Aptal, gereksiz, hiçbir mantıklı temele dayanmayan kurallarınızı alın

ve yüz yıl öncesine gidin! Çünkü siz o zamanların insanısınız!

Son olarak, sizin “eğitim”den anladığınız gençlerin özgürlüklerini

kısıtlamaksa Pink Floyd size oldukça güzel bir cevap vermiş, duymadıysanız

duyurayım:

“WE DON’T NEED NO EDUCATION”*

(Son ve Küçük Not:

Erkin Baba kovalasın sizi emi!)

8 Ekim 2009

*: “Eğitimsizliğe ihtiyacımız yok!”

Another Brick In The Wall Part 2’den bir söz. Eğitimdeki yanlışlara

gönderme yapılıyor.

Page 14: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

14

SANAT GÜNEŞTĐR! GÜNEŞĐ

SÖNDÜREMEZSĐNĐZ!

Okulda teneffüslerde bile gitar çalınmasına tahammül edemeyen,

‘müzik’i gürültü olarak addeden sanat düşmanı zihniyet çok feci sinirlerimi

bozuyor. Bugün okulda şahsen tanımadığım ama her gün üzerinde John

Lennon tişörtüyle gördüğüm ve kendisine karşı yalnızca o tişört sebebiyle

güzel hisler beslediğim bir çocuğun (çocuk dediğime bakmayın, benden

bir-iki yaş büyüktü sanırım) gitarını aldılar, üstüne bir de azarladılar.

Neden? Çünkü teneffüste gitar çalıp insanları rahatsız ediyormuş! Böehey!

Klasik gitarla ‘death metal’, ‘black metal’ falan mı yapıyordu bu çocuk da

insanlar rahatsız oluyordu?!

Sizin rahatsız olduğunuz şey, sanatın aydınlığı... Bilmediğimizi mi

sanıyorsunuz? Siz gürültüden falan rahatsız olmuyorsunuz. Zira kendi

odanızda çalışırken pop müzik dinliyorsunuz Bay Adıgüzel! Siz Beatles’tan,

Rolling Stones’tan, Elvis’ten, Doors’tan, Erkin Koray’dan, Cem Karaca’dan,

John Lennon’dan rahatsız oluyorsunuz. Siz kaliteli müzikten, sanattan

rahatsız oluyorsunuz. Öğrencilerin bağrış çağırışlarına ses çıkarmazken;

kendi odanızda çalan müziği kapatmazken, “Imagine there’s no heaven...”

diyen sanatsever gençleri azarlıyorsunuz! Kendinize aykırı gelen her şeyden

Page 15: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

15

rahatsız olduğunuz gibi bizlerin dinlediği müzikten de rahatsızlık

duyuyorsunuz. Saçımızı uzattığımız, Beatles dinlediğimiz, gitar çaldığımız

için bizi ahlaki erozyona uğramış; kendi medeniyetini unutup Batılılaşmış

gençler ilan ediyorsunuz!

Ne yaparsanız yapın ve ne dersiniz deyin beyler, ama şunu bilin:

Sanat güneştir! Güneşi söndüremezsiniz!

(Ayrıca Yazarın Notu: Güneş’in batısı-doğusu yoktur. Güneş her

yerdedir!)

13 Ekim 2009

Page 16: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

16

MÜZĐK RUHUN GIDASI,

HATTA DAHA FAZLASIDIR!

Müziğin ruhun gıdası olduğuna dair bir önerme var, biliyorsunuz.

Şunu söyleyeyim; müzik gerçekten de insanı doyuruyor (elbette öyle

boktan ‘Bebek’te üç-beş tur atarım’lar falan hiçbir yeri doyuramaz!). Fakat

ondan da öte, bazen müzik insanı başka dünyalara uçuruyor. Bir nevi

uyuşturucu etkisi yapıyor. Tabii uyuşturucudan farklı olarak sağlığa bir

zararı olmuyor... Doğal olarak müzik dinleyerek uçmak, kendini öldürerek

uçmak gibi aptalca bir davranış olmaktan çıkıyor.

Mesela ben şuanda Pink Floyd’un Set The Controls For The Heart Of

The Sun adlı aşmış ve uçmuş şarkısını açtım. Ancak dinlemiyorum...

Dinlemekten de öte bir şey yapıyorum. Adını koyamadığım bir şey. Sanırım

bir yolculuk. Bu yolculuk da, gerçekte var olmayan ancak insanın var

olmasını istediği bir dünyaya gerçekleşiyor. Şarkı da bu yolculuk esnasında

araç görevi görüyor. Sanki tüm gezegende tek başımaymışım gibi

hissediyorum. Yalnızlık duygusu... Genelde güzel bir duygu değildir ama

bazen çok iyi gelir.

Bazı müzikler sizi uçururken, bazıları da moralinizi düzeltebilir.

Band’den Shape I’m In’i dinlerken hayatın boktan yönünü bir kenara

Page 17: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

17

bırakıyorum mesela... Tamamen olumlu şeylere odaklanıyorum. Neşe

doluyorum. Hatta hayal kuruyorum. Đşte bir karavana dört beş arkadaş

doluşmuşuz; yanımızda gitarlarımız, mızıkalarımız, Türkiye’yi dolaşıyoruz.

Hem de nereye gittiğimizi bilmeden! Sadece dolaşıyoruz! Hatta yolculuk

için kadro bile kurdum kendi kafamda. Mesela birkaç örnek vereyim:

Yamaç-Deniz-Su; Đmge-Gaye-Mehmet; Kaan-Gizem-Funda; Cansu-Ece-

Berk falan filan... Bu arada arkadaşların sevgilileri varsa, “Bizi niye

koymadın lan listeye?! Çakaaal. Kızları kapcan di mi?” ya da “Ay ben niye

yokum listede? Aşkımla beraber kötü kötü şeyler mi yapacaksınız

yoksaaa?!” demesinler hiç. Zira bir Yoko Ono faciası yaşamak istemiyorum

karavanımda. Tek sebebi bu!

Her neyse... Bir de müziğin anarşik yanı var. Sex Pistols’tan God Save

The Queen’i dinleyip de aptal düzenlere küfretmeyen adam yoktur

herhalde... Ya da ne bileyim, Ramones’tan Rock’N’Roll High School’u

dinlerken okul basasım (okul basmak. Evet, müdürü okuldan kovup ben

başa geçeceğim ve herkesi uzun saçlı da olsa, kravatsız da olsa, sakallı da

olsa okula alacağım!) geliyor mesela... Bu yalnız punk rock tarafından

insanın ruhuna işletilen bir his de değil... John Lennon’ınImagine şarkısı da

böyle, yahut Pink Floyd’un Another Brick In The Wall’u... Olay tamamen

müziğin ruhuyla alakalı! Müzik asi ise, müziği dinleyen de asileşiyor!

Bakın, müzik sizi var olmayan ancak var olmasını isteyeceğiniz bir

âleme götürerek ‘Dünya’ adını verdiğimiz bu bok çukurundan kısa bir

süreliğine de olsa çekip alıyor; ya da sizin ruhunuzu neşeyle dolduruyor;

isterseniz de sizi anarşikleştirebiliyor! Müziğin ne kadar yüce, ne kadar

Page 18: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

18

inanılmaz bir ‘güç’ olduğunu görüyor musunuz? Bir din arayışında olan

arkadaşlara çağrım şu: Müziğin tanrı olduğu bir dine inanalım!

Düşünsenize böyle bir din olduğunu… Hatta bu dinin Đslam kadar,

Hıristiyanlık kadar, Musevilik kadar yaygın olduğunu... Biliyorum yalandan

ibaret olacaktı bu din, ancak bana sorarsanız günümüzde kutsal olarak

addettiğimiz dinler de yalandan ibaret zaten. Yalnızca manevi doygunluk

sağlıyorlar, o da herkese değil. Bana sağlamıyorlar mesela. Bu yüzden de

inanmamayı tercih ediyorum. Eğer bir şeye inanacaksam, beni

mutsuzken güzel bir yolculuğa çıkaran, insanları birbirine

küstürmeyen, aksine dünya barışının sağlanmasında kullanılabilecek

en önemli araçlardan biri olan ve ruhumu hiç aç kalmayacak şekilde

karşılıksız olarak doyuran müziğe inanmayı tercih ederim.

Ayrıca müzik, meleklere ihtiyaç duyacak kadar aciz de değil. Hoş,

gerçek Tanrı da değil. Gerçek Tanrı’nın da müzisyen olma olasılığı ne kadar

yüksek aslında! Veya müzik de Tanrı’nın elçisi olabilir! Đlginç, harbiden

ilginç...

17 Ekim 2009

Page 19: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

19

DÜZEN?

Dağınıklık ve düzen... Bu kavramlar çok göreceli kavramlar aslında.

Anneme sorarsak, odadaki her eşyanın belirli bir yerinin oluşu o odayı

düzenli kılar. Babama göre de ‘düzen’in tanımı budur.

Bense düzenin bu (bu ne? Đşte böyle bir soru gelebilir sizlerden. ‘bu’

anamın düzen tanımı oluyor yavrularım) olmadığını söylüyorum. Bugün

dağınıklık denen ve aslında hiçbir eşyanın sabit bir yere sahip

olmamasından ibaret olan, bize öcüymüş gibi anlatılan kavramın da bir

düzen olabileceği hiç aklınıza geldi mi?

Öncelikle kendim bir düzen tanımı yapayım. Düzen bir yerin, kişinin

ya da cismin prensibi ya da sistemidir (aslında başka bir şeydir ama aklıma

bir tek ‘sistem’ kelimesi geldi, kusura bakmayın artık). Dağınıklık da bu

tanıma göre bir düzendir. Çünkü bir önceki paragrafta yaptığımız dağınıklık

tanımına göre, dağınıklığın da belli prensipleri ve sistemi vardır. Hiçbir

eşyanın sabit durmaması odayı dağınık kılarken; kişinin rutin bir yaşamının

olmaması da kişiyi dağınık kılar. Fakat bunlar kişinin seçimidir. Bir odanın

düzeni ‘dağınıklık’ olabilirken, kişi de kendine düzen olarak dağınık bir

yaşamı benimseyebilir.

Bu yüzden de birçok zaman bir evi toplamak aslında o evin düzenini

bozmak, dağıtmak anlamına gelebilir. Aynı şey kişi için de geçerlidir.

Maceracı, rutin bir yaşamı olmayan, dağınık yaşayan bir adamı takım

Page 20: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

20

elbiseye sokup bankada çalışmaya yollarsanız o adamı düzene sokmuş

olmazsınız. Keza, dağınık saçlı bir çocuğun saçlarını kestirirseniz o çocuk

daha düzenli olmaz!

Bu konu aslında normallik ve anormallik konusuna benziyor.

Anormallik ve normallik konusunda da bir yazı yazdım. O yazıdan da alıntı

yapayım iyisi mi (bu iki yazıyı aynı anda yazdığımı da belirtmek isterim

efenim. Zaten ilişkili konular esasında...): “Birçok kişiye göre anormallik

kötüdür, öcüdür, boktur, kakadır, görüldüğü yerde kaçılması farzdır... Hâlbuki

aksine, kaçmamız gereken şey bugün normallik diye tanımlanan; tüm

insanların tek tip olması, insanların sıradan ve sıkıcı bir yaşama sahip olması

durumudur. Bu durumda, normal ve hayatın gereği olan şey ‘anormallik’

olmaktadır. Yani esasında normal olan günümüz dünyasında, anormal biri

olarak yaşamaktır. Asıl anormallik, normalliktir! ...”

Tüm bunları yazdıktan sonra varmak istediğim nokta, dünyanın

kaderini değiştirecek bir nokta değil. Fakat benim için önemli. Yani dünya

için küçük ama benim için oldukça büyük bir nokta! Temizlikçi teyze ve

anne... Size sesleniyorum! Ne olur artık düzenimi bozmayın, odamı

“toplama” adı altında dağıtmayın!

22 Ekim 2009

Page 21: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

21

NORMALLĐK

ANORMALLĐKTĐR!

Birçok kişiye göre anormallik kötüdür, öcüdür, boktur, kakadır,

görüldüğü yerde kaçılması farzdır... Hâlbuki aksine, kaçmamız gereken şey

bugün normallik diye tanımlanan; tüm insanların tek tip olması,

bireylerin sıradan ve sıkıcı bir yaşama sahip olması durumudur. Bu

durumda, normal ve hayatın gereği olan şey ‘anormallik’ olmaktadır. Yani

esasında normal olan günümüz dünyasında, anormal biri olarak yaşamaktır.

Asıl normallik, anormalliktir! Peki öyleyse neden biz anormalliğe

normallik, normalliğe anormallik diyoruz? Çünkü insanların çoğu, bugün

farklı olmaktan korkuyor.

Herkes aynı şekilde yaşamak zorunda değildir, yaşamamalıdır da.

Hayata takım elbise giydirmeye çalışırsanız, hayatı bunaltırsınız. Ben

bunaldığım zaman tuvaletim gelir. Sanırım hayatın da tuvaleti gelir. Hayatı

sıçtırtmayın! Đnsanlara normal olmaları gerektiğini söyleyip durmayın.

Günümüz normlarına göre normal bir yaşamı olan hangi insan mutlu

ölmüştür, söyleyin bana? Hiçbiri. Belki hepsi mutlu bir yaşam geçirdiklerini

zannetmişlerdi ama hiçbiri farklı olmayı denemediği için gerçek mutluluğu

Page 22: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

22

bulamamışlardı. Sahte mutluluklarla oyalanmış, her sabah aynı elbiseyle eve

gitmiş, her akşam aynı saatte eve dönmüş, aynı haberleri okumuşlardı.

Demek istediğim yanlış anlaşılmasın. Bazı insanlar da sabahın

köründe kalkıp, bir üniforma giyip işyerine gitmekten falan hoşlanabilir.

Yaptıkları işten zevk alabilirler. Ona lafım yok. Ancak birçok insan anormal

görünmekten ve ‘anormal’ damgası yemekten korktuğu için sevdiği işi

yapmıyor. Birçok insan, anormalliği kötü sandığı için zevk alabileceği bir

yaşamdan kaçıyor. Farklı fikirler öne sürmekten korkuyor insanlar... Belli

sistemlerin, kalıpların içinde kayboluyorlar. Đşte demek istediğim bu.

Normallik sandığımız şey bireylerin zevklerinin ve kalıplara uymayan

fikirlerinin para hırsı altında ezilmesinden ibaret.

Đnsan toplumun bir parçası olduğunu unutmamalı. Ama bu ona

kendini de unutturmamalı. Anormal olan nedir biliyor musunuz? Her

bireyin günümüz kavramlarına göre normal olduğu toplumlardır. Bu

toplumlar renksiz toplumlardır. Bireyler renkli oldukça toplumlar

renklenecektir. Renkli toplumlar, insanlığı yüceltir! Đnsanlık yücelmelidir!

Bu arada, dünyanın bence gelmiş geçmiş en sözde anormal;

gerçekte normal kişilerinden biri olan manyaklığın kitabını yazmış Keith

Richards’ı da saygıyla anmak istiyorum. Đstediği gibi yaşadı, yaşıyor. En

önemlisi, mutlu! Yaptığı her şey doğru mu? Değil. Fakat farklı. Farklı ve

renkli! Hiçbir kalıba da girmeyen birisi. Kalıpların, sistemlerin üstünde

yaşıyor. Yani o, gerçek bir insan. Unutmayın, insanların sistemlerin ve

kalıpların esiri olduğu bir dünya gerçek ve ideal bir dünya değildir.

Sistemleri insanlar yaratır. Ortak nokta insandır, canlıdır! Fakat bugün

insanları birleştiren etken insan olma özelliği değil; sadece aynı düşünceyi

Page 23: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

23

savunma özelliğidir. Bu, farklı düşüncelere sahip insanların kavga

etmelerine sebep oluyor. Hâlbuki belli bir sisteme inanmış insanlar,

sistemlerden öte insan olmanın ve kardeşliğin güzelliğine de inansalar

dünya daha yaşanabilir bir yer olurdu! Keşke herkes Keith Richards, John

Lennon gibi olsa! Keşke herkes farklı düşünse! Keşke herkes kalıpların

dışına çıksa! Keşke herkes tam anlamıyla insan olsa!

22 Ekim 2009

Page 24: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

24

NASIL MATEMATĐK

ÇALIŞAYIM YAHU BEN?!

Emeğinin karşılığını isteyen emekçi, sigarasının dumanı yerine

biber gazını içine çekerken; bir öğrenci ‘işkenceci’ eğitim sistemimizin

kurbanı olup zayıf notları nedeniyle intihar ederken; Kürt olduğu için

arkadaşlarımla dalga geçilirken; barış söylemlerinin arkasına saklanılıp

beyaz güvercinlerin kanatları altından silahlar çekilirken; “Ordu ateşi

kessin ama terörist ateşe devam etsin.” “Niye?” “E, barış, demokrasi,

özgürlük,” saçmalığı sürerken; zorunlu din dersleriyle dinsizlik fikri

baskı altına alınmışken; 301. maddeyle Türklük savunuluyor bahanesi

kullanılarak düşünce hürriyeti kısıtlanırken; “amele”, “Kürt”, “Laz”,

“dinsiz”, “imsansız”, “komünist” kelimeleri hakaret olarak

kullanılıyorken; “faşist” kelimesi ise Türk Bayrağı taşıdığı için

insanların suratına, değişik (!) bir kesim tarafından adeta ‘sıçılırken’;

Rijkaard gibi bir adama “hoca değil” denilebiliyorken; Taraftarlık,

şiddet ve küfürden ibaret sanılıyorken; Johan Cruyff’un, Jock Stein’ın,

Dalglish’in (vb.) adını duymamış kişiler futbol bilginliği taslıyorken;

güzel ülkemde Metallica Beatles’tan daha ünlüyken; anarşizm hâlen

terörizmin eş anlamlısı olarak kullanılıyorken; Che Guevera’yı

Page 25: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

25

Ermenistan devlet başkanı zannedenler var olmakta iken; okullarda

saç uzatmak -21. yüzyılda bulunmamıza rağmen- yasakken ve politik

görüşler, etnik kökenler, dini farklılıklar dostlukları bitirebiliyorken

nasıl matematik çalışayım yahu ben?!

Đnsanım.

Đnsansın.

Đnsan.

Đnsanız.

Đnsansınız.

Đnsanlar.

17 Aralık 2009

Page 26: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

26

YAŞASIN MÜZĐK!

En sıkkın anınızda müzik dinlemek pek bir iyi gelebilir. Ya da en

mutlu anınızda açacağınız bir şarkı en mutlu anınızı boka batırabilir. Hiç bir

etki etmeye de bilir tabii ki etkisiz müzikler genelde gereksiz müziklerdir.

Şöyle bir düşünürsek:

Syd Barrett/Pink Floyd: Ruhunuzda saklı duran uzak âlemlere

‘uçurur’. Hayallerinizin dünyasına yolculuk yaparsınız. Hatta daha ötesine

bile gidersiniz...

The Doors: Zaman zaman garip bir neşe hissi verir. ‘Garip neşe’

hissinin ne olduğunu çözemiyorum bir türlü. Hüzünlü bir neşe... Ancak

neşenin hüzünlü oluşu yada hüznün neşeli oluşu bir çelişki. Kafam pek

almıyor açıkçası. Bu yüzden de bu hissi açıklamam çok zor. Love Street’i

dinlerseniz, ne demek isteyeceğimi anlayacaksınızdır. Ha mesela People Are

Strange, katıksız bir biçimde hüzünlüdür. Neşeli olduğu kesinlikle

söylenemez. Depresif bir havaya büründürür. Ancak hoşunuza gider

(Cidden, hüzünlenmek insanın nasıl hoşuna gidebiliyor onu da

anlayamıyorum. Hepimizin içinde bir mazoşistlik var sanırım). Ayrıca The

Doors, bazı zamanlar anarşik tutumlar göstermenize neden olabilir. Zaten

Jim Morrison hayranı bir insansanız asi hareketlerde bulunma potansiyeline

de sahipsinizdir. E, üzerine bir de Five To Onefalan dinleyince ister istemez

Page 27: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

27

isyan ediyorsunuz... Ayrıca My Wild Love, Strange Days, Riders On The

Storm gibi Doors parçaları Syd Barret etkisi yaratır bünyede. Şarkının içine

girersiniz. Hem de her şeyinizle. Kendinizi, şarkının yarattığı bir dünyada

bulursunuz...

Rolling Stones: Doors kadar uzun yazmayacağım. Yalnız, Tanrı bu

adamlara zeval vermesin (aaaaaamiiiin!)! En mutsuz anınızda gülümsemek

için Rolling Stones dinleyin!

Joy Division: Celtic Rangers’a yine 7 atmış olabilir, yıl başı gelmiştir

belki, sevdiğiniz kişinin de sizi sevdiğini öğrenmişsinizdir, meclisi bir sürü

insan basmış ve -Kamer Genç hariç- bütün milletvekillerini bir güzel

pataklamış olabilir, John Lennon’ın Imagine şarkısı gerçekleşebilir,

polisimizin gaz fetişizminden kurtulduğu gün de olabilir bugün! Ancak

Joy Division dinlediğiniz anda tüm bu güzel haberleri unutabilirsiniz. Birden

bire etrafın karardığını hissedersiniz. Kararmaz. Ancak siz öyle

duyumsarsınız. Kalbinizin güneşini kara bulutlar kapatır... Đyi bir şey değildir

bu ancak bazı zamanlar gereklidir. Sebebini bilmiyorum zaten pek de

önemli değil. Sebebini bilseniz de gerekli olacaktır, bilmeseniz de. Ayrıca

Joy Division -ve çeşitleri- da kendinizi dış dünyadan soyutlamanıza yol açar.

Aslında bir nevi alkol gibidir bu tür gruplar. Bağımlılık da yapıyorlar ayrıca,

belirteyim.

The Stooges: Đsyan etmek istiyorsanız oturup dinleyebilirsiniz. Sex

Pistols, Clash, MC5, The Hives, Ramones falan da buna benzer. Raw Power’ı

dinlemeye başlarsınız. Şarkının ortalarına doğru odanızda bir kaç eşyayı

duvara fırlatmış, ya da durup dururken duvara yumruk atmış bulabilirsiniz

kendinizi! Ne işe mi yarar? E stres atarsınız...

Page 28: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

28

Dinar Bandosu: En Güzel Kadın Đstanbul’da göbek atar;

Saykodelikzade Mahmut Paşa’da saykodelik diyarlara uçar; Terzi Fikri’de

hayalleriniz kadar var olduğunuzu anlarsınız. Eğlendirir, isyan ettirir,

düşündürür. Üçü bir arada anlayacağınız!

Erkin Koray: Doğu ile Batı’nın, kısacası ‘dünya’nın aslında ne kadar

‘bir’ olduğunu fark etmenizi sağlar erken dönem Erkin Koray müziği. Çok

önemlidir, gerçekten önemli bir şeydir bu.

Daha saymadığım bir torba dolusu (torba dolusu?) grup var. Ancak

şimdi son bir sanatçı (!) yazacağım. Bu yazının amacını o zaman

anlayacaksınız...

Demet Akalın: Serviste giderken, arabada giderken falan dinlediniz

muhtemelen. Đsyan etmenize sebep olmadı. Sizi başka âlemlere götürmedi.

Bebek’te üç beş tur attığını söyleyip durdu. O, (sevenleri kusura bakabilir

umurumda bile değil) yaptığı kalitesiz müzikle zengin olup Bebek’te turlar

atarken; babası, e(k)meğini savunduğu için polisin ‘gaz sıkma fetişizmi’nin

kurbanı olan çocuğun bu hanımefendinin ya da nicelerinin şarkılarını bağıra

bağıra söylemesi ancak Terzi Fikri’den bihaber olması ironik değil mi? Keza,

Working Class Hero’yu hiç duymamış olması da çelişkili bir durum.

Buradan şuraya gelmek istiyorum: Günümüz popüler müziği -

istisnalar hariç- gereksiz, amaçsız, aslında sıkıcı ve tüketim hastalığının aracı

olan bir ‘gürültü’den ibarettir. Gürültü, gereksiz seslerin toplamıyla oluşur.

Rock’n’Roll’a gürültü diyenler için söyleyeyim: Rock’n’Roll gürültü

değildir çünkü gereksiz değildir! Fakat sürekli tüketmemizi isteyen bazıları,

Page 29: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

29

bizlere tüketilebilecek kişileri sanatçı olarak sunmuşlardır. Bu kişiler, müzik

dünyasındaki grev kırıcılardır! Kapitalizmin müziği de ele geçirmesine karşı

direnen/direnmeye çalışan grevcilere karşı halkın önüne sunulmuşlardır.

Çok çabuk tüketilirler. Bu yüzden de çok çabuk tüketilen her şey gibi (bknz:

Mc Donald’s, Burger King vb.) büyük rağbet görmüşlerdir.

Gençlik yeni bir dünya istiyorsa önce müzikte değişim yapmalı.

Yalnızca Rock’N’Roll’u kast etmiyorum/savunmuyorum. Bir Zülfü Livaneli’yi

de, Fikret Kızılok’u da kastediyor ve savunuyorum. Keith Richards, John

Lennon, Zülfü Livaneli, Cem Karaca, Syd Barrett... Bunlar Che gibi, Mustafa

Kemal gibi kişilerdir benim gözümde. Müzikal devrimcilerdir!

Bu müzikal devrimcilerin birçoğu için darağacı kurulmuştur. Piyasa

müziğinin kurbanı olmuşlardır. O dünyaya ayak uydurmayı becerememiş,

karşı durmuş, plak şirketleriyle restleşmişlerdir ve en sonunda ‘idam

edilmişlerdir’. Đdam hükmünü verense paradır! Sıra umarım genç müzikal

devrimcilere gelmez. Gelmemesi için var gücümüzle haykırmalıyız:

Popüler kültürün bize dayattığı Demet Akalınlara, Serdar Ortaçlara,

Gökhan Özenlere karşı YAŞASIN MÜZĐK!

20 Aralık 2009

Page 30: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

30

EN GÜZEL DÜNYAYA

ADIM ATALIM

Tüm zamanların en çok hamburger yiyen adamı olmak; en uzun

lahmacununu, sosisini, pastırmasını vb. yapmak; en uzağa işeyen kişisi

olmak; en büyük bokunu sıçmak gibi saçma salak rekor denemelerine

girişmek yerine tüm zamanların en güzel cümlesini yazmaya

çalışmadığımız sürece boşuna yaşamaya devam edeceğiz.

Boşuna yaşamaya devam etmek, yaşamaya devam etmemekle eş

anlamlı olduğuna göre, dünyanın en güzel cümlesini yazmaya

çalışmadığımız sürece ölüyüz.

Hayata dönmek için dünyanın en güzel cümlesini yazın, en azından

yazmaya çalışın. Neyle yazmaya çalışacağınız önemi yok. Bir fırça, birkaç

nota, bir kalem, klavye...

Bunları kullanamıyor da olabilirsiniz.

Belki de bir annesinizdir: “Đnsan” ile “sözde insanın” arasındaki

farkın farkında olan bireyler yetiştirin.

Đşçisinizdir: Kendiniz ve sizden sonra gelecekler için direnin.

Page 31: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

31

Öğretmensinizdir: Öğrenciler (biz oluyoruz bunlar) olmadan

olamayacağınızı aklınızdan çıkarmadan ve öğrenci haklarını (bizim

haklarımızı yani) unutmadan en doğru sözleri söyleyin.

Serseri olduğu söylenen bir hippisinizdir: En pahalı caddelerde en

boktan botlara (bknz: ugg) bilmem kaç yüz lira para bayılan sözde insanlara

-ki bunlar gerçek serserilerdir- şarkılarınızı söyleyin ve en güzel caddelerde

dolaşan gerçek insanlar yapın onları.

Milletvekilisinizdir: Koltuklarda uyuklayan arkadaşlarınızı uyandırıp,

orada uyumak için bulunmadıklarını ve sizin maaşlarınızı ödeyen insanların

para sıçmadığını hatırlatın onlara (Yazarın Notu: Allah aşkına biriniz yapsın

bunu!).

Doktorsunuzdur: Hipokrat yemininize bağlı kalın...

...Ve insansınızdır: En güzel ve en doğru şekilde yaşayın. Her güzel

yaşam, en güzel dünyaya atılacak birer adım değil midir sonuçta?

En güzel kitabı yazmak bizim elimizde:

Herkes en iyi cümlesini yazsın.

20 Aralık 2009

Page 32: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

32

TAŞMAK

Bir kişiyi çok sevmektense, yüz kişiyi biraz sevmek daha kolay gibi.

Ha, daha mı iyi, daha mı doğru orası tartışılır.

Biraz sevdiğin kişiye güvenmen zor olur. Sırrını açman, sevincini ya

da üzüntünü paylaşman pek mümkün olmaz. Ancak biraz sevdiğin bir kişi

de seni üzdü mü çok değil biraz üzer. Hâlbuki çok sevdiğin bir kişinin

üzüşü, biraz sevdiğin yüz kişinin üzüşüne bedeldir (hele bu çok sevdiğin kişi

sadece çok sevdiğin bir dostun değil, çok sevdiğin bir dostundan öteyse

senin için...).

Burada bir ikilem yaşıyor insan. Ya üzüldün mü tam üzüleceksin ama

içini dökmek için güvenebileceğin bir dostun olacak; ya da üzüldün mü az

üzüleceksin ama içini kendi içine dökmek zorunda kalacaksın...

Bir kovaya su doldurmaya başlayın. En sonunda su, taşma noktasına

gelir. Bu aşamada ikinci bir kovaya ihtiyaç duyarsınız. Bu durum da bunun

gibidir. Hüznü ve sevinci paylaşmak lazım. Yoksa dolarsın, dolarsın, dolarsın

ve sonunda taşarsın. Taşmak güzel değildir. Kendini israf etmene gerek

yok. Fazla geliyorsa gözyaşların ve taşıyamayacak duruma geldiysen

dostuna aktarabilmelisin. “Sevinç” için de aynı şey geçerli. Mutluluktan

delirip ne yapacağını şaşırmayı ve en sonunda çırıl çıplak sokağa atlamayı

istemezsin sanırım (ben istemem en azından. Teşhircilikten içeri atarlar

maazallah!).

Page 33: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

33

Bu yüzden de suyu taşırmamak için, zaman zaman çok üzülmeyi

göze alıp gerçek bir dost edinmek daha mantıklı gibi geliyor bana. Şu da

var, seni zaman zaman çok üzecek arkadaşın zaman zaman da çok mutlu

edecektir. “Ee,” diyeceksiniz, “O zaman taşmaz mı gene su?”. Taşmaz,

taşmaz. Çünkü bu gibi bir durumda seni üzen de sevindiren de o çok

güvendiğin kişi olacaktır. Bu yüzden de işte, taşacak gibi oldu mu ona

aktarabilirsin gene... Sana fazla gelecek su zaten onundur çünkü. Pay

etmiştir sana bir nevi.

Son olarak, taşan suyun her yanı berbat ettiğini unutmayın. Salona

koyduğunuz bir kovaya su dökmeye başlarsınız. Derken onu öylece unutur

gidersiniz. Anneniz geldiğinde, parkelerin sırılsıklam olduğunu görür. O

anda evde bulunmak istemeyeceğinize eminim. Ben istemem şahsen. Böyle

düşünün. Güvenilir bir dost ikinci bir kovadır ve ikinci bir kova, annenin

terliğinden kaçmanın tek yoludur!

21 Aralık 2009

Page 34: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

34

KORKUYOR’UZ

Her şeyden korkuyoruz.

Kork-u Yor’uz.

Evet, biz Korkuyor’uz. “Biz Galatasaraylıyız” gibi bir şey bu.

Kelimelerden korkuyoruz -ve kaçıyoruz- bu yüzden de biz

Korkuyor’uz -ve Kaçıyor’uz- (Yazarın notu: Galatasarayı seviyoruz bu yüzden

de Galatasaraylıyız).

Kelimelerden korkmak düşüncelerden korkmaktır. Düşüncelerden

korkanlar düşünemeyenlerdir. Düşünemiyor’uz. Çünkü düşünmekten de

korkuyoruz. Korkutulduk. Hâlbuki insan olmanın en önemli getirisi ve en

büyük sorumluluğu “düşünmek”tir.

Ne düşündüğünüz önemli değil.

Sadece mantıki düşünceler üretin ve bu düşünceleri tartışmaktan

korkmayın.

Korkmuyor olabilmek için yeni kelimeler üretmeliyiz. Güçlü ve cesur

olmalı kelimelerimiz. Korkuyorların cesur cümleleri! Korkularımızın üzerine

gittikçe onları yeneceğiz. Korkularımızla savaşmak için onlarla taban tabana

zıt kelimeler kullanmak şart. Onlarla alay etmek şart.

Bir ressam var mesela. 1980’den beri birçok korkunun kaynağı. O

insan(!)a kelimelerinizle giydirin. O insan(!)la kelimeleriniz vasıtasıyla

Page 35: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

35

savaşın. O insan(!) korkularımızın yansıması. Onunla yapacağımız savaş,

korkularımızla yapacağımız savaş olacaktır.

Düşünebilmek için bir kelime yazın.

Yazdıkça düşünür, düşündükçe yazar insan.

22 Aralık 2009

Page 36: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

36

DOSTLUKLAR BÜTÜN,

BÖLÜNEMEZ

Birine ‘faşist’ demek çok kolay. Elinde bayrak, “Şehitler ölmez!” diye

bağırıyorsa ‘faşist’! Bu kadar basit işte. Aslında Mustafa Kemal Paşa’yı

sevmesi bile bazılarınca “faşist” olarak adlandırılmasına sebep olabilir.

Kimin? Đnsanın. Peki faşistse (!) nedir? Köpektir, piçtir, gebermelidir!

Birine ‘vatan haini’ demek de çok kolay. Komünistse ‘vatan haini’!

301’e karşıysa ‘vatan haini’! Hatta bunlara bile gerek yok. Baksanıza, Can

Dündar bir film yaptı vatan haini oldu. Bu kadar basit, bu kadar basit. Bazen

barış istemesi bile bazılarınca ‘vatan haini’ olarak adlandırılmasına sebep

olabilir. Kimin? Đnsanın. Peki vatan hainiyse (!) nedir? Köpektir, piçtir,

gebermelidir!

“Đnsanlar farklı düşünebilir beyim.”

“Đnsanlar ‘aynı’ yaratılmamıştır hocam.”

“Hacı barış gelsin, demokrasi olsun be!”

“Hepimiz kardeşiz yahu!”

“Üç günlük dünya siktir et...”

Page 37: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

37

Ya bu cümleler? Bunlar kimin? Aynı insanların...

Đnsanlar farklı düşünebilir. O yüzden mi senden farklı düşündüğü

için bir insan ‘gebermelidir’?

Đnsanlar aynı yaratılmamıştır. O yüzden mi herkes “vatan millet

Sakarya” ya da herkes “yaşasın Marksizm!” sloganları atmak zorunda?

Demokrasi olsun. Sen sana ters gelen düşünceye ‘faşist’ veya ‘vatan

haini’ derken, kavga etmekten başka bir şey yapmazken nasıl gelecek bu

demokrasi?

Hepimiz kardeşiz. Öyleyse niye kardeşliğimizi siyasi görüşlerimizin

bir adım önüne çıkarmıyoruz?

Üç günlük dünya. Bu yüzden doğru dürüst tartışmak yerine,

birbirimize öldüresiye saldırıyoruz değil mi? Bu yüzden Molotof kokteylleri

uçuyor havalarda... Yağmur damlalarının düşmesi gereken sokaklar

mermilerin akıttığı kan ile ıslanıyor.

Önerdiğim şey apolitik olmak falan değil kesinlikle. Đdeolojin olabilir,

hatta belki de olmalıdır (ideoloji karşıtlığı da bir ideoloji olarak

değerlendirilebilir bu arada, sanırım). Fakat ideolojiler insan, dostluk,

kardeşlik gibi kavramları “dövmeye” başlarsa bir sorun var demektir.

Türkiye’nin en ünlü komünistlerinden Nâzım Hikmet bile hasta

yatağında yatan yaşlı bir milliyetçiyi ziyaret ediyor, kendisine, “O milliyetçi

değil mi? Niçin yanına gittiniz?” diye sorana ise, “Adam davasına inanmış,

saygı duymak lazım,” diye yanıt veriyorken; on-beş yirmi yaşlarındaki

dostların, politik görüşleri sebebiyle birbirlerine girmeleri anlamsız geliyor

bana.

Page 38: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

38

Ahmet Kaya dinleyen ülkücülerin ve Arif Sağ dinleyen komünistlerin

daha da artması dileğiyle haykıralım:

DOSTLUKLAR BÜTÜNDÜR, BÖLÜNEMEZ!

24 Aralık 2009

Page 39: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

39

ÖĞRETMENĐM, CANIM

BENĐM CANIM BENĐM (!)

“Evladım,” diye başlar her cümleleri. Sonra sırayla okul tuvaletlerinde

içilen sigaradan, çıkan kavgalardan, dersin düzenin bozulmasından,

duvarlara ve sıralara yazılar yazılmasından dem vururlar.

“Terbiyesizler. Burada ailenizin de terbiyesini yansıtıyorsunuz. Çok

mu şey istiyoruz sizden? Azıcık saygı, ahlaksızlar!” diye devam eder her

cümleleri. Sonra bir çocuk hakaretlere dayanamaz. Ağzını açmaya kalkar.

Artık o çocuk bütün öfkenin hedefidir. O pek çok zaman bir “Hayvan!”,

zaman zaman “Oynak!”, arada bir de “Geri zekâlı!” olmuştur. Birkaç dakika

sonra ise, tek “Hayvan!”ın ‘o’ olmadığı söylenir çocuğa – ve tüm sınıfa.

“Bundan sonra görürsem disipline gidersiniz ha!” diye biter her

cümleleri. Bundan sonra görürler de... Hemencecik bir disiplin dilekçesi

yazılır. Sorun çözülmüştür! Mişyın kompleyt!

Öyle mi gerçekten?

“Evlat”, sigara içtiği için serseri; öğretmenlerle tartıştığı için aptal;

duvara kurşun kalemle yazı yazdığı için terbiyesiz; kırk beş dakikalık

işkenceden biraz olsun kurtulabilmek adına arkadaşıyla birkaç kelime

etmek istediği için ahlaksız ve saçını uzattığı için bilinçsizdir. Serseriler,

Page 40: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

40

aptallar, terbiyesizler, ahlaksızlar ve bilinçsizler disipline gidip uzaklaştırma

cezası alırlar. Üç gün sonra yine serseri, yine aptal, yine terbiyesiz, yine

ahlaksız ve yine bilinçsiz olarak okula dönerler.

“Onlar”, kırk beşer dakikadan günde yedi ya da sekiz ders

işkencesine karşın öğrencilerin teneffüslerinden de ikişer üçer dakika

çaldıkları için adaletli; öğrencilere haklarını ve okul kurallarını okumadan

onları cezalandırdıkları için pek bir zeki; derste dinsizlere ‘geri zekâlı’ ya da

‘aptal’ dedikleri için baya bir terbiyeli ve öğrencilerin neden sigara içtiğini

sorgulamayıp sorunu çözmeye çalışmak yerine, salt cezalandırmayı

düşündükleri için mükemmel idarecilerdir. Her zaman haklı olandır onlar.

Yanılmazlar, haksız olamazlar. Doğanın kanununa aykırıdır bu!

Ne yaman çelişki... Kafası saçma sapan bilgilerle doldurulan, aşırı

ders saatleriyle işkence görenler stres atmak için sağlıksız yollara

başvurdukları zaman suçludur; işkence gördürtenler suçsuzdur. Dinsizlere

edilen hakaretlere dayanamayıp da ‘konuşanlar’ suçludur; hakaret eden

suçsuzdur. Okul kurallarını bilmeyenler suçludur; öğretmeyenler suçsuzdur.

Derse geç girenler suçludur amma beş-on dakika teneffüsten çalanlar

suçsuzdur (Derse girerken zaman kaybı yaşanıyor ama çıkarken nasılsa

önemli değil, di mi?!).

Oh, ne âlâ memleket!

Suçlu baştan belli. Suçu ya da disiplinsiz davranışı yaratan nedenler

önemli değil. Kellesi alınacak kişi: Öğrenci. Şaşmıyor hiç... Sorun çözülüyor

mu peki? Yanıt vermeye gerek bile duymuyorum. Siz kendi kendinize

verirsiniz doğru cevabı...

Page 41: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

41

Son olarak: “Öğretmeniiiiim... Canım benim canım benim seni beeen

peeeek çok peek çok severiiim!” (!)

Mühim Not: Đstisnaları kalbime alıyorum. Öğrencisinin her zaman

arkasında olan öğretmenler de tanıdım. Bizim haklarımıza saygı gösteren

öğretmenlerim de oldu. Mesela altı, yedi ve sekizinci sınıftaki sınıf

öğretmenim -ki aynı zamanda Đngilizce öğretmenimdi- Sayın Nesrin Poslu...

Önce insan, sonra öğretmendi. Şüphesiz, bu yazının muhatabı olabilecek en

son kişidir kendisi. Nesrin hocam dışında Selda (Yerlikaya) hocam, Dilara

(Sungur) hocam, Ali (Baydar) hocam, Şükrü (Solmaz) hocam falan... Daha

çok öğretmenim oldu böyle. Adlarını anamadığım için kusura bakmasın

onlar da. Sevgiler hepsine...

26 Aralık 2009

Page 42: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

42

ŞEY OLMAK

ya da

HER ŞEY OLMAK

Bizi şey sanıyorlar...

Şey...

“Ney?” Şey işte yahu... “Şey” sanıyorlar bizi, bir küçük “şey”!

Nedir bu “şey”? Hiçtir aslında. Tanımlanamayan varlıklardır şeyler.

Tanımlayamadığımız, belki tanımlamak istemediğimiz varlıklardır.

Bize insan demişler. Sonra bakmışlar toplanıyoruz, olmuşuz halk. Đçi

yalanlarla dolu (ki bu esasında boş olduğu anlamına gelir) kelimeleriyle

bizleri tanımlamışlar. Daha doğrusu, tanımsızlaştırmışlar. Bizler, halk

olarak adlandırılan, oy vererek kendini temsil edenleri seçen, yönetimi

elinde bulunduran (!) şeyler olmuşuz. Biz onları seçeriz, onlar da bizim

oylarımızla ağzımıza sıçarlar...

Kısacası halk, bir kesimin gözünde, kerizlerden farkı olmayan bir

grup şeyin eş anlamlısıdır.

Page 43: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

43

Yalan mı? Ülkemiz için pek değil maalesef. Fakat düzelebilir. Ne

zaman ki halk kelimesinin içini doğrularla doldurursak, o zaman şey

olmaktan çıkıp her şey oluruz.

Bu 1919’da yaşandı. Halk, her şey oldu.

Günümüzden örnek verirsek, Venezüela’da şimdilerde şey olanlar

bilmem kaç sene önce halkı kandıranlar!

Bu gün Türkiye’de halk hiçtir. Çünkü kendi gücümüzü bilmiyoruz.

Bize inandırılanlara inanıyoruz ve kendimizi, onların bizi gördüğü gibi

görüyoruz: ŞEY olarak yani... Basit bir ŞEY... Bu yüzden de onca şikâyetin

ardından gelen değişilmez cümle şu oluyor:

“...Ama n’apalım? Böyle gelmiş, böyle gider...”

Bok gider.

27 Aralık 2009

Page 44: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

44

ĐNSA(N)FSIZ DÜNYA

Çok insa(n)fsız bir dünya.

O kadar ki, okuma şansı bile verilmiyor insanlara. Çünkü fakirler:

Paraları yok. Sonra eşitlik ve adaletten bahsettiklerinde birileri çıkıp: “E,

okusalardı... Ben okudum o kadar, daha çok maaş alacağım tabii,” diyor.

Hem insafsız, hem insansız bir dünya. Đnsansız olduğu için

insafsız... Daha doğrusu, az insanlı bir dünya... Sindirilmiş, az sayıda insan...

Maalesef ki dünyada insanlar bir azınlık. Bu gerçeği görmek lazım.

Çoğunluk olansa insanımsılar. Bunlar da iki gruba ayrılıyor: Benciller (ki

bunlara şerefsiz, adi, hırsız gibi isimler verilebilir) ve yalakalar.

Şimdi, bu benciller dünyayı yöneten küçük bir grup. Onlarda para

bok ve paradan başka amaçları, değerleri yok! Đnsanlık falan bilmezler. Barış

ve demokrasi çığırtkanlığı yaparlar. Hâlbuki gökyüzüne saldıkları o kuş,

beyaz güvercin maskesi takmış bir akbabadan başka bir şey değildir.

Gözünü ezilmiş uluslara ve ezilmiş ülkelere, özgür ve bağımsız insanlara

dikmiş bir akbaba!

Yalakalar ise çoğunluktur ve çoğu kötü niyetli değildir. Saflardır.

Aslında çarkı döndüren de bunlardır. Sistemin değişemeyeceğine o kadar

inan(dırıl)mışlardır ki, mücadele etmeyi ya da konuşmayı gereksiz

görürler. Çoğunluk olduklarının farkında değillerdir! Azınlık olduklarını, hiç

bir şeyi değiştiremeyeceklerini sanırlar... Bazıları ise çoğunluk olduklarını

Page 45: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

45

bilirler ancak bir gün o bencillerin arasına girebileceklerini umut ederler.

Bunlar biraz adidir, biraz da aptaldır esasında. Olay şudur: Benciller onlara

bir havuç uzatmıştır, onlar da bu havucun peşinden koşmaktadırlar. Her

adımda yaklaştıklarını düşünürler havuca... Hâlbuki havuç, bir sopaya

bağlıdır ve sopa da bencillerin elindedir. Đstedikleri zaman çekerler sopayı,

istedikleri zaman burnunun dibine getirirler, istedikleri zamansa ağzına

verirler! Sonuç olarak, benciller ne isterse o olur...

Ancak, elbet bir gün yalakaların sayısı azalacaktır. Elbet insanlar

daha güçlü olacaklardır bir gün. Elbet bütün insanların eşit doğacakları bir

dünya gelecektir. Ne zaman mı gelecektir? Umutsuzlar emin adımlarla

yürümeye başladıklarında gelecektir... Bir gece, tüm dünyada bayraklar

yükselip hayırlısıyla o bencillerin münasip bir yerlerine girecek ve gecenin

sonunda güneş her zamankinden güzel, her zamankinden büyük olacaktır!

Ben istiyorum o günü. Siz de isteyin! Đsteyin ki gün gelsin, devran

dönsün!

3 Ocak 2010

Page 46: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

46

KÂBUS

Bir gün, tüm zamanların en güzel, en heybetli, en şöhretli, en

popüler, en güzel ve en çekici çiçekleri bile kendi kırlarında gezinmekten

korkacak.

Kâbus olmayacak bu. Böyle giderse, yani duyarsızlık (ki bu birçok

zaman para ile eş anlamlı olabiliyor) tüm insanlığa hâkim olursa, gerçek

olacak.

Hem de nasıl bir gerçek... Yağmur yağmayacak. Çiçekler bir yudum

su için Allah’a yalvaracak. Ağlayacağız, gözyaşlarımızla beslemek için onları

(geç de olsa farkına varmışızdır, onlarsız olamayacağımızın)... Onlar ise

toplu intihara yeltenecekler. Çünkü bizim gibi onursuz değiller.

Engelleyemeyeceğiz, bırakacaklar kendilerini bu dünyadan boşluğa

doğru... Onlar öldükçe, biz de öleceğiz. Biz acı çekeceğiz hem de.

Kuruyacağız, kanımız buharlaşacak, damarlarımız birbirine yapışacak, bir

deri bir kemik kalacağız...

Çiçeklerin suçu yok. Biz onların yavaş yavaş öldüğünü sanırken,

onlar Cennette çiftetelli oynuyor olacaklar. Solan biz olacağız. Ruhen ölmüş

olan çiçekler, ağaçlar ve diğer bilumum bitki türleri acı çekmeyecek fakat

yavaş fiziki ölümleriyle bize işkence edecekler. Etmeliler belki de...

Düşünsenize etmediklerini: Dünyanın içine sıçmanın vermiş olduğu yoğun

vicdan azabıyla ölebilir misiniz gerçekten?

Page 47: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

47

Sanırım “evet” beyefendi, hanımefendi, topefendi... Vicdanın(m)ız

olsa bu kâbusu görme ihtimalinden bile söz etmeyiz zaten. Vicdansızlığımız

sebebiyle kâbuslarla uyanıyoruz her sabah. Vicdansızlığımız sebebiyle

kâbuslarla uyuyacağız her gece...

8 Ocak 2010

Page 48: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

48

SEN, BEN, BĐZ

“‘Bu maskenin altında etten fazlası var.

Bu maskenin altında bir fikir var ve fikirler kurşun geçirmez!”

V

Ermeni soykırımı yoktur. Lakin, “Vardır,” diyen de olacaktır. “Vardır,”

dediği için kimseyi zank diye vatan haini ilan edemezsin. Ondan da öte,

öldüremezsin.

Đnsanlar farklı düşünür, farklı görür. Herkes aynı düşünse, aynı

şekilde görse, aynı şeye inansa sen’in ne anlamın kalır ki? Sen, ‘o’ ya da

‘ben’ değilsin. Sen, sen’sin. Ben, ben’im. Ben ve sen, biz’iz. Biz Mila Kunis’in

gözleri gibiyiz: Đkimiz de ‘göz’üz, renklerimiz farklı. Birimiz olmadan,

diğeri yalnız ve anlamsız kalır.

Biz, ‘ben ve ben’ olmadığımız için aynı düşünmek zorunda değiliz.

Biz, ‘sen ve ben’iz. Sen, ben olmadığına göre senden benimle aynı

düşünceleri paylaşmanı bekleyemem.

Sana sıkılan kurşun, biz’e sıkılan kurşundur.

Uğur Mumcu’nun arabasına konulan bombayla, Hrant Dink’in

ensesine adice saplanan o kurşun arasında fark yoktur. Đkisi de bir

düşünceye, inanca kastetmiştir. Đnanç ve düşünceye kastedenler, insanlığa

kastedenlerdir.

Page 49: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

49

Hrant Dink adice öldürülmüştür. Ermeni Soykırımı’nı savunur.

Uğur Mumcu adice öldürülmüştür. Atatürkçüdür.

Yaşasalardı ve Ahmet Taner Kışlalı bugün öldürülmüş olsaydı, ikisi

kol kola girip Kışlalı’nın katillerine karşı yürürlerdi. Đkisi de farklı

düşüncelerde. Đkisi de insan. Đkisi de ‘biz’. ‘Biz’e sıkılan kurşunu, yani

insanlığa sıkılan kurşunu nasıl olur da “vatanseverlik” adı altında

meşrulaştırmaya çalışabilirsiniz? Đnsansız vatanın anlamı yoktur; Đki karşıt

düşüncenin beraber yaşayamadığı bir demokrasinin anlamı olmadığı gibi...

Hrant Dink, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu,

Sabahattin Ali, Abdi Đpekçi, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok,

Sivas’ta yakılan otuz üç canımız ve daha niceleri. Hepsi aynı düşünmüyordu

ancak sonlarını getiren piç kurusunun adı aynıydı: Faşizm.

Faşizme sesleniyorum: Fikirler kurşun geçirmez, patlamaz,

yanmaz!

Biz kazanacağız. Biz insanız...

16 Ocak 2010

Page 50: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

50

POLĐTĐKLER - APOLĐTĐKLER

Sözde meclis, gerçekte ring olan sevgili TBMM’mizde birbirine giren

adamlar; kırk yıldır ağız değiştirememiş, aynı ağızla muhalefete mahkûm

kalmış solcumsular; kafatası, soy, sop meraklıları; ameleleri aşağılayanlar;

örgütsüzleri apolitiklikle suçlayanlar; hippileri boş yaşayan asalaklar olmakla

itham edenler; farklı düşünmeye kafası yetmeyenler; kalıbına sığanlar;

Nişantaşı’nda yemek yiyip, Bağdat Caddesi’nin kaldırımlarını ayağındaki

UGG’larla ezen ve Nişantaşı-Bağdat Caddesi ikilisini kendine mekân

belle(ye)memiş insanlara (mesela işçilere, çingenelere) ‘düşük insan’

gözüyle bakıp Deniz Gezmiş’in ölüm yıldönümünde devrimci olan (!)

insanımsılar; bilmeden konuşmak suretiyle siyaset yapanlar; “Beni o işçiler

değil, millet seçti uleeeeen!” şeklinde saçmalayıp işçiyi milletten

saymayanlar; aykırı düşüncelerin üzerinden tanklar geçirenler... Hayatın

renklerinden bihaberler... Bunlar, özgür düşünenleri apolitikle suçlayıp

politik geçinenler. O kadar politikler ki, bir düşünceyi mantıklı da bulsalar

ideolojilerine ters diye reddederler. O kadar politik ki bu herifler,

saçmalamakta, kavga etmekte ve halkı söğüşlemekte üstlerine yoktur.

Bunlar o kadar politiklerdir ki, farklıları aşağılamak konusunda mastır

yapmışlardır. O kadar politiktir bunlar!

Kalıplara girmek istemeyenler; özgür düşünebilenler; kafatası, soy,

sop merakıyla yanıp tutuşmayanlar; örgütsüz düşünürler; Deniz’le Nişantaşı

Page 51: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

51

arasındaki çelişkiyi çözebilenler; karşıt düşünceleri saygı gösterenler yani

‘gizli faşist’ olmayanlar; savaş karşıtı, müzisyen hippiler; beyaz zenciler;

çingeneler... Hayatın renklerini oluşturan kişiler. Bunlar, politik

geçinenlerin apolitiklikle, üretmemekle suçladıkları o apolitikler. Savaş

karşıtları, ırkçılık karşıtları, müzikle yaşayanlar... O kadar apolitikleşmişler ki,

“Amerika Vietnam’dan Defol!” falan diyorlardı zamanında. O kadar

apolitikleşmişler ki, “Ucuz koltuklarda oturanlar el çırpsın, pahalı

koltuklarda oturanlar mücevherlerini şıngırdatsalar da olur,”* diye kraliçeyi

ti’ye almışlar. O kadar apolitik bunlar…

Ah bunlar var ya, bunlar!..

*: John Lennon’ın bir konserde, Twist And Shout’u çalmaya

başlamadan önce konseri izleyen Đngiltere Kraliçesine dönerek söylediği söz.

9 Şubat 2010

Page 52: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

52

DEVRĐM ETEĞĐN ALTINDA

Dinar Bandosu’nun “Aya Da Gidelim Osman” albümünden “Mini

Etek” adlı bir şarkı var. Şarkıda, “Devrim eteğin altında” deniyor. Diyorlar da,

ne diyor bunlar?

Şimdi şöyle bir düşünüverdim. Devrim nedir? Bana sorarsanız, basit

bir şeydir devrim. Đnsanın, insan olmasıdır bir kere. Zaten bu kavramı

oturttuğumuzda gerisi gelecektir. Sonuçta, insanın insan olabilmesi için

fırsat eşitliğinde ntutun, kardeşliğe, sömürüsüzlüğe kadar birçok gerek

vardır.

Peki biz devrime nasıl ulaşacağız? Evet, tanklarla, tüfeklerle devrim

yapabiliriz. Bir adam gelir ve hop: DEVRĐM OLDU! Fakat unutmamamız

gereken çok önemli bir nokta var: Başın seçtiği ayakkabı, ayaklara uymazsa

o vücut yürümez! Yani devrimi sadece siyasal olarak düşünürsek yanılırız.

Đnsanların kendi benliklerinde de devrim yapmaları gerekli. Hatta ilk orada

yapmaları gerekir sanırım. Azıcık manyaklaşmalı, günümüz normlarında

‘anormal’leşmeliyiz belki...

Her neyse... Şu söze dönelim tekrar. “Devrim eteğin altında.” Grup

bu sözlerle neyi kast etmeye çalıştı bilmiyorum. Ancak benim çıkardığım

şey şu: Devrim yeniden doğuştur. Devrim, bir diriliştir. Eteğin altını

kaldırırsanız, bir bebeğe varacak yola ilk adımınızı atarsınız. Derken doğar o

bebek. Sonra bir bakmışsınız: “Güne bakıyor bebek, büyüyen yumruğuyla!..”

Page 53: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

53

Evet, devrim eteğin altında. Tabular yıkıldığında, herkes kendini

yıkıp tekrar dirilttiğinde gelecek asıl devrim. Bağnaz ya da isteksiz bireylerle

nasıl devrim gerçekleşebilir sonuçta?

Eteği kaldırın! Herkes kaldırsın etekleri! Siz de kızlar. Haydi, açın

eteklerinizi. Şimdi devrim zamanı! Bu ne troçkist, ne stalinist, ne anarşist bir

devrim. Bu insani, hayvani, tabii ve hakiki bir devrim!

14 Şubat 2010

Page 54: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

54

TIRSMASAM

GERÇEKLEŞTĐRECEĞĐM

DĐYALOG

“Oğlum, derste niye kitap okuyorsun evladım?!”

Đşte başlıyoruz...

“Bana kattığı şey daha fazla hocam. Polinom sıkıcı ayrıca.”

“Ne biçim söz o evladım?! Okuduğun kıytırıktan kitap mı

polinomdan daha yararlı?”

“Beyaz Zenciler? Kıytırık?”

“Beyaz Zenci mi olur zaten? Saçma sapan şeyler okuyorsunuz!”

Đşte bunu kastediyordum.

“O öyle değil ama hocam... Neyse. Evet, hem daha yararlı hem de

daha zevkli.”

“Oğlum niye sıkılıyorsun?! Zevk almaya çalış!”

Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bak.

“Neden Fenerbahçelisiniz hocam?”

“Saçma sapan sorular sorma da bana cevap ver!”

Lâ havle...

Page 55: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

55

“Bilmem hocam. Sıkıcı olduğu içindir belki?”

“Madem bu ders yararsız, sıkıcı… Girme derse!”

He oldu, devamsızlıktan kalalım di mi ciğerim?

“Tamam hocam. Kapatıyorum kitabı. Yalnız bi’ şey soracağım. Beyaz

Zenciler’i okudunuz mu?”

“Okumadım. Lazım da değil.”

“Belli oluyor hocam.”

“Nereden?”

“Son cümlenizden. Daha doğrusu, hemen hemen tüm

cümlelerinizden. Hocam bir anlaşma yapalım mı?”

“Ne anlaşması?”

“Ben kitabımı okumaya devam edeyim. Siz de geleceğin

memurlarını, mühendislerini yetiştirin. Onlar da büyüsünler, bulabilirlerse

bir iş bulsunlar. Sonra da monoton ve sıkıcı hayatlarını yaşayıp, yaşlansınlar.

Aldıkları üç kuruş emekli maaşıyla da ölsünler. Bu sırada ne isyan etmek

akıllarına gelsin, ne hak aramak.”

“...”

Bir gün böyle bir diyalog yaşayacağım herhangi bir öğretmenimle.

Ama ne zaman bakalım? Bence herkesin, tüm öğrencilerin bu diyalogu

yaşadığı gün eğitim sistemimiz, daha doğrusu ülkemiz, daha daha doğrusu

dünyamız daha güzel olacak.

15 Şubat 2010

Page 56: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

56

KISMEN

GERÇEKLEŞTĐRDĐĞĐM

DĐYALOG

“Evren mükemmel yaratılmıştır evlâdım. Bu kadar mükemmel bir

evren, böyle bir düzen, böyle harikulade bir sistem tesadüfen var olamaz.

Onu yaratan müthiş bir varlık olmalıdır. O da Allah’tır!”

“Allah’ı yaratan kimdir hocam o zaman?”

“Tövbe yarappi! Allah yaratıcıdır yavrum.”

Bayağı iyi bir cevap oldu yani. Çok açıklayıcı.

“E hocam evreni yaratan varsa, Allah’ı da yaratanın olması gerekmez

mi?”

Hah, çatıldı kaşlar.

“Ne münasebet! Yaratıcıyla yaradılanı bir mi tutuyorsun?”

Kavram karmaşası yaşıyoruz esasında.

“Ya hocam, şimdi, evren mükemmel bir biçimde yaratılmıştır di mi?

Hiçbir aksaklık yoktur evrende.”

“Evet.”

“Ve siz diyorsunuz ki, böyle bir sistem tesadüfen var olmuş olamaz.”

Page 57: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

57

“Öyle. Bilimsel olarak mümkün değil yani.”

Bilim mi? Oh my god! Was ist das?

“Peki bu durumda Tanrı mükemmel bir varlık değil. Öyle mi?”

“Hâşâ! Ne alakası var?”

“E, hani mükemmel varlıklar tesadüfen oluşamıyordu? Evren de

mükemmel Tanrı da. Ama evren kendiliğinden oluşamıyor, Tanrı oluşuyor.

Nasıl oluyor?”

Şimdi konu değişmezse ne olayım!

“Evladım bunlar akıl üstü şeyler. Đnsan aklı almaz bunları.”

“Hocam o zaman bayağı geri zekâlıymışız biz. Đnanmamız gereken

şeyi bile aklımız almıyor.”

Mükemmel Tanrı’nın en mükemmel işi evrense, dünyanın hali ortada!

Đnsan da her şeyiyle mükemmel yaratıldıysa, onun mükemmelliği (!) daha da

ortada. Şimdi gene değişecek konu sanırım...

“Dinde özgürlük var. Senin bileceğin iş tabii.”

“Cehennemde yanma özgürlüğü mü?”

Düşünce suçundan hapis yatmak gibi aynı...

“Ee, sen bir robot yapsan da robot dediklerini yapmasa ne

yapardın?”

Evet, işte bu! Tanrı’nın bizi robot gibi gördüğünü biliyordum. Var olan

dinlerde en azından.

“Cehennemde sonsuza dek yakmazdım!..”

15 Şubat 2010

Page 58: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

58

NEDEN SORUSU VE SIÇMAK

“Neden” sorusunun cevabını bulmadan çözüme ulaşmaya çalışmak,

sıçmadan yaşamak kadar olanaksızdır. Ayrıca bu sorunun yanıtını aramadan

bir hayat geçirmek de gene sıçmadan yaşamak kadar zevksizdir, sıkıcıdır.

Dünyada bilmediğimiz milyonlarca bilgi var. Bu müthiş bir şey

aslında. Sürekli bir arayış, bir “ha buldum, ha bulacağım” heyecanı içine

olmak çok hoş bir duygu. Merak güzel şey. Mesela şu an bunları yazarken

bile merak ediyorum: Acaba bir gün gelecek ve tüm bilinmeyenler bilinecek

mi?

Belki evet. Belki öyle bir gün gelecek. Ancak insan, doğası gereği

daha iyisini bulmak için çalışacak. Sürekli bir arayış içinde olacak. Bir bilim

adamını ele alalım mesela. Kendi alanında uzman bir bilim adamı... Bildiği

birçok şeye rağmen, daha fazlasını öğrenmek için araştırmalar yapar. Ya da

bir gezgin: Tüm dünyayı gezer. Ülkesi yetmez ona. Sonra, bir müzisyeni

düşünelim. Yeni, özgün bir şeyler yapabilmek için çabalar. “Oldum” diyenler

kaybeder her zaman...

Peki böyle bir arayış içinde olmayan, çaba göstermeyen kimse mi

yok? Olmaz olur mu? ‘Ot’ dediğimiz tipler var. Bunların çoğu baba parası

yiyen zengin aile çocukları. “Neden” aramaya ihtiyaçları olmaz; çünkü

onların ruhları acıkmak, acıkmadığı için de doyma ihtiyacı hissetmez.

Onların ruhları paradır. Parasız kaldıklarında, yani ruhsuz kaldıklarındaysa

Page 59: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

59

tek bir şey yaparlar: Ağlarlar, zırlarlar. Çünkü onlara kimse her şeyin bir

nedeni olduğunu öğretmemiştir. Tıpkı çalışmayı ve “aramayı”

öğretmedikleri gibi. Bu dünyada var olmak için her şeye sahiptirler. Ancak

sıçmayı bilmezler. Altın kaplı klozetlerine oturur, ıkınırlar. Onların yaptığı

şey boşaltım yapmaktır. Sıçmak ise apayrı bir şeydir. Onlarsa bunu

bilmezler. Sıçmayı bilmeyen insan, yaşamayı bilmeyen insandır!..

16 Şubat 2010

Page 60: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

60

CENNET

Tüm yollar iki kapıya çıkacak: Ya var olacağız, ya yok! Kıyamet falan

diyorlar ya hani. Yok öyle bir şey. Biz kendi kendimizin kıyameti ya da

yaşamı olacağız. Biz kendi cennetimizi ya da cehennemimizi yaratacağız.

Her şey insanın elinde. Bunu görmek zor değil. Savaşları bitirmek

zor mu? Hayır değil. Đnanmak lazım ama... Fırsat eşitliğini sağlamak da zor

değil. Sömürüyü bitirmek de kolay. Zebanilere karşı direnmekte olay.

Zebaniler ve şeytanın yandaşları az kişiler. Lakin şu anda direnişçiler

(insanlar) de az. Arada kalmışlar var. Korkaklar ve yavşaklar. Bunları

insanlaştırırsak kazanırız.

Tüm arada kalmışlar insanlaşacak bir gün. Tüm insanlar, kendi

topraklarındaki zebanileri kovacaklar bir gün. Cehennem cennet olacak bir

gün. Bunun için tüm insanların aynı ideolojide birleşmeleri gerekmez.

Bakın, TEKEL Đşçilerinin hepsi aynı görüşte miydi? Değillerdi. Fakat ortak

noktalarını fark etmişlerdi: Hepsi eziliyordu.

Bir gün insanlar da ortak noktalarını fark edecek. Đnsanlar, yani biz,

eziliyoruz. Bu bizim ortak noktamız. Ondan da öte hepimiz insanız. Bir gün,

herhangi bir teori ışığında değil, pratikte vücut bulan insanlık onuru

ışığında tüm halklar ayaklanacak.

Page 61: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

61

O günü mal gibi oturarak beklemeyeceğiz elbette. O günü iple

çekeceğiz kendimize doğru. O ipe ne kadar çok insan asılırsa, o kadar hızlı

gelecek cennet.

Elbet bir gün, ölmeden cennette yaşayacağız.

17 Şubat 2010

Page 62: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

62

BĐR ERGENDEN

AFORĐZMAMSILAR

Normallik anormalliktir!

Sebebini öğrenmeden kavgaya atılanlar aptaldır. Sebebini

öğrenmeden Pisagor Kanunu’nu kabul edenlerse daha aptaldır.

En güzel kitabı yazmak bizim elimizde: Herkes en güzel cümlesini

yazsın.

Müzik, zararsız tek uyuşturucudur.

Sanat Güneş’tir ve Güneş’in batısı-doğusu yoktur. Güneş her

yerdedir, her göktedir.

Tanrı diye taptığınız şey, adaletsizlikten başka bir şey değil. Gerçek

Tanrı çok, çok uzaklarda size bakıyor ve gülüyor. O hepinizi kandırdı!

Tüfekler insanlığın can düşmanıdır.

Page 63: Normallik Anormalliktir

Onur Bayrakçeken

63

2010 yılı itibariyle Türkiye’de -halen- “zengin diktatörlüğü” var ve

buna -halen- “demokrasi” deniyor.

Göte göt diyemeyen adam, en iyi ihtimalle, Can Yücel’in göt dediği

adamın şakşakçısı; en kötü ihtimalle de o götün kendisi olur.

Ben bilimsel sosyalizm, troçkist sosyalizm, anarşist sosyalizm,

özgürlükçü sosyalizm falan bilmem. Tek bildiğim, kapitalizmin vahşetin

diğer adı olduğu!

Vicdansızlığımız sebebiyle kâbuslarla uyanıyoruz her sabah.

Vicdansızlığımız sebebiyle kâbuslarla uyuyacağız her gece...

Page 64: Normallik Anormalliktir

Normallik Anormalliktir

64

YAZARYAZARYAZARYAZAR HAK HAK HAK HAKKINDAKINDAKINDAKINDA

Onur Bayrakçeken, 3 Şubat 1994'te Đstanbul'da doğdu. Beş-altı yaşlarında

kafasından uydurduğu hikâyelerle edebiyata adım attı denebilir. Ancak asıl aşama

kaydettiği dönem, dokuz-on yaşlarına denk düşer. Bu dönemde şiir yazmaya başladı

ve ortaokula geçtikten sonra da hikâyelere girişti.

Lisede bu ikilinin arasına denemeler de dâhil oldu. Şu ana dek iki hikâyesi

(“Hayran” ve “Tanrılar Da Sever”) Yüxexes

KaraKalem dergisinde yayınlandı. Ayrıca

çeşitli e-dergilerde de öykü, inceleme,

röportaj ve denemeleri yer aldı. Arthur

Conan Doyle’a saygı duruşu niteliğinde

Ozancan Demirışık’la beraber kaleme

aldığı Holmes, 2010 Şubat’ında Buzul

Dünya’dan yayına sunuldu.