kusu liva sayı 5

60
Dernek Adına İmtiyaz Sahibi Şükrü AYDOĞDU Yayın Danışmanları Prof. Dr. Nurullah ÇETİN • Doç. Dr. Bilal AKTAN Hukuk Danışmanları Mustafa TÜRE • Yasin KARACA • Hüseyin ÇETİN Editör ve Yazı İşleri Muammer GÖKALP Grafik Tasarım ve İnternet Sitesi İrfan ŞAHİN Mizanpaj Hangar Reklam Marka İletişimi ve Reklam Hizmetleri İstihbarat ve Haber Bölümü Murat GÖKALP Yayın Kurulu Feridun AKTAY-Erdoğan AKTAŞ-İbrahim ARI Yazı İnceleme Halil KIYMAZ-Şükrü TÜRE-Himmet GÜRAKAN Danışma Kurulu Tüm Kuşulular Baskı Öncü Basımevi Kazım Karabekir Caddesi, Ali Kabakçı İşhanı, No: 85/2 İskitler T: 0312 384 31 20 www.oncubasimevi.com Kuşu Liva dergisi, eğitim, kültür, haber ve hayat dergisidir. Para ile satılamaz. Siyasî ve ideolojik bir yapısı ve amacı yoktur. Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan Kuşulular arasında irtibatı, iletişimi, dayanışmayı sağlamak, Kuşulular arası bilgi ve bilinç akışını ve dolaşımını gerçekleştirmek olan dergimizin yayın merkezi Kuşu Kasabasıdır. İletişim Kuşu Kasabası/Simav/Kütahya www.kusulular.com • [email protected] Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazıların yayınına yayın kurulu karar verir. Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. Yazıların bilim, dil ve hukuk açısından sorumluluğu yazarlarına aittir. KUŞU EĞİTİM, KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ Aylık Eğitim, Kültür, Haber ve Yaşam Dergisi YIL: 1 SAYI: 5 AĞUSTOS-EYLÜL’09 İÇİNDEKİLER EDİTÖRDEN MUAMMER GÖKALP SÖYLEŞİ Dr.ABDULLAH KARACA KÜLTÜREL UYANIŞ HAMLESİ Prof.Dr.NURULLAH ÇETİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ÖNEMİ AHMET DİNÇAY KÜLTÜRÜN NE ÖNEMİ VAR MUAMMER GÖKALP KUŞU MUTFAĞI ÜLKÜ GÖKALP KASABAMIZIN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ ŞAHAP AYDOĞDU KÜTAHYA VE SİMAV’IN TARIMSAL YAPISI MEHMET GÜNDÜZ GÜNÜMÜZDE ÜNİVERSİTELİ OLMAK ALİ DUMLUPINAR EGE BÖLGESİ SİMAV KUŞU KASABASI SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ İLAHİ ALTINBAŞ TÜRKİYE DEVLETİ NE ZAMAN KURULDU? ERDOĞAN AKTAŞ KÜLTÜR YOZLAŞMASI ERKUT ÖZYURT KÜLTÜRMÜZDE AŞK VE TÜRKÜLER MUTLU COŞKUN KUŞU’DAKİ MEDRESE VE MÜDERRİSLER EKREM KIYMAZ KÜLTÜR VE DİN HAYRİ KARACA BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER ALİ DİNÇAY ASLINDA ÇOK ŞEYDİR, TÜRK OLMAK!! KIVANÇ GALİP ÖVER KUŞU NURULLAH BAYRAM İÖO ANASINIFI MUAMMER GÖKALP HABERLER MURAT GÖKALP VEFATLAR MUAMMER GÖKALP 2 3 8 10 12 14 16 20 23 25 28 30 32 34 38 40 41 44 48 54

Upload: muammer-goekalp

Post on 12-Mar-2016

311 views

Category:

Documents


11 download

DESCRIPTION

Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği bünyesinde çıkarılan eğitim kültür haber ve yaşam dergisidir

TRANSCRIPT

Page 1: Kusu Liva Sayı 5

Dernek Adına İmtiyaz Sahibi Şükrü AYDOĞDU

Yayın Danışmanları Prof. Dr. Nurullah ÇETİN • Doç. Dr. Bilal AKTAN

Hukuk Danışmanları Mustafa TÜRE • Yasin KARACA • Hüseyin ÇETİN

Editör ve Yazı İşleri Muammer GÖKALP

Grafik Tasarım ve İnternet Sitesi İrfan ŞAHİN

Mizanpaj Hangar Reklam Marka İletişimi ve Reklam Hizmetleri

İstihbarat ve Haber Bölümü Murat GÖKALP

Yayın Kurulu Feridun AKTAY-Erdoğan AKTAŞ-İbrahim ARI

Yazı İnceleme Halil KIYMAZ-Şükrü TÜRE-Himmet GÜRAKAN

Danışma Kurulu Tüm Kuşulular

Baskı Öncü BasımeviKazım Karabekir Caddesi, Ali Kabakçı İşhanı, No: 85/2 İskitlerT: 0312 384 31 20 www.oncubasimevi.com

Kuşu Liva dergisi, eğitim, kültür, haber ve hayat dergisidir. Para ile satılamaz. Siyasî ve ideolojik bir yapısı ve amacı yoktur. Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan Kuşulular arasında irtibatı, iletişimi, dayanışmayı sağlamak, Kuşulular arası bilgi ve bilinç akışını ve dolaşımını gerçekleştirmek olan dergimizin yayın merkezi Kuşu Kasabasıdır.

İletişim Kuşu Kasabası/Simav/Kütahya www.kusulular.com • [email protected]

Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazıların yayınına yayın kurulu karar verir. Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. Yazıların bilim, dil ve hukuk açısından sorumluluğu yazarlarına aittir.

KUŞU EĞİTİM, KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ Aylık Eğitim, Kültür, Haber ve Yaşam Dergisi YIL: 1 SAYI: 5 AĞUSTOS-EYLÜL’09

İÇİNDEKİLEREDİTÖRDEN MUAMMER GÖKALPSÖYLEŞİ Dr.ABDULLAH KARACAKÜLTÜREL UYANIŞ HAMLESİ Prof.Dr.NURULLAH ÇETİNEĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ÖNEMİ AHMET DİNÇAYKÜLTÜRÜN NE ÖNEMİ VAR MUAMMER GÖKALPKUŞU MUTFAĞI ÜLKÜ GÖKALPKASABAMIZIN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ ŞAHAP AYDOĞDUKÜTAHYA VE SİMAV’IN TARIMSAL YAPISI MEHMET GÜNDÜZGÜNÜMÜZDE ÜNİVERSİTELİ OLMAK ALİ DUMLUPINAREGE BÖLGESİ SİMAV KUŞU KASABASI SOSYALYARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ İLAHİ ALTINBAŞTÜRKİYE DEVLETİ NE ZAMAN KURULDU? ERDOĞAN AKTAŞKÜLTÜR YOZLAŞMASI ERKUT ÖZYURTKÜLTÜRMÜZDE AŞK VE TÜRKÜLER MUTLU COŞKUNKUŞU’DAKİ MEDRESE VE MÜDERRİSLER EKREM KIYMAZKÜLTÜR VE DİN HAYRİ KARACABİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER ALİ DİNÇAYASLINDA ÇOK ŞEYDİR, TÜRK OLMAK!! KIVANÇ GALİP ÖVERKUŞU NURULLAH BAYRAM İÖO ANASINIFI MUAMMER GÖKALPHABERLER MURAT GÖKALPVEFATLAR MUAMMER GÖKALP

238101214162023

2528303234384041444854

Page 2: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 2

Muammer GökalpSınıf Öğretmeni

[email protected]

Muammer GÖKALP

EDİTÖRDEN

Merhabalar …

Kuşu Liva İsimli dergimizin yayın hayatına başlayıp 5.sayısını çıkarmasından ve birinci yılını tamamla-mak üzere olup siz değerli okuyucularıyla buluş-masından dolayı son derece mutluyuz. Mübarek Ramazan bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpe-riz.

Efendim eğitim, kültür, hayat ve yerel haber anla-mında isminin hakkını vermeye çalışan dergimizin kısıtlı imkanlarla da olsa yayın hayatını sürdürme-ye kararlı olduğunu ve eğitimin, kültürün önemini bilen insanlarımızın maddi ve manevi destekleri ile bu günlere geldiğini belirtmek istiyoruz. Der-gimize desteklerinizin artarak devam etmesini te-menni ediyoruz. Bu sayımızda ana konu olarak “Hoşgörü” kavramını seçtik. Söyleşimizi ise Kuşu Kasabası’ndan yetişmiş ve rahmetli olmuş eğitim-

ci büyüğümüz merhum Asım Gündüz Hocamızın oğlu Prof. Dr. Lütfullah

Gündüz ile gerçekleştirdik. Merhum Asım Gündüz Hocamızın hayatına dair bilgilerle ve Prof. Dr. Lüt-fullah Gündüz’ün uzmanlık alanı ile ilgili birçok fay-dalı bilgiyi söyleşimizde bulacağınıza inanıyoruz.

Doç. Dr. Bilal Aktan Hocamızın “Kuşulu Hacı Eyüp Pınar’ın Savaş Hatıraları ve Düşündürdükleri” adlı yazısını ibretle

okuyacağınızı ümit etmekteyiz. Kuşu tarihi, kültü-rü ve hoşgörü kavramı ile ilgili yazılarla dolu olan 5.sayımızı keyifle okuyacağınızı düşünmekteyiz. Ayrıca geleceğimiz olan çocuk ve gençlerimize evladiyelik bir hediye olarak da düşünebileceğiniz dergimize okuyarak, okutarak, maddi ve manevi destek vererek yayın hayatını sürdürmesine katkı vermenizi önemle hatırlatıyor ve rica ediyoruz.

Biliyorsunuz ki bu sayıda işlediğimiz hoşgörü kavramını hayatımızda uygulama ve yaşantımıza motif motif işleme ile ilgili hepimizin yer yer zaafı olabilmektedir.

Hoşgörülü olamayışımız, bazen o kadar çok ileriye gitmekte ki ”HOŞGÖRÜMÜZE NE OLDU?” Sorusu-nu sormamak elimizde olmuyor. Umuyorum ki bu dergi vesilesi ile şöyle bir dünümüzü, bugünümü-zü düşünür, ne zaman, ne kadar hoşgörülü olup olmadığımızı hesaplamamıza vesile oluruz. Der-gimizin altıncı sayısı bir aksilik olmaz ise Kurban Bayramında sizlerle buluşacaktır.

6. sayımızda görüşmek ümidiyle.

Sevgi, saygı ve baki muhabbetlerimizle.

Page 3: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 3

Muammer GÖKALP: Hocam öncelikle söyleşi için şahsım ve dergimiz adına teşekkür ediyo-rum. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Böyle bir söyleşi-yi benimle paylaştığınız için ben sizlere teşekkür ederim. Güzide ve geçmişi zenginliklerle dolu Kuşu Kasabamızın değerlerini ve varlıklarını ileriki kuşaklara ulaştırmak amacıyla, böyle bir dergiyi yayın hayatına sokmanız ve sürdürmenizden do-layı şahsınızı ve emeği geçen herkesi içtenlikle kutlarım. Bu vesile ile tüm Kuşulu hemşehrilerimi-zi saygı ve muhabbetle selamlarım.

1966 İstanbul – Şişli doğumluyum. Kuşu kasa-bası, Kadılar Mahallesinde baba tarafından Ho-calar, anne tarafından ise Hacelle sülalesinin bir ferdiyim. Babam merhum Hocen Asım, annem merhume Hacellen Kel Ali’nin Kızı Şükriye’dir. Biz, 4 kardeşiz. Hepimiz de Kuşu Kasabası sınır-ları dışında ikamet etmekteyiz. Ancak gönlümüz her daim Kuşu Kasabamızda yer almaktadır. Evli ve iki çocuk babasıyım.

Muammer GÖKALP: Hocam, rahmetli babanız Asım Gündüz Hocamızın hayat hikayesini bu sayımızda yayınlayacağız. Şim-di Kuşu eğitiminde çok, ama çok önemli hizmetler vermiş ve birçok insanımızın yetişmesine vesile olmuş rahmetli Hocamız Asım Gündüz’ü bize anlatır mısınız?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Merhum babamız Asım GÜNDÜZ, 16.05.1939 tarihinde Kuşu Kasa-bamızda dünyaya gelmiş olup, o tarihlerde Kütahya ilimizin Gediz ilçesi nüfusuna OGUZ GÜNDÜZ

olarak kayıt yapılmış. Daha çocuk yaşta babası (dedemiz) Kamil Hoca’yı kaybetmiş ve yetim kal-mıştır. İlk öğrenimini Kuşu Kasabası’nda tamam-ladıktan sonra, orta öğrenim öncesi hafızlığını Simav bölgesinde medrese usulü eğitim veren çok değerli bir üstatta tamamlamış ve orta öğre-nim için amcaları tarafından İzmir Kestane Pazarı Yurduna yerleştirilmiştir. Burada hem hafızlığını pekiştirmiş, hem Arapça lisanını bu yurt çatısı altında çok değerli hocalardan ders alarak öğ-renmiş, hem de İzmir İmam Hatip Lisesi’nin orta kısmına devam etmiştir. Orta kısmı tamamladık-tan sonra, lise öğrenimini de yine Kestane Pazarı Yurdu’nda kalarak, İzmir İmam Hatip Lisesi’nde tamamlamıştır. İzmir İmam Hatip Lisesi’nden Oğuz GÜNDÜZ ismiyle mezun olmuş ve lise eğitimi sürecinde 02.02.1958 tarihinde Kestane Pazarı Vakfı tarafından resmî hafızlık belgesini al-mıştır. Bu eğitim süresinde, İzmir’in değişik semt-lerinde yer alan camilerde imamlık ve müezzinlik görevlerinde bulunmuştur. Lise eğitimi sonrası, o günün Kestane Pazarı Vakfı başkanı Raif Cİ-LASUN tarafından İstanbul’a bizzat götürülerek İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü giriş sınavlarına

girmesi sağlanmıştır. Bu sınavlar-da üniversite eğitimi için üstün bir başarı sağlayarak, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne girmeye hak kazanmıştır. Bu dönemde, mer-hum annemiz Şükriye GÜNDÜZ ile evlenmiş ve İstanbul’da yüksek tahsil hayatı başlamıştır. Aynı yıl-larda Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak İstanbul – Maçka sem-ti (Beşiktaş üstü) Vişnezade Camii imam hatibi olarak da resmî görev

SDÜ POMZA ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ MÜDÜRÜ PROF. DR. LÜTFULLAH GÜNDÜZ İLE SÖYLEŞİ

Page 4: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 4

almış ve bu caminin bahçesinde yer alan 40 m2 büyüklüğündeki ufacık bir lojmana yerleşmiştir. Yüksek tahsili süresince hem resmî olarak imam hatiplik görevini sürdürmüş, hem de kendini ilmî olarak yetiştirmek amacıyla İstanbul’daki birçok etkinliğe katılmıştır. 1964 yılında ablam Lütfiye, bu lojmanda dünyaya gelerek ailemizin ilk çocu-ğu olmuş. Hemen ardından bendeniz Ekim 1966 tarihinde yine aynı lojmanda dünyaya gelmişim ve ailem ikinci çocuğuna sahip olmuş. Benim dünyaya gelmemden tam 14 gün sonra, baba-mız İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun olmuş ve o çok sevdiği ve çok haz duyduğu fiilî eğitim ve öğretim hayatına bir nefer olarak katılma imkanını elde etmiş.

Babamız, İstanbul’daki yüksek tahsil hayatına Oğuz GÜNDÜZ ismiyle başlamış ve öğrenim hayatındaki tüm arkadaşları babamızı “Oğuz” ismiyle tanımıştır. Ancak, babamız çocukluğun-da hiç hatırlayamadığı babası (Kamil Dedemiz) tarafından “paşam benim” diye çağrıldığını daha ileriki yaşlarda büyüklerinden öğrenmiş. Bu hitap, kendisinde bir ukde olmuş ve babası tarafından neden “paşam” diye çağrıldığını, hitap edildiğini araştırmış. Bu paşa tabirinin, Kütahya 1880 do-

ğumlu Batı Cephesi Kurmay Başkanı Tuğgeneral Asım Paşa’ya atfen vurgulandığını öğrenmiş. Merhum dedemiz, Kütahyalı Asım Paşa’yı çok takdir eder ve kendi oğluna da bu yüzden “paşam benim” diye hitap ettiği rivayet edilirmiş. Asım Paşa, Balkan savaşında, I. Dünya Savaşı’nda Fi-listin Cephesi’nde, Millî Mücadelemizde ise Batı Cephesi Kurmay Başkanlığına getirildiği, Sakarya ve Dumlupınar Savaşlarında gösterdiği başarılar-dan dolayı da Tümgeneralliğe yükseltildiği bilinir. 1922’de Mudanya Konferansı’na askerî temsilci olarak katılmış ve daha sonra da Genelkurmay II. başkanı olmuş bir zattır. Babamız, bu paşa tabi-rini bir vasiyet olarak nitelemiş ve yüksek tahsili devam ederken gerekli kanunî işlemleri yaptıra-rak ismini Oğuz GÜNDÜZ yerine, Asım GÜNDÜZ olarak değiştirmiş. Bu durumdan sonra da Asım GÜNDÜZ olarak hayatına devam etmiş.

Yüksek tahsilini tamamladıktan sonra, millî eğitim camiasında ilk öğretmenlik görevine 1966 yılında Uşak İmam Hatip Lisesi’nde başlamış ve burada 4 yıl öğretmenlik görevini sürdürmüş. Bu süreç-te köyümüzden bir çok öğrencinin görev yaptığı okulda eğitime başlamasına ve onların eğitim ha-yatında muvaffak olmasına vesile olmuş. Sonra,

Page 5: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 5

1970 -1971 yılları arasında askerlik görevi için Uşak’tan ayrılmış ve askerlik görevini Ankara Polatlı Topçu okulunda tamamlamış. Bu süreçte ailemizin üçüncü çocuğu Hayrunnisa dünyaya gelmiş, ancak babamızın askerliği devam eder-ken geçirdiği ani bir rahatsızlık sebebiyle bu kız kardeşimiz köyümüzde vefat etmiştir. Askerlik sonrası yeni eğitim görevine Manisa İmam Hatip Lisesi’nde yeniden başlamış ve 1971 – 1975 yıl-ları arası bu okulda yaklaşık 5 yıl idareci olarak görev yapmıştır. Manisa’da görev yaptığı yıllarda ailemizin dördüncü çocuğu bir kız evladı dünyaya gelmiş, ve ölen kardeşimizin anısına bu kardeşi-mize de Hayrunnisa ismi verilmiştir. Manisa’dan sonraki görev yeri yeniden Uşak olarak değişmiş ve 1976 – 1978 yılları arasında Uşak İmam Hatip Lisesi Müdürü olarak görev yapmıştır. 1977 yılın-da ailemizin beşinci çocuğu Veysel, Uşak’ta dün-yaya gelmiştir. 1979 yılında Simav İmam Hatip Lisesi’ne tayin edilmiş ve 1979-1981 yılları arası 3 yıl süreyle Simav’da aktif öğretmenlik görevine devam etmiş.

1982 yılında Tavşanlı İmam Hatip Lisesi’ne tayin edilmiş ve 1 yıl süreyle burada da aktif öğretmen-lik görevini sürdürmüştür. 1982 yılında, İzmir’e tayinini istemiş ve aynı yıl İzmir İmam Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak atanmış ve öğretmen-lik hayatına emekli oluncaya kadar burada devam etmiştir. 1982 – 1989 yılları arasında 8 yıl İzmir İmam Hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmeni olarak görev yapmış ve bu süreçte Kütahya ili ve çevresinden bir çok öğ-rencinin öğrenim görmesi için çok etkin çabalar ser-gilemiştir. Eskiden öğren-cisi olduğu Kestane Pazarı Vakfı’na özel bir ihtimam göstermiş ve her fırsatta bu kurumdaki eğitim ve öğretim faaliyetlerine fii-len, emek yoğun destek vermiştir. 27.10.1989 tarihinde emekli olmuş ve hemen akabinde bir vefa hizmet borcu olarak gördüğü Kestane Pa-

zarı Vakfı’na Yurtlar Müdürü olarak atanarak gö-nül hizmet yolculuğuna çıkmıştır. Yaklaşık 7 yıl süreyle bu hizmet kervanına fiilen katılmış, çok sayıda gencin hafızlık ve eğitim-öğretim süreçle-rini tamamlaması için engin bir çaba sarf etmiştir. Tüm hayatı boyunca eğitim ve öğretime çok de-ğer vermiş, özellikle kimsesiz, yoksul çocukların hayata tutunması ve hayatta başarılara ulaşması için çok emek harcamıştır. 1995 yılında yakalan-dığı bir amansız rahatsızlık sebebiyle 07.06.1996 Cuma günü gözlerini hayata yumarak, aramızdan ayrılmış ve Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Allah rahmet eylesin. Kabri cennet olsun.

Muammer GÖKALP: Amin. Hocam şimdi bizle-re İlköğretimden başlayarak öğrenim hayatınız-dan bahseder misiniz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: İlk öğrenimime 1973 yılında Manisa Üzümcüler İlköğretim Okulu’nda başlayıp, 1, 2 ve 3. sınıfları bu okulda okuduk-tan sonra, Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda 1977 yılında ilk öğrenimimi tamamladım. Aynı yıl orta öğrenimime Uşak İmam Hatip Lisesi’nin orta kısmında başladım ve bu okulda yalnızca orta 1. sınıfı okuyabildim.

Daha sonra, orta öğrenimimi Simav İmam Hatip Lisesi’nin orta kısmında 1980 yılında tamam-layarak, lise öğrenimime Simav İmam Hatip Lisesi’nde devam ettim. Burada da yalnızca lise 1. sınıfı okuyabildim. Lise 2. sınıfı, Tavşanlı İmam

Hatip Lisesi’nde oku-duktan sonra, babamın İzmir’e tayin edilmesi se-bebiyle Lise 3 ve Lise 4. sınıfları İzmir İmam Hatip Lisesi’nde okudum. 1984 yılında İzmir İmam Hatip Lisesi’nden okul birincisi olarak mezun oldum.

1984 yılında İ.T.Ü. Maden Fakültesi Maden Mühen-disliği Bölümüne girerek, 1988 yılında bölüm bi-

rincisi olarak Maden Mühendisi unvanı ile me-zun oldum. Millî Eğitim Bakanlığı’nın 1416 sayılı

Page 6: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 6

yasaya göre 1988 yılında açmış olduğu yurtdışı Yüksek Lisans burs sınavını kazanarak Etibank Genel Müdürlüğü adına yurtdışında yüksek lisans programına katılma hakkını elde ettim.

1988 yılında 6 ay Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Yabancı Diller okulunda ve daha sonra da 6 ay süreyle İngiltere Hilderstone College’de yoğun İngilizce eğitimi aldım. İngilizce eğitimim süresince İngiliz ailelerin yanında misafir öğren-ci olarak kaldım. İngilizce eğitimleri sonrasında, İngiltere Londra Üniversitesi, Imperial College of Sceince and Medicine, Mineral Engineering De-partment (Mineral Kaynakları Mühendisliği) bölü-münde Yüksek lisans eğitimine başladım. 1992 tarihinde Londra Üniversitesi, Imperial College, Mineral Resources Engineering Department’da doktora tezimi tamamlayarak, doktor ünvanını aldım. Doktora tez çalışmaları sırasında, Avrupa Ekonomik Topluluğu adına Imperial College`de (Kraliyet Koleji) yürütülmüş olan 3 adet teknik-bilimsel projede etkin bir çalışma sergiledim. Bu projeler kapsamında, Avrupa Ekonomik Topluluğu (The Commission of the European Communities) tarafından 2 yıl karşılıksız özel araştırma bursu ile ödüllendirildim. Doktora çalışmalarını tamamla-dıktan sonra, 1992 yılında Londra Üniversitesi, Imperial College, Mineral Resources Engineering Department’da “Öğretim Görevlisi” olarak atan-dım. Ancak, mecburî hizmetim sebebiyle kısa bir süre sonra ülkeme dönmem gerekti.

1993 yılında Türkiye`ye dönerek, bir süre Etibank Genel Müdürlüğü Proje - Tesis Dairesi Başkan-lığında “Dr. Mühendis” unvanı ile görev yaptım. 1994 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Maden Mühen-disliği Bölümüne Yardımcı Doçent Dr. olarak transfer oldum. 1995 tarihinde Kaya Mekaniği Bilim Dalında Doçent unvanını aldım. Aralık 2001 tarihinde de Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Profesör unvanını alarak, aynı bölüme Profesör olarak atandım. Halen aynı bölümde öğretim üye-si olarak görev yapmaktayım.

Muammer GÖKALP: Peki hocam bizlere Kuşu’daki çocukluk yıllarınıza ait hafızanıza kazınmış unutamadığınız bir anınızı anlatabilir misiniz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Kuşu Kasabamız-da çocukluk dönemlerinde yaşadığım birçok tatlı anım mevcuttur. Bunlardan bir tanesini sizinle paylaşmak isterim. Orta okul 2. sınıfı gittiğim yıl-larda idi. Yaz dönemi tatilimizi geçirmek üzere ai-lem ile birlikte Kuşu’ya gelmiştik. Ben, tarlalara ve harmanlara gitmeyi çok severdim. Bu dönemde, bir gün dedem merhum Ali TÜRE, Kırbırı bölge-sindeki tarlalarından ekin kaldırmakta idi. Biçilen ekinler, kağnı arabası ile Topallar Harmanı’na getirilmekte ve sonrasında da patos burada sü-rülmekte idi. Ekinler toplanırken, deste yüklü kağnı arabasını dedem bizden harmana götürüp boşaltıp gelmemizi istemişti. Bu arada biz mer-hum Ferizan Dayımın oğlu Alim TÜRE ile birlikte idik. Alim ve bendeniz, beraber öküzleri önümüze koştuk, kağnı arabasını Topallar harmanına doğ-ru götürmekte idik. Kırbırı ana yolundan Topallar harmanı istikametine döndük ve patika kağnı yo-lundan düz bir şekilde ilerlemekte idik. Bu esnada Alim ile koyu bir sohbete dalmıştık ve öküzler bizi sollayarak önümüze geçmişti. Biz de kağnının arkasından güzelce gidiyorduk. Bir an kağnının düz yolda ters döndüğünü ve her iki tekerleğin göğe bakar şekilde bir konum aldığını gördük. Kağnı devrilmiş, tüm ekinler sağa sola serpilmiş-ti. Kağnıyı kaldırmamız ve düzeltmemiz mümkün değildi. Ben misafir olarak tarlaya olayı bildirmek için dedeme gittim. Rahmetli kızdığını hiç belli et-meden homurdanarak kağnının yanına kadar ge-lerek, kağnıyı düzelttik. Ekinler harmana boşaltıldı. Ancak biz bu olayın mükafatını henüz almamıştık. Mükafat çok gecikmedi. Harmanda araba boşalır boşalmaz, rahmetli dedem elinde övendire ile pe-şimize takılarak olanca gücüyle kovalamaya baş-ladı. Biz can havli ile Enikli Dereden köye kadar kaçabilmiştik ama, dedem bizi peşimizden evde yakalamış ve tahmin edebileceğiniz güzel bir mü-kafat vermişti. Bu olayı hiç unutamam.

Muammer GÖKALP: Kuşulu çocuk ve gençleri-miz eğitim hayatlarında gerçekten takdire şa-yan başarılara imza atmaktalar ve atmaya da devam etmekteler. Orta öğretim ve Yüksek öğ-retim hayatını sürdürmekte olan gençlerimize neler söylemek istersiniz?

Page 7: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 7

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Birçok kez Kuşulu gençlerimizin çok başarılı eğitim hayatları sür-dürdüklerine şahit olmaktayız. Bu bizim için son derece büyük bir gurur ve onur kaynağı. Ben her seferinde Kuşu’dan bir gencimizin başarısını duy-duğumda son derece göğsüm kabarmakta ve tak-dirle karşılamaktayım. Hangi branş veya meslek grubunda olursak olalım, hangi görevde olursak olalım, hiçbir surette köyümüzü unutmamalıyız. Çok uzak yerlerde dahi olsak, yılda en az birkaç kez köyümüzü ziyaret etmeli, sıla-ı rahim yapmalı ve topraklarımızın kokusunu hissetmeliyiz. Bizler, Kuşu’lu olmaktan gurur duymalı ve varlıklarımızı bölgemizle paylaşabilmeliyiz. Her nerde olursak olalım, birbirimizle kaynaşabilmeliyiz. Köyümüz-den çok değerli insanlar çıkmış, çok ulvi değerlere sahip görevlere kadar yükselmiş bir çok insanımız

mevcut olmuş. Bizler de bu köyün gençleri olarak, neden bunlardan birisi olmayalım.

Muammer GÖKALP: Hocam akademik kariyeri-nizden, meslekî çalışma hayatınızdan bahseder misiniz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Ben, genç yaşlar-dan beri ülkeme ve insanlığa hizmeti bir düstur olarak benimsedim. Başarılı olmak benim için bir ilke olmuştu. Meslek hayatımda da, birçok yolu çok genç yaşlarda kat ettim. Akademik ka-riyerimde, Londra Üniversitesi tarihinde en kısa sürede doktorasını bitiren kişi unvanını almıştım. Yine, doçentlik sınavında ülkemizde teknik bi-limlerde 1995 yılında doçent olduğum dönemde

Türkiye’nin en genç doçenti unvanını almıştım. Benzer şekilde, profesör olduğumda da, teknik bilimlerde Türkiye’nin en genç profesörü unvanını almıştım. Bunlar benim akademik kariyerimdeki gurur duyduğum birkaç husustur.

Bu, doğal olarak meslekî çalışmalarıma da yansı-mıştı. Ülkem için özellikle endüstriyel olarak kul-lanılabilecek doğal taşların sektörel açılımlarının yapılması konularında emek yoğun bir çok projeyi başarı ile tamamlama imkanı buldum. Ülkemiz endüstriyel doğal taş oluşumlarının millî bir varlık olarak, endüstriye kazandırılması ve uluslar arası alanda kullanım yeri bulması konularında, yakla-şık 38 ülkede bilgilendirme seminer ve toplantıla-rın düzenlenmesinde görev aldım. Bu bağlamda, 40’a yakın ülkeyi görme ve fiilî olarak proje çalış-malarında yer alma imkanı buldum.

Muammer GÖKALP: Halen Süleyman Demirel Üniversitesi, Pomza Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü olarak görev yapmaktasınız. Yayınlanmış kitaplarınızdan birisi de Pomza teknolojisi ismini taşımakta. Pomza teknolojisi ve Pomza teknolojisi ile ilgili yürüttüğünüz ça-lışmalardan bahseder misiniz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Süleyman Demirel Üniversitesi’nde akademisyen olarak göreve baş-ladıktan sonra, İngiltere’de edindiğim aktif proje sürdürme yeteneğimi geliştirmek ve faydalı olgu-lara dönüştürmek bakımından, öncelikle bölgesel alanda araştırma çalışmalarına başladım. Isparta bölgesi volkanik bir bölge ve yoğun pomza ka-yacının oluşumlarına rastlanılan bir bölge konu-munda.

Böylelikle, 15 yıl evvel pomza kayacı ile tanışmış oldum. Üniversite’de başlangıçta bir hobi olarak başlayan küçük çaplı pomza taşı araştırma çalış-ması, daha sonra derinleşerek ülkemiz açısından son derece değerli bir millî kaynağımız olduğu or-taya konmuş oldu. 6 yıla yakın ülkemizde hangi bölgelerde ve ne büyüklüklerde potansiyele sahip pomza taşı oluşumlarının var olduğunu tespit et-mek amacıyla genişletilmiş bir araştırma çalışma-sını sürdürdüm.

Page 8: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 8

Bu çalışmada, ülkemizde yer alan toplam pom-za rezervlerinin yaklaşık 8 milyar metreküp bir potansiyele sahip olduğu ve çoğunluğunun ise Bitlis ve Van illeri başta olmak üzere Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde yer aldığını tespit ettik. Bununla birlikte Kayseri ve Nevşehir bölgelerinde de önemli bir potansiyele sahip ol-duğunu bilmekteyiz. Bu değerlendirme de, dünya pomza rezervlerinin yaklaşık %45’inin ülkemizde yer aldığını belirledik. Bu da son derece önemli bir endüstriyel hammaddemiz olduğunun göstergesi oldu. Bu varlığın, ülkemize ve dünyaya tanıtılması gerekiyordu.

Ben uzun yıllardan beri bu millî varlığımızın en-düstriyel kullanım alanlarını, yatırım imkanlarını tanıtan ve projelerini yapan bir araştırmacı olarak çalıştım. Bu süreçte, pomzanın tanınması ve uy-gulama alanlarının geliştirilmesi amacıyla üniver-sitemde Pomza Araştırma ve Uygulama Merkezi-ni kurdum ve bu merkezde özellikle inşaat sektörü ve yalıtım sektörüne yönelik pomzanın kullanım imkanları üzerine derin araştırma çalışmaları sür-dürmekteyiz. Tüm bu çalışmaları içeren önemli bir kaynak eseri hazırlayarak yaklaşık 1000 say-falık bir kitap şeklinde 2005 yılında yayınladım. Şu ana kadar, ülkemizde konu ile ilgi yaklaşık 65 civarında fabrikanın kurulmasına vesile olduk. Bu sayede 30 bin civarında insanımızın ekmek sahi-bi olmasına tanık olduk. Bu sayı her geçen gün artmaktadır.

Bu söyleşi de şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Son birkaç aydır, Kütahya ilimizde volkanik faa-liyetlerin yer aldığı bölgelerde pomza oluşum ve

zuhurları üzerinde detay bir inceleme sürdürmek-teyiz. Önemli bulgulara ulaştık. Kısmet olursa, yakın zamanda Kütahya ilimizde de konuyla ilgili benzer yatırımların önünü açmak üzere bir faaliyet içersindeyiz.

Muammer GÖKALP: 2004 yılında “Türkiye Bims Sanayicileri Derneği”nin kurulmasını sağlayarak, ülkemizde önemli bir sektörün ge-lişmesine öncülük ettiniz. Bu konuyla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Biraz önce de de-ğindiğim gibi, ülkemizde pomza taşının endüst-riyel kullanımına yönelik çok sayıda fabrikanın kurulmasına vesile olduk. Bu tesislerin, ülkemizde kurumsal bir kimlik kazanması ve ayağı yere iyi basan bir sektör olması, şüphesiz birlik ve bera-berlikten geçmekte. Bunun sağlanması amacıyla, benim önderliğimde ülkemizde konu üzerine ya-tırıma yönelmiş ve üretimde yer alan tüm fabri-ka sahipleri ve temsilcilerini bir araya getirerek, Türkiye Bims Sanayicileri Birliği’nin kurulmasına vesile oldum. Bu birlik, 2004 yılında resmî olarak kurularak, sektörü temsil etme ve kurumsallaş-tırmaya yönelik birçok faaliyet sürdürmektedir. Birliğin ana merkezi Ankara’da oluşturulmuş olup, bizim gözetimimiz dahilinde işlevini sürdürmekte-dir. Bu sayede, ülkemizin birçok bölgesinden sa-nayicilerimizi bir araya getirdik ve düzenli olarak sık sık bir araya gelerek, sektörün gelişimi ile ilgili bilgi paylaşımında bulunmaktayız.

Muammer GÖKALP: Kaya Mekaniği Bilim Dalı alanında yayınlanmış kitabınız olduğunu bili-yoruz. Kasabamızın doğusunda bizim Aşağı ve Yukarı Kıran diye tabir ettiğimiz mevkilerdeki taş ve kayaların teknik anlamda yapısı ve kulla-nılabilirliği hakkında bilgi verebilir misiniz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Kasabamız aslında doğal taş oluşumları bakımından önem arz eden bir değere sahip olduğunu söyleyebilirim. Sizin de değindiğiniz gibi, Aşağı ve Yukarı Kıran diye tabir ettiğimiz mevkilerde, magmatik ve başkalaşım kayaç oluşumlarını görmekteyiz. Özellikle Dö-şemeci Yanı diye de isimlendirdiğimiz bölgede, önemli ölçülerde kesme taş olarak kullanılabile-

Page 9: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 9

cek, kaplama ve yapı taşı olarak inşaatlarda kul-lanılabilecek kayaç oluşumları mevcut. Bununla birlikte, bu bölgenin hemen karşı yakasında ise yoğun magmatik kayaç oluşumlarını görmekte-yiz. Bunlar da, sert taş grubunda yer alan ve yapı taşı olarak kullanılabilecek oluşumlardır. Ayrıca, yine köyümüze yakın lokasyonlarda, volkanizma geçirmiş bölgelerde volkanik ve doğal gözenekli kayaç oluşumları da mevcuttur. Bu kayaçlar, en-düstriyel olarak değerli olup, özellikle günümüzde yalıtım amaçlı ürünlerin üretiminde kullanılmak-tadır. Buna benzer şekilde, köyümüze yine yakın bölgelerde seramik endüstrisinde kullanılabilecek hammadde kaynakların yer aldığı bilinmekle birlik-

te, yer yer kömür zuhurları da mevcuttur. Ancak, tüm bu ve benzeri doğal varlıklarımızın endüstriye kazandırılması için yöresel ve bölgesel bir yer altı zenginliklerinin incelenmesine yönelik bir detay projenin sürdürülmesi gerekmektedir.

Muammer GÖKALP: Hocam yeraltı kaynak-ları bakımından önemli bir potansiyele sahip Kütahya’mız, bünyesindeki 34 çeşit madenle dikkat çekiyor, Kuşu Kasabası ve yakın çevre-sinin yer altı zenginliği konusunda neler söyle-nebilir?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Köyümüz Simav Dağı’nın Kuzey Doğu istikametinde yönelim gös-teren parçalı kırık ve fay zonlarının etkisi altında-dır.

Köy yerleşkesinin alt tabakası yer yer kireçtaşı serileri ve yer yer de sedimanter-volkanik taba-

ka oluşum-larından meydana gelmektedir. Bu nedenle, jeolojik olarak çok farklı oluşumların yer aldığı bir coğrafyaya sahiptir. Özellikle, köyümü-zün güney ve güney batı istikametinde yer alan kireçtaşı oluşumları, endüstriyel olarak irdelene-bilecek mermer ve türevi kayaç yapılarını temsil etmektedir.

Yapı ve kaplama taşı sektöründe, katma değer sağlayabilecek bir oluşum zonunu simgelemekte-dir. Ayrıca, köyümüzün kuzey doğu istikametinde yoğun olarak görülen volkanik yapı oluşumlarının da yine ayrı bir endüstriyel öneme haiz oluşumlar açısından irdelenmesi gereken husustur.

Kütahya ilimizin zengin maden potansiyele sahip olmasına paralel olarak, köyümüz çevresinde sedimanter-volkanik dokanak zonlarda sıklıkla zeolit oluşumlarına ve feldispatik kumsu tortu oluşumlarına rastlanılmaktadır. Bu yapı, özellikle inşaat endüstrisinde hazır sıva ve farklı ürünlerin üretiminde değerlendirilebilecek hüviyette malze-me oluşumları olarak da gözden geçirilmelidir.

Bununla birlikte, zeolit oluşumlarının çok farklı endüstriyel alanlarda kullanımı yaygın olarak bi-linmektedir. Kısaca, köyümüz ve çevresi, endüst-riyel nitelik taşıyan doğal malzeme oluşumları açısından detaylı incelenmelidir.

Muammer GÖKALP: Dünyanın en büyük bor re-zervlerine sahip Kütahya’da olduğunu biliyoruz. Ancak bor madeninin çıkarılması, kullanımı ve geleceği ile ilgili internette birçok bilgiler oku-maktayız. Türkiye’nin bor gerçeği ve geleceği hakkında neler söylenebilir?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Ülkemizin sahip ol-duğu en önemli yeraltı kaynaklarından birisi, bor madenleridir. Halen bor madenlerinin üretimi, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı dört ayrı Bor İşletmesi tarafından yürütülmektedir. Tüvenan bor cevherlerinin konsantre edilmesiy-le konsantre bor ürünleri, metalurjik ve kimyasal yöntemlerle zenginleştirilmesiyle bor türevleri elde edilmektedir. Zenginleştirme işlemleri son-rasında bor içerikli atıklar oluşmakta ve işletme-ler tarafından atık barajlarında stoklanmaktadır. Teknolojik gelişimin lokomotifi ve bir göstergesi

Page 10: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 10

olarak göze batan en çarpıcı alanların başında, son yıllarda kamuoyunun gündeminden düşme-yen ve hammadde, yarı mamul ve mamul madde olarak, cam, porselen, seramik, tekstil, deterjan, metalürji, tarım, havacılık, savunma, tıp, ener-ji gibi çok farklı sektörlerde kullanılan, bor oksit bazında dünya rezervinin yaklaşık 3/4’üne sahip olduğumuz, bazı alanlarda alternatifsiz özellikleri ile sanayinin tuzu olarak ta tanımlanan bor sek-törümüzdür. Ayrıca, depolanan atıkların ortalama %18 oranında bor oksit (B2O3) içerdiği bilinmek-tedir. Söz konusu atıkların herhangi bir endüstri-yel alanda hammadde olarak değerlendirilmesi şüphesiz ülke ekonomisine büyük katma değer sağlayacak, bununla birlikte olumsuz çevresel et-kenleri de bertaraf edilmiş olacaktır. Özellikle son on yıl içerisinde bor içerikli atıkların farklı endüstri-yel alanlarda değerlendirilmesine yönelik birtakım bilimsel araştırma faaliyetleri yürütülmüş, ancak somut bir sonuç elde edilememiştir. Özellikle çi-mento ve beton sektörüne yönelik olarak yürütü-len araştırmalardan elde edilen bulgular pratikte uygulamaya geçirilememiştir.

TMMOB Madencilik Uzmanlık Çalışma Grubu ele-manları tarafından hazırlanan ve sunulan “Ulusal Bor Politikamız” konu başlıklı bildirilerde yer aldı-ğı üzere, ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlaması ve stratejik öneme sahip bir malzeme olması sebebiyle, bor teknolojisini geliştirmekteki zorunluluğumuz açıktır. Ancak bu amaçla kurulan “Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü” (BOREN) henüz böylesi bir amacı ve gerekli çalışmaları yürütebi-lecek bir kurum olamamıştır. Dünya ham bor ih-racatında %95’in üzerinde bir paya sahip olan Eti Maden İşletmeleri, uluslararası madencilik şirketi Rio Tinto plc.’nin alt kuruluşu olan ve piyasaya hiç ham bor satmayan US Borax Inc. ile birlikte yıllık büyüklüğü yaklaşık 1,2 milyar Amerikan Do-ları olan dünya rafine ürün aşamasına kadarki bor pazarının %75’ine sahip bulunmaktadır. Ancak, dünya bor üretiminde Eti Maden İşletmeleri ile US Borax payları %34 ve %40 şeklinde dağılırken, bor piyasasından elde edilen gelirin paylaşımı %20 ve %70 şeklinde olmaktadır. Bunun önemli nedenle-rinden birisi, Eti Maden İşletmeleri rafine bor sa-

tışının toplam dünya bor rafine ürün satışının 1/5 düzeyinde olması ise de, temel neden ülkemizde uygulanan bor politikasının yanlışlığıdır. Günü-müzde bor minerallerini hammadde olarak kulla-nan sanayi sektörlerinin yıllık pazar payları dünya bor pazarı ile karşılaştırılamayacak boyutlardadır. Türkiye’nin hedefi nihai ürün pazarları olmalıdır. Bu hedef, araştırma-geliştirme faaliyetlerini, bi-lim ve teknoloji üretimini gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin bilimsel alanda yetkinleş-mesi, teknoloji geliştirme yeteneğini kazanması bakımından son derece önemlidir. Çağımızda teknoloji ve onun kaynağını oluşturan bilim, doğ-rudan bir üretici güç haline gelmiş olup üretimin verimliliğini bilim ve teknolojideki yetkinlik düzeyi belirlemektedir. Bor’a dayalı ve katma değeri yük-sek yurtiçi sanayinin geliştirilmesi ayrıca yurtiçi ve yurt dışında tüketimi olabilecek bor kimyasalları sanayinin Ülkemizde oluşturulması ve geliştiril-mesi ancak Üniversiteler ve sanayinin işbirliği ile mümkündür.

Muammer GÖKALP: Kasabamızın ekonomik sebeplerden dolayı göç vermekte olduğu malu-munuz. Kuşu Kasabası’nın ekonomik yapısının gelişmesi ve kalkınması için neler yapılabilir?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Yatırım ve değerlen-dirmeleri konularında uzun yıllardan beri derin bir deneyime sahibim. Bu açıdan, kasabamızın eko-nomik olarak kalkınması ve ekonomik alt yapısının güçlenmesi bakımından şu hususlara değinmekte yarar görmekteyim. Öncelikle, kasaba halkımızın yapılabilecek en küçük yatırım ve işlevi hakkında önceden detay bir bilgilendirilmesi yapılmalıdır. Bu sayede kasaba halkımız bilinçlendirilmelidir. Küçük ölçekli işletmelerin oluşturulması için, teş-vik kapsamında yapılan son yasal düzenlemeler ile ilgili bilgilendirme toplantıları düzenlenmeli ve devletten alınabilecek teşvik yatırımları mercek altına alınmalı. Özellikle küçük ve büyük baş hay-vancılık ve besicilik yatırımları, beyaz et ve ürün-leri üzerinde tavukçuluk ve kümes hayvancılığı konularında çok çeşitlendirmeden küçük ölçekli işletmeler kurulabilir. Benzer şekilde, mandıracılık ve süt ürünleri üzerine küçük ölçekte yatırımlar dü-zenlenebilir. Ayrıca, meyve yetiştiriciliği ve meyve

Page 11: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 11

suyu üretimine yönelik küçük ölçekli çiftlik dü-zenlemeleri yapılabileceği gibi, köyümüz sınırları içerisinde yer alan göletten azami ölçüde istifade edilmeli ve sulama sistemleri geliştirilmelidir. Kö-yümüze özgü bir gıda ürününün ortaya konması, köyümüzün tanıtımı ve gelişmesi açısından son derece önemli olacağı düşüncesindeyim. Örneğin başka bir bölgede olmayan bir reçel üretimi gibi. Gerek hayvancılık ve gerekse ziraat alanında yapı-labilecek tüm yatırımlar, bir kooperatif çatısı altın-da bütünleştirilmeli ve güç birliği oluşturulmalıdır.

Muammer GÖKALP: Hocam Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından desteklenen Kasabamızın eğitim kültür ve sosyal yapısına olumlu katkı vermek ve günümüzde çok önemli iletişim konusunda hizmet etmeye çalışan ve 4 yıldır yayında olan www.kusulular.com adlı sitemiz ve Sitemizin yazılı bir devamı durumun-daki 2 ayda bir yayınlanan Kuşu Liva Dergimiz hakkında düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Kuşu Liva dergi-sinin basılan 3 sayısını inceleme fırsatı buldum. Bu derginin yayın hayatından son derece mem-nun kaldığımı belirtmek isterim. Çünkü, Kuşu ve toplumsal ve kültürel yapısının yazılı metinlere ak-settirilmesi ve gelecekte köyümüze ilişkin bilgi ve bulguların kayda geçirildiği bir kaynak konumuna gelecektir. Varlıklar kayda alındığı sürece değer-lidir. Her sayısında köyümüzün ayrı bir özelliğini dile getirmeniz ve bugün için bilinen ama gele-cekte bilinmeyen konumunda olacak varlıklarının bu yayınlarla basılı eser konumuna getirmeniz, gelecek kuşaklarda köyümüz hakkında ay-rıntı bilgilere sahip olabilme imkanını sağla-yacaktır. Şahsım adına, bu dergi vesilesiyle köyümüzle ilgili bilmediğim bir takım husus-ları, burada yayınlanan bilgilerden öğrendiği-mi de samimiyetimle söylemek isterim. Bu sayede, bugünün çocukları yarının gençleri konumuna ulaştıklarında, köyümüzü daha iyi tanıma fırsatı bulacaklardır. Bu sebeple böylesi bir derginin hazırlanmasında, ya-yınlanmasında ve dağıtımında emeği geçen herkese şükranlarımı sunarım. Derginizin bu sayısında benimle yaptığınız bu söyleşiyle

bana köyümüzü, toprağımızı hatırlama imkanı sağladığınız için ayrıca teşekkür ederim. Yayın hayatınızın başarılı geçmesini temenni ediyorum. Tebrik ederim.

Muammer GÖKALP: Söyleşi ve verdiğiniz çok değerli bilgiler için şahsım, dergi yönetimi ve bütün Kuşulular adına çok teşekkür ediyorum. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ: Tüm Kuşulu hem-şehrilerimizi saygı ve sevgiyle selamlarım. Son söz olarak, benim çok değer verdiğim ve şahsım adına çok ders çıkardığım bir bilgelik sözünü kö-yümüz gençleriyle paylaşarak tamamlamak iste-rim.

- İtimat ve itaatin olduğu yerde saygı olur.

Saygının olduğu yerde disiplin olur.

Disiplinin olduğu yerde başarı olur.

Sevgi ve saygılarımla……

Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ

Süleyman Demirel Üniversitesi

Pomza Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü

Batı Kampusu – ISPARTA

Tel: 246. 211 1529 - 211 1739

Page 12: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 12

Sevgili okuyucularım hepinizi en içten duygu-larımla sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Efen-dim bendeniz 1938 Pazarlar doğumlu Hoca Kamil oğlu Akif Özdemir.İlkokulu Pazarlar’da okudum. Sonra sırasıyla Yağıllar Kur’an Kursu, Manisa ve İstanbul’da tahsilimi sürdürdüm. Askerlik görevimi yeri-ne getirdikten sonra Uşak ve Burdur ilimizde Kur’an Kursu hocası olarak görev yaptım. Daha sonra İstanbul Handanağa Cami’sinde (Kuşkonmaz Camii) İmam Hatip olarak bir fiil 30 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum. Halen 72 yaşında olup şirin ilçemiz Pazarlar’da ika-met etmekteyim.Kuşu Liva İsimli dergimizin çıkması için emek veren değerli gençlerimizle ve dernek yöne-timinde görevli kardeşlerimle tanıştığımız vakit Kuşu’da ilme, eğitime önem veren ve bu yönde bir ömür boyu çalışan sevgili dos-tum, arkadaşım Merhum Asım Hoca Efendi’yi tanıdığımı ifade ettiğimde derginin editörü 5.sayıda Rahmetli Asım Hocanın oğlu Prof. Dr. Lütfullah Gündüz ile söyleşi yapacaklarını ve Asım Gündüz Hocamızın hayatını anlata-caklarını belirtti ve bizden de bir yazıyla duygu ve düşüncelerimizi yazmamızı rica etti. Öncelikle kendilerine teşekkür ediyorum. Bu vesile ile Kuşu’daki, Pazarlar’daki ve tüm okurlarımızı tekrar en içten duygularımla se-lamlıyorum.Efendim az önce de ifade ettiğim gibi ilkokul yıllarından beri Merhum Asım Hoca Efendi ile yakinen tanışırız. Özellikle Yağılar Kuran Kur-sunda ben Hafız Abdullah Şahiner Hocamdan ders alırken, Merhum Asım Hoca Efendi ise Eski Hafız namlı Hocamızdan ders almaktay-

dı.O yıllardan itibaren başlayan arkadaşlığımız tahsil hayatımız ve mesleki hayatımız boyunca devam etti. Merhum Asım Hoca Efendi hafız-lık yıllarında gayet mütevazi, gayet hoşgörülü, narin ve efendi yapısıyla dikkat çekiyordu. Bu efendi kişiliğini, kibarlığını ve nezaketini hiç-bir zaman bırakmamıştır. Yağıllar’dan sonra Merhum Asım Hoca Efendi İzmir İmam Hatip Okulu’na ben ise Manisa iline tahsil için git-tim.Tahsilimin devamı için İstanbul’a gittiğim vakit Merhum Asım Hoca Efendi de Yüksek İslam Enstitüsü’nü okumak için İstanbul’a gelmiş ve görüşmelerimiz, arkadaşlığımız devam etmiş-ti. Çok sevdiğim kadim dostum Merhum Asım Hoca Efendi’den askerlik görevimi yapmak için ayrılmış, görevimi tamamladıktan sonra da Uşak’ta Kur’an Kursu hocalığı yaparken açılan Uşak İmam Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak atanan sevgili dostum Merhum Asım Hoca Efendi ile gene karşılaşmıştık.Hatta o zamanlar ev bulmak, kiralamak so-runlu ve sıkıntılı idi. Aynı zamanda vakit alıcı olduğundan bir süre kendisi ile birlikte bizim evde kalmıştık. Merhum Asım Hoca Efendi ile aynı yerlerde yaşar iken de farklı illerde yaşar iken de hiçbir zaman kardeşliğimiz, arkadaşlığımız, dost-luğumuz sönmemiştir ve sönmeden kendisi Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Allah rahmet eylesin.Merhum Asım Hoca Efendi memleketini, mil-letini çok seven, ilme, eğitime, okumaya çok değer veren bir insandı.Bu yüzden öğretmenlik ve idarecilik yaptığı

EMEKLİ İMAM HATİP AKİF ÖZDEMİR

ESKİ DOSTLARI YADETMEK

Page 13: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 13

süreçte Kuşu Kasabası ve çevresinde oku-mayı arzu eden birçok gencimize el uzatmış, destek vermiş ve bir çok talebe yetiştirmiştir.Şu an bir çok yüksek mevki ve makamda görev yapmakta olan talebeleri vardır. Aynı zamanda talebelerine kendinden bir şeyler vererek eğittiğinden bütün talebeleri ve arka-daşları Merhum Asım Hoca Efendi’yi kişiliği ve eğitimciliği bakımından önemli iz bırakmış bir insan olarak hatırlamaktalar ve yad etmek-tedirler. Allah rahmet eylesin.Kuşu Liva adlı dergi gerçekten önemli bir ça-lışma olup, günümüz şartlarında ilmin, bilginin kitlelere ulaştırılıp aktarılması, unutulmaması bakımından çok önemli bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Buradan siz değerli okuyucu-larıma belirtmek istediğim bir husus var.Okumanın önemini hepiniz biliyorsunuz. ilim tahsil etmek, okumak çok önemlidir. Emek-li olduktan sonra ikamet ettiğim ilçemiz Pazarlar’da 5-6 talebem var. Onlara elimizden gelen eğitimi vermeye çalışıyorum. Ancak ge-rek ilçemizde gerekse ülkemizde gençlerimi-zin okumaya ve ilme karşı ilgi duymayışları,

duyarsız kalmaları beni çok üzüyor. Okumak için imkanları oldukları hâlde okumak için gayret sarf etmeyişlerine fazlasıyla üzülüyo-rum.Bizim gayemiz herkesin ilim tahsil edip ken-dine, ana-babasına, akrabalarına, çevresine, vatanına, dinine faydalı bir insan olması ve bu doğrultuda çoluk çocuk yetiştirmesi, dünyevî ve uhrevî saadete erişmesidir. Bütün samimiyetimle tüm okurlarıma vasi-yetim ve tavsiyem odur ki; okumaları, yine okumaları vatana ve millete faydalı bir insan olup vatana ve millete faydalı nesilller yetiş-tirmeleridir. İnşaallah zamanla hem ilçemizde hem ülkemizde çocuk ve gençlerimiz ilme ve okumaya karşı istekli ve arzulu olurlar. Eği-timli insanlarımızın sayısı artıkça memleketi-mizin, milletimizin Allahü Teala’nın (c.c) izni ile çok daha güzel günlere ulaşacağına inan-cım sonsuzdur. Bunu Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.Allahü Teala (c.c) hepimizi bu imtihan dün-yasında şeytanın, nefsimizin ve kötü arkada-şımızın vesvese ve şerrinden muhafaza ey-lesin. İşlediği günahlardan tövbe edenlerden

Page 14: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 14

eylesin, Allah’a kulluk yapmak için gayret sarf edenlerden eylesin. Bizlere iki cihan serveri Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed Mus-tafa (s.a.v) Efendimize layık bir ümmet olarak yaşamayı ve son nefeste imanlı şekilde çene kapamayı nasip etsin. AminYazımı görev yaptığım ve emekli olduğum Handan Ağa Camii’nin isminin Kuşkonmaz Camii olarak değiştirilmesi ile ilgili hikayeyi anlatarak sonlandırmak istiyorum.Efendim Fatih Sultan Mehmet Han’ın Cami-yi ziyarete geleceğini haber alan Handan Ağa, caminin her tarafını, kuşların özellikle martıların kirlettiği her yeri baştan aşağı temizletmiş. Ancak padişah gelene kadar gene kuşlar etrafı kirlettiği için çok mahcup ve üzgün olan Handan Ağa’ya ziyaretinin sonunda padişah Fatih Sultan Mehmet Han

sorar: Neden bu kadar mahcup ve üzgün-

sün?

Handan Ağa: Padişahım caminin etrafını

temizletmeme rağmen kuşlar tekrar kirlet-

tiğinden size karşı mahcubum ve üzgünüm,

demiş.

Bir devir açan ve kapayan Fatih demiş ki:

Tamam ben onlara söylerim bir daha kirlet-

mezler, sen üzülme!

HANDANAĞA CAMİİ TARİHİ:

Banisi Fatih Sultan devri ricalinden Handan Ağa’dır. 15. yüzyılda inşa edilmiştir. Sultan III. Ahmet zamanı dev-let adamlarından Kıblelizade Mehmet Bey, Tersane Emini iken yeniletmiş ve minber için gereken harcamayı belirlemiştir. Bina kargir ve ahşaptır. Tek şerefeli minaresi sol taraftadır. Ahşap minber rokoko üslubundadır. Tavan parçalıdır. Camide nazar-ı dikkati celbeden mihrap duvarının 16. ve 17. asrın çinileriyle kaplanmış ol-masıdır. Camii’nin kapı kitabelerinde, Ali Paşa kızı Semle Hanım’ın eseri olduğu yazılıdır. Cami 300 m2 olup, avlusu ile birlikte 470 m2 alan üzerine kuruludur. Bu camiye Kuşkonmaz Camii de denmektedir.

Page 15: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 15

[email protected]. Dr. Nurullah ÇETİN

Deneme

HOŞGÖRÜ, KİŞİNİN HADDİNİ BİLMESİDİR.

I

Hiçbir insan, tek başına yaşayamaz. İnsan, ancak bir topluluk içinde yaşayarak insan olma sürecini tamamlar ve toplumsallaşarak olgunlaşır. İnsanın bütün kabiliyetleri, duygu ve düşünceleri, topluluk içinde, sosyal bir yaşantı içinde gelişebilir. Ahlak dediğimiz değerler manzumesi, toplumsal hayat içinde ortaya çıkar. Tek başına yaşayan insanın ah-lakından bahsedilemez. Dürüst olmak, ahlaki bir erdem ise bu ancak başka insanlarla olan münasebet içinde belli olur. İşte hoşgörü de-diğimiz ahlakî erdem de insanın insan olma sürecinde ortaya çıkan ve insanın kişiliğini test eden mihenk taşlarından biridir. Her in-san, ayrı bir dünyadır.

Bundan kinaye olarak insanlık âlemi tarif edi-lirken “on sekiz bin âlem” ifadesi kullanılmış-tır. Bu demektir ki her insanın ayrı bir bakış açısı, görüş ufku, yaklaşım biçimi, yaşama tarzı ve anlayışı vardır. Herkes her şeye, her olaya ve duruma aynı şekilde bakmaz, bak-mak zorunda da değildir. Bütün insanlığın olaylar, durumlar, insanlar, varlıklar, zaman, mekan hakkında tek bir bakış açısı yoktur. Farklı yaklaşımlar, değişik bakış ve görüş açı-ları vardır. Hayatı algılama ve yaşama tarzı tek boyutlu değildir. O yüzden insanlar arası fark-lılıklar olacaktır ve bu farklılık, olumlu çizgide seyrederse zenginlik ve kazanım olur. Tam tersine olumsuz bir çizgide ortaya çıkarsa o zaman felaket olur. Bu durumda hoşgörü de-diğimiz tavır alış biçimimiz nasıl olmalı? Neyi

hoş göreceğiz, neleri görmeyeceğiz? Hoşgö-rü hangi alanlarda ve ne seviyede gereklidir? Buna benzer soruların cevabını aramaya ça-lışalım.

İnsan, bağımsız bir irade sahibidir ve hür dü-şünce üretebilen yegane varlıktır. Allah, insanı kendi başına, bağımsız bir biçimde, istediği şekilde düşünebilme yetisiyle donatılmış ola-rak yaratmıştır. Kur’an’da da muhtelif yerler-de “düşünmüyor musunuz?”, ”akletmiyor musunuz?” gibi sorgulamalar var. Demek ki Allah, insanı hür ve bağımsız bir şekilde dü-şünmeye sevkediyor. Bu konuda bir kısıtlama getirmiyor. İnsan, yapısı itibariyle zaten son-suz genişlikte hayal edebilme ve düşünebil-me özelliğine sahiptir. O halde insanları şöyle veya böyle düşünüyor, şu düşünceyi benim-siyor veya bu düşünceyi benimsemiyor, be-nim gibi düşünmüyor, aykırı düşünüyor, gibi yaklaşımlarla yargılama hakkına sahip değiliz. Allah’ın serbest bıraktığı bir şeyi biz sınırlan-dıramayız, kısıtlayamayız, yasaklayamayız. Yani insanların istedikleri gibi özgürce düşün-ce üretmelerine hoşgörüyle bakmak zorunda-yız. Bize göre yanlış düşünüyorlarsa medenî bir üslupla düşüncelerinin yanlış olduğunu söyleyebiliriz, tartışabiliriz, açıklayabiliriz; ama onun ötesinde bir baskı uygulayamayız. Özellikle toplumumuzda bazı insanlar hakkın-da, falan ideolojiyi benimsemiş, filan siyasi görüşten, bizden farklı bir felsefe ya da inanç taşıyor, ateist, komünist, dinsiz, şu bu, gibi suçlayıcı ifadelerle yargılamalar ve mahkum etmeler oldukça yaygın.

Page 16: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 16

Bu yaklaşım, yani farklı düşünce ve inanç sahiplerine olan hoşgörüsüzlük, insan olu-şa ve İslam’a aykırıdır, doğru değildir. Allah isteseydi herkesi Müslüman yaratırdı ya da yapardı. O’nun gücü buna yeter. Ama böyle yapmak yerine insanları istedikleri gibi dü-şünce üretmede ya da istedikleri düşünce ve inancı benimsemede serbest bırakmıştır. Bu, aynı zamanda imtihan sırrının bir gere-ğidir. Kişinin hangi düşünceyi ya da inancı benimseyip benimsemediği ve nasıl yaşadığı konularındaki yargılamalar, suçlamalar, ceza-landırmalar ya da mükafatlandırmalar tama-men Allah’ın tasarrufuna bağlıdır, O’nun yetki alanına giriyor.

Allah, dinini insanlara açıklamıştır. Kabul eden eder, etmeyen etmez. Mükafat ve ceza verecek olan Allah’tır. Biz, mükafat veya ceza verici değiliz, sadece kavl-i leyyin üzere teb-liğe memuruz. İnsanların iradelerini ellerinden alma hakkına sahip değiliz. Bizim kendimiz gibi birer kul olan diğer insanlar üzerinde böyle bir tasarruf yetkimiz yok. Yani düşün-ce üretimi, bir düşünceyi benimseme ve bu düşünce doğrultusunda yaşama alanı, kişinin temel insanlık hakkıdır, bu konuda biz tam bir hoşgörü içinde oluruz.

Bazılarının bilimsel kılıf altında, aslında giz-liden gizliye İslam düşmanlığı bağlamında söyledikleri “mahalle baskısı” lafı, bir yönüyle doğrudur. Binlerce gencimiz, özellikle oku-muş yazmış gencimiz, İslam’ı doğru dürüst bilmeyen, ilim irfandan nasipsiz, hacı hoca kılığındaki cahil cühela adamlar, oldukça sığ, yüzeysel, şekilci tipler, bağnaz, küflü kafa-lı, yobaz herifler sayesinde dinden imandan uzaklaşmışlardır. Onların hoşgörüsüzlüğü yüzünden, Allah’ın hoş gördüğü şeyi, hâşâ Allah’tan daha fazla Allah kesilerek, işgüzarca müdahaleleriyle ateist, komünist, bilmem ne olmuşlardır. Ham yobaz denilen bu tipler, iba-dette gevşeklik gösteren çocuklarına canavar kesilmiş, biraz rahat davranmış karısını kızını

ev zindanına tıkmış, çocukluğunun gereği olan haylazlıklar yapmış çocuğunu sindirip pıstıra-rak kişiliksiz, hödük bir duruma sokmuş, baş-ka partiye oy veriyor diye komşusunu, arka-daşını, köylüsünü düşman bellemiş, onunla selamı sabahı kesmiştir. Çevremizde bu tür hoşgörüsüzlükler sonucu ortaya çıkmış bir çok felaketle sıkça karşılaşırız. Bu, Allah’tan daha çok Allah kesilen hoşgörüsüz zalimler, İslam’ın en büyük düşmanıdır. Bu memle-kette İslam’a onlar kadar zarar vereni yoktur. Bunlar, meşru dairedeki müziğin, eğlencenin, sanatın, edebiyatın, sinemanın,tiyatronun, di-ğer güzel sanatların her türlüsüne tahammül-süzlük göstermişlerdir. Bu yüzden bu kişiler, Allah’ın Cemil, Müzeyyin, Sani, Munazzım gibi isimlerinin anlaşılmasına, tecellisine en-gel olan İslam düşmanlarıdır. Cahillikleri yü-zünden etik ve estetik dini olan İslam’ın ru-hunu karartmaya çalışırlar. Bu haşin bakışlı, meymenetsiz suratlı, eli sopalı hoşgörüsüz karanlık adamlar, farklı düşüncelerin her tür-lüsüne savaş açarak, “Ümmetimin fikir ayrı-lıkları rahmettir” hadis-i şerifine savaş açan Müslüman kılıklı İslam düşmanlarıdır.

İşte hoşgörülmeyecek olan, hiçbir şekilde hoşgöremeyeceğimiz şey, İslam adına İslam

Page 17: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 17

dışı davranışlarla, tavırlarla, zulümlerle Müs-lümanlara hayatı zindan eden bu adamların eylemleridir. Din adamı, hacı, hoca, şıh, bil-mem ne adı altında milletimizin arasına bos-tana girmiş dana gibi dalan bu meymenetsiz adamların kötülüklerini, çirkinliklerini hoşgör-memek, onlara engel olmak, en önemli hoş-görü erdemidir.

II

Şimdi bu genel girişten sonra ve yukarıda anlatılan kişi, durum ve tavsiflerden ayrı ve bağımsız olarak, yazının bu ikinci bölümün-de değişik ve başka bir konuya intikal ederek, hoşgörü meselesiyle ilgili çok ibretlik bir me-tin aktaracağım.

Hattat Hafız Yusuf Tavaslı adında bir vatan-daş, güya din öğretmek, ahlak telkin etmek, irşad ve ikaz etmek, İslam tebliğ etmek ama-cıyla mütedeyyin insanlarımız için birçok piyasa kitabı yazıp yayınladı. Bu bağlamda Kıssadan Hisse Alabilmek Dinî Hikayeler (Hattat Tavaslı Yayınları, Ticarethane Sok. No: 46, Sultanahmet / İSTANBUL) adında bir kitabını gördüm. Orasını burasını karıştırırken bir hikayeye rastladım ve tüylerim diken di-ken oldu. Böyle kitapların nasıl basılabildiği-ne, insanların bunları okuyarak bunlara nasıl prim verebildiğine hayret ettim. Halkımızın bu kadar saf, bu kadar iyi niyetli ve hoşgörülü olabildiğine kahırlandım. Bu kadar hoşgörüyü doğrusu çok yadırgadım. Her “Allah!” diyenin peşinden giden bu milletin ne zaman akılla-nacağını acı acı düşündüm. Saf insanlarımız dinden, imandan bahseden herkesi neden sorgulamadan, düşünmeden, araştırıp soruş-turmadan, eleştiri süzgecinden geçirmeden kabul eder? Anlaşılır gibi değil. Neyse sözü fazla uzatmadan kendini alim, mürşit, tebliğci filan zanneden bu Yusuf Tavaslı efendinin hi-kayesini olduğu gibi aktarayım:

“HİKAYE

EVLERE AYAKKABI İLE GİRİLMEZ

Büyük zatlardan birinin zengin bir dostu vardı. bu zengin adam, o muhterem zata karşı çok saygı ve hürmet gösterirdi.

Günlerden bir gün bu zengin adam, vefat etti. Aradaki dostluk hukukunun gereği olarak o büyük zat, ölen zengin dostunun oğullarını ziyaret ederek başsağlığında bulunmak için evlerine gitti.

Bu büyük zat, büyük misafir salonuna alın-dı. Salonda başka misafirler de vardı. Bütün misafirler ayakkabılarıyla salona girmiş öyle oturuyorlardı. Salon lüks halılar ve mobilya-larla döşenmişti. Bu ana kadar dostunun evi-ne gelmeyen o büyük muhterem zat, bir an için dostunun dükkanlarındaki, mağazaların-daki hali gözünün önüne gelir:

-Allah Allah! Fesübhanallah! der. Ben bu ölen dostumu çok iyi bir Müslüman biliyordum. Demek ki evindeki hayatı biraz sosyetik, Avrupa’ya benzemek isteyen bir hayatmış, der. Herkes ayakkabıyla o dilberim halıların üzerindeler.

O muhterem, böyle kendi kendine düşünür-ken dostunun en küçük oğlu gelip karşısına oturur. Çok geçmez bu muhterem zata bir öksürük gelir. Öksürük ve ağzına bir anda

Page 18: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 18

fazlaca bir tükürük geliverir. O muhterem şa-aabbb diye dostunun küçük oğlunun suratına tükürür.

Çocuk çok şaşırır. Orada bulunanlar da şaş-kınlık içinde o muhtereme baka kalırlar. Kera-met ehli olan o muhterem, hiç oralı değilmiş gibi aldırmaz. Ve soğukkanlı olarak oradakile-re şu irşadî konuşmayı yapar:

-Efendiler! Kusura bakmayın, tükürmem ge-rekti. Ve tükürdüm. Halılara tükürmeye kıya-madım. Bu salonda tükürülebilecek bir yer aradım, ancak ev sahibinin küçük oğlunun suratının tükürülmeye layık olduğunu gördüm ve oraya tükürdüm, dedi.” (s.120,121)

Hikayeyi hiç değiştirmeden, kısaltmadan ay-nen aldım. Lütfen düşüne düşüne bu metni tekrar okuyun. Yıllarca bu masum Türk mille-tine İslam diye, ahlak diye, ibretlik ders diye anlatılanlara bir bakın. İslam’ı güya tebliğ edenlerin hâline, cahilliğine, hoşgörüsüzlü-ğüne bakın. Böyle adamlara nasıl hoşgürüyle bakılabilir. İslam’a bundan daha büyük bir kö-tülük yapılabilir mi? İslam’dan nefret ettirecek bundan daha başka bir hikaye bulunabilir mi? İslam, bu mu? İnsanlar, bunu dinî hikaye diye nasıl okur? Akıl, havsala alacak gibi değil.

Bu tükürükçü şeyh ya da hoca her neyse, nasıl “büyük bir zat”, “keramet ehli”, “muh-terem” olabiliyor? Bir anda kendinizi hika-yedeki zengin adamın küçük oğlunun yerine koyun. Babanız vefat etmiş. Evinizde taziye var. Ana baba günü. Eş, dost, akraba herkes evinize gelmiş acınızı paylaşmaya çalışıyor, siz de büyük bir üzüntü içindesiniz. ”Büyük

zat!?..”, “muhterem!?...”, “keramet ehli!?..”, “mürşit!?..” denilen bir herif geliyor ve insan-ların içinde suratınıza şaaabbb diye okkalı bir tükürük savuruyor. Üstüne üstlük herif, evde bulunan herkese, eşinize dostunuza hitaben İslam adına şu ibretli!... dersi veriyor: “Efen-diler! Kusura bakmayın, tükürmem gerekti. Ve tükürdüm. Halılara tükürmeye kıyamadım. Bu salonda tükürülebilecek bir yer aradım, ancak ev sahibinin küçük oğlunun suratının tükürülmeye layık olduğunu gördüm ve oraya tükürdüm” diyor.

Siz bu durumda ne düşünürsünüz? Nasıl bir hâle girersiniz? Neler hissedersiniz? Eşinizin dostunuzun arasında bu tükürüğü yedikten sonra irşad olmuş olur musunuz? İnsan su-ratı, halıdan daha mı değersizdir? Halı ya da insan suratı, tükürülecek yerler midir? Halıya ayakkabıyla basmak yanlış ise, bunu söyle-menin yolu, ev sahibinin en küçük oğlunun suratına tükürmek midir? Tükürük dersini gören insanlar, bundan çok mu hoşlanırlar? Hepsi de huşu içinde derin bir murakabeye mi dalarlar, yoksa başka bir şey mi olur?

Allah bu Türk milletini, İslam’ı bilmeyen, bil-mediğini de bilmeyen, üstüne başına sarık cübbe geçirip “hocayım, şıhım” diye ortalığa fırlayan ve evinize taziyeye gelip misafirleriniz içinde suratınıza tükürerek İslam tebliğ eden, sizi böylece irşad eden hacı hoca kılıklı herif-lerin hoşgörüsüzlüğünden korusun.

Page 19: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 19

KUŞULU HACI EYÜP PINAR’IN SAVAŞ HATIRALARI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

[email protected]ç. Dr. Bilâl AKTAN

Yaklaşık bin yıldır üzerinde yaşadığımız Ana-dolu toprakları; adı sanı bilinmeyen nice ad-sız kahraman, şehit ve gazilerimizin emekleri, fedakârlıkları, canları ve kanları karşılığında yurt hâline gelmiştir. Yurt edinildikten sonra üç kıta-nın kesiştiği bir yerde üstün ve parlak bir me-deniyete beşiklik yapmıştır. O yüzden altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu bu topraklarda ya-şamıştır. Ancak ne yazık ki, bir zaman sonra İm-paratorluğun önce Anadolu dışındaki toprakları elden çıkmaya başlamış, sonra İmparatorluğun âdeta elleri, kolları, ayakları birer birer koparıl-maya başlanmıştır. Yirminci yüzyılın başında, özellikle İngilizlerin ağırlıkta olduğu batılı mütte-fikler, sanki yeni Haçlı Seferleri başlatır. Yüzler-ce yıl boyunca yönetici olduğu yerlerden çıka-rılmak istendiği gibi, Türklere artık Anadolu’da da hayat hakkı tanımak istenmez, Anadolu’dan da sökülüp atılmak, yok edilmek istenir. Bunun sonucu olarak Balkan Savaşları ve onu takip eden Birinci Dünya Savaşı, İmparatorluğun par-çalandığı, yıkıldığı ve yağmalandığı dönem olur. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise artık yeni bir ölüm kalım dönemi başlar…

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılıp parçalandığı, yağmalandığı o acılı, sancılı yılları yaşayanlar-dan biri de, merhum “Keşkekço Hacı Eyüp” ola-rak bilinen, Simav’ın Kuşu Kasabasından Eyüp Pınar (1891-1978.)’dır. Bize anlattığı hatıraları-na göre Hacı Eyüp, 1911 yılından itibaren öm-rünün en az on yılını cepheden cepheye koşarak geçirmiştir. Önce Balkan Savaşlarında Bulgar, Yunan ve Karadağlı (Yugoslav)lara karşı savaş-mış, ardından Çanakkale’nin karadan savunma-sına katılmış, o yıllarda cephede Atatürk ile kar-

şılaşmıştır. Daha sonra Ruslarla çarpışmak için doğu cephesine Erzurum’a, Gürcistan’a kadar gitmiş; ardından kader rüzgârı onu İngilizlere karşı savaşmak üzere Musul ve Kerkük’e doğru savurmuştur. Hatıralarından, doğu cephesinde bir paşa yanında emir eri olarak görev yaptığı, bundan da kendisine güven duyulan ve yete-nekli bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Gün gelir, Hacı Eyüp Dumlupınar’da işgalci Yunan çapul-cularının karşısında bulur kendini.

Hacı Eyüp’ün birbirinden binlerce kilometrelik uzaktaki yerlere, teknolojik imkânsızlıklar nede-niyle ya yürüyerek ya da at sırtında, aç susuz, yorgun argın, kan ter içinde gitmiştir. Savaş ortamında bin bir çile çekmiş, belki de hafta-larca, aylarca yıkanıp temizlik yapma gibi insanî ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun bir şekilde yaşamıştır. İnsan, “Acaba o ve onun gibilerin, o günlerde çektiği çilelerin bugün ben kaçta ka-çını çekebilirim?” demekten kendini alamıyor. Elbette bu zorlukları yaşayan yalnız Hacı Eyüp değil, yüz binlerce Hacı Eyüpler, adsız kahra-manlar, şehit ve gazilerimiz aynı acıları çekmiş-lerdir. Bu çileleri paylaşan, kader arkadaşı yüz binlerce insanımız, şehit ve gazilerimiz için ne desek, ne yapsak onların haklarını ödeyemeyiz. Onları unutmuyoruz, rahmet ve minnetle anıyo-ruz demek de yine yetmez. Bugün bize düşen belki de en önemli görev, onlar için yaşamayı bilmektir. “Onlar için yaşamayı bilmek” ne de-mektir? Şehit ve gazilerimiz; her türlü ilim, irfan, sanat ve teknikte üstün bir yerlere ulaştığımız, dünyanın önde gelen, güçlü, dosta güven ve-ren, düşmana korku salan bir seviyeye ulaştı-ğımız zaman, belki bizden razı olabilirler, yoksa

Page 20: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 20

yalnızca sözle kendilerini anmamızdan değil! Şehitler için yaşamayı bilmek demek, herhâlde bu olsa gerek…

Merhum Hacı Eyüp Pınar’ın savaş yılları hatıra-larına ait anlattıklarını içeren aşağıdaki metin, üniversitede öğrenci olduğum 1975 yılının Şu-bat ayında Kuşu’da, Hocam Prof. Dr. Gülensoy ile birlikte teyp kasedine aldığımız ses kaydına dayanmaktadır1. Metnin daha önce yayımlandı-ğı üzere, Kuşu ağız özelliğini yansıtan şeklini korumaya çalıştım; o yüzden Hacı Eyüp’ün ko-nuşmasını yazı diline, edebî dile çevirmedim. Ancak çok ayrıntılı çeviriyazı (transkripsiyon)ya yer vermekten de kaçındım. Metinde bir keli-menin değişik şekillerde söylenen birbirinden farklı şekillerine müdahale etmedim.

Balkan Savaşları ve Çanakkale

Bin üç yüz yirmi yedi (1911)de esgere dâyil oldum. Bin üç yüz yirmi sekizde, yirmi dokuz-da Urumeli’nden Selânik vilâyatında esgêlik yapdım. Yirmi dokuzda Balkan Harbı’na iştirak etdim, dört2 gavurnan: Bulgar, Yunan, Garadağ

1 Eyüp Pınar’a ait olarak yer verdiğimiz metin, Tuncer Gülensoy tarafından yayımlanan Kütahya ve Yöresi Ağızları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, (s. 189-194) adlı eserden alınmıştır.2 Dört değil, üç olmalı. BA.

(Yugoslav) hökümetinnen harb etdim. Lâkin ca-vıra3 girince tabır gumandarım mârebeye sok-madı bizi. Tabırı gaçırıkan bölük gumandarım dediykin:

- “Nereye gaçıyoz biz binbaşı bey? Dün bu va-kitte yemin etdik gavurdan gaçmayasıya, gook-mayasıya. Sen nereye gaçıyon?”

- “Bana emir yok. Ben tabır gumandarıyım!”

deyerekden binbaşı cövab vedi. (Bölük komu-tanı da):

- “Tabır senden sorulusa bölük de benden so-rulur, -maazallah4- dinini bilmem ne etdimin he-rifi!” dedi… Binbaşı üş bölüü aldı da gitti. Bizi duşmana gâşı ava çıkâdı. Binbaşı gidince dü-dük çaldı, topladı bölük gumandarı bölüünü:

- “Evladlâm! Urumeli toprâ satıldı. Bizi nêde yesir verilê, nerde öldürülê, onu bilmeyon. Eee, Urumelli olannâ çolûnun çocûnun başına gitsin.”dedi. O adamnâ çentesini aldı, silânı aldı gitti. Anadolu evrâtı5 galdık.

- “Eee yüzbaşım! Biz ne yapecez?” (dedik).

- “İtelya’ya yanaşırsak İtelya hökümetine ga-çamın, bizi nasıl olsa öldürecek bunnâ.” dedi. İtelya’ya yanaşamadık. Cavırın yüzünü görme-den bizi ôdan çekdilê. Selâniye gelirken Selânik ordusu -otuz altı bin kişi- cavırın yüzünü göö-meden teslim oldu.

Bizim gumandan, bizim paşa teslim ômadan döndürdü, ôdan bizi Manastır vilâyetine. Ma-nastır vilâyetinde de cavırın yüzünü göömedik, Arnavudluğa gitdik. Bin üç yüz yirmi dokuz (1913)da yedi ay Arnavudlu’da muâsarada gal-dık6. Otunan, hayvanat gibi otunan idare etdik, Arnavudlu’da. … Mütâreke oldu. Edirneli Deli Şükür Paşa yedi ay ôda mâsaralık çekdi7. Bindik papırlara, İstambol’a çıkdık. Bit pire yakamız-dan akıyo. Sabâla oldu, denize götürdülê bizi.

3 Gavur ülkesi.4 Tevbeler olsun, Allah korusun!5 Anadolu’ya mensup kişiler.6 Kuşatıldık.7 Esir kaldı.

Page 21: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 21

Denizde soydulâ, denize girdik, banyo yapdık. Çıkanımızı yeni elbise yığınna yanaşdırdılâ. Al göynek, al elbise, al potur, al çeket, al çorap, al postal. Gôyvêdik, cıbıl cıbıl keydik. Çıkdık gine o bi gün evvelki yatdıımız dağa. Dünkü yatdı-ınız yere yatman, bit gelir, deyo çavuşlâ bize. Bunun arasında yassı sırasında silah başı oldu, başçavuş geldi:

- “Akadeşlê! Bi şê bırakman, temelli gidiyoz.”

dedi. Yörüdük, gece denize endik, deniz vapu-runa bindik gece. Bakırkövü’ne vâdık, vapur-dan endik. Acaba nereye gidiyôsun, nereye geliyôsun dêken başçavuş gêdi:

- “Şamatayı kes esgê! Bulgar’a gidiyoz.”

dedi. Bulgar’da Çatalca’da, Mâmut Şevket Paşa’yı Topal Tevik denen adam vurdu, da-bancaynan o gece. Yörüdük. Bulgar’dan çocuklûkana8 gêmiş, binbaşı olmuş, paşa ômuş, Bulgar paşası, Harbiye Nazırı ômuş; Harp gumandarı o gaylı. Yörüdük Edirne’ye. Bulgar o dagigada önümüzden çekiliyo. Ha bakam, de bakam on iki günde Edirne’ye vâdık. Bi gün isti-rahat vêdiler idi. Bulgar çekilmiş imiş. Biz istira-hat verince geliyo, yetmiş top yüklediyo. Sabâla vâdık, kışlalân önüne silah çatdık. Burdan birisi yesir idi, o da gêdi:

- “Vâ mı Gediz’den?” dedi.

- “Ben varın, ge!”

dedim. Geldi, âladı.

- “Yesirlerimizi, Manar (?) köprüsünde süngüledilê, çaya attılâ.”

dedi bana. Bunun arasında İstambol’a geri-si geri geldik, on iki günde gine. İstambol’dan İzmir’e gittik, İzmir’den hareket ettik Angara’ya. Angara’da sene bin üç yüz otuz yedi (1921). ... Üç günde Çanaggale’ye esgê çıkâdı. Üç günde orduyu doldurdulâ orlâdan. Bi yörüdük Çanaggale’ye. Çanaggale’ye vâdıım gün dur-dum, ikinci gün durdum. Üçüncü gün bi silah

8 Çocuk iken.

başı olduk, dâa harp gömedik. Aley gumandarı-mız önümüze geldi:

- “Esgê!... Alafarta istikametinde esgerimizi duşman bastırdı, süngüledi. Bunu sökdürüsek sökdürüz, sökdüremessek Çanaggale galıyo yesir. Bûdan Gelibolu’na eniverem, ôdan yakın Gelibolu.” dedi.

Ha bakam ettik, ha şura ha bura, Anafarta’ya endik altı havtanın içinde. Atları -suvariyiz orda- bırakdık. Gabiristenniğe9 geşdik, gabiriseten-nikde duşman bizi belledi. Bi mermi geldi, selvi ağacına dek geldi, kopardı. O zamana gadar alay gumandarı:

- “Ava çık!”

dedi. Ava çıkdık, yörüdük goşarakdan. Depolâdan tüydük10, meydannığa çıkınca yala-bık11 gibi yangınnık geldi, hepimizi yatırdı. Top geçiyômuş, top mermisi. Ava çıkdıımıs yere düşdü heralda. (Kumandan):

-“Dört yüz adım, marş marş!” dedi.

(Hasan Altınbaş-Eyüp Pınar )

9 Mezarlık.10 Hopladık, atladık.11 Yıldırım.

Page 22: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 22

Bi dâa gakdık, ikinci mermiyi gaktıımız yere dü-şürdü. Marş marş, marş marş, istkâma vardık sıçan yolamaklândan. Yokâdan tüyülmez, sıçan yolamağı vâdır, o yolamaklâdan geldik. Bursa Seyyer Candırma Tabırı var ımış ôda, öteden gêmiş, süngüyü sokuncaya gadâ gaşmamışlâ. O aşâdan tetî çekmiş, o süngüyü sokmuş, onun üstüne yıkılmış. Vâdık yatecek yê bulamadık. Cavurun ölüsünü bi yanna gaktırdık, yattık. Duş-mana devam, devam, devam, ateş ediyoz gaylı. İstikâm da yakın… Bunun arasında gece piyêde ulaşdı. Suvârilerê:

- “Piyêdeye teslim et, çekil!” deyerekden emir geldi… Çekildik bi yere.

Bayır bi yere yaten dêken Mustava Kemal geldi. Gelince ayağa kakmak istedik:

- “Oturun evlatım!”

dedi, oturduk. Orta yere geldi:

- “Gördünüz mü orda arkedeşları, süngülü arke-deşları?” dedi.

- “Göödük paşam, Allah ömürlê vêsin.” (de-dik).

-“Sizi istedim, iki büçük sehet erişirse esgê, bu vatanı, bu istikâmı gurtarın deyerekden. İki bü-çük sehete garar ettim idi, siz ombeş dagigada geldiniz, teşekkür ederin!” dedi.

- “Allah ömür vêsin, paşam!”

dedik, biz de. Bunun arasında yattık. O bırakdı gitdi, sabâla çekildik garargâmıza. Bu Çanag-gale Harbi öle oldu. Oodan Gurudere deyola bi köve gece esgê çıkâmış, bi de oreya hücum et-tik, ombeş esgê tutukladık ôda. Evleri yâma edi-yolamış. Neyse, onu da geç. Çanaggale bitti…

Doğu Cephesi

Bizim fırkayı Eezulun’a12 devrettilê, gâvur gitti gaylı. Ha bakam, elli iki günde Eezulun’a vâdık. Eezulun’a vâmış ımış Moskof. Beri yanda Ilıca vâdır, işidiyônuz mu? Orda gu-

12 Erzurum.

Page 23: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 23

cak gucağa Moskofunan gavraştık. Mama (Nene) Hatun Kasabasını dört yô aldık, dört yô vedik. Nâyet ingılâp çıkâdı13, mülkünüze sâip çıkın deyerekden bırakdı gitti… Ha şura, ha bura, Acamısdan’a girdik. Acamısdan’a daha esgê gidiyôdu ardından Moskof’un… Bi telgıraf Istanbol’dan… Istanbol’a enişin İngilizlê Selânik’den, Uzunkörpü’den zorlamışlâ Istanbol’a. Alt ayda gelimecez . Paşa dediykin:

- “Kümürü’ye14 (Onun topurânda Gümürü va, büyük vilâyet.) gidem, Kümrü’den tirene bi-nem, Batum’a çıkam.”

Oraya vadık. Dâ gediklêni, körpülêni Ermanılâ yıkmış, tiren gitmiya. Karadan ha bakam ettik, on dört günde Batum’a çıkdık…

Bindik deniz vapırına, beş gün beş gecede Isdambol’a düşdük, bi lokma bi şê yemeden, hayvanat (gibi). Biz İngiliz’in annacına gar-şı durmadan, mârebeye girmeden terk-i sileh ettik. Isdambol’a çalgıynan girdilê, yêleşdilê gışlalara… Çanaggale duruyo ööle. O zamana gadâ dah dedi, kömür madenine, yüz elli zırhlı geşdi, Garadeniz doldu zırhlıynan. Kömür ma-denini alınca, Moskof’dan korkdu hindi. Kömür madenini aldıından soona Batum’u ta alcek… Dünyâya yeten gaz yağı depolası ôrda, bu kö-vün (Kuşu’nun) cirimi15 gadâ vâdır gaz yağlânın gazannarı… Eee o zaman Moskof gaylı ben yardım ederin, çekil Angara’ya dedi. Musta-fa Kemallen Çolag Selâdin felan. Gara Kâzım Paşa da onun yanından geldi. Toplandılâ, Cumhuriyet’i gurdulâ… Alihsan Paşa ye-sirlikden geldi, orduyu ona teslim ettilê…

Bölük kumandarı deyokun, hankınıza bi şê sorâsa, utanman, sıkılman, cövabını verin. Baktık sağır geldi paha gibi, bana sordu su-valı16. Buyur paşam dedim. Saırdır o, saır ıdı. Çanaggale’de bilirin ben onu.

13 1917 tarihindeki Rus Bolşevik/ komünist ihtilâli kastedilmektedir, BA.14 Gürcistan’daki Gümrü şehri.15 Kapladığı alan.16 Soruyu.

- “Duşman dört yüz kilometiroda17. Geldi gözü-nün önüne, atdıın gurşun tesâdüf etmeyo. Dal-galı orası, uzak. Nâpceksin baken?”

dedi, bana o. Ben de bombacı neferiyin. On dene bomba vâ edirafımda. Tüfenke dakılıp atılıyô da atıyos. Nêde çukurluk var ısa tehmini mesafe ediyoz, tüşüryoz:

- “Bombalâmı atacen paşam. Bombamdan son süngüme davrancen.”

dedim. Bizim bölüe bi şê zormadan gitmiş. Pay-dos ettik geldik. Kouşa gelince bölük kumanda-nı, başçavışa:

- “Gedizli’yi al gê!” demiş. (Başçavuş):

- “Ge bakam Gedizli, bölük gumandarı ünnêyo seni ya! Ne deyecek bakam?” dedi.

Ayâmızda çarık, u bile yok!… Düşdüm âdına, bölük gumandanının yanına vâdık. Kapıdan gi-rince gülmê başladı bölük gumandarı.

- “Pezevek çavış seni bi külüstür esgê zanded-di, sana sordu, sen de iyi cövabını vêdin, ôlum! Ne yapam, hem ananınız, (hem) bubanızız, hem âmiriniziz. Sizi yalın ayak, kapıtsız18 dur-duruyoz… Yok, hökümetimizde yok, oolum! Ne verem?” dedi. (Sonra):

- “Başçavış!” dedi. (O da):

- “Buyur yüzbaşım!” dedi.

- “Eyib’in goluna bi inzibad nışanı bâla. Tâlime19 bâri götürmiyem.” dedi.

Tuttulâ benim gola bi inzibat nışanı balevêdilê. Ben gâli tâlime gitmeyon, inzibatın ben gaylı. İki gün durdum, üçüncü gün… geldi İngiliz. Bi gece zırhlılar orduyu doldurmuş…. gitti. Sabâla gaylı bi habâ geldi bize: İngiliz gitmiş. Sevindik biz de, gitmedik İstambol’a gaylı, kim-se gitmedi. Asgêlê burdan gaştı, bize teskere vermeye başladılâ gaylı. Tesgeyi aldık geldik. İşte bööl oldu, bu gadâ. Derbend yannâna felan

17 Kilometre değil metre olmalı. BA.18 Palto, asker parkası.19 Eğitim.

Page 24: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 24

geldîmize, unnara gulag asman gaylı.

Nurullah Pınar (keşkekço) - Halil Pınar (Gırığo)

EYÜP PINAR

Eezulun cepesinden son, o harplâdan son, sene bin üç yüz otuz üçe (1917) döndüünde bölük gumandanından bi ombaşı istemiş paşa. Aldı gitti beni paşanın yanına, onnan gaylık iyiyiz biz. Neyise, hööle bi baktı:

- “Hadi evlâdım! Benim mâyetimde20 durcen, al hayvanını, eşyanı, seyislên21 yanına bâla, ben-nen gezceksin!”

dedi. Kittik, erâtınan22 halallaştık mulallaştık. Beygiri yedême aldıımnan paşanın seyislênin yanına geldim. İki güne, şey dağına, işde Urus’a hucum ettik. Gece beş yüz yetmiş beş gavur duttuk. Paşa da barabâ, asgerinen barabâ gir-dik. Ondan sonura lütbe geldi o paşaya. Fırka gumandarıydı, Beşinci Kafkas Fırkasının gu-mandarıydı, kolordu gumandarlığı geldi. Kolor-du gumandarlığı gelince Bâdat’a tayin etmişlê.

- “Hadi olum! Davranın bakam, Bâdat’a gidi-yoz.”

dedi. U cibine bindi gitti. Kırk yedi günde vâdık Bâdat’a. Künde on sahat yol alıyos atlânan. Bâdat’a vâdık.

Bâdat’ı âmış ımış İngiliz. Cepeyi teslim âmâa gidiyo bi gün gaylı. İki güne bi kasaba geldi önümüze, nâyelik23. İşê vâ, telefon. Telefo-na çıkdı… telefon çıkmadı fırkaya, mârebe olan yere. Aceba neyikin bu, nolduykun felan dêken, meyêsem gumandarı mumandarı yesir, gitmişlê o gece. Tê öle gezêken bi bakdıydık o

20 Maiyyetimde: ‘emrimde, yanımda’.21 At bakıcıları.22 Asker arkadaşlar ile.23 Nahiyelik. Nahiye; köyden büyük, ilçeden küçük yerleşim birimi.

kasabayı suvarisi çeviriyo. Bizi de yesir alen dê. O cibe bindi, biz hayvannara bindik, hadi oolum garargâha. Kerküt24 denen bi kasabası vâ, böyük. Kerküt, orda karargâh. Gece geldik garargâha. Sabâlan oldu, bi tellal bağırttılâ. Or-duya silah gêmiş imiş, sandıklâda. Bi sandıkda on silah. Tellal baırdınca, gelennê künyesini yazdırdılâ, silah veriyolâ. Veriken o kasabanın ahâlisi bi hücum etti cepânelie, depboya. Eli-mizden silahları, cepâneleri, elbiseleri, ne var ısa yâma ettilê. Biz sokulduk evlere. Bizi de ke-secekler idi o gün paşayı muşayı Araplâ. Sen şu bu, ne sannedersin? Neler oldu hey ôlum Türkiye’ye.

Gece bi tabır geldi, nêden geldiyse. O tabır ol-masa bizi kesecekler idi. Silah çatdı kasabanın ortasına. Sabâla oldu, çekildik gaylı. Altınkörpü denen bi kasaba vâ, oraya geldik. Gerilêden alay geldi, tabır geldi. Tekelek’i25 duttuk. On dokuzuncu gün İngiliz annacımızdan çekildi. Çekilince suvari bölüü yörüdü. O bizi soyan ka-sabaya varıyo. Ôdan bi telefon geldi. Ben gaylı paşanın yanındayın ya! Har(i)tası, işey… lüveri (?), dündünü26 bende duruyo.

- “Paşam! Duşman Kerküt’den çıktı, girdim Kerküt’e, emrinizi bekloyom.”

deyo suvari bölüü. O da dönüvêdi de ordu gumandarı Halil Paşa var ıdı, Sıvas, işey… Musul’dan.

- “Paşam, Kerküt’ten İngiliz çekildi, suvari bölüü girdi, emriniz!...”

dedi. Ben de dinleyon bööle.

24 Kerkük olmalı.25 Herhâlde Telafer kasabası olmalı, BA.26 Dürbün.

Page 25: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 25

- “İngiliz tarafından dööt otomofil gele-cek, her ne emânet bırakırsa teslim alın, vukuâtsız gerisi geri reddedin!”

deyo Halil Paşa. Bizimki bıyık gevdi27, ka-fayı salladı biyo28. Suvari bölüüne emretti ööle o da. Dönüyoduk, gêmiş döt oto-mofil İngiliz tarafından. Torba gibi bi zarf, dört köşesi Frenk mumunnan mühürlü, kimse sökemeyo. Ordu gumandarı Halil Paşa Haziretlerine, deye yazıyo… Bizimki baktı baktı da kafa salladı:

-“Ge ôlum burê! Musul’a Halil Paşa’nın yâverine vê gel bu mektubu! İmzâsını al, teslim oldûna dâyir.”

dedi, benim elime vêdi. Bulduk, teslim ettik. Geldim idi, bizim piyêde asgeri vâmış oraya gaylı hebisi de, bizi soyan kasabaya. Eekek milletini, -vabalını çekêm ôlum- topladılâ. Si-lah nêde, cepânelê, elbiselê nêde? U künyesini yazdırıp da önünden silah alannâ aldı geldi. On-narın eline bi kahat vêdilê. Evine kimse guyma, evini de dayagla, sen geberisin kimse guyasan, dedilê. Bak sen Müslüman Müslümana… Neler oldu hey ôlum. Topladık (bunları).

- “Eee Âmet Çavış!”

- “Efendim!

-“ Elli kişi al bakam hurdan, götür Simav’a!”

deyolâ. Makineli tüfee bi başladık, bunnar ca-yır cayır… Neler oldu olum, Türk Türk’e, İslam İslam’a!... Bunun arasında bi emir geldi kindin u paşaya:

- “Sen Acamisdan’a gitcen!” Ali İhsan Paşa’ya da:

- “Sen Musul cepesine incen!” Neye emiretmişlê Ali İhsan’a (bilmiyorum).

- “Biz de Acamisdan’a gidiyos. Çıkılcek (gidile-cek) yê vâ, sekiz on günnük. Tehlikeli ora. Erma-nı vâ, Kürtlê vâ, peşkende29 asgeri, öldürüyolâ. Altınkörpü’den Musul’a, Musul’dan Cizerye’ye30,

27 Bıyık bükdü.28 Bir kere29 Peşmerge.30 Cizre.

Cizeyri’den Bidliz’e, Bidliz’den Van’a, Van’dan Acamisdan’ı bulun.” dedi…

Dumlupınar Savaşları

Kötâya’da bulundum, Altındaş’da. Orda Dumlupunâ’daykan Yonan, biz istikam yapdık, üç ay daşdan ördük. Ordan sora yörüdü Yo-nan, Afıyon süsesinden31 Kötâya’ya yörüdü, biz de süsenin üstündeydik, bizim tabır. Bozü-yük tabırlânın makinelisini bize aldılâ geldilê, on dene makineli tüfê oldu, aır makineli. O gêmeden toprak yığa goduk, onun gelecei yere. Sekiz yüz metirô yere bi yığın yığdık, yedi yüz metirô olan yere bi yığın yığdık, altı yüz metirô olan yere bi yığın, dört yüz metirô olan yere…

Tabi biliyônuz metiroyu, dört yüz metirolu’ toprâ gêmeden hateş ettirmedilê ötelêde. Uzak, dört yüz metirôya Yonan’ın ordusu avcı hattında, bi hateş ettik buna emme!.. Ekin de buraya çıkıyo, ekinnê. Ekinini, cavırını düşürdük, yaydık. Âşam oldu, sabâla bi gaktıydık, cavır gitmiş, önümüz-de cavır gâmamış, ölülê yığılmış galmış. Eee, öte yanımızda Düvê32 vâdır, Afıyon’un cadde-sinde33. Kötâya’ya gelen tiren hattındaki yol isgelesi34…

(Ses kayıt bandı bozuk olduğu için buradan sonraki konuşma dinlenip yazıya geçirilemedi.)

31 Şosesinden, karayolundan.32 Afyon’a bağlı Döğer Kasabası.33 Yolu üzerinde.34 İstasyonu.

Page 26: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 26

Emekli ÖğretmenŞahap AYDOĞDU

İMAM ALİ (1883-1951)

Çil Ahmet oğlu, 1883 doğumlu olan ve 68 ya-şında iken 1951 yılında vefat eden İmam Ali Kuşu’da yaşamış, yönetiminde söz sahibi ol-muş bir insandır. O zamanlar malumunuz Kuşu köydü. Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıl-larında uzun zaman köyün imamlığını ve katip-liğini yapmıştır. Köy ahalisi babası Çil Ahmet’e köyün işlerine baksın, çekip çevirsin bunu as-kere gönderme, demişler. Babası Çil Ahmet de Yemen Savaşı’ndan yeni dönmüş olan küçük oğlu İsmail’i Çanakkale Savaşı’na göndermiş ve orada küçük oğlu İsmail şehit olmuştur. (Aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun.)

İmam Ali uzun boylu, beyaz tenli, heybetli bir insandı. Soğukkanlı, bilgili, akıllı, hukuk bilgisi-ne sahip, kendine güveni tam olan bir insandı. Giyinişi de farklı olan imam Ali, şalvar giyer-di. Ceketi kürkle kaplı ve başında sarık vardı. Sakal-lı ve güven veren bir yapısı vardı. İmam Ali o za-manlar Gediz’e bağlı Kuşu köyü ile ilgili tüm işleri mektup yazarak veya bizzat kendisi giderek Gediz’deki

memurlara iletirmiş. Nüfuzlu ve hatırı sayılır bir insanmış. Köylünün vergi defterlerini tutar, hal-kın arasındaki anlaşmazlıkları adaletli bir şekilde çözermiş. Köyün ünlü hocası Kamil Hoca ile Medresede toplanır ve köy ile ilgili önemli karar-ları köy ahalisi ile birlikte alırlarmış.

Mütareke ve Millî Mücadelemiz sıralarında İngil-tere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Amerika’dan oluşan Batılı emperyalist Haçlı cephesinin Türk milletini imha etmek, soykırıma uğratarak yok etmek amacıyla jandarma olarak üzerimize saldırttığı 150 kişilik bir Yunan bölüğü, Kurt Tepesi’ne konuşlanmışlar. İmam Ali ve Köyün

ileri gelenlerini Goca Cami’de top-lamışlar, kırbaçla-mışlar, yıkmakla yakmakla, öldür-mekle tehdit etmiş-ler; hatta Kara Veli Tepesine çıkarıp yakmaya teşebbüs etmişler.

Köyde silah var mı? Köyde çete var mı? Söyleyin demişler. Köyden zorla yiyecek al-mışlar. “10 yumur-ta, 1 tavuk, haydi çabuk çabuk!” di-yerek zorla yiyecek toplamışlar. Yunan süvari atları için

Page 27: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 27

arpa toplamışlar ve bu arpaları zorla köylülere Uşak‘a taşıttırmışlar.

O yıllarda uzun süren bir çok savaşlar vb ne-denlerle Anadolu insanı aç, yoksul, eğitimsiz kalmış. Kuşu’da Koca Hüseyin Hoca’nın oğlu Kamil Hoca Medresede çocuklara din eğitimi vererek insanların eğitimsizliğini gidermek için emek sarfetmişler.

Kurtuluş Savaşı sonrası Kurulan Devletimiz ve yapılan inkılaplardan biri olan harf inkılabın-dan sonra tüm yurtta yeni okullar açıldığı gibi Kuşu’da da 1928 yılında yeni okullar açılmış ve yeni yazı ile kasabamızda eğitim giderek yük-selmiş, okuyan eğitimli insanlarımızın sayısı artmıştır.

Günümüzde Üniversitelerimizde 6 profesörü-müz, doçentlerimiz ve araştırma görevlilerimiz, Adalet bakanlığında 10 kadar hâkim, avukat ve savcımız, kaymakamlarımız, sağlık alanın-da 30 kadar hekimimiz, sağlık memurumuz, ebe- hemşirelerimiz, Silahlı Kuvvetlerimizde 2 subayımız, astsubay ve uzman çavuşlarımız,

Millî Eğitim Bakanlığında 400 civarında idareci ve öğretmenimiz, Emniyette görevli komiser ve polis memurlarımız, Diyanet işlerinde çalışan imam hatiplerimiz, ayrıca veteriner, tapucu, zi-raatçı, eczacı, bankacı memur ve bir çok kamu kesiminde çalışanımız ve iki milletvekilimiz ye-tişmiş ve yetişmeye devam etmektedir.

Geçen yıl 33 olan üniversiteyi kazanan genci-mize bu sene 23 tane gencimizin katılması ile devam eden sürecin başlangıcında İmam Ali, Kamil Hoca’nın ve torunlarının emekleri vardır. Dedemin torunu olarak ben de 32 yıl bilfiil öğ-retmenlik yaptım. Dedelerimle öğünüyorum. Bu hizmet bayrağını taşıyan yeni nesilleri gördükçe de çok mutlu olmaktayım.

Kuşu Köyünün belediye olması gündeme geldiği yıllarda, halk oylaması olmadan evvel hasta ya-tağında köyümüzün belediyelik olması için çok çaba sarf etmiştir. 1951 yılında vefat etmiştir.

Allah Rahmet eylesin.

Page 28: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 28

Kuşu Kasabası’nda dinsel yapı, güçlü bir ku-rum olarak işlevini sürdürmektedir.Herkes güzel dinimizin gereklerine uyar ve bunları mümkün olduğunca yaşamına yansıtmaya çalışır.Toplumsal içerikli her konuda bu ba-kış açısını görmek mümkündür.Cuma günleri Cuma namazı saatinde esnafların dükkanını kapatması,hayır(iftar) yemeği verme,Ezan okunurken işi ezan okununcaya kadar bırak-ma, Kur’an okunurken saygıyla dinlenilmesi gibi davranışlar Kuşu Kasabasının halkının duyarlı ve itinalı olduğunu göstermektedir.Yöre halkı aynı zamanda nesiller boyu atala-rında süre gelen bazı inanışları sürdürmeye devam etmektedirler.Bunlar arasında Türk inanç sisteminin izleri vardır.Örneğin Mezar-lıkta “çalıkuşu””denilen ağaca bez bağlamak gibi.

Günümüzde azalmasına ve unutulmaya yüz tutmasına rağmen bu inanmaları şöyle sınıf-landırmak mümkündür.

A-Olağanüstü Varlıklara İnanma:

Yörede kötülük yapan insanlara “dede” de-nilen ruhun görünmesi, Perşembe veya Cuma günleri “eren” adı verilen varlıkların dolaşması yöre insanının inandığı olağanüstü varlıklar arasındadır.B-İnsan Vücudu İle İlgili İnanmalar:1-çocuk alnından öpülürse iyi huylu olur.2-Çocuk ensesinden öpülürse yaramaz olur.3-Elinde “ben” olan insan güzel yemek yapar.4-Sümüklü çocuk akıllı olur.5-Küçük çocuğun üzerinden atlanırsa cüce kalır.

6-Göz rengi mavi (çakır) olanın nazarı değer.7-Yemek yerken bacak bacak üstüne atılmaz.8-Kulağı çınlayanı birisi anar.9-Kırklı çocuk çok öpülürse yüzsüz olur.10-Esnerken ağız kapatılmazsa şeytan ağzın-dan girer.11-Gece tırnak kesilmez.12-Sağ el kaşınırsa para bulunur.C-Hayvanlarla ilgili İnanmalar:1-Bir insan yılanı yaralayıp öldürmezse, o yılan o kişiyi yedi yıl sonra sokar.2-hayvan çok melerse başına bir iş gelir.3-Kedi mırmır derken abdest alır.4-Köpek ulursa birisi ölür.5-Baykuşun konduğu eve uğursuzluk gelir.6-Leylek yuva yaptığı eve uğur getirir.7-“Diduk” kuşu öterse çift zamanı gelmiştir.8-Kuş yuvasını bozmak uğursuzluk getirir.9-Yılanbaşı nazarı önler.10-Örümcek ağı bozulmaz.11-Karıncayla arı çalışkanlık ve temizliği temsil eder.12-İneğin sütü yere sağılırsa, ineğin memesi kör olur.D- Bitki ve Yiyeceklerle İlgili İnanmalar:1-Sofra üstüne gelen kişiyi kaynanası sever.2-Ekmek ters konulursa bereketi kaçar.3-Yemek yerken çorbaya ekmek düşerse misafir gelir.4-Narı dökmeden yiyen cennete gider.5-Yemeğe tuz veya su ile başlanır.6-Su içerken dokunulmaz.7-Besmelesiz sofraya oturunca karın doymaz.8-Yumurta kabuğu yakılmaz.

Edebiyat ÖğretmeniÜlkü GÖKALP

KUŞU’DA İNANÇLAR VE TÖRESEL YAPI

Page 29: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 29

9-Ayvanın çok olduğu yıl kış çok sert geçer.10-Çörekotu nazarı önler.11-Ayaktayken su içilmez.12-Yanık ekmeği yiyen para bulur.E-Eşyalarla İlgili İnanmalar:1-Ölü veya gelin çıkan evde o gün süpürge sü-pürülmez.2-Boş beşik sallanmaz.3-Sabun elden ele verilirse kavga çıkar.4-Yemek pişirildikten sonra sacayak kaldırılmaz-sa şeytan üzerinde yemek pişirir.5-Örgü örerken ipi dolaşanın kaynanası ile ge-çimi olmaz.6-Yastık üzerine oturulmaz.7-Sofranın üzerinden atlanmaz.8-Bıçak veya makas elden ele verilirse kavga çıkar.9-Yeni ayakkabı alana “ayağında paralansın “di-yerek ayakkabısına basılır.10-Giysiler ters katlanılmaz ve kullanılmaz.

11-Yeni eşya veya araç alana “bunun kenarı (kuyruğu) yamuk doğrultalım denir.12-Askere gidenin arkasından(annesi yada eşi tarafından su gibi gidip gelsin diye) testi kırılır.F-Kozmik olaylarla ilgili İnanmalar:1-Güneş doğarken uyunmaz.2-Gece on ikiden sonra gece şeytanlar dolaştığı için dolaşılmaz.3-Güneş batarken uyunursa ömür kısalır.4-Gece çok yıldız varsa yağmur yağar.5-Aya bakan hamile kadının çocuğu güzel olur.6-Gün döndükten sonra ekilen darıdan ve oğul çıkaran arıdan hayır gelmez.7-Ay aydınlığında ekilen nohut bereketsiz olur.8-Nisan yağmurunda yıkanan saç uzar.9-Nisan yağmuruyla mayasız ekmek yapılabilir.10-Yıldız kayarken dilek tutulur.11-Günbatımında kızıllık olursa hava açık olur.12-Güneş batarken insanın kafası daha çok ça-lışır.

Page 30: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 30

Hoş görü güzel ahlaki meziyetlerimizden biridir. Hoşgörü, müsamaha, tahammül, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma, başkaları-nı eylem ve yargılarında serbest bırakma, kendi görüşümüze ve çoğunluğun görüş biçimine ay-kırı düşen görüşlere sabırla, hem de taraf tut-madan katlanma demektir. Hoşgörü,izin verme, aldırmama, iyi karşılama anlamlarına da gelir.

Hoş görülü olmak demek, gülünü sevmek için gülün dikenine katlanmaktır. Hayat inişli çıkışlı-dır, acılar da vardır içinde tatlı olaylar da, ayrılık ve hasretler de vardır, sıla-i rahimler ve mutlu kavuşmalar da… Kaderî çizgi içinde her şeyle karşılaşılır… Hoş görü anlayışında kadere rıza vardır. Yaratılanların bir kısmı hikmetlik, bir kısmı ibretliktir.Diyelim ki Allah bize bir evlat verdi, eli ayağı düz-gün, akl-ı selim, bir dünya nimetidir ve emanettir. Eğitimi ana babanın himayesindedir, dünyayı da ahreti de öğrettik hayırlı bir insan olmasını sağla-dık, tatlı bir dünya… Nimetler, güzellikler… Di-kensiz bir gül misali… Allah’ın bir lütfudur.Diyelim ki bir evlat verdi bedeni arızalı, ruhu gü-zelliklerle dolu… İmanlı, doğuştan güzel ahlaklı, onun bakımı, büyütülmesi biraz zahmetli ama dünyalar tatlısı… Ondan biz de istifade ederiz… İnişli çıkışlı bir hayat… Bu da Allah’ın bir ikra-mıdır.Diyelim ki bir evladımız oldu… Bedenî yönden iyi hoş ama ruhî dengesi bozuk… Yaratan bir ibret nümunesi olsun diye aramıza göndermiş, o bizim evladımız olmuş… Dinî yükümlüğü yok ama ana ve babaya ömür boyu ayak bağı olacak, ana ve babaya ömür boyu küçük çocuk bakımı görevi

olacaktır… Bedeni olgun ama ruhî yönden mü-kellef değil, hep cocuk duracak, hep çocuk ka-lacak… Var mı itirazımız… Yok, olamaz da, bu da Rahman’dan gelen bir imtihan…. Uğraşması zahmetli bir amel, yaratılanı Yaratan’dan dolayı hoş görüp razı olmamız gerekecektir.Ben misali çocuktan verdim, bunu mal bakımın-dan da ele alabiliriz, sağlık bakımından da, ilim bakımından da ele alabiliriz… Daha misalleri ço-ğaltabiliriz.Hoş görü, yaratılanı hor görmemektir, olaylara hikmetli bakışla bakmaktır. Büyük Türk kocası Yunus Emre’nin “Yaratılanı hoş gördük yaratan-dan ötürü” sözü bu manada çok anlamlıdır. Ne demektir yaratılanı hoş görmek? Onu yaratan Allah’tır, celle celalühü. Yaratıcı Allah Celle Cela-lühü eksik yapmaz, mutlaka bir hikmeti vardır.Mülk suresinde:”Yedi kat gökleri Allah yarat-mıştır, Rahmanın (Allahın c.c ) yaratmasında kusur yoktur, çevir gözünün bakışlarını kusur var mı bak, aynı şekilde bir kere daha bak, ku-sur bulmazsın… Bakışlarından gözün yorgun olarak (kusur bulamadan) geri dönecektir.” (Mülk Suresi: 2-3 )Allahın c.c yarattıkları hususunda bir filozof, ya-ratılanda kusur aramak ister, her gördüğünü in-celer kusur bulmak için eksik arardı… Yolculuk ederken bir seferinde bir çeşme önünde durur, merkebini bağlar, elini yüzünü yıkar yemek yer, yemek yedikten sonra, ceviz ağacının altında biraz uzanır istirahat eder, gözü cevizin başın-daki meyveye ve çeşmenin yanındaki bir kabak fidesine takılır… İşte buldum. Allah’ın c.c burada uyumsuz bir yaratması var. Kos koca bir ceviz

Simav Öğretmen Evi ve A.S.O Müdür YardımcısıAli DİNÇAY • [email protected]

YARATANDAN ÖTÜRÜYARATILANLARI HOŞ GÖRMEK….

Page 31: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 31

ağacında küçücük bir ceviz meyvesi, küçücük bir kabak fidesinde koskocaman bir kabak…Az sonra gevşer uykuya dalar… Hafif bir rüzgar eser ceviz yukarıdan aşağı metrelerce düşer filo-zofun kafasına isabet eder… Filozof acı ile uya-nır başını yoklar hafif kanamıştır, kendine birisinin taş attığını sanır etrafına bakar, bir de ne görsün kimse yok baş ucunda bir ceviz meyvesi yukarı-dan düşmüş… Cevizi eline alır bir ceviz ağacına bakar, bir kabak sebzesine, bir elini başına sürer eline bulaşan kana bakar… Der ki:Ben hata yaptım Allah’ın c.c yaratmasında kusur aradım. Her şey yerli yerinde yaratılmış. Allah’ım, bu ahmak kulunun aklına göre yarat-saydın vay benim halime kafam param parça olurdu. Allah’ım beni affet der.

Olaylar iyi okununca, düşünülünce hikmetler an-laşılıyor, bilinmiyorsa da bir hikmeti vardır den-melidir. Yer yüzünde bir sürü bize göre işe yara-madığını sandığımız yaratıklar var, bunların hepsi Rahman’ın yaratmasıdır, yaratılanları Yaratan’dan ötürü hoş görmek gerekir.Bu dünya hayatı bakalım hanginiz daha güzel amel işleyeceksiniz diye, bir imtihandan ibarettir. Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun, Allaha c.c emanet olun.Allah lafzı zikredildiğinde, söylendiğinde celle ce-lalühü denmesi Allahü zülcelalin pek hoşuna gi-diyor… Zülcelal, cellecelalühü, teala gibi vasıfları söylemek Allah’a hürmettir, vacipdir, söylemez-sek bir eksiklik yapılmış oluruz.

Page 32: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 32

SINIF ÖĞRETMENİ[email protected]

Muammer Gökalp

HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜMÜZÜN KAYNAĞI BİTER Mİ?

Bahçeli bir evde yaşayan yaşlı adamı, oğlu bir hafta sonu ziyarete gelir. Hal hatır sor-duktan, yemek yedikten sonra sohbet eder-ken pencerenin önüne bir karga konar. Yaşlı adam kargaya baktıktan sonra oğluna sorar:-Oğlum bu ne? Oğlu cevap verir:-Karga. Yaşlı adam tekrar sorar:Oğlum bu ne? Oğlu cevap verir:-Baba görmüyor musun? Bu bir karga. Yaşlı adam tekrar sorar:- Oğlum bu ne? Oğlu sesini yükselterek:-Baba beni duymuyor musun?Karga diyorum ya. Yaşlı adam tekrar sorar:

- Oğlum bu ne? Oğlu sesini daha da yükselterek ve sinirlene-rek:-Benimle dalga mı geçiyorsun. Karga diyo-rum sana karga, karga! der. Yaşlı adam yü-zünde tebessüm, sakince yerinden kalkar ve kitaplığından özenle ciltlenmiş ve saklanmış günlüğünü alır. Günlükten bir sayfayı açar ve oğluna uzatarak:-Lütfen sesli olarak oku, der. Oğlu şaşkın okumaya başlar:“Bu sabah penceremize bir karga kondu. Kü-çük ve meraklı canım oğlum, bana tam 43 kez baba bu ne diye sordu. Ben de ona tam 43 kez oğlum bu bir karga dedim.”Hikayede olduğu gibi aynı şeyleri deyip durduğunu düşündüğümüz babamızı ve an-nelerimizi hoşgöremiyoruz. Bazı anlaşmaz-

lıklarımızdan dolayı kardeşlerimizi hoşgöremiyoruz. Kedisinden, kö-peğinden, tavuğundan dolayı kom-şularımızı hoşgöremiyoruz. Bizimle ilgilenmediklerini düşündüğümüz akrabalarımızı hoşgöremiyoruz. Sık sık hastalanıyorlar diye yaşlılarımızı hoşgöremiyoruz. Yaramazlıkların-dan, haylazlıklarından dolayı çocuk-larımızı hoş göremiyoruz. Hakkımızı vermediğini düşündüğümüz işvereni hoşgöremiyoruz. Hep işi aksattığını düşündüğümüz işçimizi hoşgörmü-yoruz. Öğretmenimizi de öğrencimizi de hoşgöremiyoruz. Doktorumuzu da hastamızı da hoşgöremiyoruz.

Page 33: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 33

Bizimle aynı yere oy vermediği için yakın ve uzak çevremizdeki insanları hoşgöremi-yoruz. Bindiğimiz gemideki diğer yolcuları da hoşgöremiyoruz Bir düşünür “Benim dışım-daki her şey çevredir.”demiş. Neredeyse ken-dimizden başka hiçbir şeyi hoş göremiyoruz. Hoşgörüsüz fertlerin oluşturduğu toplumda ne fertlerin topluma hoşgörüsü kalmış, ne de bireylerin topluma. Hoşgörüsüzlük, giderek büyüyen bir hoşgörüsüzlük zinciri oluşturmuş ve sanki bizi çepeçevre sararak zincirlemiş ve biz, bu zinciri kıramıyoruz. Peki neden? Bu hoşgörüsüzlük zincirini dinî bayramlar kı-ramıyor ise, düğünler kıramıyor ise, ölümler kıramıyor ise ne kıracak? Acaba hoşgörmeye öldükten sonra mı başlayacağız? İçimizdeki her ne ise bizi bu dünyada iyi, güzel ve doğru olduğunu bildiğimiz şeyleri yapmaktan nasıl alıkoyuyor?Belki bu soruların cevabını biliyoruz. Ama bunu kendimize ve çevremizdeki insanlara itiraf etmemiz, anlatmamız gerekmiyor mu? Yani aslında iyilik ve kötülük insanın içindedir. Hangisi daha çok beslenirse o galip gelir. Bunu bize en iyi anlatan bir hikaye şöy-ledir:Yaşlı adam kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlar-dı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşın-daki çocuk, kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sü-rekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulü-beyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renkle-

rinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı adam, bilgece bir gülümsemeyle toru-nunun sırtını sıvazladı.“Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.” “Neyin simgesi” diye sordu çocuk. “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün kö-pekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sü-rekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.” Çocuk, sözün burasında, mü-cadele varsa, kazananı da olmalı diye düşün-dü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: “Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?” Bilge reis, derin bir gülüm-semeyle baktı torununa: “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!”Belki bu iki sembol nefs ve ruhumuzun sem-bolüdür. Nefs ile ruh da devamlı mücadele içinde değil midir?İkisinin de gıdası farklı değil midir?

İçimizde kazanan ve dışımızda bunun göz-lemlendiği fertler olmamız temennilerimle…

Page 34: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 34

Merhaba…

Kuşu Kasabası’nın bir sakini ve esnafı olarak bazı tespitlerimizi siz değerli dergi okuyucula-rımızla paylaşmak istiyorum. Öncelikle hayatı-mızı birbirimizi sevmeye saymaya dayalı olarak yaşamalıyız. Kardeşimizin yerine kendimizi koymalı diğer bir ifade ile empati yapmalıyız. Buna toplum olarak çok ihtiyacımız var. Birlikten kuvvet doğar sözünün gereği olarak gerek es-naflar olarak gerekse diğer mesleklerle uğraşan insanlarımız olarak birlik ve beraberlik içinde olmalıyız.

Bu konuyu seçmemin sebebi 1952 yılından beri belediye olan Kuşu Kasabası sakinlerinin bir çok alanda değişik girişimlerde bulunması-na rağmen kalıcı bir organizasyon ve sistemi kuramamaları. Bizde eksik olan nedir ki, ne-

redeyse bütün girişim ve yatırımlarımız yarım kaldı?Acaba birbirimize yeterince güvenmiyor muyuz? Kaç tane birlik kooperatifi kuruldu da işler yarım kaldı? Bizde eksik olan nedir? Bir birlikte kooperatifte yönetenler ile yönetilenler arasında aynı masada ne değişiyor ki birbirimi-ze güvenmiyoruz? Şimdi şöyle geçmişe doğru bakıp hatırlamaya çalışalım. Şüphesiz büyükle-rimiz bizden daha iyi bilir ve hatırlarlar.

Bir zamanlar Kasabamızda yumurta tavukçu-luğu yapıldı. Bunun için bir çok kümes yapıldı. Sonra kümesler kapandı ardı gelmedi. Turşuluk salatalık üretimi yapıldı ardı gelmedi.

Beyaz et yetiştirilmek üzere 40 civarında kü-mes yapıldı. Bu kadar kümesin yapım maliyetini hesaplarsanız çok ama çok yüksek meblağın ortaya çıktığını görürüz. Keza yumurta tavukçu-

luğunda da öyle ama bu meblağlar sonuç itibari ile heba oldu. Genel an-lamda bakarsak Kuşu’nun kaynakları heba oldu. Durup düşünmek lazım biz nerde yanlış yapıyoruz diye.

Kasaba insanımız genelde çok öz-verili çalışan insanlardır. Ama planlı programlı birlik beraberlik içinde bir sistem kuramıyoruz. Yani planlı ça-lışmadığımız için ya da eksik bilgi se-bebi ile emeklerimiz ve yatırımlarımız heba oldu. Yıllardır kasaba esnafımı-zın çok özverili olarak çalışmasına rağmen hayatlarını idame ettirmede sıkıntı çektikleri için işyerlerini kapa-tıp başka şehirlere göç ettiklerini ya da emeğinin karşılığını alamadan sı-

Selim AYDOĞDUEsnaf

HOŞGÖRÜ VE SEVGİ BİZİM SERMAYEMİZ OLMALI

Page 35: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 35

kıntı, zorluk ve yoksulluk içinde güç bela emekli olduklarını gözlemekteyiz. Şimdi bu konuda ge-rek fert gerekse toplum olarak neden böyleyiz diye düşünmemiz gerekiyor. Bu konuda herke-sin vicdan muhasebesini yapması gerekiyor.

Çalıştırdığımız işçinin emeğinin karşılığını ya da bir esnaftan aldığımız malın bedelini cebimizde paramız varken bile çıkarıp vermede yavaş dav-ranıyoruz. İşçi emeğinin karşılığını, esnaf sattığı malın bedelini talep ettiğinde ise kızıp borcu-muzu daha uzun süreye öteliyoruz. Böylelikle işçimizi emeğinin karşılığını vermediğimiz için mutsuz ediyor esnafımızı da zarara uğratıyoruz. Bir süre sonra aynı işçi bizim işimizde çalışmak istemiyor, esnaf da o kişiye mal satmak iste-miyor.

Tabii ki bu işin bir tarafı. Öte yandan esnafın da zor durumda olan, maddi olarak sıkışık durum-da olan insanlarımıza imkanları dahilinde anla-yışlı olup gerekli ödeme kolaylığını sağlaması da gerekiyor. Karşılıklı olarak bu hoşgörüyü ve

yardımlaşmayı idame ettirirsek inanıyorum ki düğümü çözmeyi başaracağız.

Fatih Sultan Mehmet Han zamanında gerçekleş-miş olan ve hep anlatıla gelen olayı bilirsiniz.

Osmanlı Türk yönetimi ve sosyal yapısı hak-kında araştırma yapmak için izin alan iki rahip araştırmalarını tamamladıktan sonra padişaha bilgi verirler. Dikkatlerini çeken esnaflar arasın-daki erdemden bahsederler. Olay şöyledir:

Bir gıda satıcısının dükkanına girip alacaklarının listesini verirler. Ancak esnaf listedeki bazı ürün-leri verip diğer ürünleri karşıdaki komşusundan almalarını söyler.

Neden böyle davrandığını sordukları vakit ise komşum bugün henüz siftah yapmadı. Ben bu-gün siftah yaptım onun için, cevabını alırlar.

Sevgili okuyucular temennim odur ki: Biz de Kuşulu esnaf ve halk olarak bu erdeme doğru yol almaya çalışalım. Bu duyguyu hayatımıza

yerleştirebilirsek bir çok açıdan daha güzel olacağı kanaatindeyim. Amaçsız bir ok olmaktansa hedefe giden bir ok olmak gerekmektedir.

Yeter ki eğitimimizi, bilgimizi, yete-neklerimizi, enerjimizi tüm yoğun-luğu ile bir hedefe kilitleyebilelim.

Bana göre okumakta olduğunuz bu dergi de bu minval üzere yayın ha-yatına başlamış ve çok zor ve kısıtlı imkanlar ile yayın hayatına devam etmektedir. Kütahya’nın ilçelerin-de bile olmayan böyle bir derginin 5.sayısını okuyucuları ile buluştu-ruyor olması, olmaz denilen birçok şeyin birlik ve beraberlikle nasıl ol-duğunun göstergesidir. Emeği ge-çenlere teşekkür ediyorum. Yayın hayatı boyunca insanların ve özel-likle Kuşuluların ufkunu açmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Allah’a emanet olun.

Page 36: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 36

Dağhan Lastik-SİMAVAHMET DAĞHAN

KONUK KALEMDEN DÖKÜLENLER

Merhaba dostlar.

Ben çocukluğu Kuşu Kasabasında geçen bir memur çocuğuyum. Babam Orman Muhafaza Memuru olarak Kuşu Kasabasında görev yap-mıştı. Kuşu Kasabasında geçen çocukluk yılları-mı unutmam mümkün değil ve o yılların içimdeki yeri ayrıdır.

Kuşu Kasabasına elektrik (1971 yılında ) benim çocukluğumda geldi. İlkokul öğretmeni Hasan Girit’in Babası ve (merhum ) Elektrikçi İbrahim Amca birlikte çoğu evlerin elektrik tesisatlarını döşemişlerdi. Hiç elektrik yokken artık evlerde elektriğin olmasının farkını tahmin edersiniz.

Çocukluk yıllarımın geçtiği Kuşu’nun bende bırak-tığı izlenimler aslında kelimelerle anlatılabilecek gibi değil. İnsanları samimi, sıcak kanlı, temiz, dürüst, misafirperver ve daha bir çok güzel özel-liği ile tam bir Anadolu Kasabası. Hele düğünleri ve asker uğurlama âdetleri yok mu onları hiç an-latamam, onlar ancak yaşanarak anlaşılabilir.

Fakat gel gör ki şirin kasabam bir türlü kabuğu-nu kıramadı. Oysa Simav’ın en eski belediyelik olmuş kasabalarından biri. Bana göre aslında bizim Kuşu’muzun da turizme açık yerleri var. Kanyonları, köprüleri, doğası vs. İyi bir tanıtım ile bu alanda gelişebilir.

Page 37: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 37

Ekonomik ve diğer sebeplerden kaynaklanan göç ise ayrı bir konu, neredeyse İzmir’de daha büyük ikinci bir Kuşu Kasabası var. Okuyarak ülkemizin diğer yerlerinde görev yapan, okumuş ağabeyle-rimiz, hocalarımız, büyüklerimiz var. Hep beraber Kuşu’nun gelişmesi için yapılabilecek şeyleri bu-lup hayata geçirmek ve böylece Kuşu’nun kabu-ğunu kırmasını sağlamalıyız.

Geçenlerde bir hafta sonu çoluk çocuk Kuşu’ya geldim. Dost, arkadaş, ahbap ziyaretinden sonra Kuşu’yu gezdim. Kuşu’da yapılan çevre düzen-lemelerini ve yapılan park ve bahçeleri gördüm. En çok Kuşu İlköğretim okulunda sıra ve sınıf arkadaşım, sadıcım merhum Yılmaz Gökmen’in isminin verildiği parkı görünce çok duygulandım. Rahmetli sadıcıma bu yazı vesilesiyle Allah’tan rahmet diliyorum.

Kasabamızın gelişmesinde güzelleşmesinde emeği geçen herkese özellikle Kuşu Belediye-si Başkanına ve belediye çalışanlarına teşekkür ediyorum.

Şimdi Kuşuluların doğdukları, büyüdükleri ka-sabanın tanıtımı, gelişmesi için, kasabamızın kabuğunu kırarak gelişip daha da güzelleşmesi için neler yapılabileceği noktasında kafa yormaya, proje üretmeye ve bunu hayata geçirmek için çalışma-ya davet ediyorum. İzmir’de Manisa’da ve diğer illerde yaşayan okumuşlarımıza, ticaret yapan esnaflarımıza kısaca herkese üretilen bu projeleri hayata geçirmek için birlik ve beraberlik içinde vatandaş olarak belediye olarak gayret etmeye davet ediyor ve Kuşu için hep beraber el ele di-yorum.Biz Kuşuluyuz, istersek yapabiliriz. Kuşu’nun tanıtımı için çok önemli olduğunu dü-şündüğüm Kuşu Liva isimli bu dergiyi görünce çok sevindim. Bu yazı ile sizlere duygu ve dü-şüncelerimi aktarmama vesile olmasından dolayı dergi çalışanlarına teşekkür ediyorum.Yayın ha-yatında başarılarının artarak devamını diliyorum.Sağlıcakla,dostça, hoşça kalın.Saygılarımla.

Page 38: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 38

Hoşgörü, adı üstünde hoş görmek, tahammül göstermek, katlanmak, görmezden gelmek, göz yummak, farklı görüşlere sabır göster-mek, izin vermek, aldırmamak, iyi karşılamak, herkesi kendi konumunda kabul etmek an-lamlarına gelir. Diğer bir tabirle “geniş karınlı olmak” demektir.

Hoşgörü, her insanda bulunması gereken, bu-lunmasını arzu ettiğimiz en güzel hasletlerden birisidir. Hoşgörülü insan da toplumumuzun hasret kaldığı insandır. Asırlarca yedi düve-le hükmetmiş Osmanlı Devleti’nin en önemli özelliği hoşgörüydü. Hoşgörüyle hükmetti yıllarca o insanlara. Hoşgörüyle eritti granit-ten sert yüreklerini. Hoşgörüyle bağladı ken-dine. Yıllarca hoşgörüyle idare etti cihanları. Neden tarih boyunca yüce Türk milletimizin hasletlerinden olmuş bir davranışı, bugün ye-terince gösteremiyoruz. Bunun bir çok sebebi olabilir. Bunlardan kanaatimizce en önemlisi, insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. İn-sanımız, kendisine güvenmiyor, inanmıyor. Kendisini yeterince tanımıyor. En önemlisi kendisini sevmiyor, saygı duymuyor. Eğer in-sanın kendisine saygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkün değildir. Böyle bir insanın başkalarıyla da iyi geçinme-si, onların hatalarını hoş görmesi mümkün değildir.

Hoşgörü, insan ilişkilerinin temelidir, özüdür. Hoşgörü temeline bina edilen ilişkiler sağ-lamdır. Kolay kolay yıkılmaz. Aile yuvasının devamı da hoşgörüye bağlıdır. Eşler karşılıklı

hoşgörülü olurlarsa aile sağlam olur. Sağlam ailelerin var olduğu toplumlar da sağlam olur. Hoşgörünün olmadığı aile ve toplumun da sağlam olması ve varlığını devam ettirmesi mümkün değildir.

Bugün her zamankinden daha fazla hoşgörü-ye ihtiyacımız olduğu gün gibi açıktır. Olum-suz davranışların temel sebebi hoşgörülü olamamak, hoş görememektir. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga, huzursuzluk, kaos, buhran vb. aklınıza gelebilecek ne kadar olumsuzluk varsa hep-sini görebilirsiniz. Güzel vatanımızı hoşgörü cenneti hâline getiren güzel insanlarımızın biz-lere miras olarak bıraktığı hoşgörüye yeterin-ce sahip çıkamadık ve vatanımızı yaşanmaz hâle getirdik. Bir an önce bu hoşgörüsüzlük uykusundan uyanıp, kendimizi ve başkalarını Yaradan’dan ötürü sevip hoşgörü deryasın-da kulaç atmalıyız. Herkese iyilikle muamele edip, herkesi kendi konumunda kabul etmeli-yiz. Bizler muhabbet fedaisi olmalıyız. Dövene elsiz, sövene dilsiz, kötü davranana gönülsüz olmalıyız. Bu ülkeyi ilelebet mutlu yaşatmak için hoşgörü iksirini insanlara tattırmalıyız. Ve hoşgörünün temel temsilcisi bizler olmalıyız.

Hz. Mevlana: “Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.” diyor ve ekliyor: “Bakın! Toplumsal bunalımların,

Hisarbey İ.Ö.O.Müdür V.Erkut ÖZYURT

HOŞGÖRÜ TAHAMMÜL GÖSTERMEKTİR.

Page 39: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 39

kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, ya-şamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız!”

Bakın hoşgörü ustaları ne güzel söylemiş: - “ Yıktığın varsa yapacaksın. Ağlattığın varsa güldüreceksin. Döktüğün varsa dolduracaksın. Çıplakları giydirecek, açları doyuracak, az halkı çok edeceksin. Ve en önemlisi: Eline, diline, beline sahip olacaksın!” Hoşgörülü olacaksın.

Ben de güzel Kuşu’muzda hoşgörü ağacının yeşermesini, dal budak sarmasını, meyve vermesini istiyorum. İnsanlarımızın birbirini sevmesini, birbirine yardımcı olmasını, bir-birlerine güler yüzle davranmasını istiyorum. Kavgaların, küslüklerin, çekememezliklerin

yok olmasını istiyorum. Hoşgörü ikliminin hü-

küm sürdüğü cennet gibi bir yer olmasını arzu

ediyorum. İçinde bulunduğumuz şu mübarek

ayın, on bir ayın sultanı Ramazan ayının yüzü

suyu hürmetine birbirimize karşı hoşgörülü

olalım, küslükleri, dargınlıkları bitirelim, omuz

omuza verip güzel Kuşu’muzu kalkındıralım.

Birbirimize destek olup yardımına koşalım.

Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi

başkalarına yapmayalım. Bu dünya sonsuz

değil, her şeyi hoş görelim ki öbür âlemde de

hoşgörüyle muamele görelim.

Hoşgörünün ne kadar etkili bir iksir olduğunu

anlamak hiçte zor değildir:

HOŞGÖRÜYLE KALIP, HOGÖRÜYLE YAŞAYIP,

HOŞGÖRÜYLE ÖLÜP, HOŞGÖRÜYLE YIKA-

NIP, HOŞGÖRÜYLE DİRİLTİLİP, HOŞGÖRÜY-

LE MUAMALE GÖRMEK DİLEĞİYLE

Page 40: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 40

SİMAV KUŞULULAR DERNEĞİ BAŞKANI AHMET PINAR İLE SÖYLEŞİ

Muammer GÖKALP: Sayın başkanım, söyleşi için teşekkür ediyorum, öncelikle sizi tanıya-bilir miyiz?

Ahmet PINAR: 1962 Kuşu Kasabası doğum-luyum. Merhum Keşkekço Halil’in (gırığon) oğluyum. 1984 yılına kadar babam ile birlikte Kuşu’da nakliyecilik yaptım. 1984 yılından son-ra Simav’da Kütahyalılar Otobüs işletmesinde Bilal abim ile otobüsçülüğe başladım. Bir süre İzmir’de yumurtacılık, ticari taksicilik ve servis taşımacılığı işleri ile uğraştım. Otobüsçülük ya-parken 3 kez Hacca gittim. 2000 yılında Simav Şoförler ve Otomobilciler Odasında bir dönem başkanlık, 4 yıl da başkan yardımcılığı yaptım. Şu an Kütahyalılar Otobüs İşletmesinde ikinci başkan olarak görevime devam etmekteyim. 2004 yılında açtığım sigorta acenteliğimi Simav otogarının yanında devam ettirmekteyim. 2007 yılında Simav ilçemizde ikamet eden Kuşulular olarak dernek kurma çalışmalarına başladık. Dernek kurma çalışmalarına emek veren herke-se buradan çok teşekkür ediyorum.

Muammer GÖKALP: Derneğimizin kuruluşu, yönetim kurulu üyeleri ve tesisleri hakkında bilgi verir misiniz?

Ahmet PINAR: Derneğimizin ilk günden bu güne gelişi ile ilgili olarak öncelikle Kuşulular olarak büyük emellerle açtık. Kuruluş aşama-sında Simav’da ikamet eden bütün Kuşulular birlik ve beraberlik içersinde çalıştık. Şu an 80 üyemiz var. Ancak bu sayı düşüktür. Bu sayı-nın 200 civarında olması gerekmektedir. Uşak Caddesi üzerinde dernek yönetim bürosu ve

dernek lokalimiz var. Üzülerek söylemek gere-kirse Kuşulular olarak bazı sebeplerden dolayı özellikle seçim ve sonrasındaki yaşananlardan dolayı hem üye sayımız hem de dernek çalış-malarımız beklenen ve hedeflediğimiz düzeyde değildir. Yönetim kurulundaki bazı arkadaşlar seçimden sonra görevlerinden ayrılmıştır. Aslı olan ve olmayan nedenlerden dolayı dernek faa-liyetlerimiz dediğim gibi hedeflediğimiz düzeyde değildir.

Muammer GÖKALP: Karşılaşılan sorunlar ve bu sorunları gidermeye yönelik çözüm yolları nelerdir?

Ahmet PINAR: Az önce de ifade ettiğim gibi gerçek ve asılsız sebepler yanında, seçim kay-naklı ikili ilişkilerdeki yanlışlıklar ve eksikliklerin insanlarımızın ben düşüncesinden biz düşün-cesine geçişi ile ilgili sorunlardır. Bu sorunları elbette ki zaman içersinde karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile aşacağımızı düşünmekteyim. Zira mevcut sorunları düzeltmeden dernek olarak faaliyet yürütmek oldukça güç olmaktadır.

Muammer GÖKALP: Simav’da ikamet eden Kuşuluların genelde uğraştıkları iş ve mes-lekler nelerdir?

Ahmet PINAR: Simav’da ikamet eden Kuşu-lular genelde esnaf ve işadamı olmakla birlikte devlet memuru, işçi ve serbest meslekle uğra-şan kişilerden oluşmaktadırlar. Genel anlamda bir sorunumuz olmamakla birlikte tek sorunun seçimden kaynaklanan gruplaşma olduğu söy-lenebilir. Bunu gidermek için mülkî amirlerin,

Page 41: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 41

yöneticilerin ve bizlerin gayret sarfetmesi gerek-mektedir.

Muammer GÖKALP: Dernek olarak diğer derneklerimizle işbirliği yapıyor musunuz? Kuşu’nun gelişmesi ve ilerlemesi için neler yapılabilir?

Ahmet PINAR: Derneklerimizden Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğimiz ile Kuşu LİVA dergisi çalışmaları ile görüşüyoruz. Diğerleri ile kişisel görüşmelerimiz olmaktadır. Ama genel anlamda şu ana kadar ortak bir faaliyet yürüt-me gibi bir çalışmamız olmadı. Umut ediyorum ki ileriki zamanlarda olacaktır.

Kuşulu olmak benim için ayrıcalıktır. Ancak bu ayrıcalığın geliştirilmesi için mülkî amir ve yöne-ticiler başta olmak üzere İzmir’deki, Kuşu’daki diğer derneklerin okumuş büyüklerimizin, esnaf ve işadamlarımızın ve tüm Kuşuluların iletişim kurmaları gerekmektedir. Toplanıp samimi ola-rak Kuşu için ne yapılabilir diye tartışılıp görü-şülmeli ve alınan kararları hayata geçirmeliyiz. Geçmişteki olumsuzluklara takılıp kalmamız

geleceğe yönelik çalışmalar yapmamızı engel-leyecektir.

Muammer GÖKALP: İletişim ve irtibat nokta-sında Kuşu Liva dergisi ve www.kusulular.com adlı sitemiz hakkında düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Ahmet PINAR: Kuşu Liva Dergisinin bu zama-na kalmayıp daha önceki yıllarda yayınlanmaya başlaması gerektiğini düşünüyorum. Bu za-mana kalmamalıydı. Siteyi ziyaret etmekteyim. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Günümüz-de önemli bir çalışma ve hizmet olduğu malu-munuz.

Hem dergi hem de site için inşallah iyi niyetli olarak, ayrım yapmadan Kuşu’ya ait her türlü olay ve haberleri işleyerek ve insanlara bildi-rerek çalışmalarına devam etmeden temenni ediyorum. Olayları tek pencereden değil dört pencereden, birçok açıdan bakarak objektif olarak insanlara duyurmaya ve iletmeye devam etmelerini istiyorum. Eğitim ve kültür çalışmala-rını ise takdir ederek takip etmekteyim. Elimiz-

Page 42: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 42

den gelen desteği şahsım olarak verdik ve ver-meye de devam edeceğim. İnşaallah Kuşu Liva Dergisi yayın hayatına ve insanlarımıza faydalı olmaya devam eder. Ayrıca Ahmet Pınar olarak bu derginin bir yerinde yer almak istiyordum. Bu sayıya nasipmiş. Fedakarlık yaparak bu güzel hizmete katılan herkese teşekkür-lerimi sunuyorum.

Muammer GÖKALP: Söyleşimiz için çok teşekkür ediyor, dernek çalışmalarınızda ve şahsi işleri-nizde başarılar diliyorum. Son olarak söylemek istediklerinizi alabilir miyiz?

Ahmet PINAR: Aslında söylemek istediğim ve söylenecek çok şey var. Ama farkında olmadan bir Kuşulu kardeşim burada yazı-lanları okurken yanlış anlar ve kırılır diye korkuyorum. Hepimiz Kuşuluyuz. Ben bir Kuşuluyum ve Kuşu’yu çok seviyorum. Şahsi

olarak herkesle ve her kesimle barışık biri olduğumu düşünüyorum ve Simav’da aynı zamanda iş yeri sahibiyim. Kuşu dışında iş yapmakta olan bir çok arkadaşımız kar-şılaştığımız genel sorun ve sıkıntıları çok iyi bilir. Ben meslekî hayatım ve ticari hayatımda edindiğim tecrübelere daya-narak ifade etmek istiyorum ki: Öncelikle birbirimizi sevelim. Kuşulu olmakla gurur duyalım. Kuşuluların acı bir günde veya gerektiğinde birlik olunca neler yapabile-ceğini bilen biri olarak gelin sen–ben diye ayrılmaları, küslükleri ve dargınlıkları bir kenara bırakalım. Kuşu için neler yapıla-bileceğine bakalım. Kuşu için yapılacak çok şey var. Kuşu için yapılacakların da bir an önce yapılmaya başlanması gerek-mektedir.

Son olarak bu söyleşi için Kuşu Liva Der-gisi yayın ekibine şahsım ve derneğimiz adına teşekkür ediyorum. Bu vesile ile

buradan bütün Kuşululara en içten duygularımla selamlarımı iletiyorum. Mübarek Ramazan Bay-ramını tebrik ediyorum.

Biraz dargın olsak da “NE OLURSA OLSUN BİZ KUŞULUYUZ.

Page 43: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 43

Ekrem KIYMAZEmekli İmam Hatip

BİN ALTIN DEĞERİNDEKİ BEYİT

Besmele ile başlayalım kıssamıza

Biz de alalım ne düşerse hissemize

Şanlı Türk tarihimizi altın sayfalarla dolduran Osmanlı Devletimizin hükümdarlarının kahraman-lıklarını saymakla bitiremeyiz. Onların çokları halkına hizmet ederken; Hak’ka kul, Habibine halis bir ümmet olma aşkının ateşiyle yanıp tutuşmuşlardır. Ömürleri boyunca çok ağır yüklerin altında ezilmeden, tökezlemeden yürümüşlerdir. Bir elinde kılıç, bir elinde Kur’an, dillerinde tespih ve zikri bırakmadan Sevgili Peygamberimizin (S.A.V);

“Ey Eshabım! Küçük harbi kazandık şimdi büyük harbe dönüyoruz. O da nefisle mücadeledir.” Buyurduğunun bilincinde olarak ve her iki savaşın zorluk ve sıkıntılarından bıkmadan ömürlerinin sonuna kadar tahammülle devam etmişlerdir. Nice zorluklarla mücadele etmişler, elemler, gam ve kederlere göğüs germişler, büyük büyük işler başarıp, çağ açıp çağ kapamışlardır. Yavuz Sultan Selim Han bunlardan birisidir.

Padişahın resmi Adı Doğum tarihi Ölüm tarihi Babası Annesi Tahta geçişi Tahttan inişi

I. Selim 1470 1520

II. Beyazıt

Dedesi

Fatih Sulatan Mehmet

Gülbahar Hatun 1512 1520

O Yavuz ki; 8 senelik padişahlığı döneminde Osmanlı toprağını iki katına çıkarmış Emânât-ı Mukad-deseyi Mısır’dan alıp, Peygamber efendimizi evinde misafir eden Eyyübü’l Ensarî (r.a) Hazretlerinin bulunduğu İstanbul’a getiren padişahımızdır. Ayrıca ilme ve alime saygısı sonsuz olan edip ve şairlere de çok sevgisi olan bir padişahımızdır. O günün şairlerinden Şair Vehbi ile sık muhabbetleri vardır. Şair Vehbi, Sultan Yavuz Selim`in yakın dostudur. Bir gün araları açılır ve Şair Vehbi kırgın vaziyette İstanbul`dan ayrılır. Önce Erzurum’a, oradan Van`a gider. Van müftüsünün yanında kâtip olarak çalışmaya başlar.

Usta şairin ortadan kaybolmasına üzülen padişah, nerede olduğunu kimsenin bilmediği Vehbi`yi

Page 44: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 44

bulmak için bir yol düşünür. Bir şiir yarışması açacaktır. Yarışmanın yöntemini şöyle tespit eder: Kendisi bir mısra yazacak, bunu en güzel şekilde tamamlayana ödül verecektir. Rivaye-te göre bin altın. Ödülün büyüklüğü şairleri ve müteşairleri cezbeder. Van müftüsü de padişah tarafından başlanan beyti tamamlamaya çalı-şarak yarışmaya katılır. Yazdığını temize çekip göndermesi için kâtibi Vehbi`ye verir. Usta şair, müftünün yazdığını beğenmez ve nezaketle ikna ederek değiştirir. Beyit müftünün adıyla gönderi-lir. Tek kişilik jüri olan sultan, gelen şiirleri okur-ken, sıra Vehbi`nin tamamladığı, fakat altında Van müftüsünün adı olan şiire gelince ̀ tamam` der, `aranan kan b u l u n m u ş t u r . `Müftüye bir mesaj gönderir. `Ödülü hakettin. Bin altın senin-dir. Hemen gön-deriyorum. Sen de yanındakini gönder. `Sultan Selim: `Bütün dünya benim olsa gamım git-mez nedendir bu` Şair Vehbi: `Ezelden gam turâbıyla yoğrul-muş bir bedendir bu.`

Bu hoş ve tatlı tuzağın malzemesini temin ettiğim kaynak “Meârici’n-Nübüvve”adlı (Peygamberler Tarihi) eser olduğu kanısındayız. Adı geçen ese-rin 15.sayfasında tefsir alimleri ve tarih yazarları buyurmuşlardır ki; Allah (c.c) Âdem aleyhisse-lamı yaratmayı murad ettiği zaman meleklerine dünyadan toprak almalarını emretti. Her kıta ve her renkten alınan topraklarla kırk arşın yüksek-liğinde yığın oluştu. O toprak yığınının üzerine bulut gönderildi. Kırk gün üzerine yağmur yağdı. Ancak Allah (c.c) irade-i kudreti ile 39 gün gam denizinden gelen bulutların yağmuruyla 1 gün

ferahlık denizinden gelen bulutların yağmuruy-la yoğruldu. Onun için insanların gamı çoktur deniliyor. Muhtemelen Yavuz Sultan Selim Han ile şair Vehbi bu dinî, ilmî ve irfanî sohbetleriy-le hasbihal etmiş olacaklar ki bir beyit ile şair Vehbi’nin nerede bulunacağını anlatan Yavuz Sultan Selim Han‘ın bu kıssasından bize düşen, altın değil kaza ve kader bakımından imanımızı kuvvetlendirmek olmalı!...

Başımıza bir bela ve kaza geldiğinde, tecelliyatı-nın zuhurunda kaçımız ”Fahrında hoş, kahrında” (Nurun da hoş, narın da)Bu bana senden gel-di. Onun için razıyım ALLAH’ım diyebiliyoruz?

Halbuki biz öyle bir peygamberin üm-metiyiz ki: Taif’e akrabalarını İslam’a davet için gitti-ğinde horlanmış, alay edilmiş, bu da yetmiyormuş gibi ayaklarından kan-lar akıncaya kadar taşlanmış vaziyette Taif’in kenarında bulunan bir üzüm bağının gölgesinde soluklanırken Allah (c.c) Cebrail (a.s) vesilesi ile soruyor:

“Habibim risalet gö-revinin zorluklarıyla,

meşakkatleriyle nasılsın?” Peygamberimizin cevabı:

“Rabbim sen razıyım de yeter.

Tebliğ görevi boyunca bir çok eza ve cefa çek-miş, hakarete uğramış, memleketi Mekke’den ayrılmak zorunda bırakılmış Uhud Savaşı’nda mübarek dişi kırılmış olan peygamberimizin çektiklerinin yanında bizim çektiğimiz nedir ki?

Nitekim bir hadis-i şerifte söyle buyurulmakta-dır:

Page 45: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 45

“Belanın en şiddetlisi Peygamberler üzerine gel-miştir. Sonra evliyalar üzerine, sonra ulemalar üzerine, sonra ulemaya yakın olana, sonra ona yakın olana gelmiştir.

Gam çekenin Allah indindeki sevgisi ve değeri artar, makamı yükselir.

Allah (c.c) Bakara Suresi 216, ayetinde söyle buyurmaktadır:

“... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.”

Allah (c.c) Bakara Suresi 155, ayetinde söyle buyurmaktadır:

“And olsun sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana ek-siltme yolu ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere lütuf ve keremimi müjdele.”

Allah (c.c) Enbiya Suresi 155, ayetinde söyle buyurmaktadır:

Hulasa Âdem oğlu dünyaya madem ki Allah (c.c) tarafından kulluk için gönderildi öyle ise insan sadece kelime-i Şehadetle yetinemez, namaz kılmak, oruç tutmak, imkanı ver ise hac ve zekat gibi ibadetlerini de yapmak zorundadır. Emirleri tutmalı, nehiylerden sakınmalıdır. İslam ahlakıyla ahlaklanmalıdır. İmanı sağlam olmalı ve başına bela ve musibet geldiğinde sabır ve tahammül göstermelidir. Allah’ın rızasını kazan-maya gayret etmelidir.

Gayret biz kullardan, Tevfik ALLAH’tan…

Page 46: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 46

RAMAZAN BAYRAMI İLE GELENSEVGİ VE KARDEŞLİK

Şükrü TÜREKuşu Çarşı Cami İmam Hatibi

Rabbimize hamd ü senalar olsun ki; bizle-ri bir Ramazan bayramına daha kavuşturdu. Cenab-ı Hak Ramazan bayramının izzetini, şerefini, mağfiretini, bereketini nasip etsin. Biz müminler bir ay oruç tuttuktan sonra bu-gün oruç tutmuyoruz. Bugün sevinç günü. Bugün oruç tutmamak Allah’ımızın (c.c.) em-ridir. Bayram günü oruç tutmak haramdır.Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehen-nem azabından kurtuluş vesilesi olan Mü-barek Ramazan-ı Şerifi geride bıraktık. Bir dahaki Ramazana ulaşıp ulaşamayacağımızı bilemiyoruz.Mübarek Ramazan-ı Şerifi eda ederken edin-diğimiz birtakım güzel iyi huylar, davranışlar, duygular ve güzel amellerimiz olmuştu. Mü-barek Ramazan-ı Şerifte ibadetlerimize biraz dada özen gösterdik. Orucumuzu tuttuk, na-mazımızı kıldık, fıtır sadakalarımızı, zekatları-mızı verdik. Teravih namazlarımızı kıldık. Fa-kirlere, yoksullara, yetim ve öksüzlerimize elimiz-den geldiğince yardım et-tik. Bunları hayatımız bo-yunca devam ettirmemiz gerekmektedir. Böylelikle sonsuz ecir ve mükafata nail olacağımız şüphesiz-dir. Yeter ki bunu bilelim ve gayret edelim. Çünkü Allahü Teala (c.c);“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.”(1) buyur-maktadır.

Bu bayram bir ay boyunca yemeden, içme-den, şehevi arzularına ve isteklerine boyun eğmeden Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine bo-yun eğen bahtiyar kimselerin bayramıdır.

Bu bayram açlığın ne olduğunu bilen, açların hâlinden anlayan, yetim ve öksüzleri sevindi-ren kimselerin bayramıdır.

Birlik ve beraberliğe daha çok ihtiyaç duy-duğumuz şu günlerde büyüklerimizi ziyaret ederek, onların ellerini öperek hayır duala-rını almalıyız. Yakınlarımızı ve akrabalarımızı unutmayarak onlarla bayramlaşmalıyız. Bu hususta sevgili peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyurmaktadır:

“Kim ömrünün uzamasını isterse, yüce Allah’tan korksun ve yakınlarını ziyaret etsin ve onlara gözüksün.”(2)

Bayram vesilesi ile aramızdaki dargınlıkları gi-derip, kırgınlıkları ortadan kaldırmalıyız. Ara-

mızdaki kin, haset ve husumet duygularını bırakarak sevgi, saygı ve bağışlamayı tercih etmeliyiz ki hem bu dünyada hem ahirette kazanan mümin-lerden olabilelim.

Bu güzel duygularla Ramazan bayramınızı kutlar, bayramın Türk-İslam âlemine hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.

Page 47: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 47

hayrikaraca7474 @ hotmail.comHayri KARACA • Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni

İSLAMDA SEVGİ VE HOŞGÖRÜ

İnsanlık aleminde eşsiz bir değer olan sevgi, her iyi ve güzel şeyin temeli, varlığın gayesi, gönüllerin tacı ve sosyal ilişkilerin esasıdır. Sevgi ilahi bir lütuf, yaratana ve yaratılanlara karşı bir görevdir.

Allah’ın en güzel isimlerinden biri de çok seven ve çok sevilen anlamına gelen “Vedûd” 1ismi-dir. Kuranda sevgi ve muhabbet sözü birçok yerde geçmekte ve Allah’ın kullarını sevdiği belirtilmektedir.

Kainat’ın özü ve varlıkların göz bebeği olan insan, sevgi ile yaratılmıştır. Bu sebeple insa-nın ilk ve en önemli görevi yaratanı tanımak ve sevmektir. Çünkü dünya ve ahirette mutlu olmak, ancak Onu tanımak ve yarattıklarını sevmekle, kalplerin tatmin olması Allah’ı zikirle mümkündür.

Allah sevgisi İslamdaki manevi hayatın teme-lidir. Bu temele dayanmayan ibadet ve ahlak gibi davranışlar İslam açısından bir anlam ifa-de etmez. Bir mü’min severek Allah’a itaat ve ibadet ederse, onun emirlerine ve yasaklarına uyarsa bunun değeri vardır. Allah Tealayı se-ven onun kelamı olan Kur’an-ı, Resulü olan Hz. Muhammed’i, Onun dava arkadaşları olan sahabeyi ve onun soyundan gelen Allah dost-larını sever. Kısaca Allah’ın sevdiği herkesi ve her şeyi sever.

Kuranda Allah sevgisi üzerinde önemle du-rulur. Yüce Allah şöyle buyurur: “İman eden-lerin Allah’a olan sevgileri ise çok fazladır”

1 Buruc Suresi 14.Ayet, Hud Suresi 90. Ayet

buyurmaktadır.2 Bu ayet başta olmak üzere birçok ayette “Muhabbetullah” denilen Allah sevgisine ve ilahi aşka işaret edilir.

İslam’da Allah’la kulları arasındaki sevgi kar-şılıklıdır. Allah kullarını sever, kulları da onu severler. Kur’anda şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönerse, Allah onların yerine öyle bir kavim getirir ki, Al-lah onları sever, onlarda Allah’ı severler.”3

Allah Teâla Mü’min kullarını çok sever hatta

onları kendisine dost edinir.

Kuran’da Allah’ın hangi kullarını sevdiği şöyle açıklanır: “Allah adil olanları, temiz insanları, takva sahiblerini, ihsan sahiplerini, tevekkül ehlini, sabırlıları, tevbe edenleri sever.”4

Allah Teâlanın sevmediği kullarda şunladır: Al-lah zalimleri, kâfirleri, günahkârları, kibirlileri,

2 Bakara Suresi 115.Ayet3 Maide Suresi 54. Ayet4 Mümtahine Suresi 8.Ayet, Hucurat Suresi 9. Ayet, Tevbe Suresi 108. Ayet, Bakara Suresi 222. Ayet, Al-i İmran Suresi, Tevbe Suresi 47. Ayet, Al-i İmran Suresi 148. Ayet, Maide Suresi 13, 93. Ayet Al-i İmran Suresi 159. Ayet, Al-i İmran Suresi 146. Ayet

Page 48: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 48

hâinleri, bozguncuları, müsrifleri, saldırganları sevmez 5

Seven sevgilisine itaat eder, ona tabi olur, onu razı etmeye çalışır, emirlerine uyar, onu darıl-tacak davranışlardan sakınır. Kısaca sevginin sonucu Allah’ın emirlerine uymak, yasakların-dan kaçınmaktır.

Allah’ın Peygamberine uymak Allah’ın sevgi-sini kazandırır. Onun için yüce Allah buyurur: “Ya Muhammed deki; eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki o da sizi sevsin.”6 Rasulullah’a itaat Allah’a itaat demektir.

Kendisine itaatle emrolunduğumuz ve Alemle-re Rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.v) de şöyle buyurmuşlardır: “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.”7

Mü’min sevdiğini Allah için sevmelidir; bu onun en belirgin özelliklerinden biridir. Sev-diğini Allah rızası için sevmek, esasen Allah’ı sevmektir, hatta peygamber (s.a.v)’e duyulan muhabbetin kaynağı da bu Allah sevgisidir.

İnsan sevdiği kimseyi akrabası olduğu için, aralarında iş ve menfaat bağı bulunduğu için değil, Müslüman olduğu için sevmelidir. Allah rızası için sevdiği din kardeşinin din ve dünya-

5 Şuara Suresi 40. Ayet, Bakara Suresi 176. Ayet, Nisa Suresi 107.Ayet, Hadid Suresi 23.Ayet, Hac Suresi 38.Ayet, Maide Suresi 64.Ayet, A’raf Suresi 31.Ayet, Maide Suresi 87.Ayet6 Nisa Suresi 80.Ayet7 Ebu Davud, Buhari Kitabü’l-İman

sının mükemmel olmasını arzu etmeli, başına

bir sıkıntı gelmemesini dilemelidir. Böylece din

kardeşine karşı kalbinde doğacak kötü duygu-

lara fırsat vermemelidir. Zira Rasulullah (as):

“Bir kimse kendisi için istediği bir şeyi mü’min

kardeşi için istemedikçe iman etmiş olmaz.”8

buyurmuşlardır.

İmanın zevkine varabilmenin önemli şartların-

dan biri, sevdiği kimseyi Allah için sevmektir.

Rasullullah (sav): “Birbirinizi sevmedikçe iman

etmiş olmazsınız.” 9 buyurmuştur.

Mü’min sevmediği kimseyi de başka bir se-

beple değil sırf Allah rızası için sevmemelidir.

Demek ki sevgi de nefret de dünyevi bir mak-

sat, siyasi hırs, menfaat için değil, sadece Al-

lah rızası için gösterilmelidir.

Toplumuzdaki en büyük yaralardan birisi de

birbirimize karşı hoşgörüsüz oluşumuzdur.

Karşımızdaki kişi bizim gibi düşünmediğinde

ona hemen tepkimizi gösteriyoruz. Bu durum-

da toplum olarak aramızdaki birliği zedeliyor,

Allah katındaki sevgimizi azaltıyor. Tasavvuf-

taki ahlak eğitimi birlik ve dirliğimizin devamı,

Yüce yaratana karşı kulluk görevimizi hakkıyla

yerine getirebilmenin yollarındandır. Peygam-

berimizin “Ben güzel ahlakı tamamlamak için

gönderildim10” düsturuna uygun bir şekilde ya-

şamak için mutlaka birbirimize karşı hoşgörülü

ve sevgi ile muamele etmeliyiz. Yüce Rabbimiz

inşallah ahirette hepimizi sevdiklerimiz ile haş-

retsin. Amin

8 Buhari, İman 79 Müslim, İman 9310 Muvatta, Hüsnü’l-Hulk 21

Page 49: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 49

ŞİİR KÖŞESİ

Page 50: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 50

DENİZLERİ AYIRAN YOL

Konu başlığı ve resim size alakasız gelebilir. Ancak neden böyle bir başlık atılmış ve sebebi neymiş bakalım. Yukarıdaki resimde gördüğünüz yer; Küplüce yol ayrımıdır. (Simav’dan Kuşu’ya gelirken) Bu yolun doğu tarafına düşen yağmur damlasının Marmara Denizi’ne, Batı tarafına dü-şen yağmur damlasının Ege Denizi’ne döküldüğü-nü biliyor muydunuz?

Sağ (batı) tarafa düşen yağmur damlaları; Çayleyik Deresi’nden, Gayran Pınarı tarafında gölet suyuy-la birleşir, Çanacık, Değmen Deresi’nden, Yaykın Deresi’ne, oradan Selendi Deresi üzerinden Gediz Nehri’ne kavuşup Ege Denizi’ne dökülüyor.

Sol (doğu) tarafa düşen yağmur damlaları, Güren-cik Deresi’nden Simav Ovası’na iniyor.

Simav Çayı’na ulaşan damlalar sonra, geçtiği il-çelerde farklı isimler alan, yan kollarla birleşerek

büyüyerek Susurluk ilçesinde Susurluk Nehri is-mini alır. Nehir, Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçe-sinden geçerek, Karacabey Boğazı denen yerden Marmara Denizi’ne dökülür. Denize dökülmeden önce nehir, Nilüfer Çayı ve Ulubat Gölü’nden çıkan çay ile birleşir. Bu birleşmeden sonra nehrin deni-ze dökülen yere kadarki kısmı Kocaçay veya Kara-dere olarak adlandırılır. Bu çaylar ile birleşmeden önceki kısmına ise (Karacabey ilçesindeki kısmı-na) Hanife Çayı denmektedir. Tirilya ve Ballıkaya açıklarında Marmara Denizi’ ne dökülür.

Su bölümü çizgisinin tam olarak resimdeki bu yolun bulunduğu sırttan geçmesinden dolayı Küp-lüce yol ayrımındaki yola “Denizleri Ayıran Yol” denmesinde bir beis yoktur.

Marmara DENİZİ < ==================== > EGE DENİZİ

Page 51: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 51

KUŞU 329.DÖNEM YEDEK SUBAYLARINI KIŞLALARINA UĞURLADI....

Kasabamızdan üniversite mezunu olup 329.dönem yedek subay olarak silah altına alınan Şükrü Çetin, Himmet Gürakan, İsmail Gürakan, Mehmet Özyurt, Harun Türk 11/08/2009 tarihinde Kasaba meydanında yapılan asker duası ile kışlalarına uğurlandılar. Yedek subaylarımızın kışlaları ise; Şükrü Çetin,................İSTANBUL Himmet Gürakan,.......HATAY -İSKENDERUN İsmail Gürakan,..........EDİRNE Mehmet Özyurt...........BURDUR(asker öğretmen) Harun Türk ................BURDUR Tüm silah altındaki asker ve subaylarımıza kutsal görevlerini yerine getirmede kolaylıklar ve şimdiden hayırlı tezkereler diliyoruz. Allah yardımcınız olsun. Asker duasının videosunu Kuşuluların paylaşım sitesihttp://www.kusulular.com adlı sitemize ziyaret ederek izleyebilirsiniz.

Page 52: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 52

Kuşu’lu gençlerin havasından mı? suyundan mı? dedirten Üniversite başarısı bu senede devam etti. Aşağıda Üniversi-teyi kazanan ve www.kusulular.com adlı sitemize bildirilerek oluşturulan listeyi sunuyoruz. Kuşu’da ve diğer şehirlerimiz-de ikamet eden gençlerimize eğitim öğretim hayatlarında başarılarının artarak devam etmesini diliyoruz.

1-Mehmet TÜRKEskişehir Anadolu Üniversitesi • Halkla İlişkiler Bölümü

2-Feyzullah KARACAKonya Selçuk Üniversitesi • Coğrafya Öğretmenliği

3-Hakkı AKTAYBayburt Üniversitesi • Sınıf Öğretmenliği

4-Halil KILIÇFırat Üniversitesi(Elazığ) • İlköğretim Matematik Öğretmenliği

5-Mehmet BODURBursa ULUDAĞ Üniversitesi • Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği

6-Nazan YALÇINSelçuk Üniversitesi • Sınıf Öğretmenliği

7-Fatih DUMANAnkara ODTÜ

8-Fikret TUNCERBURDUR Mehmet Akif Ersoy Ün. • Türkçe Öğretmenliği

9-Şükriye GÜLTEKİNİzmir 9 Eylül Ün. PDR

10-Murat PINARÇanakkale 18 Mart Üniversitesi PDR

11-Güleser AKTAŞErzurum Atatürk Üniversitesi • Felsefe Öğretmenliği

2009 ÖSS YERLEŞTİRME SONUÇLARINA GÖRE ÜNİVERSİTEYİ KAZANAN KUŞULULAR

Page 53: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 53

12-Cumhur ERTAŞKütahya Dumlupınar Üniversitesi İKTİSAT

13-Refika BERBEROĞLUSakarya Üniversitesi • Bilgisayar ve Öğrt.Tek.Öğretmenliği

14-Halilcan ÜNLÜİstanbul Teknik Üniversitesi

Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği

15- (Merhume)Ayşe ÜNALRize Üniversitesi • Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği

16- Ali DUMLUPINARBalıkesir Üniversitesi Maliye

17-Hayrunnisa DİNÇAYKaradeniz Teknik Üniversitesi • Zihin Engelliler Öğretmenliği

18-Veysel AKTAYKırşehir Üniversitesi • İlköğretim Matematik Öğretmenliği

19-Fadime AKTAY9 Eylül Ün. • Hemşirelik

20-Yunus DUMANErzurum Atatürk Üniversitesi • İşletme

21- Necip AKINDumlupınar ün. • Makina Mühendisliği

22-Elif ÇETİNAnkara Gazi Üniversitesi • İngilizce Öğretmenliği

23- Merve SÖNMEZ

24-DURMUŞ GÜLEÇ Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi

Page 54: Kusu Liva Sayı 5

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’09 • 54

VEFATLAR

Kasabamız halkından, Simav imam Hatip Lisesi memuru olarak çalışan Mustafa Ünal’ın kızı Ayşe ÜNAL OSS sınavında kazandığı Rize Üniversitesi, Din Kült.Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümüne kayıt yaptırmak için bindiği otobüsün gelirken Eskişehir’in Sivrihisar İlçesi’nde meydana gelen trafik kazası sonucu 3 kişinin hayatını kaybettiği 16 kişi yaralandığı trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Merhumeye Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Necati BOZKURT(mıstanen şabanın) 08/07/2009 tarihinde vefat etmiştir.Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Fadime KARAKUŞ(delalle) 01/09/2009tarihinde (İlhami Karakuş, Prof .Dr.Seydi KARAKUŞ’un annesi) vefat etmiştir. Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından ŞÜKRÜ DEMİRCİ (güççüle) 30/07/2009) tarihinde vefat etmiştir.Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından HALİL PINAR (gırığo-keşkekço) 23/07/2009) tarihinde vefat etmiştir.Merha Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Ayşe ÜNAL (hasanefende) 03/09/2009

NECATİ BOZKURT (mıstanen şabanın) 08/07/2009

Fadime KARAKUŞ (delalle) 01/09/2009

ŞÜKRÜ DEMİRCİ (güççüle) 30/07/2009)

ŞÜKRÜ DEMİR HALİL PINAR (gırığo) 23/07/2009) Cİ (güççüle) 30/07/2009)

Page 55: Kusu Liva Sayı 5

AKSOY ELEKTRİK0274 531 20 70

AKSOY ELEKTRİK0274 531 20 70

EFLATUN AKSOYGÜNÜMÜZÜN VAZGEÇİLMEZİ ELEKTRİK

ELEKTİRİĞİN VAZGEÇİLMEZİ AKSOY ELEKTRİK

Page 56: Kusu Liva Sayı 5
Page 57: Kusu Liva Sayı 5
Page 58: Kusu Liva Sayı 5
Page 59: Kusu Liva Sayı 5
Page 60: Kusu Liva Sayı 5