kur'an ve tefsİr - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d119871/2000/2000_ormans.pdfazzam para ve...

16
TOPLANTILAR 34 KUR'AN ve II Prof. Dr. Mustafa UZUN Doç. Dr. Zülfikar TÜCCAR Yrd. Doç. Dr. M. Nuri lJYGUN Dr. Casim AVCI Prof. Dr. Dr. Tahsin GÖRGÜN Dr. Mustafa Doç. Dr. Hüseyin SARIOGLU Doç. Dr. KUTLUER Prof. Dr. Mustafa ÇAGIRICI Prof. Dr. Ali Selçuk Dr. Sabri ORMAN Prof. Dr. Fevzi SAMUK Prof. Dr. Ahmet Yüksel ÖZEMRE - 2001

Upload: others

Post on 10-Feb-2021

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • TARTIŞMALI İLMİ TOPLANTILAR DİZİSİ: 34

    KUR'AN ve TEFSİR ARAŞTIRMALARI

    II

    Prof. Dr. Mustafa UZUN Doç. Dr. Zülfikar TÜCCAR

    Yrd. Doç. Dr. M. Nuri lJYGUN Dr. Casim AVCI

    Prof. Dr. İsmail YİGİT Dr. Tahsin GÖRGÜN

    Dr. Mustafa SİNANOGLU Doç. Dr. Hüseyin SARIOGLU

    Doç. Dr. İlhan KUTLUER Prof. Dr. Mustafa ÇAGIRICI

    Prof. Dr. Ali Selçuk BİRİCİIL.Prof. Dr. Sabri ORMAN

    Prof. Dr. Fevzi SAMUK Prof. Dr. Ahmet Yüksel ÖZEMRE

    İstanbul - 2001

  • ENSAR NEŞRİY AT : 67 ·İSLAMI İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI

    Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi: 34

    Tebliğlerin, bilim ve dil bakımından sorumluluğu

    tebliğ sahiplerine aittir.

    Editör: Prof. Dr. Bedreddin ÇETİNER

    Yayma Hazırlayanlar: Dr. İsmail KURT

    Seyid Ali TÜZ

    Dizgi: Selahattin Uslucan

    Baskı: Step Ajans

  • Giriş

    KUR 'AN ve İKTİSAT

    Prof. Dr. Sabri ORMAN M.Ü. İİBF Öğretim Üyesi

    Başlığımız hayli geniş bir yelpazeyi çağrıştırıyor olmasına rağmen, biz tebliğimizde konunun daha sınırlı bir yönü üzerinde durmaya çalışacağız. Kısaca ifade edilirse, bu, Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasında iktisat bilgisinin oynayabileceği roldür.

    Bir metnin ilgili olduğu alanda bilgi sahibi olmanın, o metnin daha ko-lay ve daha iyi anlaşılınasına yardımcı olabileceği bir bedahet olduğuna gö-

    -ıe, aynı şeyin Kur'an metni ile iktisat bilgisi hususunda da geçerli olduğu söylenebilir. Yani eğer doğrudan veya dalaylı olarak iktisadi konulara ilişkin Kur'an ayetleri var ise, iktisat bilgimiz onları daha iyi anlamamıza yardımcı olabilecek demektir.

    o halde yapılacak şey bellidir: Önce bu tür ayetler olup olmadığını tes-pit etmek ve daha sonra, eğer var ise iktisat bilgimizin, özel olarak onların anlaşılınasına ve genel olarak, ait oldukian bütün olan Kur'an metninin anla-şılınasına nasıl yardımcı olabileceğini göstermek.

    K.ur'an ve İktisat

    Doğrudan veya dolaylı olarak, açık veya zımni olarak, bilhassa veya ge-çerken dokunmak şeklinde iktisadi konulara temas eden çok sayıda Kur'an-ı Kerim ayeti olduğunu biliyoruz. Bunlar öncül alınarak sistemli ve disiplinli bir akıl yürütme arneliyesine tabi tutulduklarında, hem kendi aralarında il-

  • 246 Kur'an-ilimler

    ginç bir tutarlığa sahip olduklarını, hem de Kur'an'ın diğer bazi ayetleriyle, adeta onlara bir iktisadi arka plan ve alt yapı sağlayacak şekilde, irtibatlı ol-duklarını tespit etmek mümkündür.

    Kur'an'ın kendine has tarzı ve üslı1bu içinde temas ettiği konular arasında faiz, zekat, vergiler, mülkiyet, miras, iktisadi motivasyon, karz-ı hasen, rızık, ticaret, ölçü ve tartılar, zenginlik ve fakirlik, iktisadi akitler, özel ola-rak iş ahlaki ve genel olarak iktisat ahlakı gibi iktisadi konular vardır. Bu ka-dar geniş bir yelpazeye dağılan bir iktisadi muhtevayı, hele onu Kur'an-ı Kerim'in diğer yönleriyle de irtibatlandırarak incelemek bir tebliğ çerçevesi-ne sığabilecek bir iş değildir. Böyle olunca, biz burada biraz önce sayılan

    ·konulardan sadece birini seçerek, önce Kur'an'ın onunla ilgili düzenlemesini anlamaya çalışacak, daha sonra da onun diğer bazı ayetlerle olan irtibatını anlamaya çalışacağız. Tabii ki aynı model pekala diğer ayetlere veya ayet öbeklerine de uygulanabilir.

    Kur'an'da ele alınış ve düzenieniş biçimiyle anlamaya çalışacağımız iktisadi konu, Bakara Süresi 275. ayetteki faiz yasağı; onu irtibatlandırmaya çalışacağımız ayetler ise Hucurat Süresi'nin mü'minlerin kardeş olduğuna ilişkin 10. ayeti ve Bakara Süresi'nin İslam toplumunun vasat, yani orta ve-ya mu'tedil bir ümmet olduğuna ilişkin 143. ayetidir.

    Önce sırasıyla yukarıda atıfta bulunulan ayetlerin mealierini verelim:1

    1. "Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nö-betinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların, "Alım-satım tıpkı faiz gibi-dir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabb'inden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar" (Bakara 2/275. Ayrıca aynı sürenin bu ayeti takip eden on ayetine de bakılabilir.).

    2. "Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzel-tin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz" (Hucurat 49/10).

    3. "İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul'ün de size şahit olması için sizi mu'tedil (vasat) bir millet kıldık ... " (Bakara 2/143).

    Ayet mealieri için bakınız: Ali Özek ve diğerleri, Kur'an-1 Kerfm ve Açıklanıalı Me-ali, 4.B., İstanbul, M.Ü. ilahiyat Fak. Vakfı Yayınları, 1991.

  • Kur'an ve İktisat 247

    Bazı Metodotojik Mülahazalar

    Konuya girmeden önce burada takip edeceğimiz metodolojiye ilişkin

    birkaç hususu ilave etmemiz uygun olur:

    1. Biz burada bir değerlendirmeden çok, teorik bir analiz yapmaya çalışacağız. Tabii ki bu, değerlendirme yapılamayacağı veya yapılmaması ge-rektiği ve hatta bundan tamamıyla kaçınılabildiği anlamına gelmez. Başka türlü ifade edersek, hipotetik bir çerçevede sırasıyla faizin varlık ve yokluk

    hallerinin öncü! olarak alınması hallerinde ne gibi sonuçlara varılabileceğini görmeye çalışacağız. Daha değişik bir ifadeyle, faizi bağımsız değişken ola-rak alıp ondaki değişmelere bağlı olarak diğer bazı faktörlerin değişip değişmediğini ve eğer değişiyorlarsa hangi yönde ve nasıl değiştiklerini görmeye çalışacağız.

    2. Analizimizde sadece faiz faktörünün etkisini araştıracak, onun dışındaki faktörlerin etkisini ihmal edeceğiz. Ancak bu, diğer faktörlerin analiz ettiğimiz durumlar üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı anlamına gelmez. Aksine, diğer faktörlerin ayr_ı bir hatırı vardır ve duruma göre, faiz faktörü-

    ı

    nün etkisini güçlendirebilir, zayıflatabilir ve hatta giderek büsbütün tersine bile çevirebilir. Öyleyse sadece faiz faktörü üzerinde odaklaşmamız, hadise-yi sadece onunla açıklamak istememizden değil, içinde bulunduğumuz za-

    man ve yer sınırlamaları gereği kendimizi sadece onun etkisiyle sınırlamak zorunda olmamızdandır. Ayrıca bu, bilinen sebeplerle, tabii ve sosyal bilim-lerde çok sık kullanılan soyutlama ve basite indirgeme metodlarının bir ör-neğinden başka bir şey olmayıp, hem bir metodolajik zorunluluktur, hem de

    bilinçli kullanıldığı takdirde herhangi"bir sakıncası da yoktur. İktisatta da

    çok sık kullanılan bu metot ceteris paribus şartı olarak bilinir.

    3. Yine, yukarıdaki tahdirlerden dolayı konuya hayli uzak bir mesafeden

    bakmaya çalışacağımızdan, onup çağrıştırabileceği birçok hususu tahlil dışı

    bırakmak zorunda kalacağız.

    4. Nihayet, bu tebliğ boyunca tartışacağımız konuların ve bu arada kul-landığımız bazı terimierin muhataplarımız tarafından bilindiğini farz edece-

    ğiz.

  • 248 Kur'an-ilimler

    Faiz Meselesinin Tartışmalı Tabiatı

    Faiz, gerek teoride gerekse pratikte çok tartışmalı bir konu olagelmiştir.

    Bundan olsa gerek ki Bakara Suresi'nin yukarıda meali verilen faizle ilgili

    ayeti, konuyu düzenlemenin yanı sıra onun bu özelliğini de yansıtacak şekilde formüle edilmiştir. Nitekim, önce faizin meşruiyetini savunanların, "Alışveriş de faiz gibidir" şeklindeki argümanlarına yer verilmiş ve daha sonra, adeta rasyonel tartışma yoluyla bu konuda bir mutabakata ulaşmanın zorlu-ğunu, belki de imkansızlığını ima edercesine, (bazen yapıldığı gibi uzun bir ikna arneliyesine girişrnek yerine) mesele kısa ve kesin bir hükme bağlan

    mıştır: "Allah alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır."

    Kanaatime göre Kur'an-ı Kerim'in hadise karşısındaki bu tavrı, faiz me-

    sel~sinin özü ve yapısıyla ilgili tartışmanın bu müdahaleyle artık niha1 ola-rak bitirildiği şeklinde değil, aksine sürüp gideceği belli olan bu tartışmaya hiç olmazsa normatİf bir nirengi noktası yerleştirilmek istendiği şeklinde an- . laşılmalıdır. Yani, getirilen nihai çözüm, iktisadi ve felsefi değil, hukuki ve

    ahlaki niteliktedir. Nitekim, bu güne kadar başka normatİf çözümler de geti-rilmiş olmasına rağmen faizin özü ve yapısıyla ilgili tartışmalar, Müslüman-lar'ı da kapsayan bir yaygınlıklahala devam edip gitmektedir.

    Bu vesileyle, özellikle faizin meşruiyeti üzerine yapılan tartışmaların önemli bir handikabına işaret etmek istiyorum: Bu handikap, konuyla ilgili tartışmalarda, sadece faiz sözleşmesinin iki tarafının karşılıklı kazanç ve ka-

    yıplarının mukayesesine dayalı bir mikro yaklaşımın kullanılmasıdır. Böyle bir yaklaşım içinde adalet ve zulüm kategorileriyle yapılan değerlendirmelerin, bazen adeta bir bumerang hareketi göstererek, bizzat kendi kendilerini

    tahrip eden sonuçlara vardığını görmek dahi mümkündür. Kanaatİınce bu handikaptan kurtulmanın yolu, faiz meselesinin incelenmesinde bu yaklaşım

    yerine veya ona ilaveten, makro-sistemik bir yaklaşımın benimsenmesidir.

    Böyle bir yaklaşımda, faiz meselesi, sadece faiz sözleşmesi taraflarının söz-

    leşmeyle sınırlı durumları açısından değil, onların genel durumları ve buna ilaveten ilgili toplumun iktisadi, sosyal, siyasi ve hatta kültürel sistemlerinde yol açabileceği sonuçlar açısından değerlendirilir. Bu tür bir yaklaşım, Kur'an-ı Kerim'deki faiz yasağının bizzat kendisinin olduğu kadar, bu yasa-ğın diğer bazı ayetlerdeki düzenlemelerle olan bağlantısının da daha iyi anla-şılınasına hizmet edeceğinden bizim de bu tebliğdeki tercihimiz olacaktır.

  • Kur'{m ve İktisat 249

    FAİZ "TAHLİL"İNİN İKTİSADİ, SOSYAL VE EKONOMİK ANALİZİ (Hipotetik Çerçeve 1)2

    Bir ekonomide faizin geçerli olmasının yol açabileceği en önemli sonuç, kredi mekanizmasının işlemesine imkan hazırlamasıdır. Bu mekanizma sa-yesinde finansal varlıkların, faiz oranına tekabül eden bir bedel karşılığında, belli bir süre için kiralanması mümkün hiUe gelir. Kredi sözleşmesiyle finan-sal varlıkların asıl sahipleri, bu varlıklar üzerindeki tüm haklarını vade sonu-na kadar karşı tarafa devretmiş olurlar. Böyle olunca artık vade sonuna kadar onların bu varlıklarla ilgileri kopmuş olur ve bu bakıma finansal varlıklar asıl sahiplerinden bağzmsız hale gelirler. Bağımsız hale gelirler, zira bir ke-re asıl sahipleriyle olan hukukf bağlan muvakkaten de olsa askıya alınmıştır. İkinci olarak, faiz şeklinde garanti edilmiş maktu bir gelir ve diğer ga-rantiler sayesinde finansal varlık sahiplerinin bu varlıklarla ilgilenmesi ge-reksiz hale geldiğinden aradaki ekonomik ve psikolojik bağlar da kopar. Ay-rıca her vade sonunda kredi sözleşmesinin yenilenmesi mümkün ve hatta mutad olduğundan, bu durumun sürüp gitmesi de mümkündür. Nitekim, mu-azzam para ve sermaye piyasalarıyla modern kredi sisteminin dayandığı mantık da budur. Bu piyas1lar sayesinde bu sistem içinde finansal fonlar, asıl sahiplerinden bağınwzlaşarak adeta otonam varlığa sahip bir meta'a dönüşmekte ve gayrı şahsf bir nitelik kazanmaktadır. Bu özelliğin, faizle il-gili tahlilimiz bakımından çok önemli sonuçları olduğunu göreceğiz.

    Önce modern para ve sermaye piyasalarında finansal fon ve arz ve tale-binde bulunanların yapısına bakalım. Fon arwıda bulunanların genellikle orta ve düşük gelir sınıfıarına mensup tasarruf sahibi kimseler olduğu söyle-nebilir. Bunların tasarrufları genellikle bir yeni yatırımı finanse edemeyecek kadar küçüktür. Ayrıca, bu sınıfıara mensup insanlar genellikle bağımlı çalışanlar grubuna dahil olup, ne yeni bir iktisadi teşebbüsü başiatacak tecrübe, birikim ve itibara, ne de bunu yapacak dinamizm ve cesarete sahiptir. Dola-yısıyla, eğer meta-ekonomik bir mani yoksa, bu durumdaki kimseler, kendi-lerine önerilen garantili bir faiz geliri karşılığında, tasarruflarını ödünç ver-ınede tereddüt etmeyeceklerdİr. Diğer taraftan, orta ve alt gelir gruplarına mensup kimselerin fonları küçük ise de sayıları son derece büyüktür ve nere-deyse fon arz edenlerin tamamına yakındır. Bu çok sayıdaki küçük tasarruf-lar modern para ve sermaye piyasalan vasıtasıyla bir araya getirilerek muaz-

    2 Burada "tahlil" kelimesini "tahrim" kelimesinin zıt anlamiısı olarak, serbestleştirme ve hel al kılma anlamında kullanıyorum.

  • 250 Kur'an-İlimler

    zam finansal kaynaklar oluşturulur. Bu şekilde oluşturulan finansal fonları talep edenler ise müteşebbis diye bilinen, teorik olarak zorunlu olmasa da pratikte üst gelir sınıfıarına mensup, itibarlı, dinamik ve hatta agresif çok kü-çük bir gruptan ibarettir.

    Şimdi de kredi mekanizması sayesinde para ve sermaye piyasalarında gerçekleşen fon transferlerinin, yukarida kısaca tasvir edilen yapıyı nasıl et-kileyebileceğine bakalım. Kısaca ifade edilirse, olacak şey, mevcut yapının genel özelliklerinin daha da ağırlaşması ve sağlamlaşmasıdır. Fon arz eden taraf olan küçük tasarruf erbabı, tasarruflarını maktu faiz geliri şeklinde de olsa güvenli bir gelir elde edecek şekilde değerlendirdiklerine göre artık va-de sonuna kadar onların akıbetiyle ilgilenmek ihtiyacı hissetmeyeceklerdir. Zaten, normal olarak bağımlı çalışan durumunda olduklarından ve buradan da ücret şeklinde yine sabit ve maktu bir gelir elde ettiklerinden, mevcut du-rumlarını muhafaza etme endişesi dışında, işyerinin verimliliği ve etkinliği ve genel ekonomik durum gibi hususlada da ilgilenmek ihtiyacı hissetmeye-ceklerdiL Böylece bu sınıfların bağımlılık, pasiflik ve mutlak olmasa da nisbi fakirlik gibi halleri ağırlaşarak devam edecek demektir. Fon transferi-nin talep cephesinin de mevcut durumunu daha da güçlendirip sağlamlaştıracağı söylenebilir. Borçlanma yoluyla da olsa elde ettikleri ve hükmeder hale geldikl~ri yeni fonlarla ekonomik güçleri artmıştır. Bu güç artışının sağlayacağı avantajlar bakımından fonların nihai hukuki mülkiyetinin kime ait olduğu önemli değildir. Önemli olan, onu kullanma hakkının fiilen kimde olduğudur. Kullanma hakkını elde tutmanın bedeli olan faiz ödendiği sürece bu avantajın sürdürülebileceği de bilinen bir gerçektir. Kısacası, kredi meka-nizması sayesinde son derece küçük bir grup, bütün bir ekonominin tasarruf-larının tamamına hükmeder ve kendi öz kaynaklarıyla orantısız muazzam bir mali gücün tüm avantajlarını kullanır hale gelebilir. Yani, başkasının taşıyla başkasının kuşunu vurarak gittikçe daha da zenginleşebilir.

    Faiz kurumunun ve onun harekete geçirdiği kredi mekanizmasının yol açabileceği bazı ekonomik sonuçlara yukarıdaki analiz içinde kısaca değinmiş bulunuyoruz. Bunlar ekonomik motivasyonun olumsuz yönde etkilen-mesi ve bunun sonucu olarak ekonomik etkinliğin düşmesi, gelir bölüşümü dengesinin orantısız bir biçimde bozulması ve işgücünün yapısı içinde ba-ğımlı çalışanlar oranının giderek yükselmesi gibi hususlardı. Son hususla il-gili olarak, kredi sisteminin hatırı sayılır bir öneme sahip olduğu modern toplumlarda bağımlı çalışanlar, yani ücretli statüsünde çalışanlar oranının % 80'ler dolayında olduğunu hatırlamak kafidir. Geri kalan % 20'nin daha bü-

  • Kur'an ve İktisat 251

    yük bir kısmını bağımsız çalışanlar, daha küçük bir kısmını ise işverenler, yani çalıştıranlar ya da patranlar teşkil eder. Başka türlü ifade edilirse mo-dern toplumlar işçi-işveren ikilemini haHi önemli ölçüde yaşayan toplumlar-dır.

    Bu durumun iktisadi hayatın organizasyonu noktasında da yansımaları olacağı açıktır. Nitekim, siyasal demokrasinin iş organizasyonuna tercüme edilmesinde karşılaşılan sıkıntılar, yani ekonomik demokrasi sorunu hala de-vam etmektedir ve mevcut çerçeve içinde çözülebilmesi de kolay gözükme-mektedİr. Aynı durum iş ihtilaflarının çözümünde de ·kendini göstermekte-dir. Güçlü sendika organizasyonianna ve kocaman bir İş Hukuku gövdesine rağmen bu böyledir. Nihayet, işgücü içinde bağımlı çalışanlar oranının çok yüksek olmasının, milli gelir yapısı üzerinde ilk bakışta sanılabileceğinin ak-sine pek de ücretliler lehine olan bir durum değildir. Zira, ücretierin gelir ka-tegorileri hiyerarşisinde ilk fırayı alması, ücretiiierin ortalama gelirlerinin yüksek olmasından değil, bağımlı çalışanlar oranının yüksekliği sebebiyle ücretlilerin sayısının kabarık olmasındandır. Kısacası, ücretler kategorisinin büyüklükte birinci sırayı alması, ortalama ücretli refahından çok bağımlılık oranının yüksek olduğu anlamına gelir.

    Faizin eseri olan modern kredi sisteminin iktisadi sistem ve genel olarak iktisadi hayat üzerindeki bu yansırnalarına paralel gelişmeleri sosyal, siyasi ve kültürel hayatta da gözlemlemek mümkündür. Bu ekonomik yapının sos-yal hayattaki mütekabili, katmanları arasındaki mesafe hayli geniş olan sınıflı bir toplum ve bunun yansımaları olan çok farklı hayat tarzları, alt ve üst

    - sınıfların adeta yekdiğeriyle temassız yaşadıkları farklı yerleşim yerleri ve yekdiğeriyle alakasız zevklerdir. Bu sınıfların paylaştıkları hayli az değer vardır ve bu, toplum sağlığı bakımından iyi bir gösterge değildir. Denebilir ki bu tür toplumların nüfuslarının sınıfsal dağılımı bir pirarnidi andırırken, gelirlerinin sınıfsal dağılımı ters bir pirarnidi andırır. Diğer taraftan, iktisadi iktidarı ellerinde bulunduran kesimlerin bunu siyasi iktidarı etkilemek için de kullanmak isteyecekleri izahtan vareste bir husustur. Yani, böyle toplum-Iann siyasi yapısı ve sistemleri de onların ekonomik ve sosyal yapılarını yansıtır.

    "Tahlil", Kardeşlik ve Orta Toplum (Karşılaştırma 1)

    Şimdi, biraz yukanda mealieri Vt:rilen Kur'an ayetlerini, faiz yasağıyla ilgili olanını hariç tutarak bu iktisadi, sosyal ve siyasi tablonun karşısına ko-

  • 252 Kur'an-İlimler

    yalım ve bu tablo içinde yer alan insanların samimi mü'minler olduğunu farz edelim. Ayetlerden biri mü'minlerin kardeş olduğunu söylüyor. Burada soru-lacak soruşudur: Acaba her ikisi de iyi mü'minler olan işçi ile patron kardeş olmayı becerebilecekler midir? Samimi mü'minler olarak iyi niyetle bunu yapmak isteyeceklerini bekleyebiliriz. Fakat bunu, her iki tarafı da tatmin edecek şekilde gerçekleştirebilecekleri hayli şüphelidir. Bu görüşü teyit et-mek için şahsi tecrübemize ve yaşadığımız dünyaya bakmamız kafidir. Sa-dece ekonomik konularda ihtiHifa düşen ana-baba bir kardeşlerin davranış tarzları konusundaki gözlem ve tecrübelerimiz bile bize bu konuda yeterli ipuçlarını sağlayabilir. o halde, böyle bir ortamda yukandaki ayet çok fazla dinleyici bulamayacak demektir. Yine de böyle bir çağrıya muhatap olan sa-mimi mü'minlerin durumunun diğerlerine göre kardeşlik standartlarına çok daha yakın olacağını bekleyebiliriz. Peki, bu durumun sebebi nedir acaba? Çeşitli sebepler sayılabilir, fakat en azından bir tanesi işçi-patron çelişkisi ve bunu aşmanın zorluğudur. Basitçe söylersek, işçi ile patron, mevcut statü de-vam ettikçe, kardeş olamaz. Yukandaki ayetin riıa'kes bulabiieceği en iyi or-tam, bu çelişkinin ortadan kalktığı veya en aza indiği, yani ne işçinin ne pat-ronun olduğu ya da bunların genel nüfus içindeki oranlarının ihmal edilebilir bir düzeye düştüğü bir ortamdır. O halde, mü'minlerin kardeşliğiyle ilgili ayet işçisiz ve patronsuz bir ekonomik yapıyı davet ediyor diyebiliriz. Ya da diğer şeylerin yanı sıra, bu ayetin kemaliyle ma'kes bulabilmesi için böyle bir ekonomik altyapıya ihtiyacı var demektir.

    İsHim toplumunun vasat, yani orta yolcu, dengeli, mutedil bir toplum olması gerektiğine dair olan ayetin durumu da yukanda tasvir edilen şartlar muvacehesinde çok parlak değildir. Bir toplumun vasat bir toplum, yani orta yol bir toplum olabilmesi için onun yapısı içinde orta sınıfların merkezi bir ağırlığa sahip olması gerekir. İşgücünün doğrudan, bütün nüfusun ise do-laylı olarak içinde yer aldığı bağımlı çalışan-işveren veya işçi-patron çelişkisini yaşayan bir toplumun ise böyle bir toplum olmadığı açıktır. Yukarıda belirtildiği gibi böyle bir toplumun sıl11fsal yapısı piramide, bu sınıfların milll gelir ve servet içindeki payları ise ters bir pirarnide benzer. Piramit ise, ortalık özelliğiyle ön plana çıkan bir şekil değildir. Halbuki vasat bir toplu-mun yapısı daha çok her iki ucu da son derece basık ve sivri bir elipse ben-zer. Yani alt ve üst sınıfların nispeten zayıf olduğu, orta sınıfların ise bütün toplumu karakterize edecek şekilde güçlü olduğu bir sosyal yapıdır bu. Özet-lersek, faiz kurumunun ve onun işlerlik kazandırdığı kredi mekanizmasının geçerli olduğu toplumlarda sosyal orta yolculuğun ihtiyaç duyduğu iktisadi ve sosyal arka plan normal olarak mevcut değildir. O halde bu ayet de böyle bir ortamda yeterince gerçekleşme şansı bulamayacak demektir.

  • Kur'an ve iktisat

    Faiz "Tahrim"inin İktisadi, Sosyal ve Siyasi Analizi

    (Teorik Çerçeve 2)

    253

    Benzer örnekler çoğaltılabilir, fakat bu kadarı buradaki maksadımız için kafidir ve artık faiz yasağıyla ilgiliayetide analizimizin içine alabiliriz. Fai-zin yasaklanmasıyla ortaya çıkacak sonuçlar, aşağı-yukarı onun varlığı halindeki sonuçların zıtlan olacaktır. Faiz olmayınca kredi mekanizması işleyemeyecek demektir. Çünkü bu durumda tasarruf sahiplerinin ödünç ver-me motivasyonları ortadan kalkmış olmaktadır. Gerçekten, nispeten daha fa-kir durumdaki kişiler (modern borı verenler veya kreditörler normal olarak böyle kimselerdir), kendilerinden çok daha zengin kişilere (ki modern borç-lular veya kredi alanlar normal olarak böyledir) yıllarca sürebilecek bir za-man için neden karşılıksız borç versin? Bu durumda kredi mekanizmasının ürünü olarak açıkladığımız durumlar da ortaya çıkmayacak demektir.

    Gerçi çeşitli nedenlerle, mesela karz-z hasen maksadıyla hala borç ve-renlere rastlamak mümkün olabilecektir. Fakat, bu tür işlemler hacim itiba-riyle son derece sınırlı, adeta marjinal faaliyetler olarak kalmaya mahkum-dur. Çünkü, karz-ı hasen türü işlemlerin yapısı, kredi mekanizmasını ikame etmeye müsait değildir. Bunlar, bazı istisnalar hariç, genellikle daha varlıklılardan daha az varlıklılara doğru yapılan ve büyük ölçüde tüketimin finans-ınanına yönelik ödünçler şeklinde olurken, modern kredi sisteminde fon akışı tam zıt bir yol takip eder ve daha çok üretim ve yatırımın finansınanına yönelik olur. Ayrıca, böyle bir şey arzuya şayan da değildir. Çünkü, eğer kredi mekanizması, daha önce ancak faiz gibi bir bedel karşılığında transfer edebildiği fonları bu defa karz-ı hasen şeklinde ve bedelsiz olarak transfer etmeye muvaffak olabilirse, çok daha vahim sonuçlara yol açabilir. Yani mesela bir İslami kurum olan karz-ı hasen, pekala, yine bir İslami ideal olan din kardeşliğini baltalayan en öneml.i.faktör haline dönüşebilir. Kaldı ki ba-zen, sanıldığının aksine karz-ı hasenin amaçlan arasında kredi mekanizmasını ikame etmek gibi bir şey de yoktur.

    Bu konuyu biraz daha netleştirmek uygun olacaktır. Kanaatimce, Kur'an-ı Kerim, faiz yasağı yoluyla aslında dolaylı olarak başka bazı şeyleri tasfiye etmeyi hedeflemektedir. Bunların başında, daha önce göstermeye ça-lıştığımız sebeplerle, kredi müessesesi gelir. Aslında tasfiye etmek istediği halde kredi mekanizmasını doğrudan yasaklamamış olmasının sebebi, o tak-tirdekarz-ı hasen türü yardımlaşmanın da yasak kapsamına girecek olmasıdır. Halbuki bilinen sebeplerle bu kapının açık kalması gerekir. Böyle olun-ca, bu müesseseyi ve diğer ilgili hususları bu perspektifin içine yerleştirmek

  • 254 Kur'an-İlimler

    ve mesela karz-1 haseni tekabül ettiği maıjinal ihtiyacın çok ötelerine götü-rerek, kredi mekanizmasını ikame etmek gibi yanlış maksatlara koşmaya ça-lışmamak gerekir. Karz-ı hasen müessesesinde kredi sisteminin bir' alternati-fini bulmaya çalışmak, hem eşyanın tabiatma aykırıdır, hem de Kur'an'ın fai-zi yasaklamaktaki maksadına aykırıdır. Başka bir ifadeyle, bu tür çabalar hem beyhudedir, çünkü imkansız bir şeyi hedeflemektedir; hem de Kur'an'ın tasfiye etmek istediği bir mekanizmayı diğer bir Kur'ani müesseseyle geri getirmeye ve yerleştirmeye çalışmak, yani onun imate etmeye çalıştığı şeyi ihya etmeye çalışmak gibi yaman bir çelişkiyi barındırmaktadır.

    Peki ama faizin olmadığı ve kredi mekanizmasının işlemediği bir du-rumda bunların tekabül ettiği ihtiyaç nasıl karşılanacak ve atıl finansal fonla-rın üretken bir şekilde ekonominin içine çekilmesi nasıl mümkün olacaktır? Bildiğim kadarıyla Kur'an-ı Kerim'de bu yönde somut bir öneri yoktur. Adeta soıunun çözümü muhataplarının insiyatifine bırakılmış gibidir. Yalnız şöyle düşünülebilir: Eğer müteşebbisler hala atıl finansal fonları kendi yatırım projelerinde değerlendirmek istiyorlarsa fon sahiplerini buna ikna etme-nin bir yolunu bulmaları gerekir. Faiz yasak olduğuna ve karz-ı hasen şeklinde almaları da mümkün olmadığına göre bunların dışında bir yol olmalı bu. Tarihi olarak konuşursak, Müslümanlar'ın şimdiye kadar bulabildikleri en etkili yol çeşitli varyantlarıyla ortaklık olmuştur. Enteresan bir şekilde ortaklık hem fonların mobilize edilmesini sağlayan, hem de diğer İslami ide-aller ve değerlerle uyuşan bir çözüm olmuştur. Başka bir ifadeyle ortaklık hem kredi sisteminin tekabül ettiği ihtiyaca cevap verebilmekte, hem de onun taşıdığı mahzurları taşımamaktadır.

    Şimdi bu hadiseye biraz daha yakından bakmaya çalışalım: Müteşebbisler ihtiyaç duydukları fonları, birinci tercihleri olan kredi yoluyla elde ede-meyince ne yapacaklardır? Tabii ki söz konusu fonlara ulaşmanın başka yol-larını arayacaklardır. Ancak çok uzun sürmeyecek bir arayıştan sonra fark edeceklerdir ki aslında önlerinde öyle sanıldığı kadar çok yol değil, sadece bir yol vardır: Fon sahiplerine ortaklık teklif etmek, yani bir teşebbüsün ni-met ve külfetlerini paylaşmayı teklif etmek. Aslında kendi hallerine kalsalar hiç de tercih edebi,ecekleri bir çözüm değildir bu. Zira, aynı fonları kredi olarak alabilmeleri 1halinde sadece yabancı sermayeyi işletmelerinin içine alacak olan müteşebbisler, ortaklık halinde sermayenin yanı sıra sermayedarı da işletmelerine methaldar etmiş olurlar ki bu kısıtlayıcı bir durumdur ve el-bette arzu ya şayan değildir. Burada faiz yasa,~mtn önemli ~ir sonucunu gö-rebiliriz ki bu, sermayenin bağtn1Slzlaşmasmm ve gayn şahsf hfile gelmesi-

  • Kur'an ve İktisat 255

    nin önlenmesidir. Yani ortaklık hiUinde, sermayenin sermayedarla irtibatz devam etmektedir ki bu önemli sonuçlan olan bir farktır. Sanıiçiardan biri, sermayedan aktif, dinamik, dikkatli ve müteşebbis olmaya zorlamasıdır. Zi-ra ortaklık durumunda sermayenin artık faiz şeklinde garanti edilmiş bir ge-liri olmadığı ve her şey ortak teşebbüsün perfonnansına bağlı olduğu için, her ortak ortaklığın kaderiyle ilgilenmek ihtiyacı hisseder. Ayrıca, bir işlet-

    t

    menin kaderi sadece kendi performansına değil, halka halka genişleyen dai-reler halinde rakiplerinin, ait olduğu sektörün, içinde yer aldığı ekonominin ve nihayet dünya ekonomisinin durumuna da bağlı olduğu için, ortakların, etrafianndaki ekonomik gelişmelerle çeşitli seviyelerde ilgilenmeleri için ilave sebepleri vardır. Bu durum onları etraflarıyla ilgilenmeye, dışa açık ol-maya, dikkatli ve araştıncı olmaya, gerektiğinde tedbir almaya ve harekete geçmeye, kısacası daha aktif, dinamik, diri ve girişken olmaya iter. Başka türlü ifade edilirse, ortaklık statüsündeki ekonomik aktörlerin motivasyonla-nnın yüksek olması beklenir.

    \ Ortaklık statüsünün ekonomik motivasyonu arttırma dışında da önemli

    sonuçlan vardır. Ekonomik motivasyonun normal bir sonucu, etkinliğin art-masıdır. Diğer bir sonucu, işgücünün yapısının değişmesidir. Denebilir ki ortaklığın yaygın olması ölçüsünde ücretli işgücü statüsünde bulunanların işgücü içindeki oranlan düşecektir. Teorik olarak ortaklığın tüm ekonomiye yayıldığı bir durumda ücretli işçilik statüsünün bütünüyle tasfiyeye uğraması dahi mümkündür. Ücretli çalışanın ayrılmayan ikizi işveren veya patron ol-duğuna göre böyle bir durumda klasik anlamda işveren veya patron tipinin de ortadan kalkması gerekir. Yine böyle bir durumda, sermayedar durumun-daki ortaklann kendilerine veya başkaİanna ait işyerlerinde çalışmalanna mani bir durum olmadığına göre ortaya yeni bir çalışan tipi çıkacak demek-tir. İş organizasyonu ve iş ilişkilerinin önemli değişiklikler geçirmesi uzak bir ihtimal olmadığı gibi, aynı şeyler gelir bölüşümü için de geçerlidir. Bü-tün bunlara ortaklık kavramının karakterize ettiği özelliklerin sİnınesi bekle-nir ki bunla~dan çok önemli biri hukuki eşitliktir. Ücretli işçilik ve patranluk statülerinin sosyo-ekonomik kategoriler olarak önemlerini yitirdiği bir çerçe-vede klasik anlamdaki işçi ve işveren kuruluşlarına ve mesela sendikalara fazla ihtiyaç kalmayacağı söylenebilir. Aynı şekilde klasik anlamdaki işçi-işveren ilişkileri üzerinde odaklaşan bir İş Hukuku gövdesine de ihtiyaç kal-mayacak demektir. iş organizasyonunda, yönetenle yönetilen arasındaki me-safe hayli azalmış olacak ve hukuki bir hiyerarşiden çok demokratik özelliği ağır basan fonksiyonel bir farklılaşma söz konusu olacaktır. Nihayet, böyle

    , bir çerçevede milli gelirin yapısı bakımından ilk bakışta paradoksal gibi gö-

  • 256 Kur'an-İlimler

    züken bir durumla karşılaşılır ki bu, gelir kategorileri hiyerarşisinde ilk sırayı kar gelirinin almasıdır. Ücret ve kira gibi diğer gelir kategorileri daha son-ra gelir.

    Faiz yasağının dolaylı olarak tasfiye etmeye, en azından caydırmaya ça-lıştığı hususlardan biri olarak daha önce kredi mekanizmasından ve serma-yenin otonomlaşması ve gayr-ı şahsileşmesi sürecinden söz etmiştik. Şimdi bunlardan birkaç tanesine daha işaret edebiliriz. Ücretli işçilik veya bağımlı çalışma statüsü, bunun sonucu olan ücret geliri, yabancı sermayeye dayalı işletme tipi, işverenlik statüsü; pasiflik, statiklik, insiyatif zaafı, lil.kaytlık ve itaatkarlık tebarüz eden bireysel ve toplumsal psikoloji, iki kutuplu bir top-lumsal yapı ve otoriter bir siyasal yapı verilebilecek diğer örnekler arasında yer alır. Doğrudan yasaklamak yerine dolaylı bir tasfiye işlemine gidilmek istenmesinin sebebi, ilgili sahanın ve aktörlerin realiteleri ve ihtiyaçlarıdır. Mesela, ücretli işçilik veya bağımlı çalışanlık statüsü ve bununla bağlantılı olarak ücret geliri ekonomik ve sosyal hayattan tasfiye edilmek istenmesine rağmen doğrudan yasaklanma cihetine gidilmemiştir. Çünkü her şeye rağmen gerek ilgili ekonomik aktörlerin yapısından, gerekse bazı işlerin yapısından dolayı bu statüyü ve onun geliri olan ücreti bütünüyle tasfiye etmek mümkün değildir. Bundan dolayı, doğrudan yasaklayarak imkansız bir şeyi hedeflernek yerine, faiz yasağı yoluyla marjinal hale getirilmeleri cihetine gidilmiştir.

    Diğer taraftan, faiz yasağının yine dolaylı olarak teşvik ettiği, adeta zor-ladığı hususlar da vardır. Ortakiık statüsü ve buna bağlı olarak hayli tashihe uğramış, "işletme ortağı" kimliğinde bir müteşebbis tipi ve onun geliri ola-rak kar geliri, ortaklık paylarından beslenen öz sermayeli işletmeler; dina-mizm, aktiflik, girişimcilik ve yaratıcılıkla temayüz eden bir bireysel ve top-lumsal psikoloji, statü eşitliği ve orta sınıf mensubiyetinin baskın olduğu bir sosyal yapı, katılımcılık ve demokratiklik vasıflarıyla ön plana çıkan bir siyasi yapı bunlara örnek olarak verilebilir.

    Denebilir ki, son iki paragrafta sayılan hususlar ve her iki istikamette · analize sokulabilecek diğer pek çok husus, kredi mekanizması ve sermaye-nin gayr-ı şahsileşmesi süreçlerinin önlenmesinin sonuçlandır. Bunlar ise fa-iz yasağının teoride hedefleri olan, pratikte de uygulamanın yaygınlığı ve başansı ölçüsünde sonuçları olabilecek hususlardır.

  • Kur'an ve İktisat 257

    11 Tahrim 11 , Kardeşlik ve Orta Toplum (Karşılaştırma 2)

    Daha önce faizin ve kredi mekanizmasının geçerli olduğu teorik bir çer-çeve için yaptığımız şeyi, şimdi bunların olmadığı son modelimiz, yani or-taklık modeli için de tekrarlayabiliriz. Başka bir ifadeyle Kur'an-ı Kerim'in kardeşlik ve vasat toplumla ilgili ayetlerini bu tablonun karşısında da dene-yebiliriz. Bunu yaptığımızda daha öncekine benzer ahenksizliklerin olmadığını tespit ederiz. Şöyle ki, ekonomisi ortaklık esasına dayanan bir toplumun üyelerinin kardeş olması mümkündür. Ortaklar tıpkı kardeşler gibi aynı hukuki statüyü paylaşırlar. Öyle ki ortakl:tğı, kardeşlik kavramının ekonomi-ye tercüme edilmiş şekli olarak görmek yanlış olmaz. O halde söz konusu ayetteki mü'min~er kardeştir sözü, ancak böyle bir çerçevede geçerlik imkanı bulur diyebiliriz.

    1 ·

    Aynı şey Müslüman toplumun vasat, orta bir toplum olduğunu ifade eden diğer ayet için de geçerlidir. Ekonomide ücrytli işçi-işveren ikilemini aşmış ve bunu aynı hukuki statüyü paylaşan "ortak" kavramıyla ikame etmiş bir toplumda, alt ve üst sınıfların marjinal kalması ve ağırlığın "ortaklar"dan oluşan orta sınıflara kayması beklenir. Böyle bir çerçevede sosyal yapının şekli, daha önce de ifade edildiği gibi, bir piramide değil, iki ucu hayli basık, ortası hayli kabarık bir elipse benzer. Eliptİk sosyal yapı şekli, hem nüfusun hem de iktisadi servet ve gelirin orta sınıfıara doğru yöneldiğini gösterir. Yani, burada sosyal yapı iki anlamda eliptİk olup, hem nüfusun sınıfsal dağılımının hem de iktisadi gelir ve servetin sınıfsal dağılımının böyle bir man-

    - zara arz ettiğini ve ikisi arasında adeta bir paralellik ve tam olmasa da ona yakın bir çakışma olduğunu gösterir. Vasat bir toplum olmanın, orta sınıfların nüfus içinde ağırlık kazanması ve milli gelirin en büyük kısmının orta sınıflara kayması gibi belli başlı sosyal .. ':'\.e~onomik unsurlarına sahip olan ve sosyal dengeyi ücretli işçi-işveren tezadıyla değil, orta sınıfların toplumun odak noktasına yerleşmesiyle sağlayan bir yapının vasat, dengeli ve mutedil toplum tasvirlerine uygun olduğu açıktır. O halde vasat ümmet idealinin de faizsiz bir ekonomik yapıyı gerektirdiği söylenebilir.

    Sonuç

    Buraya kadar yaptığımız tahlillerin, tebliğimizin başında ortaya koydu-ğumuz tezi, seçilmiş üç örnek üzerinde yeterince anlaşılır hale getirdiğini umuyorum. Şimdi durumu özetlemeye çalışalım:

  • 258 Kur'an-İlimler

    ı. İktisat bilgimizin, özel olarak Kur'an-ı Kerim'in iktisadi konulara dair kısımlarının; genel olarak, iktisadi bir alt yapıyı gerektiren kısımlannın ve buradan hareketle onun tamamının anlaşılmasında yardımcı olabileceğini ileri sürdük.

    2. Bunu örneklendirrnek için üç ayet seçtik.

    3. Önce, bu ayetlerden faiz yasağıyla ilgili olanun anlamaya çalıştık. Bunun için, mikro-ekonomik bir yaklaşım yerine makro-sistemik bir yakla-şımla iki hipotetik duruma göre faiz kurumunun yol açabileceği iktisadi, sos-yal ve siyasi sonuçları analiz etmeye çalıştık. Analiz etmeye çalıştığımız hi-potetik durumlardan birincisi faizin varlığı varsayımına, ikincisi faizin yok-luğu varsayımına dayanıyordu. Her iki varsayıma göre ortaya çıkan sonuçla-rın birbirinden çok farklı ekonomik, sosyal ve siyasi yapı, gelişme ve süreç-lere yol açtığını gördük.

    4. Daha sonra kardeşlik ve vasat toplumla ilgili ayetleri sırasıyla bu hi-potetik çerçevelerin ortaya çıkardığı tabloların karşısına koyduk ve gördük ki bunlar birinci tabioyla pek uyuşmazken, ikincisiyle tam bir uyum içinde-dir.

    B u tespitierin tebliğ konumuz açısından ifade ettiği anlam ise aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

    1. Kur'an-ı Kerim'in tek tek ayetlerinin iyi anlaşılabilmesi için onların il-gili olduğu alanın ya da bilim dalının tatminkar bir bilgisine ihtiyaç vardır. Mesela, tebliğimizde göstermeye çalıştığımız, iktisada dair ayetler için ikti-sat bilgisine ihtiyaç olduğu gibi. Başka türlü ifade edilirse, mesela, iktisadi, sosyal ve diğer alanlara iyi tercüme edilmemiş bir faiz yasağıyla kardeşlik ve orta yolculuk kavramları ya bütünüyle havada kalır ya da büyük ölçüde fakirleşirler.

    2. Ancak bu yeterli değildir. Daha iyi bir anlayış için konuların yapısının gerektirdiği doğru metodolajik yaklaşımı da isabetle tespit edebilmek gerekir. Aksi halde faiz meselesinde olduğu gibi ilgili düzenlemenin nihai amaçlarıyla çelişen ya da onu zayıflatan sonuçlara varılabilir.

    3. Ancak bu da yeterli değildir. Ayetlerin, ilgili diğer ayet öbekleriyle ve Kur'an'ın genel amaçlarıyla bağlantılı olarak düşünülmesi gerekir. Aksi hal-de, mesela, kardeşlik ve orta toplum ideallerini ortaya koyan ayetleri hesaba katmadan faiz yasağıyla ilgili ayeti, bu ayeti iyi anlamadan da kardeşlik ve orta toplum kavramlarıyla murad edilen şeyi iyi anlamak mümkün olmaz.