kürdistan devriminin yolu (manifesto) kürdistan devriminin ... · kürdistan devriminin yolu...

70

Upload: others

Post on 19-Oct-2020

25 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

  • Kürdistan Devriminin Yolu(Manifesto)

    ABDULLAH ÖCALAN

    WEŞANEN SERXWEBUN 24

    ABDULLAH ÖCALAN

    Kürdistan Devriminin Yolu

    (Manifesto)

  • İÇİNDEKİLER

    Dördüncü baskıya önsöz ..................................................................................... 5Beşinci baskıya önsöz ........................................................................................ 15

    GİRİŞ ........................................................................................................................ 17

    Birinci BölümSINIFLI TOPLUM VE SÖMÜRGECİLİK TARİHİ .................. 31I- İlkel komünal topluluk .................................................................................. 32II- Köleci toplum ve sömürgecilik ............................................................... 35III- Feodal toplum ve sömürgecilik ............................................................. 37IV- Kapitalist toplum, sömügecilik ve ulusal bağımsızlık ................ 39A- İlkel sermaye birikimi dönemi ve sömürgecilik ............................. 40B- Serbest rekabetçi kapitalizm dönemi ve sömürgecilik ................. 42C- Emperyalizm, sömürgecilik ve ulusal bağımsızlık ........................ 451- Büyük Ekim Devrimi ve uluslararası önemi ..................................... 462- İki Emperyalist Paylaşım Savaşı arasında dünya durumu .......... 493- II. emperyalist savaştan günümüze kadar dünya durumu ........... 51a) Emperyalizmin durumu ............................................................................... 51b) Sosyalist ülkelerin durumu ......................................................................... 53c) Kapitalist ülkelerin durumu ....................................................................... 54d) Sömürgelerin ve ulusal kurtuluş hareketlerinin durumu .............. 55e) Ulusal kurtuluş, işçi sınıfı ve komünist hareketler içinde durum ................................................................ 59

    İkinci BölümKÜRDİSTAN TOPLUMU ............................................................................ 63I- Kürdistan’ın sömürgeleşme tarihi ........................................................... 65A- Köleci dönemde Med’ler ........................................................................... 65B- Feodal dönemde Kürtler ve Kürdistan ................................................. 66

    Abdullah ÖcalanKürdistan Devriminin Yolu (Manifesto)Weşanên Serxwebûn: 24

    Birinci Baskı: 1978İkinci Baskı: 1979Üçüncü Baskı: Aralık 1984Dördüncü Baskı: Nisan 1992Beşinci Baskı: Haziran 1993

    Herausgeber:Agri VerlagVogelsanger Str. 286D-50825 Köln

  • 1- Arap egemenliği dönemi ............................................................................. 662- Yabancı egemenliğin zayıf olduğu dönem .......................................... 68a) Yüzyıllık bağımsız gelişme ........................................................................ 68b) Kürdistan üzerinde Türk akınları ve bunlara karşı mücadele .... 683- Türk ve İran egemenliği altında Kürdistan ......................................... 71a) Kürdistan’ın ikiye bölünmesi ve bunun siyasi sonuçları ............. 71b) XIX. yüzyılda Kürdistan üzerinde mücadele .................................... 73C- Emperyalist sistem içinde Kürdistan .................................................... 751- I. Emperyalist Paylaşım Savaşı ................................................................ 752- TC’nin Kürdistan’ı sömürgeleştirmesi ................................................. 803- Güney Kürdistan’ın sömürgelestirilmesi ............................................. 834- Doğu Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi ............................................... 86II- Orta-Kuzey-Batı Kürdistan toplumunun özellikleri ...................... 89A- Ekonomik yapı ................................................................................................ 89 B- Sosyal yapı ........................................................................................................ 951- Sömürgeci Türk burjuvazisinin Kürdistan’daki maketi ............... 952- Feodal-komprador sınıfı .............................................................................. 963- Kent küçük-burjuvazisi ................................................................................ 964- Köylülük ............................................................................................................. 975- Proletarya ............................................................................................................ 986- Aydınlar ve gençlik ..................................................................................... 100C- Eğitim ve kültürel yapı ............................................................................. 102D- Ulusal yapı ..................................................................................................... 105E- Siyasal yapı .................................................................................................... 108

    Üçüncü BölümKÜRDİSTAN DEVRİMİ ............................................................................ 115I- Kürdistan Devriminin dayandığı tarihi miras ...................................115II- Kürdistan Devriminin objektif ve subjektif şartları .................... 117III- Kürdistan Devriminin özellikleri, hedefleri ve görevleri ....... 119IV- Kürdistan Devriminin yöntemi ve taktiği ...................................... 122V- Kürdistan Devriminin temel gücü ve ittifakları ............................ 125VI- Kürdistan Devriminin Ortadoğu ve dünya devrimi içindeki yeri .................................................................... 129

    Dördüncü baskıya önsöz

    I

    Kürdistan Devriminin Yolu’nun ilk baskısı, Eylül 1978’deKürdistan’da yapıldı. 1978-80 yılları arasında Kürdistan’da düzen-siz aralıklarla illegal olarak yayınlanan Serxwebûn dergisinin ilksayısında yayınlanmıştı. Derginin bu ilk sayısı, Serxwebûn’unyayın ilkelerini veren, “Çıkarken” başlıklı yazıyla birlikte Kürdi-stan Devriminin Yolu adlı broşürden oluşmuştu.

    Kürdistan Devriminin Yolu’nun ikinci baskısı, 1979 yılındaAvrupa’da yapıldı. Bu baskıda derginin ilk sayısı olduğu gibi esasalınmıştı. Bu baskı, Avrupa’da yaşayan PKK sempatizanları tarafın-dan ve kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapılmıştı.

    Aralık 1984’te yapılan üçüncü baskıda yine dergi sayısı olduğugibi esas alınmış ve PKK adına bir broşür olarak basılmıştı. Bu dör-düncü baskı, üçüncü baskı esas alınarak yapılıyor. Dizgi ve bas-kıdan kaynaklanan hataların düzeltilmesi için yeni bir redaksiyon-dan geçirilmiş bulunuyor. Bundan önceki baskılarda yer alanSerxwebûn’un “Çıkarken” yazısı bu baskıdan çıkarılıyor ve broşüryalnız olarak yayınlanıyor. Ayrıca bir değişiklik daha yapılıyor. İlle-gal bir dergide yayınlandığı için, ilk baskıda yazarının ismi yer al-mamıştı. Daha sonraki baskılar ise PKK adıyla yapılmıştı. Bu dör-düncü baskı, yazarının ismiyle yayınlanıyor.

    5

  • Burada bir noktayı daha belirtmekte yarar var. Kürdistan Devri-minin Yolu, Serxwebûn çalışanları tarafından sıkı bir incelemeyetabi tutularak ve sınırlı bazı katkılar yapılarak yayına hazırlanmıştı.Bu konuda, özellikle Mazlum DOĞAN ve M. Hayri DURMUŞyoldaşların sıkı, dikkatli ve coşkulu çalışmalarının, sınırlı bazı kat-kılarının olduğunu ve her kelimesiyle benimsediklerini belirtmekgerekiyor.

    II

    Kürdistan Devriminin Yolu, 1978 yazında Diyarbakır’da yazıldı.Diyarbakır yaz sıcağının, Hilvan’da kitleselleşen ve şiddetlenenmücadele ateşinin, Kürdistan’ın her tarafından partileşmeye doğruilerleyen devrimci hareketin sorumluluğunun izlerini satırlarındataşıdı. Partileşme ve Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesini ge-liştirme konusunda taşınan yüksek sorumluluğun belgesi oldu.

    Kürdistan Devriminin Yolu, 10 yıllık teorik ve siyasal birikiminve sağlanan formasyonun bir ürünü olarak ortaya çıktı. PKK gru-plaşmasının beş yıl boyunca geliştirdiği ve Kürdistan’ın her tarafın-da propaganda ettiği teorik ve siyasal görüşlerin sistemli bir biçim-de yazıya dökülmesiydi.

    Kürdistan Devriminin Yolu, Program’la birlikte PKK kuruluşu-nu hazırlayan temel belgeydi. PKK kuruluşu için devrimci hareketesunulan bir rapor niteliğindeydi. Kürdistan’ın bütün bölgelerindehızla dağıtıldı. Devrimci topluluklar içinde yoğun olarak incelendive tartışıldı. PKK gruplaşması içinde sadece sağlam bir ideolojikbirliğin yaratılmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda muazzambir ideolojik gelişmeye ve buna bağlı olarak pratik mücadelenin ge-lişmesine yol açtı. Bu temelde yürütülen yoğun çalışmalarlaPKK’nin resmen kuruluşu, Kürdistan işçi sınıfının ve emekçi hal-kının devrimci partisinin yaratılması hazırlandı. Kürdistan Devri-minin Yolu, Program ve Tüzük ile birlikte, 26-27 Kasım 1978’deLice’ye bağlı Fis Köyü’nde toplanan PKK Kuruluş Kongresi’nintemel belgesiydi. Tabandan yürütülen tartışmalar sonucunda bu to-

    plantıda PKK’nin temel görüşleri, PKK Manifestosu olarak be-nimsendi. Zaten yazarı tarafından da, “Kürdistan proleter devrimci-leri için bir Manifesto” olarak tanımlanmıştı.

    Kürdistan Devriminin Yolu yazıldığı sırada, PKK gruplaş-masının elinde yalnızca Program vardı. Bir yıl önce hazırlanmışolan taslak Program bütün bölgelerdeki devrimcilere sunulmuştu veyoğun olarak incelenip tartışılıyordu. Diğer bazı yazılı çalışmalarbütünüyle tamamlanamamış ve incelemeleri için dağıtılamamıştı.Böyle bir ortamda hazırlanan Kürdistan Devriminin Yolu broşürü,yazarı tarafından, “Siyasi programımızın da ilk ciddi ve toplu biraçıklanmasıdır” cümlesiyle ifade edildi. Sınıflı toplum ve sömürge-cilik tarihine ilişkin özlü ve sistemli formülasyonlarıyla, devrim vesosyalizm olgusuna ilişkin bağımsız, yaratıcı, sorumlu ve seviyeliyaklaşımıyla, Kürdistan tarihinin temel dönemeçlerine ilişkin or-taya koyduğu doğru tespitler ve çizdiği tarihsel çerçeveyle, 1970’lerKürdistan’ının ekonomik, sosyal, siyasal, askeri ve kültürel duru-muna ilişkin yaptığı sistemli ve gerçekçi analizlerle, Kürdistan de-vriminin özellikleri, hedefleri, görevleri, stratejisi, taktiği, Ortadoğuve dünya devrimi içindeki rolü üzerine yaptığı doğru ve açık be-lirlemelerle Kürdistan ve Kürdistan toplumu için yepyeni bir gele-cek çizen Kürdistan Devriminin Yolu, sistemli bir ilkeler bütün-lüğünden oluşan geniş bir program niteliğindedir.

    PKK Programı’nın ikinci kapsamlı açıklanması, 1980’lerin ilkyıllarında, Kürdistan’da Zorun Rolü, Örgütlenme Üzerine, Kür-distan Ulusal Kurtuluş Problemi ve Çözüm Yolu kitaplarıyla vediğer yazı ve broşürlerle yapıldı. Bunlar, Kürdistan Devriminin Yo-lu’nun da ilk kapsamlı açıklanması oluyordu. Böylece Kürdistan ta-rihi ve toplumsal yapısı ile Kürdistan devriminin sorunları, bütünbağlantılarıyla ve dünyadaki gelişmeler ışığında kapsamlı açıklama-lara kavuşturuluyordu. Daha sonraki süreç, Program’ın üçüncü, Ma-nifesto’nun ise ikinci kapsamlı açıklanması süreci oldu. Bu temeldeyapılan çalışmalar sonucunda bugün yayınlanmış onlarca kitap vebroşür vardır. Yine bundan daha fazla yayınlanmamış değerlendirmemevcuttur. Kürdistan devrimi, teorik çalışması en bol olan ve heradımı geniş teorik çözümlemelerle aydınlatılan bir devrim durumun-

    6 7

  • dadır. Bu çalışmalar sayesinde Kürdistan’ın tarihsel ve toplumsalgerçeği bugün geniş ölçüde aydınlatılmış bulunmaktadır. Bu teorikçözümlemeler, sadece Kürdistan gerçeğini ve Kürdistan devriminiaydınlatmakla kalmamakta, bununla birlikte en başta Türkiye ve Or-tadoğu gerçeği olmak üzere, bugün dünya ölçüsünde sosyalizm vedevrim olgusunun en canlı, temel ilkelere ve yaşanan gelişmelere enuygun, sağlam ve yaratıcı açıklanması olmaktadır. Sosyalizmin vedevrimin teorik hazinesine küçümsenmeyecek katkılar sunmaktadır.Bütün bunların temelinde, Kürdistan Devriminin Yolu’nda sistemliolarak verilmiş olan görüşler vardır. Kürdistan Devriminin Yolu’nunher sayfası, her başlığı, her ilkesi geniş bir kitaba konu olmakta vebu temelde bir açılıma uğramaktadır. Kürdistan Devriminin Yolu,dünyada ve Kürdistan’da yaşanan gelişmeleri açıklamada temel birbelge olma rolünü canlı bir biçimde sürdürmektedir.

    Bir Fransız düşünürün şöyle güzel bir belirlemesi vardır: “Ölü fi-kirler gösterişli giysiler içinde cüretten ve sertlikten yoksun olarakortaya çıkarlar. Bu fikirler ortalığa dökülüp aptallar ordusununentellektüel bagajının bir parçası olduğu için ölüdürler. Güçlü fikir-ler, olaylar şok yaratır, hoşnutsuzluk ve öfke uyandırır. Bazıları onahusumet ederken, diğerleri de onu dostça karşılar.” Bu güzel be-lirleme gerçek ifadelerinden birini Kürdistan Devriminin Yolu’nunyayınında bulmuştur. Kürdistan Devriminin Yolu, hem PKK gru-plaşması içinde ve Kürdistan toplumunda, hem de sosyal-şovenTürk grupları ile reformist ve ilkel milliyetçi Kürt grupları içindetam bir şok etkisi yaratmıştır. PKK gruplaşması içinde ilk ciddi ay-rışma, Program’ın canlı ve sistemli açıklanması olarak KürdistanDevriminin Yolu’nun yayını ile başlamıştır. Buradaki fikirlerin can-lı, cüretli, sağlam ve sert olduğunu gören bazı kişiler harekettenuzaklaşır veya kendini geriye çekerken, sağlam devrimcilerin canlıve coşkulu atılımıyla devrimci partileşme ve ulusal kurtuluş müca-delesi yaratılmıştır. Manifesto’nun ortaya koyduğu fikirler ve onlarıhayata geçirmeyi amaçlayan cüretli olaylar, Kürdistan toplumunuciddi bir biçimde sarsmış, Kürdistan halkını ilk kez kitlesel devrim-ci harekete yöneltmiştir. Fakat daha önemli sarsıntı, sosyal-şoven,reformist ve ilkel milliyetçi grupların saflarında yaşanmıştır. Bu tür

    çevrelerin süslü cümlelerle sunulan ve özünde sömürgeciliği meşru-laştırmaktan başka bir işlevi olmayan ölü fikirlerinin bu niteliği, ilkkez Kürdistan Devriminin Yolu broşürüyle ortaya serilmiştir.Gerçeği böyle açık bir biçimde gören devrimci-yurtsever özlü ke-simler, gruplar halinde PKK saflarına akarken, çıkarlarını sömürge-cilikle birleştiren çevrelerin de öfkesi ve düşmanlığı en ileri düzeyevarmıştır. Bu çevreler, aldattıkları insanların PKK saflarına ak-masını ve derme çatma kulübelerinin dağılmasını engellemek için,PKK’ye karşı her türlü küfürden silahlı saldırıya kadar yoğun birdüşmanlık içine girmişlerdir. O dönemden beri PKK’nin maruzkaldığı saldırıların esası budur. Günümüze kadar Kürdistan Devri-minin Yolu ciddi bir teorik eleştiriye muhatap olmamıştır, fakat bolbol küfür ve suçlama ile karşılaşmıştır.

    Kürdistan Devriminin Yolu broşürünün yeniden yaratıcı ve ge-liştirici değerini ve yol açtığı gelişmeleri en iyi zindan pratiğindegözlemek mümkündür. Yüzlerce PKK kadrosunun, sosyalizme, de-vrime, halka ve Kürdistan’ın kurtuluşuna olan sarsılmaz bir inançla10 yılı aşkın süredir kahramanca bir direniş göstermesinin,dünyanın tanıdığı en vahşi baskı ve işkenceye karşı ölümüne bir di-reniş içinde olmasının ve gözünü kırpmadan hayatını ortaya koyupinançlarından asla taviz vermemesinin temelinde Kürdistan Devri-minin Yolu’nun ifade ettiği fikirler vardır. Yalnızca bu fikirlerle do-nanmış olan devrimciler, böyle eşine az rastlanır tarihsel bir direnişgöstererek, onlarca şehit vererek Kürdistan Devriminin Yolu’nungücünü ortaya koymuşlardır. Bu devrimciler, tutsak düşmeden öncePKK belgesi olarak sadece Manifesto’yu inceleme imkanı bul-muşlardı. Beyinlerini ve yüreklerini Manifesto’nun fikirleriyle do-nattılar ve o fikirlerin kahraman temsilcileri oldular.

    PKK oluşumunda ve sağladığı tüm devrimci gelişmelerde temelbir belge olarak Kürdistan Devriminin Yolu’nun rolü bulunduğu gi-bi, özelde de 12 Eylül rejimine karşı direnişe yönelinmesinde ve 15Ağustos devrimci atılımının yaratılmasında Manifesto’nun yaratıcıve devrimci fikirleri vardır. Türkiye ve Kürdistan’da başka hiçbirgücün böyle bir direniş içine girememiş olması bu gerçeği açıkçagösterir.

    8 9

  • Kürdistan Devriminin Yolu yazıldığı sırada PKK oluşumu res-men yoktu, sadece devrimci bir grup hareketi vardır. Kürdistan’dakoyu bir sömürgeci egemenlik ve aşiretçi-feodal gericilik hükümsürüyordu. Kürt halk kitleleri bu egemenlik altında kölece yaşamayıadeta bir kader olarak görüyor, bundan kurtuluşa olan umutlarınıkaybetmiş bulunuyorlardı. Sömürgeciliğe ve işbirlikçi gericiliğekarşı Hilvan gibi alanlarda ilk kurşun atışları ortaya çıkıyor ve budurum çok büyük saldırılarla karşılaşıyordu. Aradan geçen 14 yılsonra bugün Kürdistan gerçeği tamamen değişmiş durumdadır.Kürdistan işçi sınıfının ve halkının, PKK gibi devrimci pratik için-de denenmiş, pişmiş ve gelişme sağlamış olan ve günümüzdünyasında sayısı az bulunan devrimci bir önderliği, partisi vardır.Kürdistan’ın ve Kürt halkının binlerce kahraman şehidi vardır.Sekiz yıldır kesintisiz olarak süren ulusal kurtuluş savaşı, ARGKgibi büyük bir özveriyle savaşan gerilla ordusu, ERNK gibi milyon-ların ruhunu ve umudunu birleştiren cephesi vardır. Türk sömürge-ciliğinin Kürdistan üzerindeki siyasi etkisi ve aşiretçi-feodalyapının halk üzerindeki otoritesi bitmiştir. Kürdistan, Türk sömür-gecilerine ve uşaklarına karşı topyekün bir savaş alanı durumunda-dır. Kürdistan halkı, kadını ve erkeğiyle yediden yetmişe kadarayaktadır. Günlük serîhildanlarıyla ulusal bir ayaklanmaya, gele-ceğini tamamen kendi eline almaya, bağımsız ve özgür iradesinikurumlaştırmaya, devletleştirmeye yürümektedir. Tamamen yoko-luşa gidiş sürecinden, ondört yıl içinde böyle bir varoluşa ulaşmakasla küçümsenemez. PKK’nin yarattığı bu gelişmenin ilk belgesi,temel harcı, Program’ı açıklayan ve okuyan herkesin anlayabileceğihale getiren Kürdistan Devriminin Yolu broşürüdür. PKK Manife-stosu, bin yıllık tarihe son veren ve yeniden doğuşu yaratan ilk veen temel belgedir, Kürdistan’ın başka bir benzeri olmayan bir temelkitabı durumundadır.

    Kürdistan Devriminin Yolu yazıldığı sırada reformist ve ilkelmilliyetçiler Kürdistan’da cirit atıyorlardı; hem güçlüydüler ve hemde gerçek yüzlerini maskelemeyi başarıyorlardı. Şimdi ise iyicegüçten düşmüş, emperyalizme ve sömürgeciliğe dört elle sarılmışdurumdadırlar. Kürdistan halkından o denli uzaklaşmış, emperya-

    lizme ve sömürgeciliğe o denli sarılmış durumdadırlar ki, artık hiç-bir yerlerini örtebilmeleri mümkün değildir. Kürdistan DevrimininYolu yazıldığı sırada yine Türkiye sol hareketi güçlüydü, birşeyleryapmaya çalışıyor ve hatta Kürdistan’a bile yön vermek istiyordu.Çok sayıda grup ve partisiyle kendini herşeye hakim olarakgörüyordu. Fakat 12 Eylül faşizmi karşısında hepsi tuz-buz oldu,eriyip gitti. Şimdi devrimci inancını koruyanlar, Kürdistan’daki de-vrimci gelişmelere dayanarak yaşamaya çalışıyorlar. Kendilerini butemelde geliştirmek istiyorlar. Onlar neden bu duruma düştüler?Çünkü, yanlış ve ölü fikirlerin sahibiydiler de ondan. Çünkü, Kür-distan Devriminin Yolu gibi ciddi, sorumlu, seviyeli, sağlam ve ya-ratıcı yaklaşımları yoktu da ondan. Bundan şu sonuç çıkar: Kürdi-stan Devriminin Yolu’ndaki bu çevrelere ilişkin değerlendirmelerpratik yaşam tarafından doğrulanmıştır.

    Kürdistan Devriminin Yolu yazıldığı sırada dünyada bir sosyalistsistem, kendine sosyalist diyen çok sayıda devlet ve onmilyonlarcaüyeye sahip çok sayıda parti vardı. Şimdi bunların büyük çoğun-luğu dağılmıştır, çökmüştür, tasfiye olmuştur. Dünya çapında büyükbir anti-sosyalist rüzgar esmektedir. Bu denli güce sahip olanlarçökerken, PKK Kürdistan’da büyük bir devrimci sosyalist gelişmeyaratmıştır. Kürdistan, dünyada esen anti-sosyalist rüzgarı göğüs-leyen sağlam bir kale haline gelmiştir. Kürdistan’da gelişen devrim-ci pratik, dünyada sosyalizmin sağlam ve canlı mevzilerinden biriolmuştur. Bu, bilimsel sosyalizme yaratıcı yaklaşımın bir sonucu-dur. Dünya ölçüsünde böyle bir role sahip olan devrimci gelişmenintemelinde yer alan Kürdistan Devriminin Yolu broşürü, bilimsel so-syalist teoriye önemli bir katkıyı ifade etmektedir.

    III

    Günümüze kadar Türkiye sosyalist hareketi üzerinde kemalizminve gerçekleşen sosyalizmin çok büyük bir etkisi, hatta çoğunluklabelirleyici etkisi olmuştur. Türkiye’de sosyalist güçler, bunları aşanve bağımsız bir kimlik kazanan bir güç haline gelememişlerdir. Ke-

    10 11

  • malizm, bir yandan solcu geçinerek, diğer yandan ağır baskı altındasosyalizme yönelen güçleri ezerek, kendi özünü bu hareketler içineher zaman yansıtmaya ve onları etkisi altına alıp zararsız hale getir-meye çalışmıştır. Egemen olan sosyalizmin de dünya ölçüsündebenzer bir yaklaşım sergilediği bugün herkesçe görülebilmektedir.Türkiye sosyalist hareketi, bu iki etkiyi aşamamış ve hep onlarınegemenliği altında kalmıştır. Oportünizm, sosyal-şovenizm, dogma-tizm, kalıpçılık ve şekilcilik bu hareketin genelde belirleyici unsur-ları olmuştur. Sosyalizme bağımsız ve yaratıcı yaklaşım gelişme-miştir.

    PKK, işte böyle bir ortam içinden çıkan bir harekettir. Kürdistanaydını, kemalist eğitim kurumlarında yetişen ve Türkçe ile öğrenenbir güç olduğu gibi, sosyalizmi de böyle bir yapı içinde öğrenmekzorunda kalmıştır. Kürdistan Devriminin Yolu yazıldığı sırada, ya-zar da dahil, PKK gruplaşması içinde yer alan kadroların hiçbiri TCsınırları dışına çıkmış ve dünyanın başka yerlerini görerek tanımışdeğildir. Buna rağmen, Kürdistan Devriminin Yolu, sadece kema-lizmi değil, bununla birlikte Türkiye solculuğunu ve gerçekleşensosyalizmi de köklü bir biçimde aşan ve bilimsel sosyalist teoriyebağımsız, yaratıcı ve devrimci teorinin özüne uygun yaklaşan bireserdir. Kürdistan Devriminin Yolu’nda bilimsel sosyalizme ve de-vrime özlü, ciddi, sorumlu ve seviyeli bir yaklaşım vardır. Bu fikir-lerle oluşan PKK, dünyada gerçekleşen sosyalizmi aşan ve yeni so-syalist gelişmeyi temsil eden ilk hareketlerden biri durumundadır.

    Türkiye sol gruplarının, daha doğuştan itibaren herhangi bir so-syalist devleti ve onun partisini kendisine merkez olarak benimse-diği, her türlü ideolojik gıdasını oradan alıp onun bir sözcüsü olarakortaya çıktığı, dünyadaki bölünmeye bağlı olarak diğerlerini düş-man ilan edip sürekli bölünmeyi yaşadığı bir ortamda, PKK, bilim-sel sosyalist teoriye bağımsız ve yaratıcı yaklaşan, sosyalist merkeztanımayan, gerçekleşen sosyalizmin hata ve yetersizliklerini eleştir-meye çalışan, çeşitli devletleri düşman ilan etme temelinde bölün-me ve kördöğüşü yaratılmasına karşı çıkan, bilimsel sosyalist teo-riyi Kürdistan’a bağımsız olarak uygulamayı esas alan bir güç ola-rak ortaya çıkmıştır. Türkiye sol gruplarının ve bağlı oldukları mer-

    kezlerin oportünizmi ve sosyal-şovenizmi yaşadıkları bir ortamdaPKK, devrim teorisinin özünü ve enternasyonalizmi esas almış, buyaklaşımı düşüncede ve pratikte geliştirmiştir. Türkiye sol gru-plarının din sorunu, kadın sorunu gibi konularda kemalizmin etkisi-ni ve bağlı oldukları merkezlerin kaba-materyalist yaklaşımlarınıyaşadıkları bir ortamda PKK, bu tür sorunlara devrimci, yaratıcı vebilimsel yaklaşmayı bilmiştir. Bütün bu yaklaşımlar, bilimsel sosya-lizmin teorik gelişimi açısından önemli katkılar olmaktadır. Vebütün bu yaklaşımları öz olarak Kürdistan Devriminin Yolu’ndabulmak mümkündür. Kuşkusuz Kürdistan Devriminin Yolu’nda buaçılardan yetersizlikler, yeterince açıklanmamış olan durumlar, için-den çıkılan ortama egemen olan bazı söylemler ve formülasyonlarda vardır. Fakat bunlar, yaklaşımın özünü gölgeleyecek ve esasteşkil edecek durumda değillerdir. Daha sonra dünyadaki durum vesosyalizm pratikleri daha yakından tanındıkça ve Kürdistan’dakidevrimci pratik geliştikçe, Kürdistan Devriminin Yolu’nda varolandevrimci sosyalist öz daha sağlıklı ve kapsamlı açıklamalara kavuş-turulmuş, gerçekleşen sosyalizm pratiğine ve diğer konulara ilişkinmuazzam teorik açılımlar geliştirilmiştir. Bu konulara ilişkin zenginaçılımlar veren sosyalist teorik yaklaşımları, PKK Önderliği’ninSosyalizm ve Devrim Sorunları, Din Sorununa Devrimci Ya-klaşım, Kürdistan’da Sömürgecilik, Ailecilik ve Kadının Kur-tuluşu Sorunu gibi kitaplarında ve yine bu konulardaki çeşitli ya-zılarında bulmak mümkündür. Bu kitap ve yazılar, bilimsel sosya-list teorinin geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi olmaktadır. Bu ne-denle PKK, dünyada yaşanan anti-sosyalist dalgaya rağmen, Kürdi-stan’da devrimi geliştiren ve büyük devrimci gelişmeler sağlayanbir güç olma konumunu sürdürmektedir.

    IV

    PKK Manifestosu gibi, doğru devrimci teorik yaklaşımı, Kürdi-stan’ın sömürgeleşme tarihini, sömürge ve yarı-feodal Kürdistan’daher alandaki durumun özelliklerini, hedeflerini, görevlerini, strateji-

    12 13

  • sini ve taktiğini, bölge ve dünyada oynayacağı rolü son derece özlü,sistemli ve anlaşılır bir biçimde veren başka bir kitabı Kürdistan’dabulmak veya yeniden yazmak mümkün değildir. Kuşkusuz bukonuda çok kitap yazılmıştır. Fakat doğrulukları ve geçerlilikleriuygulanma dereceleriyle bellidir. Kürdistan Devriminin Yolu’nunteorik ve politik tezleri, sadece pratiğe aktarılan ve devrimci pratiktarafından doğrulanan tezler olarak kalmamakta, aynı zamanda gün-cel devrimci gelişmelerle zaferi zorlamakta ve zafere gitmektedir.Diğer kitaplar, yani Kürdistan üzerinde sözde tezler ise çoktan tari-hin çöp sepetine atılmış durumdadırlar.

    Kürdistan Devriminin Yolu’nun bir benzerini yeniden yazmakmümkün değildir. Çünkü, Kürdistan artık eski Kürdistan değildir.1970’lerin Kürdistan’ı, bin yıllık başaşağı gidişin ulaştığı en ko-kuşmuş, tortu, sömürge köleliğinin en iğrenç biçimi artık yok ol-muş, paramparça edilmiştir. Şimdi Kürdistan bir devrim ülkesidir,dünyaya yeniden doğuşun, bağımsızlık ve özgürlüğün en zorlu veonurlu bir mücadeleyle yaratılışının ülkesidir. Kürdistan, bölgeyeve dünyaya bir ışık olarak doğmaktadır. Kürdistan halkı ayaktadır;PKK önderliğinde gerilladan serîhildana, serîhildandan gerillayakoşmaktadır; tarihinin en büyük ve onurlu eylemini, başkaldırısınıyaşamaktadır. Kürdistan halkı, büyük özgürlük ayaklanmasına vezafere yürümektedir.

    Kürdistan tarihinde bin yıllık bir dönemi kapatan ve yepyeni birtarih sayfası açan bu kitabın dördüncü baskısını, Kürdistan serîhild-anının zaferine sunuyoruz...

    Mart 1992Weşanên Serxwebûn

    Beşinci baskıya önsöz

    Bu broşürün dördüncü baskısı yaklaşık bir yıl önce yapıldı.Yoğun talep karşısında bu kısa sürede son baskısı da tükendi. Hemvar olan talepten ve hem de dönem açısından gerekli olduğundanbeşinci baskısını hazırladık.

    Nitekim PKK önderliğindeki Kürdistan devrim mücadelesi bumanifesto doğrultusunda yeni bir süreci yakalamıştır. Bu sürecinhangi program temelinde uygulamaya geçirilen stratejik ve taktikönderlikle gerçekleştirildiğinin kavranması açısından yeni bir bas-kıya özellikle ihtiyaç olduğuna inanıyoruz.

    Haziran 1993Weşanên Serxwebûn

    14 15

  • GİRİŞ

    Sınıflı toplumda, başlangıcından günümüze kadar iki tip sömürüyöntemi geçerlidir. Birincisi, insan emeği üzerinde, daha çalışmasafhasında iken kurulan ve bireylerden tek tek sızdırılan fazlaemeğin gerçekleştirdiği artı-değer sömürüsüdür. İkincisi, halklarınemekleri karşılığında biriktirdikleri ve üretim araçları, nakit, ürüngibi servet biçiminde yoğunlaşan emeğin gaspına dayanan artıkdeğer sömürüsüdür.

    Sınıflı toplum tarihi, bu iki tip sömürüyü gerçekleştirmeye ve ge-liştirmeye çalışan hakim sınıflarla, bu iki tip sömürüden kurtulmayaçalışan sınıf ve halkların yaptıkları mücadeledir. Sömürü biçimleri-ne uygun olarak, birincisi salt sınıf mücadelesi biçiminde somut-laşırken, ikincisi halkların yaptıkları mücadele, bağımsızlık müca-delesi biçiminde somutlaşır. Son tahlilde, her iki mücadele tipi deemek değerlerinin sahipleri ile, bu emek değerlerini gasp etmekisteyenler arasındaki mücadeleye indirgenebileceğinden, birer sınıfmücadelesidirler.

    Birinci tip sömürü, birey üzerinde iç zora dayanan sınıf egemen-liğinin kurulmasına yol açarken; ikinci tip sömürü, halklar üzerindedış zora dayanan yabancı egemenliğin kurulmasına yol açar. Sınıfegemenliğinin esas amacı birey emeği üzerinde sömürüyü gerçe-

    16 17

  • kleştirmektir. Dil, kültür açısından tahripkar bir rol oynamaz. Tersi-ne, artık değer birikimi, belli bir azınlığın bilim, sanat, siyaset gibikonularla uğraşmasına olanak yaratıp, bireyin de mensup olduğutoplumu daha da geliştirir. Yabancı egemenlik ise, üzerinde uygu-landığı halkın salt maddi değerlerini gasp etmekle kalmaz; dil, kül-tür ve örgütlenme alanında katettiği başarıları da ortadan kaldır-maya çalışır. Bunu, halkların servetini talan ederken direnmeleriniyok etmek ve onları pasif, direnmesiz, talan biçimine dönüştürül-müş sömürüye açık hale getirmek için yapmak zorundadır. Bundandolayı yabancı egemenlik, üzerinde uygulandığı toplumu dağıtıcıve tahrip edici bir rol oynar.

    İç egemenlik, esas olarak içinde doğduğu toplumun sosyal geliş-mesini hızlandırır. Bireyin bağlı bulunduğu klan, kabile, aşiret, ailegibi kan bağına dayalı birimleri parçalayarak, daha üst düzeyde ör-gütlü halk, milliyet, ulus gibi birimlerin doğmasına yardımcı bir et-ken olur. İç gelişmeler sonucu devletin doğmuş olduğu toplumlardakan bağına dayalı birimler daha erken ortadan kalkar. Aşiret bağıyerine sınıf bağı, yurttaşlık bağı doğmuş toplumlar, dil, kültür vesiyasi alanda daha da güçlü olurlar. İç egemenliğin, toplumun ulusalve sosyal gelişmesi üzerindeki etkisi, sınıflı toplumun maddi şartlarıortadan kalkıncaya kadar devam eder. İç egemenliğin en son ve engelişmiş biçimi olan ulusal devlet olgusu tarihte ilerici bir rol oynar.Ulusal devletine kavuşan toplumlar, sınıfsız topluma doğru daha ko-lay evrimleşirler. Ulusal devlet seviyesine varamayan toplumlar ise,önce böyle bir olguya kavuşup ancak bu temelde sınıfsız toplumadoğru ilerlemek şansına kavuşurlar. Sınıflı toplumun maddi şart-larının ortadan kalkmasıyla, devlet denen egemenlik aracının da birrolü kalmaz. Siyasi olgunun tükendiği toplumlar birbirleriyle her dü-zeyde yoğun ilişkiye geçme olanaklarına sahip olurlar. Bu, tek birdünya toplumuna doğru yol almanın ilk adımlarından biri olur.

    İç egemenliğin sosyalleşmeye ve uluslaşmaya yönelik bu olumluetkilerine karşılık, dış egemenlik genellikle her iki yönde de olum-suz bir rol oynar. Yabancı egemenlik, üzerinde uygulandığı toplu-mun sosyal ve ulusal yönde gelişme göstermesini köstekler. Sosyalaçıdan daha üst bir toplum biçimine dayanan yabancı egemenlik,

    denetimi altına almış olduğu toplumu geri sosyal yapı içinde tuta-rak, gelişmesine olanak vermez. Verdiği zaman o toplumu egemen-lik altında tutması zorlaşır. Ulusal açıdan da daha üst düzeyde, ör-neğin ulus düzeyinde bir örgütlenmeye dayanan yabancı egemenlik,daha alt düzeydeki birimlerde örgütlü bulunan aşiret ve halk toplu-luklarının ulusal yöndeki gelişmesi önüne çeşitli engeller diker.Eğer bu engelleri dikmezse, kendisi gibi ulusal gelişme içine girmişbir toplumu sömürme olanağı zorlaşır.

    Yabancı egemenlik, üzerinde uygulandığı toplumun sosyal veulusal bağlarını sürekli parçalar. Bir halkın tarih boyunca geliştirdiğidil, kültür, toprak ve ekonomik alandaki birliklerinin gelişmesini veulus olgusuna dönüşmesini önleyerek, çeşitli baskıcı, eritici veparçalayıcı mekanizmalar yaratıp, nihai olarak o halkı yok etmeyeçalışır. Kapitalizmden sosyalizme geçiş sürecinin yaşandığıgünümüzde, yabancı egemenlik halkları amansız baskı altında tut-makta ve gelişmeleri önünde en büyük engel olarak durmaktadır. Budönemde, yabancı egemenlerle yerli işbirlikçileri iyice kaynaşıp ulu-sal ve sınıfsal baskının olmadığı bir topluma doğru evrimleşmeyiolanaksız hale getirerek, halkları sınıflı toplumun girdabında boğ-mak istemektedirler. Bu şartlar altında bulunan halklar, tarihlerininen uzun ve en kanlı savaşını vererek kurtulmaya çalışmaktadırlar.

    İç egemenlik, tarihte karşımıza, içinde oluştuğu toplum biçimle-rine uygun olarak köleci, feodal, kapitalist devlet tipi ve bu devlettiplerinin çeşitli varyasyonları biçiminde çıkar. Her devlet tipi, eskitoplumu temsil ediyorsa gerici, yeni toplumu temsil ediyorsa ilericibir rol oynar. Buna karşılık yabancı egemenlik, karşımıza, dayan-dığı toplum biçimine bağlı olarak köleci, feodal, kapitalist işgal,istila, ilhak ve sömürgecilik olarak çıkar. Her sınıflı toplum, sosyo-ekonomik çıkarları ve gücü ölçüsünde dışa doğru yayılma gereğiniduyar. Eğer fetihler talan ve ganimet getirmede uygun bir araç hali-ne gelmişlerse buna başvurmayacak hiçbir köle sahibi, feodal vepatron yoktur. Dışa yönelik her baskı biçimi sömürgecilik değildir.Bir dış baskı biçiminin sömürgeciliğe dönüşmesi için, bu dış bas-kının, üzerinde uygulandığı toplumda baskı ve sömürüyü kurum-laştırarak sürekli kılması gerekir. İşgal, istila ve ilhak safhasında

    18 19

  • kalıp öteye gitmeyen dış baskı biçimleri sömürgecilik değildir.Sömürgecilik olgusu, üzerinde uygulandığı toplumu eritmek, dağıt-mak ve son erek olarak, ya fiziki olarak ya da kendine benzeştirerekortadan kaldırmak amacını güder. Bu nitelikleriyle en tehlikeli dışbaskı ve sömürü biçimidir. Bir toplumun hem sosyal, hem ulusalyöndeki gelişmesi önünde en büyük engel olarak sömürgecilik di-kilmişse, bu toplum için acil görev sömürgeciliğin tasfiyesidir.

    Sömürgecilik olgusu, her sınıflı toplumda, özellikle bu toplumunson aşaması emperyalizm döneminde en güçlü evresini yaşar. Em-peryalizmin gericiliği temsil etmesi, gericiliğin de çapulcu karakte-ri, zorunlu olarak sömürgeciliğe başvurmasına yol açar. İçte üretimgüçlerini geliştiremeyen, üretim güçlerinin gelişmesini engelleyen,dolayısıyla artı-değer sömürüsünü artırma olanağını bulamayan em-peryalizm, yıkılmamak ve ömrünü uzatmak için sömürgeciliği ge-liştirmekten başka bir yol bulamaz.

    Her sınıflı toplum, geliştirdiği dış baskı sistemini, bu aradasömürgecilik sistemini, kendinden sonra gelen sınıflı topluma de-vreder. Her sınıflı toplum tarafından geliştirilen bu dış baskı vesömürü biçimlerinin en yoğunu olan sömürgecilik, doğal olarak enbüyük gelişmesini, son sınıflı toplumun son aşamasında gösterir.Aynı zamanda en güçlü ve en son dönemini yaşayan bu sömürgeci-lik, en gerici ve en tahripkar olanıdır. Bu aşamada artık halklarınkurtuluşu ve sınıfsız topluma doğru evrimleşmeleri, sömürge siste-minin tasfiyesine bağlıdır. Bunun için, bugün sosyalizme giden yol,emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı halkların ulusal kurtuluş vedemokrasi mücadelesinden geçmektedir.

    Sınflı toplum tarihi boyunca halklar, sosyal ve ulusal düzeydebüyük bir eşitsizlik içinde yaşadılar. Eşitsiz toplumsal koşullarınyol açtığı dış baskı ve sömürü, çoğu halkların ya fiziki imha ya daözümleme yoluyla ortadan kalkmasına yol açtı. Bir kısım halk da,gelişmelerinin belli bir basamağında durduruldular ve altına alındı-kları yabancı egemenliklerin hammaddesi haline getirildiler. Azsayıda halk da sosyal ve ulusal alanda gelişerek günümüzde engüçlü uluslar haline geldiler. Sınıflı toplumun başlangıcında, insantoplulukları arasında aşılması zor coğrafik engeller ve üretim güçle-

    rinin çok sınırlı gelişim düzeyi nedeniyle büyük bir yekün tutanhalklar, sınıflı toplumun ortadan kalkmaya başladığı çağımıza, yu-karıdaki nedenlerden dolayı sayıları çok daha azalmış olarak girdi-ler. Sınıfsız toplumun ilk evresi olan sosyalizm aşamasında, geri ka-lan halkların ekonomik, sosyal ve kültürel alanda gelişip gürbüzleş-meleri ve kendi ulusal yaşamlarının en olgun dönemini yaşamaları,tek bir dünya toplumu içinde doğal bir şekilde erimelerinin önkoşuludur. Bu süreç yaşanmadan, halklar ulus olarak ortadan kalk-maz. Sınıfların ortadan kalkması ulusların da ortadan kalkması içinelverişli bir maddi ortam yaratır. Ama bu, ulusların hemen erimesive ortadan kalkması sonucunu doğurmaz. Halklar ve uluslar, varlı-klarını, sınıflı toplumda yaşadıklarından belki de daha çok sosya-lizm ve komünizm evresinde sürdürecekler ve en olgun çağlarını buevrelerde yaşayacaklardır. Nasıl ki günümüzde aşiret bağları ulusbağları karşısında gerici ve ortadan kalkması gereken bağlar halinegelmişse, komünist toplumda da bir gün ulus bağları üst bir örgüt-lenme karşısında gericileşecek ve ortadan kalkması gerekecektir.

    Sınıflı toplumda sömürü yöntemleri, halk, ulus, emperyalizm vesömürgecilik konusunda yukarıda yapılan soyutlamalar, Kürtlerinve Kürdistan’ın tarihi konusunda izlenmesi gereken yolu aydınlat-maktadır.

    Herhangi bir halk gibi Kürtler de, tarihin şafak vaktinde ilkelkomünal toplumun son evresini yaşıyorlardı. Barbarlık da diyebile-ceğimiz bu evrede çok sayıda Hint-Avrupa grubu kavimleri, bir selgibi Kuzey Avrupa’dan Asya ve Orta Avrupa’ya doğru yayılmayabaşladılar. Kürtler, bu gruptaki kavimlerden olan ve göçler sonundaM.Ö. 1000 yıllarında Urmiye ve Van gölleri arasında yerleşen Medle-re kadar dayandırılabilirler. Kürtlerle Medler arasındaki ilişki -coğra-fik yayılma, dil ve tarihi olaylar karşılaştırıldığında- kesin gibidir.

    M.Ö. 1000 yılları, Asurların Ortadoğu halklarına nefes aldırma-dığı yıllardı. Bu dönemde, bir kavim gelişmek istiyorsa, ya Asurlarıdevirmek, ya da ortadan kalkmasını beklemek zorundaydı. Med ka-bile ve aşiret reisleri bunun bilincindeydiler. Yeryüzüne yayılmalarıve bir halk haline gelebilmeleri, Asurların ortadan kalkmasınabağlıydı. Medler, gelişebilmeleri için önlerinde ikinci bir engel ola-

    20 21

  • rak da, kendileriyle aynı soydan gelen Persleri görüyorlardı. Persle-rin Güneydoğu İran’a sürülmeleri ve Medlerin daha çok verimliolan batıya yerleşme istekleri, Pers tehlikesinin ikinci plana atıl-masını gerektiriyordu. O halde batı kapısını kapatan Asurlar, başdüşman olarak görülmeli ve Asur’a karşı uzun vadeli, bir halk ola-rak var oluş ve direnme savaşı verilmeliydi. Öyle de oldu. M.Ö.1000 yıllarından 612’de Asur başkenti Ninova’nın yıkılmasına ka-dar geçen sürede, Medler, çeşitli iç ve dış ittifaklar geliştirerek,Asur’a karşı kutsal var olma ve yurt tutma savaşını bir yaşam şekliolarak benimsediler. Asur yıkıldığında, aşağı yukarı bugünkü Kür-distan’ın işgal ettiği alanda hüküm süren bir Med organizasyonu vebu organizasyon altındaki topraklara bir daha silinmemek kaydıyladamgasını vuran bir halk belirdi.

    Yeni beliren halk, büyük bir olasılıkla, kendilerinden çok öncele-ri bu toprakları iskan eden halklarla karışarak ve kaynaşarak, on-lardan etkilenerek ve daha çok onları etkileyerek, ilk Med kabile veaşiretlerinden giderek farklılaştı. Halklaşma sürecini yaşayan kabileve aşiret topluluklarının, halklaştıktan sonra ilk asıllarına benze-meyecekleri diyalektik materyalizmin bize öğrettiği bir gerçektir.

    Kısa süren bağımsız bir gelişme döneminden sonra Persler, zor,hile ve entrikalarla Medleri ve üIkeleri Medya’yı işgalleri altına al-maya başladılar. M.Ö. 550-330 yılları tarihte meşhur Pers İmpara-torluğu’nun hüküm sürdüğü yıllardır. Perslerle aynı soydan gelme-leri ve askeri yeteneklerinden ötürü Medler, imparatorluk içerisindeikinci büyük halk olarak varlıklarını korudular. Muhtemelen bu dö-nemde de yerleştikleri toprakları daha çok tarıma ve hayvancılığaaçarak yurt haline getirme hareketlerini sürdürdüler. Daha önce yer-leşmiş halkların dili ve kültürünü eriterek kendi Hint-Avrupa gru-bundan olan dil ve kültürlerini hakim kılmada daha ileri bir aşa-maya girdiler. Bu dönem, kültürlerin ve dillerin zoraki değil, doğalbir tarzda birbirleri içinde eridiği yıllardır. Medlerin, Pers egemen-liği altında, dil ve kültür alanındaki gelişmeleri engellenmezse bile,daha sonraki fırtınalardan korunmak için gerekli olan siyasi geliş-meleri engelleniyordu. Siyasi bir gelişme içinde olmamak ise, aşiretve kabile organizasyonlarının tekrar güçlenmesine yol açıyordu. Bir

    halk, dış istilalara karşı korunmak için örgütlenme zorunluluğuduyar. Bu örgütlenme, siyasi örgütlenmelere dönüştüğünde başarılısonuçlar verebilir. Ama Medlerdeki kabile ve aşiret biçimindeki ge-riye dönüş, etkileri günümüzde de duyulacak tehlikeleri beraberin-de taşıyordu. Halbuki Medler, Asur’a karşı ilkel kabile ve aşiret ör-gütlenmesi yerine, siyasi yönü daha ağır basan aşiret konfederasyo-nu biçimindeki örgütlenmeyi yaratarak başarıya ulaşmışlardı.Doğru olan bir şey varsa, o da bu dönemde Kürt halkının ilk biçim-lenmiş ögelerinin, istila, işgal ve yabancı egemenliğine karşı siyasibir örgütlenme ve mücadeleyi başaramadığıdır. Bunun doğal birsonucu olarak, aşiret tipi örgütlenmeyi yeniden geliştirip dağlık al-anlara çekilmek ve yerleşmekle elde edilen, ama uygarlık geliştikçesahteliği ve kofluğu anlaşılan bir bağımsızlık anlayışına ve mücade-lesine yöneldiler. Bugün bile bu sahte aile, kabile, aşiret bağımsız-lık anlayışı ve bu anlayışın doğurduğu çatışma ve çekişmeler, Kür-distan Kurtuluş Hareketi önündeki en büyük engellerden birisidir.

    Yunan-Makedonyalılar, Ermeniler, Romalılar, Partlar ve Sasani-ler, köleci dönemde Kürtlerin memleketini sürekli işgal eden ve ar-alarında bir savaş alanına dönüştüren kavimlerdi. İIkçağda enbüyük köleci imparatorluğu kurmak, Ortadoğu’dan geçen ticaretyollarına hakim olmakla mümkündü. Bu çağda artık değerin yapa-cağı ve yapmak zorunda olduğu ilk ve önemli işti. Kürtlerin bütüntalihsizliği, üIkelerinden çaprazlama geçen bu yolları kendi siyasidenetimleri altına alamamalarıydı. Kuzey-güney, doğu-batı arasın-daki ilişkiler bu üIkede düğümleniyordu. Ayrıca birkaç uygarlıkbesleyen, ilk çağda “yeryüzü cenneti” sayılan Mezopotamya Kürt-lerin memleketi haline gelmişti. Bu kadar stratejik ve verimli bir üI-kenin, eğer sahipleri tarafından korunamıyorsa işgale uğrayacağıaçıktır. Ayrıca böyle verimli ve stratejik bir alanın, her yeni doğangücün iştahını kabartacağı ve bu nedenle sürekli bir savaş alanı ola-cağı da açıktır. Bu coğrafik konum, neden Kürtlerin bir siyasi geliş-me içine giremediklerini, neden dağdakiler özgürlük ruhunu korur-ken, ovadakilerde teslimiyetin geliştiğini, neden küçük kabile veaşiret örgütlenmesini aşamamış bir halk olarak kaldıklarını bizegayet iyi açıklamaktadır. Yabancı uygarlıklar içinde yitip yok ol-

    22 23

  • maktansa, kendi ilkel yaşamını -uygarlık dışı kalmak pahasına daolsa- sürdürmek, varlığını korumak için elde kalan tek yoldur.

    Köleci çağdan, Ortadoğu feodalizminin Batı kapitalizmine karşıüstünlüğünü kaybettiği XVI. yüzyıllara kadar, Kürdistan’da gelişenişgal, istila ve yabancı hakimiyet biçimlerinin bu nedenleri değiş-memiştir. Nedenler değişmeyince işgal, istila ve yabancı egemenlikaltında yaşamaktan ibaret olan Kürtlerin ve Kürdistan’ın tarihi depek değişmeyecektir. Sadece değişecek olan, yeni istilacının, yeniegemenin ve yeni sömürgecinin kim olacağıdır. Sayısız efendi, des-pot değişmiştir; ama Kürdün ve Kürdistan’ın tarihi çok az değiş-miştir. Kürtleri anlatırken sık sık ilkçağı anımsamak bu nedenle tu-haf karşılanmamalıdır.

    Yabancı egemenlik, doğası gereği şehirde ve ovada kurulur. Kürtkente karşıdır ve düşmandır. Kentin kendini yutmaya hazırlanan biruygarlık canavarı olduğunu çok iyi bilmektedir. Kürdün gözünde“bajar” yabancılık, gariplik demektir. Tarihte Kürtler kadar“bajar”dan ve “bajari”den çekmiş başka bir halk çok az bulunur.Bugün bile şehir, ulusal değerleriyle, diliyle, kültürüyle ve emeğiy-le, Kürdü ve Kürtlüğü yutan bir vantuz gibidir.

    Köleciliğin son döneminde Kürdistan’ı Bizanslılarla Sasanilerarasında sürekli bir çatışma ve hegemonya alanı olmaktan Arap isti-lası “kurtardı”. Ama yeni gelen fatih de eskileri pek aratmayacakcinstendi. Yeni bir dinin temsilcileri olarak ArapIar artık Orta-doğu’nun yeni efendi kavmidir. 650-850 yılları, Arapların Orta-doğu’da en büyük yayılmayı ve feodalizme dayanan sömürgeciliğigüçlü bir şekilde gerçekleştirdikleri yıllardır. İngilizlerin elinde biryayılma ve sömürgecilik aracı olarak kapitalizm ne kadar büyük roloynadı ise, Arapların elinde de feodalizm, Fas’tan Hindistan’a, Kaf-kasya’dan Habeşistan’a kadar aynı yayılma ve sömürgeleştirmerolünü oynadı. Burjuva ideolojilerinin uyuşturucu etkisinden binkat daha uyuşturucu olan islamcılık, halklar için, Arap hakimiyetineuyduluk ve milli (*) geçmişlerini inkar anlamına geliyordu.

    Kürtler, Arap hakimiyeti altına girdikleri feodal dönemde de, da-

    ha az işgal, istila ve yabancı egemenlik biçimlerine tanık olmadılar.Köleci dönemde hiç olmazsa ideolojik olarak milli kalabilen ve birmilli direnme ideolojisi görevini gören “Zerdüşt” dininin ortadankaldırılmasıyla, Kürtler, manevi alanda da yabancı işgale uğradı. İs-lamlık, Kürdün beyninde ve yüreğinde milli inkarı hazırlayan vekaleyi içten fethetme rolü oynayan bir “Truva Atı” gibidir. Düşünceve duygu alanında günümüze kadar etkisini duyuran islamlık, Kür-distan’ı her işgal edenin elinde aynı rolü oynamıştır. Mezhepleri vetarikatlarıyla yerli ve yabancı feodallerin elinde sömürüyü gizleme,ümmetçiliği geliştirme, milli değerleri unutturma aracı haline gelenislamlık, ortaçağdan günümüze kadar Kürtlerde milli direnme ruhu-nu öldüren en büyük ideolojik araçtır.

    Feodal dönemde Kürtlerin tarihine islamlık gibi sokulan başkabir “Truva Atı” da, hainleşen aşiret reisleri ve feodallerdir. Arapegemenliğinin temsilcileri olarak Arap ve Kürtlerden oluşturulan vekendilerine “şeyh”, “seyit”, “mir”, “emir” gibi lakaplar takılan bufeodaller güruhu, Kürdistan tarihinde en hain kuşaklardan birinioluşturur. Kendilerini binbir bağla Arap feodallerine bağlayan buKürdistan feodaller güruhu, Arap uşaklığını açık-seçik bir şerefpayesi olarak benimserler. Kendi milliyetini inkar ederken, Araplarıkavmi necip, yani temiz kavim diye yüceltirler. Feodal döneminbaşlangıcından günümüze dek Kürt halkının önünü tutan bu hakimfeodal tabaka, dış işgalcilerin gönüllü bir davetiyecisi rolünü oyna-yıp, milli yönden gelişmememizin en önemli sosyal nedenidir.

    Feodal toplumun olgunluk aşamasını teşkil eden X-XVI. yüzyıl-ları, Kürdistan tarihinde yabancıların işgal, istila ve hükümranlıkhareketlerinin nispeten azaldığı bir dönemdir. Arap Abbasi impara-torluğunun zayıflayıp dağıldığı, Bizans’ın iç didişmelerle çürüdüğüve barbar Türk-Oğuz boylarının henüz güçlü ve devamlı bir siyasihükümranlık kuramadığı bu dönem, Kürtlerin biraz kendilerine gel-melerine ve nefes almalarına yol açar. Kürt feodallerinden bir kısmısiyasi güçlerini geliştirip kral olmaya yönelirler. Olgunluk aşa-masındaki kapitalizm aşiret bağlarını çözerek sosyal gelişmeyi hız-landırır. Bu yıllarda sosyal gelişmeye bağlı olarak milli gelişme dehızlanır. Kürt dili ve kültürü, dönemin başlarında Feqî Teyranî, son-

    24 25

    (*) Milli kelimesi ile anlatılmak istenen, sözü edilen kurum ve değerlerinKürtlere özgü olduğudur.

  • larında Ehmedê Xanî gibi ozanları yetiştirecek ve Mem û Zîn gibibir ulusal destanı verecek düzeydedir. Tüm istila ve işgallere rağ-men Kürtler, modern bir milliyet olma yolundadırlar veOrtadoğu’nun diğer milliyetlerinden geri kalan yanları yoktur.

    X-XVI. yüzyıllarda Kürdistan’da hakimiyet kurmak isteyengüçler çıkmamış değildir. Özellikle barbarlığın yukarı aşamasında,askeri bir örgütlenme yapısına sahip olan Türk Oğuz boyları, Orta-doğu’nun yeni istilacıları olarak akınlarını gittikçe sıklaştırmakta veefendi kavim olmaya hazırlanmaktadırlar. Daha XI. yüzyılda Kürdi-stan’a girmişlerdir. Ama Kürt kabile ve aşiretleri karşısında tutuna-mamışlardır. Kürt beyleri de, bu dönemde siyasi ve askeri güçleri-nin zirvesine varmışlardır. Bu yüzyıllarda Kürtlerle Türkler birbiriüzerinde siyasi üstünlük kuramamışlardır. Kürdistan’da bazı beylik-leri ele geçiren Türk beyleri, kısa bir süre sonra Kürt sosyal yapısıiçinde erirler. Kürtler, Türklere nazaran sosyal açıdan çok daha ile-ridirler. Cengiz ve Timur tarafından XIV-XV. yüzyıllarda girişilenMoğol istilaları da, Kürdistan’ı baştan başa istila etmesine rağmen,bunu kalıcı bir hakimiyete dönüştüremediklerinden, etkilerini kısasürede yitirdiler.

    XVI-XIX. yüzyılları, Kürdistan üzerinde yabancı hakimiyetlerintekrar kuvvet kazandığı ve birbirlerine karşı yoğun bir hegemonyakurma mücadelesine giriştikleri dönemdir. Bir yandan İranlılar,diğer yandan Osmanlılar, mezhep çelişkisini de katarak geliştirdik-leri bu hegemonya mücadelesi ile hem ülke, hem halk olarak Kürt-leri ve Kürdistan’ı ikiye bölmüşlerdir. XVI. yüzyılda merkezi-feo-dal bir devlet oluşturamayarak, her iki tarafın piyonları haline gelenfeodaller, bu yüzyıldan itibaren siyasi ve askeri alandaki güçleriniadım adım yitirerek, günümüze doğru tamamen sosyal ajan (*) birtabaka haline geldiler. Halbuki XVI. yüzyılda birbirlerini kıraca-klarına, merkezi bir feodal devlet kurabilselerdi, başaşağı giden birtarih değil, sürekli yükselen bir Kürt ve Kürdistan tarihinin doğ-masına yol açacaklardı. XIX. yüzyılın sonuna geldiğimizde Kürtler

    güçten iyice düşürülmüşlerdir. Siyasal ve askeri gücün İranlılar veOsmanlılar elinde yoğunlaşmasından dolayı, sahte kabile ve aşiretörgütlenmesi daha da geliştirilmiştir. Artık bu sahte ve feodal te-meldeki örgütlenmeler vasıtasıyla -örneğin II. Abdülhamid’in kur-duğu Hamidiye Aşır Alayları- Kürtleri birbirine kırdırarak yönet-mek bir çocuk oyuncağıdır.

    XIX. yüzyıldan itibaren Kürtlerin tarihine üçüncü bir “TruvaAtı” rolünü oynayacak olan unsurlar da dahil edilmiştir: Mecburiaskerlik ve vergi yükümlülüğü ve bu temelde daha sonraları -özelli-kle yakın tarihimizde- gelişecek olan uşak ve ulusal-inkarcı aydıntabaka. Osmanlı bürokrasisi bu nedenle Kürdistan’ı harabeye çevi-recek, mecburi askerlik ve vergi yükümlülüğü kabul ettirilecektir.XIX. yüzyıl boydan boya bir isyanlar yüzyılı olacak, fakat isyanlarezilecektir. Milli kurtuluş hareketlerinin yükseldiği XIX-XX. yüzy-ıllarda Kürtler hâlâ bellerini doğrultamayacaklardır.

    XIX. yüzyılın ortalarından itibaren dünya çapında hakim üretimbiçimi haline gelen kapitalizmin egemenliği döneminde, Kürtlerinve Kürdistan’ın tarihi eskisinden daha iyi olmayacaktır. Güçtendüşen Osmanlı ve İran imparatorlukları, artık tarih sahnesini terketmeye hazırlanmaktadırlar. Kapitalizmin dengesiz gelişmesidünyayı dengesiz bir şekilde etkilemekte ve hegemonya alanlarınadönüştürmeyi gerektirmektedir. Hiçbir halk, hiçbir ülke kapitaliz-min geliştirdiği bir avuç “Batı medeni ulusu”nun sömürgesi olmak-tan kurtulamayacaktır. Kısaca bu sefer de XX. yüzyılın başlangıcın-dan itibaren kapitalist sömürgecilik tarafından, Kürtlerin ve Kürdi-stan’ın ezici bir darbe yemesi kaçınılmazdır. Kürtlerin herhangi birsiyasi ve askeri güçleri yoktur. Bir oyuncak haline dönüştürülen ka-bile ve aşiret örgütlenmesiyle Kürt halkı modern burjuva ordularınakarşı ne yapabilir?

    Aslında yapacağı çok şey vardır. Çünkü XX. yüzyılın başlangıcıX. yüzyılın başlangıcına benzemektedir. Türk ve İran egemenliğidağılmak üzeredir. Kendileri kapitalist emperyalizmin sömürgesiolma sürecini yaşamaktadırlar. Emperyalist devletler açık bir işgalihenüz başlatamamışlardır. Tüm sorun, bu elverişli uluslararası şart-lardan yararlanmak, bunun için de siyasi gelişmeye engel olan aşi-

    26 27

    (*) Sosyal ajan: Hakim ulus burjuvazisi yararına toplumsal gelişmenin

    önünde engel haline gelen kişi, kurum, tabaka, sınıf vs.’ye verilen sıfat.

  • ret örgütlenmesi yerine modern siyasi örgütler kurmaktır. Ama so-syal yapı bu olanağı vermemektedir. Durgunlaştırılmış feodalizm,bu feodalizmi temsil eden uşak aşiret reisleri ve feodal şeyhlerbüyük bir engeldir. Modern bir burjuva ve proletarya sınıfı yoktur.Bu ortamda yeniden örgütlenen Türkler milli kurtuluşlarını kazanır-ken, emperyalistlerle de Kürdistan’ı bir daha ameliyat masasınayatırdılar.

    Kürdistan’ın bu seferki parçalanması, hem nicelik olarak dahafazla, hem de nitelikçe daha yıkıcı sonuçlar getirecek cinstendir.Kapitalizmin en ufak ilerletici bir ögesini sosyal bünyesine kata-mayan Kürtler, kapitalist sömürgeciliğin en vahşi biçimlerinemaruz kalırlar. Emperyalist aşamada gericileşen kapitalizmin zehi-rini en gaddar ve en ince sömürgeci yöntemlerle Kürdistan’a akıtangüçler, bu sefer kesin olarak Kürtleri ve Kürdistan’ı tarihten silmekkararındadırlar. Binlerce yıldan beri gelişen ve insanlığın kültürceen verimli bir alanında oluşan Kürt kültürünü ve kişiliğini yok et-mek ve ulusal inkarcı-uşak bir aydın tabaka yaratıp, toplumun söz-cüsü kılmak için ne lazımsa o yapılır. Siyasi, askeri, ekonomik vekültürel alanda her türlü hakimiyet biçimleri sonuna dek uygulanır.Soykırımlar her zaman gündemdedir. Kürdün işgücü beş para etmezbir şekilde işsiz bırakılmıştır. Anasının kucağından alınan çocuklar,eritmeye tabi tutulur ve ulusal başkalaşıma uğratılırlar. Zorunlu as-kerlik, Kürt erkeğini namus, mertlik ve yurtseverlik alanında iğdişetmiş gibidir. Hakim sınıflar, zaten uşaklığı yüzyıllardan beri birfeodal kurnazlık haline getirmişlerdir. Kendisine, emeğine, yurdunave insanlığa karşı hemen hemen ihanet ettirilmemiş tek fert kal-mamıştır. Yabancı egemenliğin direkt etkileyemediği tek kesim ka-dınlardır. Ama kadınları da, sınıflı toplumun kendisi, dahabaşlangıç döneminde köleleştirmiştir.

    Kısacası, sınıflı toplum tarihi boyunca, çeşitli kavimler ve uluslartarafından Kürtler üzerinde sürekli geliştirilen işgal, istila ve sömür-gecilik hareketleri doğal amaçlarına ulaşacaklar mıdır? Yani Kürtlertarihten kesin olarak silinecekler midir?

    Sınıflı toplum ve bu toplumun en son aşaması olan kapitalist em-peryalizm ve sömürgecilik çöküş çağını yaşamaktadır. Halklar,

    büyük ve küçük, silahlı ve silahsız olmalarına bakmaksızın,günümüzde direniyorlar ve zafere ulaşıyorlar. Sistem olarak kapita-lizmi aşan sosyalizm altında birçok halk yeni yeni çiçek açmakta-dır. Sınıflı toplumu iyice gerileten ilerici insanlık, sınıfsız toplumadoğru yol almaktadır. Tüm sınıflı toplumların işgalci rejimlerinetanık olmuş ve buna rağmen, milli varlığını, en gelişmemiş biçimdede olsa, insanlığın bu aşamasına kadar getirebilmiş bir halk -Kürthalkı- yok edilemez.

    Karşımızdaki emperyalizm ve sömürgecilik kendiliğinden yıkıla-cak değildir. Tarihte hiçbir zor rejimi, en gerici döneminde bile ken-di kendine yıkılmamıştır. Hele sınıflı topluma dayalı zor rejimleri-nin, günümüzde bilim ve teknolojinin de tüm olanaklarını ve görül-memiş işkence yöntemlerini uygulayarak yaşamaya çalıştıkları hes-aba katılırsa, yeni bir Med Hareketi geliştirmekten başka bir ça-remiz kalmadığı görülecektir.

    Asurlar, ilk atalarımız olan Medlerin bir halk olarak doğmalarınıve yurt sahibi olmalarını önlemek ve Medleri yok etmek isteyen,dönemin en yıkıcı köleci emperyalistleriydi. Medler, böyle azgın vetüm Ortadoğu halklarının korkulu rüyası haline gelen bir düşmanakarşı, kendilerini “aryen” (ateş asıllı) halk ilan ederek direnmeyekarar verdiler. Eğer teslimiyeti kabul etselerdi, oldukları yerdesıkışıp kalacaklar ve muhtemelen bir halk haline gelemeyeceklerdi.Kawa’nın çekici altında dövülen demir gibi, Medler de, Asur’akarşı 300 yıl süren halk olarak var olma ve yurt tutma savaşı içindeçelikleştiler ve Asurları yıkarak Kürt halkının oluşmasının temelle-rini atmayı başardılar. Kendileriyle birlikte tüm Ortadoğu halklarınıkurtaran Medler, bu kurtuluş günlerini “Newroz” adıyla her yılateşler yakarak kutladılar. Ortadoğu halkları bugünün anısını halaunutmamışlardır ve ateş yakarak kutlamaktadırlar.

    Sınıflı topluma girmeden yok edilmek istenen Medlerin bu duru-muna karşılık, Kürtler de bugün sınıflı toplumdan çıkmadan yokedilmek tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Düşman Asur’u aratmaya-cak cinstendir. Sınıflı toplumun şafağını delerek halklaşmayı başa-ran Kürtler, büyük acılar içinde geçirdikleri sınıflı topluma karşıduydukları kinle sınıfsız toplumun şafağını delerek, bu sefer daha

    28 29

  • bağımsız ve özgür olarak milli varlıklarını üst bir düzeyde yenidenyaratacaklardır. Bu ise, “aryen” halk olma bilincini duyarak kutsalbağımsızlık ve özgürlük savaşını vermekle, kısaca günümüz şart-larına uygun yeni bir Med Hareketi başlatmakla mümkündür. Birinci Bölüm

    SINIFLI TOPLUM VESÖMÜRGECİLİK TARİHİ

    Amansız bir baskı altında Kürdistan’daki toplumsal örgüt-lenmenin dağıtılması, bunun yerine hakim uluslarla bütünleştir-menin yoğun bir ekonomik sömürü ile birlikte gerçekleştirilmeyeçalışılması, ortaya, izah edilmesi gereken karmaşık bir toplumsalolgular ağı çıkarmaktadır. Bu olgular açıklanmadan, toplumsal veulusal gerçeklik konusunda somut görüşlere varmak, bu görüşlerışığında toplumsal ve ulusal kurtuluş yolunda örgütlenmek vemücadeleye girmek olanaksızdır. Ayrıca tüm bu toplumsal olgu-ların tarihte nasıl oluştuğunu, hangi aşamalardan geçtiğini, ar-alarında ne gibi ilişkiler kurulduğunu görmeden, günümüzde han-gi dış ortamlarla somut bağlantılar içinde biçimlendiğini göster-meden, bugünkü somutlukları hakkında doyurucu bir açıklamadabulunmak mümkün değildir. Bu yöntem bizi, insan toplumununevrimini, bu evrimde sömürgeciliğin gelişmesini, bu gelişmeyekarşı bağımsızlık mücadelelerini daha yakından görmeye götür-mekte, ayrıca ülke ve halk tarihimizin bu evrimin ışığında ince-lenmesini zorunlu kılmaktadır.

    30 31

  • I - İlkel komünal topluluk

    Toplum, insan türünün var olma tarzıdır. Toplum olgusu, çalış-maya bağlı olarak, insan gırtlağının çok ses çıkarmaya elverişli halegeldiği, beynin düşünme yetisine kavuştuğu andan itibaren oluş-maya başlar. Başlangıçta insanın, kendine yakın hayvan türlerindenpek farkı yoktur. Doğada hazır bulduklarnı yer, ağaçlar üzerinde vekovuklarda örgütsüz bir şekilde barınır. Ama, düşünme ve konuşmayetisini kazanmasıyla birlikte, yiyecek toplamada, diğer hayvanlarakarşı kendini savunmada, doğal afetlere karşı korunmada, bazı ilkeltaş araçları geliştirmek ve hemcinsleriyle dayanışma içine girmekkaçınılmaz olur. Bu aşamaya kadar, hayvanlar arasında geçerli olanbiyolojinin evrimler kanunu hüküm sürmektedir.

    Toplumsal örgütlenmenin ilk şeklinin oluşmasıyla birlikte, insan-lar arasında toplumsal kanunlar işlemeye başladı. Bu da temelde,üretim güçleriyle üretim sürecinde insanların birbirleriyle kurdu-kları üretim ilişkileri arasındaki kanundur. Her dönemin toplumsalörgütlenmesi, bu örgütlenmenin kapsamı ve genişliği, üretim güç-lerindeki gelişmeye bağlıdır.

    İlkel komünal topluluk düzeninde yaşayan insanlar, toplayıcılıkve avcılıkla geçinirlerdi. Bu amaçla kullandıkları taşlar ve sopalar,ön ayakların eller biçiminde gelişmesine yol açtı. Büyük av hayvan-larının avlanması ve yırtıcı hayvanlardan korunma bireyin gücünüaştığından, topluluk halinde bulunmak büyük kolaylıklar sağladı.Anlaşma ihtiyacı, gırtlaktan çıkan bazı sesleri, kelimeler halindebellemeye götürdü. Böylece dilin çok ilkel şekli ortaya çıktı.

    Dil ile toplum, birbirini zorunlu kılan, biri olmadan diğerininyaşaması olanaksız olan bir bütün teşkil ederler. Dilin tarihi, toplu-mun tarihi kadar eskidir. Toplumsal biçimlenişlerin ardarda geliş-mesiyle dilin gelişmesi birlikte yürür. Dil, bir üst yapı kurumu ol-mayıp her toplum ve toplumların her sınıfı için vazgeçilmez bir ör-gütlenme aracıdır. Tüm toplumsal olgular, dil aracı kullanılmadanbir örgütlülük kazanamayacağı gibi, bir gerçeklik haline de gele-mezler. Buna karşılık, toplumsal olguların çeşitlenmesi, gelişmesi

    dilin zenginleşme nedenidir. Bir toplumu dağıtmanın, onusömürüye en açık hale getirmenin yolu, o toplumun dilini yoketmekve işlemez hale getirmektir.

    Dille birlikte beynin düşünme yetisi de potansiyel bir güç olmak-tan çıkıp bir gerçek haline gelir. Düşünce, dil olmadan gerçekleşe-mez. Düşüncenin kalıbı ve gerçekleşme aracı dildir.

    İlkel komünal toplulukta ortaya çıkan bir toplumsal olgu daemektir. Toplumsallaşmayla birlikte insan faaliyetinin önemli birparçası emek haline gelir. Rastgele çalışmanın emek biçimini al-ması için beynin tasarı kurması ve bu tasarı doğrultusunda bedenorganlarının üretim sürecinde çaba harcaması gerekir. Emeğin tarihide toplumla birlikte başlar. İnsanın emek faaliyeti her türlü toplum-sal gelişmenin temelini oluşturur. Bir anlamda, toplumun evrim ta-rihi, emeğin tarihiyle özdeştir.

    İlkel komünal toplulukta dil, düşünce ve emek araçlarının birbirinikarşılıklı etkilemesi sonucu oluşan ilk toplumsal örgütlenme birimiklandır. Klan birimi, üretim koşullarının çok sınırlı olduğu bir or-tamın ürünüdür. Klan topluluklarında bütün üyeler birbirine kan bağıile bağlıydı ve ancak cinsiyete dayalı bir iş bölümü mevcuttu. Gruphalinde evliliğin geçerli olduğu klan toplulukları birbirinden yalıtıktı.Ne klan içinde ne de klanlar arasında sömürü olanağı yoktu. İnsanlar,ancak kendi yaşamlarını sağlayacak kadar geçim maddeleri toplaya-bilmekteydiler. Emeğin üretkenliği henüz artık ürün üretecek seviy-ede değildi. Toprak bir üretim aracı haline gelmemişti. Klanların be-lirli bir toprak parçası üzerinde yerleşmesi de söz konusu değildi.

    İlkel komünal toplumun bu özellikleri, klanların bir biri üzerindehakimiyet kurma olanaklarını da ortadan kaldırmaktaydı. Hakimiy-et altına alma, bir değer kazandırmalı ve belli bir yarar sağlamalıdır.Halbuki klan birimleri artık-ürün biriktiremezlerdi. Klanları haki-miyet altına almak için, geriye, yaşam araçlarından yoksun bırak-mak kalır ki, bu da tamamen bir fiziki imhayı gerektirirdi. Bununiçin klanlar, ne yabancı hakimiyeti tanıdılar, ne de kendileri haki-miyet altına aldılar. Bir klanı yok etmek mümkündü, ama özgür-lüğünden yoksun bırakmak asla mümkün değildi.

    İlkel komünal toplumun büyük bir bölümü vahşet düzeni altında

    32 33

  • geçti. Toplayıcılık ve avcılıkla karakterize edilen bu dönem, yontmataştan aletlerin yerine cilalı taştan aletlerin geçmesi ile son buldu.Aletlerde meydana gelen ilerleme üretimin gelişmesinde de etkisinigösterdi. Hayvanların evcilleştirilmesi ve bitkilerin ekilmesiyle bir-likte insan emeğinin verimi arttı. Toplayıcılık ve avcılık ekonomisi-nin yerine geçen çobanlık ve tarım ekonomisi, insanlık tarihindebüyük bir devrimci etki yarattı. İnsan toplulukları, hayvan sürüleri-nin ardında ve verimli topraklar üzerinde daha gelişmiş bir toplum-sal düzene geçtiler. Klan topluluklarının birleşmesinden ve kaynaş-masından hem nicelik ve hem de nitelik bakımından farklı, daha ge-lişmiş kabile ve aşiret birlikleri doğdu.

    Kabile ve aşiret birliklerinin örgütlenmesini olanaklı kılan, üre-tim araçlarındaki gelişmenin belirli bir düzeyi oldu. Çobanlık vetarım ekonomisi, klan yerine, daha geniş insan birliklerine ihtiyaçgösteriyordu. İlkel komünal topluluğun barbarlık düzeni denilen buevresinde de sömürü mümkün değildi. Çoban aşiretlerle tarımcı aşi-retler arasında, sınırlı da olsa bir iş bölümü doğmuştu. Eskisiylekıyaslanmayacak derecede bir üretim artışı olmasına rağmen, artannüfus, artık-ürünün meydana gelmesini olanaksız kılıyordu.

    Kabile ve aşiret birimlerinin kendi içlerinde ve kendi aralarındasömürüye olanak tanımamaları, topluluklar arası hakimiyet ilişkile-rinin bu dönemde de doğmasını olanaksız kıldı. Toprağa dayalı birartık-ürün henüz ortaya çıkmadığından, yerleşik sahaların işgaledilmesinin maddi temeli yoktu. Artan insan toplulukları, boş alan-lara göç ederek, oralarda çobanlık ve tarım ekonomisinin daha dagenişlemesine yol açıyorlardı. Bu dönemde, zoru ve sömürüyü içer-meyen, boş toprakların üretime açılması biçiminde bir yayılma var-dı. Kabile ve aşiret toplulukları arasında tam bir bağımsızlık vardı.Bu dönemin bireyi, topluluğa sıkı sıkıya bağlı olup kölelik nedirbilmiyordu. Yine bu dönemde, kabile ve aşiret birimleri yok edile-bilirler, ama asla tutsak edilemezlerdi.

    İlkel komünal topluluğun sonuna kadar, insan topluluklarının, za-man ve mekan içinde yayılışlarını tesbit etmek hemen hemen müm-kün değildir. Daha çok coğrafi etkenler sonucu oluşan büyük ırk gru-plarının, bu dönemdeki yayılışı ve tarihi de genel hatlarıyla bellidir.

    II- Köleci toplum ve sömürgecilik

    Üretici güçlerdeki gelişmenin, bireyin yaşaması için gerekliolandan daha fazla bir ürün (artık-ürün) vermeye başlaması, sınıflıtoplumun maddi koşulu oldu. Toplumdaki küçük bir azınlık, zor,ikiyüzlülük, hile gibi çeşitli yollarla ortaya çıkan artık-ürünü gaspetmeye çalıştı.

    Artık ürünün doğmasında insan emeği belirleyici bir rol oyna-dığından, insanın bir mülk durumuna getirildiği kölecilik, ilk sınıflıtoplum biçimi oldu. Kölecilikte esas olan, bireyin tam bir mal gibideğerlendirilmesidir. Zenginliğin ölçütü, sahip olunan köle sayısıile doğru orantılıdır.

    Köle sahipleri, gerek ellerindeki köleler üzerinde baskı vesömürü uygulamak ve gerekse yeni köleler sağlamak için, zor ay-gıtı olan devleti oluşturdular. Devlet, sömürünün gerçekleştirilme-sinde, sömürücü sınıfların dayandıkları en güçlü araçtır. Çeşitliideolojik kılıflara büründürülen devletin asıl özü budur.

    İlkel komünal toplumdaki kan bağına dayanan aşiret örgütlenme-si köleci toplumda çözüldü. Üretici güçlerdeki gelişme bu tip örgüt-lenmeyi engel olarak gördü. Sınıflı toplum ve devlet, sınırları bellibir toprak parçası üzerinde örgütlenir. Belli bir toprak parçasıüzerinde örgütlenmek, sömürünün gerçekleştirilmesi için şarttır.Köle emeği, daha çok bir toprak parçasına bağlanarak artık-ürünügerçekleştirir. İnsanlar, artık kan bağı ile bağlı değil, belli bir toprakparçasına bağlanmayı ifade eden vatandaşlık bağı ile devlet uyru-kluğuna bağlıdır.

    Köleci devletin egemenliği altında ve belli bir toprak parçasıüzerinde -aşiret örgütlenmesinin çözülmesi ile- bireyler halk tipindeyeni bir örgütlenmeye geçtiler.

    Halklaşma sürecinde, aşiret bağları devam etmekle birlikte, ortakbir dil ve kültür bağıyla belli bir toprak parçasına bağlılık da geliş-meye başladı. Bu dönemde, bireylerin toprağa bağlanmasınınönemli nedenleri vardır. Madeni araçların da kullanılmaya başlan-masıyla, tarıma açılan toprak önemli bir üretim aracı oldu. Toprak,

    34 35

  • insanları besleyen ana gibidir. Halkların, onsuz yaşayamayacaklarıgelenek ve görenekleriyle yerleşik hayat arasında sıkı bağlaroluşmuştur. Halkların tarihi, belli bir toprak parçası üzerine yayılmave burayı kendilerine yurtlaştırmayla başlar. Günümüzde uluslarhalinde örgütlenen toplumların çoğunun tarihi, köleci dönemde to-prağa yerleşme ve burayı yurtlaştırma hareketiyle başladı. Daha ön-ceki tarihleri belirsizdir.

    Yeryüzünün en verimli topraklarının yurtlaştırılması, insanemeğinin üretkenliğinin artması ve geniş çapta artık-ürünün ortayaçıkması, içerde köleciliğe yol açtı. Bu ise köleci sömürgeciliğinmaddi temelini oluşturdu. Sömürgeciliğin tarihi, köleci toplumageçişle başlar. Köle sahibi sınıf, yeni toprakları tarıma açma yerine,halkların iskan ettikleri ve verimli bir üretim kaynağı haline getir-dikleri toprakları fethetmeye koyuldu. Fetihlerin asıl amacı, özgürinsanların köleleştirilmesi ve ellerindeki servetlerin talan edilmesiidi. Fetihler sonucu kurumlaşan köleci sömürgecilik, daha çok hal-kların köleleşmesinin temel aracı oldu. Bir toplumun köleciliğegeçişi, içte sınıflaşmayı derinleştirirken, dışta da halkları köleleştir-meyi esas amaç edindi. Devlet, bu süreç içinde tayin edici bir roloynadı. Devletin içinde oluştuğu kavim, daha çok imtiyazlı bir yeresahip oldu ve diğer halklar tutsak bir statü altına sokuldu.

    Köleci toplum ve bu topluma dayalı sömürgecilik, zaman ve me-kan içinde geniş bir yaygınlık kazanıp halkların tarihinin en çokbaskı ve sömürü altında kalan dönemini oluşturur.

    M.Ö. 4000 yıllarında Aşağı Mezopotamya’da başlayan köleci-lik, M.S. IV. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasıylatarihteki etkinliğini kaybetti. Bu süre içinde Mısır, Hint, Çin, Me-zopotamya’nın tamamı, Anadolu, Yunan ve İtalyan yarımadalarıy-la, tüm Akdeniz kıyılarına yerleşen köleci üretim biçimi,başlangıçta üretim araçlarının, dilin, kültürün, bilimin gelişmesin-de önemli bir rol oynadıysa da, dağılış döneminde gerici ve em-peryalist bir karakter kazandı.

    Köleci toplumun gelişmesini halklar sessizce karşılamadılar.Kölecilik tarihi, aynı zamanda, halkların özgürlüklerini korumak,ulusal değerlerinin tahribini önlemek için verdikleri mücadelelerin

    tarihidir. İstilacı kavimlere karşı savaşarak varlıklarını koruyan hal-kların büyük bir bölümü günümüze kadar gelebilmişlerdir. Bu dö-nemde köleci egemenliği tanımayan çoğu kabile ve aşiretler dağlıkalanlara çekilerek bağımsız yaşantılarını sürdürmeyi başarmışlardır.Köleci egemenler ve bunların işbirlikçilerine karşı, köleler ve kölehalkların yaptığı mücadeleler ilkçağ tarihinin devindirici gücüdür.

    Köleci toplumun son aşamasında kurulan Roma İmparatorluğu, otarihe kadar halklar üzerinde kurumlaşan baskı ve sömürü düzeninidaha da geliştirerek, eşi görülmemiş bir sömürgeci devlet oldu.Üretim güçlerinin gelişmesi önünde engel teşkil etmeye başlayanköleci üretim ilişkileri ve bunları zorla ayakta tutmaya çalışan Ro-ma emperyalizmi, içte sınıf mücadeleleri, dışta da halkların özgür-lük mücadeleleri sonucu dağılarak yerini üretim güçlerinin gelişme-sini daha da hızlandıran feodal üretim biçimine bıraktı.

    III- Feodal toplum ve sömürgecilik

    Temelde bireyi mülk konusu olarak ele alan kölecilik, başta in-san emeği olmak üzere, üretim güçleri önünde bir engel haline ge-lince, toplumda bir durgunluk başgösterdi. Köleci ilişkilerin ortadankalkması, tarihi açıdan zorunluydu. Nitekim, içte kölelerin, dıştahalkların baş kaldırması sonucu Roma İmparatorluğu’nun dağıl-masıyla, insanlık yeni bir toplum biçimine doğru evrim gösterdi.Sınıflı toplum, bu sefer de feodal temeller üzerinde örgütlendi.

    Feodal toplumda esas üretim aracı olan toprak, feodal beylereaittir. Toprağa serflik ilişkileri ile bağlı olan bireyin, bir miktarüretim aracı üzerinde mülkiyet hakkı vardır. Bu durum, serfin,köleye nazaran daha fazla üretimle ilgilenmesine yolaçar. Feodaltoplumda kendi kendine yeten doğal bir tarım ekonomisi hakimolup, daha çok kullanım değeri yaratmak için yapılan üretimdemeta ilişkisinin gelişmesi sınırlıdır. Kentlerde zanaatkarların lon-calarda örgütlenmesi, meta ilişkisinin, buna bağlı olarak da kent-lerin ve ticaretin gelişmesine rağmen, toplum hala kapalı ekono-mik birimler olarak kalır.

    36 37

  • Feodal toplumda egemen sınıflar, köleci toplumun insanlıküzerinde gerçekleştirdiği baskı ve sömürü kurumlarını devralıp da-ha da geliştirdiler. Yeni baskı ve sömürü kurumları oluşturdular.Hızla örgütlenen feodal devlet, uygarlık alanlarının tamamı üzerin-de hükümranlığını gerçekleştirdiği gibi, yeni alanları da uygarlaştır-dı. Kuzey ve Orta Avrupa, feodal dönemde uygarlaştı. Feodal toplu-mun gelişip serpilmesinde de en çok yararlanılan araç devlet oldu.

    Feodal dönemde de kabile ve aşiret örgütlenmesinin çözülmesihızlanarak devam etti. Bu çözülmede, toprağın esas geçim aracıoluşu belirleyici rol oynadı. Aşiretçi özellikler, her ne kadar yer-leşik toplumda devam ettiyse de, bu ilişkiler, ilkel komünal dönem-deki gibi eşitlikçi ilişkiler olmayıp, daha çok feodal sömürüyügizlemek için yaşatılmaktaydı.

    Halkların yeryüzünün verimli alanları üzerinde giderek artanyoğunlaşması, yurtlaştırma hareketinin doğal sınırlarına varmasınayol açtı. Üzerinde sürekli üretim yapıp çoğaldıkları bu toprakparçaları, her halk için bir yurt haline geldi. Bir halkın dilinin vekültürünün egemen olduğu alan -milliyet sınırı- daha sonra oluşa-cak ulusal siyasi sınırlar için temel teşkil etti.

    Köleci topluma nazaran feodal toplumda insan emeğinin toprak-tan daha çok artık ürün elde etmesi, insanların daha yoğun bir şekil-de toprağa yerleşmesi ve serfleşmesi, feodal sömürgeciliğin madditemelini oluşturur. Feodal sömürgecilik, yerleşik halkların egemen-lik altına alınmasını ve özgür üreticilerin serfleştirilmesini amaçlar.Daha çok toprak ve serf, daha çok sömürü demektir. Feodal sömür-gecilikte de en çok yararlanılan araç devlettir. Devlete damgasınıvuran halk imtiyazlıdır. Tutsak edilen halkların üretim yapısı, dili,kültürü üzerine kurulan sömürgeci kurumlar, halkların evriminde vegelişmesinde engeldirler. Bu kurumlar, toplumun iç evrim sonucugelişip siyasi, kültürel bir güç haline gelmesini önlerler. Ayrıca aşi-retçi özelliklerin korunmasına yol açıp, derin feodal çatışmalar ya-ratarak halkın birleşmesini engellerler. Bunun için de bir avuç aşiretreisi ile feodal beyin işbirlikçi yapılmasına çalışılır ve çoğunluklabu iş gerçekleştirilir.

    Feodal toplumun ve bu topluma dayalı sömürgeciliğin gelişmesi

    kendiliğinden ve kolay olmadı. Kabile ve aşiretler devlet baskısınıtanımamak, halklar yurt bağımsızlıklarını korumak, özgür köylülerserfleşmemek, serfler özgürleşmek için sürekli direndiler. Bu direnme-ler, feodal sömürünün yumuşatılmasında, aşiretlerin özgür kalmasın-da, bazı halkların yurt bağımsızlıklarının korunmasında etkili oldu.

    Feodal egemenlik çağı, V-X. yüzyıllar arasında oluş, X-XV.yüzyıllar arasında olgunluk, XV-XVII. yüzyıllar arasında çöküşaşamasını yaşadı. (Ancak, kapitalist emperyalizmin hakimiyeti al-tında feodalizmin ömrü bazı alanlarda XX. yüzyıl sonuna kadaruzatıldı.)

    Mekan içinde de feodal toplum geniş alanlara yayıldı. Köleci dö-nemde uygarlığa açılmamış topraklar, bu dönemde feodal mülklerhaline getirildi. Asya ve Avrupa’nın tamamı, Afrika’nın başta ku-zeyi olmak üzere büyük bir kısmı feodal toplumu tanıdı.

    Bu dönemin başlangıç yılları, başta demirden madeni üretimaraçları olmak üzere, üretim araçlarının ve tekniğin gelişmesindeönemli bir rol oynadı. Her sınıflı toplumun son aşamasındagörüldüğü gibi, feodalizmin son aşamasında da içte gericilik vedışta da sömürgecilik doruk noktasına vardırılarak, bu üretim biçi-minin de ömrü uzatılmak istendi. Özellikle feodalizmi en son temsileden Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macari-stan İmparatorluğu, tarihte gerici rol oynadılar.

    Batı Avrupa’da devrimci burjuvazinin içten mücadelesiyle tas-fiye edilen feodalizm, günümüzde emperyalist ve sömürgeci ege-menliğin varolduğu yörelerde zorla yaşatılmaktadır.

    IV- Kapitalist toplum, sömürgecilikve ulusal bağımsızlık

    Sınıflı toplumun gelişmesinin son durağı kapitalizmdir.Meta ekonomisinin yaygınlaşması temelinde ortaya çıkan kapita-

    list toplumda iki temel sınıf vardır. Tüm üretim araçlarını kendimülklerine geçirip sermaye haline getiren kapitalistlerle, işgücünüherhangi bir engelle karşılaşmadan satan proleterler.

    38 39

  • Feodal toplumun kapalı ekonomik birimlerini parçalayıp ulusalçapta bir ekonomik gelişmeye yolaçan kapitalizm, başlangıçta üre-tim araçlarının, bilimin, tekniğin, kültürün gelişmesinde önemli birrol oynadı. Feodalizme karşı devrimci bir sınıf olarak ortaya çıkanburjuvazi, topluma egemen olduktan sonra, sınıf çıkarlarına aykırıne varsa hepsini acımaksızın silip süpürdü. Tüm insani değerlerialış-veriş konusu haline getirdi. Ekonomiyi, dili, kültürü, siyasalyapıyı ulusal çerçevede ve çıkarlarını en iyi koruyacak şekildeyeniden örgütledi.

    Feodal toplumun son aşamasında merkezileşen ve dağınık feodalbirimlerin birbirleriyle sürekli çatışıp toplumu tam bir kaos içindebırakmasına son veren krallık rejimleri, burjuvazinin gelişmesiönünde bir engel haline gelince devrildiler. Siyasi iktidarı ele geçi-ren ve bunu, iç ve dış sömürü için yetkinleştiren burjuvazi, sınıflıtoplumun gelişmesini uç noktasına kadar vardırdı. Kapitalizmdensonra, sınıflı toplumu sürdürecek ve geliştirecek bir üretim biçimi-nin yaratılması olanaksızdır.

    Kapitalist toplum ve bu topluma dayanan sömürgeciliği, farklıözelliklerinden dolayı üç döneme ayırarak incelemek gerekir.

    A) İlkel sermaye birikimi dönemi ve sömürgecilik

    Feodal toplumun lonca örgütlenmesi içinde gelişmesini engelle-diği zanaatçılığın, önce ev sanayii ve daha sonra manifaktür biçi-minde kapitalizmin geliştirilmesi doğrultusunda yeniden örgütlen-dirilmesiyle meta üretimi yaygınlaştırıldı. Feodal ekonomide az ge-reksinme duyulan para, kapitalist ekonomi için yaygın ve vazgeçil-mez bir nitelik kazandı. Tefeci-tüccarlar için para ve bunun dayan-dığı altın ve gümüş elde etme hırsı, daha ucuza elde edilen me-taların ihracı ile birleşince, çoğu talanla ele geçirilen bol miktardaaltın ve gümüş Batı Avrupa’ya aktı. Bu durum, kapitalist üretiminyaygınlaşıp gelişmesini hızlandırdı.

    İçte kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere büyük bir kitleyi ma-nifaktürlerde biraraya getiren ve günde onsekiz saate kadar

    çalıştıran burjuvazi, üretim araçlarını sermaye haline getirmede veişgücünü metalaştırmada büyük bir başarı sağladı. Toplum ve de-vlet üzerindeki etkisini giderek artıran burjuvazi, azami kârı gerçe-kleştirmek için her türlü aracı denedi. Bu araçlardan en elverişliside sömürgecilikti.

    Kapitalist üretimin doğuşu, geliştirdiği sömürgeciliğe etle tırnakgibi bağlıdır. Daha XV. yüzyılda girişilen coğrafik keşifler, kapitalistsömürgeciliğin yayılma doğrultusunu da ortaya çıkardı. Daha ileribir ekonomik temeli ve bu temel üzerinde yeni silahlarla donatılanbir devlet gücünü arkasına alan Batı Avrupa burjuvazisi için, kendi-sini dünya fethinden alıkoyacak başka bir güç tasavvur edilemezdi.

    Kapitalist sömürgeciliğin gelişmesi için şartlar son derece elver-işliydi. Bir yanda köleci ve feodal egemenlik çağında özgürlük tut-kusundan uzaklaştırılarak baskı ve somürüye açık hale getirilen hal-klar, öte yanda daha ucuz meta üreten bir ekonomik temel ve bu te-mel üzerinde yükselen bir orduya dayanan burjuvazi vardı.

    Kapitalizmin doğuş çağının sömürgeciliği bu dönemin gereksin-melerine dayanır. Para ekonomisinin hızlanması daha çok altın vegümüş talebini kamçılarken, yaygınlaşan meta üretimi hammaddeihtiyacını artırdı. Ayrıca, yeni keşfedilen Amerika kıtasında kurulanbüyük çiftlikler için köle emeği vazgeçilmez oldu. Bu durumda,Avrupa’nın güçlü ailelerinin kurduğu ticaret tekelleri, dünyanındörtbir tarafına dalbudak saldılar. Tekeller, tam bir işgal, istila vesoykırım yöntemi ile köle, altın, gümüş, hammadde vb. gibi ne bul-dularsa talan ettiler. Talanda karşılıklı değişim pek az rol oynadı.Bu süreç içinde, halkların direnmesi tam bir katliamla bastırıldı.Aşiret konfederasyonu örgütlenmesini aşmamış olan Amerika,Afrika, Avustralya kıtalarının insanlarını ya yok ettiler veya tama-men kişiliksizleştirerek tarihten sildiler. Sınıflı toplum aşamasınagelmiş halklar üzerinde ise, sömürge yönetiminin ekonomik ve as-keri temellerini attılar. Dünya halklarının toplumsal yapılarınıbağımsızca geliştirerek ilerleme çağı, yerini, Avrupa kapitalizminebağlanarak tarih dışına itilme veya sömürgeleşme çağına bıraktı.Artık dünya halkları için uzun bir dönem kapitalizmin hammaddesigörevini görmekten başka bir çare yoktu.

    40 41

  • Bu dönemde kapitalizm, gittiği yerlerde, kendinden önceki üre-tim biçimlerinin evrimini köstekleyip durgunlaştırdığı gibi, kendiüretim biçimini aşılamak için de herhangi bir çabaya girişmedi.Sömürgeleşme sürecine tabi kıldığı toplumları olduğu gibi bıraktı.Hatta bu toplumların kendi kendilerine yeterli ekonomilerini etki-leyerek, kentteki zanaatçılıkla kırdaki tarımsal birimler arasındakidengeyi bozdu. Kent zanaatçılığını, kendi ucuz mamul maddelerinipiyasaya sürerek yıktı. Bu yolla, Avrupa kapitalizmine bağlananekonomiler, hammadde ve diğer tarımsal ürünler üretmek zorundabırakılarak, kapitalizm öncesi üretim biçimlerinin ömrü uzatıldı.

    Meta ihracını doğrudan doğruya yöneten ticaret tekelleri, bu dö-nemde, aracı halka olarak bir komprador burjuva sınıfının oluş-masına olanak tanımadılar. Daha çok bazı feodaller ve aşiret reisle-ri, küçük hediyeler karşılığında satın alınarak aracı kılındılar. (Dahasonraları bu ögeler, sömürgecilerin ajanları rolüne girip, işbirlikçive ulusal hain bir tabaka oluşturacaklardır.)

    İlkel sermaye birikimi döneminde daha çok ekonomik ve sınırlıolarak da kültürel ve askeri alanda geliştirilen sömürgecilik, bir ha-zırlık safhasını yaşayıp, asıl gelişmesini kapitalizmin daha sonrakievrelerinde gösterecektir.

    İçte emek üzerinde kurulan insafsız sömürü ve dışta da halklarıntalan edilmesiyle büyük boyutlara varan sermaye birikimi, XVIII.yüzyılın son yarısında sanayi devrimi ile sonuçlandı. Sanayi kapita-lizminin ön plana geçmesiyle ticaret kapitalizmi ikinci plana düştü.

    B) Serbest rekabetçi kapitalizm dönemi ve sömürgecilik

    Kol gücüne dayanan manifaktür üretimi, makinanın kullanıl-masıyla yerini fabrika üretimine bıraktı. Buharın yeni bir enerjikaynağı olarak makinaları işletmesi, mamul madde üretimini hemçok ucuzlattı, hem de bir kitle üretimi haline getirdi. Sanayi devri-mini gerçekleştiren burjuvazi, toplumdaki etkinliğini ancak siyasialanda sürdüren feodaliteyi peşpeşe yaptığı devrimlerle devletten deuzaklaştırarak, toplumun tek egemen gücü haline geldi. Feodaliteye

    karşı mücadelesinde işçilerin ve köylülerin desteğini sağlayan bur-juvazi, devlet aygıtını ele alıp yetkinleştirdikten sonra, bu baskıaracını artık kendi sınırsız gelişmesi için kullandı. Feodal çitleri or-tadan kaldırarak meta toplumunun özgür gelişmesini sağladı. Ulu-sal dil, kültür ve tarihin oluşmasında başrolü oynadı. Siyasi alandaulusal devleti gerçekleştirerek, uluslaşmayı tamamladı. Ayrıca bili-min ve teknolojinin gelişmesinde, o güne kadar eşi görülmemiş birbaşarı sağladı.

    Ama, burjuvazinin sağladığı bu olumlu gelişmeler sömürgelereasla yansımadı. Kapitalizmin tüm nimetlerinden Avrupa’nın biravuç “medeni” ulusu yararlandı. Rekabetçi çağda, kapitalizmin içdinamikler sonucu geliştiği toplumlar uluslaşırken, sömürgeler, da-ha da artan baskı ve sömürü ortamında ulusal niteliklerinden gide-rek uzaklaştırıldılar.

    Kapitalizmin serbest rekabetçi döneminin sömürgeciliği, bu dö-nemin ihtiyaçlarına göre gelişti. Kütle halinde meta üretimi dahaçok hammaddeye ve pazara gereksinme duyuyordu. Bu durum,sömürgelerde, açık gasp ve talan yerine serbest değişim kuralınınhakim kılındığı, tarımsal maddelerin ve madenlerin taşınmasınadayanan bir ekonomik yapının oluşturulmasını zorunlu kıldı. Tama-men kapitalizmin yedeğine alınan toplumlar, tek yanlı ve bağımlıolarak çarpık bir şekilde geliştirilip, iç bağımsızlıklarını yitirerekuydulaştırıldılar. Bu toplumlarda, Avrupa kültürüne yatkın olan veajanlaşmaya elverişli unsurlar, serbest değişim kuralları içinde aracıkılınarak, yerli bir komprador burjuva sınıf haline getirildiler. Avru-pa kapitalizminin oluşturduğu bu tabaka, kapitalizmin sömürgelereen yıkıcı şekilde yansımasında ajanlık rolü oynayarak ulusal di-renmenin önünde önemli bir engel haline geldi. Feodal beyler veaşiret reisleri içerisinden giderek artan sayıda unsurlar da bu ta-bakaya katıldılar.

    Azami kâr peşinde koşan Avrupa kapitalizmi, bu olanağı en çoksömürgelerde elde etti. Sömürgelerin bu yoğun kâr kaynağı olmadu