kamu emekçileri bülteni-2012 kasım

12
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz! Aylık bülten * Sayı 46* Kasım 2012 k kamu e emekçileri b bülteni [email protected] İş güvencemize sahip çıkmak, performans sistemine dur demek için topyekün mücadeleye hazırlanalım!

Upload: sosyalist-kamu-emekcileri

Post on 23-Mar-2016

235 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

TRANSCRIPT

Page 1: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

Mart 2008 H Sayı 25e-mail: [email protected]

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Aylık bülten * Sayı 46* Kasım 2012

kkamu eemekçileri bbülteni

[email protected]

İş güvencemize sahip çıkmak,

performans sistemine dur demek için

topyekün mücadeleye

hazırlanalım!

Page 2: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

Sermayenin işçi ve emekçilere dönük saldırıları hızkesmiyor. Kapitalist dünya düzeninin içine düştüğü kriz,bir yandan kapitalist devletler arasında uluslararasıpazarlar üzerinde çetin bir rekabeti ve bunun doğurduğusavaşları kışkırtırken, öte yandan da krizin yükününemekçilere fatura edilmesinin bahanesi olarakkullanılıyor. Kriz gerekçesi ile emperyalizmin metropolülkeleri başta olmak üzere tüm kapitalist ülkelerde“tasarruf tedbirleri” adı altında işçi ve emekçilerinkazanımlarına dönük saldırılar yaygınlaşıyor.Özelleştirmeler, zamlar, hak gaspları ve esnekçalışmanın yaygınlaştırılması gibi yöntemlerle işçi veemekçiler kölece yaşam koşullarına mahkum edilmekisteniyor.

Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun çöküşü ilebirlikte, dünya kapitalizminin zafer çığlıkları eşliğinde,“tek kutuplu dünya” ilan edildi. Ne var ki, daha “karapropaganda” metinlerinin mürekkebi kurumadan, aslında“iki kutuplu” dünyanın yerini “tek kutuplu” değil, “çokkutuplu” bir dünyanın aldığı görüldü. Soğuk savaşdönemi kapandı ve Körfez Savaşı ile birlikte sıcaksavaşlar dönemi başladı. Sosyalizmin baskısı altındauygulanan “sosyal devlet” politikaları yerini liberalizmebıraktı. Ülkemizde de 80 darbesinin ve yeni tarihselkoşulların düzlediği zemin üzerinde, başını Özal’ınçektiği şaşalı liberalizm dönemi başlatıldı. “Devletinekonomide ne işi var” söylemi eşliğinde, geniş emekçiyığınlar “KİT’ler zarar ediyor”, “yata yata maaşalıyorlar” gibi söylemlerle bu kara propagandanın etkisi

altına alındı ve hızlı bir özelleştirmeler dönemi başladı.Özelleştirmelerle sermayeye yeni kar alanları açılırken,işçi ve emekçilerin ise sosyal kazanımları bir bir rafakaldırıldı. Mezarda emeklilik, taşeronluk sisteminin veesnek çalışmanın yaygınlaştırılması, sendikalörgütlenmenin zayıflatılması, işçilerin geniş birkesiminin asgari ücrete mahkum edilmesi, sağlık veeğitimin paralı hale getirilmesi vb.

Şimdi bu kara propaganda biz kamu emekçilerineyönelmiş bulunuyor. Daha dün TEKEL işçilerini “yatayata maaş alıyorlar” söylemleri ile toplumdan yalıtmayaçalışıp onları 4/C’li sözleşmeli çalışmaya ve asgari ücretdüzeyinde bir ücrete mahkum edenler, şimdi aynısöylemi biz kamu emekçilerine yöneltiyorlar.

Bir kölelik dayatması: Performans Sistemi

AKP’nin “2023 Vizyonu” adlı belgesinde, kamupersonel rejiminin değiştirileceğinden söz ediliyor ve“Kamu personel rejimini yeniden ele alarak günün

şartlarına ve geleceğin ihtiyaçlarına cevap veren yeni

bir kamu personel sistemini hayata geçireceğiz”

deniliyordu. Bu kapsamda yapılan hazırlıklar veyapılacak değişikliklerin temelinin ne olduğu Ekim ayıiçerisinde basına yansıdı. Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı Faruk Çelik ise katıldığı bir TV programında,“kara propaganda” silahına sarılarak yeni sistemin“verimlilik” esasına dayanacağını ve performanskriterine bağlı bir ücret sistemi geliştireceklerini dilegetirdi. Yapılmak istenen düzenlemenin özünü, işgüvencesinin ve buna bağlı olarak da “ücret”güvencesinin ortadan kaldırılması oluşturuyor.Performans düşüklüğü gerekçesi ile kamu emekçilerininistendiğinde işten çıkarılmasının yolu açılıyor.

“Verimlilik” kavramı ile “nitelikli-niteliksiz memur”ayrımına dayalı bir söylem geliştirilerek toplumun genişkesimleri, kamu emekçilerinin karşısındakonumlandırılmak isteniyor. Sanki verimlilik denilenolgu, tek başına bireye bağlı bir şeymiş ve çıkarılan işmiktarına bağlıymış gibi bir yanılsama yaratılarak,“daha çok çalışana daha fazla ücret” söylemi ile kamuemekçilerini de bölmek istiyorlar. Onların verimlilikanlayışına göre günde örneğin 40 hastaya bakan birdoktor, 10 hastaya bakan bir doktora göre ya da 120kişilik bir sınıfta eğitim veren bir öğretmen (şu an 120kişilik sınıfta eğitim verenler var!) 40 kişilik sınıftaeğitim veren öğretmene göre daha verimlidir!

Yaratılmak istenen bir başka yanılsama ise

2 - kamu emekçileri bülteni

Page 3: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

kamu emekçileri bülteni - 3performansa göre ücret sisteminin kamu emekçisininücretinin artmasına yol açacağı düşüncesidir. Gerçekteise performans sistemi, çalışanların rekabetine vebölünmesine yol açacağından, iş güvencesinin dekaldırılması ile birlikte ele alındığında, ücretgüvencesinin ortadan kaldırılması ve mevcut ücretleringerilemesi sonucunu doğuracaktır. Eğer performanskendi başına ücret artışı gibi bir sonuç doğursaydı,bugün fabrikalarda asgari ücretle çalışan işçilerinücretlerinin, milletvekili ücretlerini katlaması gerekirdi.Bunun en açık örneklerinden biri ise Türkiye İstatistikKurumu (TÜİK) çalışanlarıdır. TÜİK çalışanlarınınyüzde 90’ı 4/C statüsünde ve performans kriterleri ileçalışmaktadırlar. Öyle ki, belirlenen performansaulaşabilmek için hafta sonları ve akşamları normal mesaisaatleri dışında da çalışmak zorunda kalan TÜİKçalışanları, hiçbir fazla mesai ücreti almadıkları gibi, tümbu çalışmalarının sonucunda asgari ücrete yakın bir ücretalmaktadırlar. İş güvencesinin olmamasının sonucu biryandan sefalet ücreti olurken öte yandan da iştençıkarma olmaktadır. İzmir’de, evlilik izni kullanmasınedeniyle performans düşüklüğü (!) gerekçesi ile -önceki aylarda performansının belirlenin üstünde

olmasına rağmen- Evren KAYAŞ isimli TÜİKçalışanının işten atılması bizleri bekleyen geleceğe işaretetmektedir.

Dertlerinin verimlilik olmadığı, kamu hizmet

kurumlarının özelleştirilmesi, sözleşmeli-taşeronçalışmanın önünün açılması ve kamu emekçilerineödenen ücretlerin kısılması olduğu çok açıktır.

Kölelik saldırısını püskürtmek için topyekünmücadeleye!

Sermayenin kölelik saldırısı ancak topyekün dişe dişbir mücadele ile püskürtülebilir. Bir günlük grevlerin,günübirlik eylemlerin böylesine kapsamlı bir saldırıyıpüskürtmek için yeterli olmayacağı açıktır.

İş güvencemizin kaldırılması ve performanssistemine karşı bugünden örgütlenmek ve kapsamlı birmücadeleye hazırlanmak zorundayız. Sosyalist KamuEmekçileri olarak, tüm kamu emekçilerini bu saldırıkarşısında harekete geçmeye, işyerlerimizden başlayarakörgütlenmeye, işyeri komitelerini kurmaya ve busaldırıları püskürtmek için meclis gündemine gelmedenmücadeleye hazırlanmaya çağırıyoruz. Sermayenin busaldırılarının içimizdeki ayakları olan işbirlikçisendikalar bir yana, kamu emekçilerinin fiili ve meşrumücadelesinin ürünü ve temsilcisi olan KESK’i debugünden milyonlarca kamu emekçisini hareketegeçirecek kapsamlı bir mücadele programı hazırlayarakharekete geçmeye çağırıyoruz.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Page 4: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

4 - kamu emekçileri bülteni

ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya yönelik kanlı vekirli planlarının en son halkasını Suriye’ye yönelik savaşve saldırganlık politikaları oluşturuyor. Kriz içindedebelenen ABD emperyalizmi, çıkış arayışı içinde işgalettiği Afganistan’ın ardından saldırganlık dizisine bugünSuriye’yi eklemiş bulunuyor. Geçtiğimiz yıl Arapcoğrafyasını kasıp kavuran ve son olarak Suriye’degerçekleşen halk hareketlerinin yozlaştırılarak etnik vemezhepsel çatışmaya dönüştürülmesi, gelinen aşamadaemperyalistlerin saldırı politikalarının gerekçesinedönüştürülmüş bulunuyor. Esad rejimi ve muhalif çetelerarasındaki çatışmalara gerekçe gösterilerek yapılan savaşhazırlığı, emperyalistlerin hegemonya krizinin birsonucundan başka bir şey değildir.

Türk sermaye devleti savaş ve saldırganlıkçığırtkanlığını yükseltiyor!

İçeride işçi ve emekçilere kölelik koşullarını dayatanTürk sermaye devleti ise, dışarıda komşularına karşıdüşmanlık yapmakta, “kraldan çok kralcı” davranarak,Suriye’ye müdahale heveslerini taşımaktadır. Türksermeye devleti, göbekten bağlı olduğu ABDemperyalizmine dayanarak, komşu halklara karşısaldırganlık ile elde edeceği rant hesabını gütmekte,krizin etkilerini geciktirmeyi hesap etmektedir. Aynı

zamanda Kürt sorunu karşısında da tam anlamıyla birçıkmazın içine giren sermaye devleti, ABD’nin desteğiile Kürt halkına karşı imha politikalarını sürdürmeyiamaçlamaktadır.

Şurası çok açık ki, Türk sermaye devletinin Suriye’yeözgü hesapları, ABD emperyalizmine kölecebağımlılığının bir sonucudur. Bugün emperyalizminSuriye’ye dönük kirli politikalarını hayata geçirmek içinfırsat kollamaktadır. ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) adıaltında çetelerin beslenmesi, sınırdaki mültecikamplarının ÖSO’nun eğitim alanına dönüştürülmesi,ÖSO’nun bizzat Türkiye tarafından silahlandırılması dabu kirli politikanın parçasıdır.

Geçtiğimiz ay, Akçakale’ye düşen bombalar ve 5kişinin ölümü gerekçe gösterilerek 4 Ekim günümeclisten jet hızıyla savaş tezkeresinin geçirilmesi, savaşpolitikalarında yeni bir aşamayı işaret etmektedir. AKPve MHP’nin oylarıyla meclisten hızla geçirilen “savaştezkeresi”, sermaye devletinin savaş politikalarınınhayata geçirilmesinde “hazır kıta” bekletilmesi amacınıtaşımaktadır.

Çok açık ki, son yaşananlar ABD emperyalizmininbölgeye yönelik planlarının bir bir hayata geçirildiğininispatıdır. Geçtiğimiz aylarda, ABD Dışişleri Bakanı H.Clinton’la yapılan görüşmelerin ardından oluşturulan“operasyonel mekanizma”nın işlemesinden ve onun

Savaş ve saldırganlık politikalarına geçit vermeyelim,

halkların kardeşliği mücadelesini yükseltelim!

Page 5: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

kamu emekçileri bülteni - 5aldığı kararların hayata geçmesinden başka bir şeydeğildir. Adım adım uygulanan politikalarla gerilimtırmandırılmakta ve Suriye’ye yönelik saldırganlığa zeminhazırlanmaktadır.

Türk sermaye devleti, bir yandan dışarıda,emperyalistlerin hizmetinde adım adım savaş politikalarınıhayata geçirirken, öbür yandan, içeride de oluşabilecekmuhalefeti engellemek için baskı ve teröre başvurmaktançekinmemektedir.

Anti-emperyalist mücadeleyi yükseltelim!

Bu savaş ve saldırganlık politikaları bugün işçi veemekçiler için tam anlamıyla yıkım anlamına gelmektedir.Üstelik, olası savaş, sadece iki ülkenin emekçilerini değil,tüm bir Ortadoğu coğrafyasını derinden etkileyecek birkapsama sahiptir. Bu tablonun kendisi de Türkiyeli işçi veemekçilerin omuzlarına büyük görevler yüklemektedir.

Bugün her an kapımızda olan bu emperyalist savaştehlikesine karşı kamu emekçilerinin sessiz kalmasıdüşünülemez. Ardı ardına yapılan zamlar bile devletinsavaş bütçesi oluşturmasından bağımsız değildir. Keza, birsavaşın içine girildiği koşullarda, emekçi çocuklarınınkitlesel kıyımının yanı sıra, savaşın ekonomik faturası işçive emekçilerin omuzlarına yüklenecektir.

Hatırlayacak olursak, Irak’ta emperyalist savaşayönelik çıkartılmak istenen Irak tezkeresi karşısında,işçilerin, emekçilerin, gençliğin örgütlü tepkisi ortayakonulmuş ve 1 Mart tezkeresi meclisten geçememişti. Osüreçte Irak’a yönelik savaş ve saldırganlık politikalarıkarşısında kamu emekçileri cephesinden anlamlı tepkilerortaya koyulmuş, KESK, bu mücadelenin temel birbileşeni olarak rol oynamıştı. Ancak Suriye’dekigelişmeler ve Suriye’deki saldırganlık politikaları bukadar aleni ve yakıcı iken sergilenen tepki ne yazık ki çokzayıf kalmaktadır. 4 Ekim tarihinde meclisten apar topargeçirilen tezkere karşısında eylemlere katılım ise çoksınırlı olmuştur.

Bugün emperyalistlerin Ortadoğu’da, somutta daSuriye’ye yönelik savaş ve saldırganlık politikalarına karşıgüçlü bir tepki örgütlemek zorunluluktur. İşçi sınıfı vekamu emekçileri, yaşanan sürecin dışında değil, doğrudantarafıdır. O yüzden sesi gür ve tok bir şekilde çıkmalıdır.Bugün işyerlerimizden başlayarak, şubelerimiz vesendikalarımızla birlikte, Ortadoğu’daki kirli ve kanlıpolitikalara karşı tepkiyi örgütlemek için seferberolunmalıdır. “İşçi ve emekçilerin birliği, halklarınkardeşliği” için mücadeleyi yükseltmek kaçınılmazgörevimiz olarak karşımızda durmaktadır.

İTÜ Maslak Kampüsü’nde 50/d kapsamında iştenatılacağı kesinleşen 82 araştırma görevlisi, 18 EkimPerşembe günü Rektörlük binası önünde çadırkurarak direnişe geçti.

18 Ekim Perşembe günü İTÜ yönetiminingerçekleştirdiği toplantıda yönetim hali hazırda iştençıkartmayı düşündüğü 82 kişi için tüm yetkiyi oyçokluğuyla İTÜ Rektörü’ne verdiği belirtildi.Bununla birlikte sonraki günlerde 82 araştırmagörevlisinin işten çıkartılmasının kesinleştiğibelirtildi. Bu kararın ardında araştırma görevlileriRektörlük binası önünde direniş çadırı kurdu ve bukarar karşısında mücadele edeceklerini belirtti.

İTÜ’de araştırma görevlilerinin eylemine destekbüyüyerek devam ediyor. 31 Ekim günü İTÜRektörlüğü önündeki direniş çadırında 6 örgütüngerçekleştirdiği ziyaretle dayanışma vurgulanırkenmücadele selamlandı. Ziyareti Eğitim Sen İstanbul 6No’lu Üniversiteler Şubesi, Üniversite KonseyleriDerneği, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği,Akademi Susmayacak, GIT Türkiye ve TutukluÖğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi örgütledi.Eylemde “İTÜ araştırma görevlileri yalnız değildir!”şiarlı eylemi örgütleyen kurumların imzası bulunanozalit açılırken, “Asistan kıyımana son!”, “Bizkalıyoruz YÖK gitsin!”, “Burslu öğrenci değilaraştırma görevlisiyiz!” dövizleri de taşındı.

Ziyarette Eğitim Sen Merkez Yürütme KuruluÜyesi Betül Korkut’un ardından Eğitim Sen İstanbul6 No’lu Üniversiteler Şubesi Başkanı İsmet Akça sözaldı. Akça’nın konuşmasının ardından, ÜniversiteÖğretim Üyeleri Derneği adına Gülhan Hoştürk, GITTürkiye adına ise Fisun Öztekin, ÜniversiteKonseyleri Derneği adına Emre Gürcanlı konuştu.Son olarak konuşan İstanbul Üniversitesi öğretimüyelerinden İzzettin Önder de söz alarak buuygulamaların emperyalizme hizmet için yapıldığınıifade ederek yürütülen mücadeleyi selamladı.

İTÜ’de direniş çadırı

Page 6: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

6 - kamu emekçileri bülteni

12 yıllık kademeli eğitim sistemi tüm yakıcılığı ilehayatımıza girmiş bulunmakta. Her şeyden önce busistemi, yalnızca, pedagojik/bilimsel ilkelere uygun olupolmamasıyla, okullarınfiziksel yetersizliğiyle yada dinsel gericiliğinamaçlarıyla açıklamak,hem spekülatiftartışmalara yol açmakta,hem de asıl amacıngözden kaçmasına nedenolmaktadır. 4+4+4 eğitimsistemi ulusal veuluslararası sermayenin yeni dönem ihtiyaçlarına cevapvermek üzere ortaya konmuştur. Üstelik sermayenin bukonudaki talepleri yeni de değildir. Gerek TİSK(Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) gerekseAB pek çok rapor ve beyanında uzun süredir, “nitelikliişgücü” ihtiyaçlarını belirtmekte ve başta mesleki eğitimolmak üzere eğitimin bu ihtiyacı karşılayacak biçimdeyeniden yapılandırılmasını talep etmektedir. Eğitimdedinsel-gerici uygulamaların ağırlık kazanması isehükümetin, sermayenin bu taleplerini karşılarken kendirengini de katmaya çalışmasından ileri gelmektedir.Yani burada, hem “değişen koşulların” ve “piyasanıngerektirdiği” yani sermayenin istediği insan tipinin, hemde siyasi erkin (hükümetin) istediği insan tipininyetiştirilmesi hedeflenmektedir. Zaten bu ikisi birbiriyleçelişmemekte, tam tersine bir birini desteklemektedir.Bununla birlikte, eğitim sistemi, her kesime farklıyönlerden yansımakta ve sonuçlarını farklı biçimlerdeyaşatmaktadır.

Yeni eğitim sistemi, kamu emekçileri açısından,öncelikli olarak kendini “norm fazlası” sorunuyla dışavurdu. Okulların ilk ve ortaokul diye ayrıştırılması veilkokulun 4 yıla düşürülmesiyle binlerce sınıf öğretmeninorm fazlası durumuna düştü. Bu durum il dışı atamadasınıf öğretmenlerinin hemen hemen hiç atanmamasıyladevam etti. Norm fazlası olan sınıf öğretmenleri ise yanalan uygulamasından farklı branşlara geçmek zorundakaldı ve bir diğer çarpıklık da burada başladı. Sınıföğretmenlerinin başka branşlara (matematik, bedeneğitimi vb.) geçmesi eğitimde ciddi sorunlarıberaberinde getirecektir. Sınıf öğretmenlerinin başkabranşlara atanması aynı zamanda o branşlara (ilkatamada) çok az öğretmen atanacağına işaret etmektedir.

Bu uygulama hükümetin “tasarruf” anlayışıyla tam biruyumluluk göstermekte ve daha fazla işsiz öğretmenanlamına gelmektedir.

Okulların ilk ve ortaokul diye ayrıştırılmasıve bazı okulların ilkokula, bazı okulların daortaokula dönüştürülmesi sonucunda pek çokveli ve öğrenci, okullarının yerinde olmadığınıgördü. Bu durumda çocuğunu daha uzak birokula göndermek zorunda kalan veliler, yataşınmak zorunda kaldılar ya da yüklü birservis parası ödemekle yüz yüze geldiler.Ayrıca çocuklarını çok küçük yaşta okulagöndermek zorunda kalan veliler, çocuklarının

okula gitmek istemediklerini, şimdiden ağır ödevleraltında ezildiklerini gördüler. Milli Eğitim, her ne kadarmüfredatın bu çocukların seviyesine göredüzenlendiğini iddia etse de, rekabet koşulları, bu“hafif” müfredatın uygulanmasının imkânsızlığınışimdiden göstermiş bulunmaktadır.

Sonuçta eğitim emekçilerini, velileri ve öğrencilerimağdur eden bu uygulama hiç de eğitimin daha niteliklihale getirilmesi amacıyla ortaya konmamıştır. Sayısızörnek göstermektedir ki sermayenin çıkarları karşısındatoplumsal/bireysel mağduriyetin (eğer direnişlekarşılaşmamışsa) asla bir geçerliliği ve önemi yoktur.Çocukların çok küçük yaşta okula başlatılması ve bir anönce mezun edilmek istenmesi (8. yıldan sonra açıköğretim yoluyla devam edebilir) onların geleceğidüşünüldüğü için değil ucuz/yedek iş gücünükarşılamak amacıyla uygulamaya konmuştur. MilliEğitim Bakanlığı, “Var olan kesintisiz 8 yıllık eğitim,

öğrencilerin okula uyumunu, mesleki eğitime

yönlenmede geç kalınması gibi sorunlara neden

olmaktadır” ifadesiyle bu amacını açıkça ortayakoymaktadır. Ayrıca “Yaşayan diller ve lehçeler” adıaltında konulan seçmeli ders, “Kürtçe seçmeli ders”şeklinde sunularak anadilde eğitim hakkımuğlâklaştırılmaya çalışılmaktadır. Üstelik Milli EğitimBakanı’nın; “Erken yaşta okula alıp Türkçe

öğreteceğiz!” sözü, asimilasyoncu zihniyette herhangibir değişim olmadığının açık itirafıdır.

Tüm demagojik söylemlere karşın 4+4+4 ile kazananyalnızca sermayedir. Ve bu uygulama, eğitimiticarileştirme, bir rant alanına çevirme, insanlarıgeleceksizleştirme ve güvencesiz istihdam biçimleriniyaygınlaştırma sürecinin organik bir uzantısıdır.

Eğitimde dört dörtlük sorun!

Page 7: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

kamu emekçileri bülteni - 7

AKP iktidarı 2013 yılı bütçesini açıkladı. Her yılınolduğu gibi, 2013 yılının bütçesi için gerekli olangelir kaynakları da işçi ve emekçilerden tahsiledilecek. Bu nedenle yoğun sömürü ve zamlar üzerinekurulu olan 2013 bütçesi bir kez daha işçi veemekçileri vuracak.

Ekonomiden sorumlu bakan Ali Babacan vemaliyeden sorumlu bakan Mehmet Şimşek, bütçeaçığını kapatmak için Eylül ayı içinde iğneden ipliğeher şeye zam yapıldığını belirterek, bu zamlarınyetmemesi durumunda yeni zamların gündemegeleceğini duyurdu. Ali Babacan “Bütçe açığımızıkapatacak, mali disiplinlerimizi koruyacak tedbirlerimutlaka yürütmemiz lazım” diyerek zam ve vergisoygununa devam edileceğini ifade etti.

Mehmet Şimşek, 2013 yılı bütçe gelirlerinin 371milyar lira, bütçe giderlerinin 404 milyar lira, faizhariç giderlerin 351 milyar lira, faiz dışı fazlanın ise19,1 milyar lira olarak öngörüldüğünü açıkladı. Geçenyıl olduğu gibi bu yıl da en fazla ödenek, yedeködenek ve personel ödemeleri gibi genel kamumuhasebesini de yöneten Maliye Bakanlığı’na ayrıldı.85.3 milyar TL’lik ödeneği olan Maliye Bakanlığı’nı,53 milyar TL’si faiz harcaması olmak üzere 71.8milyar TL’lik ödenek ile Hazine Müsteşarlığı izledi.

Her yıl olduğu gibi 4,6 milyar TL ödenek ileDiyanet İşleri Başkanlığı çok sayıda bakanlığınbütçesini geride bıraktı. Kirli savaş konsepti

çerçevesinde savaş harcamalarına bütçeden ayrılanpay arttı. MİT için 995,5 milyon TL, Milli SavunmaBakanlığı için 20.3 milyar TL, Jandarma GenelKomutanlığı için 5.8 milyar TL, polis teşkilatı içinde 14.7 milyar TL ödenek ayrıldı.

Bütçe rakamlarının içinde en büyük gelirdilimlerinden birini zamlar oluşturuyor. Ayrıcadolaylı vergiler de bütçe gelirleri içinde önemli biryer tutuyor. Bütçede, 1 Ocak 2013’ten geçerliolacak şekilde sigara ve alkollü içeceklerinvergilendirilmesinde yeni bir sisteme geçilecek.Yasa alkollü içecekler ve sigaradaki maktu verginin,Ocak ve Temmuz aylarında TÜFE’ye bağlı biçimdeotomatik olarak güncellenmesini düzenliyor. Budüzenlemeyle, sigarada maktu ve nispi vergininbirlikte uygulanmasına olanak veren bir sistem degetiriliyor.

AKP iktidarının tütün ürünlerine uygulananÖTV’de yıl sonuna kadar yeni bir düzenlemeyapmaması durumunda, bu kalemdeki ÖTV oranıyaklaşık 1 yıl önce alınan ancak yürürlüğü 31 Aralık2012’ye kadar ertelenen karar uyarınca, 1 Ocak’tanitibaren 4 puan artışla yüzde 69 olarak uygulanacak.ÖTV oranının yüzde 69’a çıkarılması sigara satışfiyatlarında yüzde 20’nin üzerinde bir zamlayapılmasının önünü açıyor. Ekonomi yönetiminin2013-2015 dönemini kapsayacak Orta Vadeli Programçalışması ise devam ediyor. Bütçede atılacak adımlarçerçevesinde bu noktada da emekçi düşmanı bir dizidüzenleme yapılması planlanıyor.

2013 bütçesinin dağılımında da burjuvazininçıkarları önde tutulmakta, işçi sınıfı ve emekçilerinpayına ise sadece kırıntılar kalmaktadır. Bu gerçeklikbile devletin sınıf karakterinin anlaşılması içinyeterlidir. Kapitalist toplumun her alanında olduğugibi, burjuva devletin ve hükümetin siyasi-maliprogramı olan bütçenin hazırlanması ve uygulamasıkonusunda da belirleyici olan sınıf mücadelesidir.Mücadelenin yükseldiği dönemler, devletin sosyalhizmet ve harcamalarının da nispeten arttığıdönemlerdir. Bu anlamda ‘sosyal devlet’ denilen şeyde, burjuva devletin işçi sınıfına bir lütfu değil, sınıfıngeçmişte düzeni tehdit eden devrimci mücadelelerininyan ürünü olarak elde ettiği kazanımlardır.

2013 bütçesi açıklandı...

2013 bütçesi yoğun sömürü ve zamlara dayanıyor!

Page 8: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

8 - kamu emekçileri bülteni

12 Eylül askeri-faşist darbesinin ürünü olan YÖK,kuruluşundan bu yana üniversitelerdeki akademik-bilimsel gelişimin önündeki en büyük engeldir. Bukurumu, her bir burjuva parti kaldıracağına dair sözvermesine rağmen, hükümet olduktan sonra sermayesınıfının ihtiyaçları doğrultusunda yenidenşekillendirmiştir. Şimdilerde ise AKP eliyle yapılmakistenen budur. YÖK, AKP iktidarı aracılığıyla piyasanınyeni koşullarına adapte edilmek istenmektedir.Üniversitelerdeki baskı ve yasakların baş aktörü olanYÖK, toplumun büyük bir kesiminin gözündemeşruluğunu yitirmiştir. Gözünü “eğitim pazarına”dikmiş olan sermaye sınıfı “Yeni Bir YükseköğretimYasasına Doğru” adlı taslakla YÖK’ü yenidenyapılandırmak ve canlandırmak istemektedir.

Kuruluşunun 31. yılında YÖK, yeni disiplinyönetmeliği ve yasa taslağıyla bir kez daha gündemeoturmuşken, disiplin yönetmeliğiyle üniversitelerdekisiyaset yapma hakkını ortadan kaldıran ve mevcutsiyasal faaliyeti kendi düzeninin sınırlarına hapsetmeyiamaçlayan bu kurumun, sermayenin ihtiyaçları

doğrultusunda yeniden şekillendirmesi degündemdedir. Yeni YÖK Yasa Taslağı adıverilen bir metnin burjuva medya aracılığıylapiyasaya sürülmesi ve bilinçli bir çabayla dabu metnin tartışılmasının sağlanması buyüzdendir. Bu yolla yasanın maddelerindendoğrudan etkilenecek kesimlerin nabzıyoklanmaktadır.

Yasa tasarısına bakacak olursak; *Bu taslak üniversitelerde yapılan

göstermelik seçimleri dahi kaldırarak, rektörseçimini Üniversite Senatosunun üzerinde yeralan ve atama usulüyle saptanmış, 11 kişidenoluşan Üniversite Konseyine* bırakmaktadır.

*Burjuva hukukunda dahi güvence altınaalınan ve en temel insan hakkı olan eğitimhakkına aykırı bir şekilde kurulan vakıfüniversitelerine ek olarak şirketlerin-patronların “vakıf” adı altında olmaksızınüniversite kurabilmesinin önünü açmaktadır.

Bu maddeyle üniversitelerin yönetimlerine TOBB,TÜSİAD ve OSB başkanlarını ya da bu kurumlardasözü geçen sermaye temsilcilerini getirmektedir.(bkz.)”Yükseköğretimde çeşitliliğin muhtelif boyutları

bulunmaktadır. Karar alma mekanizmaları ve yönetim

sistemi, eğitim şekli (birinci ve ikinci öğretim, uzaktan

öğretim, yaşam boyu eğitim vb. ağırlıklı) gibi konularda

farklılaşmaya imkan tanıyan, ayrıca devlet, vakıf, özel

veya uluslararası üniversite modelleri hayata

geçirilebilir.”

*Performans değerlendirme kriterleri, toplam kaliteyönetimi ve acımasız rekabet mantığıylaakademisyenlere güvencesizlik getiren bu taslak, zatencılız olan bilimsel özgürlük kavramını tamamen ortadankaldırmaktadır. (bkz.) “Kurumların başarısının ortaya

konması, ancak çeşitliliğe imkan veren rekabetçi bir

ortam ile mümkündür. Rekabet, hem kurumsal düzeyde

diğer yükseköğretim kurumlarıyla, hem de kurum içinde

yenilenmenin ve gelişmenin itici gücü olacaktır.”

*Yeni YÖK Yasa taslağı mali özerklik adı altında

Yeni YÖK Yasa Tasarısı…

İş güvencemizi ortadan kaldıran ve bilimisermayenin hizmetine sunan bu yasaya

geçit vermeyelim!

Page 9: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

kamu emekçileri bülteni - 9

eğitimin kamu kaynakları yoluyla finanse edilmesinitamamen ortadan kaldırarak üniversiteleri birer ticariişletmeye dönüştürmektedir. (bkz.)”Finansal esneklik

ve çok kaynaklı gelir yapısı günümüzde yükseköğretim

kurumlarının özerkliğini tamamlayan unsurlardandır.

Dolayısıyla yükseköğretim kurumlarının mali

kaynaklarının çeşitlendirilmesi, zenginleştirilmesi ve

kaynak kullanımında esneklik sağlanması

kurgulanacak sistemin temel ilkelerinden biri

olacaktır.”

Yasa Tasarısı’na karşı birleşik mücadele!

Yukarıda sıraladığımız maddelerden de anlaşılacağıüzere Yeni YÖK Yasa Taslağı ile eğitim tekellerineyeni karlı pazarlar yaratılacaktır. Öğretim üyelerindenpiyasa koşullarında en iyi kar getirecek metalarüretmesi istenecek, aynı zamanda piyasa koşullarındaen karlı sektörlerden biri olan savaş sanayi, bilimüretmesi gereken üniversitelerin asli üretimalanlarından biri haline getirilecektir. Zira yasanınmaddeleri tartışmasız bir biçimde bu sonucu ortayaçıkarmaktadır. 4+4+4 eğitim sistemiyle, dershanelerinözel okullara dönüştürülmesiyle, Fatih projesiyle,Bologna süreciyle, Yeni YÖK Yasa Tasarısı ileamaçlanan krizde olan kapitalist sisteme solukaldırmaktır. Tüm bu saldırı paketleriyle üniversitelerticarethaneye, öğrenciler müşteriye, akademik ve idaripersonel ise ücretli köleye dönüştürülmekistenmektedir.

YÖK’ün resmi internet sitesinde yayınladığı vetartışmaya açtığı yasa taslağına yönelik tepkiler 6Kasım vesilesiyle açığa çıkmış olsa da, mevcut haliyleoldukça cılızdır. Bu saldırı yasasını parçalayacak olantüm üniversite bileşenlerinin birleşik, kitlesel vedevrimci bir tarzda örgütleyecekleri fiili-meşrumücadele olacaktır. O halde bu yasaya üniversitelerdenen güçlü yanıtı vermek için harekete geçelim. Sorununasıl muhataplarından biri olan öğrencilerle birliktemücadele edelim. İş güvencemizi ortadan kaldıran vebilimi sermayenin hizmetine sunan bu yasaya geçitvermeyelim!

Kaynaklar:

*Üniversite Konseyi, mevcut öneride, 11 kişiden oluşur. 5 üyeüniversitenin her biri farklı fakültelerden ve bölüm başkanı veüstü herhangi bir idari görevi olmayan kendi öğretim üyeleriarasından; 2 üye Bakanlar Kurulu tarafından; 2 üyeYükseköğretim Kurulu tarafından (ilgili üniversitenin profesörleri)arasından seçilir. Bu 9 üyenin seçeceği 1 üye ilgili üniversiteninmezunları arasından; 1 üye üniversitenin bulunduğu ilde en çokvergi verenler arasından ve/veya üniversiteye en çok bağıştabulunanlar arasından seçilir.

**Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırmasına Dair Açıklama(Mart 2011), http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&i=103

*** Yeni Yasa Taslağı Önerisi(http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&i=105)

http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&c=90&i=104)**Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırmasına Dair Açıklama

(Mart 2011), http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&i=103*** Yeni Yasa Taslağı Önerisi

(http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&i=105)//yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&c=90&i=104)**Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırmasına Dair Açıklama

(Mart 2011), http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&i=103*** Yeni Yasa Taslağı Önerisi

(http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&i=105)

Page 10: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

10 - kamu emekçileri bülteni

Emperyalist işgal ve savaşların dizginlerindenboşandığı, yeryüzünün tüm zenginlikleri bir avuçasalağın elinde toplanırken milyarlarca insanın açlık vesefalete mahkum edildiği, doğal zenginliklerin vekaynakların burjuvazinin kar hırsı ile barbarcayağmalandığı, doğanın acımasızca tahrip edildiği birdünyada yaşıyoruz. Kapitalist sömürü düzenininyarattığı bu tablonun tüm ağır bedelleri ise yıllardırdöne döne biz işçilere, emekçilere ve ezilen halklaraödetiliyor. Zira emperyalist savaşlarda kanı akıtılan,sömürü çarkları içerisinde emeği yağmalanan, kriz vebunalımların faturalarını omuzlayan, bir dilim ekmeğe,bir bardak temiz suya ve başını sokacak bir konuta dahimuhtaç kalan bizleriz.

Bugün milyonlarca işçi ve emekçiyi açlığa,yoksulluğa ve geleceksizliğe mahkum eden kapitalistsömürü düzeni, yaşadığı ekonomik krizle birlikte sosyalve iktisadi yıkımı daha da boyutlandırıyor. 70’li yıllardabaşlayan ve bugüne kadar çeşitli yol ve yöntemlerleemekçilere fatura edilerek “idare” edilebilen ekonomikkriz, gelinen aşamada yılların birikimi ile çok dahaderinleşmiş bulunuyor. Bugün için ekonomik yönü öneçıkmış olsa da, kapitalist dünyanın krizi gerçekte çokboyutlu bütünsel bir niteliğe sahiptir. Emperyalistdünyadaki egemenlik kavgaları, bunun da etkisiyle

emperyalist nüfuz mücadelelerinin kızışması,militarizmin, saldırganlığın ve savaşın dizginlerindenboşalması, tüm dünyada her biçimiyle burjuvagericiliğinin depreşmesi, emperyalist metropollerde bilepolis devletine geçişin genel bir eğilim halini alması...Tüm bunlar kapitalist dünyanın içinde debelendiği çokyönlü krizin yansımalarıdır.

Bütün bu tablo içerisinde sosyal devrimler de yerinialmakta gecikmeyecektir. Zira kapitalizmin yapısalçelişkileri ve insanlığı bir bütün olarak içerisinesürüklediği yıkım, yeni devrimlerin ateşini fitilleyecekenerjiyi de açığa çıkarmakta, düzen kendi kaçınılmazsonuna adım adım yaklaşmaktadır.

Bugün yüzünüzü dünyanın neresine çevirsenizemperyalist-kapitalist sistemin neden olduğu yıkımkadar, bunun yarattığı hoşnutsuzluğu ve sosyalkaynaşmaları görürsünüz. Avrupa kıtasındaYunanistan’dan İspanya’ya uzanan sınıf ve kitleeylemleri, Ortadoğu’da patlak veren halk isyanları,emperyalist dünyanın efendisi ABD’de gündeme gelenWall Street eylemleri bu tabloya örnek verilebilir.

Türkiye ve içerisinde yer aldığı coğrafya, dünyanınbu genel gidişatından bağımsız değildir. Aksine bütünbu kriz dinamiklerinin tam da orta yerindebulunmaktadır. Dolayısıyla dünya kapitalizminin

Kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa karşıİşçilerin birliği, halkların kardeşliği

etkinliğinde buluşalım!

Page 11: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

kamu emekçileri bülteni - 11

içerisinde debelendiği ekonomik krizden emperyalistsavaş ve saldırganlığa kadar bütün bu gelişmelerTürkiye işçi sınıfını ve emekçi halklarını dolaysız olaraketkilemektedir. İşbirlikçi Türk sermaye devletininemperyalizme olan kölece bağımlılığı bu durumu ayrıcaağırlaştırmakta, baskı ve sömürüyükatmerleştirmektedir.

Son zamanlarda Türkiye’de bilinçli ve sistemli birbiçimde körüklenen ırkçı-şoven bir atmosfer hakim.Suriye süreci ve Kürt sorununun ağırlığı altında bunalanburjuva gericiliği, böyle bir atmosferden çok yönlüyararlar umuyor. Bu onların elinde, işçileri veemekçileri bölmenin, sersemletmenin, sosyalhoşnutsuzluklarını saptırmanın, böylece mücadeledenalıkoymanın ve düzene bağlamanın da bir yolu veyöntemi haline gelmiş durumda. Tüm bunlara rağmenkapitalist düzene karşı mücadele edenler ise azgındevlet terörünün hedefi haline geliyor. İşkenceler,tutuklamalar ve polis cinayetleri gün be gün tırmanıyor.Devrimciler sokak ortasında kurşunlanıyor,işkencelerden geçirilerek F tipi zindanlara kapatılıyor.Kürt halkının haklı ve meşru mücadelesi tankla, topla vedahası Kürt siyasetçilerine yönelen tutuklama furyasıylaboğulmak isteniyor.

Bütün bu tablo “İşçilerin Birliği, HalklarınKardeşliği” ekseninde atılması gereken adımlarınönemini ve yakıcılığını ortaya koymaktadır. Bununbilincine olan sınıf devrimcileri olarak, işçileri,emekçileri ve gençleri baskıya, sömürüye, zorbalığa,emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadeleyiyükseltmek için “İşçilerin Birliği HalklarınKardeşliği” etkinliğinde buluşmaya çağırıyoruz.

Açlığın, yoksulluğun, sömürünün, baskının vesavaşların kaynağı kapitalist sömürü düzenidir.Kapitalist sömürü düzeni tarihin çöplüğüne atılmadığımüddetçe bu sorunlar dünyamızda kol gezmeye devamedecektir. Dolayısıyla işçiler, emekçiler, gençler veezilen halklar özgürlük ve gelecekleri için devrimdavasına omuz vermeli, sosyalizm mücadelesinibüyütmelidir. Gerçek bir kurtuluşun yolu buradangeçmektedir. Bizler, insanlığın ve bütün bir dünyanınkapitalist sömürü düzeninden kurtulması için kavgabayrağını yükseltiyor, devrim ve sosyalizm çağrısınıdaha güçlü haykırmak için bir araya geliyoruz.

Sabahın ilk ışığında fabrikaların yolunu tutupakşamın kör karanlığında evlerine dönen, emeği vealınteri kapitalist sömürü çarklarında azgınca öğütülen,buna rağmen yaşamını yarı aç yarı tok sürdüren işçiler;

Güvencesizliğe mahkum edilmek istenen kamuemekçileri,

Geleceği ellerinden alınmak istenen, bir taraftangericiliğin kör karanlığına, öte taraftan çocuk yaştaişçiliğe, paralı eğitime ve diplomalı işsizliğe itilengençler;

İşyerinde, sokakta ve evinde azgınca sömürüye tabitutulan, tacize, tecavüze uğrayan, yaşamın her alanındainsan yerine konulmayarak aşağılanan, horlanan emekçikadınlar;

İnkarla, imhayla, asimilasyon ve baskıylaköleleştirilmeye çalışılan, Kürdüyle, Ermenisi’yle,Rumu’yla Lazı’yla, Çerkezi’yle ezilen, yok sayılanemekçi halklar...

Çağırımız sizedir!Safları sıklaştırmak ve mücadeleyi büyütmek için

“İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği” etkinliğindebir araya gelelim.

Eşit, özgür, sömürünün ve savaşların olmadığı birdünya için mücadeleyi yükseltelim. Gerçek ve kalıcı birkurtuluş için devrim ve sosyalizm davasına omuzverelim.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

Page 12: Kamu Emekçileri Bülteni-2012 Kasım

12 - kamu emekçileri bülteni

Kamu Emekçileri Bülteni Sayı 46* Fiyatı: 25 Kr * Kasım 2012 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yerel süreli,siyasi, ayda bir, Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Millet Cd. Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 *

Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92

Kardeş halklara

ölüm tezkeresi,

işçi emekçilere

kölelik yasası...

Emperyalist savaş ve

sömürüye dur demek için

safları sıklaştıralım!