islam mimarisi, bati'ya tesirleri ve …isamveri.org/pdfdrg/d00064/1988_6/1988_6_camn.pdf ·...
TRANSCRIPT
iSLAM MiMARiSi, BATI'YA TESiRLERi VE PARELELLiKLERx
Yrd. Doç. Dr. Nuaret ÇAM
1950 yılında Gaziantep'In Nizip ilçesine bağlı Cidet köyünde doğdu. iıkokulu burada, ortaokul ve liseyi Nızip'te tamamladıktan sonra 1973 yılında Ankara ilahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Din Bilgisi öğretmeni olarak Kilis'e tayin edildi. Burada öğretmentiğe devam ederken Ankara ilahiyat Fakültesi'nde dışa-rıdan doktora imtihanına girip kazanarak doktoraya başladı. 1980 yılında Türk ve islam Sanatları Tarıhı dalındaki doktorasını tamamlayarak "Doktor· oldu ve aynı yıl Erzurum islami llımler Fakültesi'ne asıstan tayın edildi. 1982 senasınde Yardımcı Do· çent oldu. Birçok kongreye katılan ve birçok makalesi bulunan N. Çam. halen aynı fakültede görev yapmaktadır.
Yazan :Oieg Grabar Tercüme:Y.Doç.Dr. Nusret ÇAM
Batı sanatında bulunan çok özel islami ve Doğu tesirleri hakkında en şiddetli münakaşaların eşyalar ve bunlardaki motifler hakkında olması tesadüfi değildir. Dokuma malzemeleri, metal işleri ve hatta cam ve seramik eşyalar kolayca yer değiştirmişlerdir . Onlar Doğu-Batı lüks eşya ticaretinin esaslı ve Doğu'dan getirilen ganimetierin değişmez tılemanıydılar. Bu gibi eşyaların tesiri, Orta Fransa'daki Le Puy Katedrali'nin kapılarında olduğu üzere Arap yazısının taklitlerinde olduğu gibi mimari süslemede; Kuzey italya'daki birkaç kilisedeki Suriye ve iran menşali seramiklerin kullanılmasında; daha önceleri ise Germigny-des-Prese'nin mozaik süslemelerinde ortaya çıkar. Rönesans boyunca ve ondan sonra küçük el sanatlarından doğan Doğu özenteli unsurların,istet kıymetli resimli nesneler (yaygılar gibi), ister süslemeli unsurlar (en açık örnekler olan Meryem'in elbisesindeki küfi benzeri yazılar), isterse harici alaturka olsun ortaya çıkmaya devam etmiştir . Onların varlıklarını ortaya koymak kolay olsa ve tarihi mantık pekçok örnekte bunların varlıklarını izah edebiise de, -ister tesadüfi, ister küçük konular, isterse büyük konular, büyük ilham kaynakları olsun- aslında Batı sanatının zengin yaratıcılığı içinde bu
islam asıllı unsurların nasıl ve ne kadar önemli oldukları hususu, hala münakaşalı bir konudur.
Mimariye baktığımızda mesele tamamen farklı bir görünüş kazanır. Mimari anıtlar, yerinde sabit eserler oldukları için tesirler ve nüfuzlar, ancak şu üç olaydan biri zuhur ettiği zaman gerçekleşebilir: 1) Taşcı ustaları , mimarlar veya diğer ustalar bir yerden başka bir yere gittiği zaman; 2) Banilerin, harnilerin veya tesirli bir üslup ortaya koyanların yabancı bir eserin tesirini birlikte taşıdıkları veya diğerlerine etki ettikleri ya da kendi hatıralarını mahalli teknikiere tatbik ettikleri zaman; (3) resimlerin, fotoğrafların ve bazen de edebi tasvirrerin, datıa sonraları alıcı bazı çevreler tarafından kullanılan veya değiştirilen teknik ve estetik değerleri nakletmeleri halinde. Bu yazının birinci bölümünde, onların çıkardığı meselelerden ve güçlüklerden bazılarını geliştirdiğini ve bu üç ihtimali tamamlandığını zannettiğim birkaç örneği ele alacağım. Fakat yine bana öyle geliyor ki, IslAm ve Batı mimArisi arasındaki benzerlik ve münisebetl, doğrudan veya dolayk takittierin ve tesirierin hüvlyet ve kıymet takdiri lle sınırlandırılmamalıdır. Çok daha entereaan ve
X) Bu makale,Stantey Farbar'in edıtorlüğünü yapmış olduğu "islam and the Medieval West, vol.l, New York, 1975" isimli kitapta ye· ratan latamlc Archltecture and the Weat lnlluences and Parallels" başlıklı yazının tam tercümesldir. Bu parçanın sonundaki notlar tarafırııızdan ekianmıştır
Kitapta yeralan ve büyük bir kısmını tercüme ettiğimiz, herbiri çok zengin bibliyoğratya ihtiva eden diğer makaleler şunlardır. "Alehar EttlngheuHn, laıj Süsleme S•uıtlan, Resim, Bunların Mahiyeti ve Ortaçağ Batı Dünyasına Tesiri"· "Rudolf Schnyder Ortaçağ AVNp.l s.n.tıNI ttı.m ~Olarak latam S8ramlklerl"; "Stanley Ferber, Istim Sanatı ve Orteç;.g Batı Dünyası". '
Islam Mimarisi, Batı'ya Tesirleri ve Paralellikler./Çev.Yrd.Doç.Dr. Nusret Çam. 29
önemli tArihi mesela, bunlar arasındaki paralelliklerdir. Çünkü her Iki mimari gelenek de büyük bir nisbette Roma'nın güçlü form ve teknikleri üzerine bina edllmi,Ur (1 ). Her Ikisi de bu mirasa hemen hemen aynı sivil ve dini, açık veya sınırlı gayeler ıçın lflerllk kazandırmışlardır. Halbuki hiçbiri, Roma harç ve tonozlarının gelişmesiyle mukayese edilebilecek teknik bir ihtilali, ya da Ondokuzuncu asırdaki dirseldeme tekniğini denememişlerdir. Diğer bir deyişle en azından apriori olarak yalnızca ~ültür ve iklim değişiklikleri aynı şekillerin çeşitlilik kazanmasında farklılıklara yolaçabilirdi.Meseıe Batılı ve IslAmi gelişmelerin Ortaçağ'ın büyük bir devresınde gerçekten karşılapnlablllr ortak özelliklere sahip olup olmadıkları, veya kültür farklılıklarının bu Iki sanat geleneğini blrbl:1nln zıddı yapmaya yeterli olup olmadığı meselesldlr. Bu çeşit bir meselade varılabilecek herhangi bir neticenin veya faraziyenin Ortaçağ Akdeniz sanatının hudutları dışına taşan yönlerinin bulunabileceği açıktır. Meselelere cevap olabilecek eleverişii bir metodoloji henüz iyi bir şekilde ortaya konulmadığı için gözleme dayanan birkaç önemli noktayı belirtmekte yetineceğiz.
işaret edeceğimiz bu noktalar, bu çok karmaşık tesirler konusundaki yegane esaslı gözlemler şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü mevcut araştırma, çok müşahhas deIUierden hareketle önemli geneliemelere kolayca ulaşmayı henüz mümkün kılmamaktadır. Bizim burada yapmaya çalıştığımız şey, karşılaştığımız meseleleri anlamamızı &ağlamak için daha ileri bir çalışmayı ortaya çıkarabilecek olan bazı hususları münakaşa etmektir.
T e s ı r 1 e r v e T a k ll t 1 e r: Tesirler ve taklitler araştırması en kolay ve herhangi bir
zaman diliminde iki ayrı kültürün birlikte varolduğu veya Hrıstiyan idarenin, islam hakimiyetinin yerini aldığı yerlerde en aşikar, en açık şekilde kendini belli eden unsurlardır. Mesela mudejar sanat(2) olarak bilinen tam bir mimari üslübun, açık bir şekilde islam sanatından türediği ispanya'da durum böyledir. Bu türden en önemli yapılar Saragosa, Toled_o ve sevıı şehirlerinde olup daha kuzeyde bulunan bir ıspanyol vilayeti, bu Islami şekillerin tesirinden epeyce uzak kalmıştır. Hatta Sevil'deki (Casa de Pilato) ile Guadalara'daki (Palacio del infentado) Rönesans sarayları bile kuwetli bir şekilde islam motiflerinin izlerini devam ettirir. Bununla berc1ber bu tesirin mimMnin bütün veçhelerine şamil olmadığını da söylemek gerekir. Planların gelişmesinde ve sütun ve payalerde olduğu üzere bazı tali kısımlarda bu tesir çok az bir seviyedadir. Bunun yanında o biribirini kesen sahte v&ya hakiki kaburgalardan meydana gelen Endülüs kubbe sisteminin son derecede aşırı barok şekiliere dönüşlüğü kubbelerde, çok dilimil kemerierin gelişmesinde, çok renkli taşların kullanıldığı dış cephelerde, bilhassa da sağır kemerierin tutarlı şekilde kullanılmasında çok tesirlidir. Tek veya bitişik kubbelerin teşkilinde islami tesir görülebilir de görülmeyebilir de. Zira Teruel'in yuvarlak veya Saragosa'nın sekizgen kuleleri Endülüs ve Doğu minarelerini hatırtatmaktadır. Kemerleri dikdörtgen birer çerçeve içine alınan kapılarda veya pencerelerde olduğu gibi, belirli kompozisyon tiplerinde bu durum çok sık tekrarlandığı gibi, mimari tezyinatta daha ua hakimdir. Zira duv~rların dış ve iç yüzleriyle tonozlar veya ahşap tavanlar Islami menşeyli motiflerle ve teknikierie tezyin edilmiştir. Bununla beraber,Sevil'deki 14. Yüzyıl eseri olan Alkazar gibi bir yapı hemen hemen her bakımdan islam modelini
devam ettirmiştir. Çünkü ispanya'nın diğer yerlerinde islami tesiriere ait ritimterin birine veya diğerine hakim <ılan ve az veya çok uzun bir zaman diliminde kendi kendilerini devam ettiren bazı motifterin mevcut oldugu görülmektedir. Söylece saragosa bölgesinde dış cephe taş Işçifiği ve süsleme içeriye göre daha çok Endülüs özelilgi arzeder. Halbuki Burgos ve Valladolid vilayetlerinde islami bir zemine dayalı iç alçı süsleme daha uzun süre devam etmiştir.
Bununla beraber ispanya'da hiila bir tarihçiyi bekleyen islami tesirierin tam bir "ekolojl"si vardır . Onunla ilgili iki husus muhtemel iki faraziye olarak işe yarayabilir. Bunlardan birisi olan sivil mimari, böyle tesirleri dini yapılardan daha fazla devam ettirmiş olabilirler. Mesela bu durum Burgos'ta kraliyel kilisesinde, kiliselelin kendilerinden çok daha fazla belli olup Tordesillas'ta hemen hemen tamamıyle sivil bir bina büyük ölçüde sağlamdır. Bunun izahı, muhtemelen Hristiyan ispanya'nın, Rönesansın yükselmesine kadar -hiç olmazsa Granada'daki V. Charles Sarayı veya II.Phlllp'ln Corlall'nden öncekraliyel ünvanını haiz bir mimari için değişken modeliere sahip olmamasıdır. ikinci nokta ise, islami motifler, mahalli farklılıktarla bütünlükleri ya kaybolduğu, _ya da Gotik ve Rönesans desenlerinin garip bir karışımından ayıklamanın zor aşmaya başladığı onbeşinci yüzyılın ortasına kadar canlı kalır. Saragosa'daki Seo veya Burgos katedrali gibi örnekler bu konuyu aydıntatmaya yardım edebilir.
ispanya örneğinde hem islam sanatının tesirinin devamlılığını ortaya koyan, biiniler ve hamiler arasında bir üslubun oluştuğunu, hem de sanatkarların mevcut olduğu gibi, bunların devamlı dolaştıklarını farzecıebilir , hatta örneğin bu durumu her fırsatta ortaya koyduğunu düşünebiliriz . Bunun bir tek benzeri olan ülke Slcllya'dır. Buradaki islam fütuhatı kısa ömürlü olmakla beraber,. Onüçüncü yüzyılın başlarında ll. Fredlrlck zamanında Sicilya'da bir Şark üslubunun oldugnu yazılı kaynaklardan ögrenmekteyiz. Bununla birlikte bu durumu mimaride göstermek zordur. Çünkü Palermo'daki çok nefis islami üsluptaki tavanı haiz Cappella Palatina'nın dış kısmın
dan sadece bazı parçalar durmaktadır ve Sicilya ile Güney italyan mimarisindeki islami tesiri n gerçek boyutlarını kesin bir şekilde aydınlatmak mümkün degildir. Tıpkı Balkanlarda ve Yunanistan'da olduğu gibi mimari üzerindeki tesirin diger sanatlardan daha az olduğu görülmektedir. Bunun da sebebi, muhtemelen elde az sayıda zanaatkarın bulunması ve bu bölgedeki Hrıstiyan banilerin onüçüncü asırdan itibaren ispanyol bani ve hamiler ölçüsünde mimari anıtların yapımını üstlenmemeleridir. Bu dı,ırum, anteresan tarihi benzerlikler olarak karşımıza çıkan islami tesirli Batılı olmayan ülkelerle karşılaştırıldığında barıiliğin önemi ve karakteriyle eserlerin kullanışlılığı hususundaki meseleler gerçek anlamlarını kazan:rlar. Buna örnek otarak kuwetli ve orijinal mahalli mimarinin onuncu asrın başlarından itibaren devamlı bir şekilde islami gelişmelerden etkilenip etkilediği Ermanya'yı verebiliriz.
Bir kimse ispanya ve Sicilya dışına çıkarsa mesele çok daha karmaşık bir hal alır. ~ütün alimler küti yazı gibi muayyen süsleme motiflerinin Islami menşeli oldugunda müttefiktirler. Bunun ötesinde, ya yüksek bir islami genel teknik gelişmenin Batı'dan daha önce ortaya çıkmasına binaen he_men he_men her motife veya yeniliğe islami bir zemin verılmesı suretıyle heyecanları dogululaştırma iptilası . veyahut da bazı Batı'lı mimari gelişmelerin izahını yapa-
t) Yazarın bu ifadesi, ilk devir fsıam sanatında bilhassa siısleme için doğru olabilir. Zira, hepsi de birer Emevl eseri olan Kudüs'teki Kubbetu's-Sshra ıle Şam Omeyye Cimll'nln mozayık silsternlerinde ve Ürdün'deki Kusayr-ı Amra'nın duvar resimlerinde Hrıstiyan ve Helten Sanat anlayışının tesi.rlni görmemek mün:ıkün değildir. Köklü bir sanat geleneğine sahip olmayan Arapların islamiyelle birlikte yarımadanın dışına çıkarak Bızans ve Sasanl gıbı kuvvetli sanat geleneklerı olan devletlerin topraklarını zaptedince onların kültür miraslarından faydalanmatan kaçınılmazdı. Bu anlayış bır müddet sonra yerini orijinal islam sanatına devretm iştir. 2)Mildejar Sanat: EndOIOe Emevl Devleti'nin yıkılmasındn sonra Ispanya'da Arapların yarattıkları ve atnalı kemerlerle rııukar-naslı kubbe ve kavsaraıaıla, maıakari süslemeler1e ifadesını nuıan bır usıup. '
cak islami tesiriere ihtiyaç olmaması sebebiyle de (ki bu konuya bu yazımızın ikinci bölümünde tekrar döneceğiz.) "Sarasenlk" (3) tesirleri toptan inkar etme şeklinde bir temayül vardır. Bu her iki aşırı anlayışın da yanlış olması galip ihtimal olmakla birlikte, makul bir orta yolun bulunması da önemli bir konudur.
Metodotojik olarak doğrudan veya dotaylı üç türlü tesirin veya taklidin olduğunu söylemek yerinde olur zannediyorum. Bunlardan birincisi mahallidir. Bu husus ye-
• terince açık görülmektedir ve -Romanesk devrin büyük hac yollarının kurulması sebebiyle- Romanesk Avrupa'da pek çok gerçek veya buna benzer biinileri ve üslup yaratıcıları için kıstas olan ispanya tarihine de bır anlam kazandırır . Netice olarak hala karmaşık olarak duran osmoz olayı sayesinde konular ve motifler güneyden kuzeye doğru taşınmıştır. Rousillon kesinlikle pekçok Endülüs motifleri taşımaktadır. Bunlar Languedoc'ta veya Poitou'da çok seçici olup Auvergne'Kie daha da yoğun bir şekilde görülür. Fakat Burgundy'de veya Provence'de çok az bulunur. Genellikle bunlar mimari teferruatlardan, atnalı kemerlerden, çokdilimlerden, münavebeli renklerdeki taş işçiliğinden, yuvarlak şekilli dirseklerden, kemer tablalarından, bazı bitki motiflerinden ve bazı yapılarda bütün sathı kaplayan süslemelerden ibarettir. Karakteristik Roman tarzı bir özellik olan heykale benzer sütun başlığı gibi bir özelliğin iyi bir şekilde araştırılmasının , islami tesirin pekçok noktalarını gözler önüne sereceğinde şüphe yoktur. Halbuki Fransa'daki roman tarzı sanat, bu tip bir mahalli tesirin en açık örneği olup tek de değildir. islam merkezlerıne yakın olan italya'nın, roman ve hatta Gotik ve Rönesans devirlerinde bazı motiflerin gelişmesinde payı büyüktür. Siena ve Pisa'daki kiliselerde çok renkli taş işçiliği , San Gimignano kuleleri ile Venedik'teki resmi ve sivil yapıların girift cephe anlayışı ve hatta San Marea'daki bazı detaylar islam dünyasından neşet eden teknik ve üsluplardan sadece birkaç örnektir. ıtalya örneğinde bu durum işçilerden ziyade, Islam ülkelerinin hatıralarıyla dönen taeirierin ve seyyahların eseridir. Netice ?larak burada tutarlı küçük detaylara ve hayali motiflere Ispanya ve Güney Fransa'dakinden daha az rastlanılır . Güney bölgesi müstesna, islamitesir daha şümullü bir ıe~irdir ve mukabil gelişmesi de çok zordur. Aynı mecrada Islami tesirleri -her zaman için ayırdetmek daha kolay olmasa da- ıtalyan ve Doğu motiflerinin yerli geleneklerle iç-içe olduğu OrtaçagRus sanatında ve hatta Petrine Kremlin öncesine kadar etkili olmuştur.
Mahalli tesirler iki farklı problem doğurur ki bunlardan birincisi, bunların ritimlerini mümkün olduğu kadar doğru tarihlerneye çalışmak, diğeri ise "dalga tesir" diyebileceğimiz olaydır. Çünkü bir tesir hiç olmazsa teoride kaynağından zaman ve mekAn bakımından uzaklaştıkça tesir gücünü kaybeder. Mesele, bu önermenin gerçeken doğru olup olmadığı, ya da onun yalnızca gerçek zanaatkarların yarattığı tesira tatbik edilip edilerneyeceği meselesidir. Çünkü bir baninin tesiri coğrafi duruma daha az bağlıdır ve herhangi bir yerde ortaya çıkabilir. Bir mimari matili ele alırken bir matilin hareketinden ziyade onun yabancı olma durumuyla hangi noktadan itibaren ilgilenmeye başlamalıyız sorusu da önemlidir.
Birkaç türlü mahalli tesir yanında benzeri olmayan ve problematik örnekler de vardır. Bunun en açık örneği Orta Auvergne'deki Le Puy olup bununla ilgili olarak A. Flk· rl'nin yaptığı bir çalışma, alışılagelen yolları takip ederek seyahat eden geleneksel süsleme motiflerinden baş~a,b~ kate~r~lin ~erçek yapısının da pekçok açıdan (diger ~ırkaç iibıde.nın y~nın~ıı:ı Ro~a~ mimarisine yabancı oldugunu ve islam mımarısıyle buyuk benzerlikler sergi-
Islami Araştırmalar Cilt: 2 Sayı : 6 Ocak 1988
lediğini ifade etmektedir. Tonazlardan çok kubbelerin vurgulanması, köşekemerlerinin çok değişik şekilde kullanı!ması bu Le Puy'u Kayrevaln Camii'ne ve dolayısıyle dıt Ispanya'dan ziyade Kuzey Afrika'ya bağlar . Böylece de ortaya benzersiz ve henüz yeterli şekilde halledil~emi~ tiir mesele çıkar. Diğer açık ve~ benzersiz bir_örnek de Barok mimar Guarini'nin gayet açık bir şekilde Kuı1uba'dakileri ve onun Ispanya'daki takipçilerini hatırlatan birkaç kilisade olduğu gibi biribirini kesen kaburgalı bir tipte-yarattığı Onyedinci yüzyıla ait Turin'deki bazı"eserlerde ortaya çıkar. Guarini'nin kendi yaptığı eserlerinin çizimiyle dolu bir elkitabı , 1686 yılında neşredilmiş olup pek çok Meksika kilisesinin dizaynını da etkilediğ i farzedilen ispanyol Amerika'sına kadar yayılmıştır. Onun meydana getirdiği tesir ne olursa olsun, Le Puy ve Guarini örneklerinin şu an için benzersiz olduğu görülmekte ve-ileride bazı örneklerde münasebeti tesbit edilmedikçe herbiri geniş araştırmayı gerektiren benzersiz şartlarta izah edilmelidir. Verdiğimiz bu örnekle ilgili bir-iki nokta, özel alakayı gerektirecek kadar önemlidir. Mahalli tesirler adını verdiğim olayın aksine olarak, unique (benzersiz) hadi· sefer, Afrika ve Kurtuba gibi islam mimarisinin büyük merkezleriyle doğrudan ilgili bir durum arzeder gibidir ve popüler etkileşmenin neticesi olarak izah edilemezler.
Taklit veya tesirin üçüncü şekli yorumlayıcı olarak adlandırılabilir. Bu terimle ben, tesirin kaynağının lüzumlu bir şekilde çağdaş bir eser veya eserler grubu, bir mimar veya ustalar topluluğu olduğunu değil, fakat islam hakkında doğrudan veya dalaylı bir şekilde elde edilen bazı bilgiler olduğnu kastediyorum. Theophilus Sarayı'ndaki islami unsurların buraya doğrudan doğruya mı, yoksa hikayeler veya edebi rivayetler sayesinde mi taşındığını merak edebilirsak de bu gibi örneklerin Ortaçağlarda çok fazla olmadığnı zannediyorum. Buna benzer birşey Sicilya'lı Norman krallarının, II.Frederick gibi kimselerin de yeraldığı Haçlıların kendi ülkelerinde bunları ihya etmek ıçin arayış içine girmesiyle hiç olmazsa kısmen meydana gelmiş olabilir. Bütün sivil sanatların bu tip bir tesirle sık sık etkitenmiş olduğu görülse de,bunlardan pek azı günümüze ulaşabilmiştir.
Şu rası da var ki, bu tesir şekli Ortaçağ'la sınırlı değildir. Çok manalı bir şekilde bu durum,romantik bir merakın Doğu'nun yeniden keşfine yolaçıağı 19. asırda ortaya çık~r. Bununla birlikte zaman zaman o, Brighton'un bütün Islami motifleri sergileyen köşkleri gibi epeyce gülünç duruma da düşmüştür. Fakat Jones, Prlsse d'Avemes, Bourgoln, Coste, Flandln gibi pratiği olan mimarlar Gırnata, Kahire ve lslahan'ın, sahip olduğumuz ilk ayırıntılı çizimlerini getirip neşrettikleri zaman bu tesir çok ilgi çekici .olmuştur. Ondokuz ve Yirminci yüzyıl mimarisinde bunların tesirinin yeri henüz araştırılmamışsa da, birkaç muhtemel benzeri örnekleri arasından Louis Su lllvan ve bazı çağdaşlarının, Kahira'deki uzun ve yüksek duvarlarıyla Sultan Hasan Medresesl'nde bulunan çarpıcı çözümlerden • etkilenip etkilenmediğini merak edebiliriz. Aynı şekilde Jones'in Elhamra Sarayı ile ilgili yayını, Batı miaarisine içerisi lle dışarısının , açık kasımiarta kapalı kısımların, tezyinatla mimarinin münabeti gibi tamamıyle yeni bir mefhumu takdim etmiştir . Bununla beraber islam tesiri modern mimarinin gelişmesinde çok tali bir unsur otarak kabul edilemez. Fakat pek muhtemeldir ki. bu düşünüldüğünden daha büyüktür ve Hollywood'a has bir garipliğin ço ötesine taşar ..
B e n z e r li k ı e r: Daha önce de ılkrettiğimiz gibi benzeriikierin araştı
rılması ile ilgili metodoloji her ne kadar iyi şekilde tesbit edilmemişse de, bunun araştırılmasının bana bilhassa laydalı gözüktüğü üç geniş saha vardır.
3) Geniş anlamıyla, OrtaçağdaAraplar ve Hana Mağrıbiler ve TürKler gibi Musluman kavimler iÇin: daha dar anlamıyla da Kuzey-Balı Arabistan halkı Için kUlanılan bir terim olup, Ms.r-tk ...r onların yaraıtıı)ı sanat demek!W.
...
islam Mimarisi, Batı'ya Tesirleri ve Paralellikler./Çev.Yrd.Doç.Dr. Nusret Çam. 31
Bunlardan birincisi konstrüksiyondur. Gotlk tarzdaki örtünün menşeinin Onbirinci yüzyıl Iran mimarisi olabileceği şeklindeki otuzlarda gelişen bir görüşün ispatı mumkyn gözükmemektedir. Diğer taraftan, gerçek şu ki, gerek Islam, gerekse Batılı mimarlar tavan ve çatı için çok sayıda pa yelere dayalı mimari bir sistemde yükseklik ve ışık problemleriyle karşılaştılar . Bunların her ikisi de biteviye devam eden duvarların yükünü azalimanın ve kuvvetli tonozlar yapmanın yollarını arıyorlardı. Netice olarak, bunlar gerçek konstrüksiyonu ve aşağı doğru olan ağırlığı taşımak için kullanılan kaburga sisteminin yollarını ve duvar yüzeylerini daha canlı göstermenin çarelerini aramışlardır. Bunun sonunda varılan neticeler çok farklı olmuştur. Zira Müslümanların kullandıkları kaburgalar Batı 'da kısmen bağımsız olan unsurlardan daha çok tonazun kütlesinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Fakaf Müslümanlar kendi geleneğinde -eğer tonazun yapısını değilse-arşiteklenik kıymetini vurgulayan mukarnası geliştirmişlerdir. Böylece islam dünyası da duvarlarının dolu kısımlarını azaltmaktan ziyade, yoğun cephe süslemeleriyle onu canlı tutmuşlardır. Fakat maksat her iki durumda da aynıdır. Batı'da renkli camların nihai gelişm:si islam dünyasındaki çinilerin gelişmesiyle karşılaştırılabilir.
Hatta rozet pencerenin menşeinin islami olduğu da ifade edilmiştir. Orun bilinen ilk örneğinin;_bir. Emevl sarayı olan Hırbetü'I-Mefclr'de bulunması sebebiyle tamamıyle kronolojik bir durumdan dolayı böyle bir iddia sözkonusu olsa bile, netice bana oldukça şüpheli gözükmektedir. Çünkü bu motifin geçiş yılları tam olarak aydınlatılmamıştır. Keza bu konuda doğrudan doğruya bir tesirin olması da şart değildir. Zira ilgilerin paralelliği de aynı neticeyi verebili(. Bu iki kültür, gösterişli tonaziarın süsleme anlayışı ile Islam mimarisindeki süsleme arasındaki şekli ve estetik benzeriikierin delalet ettiği aynı çeşit "tesir"i pratik olarak sık sık icra ediyorlardı. Birisinin diğerine doğrudan tesirinin ortaya konulması çok zayıf bir ihtimaldir ve
zaten biz burada iki mimari arasındaki parelelliklerle ilgileniyoruz.
Paralel gelişmenin incelenmesindeki ikinci bir nokta kompozisyonun bazı ortak birimlerinin gelişmesi ve kul~ lanışlı hale gelmesiyle yakından alakalıdır . Buna bir örnek olarak kapalı bir binaya bitişik revaklı bir avlunun durumunu verebiliriz.ister ispanyol manastırlarının veya St. Michel'in revaklarında, ister saray ve camiierin avlularında bulunalım, buralardaki değişik faaliyetlerin aynı anda yürütülebileceği , fakat bütünün estetik birliğinin devam ettirdiği yere dönüşmesiyle meydana gelen bir tiple karşılaşıyoruz. Belli bir zaman diliminde kültürel sebeplerle bu manastırların Batı'daki önemi azalmıştır. Halbuki Elhamra Sarayı gibi bir yapıda açık ve kapalı kısımlar arasındaki ahengin sağlanması, iç ve dış kısımların biribirleriyle uyumları gibi yenilikler gerçekleştirilmiş , fakat nihai neticeleri aynı olmasa da ilk göze hitap eden yaklaşımlar biribirinin tıpatıp aynısı olmuştur. Benzeri bir izah metodu, geniş toplantı alanıarı ile ilgili olabilir. Çünkü kiliseler de, camiler de sembolik ayine ait veya estetik ilgi merkezlerini sürdürürken, büyük bir cemaati de alabilecek iç mekanlar yaratmaya çalışmışlardır .
Sonuç olarak bu iki kültürün mimari ve banilik anlayışları arasında paralellikler bulunmaktadır. Genellikle özel bir şapele gömülen sivil hüvlyetll banilerin Gotik kiliseleri ve katedrallerinin gelişmesiyle islamda özel bir şekilde yapılan dini tesisiere bitişik özel türbelerin gelişmesi arasında da dikkat çekici bir benzerlik vardır. Keza, muhtemelen Flander'de ve italya'daki ticari yapıların bazı özellikleri islam şehir mimarisinin benzer özellikleri ile karşılaştırılabilir. Fakat bu seviyede askeri mimari örneğinde olduğu gibi, belki de evrensel mahiyetiekı ronksıyonel ihtiyaçlar h~kim olmaya başlar ve bu çok özel iki ' özellik arasındaki mukayese önemini kaybeder.
BiBLiYOGRAFY A
- isl~mi tesirler ve Doğu-Batı müna_sebeti, genellikle küçük makaleler şeklinde olan pekçok eserde ele alınmış bulunmaktadır. Tam bir bıblıyoğrafya , ~ok genış yer tutacagından , dıger araştırmalara da yerveren çok yenı üç e serı zikretmekle yetınecegız. - E.J.Grube, Elementı Esiarnıcı nell'architettura veneta del modıoeva," Bolletino del Centro internazionele di Studi d 'Archltettura A. Palladıo, VIII (1966) - R.A. Jalrııztıhoy, Orıentallnlluences in Wesıern Art, (New York, 1966). -I.Wataon, "French Romanesgue and islam", AARP, 11 (1972).