ii-2-orta-asya-kafkasya-tarihi · kadar bölgenin siyasî, toplumsal, inançsal, askerî ve...

62

Upload: others

Post on 29-Jan-2021

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • GirişOrtadoğu’nun odak noktasında M. S. 224 yılında Erdeşir tarafından

    kurulan Sâsânî Devleti (224 – 651), M. S. 651’de tarih sahnesinden silininceye kadar bölgenin siyasî, toplumsal, inançsal, askerî ve kültürel tarihi açısından özgün bir konuma sahip olmuştur. Sâsânî Devleti ile ilgili bir diğer önemli husus ise Sâsânî devlet teşkilatının İslam devletleri tarafından benimsenip sürdürülmesidir.1 Bu nedenle araştırmacılarca Sâsânîlerin vericiliği ve etki bırakıcılığı üzerinde bilhassa durulmaktadır. İslam ve Türk devletlerinin örgütsel ve kurumsal yapısının büyük ölçüde Sâsânî devlet teşkilatına dayandığı doğru olmakla birlikte, Sâsânî devlet teşkilatının kökenleri üzerinde yeterince durulmamıştır. Oysa Sâsânîler kendilerinden önce var olan Part Devleti’nden önemli ölçüde etkilenmiş ve rakip komşularıyla (olumlu / olumsuz) sıkı ilişkiler içinde olmuşlardır. Böylesine bir ilişki ağı içerisinde bulunan Sâsânî Devleti’nin sadece vericiliği üzerinde durmak mantıklı bir yaklaşım değildir.

    Genel ve egemen kanıya göre Sâsânî devlet teşkilatının mimarı büyük hükümdar Anuşirvan (531 – 579)’dır. Anuşirvan’ın söz konusu yapıyı oturtması gerçekleştirdiği bir takım köklü ıslahatlara dayandırılmaktadır. Sâsânî Devleti’nin hükümdar Anuşirvan zamanında en güçlü dönemini yaşamış olması bu kanıyı güçlendirmektedir. Oysaki Sâsânî Devleti’nde gerçekleşen

    * Dr. Öğr. Üyesi, (Babek CAVANŞİR) Yeditepe Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih, Sosyoloji ve Antropoloji Bölümü, İstanbul/TÜRKİYE, [email protected], Facebook: https://www.facebook.com/babek.cavanshir

    1 Esko Naskali, “Sâsânîler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 36, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, 2009, s. 176; Touraj Daryaee, Şāhenşāhı̄̇-yi Sāsānı̄̇, trc: Murtażā S̲āḳı̄̇b-fer, Tahrān: İntişārāt-ı Ḳaḳnūs, 1383, s. 48.

    SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    BABAK JAVANSHIR*

  • 768 BABAK JAVANSHIR

    bu reformların kökeni Anuşirvan öncesinde, özellikle I. Kubad döneminde aranmalıdır. Reformlara kadar olan uzun süreçte Sâsânî Devleti üzerinde etkili olan Türk ve Türkistan kökenli yönetim ve dönemleri şöyle sıralayabiliriz.

    I. İskit-Part Dönemi (M. Ö. 247 – M. S. 224)II. Kuşan Dönemi (M. S. 10 – 350)III. Kızıl Hun Dönemi (M. S. 350 – IV. yy.)IV. Akhun Dönemi (M. S. 370 – 450)V. Kidara Hun (M. S. 420 – V. yy.) VI. Eftalit Dönemi (M. S. 450 – 562) Reform sonrası etkin olan Türk yönetimleri ise şunlardır:VII. Sabir Dönemi (M. S. 500 – 568)VIII. Göktürk Dönemi (M. S. 552 – 744)IX. Avar Dönemi (M. S. 555 – 889) X. Hazar Dönemi (M. S. 630 – 1048) Araştırmamızın sonucundan da anlaşılacağı gibi en temel etkinin Eftalit

    ve Göktürk dönemlerine ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu nedenle söz konusu dönemler üzerinde daha çok durulacaktır.

    1. Sâsânî - Türk İlişkileriM. S. III. ve VII. yüzyıllar arasındaki uzun zaman sürecinde (yaklaşık beş

    asırlık bir süre), Sâsânî Devleti’nin doğusunda, daha sonraları kuzeyinde ve batısında yer alan başlıca komşuları Türk asıllı yönetimler idiler. Bu Türk ve Türkistan kökenli yönetimleri şöyle sıralayabiliriz:

    1. Kuşanlar (M. S. III. yy.): Sâsânî Devleti’nin doğusunda.2. Kara Hunlar2 ve Anadolu’daki yöresel Türk yönetimleri (M. S. III. –

    VII. yy.): Sâsânî Devleti’nin batısında.

    2 “Kara Hunlar”ı genel Türk tarihine kazandıran değerli tarihçi ve dostum Ekber Necef ’in ilgili çalışmasına bakabilirsiniz. Ekber N. Necef, Hun Minilliyi: B.É.E. IV-B.É. VI EsrLerde Türk Dünyası, Bakı: TEAS Pres Neşriyyat Évi, 2015, s. 158-191; Ayrıca bkz. Ekber Necef, “İki İmparatorluk Arasında Türk Dengesi: Kara Hunlar (250-852)”, Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu 2010, İran Türkolojisi, Konular, Sorunlar ve Yaklaşımlar, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Ankara: 22-25 Haziran, 2010, s. 1-22. (Yayınlanmamış Makale: http://mtad.humanity.ankara.edu.tr/ctas/2010/program.html.)

  • 769SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    3. Kızıl Hunlar (M. S. IV. yy.): Sâsânî Devleti’nin doğusunda.4. Akhunlar (M. S. IV. – V. yy.): Sâsânî Devleti’nin doğusunda.5. Kidara Hunları (M. S. V. yy.): Sâsânî Devleti’nin doğusunda.6. Eftalitler (M. S. V. – VI. yy.): Sâsânî Devleti’nin doğusunda.7. Sabirler (M. S. VI. yy.): Sâsânî Devleti’nin kuzeyinde.8. Göktürkler (M. S. VI. – VII. yy.): Sâsânî Devleti’nin doğusu ve

    kuzeyinde.9. Avarlar (M. S. VI – VII. yy.): Sâsânî Devleti’nin kuzeyinde. 10. Hazarlar (M. S. VII. yy.): Sâsânî Devleti’nin kuzeyinde. Sâsânîlerin komşu devletler ile ilişkisinin seyrinde İpek Yolu ticaretine

    hâkim olma mücadelesi belirleyici olmuştur. Bu önemli ticaret yolu ile temas halinde bulunan rakip devletler, Türk ve gayri Türk olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadırlar. Bu devletlerin çoğunluğunu Kuşan, Kara Hun, Kızıl Hun, Akhun, Kidara Hun, Eftalit, Sabir, Göktürk, Avar ve Hazar devletleri gibi Türk ve Türkistanlılar oluşturmaktadır. Gayri Türkler ise, bilindiği gibi Çin, Sâsânî ve Bizans devletleridir. Türk devletlerinde yabancı (Sâsânî, Çin, Bizans ve diğerleri) askerler görev almaz iken Türkler başka devletlerin askerî yapılarına dâhil olmuşlardır. Bu dâhil oluş bireysel değil örgütlü birliklerin yabancı devletlerin ordularında yer almaları biçiminde gerçekleşmiştir. Zira söz konusu gayri Türk devletlerde askerî alanda Türkler oldukça önemli bir yer işgal etmekteydiler. Bizans yönetiminde Türklerden oluşturulan birliklere turcopol adı verildiği bilgilerimiz dâhilindedir.3 Bu açıdan Muṭahhar Ṭāhir el-Maḳdı̄̇sı̄̇’nin aktardığı “ … Rum hükümdarının memluklarının çoğunluğu Türk ve Hazar’dır.”4 şeklindeki veri Bizans İmparatorluğu’ndaki Türklerin etkin konumunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Konumuz olan Sâsânî Devleti içerisinde de Türk askerî varlığı ciddi bir yer kaplamaktaydı.

    İslam tarihçilerinden Gerdı̄̇zı̄̇’nin, Zeynü’l-Aḫbār adlı eserinde V. Behram (421 – 438) hakkında verdiği malumat, Sâsânî ordusunda Türklerin kazandığı ağırlığın ortaya konması bakımından ilgi çekicidir. Gerdı̄̇zı̄̇’ye göre “Behram-i

    3 Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2001, s. 11.

    4 Muṭahhar b. Ṭāhir el-Maḳdı̄̇sı̄̇, El-Bed’ ve’t-Tārı̄̇ḫ, C. IV, nşr: Clement Imbault Huart, Paris: 1907, s. 68.

  • 770 BABAK JAVANSHIR

    Gȗr her dilde konuşabilmekteydi. Çevgan oynadığında Pehlevice ve savaş alanında Türkçe konuşmaktaydı.”5

    V. Behram veya Behram-ı Gȗr, bilindiği gibi Sâsânî tarihinin en önemli hükümdarlarındandır. Bu değerli bilgi bize V. Behram döneminde bile ordunun ekseriyetinin Türklerden müteşekkil olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde Behram, ordu mensupları ile savaş alanında Türkçe’nin dışında İrânî bir dille konuşurdu.

    Türklerin askerî alanda öne çıkmalarının başlıca sebebi, bozkır göçebeliğindeki örgütlü ve disiplinli yapıdır. Nitekim bu örgütlü yapıdan gelen Türk birlikleri, yerleştikleri tüm gayri Türk devletlerde zamanla yönetimde egemen olmuşlar ve idarî anlayışı değiştirmişlerdir. Bizans İmparatorluğu, Abbasî Hilafeti, Gürcü Krallığı ve diğer örneklerde saptanan bu önemli hususa Sâsânî Devleti’nde de tanık olunmaktadır.

    Sâsânî Devleti’nde vuku bulan taht kavgalarında şehzade veya hükümdar adayları sık sık komşu Türk devletlerine sığınarak onlardan askerî ve maddî destek sağlamışlardır.6 Böylece Türkler Sâsânîlerin içişlerine müdahale etme olanağı kazanmışlardır. İran’a giren Türk orduları taht kavgalarında arkasında durdukları adayın galip gelmesini sağlayarak uzunca bir süre Sâsânî sarayı ve yönetici kesimini denetleyecek kadar etkili bir konuma yükselmişlerdir.

    Bu açıklamaların ardından şimdi kronolojik olarak Sâsânî Devlet teşkilatı üzerinde etkili olan Türk ve Türkistanlı devletleri teker teker ele alalım.

    a. Sâsânî Devleti’nde Part Etkisiİlk dönem Sâsânî sanatı ve kültürel öğeleri büyük oranda, hanedanın

    5 Gerdı̄̇zı̄̇, Zeynü’l-Aḫbār-ı Gerdı̄̇zı̄̇, C. I, haz: ‘Abdu’l-Ḥayy Ḥabı̄̇bı̄̇, Tahrān: İntişārāt-ı Dünyā-yı Kitāb, 1363 hş., s. 77.

    6 Türklere sığınanlar yalnızca siyasî mücadeleye girişenler değildi. İnançlarını özgürce yaşamak için kaçıp sığınanlar arasında Nesturîler ve Mânîciler de vardı. Söz konusu inançların mensupları, Türklerin içinde Hıristiyanlık’ın Nesturîlik mezhebi ve Mânîcilik’in yayılmasında etkili olmuşlardır. bkz. Ünver Günay & Harun Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dinî Tarihi, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2003, s. 169, 198; Esko Naskali, “Sâsânîler”, s. 176; Vasilij Vilamidiroviç Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, Haz. Hakkı Dursun Yıldız, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990, s. 195; Melikü’ş-Şu‘arā Bahār, “Zendegı̄̇-yi Mānı̄̇”, Keşākeşhā-yi Mānevı̄̇-Mezdekı̄̇ der İ̄rān-ı ‘Ahd-ı Sāsānı̄̇, haz. M. Kerbāsiyān & M. Kerı̄̇mı̄̇ Zencānı̄̇, Tahrān: İntişārāt-ı Aḫtarān, 2005, s. 55-56; Arthur Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, trc: Reşı̄̇d Yāsemı̄̇, Tahrān: İntişārāt-ı Dünyā-yı Kitāb, 1368, s. 247-248.

  • 771SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    kurucusu I. Erdeşir tarafından son verilen Partlardan tevarüs edildiği gibi7 yönetim anlayışında da Türkistan kökenli bu devletin etkisi görülmektedir. Sâsânîlerin taşra idaresi, bir biçimde Partlarla ilintili olan8 yedi soylu ailenin elindeydi. Bu ailelerden Karen, Suren ve Aspahbad adındaki üç sülale Part kökenli idiler.9 Sâsânî hanedanlarından olan İsfendiyar ve Mihran sülaleleri de Part kökenli olmamalarına rağmen kendilerini Partlara bağlıyorlardı. Kimi kaynaklarda anlatıldığı gibi bu soylu ailelerden Karen, Nihavend; Suren, Sistan; İspendiyar, Rey; Aspahbad ise Gürgan’ın dağlık kesimine hâkim durumdaydılar.10

    b. Sâsânî Devleti’nde Kuşan EtkisiSâsânî devlet teşkilatı üzerinde etkili olan yönetimlerden biri de Kuşan

    yönetimi idi. Devlet hiyerarşisinin tepesinde yer alan hükümdara “şâh”, çoğunlukla da şahlar şahı anlamına gelen “şâhenşâh”11 denmekteydi. Sâsânîlerde toplumun en üst katmanında yer alan kişilere de “şâhî” denmekteydi. Ayrıca Sâsânî devlet teşkilatında dörtlü eyalet (satraplık) sisteminin her birinin başında ilk aşamalarda merzbanlar bulunsa de daha sonra eyalet valiliklerine saltanat ailelerinden kişilerin atanması ile birlikte merzban adı yerini “şâhî” unvanına bırakmaya başladı.12

    “Şah” teriminin İrânî-Sâsânî dönemine ait bir kavram olduğu genel bir kanı haline gelmiştir. Oysa ki söz konusu kavramın Sâsânîler öncesinde ve İran coğrafyasının dışında kullanılmış olduğu iddia edilmektedir. Bu sözcüğün Sâsânîlerdeki anlamına uygun biçimde ilk kullanımı, M. Ö. 58/57 yılında kuzey Hindistan’ın İndus bölgesinde yerleşen Saka-Kuşanlar yönetimi dönemine rastlamaktadır. Dönemin Saka hükümdarları “şahi” unvanını taşmaktaydılar. Kuşan hükümdarı I. Kanişka (127 – 155) ile birlikte bu unvan geniş bir kullanım

    7 Cevād Meşkūr, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-zemı̄̇n ez Rūzigār-ı Bāstān tā İnḳirāż-ı Ḳācāriyye, Tahrān: İntişārāt-ı İşrāḳı̄̇, 1378, s. 193.

    8 Roman Ghirshman, İ̄rān ez Āğāz tā İslām, trc: Muḥammed Mu’ı̄̇n, Tahrān: Bungāh-ı Tercüme ve Neşr-i Kitāb, 1336 hş., s. 313.

    9 V. F. Büchner, “Sâsânîler”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1967, C. 10, s. 245; Ahmet Altungök, IV. ve VIII. Yüzyıllar Arası Sâsânîler Dönemi Türk-Fars İlişkileri, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Abdulhalik Bakır, Elazığ, 2007, s. 68.

    10 Arthur Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 157-159.11 Esko Naskali, “Sâsânîler”, s. 176.12 Ghirshman, İ̄rān ez Āğāz tā İslām, s. 311.

  • 772 BABAK JAVANSHIR

    kazanmıştır. I. Kanişka gerek “şahi” (şao), gerekse de “şahenşah” (şaonano şao – şahlar şahı) unvanlarını kullanmıştır. Anlaşıldığı üzere Kuşanlar döneminde bu unvan “kral” ve “sahip” anlamlarını taşımaktaydı.13 Ancak kelimenin kökeninin Sümerlere kadar uzandığının belirtilmesi gerekmektedir. Nitekim Sümerlerde “Nana şao”, Tanrıça Nana’yı ululayan bir sıfat veya unvandır.14 Kısacası “şah” sözcüğü uzun bir tarihsel süreçten geçerek Sâsânî hükümdarlarının unvanı haline gelmiştir.

    Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi Sâsânî devlet hiyerarşisinin tepesinde yer alan ve hükümdar anlamında kullanılan şâh ve şahlar şahı anlamına gelen şâhenşâh sözcükleri İrânî kökenli bir kavram olmamasının yanı sıra Hint-Avrupa kökenli dahi değildirler. Kelimenin kullanıldığı en eski dönem, yukarıda da belirtildiği gibi Sümerler dönemidir. Sümer Uygarlığı’nın İrânî veya daha geniş anlamında Hint-Avrupa kökenli olmadığı konusunda bilim dünyasının ortak bir kanıya vardıkları bilinmektedir. Ayrıca bu unvanı Sâsânîlerden önce kullanan yönetimlerin Türkistan kaynaklı oluşu özellikle dikkati çekicidir.

    c. Sâsânî Devleti’nde Hun (Kara Hun, Kızıl Hun, Akhun, Kidara Hun, Eftalit Hunları vb.) Etkisi

    I. yy.’dan başlayrak Maveraünnehir, Dehistan, Balkan, Murğâb vadisi, Gürgan, Kuzey Horasan ve Afganistan yönüne doğru bir birini izleyen dört Hun göç dalgası gerçekleşmiştir.

    1. Kızıl Hun Göçü (M. S. I. yy.): Batı kaynaklarında bunlara Karmir Hyon, Kermichion ve Hermichion denmektedir.

    2. Akhun Göçü (M. S. 370’te)3. Kidara Hun Göçü (M. S. 420’ta) 4. Eftalit / Uar-hun Göçü (M. S. V. yy.)15

    Gerek Avesta’da “Khion” veya “Khyon” etnonim adlarının geçmesi, gerekse de Sâsânî öncesi Pehlevi dilinde yazılmış bir metinde “Khion” etnonim adından

    13 János Harmatta, “The Great Bactrian İnscripton”, AAH, XII, 3-4, 1964, s. 375-376; B. N. Mukherjee, Kushana Silver Coina.g.e., Calcutta: 1982, s. 18.

    14 B. N. Mukherjee, “Nana on Lion. A Study in Kushana Numismatic Art”, The Asiatic Society, Calcutta India, 1969, s. 10.

    15 Ekber N. Necef, Hun Minilliyi, s. 146.

  • 773SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    önce beyaz anlamına gelen “spet” kelimesinin kullanılması Akhunlarla Sâsânî öncesi İran’ının ilişki içinde bulunduğunu bize göstermektedir. Zira “Spet Khion”un anlamı Ak Hun demektir.16 Sanskrit kaynaklarında da Akhunlara aynı anlama gelen “Sveta Huna” kullanışına rastlanılmaktadır. Nitekim Procopius de yaklaşık M. S. 55 yılında Hirkania (Hazar) kıyılarına yerleşen Akhunlardan söz etmektedir.17

    II. yüzyılın sonlarına doğru Hunlar Soğd bölgesine yerleştikleri bilinmektedir.18 Anlaşılan Proto-Akhunlar da bunların içinde yer almaktaydılar. İsimlerinin Avesta’da ve Pehlevi metinlerinde zikredilmesinin sebebi de bu olsa gerektir. 290 yılından başlayarak Akhunlarla Sâsânîlerin iyi ilişkiler kurdukları ve Bizans’a karşı birleştikleri görülmektedir. Bu sırada Sâsânîlerin başında Nerse (293 – 303) bulunmaktaydı. Bu zaman kesitinde Sâsânî Devleti’nin doğu eyaleti komutanı II. Hürmüz (302 – 309) kuzeydoğu sınır komşuları olan Akhun ve Kuşanlarla iyi geçinmeyi yeğlemekteydi.

    Akhunlar, IV. yüzyıldan başlayarak Sâsânî coğrafyasına akınlar düzenlemişlerdir. II. Şapur (310 – 379) döneminde Akhunlar (Kionitler) müttefikleri olan Kuşan ve Kidara Hunlarıyla birlikte ilk kez Sâsânîlere karşı harekete geçtikleri gözlemlenmektedir. Bu saldırıda ilgili müttefik güç Kuşanşehr çevresinde Sâsânîlere büyük bir darbe indirmişlerdir. Ancak Sâsânîler bu saldırıyı püskürtmeyi başarabilmişlerdir.19

    Soğdiyana bölgesi için mücadeleler Kızıl Hun hükümdarı Gurumbat’ın tahta çıkışına kadar devam etmiştir. Romalıların 350 yılındaki Sâsânî ülkesine saldırısı, II Şapur’u Kızıl Hunlarla ittifak kurmaya mecbur bırakmıştı. Nihayet 356 yılında Gurumbat ve II. Şapur arasında barış yapılmış ve Soğdiyana Kızıl Hunların egemenliğine bırakılmıştır.

    Ardından Sâsânîlerle Kızıl Hunların müttefik orduları 358 yılında

    16 Enver Konukçu, Kuşan ve Akhunlar Tarihi, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yayınları, 1973, s. 41.

    17 Karoly Czegledy, Bozkır Kavimlerinin Doğudan Batıya Göçler, çev. Erdal Çoban, İstanbul: Özne Yayınları, 1998, s. 59.

    18 Jean-Paul Roux, Türklerin Tarihi, çev: Galip Üstün, İstanbul: Milliyet Yayınları, 1991, s. 74.

    19 Sa‘ı̄̇d Nefı̄̇sı̄̇, Tārı̄̇ḫ-i Temeddün-i İ̄rān-i Sāsānı̄̇, Tahrān: İntişārāt-ı Dāniş-gāh-ı Tahrān, 1331, s. 170.

  • 774 BABAK JAVANSHIR

    Bizans ülkesinde yer alan Amid’i kuşatma altına almışlardır.20 Romalı tarihçi Ammianus Marcellinus (322-400) Hun ordusunun başında yer alan Gurumbat’ın müttefik ordunun sol kanadında yer aldığını ve uzun boylu biri olduğunu yazmaktadır.21 Kuşatma sırasında Gurumbat’ın genç oğlu atılan bir mancınıkla öldürülmüştür. Akhunlar cesedi düşmana kaptırmamak için gün boyunca ok yağdırmışlar ve gece olunca da karanlıkta cesedi savaş alanından uzaklaştırabilmişlerdir. Sonra yuğ töreni düzenlemişler, ceset yakılmış, küllerini ise kendi yurtlarına götümüşlerdir.22

    Buradan da 350 yılında kurulmuş olan Kızıl Hun Devleti’nin başında Gurumbat’ın yer aldığı anlaşılmaktadır. Bununla da M. S. 350 yılında Kuşan topraklarında Kızıl Hun Devleti’nin kuruluşuna tanık olmaktayız.23

    Kuzey Hun Devleti’nden arta kalan topraklar için Hunlar ile Abarlar arasında gerçekleşen savaşların sonucunda yenilen Hunlar batıya doğru yönelip yolları üzerindeki Sogdiyana’yı 370 yılında ele geçirdiler. Ardından iki kola ayrılarak bir bölümü Aral Gölü’nün kuzeyinden kuzeye doğru yöneldiler. Bu grub Doğu Avrupa’ya yerleşerek zamanla Avropa Hunları (375-460)’nı oluşturdular.24 Hunların diğer bölümü ise Horasan yönünde ilerleyerek Kızıl Hun Devleti’nin topraklarına girip zamanla onlarla birleşerek 370 yılında Akhun Devleti’nin temellerini attılar.25

    Kimi kaynaklara göre ise söz konusu Hunlar Demir Kapı Derbend’den Sâsânî coğrafyasına girmişlerdir.26 Anlaşılan söz konusu kaynak 395 yılındaki Kursak’ın önderliğindeki Güney Kafksya’da gerçekleşen Hun saldırısı ile Horasan’daki Akhun hücumunu bir birine karıştırmıştır.

    İki devlet arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı bir seyir izlemiş, savaş ve barış

    20 Konukçu, Kuşan ve Akhunlar Tarihi, s. 73; Sevda Süleymanova, “Kafkasya ve Avarlar”, çev: Bilgehan Gökdağ, Türkler Ansiklopedisi, C. II, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 677.

    21 Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 267.22 Marcellinus Ammianus, Ammianus Marcellinus, I. With an English Translation by

    John C. Rolfe, London: Harvard University Press, 1935, s. 473.23 H. W. Bailey, “Harahuna”, Asiatica, Leipzig: Festschrift Fredrich Weller, 1954, s. 12-

    21.24 Gerard Chaliand, Göçebe İmparatorluklar: Moğolistan’dan Tuna’ya M. Ö. V. yy., çev.

    Engin Sunar, İstanbul: Doğan Kitapçılık, 2001, s. 61.25 Mes‘ūdı̄̇, Mürūcü’ẕ-Ẕeheb ve Me‘âdinü’l-Cevher, c. I, Beyrut: 1966, s. 303.26 Muṭahhar b. Ṭāhir el-Maḳdı̄̇sı̄̇. Āferı̄̇niş ve Tārı̄̇ḫ, c. III, Tercümé-yi Fārsı̄̇: Muḥammed

    Rızā Şerı̄̇fı̄̇ Kedkenı̄̇, Téhrān: İntişārāt-ı Bünyād-ı Ferheng-i İrān, 1349, s. 141.

  • 775SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    dönemleri birbirini takip etmiştir. M. S. 396’da Sâsânî kralı IV. Behram (388 – 399) Hun saldırılarını çetinlikle durdurabilmiştir.27 Savaşlar sürekli olmamış, iki devlet arasındaki dostluk düşmanlığın yeniden başlayacağı 427 yılına kadar devam etmiştir.28 Bu tarihten itibaren Sâsânî-Akhun münasebetlerinde yeni bir döneme girilmiştir.

    Ardından 100 bine ulaşan atlı savaşçılarıyla Akhunlar Merv’i ele geçirip, Kuşmihan’da konuşlandılar ve bilgi toplama amacıyla atlılatını Horasan’a gönderdiler. Kalabalık Akhun birlikleri düzenledikleri art arda saldırılarla Sâsânî ülkesinin doğu ve kuzey doğusunu işgal edip29 Rey önlerine kadar ilerlemişlerdir.30 Bu dönemde İbn-i Belḫi̇’̄nin ifadesi ile aşırı tedirgin olan ve korkuya kapılan Sâsânî seçkinleri “ … Türk Hakanı’nın yanına giderek iltifatlar düzüp ondan aman dilemişlerdi …”31 Bu dönemde Sâsânîlerin başında ünlü kral V. Behram (Behram-ı Gȗr) bulunmaktaydı.

    Bunun üzerine Behram Gur, Azerbaycan’da Türklerden oluşan bir ordu topladı ve Merv’e doğru hareket etti. Behramı-ı Gȗr uyguladığı askerî planlarla Akhunları geri püskürtebilmişti.32

    416 yılında Abarlar ( Ju-juanlar) ile Orta Asya Hunları arasında gerçekleşen savaşların sonucunda Kidara Hunları, Akhun ülkesine girdiler. Akhunlar onların Maveraünnehir’e yerleşmesine izin vermeyip onları Kuzey Afganistan’a yerleştirdiler. Kidara Hunları ise Belh’i ele geçirip orada güçlenmeye başladılar. Taberî, Türkler (Akhunlar) ile Sâsânîler arasında var olan bir siyasi yönetimden söz eder. Söz konusu siyasi yönetim büyük bir olasılıkla Belh’i de ele geçiren Kidara Hunları idiler.33

    27 Ali Ahmetbeyoğlu, “Türkistan’dan (Orta Asya) Doğu Avrupa’ya Yapılan Türk Göçleri”, Türkler Ansiklopedisi, C. 2, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 524.

    28 Raḥı̄̇m Re’ı̄̇s-niyā, Āẕerbāycān der Seyr-i Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān, C. 1, (3. Baskı), Tebrı̄̇z: İntişārāt-ı Mebnā, 2000, s. 527; Altungök, Türk-Fars İlişkileri, s. 89.

    29 Denis Sinor, “[Kök] Türk İmparatorluğunun Kuruluşu ve Yıkılışı”, çev: Talat Tekin, Erken İç Asya Tarihi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2002, s. 385; İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, (1. baskı), Taṣḥı̄̇ḥ ve Taḥşiye: Guy le Strange, Reynold Alleyne Nicholson, Tahrān: İntişārāt-ı Esāṭı̄̇r, 1385, s. 78.

    30 Enver Konukçu, “Behram-ı Gȗr”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 5, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Vakıf Yayınları İşletmesi, 1992, s. 356.

    31 İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 78.32 Ghirshman, İ̄rān ez Āğāz tā İslām, s. 359; İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 80.33 Dursun Ali Akbulut, “Maveraünnehir ve Horasan’da Türkler”, Türkler Ansiklopedisi,

    C. 1, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 833.

  • 776 BABAK JAVANSHIR

    II Yezdgird (439 – 457) Kafkasya ve Horasan üzerinden gerçekleşen Hun saldırılarını engellemek amacıyla, ilk önce Kafkasya’da Demir Kapı Derbend Seddi’ni yaptırmaya başladı.34 Ancak henüz seddin yapımı devam ederken Akhunlar bir daha Horasan’da beliriverdiler.

    443 yılında Sâsânîlerin doğu sınırlarını tehdit eden Akhunlar, II. Yezdigird (439 – 457) tarafından 8 yıllık bir mücadelenin ardından 451 yılında35 kısmen kontrol altına alınabildiler.36 Bununla da bu savaşın ardından denetim altına alınan Herat ve başka bölgelerden olan Akhunlarından bir kısmı Sâsânî ordusuna alınmışlardır. Ancak her şeye rağmen Akhunlar en sonunda 455 yılında Sâsânîleri yenebilmişlerdir. Böylece Horasan tümüyle Akhunların eline geçmiştir.37

    450 yılında Derbend / Hun Kapısı’nı ele geçiren Ermeniler Karadeniz’in kuzeyindeki Hunlarla bir ittifak kurup38 451 yılında Albanya’daki Sâsânî ordusunu geri püskürtmüşlerdir.39

    Sâsâni Devleti ile inişki çıkışlı ilişkilere sahip olan en önemeli devletlerden biri de Eftalit Hunları idi. Macar Türkolog L. Ligeti’nin de belirttiği gibi Akhun veya Chionitailerin iktidarını Eftalitler ortadan kaldırmışlardır.40 Birçok tarihçi Akhunlarla, Eftalitleri biririne karıştırsa da aslında bunlar iki ayrı siyasi yönetim idiler.

    Klasik İslam tarihçileri de Akhunlar ile Eftalitleri biri birinden ayırmaktadırlar. Söz konusu müellifl er Akhun hükumdarlarına, “Türk Hükmdarı” anlamına gelen “Melikü’t-Türk”, Eftalit hükümdarlarına ise “Eftalit / Hayatile Hükmdarı” anlamına gelen “Melikü’l-Hayatile” demekteydiler.

    34 Gerdı̄̇zı̄̇, Zeynü’l-Aḫbār-ı Gerdı̄̇zı̄̇, C. I, s. 28.35 Mehmet Tezcan, “V. Yüzyılda Ermeni-Sâsânî Savaşları ve Ermenilere Hun Desteği”,

    Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 32, Erzurum: 2007, s. 197.36 Esko Naskali, “Sâsânîler”, s. 175.37 William Montgomery McGovern, Th e Early Empires of Central Asia: A Study of the

    Scythians and the Huns and the Part Th ey Played in World History, Carolina: University of North Carolina Press, 1939, s. 411.

    38 Kalankatlı Moses, Alban Tarihi, Çev: Yusuf Gedikli, İstanbul: Selenge Yayınları, 2006, s. 69; Elisæus, Th e History of Vartan, Translated From Th e Armenian by C. F. Neumann, London: Darf Publishers Limited, 1987, s. 39-40.

    39 Elisæus, Th e History of Vartan, s. 63.40 Lajos Ligeti, Attila ve Hunlar, Hazırlayanlar: Sandor Eckhardt, Nandor Fettich, Lajos

    Ligeti, Gyula Nemeth, Peter Vaczy, çev. Şerif Baştav, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, 1982, s. 23-24.

  • 777SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    V. yüzyılda Abar hükümdarı Vu-ti, Akhun Devleti’ne karşı sıldırıya geçti. Bu ordu sevkıyatında Abarların iki önemli topluluğu olan Uar-hun (Var-hun) ve Sul (Çöl) boyları önemli rol oynadılar. Uar-hunlar aslında Hunların bir kolu idi. Onlar Akhun Devleti’ni yıkıp, bölgede Eftalit Devleti’ni kurdular.41

    Var-hunlar 429 yılından başlayarak Akhunlara karşı saldırılar düzdenlemeye başladılar. Bunun sonucunda ise Kidara Hunları bu baskılara dayanamayarak 417-420 yılları arasında Akhun topraklarına gelip yerleştiler. 450 yılında ise Var-hunlar Ceyhun Irmağı’nın güney kıyılarında yer alan Kunduz yakınlığındaki Valvazic’i ele geçirdiler.42 Onlar daha sonra Merv ve Horasan yönünde ilerleyişlerini sürdürdüler. 456 yılında ise Eftalitler, Akhun coğrafyasını tümüyle ele geçirdiler. Nitekim 457 yılında I. Firuz’un Sâsânî tahtına çıkışıyla birlikte İslam tarihçileri de artık Eftalitlerden söz etmeye başladılar.43

    Eftalit baskısının bir sonucu olarak Akhun boylarından bazıları değişik bölgelere gidip yerleştiler. Bu boylardan Antakyalı Yohannes’in Kadis-hun olarak adlandırdığı bir Ahhun boyu Mezopotamya’ya yerleşti. Süryânî kaynaklarına göre ise Kadişlerin Musul bölgesine yerleşme tarihi 395 yılına kadar geri götürülebilir. Kadişlerin esas bölümü ise 440 yılında Irak’a gelmişlerdi. Nitekim Süryânî kaynaklarının 444 yılında “Batı Kadişleri”nden söz etmeleri bu görüşü pekiştirmektedir. Belâzûrî’ye göre Sâsânî I. Firuz (457-484) döneminde Kadiş-hun boyu Herat çevresinde yaşamaktayıdı. İslam tarihçilerinin eserlerinde “Kadisiye” olarak anılan bölge adı da Kadiş-hunların adıyla igilidir. 496 yılında Eftalitlere bağlı Kadişlere sığınan Sâsânî Kubad üç yıl sonra 499 yılında onların desteği ile tahta çıkmıştır.44

    Diğer taraftan Akhunların bir bölümü Kidara Hunlarının elindeki Belh’e gidip yerleştirler ve burada Toharistan Yabquluğu’nu kurdular. Onların önünden kaçan Kidara Hunları ise Kuzey Hindistan’daki Kuşanlarla ittifak kurarak Gupta Devleti (M. S. 320 – 520) ile uzun süreli olan çatışmalara başladılar.45

    41 Akbulut, “Maveraünnehr ve Horasan’da Türkler”, s. 834.42 Enver Konukçu, Kuşan ve Akhunlar Tarihi, s. 60.43 Akbulut, “Maveraünnehr ve Horasan’da Türkler”, s. 834.44 Karoly Czegledy, Turan Kavimlerinin Göçü, çev. Günay Karaağaç, İstanbul: Turan

    Kültür Vakfı, 1999, s. 80-81.45 B. A. Litvinsky, Th e Hephthalite Empire, Paris: 1996, s. 135; A. Biswas, Th e Political

    History of the Hunas in İndia, London: 1994, s. 27, 49, 67, 133.

  • 778 BABAK JAVANSHIR

    Bununla da Eftalitler karşısında tutunamayan Akhunlar Afganistan ile Hindistan’a yerleşip yavaş yavaş buraları ele geçirdiler. Belh’teki Toharistan Yabguluğu’nu kuran Akhunların başında ise Tigin / Tegin lakaplı Toraman (500-515) adlı bir hükümdar bulunmaktaydı.46 Akhunların bir bölümü ise Kuzey Afganistan ve Pencab’da Türkşahiler adı altında uzun süre hakimiyette kalabildiler.47

    Eftalit Devleti’nin oluşumu ve gelişmesinde önemli rölü olan Çöl / Çol boyu ise Var-hunlarla birlikte bölgeye gelerek 501 yılında Türkmenistan’aki Balkan Dağları çevresi ve Dehistan’a yerleştiler. Onların buradaki hakimiyti uzun sürdü.48

    Eftalitlerin ortaya çıktığı sırada Sâsânî Devleti içinde sorunlardan yaralanan Var-hunlar (Eftalitler) Horasan’a müdahile imkanını elde ettiler. Akşunvar’ın komutanlığında Eftalitler tekrar Sâsânîlere karşı akınlara başladılar ve II. Yezdigird’i ağır bir biçimde mağlup ettikten sonra Sâsânîleri yıllık vergiye bağladılar.

    II. Yezdigird’in ölümünün ardından 457 yılında yerine büyük oğlu I. Firuz tahta çıkmıştır. Ancak ona karşı ayaklanan kardeşi III. Hürmüzd, giriştiği taht kavgasında Firuz’u yenerek onun Eftalitler’e sığınmasına neden olmuştur.49

    Eftalitlerden, ödeyeceği vergi karşılığında ciddi bir askerî destek alan I. Firuz50 geri dönerek kardeşi Hürmüzd’ü öldürdükten sonra 465 yılında tekrar Sâsânî tahtına çıkmıştır.51 Karşılığında ise Firuz, Eftalitler’e kıymetli hediyelerle birlikte Ceyhun’un batısındaki Vaşgird bölgesini verdi. Böylece, Ceyhun’un batısı, Horasan’ın bir bölümü, yani batıda Talikan’dan doğuda Tirmiz’e değin ve kuzeyde Ferabr’dan güneyde Bamiyan’a değin topraklar Eftalitler’in egemenliğine girdi. Eftalitler Badgis’i ise kendilerine başkent

    46 Biswas, Th e Political History of the Hunas in İndia, s. 56-67.47 Enver Konukçu, “Akhunlar”, Türkler Ansiklopedisi, C. 1, Ankara: Yeni Türkiye

    Yayınları, 2002, s. 829.48 Arthur Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 311-312.49 İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 83; Belāẕurı̄̇’nin I. Firuz ile ilgili aktardığı ilginç bir bilgi

    vardır. Ona göre Akhunlar’a sığınan Firuz, bir Hun kızıyla evlenmiş ve orada kalmıştır. bkz. Belāẕurı̄̇, Fütūḥü’l-Büldān, Beyrūt: Dāru’l-Mektebi’l-‘İlmiyye, 1983, s. 397-398.

    50 Daryaee, Şāhenşāhı̄̇-yi Sāsānı̄̇, s. 40.51 Muḥammed b. Cerı̄̇r Ṭaberı̄̇, Tārı̄̇ḫü’l-Rüsūl ve’l-Mülūk, C. II, Farsça çev: Ebu’l-

    Ḳāsım Pāyende, Tahrān: İntişārāt-ı Esāṭı̄̇r, 1352, s. 171.

  • 779SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    yaptılar.52 Anlaşılan Eftalitler, Doğu Orta Asya’dan Valvalic-Tirmiz yönünde şimdiki Türkmenistan, Horasan ve Kuzeybatı Afganistan’ı da ele geçirmişlerdi.

    Bu sıralarda Sâsânîlere bağlı Alban hükümdarı II. Vaçe’nin başkaldırısını yatıştırmak için I. Firuz, Akhunlardan aldığı büyük bir ordu desteği ile bir yıla yakın mücedelenin ardından bölgeyi denetim altına almış ve Alan Kapısı’nı (Daryal Geçidi) ele geçirmiştir.53

    Eftalitler tarafından Maveraünnehir’in fethi ise sonraki döneme rastlamaktadır. Eftalitler Akhunları ortadan kaldırdıktan sonra 467-473 yılları arasında Maveraünnehir’e seferler düzenlediler. 466 yılından başlayarak gerçekleşen seferler sonuncunda Maveraünnehir 479 yılında tümüyle Eftalitlerin eline geçti. Eftalitler Maveraünnehir’i 9 beylik arasında paylaştırdılar. Bu beyliklere Çin kaynaklarında “Çao-vu Beylikleri” denmektedir.54

    Eftalit Devleti ortaya çıktıktan sonra Sâsânî Devleti ile sürekli çatışmalara girmiştir. Firuz’un tahta çıkışı ile brilikte iki devlet arasında nisbî bir barış dönemi yaşasa da, Sâsânîlerin, Eftalitlere bağlı Kidara Hunları’na ait Kandahar’ı ele geçirme girişimleri iki devleti karşı karşıya getirmiştir.

    Eftalit Devleti’nin ilk hükümdarı Ahşunvar (Aksunvar / Aksungur) idi. O, 465 yılında Maveraünnehir’i aldığı sırada Firuz Kidara-Kuşan bölgesine saldırarak Kuzey Afganistan’ın kimi yerlerini işğal etti. Bunun üzerine Kidara Hunları Kandahar’a çekildiler.55 Buna karşılık ise Efatlitler I. Firuz’a karşı harekete geçip onu yendiler. I. Firuz’un Akşunvar ile yapmış olduğu anlaşmaya tam olarak uymaması ve Akşunvar ile evlendirme sözü vermiş olduğu kızının yerine bir cariye göndermesi Akşunvar’ı çok kızdırmıştır.56

    469 yılında Eftalitler’e karşı savaşa başlayan I. Firuz tüm haremi ve yanındakilerle birlikte tutsak düşmüş, bu tutsaklıktan Bizans imparatoru Zenon’un aracılığı ile kurtulmuştur. Ancak kızını ve oğlu I. Kubad’ı bir süreliğine Eftalitler’e rehin bırakmaya mecbur kalmış ve her yıl Eftalitler’e

    52 Akbulut, “Maveraünnehr ve Horasan’da Türkler”, s. 834.53 Kalankatlı Moses, Alban Tarihi, s. 70-71.54 Wolfram Eberhard, “Çin Kaynakalrına Göre Orta ve Garbi Asya Halkalrının

    Medeniyeti”, çev. Mecdut Mansuroğlu, Türkiyat Mecmuası, VII-VIII/1, Ankara: 1940-1942, s. 148.

    55 Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 316.56 Konukçu, Kuşan ve Akhunlar Tarihi, s. 79.

  • 780 BABAK JAVANSHIR

    haraç vermek zorunda kalmıştır.57 I. Firuz onurunu kurtarmak için 475 yılına kadar bekledi ve ardından Eftalitler üzerine bir sefer daha düzenledi. Ancak kuşatmaya alınan I. Firuz, Akşunvar’ın ayaklarına kapanarak kendini kurtarabilmiştir.58 Bununla birlikte I. Firuz intikam hissini yenememiş ve Zerdüştî din adamlarının dahi karşı çıkmasına rağmen 484 yılında tekrar Eftalitler’e savaş açmış ve bu son hamlesi onun canına mal olmuştur.59 Bununla da I. Firuz adının anlamına uygun bir siyasi-askeri bir hayat sürememiştir. Zira Firuz “galip, muzaff er” anlamına gelen bir sözcüktü. I. Firuz’un ölümü ise Sâsânîleri Eftalitlerin vassalına çevirdi. Sâsânîler Anuşirvan’ın tahta çıkışına kadar60 Akhunlar’a vergi ödemek mecburiyetinde kalmışlardır.61

    I. Firuz’un öldürülmesinden sonra oğlu I. Kubad Sâsânî tahtına çıkartıldı. Ancak I. Firuz’un kardeşi Balaş bunu kabul etmeyerek Kubad’ın Eftalitler’e sığınmasına neden oldu. Balaş bunun için yıllık haracın62 yanında Eftalitler’e ait Horasan topraklarından da vez geçip Sâsânî Devleti’ni adeta Eftalitler’e tam bağımlı hake getirdi. Eftalitler babası I. Firuz’un davranışlarını göz önünde bulundurarak I. Kubad’a yardım etmediler ve I. Kubad dört yıl gibi uzunca bir süre Türkistan’da ikamet etmek zorunda kaldı. Anlaşılan Eftalitler Balaş’ın tahtta olmasını istemişler ve bu nedenle o ölünceye kadar I. Kubad’ı tahta çıkarmamışlardır.63 Balaş’ın ölümü üzerine, I. Kubad, Eftalitler’in desteği ile 488 yılında Sâsânî tahtına oturtuldu.64 O, hâkimiyeti süresince Akhunların nüfuzunu hep üzerinde hissetmek zorunda kaldı.

    I. Kubad’ın tahta çıkar çıkmaz yaptığı ilk uygulama Kafkasya’da güçlenmeye

    57 Daryaee, Şāhenşāhı̄̇-yi Sāsānı̄̇, s. 40. 58 Konukçu, Kuşan ve Akhunlar Tarihi, s. 81.59 Ghirshman, İ̄rān ez Āğāz tā İslām, s. 294-296; Büchner, “Sâsânîler”, s. 245; Esko

    Naskali, “Sâsânîler”, s. 175.60 Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 320.61 Larissa Baratova, “Orta Asya’daki Türk Kağanlığı (M.S. 600-800)”, çev: Başar

    Batur, Türkler Ansiklopedisi, C. 2, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 90.62 Daryaee, Şāhenşāhı̄̇-yi Sāsānı̄̇, s. 41.63 Re’ı̄̇s-niyā, Āẕerbāycān der Seyr-i Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān, C. I, s. 530.64 Konukçu, Kuşan ve Akhunlar Tarihi, s. 41, 82.

  • 781SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    başlayan Hazarlara65 karşı savaş açmak oldu.66 Mezdek ayaklanmalarını bastırmak için Eftalitlerden yardım talebinde bulundu.67 Ancak daha sonra Zerdüştî din adamlarının gücünü dengelemek için Mazdeizm’in güçlenip yayılmasını desteklemek durumunda kaldı.68 Buna karşı çıkan Sâsânî ileri gelenleri ve Zerdüştî din adamları I. Kubad’ı tutuklayıp kardeşi Camasb’ı tahta çıkardılar. Hapse atılan I. Kubad bu kez akrabalarının yardımı ile 496 yılında kaçarak yine Eftalitler’e sığındı.69

    Eftalitler üç yıl sonra 499 yılında I. Kubad’ı gönderdikleri büyük bir ordu ile yeniden destekleyip Sâsânî tahtına çıkardılar.70 Kaçışında ona yardım etmiş olan, Eftalit kökenli komutanlarının birinin kızıyla veya Eftalit ailesinden bir prenses ile evlendiği71 iddia edilmektedir.72 Bu evlilikten ise büyük bir olasılıkla ünlü Sâsânî kralı Anuşirvan doğmuştur. I. Kubad tahtını elde etmek için uğraştığı bu süre içerisinde malî açıdan Eftalitler’a oldukça borçlanmıştı.73

    65 Hazarların, Bizans ve Sâsânî egemenliğindeki coğrafyalarda II. yüzyılın sonlarına doğru görülmeye başladılar. 198 yılında Ermenilere saldırmışlar ve III. yüzyıldan IV. yüzyılın ortalarına kadar Ermenistan bölgesinde gerçekleşen Sâsânî-Bizans savaşlarında Sâsânîler ile ittifak yapmışlardı. IV. yüzyılın ikinci yarısından ise Sâsânîlerin onların bölgesine yönelik yayılmacılıklarına karşı Bizans ile ittifak kurmuşlardır. Kimi görüşlere göre Hazar-Bizans ittifakı sonucunda yıpranan Sâsânîler 632-642 yılları arasında Arap-İslam ordularına yenik düşmüşlerdir. bkz. M. U. Yücel, “Hazar Hakanlığı”, Türkler, c. II, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 446; Sâsânî Devleti’nin muhafız kıtalarında Hazarlar özel bir yere sahiplerdi. bkz. M. U. Yücel, “Hazar Hakanlığı”, s. 455; Kimi bilgilere göre II. Hüsrev zamanında 8.000 kadar Hazar askeri Sâsânî ordusunda görev yapmaktaydı. bkz. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, En Eski Devirlerden 16. Asra Kadar, (3. baskı) C. I, İstanbul: Aksiseda Matbaası, 1981, s. 72.

    66 Meşkūr, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-zemı̄̇n, s. 92; ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-kūb & Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, Tahrān: Sāzimān-ı Muṭāli‘a ve Tedvı̄̇n-i Kütüb-i ‘Ulūm-i İnsānı̄̇-yi Dāniş-gāhhā (Semt), 1379, s. 57-58.

    67 Akbulut, “Maveraünnehr ve Horasan’da Türkler”, s. 839.68 Boris Marşak, “Türkler ve Soğdlular”, çev: Alesker Aleskerov, Türkler Ansiklopedisi,

    C. 2, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 172; İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 84; Esko Naskali, “Sâsânîler”, s. 175.

    69 İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 84.70 Procopius, History of Th e Wars Books I-II: Th e Persian War, Vol. I., Loeb Classical

    Library, No.48, Trc: H. B. Dewing, Bury St Edmunds, Suff olk: Harvard University Press, 2002, s. 10-11; İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 61; Enver Konukçu, “Akhunlar”, s. 829; Esko Naskali, “Sâsânîler”, s. 175.

    71 Procopius, History of Th e Wars Books I-II: Th e Persian War, Vol. I., s. 10.72 İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 86.73 ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-kūb & Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i

  • 782 BABAK JAVANSHIR

    Öyle ki bu borçların bir kısmını ödeyebilmek için Bizans imparatorundan borç istedi. Bu olay devletlerarası hukuk tarihinde bir devletin diğer bir devletten ilk borç talebidir. Ancak, Bizans imparatoru onun bu talebini geri çevirdi. Bunun üzerine I. Kubad Kür Irmağı’na kadar tüm Kafkasya’yı ve Doğu Anadolu’yu hakimiyeti altına alan Sabir Kağanlığı’na müracaat etti. Böylece Sabirlerle kurduğu ittifak sayesinde Bizans topraklarına saldıran I. Kubad elde ettiği ganimetleri Eftalit sarayına gönderdi.74

    Ardından I. Kubad, Bizans’ın Kafkasya Hunları’na karşı geçitleri kapatmaması nedeniyle Bizanslılara ait olan Amid’i işgal etmiştir. Bu savaşları fırsat bilen Hunlar tekrar Daryal geçidinden Sâsânî topraklarına saldırdılar.75

    Bizans’la savaşmasının ardından yedi yıl sürecek olan bir saldırmazlık anlaşması yapan I. Kubad kuzeye doğru harekete geçerek Hunları yenilgiye uğrattı. Ancak Hunların yerini daha büyük bir tehlike haline gelen Sabirler alacaktı.76 Sabirler ve Hunlar 460 yılından itibaren Kafkasya’da güçlenmeye başlamışlardır. Onların bu bölgeye gelmelerini sağlayan Avar baskıları idi. 502 yılından başlayan ve uzun süre devam eden Sâsânî-Bizans savaşlarında değişik Sabir boyları kendi çıkarları doğrultusunda ya Bizans ya da Sâsânî tarafında yer almışlardır.77

    I. Kubad’ın Eftalit desteğine olan ihtiyacı yine de sürecekti. Nitekim o 502 yılında Ermenistan üzerine düzenlediği seferde Eftalitlerden yardım almış ve bu orduyla Th eodosiopolis (Erzurum) önlerine kadar ilerlemiştir. Bizanslı tarihçi Procopius’un aktardığı bilgiye göre Sâsâni ordusunda üç bin “Sabiri (Sabir)” atlısı da yer almaktaydı.78 Sasânî ordusundaki Sabirler bu savaşta Fedesiopol’u ele geçirip yağmaladıktan sonra Apadana, Edessa (Urfa) ve Harran gibi şehirlerini de ele geçirmeye çalışmışlardır.

    Edessa kuşatması sırasında Eftalit ordusunun komutanı esir düşmüştür.

    Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, s. 60.74 Şerif Baştav, “Sabir Türkleri”, Belleten, Sayı: V (17-18), 1995, s. 58.75 Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 376; Wolfram Eberhard, Çin’in Şimal

    Komşuları, çev: Nimet Uluğtürk, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1996, s. 88.76 Altungök, Türk-Fars İlişkileri, s. 125.77 Şerif Baştav, “Sabir Türkleri”, s. 58; Agathias, Agathias The Histories, Translated

    With an Introduction and Short Explanatory Notes By Joseph D. Frendo, Walter De Gruyter, Berlin-New York: 1975, s. 115.

    78 Procopius, History of The Wars, I., With an English Translation By H. B. Dewling, William Heinemann, London: 1914, s. 50.

  • 783SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    Bu komutan için I. Kubad yoğun bir diplomatik faaliyete girişmiş ve komutanı kurtarabilmiştir.79

    515 yılında ise Sabirler Ermenistan, Mezopotamya ve Anadolu’daki Bizans topraklarını yağmaladılar. Onlar 520-530 yılları arasında gerçekleşen Sâsânî-Bizans savaşlarında Sâsânîlerin yanında yer aldılar.80

    Sabirler’in Sâsânî savaş tarihindeki belileyici rölü daha sonraları da devem etmiştir. Nitekim 552 yılında Sabirler, Kafkasya’daki Hazar kıyılarına akınlar düzenlemişlerdir. Sabirlerle anlaşma yoluna giden Sâsânîler onlarla Bizans’a karşı ittifaklar kurdular. Ancak Sabirlerden küçük bir bölümü Derbent geçidini geçerek Albanya topraklarına saldırdılar. Sâsâniler ise söz konusu saldırıyı durdurdukan sonra Sabirleri Sabran, Abşeron ve Muğan bölgelerinde yerleştirdiler.81

    I. Kubad uzun süren bir iktidardan sonra 531 yılında kendi isteği ile saltanatını genç oğlu Anuşirvan’a bırakarak tahttan feragat etmiş ve Sâsânî tarihinde yeni bir dönem başlamıştır.

    Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Sâsânî-Eftalit mücadelesi neticesinde Sâsânî Devleti V. yüzyılın son çeyreğinde Eftalitlere neredeyse tamamen bağımlı bir duruma gelmiştir. Bu süreçte Eftalitlerin Sâsânî Devleti’nin içişlerine ciddi bir biçimde müdahil olduklarına, hatta devletin başına geçen şahın bile onlar tarafından atandığına tanık olunmaktadır. Bu vaziyet, I. Kubad’ın ölümüne kadar devam etmiştir. I. Kubad’ın uzun süreliğine Eftalitlerin yanında kalıp onlara sığındığı bilinmektedir. I. Kubat, Sâsânî devlet teşkilatı adı altında bildiğimiz ünlü yapının da kurucusu sayılmaktadır. Bu yapının oluşmasında I. Kubad’ın, Eftalit devlet teşkilatı yapısını bizzat yakından gözlemlemesinin etkisi görmezden gelinemez. Sâsânî devlet teşkilatının bu yeni yapısı I. Kubat tarafından şekillendirilmiş olmasına rağmen, bu şekillenmenin daha çok Anuşirvan ile ilişkilendirilmesinin sebebi Sâsânîlerin en güçlü döneminde hüküm sürmüş olmasından kaynaklanmaktadır. I. Kubad dönemine ait ülkenin dört eyaletine ilişkin bulunan sikkeler bu yeni devlet yapısının Anuşirvan’dan önce Kubad tarafından oluşturulduğunu açıkça göstermektedir.82

    79 Konukçu, Kuşan ve Akhunlar Tarihi, s. 82, 84.80 Tarık Dostiyev, “Kafkasya’da Hunlar”, Türkler, C. 1, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları,

    2002, s. 923-924.81 Tarık Dostiyev, “Kafkasya’da Hunlar”, s. 924.82 Touraj Daryaee, “Taḳsı̄̇māt-ı İdārı̄̇ ve Manāṣib-i Fārs”, Suḳūt-ı Sāsāniyān, Fātiḥān-ı

  • 784 BABAK JAVANSHIR

    I. Kubad ve oğlu Anuşirvan dönemlerinde, Sâsânî ordusunun ve devletinin sahip olageldiği tekil yapı terk edilerek, dörtlü bir idarî yapı geliştirilmiştir. Sâsânî İmparatorluğu’nda başlıca dört idarî bölge veya eyalet teşkil edilmiştir.83 Bu uygulamayı başlatanın Anuşirvan olduğu öne sürülse de84, esas başlatıcının I. Kubad olduğu kaynaklarca doğrulanmaktadır. Valilerin hükümdar naibi veya yüksek rütbeli askerlerden seçilmesi85 devletin asıl dayanağının askerî teşkilat olduğuna delalet eder. Bu ailelere muhkem kalenin sahibi anlamına gelen “artabides (argabadh)” denmekteydi.86 I. Kubad dönemine kadar Sâsânî ordusu tek bir komuta kademesi altında toplanmaktaydı. Ancak I. Kubad ile birlikte kuzey, güney, doğu ve batı87 komutanlıkları olmak üzere dört kısma ayrıldı.88

    Göktürkler tarafından da kullanılan bu dörtlü yapı Denis Sinor gibi modern Batılı tarihçilerin de dikkatini çekmiştir.89 Çin kaynaklarında, Büyük Hun hükümdarı Mete (Motun/Bahadır)’nin askerî ıslahatına dair sunulan verilere bakıldığında söz konusu örgütlenme biçiminin kökeni anlaşılabilir. Bu kayıtların birine göre Mete (Motun/Bahadır) atlı birliklerini dörtlü bir yapı içinde düzene sokmakta idi ve her yönde yer alan süvarilerin atları farklı

    Ḫāricı̄̇, Muḳāvimet-i Dāḫilı̄̇ ve Taṣvı̄̇r-i Pāyān-ı Cihān, Trc: Menṣūre İttiḥādiyye (Niẓām Māfı̄̇), Fereḥ-nāz Emı̄̇rḫānı̄̇ Ḥüseyneklu, Vı̄̇rāyiş: Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tahrān: Neşr-i Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān, 1383, s. 42-43 (Gurnet, op. cit. s. 37); Esko Naskali, “Sâsânîler”, s. 175.

    83 Touraj Daryaee, “İ̄rān-ı Sāsānı̄̇”, Tārı̄̇ḫ ve Ferheng-i Sāsānı̄̇, trc: Mihrdād Ḳudret Dizecı̄̇, Tahrān, İntişārāt-ı Ḳaḳnūs, 1382, s. 101; İlber Ortaylı, Türkiye İdare Tarihine Giriş, Ankara: Turhan Kitabevi, 1996, s. 16; ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-kūb & Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, s. 76-77.

    84 Arthur Christensen, L’Iran sous les Sassanides, Copenhague, Levine & Munksgarrd, 1944, s. 371; F. Altheim, Finanzgeschiche der Spätantike, Frakfurt: 1954, s. 138; Nurettin Albayrak, “Enuşirvan (Edebiyat)”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 11, İstanbul: DİVANTAŞ Diyanet Vakfı Neşriyat Pazarlama ve Ticaret A.Ş., 1995, s. 255.

    85 Ph. Gignoux Basically Disagrees with This Division, “Le Spahbed des Sassanides”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, Vol. 13, 1990, s. 1-14; Daryaee, “Taḳsı̄̇māt-ı İdārı̄̇ ve Manāṣib-i Fārs”, s. 41-42.

    86 Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 143.87 Ghirshman, İ̄rān ez Āğāz tā İslām, s. 316.88 Şehristānhā-yı İ̄rān-şehr, Bā Āvā-nivı̄̇sı̄̇, Tercüme-yi Fārsı̄̇ ve Yād-dāşthā ez: Touraj

    Daryaee, Mütercim: Şehrām Celı̄̇liyān, Tahrān: İntişārāt-ı Tūs, 1388, s. 24; ‘İnāyetullāh Rıżā, İ̄rān ve Türkān der Zamān-ı Sāsāniyān, Tahrān: Şirket-i İntişārāt-ı ‘İlmı̄̇ ve Ferhengı̄̇, 1381, s. 16.

    89 Denis Sinor, The Cambridge History of Early Inner Asia, ed. Denis Sinor, Cambridge: Cambridge University Press, 1990, s. 298.

  • 785SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    renklere sahipti. “Doğuda kır, güneyde doru, batıda ak ve kuzeyde yağız atlar”90 yer almaktaydı.91 Bir diğer Çin kaynağına göre ise Mete (Motun/Bahadır)’ye ait atlı savaşçıların “batıda olanlarının hepsi kır, doğudakilerin hepsi gökyüzü renginde [yeşil – mavi], kuzeydekilerin hepsi yağız, güneydekilerin hepsi doru atları vardı”.92

    Dörtlü yapı ile ilgili bir diğer uygulamaya idare düzeninde tanık olunmaktadır. Mete (Motun/Bahadır)’nin yönetiminde dört boya üstün bir konum tanınmıştır. Bunlar Hu-yen, Lan, Hsü-pu93 ve hükümdar ailesinin neşet ettiği Luan-ti94 boyları idi. Bu dörtlü yapının nasıl geliştiği konusunda doyurucu bir açıklamaya rastlanılmasa da bizce bu örgütlenme biçiminin temelleri bozkır yaşayışına uygun “dört duraklı mevsimsel yatay göçebelik” (bkz. Şekil-1) teşkilatında aranmalıdır. Bozkıra özgü yatay göçebelikte göçebe boylar, değişen dört mevsimle birlikte dört ara durakta geçici olarak konuşlanmaktadırlar. Bu durakların adları, mevsim adlarının sonuna eklenen –lAK mekân eki ile oluşturulmakta ve şöyle bir sırayı takip etmektedir: 1. yazlaḳ (yaz = ilkbahar); 2. yaylaḳ (yay = yaz); 3. güzlek (sonbahar); 4. ḳışlaḳ.

    Dört duraklı yapının, belli bir sahada hâkim olmayı zorunlu kıldığı açıktır. Bu hâkimiyetin sağlanması için yazlaḳ, yaylaḳ, güzlek ve ḳışlaḳ olmak üzere dört farklı alanda askerî ve toplumsal örgütlenmenin yerleştirilmesi gerekir. Bozkır göçebeliğinde duraklar sabit olup buralarda kısmî bir yerleşiklik de söz konusudur. Örneğin bir takım Türk lehçelerinde ḳışlaḳ sözcüğünün köy anlamında kullanılması, en azından ḳışlaḳlarda kısmî bir yerleşikliğin varlığına işaret eder. Burada önemli bir husus göze çarpmaktadır. Bizce bu dörtlü duraklarda kısmî bir biçimde yerleşenler, göçebe topluluğun ordusunu oluşturan askerî kesimlerdi. Bunun kültürel uzantısı günümüz Türkiye’sinde askerî

    90 Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi I, (1. baskı), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981, s. 411.

    91 Kimi araştırmacılara göre eski Türk inancı dünyayı kızıl, siyah, mavi ve beyaz renklerine uygun olarak dört kısma ayırmaktaydı. bkz. Erkin Ekrem, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Kavimleri (M. Ö. 2146-318), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara: Eylül 1995, s. 73 (Ma, 1962: 2).

    92 Han Hanedanlığı Tarihi Bölüm 94 A/B, Hsiung-nu (Hun) Monografi si (Açıklamalı Metin Neşri), Hazırlayanlar: Ayşe Onat, Sema Orsoy, Konuralp Ercilasun, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004, 3753:5, s. 10.

    93 Han Hanedanlığı Tarihi, 3751:1, s. 7.94 Age, 3751:5, s. 8.

  • 786 BABAK JAVANSHIR

    birliklerin konuşlanıp yerleştiği bölgenin kışla biçiminde adlandırılmasında açıkça görülmektedir.95

    Şekil-1: “Dört duraklı mevsimsel yatay göçebelik”

    Sâsânî Devleti’nde dörtlü yönetim yapısının ortaya çıkışında, Eftalit Devleti içerisinde uzun yıllar bulunan I. Kubad’ın gözlemlerinin etkisi yadsınamaz. Zira I. Kubad öncesi Sâsânî ordusu ve devlet teşkilatında dörtlü yapının varlığı hakkında hiçbir kanıt yoktur. Bununla birlikte Eftalitler’e ait Baktria belgeleri96 üzerine yapılan son araştırmalara göre Eftalit devlet

    95 Türkiye’de askerî eğitimlerde, idmanların yaylalar olarak bilinen türküler eşliğinde gerçekleştiğini görmekteyiz. İslam öncesi Türk göçebe hayatında yazın konaklanan yerin adı olan yaylağ, Batı Oğuz Türkçesi (Türkiye ve Balkanlar’daki Türkçe)’nde sonundaki “ğ” sesini yitirerek kullanılmaya devam etmiştir. Ayrıca modern Türk aile ve ev yapısında karşılaştığımız yazlık evler de bozkır göçebeliğinin kültürel bir izi olsa gerek.

    96 Konuya ilişkin bkz. Nicholas Sims-Williams, Bactrian Documents from Northern Afghanistan: the Decipherment of Bactrian, London: SOAS, 1997; N. Sims-Williams, Bactrian Documents from Northern Afghanistan. I. Legal and Economic Documents, Studies in the Khalili Collection of Islamic Art, Vol. III, Oxford: 2001.

  • 787SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    teşkilatının gelişmiş bir idarî yapıya ve vergilendirme sistemine sahip olduğu kanıtlanmıştır.97

    Sâsânî ordusu, atlı ve yaya birlikleri olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktaydı. Atlı birlikler de iki koldan oluşmaktaydı. Birincisi “âzâdân” adını taşımakta ve tamamen zırhlı giysilerle donanmış saray ileri gelenlerinden oluşmaktaydı. İkinci grup ise süvari “dihḳān”lardan müteşekkildi. Belāẕurı̄̇, Ṭaberı̄̇ ve Narşāhı̄̇, Sâsânî ordusunda görevli Afşin ve Aḫşid adlarını taşıyan Semerkant ve Buhara dihḳānlarından söz etmektedirler.98 Sâsânî ordusunun Türk ordusu örnek alınarak kurulduğu bu verilerle teyit edilmektedir. Nitekim ücretli ve hafif zırhlı/silahlı süvariler içinde Kuşan, Hun, Kionit ve Çöl / Çul (Sul) gibi Türk boyları önemli yer tutmaktaydılar.99

    Kubad’ın Zerdüştî din adamlarına karşı yürüttüğü dışlama politikası, Sâsânî saltanat ailesinin, içerisinde etkin bir ruhban sınıfı barındırmayan, Türkistanlı Partlardan devraldığı eski geleneklerine bir dönüşün yanı sıra söz konusu kesim tarafından özellikle ve ısrarla korunmaya çalışılan kast düzenine100 karşı yılların biriktirdiği hoşnutsuzluktan kaynaklanan bir meydan okuma olarak da sayılabilir. Zira Sâsânî döneminde din adamları sınıfının gücü ve nüfuzu özellikle I. Şapur’dan sonra devlet siyasetine tahakküm edecek kadar güçlenmişti.101 Bu denklemde sıradan halk kesiminin Zerdüştî din adamalarına karşı olanların yanında yer aldığı görülmektedir.102 Uzun süre Eftalitlerin içinde yaşayan I. Kubat, kasta yer vermeyen Türk toplum yapısının103 kendi ülkesindeki eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve dinî-sınıfsal muhalefetin bertaraf edilebilmesi için benimsenmesi gerektiğine inanmış olmalıdır. Tüm bu nedenlerden ötürü I. Kubad Sâsânî devlet ve toplum yapısında köklü

    97 Adrian David Hugh Bivar, “Hephthalites”, Encyclopaedia Iranica, Vol. XII, Fasc. 2, s. 200.

    98 ‘İnāyetullāh Rıżā, İ̄rān ve Türkān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 17.99 Ghirshman, İ̄rān ez Āğāz tā İslām, s. 316.100 İbn-i Miskeveyh, Tecāribü’l-Ümem, Tahrān: İntişārāt-ı Surūş, 1990, s. 120-121;

    Sâsânî toplum yapısını oluşturan dört sınıf (Rahipler, askerler, kâtipler ve halk) kesin hatlarla birbirlerinden ayrılmıştı ve bir sınıftan diğer sınıfa kesinlikle geçilemezdi. bkz. Esko Naskali, “Sâsânîler”, s. 176.

    101 Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 259.102 Re’ı̄̇s-niyā, Āẕerbāycān der Seyr-i Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān, C. I, s. 447.103 Orhan Türkdoğan, Türk Tarihinin Sosyolojisi, İstanbul: IQ Kültür-sanat Yayıncılık,

    2003, s. 303-348.

  • 788 BABAK JAVANSHIR

    değişimlere gidilmesinin gerekli olduğundan yola çıkarak ünlü ıslahatına el atmıştır.

    Sâsânî İmparatorluğu’nun toprak ve malî düzeni tam anlamıyla miladî VI. yüzyılda şekillenmiştir. I. Kubad’ın ölümünden sonra, 531’de tahta çıkan Anuşirvan babasının başlatmış olduğu reformları takip etti. Kullanılabilir toprakların tespitini ve bu topraklar üzerindeki nüfusun sayılmasını emreden Anuşirvan, vergi kaynaklarını kayıt altına aldırdı.104

    450 ile 550 yılları arasında yaklaşık yüz yıl boyunca Sâsânîleri hegemonyası altına alan ve Anuşirvan döneminin ortalarına değin Sâsânî Devleti’ni vergiye bağlayan105 Akhunlar ve Eftalitler, Sâsânî sarayını da himayelerine almışlardır. Eftalitler, Sâsânî dönemi taht kavgalarına106 sıkça karışmış, Sâsânî şahlarını da atayacak noktaya gelmişlerdir. Böylesi bir tabloda Sâsânîlerin verici ve etki bırakıcı taraf olduğunun öne sürülmesi mantık sınırlarını zorlayan bir yaklaşımdır.

    Geniş Sâsânî coğrafyasında kimi Akhun ve Eftalit boylarının (Uar-hun / Var-hun, Kızıl Hun, Kadis-hun, Kermikhion, Zavul, Asgil, Çöl veya Sul boyları107) gelip yerleştiği bir takım toponim adlarından çıkarılabilir. Kimi araştırmacılara göre Akhunların Kadiş-hun boyu Herat civarında yaşamaktaydı, ancak daha sonra İran’ın batısına göç etmiş ve buradaki ünlü Kadisiye toponimi adında izini bırakmıştır. Eftalit boyu Zavul ise adını Zabul ve Zabulistan yer adlarına bıraktı. Eftalit Çöl / Çol veya Sul boyu ise Hazar Denizi’nin güneyine yerleşmiş bulunmaktaydı.108 Onlar zamanla Göktürk Devleti’ne tabi Sûlîler adında yarı bağımsız bir siyasi yönetim tesis edeceklerdi. Bir diğer önemli grup ise Halaçlardı. Onların bir bölümü Milat başlarında Kafkasya’ya göç etmişlerdi. Halaçlar ayrıca Azerbaycan, Horasan, Afganıstan ve Kuzey Hindistan’a da yayılmışlardı. Halaçlar XII-XVI. asırlar arasında Hindistan ve Afganistan’da en ciddi harbi güçlerden biri sayılıyorlardı. Onlar Hindistan’da merkezi Delhi olan Halaç Sultanlığı’nın (1290-1320) da esasını koydular. Bir diğer

    104 Re’ı̄̇s-niyā, Āẕerbāycān der Seyr-i Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān, C. I, s. 642.105 Büchner, “Sâsânîler”, s. 245.106 İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 23.107 Meşkūr, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-zemı̄̇n, s. 552.108 Farda Asadov, “VII-IX Yüzyıllarda Güney Hazar Bölgesinde Hükümranlık Süren

    Türk Sulî Hanedanı”, çev: Bülent Keneş, Türkler Ansiklopedisi, C. IV, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 311-316.

  • 789SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    Eftalit boyu olan Asgiller ise 563-565 yılları arasında Bizans’a elçi olarak göndermişlerdi.109

    d. Sâsânî Devleti’nde Göktürk EtkisiSâsânî Devleti’nin ilişkide bulunduğu ve daha sonra çıkar çatışması

    yaşadığı devletlerin başında Göktürk Devleti gelmektedir. İlk aşamada Eftalitlere karşı ittifak oluşturarak110 M. S. 562 yılında Eftalitlerin tarih sahnesinden silinmesine neden olan111 bu iki devlet, İpek Yolu’nun denetimini ele geçirmeyi amaçladıklarından sorunlar yaşamaya başladılar. Göktürkler, Sâsânîlerin ipek ticareti yolunu tıkamaları üzerine Hazar Denizi’nin kuzeyi, Kafkaslar üzerinden Küçük Asya ve oradan Avrupa’ya yönelen Kürk Yolu ticaret yolunu açmışlardır.112 Bu dönemde Sâsânîlerin başında Anuşirvan, Batı Göktük Devleti’nin başında ise İslam kaynaklarında kendisinden Sincibu113 diye bahsedilen İstemi Kağan bulunmaktaydı. Eftalit Devleti çökertildikten sonra Anuşirvan, Kafkasya’ya yönelerek uzun süre Hazarlarla mücadele etmiştir.114 Ardından Mezdek isyanını bastıran115 Anuşirvan, babası I. Kubad’ın başlattığı askerî, idarî, iktisadî ve toplumsal dönüşümü devam ettirerek116 Sâsânî Devleti’ni güçlendirmiştir.117

    Eftalit Devleti ortadan kaldırıdıktan sonra Efatlit askerleri de Sâsânî ordusuna alınmışlardır. Bunlardan kimileri ise Sâsânî sarayında önemli görevlere getirilmişlerdir. Eftalit asıllı Kadis adında bir kişinin Sâsânî sarayında etkili bir konumda olduğu bilgilerimiz dahilindedir. Öyle ki Anuşirvan

    109 Karoly Czegledy, Turan Kavimlerinin Göçü, s. 74.110 Laszlo Rasony, Tarihte Türklük, Ankara: Türk Kültürünü Araştırmaları Enstitüsü

    Yayınları, 1971, s. 96; E. Chavannes, Batı Türkleri, İstanbul, Selenge Yayınları, 2007, s. 288; ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-kūb & Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, s. 70.

    111 Larissa Baratova, “Orta Asya’daki Türk Kağanlığı (M.S. 600-800)”, s. 90; Matteo Comparetti, “Soğdiyana Tarihine Giriş”, Türkler Ansiklopedisi, C. II, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 160.

    112 Roux, Türklerin Tarihi, s. 68. 113 Re’ı̄̇s-niyā, Āẕerbāycān der Seyr-i Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān, C. I, s. 539.114 Kevin Alan Brook, “Hazar-Bizans İlişkileri”, çev: Zülfi ye Veliyeva, Türkler

    Ansiklopedisi, C. 2, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 473.115 İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 80; Ghirshman, İ̄rān ez Āğāz tā İslām, s. 91.116 Daryaee, Şāhenşāhı̄̇-yi Sāsānı̄̇, s. 45.117 Ghirshman, İ̄rān ez Āğāz tā İslām, s. 365; Nurettin Albayrak, “Enuşirvan (Edebiyat)”,

    s. 255.

  • 790 BABAK JAVANSHIR

    döneminde Sâsânî ordusundaki 8.000 Hazar atlısı söz konusu Kadis’in emrileri doğrultusunda etkisiz hale getirilmiştir.118

    Anuşirvan, Hazar Denizi’nin güneyi, Taberistan ve Gürcan’a yerleşmiş Ağaçeri, Sul (Çöl / Çol)119 ve Yazır Türk boylarından bir kısmını Azerbaycan yerleştirmiştir.120 Anuşirvan aynı zamanda Akhun, Eftalit, Halaç ve Karluklarıın bir bölümünü Afganistan ve Sistan (Sicistan)’a yerleştirmiştir.121 Anuşirvan, Gürgan bölgesindeki Sul (Çöl) boyuna mensup seken savaşçıyı ordusuna alıp onları Şehram Firuz’a yerleştirmiştir.122 Buradan da anlaşıldığı üzere bu dönemde, Sâsânî ordusunda Türkler önemli bir yer işgal etmekteydiler. Nitekim 570123 ve daha sonra 575124 yılında Sâsânîlerin Habeşli Aksûmîler’e karşı Himyarîleri desteklemek125 için Yemen’e ordu sevkiyatında Türk birliklerinin de yer aldığı bilinmektedir.126

    Anuşirvan’ın Türklerin de içinde ciddi biçimde yer aldığı söz konusu orduya çok güvendiği ve Yemen melikinin bu savaşçıların sayısını az bulması karşısında “büyük bir odun yığınını kül etmek için az bir ateş yeterlidir” dediği kaydedilmiştir.127 Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bu askerî birliklerin önemli bir kısmı Yemen’e yerleştiler.128 İslam tarihinde onların soyundan

    118 Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 72.119 ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-kūb & Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i

    Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, s. 70.120 Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 163, 165, 170; ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-kūb &

    Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, s. 70.121 A. Özaydın, “Türklerin İslâmiyeti Kabulü”, Türkler, c. IV, Yeni Türkiye Yayınları,

    Ankara, 2002, s. 239.122 Muḥammed Ceri̇r̄ Ṭaberi̇,̄ Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, C. III, çev: Ahmet Tamir

    & Zakir Kadiri Ugan, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, 1991, s. 1055.123 Touraj Daryaee, “Menābi‘-i Tāri̇ḫ̄-i İḳtiṣādı̄̇-yi Fārs der Avāḫır-ı Devre-yi Sāsānı̄̇”,

    Tārı̄̇ḫ ve Ferheng-i Sāsānı̄̇, trc: Mihrdād Ḳudret Dizecı̄̇, Tahrān, İntişārāt-ı Ḳaḳnūs, 1382, s. 48; Comparetti: “Soğdiyana Tarihine Giriş”, s. 160.

    124 Mustafa Fayda, “Ebnâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 10, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, 1994, s. 78.

    125 K. V. Zetterstéen, “Ebnâ”, İslam Ansiklopedisi, C. 4, Eskişehir: M.E.B. Devlet Kitapları, ETAM A.Ş. Matbaa Tesisleri, 2001, s. 7.

    126 ‘Abdu’l-Melik b. Muḥammed b. İsmā‘ı̄̇l S̲e‘ālibı̄̇ Nişābūrı̄̇, Tārı̄̇ḫ-i S̲e‘ālibı̄̇, Ğuraru Aḫbāru Mülūk el-Furs ve Siyeruhum, Muḳaddime ve Tercüme: Maḥammed Feżāyilı̄̇, Tahrān: Neşr-i Nuḳre, 1368, s. 399; Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 72; Şeşen, İslam Coğrafyacıları, s. 4; Günay & Güngör, Türklerin Dinî Tarihi, s. 247.

    127 Meşkūr, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-zemı̄̇n, s. 96.128 Onların buradaki hâkimiyeti yaklaşık elli yıl sürdü. bkz. Mustafa Fayda, “Ebnâ”, s. 78.

  • 791SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    gelenler Ebnā, Benu’l-aḥrār, Eḥāmire, Esāvire, Cerācime ve Ebnāu’l-Fursi’l-aḥrār adı ile tanınacaklardır.129 Cahiliye dönemi Arap şiirinde de, Sâsânî Devleti bünyesinde yer alan Türklerin varlığı hakkında veriler bulunmaktadır.130

    Azerbaycan Cumhuriyeti’ndeki Beylegan’a yakın Üçtepe Kurganı’nda, Sâsânî dönemine ait bir savaşçının 1992 yılında bulunan mezarından çıkarılan eşyalar içinde altın bir yüzük üzerinde Pehlevice “silig eber zenigan bud” yazılmasından yola çıkarak János Harmatta, mezarda gömülü şahsın Sâsânî Anuşirvan’ın hizmetine girmiş bir Türk komutanı olabileceğini ileri sürmüştür. Altın yüzük üzerinde yazılı olan tabir onun tarafından “Silig saltanat çadırı korumalarının başkomutanı” biçiminde çevrilmiştir. János Harmatta, I. Hüsrev (Anuşirvan)’in Karnameg’ine dayanarak Türklerin 540 – 541 ve 568 yıllarında iki kez İran’a yerleştirildiklerini ve söz konusu komutanın 568 yılında bölgeye yerleşen Türklerden olduğunu savunmaktadır.131 Silig sözcüğü ise Türkçe’de arı ve temiz anlamına gelmektedir.

    Bu konuya ilişkin en ilginç ve değerli bilgiler ise İbn-i Miskeveyh’in ünlü “Tecârübü’l-Ümem” adlı eserinde bulunmaktadır. Eserde Anuşirvan’ın hayatı ve devlet yönetimi konusundaki yaptıklarını anlatan bir bölüm (Karnameg-i Anuşirvan) bulunmaktadır. Bu bölüm 12 alt başlıktan oluşmakatır. Bölümde anlatılanlar bizzat Anuşirvan’ın kendi dilinden aktarılmaktadır. Özellikle 6., 9. ve 10. alt başlıklar Türklerle ilgilidir. 9. ve 10. alt başlıklar ise 541 ve 568 yıllarında Azerbaycan Eyaleti’ne yeleştirilen Türklele ilgilidir. 6. alt başlıkta 541 yılında Anuşirvan’dan kimi talepleri olan ve onu saldırları ile tehdit eden Türklerle Anuşirvan’ın görşüp anlaşmaları anlatılmaktadır. Anuşirvan Derbend-i Sul ve Firuz Hüsre (Berde)’ye ulaştıktan sonra Hazar hakanından ayrılan bir komutan yanındaki 2.000 süvarisyle birlikte Anuşirvan’ın tarafına geçmiş ve Anuşirvan da onunla anlaşarak söz konusu Türkleri Derbend-i Sul ve Firuz Hüsre bölgelerine yerleştirmiştir. Anuşirvan bu Türklerin savaş konusundaki becerilerini görünce onların Fars Eyaleti’nde olmalarının

    129 Mustafa Kılıçlı, Arap Edebiyatında Şuubiyye (Bilimsel Araştırmalar Dizisi/14), (1. Baskı), İstanbul, İşaret Yayınları, 1992, s. 27 (el-Egânî, XVI, Bulak, s. 76; Medeniyet-i İslâmiye Târihi, IV, s. 44, 45.).

    130 Ramazan Şeşen, “Eski Araplara Göre Türkler”, Türkiyat Mecmuası, c. XV, İstanbul: 1968, s. 12-14; Hakkı Dursun Yıldız, İslamiyet ve Türkler, İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2011, s. 37, 40.

    131 János Harmatta, “A Turk Off icer of the Sāsānian King Xusrō I”, Journal Acta Orientalia, Issue Volume 55, Numbers 1-3, September 2002, s. 153-159.

  • 792 BABAK JAVANSHIR

    çok yararlı olacağını düşünmüş ve bu hususun gerçekleşeceği takdirde Fars bölgesinin güvenilir ve yaşanbilir bir hale geleceğini öngürmüştür. 9. alt başlıkta ise 568 yılı olayları ele alınmaktadır. Söz konusu yılda Anuşirvan bölgedekli Hazar Türklerini dört ayrı grup halinde düzenlemiştir. Anuşirvan bu Türklerin eskiden olduğu gibi Bizans ile işbirliğinden çekinerek onların isteklerini kabul etmek zorunda kalmıştır. Böylece 53.000 Türk süvarisi yanlarındaki aileleri ve yakın akrabalarıyla birlikte Anuşirvan ile anlaşıp Azerbaycan bölgesinde yerleştirilmişlerdir. Onların geçit türenini izleyen Anuşirvan kalbalıklarından ve uzun bir mesafeyi (10 fersah) kapladıklarından dolayı hayrete düşmüştür. Ardından onları 7 ayrı gruba ayırarak başlarına de kendilerinden bir komutan atmıştır. Onlar sınır bölgelerinden olan Karadeniz’in güneydoğusu ve Anadolu’nun doğusu ile Kafkasya sınırndaki Borcan, Allan, Azerbaycan vb. mıntıkalarda görev yapmaya başlamışlardır. Kimi araştırmacılar söz konusu 53.000 atlıdan oluşan Türk savaşçılarını, aile başı en az 4 veya 5 kişiden oluştuğunu varsayarak sırasıyla 265.000 ve 315.000 gibi iki farklı nüfus hesaplamasını yapmışlardır, ki bu söz konusu dömemde oldukça kalabalık bir nüfus sayılmaktadır.132

    Sâsânî-Göktürk ticaretinde askerî malzemeler ve maden ürünlerinin önemi büyüktü. Sâsânîler Göktürklerden ince demir levhalı zırh, para basımı için demir döküm aletleri, bronz kazanları ve üzerinde bronz işlemeli tasvirler bulunan kömür mangalları ithal etmekteydiler.133 Türklerin ince zırhlarından İran destanlarında da söz edilmesi bu zırhların Sâsânî orduları için ne denli hayatî olduğunu göstermektedir. Sâsânîlerin VII. yüzyılda Türk yapımı olan değişik eşyaları taklit ederek imal ettikleri belirtilmiştir.134 Bu ürünler belki de Sâsânî bünyesindeki Türk nüfusunun onlara bir armağanı idi.

    I. Kubad’ın tahta oturuşu ile gelişmeye başlayan Sâsânî Devlet anlayışının ve kültürünün temel unsurlarından biri “adalet”tir. Yeni devlet düzeninde adil olmak ve tebaasına karşı iyi davranmak hükümdar olmanın önemli bir niteliği olarak öne çıkmaktadır. Bu açıdan Sâsânîler’e en güçlü çağını yaşatan Anuşirvan’ın adının “adalet” kavramıyla özdeşlemesi dikkat çekicidir. Tarihi

    132 Méhran Baharlı, İskân-ı Dü Gürûh ez Türkhâ-yı Ser-zemîn-i Ḫazar der Azerbâycân-ı Pîş ez İslâm Tevessüt-i Ḫüsrev Anâşîrvân-ı Sâsâsî”, Sözümüz (http://sozumuz1.blogspot.com/2016/01/blog-post_2.html)

    133 Hans Wilhelm Haussig, İpek Yolu ve Orta Asya Kültür Tarihi, çev: Müjdat Kayayerli, Kayseri: Geçit Yayınları, 1997, s. 212-213.

    134 Haussig, İpek Yolu ve Orta Asya Kültür Tarihi, s. 162.

  • 793SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    metinlerin yanı sıra edebi eserlerde de “Anuşirvan-ı Âdil” tabirine sıkça rastlanılmaktadır.135 Anuşirvan’a mal edilen, “Ṭāḳ-ı Kisrā” veya “Eyvān-ı Kisrā”136 adlarıyla bilinen yapı haksızlığa uğrayanların başvurduğu bir adalet sarayıdır ve söz konusu terkipler adaleti çağrıştıran bir sembol sayılmıştır.137

    Ancak bizzat Anuşirvan, Türk hükümdarlarının mahir idareciler olduklarından ve halkın meselelerini çözüme kavuşturduklarından bahsetmektedir. el-Endelūsi̇’̄nin aktardığı bir bilgiye göre Hîre kabilesi ileri gelenlerinden Numan b. el-Münzir’in Arapları övmede ileri gittiğini gören Anuşirvan, sözünü keserek ona şöyle demiştir: “Türkler ve Hazarların güçlü hükümdarları vardır. Bu hükümdarlar onları idare eder, işlerini yoluna koyarlar. Ya Araplar, ben Arapların din ve dünya işlerini yoluna koymada zikre değer bir yanlarının olduğunu görmüyorum!”138 Yukarıda da belirtildiği gibi Sâsânîlerin adaletiyle ünlü bu hükümdarı Türk devlet anlayışının övgüye değer olduğunu itiraf etmektedir. Türk kimliğinin o devirde sahip olduğu saygınlık bu örnekle anlaşılacağı gibi Sâsânî İranı’nda da yankı bulmuştur.

    Kimi görüşlere göre Sâsânî toplumundaki dihḳān139 sınıfı Anuşirvan’ın ünlü ıslahatından sonra oluşmuştur.140 Anuşirvan İrânî-Sâsânî aristokrat kesimini ve Zerdüştî din adamlarını zayıfl atmak için toplumun alt katmanlarında yer alanları ve özellikle dihḳānları öne çıkarmıştır.141 Beylerin ve idarecilerin,

    135 Ahmed Tefazzülı̄̇, “Enuşirvan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 11, İstanbul: DİVANTAŞ Diyanet Vakfı Neşriyat Pazarlama ve Ticaret A.Ş., 1995, s. 255.

    136 “Sâsânî kral isimlerinden Hüsrev’in Süryânîce’de aldığı Kesrô (Kôsrô) şeklinden Arapçalaştırılmış ve Sâsânî hükümdarı mânasında cins ismi / unvan olarak kullanılmıştır.” bkz. Casim Avcı, “Kisra”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 26, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, 2002, s. 71.

    137 Nurettin Albayrak, “Enuşirvan (Edebiyat)”, s. 255-256.138 İbn-i ‘Abdirabbih, el-‘Iḳd’ül-Ferı̄̇d, C. VI, taḥ. Aḥmed Emı̄̇n & İbrāhı̄̇m el-Ebiyārı̄̇,

    Ḳāhire: 1944, s. 2; Zekeriya Kitapçı, Araplar’ın Türkistan’a Girişi, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 2000, s. 30.

    139 Dihḳān terimi ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. A. Tafazzoli̇,̄ Sasanian Society, Ehsan Yarshater Distinguished Lecture Series, New York: Bibliotheca Persian Press, 2000, s. 38-58.

    140 ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-kūb & Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, s. 82.

    141 N. Pigolevskaya, Şehrhā-yı İ̄rān der Rūzigār-ı Pārtiyān ve Sāsāniyān, trc: ‘İnāyetullāh Rıżā, Tahrān: İntişārāt-ı ‘İlmı̄̇ ve Ferhengı̄̇, 1367, s. 416, 420-423; Theodor Nöldeke, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rāniyān ve ‘Arabhā der Zamān-ı Sāsāniyān, trc: ‘Abbās Zer-yāb, Tahrān: İntişārāt-ı Encümen-i Ās̲ār-ı Millı̄̇, 1358, s. 313, dip: 25; Daryaee, Şāhenşāhı̄̇-yi Sāsānı̄̇, s. 46; ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-

  • 794 BABAK JAVANSHIR

    halkın hayatına tahakküm eden bir tür feodal kasta dönüşmediği Türk toplum yapısının bu düzenlemelerin yapılışında örnek alınmış olması pek muhtemeldir.

    Sâsânî döneminin en çarpıcı kültürel olaylarından biri devlet yöneticilerinin teşvik ve destekleri ile “Oğuz-nâme”nin Türkçe’den Pehlevice’ye tercüme edilmesidir. Oğuz-nâme’nin bizzat Anuşirvan’ın veziri Buzurg-mihr tarafından çevrilmiş olması142 Sâsânî yönetici sınıfının Türk kültürüne yönelik ilgisini ortaya koymaktadır. Bu çevirinin yapılması emrinin bizzat Anuşirvan tarafından verildiğini kestirmek abes bir düşünce olmasa gerek. Tarihsel bilgilere göre söz konusu çeviri veya asıl metin Ebū Müslim Ḫorāsāni ̇’̄nin özel hazinesinde korunmakta iken daha sonra Abbasî halifesi Hārūn Reşi̇d̄’in hekimbaşısı Cebrā’il b. Bahtişu143 tarafından M. 826/27 yılında Arapça’ya çevrilmiştir.144 Bu Arapça çeviri metninin XIV. yüzyılın başlarında (M. 1330) Mısırlı Türk tarihçi Ebū Bekr ‘Abdullāh b. Aybeg ed-Devādāri̇1̄45 tarafından görüldüğü ve onun Dürerü’t-Ti̇c̄ān adlı eserinde Oğuz-nâme ile ilgili verdiği bilgilere kaynaklık ettiği bilinmektedir.146

    579 yılında ölen Anuşirvan’ın yerine Türk bir anneden doğan (Hazar

    kūb & Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, s. 74.142 Fuzuli Bayat, Oğuz Destan Dünyası, Oğuznamelerin Tarihî, Mitolojik Kökenleri ve

    Teşekkülü, İstanbul: Ötüken Neşriyat A. Ş., 2006, s. 22. 143 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıfl ar, (10. Baskı), Yayına Hazırlayan:

    Orhan F. Köprülü, Ankara: Akçağ Yayınları, 2007, s. 239, Dip: 106 (M. Cevdet, Yeni Mecmua’nın Çanakkale Nusha-i Fevkalâdesi’ndeki Oğuz-nâme - Kitâb-ı Dede Korkut, c. II, 5 Mart 1331, s. 89-91.)

    144 Fuad Köprülü, Türkiye Tarihi, Anadolu İstilâsına Kadar Türkler, (1. Baskı), Yayına Hazırlayan: Hanefi Palabıyık, Ankara: 2005, Akçağ Yayınları, s. 101.

    145 F. Köprülü’ye göre Aybeg ed-Devādārı̄̇, aslen Selçuklu hanedanına mensuptur. Memlukü hükümdarı Melik Nāṣır Muḥammed b. Ḳalavun’un adına yazılan Dürerü’t-Tı̄̇cān adlı genel tarih eserinde M. 1309-1310 yılına kadar olan tarihsel olaylar ele alınmış bulunmaktadır. bkz. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıfl ar, s. 239, Dip: 106; ed-Devādārı̄̇ doğulu ve batılı olmak üzere birçok kaynaktan yaralanmakla birlikte nâdir kitaplardan da sık sık alıntı yapan bir tarihçidir. bkz. Cevat İzgi, “İbnü’d-Devādārı̄̇”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 21, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, 2002, s. 12.

    146 ed-Devādārı̄̇’ye göre Oğuz-name eseri Oğuz Türklerince kutsal sayılmaktadır. bkz. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıfl ar, s. 55, dip: 31; Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, (4. Baskı), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1995, s. 21, dip: 25 [Dürerü’t-Tı̄̇cān ve Ğurerü Tevāriḫi’z-Zemān (Süleymaniye Kütüphanesi, Damad İbrahim Paşa Kitaplığı, No: 913); Kenzü’d-Dürer (Topkapı Sarayı, Ahmet Salis, No: 2932), IV. Ve VII. Ciltler.]; Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar), C. I, (4. Baskı), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2005, s. 485, dip: 23.

  • 795SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    hakanının kızı147) oğlu IV. Hürmüzd148 Sâsânî tahtına oturmuştur. Ancak kimi kaynaklar IV. Hürmüzd’ün annesini Göktürk hakanının kızı olarak göstermektedirler.149 Mes‘ūdi̇’̄nin “Mürūcü’ẕ-Ẕeheb” adlı eserinde aktardığı bilgiye göre bu kızın adı Fakim150, diğerlerine göre ise Kakım (Kakum)’dır.151

    IV. Hürmüzd, aldığı Türk terbiyesi gereği halka iyi davranan bir hükümdardı. Nitekim halktan kopuk olan ve tavırları Türk anlayışına ters olan Sâsânî ileri gelenleri ve Zerdüştîlerin etkinliğini kırmaya çalışmıştır. Kimi kaynaklar onun Sâsânî ileri gelenlerinden 13.600 kişiyi öldürttüğü, çok sayıda kişiyi hapsettirdiği ve pek çoklarının rütbelerini düşürdüğünü yazmaktadır.152 Bu kayıtlar biraz abartılı gibi gözükseler de onun İrânî-Sâsânî kültürüne ne denli ters bir yaklaşım içerisinde olduğunu ve Türk kültür çevresine mensup biri olduğunu göstermektedir. Sâsânî ileri gelenleri ondan nefret etmekteydiler ve ona karşı ayaklanmalar çıkarmada öncülük yapmaktaydılar. Buna rağmen onun halka yakınlığı ve adil birisi olduğu kaynaklarca teyit edilmektedir.153 Hatta Bel‘ami̇ ̄ onun babası Anuşirvan’dan daha adaletli olduğunu belirtmektedir.154 Hürmüzd-i Türk-zâd’ın askerî sevkiyat sırasında atlıların halka kötü davranmamasına çok dikkat ettiği ve suç işleyenleri şiddetle cezalandırdığı bilinmektedir. Bu hususta özensizlik gösteren oğlu Hüsrev’i

    147 Mes‘ūdı̄̇, Mürūcü’ẕ-Ẕeheb, C. I, taḥ. Muḥammed Muḥyiddin ‘Abdü’l-Ḥamı̄̇d, Mıṣır: el-Mektebetü’t-Ticāreti’l-Kübrā, 1964, s. 265; Mes‘ūdı̄̇, Mürūcü’ẕ-Ẕeheb, C. II, taḥ. Muḥammed Muḥyiddin ‘Abdü’l-Ḥamı̄̇d, Mıṣır: el-Mektebetü’t-Ticāreti’l-Kübrā, 1964, s. 200-201; Maḳdı̄̇sı̄̇, El-Bed’ ve’t-Tārı̄̇ḫ, C. III, s. 168; Şeşen, İslam Coğrafyacıları, s. 4.

    148 S̲e‘ālibı̄̇, Tārı̄̇ḫ-i S̲e‘ālibı̄̇, s. 410.149 Muḥammed Cerı̄̇r Ṭaberı̄̇, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, C. I, çev: Ahmet Tamir

    & Zakir Kadiri Ugan, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, 1965, s. 1056; Ṭaberı̄̇, Tārı̄̇ḫü’l-Rüsūl ve’l-Mülūk, C. II, Farsça Çeviri, s. 232.

    150 Mes‘ūdı̄̇, Mürūcü’ẕ-Ẕeheb, C. II, s. 200-201; Maḳdı̄̇sı̄̇, El-Bed’ ve’t-Tārı̄̇ḫ, C. III, s. 168.

    151 “Mu‘cem el-Büldān, Bāb el-Ebvāb Maddesi”, çev: Şeşen, İslam Coğrafyacıları, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2001, s. 4, 131; Mes‘ūdı̄̇, Mürūcü’ẕ-Ẕeheb, C. I, s. 265.

    152 Ṭaberı̄̇, Tārı̄̇ḫü’l-Rüsūl ve’l-Mülūk, C. II, Farsça Çeviri, s. 233. 153 Ṭaberı̄̇, Tārı̄̇ḫü’l-Rüsūl ve’l-Mülūk, C. II, Farsça Çeviri, s. 233; Minhāc el-Serāc

    el-Cūzcānı̄̇, Ṭabaḳāt-ı Nāṣirı̄̇, C. 1, (1. baskı), Tercüme ve Taḳdı̄̇m: ‘Afāf El-Seyyid Zeydān, Ḳāhire: el-Merkez el-Ḳavmı̄̇ li’t-Tercüme, 2013, s. 293; Minhāc Serāc Cūzcānı̄̇, Ṭabaḳāt-ı Nāṣirı̄̇, C. 1, (2. baskı), Be Taṣḥı̄̇ḥ ve Muḳābile ve Taḥşiye ve Ta‘lı̄̇ḳ: ‘Abdu’l-Ḥayy Ḥabı̄̇bı̄̇, Kābul: Neşr Kerde-yi Encümen-i Tārı̄̇ḫ-i Afğānistān, 1342ş, s. 166.

    154 Christensen, İ̄rān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 315.

  • 796 BABAK JAVANSHIR

    dahi cezalandırmaktan çekinmemiştir.155 Hürmüzd-i Türk-zâd “halkın şikâyet ve davalarına bakmakta selefl erinden

    çok farklı idi ve tebaadan kimseler şikâyet mektuplarını saraya verebilirlerdi. Şahsen hükümdarın huzuruna gelip dertlerini ve sorunlarını anlatabilirlerdi. Hükümdarın bu huylarını Türk dayılarından aldığı belirtilmektedir.”156 İbn-i Belḫi̇’̄ye göre IV. Hürmüzd, “İlim, adalet ve hünerde babasının yolunu takip ederek, reayaya iyi davranmıştır.”157

    IV. Hürmüzd döneminde de Sâsânî Devleti ile Göktürkler çıkar çatışmasına girdiler. Göktürk hükümdarı Save158 (Yang-su), IV. IV. Hürmüzd’e buyurgan bir üslupla yazdığı mektubunda “Ülkende ve yolumun üzerinde bulunan yolları ve geçitleri tamir et. Üzerinde köprü bulunmayan herhangi bir nehir kalmasın ki buralardan geçerek Bizans topraklarına ulaşayım.”159 demiştir. Buna karşılık IV. Hürmüzd, komutanlarından Behram Çūbi ̇n̄’i Göktürkler’e karşı hücum etmek üzere görevlendirdi. Behram Çūbi̇n̄ uyguladığı bir hile ile Göktürkleri mağlup etti.160 Gerçekleşen savaşta Save’nin (Yang-su) ölümü üzerine yerine “Bermūze” dedikleri oğlu Yeltekin161 tahta çıkmıştır.

    Yeltekin dağılan Göktürk ordusunu toparlayarak Behram Çūbi̇n̄’nin ordusunun üzerine yürümüştür. Üstünlüğünü muhafaza eden Behram Çūbi̇n̄, Yeltekin’e nasıl davranması gerektiği hususunda IV. Hürmüzd’e bir mektup yazar. IV. Hürmüzd ona iyi davranmasını ve kendisini saygın bir biçimde Sâsânî

    155 ‘Abdu’l-Ḥüseyin Zerrı̄̇n-kūb & Rūzbeh Zerrı̄̇n-kūb, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-ı Bāstān (4), Tārı̄̇ḫ-i Siyāsı̄̇-yi Sāsāniyān, s. 89.

    156 Hasan Gülmuhammet, “Sāsānı̄̇ Hükümdarı Türk-zāde IV. Hürmüzd Döneminin Türk Kültürü Açısından Değerlendirilmesi”, Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu 2010, İran Türkolojisi, Konular, Sorunlar ve Yaklaşımlar, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Ankara: 22-25 Haziran, 2010, s. 7 (Yayınlanmamış Makale: http://mtad.humanity.ankara.edu.tr/ctas/2010/program.html. bkz. dip 27: İbnü’l-Es̲ı̄̇r, Târîḫ-i Kamil, C. II, s. 544-547.); İbnü’l-Es̲ı̄̇r, el-Kāmil fi ’t-Tārı̄̇ḫ, C. I, ed. Carolus Johannes Tornberg, Dāru’l-Beyrūt li’t-Taba‘āt-i ve’n-Neşr, 1867, s. 469-472; İbnü’l-Es̲ı̄̇r, İslam Tarihi, el-Kāmil fi ’t-Tārı̄̇ḫ Tercümesi, C. I, çev: Ahmet Ağırakça, Abdülkerim Özaydın, Yunus Apaydın, Zülfi kar Tüccar, M. Beşir Eryarsoy, ed. Mertol Tulum, İstanbul, Gümüş Basımevi, 1985, s. 419-421.

    157 İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 98.158 Gaybullah Babayar, “Göktürk Kağanlığı Döneminde Batı Türkistan Yönetimi”,

    Türkler Ansiklopedisi, C. 2, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 113.159 İbn-i Belḫı̄̇, Fārs-nāme, s. 98.160 ‘İnāyetullāh Rıżā, İ̄rān ve Türkān der Zamān-ı Sāsāniyān, s. 115.161 Babayar, “Göktürk Kağanlığı Döneminde Batı Türkistan Yönetimi”, s. 113.

  • 797SÂSÂNÎ DEVLET TEŞKİLATI’NDA TÜRK ETKİSİ

    sarayına göndermesini ister. Yeltekin Medā’in’e yaklaştığında IV. Hürmüzd, şehrin dışında onu atının üzerinde karşılar. Atından inerek onunla kucaklaşır ve sarayında onun için bir taht kurulmasını ister. Daha sonra Yeltekin ülkesine dönmek ister ve IV. Hürmüzd tarafından özel bir törenle uğurlanır. Horasan’a ulaştığında onu Behram Çūbi̇n̄ karşılar ve Göktürk topraklarına girinceye kadar kendisine eşlik eder. IV. Hürmüzd’ün Yeltekin’e karşı sergilediği davranışında Batı Göktürkler’e bağlı Hazarlarla anne tarafından akraba olması muhakkak etkili olmuştur.162

    Sâsânî soylularının kışkırtmaları ile IV. Hürmüzd’ün Behram Çūbi ̇n̄ ile arası açıldı. IV. Hürmüzd’e karşı cephe alan Behram Çūbi ̇n̄, onu yakalatıp hapse attırdı. Hapisliği sırasında öldürülen IV. Hürmüzd’ün yerine oğlu Hüsrev Perviz (II. Hüsrev)’i 590’da tahta çıkarttı.163

    II. Hüsrev, kendisini tahta çıkartmış olmasına rağmen Behram Çūbi̇n̄’den çekiniyordu. Ona karşı girdiği savaştan zaferle çıktı ve bu kudretli komutanın Türkistan’a kaçmasını sağladı. Göktürk hakanı Yeltekin ordusu ile Behram Çūbi̇n̄’i desteklemiştir.164 II. Hüsrev’e karşı savaşan Behram Çūbi ̇n̄’in ordusunda, kalabalık sayıda Akhun, Eftalit, Kuşan ve Fergana Türkleri’nden oluşan birlikler vardı.165

    Hüsrev Perviz’in Behram Çūbi ̇n̄’i yendiği savaştan sonra ele geçirdiği Türk esirlerden birçoğu Nesṭūri̇ ̄ idi.166 II. Hüsrev’in bunların Bizans topraklarına geçmelerine izin verdiği söylenmektedir.167

    616 yılında Sâsânîler, Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Avarlar ile ittifak kurarak İstanbul’u kuşatma altına aldılar.168 Ancak kuşatmayı kaldırmak

    162 Kaynaklarda IV. Hürmüzd’ün annesinin Hazar ya da Göktürk oluşu konusunda ihtilaf vardır. Hazar kökenli olması daha muhtemeldir. Kimi kaynaklarda annesinin soyunun Göktürklere dayandırılmasının sebebi Hazarlar’ın bir dönem Batı Göktürkler’e bağlanması olabilir.

    163 Meşkūr, Tārı̄̇ḫ-i İ̄rān-zemı̄̇n, s. 97; Klaus Schippmann, Mabānı̄̇-yi Tārı̄̇ḫ-i Sāsāniyān, trc: Keykāvūs Cihān