i. ulusal taşınabilir kültür varlıkları konservasyonu ve

244
ANKARA ÜNİVERSİTESİ BAŞKENT MESLEK YÜKSEKOKULU RESTORASYON VE KONSERVASYON PROGRAMI L ULUSAL TAŞINABİLİR KÜLTÜR VARLIKLARI KONSERVASYONU ¥E RESTORASYONU KOLOKYUMU 6-7 Mayıs 1999 ANKARA

Upload: nguyenthuy

Post on 04-Feb-2017

285 views

Category:

Documents


14 download

TRANSCRIPT

Page 1: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ANKARA ÜNİVERSİTESİ BAŞKENT MESLEK YÜKSEKOKULU

RESTORASYON VE KONSERVASYON PROGRAMI

L ULUSAL TAŞINABİLİR KÜLTÜR VARLIKLARI

KONSERVASYONU ¥E RESTORASYONU KOLOKYUMU

6-7 Mayıs 1999 ANKARA

Page 2: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

L

Page 3: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

BAŞKENT MESLEK YÜKSEKOKULU

RESTORASYON VE KONSERVASYON PROGRAMI

1. ULUSAL TAŞINABİLİR

KÜLTÜR VARLIKLARI

KONSERVASYONU VE RESTORASYONU

KOLOKYUMU

6 - 7 MAYIS 1999 ANKARA

Page 4: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

KOLOKYUMU GERÇEKLEŞTİRENLER

KOLOKYUM DÜZENLEME KURULU

Prof. Dr. Orhan BİNGÖL, Müdür Doç. Dr. Hande KÖKTEN ERSOY, Müdür Yardımcısı

Öğr. Gör. Işık BİNGÖL, Müdür Yardımcısı

KOLOKYUM YÜRÜTME KURULU

Dr. Bekir ESKİCİ Arş. Gör. Ayşe E. GÜLTEKİN

Uzman Y. Selçuk ŞENER Uzman Nil BAYDAR Uzman Cengiz ÇETİN

Yüksekokul Sekreteri Nurten BAŞEĞMEZ

KOLOKYUM SEKRETER YASI

Uzman Nıl BAYDAR

AN KARAÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ- 2000

Page 5: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

SUNUŞ Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu olarak. Türkiye'deki

taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu ile ilgili sorunlara çözümler üretmek amacıyla 6 - 7 Mayıs 1999 tarihlerinde düzenlemiş olduğumuz kolokyumda sunulan bildiriler "I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıklarının Konservasyonu ve Restorasyonu" başlıklı bu kitapta toplanmıştır.

Kolokyumda yer alan bildirilerde ve panelde, Türkiye'de konservasyon kavramı ve yapılanma sorunları, taşınabilir kültür varlıkları konservasyonu eğitimi ve sorunları, taşınabilir kültür varlıkları konservasyon uygulamaları, arkeolojik kültür varlıklarının konservasyonu. etnografik kültür varlıklarının konservasyonu ve arkeolojik kazılarda konservasyon ve sorunları başlıklı konular çeşitli yönleri ile irdelenmiştir.

Bu bilimsel toplantıda ulaşılan sonuçların yayınlanması için izinlerinden dolayı Ankara Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Giinal AKBAY'a ve değerli bilim adamlarımızın katkıları ile ortaya çıkan bildiriler kitabının basıma hazırlanmasında emeği geçen Ankara Üniversitesi Matbaası ve Başkent Meslek Yüksekokulu uzmanı Nil Baydar'a teşekkürü borç bilirim.

Prof. Dr. Orhan BİNGÖL

Başkent Meslek Yüksekokulu Müdiirii

III

Page 6: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

İÇİNDEKİLER

AÇILIŞ KONUŞMALARI

Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu Müdürü 1 Prof. Dr. Orhan BİNGÖL

Ankara Üniversitesi Rektörü 5 Prof. Dr. Günal AKBAY BİLDİRİLER

Türkiye'de Konservasyonun Tarihi 9 Işık BİNGÖL

Türkiye'deki İki Senelik Konservasyon ve Restorasyon 17 Eğitiminin Sorunları ve Çözüm Önerileri Hande KÖKTEN ERSOY

Türkiye'de Restorasyon Eğitimi. Sorunları ve Sonuçlan 23 Celal KÜÇÜK

Dünyada ve Türkiye'de Restorasyon Kavramı 29 Türkiye'de Yapılanma Sorunları ve Çözüm Önerileri Celal KÜÇÜK

Türkiye'de Taşınabilir Kültür Varlıklarının 33 Konservasyonu Konusunda Etik Birliğinin Sağlanması Hande KÖKTEN ERSOY

Türkiye'de Taşınabilir Kültür Varlıklarının 39 Konservasyonu ve Uzmanlaşma Nil BAYDAR

Geleneksel Türk El Sanatları Eğitiminde Konservasyon 45 Öznur AYDIN - Gonca KARAVAR

IV

Page 7: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Arkeolojik Kazılar ve Koruma 57 Göniil CANT AY

Müzelerde Bulunan Tarihi Tekstil Ürünlerinin Korunmasını 65 Etkileyen Koşullar ve Alınabilecek Önlemler Ayşe UYGUR

Tekstil Ürünleri Konservasyonunun Temel İlkeleri 75 Elvan ANMAÇ

Konservasyon Sırasında Arkeometrik Bilgilerin 81 Kaybolmasını Önlemek Üzere Objelerdeki Organik Kalıntıların Tanımlanması Şahinde DEMİRCİ - Marjan Dadashzadeh AKDAĞ

O.D.T.Ü TAÇDAM Müzesi Büyük Tümülüs 87 Bronz Frig Kazanı Konservasyon Projesi Ayşe E. GÜLTEKİN

Aşıklı Höyük Kerpiç Yapılarında Onarım ve 97 Koruma Çalışmaları Yüksel DEDE

Taş ve Seramik Objelerin Özelliklerinin ve 107 Bozulmalarının Koruma Amacıyla İncelenmesi Emine CANER SALTİK

Taş Koruma Malzemeleri: İşlevleri ve Sorunları 1 19 Emine CANER SALTİK

Menderes Magnesiası Latrina Opus Sectile Restorasyon Çalışması 125 Y.Selçuk ŞENER - Bekir ESKİCİ

Mermerin Kiikürtdioksit ile Olan Bozulmasının Bazı Kimyasal 131 Malzemeler ile Kontrolü Hasan BÖKE

Orhun Yazıtlarının Konservasyon Durumu Üzerine 141 Gözlemler Bekir ESKİCİ - Y. Selçuk ŞENER

Safranbolu'da Özgün Çeşmelerde Koruma ve 151 Restorasyon Uygulamalarının Değerlendirilmesi Erdal EREN

Osmanlı Arşivi'ndeki Cami ve Türbe Tamiratı 161 ile İlgili Birkaç Belge Ayşe ÜSTÜN

V

Page 8: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Askeri Müzede Restorasyon ve 171 Konservasyon Çalışmaları Ali GÜNGÖR

Bronz Kanseri Hastalığı 177 Latif ÖZEN

Malatya Aslantepe Maden Buluntuları Restorasyonu 185 Mine ÜNSAL

Knidos Duvar Dekorasyonu 193 Restorasyon - Konservasyon Çalışmaları (1996-1998) Y. Selçuk ŞENER

PANEL 201 Konu: "Türkiye'de Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu ve Restorasyonuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri"

SONUÇ METNİ 225

İletişim Adresler 227

VI

Page 9: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ANKARA ÜNİVERSİTESİ BAŞKENT MESLEK YÜKSEKOKULU MÜDÜRÜ

Prof. Dr. Orhan BİNGÖL

Sayın Rektör, sayın konuklar, sevgili öğrenciler,

Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu tarafından düzenlenen 1. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu ve Restorasyonu konulu kolokyumun açılışına hoş geldiniz, onur verdiniz.

"Taşınır" ya da "taşınabilir" kültür varlıklarını yaşama döndürmek, ya da daha uzun yaşatmak amacıyla, onların korunma ve onarımlarına yönelik bilimsel çözümleri, belli bir etik çerçevesinde uygulayan meslek elemanlarının yetiştirilmesine öncülük eden Yüksekokulumuz, yaşamakta olduğu tüm sorunlara karşı, bu eğitimi başlatmış olmanın onurunu yaşamaktadır. Bu nedenle başta bizi gönülden desteklediğini bildiğimiz Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Günal Akbay'a, Yüksekokulumuzun kurucu Müdürü Sayın Prof. Dr. Rüçhan Arık'a, (kendisi ile birlikte Sayın Prof. Dr. Oluş Arık ve Sayın Prof. Dr. Hayat Erkanal'a) ve ilgi ve misafirperverliklerinden ötürü Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin hem eski Dekanı Prof. Dr. R. Arık'a hem de bugün aramızda görmekten mutluluk duyduğumuz Dekanı Sayın Prof. Dr. Melek Delilbaşı'na en içten teşekkürlerimi arz ediyorum. Ayrıca mezunlarımıza burs olanakları sağlayan Almanya Dış İşleri Bakanlığı ile laboratuvarlarımıza büyük katkıda bulunan Alexander von Humboidt Vakfı'na teşekkür etmek isterim. Unutmayalım ki, şimdilik iki yıllık da olsa, fiziksel olanakları kısıtlı da olsa. Başkent Meslek Yüksekokulu olmasaydı, belki bugün burada toplanamayacaktık ve belki de yüzlerce taşınabilir kültür varlığı daha, yeniden yaşama döndürülemeden kaybolup gidecekti. Bunlardan bazı örnekleri birazdan açılacak sergimizde izleyeceksiniz. Bugünkü oturum sonunda, arzu edenlerin Yüksekokulumuzu ziyaret edebileceklerini de özellikle belirtmek isterim.

Başkent Meslek Yüksekokulu olarak kuruluşumuzun 10. yılında, edindiğimiz deneyimleri, saptayabildiğimiz sorunları bu mesleğe gönül ve emek verenlerle paylaşmak istedik. Kolokyumun amacının, yapılmakta olan

Page 10: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

uygulamalar konusunda bilgi sahibi olunmasını sağlamak kadar, hatta bundan daha çok, henüz oluşum aşamasındaki bu mesleğin sorunlarını gündeme getirip, onlara yanıt aramak olmasını hedefledik.

Bu sorunlar arasında kimlik belirsizliğini, yani mesleğinizin ve mesleği yürütenlerin tanımını, eğitimi, eğitim süresini, kalitesini, istihdam alanlarını, meslek eğitimi ve ilkelerini ve bunlara benzer diğer bir çok sorunu saymak olasıdır. Örneğin mesleğe sahip çıkmak ve bu mesleğin sadece meslek sahibi kişiler tarafından uygulanmasını sağlamak ve sağlatmak gibi. Bu sorunların çözümlenmesinde en büyük görev, bu mesleği uygulayan kişilere, yani sizlere düşeceğine göre, biz de bu ilk kolokyumda bu işin uygulayıcılarını bir araya getirerek, sorunlarınızı ilk önce kendi aranızda çözebilmeye çalışacağınız bir ortam oluşturmak istedik. İlgili diğer meslek adamlarının, ya da bürokrasinin görüşlerinin, sizlerle, ancak sizlerin bir bütün oluşturmanızdan, birliğinizin sağlanmasından sonra yaratılacak bir ortamda tartışılması gerektiğine inandığımız için bu yolu seçtik. Bu nedenle, bu ilk kolokyumdan beklediğimiz sonuç, sizlerin, bir meslek grubu olarak oluşturacağınız, her kademede savunabileceğiniz, destekleyeceğiniz bir görüş birliğinin ortaya çıkmasıdır. Fakat ne yazıktır ki, mesleğin bu ilk kolokyumunda bile fikir ayrılıklarını ileri sürerek katılmayanlar olduğunu programın akışı içinde sizler de göreceksiniz. Oysa, yapılaşma ve bütünleşme yolunda atılacak her adımın, bu meslek, dolayısıyla taşınır kültür varlıkları açısından bu kadar önemli olduğunun bilincine herkesten önce sizlerin ulaşmış olmanız gerekirdi. Çünkü çok açık olarak belirtmeliyim ki, ve ne yazıktır ki, taşınabilir kültür varlıkları konservatörleri ya da restoratörleri, yurdumuzda henüz ilgili diğer mesleklerin, ya da bazen bürokrasinin, içlerine tam olarak sindiremedikleri ve bir usta işçi olarak görüldükleri bir dönemi yaşamaktadırlar.

Sayın Rektörüm, bize gösterdiğiniz ilgi ve bu kolokyum için sağladığınız olanaklara şükran borçluyuz. Çağrımıza ilgi göstererek bugün aramızda olanlar ve tüm ilgililer de, bu kolokyumu düzenlememiz ve ülkemizin bu konuda eğitime başlayan ilk kurumu olmamız nedeniyle bizi kutlamakta ve alkışlamaktadırlar. Fakat bilinmesi gereken odur ki, aynı kişiler bizleri, hala iki yıllık eğitim veren bir meslek yüksekokulu olmamızdan ötürü kınamaktadırlar da. Dört yıllık eğitime kadrosu ve birikimi ile hazır olan Meslek Yüksekokulumuzun, 4 yıllık Konservasyon Yüksekokulu haline getirilerek Üniversitemizin yeni bir ilke daha imza atması yönünde desteklerinizi bekliyoruz.

Page 11: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Sayın katılımcılar, burada bir araya gelerek ulaşacağınız sonuçların, bundan sonraki meslek yaşamınızın yönlendirilmesine ve taşınabilir kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonunun geleceğine olumlu katkılar sağlaması dileğiyle, her şeyden önce sayın Rektörümüze teşekkürlerimizi arz ediyorum. Kolokyumun ve serginin hazırlanmasında büyük emekleri ve katkıları olan Başkent Meslek Yüksekokulu'nun tüm mensuplarına ve öğrencilerimize en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, kolokyuma sergi ile katkıda bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü ile TBMM Dolmabahçe Sarayı Müzesi Müdürlüğü'ne, dosyaların içeriğine katkıda bulunan Japon Arkeoloji Araştırmaları Enstitüsü'ne ve Optronik Limited Şirketine, ayrıca açılışa katılanlara, şahsım ve okulumuz adına teşekkürlerimi sunuyor, konuşmacılara ve kolokyuma başarılar diliyor, saygılar sunuyorum.

Page 12: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 13: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ANKARA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ

Prof. Dr. Giinal AKBAY

Değerli meslektaşlarım, değerli konuklar, sevgili gençler;

Sayın Rektör yardımcımız Tekeli'yle birlikte, burada aranızda, sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.

Sayın Müdürümüzün biraz evvel yaptığı konuşma beni oldukça etkiledi ve biraz da heyecanlandırdı, konuya inancımı arttırdı. Bundan bir süre önce Polonya'da Kopernik Üniversitesi'ni ziyaret ettim. Orada özellikle lisans eğitimi yapan konservasyon ve restorasyon bölümünü görme olanağı buldum. Bu konuda bizimle işbirliği yapmak istiyorlardı. Bir saati aşkın çok sayıda laboratuvar gezdik. Döner dönmez ilk yönetim kurulunda, başta sayın dekan olmak üzere yönetim kuruluna bu konuda izlenimlerimi anlattım. Bu konunun 2 yılla yetinilecek, meslek yüksekokulu düzeyinde götürülecek konu olmaktan çıktığını söyledim.

Bu eğitim ve öğretimi Rektörlüğe bağlı bir yüksekokul olarak gerçekleştirmek ve bunun için ilk anda ihtiyaçlara cevap verebilecek bir alt yapı sağlamanın gereğine kesin inanıyorum. Bunu yapmanın da o kadar zor olmadığını düşünüyorum. Buradaki topluluğu görüyorum, çok değerli hocalarım var. Sadece yüksekokuldaki değil, fakültemizdeki hocalarımızın da büyük katkıları olmaktadır. Onların da bunu bekledikleri inancındayım.

Sayın Hocamın bazı istekleri oldu. Yerden göğe kadar haklıdır. Bu birim Türkiye'de ilktir. O kadar mutluyuz ki, bu Ankara Üniversitesi bünyesinde olmuştur. Tüm ilklere imza atan bir üniversite olarak bunu da başlatmış olmanın gururunu duyuyorum. Kuranlara, yaşatanlara üniversitem adına şükranlarımı sunuyorum. Ankara Üniversitesi yapı olarak bunun en iyi şekilde gerçekleşmesini sağlayacak durumdadır. Alt yapı hazırdır. Tabii bürokrasiden şikayetiniz var benim de var bürokrasiden şikayetim.

Ben bugün buraya katılanlara, bu değerli katılımcılara, değerli meslektaşlarıma, değerli konuklarıma konuya gösterdikleri ilgi nedeniyle teşekkür ediyorum. Her türlü katkıda bulunan kurumlara teşekkür ediyorum. Onların temsilcilerine teşekkür ediyor, bunun devamını diliyorum. Bu da

5

Page 14: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

herhalde bugüne kadar yaplan düzenli toplantılardan birisi. Bana teşekkür ettiniz ama ben görevimi yaptım. Görevim bununla bitmeyecek. Bundan sonra yapacağınız her türlü etkinlikte her türlü çalışmada ve hedeflerinze ulaşmada bütün gücümüzle yardımcı olacağız. Ankara Üniversitesi Rektörü olarak söz veriyorum, her türlü katkıyı yapacağız. Bu düşüncelerler hepinizi saygı ile selamlıyorum. Başarılarınızın devamlı olmasını diliyorum.

6

Page 15: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

BİLDİRİLER

Page 16: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 17: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

TÜRKİYE'DE KONSERVASYONUN TARİHİ

Öğr. Gör. Işık BİNGÖL

Abstract

Oıır cıiın and attempts to compile the developmerıt of conservation science in Tıtrkey, under the light ofdocuments and in a chronological order has unfortunately failed. This result indicates that conservation and restoration of movcıble cultııral property has not been well received by the related fields of study throughout the years. The absence of documents on conservation treatments has even make it more complicated for the author to trace the progress in this area. Therefore, this paper is limited with a sıtrvey of accessible information froın museums, excavations and their laboratories.

Taşınır kültür varlıklarının konservasyonu ve restorasyonu konusunda yurdumuzda yaşanan aşamaları, kronolojik bir sunuş içinde bire bir, yani konuyla direk ilgili belgelere dayandırmak çabası ne yazık ki olumsuz sonuç vermiştir. Bıı olumsuz sonuç, konservasyon ve restorasyon kavramlarının taşınır kültür varlıkları için bir anlam ifade etmediğini göstermektedir. Taşınır ya da taşınmaz kültür varlıklarının pek bir şey ifade etmediği dönemler için bu türde, konservasyon ve restorasyona yönelik belgelerin olabileceğini beklemenin fazla iyimser bir tablo çizmek anlamına geldiği anlaşılmıştır. Bu nedenle konuya ilişkin belgelerin dolaylı yoldan elde edilmesi yöntemi benimsenmiş; müzeler, kazılar ve ilgili eğitim kapsamında konservasyon ve restorasyona ilişkin bilgiler saptanmaya çalışılmıştır.

Bu konuda genel bir fikir verebilecek örneklere geçmeden, taşınır kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonunun kuramsal gelişimine bir göz atarak geçirdiği aşamaları başlıklar halinde dile getirmekte yarar görüyorum. Bu gelişimi beş aşamada incelemek doğru olacakmış gibi görünmektedir. Bu aşamalar sırasıyla:

1 . Konservasyon restorasyon öncesi dönem (hemen hemen hiç bir çalışmanın ve çabanın gösterilmediği dönem)

2. Sadece restorasyona dönük uygulamaların yapıldığı dönem

3. Konservasyon ve restorasyonun, sadece restorasyon ağırlıklı yapıldığı dönem

4. Konservasyon ve restorasyona eşit önem verilerek birlikte uygulandığı dönem

5. Konservasyon ve restorasyonda seçici olunan dönem

9

Page 18: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Bıı aşamaların ilk üçünde genelde restorasyon, bir meslek elemanının değil de, görerek ve deneyerek öğrenmiş, eli yatkın, beceri sahibi, kişilerin elindedir. Daha sonraki aşamada ilgili mesleklerden birine sahip, yeteneği ve el becerisi olan kişilerin çeşitli kurslar sonrasında aldığı kısıtlı uzmanlık dallarına ilişkin bilgiyi uyguladıkları aşamadır.

Konservasyon ve restorasyonda seçici olunan aşama ise mesleğin, etiğini. kapsamını bilmek ve uygulamanın yanı sıra, farklı yöntem ve malzemeyi tanıyan, bunların içinden en uygun olanını uygulayan, restorasyondan önce konservasyonu önemseyen bir görüş tutum ve davranış dönemidir. Türkiye'nin bu dönemlerden hangisini yaşadığına karar vermeyi sizlere bırakarak ben Türkiye'de bu konuda yapılan somut bir kaç örneği tarihi sıralamaya göre size hatırlatmak istiyorum.

1846 - 1847

Yılında Aya İrini'de açılan müze, Türkiye'de ilk müze olarak biliniyor.

13 Şubat 1869

tarihinde ise kültür varlıkları konusunda ilk kanun olan Asar-ı atika nizamnamesi yürürlüğe giriyor. Bu nizamname, taşınır kültür varlıkları kavramı kadar konservasyon ve restorasyonu da tanımamaktadır.

1873

Bugünkü, Milli Eğitim Bakanlığı. Talim Terbiye Dairesiyle eşdeğer olan bir kurumun yazısını aynen okuyorum: "müzehane yapılan yerin gayet nemli ve rutubetli olduğu, bu yüzden içinde bulunan eserlerden bazılarının paslanıp çürüdükleri, asli heyetlerini kaybettikleri belirtilerek yeni bir müze binası yaptırılması fikri ortaya atılmaktadır." Çembeıiitaş civarında yapılması düşünülen bu bina gerçekleşmeyince. Aya İrini müzesi, Çinili Köşk'e taşınıyor. Bu tutum gerçekten nem oranının eserlerin bozulmalarına neden olmasından ötürü gerçekleştirildi ise, dolaylı korumanın ilk örneği olarak önem kazanmış olacaktır.

1875

Yılında bir Müze Okulu hakkında Nizamname (16 madde) eğitimin yanı sıra onarıma ve kalıp çıkarmaya yönelik uygulamaları ön gördüğü için önemlidir. Yönetmeliğin bazı maddelerini Türkçeleştirilmiş olarak sizlere okumak isterim:

1 İstanbul'da Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Eski eserler ve sikkeler konusunda eğitim verecek bir okul kurulacaktır.

2.Adı geçen mektebe on iki öğrenci alınacaktır.

10

Page 19: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

3 Alınacak öğrencilerin Fransızca, Eski Yunanca, Latince dillerini bilmesi ve bunları Türkçe'ye tercüme edebilmesi şarttır. Ayrıca, Genel Tarih ve Coğrafya bilmelidir.

4.Bu okul şimdilik saray müzesi binaları içinde açılacak ve padişahlık gözetimi altında tutulacaktır.

5 .Okul iki seneliktir. Bu zaman içinde öğrencilere bir taraftan eski eserler ve sikkeler öğretilecek, diğer taraftan da basit resim ile tasvirlerin alçı kopyalarının alınması ve fotoğrafların nasıl çekileceği öğretilecektir.

6.Eski eserler ve sikkeler konusunda ders vermek; alçı ve fotoğraf işleri ile diğer işlerde yardımcı olmak üzere 1 müdür, 2 yardımcı, toplam üç adet öğretmen alınacaktır.

7 .Öğretmenlere senelik 48 bin kuruş, aylık masraflar için ise 2 bin kuruş verilecektir.

8.Okula alınacak öğrenciler daha sonra kazı, araştırma ve soruşturma işlerinde maaşlı olarak çalıştırılacaklardır. Bu öğrencilere eğitimleri boyunca masraflarını karşılamaları için aylık 2'şer yüz kuruş maaş verilecektir.

9 Sene sonunda İstanbul'a yakın olan eski eserlerin olduğu yerlere öğrenciler götürülecek, kazı ve araştırmalar uygulamalı olarak gösterilecektir.

10.Öğrenciler gruplara ayrılarak kazıda çalıştırılacaklar, beceri ve yeteneklerine göre para ile ödüllendirileceklerdir.

11 .Okul bittikten sonra mezunlar ya devletçe yapılacak kazılarda, ya da veya müzeye ait diğer işlerde istihdam edileceklerdir.

1876

1876 yılında gerçekleştirilen Aya İrini Müzesinin taşınmasının pasif koruma uğruna yapıldığını öğrenerek sevinirken. Çinili Köşk'ün bu amaçla müzeye dönüştürülüşünde verilen zararı aktif tahribat olarak nitelemek gerekmektedir. Bu taşınma nedeniyle ağır, taş eserlerin yukarı kaklırılabilmeleri için özgün merdiven yıkılmış, küçük eşyanın sergileneceği rafların tutturulması için ise XV. Yüzyıl çinilerinin üstüne çiviler çakılmıştır (Semavi Eyice Müze 2-3).

1877

1877 yılında yukarıda nizamnamesini okuduğumuz okulun açılması sadrazamlıkça uygun görülmüş, hatta iradesi de çıkmıştır. Hatta bir taraftan

11

Page 20: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ders araçları da tedarik edilmiştir. Lakin açılıp açılmadığı, açıldı ise öğretimin ne kadar sürdüğü, kaç öğrencisi olduğu bilinmemektedir (Kamil Su). Kamil Su. Osınan Hamdı Bey'e Kadar Türk Müzesi adlı kitabında, hemen bu satırlardan sonra: "Müzelerin teşhir, tanzim, eser depolama işlerinde çalışacak, hafriyatlarda komiserlik yapacak, restorasyon işlerinde yardımcı olacak elemanları yetiştirecek bir kuruluşa 19 yüzyılın 2. yarısında olduğundan çok clctha fazla bugün, hem de şiddetle ihtiyaç vardır" demektedir. Bu kitabın yayın tarihi 1965 tir. Burada ayrıca Kamil Su'nun restorasyon işlerini yapacak değil de, yapılmasına yardımcı olacakların yetiştirilmesini beklemesini, belki de, bu konuda uzman yetiştirilmesinden umudunu tamamen kesmiş olduğu şeklinde yorumlayabiliriz.

19 Şubat 1931

Bundan sonra en büyük tarihi olay, hepimizin bildiği gibi Atatürk'ün acele ve önemlidir kaydı ile 19. Şubat 1931 tarihinde Konya'dan Başbakan İsmet İnönü'ye çektiği telgraftır. Bu telgraftan bazı satırları sizlere okumak isterim:

"İstanbul'dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bcızı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak memleketimizin, hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ilerde tarafımızdan meydana çıkarılarak ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap bir hcıle gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kati lüzum vardır."

1937- 1940 Bu yıllarda İstanbul Arkeoloji Müzelerine bağlı Kimyahane'de müze

ihtiyacına yönelik olarak yapılan çalışmalar başlatıldı. Burada taşınabilir kültür varlıklarının onarımı yapılmaktaydı. Kimya analizlerinin gerçekleştirildiği laboratuvarı, heykel atölyesi ve fümigasyon odası ile bu bölüm kendi dönemine göre ileri bir anlayışla kurulmuştu.

1950

1950 yılında adı o zaman Hitit Müzesi olan, şimdiki Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde müze elemanlarından el yeteneği olanlar (Mustafa

Page 21: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Tutuş daha sonra Fethi Ünlü, Abdurrahman Çulha) restorasyon çalışmaları yapıyorlar.

1961

Milli Eğitim Bakanlığı, VII. Milli Eğitim Şurasına sunulan Güzel Sanatlar Komitesi Raporunda, İstanbul Resim Heykel Müzesi'nde, ışık durumu nedeniyle resimlerin boyalarının çatlamağa başladığı belirtiliyor. Bu halin devamının resimleri ölüme mahkum etmek demek olacağı vurgulanıyor (s.32) ve ayrıca müzede resim tamir atölyesinin olmadığı dile getiriliyor. İzmir Resim Heykel Galerisi için de resimlerin nemin tesiriyle bozulduğu belirtiliyor. Resim ve heykel müzelerinde tamir atölyelerinin tesisi için iki elemanın ihtisas yapmak üzere 1962 yılında İtalya'ya gönderilmesi (yıllık ödenek tutarı takriben 36.000 lira) öngörülüyor.

Güzel sanatlar müzelerinin kadrolarına da iki teknik müdür yardımcısı kadrosu veriliyor ve biri heykeltraş diğeri de ressam olan bu müdür yardımcılarının unvanları "konservatör" olarak belirleniyor. Bunun yanı sıra müzede bir resim tamir atölyesinin açılmasını öngören kanun teklifi de hazırlanıyor.

1965 - 1966

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde Çatalhöyük freskleri ile başlayan ilk konservasyon çalışmalarına İngiliz konservatör Henry Hodges ve müze elemanları ile birlikte yürütülmesine başlanıyor.

1968 - 1970

Kültür Bakanlığı'nın ilk hizmet içi eğitimi olarak Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde 15'er günlük kurslar halinde düzenlenen çalışmalarda (Tanju Anlağan ve Pamela French yönetiminde) konservasyon eğitimi veriliyor.

Bu tarihten sonra konservasyon ve restorasyon ile ilgili çalışmaların yoğunluk kazandığı görülüyor.

1972

ICROM uygulamaları in sıtu duvar resimlerine yönelik olarak okul-kıırs niteliğinde Göreme'de başlatılıyor.

13

Page 22: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

1972

1972 yılında Berlin'den bir halı restoratörüniin geldiğini, alt yapı hazır olmadığı için geri gönderildiğini, Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde halı restorasyonuna tam 11 yıl sonra. 1983 de başlandığını (Nazan Ölçer'deıı) öğreniyoruz.

1973

1973 yılında 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu yürürlüğe giriyor. Bu kanunun 20 maddesinde "taşınır" kavramı ilk kez kullanılmakta ve bu maddede şöyle denilmektedir:

Madde 20: Milli Eğitim Bakanlığı müzeler örgütünün emrine verilen taşınır eski eserler, usulüne uygun olarak tasnif ve tescil olunarak müzelere kaldırılırlar.

Aynı vıl MTA tarafından başlatılan Türkiye Madencilik tarihi araştırmaları ile maden analizlerinin yapımına başlanması, modern ve bilimsel konservasyon için çok önemli bir adımdır.

1983

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda, taşınır kültür varlıklarının muhafazası, bakım, onarım ve restorasyon işlerinden söz edilmekte ve bunların korunup değerlendirilmeleri devlete bırakılmaktadır Bu görev müzelerin sırtına yüklenmiş olmasına karşın, müzeler iç yönetmeliğinde konservasyon meslek elemanın tanımı yapılmamaktadır. Sorumlu olmasına karşın müze uzmanının konuya ilişkin bilimsel formasyonu yoktur, ya da yok denecek kadar azdır.

1983

1983 yılında Kültür Bakanlığı'na bağlı, Restorasyon Konservasyon Merkez Laboratuvarı'nın İstanbul'da kurulması için ön çalışmalar başlatılıyor.

1984

yılında Merkez Laboratuvarı İstanbul'da kuruluyor. Böylece taşınır kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonları ilk kez devletin, bu amaçla kurulmuş bir kurumu tarafından bilimsel yöntemlerle ve etik kurallar çerçevesinde yurt dışı eğitimli uzmanlar tarafından ele alınmış oluyor. Merkez laboratuvarı elini yetebildiğince uzatarak üstüne düşen görevi yapmaya, işlevini elden geldiği oranda sürdürmeye çalışmaktadır.

14

Page 23: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

1 9 7

3386 sayılı kanun ile 2863 sayılı kanundaki eksiklikler giderilmeye çalışılıyor (değişik taşınır kültür varlıklarının kapsamlı tarifi).

1987

Dolmabahçe Sarayı'nda ilk defa bazı taşınır kültür varlıklarının bilimsel yöntemlerle konservasyonuna başlanıyor.

1989

1989 yılında Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu kuruluyor ve hemen ertesi yıl, taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu ve restorasyonu konusunda, Türkiye'de ilk kez, konservasyon teknikeri diploması alacak meslek elemanlarını yetiştirmek üzere eğitime başlıyor. Kuruluş aşamasında okulun sadece taşınabilir kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonuna yönelik dört yıllık eğitim vermesi amaçlanırken, çeşitli nedenlerle bu amaçtan uzaklaşılıyor, iki yıllık eğitim veren ve bünyesinde ilgili gibi görülen başka bir programı da içeren (Turizm rehberliği) bir meslek yüksekokulu şekline dönüştürülüyor.

1992

1992 yılından sonra programları daha genel konuları içeren meslek yüksekokullarının, eğitime başladığı görülüyor. Örnek olarak Safranbolu. Bergama. Milas vb. verilebilir.

1995

1995 yılında Meslek Yüksekokukimuzdaki Turizm Rehberliği programının başka bir meslek yüksekokuluna devredilmesiyle. Meslek Yüksekokulu, kuruluş aşamasında amaçlanan kapsamına yeniden dönebilmek şansını yakalıyor.

Biz, Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu olarak, sad ece. taşınabilir kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonlarına yönelik bir programla eğitime başlamamızı, bu tarihi süreç içinde İlkçağı kapatarak. Ortaçağı başlatan bir olay olarak yorumladık ve bunun sevincini yaşadık. Ankara Üniversitesi'nin, dört yıllık bir "Konservasyon Yüksekokulu na dönüşeceğimiz günü de sizlerle birlikte, Yeniçağın başlangıcı olarak karşılayacağımızın ümidini taşıyoruz.

15

Page 24: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 25: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

TÜRKİYE'DEKİ İKİ SENELİK KONSERVASYON VE RESTORASYON EĞİTİMİNİN SORUNLARI VE

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Yrd. Doç. Dr. Hande KÖKTEN ERSOY

Abstract

As the quantity of pre-undergraduate programs on conservation and restoration increases, the vocational schools offering partial orfull training in the conservation of "movable cultural property" lıave more problems in common. The absence of "conservators" (graduated from 4 - year conservation programs) becomes a majör problem and obstacle in the professional level far hundreds of conservation technicians that are trained in "two year pre-undergraduate programs", far they have no guidance and supervision during their work. Therefore "conservation technicians" are expected t o undertcıke professional responsibilities that are beyond their kııowledge and experience. In the meantime. the professional and academic sufficiency and quality of education offered in these 2 - year programs is debatable. Fi mı lly, the lack of positions cınd employment in museums ancl other re la t e d institutioııs unables the trained professionals to work in their field. An extensive discussion of these problems and suggestions far the rehabilitation of the current situation is presented in this paper.

Ülkemizde "taşınabilir kültür varlıklarının" konunun uzmanları tarafından korunması ve onarımına, bu bilim dalının hizmetine, desteğine ve bilgisine gereksinimi olanlar tarafından farklı biçimlerde yaklaşılmaktadır. Bu durum, konservasyon uygulamalarının bilimsel kimliğe kavuşmasının gecikmeli olarak gerçekleşmesine ve bu bilim dalının yöntem ve prensiplerinin yeterince tanıtlamamasına da bağlıdır. Zira, çağdaş bilimsel konservasyon tanımına uygun ve uluslararası meslek ilkelerini izleyen çalışmalar ülkemizde 1984 yılında İstanbul Konservasyon ve Restorasyon Merkez Laboratuvarı'nın kuruluşu ile başlar. Taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu konusunda bilimsel eğitime geçmenin gerekliliği ise pek çok biçimde kendini gösterir: arkeolojik kazılarda ele geçen ve müze koleksiyonlarında bulunan objelerin korunmasında ciddi sorunlar ve çıkmazlarla karşılaşılması; koruma ve onarımın bir zanaatkarlık uğraşı gibi usta-çırak ilişkisi içinde ele alınması ve bundan kaynaklanan bilgi eksikliği:

17

Page 26: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

deneme yanılma yönteminin yol açtığı geriye döndürülmesi olanaksız tahribat ve nihayet yapılan uygulamaların çağdaş bilimsel yaklaşımla çelişkilerinin fark edilmesi.

Öte yandan bu alandaki bilimsel eğitimin ilk olarak iki senelik yüksekokullarda önlisans eğitimi biçiminde başladığı görülür. Tümüyle 'Taşınabilir Kültür Varlıkları'nın Konservasyonu' alanında eğitim veren veya derslerinin bir bölümünü bu konuya ayıran meslek yüksekokullarının program içerikleri, kapsamları, uygulama için gerekli alt yapıları, hatta eğitim kadrolarını oluşturan öğretim elemanlarının mesleki formasyonları incelendiğinde ise büyük bir çeşitlilik izlenir. Bu durum, konservasyon önlisans programlarının oluşturulmasında meslek yüksekokulunun kurulduğu yöre gereksinimlerinin göz önüne alınması veya bağlı olduğu üniversitenin aynı konuda lisans ve lisansüstü programları barındırması ile açıklanabilir. Bu noktada "taşınır kültür varlıklarının konservasyonu eğitimi" ile ilgili öncelikle vurgulamamız gereken temel sorunu, ülkemizde daha uzun bir geçmişe sahip olan "taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonu" eğitimi ile karşılaştırma yaparak açıklayabiliriz.

Yıldız Teknik Üniversitesi ile Mimar Sinan Üniversitesi'nde Mimarlık Lisans ve Mimari Restorasyon Yüksek Lisans programları yanında Meslek Yüksekokulları bünyesinde Restorasyon Programı yer almaktadır. Mimari koruma ve onarım alanlarında izlenen bu eğitim sistemi, meslek yüksekokullarının kuruluş amacına uygun bir örnek teşkil eder. "Ara eleman" olarak isimlendirdiğimiz "konservasyon ve restorasyon teknikeri" yetiştiren meslek yüksekokulu mezunları, bu konuda 4 senelik lisans veya uzmanlık eğitimi almış meslek elemanları ile birlikte çalışmakta, onların bilimsel rehberliği, deneyimi, yönetimi altında uygulama yapmaktadırlar. İşte bu bağlamda ele alındığında, "taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu" konusunda eğitim veren meslek yüksekokullarının ülkemizin bu alandaki gereksinimlerini karşılayacak yeterlikte olmadığı anlaşılır. Zira. dört senelik lisans eğitiminin sadece, henüz emekleme aşamasında olan İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Taşınabilir Kültür Varlıklarının Korunması ve Onarımı Bölümü ile temsil edildiği ülkemizde çok sayıda "ara eleman" yetiştirilmektedir. Aralarında Yüksekokulumuz mezunlarının da yer aldığı "konservasyon teknikerleri" kendilerini bilimsel teori ve uygulama açısından yönetip, yönlendirecek meslek uzmanlarının bulunmadığı bir ortamda, "karar yerme ve uygulama yapma" konumunda bulmaktadırlar. Bu durum gerek meslek etiği. gerekse konservasyonu yapılması gerekli "kültür varlıkları" açısından ciddi sorunlara yol açmaktadır.

18

Page 27: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Bu konuda köklü bir geçmişe ve eğitim deneyimine sahip olan Avrupa ülkeleri ve A.B.D.'de özel ön koşulların arandığı ve en kısa öğretim süresinin 3 sene olduğu programlar da göz önüne alındığında, ülkemizdeki eğitimin öncelikle lisans düzeyinde yürütülmesi gerekliliği tartışılamaz. Bununla birlikte 2 yıllık yüksekokulların yüklendiği görev ve sorumluluk da yadsınmamak, lisans programlarının varolduğu bir eğitim sisteminde bu ikisinin birbirini döndüren çarklar gibi uyumlu çalışacakları unutulmamalıdır.

Öte yandan, iki yıllık yüksekokullarda verilen "taşınır kültür varlıkları konservasyonu" eğitimi ile ilgili bir başka önemli sorun da, bu programların kuruluş aşamasında yeterli planlama yapılmayışı ve varolan örneklerin kopya edilmeye çalışılmasıdır. Şimdi bu sorunu başlıklar altında toplayalım:

1. Eğitim programı oluşturulurken gerekli teknik alt yapının hazırlanmaması

a. Laboratuvar, işlik gibi uygulama yapılan mekanların yokluğu

b. Koruma ve onarım işlemleri sırasında kullanılacak ekipman, araç gereç ve malzemenin yokluğu

2. Ders programı ve içeriğinin gerektirdiği öğretim elemanlarının görevlendirilmesi yerine, öğretim elemanlarının formasyonlarına uygun ders programlarının uygulanması (Batı Anadolu Coğrafyası, Yunan Heykeltıraşlığı Teknikleri, vb.)

3. Öğretim kadrosunun sayısal yetersizliği

Tüm bu aksaklıklar programın niteliğini olumsuz şekilde etkilemekte, mezun öğrencinin mesleki bilgisi ve uygulama deneyimi yetersiz, hatta yanlış oluşmaktadır. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen "konservasyon teknikeri" unvanını alan kişi, çalışma olanağı bulduğunda "eğitiminin olanakları içinde" koruma ve onarım yapmayı sürdürür. Bu durumda tüm meslek dalları için geçerli olan "mesleğini gerektiği gibi yapmayan elenir" kuralının uygulanabileceğini söyleyebiliriz. Ancak unutmayalım ki, söz konusu mesleki uygulama "tıp alanında hizmet veren doktor ve hemşirelerin hastanın sağlığına kavuşturulması, yaşama döndürülmesi" için verdikleri çabadan pek farklı değildir. Doktorun veya hemşirenin mesleki yetersizliği nedeniyle hastanın durumunun gerilemesi hatta ölümü, vicdani, ahlaki ve mesleki açıdan hoş görülemez. Aynı şekilde kültür varlıklarının da,

19

Page 28: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

konservasyonu gerçekleştiren (eğitimi ve unvanı ne olursa olsun) meslek elemanının uyguladığı işlemler nedeniyle zarar görmesi meslek etiğine aykırıdır. Kaldı ki ülkemizde yeni yeni tanınan, benimsetilmeye çalışılan, öğrenilen bu bilim dalının ilk adımları tutarlı, bilinçli, dikkatli, özenli bir biçimde ve sağlam zeminler üzerinde atılmalıdır. Zira bu konuda henüz bir etik birliğinin olmayışı, yasalarla veya mesleki örgütlenme yardımıyla öz denetimin sağlanamayışı "elemeyi engellediğinden", eğitim niteliğindeki zafiyet sürüp gidecektir. Bu nedenle, ülkemizde taşınabilir kültür varlıkları konservasyonu eğitimi veren meslek elemanlarının sorumluluk bilinci ve meslek etiklerine bağlılığı özel bir önem taşır.

Taşınabilir kültür varlıkları konservasyonu konusunda eğitim veren meslek yüksekokullarının paylaştığı bir başka sorun da, öğrencilerin aktif konservasyon uygulamaları sırasında orijinal arkeolojik veya etnografik obje üzerinde çalışma olanağının kısıtlı oluşudur. Eğitimlerine modern malzeme üzerinde uygulama yaparak başlayan öğrenciler, belgelemeden aktif konservasyona dek tüm işlemleri yapay biçimde yaratılan tahribatı giderip, onararak tamamlamaktadırlar. Ancak yine de teori derslerinde tanımlanan farklı bozulma biçimlerini obje üzerindenanılamak, tanılamanın gerektirdiği yöntem ve konservasyon malzemesini seçebilmek ve koruma uygulamasını yapabilmek için özgün kültür varlıklarına gereksinim duyulmaktadır. Bu konuya açıklık getirecek bir yasa maddesinin bulunmayışı ise, aslında söz konusu eğitimin ülkemizde çok yeni oluşundan kaynaklanmaktadır. Eğitimin başarısı ve öğrencilerin mesleki deneyiminin oluşmasında son derece önemli ve vazgeçilmez rolü olan bu konunun, müzelerimizde bulunan etütliik objelerin Kültür Bakanlığı'mız tarafından bilimsel yeterliği kabul edilen öğretim kurumlarına "uygulamalı eğitim sırasında konservasyon ve restorasyonu yapılmak üzere, çalışmanın gerektirdiği sürece verilmesi"ni sağlayacak bir kanuni düzenleme ile çözüme ulaştırılabileceğini ümit ediyoruz. Kaldı ki böyle bir yasal düzenleme yardımıyla müzelerimizde uzman kadro yokluğu ve maddi olanaksızlıklar nedeniyle konservasyonu yapılamayan objeler de koruma altına alınmış olacaktır.

Orijinal kültür varlıkları üzerinde öğrencilerin yapacakları uygulamalarla ilgili özen gösterilmesi gereken bir başka eğitim aşaması da laboratuvar veya arkeolojik kazılarda gerçekleştirilen stajlardır. "Stajın eğitimli ve deneyimli bir konservatör" denetiminde sürdürülmesidir. Staja gidecek öğrencilerin seçiminde kullanılacak kriterlerin belirlenmesi kadar, stajı yönetecek konservatörün de eğitimli ve deneyimli olması, mesleki yeterliğinden kuşku duyulmaması gerekir. Bu konuda gösterilecek

20

Page 29: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

hassasiyet, stajın hem öğrenci hem de staj yöneticisi tarafından verimli geçmesini sağlayacağı gibi, uygulama sırasında üzerinde çalışılan objelerin zarar görmesini de engelleyecektir.

Önlisans eğitiminin en büyük çıkmazlarından bir diğeri ise öğrencileri mezun olduklarında çaresiz bırakan "istihdam" sorunudur. Onlar kadro tanımları yapılmamış bir meslek dalında eğitim görmenin bedelini, bu konuda başarılı olsalar bile farklı alanlarda çalışarak ödemektedirler. Oysa ülkemizde onların mesleki bilgisine, deneyimine, koruma konusunda geliştirdikleri duyarlığa şiddetle ihtiyaç vardır. Bu sorunun çözümü "konservasyon teknikeri" yetiştiren meslek yüksekokulları ile Kültür Bakanlığımızın ortak çalışması sonucu, kadro tanımlarının yapılmasına ve bu kadrolarda görevlendirilecek meslek elemanlarının niteliklerinin saptanmasına bağlıdır.

Ülkemiz için gerekliliği tartışılamayacak kadar önemli bir bilim dalının öncüleri olan konservasyon programları ile Kültür Bakanlığımızın ilgili birimleri arasındaki işbirliği, iletişim ve bilgi alışverişinin, "taşınabilir kültür varlıklarının korunması"nı hak ettiği çağdaş konuma getirecek en akılcı ve etkili yol olduğuna inanıyorum.

21

Page 30: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 31: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

TÜRKİYE'DE RESTORASYON EGITIMI SORUNLARI VE SONUÇLARI

Celal KÜÇÜK

Abstract

The topic of our cleclaration; restoratiorı educationş' aim is to bring up conscious and experierıced workers to restorate the movable and immovable cultural existances. The meaning of "conscious aııd experienced workers" is the specialists who can control the interferences to prevent the damages which can occur by the time and who can determine the limits of the interferences to an artifact. Because they should be doing restoration and conservation which are different but complementary jobs vvhich rec/ıtires separate speciciliz.es of each. It is inevitcıble that, the restoration eduction should be two grades as fıındamental and practical education. Fundamental educationş' aim is to built up the base to fincl oııt the problems of the artifact and to think and decide which method sould be done and how to do it. And the practical educationş' aim is to make a restoration student conscious about being continously developing by following the noveties dependent to the technology at professional area t o do practical works. When w e take a look at the restoration education in the world it's observed that there are two ways of education as restorator (specialist) and technical worker. First is the schools, building up restorators (specialists) is aiming to built up some specialists who can make projects and applications. Student s are accepting after a two graded examination. Those schools' contingents are very limited so each class is geııerally for 15 students. And the second is the schools, building up technical workers as wall, stone and plaster foremans for especially inimovable cultural existances. When the restoration education in our coııntry is compcıred with the samples arouncl the worlcl it can be observed that it is not totally settled and can't seen any branches. The graduated students has the rigging of neither a technical worker nor a restoret. The grcıtest danger of this area is; the graduates are thought that they can do ali of the restocatioıı projects allthough they are not having enough rigging of a technical worker. There is a trutlı which accepted by whole world is; every geography determines the restoration applications according to its own chcıracteristics. Because of that any restoration applications of any country can't be a sample to Anatolicın geography. But as every area we should he seeing the restoration as a pcıckage without looking for local solutions and from universities to restoration applicators people should lutve common principles.

23

Page 32: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Türkiye'de Restorasyon Eğitiminin sorunlarını tartışmadan önce Restorasyon ve Konservasyon sözcüklerinin anlamlarını herhangi bir karışıklık meydan vermeyecek şekilde tanımlamak gerekir. Restorasyon; Arkeolojik veya Sanat değeri taşıyan bir eserin özgünlüğüne zarar vermeden gelecek kuşaklara aktarmak için yapılan zorunlu müdahalelere denir. Konservasyon ise zaman içinde oluşabilecek bozulmalara karşı eserin sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için koruma amacı ile alınan önlemlerdir1. Bu tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi Restorasyon ve Konservasyon birbirini tamamlayan ancak birbirinden ayrı uzmanlık gerektiren meslek dallarıdır. Restorasyon ve Konservasyon eğitimleri temelde de birbirinden farklılıklar arz eder. Konservasyonda kimya temelli ve araştırma ağırlıklı bir eğitim söz konusu iken Restorasyon uygulama ağırlıklı pratiğe yönelik bir eğitim vermektedir. Ülkemizde hatalı olarak restorasyon ve konservasyon sözcükleri, genellikle aynı anlamı ifade etmek üzere kullanılmaktadır .

Bildirimizin konusunu oluşturan restorasyon eğitiminin amacı: Taşınır ve Taşınmaz Kültür Varlıklarının Restorasyonunu yapmak üzere bilinçli ve deneyimli eleman yetiştirmektir. Bilinçli ve deneyimli elemandan kastedilen: esere müdahale etme sınırlarını iyi belirleyebilen, eserin özgünlüğüne zarar vermeden yaşamasına engel olabilecek müdahaleleri kontrol altında tutabilen uzmanlardır'.

Restorasyon eğitiminin hem temel eğitim hem de uygulamalı eğitim olmak üzere iki aşamalı olması kaçınılmazdır.

1. TEMEL EĞİTİM:

Temel eğitim; restorasyon eğitimi alan bir öğrencinin eline aldığı bir eserin problemlerini belirleyip, hangi yöntemle ve nasıl bir çalışma gerçekleştireceği konusunda düşünüp karar verebilecek temeli hazırlamayı amaçlar. Bu nedenle de eğitim kurumunun bağlı olduğu ekol doğrultusunda yapılacak proje üzerinde öğrencinin düşünüp yöntem belirleyebilecek bir düzeye gelmesini sağlamakla yükümlüdür. Eğitim kurumlarının bağlı olduğu ekol restorasyon çalışmalarında uygulanacak yöntemlerin kaynaklandığı kriterlerin belirlenmesini sağlayacaktır, bu da bir anlamda restorasyonun

1 Restorasyon ve konservasyon sözcüklerinin anlamı için bkz. C. ESrandi, Teoria del Restauro. Roma 1963. İ. Lc/.sck 'La philosophie de la Restauration et les problems dela Repaıation des Altcrations Dans les Ouvre d 'Ar t ' . Problem of Completion Ethies and Scieııtifical Investigation in the Restaration Pıoblems, UNESCO. Budapeşte. 1982. s. 223-227: U. B aidin i. Teoria del Resstauro, e unita'di Metodologia, Firenze 1997.

Bu terminolojik kargaşa sadece ülkemize özgü bir sorun değildir. Yurt dışında bu iki uzmanlık alanının görevleri belirlenmiş olmakla birlikte halen zaman zaman birbirine karıştırıldığı da dikkati çekmektedir. ; Esere müdahalenin sınırları için bkz. C. Brandi, a.g.e. (dip not I).

24

Page 33: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

anayasasıdır. Böylece restoratör yaptığı uygulamaya kaynak gösterecek bir temele sahip olur ve bu temel de restorasyonun felsefesini teşkil eder. Yapılan uygulamada; neden, nasıl, nerede, hangi amaçla gibi soruların cevaplarını verebilmesi çok önemlidir.

Her eğitim kurumu kendi yapısına en uygun olabilecek ekolü kabul ederek temelde bu öğretiyi öğrencilerine tam olarak vermek zorundadır. Böylece sözünü ettiğimiz öğreti sonucunda saptanan kriterler restorasyonun ülkemizdeki anayasası durumuna gelir ki; bu da yapılan uygulamalar üzerinde bizlere görüş bildirme imkanı verir. Örneğin Türkiye'deki müzelerde teşhir edilen eserlere baktığımız zaman bazen aynı müzede hatta aynı vitrinde birkaç farklı restorasyon anlayışını bir arada görürüz. Bu ülkemizde restorasyon kavramının tam olarak anlaşılıp, kriterlerinin oluşturulmasından doğan bir çok sesliliğin göstergesidir. Çünkü ülkemizde yapılan birçok yabancı kazıda, yabancı restoratörler uygulama yapmaktadır. Farklı ekollerde yetişmiş restoratörler Türkiye'ye geldiği zaman benimsedikleri ekolün yöntemleri ile çalışmaktadır. Bu nedenle de ülkemizde benimsenen ve kabul gören bir ekol birliği olmadığı için restoratöıierden bazıları kendi ülkelerinde halen uygulanmakta olan, ancak normalde yıllar önce terk edilmiş (asitle temizlik ve soyma yöntemi vb.) yöntemleri ülkemizde eserlerimiz için kullanmaya devam etmektedirler.

Restorasyon konusunda ortak bir dil olmadığı için bu uygulamaları eleştirme bilincine ve hakkına sahip olmadığımız gibi. yetersizliğimizin verdiği kompleksle maalesef yapılan uygulamalarda da bu çeşitliliğin etkileri görülmektedir. Bu nedenle Türkiye'de yapılacak taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonu için bir ekol belirlenmeli ve temel alınan bu ekole göre saptanacak kriterler doğrultusunda yerli ve yabancı bütün restoratörlerin uygulama yapmaları istenmelidir4.

2. UYGULAMALI EĞİTİM:

Uygulamalı eğitim; restorasyon eğitimi alan bir öğrenciyi pratik çalışma yapabilecek ve mesleki alanda teknolojiye bağlı olarak ortaya çıkan yenilikleri takip ederek kendisini sürekli gelişme bilincini kazandırmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle okulda verilen eğitim süresince başlatılan pratik çalışma zaman içerisinde kişinin becerisini geliştirmesi ve gelişen teknoloji

Restorasyon kriterlerinin belirlenmesi konusunda 1962 yılından bu yana tartışmalar olmakta, bu konuya ilişkin tartışmalar halen devam etmekte ve bunun yansıması restorasyonu yapılan taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarında görülmektedir. Ancak halen bu kriterlerin saptanması konusunda herhangi ciddi bir adım atılmamıştır. Özellikle taşınmaz kültür varlıklarının korunmasını konu alan makaleler için bkz. D. Kuban. 'Restorasyon Kriterleri ve Carta del Restauro", Vâkıflar Dergisi. V (1962). s. 149-52; Ay.yaz., 'Venedik Tüzüğü. Uluslararası Tarihi Anıtların Onarım Kuralları-. Vakıflar Dergisi, VII (1968). s.I 1 1-1 15; C. Eıder. Tarihi Çevre Kaygısı. Ankara 1971; Ay. yaz, 'Uluslararası Tarihi Anıtlar ve Yerleşmeler ve Fotogıametrinin Tarihi. Anıtlara Uygulanması Konulu Toplantısı. Vakıflar Dergisi. IX (1971). s. 409-17

25

Page 34: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ile her yıl yeni yöntemler devreye girdiğinde restoratör için ömür boyunca devam eden bir eğitim anlamındadır. Örneğin bundan on yıl önce "akemi" taş restorasyonu için mucize bir malzeme kabul edilirken, bugün "akemive" oranla restorasyon için daha uygun bir malzeme olan "aralditin" kullanımı tartışılır hale gelmiş ve terk edilmek üzeredir. Ayrıca bundan birkaç yıl öncesine kadar hiç bilinmeyen lazer teknolojisi bugün birçok alanda kullanılır hale gelmiştir.

Dünyada restorasyon eğitiminin nasıl verildiğine baktığımızda restoratör (uzman) ve teknik eleman olmak üzere iki dalda eğitim verildiği dikkati çeker.

I. Restoratör (Uzman) Yetiştiren Okullar:

Bu eğitim proje ve uygulama yapacak uzmanları yetiştirmeyi amaçlar. Öğrenci sınavla alınır. Sınavın ilk aşaması bizdeki Akademi sınavı gibi öğrencinin çizim yeteneğini ölçen sınavdır. İkincisi ise genel kültür sınavıdır. Bu okulların kontenjanları sınırlı tutulmuştur bu nedenle de sınıflar genellikle 15 er kişiliktir.

II. Teknik Personel Yetiştiren Okullar:

Özellikle taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonunda çalışacak duvar, taş ve sıva ustaları gibi teknik personeli yetiştirirler.

Dünyada restorasyon eğitimi veren okullarda da ilk yıl temel prensipler ve restorasyon felsefesinin öğretimine ayrılırken, pratik eğitim bu temeli almış öğrencilere verilir.

Ülkemizdeki restorasyon eğitimi dünyadaki örnekleri ile karşılaştırıldığında eğitim programlarının henüz tam oturmadığı ve bir branşlaşmanın olmadığı görülür. Tüm restorasyon eğitimi veren okullar özel yetenek sınavına gerek görmeden öğrenci alırlar. Halbuki restoratör sanat eserleri üzerinde uygulama yapan kişidir ve bu nedenle de özel bir yeteneğe sahip olması gerekir. Restorasyon eğitimi veren okulların tercih edilen bir okul olmaktan çok şans eseri gelinen bir okul haline gelmesi düşük puanlarla ve bu alanı tercih edecek öğrenci de belirli yetenekleri arayan eğitim kurumları olmasından kaynaklanmaktadır. Aslında ülkemizde meslekler belirlenirken herhangi bir yüksek okulu bitirmiş olma düşüncesinin bir yansımasıdır. Bu nedenle de dünyadaki örneklerinin tersine yüksek sayıda öğrencinin eğitim gördüğü sınıflar karşımıza çıkmaktadır. Bu da hem öğrenci hem de ülke için amacına ulaşmayan bir eğitim boşa zaman ve emek kaybı anlamına gelmektedir.

5 1999 yılında Museo Nazionale Cripta Balbi'deki eserlerin restorasyonu projesi nedeniyle İtalya'da bulunduğumuz sırada lazer tekniğinin restorasyon çalışmalarında kullanımının yaygınlaştığını izleme ve deneme imkanı bulduğumuz gibi: geleceğe yönelik olarak Restorasyon eğitimi veren eğitim kurumlarının lazer ile restorasyon çalışmalarını programlarına aldıklarını gördük.

26

Page 35: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Bu şekli ile tüm okullar teknik personel ile restoratör eğitimi arasında bir eğitim söz konusudur. Bu şekilde mezun olan öğrenciler ne alt teknik kadro olarak ne de restoratör olarak yeterli donanıma sahip değillerdir. Bu alandaki en büyük tehlike teknik eğitim konusunda bile yetersiz olan mezunların kendilerini her konuda restorasyon yapabilecek yeterlilikte görmeleridir. Oysa hiç ciddi bir uygulama yapmadan sadece eğitmenlerinin anlattıkları uygulama örneklerinden hareketle ve her uygulamanın aynı yöntemlerle yapılabileceği düşüncesi büyük tehlike arz etmekte ve bunun örnekleri de görülmektedir.

İdeal restorasyon eğitiminin temelinde yatan ilke; esere yapılan her müdahale yapan kişinin ve dönemin damgasını vuracağından eserin özgünlüğünü bir nebze de olsa yitirmesine neden olacağından esere yapılacak müdahale minimum düzeyde olmalıdır. Ancak bizde verilen eğitimin temelinde müdahaleci taraf daha ağır basmaktadır. Bu nedenle de genellikle yapılan uygulamalar restorasyon adı altında renovcısyon uygulaması haline dönüşmektedir. Bu yanlışlığın temelini her eğitmenin farklı bir ülkenin restorasyon eğitimini almasından kaynaklanmaktadır.

Eğitim kurumlarındaki bu düzensizliğin giderilip mezun olan öğrencilerin çalışma alanlarının da planlanması gerekmektedir. Bu da ilgili üniversitelerle şu anda ülkemizde restorasyon konusunda uygulama yaptıran kurumların koordinasyonuna bağlıdır. Ancak bugüne kadar böyle bir koordinasyondan söz etmek mümkün değildir. Öğrenciler sadece bir yüksek okul bitirmekle yetinmekte aldıkları eğitime uygun bir alanda çalışma şansları olmamaktadır . Böylece açılan okullar da amaçlarına ulaşamamaktadır.

Sonuç olarak tüm dünya tarafından kabul edilen bir gerçek vardır ki her coğrafyanın kendi özellikleri içerisinde restorasyon uygulamaları belirlenir. Bu nedenle de herhangi bir ülkede yapılan uygulamalar Anadolu coğrafyası için örnek teşkil edemezler. Bu alanda ülkemizde bir restorasyon kriterleri sorunu mevcuttur. Bu sorunun çözüm yeri ise uygulama yaptıran kurumlar değil eğitim kurumlarıdır. Bu kurumlarda sağlam bir temelle yetişen öğrenciler yine eğitim kurumlarının geleceğe dönük yapacağı planlar çerçevesinde restorasyon alanında hem ülkemizde hem de yurt dışında çok yaygın çalışma imkanı bulacaklardır. Ancak her alanda olduğu gibi restorasyon alanında da lokal çözümler aramak yerine bu alanın bir paket olarak düşünülmesi ve bu paket içerisinde; üniversitelerden restorasyon uygulaması yaptıran kurumlara kadar bütün kurumların prensip birliğine varması gerekmektedir. Böylece ilgili üniversiteler, Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü vb. arasında koordinasyonu sağlayacak çalışmalar yapılmalıdır.

27

Page 36: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 37: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

DÜNYADA VE TÜRKİYE'DE RESTORASYON KAVRAMI TÜRKİYE' DE YAPILANMA SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Celal KÜÇÜK

Abstrcıct

By understanding the importance of the cultural existances in the world, restorations importance is increasing. Especially the artifacts which has taken ojfunder the earth ,* mcıkes some dcımages and if people clon't take measures they could discıppear because of the times they were laying under the earth for hundreds of years. In these days restoration beconıes an interesting science by following the noveties of technology and using it with the traclitional methods. According to the development of the restoration and the increasing of the workers in this area by above merıtioned clevelopings, there is a rival existing between the world countries. But because of the geographical, climate and artifact differences, every contry creates differeııt methods. There are a few people working at this area allthough there are some laboratories which has established many years ago and there is an excavation which has completed its 100 years. The cause of this problems is; not lıaving an attitude to bııilt any conscious and programmed workers. So that restoration is the working area of the foreigners since many years. Here w e should be emphasizing, to make restoration area developing by leaving above merıtioned discussions and to have our places in the countnes which are the leaders of restoration with our cultural substructure, we should be developing the professional ideafrom universities to applicators. We should be supporting to establish the laboratories which produces conservation technology, analysis laboratories and works of conservators and restorators in our country. We should be increase the quality of education to the world standarts, determine our criterions and make a common language from education instutitions to restoration applicators, according to our cultural wealth w e should take care of professionality and trusting and supporting our own restorators, whithout preventing them by bureaucratic obstacles But w hile doing this we should be very fastidious in choosing our tecim either local orforeigner.

29

Page 38: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

The damaging period of the artifacts, taken off under the earth. C.KÜÇÜK "The Conservaüon And Restoration Of The Burnt Clcıy Artifacts" Türk Arkeoloji Dergisi. 31 (1997), pg. 117-138

Tüm dünyada kütür varlıklarının değerlerinin daha iyi anlaşılmaya başlaması ile birlikte restorasyon da önemi artmaya başlayan bir bilim dalıdır. Özellikle toprak altından çıkartılan eserlerin yüzyıllarca uyum sağladıkları ortamdan farklı bir ortama çıkartılması eserlerin bozulmaya başlamasına önlem alınmadığında da yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalması bu alanda çok hızlı bir gelişme sürecini başlatmıştır1.

Günümüzde ise restorasyon teknolojik gelişmeleri yakından izleyen ve geleneksel yöntemlerle teknolojiyi birlikte kullanan ilginç bir bilim dalı haline gelmiştir. Yukarıda sözünü ettiğimiz gelişmeler neticesinde gerek restorasyonun çok gelişmesi gerekse bu alanda çalışan insan sayısının artmasıyla birlikte dünya ülkeleri arasında rekabet başlamıştır. Çünkü restorasyonun çalışma alanını kültürel değerler ve nadide sanat eserleri oluşturmaktadır. Söz konusu alan bu kadar önemli olunca her ülke restorasyon konusunda ön planda olmak istemektedir. Bu nedenle de ciddi programlar uygulanmaya başlanmıştır. Ancak her ülkenin içinde bulunduğu coğrafya, iklim ve sanat eserlerinin farklılıkları neticesinde geliştirdikleri yöntemlerde birbirinden farklılıklar arz eder. Kabul etmek gerekir global olarak hangi kültüre ait olursa olsun sanat eserlerinin dünya mirası olmasının yanı sıra restorasyon bir sektör haline gelmiş ve hem ekonomik hem de bazı durumlarda siyasi bir boyut kazanmıştır.

Yukarıda çok sayıda insanın bu alanda çalıştığından bahsetmiştik. Bu durumun iki boyutu vardır. Birincisi dünyada ülke farkı gözetmeksizin kültürel değerlere daha fazla değer verilmesi ve bunların kurtarılabilmesi için kaynak yaratılması. İkincisi ise böyle bir sektörde ihtiyaç duyulan uzman restoratör. konservatör, teknik personel vb. yetişmiş elemanın bu alanda iş bulması ve hayatını kazanmasıdır. Konuşmamızın başında sözünü ettiğimiz ülkeler arasındaki rekabet bu nedenle ortaya çıkmıştır. Yan sektörleri ile birlikte binlerce dolarlık bir uygulama alanı haline gelmiş ve her gün biraz daha büyümektedir.

Ülkemizde söz konusu ettiğimiz iki faktörün varlığından bahsedilmesi mümkün değildir. Bizde restorasyon nasıl yapılmalı, kriterleri ne olmalı, restorasyon nedir tartışmaları uzun yıllar öncesine dayandığı halde kat edilen yol hala başladığı noktadadır. Yıllar önce çeşitli laboratuvarların kurulmuş olmasına, bir büyük kazının yüzüncü yılını tamamlamış olmasına rağmen bu alanda çalışan insan sayısı iki elin parmaklan kadardır. 1999 yılında İtalya'da bu alanda çalışan insan sayısı on binlerle ifade edilirken, bizde beş

1 Toprak altında çıkartılan eserlerin bozulma sürecine ilişkin bk/.. C. Küçük. 'Pişmiş Toprak Eserlerin Restorasyonu ve Konservasyonu'. Türk Arkeoloji Dergisi. 31 (1997). s. 117 - 138.

30

Page 39: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ya da on kişiden söz etmek bu alanda aldığımız yolun göstergesidir. Bunun nedeni ise idarecilerin bilinçli ve programlı insan yetiştirmeye yönelik tavırlarının olmamasıdır. Her zaman söylenen ve kabul gören mantık, bu işi en iyi yabancılar yapabilir şeklindedir. Bu nedenle de yıllardan beri yalnızca yabancıların çalışma alanı olmuştur. 2000'e sayılı günlerin kaldığı günümüzde Kültür Bakanlığı gibi restorasyon yaptıran kurumların bir kültür politikasından söz etmek mümkün değildir. Bu alanda uygulama yaptıran kurumlar birbirine tamamen farklı görüşlere sahip oldukları için yapılan uygulama örnekleri de bu görüşlerin doğrultusunda farklılıklar arz etmektedir.

Burada asıl vurgulanması gereken, çok zengin bir kültür mirasına sahip ülkemizde restorasyon konusunda tartışmaların bir kenara bırakılıp bu alanın gelişmesinin sağlanması, kültürel alt yapıya sahip olan bizlerin restorasyon konusunda başı çeken ülkeler arasındaki yerini alabilmesi için profesyonel düşüncenin okullardan başlayarak uygulama yaptıran kurumlara kadar bir zincir halinde gelişip yerleşmesi gereklidir. Bu profesyonel düşüncenin tüm kurumlarca kabullenilmesi restorasyonu tabu olmaktan çıkartılıp yaygınlaştırılarak her eserin yararlanabileceği duruma getirecektir.

Restorasyon alanında profesyonel olarak çalışacak grupların desteklenmesi gerekmektedir. Bu destek maddi destek şeklinde algılanmamalıdır. Bu konuda yapılacak çalışmalara engel oluşturan ve yeterli elemanı olmadığı halde bunun tek elden yürütülmesi gerektiğini savunan düşüncenin terk edilip, dünya ülkelerinde olduğu gibi konuya daha geniş bir perspektifle bakılması gereklidir. Bizim ülkemizde de dışarıda olduğu gibi bu alanda profesyonelce çalışan restoratörler, konservatörler, analiz laboratuvarları, konservasyon teknolojisi üreten laboratuvarların kurulmasına katkıda bulunulmalıdır. Böylece kazılar sonucunda ülkemizde ortaya çıkan eserlerin analizi ve bazı hassas müdahaleler için yurt dışına gönderilmesine gerek olmadığı gibi, ekonomik bir getirişi de olacak, mezun olan öğrencilere yeni iş alanlarının ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Aslında bu düşüncenin ilk adımları Askeri Müze tarafından atılmaktadır. Askeri Müze, teşhir, tanzim ve depolama sistemi ile bir örnek teşkil ederken bu konudaki öncülüğüne restorasyon çalışmalarında yaptığı atılımlarla bir yenisini eklemiştir. Bünyesinde oluşturduğu laboratuvarda gerek kendi personeline ve gerekse yeterli elemanı olmadığı durumlarda restorasyon ihaleleri açarak dünya standartlarındaki örnekler gibi eserlerinin restorasyon ve konservasyonunu yaptırmaktadır. Benzer bir yaklaşım Kapadokya'da özel idare tarafından ortaya konulmaktadır. Kiliselerin restorasyonu yine ihaleler açılarak müteahhitlere değil konunun uzmanı restoratörlere yaptırılmaktadır. Böylece sonuçları da daha kısa sürede alınmakta bürokratik kaosa takılmadan pek çok kilisenin restorasyonu yapılabilmektedir. Bunun dışında bazı Müzeler derneklerinin maddi destekleri ile de restorasyon çalışmalarını küçük çapta da olsa

31

Page 40: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

yaptırmaktadırlar. Bu da restorasyon işinin tek elden yürütülmesinin yeterli olmadığını gözler önüne sermektedir.

Dünya ülkelerinde de restorasyon işleri benzer yöntemlerle profesyonellere yaptırılmaktadır. Sadece Roma'da bulunan Restoratörler Kooperatifinin üye sayısı 300 civarındadır. Bununla birlikte örneğin İtalya'da oluşturulan ekiplerde belirli nitelikler aranmaktadır. Bir proje için teklif vermek istediğiniz zaman öncellikle bu projede çalışacak kişilerin listesi ve referansları incelenmektedir. Genellikle, eğer I.C.R'den mezun ise en az üç yıllık diğer okullardan mezun ise kamu veya Bakanlıkça iyi bir referansı olan ekiple beş yıl çalışmış olma koşulu aranmaktadır. Hazırlanan projelerin uygulamaya geçirilmesi esnasında görevin verileceği yerli veya yabancı ekiplerin seçiminde titizlik gösterilmekte ve İtalyanlara öncelik tanınmaktadır.

Ülkemizde ise yukarıda sözünü ettiğimiz profesyonel uygulamalar özellikle büyük projelerde ve bütün yabancı kazılarda yıllardan beri yabancılar tarafından yapılmaktadır. Bizim isteğimiz aynı imkanların Türk restoratörlere de tanınmasıdır.

Uzun yıllardan beri tartışma konusu olan bölge laboratuvarlarının kurulması konusunda bugüne kadar hiçbir ilerleme kaydedilememiştir. Oysa yapılacak olan çok önemli girişimlerden birisidir. Çünkü çok farklı bölgesel özelliklere sahip olan ülkemizde bu konuda araştırma yapacak ve restorasyon yöntemleri geliştirecek kuruluşlara ihtiyaç vardır.

Pek çok kişinin savunduğu bir düşünce olan Kültür Bakanlığı'nın her müzeye bir restoratör ve konservatör alması gerektiği konusu ise, restorasyon alanındaki sorunlara günlük çözüm getirmekten öteye gidemez. Çünkü ülkemizde her müzeye bir restoratör alındığını varsayarsak ki. bu imkansızdır, en fazla yüz kişi bu alanda çalışma imkanına kavuşacaktır. Bu sayı da sadece bu yıl restorasyon okullarından mezun olacak restoratör sayısının çok altındadır. Önümüzdeki yıllarda bu mesleği tercih edecek gençlerimiz için çözüm teşkil etmekten uzaktır.

Sonuç olarak, bu kadar hızlı bir gelişim kaydeden restorasyon bilim dalında Türkiye'nin hak ettiği yere ulaşabilmesi için öncellikle verdiği eğitimi dünya standartları düzeyine yükseltmeli, restorasyon konusundaki tartışmalarda havanda su dövmeyi bırakıp ivedi olarak bir ekol belirleyerek kriterlerini oluşturmalı ve eğitim kurumlarından restorasyon uygulaması yaptıran kuruluşlara kadar ortak bir dil oluşturmalı, kültürel zenginliğini dikkate alarak bu alanda profesyonelliğe önem vererek bürokratik engellerle özellikle kendi restoratörlerinin önünü tıkamayarak, onlara güvenmelidir. Ancak bunu yaparken tercih edeceği ekibi seçerken yerli veya yabancı çok titiz davranmalıdır. Çünkü yanlış uygulamalarla kaybedilen bir eserin yerine asla yenisi konulamaz.

32

Page 41: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

TÜRKİYE'DE TAŞINABİLİR KÜLTÜR VARLIKLARININ KONSERVASYONU

KONUSUNDA ETİK BİRLİĞİNİN SAĞLANMASI

Yrd. Doç. Dr. Hande KÖKTEN ERSOY

Abstract

Although the scientific approach to the conservation and restoration of cultural heritage has a long history in many countries, the modern field of conservation is relatively new and developing in Turkey. Therefore a national unity in "ethics of conservation" becomes a very important and ınajor subject both in professional and academic level. Establishment of an ethical ıınity for professionals will certainly improve the quality of their work and w ili provide an equilibrium with the international standards. The aiın of this paper is to discuss the ınajor concerns of professional ethics in conservation, as well as pointing at its necessity and importance for the developınent of conservation science in Turkey.

Kültür varlıklarının korunması alanında uluslararası örgütlenmenin mil taşları sayılan UNESCO, ICCROM, ICOMOS ve Avrupa Konseyi'nin etkinlikleri incelendiğinde korumanın bilimsel sorunları üzerinde belge toplama ve yayma, araştırmaları destekleme, teknik sorunlarda danışmanlık görevini üstlenme, teknik eleman ve koruma uzmanları yetiştirme, koruma ve onarım uygulamalarının niteliğini yükselterek, bu alanda söz sahibi profesyonellerin bilgi ve deneyimlerini meslek camiası ile paylaşmasını sağlamak gibi amaçlarla karşılaşılır. Bu örgütlere üye ülkeler, uluslararası sözleşme, tüzük ve bildirgelerde buluşarak tüm insanlığın ortak mirası sayılan "kültür varlıkları"nı güvence altına almaya çalışırken, bir taraftan da kendi ülkelerinin "koruma kanunları"nı oluşturarak ulusal sınırları içindeki yasal yürütmeyi sağlamakta ve mesleki örgütlenme sayesinde "koruma uygulamaları"na dair ilke ve standartları belirlemektedirler. Uluslararası sözleşmeler ve ulusal koruma yasaları özellikle doğa ve taşınmaz kültür varlıklarına (anıtlar, yapı grupları ve sitler) ağırlık vererek yürüttüğü etkinliklerinde, "taşınabilir kültür varlıklarının tanımını yapmakla birlikte ilke ve yasalarında onlara özel bir yer ayırmaz. Ülkemizde önceleri "küçük eşya restorasyonu" diye nitelenen, konunun bilimsel yaklaşımla ele alınmaya başlanmasından sonra ise "taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu"

Page 42: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

sıfatına kavuşan tüm uygulamaların "restorasyon" sözcüğünün çağrıştırdığı "mimari restorasyon" kimliği içinde değerlendirilmesi biraz da "taşınabilir kültür varlıklarının korunması" ile ilgili bu belirsizlikten kaynaklanmaktadır.

Oysa temel ilkeleri ortak olmasına karşın "taşınmaz ve taşınır kültür varlıklarının korunması ve onarımı, mesleki formasyon, uygulama ve korumadan amaçlananlar açısından farklılık gösterirler:

Türkiye'de taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu ve restorasyonu ile ilgili yasal düzenlemelere değinmeden önce Zeynep Ahunbay'ın şu sözlerini hatırlayalım: "Korumanın başarıya ulaşabilmesi için iyi bir yasal düzen kadar, devletin ve gönüllü kuruluşların oluşturduğu sağlam bir örgütlenmeye, güçlü bir çalışma kadrosuna, sürekli maddi kaynak akışına ve kamuoyu desteğine gerek duyulmaktadır. Yasalar, kurumlaşma ve eğitim korumanın dayandığı üç ayak olarak tanımlanabilir."1 İrdelemek istediğim konunun özü bu sözler; bizler çağdaş, akılcı ve içeriği çalışma alanımızı hem açıklığa hem de güvenceye kavuşturacak yasalara, meslek ahlakı açısından ilke bütünlüğüne sahip bir örgütlenmeye gereksinim duyuyoruz.

Bu bağlamda ülkemizde "2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu" ile biçimlenen yasal düzenlemelerin içeriğine bir bakalım: -Taşınmaz ve Taşınır- kültür varlıkları ayrımının tanımlarla belirtildiği ve koruma konusunda karar alma, görevlendirme yetkilerinin Kültür Bakanlığı'nda toplandığı görülüyor. Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Küttür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü tarafından yürütülen koruma etkinlikleri arasında bulunan taşınmaz kültür varlıklarına ait bakım ve onarım uygulamalarının denetimi Röleve ve Anıtlar Teknik Müdürlüğü tarafından yapılmakta. Söz konusu yetkiler ve kurumlar silsilesi içinde "taşınabilir kültür varlıkları"nın korunması ve onarımına ilişkin yasa. yönetmelik, hatta iç tüzük maddeleri incelendiğinde ise tam bir belirsizlikle karşılaşıyoruz. Öyle ki, 2863 sayılı Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 24.Maddesi a. bendinde "Devlet malı niteliğini taşıyan korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarının Devlet elinde ve müzelerde bulundurulması ve bunların korunup değerlendirilmeleri

Devlete aittir Yönetmelikte belirlenecek esaslara göre Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu gibi varlıkların (özel koleksiyonlarda bulunanlar) kayıt ve bakımlarını kontrol edebilir", denmektedir.

Z. Ahunbay, Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon. 1995, 135

Page 43: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

2863 sayılı kanunun sonraki bölümlerinde "koruma", "muhafaza, bakım, onarım ve restorasyon işleri" ile ilgili maddeler beklenirken, taşınabilir kültür varlıklarının "müzelere alınması", "müze, özel müze ve koleksiyonculuk", "kültür varlığı ticareti", "yurt dışına çıkarma yasağı" ve "yurt dışından getirme", "kopya çıkarma" başlıklarıyla belirlenmiş, her biri son derece önemli kanun maddeleri yanında "bilimsel korumanın uygulanması ve denetimi"ne yönelik tek bir yasa maddesine rastlanmaz. Sadece, taşınabilir kültür varlıklarımızın gün ışığına çıkartıldığı kazılarla ilgili 45.maddede, "taşınır kültür ve tabiat varlıklarının bakım ve onarımları kazı başkanlığınca yapılır", denir.

Öte yandan, bu kanununun 24. Maddesi (a) bendinde yer alan "Taşınır kültür varlıklarının korunup, değerlendirilmesi Devlete aittir" ilkesinin uygulandığı kurumlar olan "müzeler"imizin "İç Hizmet Yönetmeliği"2

incelendiğinde şu maddelerle karşılaşılır:

Müzenin Faaliyetleri Madde 5.b: " Depolardaki eserler sağlıklı bir şekilde korunur, depolar ilmi çalışmalara imkan verecek şekilde düzenlenir."

Müze uzmanının görevlerinin belirtildiği Madde lO.a'da: "Taşınır kültür varlıklarının sergilenmesi, depolanması, korunması, mekanik temizliği" uzmanın sorumlulukları arasındadır.

Madde lO.g: "(Uzman) Eserlerin sağlık durumunu sürekli izler ve laboratuvarda müdahale edilmesi gerekenleri idareye rapor eder."

Madde lO.j: "(Uzman) Kendisine teslim edilen eserlerin bakım ve muhafazasını sağlar."

Bu tabloya göre müzelerimizde bulunan taşınır kültür varlıklarının korunması, müze uzmanının bu konudaki birikimi, deneyimi, becerisi hatta merakı ile koşut bir görev alanı olup, koruma uygulamalarını gerçekleştirecek kişinin "konservasyon formasyonuna" sahip olması ön koşulu yoktur. Diğer bir deyişle, müzelerimize uzman olarak alınan kişilerin ait oldukları bilim dallarında, birkaç istisna dışında, "pasif konservasyon" eğitimi bile verilmezken, müze uzmanlarının "ehil olmadıkları" bir konuda uygulama yapmaları beklenmektedir.

Müzeler İç Hizmet Yönetmeliği, Topkapı Sarayı Müzesi'ni Sevenler Derneği Yayını, 1990.

35

Page 44: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Bu durum, 2863 sayılı kanunun "taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu" ile ilgili maddelerinin yeniden gözden geçirilmesini, müzelerimizde ve arkeolojik kazı çalışmalarında yürütülen "koruma ve onarım" çalışmalarının "ehil meslek elemanları" tarafından yapılmasını sağlayacak biçimde düzenlenmesini gerektirir. Ancak unutmayalım ki "taşınabilir kültür varlıklarının korunması ve onarımı", yasalarla güvence altına alındığında bile tüm meslek elemanları tarafından kabul edilip, uygulanacak mesleki etik kurallarına ihtiyaç duyulacaktır. Zira meslek etiği kanun yapıcı tarafından belirlenmesi ve tanımlanması mümkün olmayan, ancak "taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu" konusunda öğrenim veya eğitim görmüş, deneyimli meslek elemanları tarafından, uluslararası veya farklı ülkelere ait ulusal meslek örgütlerinin belirlediği etik ilkeleri örnek alınarak oluşturulabilecek bir belgedir. Bu alanda etkinlikte bulunan kişilerin meslek felsefesi ve ahlakı ile ilgili bir birlik sergilemeleri 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu"nda "taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu" ile ilgili maddelerin oluşturulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Özellikle koruma uygulamasını yapacak meslek elemanlarının unvanları (konservasyon teknikeri, konservatör, uzman konservatör,vb.), mesleki eğitimleri, görevlerinin kapsamı ve içeriğinin tanımlanması halinde müzelerimizde, devlete ait veya özel laboratuvarlarda ve arkeolojik kazılarda bu görevi üstlenecek kişilerin seçimi veya kadro tahsisi de gerektiği gibi yapılabilecektir. O halde mesleki örgütlenmenin sağlanması ve etik birliğine varılması kanun, yönetmelik ve iç tüzüklerimizde "taşınır kültür varlıklarının konservasyonu"na ilişkin maddelerin, çağdaş ve konunun gereklerine uygun bir biçimde düzenlenmesinde yol gösterici olacaktır.

Ulusal ve uluslararası meslek kuruluşlarının hazırladığı mesleki etik ilkelerine pek çok örnek verilebilir. Konservasyonun temel amaçlarını, prensiplerini ve koşullarını belirten, konservatör-restoratör tanımlarını yaparak, meslek elemanlarının görevlerini ve eğitim-öğretimlerinin içeriğini açıklayan ICOM (Uluslararası Müzeler Konseyi) Konservasyon Komitesi'nin 1984 yılında Kopenhag'da kabul ettiği etik kuralları bunlardan biridir. Öte yandan, ECCO'nun (Konservatör-Restoratör Organizasyonları Avrupa Konfederasyonu) 1993 Brüksel toplantısında kabul ettiği etiklerle ilgili açıklamada şöyle denmektedir: "Toplumun özel bir artistik, tarihi, belgesel, estetik, bilimsel, manevi veya dini değer atfettiği objeler "kültür varlığı" olarak tanımlanmakta; bunlar gelecek nesillere ulaştırılması gereken kültür mirasının bir parçasını oluşturmaktadırlar. Bu objeler toplum tarafından konservatör-restoratörün koruma ve bakımına emanet edildiklerine göre, söz konusu kişinin sadece kültür varlığına değil, ancak objenin sahibine veya kanuni hamisine, yaratıcısına, kamuya ve gelecek

36

Page 45: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

nesillere karşı da sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kurallar sahibi, eskiliği, korunmuşluk durumu veya değeri ne olursa olsun tüm kültür varlıklarının korunmasına hizmet eder.". IIC (Uluslararası Tarihi ve Artistik Eserlerin Konservasyonu Enstitüsü) ve AIC (Amerikan Tarihi ve Artistik Eserler Konservasyonu Enstitüsü) tarafından kabul edilen etik kurallar ise konservatörlerin mesleki etkinlikleri sırasında uymaları gereken ilke ve standartlardan oluşur.

Ana başlıkları ile ele alındığında mesleki ahlak ilkelerinde uluslararası standartlarla uyumlu bir birlik oluşturmamızın gereği açıklık kazanır:

1. Taşınabilir kültür varlığının konservasyonuna yönelik ahlaki sorumluluklar

a. Konservasyon işlemleri sırasında zarar vermeme,

b. Objelerin değer ve önemleri ne olursa olsun daima eşit koruma standartları ile ele alınmaları,

c. Konservasyon uygulaması sırasında objenin stabilizasyonu ve estetik niteliklerinin iyileştirilmesi açısından sadece gerekli olan müdahalenin yapılması,

d. Yapılan konservasyon işlemleri ve kullanılan malzemelerin geriye dönüşlülüğünün bulunması,

e. Konservasyon uygulaması ile ilgili belgelemenin eksiksiz ve doğru yapılması, belgelerin herkese açık ve kolay ulaşılabilir olması.

2. Kültür varlığının sahibi ile konservasyonu yapacak meslek elemanının taşıdığı sorumluluklar

3. Meslek unvanlarının kullanılması ve meslek itibarının korunması ile ilgili ilkeler

4. Kamuoyuna karşı olan sorumluluklar.

Amaç "taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu alanında faaliyet gösteren meslek elemanlarının mesleğin gerektirdiği kuralları izlemeleri, ve böylece işveren konumunda olan özel ve tüzel kişilerin mesleğe ve elemanlarına güven, saygı ve ihtiyaç duymalarının sağlanmasıdır.

Etik kurallarının belirlenmesi kadar uygulanması da mesleki bir birliğin oluşması ile olasıdır. Konusu uygulama yaklaşımları, mesleki eğitimi ile "taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonumdan ayrılan çalışma alanımızda, uluslararası ilke ve standartlara uygun, bilimsel ve etik birliğine dayalı etkinlikte bulunabilmek ve mesleğimize sahip çıkabilmek için önce mesleki buluşmayı ve uzlaşmayı sağlamalı; bir öz denetim oluşturarak çağdaş "konservatör" kimliğimizi belirginleştirmeliyiz.

Ve son söz de Bemard Shaw'dan: "Değişiklik olmadan gelişme olmaz".

37

Page 46: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 47: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

TÜRKİYE'DE TAŞINABİLİR KULTUR VARLIKLARININ KONSERVASYONU VE

UZMANLAŞMA

Nil BAYDAR

Abstract

Conservatiorı of the objects differs dııe to their material specifications, ages, production technologies and deterioration types. Basing on this differences, conservation training on undergraduate level can be classified as -Archaeological conservation- and -Ethnographical conservation-. Needs and requirements of expertise for museum objects in Turkey also support this classification which can be obtained by the arrangement of training progranıs. Proposal of an educational system that aims to provide better conservation strategies of training in Turkey is therefore discussed here, following the outlines mentioned below:

1. Arcaheological conservation

2 . Ethnographical conservation

• Conservation of Canvas Paintings and Panel Paintings

• Conservation of Wooden Objects

• Conservation ofWritten documents, Graphics, Books and Leather

• Conservation ofGlass and Pottery

• Conservation ofTextiles

3 . Conservation of architectural materials

Türkiye'de "konservasyon bilimi" son yıllarda sayıları giderek artan meslek yüksekokulları ile birlikte anlaşılmaya ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu yüksek öğretim kurumlarının kendi içlerinde ve bir araya gelerek çözmeleri gereken pek çok sorunları vardır. Mezun öğrencilerin kadrosuzluk nedeniyle iş bulma sıkıntıları ve yeterliklerini aşan görevleri yapma zorunlulukları başta gelen sorunlardandır. Meslek yüksekokulu öğrencilerine arzu edilen eğitimin verilememesinin ve yeterlik kazandırılamamasının en büyük nedeni zamanın sıkıntısıdır. Zira, liseden yeni çıkıp gelen ve herhangi bir özel yetenek sınavına tabi tutulmadan meslek yüksekokullarına girebilen

39

Page 48: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

öğrencinin, koruma ve onarım kavramlarını tam olarak anlayabilmesi bile en az bir yılını almaktadır. Öte yandan, bütün dünyada konservasyon bilimi, üniversite bünyelerinde açılan bölümlerde en az üç, en fazla altı senede verilmektedir. Oysa Türkiye'de 13 üniversite bünyesindeki 16 konservasyon programının 9 tanesi ön lisans eğitimi vermektedir. Üç tanesi lisans, geri kalanı da yüksek lisans programlarıdır. Lisans programlarından da yalnızca İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesindeki Taşınabilir Kültür Varlıklarının Korunması ve Onarımı Bölümü iki senedir eğitim vermektedir. Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde yer alan, Türk El Sanatları Bölümü Hat ve Minyatür Konservasyon Programı ile Halı, Kilim ve Etnografik Tekstiller Konservasyonu ve Restorasyonu Programlan henüz kurulma aşamasındadır.

Bu tablodan da anlaşılacağı gibi Türkiye'de konservasyonun öncelikli sorunu, ihtiyacı karşılayabilir nitelikte eğitimin verilememesidir. Zira Türkiye çapında düşünüldüğünde meslek yüksekokullarından her yıl en az 30 - 35 öğrenci mezun olmaktadır. Kendilerine yol gösterecek, bilimsel çalışmaya yönlendirecek ve deneyim kazandıracak üstlerinin veya çalıştıkları konuda uzmanların olmaması mezun öğrencileri de üstlenemeyecekleri bazı yükümlülükler altında bırakmaktadır. Bununla birlikte lisans ve devamındaki yüksek lisans programlan asıl meslek elemanlarının yetiştirildiği bir ortamda, ön lisansla ara eleman yetiştiren meslek yüksekokullarının da mutlaka yer alması gerektiğini düşünüyorum.

Bu noktadan hareketle ilk aşamada, lisans programlarının içeriği ve akademik personelin konservasyon konusundaki yeterliği alanlarında birlik sağlanmalıdır. Lisans programları Türkiye'nin ihtiyaçları doğrultusunda uzmanlaşmaya yönelik ama aynı zamanda pratisyen hekim gibi görev yapabilecek nitelikte elemanların yetiştiri lebileceği içeriklerde hazırlanmalıdır. Bu konuda yurt dışındaki konservasyon programları da yol gösterici bir nitelik taşıyabilir.

Konservasyonu yapılacak malzemelerin pek çoğunun maddesel nitelikleri, yaşları, yapım teknolojileri, bozulmaları ve dolayısıyla konservasyonları birbirinden farklıdır. Bu farklılıklardan ve müzelerde yapılan ayırımdan yola çıkarak iki temel lisans programı: Arkeolojik Eserler Konservasyonu ve Etnografik Eserler Konservasyonu bölümleri oluşturulabilir. Örneğin arkeolojik eserler konservasyonundan mezun olan öğrenciler, kazılarda ve arkeoloji müzelerinde her tür objeye müdahale edebilecek nitelikte eğitim görebilirler. Mezun olan öğrenciler her tür

40

Page 49: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

arkeolojik eserin hem pasif hem de aktif konservasyonuna karar verebilecek ve uygulayabilecek yeterliği kazanmış olmalıdır. Türkiye'deki müzelerin % 95'inde herhangi bir konservasyon laboratuvarının olmadığı ve eserlerin kendi hallerine bırakıldığı, İstanbul'daki Merkez Laboratuvarm da bütün ihtiyaçlara cevap veremediği düşünülürse, bu niteliklerdeki elemanlara ne kadar fazla ihtiyaç duyulduğu açıkça görülür. Zira kazıya giden veya bir arkeoloji müzesinde çalışan konservatörün yalnızca metal veya taş malzemeye müdahale edip, cam veya seramik konusunda yetersiz kalması ve bunlara müdahale edememesi düşünülemez. Müzelerimizin içinde bulunduğu durum böyle bir ayrıma henüz elverişli değildir.

Buna benzer şekilde, etnografik eserler konservasyonundan mezun olan bir öğrencinin de etnografik eserler arasında geniş yer tutan tablo, kağıt, tekstil ve ahşaptan yapılan eserlerin her biri için uygun saklama ve koruma koşullarını bilmesi şarttır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken asıl nokta, bu malzemelerden yapılan eserlere aynı derecede bilgiyle müdahale edilmesinin, her birinin restorasyonu için aynı nitelikte eğitimin verilmesinin bu dört yıl içinde mümkün olamayacağıdır. Zira, sözü edilen bu malzemelerin yapıları, eserlerin yapım teknolojileri, bozulmaları ve dolayısıyla restorasyonları birbirinden çok farklıdır. Bu nedenle etnografik malzemeler üzerine genel eğitimin verildiği bölümlerle birlikte her bir malzeme türü için de ayrı lisans programları oluşturulması gerektiği kanısındayım. Örneğin bir öğrencinin dört yılda hem tablo hem de kağıt konservasyonu konusunda istenilen nitelikte eğitilebilmesi mümkün değildir. Bunun yanında her iki malzemeden yapılanlarla, tekstil ve ahşaptan yapılan eserlerin "pasif konservasyonunu" yapabilir. Ancak tamamlama, renklendirme gibi aktif konservasyon işlemlerine sözü edilen malzemelerin konservasyonunda uzmanlaşmış elemanlarla birlikte çalışmak gerekliliği doğacaktır. Bununla birlikte etnografik malzemeler üzerine eğitim gören bir öğrenci bu malzemeler arasından ilgisini çeken bir türü üzerinde yüksek lisans yapabilir. Böylece, mezun olan öğrenci her türlü etnografik malzemeye müdahale ederek pasif korumasını bilinçli olarak yapabilecek nitelikte olacaktır.

Bu şekilde bir ayrıma ve uzmanlaşmaya gidilmesi konusunda yurt dışında verilen konservasyon eğitimlerinin, lisans düzeyinde uzmanlaşma konusunda bize örnek oluşturabileceği kanısındayım. Bununla ilgili aşağıdaki gibi birkaç örnek verilebilir:

41

Page 50: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Almanya, Berlin, Teknik ve Ekonomi Yüksekokulu (4yıl) • Arkeolojik Objeler •Kazı Teknikleri En az 2 yıllık ön çalışma isteniyor.

Köln Üniversitesi, Kültür ve Sanat Varlıkları Restorasyonu ve Konservasyonu Yüksekokulu (4 yıl)

• Yağlı Boya Tablo - Boyalı Ahşap Heykel Konservasyonu- Rest. • Duvar Resimleri - Taş Konservasyonu - Restorasyonu •Ahşap Eserler Konservasyonu - Restorasyonu • Yazılı Eserler - Grafik - Kitap Konservasyonu - Restorasyonu •Tekstil - Deri Konservasyonu - Restorasyonu •Cam, Seramik ve Kültür Varlıkları Konservasyonu - Restorasyonu En az 3 yıllık ön çalışma isteniyor.

Stuttgart, Güzel Sanatlar Akademisi (4 yıl) a.Yağlıboya tablo ve boyalı ahşap heykeller konservasyonu bölümü • Tablo Konservasyonu Anabilim Dalı • Ahşap Heykeller Konservasyonu b.Grafik arşiv ve kütüphane varlıkları konservasyonu bölümü • Yazmalar, Kitaplar, Grafikler 32 aylık ön çalışma isteniyor.

Danimarka, Kopenhag Restoratör Okulu (4 yıl) • Yağlıboya Tablo •Heykel • Duvar Resmi

İngiltere, Londra Üniversitesi, Arkeoloji Enstitüsü (3 yıl) •Arkeolojik Konservasyon ve Maddeler Bilimi Bölümü İsviçre Bern, Yüksek Sanatsal Yaratı Okulu (4 yıl) • Yağlıboya Tablo • Heykel • Duvar Resimleri En az 1 yıllık ön çalışma isteniyor.

İtalya Sicilya, Kültür ve Çevre Varlıklarının Konservasyonu Yüksekokulu (3yıl)

• Arkeolojik Eserlerin Konservasyonu Bölümü •Tarih - Sanat Değeri olan Eserlerin Konservasyonu Bölümü

42

Page 51: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

• Mimari Eserlerin Konservasyonu Bölümü • Kültür ve Çevre Varlıklarının Korunması Bölümü Avrupa'daki bu okulların programları incelendiğinde, "Arkeolojik

Objelerin Konservasyonu" adı altında ayrı bir bölümün olduğu ve yukarıda sözünü ettiğim etnografik eserleri oluşturan tablo, kağıt, tekstil ahşap gibi malzemelerin de tek başlarına en az dört senelik konservasyon programlarım oluşturduğu görülmektedir.

Üniversitelerin ilgili bölümlerinde, bu örneklerdeki gibi uzmanlaşmaya gidilmesi zamana ve eğitim verecek elemanların yetişmesine bağlıdır. Elbette ilk akla gelen, bu konularda eğitim verebilecek nitelikteki meslek elemanlarının ne şekilde yetişeceğidir. Bu sorun günümüze kadar konservasyon biliminin iç içe bulunduğu üniversitelerin arkeoloji, sanat tarihi ve kimya bölümleri ile güzel sanatlar fakültelerinin bazı bölümlerinden mezun elemanların, yurt dışında konservasyon eğitimi alarak yetişmeleri ile çözülmüştür. Ancak konservasyon konusunda formasyonu olan ve yurt dışındaki bir okul ile denkliği bulunan bir programdan mezun, nitelikli öğrencilerin yurt dışında, uzmanlaşacağı konuda eğitim alması asıl hedeflenen amaçtır. Bunun yanında, Türkiye'ye gelen yabancı uzman konservatörler ile uzun süre çalışan, staj yapan konservasyon öğrencileri de deneyim sahibi olacaklardır.

Türkiye'deki kültür varlıklarının gereksinimlerini de düşünerek yukarıda yazılanları toparlayacak olursak, dört yıllık lisans programları için aşağıdaki gibi bir tablo oluşacaktır:

Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu

1 .Arkeolojik Eserler Konservasyonu Bölümü

2.Etnografik Eserler Konservasyonu Bölümü

• Yağlı Boya Tablo ve Boyalı Ahşap Heykel Konservasyonu

• Ahşap Eserler Konservasyonu

• Yazma Eserler, Grafik, Kitap ve Deri Konservasyonu

• Tekstil Konservasyonu

•Cam ve Seramik Konservasyonu gibi anabilim dallarına ayrılabilir.

43

Page 52: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Ayrıca günümüzde ön lisans ve yüksek lisans programları ile verilen mimari eserler konservasyonu da kendi içinde üç veya dört senede verilebilir. Uzmanlaşmaya yönelik programların yanında taşınabilir kültür varlıkları konservasyonu bölümleri gibi her türlü kültür varlığına müdahale edebilecek nitelikte öğrenci yetiştirecek lisans programlarının da oluşturulması şarttır.

Sözü edilen şekilde oluşturulacak lisans programlan için farklı içerikler düşünülebilir. Örneğin, her etnografik veya arkeolojik eserler konservasyonu öğrencisi ilk sene aynı kimya, fizik, konservasyon ilkeleri, sanat tarihi veya arkeoloji gibi temel dersleri alır. İkinci sene kendi malzemesi ile ilgili yapım teknolojisi, tarihçesi, malzeme bilgisi gibi derslerin yanında diğer malzemeleri kapsayacak genel pasif konservasyon dersleri alabilir. Üçüncü ve dördüncü senelerde de yalnızca o malzeme üzerinde yoğun bir eğitim ile birlikte uygulamalı bir bitirme tezi ile mezun olabilir. Böylece bir veya aynı türden iki malzeme üzerine yoğun olarak eğitim gören öğrenciler yapılacak uygulamalara daha rahat, bilinçli ve kendilerinden emin bir şekilde karar verebilecek yeterliğe getirilebilirler. Ve eğer bu şekilde uzmanlaşarak mezun olacak nitelikli öğrenciler için müzelerimizde konservatör ve konservasyon teknikeri kadrolarının açıldığını da varsayarsak, tek başlarına kendilerinden beklenen işlemleri herhangi bir bilimsel hataya düşmeden seçeceklerini varsayabiliriz. Bu programların yöresel ihtiyaçlara ve yetişmiş öğretim elemanlarının niteliklerine göre farklı alanlarda oluşturulması gerekli ve kaçınılmazdır.

Bu şekilde bir uzmanlaşmaya gidilmesinin Türkiye için lüks değil, gereklilik olduğuna inanıyorum.

44

Page 53: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI EĞİTİMİNDE KONSERVASYON

Yrd. Doç. Dr. Öznur AYDIN

Arş. Gör. Gonca KARAVAR

Abstıact

The programmed and institutionalized arts education in our country has strong roots. A.v a result of modernising process in early stages of Repuhlic, the High School of Fine Arts ( Sana-i Nefise Mekiebi Ali) was named as the Academy of State Fine Arts in 1928. Following a legislation passed in the General Assembly in 1969, new cırrangements have been mcıde t o ensure academy's scientific autonomy and liirther in 1979, departments of academy have been upgraded to the faculties.

Continuos efforts have been made to resist cıgainst trcıditioııal cultural de cay and foreignisın at the encl of 19th century and traditional arts have become more important. in the 80's Turkish Hand Cralts Departments were founded in our universities to offer graducıte, post graduate stıtdies and eligibility edıtcational programs in arts.

lıı this submission, we will introduce graduate, post graduate and eligibility programs in arts cıırrently implementecl in our depcırtment and the contents of restoration-weighted topics will be discussed. There will also be discussion of Restoration Programs carried out in some of our Vocatioııal Higher Schools providing education in this field. Within the frameworks of the projects cleveloped in our department, related infornıation on Carpet-Rug Restoration Laboratory will be made available.

Dünyada ve ülkemizde günümüzün en önemli sorunlarından birisinin eğitim olduğu düşünülürse, eğitim sisteminin ve eğitim kurumlarının değişen teknoloji ve toplumsal yapıya ayak uyduracak yeniliklere ve düşüncelere açık olması gerekir. Ancak bu sayede günümüz şartlarını daha iyi hale getirebilecek, uzmanlaşmış elemanlar yetiştirebiliriz. Günümüzde her alanda, konusunda bilgi ve beceriye sahip, yetişmiş elemanlara ihtiyaç vardır. Bu boşluğu doldurmak amacıyla teknik eğitim veren okullar açılmış ve mezunların mevcut ara insan gücü boşluğunu kapatması planlanmıştır. Günümüzde bu amaç doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığına bağlı liselerde, yüksek öğretimde ve meslek yüksek okullarında eğitim verilmektedir.

45

Page 54: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Ülkemizde sanat eğitimi anlamında kurumlaşma ve programlaşmanın köklü bir geçmişi vardır. Modern eğitimin doğuşu ve gelişimi çerçevesinde mesleksel sanat eğitimi alanında yüksek öğretim düzeyinde kurumlaşma ve programlaşmanın kökleri dolaylı olarak 18.y.y.'a uzanmakla birlikte, doğrudan atılan ilk adımlar 19.y.y. ortalarına dayanır. 150 yıl önceden başlayan bu süreç, belirli dönem ve aşamalardan geçerek, değişip gelişir ve günümüze ulaşır.

1883'te kurulan Sanai-i Nefise Mektebi, resim, heykel, mimarlık, oymacılık olmak üzere dört bölümden oluşuyordu. 1914'te açılan İnas (kız) Sanai-i Nefise Mektebi ile 1915'te açılan İnas Darülfünun da genel çerçeveleri itibarîyle bu tür birer yüksek okuldular. Bu dönemde mesleksel sanat eğitimi alanında yüksek öğretimde ilk kurumlaşma ve programlaşma edebi ve plastik sanatlar kollarında oldu.

Cumhuriyet Türkiye'sinde Sana-i Nefise Mekteb-i Ali 1928'te Devlet Güzel Sanatlar Akademisi adını aldı. 1969'da çıkarılan bir yasayla yeniden düzenlendi. Bilimsel özerkliğe kavuşturuldu. 1979'da akademinin bölümleri fakülteleştirildi'.

19.y.y.'ın sonunda geleneksel kültür çöküşü ve yabancılaşmaya karşı koymak için girişilen çabalar sonucu, geleneksel sanatlar önem kazanmaya başladı2. 1980'li yıllarda üniversitelerimizde "Geleneksel Türk El Sanatları Bölümleri" kurulmuş ve lisans, yüksek lisans, sanatta yeterlik eğitimine başlanmıştır.

Türkiye'de 53 devlet, 18 tane vakıf üniversitesi bulunmaktadır. Devlet Üniversitelerinin 8 tanesinde Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü bulunmakta, 33 tanesinde ise Mimarlık Fakültesi. Teknik Eğitim Fakültesi ve Mesleki Eğitim Fakültelerinde restorasyon eğitimi verilmektedir .

1982 yılında yüksek öğretim yasası ile D.E.Ü.Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde kurulan Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü beş anasanat dalından oluşmaktadır. Halı-Kilim ve Eski Kumaş Desenleri, Tezhip (Süsleme), Çinicilik ve Çini Onarımları, Hat (Eski Yazı) ve Cilt Anasanat

Ali Uçan: Türkiye'de Güzel Sanatlar Fakültesinin Yeniden Düzenlenmesi. Anadolu Sanat Dergisi. sayı:4. 1995, s.128.

Aydın Uğurlu: Güzel Sanatlar Perspektifinde. Geleneksel Sanatlar Örneğinde. Öğrenci Seçimi ve Program Önerisi. Sanat Çevresi Dergisi, sayı: 176. 1993. s.78,-79. ' İsmail Öztürk: Geleneksel Türk El Sanatlarına Giriş. Ankara 1994. s.7. ' http://www.osym.gov.tr

46

Page 55: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Dallarıdır. 1986-87 öğretim yılında Halı-Kilim ve Eski Kumaş Desenleri ile Tezhip, 1987-88 öğretim yılında Çinicilik ve Çini Onarımları, 1989-90 öğretim yılında Hat Anasanat Dallarında eğitime başlanmış olup 1994-95 öğretim yılından bu yana Hat Anasanat Dalına öğrenci alınmamaktadır. Cilt Anasanat Dalı'nda ise henüz eğitime başlanmamıştır.

Her anasanat dalına 10 öğrenci olmak üzere bölüme yılda toplam 30 öğrenci alınmaktadır. Bölümün amacı akademik anlamda bilgi birikimi sağlamak, geleneksel kültürümüzü araştırıp ortaya çıkarmak, gelecek kuşaklara aktarmak ve günümüz sanat anlayışına katkıları olacak sanatçılar yetiştirmektir.

Halı-kilim ve Eski Kumaş Desenleri Anasanat Dalında eğitim gören öğrencilere geçmişten günümüze aktarılan halı, kilim ve geleneksel kumaşlara ilişkin kaynakların tespiti, günlük yaşama geçirilmesi, restorasyon ve konservasyon ilkeleri ve yeni tasarımlar oluşturulması konusunda bilgiler verilirken, tezhip anasanat dalında eğitim gören öğrencilere, ülkemizde geçmişten günümüze aktarılan yazma eserlerle ve bu eserlerin süslenmesinde kullanılan tezhiplerin dönemlerine göre düzenlenip onarılmalarında, günümüz sanat anlayışı içinde yeniden değerlendirilmeleri ve geçmişle günümüz arasında bağ kurmalarını sağlayacak bilgiler. Çinicilik ve Çini Onarımları Anasanat Dalında ise, öğrencilere kendi alanlarında, geçmişte var olan kaynaklan gün ışığına çıkaracak, onarımlarını gerçekleştirecek ve günlük yaşama geçirilmelerinde etkin görev alacak şekilde eğitim verilmektedir.

Bölümümüzün plastik sanatlar grubunun içinde yer almasından dolayı anasanat dallarımızda sanat, kültür ve uygulama dersleri ağırlıktadır. Son yıllarda yaptığımız araştırmalar ve geliştirdiğimiz projeler çerçevesinde restorasyon ve konservasyon konusu ülkemizde de önem kazanarak üniversitelerimizde ders programlarına eklenerek değişik alanlarda uygulama imkanı bulmuştur. Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü olarak kültürel ve milli değerlerimizin korunmasında üzerimize düşen görevlerin bilincinde olarak yürüttüğümüz ders programlarında değişiklik yaparak 1998-99 eğitim yılından itibaren uygulanmak üzere bu alana yönelik dersler ekledik. Amacımız, bölümümüz öğrencilerinin restoratör veya konservatör unvanı ile mezun olmaları değil, böyle bir alanın varlığından haberdar edilmeleri ve bu konuda bilinçlendirilmeleridir. Eski ve yeni programlar ile önümüzdeki yıllarda eğitimine başlanacak derslerin içerikleri aktarılacaktır.

47

Page 56: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Toplam Kredi Saatleri Rest. Yön. Kredi Saatleri

Teorik Uygulama Teorik Uygulama

Hal ı -Ki l im ve Eski Kumaş Des.

133 86 24 8

Tezhip (Süsleme) 153 97 12 8

Çinicilik ve Çini Onarımları

159 90 26 18

Hat (Eski Yazı) 156 98 14 10

Tablo 1: Anasanat Dallarına göre D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi. Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü, kredi saatleri

Toplam Kredi Saatleri Rest. Yön. Kredi Saatleri

Teorik Uygulama Teorik Uygulama

Ha 11 - K i 1 i m ve Eski Kumaş Des.

15 2 4 -

Tezhip (Süsleme) 19 10 4 2

Çinicilik ve Çini Onarımları

15 10 4 "

Hat (Eski Yazı) 19 10 4 2

Tablo 2: Branşlara Göre Yüksek Lisans Kredi Saatleri

48

Page 57: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Toplam Kredi Saatleri

Rest. Yön. Kredi Saatleri

Teorik Uygulama Teorik Uygulama

Halı-Kilim ve Eski Kumaş Des.

16 4 - -

Tezhip (Süsleme) 12 4 - -

Çinicilik ve Çini Onarımları

14 10 2 2

Hat (Eski Yazı) 12 10 - -

Tablo 3: Branşlara Göre Sanatta Yeterlik Kredi Saatleri.

Anasanat D. Yıl Uygulama

Mesleki Restorasyon Halı,

Çini, Hat, Cilt 4

3-4 4

Türk İç Mim.Rest. Çini 3 4

Yazma Eserler Patolojisi

Cilt, Hat 3 2

Kaligrafi Hat 2 2

Tablo 4: M.S.Ü.Güzel Sanatlar Fakültesi Gel.Türk El San.Böl., Restorasyon Derslerinin Anasanat Dallarına Göre Dağılımı

Not: Tezhip Anasanat Dalında Restorasyon dersi yoktur.

Halı-Kilim ve Eski Kumaş Desenleri Anasanat Dalı 1998-99 Ders Programında Restorasyon Ağırlıklı Ders İçerikleri (Lisans)

GTK 115.6 Tekstil Maddeleri 2 0 2 0

Tekstil lifleri sınıflandırılarak bu liflerin fiziksel ve kimyasal özellikleri ve kullanım alanları anlatılır. Ayrıca liflerin mikroskobik görünüşleri konusunda bilgi verilir.

49

Page 58: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

GTK 215.6 Genel İplik Bilgisi 20 20

Pamuk iplikçiliği ve yün iplikçiliği, makine parklarına kısaca değinilecektir. İplik numaralandırma sistemi açıklanarak dönüşüm formülleri verilecektir.

GTK 206 Kumaş Yapı Bilgisi 2 2

Tekstil yüzeylerinin sınıflandırılması yapılarak temel örgüler ve bu örgülerden türeyen örgüler tanıtılacaktır.

GTK 351.2 Kumaş Analizi 2 0 2 0

Elde bulunan bir kumaş numunesinden yola çıkılarak o kumaşın yeniden üretilebilmesi için gereken üretim hesapları, örgü analizi, tahar ve armür planları gösterilecektir.

GTK 403.4 Tekstil Ür. Onarımı 2 0 2 2

Restorasyonun genel ilkeleri doğrultusunda restorasyon-konservasyon, halı-kilim-dokuma tamirinin tanımı yapılarak ülkemizdeki hah, kilim, cicim, sumak dokumalarında yapılan onarım teknikleri uygulamalı çalışmalar yaptırılarak gösterilecektir.

GTK 413 Tekstil Ür.Konservasyonu 2_0

Konservasyonun tanımı ve genel ilkeleri doğrultusunda dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmalar, teknikleri teorik olarak aktarılacak ve pasif korumanın önemi alt başlığında nem, ışık. hava kirliliği ve biyolojik zararlılar tanıtılacaktır.

GTK 404 Tekstil Mikroskopisı 2 2

Tekstilde kullanılan liflerin mikroskobik görünüşleri, enine ve boyuna kesitleri mikroskop altında incelenecektir. Ayrıca kumaşlardan alınan iplik numuneleri üzerinde de incelemeler yapılacaktır.

Tezhip (Süsleme) Anasanat Dalı 1998-99 Ders Programı Programında Restorasyon Ağırlıklı Ders içerikleri (Lisans)

GTG 325.6 Restorasyon Kavram ve Teknikleri 2 0 2 0

50

Page 59: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Restorasyon uygulamalarına geçilmeden önce ilişkili kavramların neler olduğu, bu kavramlar doğrultusunda karar vermeyi sağlayacak örneklerin tartışılması dersin içeriğidir. Kavramlardan sonra uygulanabilecek teknikler, bunların problemli yanları ve doğru tekniğin seçiminde işlenecek yol aktarılacaktır.

GTH 405.6 El Yazma Eser. Çöz. 2 2 2 2

Epigrafi açısından bir yazma eserin irdelenmesi konusu detaylı olarak işlenecektir.

GTS 403.4 El Yazma Eser. Restorasyonu 2 2 2 2

Kitap sanatlarının ve el yazması eserlerin tanıtıldıktan sonra malzeme ve teknik özelliklerini içeren konular verilir. Bir yazma eserin restorasyonuna ilişkin bilgiler ışığında uygulama çalışmaları yaptırılır.

Çinicilik ve Çini Onarımları Anasanat Dalı 1998-99 Ders Programı Programında Restorasyon Ağırlıklı Ders içerikleri (Lisans)

GTG 325.6 Restorasyon Kavram ve Teknikleri 2 0 2 0

Restorasyon uygulamalarına geçilmeden önce ilişkili kavramların neler olduğu, bu kavramlar doğrultusunda karar vermeyi sağlayacak örneklerin tartışılması dersin içeriğidir. Kavramlardan sonra uygulanabilecek teknikler, bunların problemli yanları ve doğru tekniğin seçiminde işlenecek yol aktarılacaktır.

GTÇ 106 Mesleki Teknik C'izim 2 2

Tasarım ve uygulama çalışmalarındaki form-tasarım ilişkilerinde görülen hataların minimuma indirilmesi sağlanılacak.

GTÇ 207.8 Alçı Şekillendirme 2 2 2 2

Geleneksel Türk seramiği örneklerinden üretim kalıplarının yapımı, özgün bir çalışmanın kalıbının alınması.

GTÇ 331.2 Cimde Yazı Komp. 2 0 2 0

Çini kaplar ve taşınmaz anıt eserlerdeki yazı süslemelerinde karşılaşılan zorlukları aşarak daha rahat çözümlemeyi sağlamak, restorasyon derslerine destek vermek.

51

Page 60: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

GTÇ 303.4 Çini Ürünleri Restorasyonu 2 2 2 2

Restorasyon kavram ve teknikleri dersinin çini objeler üzerindeki uygulama çalışmaları, teknik ve malzeme tanıtımı yapılacaktır.

GTC 351.2 Restorasyonda Alcı Kullanımı 2 2 2 2

Restorasyonda alçının kullanımı, tamamlama, kalıplama ve garnitürlemenin detaylı çalışması yaptırılacak, bu alanda kullanılan önemli yöntemler, patlatma kalıbı alma, diğer teknik ve malzemeler tanıtılacaktır.

GTC 403.2 Türk Mimari Cini Ürün. Onarımı 2 2 2 2

Türk iç mimari mekanları ve bu mekanlarda kullanılan çini ürünleri tarihsel gelişimi içerisinde tanıtılacaktır. Türk mimarisinde kullanılan çinilerin kullanım alanları ve özellikleri tanıtılacak. Çini restorasyonuna ilişkin bilgiler verilecektir.

Yüksek Lisans Ortak Zorunlu Dersler

Tarihi Çevre Bilinci Ve Restorasyon 2 0 2 0

İnsanların çevrelerinde yer alan tarihi anıtlara bakış açısının geçirdiği evreler ve buna bağlı oluşan tarihi çevrenin değerlendirilme kriteri verilecektir. Tarihi çevrenin değerlendirilmesi sırasında oluşan ve sürekli değişen restorasyon kavramlarının neler olduğu anlatılacaktır.

Yüksek Lisans Seçmeli Dersler

Tekstil Ürünleri Restorasyonu 2 0 2 0

Restorasyon ve konservasyon tanımları yapılacak, genel ilkeleri doğrultusunda dünyada tekstiller üzerinde yapılan değişik onarım teknikleri tanıtılarak malzeme, teknik ve diğer alt yapılara değinilecektir. Halı, kilim, sumak ve tapestry dokumalarında yapılan onarım teknikleri anlatılacaktır.

Çini Eserlerin Onarımı 2 0 2 0

Mimariye bağlı ve kullanım eşyası çinilerin teknik, desen ve form gelişimleri tarihi bir süreç içerisinde verilerek uygun restorasyon ilkeleri saptanacaktır.

El Yazması Eserlerin Konservasyonu 2 2 2 2

52

Page 61: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

El yazma eserlerin tekniklerinin kapsamı, amacı ve konuya ilişkin kaynakların öğrenciye aktarılması ve yazma eserlerin onarılmaları ve korunmaları konusunda kuramsal ve uygulamalı bilgiler verilecektir. Ayrıca bu tür eserlerin korunması ve onarılmasında ön çalışmaların yapılacağı uygulama aşamasına geçilecek laboratuarın kurulabilmesi için öneriler geliştirilecektir.

Projeler

"Halı-Kilim ve Geleneksel Tekstillerde Dokuma ve Restorasyonda Geliştirilen Yeni Tekniklerin Araştırılması" başlıklı ve 0.904.97.00.01 nolu proje kapsamında bölümümüzde oluşturulan laboratuvarın genişliği 7.25 m., uzunluğu 8.40m., yüksekliği 3.20m.'dir. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından desteklenen projenin amacı, İzmir ve Çevre ilçelerindeki müzelerde sunulan halı, kilim, diğer düz dokuma ve tekstillerin daha bilinçli bir şekilde sunuluşu, korunması ve depolanmasını sağlamaktır. Kurulan laboratuvar aracılığı ile yurt içi ve yurt dışı üniversite ve müzelere ulaşabilmek, bilimsel seminerler hazırlamak ve yapılan araştırmalara yönelik yayınlar yayınlamak edindiğimiz amaçlardan bir kaçıdır.

Projenin önemine gelince: halen ülkemizde bağımsız olarak çalışan tekstillerin korunmasına yönelik bir laboratuvar yoktur. Ülkemizde, M.Ü.Giizel Sanatlar Fakültesi Boya analiz Laboratuvarı, Dolmabahçe Sarayı Tekstil Restorasyon laboratuvarı, İTÜ İplik Analizleri Laboratuvarı. E.Ü.Tekstil Müh.Fak. İplik Muayeneleri konusunda özel uzmanlık laboratuvarları şeklindedir. Eiizim projelendirmeye çalıştığımız laboratuar ise onarım ve korumaya yönelik olacaktır. Ege bölgesindeki önemli halı, kilim dokuma merkezi Uşak, Gördes, Muğla, Manisa, Sarıgöl, Yuntdağı, Bergama'da üretilen yeni ve eski halılardaki her türlü sorunu çözebilmek amaçlanmıştır.

Pı "ojenin ilk iki yılında laboratuvarın kendisini oluşturmak amacıyla laboratuvar cihazları alınmıştır. Proje kapsamında 27-28/09/1997 tarihinde Macaristan milli kuratörü Ferenc Batari Teknik analiz ve Halı Restorasyonu konulu bir seminer vermiştir.

Kuruluş aşamasında olan laboratuvarımızda restorasyon ve konservasyona yönelik analizlerin yapılabilmesi için bu alanda uzman kadrolara acilen ihtiyaç duymaktayız. Bu konuda eğitim almış meslek yüksek okullarının restorasyon programlarından mezun olan, analitik kimya konusunda uzmanlaşmış ekibe ihtiyaç duyulmaktadır. Fakültemiz

53

Page 62: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

elemanlarının uzmanlık alanlarının sanat tarihi, arkeoloji ve sanat eğitimi olması nedeniyle bunları destekleyecek ekipmanın oluşması başlıca hedefimizdir.

Bu konuda yaptığımız araştırmalar ve görüştüğümüz uzman kişilerden aldığımız bilgiler doğrultusunda projelendirdiğimiz laboratuvara aşağıda bahsedeceğimiz cihazlar kazandırılmıştır.

Çeker Ocak: 120 cm. genişliğinde, 80 cm. derinlikte, 220 cm. yüksekliğinde, çalışma tezgahı çelik konstrüksiyon üzerine epoyx macunla seramik kaplı, tezgah içinde sıvı ve atıkların gideri için özel sifonlu bir huni mevcuttur. Alçak ve yüksek asit buharlarının çıkışını ayarlayan klape mevcuttur. Su ve gaz musluklu, fiber oturaklı giyotin cam ve aspiratörü ise 5 kademeli özel regülatörü çeşitli ağırlıktaki asitlerin aspirasyonunda büyük kolaylık sağlayacak özelliktedir.

f.aborntuvar Tezgahları: Taşıyıcı bölümleri DKP profilden, dolap ve enerji perdeleri DKP saçtan, dolap ve çekmece kapakları çift taraflı MDF çift renk laminant kaplı, taşıyıcı ayaklar pabuçlu, mafsallı ve çelikten, tezgah tablaları 12 mm. kalınlığında Avrupa Trespa, enerji bandı alüminyumdan mamul, içinde elektrik sistemlerinin döşendiği oluklar laboratuar vasıflarında prizler ve bu prizlere ait şartların gerektirdiği devre kesici sigortalar bulunmaktadır. Evyenin başında sıcak soğuk çıkışlı batarya ile evyeler ise paslanmaz çelik 50x45 boyutlarında 35-40 derinliktedir.

NHL PH 890 Model PH Metre: Ph, Mv ve sıcaklık olarak üç fonksiyonu bir arada yapmaktadır. Sıcaklık ölçümünde Pt (100 DİN) probtı kullanarak da!ha geniş aralıkta ve daha doğru sıcaklık ölçümü yaparak termometre ihtiyacını giderir. Ph ölçümünde sıcaklık kompanzasyonu tüm Ph elektrodlarının kullanıldığı sıcaklık aralığını kapsamaktadır. MV konumunda redoks ölçümleri yapar.

Saf Su Cihazı (SS 200 Model Şimşek): 220 / 380 V. 50 Hz. ile çalışmaktadır. (4-6-7-8-10-12-14) litre/saat ve isteğe bağlı yüksek kapasitelerde çalışır.

0,01 gr. Hassasiyetli 610 gr. kapasiteli Sartorious Marka Hassas Terazi: Cihazın kararlı tartıma ulaşma süresi 1 sn.'de az, cihaz her türlü sarsıntılı ortama adapte edilebilmesi için elektronik programla seçilebilen 4 ayrı filtreye sahiptir. Cihaz +10® ile +30® arasında sağlıklı tartım yapabilmektedir. Hassasiyetindeki kayma 5x10"^ /C'den fazla değildir.

54

Page 63: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

0.001 gr. Hassasiyetli 310 gr. Yarı Analitik Sartorious Marka Hassas Terazi: (LCD) sıvı kristal göstergelidir. Cihaz tartını sonucunu gr., kg., et., pb. gibi birimlere çevirebilir. Cihazın kararlı tartıma ulaşma süresi 1,5 sn.'den azdır. Cihazın bilgisayar ve yazıcılara bağlanabilmesi için RS 232 C seri çıkışı mevcuttur.

(SZ 4045 TRPT) Olimpus Marka Stereo Zoom Mikroskop: Sağ-sol göz arası açıklığı 12® ile mükemmel bir üç boyutlu görüntü verme avantajı yanında, uzak çalışma mesafeli, hem alttan hem de üstten aydınlatma özelliğine sahiptir. Mikroskobun trinoküler başlığı bulunmaktadır. Standart teknik değerleri 7 X, 45 X , objektif zomm oranı 0,7 ile 4,5 X arası kesiksiz değişecektir.

favan Tipi Split Klima: 35,700 BTU kapasite soğutma, 38,100 BTU kapasite ısıtma iç ünite ses düzeni 42 desibel, dış ünite ses düzeni 56 desibel, iç iinite ölçüleri 239 x 1260 x 650, dış ünite ölçüleri 1250 x 950 x 340, iç ünite ağırlığı 34 kg., dış ünite ağırlığı 102 kg.dır.

Proje alt yapısı oluşturulmuş son dilime ayrılan para ile de elektronik termohigrograf, etüv ve higrometre alınması planlanmıştır. Projenin güncelliği ise, lisans, yüksek lisans, sanatta yeterlik çalışmalarına destek vermek ve yeni araştırmalara yön verecek kaynaklar oluşturmaktır. Proje paralelinde lisans tezi olarak "Tekstil Konservasyonunda Pasif Koruma ve Önemi" konusu işlenmiş, yüksek lisans tezi olarak da "Ulaşılabilen Bazı Tekstil Konservasyon Merkezleri ve Bir Halı-Kilim Restorasyon Laboratuarı Önerisi" başlıklı çalışma devam etmektedir.

Bu çalışmalara paralel olarak bölümümüzde geliştirilen diğer bir proje de "İnternet Kanalı ile Dünya Tekstil Restorasyon ve Konservasyon Merkezlerinin Belirlenmesi ve Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Halı Kilim Restorasyon Laboratuvarına Uzmanlık Kütüphanesi Oluşturulması" başlığında üniversitemiz araştırma fon saymanlığınca desteklenen projeden Pentium II 233 bilgisayar alınmıştır. Bölümümüzde 1999 eğitim yılından itibaren lisans, yüksek lisans, sanatta yeterlik ders programlarına restorasyon ağırlıklı derslerin eklenmesi nedeniyle elde edilecek bu kaynaklara kolayca ulaşabilmek amaçlanmıştır. Başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya genelinde bulunan restorasyon ve konservasyon konusunda çalışan enstitüler, üniversiteler, müzeler, yaz kursları vb. kurumlar internet ortamında çalışmalarım bütün dünya insanları ile paylaşmaktadırlar. Posta yolu ile yazışma veya tek tek o ülkeleri ziyaret etmek pahalı ve zaman alıcıdır. Bu adreslerin internette bulunması ve teknolojiyi takip etmenin ve yeniliklere açık olmanın bilincinde olarak hedeflere doğru ve kısa sürede ulaşarak yurt dışında bu konuda uygulanan yeni teknik ve yöntemleri öğrenme olanağını geliştirilen bu projelerle bulabiliriz. Bu kanalla restorasyon laboratuvarına uzmanlık kütüphanesi ve belgeliğinin oluşturulması da amaçlanmıştır.

Page 64: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 65: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

a r k e o l o j i k k a z ı l a r v e k o r u m a

Prof. Dr. Gönül C ANT AY

Abstract

This pcıper says that the archeological excavations cause sometimes destructions of the cultural property. While dealing with excımples, the paper tries to clarify thcıt the mentioned destructions mostly occur due to the ignorcınce of the "excavation methocls" and stresses that the inadeqııare economieal circıımstances also play an important role in this aspect. Furthennore it explains the reasons of destructions and their different \vays.

The fact that the preparation and publication of a detailecl excavation report never comes truth, forms also an important missing as great as the destructions mcıde during the prehistoric excavations. The paper points o ut the motion ımder the title "excavations" in the law of protection of the cultural and ncıtııral wealth (no.2863) which says that in every excayatioıı shoııld participcıte specialists of their field, is not taken in consideration in some cases. It critizes also the long lasting excavations which loose their maiıı purpose throughout the time. The valuable works of art. found in the excavations, ar e put in the storage of the museunıs and not let to be examined by the specialists. This is anotlıer negative poiııt.

lıı this paper the destructions of the monııments dııe to tounsrh are also mentioned as well as the destrııction of unexcavated areas by some iııstitutions and destructions mcıde by illegal buildings.

The paper gives examples of art works with architectural functions which sometimes are brought from foreign countries by expensive pursuance and legal ways and not having been put in their original places.and left H'ithout any interest. It also explains clearly the destructions of the buildings made by "restoration" purpose. The restoration of the buildings give theııı new and different functions, so that they loose their original characters.

Examples of m any buildings dating fr om the 18th centııry ııp to the 1960's vvhich have been destroyed by these restorations, although they cıre defineci being in the ~'historical site'T and called as "registered buildings". are mentioned in the paper.

57

Page 66: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

The paper ends with the conclusion that ali these negative elements originate frorn two main points:

1.) The unsufficent laws

2.) The unsufficent scientific methods in the practice.

It stresses at the end that in order to solve the problem mentioned in the second point, ali researches should be made in colloboration with specialists in equal responsibility.

"Her kazı bir tahriptir", bu sözü bir ölçü daha açarsak "kazı taşınmaz kültür varlığı için tahrip getirir" demek yanlış değildir. Gene taşınmaz kültür varlığı kazılarında ortaya çıkan taşınır kültür varlıkları için de aynı tahrip geçerlidir.

Bunlar için (her iki tür tahrip içinde) en önemli tahrip "kazı yöntem" veya "kazı yöntemlerinin" tam bilinmemesi, başlıca sebeptir.

Önemli ikinci tahrip nedeni ise ekonomik yetersizliklerdir. Bir kaç yıl ve daha fazla süren kazılara Kültür Bakanlığı'nın ekonomik katkısı, özellikle son yıllarda sembolik miktarlar olarak kalmakta, bu nedenle yapılan kazılarda bir sonraki kazı dönemine kadar koruyucu önlem alınmasına dahi imkân olmamaktadır. Bunun birebir örneğini kendi kazı alanımızda yaşamaktayız. Assos şehir kazısında erken Ortaçağ dönemine ait Bazilika kazısında yaşadığımız durum, maalesef kazı alanına ait koruma tedbirini alacak ödenek olmadığından, 4 yıldır üstü geçici olarak örtülmeye çalışılan döşeme mozaikleri, kurtarılabilir durumdayken, bozulmuş, kayıplara uğramıştır. Oysa üzeri basit bir şekilde de olsa bir çatı ile örtülebilseydi. bugün ülkemizin en büyük döşeme mozaiği kalıntıları daha iyi durumda ve bütün kompozisyonlarıyla yerinde teşhire hazırlanabilirdi.

Sadece bu değil kazı alanından çıkan atıkların taşınması bile sağlanamamaktadır. 1970-73 yıllarında gerçekleştirilen Van Ulu Cami kazısından çıkarılan atıklar yakına biriktirildiği için şadırvan zemininden çıkan su önünde set olduğundan, biriken sular yapıya zarar veren bir durum yaratmıştır.

Diğer taraftan kazı alanının bakımı yapılmadığından Eski Van Kal'ası ve Şehri açık ören yeri olarak turizme hizmet vermesine rağmen, her gün hızlı kayıplar vermektedir.

58

Page 67: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

"Her kazı bir tahriptir" dedik, gerçekten en büyük tahrip kazılar sırasında gerçekleşmektedir. Özellikle erken dönem kazıları üst tabakalar için en büyük tehlikeyi oluşturmaktadır. Prehistorik dönem kazılarında kazı sırasındaki hatalar kadar, sonunda detaylı bir rapor hazırlanmadığı durumda, veriler kazı adına ortadan kalktığı halde elde hiçbir sağlıklı veri, rapor bulunmuyor. Bunun gibi günümüze kadar yapılan prehistorik ve arkeolojik alanlarda hiç mi sonraki devirlere ait veriler yoktu, bunu da belirleyen hiç bir yayın-rapor yoktur. Oysa pek çok höyük üzerinde erken Hıristiyan, Bizans, Türk Beylik ya da Osmanlı gibi dönemlere ait yerleşmeler, eserler olduğu bilinir. Her ne kadar 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun "Kazılar" başlığında düzenlenen, alanlarında uzmanların kazı ekiplerinde yer alması belirtilmişse de uygulamada bu hiç dikkate alınmıyor.

Van Kalesi'ndeki kazılarda Urartu döneminin sur duvarlarının oturduğu doğal kaya dokusu çıkarılıncaya kadar hiç mi doku yoktu, en azından Urartıı sur kalıntıları vardı. Gene aynı yerde Osmanlı askerî yerleşmesi ve Mimar Sinan'ın camisi bulunduğu halde grupta aralarında ihtisaslaşmış sanat tarihçisi yerine ilkçağ tarihçisi tercih edilmişti. Bu noktada çok dikkat etmek gerekir. Van Kalesi'ndeki cami temizlenip iki kat halindeki döşeme kaldırılırken bulunan yazılı belgelere sevinirken, döşeme ve altındaki mimari verilerin değerlendirilmeden, ortadan kaldırılmış olması da büyük üzüntü veriyor. Taşınmaz kültür varlıklarına en büyük tahribi, kazı alanı kullanım sahalarında olan kurumlar veriyor. Diyarbakır Kalesi'ndeki Artuklu Sarayı'nın kalıntıları (figürlü mozaik döşemeli havuz ve çevresi) maalesef tahrip edilmiş ve geri kazanımı mümkün olmayan bir durum doğmuştur. Konya'da 1966 yılında gerçekleştirilen Tac ül Vezir Medresesi kazı buluntuları da aynı şekilde tahribe uğramıştır.

Dönemi için sanayi örneği oluşturan çini fırınları kazıları da amaç değiştirerek sürmektedir. İznik'te 1960'lı yıllarda başlayarak süren çini fırınları kazıları gerçekte atölyer üretimin alanlarını ve çini fırınları ile yapım ve pişirim araçlarına yönelik kazılar olarak, başlamıştı. Ancak atölye atıklarının, çöplüklerinin ön plâna çıkarıldığı bir durum almıştır. Daha önce koruma altına alınan bir kaç fırın dışında, uzun yıllardan beri yapılan kazılarda, çini fırınları değil atık buluntular değerlendirilmiştir. Bunlar da önemlidir. Ancak İznik Müzesi'ne verilen birçok teşhire lâyık veya etütlük parçalan, günümüzde bulmak imkânı da kalmamıştır. Bu da bir başka tahriptir. Müzelerin personel vs. yokluğu gibi sebeplerle depolarda âtıl durumda bıraktığı materyalin çalışacaklara sunulmaması da, tahribin bir başka yönüdür. Ahlat Müzesi'nde de aynı durum yaşanmaktadır. Ayrıca teşhirde doğru bir kronoloji dahi yoktur. Bu örnekler arttırılabilir.

59

Page 68: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Ülkemizde taşınmaz kültür varlıkları iki önemli Bakanlığımızı doğrudan ilgilendiriyor. Biri Kültür Bakanlığı, taşınır, taşınmaz kültür varlıklarının sahibi, üreticisi, yasalarla koruyucusu ve tanıtımını müzelerle, hatta uluslararası gezen sergilerle, tanıtım adına dünyayı dolaşmasını sağlayan kurum.

İkincisi Turizm Bakanlığı, tanıtma adına taşınır-taşınmaz kültür varlıklarını talebe arz eden ve karşılığında bacasız sanayi olarak işleten kurum. Turizm adına kültür varlıklarını işleten, gelirlerinden Kültür Bakanlığı'na katkısının ne olduğunu bilmediğimiz, ancak bir gerçeği, taşınmaz kültür varlıklarının tahribine vesile olduğunu biliyoruz.

Efes'teki yamaç evlerinin döşeme mozaiklerinde turistlerin dolaştığını gördüğümüz, üstü güneşe-ısıya, su-rutubete açık olan döşeme mozaikleri gibi. Ören yerlerindeki mimari parçalara olan kayıtsızlık gibi. Ya da aşırı ilgi gösterilen yazıtların aşınması gibi.

Yıllardır süren arkeolojik kazılarda ortaya çıkan mimari verilerin yer aldığı antik yerleşimler, günümüzde (uzun yıllardır) personel yokluğu bahanesiyle kendi haline terkedilmiş görünümleriyle, hem tabiat koşullarının hem de iyi ve kötü niyetli insanların tahribine adeta davetiye çıkarır durumda, hizmetlerini sürdürüyorlar.

Yukarda kurumların tahribinden bahis açmıştım, kurumlara bağlı kişilerin duyarlılığı ile bu tahribin dozu ve anlamı değişen örneklerin sayısı sayılamayacak kadar çok. Bu tahriplerin koruma amaçlıları olduğu gibi. yeni teknolojilerin gereği için yapılan tahripler de çok sayıda. Edirne Sarayı'ndan arta kalan bir iki harabeden biri olan Kum Kasrı Hamamı'nın kubbelerinin çimentolanması gibi, gene Edirne'nin tarihte bilinen en eski yerleşmesi olan Buçuktepe Höyüğü üzerine dikilen mahalli radyoların anten direklerinin yaptığı tahripler gibi.

Genel olarak ülkemizdeki höyükler stratejik konumları nedeniyle, tümülüsler, lahit mezarlar ise kendi içinde bulundurdukları taşınmaz kültür varlıkları nedeniyle büyük tahriplere uğramışlardır. Ancak taşınmaz kültür varlıklarının en büyük tahripçileri yerel yönetimler olmuştur. Höyük ve tümülüsler kadar önemli, askerî ve sivil mimarlık örnekleri, yol açımlarında ya tamamen ya da kısmen ortadan kalkmıştır. Bunların örneklerini saymak çok zaman alır. Trakya örnekleri yeterlidir sanırım.

60

Page 69: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Sürülerek tarla olarak kullanılan höyüklerde yapılan tahripler gibi. İzmir'de Narlıdere'de Zeus Tapınağı üzerine yapılan otel inşaatı ile Agamemnon şehrinin kalıntıları tahrip edilerek, yapılan su deposu ve su yolu gibi, tahrip örnekleri çok sayıdadır.

Yerel yönetimler yaşayan taşınmaz kültür varlıklarının gerçek korumama örneklerini sergilemektedirler. Açtıkları yolların tahripleri yetmiyormuş gibi gerçek bilimsel araştırma yapılmadan yapılan imar planlarıyla verdikleri imar haklarıyla, yer altındaki kültür varlıklarının nasıl ortadan kaldırıldıklarını sergilerken, anıt eserler dibine yapmak istedikleri kat otoparklarıyla da anıt eserleri tanımama, yok sayma, tarihi sit alanlarını yapılaşmaya, yağmaya açma gibi örnekleri çoğaltma gayreti, gösteriyorlar. Edirne Rüstem Paşa Kervansarayı arkasına yapılmak istenen otopark, Edirne Sarayı alanına park düzenlemesi, Çanakkale İntepe'de tarihi sit alanına dikilen toplu konut yapıları ile tabyalar arasındaki kıyı leb-i deryaları gibi.

Şimdiye kadar taşınmaz kültür varlıklarının, dolayısıyla müzelere ulaşamayan taşınabilir kültür varlıklarının tahribi (nedenlerini) ve örneklerini, vermeğe çalıştım. Tabii ki bunların koruma çarelerinin başında ekonomik güç, güçlü bir yasa ile yönetmeliklerini yaratmak gereklidir. Sonra da kurtarılması, korunması için gerekli ekipler oluşturmak gerekir. Bu ekipler kurtarma, onarma yöntemlerini belirleyerek işe girişecektir. Bu iş, alanlarında uzmanlaşmış kişilerden oluşan, ekipleri gerektirir.

Bu noktada, yaşayan taşınmaz kültür varlıklarının korunması, kurtarılması, onarılmasında yaşanan olumsuzlukları da belirlemek gerekmektedir. Anıt eserlerin korunması, kurtarılması, onarılması söz konusu olduğunda malik olarak, genelde Vakıflar Genel Müdürlüğü'nii görüyoruz. Anıt eserlerin korunduğunu söylemek mümkün görülmüyor, korunabilse taşınabilir halı-kilim, maden eşyalar değil, mimarî parçaların, çiniler, dolap-pencere-kapı kanatları sökülerek götürülebilen hırsızlıklar olmaz (en son Eminönü Yeni Camii'nin hünkâr köşkü soygunu gibi). Seneler önce Divriği Ulu Camii'nin halıları çalınmıştı, şimdi minber parçaları çalınmış, sorumluların talep meselesi olarak gördüğü, sonra da avukatlar tutarak geri almağa çalıştığı eserler. Kıyamet koparılan Birgi Ulu Camii minber kapısı kanatları geri alındıktan sonra menteşesi bile takılmadan iki yana dayalı durmaktaydı. Bugün de aynı durumdadır.

Anıt eserlerin korunmasının yapılamadığı gibi, kurtarılması da yaralar küçükken tedavi edilmediği için gerçekleşemiyor. Ancak kangrenleşmeden sonra restorasyon adı altında esaslı onarımlar ihale koşullarına bağlı olarak başlatılabiliyor ve yıllar sürüyor. Bu süreçte onarımlar tahripler getiriyor, açılan kurşunlar dururken, kalem işlerinin ya da minare korkuluklarının onarımının başlatılması ise işin başka komik yüzü oluyor.

Anıt yapılarda her onarım sonunda büyük kayıplar ortaya çıkıyor. Diyarbakır Fatih Paşa Camii'nin, Edirne Şah Melek Paşa Camii'nin çini kaplamalarının onarımdan sonra yerinde bulunmayışı, onarımın ciddiyetini

61

Page 70: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ortaya koyan sadece iki örnek. Bu örnekleri diğer fonksiyonel yapılar için ise mimarinin ve plânların değişikliğine kadar, hatta mevcut mimari verilerin ortadan kaldırılmasına kadar götürmek mümkündür. Anadolu'daki Selçuklu kervansaraylarının cilâlı taş kaplamalı onarımları, Anadolu Selçuklu cephe mimarisinin önemli özelliği olan taş bezemeyi tamamen ortadan kaldırmış, yapı döneminin özelliğini yansıtmayan bir görünüm kazanmıştır.

Bunun gibi Türk Barok döneminin özgün örnekleri gibi, onarımlarla yapılan bezemeli sıva katları da batılı süsleme sanılarak ya tahrip edilmiş ya da tespitleri yapılmadan, onarımlar sırasında ortadan kaldırılmıştır. Bu durum sürmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir başka tahribi de anıt eserlerin çevresinde yer alan yapıların lojman olarak, fonksiyonlandırılması olmaktadır. Camilere sonradan 19. ve 20. yüzyıllarda katılan ve önemli sivil mimarlık örnekleri olan "hünkâr kasırları" veya "köşkleri" adıyla bilinen yapılar ile tabhaneli camilerin tabhane (misafirhane) mekânlarının, bilinçsiz personele lojman olarak tahsisi ve kullandırılması da, dinî mimarî bütünlüğündeki sivil mimarlık örneklerinin, tahribine yol açmaktadır. Bunların örnekleri burada sayılamayacak kadar çoktur. İstanbul Şehzade Külliyesi'ndeki bugün türbedâr lojmanı olarak kullanılan ahşap yapı gibi. Gene Sultan Selim Külliyesi 'ndeki Sultan Abdülmecid' in saray kargaşasından kaçarak, dinlendiği hünkâr kasrı ile caminin tabhane mekânları aynı tahribi yaşamaktadır.

Önemli bir konu da, koruma örneği hemen hiç olmayan sivil mimarlık örneklerinden konut ve amme hizmeti verilen 18. Yüzyıldan 1960'lara uzanan çok sayıdaki çeşitli yapıların "kentsel sit" ya da "tescilli yapı" adı altında yok oluşlarıdır. Bu yapıların bir diğer yok oluşları ise, onarım (restorasyon) adı altında yeniden inşa edilmeleri şeklindedir. Onarım ilkeleri yerine betonarme yapılaşma yöntemleri ile yeniden yapılan bu yapılarda plân, cephe, yükseklik (gabari) değişiyor, eğer avlusu varsa bu avluya gökdelenler de inşa edilerek, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı Disneyland'ın bir örneği yaratılıyor.

Yaklaşımın iyi niyetli olduğu konusunda şüphe olmayan, ülkemizin taşınmaz kültür varlıklarının koruma - kurtarma - onarma ile ilgili tedbirlerin yetersizliği açıktır. Bu iki yönden yetersizliktir.

1. Yasaların yetersizliği

2. Uygulamada bilimsel yöntemlerin yetersizliği.

62

Page 71: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Yasaların yetersizliği ilgili alanlardan deneyimli uzman kişilerin yapacağı çalışmalarla kısa sürede giderilebilir.

Uygulamada bilimsel yöntemlerin yetersizliği ise, alanlarında uzman kadronun imza sorumluluğunda yapacakları müşterek çalışmalarla, çözülmesi gerekir. Bu çözüm taşınmaz kültür varlıklarının kazılarında kazı alanının gerektirdiği prehistoryen-sanat tarihçisi (Bizans uzmanı, Selçuklu ya da Osmanlı uzmanı) ile arkeolog-sanat tarihçisi (erken Hıristiyanlık, Bizans, Selçuklu, Beylik-Osmanlı dönemlerinin uzmanları) gibi, taşınmaz kültür varlıklarının onarımlarında (restorasyonlarında) ise döneminde veya alanında uzman sanat tarihçisi-mimar, sorumluluğunda çözümlenebilir. Çünkü mimarlık fakültelerinden mezun olan ya da piyasa da halihazır onarım yapan mimarlar restoratör değillerdir. Deneme-yanılmayla bu işi sürdürenler olduğu gibi, bir kaçı da sanat tarihi bölümlerinde ilgisiz konularda yaptıkları tez çalışmalarıyla doktor unvanına sahip olmuşlardır. Bu nedenle yapılan yanlışların, (giderilmesi pek mümkün görülmemekle beraber) sürmemesi için, en önemli tedbir alanlar arası, sorumlulukları eşdeğer ekiplerce yapılacak, ön araştırmaya dayalı, hazırlanacak sağlıklı röleve projeleriyle, onarım malzeme ve tekniğine uygun yöntemlerle gerçekleştirilmesi için oluşturulacak, onarım ekipleridir.

Son günlerde iki önemli eylem, bu söylediklerimin kanıtı niteliğindedir. Biri Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin hazırladığı mimar ve mühendislerin mezuniyet sonrası 4-5 yıl deneyim ve mesleklerinde uzmanlaşma süreci yasa tasarısı ve Mimarlar-Mühendisler Odası'nın bunu kabullenen tavrı, diğeri ise, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kadrolarına sanat tarihçisi almaya, başlama kararı ile anıt eserlerin onarımlarında, alanlarında uzmanlaşmış sanat tarihi profesörlerinden bilimsel danışmanlık istenmesi, düşüncesi.

KAYNAKÇA

Cantay. Gönül: "Müzeciliğimiz ve Eğirimi", I. Müzecilik Sempozyumu. Bildiriler. İstanbul 1994. s.17-23.

Cantay. Gönül: "Türkiye'de müzecilik eğitimi program önerisi". II. Müzecilik Semineri. Bildiriler. İstanbul 1994, s.97-98.

Cantay. Gönül: "Sanat Tarihi II. (Sanat Tarihçileri. Arkeologlar ve Koruma)", Pitoresk, s.2. Baskıda.

Cantay. Gönül: "Koruma Kurulları Müze lişkisi / .", 4. Müzecilik Semineri. Bildiriler. (16-18 Eylül 1998. İstanbul).

Cantay. Gönül: "Assos'ta Erken Ortaçağ Kazılan". III. Ortaçağ Kazıları Sempozyumu. Bildiriler. (12-13 Nisan 1999. Ankara). Baskıda.

Cantay, Gönül : "Sanat Tarihi nedir ?", Pitoresk. S. l . İstanbul 1997, s.3-4.

63

Page 72: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 73: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

m ü z e l e r d e b u l u n a n t a r i h i t e k s t i l ü r ü n l e r i n i n k o r u n m a s ı n ı e t k i l e y e n k o ş u l l a r v e a l ı n a b i l e c e k ö n l e m l e r

Doç. Dr. Ayşe UYGUR

Abstract

Historical textile products which are available currently in museums are generally nıade of natural fibres such as cotton, linen, silk, wool ete. and dyed exteıısively by using natural dyes but some of them dyed by using synthetic dyes. These textile products were conserved as carpet, kilim, tent, elothe, flag ete. by ııow and they are exposed to physical, chemical or biological conditions such as heat, light, moisture, various gases and impurities in the car. These conditions w ili be reviewed by current textile technology science in this article.

1. GİRİŞ

Müzelerimizde bulunan tarihi tekstiller hah, kilim, çadır, kaftan, sancak gibi ürünler olup, genellikle pamuk, keten, ipek, yün gibi doğal tekstil liflerinden yapılmıştır. XIX. Yüzyılın sonlarında üretilmeye başlayan viskoz ipeği, bakır ipeği, asetat ipeği gibi rejenere lifler ve XX. yüzyılın başlarında üretilmeye başlayan naylon, polyester, orlon gibi sentetik lifler ise günümüzde restorasyon ve konservasyon işlemlerinde yardımcı malzeme olarak kullanılmaktadır, henüz tarihi eser olarak müzelerimizde yer almadığı gözlenmektedir.

Tarihi tekstil ürünleri çoğunlukla boyanmıştır ve XIX. yüzyılın ortalarına kadar olan tekstil ürünlerinde sadece doğal boyarmaddeler kullanılmış olup, daha sonraki dönemlere ait tarihi tekstillerde ise XIX. yüzyılın ortalarında üretilmeye başlanan bazı sentetik boyarmaddeler de kullanılmış olabilir.

Müzelerde bulunan tekstil ürünlerinin gerek depolama, gerekse sergileme esnasında çevre koşulları nedeniyle bozulmadan yüzyıllar boyunca muhafaza edilmeleri gerektiği için, kullanılmakta olan diğer tekstil ürünlerine oranla çok daha fazla özen gösterilerek korunmalıdır. Tekstil ürünleri organik kökenli olduklarından dolayı gerek kullanım halinde, gerekse müze ortamlarında farklı süre ve şiddetlerde çeşitli fiziksel.

65

Page 74: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kimyasal ve biyolojik etkenlere maruz kalarak bozulmaya uğrarlar. Fiziksel ve kimyasal etkenler tekstillerin içinde bulunduğu havadaki nem oranı, sıcaklık, ışık. havadaki çeşitli gazlar, toz ve kimyasal maddelerdir, biyolojik etkenler ise ortamda bulunan çeşitli mikroorganizmalar, böceklerdir. Bildiride bu etkenlerin çeşitli tekstil lifleri üzerine etkileri incelenecektir.

2. TEKSTİL ÜRÜNLERİNİN KORUNMASINI ETKİLEYEN KOŞULLAR

Müzelerdeki tekstil liflerinin bozulması liflerde dayanıklılık kaybı, sararma olarak, boyarmaddelerde ise renk solması olarak izlenmektedir ve bu değişime neden olan etkenler aşağıda verilmiştir:

2.1. Havadaki Bağıl Nem

Tekstil liflerinin emdiği nem miktarı lifin cinsine, ipliğin büküm sayısına, kumaşın dokusuna, doku sıklığına, içinde bulunulan şartlara ve havadaki bağıl neme (bağıl nem: havada mevcut olan su buharı konsantrasyonunun o sıcaklıktaki doygunluk konsantrasyonuna oranıdır) göre değişir. En fazla nem çeken tekstil lifi yün olup onu sırasıyla ipek, viskoz ipeği, keten, pamuk, naylon, orlon, polyester izler, cam lifleri ise nem çekmez.

Tekstil liflerinin dayanıklılığı havadaki nem oranından etkilenir, bu durum Tablo l 'de verilmiştir (1).

Lif %65 bağıl nem ortamında nem tutma oranı (%)

%100 bağıl nem ortamında nem tutma oranı (%)

ıslanınca kuru haldekine göre dayanıklılık değişim oranı (%)

Pamuk 8.5 25 + 30

Keten 12.0 + 20

Yün 16.0-18.0 40 - 15-18

İpek 11.0 - 15

Tablo 1: Tekstil liflerinin bağıl nem ve dayanıklılık ilişkileri

66

Page 75: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Tablo l 'de pamuk ve keten lifleri ıslatıldığında dayanıklılığının arttığı, yün ve ipek liflerinin ise ıslatıldığında dayanıklılıklarının azaldığı ipek ve yünün nemli ortamda pamuk ve ketene nazaran daha fazla zarar gördüğü görülmektedir. Kuru halde keten lifi pamuktan, ipek lifi ise yünden daha dayanıklıdır. Pamuk ve keten lifleri nem çektiği zaman dayanıklılığında artma meydana gelir, fakat bu durum liflerin herhangi bir işlem sonucunda bozulmadığı hallerde geçerlidir, aksi halde dayanıklılık kuru haldekinden daha fazla olur (2). Tablo l 'de % 100 bağıl nem ortamında pamuğun ve yünün %65 bağıl nem ortamına göre daha fazla nem çektiği, havadaki nem oranı arttıkça lifin çektiği nem miktarının da arttığı görülmektedir. Havadaki bağıl nem ve sıcaklığın birlikte etkisi ile gerek liflerde , gerekse boyarmaddelerde daha fazla bir bozulma olduğu belirtilmiştir. Bağıl nem %65'ten %25'e indirildiğinde, boyarmaddelerin solma oranında önemli bir azalma meydana geldiği görüldü, fakat %25 nem tekstil lifleri üzerinde olumlu etki yapmadığından dolayı tavsiye edilmemektedir.

%35 Bağıl nemden düşük nem oranlarında selülozik ve protein liflerinin daha kırılgan bir yapıya dönüştüğü, geriliminde değişiklik ve çekme, tutumunda güçlük yarattığı görülür. % 70 Bağıl nemden yüksek nem oranlarında ise mantar ve küf oluşma ihtimali yanında selülozik (pamuk, keten) ve protein (yün, ipek) liflerin boyutlarında genişleme, geriliminde değişiklikler oluşur, ortam sıcaklığı değiştiği zaman tekstil ürünlerinin yüzeyinde su buharı yoğunlaşmasına neden olarak ürünlerde bozulma olasılığını arttırır. Müze ortamındaki havanın bağıl nem oranının 15-20°C 'de mümkün olduğu kadar %40-60 arasında , ortalama olarak %55 civarında tutulması tavsiye edilmiştir. Tekstil ürünleri, halılar, duvar halıları % 30-50 bağıl nemde tutulmalıdırlar. Ürünün geçmiş ve şimdiki çevresel koşulları, kırılganlığı, coğrafi yerleşimi, iklim, müze binası çevresi, halk konforu, ürünün başka bir yerde sergilenip sergilenmediği dikkate alınmalıdır. Ilıman iklim koşullarında bağıl nemin %35-40 dolayında olacağı göz önünde bulundurulmalıdır (3). Müze ortamındaki nem oranının fazla olduğu durumlarda nem giderici aygıtlar kullanılmalıdır.

2.2. Sıcaklık

Sıcaklığın artması ile tekstil liflerinin dayanıklılığı azalır, boyarmaddelerin tahrip olma olasılığı ise artar. Yüksek ısıya en dayanıklı lif cam lifleridir, onu sırasıyla pamuk, keten, yün, ipek, viskoz ipeği, naylon izler.

67

Page 76: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Pamuk, keten 150 °C üzerinde, yün ,ipek ise 100 0 C üzerinde ısıtıldığında eski özelliklerini kaybedebilir , bu nedenle yüksek sıcaklık etkilerinden kaçınılmalıdır. Müze ortamı koşullarında sıcaklığın 15 - 20 1 C olması tavsiye edilmiştir. Bu sıcaklık lif ve boyarmaddelere zarar verecek bir sıcaklık değildir, fakat aydınlatma lambalarının ışık etkisi ve sıcaklık etkisi birleştiği taktirde zararlı olabilmektedir.

Pamuk balyalarının depolama şartlarında 3 ay bekletildikten sonra liflerde zamanla sararma oluştuğu, sıcaklık ve nemin en düşük olduğu kış şartlarında liflerde bozulmaya işaret eden UV fliioresan özelliğinin en az, sıcaklık ve nemin en fazla olduğu yaz mevsiminde ise en fazla olduğu Tablo 2'de görülmektedir (4).

Mevsim Sıcaklık (°C) % Bağıl nem UV flüoresan

Yaz 25.6 77 41.0

Sonbahar 16.7 62 39.4

Kış 6.1 43 39.0

İlkbahar 15.6 60 39.1

Tablo 2: Pamuk balyalarının çeşitli mevsim koşullarında UV fliioresan değişiklikleri.

Örneğin sıcaklığın 20 0 C den 30° C ye çıkması ile boyarmaddelerde solma hızının 1.5 kat arttığı tespit edilmiştir (2). Tablo 3'te sıcaklığın düşürülmesi ile tekstil boyarmaddelerinin daha iyi korunduğu belirtilmiştir (4).

Mevsim Sıcaklık (°C) % Bağıl nem %K/S

Yaz 25.6 77 5.98

Sonbahar 16.7 62 3.87

Kış 6.1 43 3.19

İlkbahar 15.6 60 4.13

Tablo 3: Boyanarak çeşitli mevsim koşullarında 12 hafta bırakılan pamuklu numunenin bu koşullara bırakılmamış numunelere göre Kubelka/Munk (K/S) % renk reflektans oranları.

68

Page 77: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Tablo 3'te, en fazla renk solmasının sıcaklık ve bağıl nemin en fazla olduğu yaz mevsiminde oluştuğu, en az renk solmasının ise sıcaklığın 6.1 "C , bağıl nemin %43 olduğu kış mevsimi koşullarında oluştuğu görülmektedir. Bu tabloya göre boyanmış pamuklu ürünlerin sergileme ve depolamasında kış mevsimi koşulları tavsiye edilebilir.

2.3.Işık

Güneşten gelen radyasyonun yaklaşık %6'sı mor ötesi, %52'si görünür alan, %42'si ise kızıl ötesi ışınlar olup, kızıl ötesi ışınlar (?ı>800 nm) tekstil ürünleri ve boyarmaddelere en az zararlı ışıktır, görünür alan (Â=400-800nm) ve özellikle mor ötesi ışınlar (A.< 400 nm) ise zarar vermektedir.

Işığa maruz kalma= aydınlatma değeri(lüks) X maruz kalınan zaman (saat) eşitliği ile ışık etkisi bulunmaktadır.

Tekstil liflerine ışık etkisi ile lifin kopma ve sürtünme dayanıklılığı azalır, sararma oluşur. Çeşitli tekstil liflerinin güneş ışığına bırakıldığında kopma dayanıklılığının azalması Grafik 1 'de görülmektedir (5).

— . p C 5 ( o » ' i , k ) £ , r E S ( m , i ) tj _ rAC ^ P A f i l O K l ı h l

M) JOO ''-'- V «OO G ı ı n ü S l c - n P U r e t l [ s i a t j

Grafik 1: 600 Saat güneş ışığı etkisine bırakılan çeşitli tekstil liflerinin kopma dayanıklılığı azalması.

Grafik 1 'de görüldüğü üzere kopma dayanıklılığı en az olan yün lifi bu süre zarfında gün ışığından en az etkilenmekte olup, pamuk lifi ise zaman sürecinde dayanıklılığını önemli oranda kaybetmektedir. Doğal lifler içinde ışık karşısında en dayanıksız lif ipektir.

Pamuğun ıslak dayanıklılığı kuru dayanıklılığından fazladır. Fakat uzun süre ışık etkisinde kalmış pamuklu ürünlerde ters bir durum oluştuğu Tablo 4'te görülmektedir (2).

69

Page 78: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Pamuk ipliği Kopma dayanıklılığı Kopma noktasında uzama

kuru ıslak kuru ıslak

Işıkla bozulmamış

216 324 7.1 11.3

Işıkla bozunmuş

122 79 2.7 4.0

Tablo 4: Işık karşısında bozulmaya uğramış ve bozulmaya uğramamış pamuk ipliğinin ıslak ve kuru kopma dayanıklılığı.

Bu tabloya göre müzelerde bulunan tekstil ürünleri ıslakken daha az dayanıklı olabileceklerinden yıkama esnasında oldukça özen gösterilmelidir. Keten ve jüt liflerinde bulunan lignin maddesinin UV ışığa karşı bu lifleri koruduğu bildirilmiştir. 380-475 nm arasındaki mavi ışığın yün liflerini ağartma etkisi vardır, fakat 380 nm'den daha düşük UV ışınların yünün sararmasına bozulmasına yol açtığı belirtilmiştir. İpeğin ağırlaştırılması için ilave edilen metal tuzlarının da ışık karşısında dayanıklılığı azaltıcı özellik gösterdiği belirtilmiştir.

Boyarmaddeler açısından bakıldığı taktirde indigo ve kök boya dışında doğal boyarmaddelerin ışık haslıkları düşüktür. İndigo , kök boya gibi has renklerin bile zamanla değişikliğe uğradığı, sarı renklerin de ışıktan oldukça az. etkilendiği, diğer renklerin ise zamanla soldukları görülmüştür. Siyah ve koyu renkler istendiğinde moradan olarak ilave edilen demir tuzlarının boyamış olduğu lifin ışık karşısında dayanıklılığını azalttığı belirtilmiştir. Bu durumda has renklerin UV ışık ile, orta ve düşük haslıktaki boyarmaddelerin ise görünür ışıkla solabileceği gözlenmiştir (2).

Gün ışığı ve UV ışık gerek tekstil liflerine, gerekse boyarmaddelere zarar vermektedir ve günün değişen saatlerine, mevsimlere göre değişiklik göstermektedir. Bu nedenle kontrol edilemeyen gün ışığı yerine, kontrol edilebilen flüoresan lambalar, kuvartz halojen lambalar, tungsten lambalar gibi suni ışık kaynaklan tercih edilmektedir. Flüoresan lambalar UV ışık verdiklerinden dolayı filtre edilmelidir, kuvartz halojen lambalar daha az UV ışık yayınlar, tungsten filament lambalar ise en az UV ışık içerdiklerinden dolayı müzeler için en emniyetli lambalardır. Tungsten lambalar UV ışık açısından en emniyetli lambalar olmalarına rağmen infrared ışın yayınlamaları nedeniyle sıcaklık verirler. Projektör ve kuvartz halojen

70

Page 79: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

lambalar da sıcaklık etkisi yaratırlar. Bu nedenle ışık kaynakları sergileme dolaplarının dışına yerleştirilmelidir (3). Müzelerde bulunan tekstil ürünleri için aydınlatma değerinin orta derecede hassas ürünler için 150 lüks, çok hassas ürünler için 50 lüks olması tavsiye edilmiştir. Son yıllarda tarihi tekstillerin ışık etkisinden korunmaları için UV filtreleri içinde sergilenmesi önerilmiştir (6). Bu filtreler film halinde veya UV absorbanlarla yapılmış akıilik materyal veya boyanmış tüpler halinde imal edilmektedir. Bu filtrelerin uygun zamanlarda kontrol edilerek gerektiğinde değiştirilmeleri gereklidir. Bazı müzelerde ışığa hassas eserlerin 3 hafta sonra yeri değiştirilerek veya sergi dolaplarının üzerine ziyaretçiler tarafından açılabilecek hareketli opak örtüler yerleştirilerek veya ziyaretçiler geldiğinde açılabilecek ışık sistemi ile eserler üzerine ışıktan gelebilecek zarar azaltılmaya çalışılmaktadır (3).

2.4. Havadaki Çeşitli Gazlar

Müze ortamında bulunan havada S0 2 , S 0 3 , H2S, O,, 0 2 , N 2 0 3 , NO : , klorlu bileşikler gibi gazlardan bazılarının zamanla havada bulunan H 2 0 ile birleşerek asit oluşturmaları nedeniyle tekstil ürünlerine zarar vermeleri mümkündür. Çünkü özellikle selülozik lifler asitlerle parçalanırlar, protein lifler ise asitli ortama daha dayanıklı olmakla birlikte asit ürün üzerinde kaldığı taktirde, zamanla bu liflere de zarar verebilmektedir. Fotokimyasal parçalanmanın ipek liflerinde pH:3.5'te, yünde ise pH: 1.2'de daha hızlı gerçekleştiği görülmüştür. Ayrıca bazı boyarmaddeler de asidik ortamda daha fazla bozulma eğilimi göstermektedir. Koyu renklerde moradan olarak kullanılan demir tuzlarının bu reaksiyonlarda katalizatör işlevi yaptığı göz önünde bulundurulmalıdır (2). Havadaki N 0 2 , S 0 2 gazları ayrıca çeşitli ambalaj malzemelerinden gelebilecek fenolik kökenli bileşiklerin varlığı ile tekstil ürünleri üzerinde sararma meydana getirmektedir. Bu nedenle müze ortamının mümkün olduğu kadar havalandırılmasına özen gösterilmelidir (7). 0 3 Gazının ise birçok organik madde ve tekstil lifleri üzerinde kuvvetli oksitleyici, parçalayıcı etkisi vardır. Müze ortamlarında yüksek konsantrasyonlarda O, gazına rastlanmamıştır fakat hava filtrelerinde elektrostatik hızlandırıcılar eser miktarda 0 3 gazı ürettiklerinden dolayı müze ortamında kullanamamalarına özen gösterilmelidir. 0 2 Gazının zararlı etkilerinden korumak için hava yerine N2, He, Ne gibi gaz ortamlarında tutulan tekstil liflerinin dayanıklılık azalmasını önlediği ve bazı doğal boyarmaddelerin solma hızlarını azalttığı görülmüştür (2).

71

Page 80: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

2.5. Atmosferik Kirleticiler ve Toz

Havada bulunan kurum gibi maddeler N 2 0 3 , S 0 2 gibi çeşitli gazlan absorblayarak tekstil lifleri üzerine çökerler ve havadaki nem ile asidik bir ortam oluştururlar. Asidik ortam tekstil liflerinin zayıflamasına neden olabileceğinden tekstil yüzeylerinden uzaklaştırılması gereklidir. Bu amaçla vakum yöntemi uygulanmaktadır. Ayrıca müze ortamına kapı, pencere gibi yüzeylerden , yer döşemelerinden, ziyaretçilerden gelebilecek toz, kir gibi kirleticilerin süzülmesi için filtrasyon uygulanmalıdır (3) . Bu filtreler kumaş veya plastik olmalıdır, elektrostatik uzaklaştırıcılardan kaçınılmalıdır. Sıcak yüzeylere eserleri asmaktan ve güneş ışığından kaçınarak, eserleri cam dolaplarda sergileyerek de kısmi koruma sağlanmaktadır (2).

2.6. Biyolojik Etkenler

Mantarlar, bakteriler, böcekler ve küf elverişli ortamlarda tekstil lifleri üzerinde biyolojik bozulma meydana getirir. Genellikle yüksek nem (%70 bağıl nem üzeri) ve 15° C'nin üzerindeki sıcaklıklarda selülozik ve protein kökenli tekstiller üzerinde kahverengi veya değişik renkte lekeler oluştururlar. Eğer biyolojik etkileşim yeni ise koşullar değiştirilerek biyolojik bozulma önlenebilir, eğer ileri safhada ise böcek ve mikroorganizmalar için öldürücü işlemler gereklidir. Bu işlemlerde timol, formaldehit, etilenoksit, metil bromid, poliklorfenol, naftalen, sülfüril florür gibi kimyasal maddeler kullanılmaktadır ve tüm bu kimyasal maddeler toksik özellik gösterirler. Pestisid ve insektisidlerin eserlere zarar vermemesi gereklidir (3).

3. SONUÇ

Görüldüğü üzere tekstil ürünleri nem, sıcaklık. ışık, çeşitli gaz ve kirlilikler, biyolojik etkenler dolayısıyla zarar görebilir, bozulmaya uğrayabilir. Bu nedenle tarihi tekstil ürünlerinin, halen kullanılmakta olan tekstil ürünlerine nazaran çok daha özenle, bilinçle ve bilimsel denetim altında korunmaları gereklidir.

Müze ortamındaki tekstil ürünlerinin yaklaşık olarak %40-60 bağıl nem ortamında, 15-20°C sıcaklıkta korunmaları tavsiye edilmiştir. Bu koşullar pamuk, yün, ipek lifleri için değişiklikler gösterebileceğinden her lif tipi için spesifik araştırmalar yapılmalıdır. Işık etkisinin 50-150 lux arasında olması, gerekli olmadığı zamanlarda aydınlatmanın kesilmesi tavsiye edilmiştir. Müze ortamındaki çeşitli toz ve kirliliklerin filtrasyonla giderilmesi, NO : ,

72

Page 81: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

S0 2 , 0 3 gibi zarar verebilecek gazların ise havalandırma ile uzaklaştırılması, tekstil ürünlerinin N : gazı gibi oksijensiz gaz ortamında korunmaları, mümkünse bu gazları selektif olarak absorblayan filtrelerin kullanılması tavsiye edilmiştir. Biyolojik koruma için ise yukarıda belirtilen koşulların korunmasına özen gösterilmesi yanında, ortamın zaman zaman havalandırılması,gerektiğinde ürüne zarar vermeden pestisidlerin, biosidlerin kullanılması tavsiye edilmiştir.

KAYNAKÇA

1. Başer. İ.: "Elyaf Bilgisi", 1992, Marmara Üniversitesi Yayınları No: 524, İstanbul.

2. Leene. J. E.: "Textile Conservation". 1972, Fletcher and Son Ltd.. Butterworths.

Nonvich.

3. Stolow, N.: "Conservation and Exhitions". 1987, Butteı worths & Co. Ltd.. London.

4. Ghoslı. S. Alister. D. Mc.: "Influerıce of cotton ageing in transit on color vcıriation

in dyed fabrics", Mel 1 i and Textilberiehte, 1995,5, 298-302. E-79-80.

5. Tarakçıoğlu, I.: "Tekstil Terbiyesi ve Makinaları". Cilt III. Polyester Lifleri. 1986. Tekstil Danış Yayınları I. İzmir.

6. Uygur, A. : "Müzelerde bulunan tekstil ürünlerine UV radyasyonun etkisi ve UV

radyasyonundan koruma yöntemleri", 24-26 Eylül-1996, Kuruluşunun 150'nci Yılında Türk

Müzeciliği Sempozyumu III Bildirileri - Askeri Müze - İstanbul ,200-213.

7. Uygur,A.: "Tekstil ürünlerinde depolama esnasında sararma nedenleri ve önleme yöntemleri". 16-18 Eylül -1998.4. .Müzecilik Semineri-Askeri Müze - İstanbul.

73

Page 82: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 83: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

t e k s t i l ü r ü n l e r i k o n s e r v a s y o n u n u n t e m e l i l k e l e r i

Öğr. Gör. Elvan ANMAÇ

Abstract

Textile objects like carpets, kilims, fabrics and clothes had only been produced for functional reasons until 19 th. century. In 19 th. cerıtury, people recognized that sorne of these objects should be in museums, with this idea collectors and cıırutors and others who had these kind of textiles started a coııtrovesy whether to restore or not to restore, or to converse or not to converse these textiles and they have carried this argument up to today. One of the reason of this argument is, there isn't only one and exact rnethod of restoration or conservation of the textile objects. Therefore every obje el should be examined separately before ınaking any decisions. In this paper the criteria that should be discussed before the conservation procedure of the textile objects will be discussed and the basic principles of conservation of the textile objects will try to be determined.

Önceleri sadece fonksiyonel amaçla üretilen halı, kilim, cicim, sumak, kumaş, giysi gibi tekstil ürünlerin 19. yüzyıldan itibaren müzelerde yer alması gerektiği fikri doğmuştur. Bu düşünce ile birlikte bu tip ürünlere sahip olan kişiler, müze kuratöıieri ve koleksiyoncular tekstil ürünlerinin restore edilip edilmeyeceği veya konservasyona tabi tutulup tutulamayacağı ve bu işlemlerin ne şekilde yapılması gerektiği konusunda tartışmaya başlamışlar ve bu tartışmayı günümüze kadar getirmişlerdir. Bunun nedenlerinden biri tekstil ürünleri için kesin ve tek bir konservasyon veya restorasyon metodunun olmamasıdır. Her ürün öncelikle tek başına değerlendirilmeli ve daha sonra karar verilmelidir. Bu bildiride, tekstil ürünlerinde konservasyon işlemine geçmeden önce göz önünde bulundurulması gereken kriterler açıklanarak tekstil ürünleri konservasyonunun temel ilkeleri belirlenmeye çalışılacaktır.

Tekstil ürünleri konservasyonunun temel ilkelerini belirlemeden önce konservasyon, restorasyon ve onarım terimlerini açıklayarak bu işlemlerin ne amaçla yapıldığının ve aralarındaki farkın anlaşılması oldukça önemlidir.

75

Page 84: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Konservasyon, objenin çevre koşullarını kontrol altına alarak bozulmasını yavaşlatma işlemidir. Bu işleme, objeyi çürümeye ve bozulmaya karşı stabil hale getirmek de girer1. Çürüme kimyasal değişikliklerden, böcek veya mikroorganizmalardan, fazla ısı, ışık ve nemden, bozulma ise objenin sergilenme veya saklanma biçiminden kaynaklanabilir. Konservasyonun amacı, geri dönüşümü olabilecek işlemlerle objeyi bulunduğu haliyle koruyarak bozulmasını, çürümesini durdurmak veya yavaşlatmaktır3. Kısaca konservasyon yapılan en zararsız işlemdir ve objeyi mümkün olabilen en az değişiklikle korumaya çalışır.

Restorasyon, objenin eksik parçalarını tamamlayarak orijinal objeden ayırt edilmesi hemen hemen imkansız bir onarım yapma işlemidir4. Amacı ise, eğer olanak varsa objeyi eski fonksiyonuna ulaştırmaktır. Tekstil ürünlerinin restorasyonu sırasında, restoratör, restore edilecek ürün ile aynı hammaddeye, numaraya, büküm sayısına ve kat adedine sahip iplik ile birlikte aynı dokuma tekniğini kullansa bile ancak yaklaşık bir sonuç mümkündür. Örneğin restorasyon görmüş bir halının restore edilmiş kısımlarını yüzünden ayırt etmek çok zor olsa da sonuçta bu halı orijinal halının tıpatıp aynısı değildir. Ne yazık ki bazen mükemmel bir sonuca ulaşabilmek amacıyla restorasyon sırasında yapılan bazı işlemler antika değeri taşıyan birçok tekstil ürününe çok zarar vermiştir. Restorasyonda kullanılmak amacıyla eski Anadolu kilimlerinden iplikler sökülmüş veya restore edilecek ürün ile aynı orijinde, yaşta ve tipte bir halıdan parçalar kesilmiş, belki de büyük bir sanat değeri taşıyan bazı tekstil ürünleri bu şekilde tamamen ortadan kaybolmuştur6. Bu konuyu en iyi açıklayacak örnek Victoria and Albert Museum ile Los Angeles Country Museum of Art'da bulunan Ardabil halılarıdır. 16. yüzyıla ait bu İran halılarından Victoria and Albert Museum'da bulunanı 1890 yılında diğer eşinden parçalar kullanılarak restore edilmiştir'. Bugün için böyle bir çözüm yerine bilgisayar teknolojisi yardımı ile halının restore edilmesine gerek kalmadan eksik parçalar fotoğraf ile tamamlanarak bütünün ne şekilde görüleceği rahatlıkla izlenebilir*. Ancak günümüzde hala bazı yerlerde, eski parçaların

Janc Meıritt; "A Considered Choice". Halı. Volumc: 12. Number: 6. Issue: 50. s.104 Hcrbert J. Exner; "To Restore Or Not To Restore", Oriental Rııg Review. Volume: 15.

Number: 6, August / September 1995. s.30 Cecilia Fabiani; "Textile Restoration". International Fuınishing Fabrics, Annııal Tessuti

1991 s.26 Holly L. Smitlı Reynolds; "Considerations of Restoration" Oriental Rug Review.

Volume:15, Number:6. August/Scptember 1995.S.26 N .İane Meıritt: a.g.m. . s.104 " Hcrbert J. Exncr; a.g.m., s.31

Peter Stone; Oriental Rug Repair. Chicago Illinois 1981.3s. k .iane Meıritt ; a.g.m. . s.108

76

Page 85: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

sökülerek bunlardan elde edilen yünün restorasyonda kullanılmasına devam edilmektedir9.

Konservasyon ve restorasyon terimlerini kısaca açıkladıktan sonra "onarım"ın tanımının da yapılması gerektiğini düşünüyorum. "Oriental Rug Repair" kitabının yazarı Peter Stone onarımı, gerçek restorasyon ve konservasyon arasındaki anlaşma zemini olarak tanımlamaktadır. Bir başka deyişle onarım, konservasyon ve restorasyon arasındaki köprüdür ve farklı amaçlara göre bazen restorasyona bazen konservasyona daha yakın olur. Onarımın birbirinden farklı üç hedefi olabilir. Bu hedefleri.

• Tekstil ürününün temel dokuması stabilize edilerek ileride oluşabilecek zararları önlemeye çalışmak,

• Fonksiyonel özelliğini devam ettirebilmesi için tekstil ürününü hazırlamak,

• Tekstil ürününü önceki artistik görünümüne kavuşturmak olarak sıralayabiliriz10.

Görülüyor ki birinci amaçla yapılan onarım, konservasyona daha yakın olup tekstil ürününü koruyarak ileride oluşabilecek bozulmaları minimuma indirgemeye çalışırken, üçüncü amaç ile yapılan onarım restorasyona çok daha yakındır.

Terminolojimizi belirledikten sonra tekstil ürünlerinin konservasyonuııa veya restorasyonuna karar verirken göz önünde bulundurulması gereken kriterleri şu şekilde sıralayabiliriz.

Bu kararı verirken dört önemli faktör rol oynamaktadır. Bunlar, ürünün gelecekteki kullanım alanı, yapılacak işin ekonomik yönü, estetik ve etik değerlerdir". Ancak bunların yanı sıra karar verme aşamasında konservatörün veya restoratörün eğitimi, konuya yaklaşım tarzı ve tecrübesi de önemli rol oynar. Kullanım alanıyla anlatılmak istenen bu ürünün göreceği işlemden sonra ne şekilde ve nerede kullanılacağıdır. Tekstil ürünü duvara mı asılacak veya yerde mi kullanılacak, kişisel kullanım için mi veya bir müze için mi onarılıyor yoksa sahibi bir süre sonra ürününü satmayı mı düşünüyor? İşleme karar verilmeden önce bu soruların cevabını bulunmalıdır.

Tekstil ürününün kullanımı ve bakımı ile ilgili son karar koleksiyoncuya ait olsa da kişi etik değerlere uygun bir seçim yapma konusunda uyarılmalıdır. Örneğin halıyı daha dengeli bir görünüme

" Herbeıt J. Exner; a.g.m.. s.31 '" Peter Stone: a.g.e., 4.-5s. 11 Holly L. Smith Reynolds; a.g.m., 26s

77

Page 86: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kavuşturmak için orijinal kenar ve kilim örgülerinin çıkarılıp atılması istendiğinde yapılacak işlemin geriye dönüşümü imkansız olacak, ileride araştırmacılar bu halının nasıl bir kenar ve kilim örgüsüne sahip olduğunu bilemeyecek, kısaca halının kimliği çıkarılmış olacaktır.

Yapılan bir başka hata da, birden çok mekanda kullanabilmek için büyük bir halıyı keserek parçalamaktır. Bu şekilde bir istekle karşılaşan restoratörün yapacağı en doğru davranış kişiyi halısını satıp yerine istediği boyutlarda bir başka halı almaya ikna etmektir12.

Konservasyon ve restorasyon işlemlerinde karar verme aşamasında etkili olan bir diğer faktör de ekonomik faktördür. Kişi, bu tarz bir harcama ne zaman gereklidir? sorusuna cevap aramalıdır. Bu sorunun cevabı tekstil ürününün maddi değerine ve nadirliğine bağlıdır. Ancak değer ve nadirlik birbirinden farklı niteliklerdir. Örneğin kaybolan aşiret kültürlerinden birine ait bir halı, nadir olmasına karşın maddi açıdan değerli olmayabilir. Tam tersi olarak sıkça rastlanan atölye işi ipek bir halının maddi değeri çok yüksek olabilir. Böyle durumlarda kural olarak ürün gerçekten çok değerli değil ise bu ürüne yatırım yapılmaması ve para harcanmaması verilecek en doğru karardır. Ancak ürün hem çok nadir hem de çok değerli ise uzman bir kişi tarafından konservasyona tabi tutulmalıdır'\ Restorasyonuna karar verilen halı ve kilim gibi dekoratif amaçla kullanılan tekstil ürünlerinde delikler veya aşınmış kenarlar tekstilin maddi değeri ile restorasyon tutarı arasındaki fark uygun ise tereddütsüz restore edilmelidir".

Konservasyonuna karar verilen bir tekstil ürününde işleme başlamadan önce konservatörün cevaplaması gereken bazı sorular vardır. Bu sorulara verilecek cevaplar konservatörün izlemesi gereken yolu belirler. Konservasyonda işlem aşamalarını belirlemeye yardımcı olan sorular şunlardır.

• Obje nedir?

• Hangi hammaddeden yapılmıştır?

• İpliklerinin ve temel örgüsünün genel durumu nedir?

• Geçmişte ne kadar onarım görmüş ve ne kadar değişikliğe uğramıştır?

: Holly L. Snıith Reynolds; a.g.m. . 26s. Peter Stone; a.g.e.. 3s

4 Heıbert J. Exner; a.g.m., 3İs.

78

Page 87: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

• Ne kadar kirlidir? 15

Yukarıdaki sorulara verilen cevaplar doğrultusunda objenin konservasyonuna başlanır. Konservasyonun iki ana işlemi temizleme ve desteklemedir. Ancak her zaman ikisini birden yapmak gerekmeyebilir. Temizleme işleminin ne şekilde yapılacağını objenin ne olduğu, hangi hammaddeden yapıldığı ve ne kadar kirli olduğu sorularına verilen cevaplar belirler. Ancak tekstilin temel örgüsü ve iplikleri çok zayıflamış ise hiçbir şey yapılmamalıdır. Sonuç olarak temizleme işlemi için konservatöriin önünde 4 seçenek vardır. Bunlar;

• Hiçbir şey yapmamak,

• Sadece yüzey temizlemesi yapmak,

• Yüzey temizlemesinden sonra yıkama yapmak,

• Yüzey temizliği sırasında organik solventler kullanmaktır.

Tekstilin temizlenmesinden sonra onarımına, desteklenmesine ve bazı durumlarda sağlamlaştırılmasına geçilir. Bu aşamada uygulanacak yöntemi ise 1., 2. ve 4. sorulara verilen cevaplar belirler16.

Tüm bu noktalar göz önüne alındığında tekstil ürünleri konservasyonunun temel ilkeleri şu şekilde sıralayabiliriz.

• Yapılan işlem orijinal parçaya zarar vermemeli ve orijinal materyal kaybı minimuma indirgenmelidir.

• Temizlemek, mantar veya böcekleri öldürmek veya herhangi bir başka işlem için kullanılan kimyasal maddelerin tamamen uzaklaştırılabilir olması gerekir.

• İstenilen sonuca ulaşabilmek için gereken kimyasal maddelerin mümkün olan minimum düzeyde kullanılması gerekir.

• Koruma için mekanik yöntemler yeterli ise, kimyasal işlemler tercih edilmemelidir.

• Konservasyon teknikleri mümkün olduğu kadar objenin orijinal rengini, parlaklığını ve tekstürünü korumalıdır17.

" Shelia Landi; The Tcxtile Conservator's Manual, Great Bıitain 1998. 28s. "' Shelia Landi; a.g.e.. 37s. 17 Pctcr Stone; a.a.e.. 4s.

79

Page 88: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Konservatör her ne kadar geri dönüşümü mümkün işlemler yapmaya çalışsa da bazı durumlarda, tekstil ürününün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için bu amacın dışına çıkmak zorunda kalabilir. Örneğin, ürünün daha önceki sahipleri tarafından bilinçsizce yapılmış onarımlarda kullanılan iplikler temel dokumadaki zayıf iplikler üzerine baskı yaratarak tekstilin yıpranmasını hızlandırabilir. Bu durumda konservatör "etnografik onarımın" çıkarılması seçeneğini de göz önüne alınmalıdır. Ancak yıpranmış ve çürümüş kısımlar çıkarılmadan bunların verdiği zarar önlenebiliyorsa sadece iyi bir görsel etki elde etmek için bu parçalar tekstilden uzaklaştırmamak gerekir18.

Sonuç olarak bilimsel, tarihi veya artistik açıdan son derece değerli ve nadir bulunan tekstil ürünleri daha ileri ki çalışmalarda ek bilgi elde edilebilmesi, sonraki kuşaklara aktarılabilmeleri ve insanların bu ürünleri izlerken zevk alabilmeleri için korunmalıdır.

KAYNAKÇA

LANDI. Sheli, "The Textile Conservator's Manual", Great Bıitain 1998. Butterworth

Hciııeman. 340S.

STONE. Peter, "Orienta! Rug Repair", Chicago- Illinois 1981. 165S.

EXNER. Heıbert J: "To Restore Or Not To Restore", Oriental Rug Review, Volume: 15.

Number: 6. August / September 1995, 30.-35S.

FABİANİ. Cecilia: "Textile Restoration". International Furnishing Fabrics. Annual

Tessuti 1991 26.-29S.

MERRİTT, Jane: "A Considered Choice", Halı, Volume: 12. Number: 6. Issue: 50. 104

- I09S.

REYNOLDS. Holly L. Smith: "Considerations of Restoration", Oriental Rug Review,

Volume: 15, Number: 6, August / September 1995, 26.-27S.

IK Jane Mcıritt; a.g.m. , s.105

80

Page 89: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

k o n s e r v a s y o n s ı r a s ı n d a a r k e o m e t r i k b i l g i l e r i n k a y b o l m a s ı n ı ö n l e m e k ü z e r e

o b j e l e r d e k i o r g a n i k k a l ı n t ı l a r ı n t a n ı m l a n m a s ı

Prof.Dr.Şahinde DEMİRCİ

Marjan Dadashzadeh AK DAĞ

Abstract

It is necessary t o investigate cınd evaluate ali archaeological finclings obtained from excavations. Any finding can be studied with its visible features. But it is also important to study on invisible features. For example, ceramics or ecırtemvares are generally cleaned, repaired if necessary. before exhibition in the museum. Meanwhile. we rnay lost or do not recognize the residues cıdhered to the inner walls of ceramics.

Before any conservation process w e should isolate these residues which are generally organic in character, and cınalyze them.

Orgcmic residues can be found in different states, usually as solid substcınce cıdhered to the surface of cutting tool, ceramic cooking vessel. as viscous remains sııch as oil or wine residues preservecl in vessels.

Before conservation cınd exhibition, the objects should be treated with an organic solvent such as cıcetone. The organic residue isolcıted ccın be analyzed ıısing vcırious analytical technicjııes such as İR spectroscopy gas chromcıtogrcıphy (OC) and mass spectrometry (MS) in a latest study carried out in Archcıeometry program of Middle East Technical University, particulcıte organic residue contamincıtecl with soil was investigcıted the residue was extracted and identified using GC-MS and GC-IR techniques. The resıılts indicated that the residue obtained from the Phyrigicın Great Tıımulus in Ankara should be animcıl originatecl cınd most probably fried laınb mecıts.

Kazılarla gün ışığına çıkarılan her türlü buluntunun detaylı bir şekilde incelenip değerlendirilmesi gerektiğini biliyoruz.

Detaylı inceleme ne demektir?

81

Page 90: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Buluntunun kendisi görünen yönleriyle çalışılırken bir de gözle zar zor görülen ve hatta görünmeyen yönlerinin incelenmesi detaylı çalışma kapsamına girer.

En belirgin örnekler seramik kaplar ve çanak çömleklerdir.

Bir seramik örneğini tipolojik olarak, estetik yönünden, yapım teknolojisi, pişirme sıcaklığı, boya ve sır yapısı yönünden inceleyebiliriz ve incelemeliyiz. Eserin, müzedeki yerine koymadan önce, temizlenmesi, kırık parçaların yapıştırılması, çatlakların tamiri de yapılması gereken işler arasındadır. Bu arada gözden kolayca kaçabilecek şey iç çeperlerine veya yüzeylerine yapışık olarak bulunan kalıntılar ile, kabın içinde çoğu kez taş toprakla karışık olarak bulunan kalıntılardır. Eğer seramiğin çatlaklarını tamir etmek , parçalanmış ise parçalarını birleştirmek gibi konservasyon işlemlerini uygulamak istiyorsak, önce bu yapışık olan veya içini dolduran kalıntılardan kabımızı temizlemek yerine onları analiz edip ne olduklarını öğrenmek, duruma göre belki de kalıntıyla birlikte konservasyonunu yapmamız gerekir.

Bu kalıntılar organik kalıntılardır.

Bir adak taşını düşünelim; Onun müzede teşhir edilmesinden ve varsa çatlak veya kırıklarının tamirinden önce üzerinde büyük olasılıkla bulunacak olan kan, yağ gibi organik kalıntıların analiz edilmesi, mümkünse hangi canlıya ait olduğunun belirlenmesi ve bu durumun müze etiketinde belirtilmesi gerekir. Ok uçlarında, kesici, kenar kazıyıcı gibi taş aletler üzerinde bulunan organik kalıntıların analizi de bunların konservasyon ve müzeleme çalışmalarından önce yapılması gereken önemli işlemlerdendir.

Organik kalıntılar çok çeşitli olabilmektedir. Gıda kalıntıları bunların başında gelir. Bu kalıntılar katı halde, kömürleşmiş irili ufaklı tanecikler halinde, pişirildikleri veya konuldukları kabın iç çeperine yapışık olarak (Resim 1) veya çok viskoz (akışkanlığı çok az olan) kalıntılar halinde bulunabilir. Gözle görülmeyen durumda da bulunabilir, bulunduğu kabın gözeneklerine yerleşmiş halde olabilir.

82

Page 91: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 1. Frig Büyük Tümülüsünden elde edilen seramik kaplar içinde

bulunan organik kalıntı.

Sıvıların taşınmasında ve depolanmasında kullanılan toprak kapların ve amforaların iç yüzeylerinin ağaç reçineleri, zift, katran gibi organik bir maddeyle kaplandığı bilinmektedir. Bu koruyucu ve sıvının gözeneklere girmesini önleyici organik maddelerin karakterinin belirlenmesi de önemlidir.

Organik kalıntılar üzerinde yapılan birkaç önemli çalışmadan söz etmekte yarar vardır.

iran'da Büyük Horasan yolu veya İpek Yolu üzerinde yer alan Godintepe'de 1967-73 yılları arasında yapılan kazılarda bir oda içinde ele geçirilen toprak kaplardan bir kaçının iç yüzeyinde kırmızı renkli bir kalıntı bulunmuştur (Badler etal 1990). Çalışmalar sonucu, İ.Ö. 4000-3000'e tarihlenen bu dar ağızlı uzun boyunlu kaplardaki kalıntının şarap tortusu olduğu anlaşılmıştır.

Mısır'ın güneyinde Gebel Adda'da (eski Nubia) 1970lerde yapılan kazılarda İ.S. 400-600 dönemine (Ballana dönemi) ait amforalar bulunmuştur.

Şarap depolama ve başka yerlere gönderilmesinde kullanıldığı anlaşılan bu kapların iç yüzeylerinin koyu renkli reçinemsi bir madde ile kaplı olduğu

83

Page 92: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

görülmüştür. Konservasyon ve sergileme işlemlerinden önce bu kalıntıların analizi yapılmıştır. Bunun için kapların iç yüzeyi asetonla bir kaç kez muamele edilmiştir. Bilindiği gibi aseton toprak kaba zarar vermez, organik maddeyi ise çözer. Kalıntı asetonda çözülüp alınmış, çözücü aseton buharlaştırılarak geriye kalan katı madde analiz edilmiştir. Analizde FTIR (Fouıier tarsform IR) spektroscopisi yöntemi kullanılmıştır. Analizler iki ayrı döneme ait seramik kaplardaki kalıntıların benzer karakterde olduğunu göstermiştir. Iran Godintepe kapları da Gebel Adda'dakiler gibi şarapla dolu idi veya üzüm şırası içermekteydi.

Arkeoloji literatüründe pek yer almamakla beraber odunun damıtma ürünleri ve bunlardan elde edilen maddeler eski toplumlarda önemli bir yer tutmaktadır. Bu tür maddeler çeşitli pomatlar, ilaçlar, yapıştırıcılar yapımında, su geçirmez madde olarak ve şaraba özel koku veya tat vermek için kullanılmıştır.

Roma dönemi amforaları üzerinde yapılan çalışmalar, şarap ve zeytinyağı taşımacılığında kullanılan bu amforaların iç yüzeylerinin çam türü ağaçlardan elde edilen ağaç zamkı ile kaplanmış olduğunu göstermiştir (Heron ve Pollard 1988).

Diğer bir çalışmada Tunç Çağından Orta Çağa kadar geniş bir zaman dilimine ait seramik kaplar içindeki organik kalıntılar çeşitli kromatografik ve spektral yöntemlerle analiz edilmiştir (Charters et.al. 1993). İncelenen kaplardan birinde tamir amaçlı olarak da kullanılan bir organik kalıntının katran olduğu ve bunun kayın ağacı kabuğundan elde edilmiş olabileceği anlaşılmıştır.

Ankaradaki Frig Büyük Tümülüs kazısında geniş karınlı seramik kaplar içinde irili ufaklı koyu kahve veya siyah renkli hafif tanelerden oluşan kalıntılar elde edilmiştir. Taş toprakla karışık olan bu maddelerin ilk analizinde %90 organik madde içerdiği anlaşılmıştır (Resim 2). Spektroskopik analizler kalıntının protein içerdiğini, yağ miktarının az olduğunu göstermiştir. Kalıntının gıda kalıntısı olduğu anlaşılmıştır (Abdullah etal. 1994). Kalıntının bitkisel gıda maddesi mi, yoksa hayvansal mı olduğunun belirlenmesi için kalıntı üzerinde daha detaylı analizler yapılmıştır.

84

Page 93: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

K « bı

C ı lec

A

Resim 2. Kinet Höyük (Hatay) kazısından elde edilen seramik parçası üzerinde

yapışık bulunan gıda kalıntısı.

Sonuçta doymuş yağ asitlerinin ve kolesterol miktarının fazlalığı kalıntının hayvansal olduğunu göstermiştir (Demirci et.al. 1988, Akdağ 1996). Ayrıca yağ miktarının az bulunması, tanelerin oldukça küçük olması, kalıntının koyun keçi gibi küçük baş hayvanların eti olabileceğini ve pişirilmiş olabileceğini düşündürmüştür.

Bütün bu açıklamalardan sonra sonuç olarak diyebiliriz ki organik kalıntılar müzeleme ve konservasyon çalışmalarından önce mutlaka analiz edilip değerlendirilmelidir.

KAYNAKÇA

Badler. V.R., Mc Govern. P.E and Michel R.H., 1990, "Infrared Spectroscopy and Ancıent near Eastern Wine", in Masca Research Papers in Science and Archaeology. Vol 7. Eds: VVilliam R. Biers and Patrick E.Mc. Govern, University of Pennsylvanıa. Philadelphia. 25-36

Heıon. C. and Pollard. A.M.. 1988. "The Analysis of Natural Resinous Materials from Roman Amphoras". in Proceedings of the Science and Archaeology Conference. Eds. E.A. Scater. D.W. Sanderson. J. Tate. B A R . 1 -20

Chartere. S., Evershed, R.P., Goad, L.J. Heıon, C. and Blınkhorn, P., 1993. "Identification of an adlıesive Used to Repair a Roman Jar", Archaeometry 35, 1,91-101

Abdullah. M.. Türker, L„ Demirci, Ş. 1994. "Application of GC/MS and GC/IR Techniqw.es in the Identification of Fatty Acids Present in the Substance Obtained from Phyrigian Great Tumulus". Tuıkish Journal of Chemistry, 18,1. 28-33

Demirci. Ş., Türker, L., Melikoğlu, T. Abdullah, M., Kayalıdere. İ. 1988. "Arkeolojik Gıda Katıntılarının Analizi ve Kolesterol Tayini", T.C.Kültür Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Başkanlığı, IV Arkeometri Sonuçları Toplantısı. 163-168

Akdağ. M.D. 1996. "Deternıination of Cholesterol and ErgoşteroJ in Noııarchaeological and Archaeological Samples", MSc. Thesis. METU. The Gıaduate School of Natural and Applied Sciences, Archaeometry Program

85

Page 94: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 95: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

o r t a d o ğ u t e k n i k ü n i v e r s i t e s i t a ç d a m m ü z e s i b ü y ü k t ü m ü l ü s b r o n z f r i g k a z a n ı

k o n s e r v a s y o n p r o j e s i

Arş. Gör. Ayşe Ebru GÜLTEKİN

Abstract

After the Conservation of the bronze cauldron fragıneııts ( Late 8 th. Century B.C.) that were excavated in Great Tumulus at the Phrygicın Necropolis in Ankara the surface examination of the preserved metal \vas undertaken t o determine the production technicjues and usage of the vessels. Cauldrons ar e currently on display at METU Museum.

Ankara Frig Nekropolündeki İ.Ö. 8.yy'ın sonlarına taıihlenen1 "Büyük Tıimülüs"den 1968 yılında ele geçen ve ODTÜ TAÇDAM Müzesinde koruma altına alman bronz kazan parçalarının konservasyonu ve geçici olarak sergiye hazırlanma işlemleri, yüksekokul öğrencilerinin katkılarıyla yaklaşık sekiz ay süren bir çalışma sonucunda tamamlanmıştır.

Kazan parçaları arasında, gövde çapı 80 cm, kulp bağlantıları ve ağız çevresi sağlam olan büyük kazan (resim 1) ile çapı 55 cm olan ve sadece gövde parçaları ele geçen ikinci bir kazan daha saptanmıştır (resim 2). Bunların yanı sıra kazanlara ait olduğu düşünülen sayısız, kırık parçalar da bulunmaktadır.

Resim 1: Büyük kazanın konservasyon öncesi durumu.

1 E. Atasoy . S. Buluç, "Ankara Frig Bronz Buluntuları Üzerinde Metalografik ve Arkeolojik İncelemeler". Arkeometri Ünitesi Bilimsel Toplantı Bildirileri III. Orta Doğu Teknik Üniversitesi. 24-27 Mayıs 1982, s. 130.

87

Page 96: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 2: Küçük kazan parçalarının konservasyon öncesi durumu.

Büyük kazanın ağız çevresindeki iki ince bronz şeritten oluşan, kulp bağlantılarından birinin içinde, dairesel formlu bir kulba ait olan mineralize olmuş küçük bir demir parça görülmektedir. Bu kulp bağlantısının çevresi, kalın kabuk halinde demir korozyonu ile kaplanmıştır (resim 3).

Resim 3: Büyük kazanın kulp bağlantısı çevresinde tespit edilen demir bozulmaları.

Diğer kulp bağlantısı ise antik dönemdeki kullanımından dolayı fiziksel tahribata uğramıştır.

Page 97: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Kazanın gövdesinden ayrılmış ve yoğun fiziksel bozulmaya uğramış olan kaidesi üzerinde, tümülüsün zeminine ait ahşap kalıntısı saptanmıştır (resim 4).

Resim 4. Biiyük kazanın kaide parçası üzerinde tespit edilen ahşap kalıntısı.

Küçük kazanın gövde parçası üzerinde çapı yaklaşık 15 cm olan açık renkli dairesel bir iz vardır. Bu gövde parçasının ağız kısmına yakın kenarında ise dokuma kalıntıları tespit edilmiştir.

Rahmetli Sevim Buluç'un Doçentlik tezinden, kazanların buluntu durumu hakkında bilgi edinilmiş ve insitu fotoğraflarına ulaşılmıştır. Büyük Tümülüsden ele geçen beş kazan içinde "Büyük Kazanlar" olarak nitelenen iki kazan, konservasyonu yapılmak üzere laboratuvarımıza gelen buluntulardır. Tezde "Küçük kazan"ın, sadece ağız kısmının kaldığı, gövde parçaları varsa da tamamlanabilecek durumda olmadığı belirtilmektedir. Kazanın gövde parçaları kaldırıldığında altından, ağırlıktan dolayı çok fazla kırılmış "kuğu başlı kulplu" bakraçtan birinin durduğu yazılmıştır. Ayrıca kazanın ağzına örtülmüş ve kulplara sıkıştırılmış olan bir örtüden de söz edilmektedir. Bize gelen gövde parçası üzerinde, kaideye yakın olan kısımda açık renkli dairesel bir iz olduğu gibi küçük kazanın ağız kısmına yakın bölgesinde tespit edilen dokuma kalıntıları da gövde parçalarının sözü geçen kazana ait olduğunu göstermektedir. Ağız kısmı halen ODTÜ Müzesinin deposunda bulunan küçük kazanın sadece gövde parçalarının konservasyonu yapılabilmiştir.

Her iki kazana ait parçalarda aynı tip korozyon yapıları gözlenmiştir:

: Sevim Buluç. Ankara Frig Nekıopolinden Üç Tümülüs Buluntuları. ( A.Ü. Klasik Arkeoloji vc Çağdaş Anadolu Arkeoloji Kürsüsü, yayınlanmamış Doçentlik Tezi )Ankara 1979. s. 105-106.

89

Page 98: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Objelerin iç ve dış yüzeyleri, yeşil renkli kabuk halinde bazik bakır karbonat tabakaları ile kaplıdır. Bu tabaka, kolaylıkla plakalar halinde yüzeyden ayrıldığı gibi yer yer de oldukça sert ve yüzeyle bütünleşmiş halde bulunmaktadır.

Sert kabuk tabakasının döküldüğü bölgelerde ise yüzey, kuprit tabakası ve yumuşak, siyah renkli, ince bir tabaka ile kaplamıştır.

Özellikle büyük kazanın iç yüzeyinde sert kabuk tabakasının yanı sıra oldukça yumuşak ve pasif bir patina saptanmıştır. Yüzeyden kolaylıkla kalkabilen bu tabakanın hemen altında metal yüzeyi yer almaktadır.

Büyük parçalar, çatlaklar, yarıklar, dökülmeler gibi fiziksel tahribattan dolayı yoğun bir deformasyona uğramışlardır.

Kazan parçalarının dış yüzeyinde, yoğun, beyaz renkli, tozuyan kalayoksit ya da kalayhidroksit3 birikintileri ve özellikle iç kısımlarda bazik bakır klorürler vardır.

Parçaların iç yüzeylerinde suyun oluşturduğu düşünülen sert bir korozyon saptanmıştır. Bu bölge, fiziksel olarak zayıflamış ve üzerinde aşağı doğru uzanan çizgisel izler oluşmuştur.

KONSERVASYON İŞLEMLERİ

Laboratuvar ortamına getirilen buluntular mikroskop ya da büyüteçler altında incelenerek bozulmaları ve yüzeylerindeki organik kalıntılar saptanmış ve ayrıntılı fotoğrafik ve yazılı dokümantasyonu yapılmıştır.

Konservasyon işlemlerine başlanmadan önce küçük kazan üzerinde tespit edilen dokuma kalıntısının mikroskopik analizleri yapılmıştır. 9 x 5 mm boyutlarındaki tekstil parçasını oluşturan ve bir alt bir üst şeklinde ilerleyen atkı ve çözgü iplikleri "S" yönünde eğrilmiştir. Keten dokuma olduğu anlaşılan tekstil kalıntısına zarar vermeden yaklaşık 1 mm boyutunda lif örneği, lif analizi yapılmak üzere alınmıştır. İplikleri oluşturan liflerin, alttan ışıklı mikroskop ile yapılan analizi sonucunda keten lifi olduğu saptanmıştır (resim 5).

P. Eichorn. "Die Restauıierung des Bronzekessels aus dem Keltische Fürstengıab von Hochdorf-mit Anmerkungen über die Herstellungs Techniken". Arbeitsblatter, Gruppe 2. Bronze, Heft 1. 1986. s, 176 - Ullrich Dctlef. "Zur Chemie und Mineralogie von Korrosionserscheinungen an Bronzen". Archâologische Bronzen Moderne Kunst Antike Technik. Berlin. 1985, s.99-103

90

Page 99: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Büyük kazanın kaidesinde tespit edilen ahşap kalıntısı üzerindeki beyaz kalayoksit ya da kalay hidroksit birikintileri yumuşak fırçalar ve bisturi ile yüzeyden uzaklaştırılmıştır.

Tespit edilen organik kalıntılar mekanik temizlik işlemleri bitinceye dek herhangi bir sağlamlaştırma maddesi kullanılmadan objelerin yüzeyinde koruma altına alınmıştır.

Resim 5. Küçük kazan parçası üzerinde tespit edilen dokuma kalıntısının mikroskop

altında görünüşü ve lif analizi.

I. MEKANİK TEMİZLİK İŞLEMLERİ

Objelerin yüzeyindeki sert korozyon katmanları, patinaya ulaşılıncaya dek ultrasonik titreşim aleti kullanılarak yüzeyden uzaklaştırılmıştır.

Buluntuların yüzeylerinde yer alan yumuşak korozyon katmanlarının temizliğinde daha çok bisturi ve spiral motorla kullanılan fırçalar tercih edilmiştir.

Büyük kazanın kulp bağlantısı etrafındaki demir korozyonu, ince uçlu keskiler yardımıyla yüzeyden uzaklaştırılmıştır. Ancak bazı bölgelerde demir korozyonunun sertleşmesi nedeniyle spiral motorla kullanılan pembe zımpara uçlardan ve frezelerden yararlanılmıştır.

Temizliği biten kazan yüzeyinde, malahit, kuprit ve tenoritten oluşan karışık bir patina4 saptanmıştır.

4 Heımann Born, "Korrosionsbilder auf ausgegrabenen Bronze -Informationen für den Museumsbezuher" Archâologische Bronzen Moderne Kunst Antike Technik, Berlin. 1985. s. 92-93

91

Page 100: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

II. KONSOLIDASYON İŞLEMLERİ

Bıonz parçaların bünyelerinde bulunan çözülebilir klorürleıin sonradan her hangi bir bozulmaya neden olmamaları için parçalar, saf su ile arındırılmıştır.

Büyük kazanın tuzlardan arındırılma işleminde yaklaşık 200 İt saf su kullanılmıştır. Tuz oranları - 0 00 _S/em'ye ulaşıldığında parçalar saf sudan çıkarılarak etil alkol ile silinmiş ve oda şartlarında kurumaya bırakılmıştır

Saflaştırılan bronz parçalar, bünyelerinde oluşabilecek korozyonun önlenmesi amacıyla %3 oranında etil alkol içinde hazırlanan Benzotıiazol çözeltisine daldırılarak yedi gün bekletilmiştir. Büyük boy parçalar ise içten ve dıştan BTA emdirilmiş pamuklarla kaplanmıştır. Pamukların üzeri, alkolün buharlaşmasını önlemek amacı ile önce alüminyum folye, daha sonra da kalın sera naylonu ile kaplanmıştır. Yedi gün sonunda parçaların yüzeyi %5 oranında aseton içinde hazırlanmış Paraloid B 72 çözeltisi ile koruma altına alınmıştır.

BÜYÜK FRİG KAZANININ YAPIM TEKNİĞİ VE KULLANIMI ÜZERİNE GÖZLEMLER

Konservasyon işlemlerinden sonra büyük kazanın patinasının üzerinde yapım tekniğine ait izler ortaya çıkarılmış ve yapım tekniği saptanabilmiştir.

Ağız kısmı üçgen kesitli ve üzerinde kulp bağlantıları bulunan "Büyük Kazan" incelendiğinde gövde ve ağız çevresinde herhangi bir birleşme izine rastlanmamakta, kazanın tek bir bronz parçadan dövülerek yapıldığı anlaşılmaktadır.

Kazanın iç ve dış yüzeyinde çıplak gözle bile seçilebilen düzensizce uzanan ince uzun çizgiler tespit edilmiştir. Bu çizgiler, dövme ile şekil verme işleminden sonra uygulanan yüzeyin düzeltilmesi aşamasında oluşmuş perdah izleridir.

Kazanın kulp bağlantıları incelendiğinde; Kulp bağlantılarını oluşturan birinci şeridin bir ucu kazana tek bir perçin ile sabitlenmiş, diğer ucu ise kendi etrafında kıvrılarak, ikinci şeridin içinden geçtiği ve kulpun

92

Page 101: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

geçebileceği bir halka yapılmıştır5. İkinci şerit kazana, karşılıklı olarak uçlarda ve halkanın bitiminde olmak üzere dört perçin ile tutturulmuştur.

Kulp bağlantılarından biri içinde yukarıda da söz ettiğimiz gibi demir bir kulp parçası bulunmaktadır. Ancak diğeri üzerinde herhangi bir demir bozulmasına rastlanmadığı gibi fiziksel olarak yoğun bir tahribata uğramış ve halka yapılan şeridi oldukça incelmiştir. Ayrıca bu kulp bağlantısının altında bulunan kazanın ağız kenarı üzerinde yarılma olmuş ve karşılıklı duran kenarlar Antik dönemde kenet kullanılarak onarılmıştır. Üstten kazanın ağız çevresine bakıldığında bu bölüme doğru bir deformasyon olduğu görülmektedir.

Tüm bu tespitler göz önünde bulundurularak, "Büyük Kazan"ın mezara konulmadan önce kullanılmış olduğu söylenebilir.

Kazan yüzeyinde saptanan antik onarım izleri ise şöyledir;

Kazan, dövme işlemi sırasında kalınlığı 1 mm'ye kadar inceltilmiştir. Dövme ve kullanım sırasında gövde üzerinde yırtılan bölgeler, antikte üç farklı şekilde onarılmıştır.

1-Yırtılmış olan uçlara, karşılıklı dişler açılarak metalin iç içe geçmesi sağlanmış ve sert lehim ile yırtıklar birleştirilmiştir (resim 6). Bu şekilde birleştirilmiş olan kısımlar, sert ve kalın bir korozyon yapısına sahiptir.

2-Yırtılmış olan kenarlar üst üste getirilerek çekiçlenmiştir. Bu onarım kazanın gövdesi üzerinde 13 yerde saptanmıştır (resim 7).

3-Kazanın ağız kenarındaki kenet delikleri ve kenet izi antik döneme ait onarımda kenet kullanıldığını göstermektedir. Ancak burada bir kenet tespit edilememiştir.

1 Sevim Buluç. Ankara Frig Nekropolinden Üç Tümülüs Buluntuları (A.Ü. Klasik Arkeoloji ve Çağdaş Anadolu Arkeoloji Kürsüsü yayınlanmamış Doçentlik Tezi). Ankara 1979. s.105. . Levha. 13-1.

93

Page 102: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resini 6. Büyük kazan üzerinde saptanan onarım izlerinden, karşılıklı dişler açılarak

yırtılan metalin birleştirilmesi.

Resim 7. Büyük kazan üzerinde yırtılan kenarların üst üste dövülerek birleştirilmesi.

ZORUNLU RESTORASYON İŞLEMLERİ VE KAZANLARIN GEÇİCİ OLARAK SERGİYE HAZIRLANMASI

Yerleri tespit edilen büyük parçaların birleştirilmesi metaldeki deformasyon nedeniyle olanaksızdır. Kazan parçalarındaki çatlak ve

94

Page 103: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

yarıkların hareketi fiziksel bir tahribata neden olmaktadır. Bunu önlemek amacıyla hareket eden parçalar içten ve dıştan Paraloid B72 ve ince cam elyafı dokuma ile sağlamlaştırılmıştır. Beyaz renkli cam elyafı dokumanın yüzeyi, estetik yönden gözü rahatsız etmemesi için uygun renklerdeki akrilik boyalar ile renklendirilmiştir.

Kazanlar olanaklar ölçüsünde geçici olarak sergiye hazırlanmış ve müzeye teslim edilmiştir (resim 8).

Resim 8. Büyük ve küçük kazanın Orta Doğu Teknik Üniversitesi Müzesindeki teşhiri.

95

Page 104: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 105: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

a ş ı k l ı h o y u k k e r p i ç y a p ı l a r ı n d a o n a r ı m v e k o r u m a ç a l ı ş m a l a r ı

Yüksel DEDE

Günümüzde çok sayıda Arkeolojik kazı yapılmakta ve bu sayede insanoğlunun kültür tarihini anlamamızı sağlayacak önemli bilgiler edinilmektedir. Bununla beraber kazılarla ortaya çıkarılan buluntuların ileri kuşaklara birer kültür mirası olarak aktarılması gereği ortaya çıkmıştır. Prehistorik devirlere tarihlenen yerleşmelerde yapılan kazılara bakıldığında, buralardan ele geçen buluntuların önemli bir kısmını kerpiçten yapılmış konutların oluşturduğu görülür. Fakat geniş alanlara yayılmış olan bu buluntu topluluğunun korunması ve restorasyonuyla ilgili bazı sorunlar her zaman gündeme gelmiştir. Bu yüzden de genellikle bu yapılara ait çok önemli olduğu düşünülen taşınabilir parçaların korunması ile yetinilmektedir. Ancak bugün dünyanın bir çok ülkesinde bu tür buluntuların yerinde korunmasıyla ilgili araştırmalar sürdürülmektedir1. Buna benzer bir çalışma Aksaray ili sınırları içinde yer alan ve Akeramik Neolitik Çağa tarihlenen Aşıklı Höyük'te yürütülmektedir.

Aşıklı Höyük İç Orta Anadolu Bölgesinde, Aksaray il sınırları içinde, Aksaray ilinin 25 km Kuzeydoğusunda yer almaktadır. Aşıklı Höyük yerleşmesinde 1989 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Bilimdalı Başkanı Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında bir kurtarma kazısına başlanılmış ve 1989-1998 yılları arasında yapılan kazı çalışmaları sonucunda Aşıklı Höyük yerleşmesinin M.Ö. VIII. Binyıla tarihlenen, Akeramik Neolitik çağın Anadolu'da en iyi temsil edildiği önemli iskan yerlerinden birisi olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık olarak 35.000/40.000 nr ' l ik bir alana yayılan Aşıklı Höyük yerleşmesi, yolları, geçitleri, avluları, çöplük alanları ve yerleşmeyi çevreleyen sur sistemiyle özgün ve Anadolu'da oldukça önemli bir yere sahiptir.

Aşıklı Höyük'te kazıya başlangıç nedeni höyüğün hemen önünden akan Melendiz Çayının beslediği Mamasın Barajındaki su seviyesinin en yüksek olduğu aylarda Aşıklı Höyük yerleşmesini tehdit edecek olmasıdır'. Kazının

1 Adobe 90 ' Esin. U. 1996 3 Esin.U. 1998

97

Page 106: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

devam ettiği 1989-1992 yıllarında yapılan gözlemlerde, Mamasın Baraj suyunun en yüksek seviyeye ulaştığı kış aylarında dahi Aşıklı Höyüğün bundan etkilenmediğinin saptanmasıyla, Aşıklı Höyükte ortaya çıkarılan kerpiç yapılarının tamamının veya bir kısmının korunması ve müzecilik anlayışında değerlendirilmesi öngörülmüştür. 1992 yılında yapılan gözlemlerde, 1989-92 yılları arasında Aşıklı Höyükte ortaya çıkarılan kerpiç yapıları her geçen yıl atmosfer etkenleri ve biyolojik etkenler nedeni ile hızla yok olmakta olduğu gözlenmiştir. Bu nedenden dolayı kerpiç yapılarda meydana gelen bu bozulmayı önlemek ve ortaya çıkarılmış mekanların konservasyonu ve restorasyonunu yapmamızı sağlayacak yöntemi belirlemek amacı ile 1992 yılı kazı kampanyası dahilinde bir dizi araştırma ve deneme çalışmasına başlanılmıştır. Burada amaçlanan, kazılar sonucu ortaya çıkarılan Aşıklı Höyük kerpiç yapılarda meydana gelen bozulmaları tamamen durduracak veya en aza indirecek bir koruma ve onarım yönteminin saptanmasıdır. Aşıklı Höyükte 1992 yılında başlanılan koruma ve onarım çalışmalarını 1996 ve 1998 yıllarında yapılan çalışmalar izlemiştir. Burada yapılan her deneme çalışması ve bunun sonuçları, yapılacak bir sonraki çalışmanın yöntemlerini belirlemiştir.

1992 yılında yapılan ilk çalışmalarda koruma ve onarım yöntemi olarak kerpiç çamurundan yararlanılması benimsenmiştir. Bu yöntemin benimsenmesinin nedenleri ise bu malzemenin kolay elde edilmesi, ekonomik olması, orijinal malzemeyle uyumlu çalışması, kolay uygulanması ve geri dönüşümünün olması olarak kısaca özetlenebilir.

1992 Yılı Çalışmaları4

1992 yılında yapılan ilk çalışmalarda onarım ve korumada kullanılacak uygun toprağın pratik yöntemlerle belirlenmesine yönelinmiş ve bu toprakların dayanıklılığının anlaşılmasına yönelik uygulamalara ağırlık verilmiştir5. Bundan dolayı önce Aşıklı Höyüğün yakın çevresinde, kerpiç toprağı olarak kullanılacak uygun niteliklerdeki toprak kaynağını belirlenmesine, daha sonra ise bu topraklardan yapılan kerpiç bloklar ile 1992 yılında ortaya çıkarılan bazı mekanların üzerlerinin kapatılması planlanmıştır. Böylece ileriki yıllarda yapılacak gözlemler bir taraftan en dayanıklı toprak kaynağının belirlenmesini sağlayacak, diğer taraftan da üzerleri kerpiç bloklarla kapatılmış duvarların ne ölçüde korunduğunu ortaya koyacaktır. Bu program doğrultusunda 4 farklı kaynaktan alınan topraktan kerpiç bloklar yapılmıştır. Bunlar:

4 Dede.Y. 1997 s Keppler 1996

98

Page 107: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

- 1. Grup Kerpiç Toprağı

Aşıklı Höyüğün hemen güneyinden, Melendiz çayının oluşturduğu alüvyon dolgu yüzeyinin hemen altında yer alan nehir dolgusundan alınmıştır. Bu toprak sarımsı renkte ve oldukça sert bir yapıdadır. Bu toprağın yoğun milli bir dokusu vardır.

- 2. Grup Kerpiç Toprağı

Bu grup Höyük toprağından oluşturulmuştur. Höyük üzerinde kazı yapılan mekanlardan çıkarılan toprak bir kenara ayrılmış ve daha sonra içindeki obsidyen, kemik ve taş parçalarının temizlenmesi için elenerek kerpiç yapımı için hazır hale getirilmiştir.

- 3. Grup Kerpiç Toprağı

Bu grup Aşıklı Höyüğün yaklaşık 1 km Güney-Batısında yer alan ve bu yörede "toptepe mevkii" denilen yerden getirilmiştir. Dokusu yakından incelendiğinde az taşcıklı, az kumlu ve killi bir yapıya sahip olduğu belirlenmiştir. Ancak toprağın dokusu içinde az sayıda da olsa irice taşlar vardır. Bu taşlardan bir kısmı çamur hazırlanması sırasında ayıklanmıştır.

- 4. Grup Kerpiç Toprağı

Bu grup 1 .Grupta yer alan toprak ile Höyük üzerindeki 2-3-4-5 / R açmalarında yürütülen kazı çalışmaları sırasında çıkartılan höyük toprağının % 50 oranında karıştırılmasıyla hazırlanmıştır.

Kerpiç toprağının hazırlanması ve duvarlar üzerine yerleştirilmesi sırasında, daha önce kerpiç işlerinde çalışmış tecrübeli işçilerden yararlanılmıştır. Kerpiç harcının hazırlanması çalışmalarında toprak gruplarının her biri hacimsel olarak 1/3 oranında samanla karıştırılarak hazır hale getirilmiştir. Burada toprağın içine saman karıştırılmasın nedeni samanın toprağın tutuculuğunu arttırmasıdır.

Hazırlanan kerpiç bloklar 40x30x10 cm boyutlarındadır. Kerpiç boyutlarının belirlenmesinde en ve kalınlık olarak orijinal duvarlarda kullanılan kerpiç boyutları örnek alınmıştır. Orijinal kerpiçlerin boyları değişken olduğu için yapılan blokların boyu için 40 cm standart alınmıştır.

Kerpiç bloklar daha sonra güneş altında kurutulmuş ve 7/L-M açmasındaki bütün mekanları üzerine birer sıra yerleştirilmiştir. Bu çalışma

99

Page 108: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

sırasında önce kerpiç duvarlar bol su ile ıslatılmıştır. Daha sonra hazırlanan kerpiç bloklar da aynı şekilde ıslatılmıştır. Bu işlemin amacı kerpiç bloklar ile kerpiç duvarın araya konulacak harç sayesinde daha iyi birbirine tutunmasını sağlamaktır. Duvarların ve kerpiç blokların yeterince ıslatılmasından sonra, önce duvarların üzerine hazırlanan harç dökülmüş ve bunun üzerine kerpiç bloklar yerleştirilmiştir. Kerpiç duvarlar ve kerpiç bloklar arasında yaklaşık 2 cm harç konulmuştur. Yine iki kerpiç bloğun birleştiği yerde yaklaşık 1 cm kalınlığında harç bulunmaktadır. Bu çalışma iki günde tamamlanmıştır.

1996 yılına kadar devam eden kazı kampanyaları sürelerinde her yıl bu duvarlar ve kerpiç bloklar kontrol edilmişlerdir. Yapılan gözlemlerde höyük toprağından yapılan kerpiç blokları diğer kerpiç topraklarına kıyasla daha dayanıklı ve renk olarak da daha uyumlu olduğu görülmüştür. Diğer taraftan dış etkenlerin duvarların üst yüzeylerinde, sadece koruma amacıyla konulan kerpiçlerin üzerinde etkili olduğu, bu sayede de eski duvarın üst yüzeylerinin korunduğu saptanmıştır. Duvarların üst kısmına konulan kerpiç bloklarda ise fazla bir tahribat görülmemiştir. Ancak bu yöntemde duvarın orta ve alt kısımlarında erozyon devam etmiştir. Duvarın orta ve alt kısımlarında meydana gelen bu erozyon ileriki yıllarda duvarların üst ağırlıkları taşıyamaz hale gelmesine ve yıkılmalarına neden olmuştur (Çizim 1 ).

Çizim 1. 7/L-M açmasında kesitler.

100

Page 109: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

1996 Yılı Çalışmaları"

1992 yılında yapılan çalışmaların değerlendirilmesi ışığında kerpiç duvarların sadece üst kısımlarının korunmasının yeterli olmadığı tam bir koruma için duvarların tamamının kerpiç çamuru / blokları ile kapatılması öngörülmüştür. Bu neden ile 1996 yılında 5/J-K açmasındaki BL, BI ve BH mekanlarında yeni bir çalışma denenmiştir.

5/J-K açması 1990 yılında yürütülen kazı çalışmalarında kazılmıştır. Daha sonraları burada ortaya çıkarılan yapılar 1996 yılma kadar atmosfer etkilerine maruz kalmış ve bu yapılarda şiddetli bir erozyon meydana geldiği gözlenmiştir (Resim 1 ).

Bu çalışmada ilk iş olarak 5-6-7 / J-K Açmalarında yapılan yüzey temizliği sırasında toplanan toprak bir kenara ayrılmış ve delik genişliği 3x3 mm olan tel elek ile elenerek toprak içindeki iri boydaki taş, kemik, obsidyen ve iri boyuttaki organik kalıntıları temizlenmiştir. Daha sonra elenen bu toprak hacimsel olarak 2/3 oranında saman ile karıştırılmıştır. Bu arada çalışmanın yapılacağı 5/J-K Açması detaylı bir şekilde temizlenmiştir.

Resim 1. 5/J-K açmasında 1996 yılında koruma - onarım öncesi durum.

1996 yılında yapılan çalışmada kerpiç dökümünde kullanılmak üzere 70x36x7 cm boyutlarında bir kalıp hazırlanmıştır. Yine kerpiç dökümünde kullanılmak için 1992 yılında yapılmış olan 40x30x10 cm boyutlarındaki kalıp tekrar kullanılmak üzere hazır hale getirilmiştir. Yapılacak kerpiçlerin boylan hakkında karar verirken orijinal kerpiç boylarıyla yeni yapılan kerpiç

' Dede.Y. 1997

101

Page 110: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

boylarının birbiriyle ilişkide olmasına dikkat edilmiştir. Aşıklı Höyükte ortaya çıkarılan kerpiçlerin boyları 40 cm ile 110 cm arasında değişmektedir. Bu yüzden ortalama değerleri verecek olan 40x30x10 ve 70x36x7 cm gibi iki farklı kalıp kullanımına gidilmiştir.

Yapılacak koruma ve onarım çalışmalarında duvarların yan yüzeylerinde genellikle 70x36x7 cm ebadındakı kerpiç blokların kısa kenarları yukarı gelecek şekilde dikey yerleştirilerek, üst yüzeylerde ise 40x30x10 cm ebatlarındaki kerpiç bloklarının yatay olarak yerleştirilerek bu kısımların kapatılmasıyla gerçekleşmiştir (Çizim 2 ).

Çizim 2. 5/J-K açması 1996 yılı uygulaması.

Yan yüzeylere yerleştirilen kerpiç bloklarla duvar arasında kalan boşluk sulandırılmış kerpiç çamuruyla doldurulmuştur. Böylece kerpiç bloklarla duvarın daha iyi tutunması amaçlanmıştır. Yan yüzeylerde bazen kerpiç blok konulamayacak bir durumla karşılaşıldığında buraya tahta kalıp konulmuş ve duvar ile kalıp tahtası arasına kerpiç çamuru dökülmüştür. Daha sonra dökülen kerpiç çamuru kuruyunca bu kalıplar sökülerek çıkarılmıştır. Yine duvarların üst yüzeylerine önce kerpiç harç konulmuş ve bu harcın üzerine kerpiç bloklar yatay olarak yerleştirilmiştir. Tüm bu çalışmalardan önce kerpiç çamurunun daha iyi tutunmasını sağlamak için duvarlar su ile ıslatılmıştır. 1996 yılı çalışmalarında kerpiç toprağının hazırlanmasından kerpiçlerin kalıplara dökülmesine kadar geçen süre 5 gündür. Bu çalışmalarda ortalama dört işçi çalışmıştır ve bu çalışmalar sonunda toplam dökülen kerpiç miktarı 224 adettir (Resim 2 ).

102

Page 111: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

1998 Yılı Çalışmaları

1996-1998 yılları arasında yapılan gözlemler bu yöntemin oldukça başarılı olduğu anlaşılmıştır. İki yıl açık havada koşulları altında kalmasına rağmen orijinal duvarlar korunabilmiştir. Sadece duvarları koruma amacıyla kullanılan kerpiç bloklarda ve sıvalarda yer yer bozulmalar olmuş ve bunlarda ufak tamiratlar ile sağlamlaştırılmıştır. Ancak 1996 yılı çalışmasında karşılaşılan en büyük sorun görsel anlamda çıkmıştır. Bu çalışmada orijinal duvarların iç ve dış kısımları kerpiç blokları ve toprağı ile kapatılırken sadece koruma amaçlanmış ve duvarların dokusu verilmemiştir. Bu da izleyicilerde yanılgılara neden olmuş, duvarın yapım tekniği anlaşılmamıştır. Oysa Aşıklı Höyük mimarisi açısından duvarların yapımında kullanılan kerpiçlerin oluşturduğu duvar dokusu çok önemlidir. Bu kaygılar göz önünde bulundurularak 1998 yılında yine 5/J açmasmdaki BO, BM, BP, BR ve BU mekanlarında farklı bir koruma ve onarım çalışması yapılmıştır. Bu çalışma öncesi orijinal duvarlardaki kerpiç boyutları belirlenmiş ve bu boyutlara uygun yeni kerpiç blokların yapılması öngörülmüş ve orijinal boyutlara uygun boyutlarda kerpiç dökümünü yapacak yeni bin kalıp hazırlanmıştır. Bu kalıbın boyutları 30x10x40, 30x10x45,30x10x50,30x10x65,30x10x70 ve 30x10x90 cm dir.

1998 yılı çalışmalarında yine 1996 yılı çalışmalarında uygulandığı gibi kerpiç çamuru hazırlanmış ve kalıplara dökülerek bloklar haline getirilmiştir. Bu bloklar daha sonra BO, BM, BP, BR ve BU mekanlarının duvarlarının yan yüzeyleri önüne, kerpiç harcı kullanılarak, yatay olarak yerleştirilmiştir. Bu yerleştirmede değişik ebatlardaki kerpiçler rast gele konulmuş ve orijinal dokunun verilmesine çalışılmıştır. Duvarlardaki bozulma aşağıdan yukarıya doğru artarak gittiğinden duvarlarda aşağıdan yukarıya konik bir aşınma oluşmuştur. Duvarların ilk kazıldığı zamanki üst seviyeleri tamamen erozyona uğramış ve yok olmuştur. Bu yüzden kerpiç bloklar duvarların yan yüzleri önüne yerleştirilirken, kesilerek uygun boylara getirilerek yerleştirilmiştir. Ancak duvarların tamamen yok olan üst kısımlarını orijinal yüksekliğe getirirken tüm olarak kullanılmışlardır (Çizim 3).

Böylece orijinal duvarların gerek üst kısımları, gerekse iç ve dış kısımları orijinal kerpiçlere benzer ölçüde kerpiçlerle kapatılmıştır. Bu şekilde bir taraftan koruma sağlanırken diğer taraftan da görsel olarak da uyum sağlanmıştır (Resim 3).

103

Page 112: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 2.5/J-K açmasında 1996 yılında koruma - onarım sonrası durum.

Çizim 3.5/J-K açması 1998 yılı uygulaması.

104

Page 113: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 3. 5/J-K açmasında 1998 yılında koruma - onarım sonrası durum.

Aşıklı Höyükte yapılan bu araştırma ve deneme çalışmalarının önümüzdeki yıllarda da devam etmesi ve en doğru koruma ve onarım yöntemlerinin belirlenmesi Aşıklı Höyük gibi önemli yeıieşmelerdeki kerpiç yapıların birer kültür mirası olarak gelecek kuşaklara bırakılması açısından önem taşımaktadır.

KAYNAKLAR Adobe 90. 6'1' International Conference on the Conservation of Earthen

Architecture. Adobe 90 Preprints. New Mexico

Dede.Y.1997, "Aşıklı Höyük Kerpiç Yapılarının Korunması Üzerine Çalışmalar", İstanbul

Esin, U. 1996. " On Bin Yıl Öncesinde Aşıklı: İç Anadolu'da Bir Yerleşim Modeli". Tarihten Günümüze Anadolu'da Konut ve Yerleşme^ Tarih Vakfı Yayınları. 1996 . s. 31-42

Esin,U.1998. " Paleolitikteıı İlk Tunç Çağın Sonuna: Tarih Öncesi Çağların Kapadokyası". Kapadokya, İstanbul, s. 62-123

Keppler 1996, "Mit Lehnı gebaut", Ein Lchmhaus im Selstbau. Blok Velag. München

105

Page 114: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 115: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

t a ş v e s e r a m i k e s e r l e r i n ö z e l l i k l e r i n i n v e b o z u l m a l a r ı n ı n k o r u m a a m a c ı y l a

i n c e l e n m e s i

Prof. Dr. Emine N. CANER- SALTIK

Abstract

Importance of Icıboratory analyses on stone and ceramic materials properties and the diagnosis of their deterioration problems have been explaiııed to be essential for their proper repair and conservation. These studies have been described by the help of two examples. The first exanıple covers the deterioration problems, analyses and the results related to the basalts of Hittite Archaeological Site in Karatepe while the second one is related with the dolomite building stones of Divriği Great Alosque and Hospital Complex.

ÖZ

Taş ve seramik eserlerin korunmasını doğru ve yeterli şekilde yapabilmek için eserlerin özellikleri ve sorunlarının teşhisi konusunda yapılan nitel ve nicel analizlerin önemi belirtilmiş, bu konuda yapılan çalışmalar iki örnekle anlatılmıştır. Bunlardan ilki Karatepe Hitit arkeolojik alanı bazaltları, diğeri de Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi dolomitleri ile ilgili sorunları, araştırmaları ve sonuçları açıklamaktadır.

GİRİŞ

Tarihi eserleri özgünlük ve özelliklerini devam ettirerek koruyabilmek ve eserin ihtiyacı olan koruma işlemlerini belirlemek üzere ön incelemeler ve araştırmalar yapn.; k gerekir. Böylece eseri, en az müdahale ile en gereken koruma işlemlerini uygulayarak korumak mümkün olabilir. Eserin özellikleri, sorunları ve ihtiyacı olan koruma işlemleri belirlenmeden yapılan işlemlerin hemen hepsi zararlı ve gereksiz müdahaleler olmaktadır. Koruma müdahaleleri ön incelemeler ve araştırmalarla belirlenirse koruma amacına ulaşır.

Tarihi eserin incelenmesi görsel analizlerle başlar. Objede veya tarihi yapıda görsel olarak izlenen bozulma şekillerinin sınıflandırılıp eserin mevcut çizim ve fotoğrafları üzerinde haritalandırılması hem sorunların teşhisinde hem de uygulamaların başarısını takipte kullanılacak önemli bir belge oluşturur. Laboratuvar analizleri için gerekli örnekleme de en aza indirilmiş olur. Bozulma şekilleri en şiddetli bozulmadan en az bozulmaya

107

Page 116: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

doğru üç ana sınıfa ayrılabilir. Bunlar a) malzeme kaybı, b) malzeme ayrılması, c) malzemede birikmeler ve renk değişimleri olarak guruplanabilir. Taş ve seramik malzemenin bu ana başlıklar altında sınıflanacak bir çok bozulma çeşidi vardır (Fitzner et al., 1992; Fitzner et al., 1995). Gözlenen bozulmaların şiddeti ve dağılımı bir arkeolojik alanda, bir tarihi binada veya bir objede bozulmanın kaynaklan ile ilgili ipuçları verebilir. Örneğin, Ağzıkarahan'ın avlu portalinin rölöve çizimi üzerinde yapılan haritalandırma (Şekil 1 ve Şekil 2), bu onüçüncü yüzyıl anıtında en şiddetli bozulmaların portalin alt kısımlarında malzeme kaybı olarak izlendiğini ve anıtta yerden yükselen nem probleminin varlığını işaret etmektedir. Ayrıca portalin üst kısımlarında da şiddetli bozulmalardan oyuklu malzeme kaybı izlenmektedir. Bu da portalin çatı kısmında da nem ve drenaj problemi olduğunu işaret etmektedir (Şekil 1 ve Şekil 2). Malzeme kaybı olan bölgelerde aynı zamanda izlenen daha az şiddetli bozulmalar, örneğin tuz çiçeklenmesi ve mikro bitkilerin büyümesi gibi malzemede birikmeler şeklinde olan bozulmalar yapı onarım geçirmesine rağmen sorunların devam ettiğinin, ana sorunların çözülmediğinin işaretidir.

MALZEME KAYBI VE MALZEME AYRILMASI OLAN BÖLGELERİ

GÖSTEREN HARİTA

KOPMALAR HIİIİİIJII OYUKLANMA

Şekil 1. Ağzıkarahan iç avlu portalinin önden görünümü.

Şekil 2. Ağzıkarahan iç avlu portalinde malzeme kaybı ve malzeme ayrılması olarak izlenen taş bozulma şekillerinin haritalandırılması. (Tavukçuoğlu, 1998)

108

Page 117: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Tarihi eserdeki bozulma sorunu ve ilerleme derecesi bahsedilen bozulma alanlarında ve nispeten sağlıklı bölgelerde yapılan tahripsiz ölçümler ve alman örneklerin laboratuvar analizleri ile teşhis edilir. Çoğu zaman eserin jeolojik eşdeğeri olan taşta yapılan dayanıklılık analizleri de hem sorunun teşhisinde hem de bozulmuşluk derecesinin tahmininde yararlı olur.

Taş ve seramik eserin mineral içeriği, dokusu ve bozulma ürünleri optik mikroskop, tarama elektron mikroskobu, X-ışınları difraksiyonu, ve Fourier transform infrared spektroskopisi yardımıyla incelenir. Element analizleri EDX bağlantılı tarama elektron mikroskobu, atomik soğorma spektroskopisi ve kolorimetri yöntemleri kullanılarak yapılabilir. Çözünen tuzların miktarının ve türünün belirlenmesi için iletkenlik ölçümleri, kalitatif spot deneyler, alev fotometrisi ve kolorimetrik yöntemler kullanılabilir. Taş ve seramik eserin fiziksel özelliklerini belirlemek için yoğunluk ve gözeneklilik ölçümleri, mekanik özellikleri için ultrasonik hız ölçümleri gibi tahripsiz yöntemler veya küçük örneklerde nokta yükleme gibi tahripli yöntemler kullanılabilir.

Eserin içinde bulunduğu sorunun teşhisi sonunda, müzede ve açık hava şartlarında korunma olasılıkları ve geçirmesi gerekli koruma işlemleri saptanır. Örneğin kil yüzdesi yüksek ve suda çözünen tuzlar içeren bir taş eser veya seramik eser müze şartlarında da aktif bozulma içinde olacaktır (Rodıiguez-Navarro et al 1998). Böyle sorunları olan müzedeki bir eserde, tuzların esere zarar vermeden çıkarılma şekilleri, veya en aza indirilmesi şartları gündeme gelir. Tuzların çıkarılamadığı durumlarda mikroklimatik koşullar malzemenin içerdiği tuz çeşitlerinin ıslak veya kuru durumda kalacakları bağıl nem koşullarına göre ayarlanarak sabit tutulmaya çalışılır (Arnold, 1981).

Çözünen tuzlar malzemenin dayanıklılığını kaybettiren önemli bir bozulma nedenidir (Caner- Saltık et al., 1998). Bu sorunun teşhis ve çözümünde yapılan araştırmalarla koruma bilimi ilerlemektedir (Arnold, 1996). Her durumda, çözülecek sorunun nicel ve nitel belirlenmesine göre koruma yöntemi araştırılır ve saptanır. Böylece konservatör, analiz sonuçlarına göre belirlenen koruma işlemlerini titizlikle uygulayarak başarılı bir korumayı gerçekleştirir.

Taş yapılarda sorunların teşhisi ve koruma işlemlerinin belirlenmesi ile ilgili olarak sunulacak iki örnek konuya daha fazla açıklık getirecektir. Birinci örnek Karatepe Hitit Arkeolojik Alam'nda bazalt eserlerin koruma sorunlarının (Caner ve Türkmenoğlu 1985; Türkmenoğlu ve Caner-Saltık 1998), ikinci örnek ise Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nın dolomit yapı taşlarının sorunlarının (Caner, 1984; Caner et al., 1985) teşhisi ile ilgilidir.

109

Page 118: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

KARATEPE HİTİT ARKEOLOJİK ALANINDAKİ BAZALTLAR

Karatepe'deki geç Hitit yerleşmesi Adana'nm 130 kilometre kuzey doğusunda, şimdi baraj gölükıyısmda olan bir milli parktır. Bu yerleşme milattan önce sekizinci yüzyıl sonunda kurulmuş ve Asurlular tarafından altı yüz seksen yılında yıkılmıştır. Alan 1946'da keşfedilmiştir. Kazı ve restorasyon çalışmaları bu tarihten itibaren Prof. Halet Çambel tarafından yönetilmiştir. İki giriş kapısı yapısı, Hitit yaşamını ve törenlerini sergileyen taş pano ve rölyefler, heykeller, ve yazıtlar kazı ile ortaya çıkarılan başlıca eserlerdir. Bazalt eserler beton bir çatı ile doğrudan yağmurdan korunarak açık hava şatlarında bulunmaktadır.

Bu taş eserlerde, kazıların başladığı tarihlerden günümüze kadar geçen yaklaşık elli yıl içinde gittikçe artan bazı bozulmalar izlenmektedir. Bozulmalar taşların bünyesinde çatlakların oluşumu, taş yüzeylerinden kabuk şeklinde veya birkaç santimetre boyutunda parçalar şeklinde kopmalar olarak izlenmektedir ( Şekil 3).

Şekil 3. Kaıatepe bazaltlarında bozulmanın ilerlemesi ile oluşan çatlaklar ve kopmalar (Caner

ve Türkmenoğlu 1985).

110

Page 119: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Laboratuvar analizleri ve deneyleri

Karatepe bazaltlarında görülen bozulmaları durdurmak en azından bozulma hızını yavaşlatabilmek için bozulmaların nedenini anlamak gerekmiştir. Eserlerden doğrudan örnek almak mümkün olmadığından arazide taze görünen bazalt bloklardan örnekler alınarak incelenmiştir.

Laboratuvarda, beş santimetre boyutunda küpler olarak hazırlanan bazalt taşlarında, tekrarlanan ıslanma-kuruma, donma-erime ve tuz kristallenmesi gibi dayanıklılık deneyleri gerçekleştirilerek (Knöfel et al., 1987; Price 1978), arazide gözlenen bozulmaların oluşup oluşmadığına bakılmıştır. Yaklaşık yüz defa tekrarlanan ıslanma-kuruma ve donma- erime dayanıklılık deneylerinde görünür bozulma izlenmemiştir. Ancak tuz kristallenme deneyleri sırasında, yaklaşık elli defa tekrardan sonra malzemede yüzde beş civarında ağırlık kaybı olurken arkeolojik alandaki bozulmalara benzer bozulmalar oluşmuştur (Şekil 4).

Şekil 4. Elli defa tuz kristallenme tekrarı geçirmiş bazalt örneğinin

( örnek no:7/1) yandan ve üstten görünüşü. Çatlak oluşumu ve köşelerin malzeme kaybı ile biraz yuvarlaklaşması izlenmektedir (Caner ve Türkmenoğlu 1985).

Oluşan çatlak yüzeylere dik alman kesitler optik mikroskop ile incelenmiştir.

Çatlak yüzeylerden kazınan malzeme ve taşın bozulmamış kısımlarından alman malzeme X- ışınları toz kırınımı analizleri ve infrared

111

Page 120: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

spektroskopisi ve transmisyon elektron mikroskobu ile incelenmiştir (Caner ve Türkmenoğlu 1985; Türkmenoğlu ve Caner-Saltık 1998)

Analiz sonuçlan Karatepe bazaltlarının olivin bazaltı olduğunu, bozulmaların taşın yapısındaki mikro damarların açılmasıyla oluştuğunu göstermiştir. Bu mikro damarların bazaltın oluşumu ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Olivinlerin etrafını çevreleyen idingisit oluşumu, sonradan mineral kristallenme alanları da olabilecek solüsyon kanalları meydana getiren mekanizmalardan biridir (Eggleton 1984).

Çatlak yüzeylerinde tespit edilen kil minerali olarak metahalloysit ve ayrıca kristobalit, tridimit ve götit mineralleri, tuz kristallenmesi ile açılan uzun mikro damarların yapısındaki minerallerdir. Bazaltta smektit gurubu (genişleyen) kil minerallerinin bulunmaması sayesinde ıslanma ve kuruma tekrarları ile çatlaklar oluşmamaktadır. Donma-erime tekrarlan ile hasar olmaması damarların inceliğine bağlı olarak donma derecesinin düşmesidir.

Sonuçlar

Deney sonuçları çözünen tuzların bozulmadaki önemini göstermektedir. Bazaltlar doğrudan yağmurdan korunmalarına rağmen yoğuşma ile nemlenmeye açıktır. Taştaki bozulmaların toprak altında geçen çok uzun zaman içinde taşın ince kılcallarına dolan tuzlardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Her suda çözünen tuz nem çektiğinden, cinsine göre, kendi eşdeğer bağıl nem ortamında ıslanıp doygun çözeltide iyon olarak, daha düşük bağıl nem ortamında ise kuru, kristal olarak bulunur (Arnold, 1981). Böylece taş malzemedeki tuz kristallenme tekrarları atmosferdeki bağıl nem değişmeleri ile gerçekleşebilir.

Koruma işlemleri taş bloklardaki tuzun miktarının tespiti ve tuzdan arındırılma işlemlerini içerecektir. Tuzların temizlenmesi bozulmayı çok yavaşlatacaktır, çünkü bazaltlar ıslanma - kuruma ve donma - erime tekrarlarına dayanıklıdır.

112

Page 121: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Şekil 5. Bazalttaki olivin kristali çevresinde idingsit çerçeve ve tanımlanmamış diğer minerallerin oluşturduğu bant. Çapraz nikol, 25X

(Caner ve Türkmenoğlu 1985)

DİVRİĞİ ULU CAMİİ VE ŞİFAHANESİ DOLOMİTLERİ

Divriği Ulu Camii, Sivas ilinin Divriği kasabasındadır. Anadolu'daki on üçüncii yüzyıl taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Anıtta bozulmalar, portland çimentosu kullanarak yapılan restorasyonlardan sonra çok artmıştır. Restorasyon sırasında, portlant çimentosu kullanılarak hazırlanan kalın beton sıvalarla anıtın batı cephesi içi tamamen sıvanmış, bir çok yer kısmen sıvanmış, çimentolu sıvalarla yer yer taş tamirleri yapılmıştır. Kalın istinat duvarları, beton kaldırımlar, çatı ve anıt çevresindeki drenaj sorunları nem sorununu çok ilerletmiştir.

Taş bozulması, toz şeklinde uma ve el büyüklüğünde veya daha büyük parçalar halinde kopmalar şeklinde malzeme kaybı ayrıca yoğun tuz kristallenmesi şeklinde malzeme birikimi olarak izlenmektedir (Şekil 6 ve 7). Çalışma, yoğun tuz birikiminin kaynaklarını ve dolomitin bozulma mekanizmasını anlamaya yöneliktir. Bunlar anlaşılırsa koruma için izlenecek yol belirlenecektir (Caner, 1984; Caner et al., 1985).

113

_

Page 122: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Şekil 6. Divriği Ulu Camii batı portali; yerden belirli yüksekliğe kadar ve üst kısımlarında, kopmalar malzeme kaybı ve tozlaşma izlenmektedir.

Şekil 7. Divriği Ulu Camii batı portaliııdcn bir detay: poıtalin kopmalar şeklinde şeklinde malzeme kaybı ve tozlaşma izlenmektedir.

Laboratuvar analizleri ve deneyleri

Yapıdan alman örnekler çeşitli yerlerden toplanan tuz birikimleri ve duvarlardan kopmuş bazı dolomit parçalarıdır.

İnce kesitlerin petrografik analizleri dolomitin mikritik yapısını ve çimento harçla temas eden kısımlarda yapı değişimini göstermiştir.

X-ışınları toz kırınımı analizleri ile yapı taşının dolomit: CaMg (C03)2 olduğu ve kalsit: CaC0 3 içermediği anlaşılmıştır. Dolomiti % 2 asetik asit ile çözerek taşın kil fraksiyonu ayrılmıştır. Kil cinsinin tespiti, yönlendirilerek kurutulmuş örneğin doğrudan, etilen glikolde ıslatılmış olarak, ve 500° C de ısıtılarak elde edilen X-ışınları toz kırınımı izleri analiz edilerek yapılmıştır. Sonuçlar dolomitin yapısında az miktarda saf kaolin bulunduğunu göstermiştir.

114

Page 123: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

X- ışınları toz kırınımı analizleri tuz birikimlerinin çoğunun hekza hidrat: Mg S 0 4 6 H : 0 ve epsomit: Mg S 0 4 7H 2 0 olduğunu göstermiştir. Bu tuzlar daima çimentolu harç ve sıvaların kullanıldığı kısımlarda ve sütun başları ve üst örtü taşları gibi çatıdan sızan suların ıslattığı nemli bölgelerde çok bol olarak oluşmaktadır. Sütunların ve duvarların alt kısımlarında ise çok daha az olarak bulunan tuzlar, darapskit: Na 3 (N0 3 ) (S0 4 )H 2 0, niter: KN0 3 , halit: NaCl ve silvit:KCl olarak tanımlanmıştır. Bu tuzların yerden yükselen nem ile topraktan geldiği düşünülmektedir.

Kopan bir dolomit parçasında yapılan X-ışınları toz kırınımı analizinde çatlak yüzeyinde pikromerit : K2Mg(S04)2 6 H 2 0 ve epsomit:MgS04 7 H 2 0 tuzlarına rastlanmıştır. Bu bölgede aynı zamanda dolomitin yanında önemli miktarda kalsit: CaC0 3 mineraline rastlanmıştır. Dolomit yapı taşının dış yüzeyinde hava kirliliğinin etkisi ile az miktarda jips: CaS04 2H 2 0 minerali oluşmuştur.

Dolomitin yapay çözünme deneyleri: Oluşan tuz birikimlerinin ve bozulma bölgelerinin pH değeri yaklaşık 7.35-7.60 civarında zayıf alkali olduğundan anıtın yapı taşı olan dolomit toz haline getirilerek nötr ve zayıf alkali çözeltilerdeki çözünürlüğüne bakılmıştır. Eşit miktardaki dolomit tozu sırasıyla 0.1M Na2S04, 0.1M NaOH ve 0.1M Na2S04 + 0.1M NaOH çözeltilerine ilave edilmiştir. Kırkbeş gün sonra çözeltilerdeki kalsiyum ve mağnezyum iyonlarının miktarı titrasyonla tayin edilmiştir. Tahmin edildiği gibi (Evamy 1967; Kastner 1984) çözeltilerde hemen hiç kalsiyum iyonu bulunmazken alkali çözeltide önemli miktarda mağnezyum iyonu, alkali ve sülfat iyonlu çözeltide daha fazla miktarda mağnezyum iyonu bulunmuştur. Yapılan deneyler lg dolomitin yukarıdaki çözeltilerde yaklaşık O.lg epsomit tuzu oluşması içi gerekli mağnezyum iyonunu serbest bıraktığını göstermiştir.

Sonuçlar

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası yapı taşı olan dolomitteki bozulmanın beton ve çimentolu harç ve sıvalar kullanılan nemli bölgelerle sınırlı olduğu görülmüştür. Yapının nemin dağıldığı ve kurumakta olduğu bölgelerinde çok yoğun görünen epsomi^ ve hekzahidrat tuz birikimlerinin, yapı taşı dolomitin çimento ile nemli bazik ortamda tepkimeye girmesi sonucu magnezyum kaybı ile oluştuğu anlaşılmıştır. Yapının korunması için a) çimentolu sıva ve harçlardan arındırılması, b) taşın bünyesindeki tuzların çıkarılması, c)yapının nem ve drenaj sorunlarının detaylı incelenip çözülmesi işlerinin en önemli koruma işlemleri olduğu belirlenmiştir. Koruma işlemlerinin yapıya ve malzemeye en yeterli biçimde uygulanabilmesi için anıt üzerinde ve laboratuvarda araştırma ve denemeler gereklidir.

115

Page 124: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

KAYNAKÇA

Arnold, A., 1981. Nature and Reaction of Şaline Minerals in Walls; The Conservation

of Stone, 2, ed: R. Rossi-Manaresi, Centro per la Conservazione delle Sculture AH'Aperto,

Bologna, 13-23.

Arnold, A., 1996. Alteration et Conservation d'Oeuvres Culturelles en Materiaux

Poreux Affectes par des sels; Le Dessalement des Materiaux Poreux, SFIIC, Champs-sur-

Marne, 300s, 3-20.

Caner, E. N.,1985. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Taş Bozulma Meseleleri; 2inci

Vakıf Haftası ( Konuşmalar, Tebliğler), Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara, 188s, 65-71.

Caner, E. N., Demirci, Ş., Türkmenoğlu, A.G. 1985. Deterioration of Dolomite by

Soluble Salts in Divriği Great Mosque-Turkey: V th. International Congress on Deterioration

and Conservation of Stone, ed: G.Felix, Ecole Polytechnique Federale de Lausanne.

Lausanne, 299-305.

Caner. E. N.. Türkmenoğlu, A.G. 1985. Deterioration of Basalts from a Hittite

Archaeologica! Site. Karatepe, Turkey: V th. International Congress on Deterioration and

Conservation of Stone, ed^ G. Felix. Ecole Polytechnique Federale de Lausanne, 411-419.

Çambel, H. 1956. Karatepe restorasyon çalışmaları. Türk Arkeoloji Dergisi 6:3-12.

Eggleton, R. A. 1984. Formation of iddingsite rims on olivine: a transmission electron

microscope study Clays and Clay Minerals 32:1-11

Evamy, B. D. 1967. Dedolomitization and the development of rhombohedral pores in

limestones. Joıır. Sed. Petrology 37:1204 -1215

Fitzner, B., Heinrichs, K., & Kownatzki, R. 1992, Classification and mapping of

vveathering forms: Proceedings of the 7h International Congress on Deterioration and

Conservation of Stone. eds: J. Delgado Rodriguez, F. Henriques, F. T. Jeremias, Laboratorio

Nacional de Engenharia Civil. Lisbon, 957-968.

Fitzner, B., Heinrichs, K., & Kovvnatzki. R. 1995. Weathering forms, classification and

mapping: Naturwissenschaft und Denkmalpflage, Naturstein konservierung I, Förderprojekt

des Bundesministeriums für Bildung, Wissesschaft, Forschung und Technologie, ed: R.

Snethlage, Verlag Ernst & Sohn, Berlin, 1-48.

Kastner, M. 1984. Control of dolomite formation. Nature3 \ 1:410-41 1.

116

Page 125: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Knöfel. D. K., Hoffmann, D., Snethlage, R. 1987. Physico-chemıcal weatheıing

reactions as a formulary for time-lapsing ageing tests. Materials and Structures 20:127-145.

Price, C. A. 1978. The use of the sodium sulphate crystallization test for determining

the weathering resistance of untreated stone: Proceedings of iııternational symposium on

deterioratioıı and protection of stone monuments, 3.6, Unesco-Rilem, Paris.

Rodriguez-Navarro, C., Sebastian, E., Doehne. E., Gineli, W. S.. 1998. The role of

sepiolite- palygorskite in the decay of ancient Egyptian limestone sculpture, Clay and Clay

Minerals, 46,414-442

Tavukçuoğlu. A..1998. Ortaçağ taş anıtlarında nem sorunları ve çözümleri, Doktora

Tezi, ( hazırlanmakta) ODTÜ, Ankara.

Türkmenoğlu. A. G., Caner-Saltık, E. N., 1998. Karatepe bazaltlarında bozuşma

sorunları vekoruma yolları : Karatepe'deki Işık Halet Çambel'e Sunulan Yazılar, eds:

G. Arsebük, M. J. Mellink, W. Schirmer, Ege Yayınları, İstanbul. 753-758.

117

Page 126: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 127: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

t a ş k o r u m a m a l z e m e l e r i : i ş l e v l e r i v e s o r u n l a r ı

Prof. Dr. Emine N. CAN ER- SALTIK

Abstract

Stone conservation materials have been classified relating to their functions, the comrnon properties and the problems of these materials have been explained. The expected futııre developments and some recent research in the field have been mentioned.

ÖZ

Taş eserlerin tamirinde kullanılan malzemeler işlevlerine göre sınıflandırılmış, bu işlevleri sağlayabilecek malzemelerin özellikleri, ve sorunları üzerinde durulmuştur. Bu konularda istenen gelişmelerden ve bazı araştırmalardan bahsedilmiştir.

GİRİŞ

Taş eserleri korumada ancak eserin yapısı, fiziksel ve mekanik özellikleri, yıpranma derecesi ve nedenleri bilindiği durumlarda doğru ve yeterli bir tedavi ve tamir metodu seçilebilir.

Koruma bilimi ile tıp bilimi arasında yaklaşım ve yöntem açısından büyük benzerlik vardır. Teşhis edilen soruna göre tedavi, tedavinin yan etkileri ve zararları konusunda bilinç, bir sorunu tedavi ederken başka bir sorun oluşturmama, başka bir sorunu hızlandırmama, tam iyileşme sağlanamıyorsa bile ömrü uzatma çabaları vs. taşın bozulma sorunları teşhis edilir ve kontrol altına alınırsa bozulma çok yavaşlayabilir. Örneğin taşın suda çözünen tuzlardan arındırılması gibi.

Eserin tarihi ve estetik değerlerinin, taşıdığı teknik ve teknolojik bilgilerin bütünlüğünü koruyarak devamım sağlamak için her zaman esere en az müdahaleyi ve en gerekli müdahaleyi yapma çabası gösterilmelidir. Konu eserin durumu, tamir ve koruma yönteminin muhtemel sonuçları açısından ve analiz sonuçlarına göre tartışılmalıdır.

119

Page 128: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Eserin çevre şartlarını kontrol altına alabildiğimiz ölçüde esere doğrudan gereken müdahaleler azalabilir. Çevre şartlarının kontrolü ile koruma sağlandığı durumlarda esere müdahale gereği de olmayabilir. Örneğin Fransa'da Lascaux mağarasındaki yaklaşık oniki bin yıllık prehistorik duvar resimleri doğrudan hiç bir müdahale görmeden çevre şartlarının kontrolü ile korunmaktadır (Brunet et al., 1980) Teşhis çalışmaları sonunda yoğuşmaya neden olmadan sağlanacak yüksek bağıl nem ortamı, havanın sterizasyonu ve ziyaretçi sayısının çok sınırlandırılması ile duvar resimlerinin bozulmasının durduğu tespit edilmiştir (Brunet et al., 1980). Lascaux mağarası duvar resimlerinde, bu gün bilinen polimer malzemeleri kullanımı ile sadece sorunların artacağı tahmin edilebilmiş ve bundan kaçınılmıştır.

Bozulma sorunu teşhis ve tedavi edilmiş bir eseri tamir için bazı koruma malzemeleri kullanılması gerekebilir. Bu koruma malzemelerini aşağıdaki işlevlerine göre sınıflayabiliriz:

a) Yapıştırma b) Boşluk doldurma c) Yüzey koruma d) Takviye, sağlamlaştırma

Ayrıca eserin içinde bulunduğu ortamın şartları da koruma şeklini doğrudan etkiler. Örneğin, bir eseri açık hava şartlarında koruma, açık havada yağmur ve doğrudan güneş ışığından korunaklı bir üst örtü altında koruma, müze teşhir salonunda, vitrinde veya depoda koruma için yeterli olacak işlemler farklı olabilir.

İşlevlerine bağlı olarak koruma malzemelerinin nitelikleri değişir. Ayrıca korunacak taşın fiziksel ve mekanik özellikleri, bozulmuşluk derecesi de koruma malzemesinin niteliğini ve kullanım dozunu seçmemizde rol oynar.

Taş ve seramik eserler toprak altından belirli bir bozulmuşluk derecesinde elimize geçmekte ve bazı önemli bozulma sorunlarını taşımaktadırlar. Bunlardan en önemlisi suda çözünen tuzlar, ve gözeneklerde biriken veya malzemenin yapısında bulunabilen killerdir. Eğer suda çözünen tuzlar ve killer beraber bulunuyorsa bozulma müze vitrininde veya depo şartlarında bile hızla ilerleyebilir (Rodriguez-Navarro et al.,1998). Bu durumdaki malzemede yapıştırıcı, yüzey koruyucu veya takviye edici amaçlarla polimer kullanımı yarardan çok zarar getirir. Öncelikle bozulma sorununun kontrol altına alınması önem taşır.

120

Page 129: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Polinıerlerle olan müdahalelerde tersinir olan zincir polimerler tercih edilir. Bu tür polimerler moleküler yapısı zincir şeklinde olan, suda veya organik çözücülerde çözünen polimerlerdir. Zamanla çözünürlüğü (tersinirliği) azalabilir. Yine de işlevini yitirdiği ve bozulduğu zaman, yeni bir işlemin uygulanmasına kısmen de olsa imkan verdiği için, yani işlemi tekrarlama olasılığı olabileceği için tersinir olmayan ağ polimerlere tercih edilmelidirler. Zincir polimerler kullanımı ile korumada başarı ancak devamlı kontrol ve polimer işlevini yitirmeğe başladığı gözlendiğinde işlemi tekrarlamakla sağlanmaktadır.

Zincir polimerlerin yüzey koruyucu olarak seçilebilmesi için taşla kimyasal tepkimeye girmemesi, zaman içinde zararlı ayrışma maddeleri oluşturmaması, ultraviyole ışınlarına dayanıklı olması, hava kirliliği gazları ve oksijen gazı ile kimyasal tepkimeye girmemesi, suyu geçirmemesi veya çok az geçirmesi, buna karşılık su buharına geçirgen olması, taş yüzeyinin optik özellikleri ve renginde en az değişiklik yapması, organik çözücülerdeki çözünürlüğünü uzunca bir zaman için, hiç değilse tekrar bakım ve yenilemeye kadar koruyabilmesi gibi özellikleri olması aranır. Yüzey koruyucu olarak Paraloid B72'nin kullanımı gittikçe azalmaktadır. Buna sebep su geçirmez özelliğini yitirmesi (Charola et al., 1985), atmosferdeki karbon ve diğer kirlilik parçacıklarını tutması ve taş yüzeyini karartması (Laurenzi, Tabasso and Mecchi., 1992) gösterilebilir. Diğer taraftan, iyi su geçirmez özellikleri ve güneş ışığına dayanımları nedeni ile poli siloksanlar, özellikle oligomerik alkil-alkoksi-silanlar daha iyi yüzey koruyucu olduklarını göstermektedirler (Alessandrini et al., 1988).

Zincir polimerleri, taşı takviye yani bünyesini sağlamlaştırma malzemesi olarak kullanmak için taşın bileşenlerinin kohezyon ve adhezyonunu arttırması, taşın içine eşit dağılması, ısı genleşme katsayısının taşa yakın olması, taşa zararlı yan ürün oluşturmaması beklenir. Ancak bu konularda başarı sağlanamadığı söylenebilir. Özellikle açık hava şartlarmdaki taşlara zararları da olmaktadır ( De Witte 1995).

Ağ polimerler, iyi mekanik özellikleri açısından yapıştırmalarda ve mekanik takviyelerde uygunsa da yan etkileri yüzünden kullanımları sınırlıdır. Özellikle ultraviyole ışığına dayanıksızlıkları. ısınınca yumuşamaları, ısı ile genleşme katsayılarının taşa nazaran çok büyük oluşu, çözücüleri olmayışı, yani tersinir olmayışları yüzünden kullanımları kısıtlıdır. Epoksi polimerler ve poliesterler böyle polimerlerdir.

121

Page 130: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Polimerlerle korumada yenilikleri takip edebilmek için hemen her yıl yapılan uluslaıararası taş koruma kongreleri yayınlarını, özellikle korumadaki polimerler konusunda yapılan kongre yayınlarını ve yayınlanan kitapları izlemelidir. (Tate et al, 1982, Brommelle et al., 1984, Ailen et al.,1992). Süreli dergilerden Studies in Conservation da bu tür gelişmelere yer vermektedir.

İnorganik harçların, taş tamir malzemesi olarak kullanılmasının daha uygun olacağı düşüncesi gittikçe önem kazanmaktadır. Taş tamirlerinde kullanılan malzemeler taşın yapısına, fiziksel ve mekanik özelliklerine ne kadar benzerse ve taş bu işlemler ile birlikte homojen yapısını ne kadar koruyabiliyorsa, işlemin yan etkileri o kadar az olacaktır. Taş tarihi yapıların dayanıklılığını sağlayan harçların özellikleri bizlere çok şey öğretmektedir. Bu tarihi harçların hammaddeleri olan kirecin, agrega ve katkı maddelerinin özellikleri, oluşan harcın fiziksel ve mekanik özellikleri, birlikte kullanılan malzemelerin uyum özellikleri hakkında araştırmalar artmaktadır (Livingstone 1993, Tunçoku et al., 1993, Middendorf ve Knöfel 1998a, Middendorf ve Knöfel 1998b.). Araştırmaların yardımı ile gelecekte konservatörlerin taşın bozulmuşluk durumunun gerektirdiği harcı istenen fiziksel ve mekanik özellikte hazırlayabilmesi amaçlanmaktadır. Bu aynı zamanda kullanılacak kireç ve agrega gibi hammaddelerin ve katkı maddelerinin özelliklerini belirleyen standartların da koruma için oluşturulmasını gerektirmektir.

Biyokireçlendirme taşların takviyesi için yeni bir yöntem olarak geliştirilmektedir. Bakteriler yardımıyla kireçlendirme oluşturularak taşın sağlamlaştırılmasına çalışılmaktadır (Orial et al., 1996). Ancak bu araştırmalar sırasında bakterinin ihtiyaç duyduğu besin maddelerinden bazılarının mikrobiyolojik bozulmayı hızlandıran zararlı yan etkileri vardır (Orial et al., 1996). Bunların giderilmesi araştırılmaktadır.

KAYNAKÇA

Ailen, N. S., Edge, M., Horie, C. V., eds. 1992. Polymers in Conservation, The Royal Society of Chemistry, Cambridge. 216s.

Alessandrini, G., Bonecchi, R., Broglia, R.,Buguni, R., Negrotti. R., Peruzzi. R.. 1988. Palazzo dei Giureconsulti. Identification of Stone Materials, Causes of Decay. Conservation Methods. 6 th International congress on Deterioration and Conservation of Stone, Proceedings. Ed. J. Ciabach. Nicholas Copernicus University, Torun, Poland, 320-340

Arnold. A.. 1981. Nature and Reaction of Şaline Minerals in Walls; The Conservation of Stone, 2, ed: R. Rossi-Manaresi, Centro per la Conservazione delle Sculture All'Aperto, Bologna, 13-23.

122

Page 131: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Brommelle, N. S., Pye, E. M., Smith, P., Thomson. G., eds. 1984. Adhesives and Consolidants, lff^international Congress, IIC, 228s.

Brunet, J.. Marsal, J„ Vidal, P.. 1980. Lascaux, ou sont les travaux de conservation; Archeologia, No: 149,35-50.

Charola, A. E., Laurenzi Tabasso, M.. Santamaria, U., 1985. The effect of water on the hydrophobic properties of an acrylic resin. V th. International Congress on Deterioration and Conservation ofStoııe, ed^ G. Felix, Ecole Polytechnique Federale de Lausanne, 739-747.

De Witte. E., 1995. Conservation of the Göreme Rock: The Safeguard of the Rock-hewn Chuches of the Göreme Valley. Proceedings of an International seminar. ICCROM, 109-124.

Laurenzi Tabasso, M., Mecchi, A. M., 1992. Natural and artificial aging for evaluating vvaterproofing treatments for marble. Materials and Struetures. 42, 5-25.

Livingstone. R. A., 1993. Materials Analysis of the Masonry of the Hagia Sophia Basilica, İstanbul : Structural Repair and Mainteııance of historical Buildings 111., eds. C. Brebbia and R. J. B. Frewer, Computational Mechanics Publications, Southampton, Boston, 15-31.

Middendorf, B., Knöfel, D., 1998a. Chaıacterization of Historic Mortars from Buildings in Germany and The Nederlands.r/îe Conservation of Historic Brick Struetures. Case Studies and Reports of Research., eds. N. S. Baer, S.Fİtz, R. L. Livingston, Donhead Publishing. 179-196.

Middendorf, B., Knöfel, D., 1998b.Gypsum and Lime Mortars of Historic German Buildings. The Conservation of Historic Brick Struetures. Case Studies and Reports of Research., eds. N. S. Baer. S.Fitz, R. L. Livingston, Donhead Publishing, 197-208.

Orial. G., Castanier, S., Levrel, G., Loubiere, J., 1996. Les Bacteries Architectes Core, No. 1,58-62.

Rodriguez-Navarro, C., Sebastian, E., Doehne, E., Gineli, W. S., 1998. The role of sepiolite- palygorskite in the decay of ancient Egyptian limestone sculpture, Clay and Clay Minerals, 46,414-442.

Tate, J. O., Tennent, N. H., Towsend, J. H., eds.1982. Resins in Conservation, Proceedings of the Symposium.Edinburgh 1982, Scottish Society for Conservation and Restoration, Edinburgh.

Tunçoku S.S., Caner-Saltık E.N., Böke H., 1993. Definition of the Materials & Related Problems of a XIII ^ Century Anatolian Seljuk "Mescid": A case Study in Konya City: Conservation of Stone and Other Materials, Proceedings of the International RILEM/UNESCO Congress, ed. M.J. Thiel, Vol.l .368-375.

123

Page 132: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 133: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

m e n d e r e s m a g n e s ı a s ı l a t r ı n a o p u s s e c t i l e r e s t o r a s y o n ç a l ı ş m a s ı

Y. Selçuk ŞENER - Dr. Bekir ESKİCİ

Abstıact

Fragmerıts of the opus sectile belong to the latrina building that was uncovered during 1993-94 excavations at Magnesia ad Maeandrum by Orhan Bingöl. Pieces originally composing the wall decoration of the building were found scattered and some of the plaques were broken. The comparison of these opus sectile fragments with simılar ones from the same period has provided Information concerning their composition and thus they w er e fixed on a new support accordingly in August 1999. Stages of the restoration project is asfollows:

Fabric applied in past years in order to hold the pieces together, the hard crust and soil layers were cleaned mechanically. Some small fragments were glued together with epoxy resin. Opus sectile sections that vary in thickness were levelled in artificial mortar, an dthen fixed on a panel by the same resin. Finally, the lacıınae were soiled in order to provide a hoınogenious texture and colour. The portable opus sectile panel is placed in latrina for display.

Opus sectile'ye ait parçalar, Prof. Dr. Orhan Bingöl Başkanlığında yürütülen Menderes Magnesia'sı 1993-94 yılı kazıları sırasında ortaya çıkarılan Latrina (tuvalet) yapısına aittir. Kalıntılardan anlaşıldığına göre, yapının duvar süslemesinde yer alan bu parçalar, dağınık ve bazıları kırılmış plakalar halinde ele geçmiştir. Aynı döneme ait benzerleriyle yapılan karşılaştırma sonucunda ise bu plakaların oluşturabileceği kompozisyonlar tasarlanmıştır. Opus sectile parçalarının yeni bir taşıyıcı yüzey üzerinde sabitlenerek rekonstrüksiyonunun yapılması kararlaştırılmış ve bu çalışma 1998 yılında gerçekleştirilmiştir.

I. OPUS SECTİLE MALZEMESİ

Opus sectile'ye ait parçalar eşkenar veya ikizkenar üçgen, uçları kesik üçgen, yamuk dörtgen, baklava dilimi, kare, dikdörtgen, daire gibi geometrik şekilli olup, kırmızı, siyah, sarı ve beyaz renklerdedir. Damarlı veya homojen yapılı mermerlerden kesilmiş, üzerleri perdahlanmış ve cilalanmıştır. Kalınlıkları 0,5 ile 2 cm arasında olmakla birlikte, profilli parçalarda kalınlık artmaktadır.

125

Page 134: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

II. TEMİZLİK İŞLEMLERİ

Kırılmış opus sectile parçalarının bir kısmı dağılmalarını engellemek amacıyla, önceki yıllarda arka yüzlerinden plastik tutkal ile bir kumaşa yapıştırılmıştır. Ayrıca, parçalar üzerinde, yüzeye yapışmış sert tortu ve topraktan oluşan bir kir tabakası bulunmaktaydı. Temizlik çalışmalarında, parçalar öncelikle ılık suya batırılarak, kumaş parçalarını tutan yapıştırıcının yumuşatılması sağlanmıştır. Yumuşayan kumaş parçaları kaldırılmış, yapıştırıcı artıkları ise, yüzeyden mekanik olarak temizlenmiştir (Resim 1). Yüzeydeki tortu ve kir tabakaları su ile fırçalanarak yıkanmış, bu şekilde çıkmayan tortular ise, su ile yumuşatıldıktan sonra bisturiyle yüzeyden temizlenmiştir.

Resim 1. Opus sectile parçalarında temizlik çalışmaları.

III. KIRIK OPUS SECTİLE PARÇALARININ YAPIŞTIRILMASI

Birbiriyle birleşen plakalarda, arka yüzeylerinde yer alan tutkallı kumaşın sökülmesinden sonra yapıştırma işlemi uygulanmıştır. Daha sonraki uygulamalarda çalışmayı kolaylaştırmayı amaçlayan yapıştırma işleminde, Araldite Rapid kullanılmıştır. Birleşen kenarlara yapıştırıcı sürülmesinden sonra plaka parçaları, yapışma süresince düz bir pano üzerinde birbirlerine plastilinler ile sabitlenmiş böylece yapışma aşamasında, birleşme yerlerinde istenmeyen herhangi bir kaymanın önüne geçilmiştir (Resim 2) .

126

Page 135: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

IV. OPUS SECTİLE PARÇALARININ ARKA YÜZEYLERİNİN TESVİYESİ

Farklı kalınlıklara sahip opus sectile parçalarının tesviyesi sırasında, arka yüzeylerde ince taneli kuvartz kumu ile Mowilith D 50 karışımından oluşan yapay bir harç uygulanmıştır (Resim 3) .

Resim 2. Birleşen parçalarda yapıştırma işlemleri.

Resini 3. Opus sectile parçalarında tesviye işlemi.

Harç ile plaka yüzeyi arasındaki bağlantıyı güçlendirmek amacıyla Mowilith D 50 çözeltisi sürülmüştür. Harç, yüzeye spatüller yardımıyla yayılmış, bütün parçalarda eşit yükseklik sağlanabilmesi için kalınlığı, pano üzerine sabitlenen yükselti ipleri ile kontrol edilmiştir. 0,5 ile 1,5 cm. kalınlığında uygulanan yapay harç yaklaşık 24 saatlik bir sürede sertleşmiştir (Resim 4).

127

Page 136: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

V. OPUS SECTİLE PARÇALARININ TAŞIYICI PANO ÜZERİNE YAPIŞTIRILARAK SABİTLENMESİ

Opus sectile parçalarının sabitlenmesinde taşıyıcı olarak Aerolam pano kullanılmıştır. Çalışma sırasında parçalar, Aerolam kenarlarına sabitlenen doğrultu ipleri izlenerek yerleştirilmiş ve asetat kalemi ile konturları belirlenmiştir. Parçaların yapıştırılmasında Araldite M ve sertleştiricisi HY 956 (1:5) kullanılmıştır. Hazırlanan karışımın içine uygun miktarda kuvartz kumu katılarak akışkanlığı azaltılmıştır.

Resim 4. Tesviye harcı uygulanan opus sectile parçaları.

Yapıştırma işlemi sırasında kontur çizgileriyle belirlenmiş alanlara bir kenardan başlanarak Araldite M sürülmüştür. Parçaların pano üzerindeki yerlerine, sırasıyla ve doğrultu ipleri takip edilerek yerleştirilmesi ile yapıştırma gerçekleştirilmiştir (Resim 5). Yapıştırıcı 1 saat içinde sertleşmekle birlikte, kurumanın tam olarak sağlanması için 24 saat beklenmiştir.

Resim 5. Opus sectile parçalarının aerolam üzerine yapıştırılması.

128

Page 137: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

VI. OPUS SECTİLE VE AEROLAM KENARLARININ YAPAY HARÇ İLE DOLGUSU

Opus sectile parçalarının aerolam üzerine yapıştırılmasından sonra alt kenarlarda Araldite ve tesviye harcının oluşturduğu düzensiz tabakalanmayı düzeltmek için tesviye harcı ile dolgu yapılmıştır (Resim 6). Bu dolgulamayla kenarlar kapatılmış ve kumlama için düzgün yüzeyler elde edilmiştir. Ayrıca, Aerolam levhaların açıkta bulunan kenarlarındaki petek dokuları da aynı şekilde dolgulanmıştır.

Resim 6. Aerolam pano kenarlarının yapay harçla dolgulanarak düzeltilmesi.

VII. KUMLAMA

Pano yüzeyinde eksik parçaların oluşturduğu boşlukları örtmek ve homojen bir fon yaratmak için kumlama işlemi yapılmıştır. Açıkta kalan Aerolam yüzeyi önce alkol emdirilmiş pamuklarla temizlenmiş ve bu alanlara Mowilith D 50 ince, homojen bir film tabakası halinde fırça yardımıyla sürülmüştür. Yapıştırıcının bu işlem sırasında tesviye harcının görünen kenarlarına da sürülmesine dikkat edilmiştir. Yapıştırıcı uygulanan alanlara elenmiş ince dere kumu elekle kontrollü olarak serpilmiştir. Yapıştırıcının kurumasından sonra fazla kum fırça ve elektrik süpürgesi yardımıyla temizlenmiştir. Bu işlemler, homojen bir fon elde edilinceye kadar bir kaç kez tekrarlanmıştır (Resim 7,8).

Yapılan müdahalelerle taşınabilir bir levha üzerine sabitlenen opus sectile panosu, sergilenmek üzere geçici olarak latrina yapısına yerleştirilmiştir.

129

Page 138: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 7. Fon oluşturmak için kumlama çalışmaları, detay.

Resim 8. Restorasyon çalışmaları tamamlanan opus sectile panosu.

130

Page 139: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

m e r m e r i n k ü k ü r t d i o k s i t i l e o l a n b o z u l m a s ı n ı n b a z ı k i m y a s a l m a l z e m e l e r

i l e k o n t r o l ü

Dr. Hasan BÖKE

Abstract

In the polluted atmosphere, sulphur dioxide (S02) reacts with calcite (CaC03) in marble producing gypsum which forms crust at rain sheltered surfaces and accelerates erosion at areas exposed to rain. In this study, we have investigated the possibilities ofslowing down the S02 - Marble reaction by using Abil Quat 3270, Tween 20 which are water soluble surfactants and paraloid B-72 polymer on Marmara Marble. Experiments to measure the effects of these compounds were carried out in our laboratory simulating the dry deposition conditions at nearly 1000 ppm S02 concentration. X-Ray Dijfraction, İnfrared Spectrometer and Scanning Electron Microscopy have been used to analyze the mineralogical composition and morphology of the S02 - Marble reaction products.

The extent of decrease in sulphation reaction has been calculated by guantitative determination of calcium sulphite hemihydrate (CaSO3 . 0.5 H20) and gypsum (CaS04 . 2 H20) by using the concentration ratios of sulphate to that sulphite from IR calibration curves and corresponding weight increases obtained during SOrMarble reaction. The twenty percent decrease observed in the sulphation products has been discussed in relation to the stages of sulphation reaction and the surface reactions of the calcite.

ÖZET

Bıı çalışmada, mermerin kirli havada bulunan kükürt dioksit gazı (S02) ile olan reaksiyonunu suda çözünen yüzey aktif malzeme olan Abil Quat 3270 (diquartenary polydimethyl siloxane), Tween 20 (polyoxyethylene 20 sorbitan mono-oleate) ve geriye dönüşümlü bir polimer olan Paraloid B-72 (Acrylate - Metacrylate copolymer) kullanarak önleme olasılıkları araştırıldı. Laboratuvar koşullarında yürütülen deneylerde 1000 ppm SO, gazı kullanıldı. Kullanılan koruyucu malzemelerin etkili olup olmadığı X-ışınları toz kırınım ve kızılötesi spektroskopisi kullanılarak belirlendi. Reaksiyon ürünlerinin nicel kompozisyonlarını belirlemede kızılötesi

131

Page 140: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

spektroskopisi kullanıldı. Sulfatlanma ürünlerinin morfolojileri ise tarama elektron mikroskopu (SEM) kullanılarak belirlendi. Deney sonuçlan, kullanılan bu malzemelerin kükürt dioksitin mermer üzerindeki etkisini yaklaşık olarak %20 oranında azalttığını göstermiştir. Bu durum mermerin yüzeyinde bulunan ve S 0 2 ile reaksiyonunu sağlayan su filminde gerçekleşen gaz - likid - katı reaksiyonları ile açıklanmıştır.

GİRİŞ

Kültür varlıklarımız gerek çevre koşullarının etkisi ile gerekse yapılan yanlış müdahaleler sonucunda taşıdığı tarihi belge ve estetik niteliklerini yitirmektedir. Son yıllarda artan hava kirliliği tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kültür varlıklarımızın hızlı ve artan bir şekilde bozulmasına yol açan en önemli çevre faktörünü oluşturmaktadır. Bu bozulma, en fazla kalkerli taşlardan yapılmış, örneğin mermer, kireç taşı, traverten v.b. anıtlarda veya eserlerde gözlenmektedir.

Hava kirliliğinin olduğu çevre koşullarında kükürt dioksit gazı kalkerli taşlarda bulunan kalsit kristalleri (CaCO,) ile suyun varlığında reaksiyona girerek ara reaksiyon ürünü olan kalsiyum sülfit hemihidrat (CaS03 .0.5 H 2 0 ) ve son ürün olan alçı taşını (CaS04 . 2H 2 0) oluşturur. Oluşan alçı taşının sudaki çözünürlüğünün kalsit kristallerinden daha fazla olması yağmura açık bölgelerde bulunan taşların erozyonunu hızlandırmaktadır. Eğer taş yüzeyleri yağmurdan korunan bir bölgede ise bu oluşum taş yüzeylerin bir süre sonra kabuklanmasına ve giderek dökülmesine yol açmaktadır.

Ülkemizde tarihi anıtlarımız ve arkeolojik alanlarımızda bulunan eserlerimizin büyük çoğunluğu kireç taşlarından oluşmaktadır. Bu eserler, bugün birçok şehrimizi tehdit eden kirli havada bulunan kükürt dioksitin etkisi ile yukarda açıklanan şekilde bozulmaktadır.

Eserlerin içinde bulunduğu kirli havada bozulmalarını azaltmanın en temel yolu şüphesiz o çevrede kükürt dioksit gazı emisyonunun azaltılması ve taş yüzeylerinin yağmur sularından korunmasıdır. Bu genel koruma tedbirleri dışında laboratuvar ölçeğinde yapılan koruma çalışmaları ise iki grupta toplanabilir. İlk grup çalışmalar, oluşan alçı taşının suda çözünen karbonat solüsyonları kullanarak tekrar kalsiyum karbonata dönüştürme çalışmalarıdır. (Skoulikidis Th., ve Beloyannis N., 1984). İkinci grup çalışmalar ise alçı taşının oluşmasını önlemek amacı ile taş yüzeylerinde kullanılacak bazı polimer malzemelerin seçimine yöneliktir (Gauri K.L., et al., 1973). Alçı taşı tekrar kalsiyum karbonata dönüştürüldüğünde taş yüzeyinde toz halinde bulunmaktadır ve dolayısıyla taş yüzeylerinde kalıcı olamamaktadır. Taş yüzeylerinde kullanılan bazı polimer malzemeler ise

132

Page 141: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kükürt dioksitin etkisini azaltmasına rağmen bu malzemelerin uzun vadede nasıl bir etkiye yol açacağı bilinmemektedir.

Kükürt dioksitin kalsiyum karbonat ile olan reaksiyonu taş yüzeyinde bulunan sıvı su fazında gerçekleşmektedir (Elfving P., et al., 1994; Böke H., et al., 1999). Su fazında gerçekleşen bu reaksiyonda kalsiyum karbonatın bazı kimyasal malzemeler kullanarak sudaki çözünürlüğünün azaltılmasının alçı taşı oluşumunu azaltacağı düşünülmüştür. Dolayısıyla, bu noktadan hareket edilerek, bu çalışmada kalsiyum karbonatın sudaki çözünürlüğünü azaltan Abil Quat 3270 (Diquartenary polydimethyl siloxanes), Tween 20 (polyoxyethylene 20 sorbitan mono-oleate) ve Paraloid B 72 polimeri mermer yüzeylerinde kullanılarak bu malzemelerin alçı taşı oluşumuna olan etkisi laboratuvar koşullarında incelenmiştir.

DENEYSEL ÇALIŞMA

Deneylerde 17x10x2 mm boyutlarında düzgün kesilmiş Marmara mermeri kullanılmıştır (Böke H. 1995). Mermer yüzeylerine Abil Quat 3270, Tween 20 nin sudaki %1.5 ve Paraloid B 72 nin toluendeki %1.5 solüsyonları fırça ile sürülmüştür.

Hazırlanan mermerler 25 C da, %90 bağıl nemde 1000 ppm S 0 2 ile 0.25 litre/dakika akış hızı ile reaksiyon odasında 546 saat reaksiyona tutulmuşlardır (Şekil 1) (Böke H. 1995).

Şekil 1. Deneylerin yürütüldüğü reaksiyon seti

A: S 0 2 + Hava Silindiri B: Manometre C: Akışkanlık ölçer D: Su tübü E: Reaksiyon odası F: Yıkama şişeleri

133

Page 142: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

546 saatin sonunda mermer yüzeylerinde, kalsiyum sülfit hemihidrat ve alçı taşı oluşumundan meydana gelen ağırlık artışları 0.01 miligram hassasiyetindeki Gibertini marka terazi ile tespit edilmiştir. Daha sonra bu ürünler mermer yüzeylerinden kazınmış ve kızıl ötesi spektroskopi analizi için hazırlanmıştır (Böke H. 1994). Bu analizden alçı taşının kalsiyum sulfit hemihidrata olan konsantrasyon oranlan bulunmuştur. Ağırlık artışlarından ve ürünlerin konsantrasyon oranlarından, reaksiyon sırasında oluşan alçı taşının ve kalsiyum sulfit hemihidratın miktarları belirlenmiştir. Alçı taşı ve kalsiyum sülfit hemihidrat kristallerinin morfolojileri ise tarama elektron mikroskopu kullanılarak belirlenmiştir.

DENEY SONUÇLARI VE TARTIŞMA

Kirli havada bulunan kükürt dioksit nemli ortamda mermer ile reksiyona girerek ara reaksiyon ürünü olan kalsiyum sülfit hemidrat ve alçı taşını oluşturur. Nemin yokluğunda veya düşük bağıl nemde bu reaksiyon gerçekleşmemektedir (Gauri et al., 1982-1983; Elfving P. et al 1994). Bu sonuç, mermerin kükürt dioksit ile olan reaksiyonunun mermer yüzeyinde oluşan su filminde gaz(g)-sıvı(s)-katı(k) ara yüzeylerinde bir dizi reaksiyonla oluştuğunu göstermektedir (Böke H., et al., 1999). Bu olası reaksiyonlar aşağıda verilmektedir.

H 2 0 ( S ) + SC>2(g) ===== SO2 . H20( s) KH=1-24 mol F ' a tm"' (1)

+ - - 2 SO2 . H20(S) ===== H + H S O 3 K a ] = l.74x10 molar (2)

HSO_3 ===== H + + SO32" Ka2=6.24xl0"8 molar (3)

C a C 0 3 (k) + H + _ C a 2 + +HCO3" (4)

HCO3 + HSO3 _ S 0 32 ~ + H2CC>3 K=11.9 (5)

S 0 3 % C a 2 + + 0.5 H2O ===== C a S 0 3 . 0.5 H2O Ksp=3.16xlO~7 (6)

CaS03 .0 .5 H2O + H + _ HSO3 + C a 2 + (7)

HSO3 + _ O2 _ SC>42~ + H + (8)

SC>42~+ C a 2 + + 2 H2O ===== CaSC>4 . 2 H2O Ksp=2.53xl0~5 (9)

134

Page 143: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Şekil 2 de kızıl ötesi spektroskopisi analizinden elde edilen spektrumda mermer yüzeylerinde oluşan kalsiyum sulfit hemihidrat ve alçı taşı gösterilmektedir. Bu ürünlerden dolayı oluşan ağırlık artışları ve bu ürünlerin miktarları ise Tablo 1 de verilmektedir. Bu tablodan, koruyucu malzemeler sürülmemiş mermer örneklerinde alçı taşı oluşumunun daha fazla olduğu buna karşın koruyucu malzemeler sürülmüş mermer yüzeylerinde ise alçı taşı oluşumun kalsiyum sülfit hemihidratdan daha az veya eşit oranlarda olduğu gözlenmektedir. Tablo 1 deki toplam sulfatlanma ürünlerinden görüldüğü gibi deneylerde kullanılan koruyucu malzemeler kükürt dioksitin mermer ile olan reaksiyonunu %20 oranında azaltmıştır. Gözlenen bu azalma mermer yüzeylerinde kullanılan koruyucu malzemelerin su fazında mermerin çözünürlüğünü (Suzuki T. et al., 1986; Hanumantha R.K et al., 1988) veya kükürt dioksitin absorbsiyonu azaltması ile açıklanabilir (Altwicker E.R., and Kleinstreuer C. 1982). Kullanılan koruyucu malzemeler aynı zamanda diğer çalışmalarda (Borgwardt 1976) gözlendiği gibi kalsiyum sülfit hemihidratın alçı taşına dönüşmesinde geciktirici bir etki de göstermektedir.

Tarama elektron mikroskopu (SEM) analizlerinden, test mermer örneklerinde oluşan alçı taşı kristallerinin boyutlarının on ile üçyüz mikron arasında olduğu tespit edilmiştir (Şekil 3b). Oluşan alçı monoklinik, prizmatik ve yer yer ikizlenmiş kristal yapılarına sahiptir. Tween ve Abil Quat sürülmüş mermer örneklerinde oluşan kalsiyum sülfit hemihidrat kristalleri bir ile beş mikron arasında, alçı taşı kristalleri ise on ile otuz mikron arasındadır (Şekil 3c,d). Paraloid B72 sürülmüş mermerlerde (Şekil 3e) gözlenen alçı taşı ve kalsiyum sülfit hemihidrat oluşumu (Şekil 3f) ise kükürt dioksit gazının ve su buharının bu polimer filminden geçerek mermer ile reaksiyona girdiğini göstermektedir.

SONUÇ

Mermer yüzeylerinde kullanılan yüzey aktif malzemeler (Tween ve Abil Quat) kükürt dioksitin mermer ile olan reaksiyonunu %20 oranında azaltmıştır. Bu sonuç, bazı yüzey aktif malzemelerin gelecekde kültür varlıklarının hava kirliliğinin etkisinden korunabilmelerinde kullanılabilecek potansiyel malzemeler olabileceklerini göstermektedir. Bu çalışmada, mermer yüzeyinde kullanılan paraloid B72 polimeri ise kükürt dioksit gazının mermerin içine girmesine engel olamamıştır. Taşdan farklı özelliklere sahip olan polimerlerin uzun vadede vereceği zararlarda göz önüne alınırsa, bu malzemeler, kalkerli taşların hava kirliliğinin etkisinden korunmasında kullanılabilecek doğru malzemeler değildir.

135

Page 144: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Tablo 1. 546 saatin sonunda oluşan %ağırlık artışları ve reaksiyon ürünlerinin miktarları

Örnek % Ağırlık Artışı

(gram/m2)

C a S 0 3 . 0.5H2ü (gram/m2)

C a S 0 4 . 2 H 2 ü (gram/m2)

Toplam Ürün

(gram/m2) Test 10.06 0.59 3.92 _ 0.19 21.72 _ 1.05 25.64

1.24 Tween 5.34 0.39 14.83 1.84 4.20 _ 0.52 19.03

2.36 Abil Quat

7.75 _ 0.27 9.60 0.15 11.65 0.19 21.25 0.34

Paraloid 8.91 __ 0.73 8.65 0.51 10.50 0.62 19.15 1.13

40000 2000.0 1400,0 8000 4CC0.0 2000.0 1400.0 300.0

4000.0 2000.0 1400.0 800.0 4000.0 2000.0 '•400.0 8X0

Şekil 2. Reaksiyona girmiş mermer örneklerin 546 saatin sonundaki Kızıl ötesi spektıaları

Blank: Test G: Gypsum H: Kalsiyum sulfit hemihidrat C: Kalsit

136

Page 145: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Şekil 3a . Reaksiyona girmemiş test mermer Şekil 3b. Reaksiyona girmiş test mermer

örneklerin Tarama Elektron Mikroskop örneklerin Tarama Elektron Mikroskop

görüntüleri: Kalsit kristalleri (x2200) görüntüleri: Yüzeyde alçı taşı ve yüzeyin

altında kalsit kristalleri (xl200)

Şekil 3c. Abil Quat sürülmüş mermer

örneklerinin reaksiyondan sonraki Tarama

Elektron Mikroskop görüntüleri: kalsiyum

sülfite hcmihidrat vc alçı taşı kristalleri

(x2200)

Şekil 3d. Tween sürülmüş mermer

örneklerinin reaksiyondan sonraki Tarama

Elektron Mikroskop görüntüleri: kalsiyum

sülfite hemihidrat ve alçı taşı kristalleri

(x2200)

137

Page 146: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Şekil 3f. Paraloid B72 sürülmüş mermer

örneklerinin reaksiyondan sonraki Tarama

Elektron Mikroskop görüntüleri: kalsiyum

sülfit hemihidrat ve alçı taşı kristalleri

(\2200)

REFERANSLAR

Altvvicker E. R., and Kleinstreuer C., (1982). "Sulfur dioxide absorption, oxidation, and oxidation inhibition in falling drops: An experimental/modelling approach" Heterogeneous Atmospheric Chemistry, Geophysical Monograph 26, American Geophysical Union, Washington. D.C., pp. 178-186.

Borgwardt R.H., (1976). " Limestone Scrubbing of SO," EPA/RTP Pilot Plant. Progress Report, pp. 23-27.

Böke H„ Göktürk H„ Caner -Saltık E.N. Demirci Şahinde (1999). "Effect of Airborne Particles on S02 - Calcite Reaction" Applied Surface Science, Vol.140, 1-2, page 70-82

Böke H. (1995). Effect of some particulate matter and organic compounds on the deterioration of limestone monuments in polluted atmosphere", Ph.D Thesis, METU library, p. 185.

Böke H.. Göktürk H., Caner -Saltık E.N. (1994). "A Quantitative Analytical approach in the Determiııation of Reaction Products During the Transformation of Calcium Carbonate into Gypsum", The Conservation of Monuments in the Mediterranean Basin, Proceeding of the 3 International Symposium, Vasco Fassina, Heinrich Ott, Fulvio Zezza , Ed., Venezia, pp.85-88.

Elfving P., Panas I., Lindqvist O., (1994). "Model study of the first steps in the deterioration of calcareous stone I. Initial surface sulphite formation on calcite", Applied Surface Science, Vol.74, pp. 91-98.

Gauri K.L., Popli R., and Sarma A.C. (1982/1983). "Effect of relative humidity and grain size on the reaction rates of marble at high concentration of S02" Durability of Building Materials, 1, pp.209-216.

Gauri K.L., Doderer G.C., Limscomp N.T., and Sarma A.C., (1973). "Reactivity of treated and untreated marble specimens in an S02 atmosphere" Studies in Conservation, 18, pp. 25-35.

Şekil 3e. Paraloid B72 sürülmüş mermer

örneklerinin reaksiyondan önceki Tarama

Elektron Mikroskop görüntüleri (x2200)

138

Page 147: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Hanumantha R.K., Antti B.M., and Forssberg K.S.E., (1988). "Mechanism of oleate interaction on salt - type minerals, part I. Adsorption and electrokiııetics studies of calcite in the presence ofsodium oleate and sodium nıetasilicate", Colloids Surfaces, 34, pp. 227-239.

Skoulikidis T.N.. and Beloyannis N., (1984). "Inversion of marble sülfat i oıı -reconversion of gypsum films into calcite on the surfaces of monunıents and statııes", Studies in Conservation, pp. 29. 197-204.

Suzuki T., Iııomata S., and Sawada K., (1986). "Adsorption of phosphate on calcite" J. Chem. Soc.,Faraday Trans. l . ,82 ,pp . 1733 - 1743.

139

Page 148: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 149: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

o r h u n y a z ı t l a r ı n ı n k o n s e r v a s y o n d u r u m u ü z e r i n e g ö z l e m l e r

Dr. Bekir ESKİCİ - Y. Selçuk ŞENER

Abstract

Irıvestigations were carried out on Tonyukuk tomb group in Nalayh, as well as Bilge Kağan, Kültigin and two anonym tombs in Köle Saydam at Mongolia to determine their state of pres er vation. During the examination period of three weeks no conservation efforts have been made on the monuments, whereas extensive documentation was undertaken to determine their condition. Stages of the project can be summarized asfollows:

Ali the monuments and related fragments were given number s in their context. A plan showing the location of each monument in the complex was drawn. Monuments were then measured individually cınd a detailed examination of their material, techniques of workmctnship and unique features was made. Factors causing deterioratioıı and types of physical, chemical and biological damage were determined for each monument. A detailed photographic documentation was made and samples were collected for mineralogic, chemical and biological analysis of material for further investigation.

"TİKA - Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı" koordinatörlülüğü ve Prof. Dr. M. Oluş Arık başkanlığında sürdürülen "Moğolistan'daki Göktürk Yazıtlarının Kazı ve Restorasyonu Projesi" nin 22 Haziran - 20 Temmuz 1997 tarihleri arasında gerçekleştirilen ilk aşamasında, beş ayrı mezar topluluğundaki kitabe ve diğer heykeltıraşlık ürünü taş eserlerin konservasyon durumlarının tespiti ile ilgili araştırma ve incelemelerde bulunulmuştur1. 1997 yılı sezonunda, sonraki yıllarda anıtlar üzerinde gerçekleştirilecek olan koruma ve onarım çalışmalarında uygulanacak yöntemlerin belirlenmesi için belgeleme çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Bu amaca yönelik anıtlar üzerinde yapılan ortak çalışmalar genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

' Bu bildiri metni, projede görev alan bildiri sahipleri tarafından çalışma sonrasında hazırlanmış ve Temmuz 1997'de proje başkanlığına teslim edilmiş ön inceleme raporu metninin aynıdır.

Page 150: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Mevcut durumda olan her eser ve eser parçası ait olduğu topluluğa göre numaralandırılmış; eserlerin külliye içinde konumlarını gösteren krokileri çıkartılmıştır. Bu numaralandırma, ekip içerisinde çalışan fotogrametri ve topografya grubunun belgelemeleri için de bir ön hazırlık oluşturmuştur. Ayrıca her eserin ölçüleri alınmıştır. Topografya grubunun çalışmaları ile eserlerin alandaki yerlerinin belirlenmesi; fotogrametri grubunun çalışmaları ile eserlerdeki bozulma haritalarının işaretlenebileceği çizimlerin hazırlanması amaçlanmıştır.

Eserlerde sonraki aşamada gerçekleştirilecek konservasyon ve restorasyon çalışmalarını yönlendirmesi amacıyla mevcut durumun tespitini öngören ön inceleme çalışmasında eserlerin tanımı, malzeme ve işçilik özelliklerinden oluşan tanıma ilişkin veriler yanında, bozulma faktörleri ve bozulma şekilleri ile fiziksel, kimyasal ve biyolojik tahribatlar bütün ayrıntılarıyla her eser üzerinde detaylı olarak belirlenmiş ve envanter fişlerine kaydedilmiştir. Envanter çalışmasına ek olması ve bozulma haritalarının hazırlanması amacıyla, her eser ayrıntılı fotoğraf ve slaytlarla belgelenmiştir. Ayrıca, gözlemsel verilerin doğrulanması ve kesin sonuçlara ulaşabilmek amacıyla malzeme özelliklerinin, bozulma tipleri ve derecelerinin ayrıntılı incelenmesi ve mineralojik, kimyasal ve biyolojik analizlerin yapılabilmesi için eserlerden numuneler alınmıştır.

ANITLARIN MEVCUT DURUMLARININ TESPİTİ

I- TONYUKUK MEZAR ALANI

İnceleme ve tespit çalışmaları 23 - 28 Haziran 1997 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Mezar alanı demir parmaklıklı basit bir çitle çevrili ancak bakımsız ve korunaksızdır. Bu çitle çevrili alan içinde iki yazıt, oturan ve ayakta duran beş insan heykeli, iki amorf balbal taşı, barka ait kısmen kırık altı lahit taşı ve dört kaide parçası yer almaktadır. Yazıtların doğu istikametinde belirli aralıklarla uzanan bir kısmı yatık bir kısmı ayakta toplam 271 balbal taşı tespit edilebilmiştir. Son 11 balbal bir yay çizerek kuzey doğuya doğru uzanmaktadır.

Yazıtlar ve diğer eserlerde malzeme olarak renk ve kristal yapıları farklı dört ayrı granit türü kullanılmıştır.

Birinci yazıt 243 cm. yüksekliğinde, geniş kenarı 42 cm, dar kenarı 34 cm. genişliğinde dikdörtgen prizma şeklindedir. İkinci yazıt 240 cm. yüksekliğinde, geniş kenarı 45 cm. dar kenarı 38 cm. genişliğindedir.

142

Page 151: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Doğrudan toprak zemine dikili olarak duran yazıtlardan ikinci yazıt birinci yazıta oranla daha fazla tahrip olmuştur. Bu durum, çevresel faktörlerin yanında, malzemenin diğerinden farklı olarak daha iri kristal yapıda olmasından da kaynaklanmaktadır. Bu yazıtta aşınma daha fazla olduğundan yazı karakterleri net seçilememektedir. Bunun yanında, her iki yazıtta da ısı değişimleri, yağmur ve don olaylarından kaynaklanan derin ve kılcal çatlaklar, yüzeysel dökülmeler ve kabuk atma şeklinde yapraklaşmalar görülmektedir. Ayrıca kısmi kırılmalar ve parça kayıpları da olmuştur. Kuş pisliklerinin de salgıladıkları asitli bileşiklerle yüzeyde erimelere neden olduğu tespit edilmiştir. Yazıtların alt kısımlarındaki kenar yüzeylerinde, hayvan sürtünmesinden kaynaklanan aşınmalar ve yağlı leke şeklinde koyulaşmalar oluşmuştur . Bunların dışında, yazıtlar üzerinde araştırmacıların yazıları daha kolay okuyabilmeleri için değişik zamanlarda uyguladıkları boya kalıntıları görülmektedir (Resim 1).

Mezar alanı içinde yer alan diğer eserlerin çoğu kısmen veya büyük ölçüde kırıktır. Çatlaklar, yüzeysel dökülme, yapraklaşma ve hayvanların süıtünerek oluşturduğu yağlı koyu lekeler özellikle heykel ve balballarda yoğundur. Lahit taşlarında ise bu bozulmaların yanında, yüzeylerde biyolojik patina oluşumları (yosun ve likenler) görülmektedir. Bu lahit taşlarının işlenmiş yüzeylerindeki yüzeysel oyma bitkisel motifler büyük ölçüde dökülmüş ve aşınmış, kompozisyon seçilemez hale gelmiştir (Resim 2).

Resim 1. Tonyukuk I. Yazıt, detay, yapraklaşma, boya kalıntıları ve dökülmeler.

143

Page 152: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

II - BİLGE KAĞAN MEZAR ALANI

Çalışmalar 1 - 4 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Külliye basit bir demir parmaklıkla çevrilidir. Parmaklıkla çevrili alan içinde yere düşmüş ve kırılmış dört parça halinde yazıt, yazıtın kaidesini teşkil eden parçalanmış ve büyük K ı s m ı toprak altında olan kaplumbağa heykeli, oturur vaziyette tasvir edilmiş üç insan ve bir aslan heykeli bulunmaktadır. Çitm batı tarafında ise, ayakta tasvir edilmiş yerde yatık vaziyette bir insan heykeli ile bir sunak taşı yer almaktadır. Doğu yönde çoğu toprağa gömülü amorf balbal dizisi uzanır.

Resim 2. Tonyukuk mezar alanı, lahit kaide levhası, derin çatlama ve yosun oluşumu.

Yazıtta ince kristal yapılı gri mermer, heykellerde gri damarlı beyaz mermer, sunakta ise iri taneli granit kullanılmıştır.

Kırılmış olan yazıt dört parçaya ayrılmıştır. Parçalardan ikisi ejderli tepelik kısmına aittir.

Doğu yüzü yukarıya bakar şekilde yerde yatık duran yazıtın büyük parçası 238 cm. uzunluğunda, geniş yüzü 127 cm., dar yüzü 50 cm. genişliğindedir. Yazıta ait ikinci parçanın uzunluğu 122 cm.dir.

Yazıtta kısmen kırılmış parça kayıpları, derin ve uzun çatlaklar, yazılı yüzeylerde lokal dökülmeler, dökülmeye maruz şişme ve yapraklaşmalar

144

Page 153: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

görülmektedir (Resim 3). Harf karakterleri özellikle dar kenarlarda büyük ölçüde aşınmış ve okunması güçleşmiştir.

Yazıt yüzeyinde önceki yıllarda kalıp almak için kullanılan ve sonrasında iyi temizlenmemiş olan yer yer silikon kalıntıları görülmektedir. Silikon kalıntılarının zamanla alttaki harf karakterlerini daha fazla tahrip ettiği anlaşılmaktadır. Kısmi kırılmaların dışında sunak ve heykeller yazıta oranla daha iyi durumdadırlar. Ancak bu eserler üzerinde de derin ve yüzeysel çatlamalar, tane ufalanması ve yüzeysel dökülme oluşumları görülebilmektedir (Resim 4,5).

Ayrıca, gerek yazıtta gerekse bazı heykel yüzeylerinde muhtemelen çevredeki çobanlar tarafından dökülmüş olan lokal zift kalıntıları görülmektedir.

Resim 3. Bilge Kağan yazıtı, büyük parça, kabuk dökülme, çatlaklar ve yapraklaşmalar.

145

Page 154: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 4. Bilge Kağan mezar alanı, insan heykeli (BKH3), ufalanma, ve aşınma.

III - KÜLTİGİN MEZAR ALANI

Resim 5. Bilge Kağan mezar alanı, mermer insan heykeli, parça kaybı derin çatlamalar.

Çalışmalar 5-10 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Külliye korunaksız basit bir demir parmaklıklı çitle çevrilidir. Çitle çevrili alan içinde yazıt ve yazıta ait iki küçük parça, beş parça halinde kaplumbağa heykeli, iki koç ve sekiz insan heykeli ve büyük ölçüde kırılmış iki heykel parçası, ikisi primitif olarak insan şeklinde işlenmiş üç balbal, barka ait on iki kaide taşı ile nereye ait oldukları tespit edilemeyen değişik boyutlarda yirmi yedi adet amorf taş bulunmaktadır. Çitin dışında ve yakın çevresinde ayrıca beş adet amorf taş parçası, sunak ve sunağa ait bir parça yer almaktadır.

Yazıtın doğu istikametinde çok sayıda balbal dizisi uzanmaktadır.

Yazıtta ince kristal yapılı gri mermer, heykellerde beyaz damarlı gri mermer, barkın kaide taşlarında beyaz mermer, sunakta iri taneli granit kullanılmıştır.

146

Page 155: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Yazıt ejderli tepelik ile birlikte 335 cm. yüksekliğinde olup, geniş yüzü 132, dar yüzü 46 cm. genişliğindedir.

Orijinal yerinde olmayan yazıt, muhtemelen 20.yüzyıl başlarındaki bir müdahale sonucu sunaktan kesilerek elde edilen taş kaide üzerine oturtulmuştur. Yazıtın orijinalde kaplumbağaya oturan kaide (veya dip) kısmı büyük bir ihtimalle ayağa kaldırıldığı sırada kesilmiştir.

Ejderli tepeliğin güney tarafı kırılmış ve iki parça halinde yazıtın yanında bulunmaktadır. Yazıtın güney batı kösesinde, üstte her iki yüze doğru genişleyen ve zemine doğru daralarak uzanan büyük bir parçası kopmuştur. Moğol bilim heyeti tarafından, kırılan bu kısma ait bir parçanın Ulaan Baatar'daki Tarih Enstitüsü'nde saklandığı söylenmektedir. Yazıtın güney doğu köşesinde de daha küçük boyutlu kırılmalar olmuştur.

Kırılmaların dışında, yazıtın bütün cephelerinde derin ve kılcal çatlaklar, lokal dökülmeler ve yüzeysel aşınma, yer yer de kuş pisliklerinin neden olduğu erimeler gözlenmektedir (Resim 6). Aşınma ve erimenin yoğun olduğu kısımlarda yazı karakterleri seçilememektedir.

Çince yazılı geniş yüzün güney kenarındaki bordür süslemelerinin nedeni anlaşılamayan bir şekilde ince uçlu bir alet ile kazınarak tahrip edildiği anlaşılmaktadır.

Yazıt ve yazıta ait iki kırık parça üzerinde, Japon uzman ekibi 22 - 29 Haziran 1997 tarihleri arasında koruma amaçlı bir çalışma gerçekleştirmiştir. Gözlenebildiği kadarıyla önce yüzeysel bir temizlik yapıldığı, derin ve kılcal çatlaklara sertleştirici <?njekte edildiği, yüzeye koruyucu bir reçinenin aplike edildiği anlaşılmaktadır. Müdahale sonrasında yazıt ve iki parça polietilen (naylon) poşet içine alınmıştır. Eserin bozulma sürecini yavaşlatma amacına yönelik bu uygulama teorik olarak doğru olmakla birlikte, çevre şartlarına açık ortam için kalıcı bir çözüm olmaktan uzaktır.

Yazıtın orijinal kaidesini oluşturan kaplumbağa heykeli kırılmış ve beş parçaya ayrılmıştır. Parçalardan birinin yüzeyinde bulunan yazıların büyük kısmı aşınmış ve dökülmüştür.

147

Page 156: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 6. Kültigin mezar alanı, yazıt, kuzey cephe, parça kaybı, çatlama ve kabuk dökülmeler.

Heykellerin hepsinde başlar kırıktır. Bunun dışında bazılarında kısmi, bazılarında da büyük boyutlu kırılmalar olmuştur. Kırılan parçalar kayıptır. Çoğunda derin çatlaklar, aşınma ve ince tabakalar halinde dökülmeler olmuştur. Ayrıca bazı heykeller ve taşlar üzerinde liken ve yosunlardan oluşan lokal biyolojik patina görülmektedir.

Sunak taşının bir kenarı, üzerindeki izlerden de anlaşıldığı kadarıyla keskilerle kesilmiş ve yazıta kaide olarak kullanılmıştır. Artan parçası yazıtın yakınma atılmıştır.

IV - ANONİM-1 MEZAR ALANI

İnceleme ve belgeleme çalışmaları 8 - 10 Temmuz tarihleri arsında gerçekleştirilmiştir.

Kültigin mezar alanının yaklaşık 1 km kadar kuzey batısında yer alır. Bark kısmında kısmi bir kazı yapıldığı anlaşılmaktadır. Mezar alanında barka ait kısmen toprağa gömülü ve kırık beş lahit taşı, bir koç, bir oturan insan heykeli ile şekilli üç balbal bulunmaktadır. Balballardan ikisinin ön yüzlerine primitif tarzda kabartma insan şekli verilmiştir. Bunlardan biri üzerine kazınarak kotaz işareti işlenmiştir. Aynı işaret daha basit olan üçüncü balbalda da vardır.

148

Page 157: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Barkın doğu istikametinde çoğu büyük ölçüde toprağa gömülü balbal dizisi uzanır.

Heykellerde beyaz damarlı gri mermer, lahit parçalarında ve balballarda granit türü taşlar kullanılmıştır.

Koç heykeli Kültigin mezar alanındaki koç heykelleriyle aynı üslupta ve özelliktedir. Başı kırık olan koçun bir boynuzu kısmen kalabilmiştir. Gövdesi kırılmış ve üç parçaya ayrılmıştır. Sırtında derin bir çatlak vardır.

Oturan insan heykelinin kolları ve göğsünden itibaren üst kısmı tamamen kırılarak kaybolmuştur. Gövdede çatlaklar, lokal yüzeysel dökülmeler görülmektedir.

Balballarda bozulma daha yoğundur. Büyük tabakalar halinde parça kayıpları, derin çatlaklar vardır. Ayrıca heykel ve balballarda hayvan sürtünmesinden kaynaklanan koyu yağ lekeleri oluşmuştur.

Barktaki lahit taşları büyük ölçüde kırık ve kısmen toprak altındadır. İki taşın görünen ön yüzlerinde yüzeysel oyma bitkisel motifler görülmektedir. Ancak yüzeyleri büyük ölçüde dökülerek tahrip olmuş; kompozisyonun tanımı güçleşmiştir.

V - ANONİM- II MEZAR ALANI

İnceleme ve belgeleme çalışmaları 10 - 12 Temmuz tarihleri arsında gerçekleştirilmiştir.

Anonim I mezar alanının 500 m. kadar kuzeyinde yer alır. Bark çalışma grubu tarafından yeni keşfedilmiştir. Diğerlerine göre daha küçük olan barkta, kısmen kırık üç lahit taşı, 20 m. kadar doğusunda primitif üslupta insan şekli verilmiş bir balbal bulunmaktadır. Doğu istikametinde yaklaşık 1 km. kadar balbal dizisi uzanmaktadır. Çoğu yatık ve toprağa gömülü olup yüzeyde 39 balbal taşı tespit edilebilmektedir.

Lahit parçalarında Anonim I'dekilerle aynı granit türü kullanılmıştır.

Lahit taşlarının ikisi büyük ölçüde toprağa gömülü, diğeri yüzeyde ve kısmen kırıktır. Yüzeydeki taşın batı yüzünde yüzeysel oyma bitkisel motifler görülmektedir. Malzeme, teknik ve üslup Anonim I'deki taşlarla aynıdır. Kenarlarda derin çatlaklar, yüzeyde dökülme ve aşınma oluşmuştur. Diğer lahit taşlarının yüzeyde kalan kısımları liken ve yosunlarla kaplıdır.

149

Page 158: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

İnsan şeklindeki balbalın sol kenarı ve göğsünden üstü kırılmıştır. Belinde şerit halinde basit bir kemer ve sağ omuzu seçilebilmektedir.

SONUÇ

Yukarıda kısaca belirtildiği gibi, anıtlar her türlü tahribata açıktır. Özellikle + 40 C dereceden - 20 C dereceye kadar varan gece ile gündüz arasındaki ısı farkı, şiddetli rüzgar, yağmur ve don olayları gibi iklimsel şartlar eserlerin bozulmasında birinci derecede rol oynayan faktörlerdir. Bunlara bilinçli ya da bilinçsiz insan eliyle verilen zararlar ve hayvansal faktörler de eklenebilir. Özellikle çevrede yaşayan çobanlar ve hayvan sürüleri eserlere değişik boyutlarda zarar verebilmektedir. Eserlere ait kırılan parçaların veya eserlerin kendilerinin yerlerinin değiştirilmesi hatta kaybolması riski vardır. Eserlerin bozulma süreci her geçen gün hızlanmaktadır. Bozulmayı durdurmak ve hiç olmazsa mevcut durumlarının iyileştirilerek korunması için acilen bilimsel ve kapsamlı müdahale yoluna gidilmelidir. Mümkün olan en kısa sürede, eserlerin bozulma sürecini hızlandıran çevresel faktörlerden izole edilmesi; korumanın sağlıklı ve kalıcı olması için uygun ortamların sağlanması gerekmektedir. Bu da, ancak kapalı ve korunaklı bir mekan içinde sağlanabilir. Bunun için öncelikle anıtların yakın çevresinde yapılması planlanan depo - müze binalarının ve restorasyona yönelik tam donanımlı bir laboratuvar teşkilinin bir an önce tamamlanması, buna bağlı olarak eserlerin bu mekanlara taşınmaları ve ihtiyaç duydukları acil konservasyon müdahalelerinin uygulanması gerekmektedir. Japon heyetin Kültigin yazıtı üzerinde yapmış olduğu müdahale örneğindeki gibi, yerinde gerçekleştirilen koruma çalışması kısa vadeli çözümden öteye gitmeyecektir.

150

Page 159: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

s a f r a n b o l u ' d a ö z g ü n ç e ş m e l e r d e k o r u m a v e r e s t o r a s y o n

u y g u l a m a l a r ı n ı n d e ğ e r l e n d i r i l m e s i

Dr. Erdal EREN

Çevremizde, ekonomik olanakların azlığı ve kentin yoğunlaşması halinde, geleneksel çevre ve tek yapı korunabilmesi güçlüğü ortaya çıkar. Tek yapı ve sit ölçeklerinde korumanın gayesi, insanın kültürel geçmişinin belgeleri olan eserleri, mümkün olduğunca bozulmaları ve değişmelerini önleyerek gelecek kuşaklara aktarmaktır.

Kültürel varlıkların yaşamlarını sürdürmeleri için yapılması gerekli "müdahale dereceleri" uygulayıcılar tarafından doğru bilinmemektedir. Korumada başarısızlığı getiren diğer başlıklar ise şunlardır:

1- Kültür varlığının değeriyle müdahale biçimini karıştırmak,

2- Kültür varlığının değerinin saptamasında tarihi nitelik ve mekan boyutlarının değerlendirilmesi,

3- Kültürel (tarihsel, belgesel, simgesel, sanat), morfolojik (özgünlük, tek olma özelliği, eşsiz olma, homojenlik), duygusal (anı ve izler) ve işlevsellik rol oynar.

Safranbolu'daki özgün çeşmelerin korunması Kültür Bakanlığı'nın bünyesinde saklı olmasına rağmen, 1990 yılında yerel yönetim tarafından 56 kadarı sentetik boya ile boyatılmıştır. Bilinen tarihi M.Ö. 3000 yılına kadar uzanan Safranbolu'nun, böylesine önemli taşınmaz kültür varlıklarından olan özgün çeşmelerin, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu nun kararı ve iznini almadan yapılmış olan bu müdahale, çeşmelerin özgün görünümlerini yitirmelerine neden olmuştur.

TARİHSEL BOYUTTA SAFRANBOLU

Safranbolu, tarihte "Paphlagonia" olarak adlandırılan bölgede bulunmaktadır. En geniş sınırlarıyla doğuda Kızılırmak, batıda Sakarya nehri, kuzeyde Karadeniz ve güneyde Ankara yakınlarına kadar uzanan bir alanı kapsamaktadır. Bu yörede, M.Ö. 1300 yıllarına kadar süren bir devlet kurmuş olan ve Hititlerle akraba oldukları bilinen topluluk Gasgaslardır.

151

Page 160: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Daha sonra yörede egemen olan kavimler sırasıyla Hititler, Dorlar, bölgeye adlarını veren Paphlagonar, Kimerler, Lidyalılar, Persler, Kapadokyalılar, Elenler (eski Yunanlılar) Pontlar, Galatyalılar, Bitinyalılar ve Romalılardır. Kent, tarih boyunca belirtmeye çalıştığımız bu uygarlıklarını yaşamıştır. 13 ve 14. yüzyıllarda Sinop-Gerede-İstanbul ticaret yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi olan Safranbolu'da Sadrazamlar ve Osmanlı Sarayı'na yakın devlet adamları ikamet etmişlerdir. Bölgede yaşayan uygarlıklardan ve özellikle Osmanlı döneminden kalma 1000 eser bugün doğal ve çevresel dokusu ile birlikte korunmaktadır. Tümülüsler, kaya mezarları, Cinci Hanı ve Hamamı, Köprülü Mehmet Paşa Camii, İzzet Mehmet Paşa Camii, Yemeniciler ve Demirciler Arastası, Su Kemeri, Tabakhane, Hükümet Konağı, Eski Hastane, Saat Kulesi, türbeler, sayısız konaklar ve çeşmeler bu eserlerden bazılarıdır. Bugünkü haliyle Safranbolu eşsiz bir "Açıkhava Müzesi"dir.

ÖZGÜN ÇEŞMELERİN DURUMU

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 1991 'de aldığı kararla, özgün çeşmelerin üzerindeki boya tabakasının geriye alınarak korunmaları konusunda Kültür Bakanlığı ile koordineli bir çalışmaya geçilmesi hususu Milli Saraylar Daire Başkanlığından istenmiştir. Kurum adına 1991 yılının Haziran ayında, özgün çeşmelerdeki kötü malzeme ve yanlış işçilik sonucu oluşmuş bozulmayı teşhis etmek, malzemelerin analizlerini sonuçlandırmak ve uygun temizleme, sağlamlaştırma ve koruma yöntemlerini belirlemek için görevlendirildim.

Özgün çeşmelerin koruma uygulama yöntemlerine geçmeden önce genel anlamda yapı taşlarının korunma prensiplerini belirtmemiz gerekir:

Korumanın amacı, insanın kültürel geçmişinin belgeleri olan eserleri, mümkün olduğunca bozulmalarını ve değişmelerini önleyerek gelecek kuşaklara aktarmaktır. Tarihi eserlerin biçimleri kadar, yapıldıkları malzemenin niteliklerinin ve yapım teknolojisinin de olduğu gibi korunması büyük önem taşır.

Şimdiye kadar teorik ve deneysel olarak eski eserlerde yapı malzemelerinin yıpranmasını önleyecek ve teknik özelliklerini koruyacak formüle edilmiş tek bir yöntem bulunmuş değildir. Bununla beraber, edinmiş olduğumuz bilgi her özel durum için malzeme üzerinde etkisiz, hatta zararlı olacak yöntemleri ayırt edip kullanmamızı sağlayacak düzeydedir. Buna rağmen günlük uygulamalarda formüle edilmiş yöntemler daha fazla

152

Page 161: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kullanılmaktadır. Çünkü bu işi yapan kişiler, iyi veya kötü bir iki metodu uygulayacak bilgiye-beceriye sahiptirler. Dolayısıyla eski eser korumasında en önemli basamaklardan biri ve ilki olan belgelemeyi yapmaya gerek duymamaktadırlar. Halbuki eski eserde, koruma, belgelemeden tedaviye uzanan ve sürekli kontrol edilerek yapılması gereken basamaklar dizisinden oluşur.

Taş Eserde Koruma Basamakları;

a) Belgeleme (doküman, rölöve, restitüsyon, restorasyon projesi)

b) Teşhis (malzeme, analizler)

c) Temizleme

d) Sağlamlaştırma ve/veya Koruma

e) Bakım

şeklinde olmakla beraber gerektiğinde bu sıra değiştirilebilir. Örneğin aşırı yıpranmış bir eserle ilgilenilirken önce sağlamlaştırma sonra temizlik yapılması gerekebilir.

Teşhis, eserin yapım malzemesinin mevcut durumunun anlaşılmasıdır. Doğru seçim ancak malzemenin tanınması (minerolojik, petrografik, kimyasal ve fiziksel özellikleriyle) ve çevre mekanizmasının (CO 2, S02-NH3, NOx) is, toz gibi hava kirliliği, çözünebilir tuzlar, nem-ısı değişikliği, biyolojik etkenler, taşın işleme şekli, kullanılan bağlayıcıları) malzeme üzerinde neden olduğu değişim ve/veya bozulmaları belirledikten sonra mümkün olabilir.

Anıt (veya taşınmaz kültür varlıklarının) eserlerin hava kirliliği, malzemenin bozulma ürünleri ve mikroflora ile siyah bir kabukla kaplanmış olduğu sıkça görülür. Temizlemenin amacı taşa zarar veren her türlü kirliliğin çözünmeyen veya az çözünebilen kabuk oluşumlarının, çözünebilir tuzların, değişik cins taşların restorasyon tabakalarındaki is, toz, mikro organizma, paraziıik bitkilerin, kuş veya hayvan pisliklerinin uzaklaştırılmasıdır. Özellikle kimyasal yöntemlerin kullanılması gerektiğinde uygulama sıralamasının değerlendirilmesi oldukça önemlidir. Bu durumlarda da iki veya daha fazla temizleme yöntemi birleştirilerek uygulama yapılabilir. Taş temizliğinde önerilebilecek yöntemleri sıralarsak;

* Atomize (Zerre) su püskürtme yöntemi:Yüzeydeki çözünebilir veya az çözünebilir kabukları uzaklaştırmak için basit fakat en çok kullanılan yöntemdir. Uygulamanın çok uzun sürmesi (en az 12 saat) nedeniyle,

153

Page 162: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kullanılan su miktarının çok az olmasına rağmen harçları az da olsa suda çözünen duvarlarda stukko veya çok gözenekli tuğlalarda, tuz ve donma sorunları olduğu zamanlarda bu temizleme yönteminin kullanılması tavsiye edilmez.

* Absorblayıcı kil ve kağıt hamurları: Bileşimi ve yapısı birbirine benzeyen sepiolite ve attapulgite, killer arasında en iyi sonucu verenlerdir. Bu yöntemi tuz, yağ, mum benzeri sorunları olan yüzeylerin temizlenmesinde kullanmak oldukça faydalıdır. Deiyonize su ile hazırlanan kağıt hamuru da özellikle çözünebilir tuzlar gibi inorganik kirliliklerin temizlenmesinde kullanılır.

* Absorblayıcı Jeller: Jeller, dik yüzeylere uygulanmak için kalmlaştırıcı (thickener) eklenmiş çok zayıf bazik karışımlardır. pH'ın 5.6 (nötr veya çok az bazik) civarında tutulması, yıpratıcı etkiyi azaltmak ve zararlı yan ürünlerin oluşmasını önlemek için gereklidir. Jelin etkinliğini artırmak için, uygulama esasında, üzerinin ince plastik örtü veya alüminyum folye ile kapatılarak çözücünün buharlaşmasına engel olunması gerekir. Jel taş üzerinden su ve gerekirse plastik fırça ile temizlendikten sonra deiyonize su ile yıkanır.

* Kontrollü Kumlama: Bu tip mekanik temizleme ancak küçük bir ağızdan mikro cam küreler, kum ve alumina gibi aşındırıcılar düşük basınçla (1.5-3 atm) püskürtülerek yapılırsa etkili ve güvenli olurlar. Ağızın çapı ve püskürtme basıncı (hızı) ayarlanabilir olmasına rağmen mekanik temizleme yöntemi olduğu için kontrolün önemli kısmı uygulamayı yapan operatörün elindedir. Çok özel durumlarda ultrasonik temizleyici spatül, bistürü gibi kazıyıcı aletlerde dikkatli biçimde kullanılabilir.

Ülkemizde taş temizliğinde genel olan ve sıkça kullanılan yöntemler aslında önerilmeyen yöntemler sınıfına girerler. Örnek vermek gerekirse,

- Asit-baz kullanılarak yapılan temizleme,

- Kontrolsüz kuru-yaş kumlama ile temizleme,

- Tarak, tel fırça, spiral veya zımpara gibi mekanik temizlemeler,

- Yüksek basınçlı su veya buharla temizleme,

- Yakarak (Pürmüz lambası) temizlemeler gibi.

Taşın temizlenmesinden sonra gerekirse (genellikle gerekir) sağlamlaştırma ve koruma işlemi yapılır. Sağlamlaştırma, taşın kohezyonunu, mekanik özelliklerini artırmak ve yıpranmış tabakaların

154

Page 163: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

sağlam taşa yapışmasını sağlamak için sağlamlaştırıcı maddenin, taşın bozulmamış kısmına kadar nüfuz ederek polimerleşmesidir. Taş sağlamlaştırıcı maddeler organik ve inorganik maddeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. İnorganik maddeler organik maddelere göre daha uzun ömürlü olmakla beraber daha kırılgan ve daha az elastiklerdir. Organik maddeler ise güneş ışığında etkilenip kolayca bozulmalarına rağmen daha elastik ve taşın mekanik özelliklerini daha fazla artıracak güçtedirler. Sağlamlaştırma işlemi yapıldıktan sonra aşağıdaki önlemler alınarak koruma işlemi yapılmalıdır:

- Çevredeki taşa zarar veren kaynakların uzaklaştırılması veya en azından azaltılması,

- Gerekirse yüzeye uygun olan koruyucu maddenin uygulanması,

- Düzenli periyotlarla bakım yapılması gereklidir.

Kullanılan sağlamlaştırıcı ve koruyucu maddelerde:

- Geri dönebilirlik (reversibilite)

- Malzemenin doğal görüntüsünü bozmama (doku ve renk olarak),

- Uygulandığı yüzeyde sulara karşı geçirimsiz, ama taşın nefes almasına engel olmama,

- Dış etkenlere karşı dayanıklı olma,

- Zamanla renk değiştirmeme,

- Fiziksel özelliklerinin taşın fiziksel özelliklerine uygun olması gibi nitelikler mutlaka aranmalıdır. Bu da ancak her defasında sağlamlaştırılacak ve korunacak taşlarla yapılacak testlerde (fiziksel dayanıklılık, donmaya su emmeye, ışığa, tuza dayanıklılık gibi) belirlenebilmektedir. Bu nedenle belirli tip taş için, araştırma ve testler yapılmadan, sağlamlaştırıcı ve koruyucu önermek mümkün değildir. Bakım yapılmadığı takdirde kirlenme -yıpranma sorunları gittikçe hızlanarak ortaya çıkar.

ÖZGÜN ÇEŞMELERİN KORUNMALARIYLA İLGİLİ UYGULAMA

Safranbolu ilçesindeki kentsel sit alanında bulunan tarihi çeşmelerin üzerindeki boya tabakalarının temizlenmelerinin uygulamalarıyla ilgili strüktürel yapılarını oluşturan özgün taşların cinsi, karakteri, fiziksel özelliklerini belirlemek için yerinde analizler yaptım. Başlıklarla;

1-Tarihi çeşmelerin strüktürel yapısını oluşturan özgün taşların, sarı renkte, fazla yoğun olmayan malta taşı karakterine uygun nitelikte, diğer taraftan bir kısmının küfeki taşı niteliğinde oldukları gözlendi. Yakın tarihte, 1991 yılında yerel yönetim yetkililerince macunsuz sentetik yağlı boyanın çeşitli renkleri ve tonlarıyla çeşme taş yüzeylerinin boyanmış olduğu saptandı. Ayrıca laboratuvar analiz testleri yapabilmek için parça örnekler alındı.

155

Page 164: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

2- Arasta Arkası Sokak ve Mescit Sokaktaki dört adet çeşmede çok küçük bir yüzey üzerinde iki aşamalı temizleme metodu uygulandı.

3- Sentetik boya tabakalarını toluen adlı kimyasalla pamukla tampon yapıp, alüminyum folye ile hava ile teması kesilerek temizleme işlemi yapıldı.

4- İkinci aşamada methanol dichlormthan adlı kimyasalla pamukla üçüncü maddedeki uygulama on'ar dakikalık bekleme süreleriyle tekrarlandı.

5- Tekrar toluen ile son temizlik yapıldı.

6- Özgün taş tabakası üzerine çok eskilerde ve her sene yerel halkın yapmış olduğu katmanlar halindeki veya bir katman halindeki kireç esaslı tabaka ortaya çıkarıldı. Bazı çeşmelerde bu kireç tabakanın çivit mavisi renkte toprak boya karışımı ile yapıldığı görüldü.

7- İlçe halkının kendi evinin yakınında bulunan bu çeşmeleri kireç esaslı boya ile boyamaları yüzünden, sentetik esaslı olmaması, yeni yapılan yağlı boya tabakasının taşın yapısına işleyemediği tespit edildi.

8- Temizlenen yüzeye AB57 metodu kimyasal temizleme uygulaması yapıldı. Kir, yağ ve benzeri, doğanın, hava kirliliğinin yapmış olduğu etkiler ortadan kaldırıldı.

9- Temizleme işlemleri tamamlandıktan sonra gerekirse yüzeye uygun olan koruyucu maddenin uygulanması irdelenmeye alındı.

10- Temizleme ve koruma metodları sonucuna göre uygulama metodları belirlendi. Hava, ısı, nem ve gece-gündüz ısı farkları göz önüne alınarak temel uygulama tarihlerinin Nisan ayından Ekim sonuna değin olunması karara bağlandı.

DEĞERLENDİRME

Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü uzmanı restoratör bir mimar ile, maddi masrafların yüklemini Safranbolu Belediye Başkanlığı'na verilmek üzere, Milli Saraylar Daire Başkanlığı adına benim koordinasyonumda uygulamayı yaparak yukarıdaki metodlar çerçevesinde 10 adet çeşmenin I. Aşama temizlik çalışmaları tamamlanmıştır. Ayrıca Safranbolu Meslek Yüksek Okulu öğretmenleri ve öğrencilerine. Hükümet Sokağı'nda bulunan 138A envanter nolu çeşmede istenmeyen boyalarının ortadan kaldırılması ve AB57 metodu temizleme uygulaması teknik bilgileri aktarıldı.

156

Page 165: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

1995 yılında I. Aşamaları tamamlanan ve diğer boyalı çeşmelerin ikinci aşamalarına geçilmesi konusunda yine Milli Saraylar Daire Başkanlığı uzmanları denetimhde Safranbolu Meslek Yüksek Okulu öğrencileri tarafından temizleme çalışmalarının yapılması, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdirlüğü'nce istenmiştir. İlgili Meslek Yüksek Okulu'nca bu çeşmelerin rölöveprojelerinin yapılması görüşüne varılmıştır.

SONUÇ

Yeniden yapı/aşan toplumsal bir mekanizmada örgütleşme modelinde (sivil örgütleşme) devlet politikasında korumaya ağırlık verilmediği, yerel yönetimlerin bu konuda daha duyarlı ve ekonomik katkılarının sağlanmadığı ve geleneksel çevıede kaybolnakta olan koruma bilinci tekrar yaratılmadığı sürece gerek tek yapı, gerekse de kentsel sit alanındaki tarihi çevre ve koruma çalışmalan yapılan eski eserler, vurdum duymazlıklarla yok olmaya devam edeceklerdir.

Çizin 1. Vaziyet planında ilgili çeşmelerin yeri.

157

Page 166: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 1. Tarihi Safranbolu ilçesinin görünüşü.

138-A

Resim 2. Hükümet Sokaği'ndati özjün çeşmenin boyanmışhali (Env.No.138 A)

158

Page 167: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 3. Sentetik boya tabakaları önce toluenle, ardından dichlormethan ile temizlenme

aşaması (Env.No.138 A)

Resim 4. Temizlenen yüzeye AB 57 metodu kimyasal temizleme uygulaması yapılması

(Env.No.138A)

159

Page 168: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 5. Pamukçu Han'ın arkasında Karagözüm Sokağı'nın köşesinde bulunan özgün

çeşmenin temizleme aşaması (Env.No.10A)

KAYNAKÇA

1- Doğan KUBAN, "Türkiye'de Restorasyon Sorunları, Restorasyon ve Malzeme Seçimi Sempozyumu", Yapı End.Merkezi, 19 Aralık 1991.

2- Cevat ERDER, "Tarihi Çevre Bilinci" O.D.T.Ü. Mimarlık Fak.. Yayını. No:24. Ankara, 1975.

3- Feridun AKOZAN, "Türkiye'de Tarihi Anıtları Koruma Teşkilatı ve Kanunlar", Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yayını. No.47, İstanbul 1977.

4- M.Erdal EREN "Safranbolu İlçesindeki Kentsel Sit Alanında Bulunan Tarihi Çeşmelerin Üzerindeki Boya Tabakasının Temizlenmelerinin Uygulanması ile İlgili 2 Rapor", 1991. 1995, Milli Saraylar Daire Başkanlığı.

5- M.Erdal EREN. "Dolmabahçe Sarayı Yapı Taşlarının Bozulma Nedenlerinin Saptanması ve Korunması Üzerine Bir Araştırma", Doktora tezi. Yıldız Teknik Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü (basılmamış), İstanbul, 1998.

160

Page 169: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

o s m a n l ı a r ş i v i ' n d e k i c â m i v e t ü r b e t a m i r â t ı i l e

i l g i l i b i r k a ç b e l g e

Doç. Dr. Ayşe ÜSTÜN

Abstract

Like in other nations, Turks, îoo have commited themselves to restore and honour the ruins of old and new buildings and monuments situated in the regions and territories they have controlled. We can see the trcıces of these restorations which had taken place in era of Seljuks, Anatolian Rulers ancl the Ottoman Empire. Information about materials used and the technicjues employed and details on aesthetics are very scarce or virtually not being made public. The documents survived to date mostly refer to financial aspects of buildings such as expenditure lists, wages paid to workers or type of the materials supplied for constructions. Those recovered documents hardly refer to any traditional techniques and application methods used during construction stages.

Majority of registration documents on mosqııes and tombs bııilt in Ottoman territories are in the files of the Ottoman Archives kept by the Premier's Department of the Republic of Turkey. If the texts contained in the various documents are scientifically assessed, there will be more Information revealed on the traditional aspects of buildings constructed and it will cast light on our history of arts as well as to the social and economical features of the era concerned.

Most of the documents containmg such Information for the period of

1826-1915 (old calendar H.1242 -H.1334 ) are in the Restoration and Estate Books kept by the Bab-Ali Registry Department (the Central Office of the Imperial Government of the Off oman Empire), the Premier's Department, the Ministries of Exterior, Finance and Estate of the Ottoman Empire.

Diğer uluslar gibi, Türkler de, yurt tuttukları bütün ülke ve beldelerde yıkılmaya yüz tutan eski ve yeni birçok çeşitli binaları ve abideleri tamir ve ihya etmekten kendilerini alamamışlardır. Bunun Anadolu'daki izlerini. Selçuklular'da, Anadolu Beylikleri'nde ve Osmanlılar'da görebiliriz.

161

Page 170: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

İmparatorluk topraklan üzerindeki câmi ve türbelerin çoğu, gerek devlet ileri gelenleri, gerekse halk tabakasından kişiler tarafından inşâ ettirildikten sonra vakfedilmişlerdir. Vakfeden kişilerin hazırladıkları vakfiyelerde, yapının gelir kaynakları tespit edildikten başka, bunun yanı sıra, yönetim ve işleyiş şekline ait eserler arasına binaların devamlı tamir ve bakımını belirten şartlar da konulduğu görülür. Vakfiyeler dışında, yapıların tamirleriyle ilgili resmî devlet kayıtları da bulunmaktadır.

Günümüzde, Osmanlı dönemi yapılarından olan câmi ve türbelerin çoğu, malzeme, teknik ve estetik ayrıntıları içeren belgelerle tanınmış veya tanıtılmış değillerdir. Bu belgeler, çoğunlukla masraf listeleri ile, işçi ya da malzemenin te'minine ve malzemenin niteliğine aittir. Belgelerin geleneksel teknik kavramları ve uygulama yöntemlerini anlatan açıklama bölümleri oldukça azdır.

Osmanlı imparatorluğu toprakları üzerinde inşâ edilmiş olan câmi ve türbelere ait kayıtların büyük bir kısmı, T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndedir. Yapıların tamirâtına ait çeşitli defter ve belgelerdeki metinler, bilimsel bir şekilde değerlendirildiği zaman; mimarlık ve sanat tarihimiz açısından yapıların inşâsı, tamir-tecdîd gibi aşamaları ve ayrıca dönemin sosyal, ekonomik ve kültürel özellikleriyle ilgili bilgiler verir.

Bu bilgilerin yer aldığı kayıtların büyük bir kısmı, Tamirat, Masraf, Evkaf Defterleri ve 1242/1826 - 1334/1915 tarihleri arasındaki Evkâf, Dâhiliye, Mâliye, Nâfia ve diğer iradeler ile, Bâb-ı Âlî Evrak Odası Sadâret Evrakı ve Cevdet Evkâf katalogları içinde bulunmaktadır.

Osmanlı Arşiv kataloglarındaki câmi ve türbe tamirâtıyla ilgili defter ve belgelerde, hem hânedanın ve saray ileri gelenlerinin hem de halk tabakasının yaptırmış olduğu eserlerin isimlerine rastlıyoruz. Bizim çalışma konumuz, daha çok İstanbul'daki; padişah, vâlide sultan, eşi, kızı, oğlu ile sadrazamların yaptırmış olduğu mimari eserlere aittir. Bunun yanında diğer mefrûşâtın yenilenmesini ve tamirini anlatan belgeler de (Ör. BOA, İ.E. 1323 S. 22 / 10; EV. HMH. 5432 / 1177 Ş. 19 v.b.) vardır. Câmiye yeniden alınacak kaliçelerin cinsi, altına döşenecek hasırın çeşidi ( Mısır hasırı gibi), adedi, kaliçe ve hasırın konulacağı kerevetin türü, hangilerinin tamir edileceği, seccâdelerin (meselâ, Uşak seccadesi gibi) nereden alınması gerektiğini, onların adedi, fiyatı ve boyutlarını anlamak mümkündür. Bu tür defter ve belgeler, tamamen uzmanlık gerektiren, ayrı bir araştırma konusudur.

162

Page 171: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Kağıt dosyalar içinde saklanan belgelerin, bazen tek yaprak olduğu, bazen de birden fazla ekinin bulunduğu görülmektedir. Çok istisnaî olarak bu eklere, ilgili yapının bir plânı ile Avrupalı bir kişinin kendi el yazısı ile yazdığı raporunu da bulmak mümkündür (BOA, İ.E. 1312 B. 18/11). Ancak, el yapımı kağıtlar üzerine yazılan bu kayıtların korunmasındaki aksaklıklar giderilmediği sürece, bunlar yok olmaya mahkûmdurlar. İklim şartları, kurt yenikleri ve dikkatsiz araştırmacılar bu durumu daha da arttırmaktadırlar.

"İrade" denilen belgelerdeki metinler bilimsel bir şekilde değerlendirildiğinde; yapıların adı, bulundukları semt, kimin yaptırdığı, hangi vakfa bağlı olduğu, tamir olunacak yerlerin keşifnâmesini hazırlayan kişiler ve kurumlar (Ör. BOA. MV. 9583 vb.), tamir olunacak yerlerin isimleri ve hasarın neden meydana geldiği, kullanılacak malzemeler, ortaya çıkan masrafın bedeli ve bunun nereden karşılanacağı (Ör: BOA, İ.E. 1310 Ra. nr. 17; BOA, İ.D. 37061) ve tamiratı yapacak şahsın adını bulmak mümkündür.

Evkaf-ı Hümâyûn Nezâreti'nin Şûrâ-yı Devlet Dâhiliye veya Mâliye Dairesi'ne havale ettiği yazı, ilgili kurumda görüşüldükten sonra sadrazama sunulmakta, o da padişaha sorup görüşünü aldıktan sonra, cevabını yazının geldiği ilgili birime göndermektedir. Yapılarla ilgili tamirat belgelerinin kronolojik bir sıra takip ettiğini görmekteyiz.

Belgelerde çoğunlukla iki tarih mevcuttur. Bunlardan biri Hicrî tarih, diğeri de Mâlî (Rûmî) tarihdir. Ayrıca, belgelerin bazılarında sadrazamın ismi ve serkâtibin adı (BOA, İ.E. 1314 S.12) ile ilgili birimin mührü bulunmaktadır. Dolayısıyla bir yapının ne kadar sürede, ya da ne kadar sıklıkla onarım gördüğünü anlamak mümkün olmaktadır.

İncelediğimiz defter ve belgelerdeki câmi, mescid ve türbelerin büyük bir kısmı, padişahın "cümle-i hayrât-ı şerifesi"nden (BOA. İ.E. 1313 Ra. 8) "evkaf-ı celile cümlesinden", "evkaf-ı şerîfe hayrâtından" vakıflar ile; evkaf-ı mazbuta (BOA, Ş.D. 2491), ya da evkaf-ı mülhaka'ya (Ör. BOA. İ.E. 1311 S.7), yahut da haremeyn-i muhteremeyn'e (BOA. Ş.D. 1474) bağlı yapılardır. Bunların tamir masrafları için gerekli olan paranın, ya Mâliye Hazînesi'nden ( Ör. BOA, Ş.D. 3334; İ.D. 36930; BOA. İ.E.1313 N.8. vd.) veya Evkaf Bütçesi Tamırât Tertîbi'nden (Ör. BOA. İ.E.1313 N.30/15; BOA, İ.E.1311 N.l) ya da Haremeyn Hazînesi'nden (Ör. BOA, İ.E.1311 Ra.6) yahut da yapının vakfınca (BOA, İ.E, 1311 N.l; BOA, İ.E. 1312 B. 26/17) karşılanmaktadır.

163

Page 172: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Yapının tamiri yapılacağı zaman, kaide-i tasarrufa uyulması gerektiği hatırlatılarak, tamiratın daha hesaplı bir şekilde gerçekleşti- rilmesi istenmekte ve 1 mecidiye'nin karşılığı 20 guruş olduğu halde, bir noksanıyla 19 guruştan hesaplanması özellikle belirtilmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz hususlara uygun olarak muhtelif tarihlerdeki iradelere bir göz gezdirelim:

1278 tarihli evkaf eki olmayan Dahiliye iradesinden Teşvikiye, Dolmabahçe ve Nusretiye Câmilerinin minarelerine konulan paratonerlerin masrafı; Kapan-ı Dakîk'de (Un kapanı) Kasr-ı Hümâyûn ve Kayalı Furun yanındaki câmi ile Koca Mustafa Paşa câmiinin son keşfinin yapıldığı ve tamirine başlanması; Dolmabahçe Câmii'nin minaresini tamir ederken düşüp ölen Taşçı İbrahim ile Hammal Mehmed'in mirasçılarının her birine (9 kişi) maaş bağlanmasına dair bilgiler verilmiştir.

1281 tarihli Dâhiliye iradesinde Tahtakale'deki Rüstem Paşa Câmii'nin yıkılmış olan duvarlarıyla, bazı tamiri lâzım gelen yerlerinin keşif ve tespit edilen eksikliklerin tamirât masraflarının, Yuvan Kalfa eliyle yapılması ve sonunda ikinci keşfin de yapılarak, gerekenin Evkaf-ı Hümâyûn Nezâret-i Celîlesi'ne bildirilmesi; yine aynı câmiye ait 1312 M.15 tarihli Evkaf iradesinde Evkaf-ı Mazbûta'dan olan Rüstem Paşa Câmii'nin muhtâc-ı tamir yerlerinin keşifnâmesi hazırlanarak, masrafın vakfa kaydedilmesi ve ödetilmesi hususunda bilgiler bulunmaktadır.

İstanbul Eminönü Bahçekapı semtinde Hatice Turhan Sultan tarafından inşâ ettirilen Yeni Câmi'ye ait birçok keşf ve tamir belgesi mevcutdur.

-1310 Z. Nr. 4 nolu iradede, câminin "muhtâc-ı tamir olan" mahalle-rinin Evkaf Hazinesi'nce keşfinin yaptırıldıktan sonra, kaide-i tasarrufa da dikkat edilerek masrafın vakıfça karşılanması;

-1311 S. Nr. 12 tarihli iradede, câminin köprü cihetindeki kapısı poyraza karşı olduğundan, rüzgarlı ve fırtınalı havalarda zorluk çekildiği, kış günlerinde bazı hayvanların kapı perdesi yanına bırakıldıklarının anlaşıldığı ve bu durumu ortadan kaldırmak için zikr- olunan kapının önüne demirden iki kapılı camekân inşâ edilmesi ve masrafın Evkaf-ı Hümâyûn Tamirât memuru vasıtasıyla vakfa masraf olarak çıkarılması ve ödetilmesi;

164

Page 173: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

-1311 C. 14 tarihli iradede, câminin Mahfel-i Hümâyûn bekçi odasına giden yolun korkuluğuyla duvarının yıkılması sonucu yeniden inşâsı için keşf yapılması ve masrafın yapının vakfa masraf olarak geçilmesi;

-1312 Ra. 16/15 tarihli iradede, câmi-i şerif ile Hatice Valide Sultan Türbesi'nin muhtâc-ı tamir olduğu, bozulan kurşunların Evkaf-ı Tamirât-ı Memûrîn nezareti altında hazînenin kurşun müteahhidi tarafından keşf ve tamirâtının yapıldıktan sonra masraf miktarının vakıfça karşılanması;

-1313 C. 26/12 tarihli iradede, Hatice Valide Turhan Sultan Tiirbe-i Şerîfesi'nin muhtâc-ı tamir olduğu ve masrafın vakfa kayd edilmesi gerektiği belirtilmektedir.

-Örneğin: BOA. İ. Evkaf 1313 N. 8 no'lu iradede, Şehzâde Sultan Mehmed Câmii'nin "muhtâc-ı tamir mahallerinin" ya da "hareket-i arzdan rahneder olan yerlerinin tamir ve termîmine" gibi muğlak ifadeden sonra, heyet-i fenniyenin keşf yaptığını ve masrafın kaça mal olacağına dair ifade vardır.

-BOA. İ.E. 1312 S. 18/14 no'lu iradede, Şehzâde Sultan Mehmed Câmii'nin minarelerinin keşfi ile, türbenin, türbedâr ve muvakkithâne ve müezzin ve kayyim odalarının muhtâc-ı tamir oldukları beyan edilmektedir. Aynı câminin 1314 S. 12. no'lu belgesinde câminin kurşunlarıyla, derz, hatıi ve çârçûbelerinin tamir edilmesi gerektiği, hem kurşunların, hem de sair tamiratın da sâbık kurşun müteahhidi Hüseyin Efendi tarafından yapılması istenmektedir.

-1269 tarihli (M.V. 9638) iradede, Divan Yolu'nda bulunan İL Mahmud Türbesi'nin bahçe kapıları üzerindeki kurşundan yapılma süslemelerin tahrip olduğu ve bunların yerine dökme demirden yenilerinin yapılarak tekrar düzenlenmesi ve bu işin, Sıvacıbaşı Ohannes Kalfa tarafından yapılması gerektiği kayıtlıdır.

-1311 Ra. 20 tarihli Evkaf iradesinde, yine aynı türbe ve muvakkit-hânesi sebil kurşunlarıyla, diğer yerleri ve mefrûşâtının tamir edilmesi ve yenilenmesi için keşf defteri hazırlanması; kurşunlarının Hazine-i Evkafın kurşun müteahhidi ve Evkaf Bütçesi Tertîbi 'nden karşılanması istenmektedir.

-1312 M.7 tarihli Evkaf iradesinden, Sultan II. Mahmud'un hayrât-ı şerîfelerinden olan 1000 câmi ile minaresinin 1308 /1890 senesinde yapılan

165

Page 174: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

keşifleri sonucunda; keşf defterinde adı geçen câmilerin ve minarelerinin tamir edilmesinin gerektiği ve masraflarının Evkaf-ı Hümâyûn Nezâreti'nden karşılanması lüzûmu belirtilmektedir.

* * *

Bizans İmparatorluğu döneminde inşâ edilen ve İstanbul'un fethinden sonra Osmanlılar'ın büyük önem verdiği yapıların başında gelen Ayasofya Câmii'nin tamiri ile ilgili birçok belge mevcuttur. Muhtelif tarihlere ait olan bu belgelerde, câminin sürekli olarak bakım ve onarımının yapıldığı görülmektedir. Örneğin 1265 tarihli M.V. 3661 no'lu belgede câminin içine (mihrap ve maksûrelere) döşenen tahtalardan şadırvan havlusuyla, mevcud kubbelerin ve muvakkithânenin ve tuğla minarenin gerektiği gibi tamiratı, sultan türbelerinin mekteb, medrese ve imâret-i âmirenin tamir ve termîminden bahsedilerek, tamir işleminin Ebniye-i Hassâ Müdürü nezaretinde, Kalfa Fusati'ye yaptırılması, masrafın da Mâliye Hâzinesi'nden karşılanması, gerekirse Nafiâ Hâzinesi'nden para alınarak, tamirâtın süratle bitirilmesinin istendiği, kayıtlıdır.

Yine 1265 tarihli 4066 nolu belgede, câminin 1265 senesi mart ayının sonuna kadar onarılan yerler için ayrılan paranın yetmediği ve yeterli para miktarının temin edilmesinden bahsedilmekte ve câmi tamirinin Ramazan ayına kadar bitmesi gerektiği ifadesi yer almaktadır.

1278 tarihli Dâhiliye İradesinde, Ayasofya-i Kebîr Câmii'nin 4 adet minaresinin külâhlarıyla şâir yerlerinin ve havlusunda bulunan Sultan Selim ve Sultan Murad Türbeleri'nin bazı yerleriyle türbedar odalarının tamirât müdürü tarafından yaptırılan masrafın bir kısmının ödenmediği ve bunun ödenmesi konusunda izin çıkarılması ifade edilmektedir.

1312 B.l l tarihli İrade, Ayasofya Câmii'nin 1894 depreminde gördüğü zarara ait olup deprem sırasında yapının iç ve dış kısımlarında yıpranmış sıvalarının yenilenmesi sırasında harcanacak olan masrafın sermîmârla birlikte mîmâr Valori, mîmâr Daranko ve mîmâr Serkiz tarafından tespit edilip padişaha sunulan keşf-i evvel defteridir. Mösyö Daranko'nun tespitlerine göre;

-Meydana gelen depremin hafif şiddette olmasına rağmen bina eski olduğu için daha önce oluşan çatlakların ortaya çıktığı;

166

Page 175: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

-Büyük kubbenin ziyâdesiyle şeklinin bozulduğu, cephesindeki duvarların oturmasından ve o taraftaki desteklerin basmasından câmi-i şerîfin girişindeki yarım kubbelerin yerinden oynadığını ve çatladığını, mezkûr desteklerin basmasından câminin dengesini kaybettiğini ve iki tarafta bulunan kemerlerinin ve birinci kattaki döşeme taşlarının çökmüş olduğunu anlattıktan sonra, kemerlerin dayandığı sütunların eğilmesinden mütevellid kubbenin de dayandığı desteklerin ve alt yan kemer duvarlarının çatladığını belirterek bu gibi eski tahribatın bir çok defalar sıva ve boya ile kapatılarak geçiştirilmesinin üzücü olduğunu dile getirmektedir.

-Kubbe kurşunlarının birçok yerinin yıprandığı, bazılarının noksan olduğu, bu yüzden oluşan çatlaklardan giren yağmur sularının tahribâtı daha da arttırdığı gibi sebebler sıralandıktan sonra, bunların nasıl giderileceği hakkında fikir beyan edilmektedir.

Bu rapor, Mösyö Daranko tarafından 10 madde olarak hazırlanmış olup, hem dönemin padişahı II. Abdülhamid'e hem de evkaf nazırı olan Halil Paşa'ya sunulmuştur.

-Yine Ayasofya Câmii ile ilgili 1314 M. 17-23 tarihli İradelerde, havluda bulunan Sultan Murad ve Sultan Selim Türbeleri'yle kütüphane ve sâiresinin onarılan yerleri için ayrılan paranın yetmediği ve kâfi para miktarının te'min edilmesinden bahsedilmekte ve câminin tamirinin Ramazan ayına kadar bitmesi istenmektedir.

Yukarıda sizlere sunmaya çalıştığımız belgeleri daha da çoğaltmak mümkündür. Görülüyor ki, ecdadımız, sadece eser yapıp bırakmakla kalmamış, onların tabiî ve beşerî âfetler sonucu yıpranmasına da izin vermemiştir. Bu amaçla, eserleri sık sık kontrolden geçirerek tahribatın büyümesini önlemiş ve tamirâtı en iyi bir şekilde yapacak teknik eleman kadrosu oluşturmuştur. Gerektiği zaman Avrupa'lı mimarlardan da yararlanmıştır.

Arşivlerimizde sayıları hayli kabarık olan câmi ve türbe tamirâtı ile ilgili belgelerin, ancak şimdiye kadar az bir kısmı yayınlanmıştır. Bunların öncelikle ve süratle gün ışığına çıkarılması, daha sonra da çözülerek değerlendirilmesinin yapılması, hem sanat, hem de mimarî tarihimizin eksik kalan noktalarının aydınlatılmasına büyük ölçüde yardımcı olacağı şüphesizdir.

167

Page 176: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

KAYNAKÇA

Kemal Altan; "Yeni Cami Mahfili ve Mimar Hezarfen İbrahim".Arkitekt. S: 12. İst.1937, (s.344-345).

Oktay Aslanapa; "Riistem Paşa Camii", Sanat Dünyamız, S: 18, İst. 1980. (s.2-6).

Ömür Bakırer; "Vakfiyelerde Binaların Tamirat ile ilgili Şartlar ve Bunların Uygulanması" .Vakıflar Dergisi, S: X, Ank. 1973 (s. 113-126).

Ömer Lütfi Barkan; "XVI-XVIII. Asırlarda İnşaat İşlerinin Hukuki Durumu". İktisat ve İçtimaiyat Ens. Sos. Siyaset Konferansları 14. Kitaptan ayrıbasım, İst. 1963.

Başbakanlık Osm.Arşivi Katalogları Rehberi, T.C.Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen.Müd., Osm. Arşivi Daire Bşk.Yay., no: 26, Ank. 1995

Camilerin ve Bunlara Şumuli Olan Binaların Tamir ve İnşaalanna Ait Fenni Şartname, Osmaniye Matbaası, İst. 1936

Mustafa Cczar; "Osmanlı Devrinde İstanbul Yangınlarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabii Afetler", Güz.San.Ank.Tüık San.Ens.Yay., 1, İst. 1963

Beyhan Erçağ; "İstanbul Şehzade Camii Restorasyonu", VIII. Vakıf Haftası, Ank. 1991 (s .213-228).

Orhan Erdenen; "Osmanlı Devri Mimarları, Yardımcıları ve Teşkilâtları". Mimarlık. Y.4 .S: 27. Ocak 1966 ( s .15- 18)

Murat Eriç; "Eski Eserlerimizde Malzeme Sorunları" .TAÇ, S:4, İst.1986 (s.23- 28)

Muzaffer Erdoğan; "Osmanlı Mimari Tarihinin Arşiv Kaynakları". Tarih Dergisi. S: 516. İst. 1953 (s.95-122)

Muzaffer Erdoğan; "Osmanlı Mimarisi Tarihinin Otantik Yazma Kaynakları I. Giriş". Vakıflar Dergisi, VI, 1965 (s. 111-130)

Muzaffer Erdoğan; "Osmanlı Devrinde Anadolu Camilerinde Restorasyon Faaliyetleri". Vakıflar Dergisi, s: 7, İst. 1968 (s. 149- 205)

Semavi Eyice; XVIII. Yüzyılda Türk Sanatı ve Türk Mimarisinde Avrupa-Neo Klasik Üslûbu", San.Tar.Arş.,S:IX/X, İst. 1981 (s .163- 189)

Neslihan Sönmez; Osmanlı Dönemi Yapı ve Malzeme Terimleri Sözlüğü, Yem Yayın. İst. 1997

BELGELER:

BOA..İ.E. 1310 Ra. 17

BOA..İ.E. 1310 Z.4

BOA..İ.E. 1311 S .7

BOA., İ.E. 1311 S. 12

BOA.. İ.E. 1311 Ra. 6

BOA., İ.E. 1311 Ra. 20

BOA..İ.E. 1311 C. 14

BOA.. İ.E. 1311 N. 1

BOA.. İ.E. 1312 M.15

BOA.. İ.E. 1312 M.7

BOA..İ.E. 1312 S. 18/ 14

168

Page 177: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

BOA. . İ.E. 1312 Ra. 16/ 15

BOA. , İ.E. 1312 B. 11

BOA. .İ.E. 1312 B. 18/11

BOA. , İ.E. 1312 B.26 / 17

BOA. İ.E. 1313 C.26 /' 12

BOA. İ.E. 1313 N.8

BOA. .İ.E. 1313 N .30/15

BOA. İ.E. 1314 M. 17

BOA. .İ.E. 1314 M. 23

BOA. İ.E. 1314 S. 12

BOA. İ.E. 1323 S. 21 / 8

BOA. İ.E. 1323 S. 22 / 10

BOA. İ.E. 1323 R. 2 0 / 9

BOA, İrade Dâhiliye, 20125

BOA. İrade Dâhiliye, 36930

BOA, İrade Dâhiliye, 36993

BOA, İrade Dâhiliye, 37061

BOA,Şûrâ-yı Devlet. 1474

BOA,Şûrâ-yı Devlet, 2491

BOA, Şûrâ-yı Devlet , 3334

BOA, Meclis-i Vâîâ , 3661

BOA. Meclis-i Vâlâ ,4066

BOA. Meclis-i Vâlâ , 9638

EV.HMH. 5432

Page 178: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 179: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

a s k e r i m ü z e d e r e s t o r a s y o n v e k o n s e r v a s y o n ç a l ı ş m a l a r ı

Ali GÜNGÖR

Sahip oldukları koleksiyonlar ve topluma verdikleri mesajlar yönünden diğer müzelerden ayrı özelliklere sahip olan Askeri Müzeler; Türk Silahlı Kuvvetleri' nin sosyal, tarihi ve teknik gelişimini dönemlere göre yansıtmak, dünya tarihindeki etkinliğini kahramanlığını ve yerine getirdiği görevlerini sergileyerek; Türk Milletinin milli birlik ve beraberlik duygularını geliştirmek, kendi alanındaki tarih ve askerlik ile ilgili bilimsel araştırmalar ve incelemeler için bir ortam hazırlamak, bu hususları belgeleyen kültür varlıklarının korunmasını, saklanmasını ve sergilenmesini sağlamak amacı ile kurulmuştur. Bu kültür varlıkları üzerlerindeki işlemeler, yapımında kullanılan teknikler ve malzemelerle kültür ve sanat tarihimize de ışık tutmaktadır.

Askeri Müze ve Kültür Sitesi kuruluş amacına yönelik tüm müzecilik faaliyetlerini 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile adı geçen kanuna uygun olarak çıkartılmış olan yönetmelikler, yönergeler ve üst komutanlıklarının emirlerine göre yürütmektedir.

Bilindiği gibi 1846 yılında Tophane Müşiri Damat Fethi Paşa o zamanki adıyla 'Darül esliha' (silahların bulunduğu depo/harbiye ambarı) olan Aya İrini Kilisesi' nde ilk Türk Müzesi' ni kurmuştu. Kurulan bu müze, bugün Askeri Müze ile İstanbul Arkeoloji Müzelerinin ilk temelini oluşturmuştur.

Sonraları Ahmet Muhtar Paşa'nın başkanlığında kurulan komisyon; bir yandan Türk Askeri Tarihi' ni yansıtacak yeni bir müze binası ararken diğer yandan da çeşitli silah ve toplardan oluşan eser toplama çalışmalarını yürütmüştür. Bugün Askeri Müze' nin sahip olduğu ve dünyanın en seçkin silah koleksiyonlarının oluşumu bu çalışmaların bir ürünüdür.

II. Dünya Savaşı nedeniyle Aya İrini' deki Askeri Müze faaliyetlerini durdurarak tüm malzemeleri Ankara ve Niğde' ye taşımıştır. Ne yazık ki bu taşımalar sırasında birçok eser de zarar görmüştür.

Askeri Müze'nin eserleri İstanbul'a tekrar getirildiğinde bir süre Maçka Silahhanesi bodrumlarında depolanmıştır. 1955-1959 tarihleri arasında ise

171

Page 180: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Harbiye jimnastikhanesinde dört salon halinde o günün anlayışı ile yeni bir düzenleme yapılarak müze tekrar ziyarete açılmıştır.

Zamanla bu binanın Askeri Müze sergileri için yetersiz kalması ve çağdaş anlamda gelişmeye imkan vermemesi üzerine 1966 yılında eski Harbiye binasının tamamının çağdaş müzecilik atılımlarına uygun olacak şekilde restore edilerek Askeri Müze olarak kullanımına karar verilmiştir.

Yeni binaya taşıma işlemleri 10 Şubat 1993'te sonuçlandırılan Askeri Müze bu yıldan itibaren çağdaş müzecilik uygulamaları yönünden büyük bir atılım başlatmıştır ve bu çabalarını yine siz değerli bilim adamları, müzeciler ve uzmanların katkıları ile sürdürme gayreti içindedir. Uygulamalarımız esnasında ortaya çıkan bilgi eksikliklerimizle ilgili olarak bilim kuruluşlarımız olan üniversitelerimize danışmakta ve gerektiğinde işbirliği yapmaktayız. Yapacağımız her yenilikte ve değişiklikte de bilimsel görüşler almaya özen gösteriyoruz. Bilgi ve deneyimlerin paylaşımı ve aktarımı konusunda her türlü dayanışmaya, katkı almaya ve katkıda bulunmaya hazırız.

Askeri Müze 1993 yılında yeni sergileme sistemi ile ziyarete açıldıktan sonra yeni sergileme mekanları ve sergileme elemanları ile, çağdaş müzeciliğin gereği olan uluslararası müzeler konseyinin (ICOM) belirlediği standart müzecilik uygulamalarına ve teknolojinin Türkiye Müzelerine girişine de öncülük etmiştir. Kuruluşundan bu yana çeşitli isimler altında varlığını sürdüren bakım ve onarımla ilgili birim bu tarihten itibaren Restorasyon ve Konservasyon Kısmı adıyla, teşkilat ve malzemesiyle kadrodaki yerini almıştır.

Restorasyon ve Konservasyon kısmı doğrudan Müze Komutanına bağlı olarak görevini yerine getirmektedir. Kendi içinde dört ayrı birimi vardır. Kimyasal İşlem Atölyesi, Tekstil Atölyesi, Silah Atölyesi ve Fotoğrafhane. Bu birimlerin kadrosu şöyledir; Kimyasal İşlem Atölyesinde bir Kimya Mühendisi ve bir Kimya teknisyeni mevcuttur. Önümüzdeki dönemlerde bir kimya teknisyeni daha alınarak kadro tamamlanacaktır. Tekstil Atölyesinde 1 terzi ve 4 Tekstil Onarım teknisyeni, Silah Atölyesinde onarımları yürüten 1 silah teknisyeni ve 3 tüfekçi, Fotoğrafhanede 1 fotoğrafçı görev yapmaktadır.

Kimyasal işlem atölyesi tekstil atölyesinin ihtiyaç duyduğu kumaş, iplik vb. destek malzemelerinin boyama işlemlerini yapar, daha hassas işlemler uygulanan tombak, altın kakma, gümüş ve benzeri işlemeli nadir

172

Page 181: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

metal objelerin restorasyon ve konservasyonunu yapar ve silah atölyesinin ihtiyaç duyduğu solventleri, temizleme solüsyonlarını, konservasyonda kullanılacak kimyasalları hazırlar. Kağıt ve deri konservasyonu da burada yapılmaktadır. Ayrıca müze sergi salonlarının haftalık ısı ve nem kontrolleri de kimya mühendisi tarafından yapılmaktadır. Kimyasal işlem atölyesi: konservasyon işlemleri esnasında kullanılan kimyasalların zararlı etkilerini dış ortama atmayı sağlayan çeker ocak, metal objelerin üzerindeki korozyonun temizlenmesinden sonra obje üzerinde kalan kimyasal kalıntıların giderilmesini ve daha hassas bir temizliğin yapılmasını sağlayan ultrasonik banyo cihazı, bu işlemden sonra objenin hızla kurutulmasında kullanılan etüv cihazı, büyüteç, tekstil objelerin restorasyonu için gerekli kumaş ve iplikleri boyamada kullanılan karıştırıcılar ve saf su üretim cihazı, metal objelerin mekanik temizleme işlemlerinin yapılmasını sağlayan hızı ayarlanabilen pyasemen cihazı ile teçhiz edilmiştir.

Sancak, elbise ve otağ çadırlarının restorasyonunun yapıldığı tekstil atölyesinde pencereler objelerin gün ışığından gelen zararlı ışınlardan korunmasını sağlamak maksadıyla pamuklu-keten perdelerle kapatılmıştır. Ayrıca restorasyon işlemleri esnasında objeden çıkan tozlan yok etmeye, rahatsız edici kokuları gidermeye, obje ve çalışan personel için daha sağlıklı bir ortam oluşturmaya katkısı olan iki adet elekrostatik hava temizleme cihazı bulunmaktadır. Böylece restorasyonu yapılan obje dolaylı olarak temizlenmektedir. Çalışma masalarının üzeri antistatik ve hijyenik minöfle ile kaplıdır. Bu restorasyonu yapılacak objenin daha kolay ve sağlıklı bir şekilde sabitlenmesini sağlamaktadır. Çalışma masaları otağ çadırı gibi çok büyük objelerin restorasyon esnasında açılıp katlanmasını kolaylaştırması için tekerlekli yapılmışt]r.

Tüfek, top gibi büyük objelerin restorasyon ve konservasyon işlemlerinin yapıldığı Silah atölyesinde; her bir teknisyen için aydınlatmalı, büyüteçli ve pyasemen cihazlı aside mukavemetli krom çelik tezgah masaları mevcuttur. İnorganik objeleri konservasyona hazır hale getirmekte kullanılan bir adet Steam cihazı bulunmaktadır. Steam cihazı gerektiğinde ultrasonik banyo cihazından sonra kalıntıları temizlemek için de kullanılmaktadır. Bu cihaz genellikle kıvrımlı ve çok parçalı, temizleme işlemi esnasında her noktasına ulaşılması güç olan objeleri daha iyi temizlemekte kullanılmaktadır Restorasyon ve konservasyon faaliyetleri esnasında atölyede oluşabilecek insan sağlığına zararlı olan gazları dışarı atarak içeriye temiz hava pompalayan bir havalandırma sistemi mevcuttur.

173

Page 182: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Restorasyon ve Konservasyon işlemi yapılacak olan objeler her yıl Kasım ayında oluşturulan bir heyetle tespit edilerek ilgili birimlere bildirilir. Bu heyette Restorasyon ve Konservasyon Kısım Amiri, Silah Teknisyeni, Kimya Mühendisi, Tekstil Onarım Şefi, Araştırmacı ve ilgili kısım amirleriyle gerektiğinde mal sorumluları yer almaktadır.

Planın hazırlanmasından sonra gerektiğinde bağış yoluyla müzeye kazandırı lan objelere öncelik verilerek uygulamada esneklik gösterilmektedir. Planın çıkarılması için sergilenen ve depoda bulunan objeler tek tek kontrol edilmektedir.

Hazırlanan plana göre sergilenen ve depoda bulunan objeler mal sorumlularınca sırası geldiğinde Restorasyon ve Konservasyon Kısmına getirilir. Bu objeler envanter kartına göre kontrol edilir, zamanla meydana gelen ve envanter kartında olmayan değişikliklerin -kırık, kopuk gibi-olduğu objeler, araştırma ve geliştirme kısım amirinin başkanlığında kurulan heyetin vereceği karara göre teslim alınır. Teslim alınan her objenin fotoğrafı çekilerek, obje sicil zarfı hazırlanır. Obje sicil zarfları objeye uygulanan işlemlerin ve bu işlemlerde kullanılan tekniklerin ve malzemelerin kaydedilmesini ve bu bilgilerin bizden sonra görev alacaklara aktarılmasını sağlamak maksadıyla tutulmaktadır. Böylece uygulanan tekniklerin obje üzerindeki sonuçları uzun bir zaman dilimi için gözlem altına alınmış olur. Objeye uygulanacak yöntemin tespiti için Rest. Kons. A., Slh. Tek., Kim. Müh., Tek. Onr. şefinin katıldığı teknik toplantı yapılır. Bundan sonraki işlemler bütün aşamalarıyla uygulama tablosuna işlenerek ilgili teknisyene verilir. Uygulamanın kontrolü teknik toplantıya katılan personel tarafından yapılır.

Restorasyon ve Konservasyon işlemleri biten objelerin fotoğrafları çekilerek yine her obje için ayrı ayrı düzenlenen obje sicil zarfına konur. Objeye yapılan işlemler aşama aşama kartına işlenir. Konservasyon işlemleri esnasında kullanılan yöntem ve malzemeler kaydedilerek işlemi yapan personel tarafından imzalanır. Ayrıca bu işlemler esnasında artan, dökülen ancak objeye tutturulması mümkün olmayan parçalar, kırıntı ve döküntüler de küçük poşetler içerisinde obje sicil zarfına konur; numune ip, kumaş, deri parçası vb. gibi.

Objenin teslimi Restorasyon ve Konservasyon kısmında ilgili mal sorumlusuna yapılır. Ancak taşıma esnasında konservasyon işlemlerinin zarar görmemesi için gerekli tedbirler alınır. Örneğin tüfekler ve kılıçlar strafor kalıplara elyaf yastıklar yerleştirilerek taşınmaktadır.

174

Page 183: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Askeri Müze sergi salonlarında, depolarda ve Restorasyon ve Konservasyon Kısmında bulunan termohigrograflar ve higrometrelerle sürekli olarak ısı ve nem ölçümü yapılmakta ve bu değerler daha sonra arşivlenmektedir. Bu cihazların gösterdiği değerlerin doğruluğu kimya mühendisi tarafından 15 günde bir periyodik olarak kontrol edilir. Bütün higrometrelerin ve termohigrografların kalibrasyonları yılda bir kez ehil firmalara yaptırılmaktadır. Ayrıca ışık oranı da ölçülerek uygun değerlerde tutulmaya çalışılmaktadır.

Müze envanterinde mevcut 55000 objeden 50000'e yakını sergilenemediğinden depoda muhafaza edilmektedir. Depo gün ışığını doğrudan almayan, yangına ve hırsızlığa karşı daha korunaklı olan bodrum katta bulunmaktadır. Elbise deposunda bulunan elbiseler geniş omuzluklu ve kumaş kılıflı askılıklara asılmıştır. Bu depo nem alıcı ve elektrostatik hava temizleme cihazlarıyla donatılmıştır. Çadır deposunda bulunan saray çadırları serilmiş olarak özel yanmaz maddeyle kaplanmış raflarda depolanmaktadır. Burada da nem alıcı ve elektrostatik hava temizleyici cihazlar mevcuttur. Miğfer deposunda miğferler, üzerlerindeki konservasyon maddelerinin çizilmemesi için mukavva üzerine raflanmış olarak korunmaktadır. Bu mukavvalar her yıl değiştirilmekte nem ve mikroorganizma yuvası olması önlenmektedir. Önümüzdeki yıldan itibaren mukavvanın yerine polietilen tabakalar kullanılması planlanmaktadır. Kompaktlı depomuzda Tüfek - tabanca ve kılıçlar kompaktlar içine uygun şekilde yerleştirilmiştir. Burada bağıl nemin % 55 de sıcaklığın 18 C de sabit tutulmasını sağlayan iklimlendirme sistemi kuruludur. Bu sistem gerektiğinde devreye giren klima ve nem alıcı ünitelerden oluşmaktadır. Tüfekler strafor kalıplar içine yerleştirilmiştir. Bu kalıplar acil ve olağanüstü durumlarda (savaş, deprem, gibi) objelerin en az hasarla taşınması için de faydalı olacağı değerlendirilerek yapılmıştır.

Sancak ve bayraklardan sim işlemeli olanlar depolarda serili olarak, işlemesiz olanlar rulo yapılmış bir şekilde muhafaza edilmektedir. Sancakların her birinin arasına yıkanmış Amerikan bez diye bilinen kumaşlardan konmuştur . Bunlar geniş çekmeceli dolaplarda depolanmaktadır.

Müzede bulunan resim ve fotoğraf koleksiyonun bir bölümü sergilenmekte, ancak önemli bir bölümü de çelik kafesli ve raylı sistemli asma standartlarında duvar ve yer nemlerinden korunacak şekilde, özel aparatlar ile asılarak koruma altına alınmıştır.

175

Page 184: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resimlerin restorasyon işlemleri de resim restorasyon atölyesinde yapılmaktadır.

Şimdi sizlere restorasyon ve konservasyon işlemleri yapılmış objelerden bazı örnekler sunacağım.

Askeri Müze Restorasyon ve Konservasyon Kısmı milletimizin bize emanet ettiği bu objelerin ifade ettiği değerlerin ve anlamının bilincindedir. Onları en iyi şekilde koruyarak gelecek kuşaklara aktarmayı hedeflemektedir. Ülkemizde hemen hemen hiçbir müzenin bünyesinde ne yazık ki bulunmayan restorasyon ve konservasyon kısmına sahip olmak müzemiz için olduğu kadar ülkemiz için de önemli bir gelişmedir. Dileğimiz diğer müzelerin de benzer birimlere kavuşması böylece bilgi birikiminin artması ve bilgi alışverişi ortamının oluşmasıdır. Sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder saygılarımı sunarım.

176

Page 185: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

b r o n z k a n s e r i ( h a s t a l ı ğ ı )

Latif ÖZEN

Abstract

The laboratory for Restoration and Conservation of the Mııseum of Anatolian Civilizations generally works on the metal, mostly bronze objects. The most important faced problem on the bronze objects is the deterioration named bronze disease or bronze cancer. Recognizing for the forming and growing of this deterioration process is a necessity in order to make progress properly on the curing of bronze objects.

Bronze disease is a chemiccıl changing that occurs on the copper and copper alloy objects by the cause of chlorine ioııs. In this phenomenon, copper come down with corrosion by affection of chlorine ions. The reason for calling cancer to this type of the corrosion is the continuity of the daınage with consecutive reactions until the metal and the stable corrosion products are exhausted; once the corrosion reactions started and as long as the condition caused corrosion is not chaııged or not taken preventive measures.

Bronze disease should be focused separately in the aerobic environment (can be approved the conditions; after excavation) and anaerobic environment (can be approved the conditions; burial environment).

Examined the chemical reactions that can be happened in the both environment, explains the copper alloy objects deteriorate with a slow and discontinuous process in the anaerobic environment. However, in the aerobic environment the decay mechanism is veryfast and continuous.

When ali reactions are vvritten one under the other and added, we can notice the feedings and products of this falling down process. Also this total reaction helps the estimating the measures, prevention and curing against the disease. From the point ofview, in order to obstruct the progressing of this deterioration process, it must be prevented the participation at least one of the feeding components or prevented the formation at least one of the line reactions.

177

Page 186: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

The treatments applying in this purpose has advantages and disadvantages according to their own way. No treatment alone seems having a good sufficient.

It appears that from the developing and progressing of the disease, interfere with the resuming or growing of this process has to be done immediately afterwards the burial of the object. Otherwise, the losing of the material is unavoidable. Also no active treatment protects the object long time without taking passive measures.

Bronz kanseri olarak adlandırdığımız bozulma, bakır ve bakır alaşımlarında görülen ve klor iyonlarının neden olduğu bir kimyasal değişmedir. Bu kimyasal değişmede bakır metali klor iyonlarından etkilenerek korozyona uğrar. Bu korozyona türüne kanser denmesinin nedeni, korozyon reaksiyonları bir kere başladığında; bozulmaya neden olan koşullar değişmedikçe ve önlem alınmadığı sürece bozulmanın ardışık reaksiyonlar sonucu metal ve stabil haldeki korozyon ürünleri tükenene kadar devam etmesidir.

KATOT ANOT

İndirgenme (e tüketimi) Yükseltgenme (e" salımmı) ı /2H20+1/4 02+e" —>OH Cu° Cu+ + e

Anotta iyonlaşan bakır ortamda bulunan serbest klor iyonları ile aşağıdaki reaksiyonu verir;

cu+ + cr > Cu cı Nantokit (beyaz, mumsu)

Nantokit oluştuktan sonra gelişecek süreçleri aerobik ve anaerobik ortamlarda ayrı ayrı incelemek gerekir.

Aerobik Ortam:Oksijen seviyesi ve oksijen dolaşımın yüksek (genelde toprak üstü koşullar).

178

Page 187: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Anaerobik Ortam:Oksijen yok yada çok düşük seviyede (genelde toprakaltı koşullar).

AEROBİK ORTAMDA

Serbest klor iyonlarının varlığında oluşan nantokit nemli ve aerobik ortamda bazik bakır(II)klorür'e paratakamite dönüşür. Bu reaksiyon ([1] reaksiyonu) bir denge reaksiyonudur. Ancak bundan sonra gelişecek olaylar, bu reaksiyonun sürekli olarak sağa paratakamit oluşumu yönünde cereyan etmesini sağlar.

4CuCl + 4 H 2 0 + O, « CuCI2 3Cu(OH)2+2HC1 ...[1] Nantokit + su + oksijen ^ Paratakamit + hidroklorikasit

[1] reaksiyonunda paratakamitle ile birlikte açığa çıkan hidroklorikasit aerobik ortamda hızla metale ve +1 değerlikli bakırın diğer korozyon ürünlerine etki ederek nantokit ve su oluşturur.

tek yönlü, çok hızlı

2Cu° + 2HC1+ l /20 2 2CuCl + H 2 0 ....[2a]

Metalik bakır + hidroklorikasit Nantokit + su

çok hızlı

C u 2 0 + 2HC1 > 2CuCl + H 2 0 ....[2b] Küprit + hidroklorikasit Nantokit + su

[2] reaksiyonları aerobik ortamda tek yönlüdür ve çok hızlı cereyan eder. Bu reaksiyonlar sonucu açığa çıkan nantokit, bir denge reaksiyonu olan [1] reaksiyonunu, denklemin sol tarafına madde yüklenmesi olacak şekilde etkiler ve oksijen tüketimi ile [1] reaksiyonu sağ tarafa paratakamit oluşturacak yönde cereyan eder. Ayrıca [2] reaksiyonu sonucu nantokitle beraber açığa çıkan su, zaten sağ tarafa doğru ilerleyen [1] reaksiyonunu hızlandırır.

Böylece aerobik ortamda sağa doğru hızlı cereyan eden [1] reaksiyonu ile çok hızlı cereyan eden [2] reaksiyonları birbiri ardına devam eder. Sürekliliği olan bu proseste bütün metal ve stabil haldeki korozyon ürünleri bazik bakır(II)klorüre paratakamite dönüşür ve bakır veya bakır alaşımı olan bir eserin yok olma süreci yaşanır.

179

Page 188: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

4CuCl + 4 H 2 0 + O, ~ * CuCl2 3Cu(OH)2 + 2HC1 [1]

(Naniokit + su ) +oksijen Paratakamit + hidroklorikasit

(I) (II)

tek yönlü çok hızlı

2Cuu + 2HC1 + _ 1/2 0 2 > 2CuCl + H 2 0 ....[2] Metalik bakır+hidroklorikasit+oksijen (Nantokit + su)

(II) (I)

Ayrıca [1] reaksiyonu sonucu açığa çıkan hidroklorikasit, yine stabil haldeki küprik +2 değerlikli bakır korozyon ürünlerini de etkileyerek paratakamite dönüştürür.

2CuC0 3 Cu(OH), + 2HC1 > CuCl2 3Cu(OH)2+ 2CO, Malahit hidroklorikasit Paratakamit

4CuO + 2HC1 + 2 H 2 0 > CuCl, 3Cu(OH)2 Tenorit + hidroklorikasit + su Paratakamit

ANAEROBİK ORTAMDA

Klor iyonlarının oluşturduğu nantokit oksijen yokluğunda yalnızca su ile etkileşerek küprit (küprozoksit) yada bakır(I)oksit olarak bildiğimiz korozyon ürününü oluşturur.

2CuCl + H , 0 4 „ C u 2 0 + 2HC1 ....[3] Nantokit + su Küprit + Hidroklorikasit

Ortamda oksijen bulunmadığından tersinir denge reaksiyonu olan [3] reaksiyonu ortamın nemine göre sağ tarafa yada sol tarafa çok yavaş olarak cereyan edebilir. Ayrıca sağ tarafa doğru endotermik olan [3] reaksiyonunun yönü için sıcaklıkta belirleyici bir faktördür.

Ortamda suyun fazla olması durumunda bu reaksiyon ([3] reaksiyonu) sonucu açığa çıkabilecek olan hidroklorikasit yine ortamdaki oksijen seviyesine bağlı olarak metalik formdaki bakıra etkiyebilir.

Eğer ortamda oksijen bulunmuyorsa bu reaksiyon cereyan etmez ve eser [3] reaksiyonundaki denge durumunu koruyarak, koşullar değişmediği sürece stabil halde herhangi bir reaksiyona uğramadan kalır. Ancak

180

Page 189: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

toprakaltı koşullarda azda olsa oksijen bulunur (Toprağın içindeki boşluklarda, Eserin bünyesindeki boşluklarda (özellikle eser döküm ise), suda çözünmüş oksijen şeklinde, Toprakta bulunan aerobik ve fotosentetik mikro-organizmaların aktiviteleri ile taşınmış veya üretilmiş şekilde ve benzeri durumlarda). Oksijen seviyesi yükseldiğinde [4] reaksiyonu oluşur. Ancak bu reaksiyonla oksijen tüketilir ve oksijen bittiğinde tekrar denge kurularak, eser yeniden stabil hala gelir.

2Cu° + 2HC1 + 1/2 O, > 2CuCl + H , 0 ....[4] Metalik bakıı+hidroklorikasit+oksijen Nantokit + su

Sonuç olarak anaerobik toprakaltı koşullarda klorür korozyonu oluşmuşsa bile, ortamda yeterince oksijen bulunmadığından paratakamit oluşmaz eserde [3] ve [4] reaksiyonları meydana gelse bile, oksijen seviyesinin çok düşük olmasından dolayı bu reaksiyonlar çok yavaş cereyan eder ve oksijen tükenince durur. Böyle bir durumda metal henüz bronz kanserine yakalanmamış kabul edilir ve büyük ölçüde stabildir. Eğer proses ederse ki anaerobik ortamda çok yavaş cereyan edecektir ve ürün olarak küprit oluşacaktır ve küprit geçirimsiz tabakalar oluşturacağından metal bir süre sonra pasifizasyon sürecine girerek zaten yavaş olan reaksiyonlar daha da yavaşlayacak ve korozyon tortusu anodu elektro-kimyasal koşullara kapattığında reaksiyonlar duracak ve metal tekrar stabilleşecektir.

Dolayısıyla sonuç olarak bronz kanserinin, toprakaltı koşullarda başlayıp, toprak üstü koşullarda geliştiğini ve eseri tahrip etmeye başladığını söyleyebiliriz.

Şekil(l)'de toprak altında iken korozyona uğramış bakır yada bakır alaşımı bir eserin korozyon tabakalaşması görülüyor.

Şekil 1 k m i m m L u u m â L f

'syys^i Bu eser kazı sırasında topraktan çıkarıldığında herhangi bir nedenden

dolayı koruyucu korozyon kabuğunda çatlamalar olursa (hızlı kuruma, yanlış tutma sonucu olabilecek kırılmalar, kazı alanındaki ilk temizlik, ani ve sürekli sıcaklık değişimi ve benzeri durumlar.) Oluşan bu çatlaktan,

Bakır(II)Karbonatlar

Bakır® Oksitler

Nantokit

Metal Grenleri

181

Page 190: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

atmosferdeki nem ve oksijen korozyon kabuğunun en altında veya küprit tabakası içinde dağılmış halde bulunan nantokite ulaşırsa;

Oksijen ve su

B akır(II)Karbonatlar

Bakır® Oksitler

Şekil 2 f Nantokit

Metal Grenleri

Böylece aerobik ortamda meydana gelen reaksiyonlar dönüşümlü olarak ardarda cereyan ederek çatlaktan itibaren paratakamit oluşumu başlar.

Şekil 3

Bronz kanserine neden olan koşullar değişmedikçe bozulma gelişerek metalin diğer bölgelerine yayılacak ve metal tahrip olacaktır.

Oksijen ve su

Bakır(II)Karbonatlar

Şekil 4

Bakır® Oksitler

Nantokit

Metal Grenleri

Bronz hastalığı kendisini, yüzeyde oluşan veya korozyon tabakalarını parçalayarak yüzeye ulaşan açık yeşil granül yapılı paratakamitin görülmesi ile belli eder. Bu granül yapılı korozyon ürününün temizlenmesi hastalığın önlenmesinde faydasızdır. Çünkü bozulmaya neden olan bu reaksiyonlar dizisini bir proses kabul edersek paratakamit bu prosesin ürünü konumundadır.

^ p s ^ ^ O k s i j e n ve su

B akır(II)Karbonatlar

Bakır® Oksitler

Nantokit

Metal Grenleri

182

Page 191: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Ardarda gelen reaksiyonların toplamına bakarsak;

2Cu° » 2Cu+ +2e" Anot Reaksiyonu

H20+l/202+2e" > 2 0 H K a t o t Reaksi-™"u

-j- ^ 2CuCl Nantokit Oluşum Reaksiyonu

4 C U C 1 + 4 H 2 0 + 0 2 * ( C u C l 2 3 C U ( O H ) 2 + 2HC1

2Cu° + 2HC1 + l /20 2 » 2CuCl + H 2 0

+

4Cu° +2C1 + 4 H 2 0 + 2 0 2 » CuCl2 3Cu(0H)2+20H ya da

2Cu°+2CuCl+ 3H20+3/2 0 2 > CuCl, 3Cu(OH)2 Metalik bakır + Nantokit+ su oksijen Paratakamit

Bu prosesi durdurmak için, ya hammadde konumundakilerin ortamdan elimine edilmesi yada bu prosesi oluşturan ara reaksiyonlardan en az birinin oluşumuna engel olunması gerekir. Buna göre;

• Ortamdan metalin yok edilmesi mümkün değildir.

• Ortamda bulunan oksijen ve su(veya nem), eserlerin oksijen ve nem emici maddelerle birlikte paketlenmesi ile ortamdan uzaklaştırılabilir. Ancak eserin boyutu büyük veya teşhirlik ise oksijen ve nemi denetim altında almak çok zor hatta mümkün değildir.

• Klorürlerin metalin hemen üzerinde veya küprit tabakası içinde dağılmış olması nedeniyle, klorürleri mekanik olarak temizleyerek yok etmek bu bölgelerde korozyon tabakalarını metale kadar mekanik olarak kaldırmakla aynı anlamdadır. Ayrıca klorların tamamen mekanik temizliği de mümkün değildir.

• Bakır klorürlerin azda olsa suda çözünürlüğü vardır. Ancak bakır korozyonu tabakalardan oluştuğu için ileri yıkama teknikleri uzun süreli kullanılsa bile alt tabakalarda bulunan nantokite ulaşılarak çözülmesi çok zordur.

• Klorürlerin; elektroliz, elektro-kimyasal indirgeme ve kimyasal yöntemlerle temizliği önceki yıllarda uygulanmıştır. Ancak bu yöntemler, mevcut koruyucu korozyon kabuğunu da temizlediği için şimdiki konservasyon anlayışımızla bağdaşmamaktadır.

183

Page 192: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

• Sodyum sesquikarbonat gibi "sequestering agent" maddeler ile kloriirlerin yok edilmesi uzun zaman almaktadır ve istenmeyen etkileri vardır. İşlem ısı ve vakum altında çözünme hızlandırılarak uygulansa bile pratik değildir.

• İlk olarak Madsen tarafından önerilen ve kullanımı yaygın olan, ancak üzerinde tartışmalar hala devam eden korozyon inhibitörü Benzotriazol(BTA)'nın korozyon önleme(inhibasyon) mekanizması iki temel prensibe dayanmaktadır:

1) BTA; küprit tabakası tarafından absorbe edilip nantokit tabakası üzerine yayılarak geçirimsiz bir tabaka oluşturur.

2) BTA; anotta iyonlaşarak serbest kalan bakır katyonu ile kompleks yaparak bakırın, klorlarla veya diğer anyonlarla reaksiyona girmesine engel olur.

Anlaşılacağı gibi BTA uygulaması ile mevcut klorlar ortamdan yok edilmeden, aktivitelerinin pasifleştirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak nantokit tabakası eserin içinde potansiyel bir tehlike olarak kalır ve BTA etkisini kaybettiğinde bozulma prosesi tekrar başlayabilir.

Bununla birlikte BTA'nın kanserojen olması nedeniyle hazırlanırken dikkatli olunması, korozyon tabakaları tarafından absorbe edilebilmesi için mutlaka vakum altında uygulanması, uygulamadan önce yağlarından arındırılması gerekmektedir. Ayrıca kaplama (laklama) işleminin, eseri korumanın yanısıra BTA'yı da koruyan bir işlevi olması gerekir. Çünkü stabilizasyonda kullanılan BTA çok stabil bir madde değildir ve morötesi ışıktan etkilenerek bozulur. Bu sebeple kaplama işleminde kullanılan polimerin, UV ışınlarına karşı filtre özelliği olması gerekir. Nantokit tabakasının yoğun olduğu eserlerin stabilizasyonunda BTA'nın tek başına yeterli olmadığı ve yüksek pH'lı ortamda daha etkili olduğu rapor edilmiştir.

Sonuç olarak;

> Bronz kanseri süreci aerobik (toprak üstü) koşullarda geliştiğinden bu bozulmaya karşı müdahale eser topraktan çıkarıldıktan hemen sonra yapılmalıdır.

> Mevcut bütün stabilizasyon yöntemlerinin bazı avantajları ve dezavantajları vardır. Yoğun bir klorür oluşumunun bulunduğu durumlarda, hiçbir yöntem tek başına yeterli olmadığından birden fazla stabilizasyon yönteminin birlikte kullanılması uygundur.

> Eserin uzun süreli korunması için, bu bozulmaya karşı yapılan aktif konservasyon işlemlerinin yanında, pasif tedbirlerin de alınması gerekir.

184

Page 193: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

m a l a t y a a s l a n t e p e m a d e n b u l u n t u l a r ı r e s t o r a s y o n u

Mine ÜNSAL

Abstıact

The exccıvation of Aslantepe where is 8km.far away from Malatya has begin in 1930's by a French team with the leader Luis Delaparts' finding out a Neo-Hittite (B.CX.century) buildings remains. And it is continueig since 1961 by an Italian team from Rome Uııiversity "La Spienza" The first finding out of the metal inventions was in 1976 excavations in one of the roonıs of a ceremony bııilding (of ~B.C. IV. thousand ) which were hanging on a wall for a ceremony. There were 22 metal objects as 9 swords, 12 speartips and a metal plaqııette. The handle of one sword is rectangular silver relief work and another is decorated with scrapes as zigzag design. It is understood that the weapons are made of copper having high percent of arsenic atfter a metalurgic ancılysis. The drawings of the artifacts has done and the organic materials determined. For instance; the wooden parts on the handles of the dogger cınd spear tips arıd the cloth pieces sticked on the pots shown at the drawing designs. The thickness of the corrosion layer determined as compcıring the drawings done before and after restoration. As it is understood from the burnt clay artifacts taken off ıınder the earth the metal artifacts are excessively corrosioned and the corrosion go under the patina and reach the jewel and self of the object. Ali of the applications done mechanically and the corrosion layer taken off in layers and reach the patina level. This unigue techııiqued and elegant artifacts wlıich comes from B.C. IV. thousand to our date are wating to place and come out to sunlight to their places prepairing for them in Malatya Museum.

Malatya'ya 8 km. uzaklıkta yer alan Aslantepe Kazısı ilk olarak 1930'lu yıllarda Fransız arkeolog grubunun Luis Delaport başkanlığında İ.Ö. X.y.y.'a ait bir neo-Hitit yapının kalıntılarının ortaya çıkarılması ile başlamıştır. 1961 yılından itibaren de "La Sapienza" Roma Üniversitesi İtalyan ekibi tarafından sistemli bir şekilde yürütülmektedir.

185

Page 194: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Aslantepe kazısında ilk toplu ve çok sayıda bulunan maden buluntular, 1976 yılında yapılan kazılar sırasında, M. Ö. IV. bine tarihlenen,tören yapısının odalarından birinde törensel bir amaç için bir araya bağlanıp duvara asılmış toplam 22 adet metal objeden oluşan 9 kılıç, 12 mızrak ucu ve metal bir plaka ortaya çıkarılmıştır. Kılıçlardan birinin sapı üçgen gümüş kakmalı,bir diğeri ise zig zag kazıma desenli olarak dekore edilmişlerdir. Silahlar üzerinde yapılan metalurjik analiz sonucu yüksek miktarlarda arsenik kullanılarak bakırdan yapıldığı anlaşılmıştır.

Belirtilmesi gereken önemli bir konu, Aslantepe malzemeleri gerek teknolojik ve gerekse biçim kompozisyonu olarak Kafkas ötesi metalürjisi ile anlamlı bir benzerlik göstermektedir1. Elde edilen seramiklerden de anlaşıldığı gibi Kafkas ötesi dünya ile çoban ekonomisine bağlı göç nitelikli yer değiştirmeler olduğu görülmüş, hammadde getirerek veya metal değiş tokuşu sayesinde Malatya sakinlerine kuzey-doğu topraklarını açmıştır.

Malatya'ya yakın maden kaynakları olarak,arsenik ve bakır madeni yönünden günümüzde de zenginliğini sürdüren Diyarbakır'daki Ergani Maden havzası ve güney Kafkasya bölgesindeki farklı maden alanları olduğu bilinmektedir. Aslantepe maden buluntuları, gümüş kakma işçiliğinin özenli uygulaması ile karmaşık bir teknolojiyi belgelediği ve ilk kez kılıcın kullanıldığını da bu bölgede görmekteyiz.

Konuşmamın konusunu oluşturan maden buluntuları. 1996 yılında kazının kuzeybatı ucuna yakın bir yerde 5 metre çapında büyük bir çukur içinde zengin metal objeler ve onuruna adanmış dört ilahi kurban ile M.Ö.IV. bin yıla tarihlenen saygın bir kişiye ait görkemli mezardan ortaya çıkarılmıştır. (Resim 1.)

Bilinen en antik kral mezarı olan bu mezar, büyük taş levhalar ile dikdörtgen formlu bir boşluk içerisine konmuş mezarın monolitik kapağında tahminen kralın ölümünden sonra kurban edilen dört genç gömülmüştür. Bunlardan ikisi doğal gömü şeklinin dışında mezarın batı ucunda yaklaşık olarak kralın ayak ucuna yakın yerde atılarak mezara konmuş iki genç kız muhtemelen hizmetçi ki bunların üzerinden adak eşyası bulunamamıştır, biri kadın biri erkek olan diğer ikisi doğrudan kapak üzerine birbirine dönük biçimde yerleştirilmiştir. Başlarında ince dokuma bir örtü ve üzerinde bakır-gümüş karışımı noktasal kabartma desenli diademler, saç süsleri, bilezikler ve elbiselerindeki çok az görülen yarı bakır ve gümüş alaşımdan iğneler kurbanların yüksek sınıftan olduğunu göstermektedir.

' Antik Türkiye, Fiat - Tofa^ işbirliği, Logart Press, 1998, e-mail: [email protected] : XIX.Kazı Sonuçları Toplantısı, I. Ayrı basım, Marcella Frangipane, Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara 1998

186

Page 195: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 1. Mezarın görünüşü.

Taş kapak kaldırıldıktan sonra mezarı içerisinde yatan önemli şahıs ortaya çıkarıldı. Normal gömü pozisyonunda sağ tarafı üzerine yatırılmış önemli şahsın mezarı içerisinde sırt tarafına gelecek şekilde yığılmış 65 adet metal obje bulunmuştur. İçerisinde arsenikli bakırdan oluşan mızraklar, kılıçlar, hançerler, baltalardan oluşan bir grup toplanarak bir yana konmuş kafanın etrafı duvara dayalı olarak duran 5 adet mızrak ucu ile çevrelenmiştir, bunlardan bir tanesi 1976 yılında bulunan metal kılıçtaki gibi kabzası üçgen desenli gümüş kakma motiflerle dekore edilmiş diğer biri ise zig zag kazıma desenle bezenmiştir.

Sırt kısmında toplu olarak yer alan madenler arasında 4 mızrak, 2 kılıç (biri uzun biri kısa), çok sayıda keski ve balta, 3 kama bir tanesi kabzalı biri tahta saplı ve bunlardan bir tanesi de gümüş bakır alaşımlıdır. Bu alaşım kralın saçını süsleyen saç süsleri, yüzükler ve kolyelerde de görülmektedir. Krala ait olduğu düşünülen bakır gümüş alaşımından dövülerek yapılmış, diğerlerinden daha zengin dekore edilmiş noktasal bezemeli taç bükülerek diğer maden objelerle sırtına yığılmış objelerin üzerine konmuştur. Biri altın diğeri saf gümüşten iki spiral ile bu kadar eski çağlarda çok az rastlanan iki adet bakır kapta buluntular arasında idi. Bir tanesi geniş ağızlı, ağız kenarı kazıma desenli, diğeri kalın çeperli konik biçimindedir. Daha önceki buluntularda da olduğu gibi %9 arsenik içeren bakır alaşımı kullanılmıştır.

187

Page 196: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Kralın üzerinden iki adet çok güzel gümüş dört spiralli iğne ve kaya kristalleri, akik, gümüş ve altın boncuklardan oluşan boyunluk çıkarılmıştır3. Gömü ve mezar hediyeleri,ahşap bir satha yerleştirilmiş ve hepsi dokuma bir kumaşa sarılmışlardır. Bütün objeler toplam bakır ağırlığı 7 kg., gümüş ağırlığı ise 0,5 kg. bulunmuştur.

Maden buluntularının çoğunda organik kalıntılar bulunmuş ve bunlar üzerinde korunmuşlardır. Örneğin, genç kurbanların başında yer alan diademlerden birinde korozyon tabakası ile kaynaşarak yapışmış saç ve dokuma parçaları ele geçirilmiştir. Ayrıca kralın sarılı olduğu kumaş parçası da kapların ve metal objelerin korozyon tabakalarına yapışmıştır.

Kazı sırasında ortaya çıkarılan saç spiralli, bilezik ve yüzükler ile diademler kalın yeşil bir korozyon tabakası ile kaplı olduğu için diğer silahlar gibi bakır alaşımı olduğu düşünülmüş ve silahlar üzerinde araştırma yapılırken onlar bir kenara bırakılmışlardır. Bakır, gümüş alaşımlarında bakır daha zayıf bir metal olduğu için öncelikle bozularak gümüşün kılcal çatlaklarından yüzeye çıkarak gümüş yüzeyine yeşil renkli bazik bakır karbonatla kaplar ve görüntü bakır korozyonunu andırır. (Resim 2.)

kıucAL ^MtAK

SAK.K OSOİVO/OH _ PPrTı'|\Jfl

Ğ-U rtlUŞ «RiiTflllKı'

<SuAui$ t>rKı.< DA OLUŞflM ko&vioıb

Resim 2. Gümüş - bakır alaşımında oluşan korozyon.

Restorasyon öncesi bütün maden eserlerin çizimleri yapıldığı üzerlerinde bulunan organik malzemeler tespit edildi. Örneğin; kama ve mızrak uçlarının sap kısmında kalmış olan ahşaplar, kapların üzerine yapışmış kumaş parçaları, çizilen desenler üzerine işlendi. Restorasyon öncesi çizim ile restorasyon sonrası çizim karşılaştırılarak korozyon tabakasının kalınlığı tespit edildi (Resim 3).

1976 yılında kazının son günlerinde çıkarılan madenler Türkiye'de bir müzede restore edilmiş ve yapılan yanlış uygulama sonucu kazıdan

3 Archeo Attualita del passato, Anno XIV, numero:4 Aprile 1998, Gianfranco Chiale, Via Cossia 1328,00123 ROMA

188

Page 197: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

çıkarıldıktan sonraki çizimleri ile restorasyon sonrası çizimlerinin arasında yaklaşık 1.5 cm. küçüldüğü görülmüştür. Mezardan çıkarılan pişmiş toprak kaplardan da anlaşılacağı üzere çok yoğun tuzlu bir ortamda yer alan maden eserler aşırı derecede korozyona uğramış ve korozyon patinanın altında objenin cevherine, özüne inmiştir. Böyle bir esere uygulanacak herhangi bir kimyasal uygulama 1976 yılında çıkarılan maden eserlerde olduğu gibi patinayı tamamen yok edip yüzeyi delik deşik bir metal parçası haline getirecektir. Yapılan tüm uygulamalar mekanik olarak gerçekleştirilmiş, yüzeydeki korozyon tabakası kat kat alınarak patina seviyesine inilmiştir.

Resim 3. Restorasyon öncesi eser durumunu tespit için yapılan çizimler.

Resim 4. Yoğun korozyon nedeni ile birbirine kaynaşmış eserler.

Eserler toplu olarak mezara konduğu için zamanla oluşan korozyon nedeni ile birbirine yapıştırmışlardır (Resim 4).

189

Page 198: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Çok geniş alanlarda yapıştıkları için bisturi ile aralarına girebilmek imkansızdı. Ultrasonik titıeşile çalışan su tankı içerisinde, uzun süren bir çalışma sonucu ses dalgalarının yaratmış olduğu titreşimler ile aralarındaki korozyon kırılarak birbirinden ayrıldılar.

Gümüş bakır alaşımı yüzük, bilezik ve saç spirallerinin temizliği sırasında dikkat edilen bir konuda madenin çok yumuşak olmasıdır. Yapılan mekanik temizlik sırasında paitanın çizilmemesine, orijinal yüzeydeki bezemelerin ve kullanım sonucu oluşan çizgilerin yok olmamasına dikkat edilmiştir (Resim 5). Bu çalışmalar çok uzun zaman alsa da elde edilen ip uçları tarihin çeşitli alanlarına ışık tutacaktır.

Resim 5. Bilezik ve spiraller restorasyon sırasında.

Çalışmalar sırasında spirallerde, yüzük ve bileziklerin yüzeyinde birtakım çizgilere rastladık. Malzemenin yapımı sırasında oluşan bu çizgiler o dönem teknolojisi hakkında ipuçları sunmaktadır. Daha önce düşünüldüğü gibi dövme tekniği ile böyle yuvarlak ve pürüzsüz bir tel yapılamamaktadır. Metalurjist Alberto Caneva ile yapmış olduğumuz araştırmalar sonucu gümüş ve bakır alaşımı bir potaya dökülüyor, oluşan çubuk ince bir delikten çekiliyor ve gümüş tel oluşturuluyor. Bu tel daha sonra çeşitli boyda bükülerek uçları kesiliyor. Malatya'da altın ve gümüş işleyen ustalarda gümüş tel yapabilmek için halen bu yöntemi kullanmaktadırlar. Bizde gümüş bakır alaşımını haddeden çektirerek saç spiralleri ve bilezikler yaptırdık. Gözlemlediğimiz çizgilerin eserin üzerinde oluşan çizgilere benzerlik gösterdiği, haddeden veya bir delikten metalin geçirilmesi sırasında delik içersindeki çapakları yumuşak maden üzerinde oluşturduğu izler olduğu ortaya çıkmıştır. Dikkatli yapılan bir restorasyon çalışmasının tarihin katmanları altında kalmış yaşamı gün ışığına çıkarabileceğini hatırlayıp eser üzerindeki bütün ip uçlarını toplamak ve değerlendirmek gerekmektedir.

190

Page 199: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Çok ince gümüş bakır alaşımından dövme tekniği ile yapılmış diademlerin temizlik çalışmaları eserin kırılgan olması nedeniyle ion-exchance resin4 ve saf su kullanılarak yapılmıştır. Obje, ion-exchance resin ile kaplanır, ısıtılmış saf su ile ıslatılarak reaksiyona girer. Yavaş ve kontrollü bir uygulama olduğu için gümüşlerin temizliğinde kullanılmıştır. Suyun zararlı etkilerini uzaklaştırmak için alkol ve aseton banyolarında bekletilen eserler, bakır korozyonunun stablizasyonu için%3 lük alkol içinde Benzotıiazol çözeltisine konmuştur.

Diademler kıvrılarak birbirine yapışmış ve korozyon nedeni ile kaynaşmışlardı ion-exchace yöntemi ile aralarındaki korozyon tabakası açılıp temizlendi. Parçaların birleştirilmesi için bir taşıyıcı üzerine konarak tümlenmesi gerekmekte idi. Bunun için %10'luk Paraloid B72 kullanılarak çok ince ve renklendirilmiş Fransız ipeği üzerine yerleştirildi, çatlaklar ve kırıklar UHU PLUS ve toz boya karışımı ile yapıştırılıp sağlamlaştırıldı.

Arsenikli bakır alaşımı olan kaplardan geniş ağızlı olanının bir yüzüne tamamen kumaş yapışmıştı (Resim 6). Bu kumaş parçası yapıştığı yüzeyde korunarak madenin göründüğü yerlerde patina temizlendi ve %3'Iük alkol içinde Benzotriazol ile stablize edildi. Kabın tabanında bulunan delik kısım yine Fransız ipeği ve %10'luk Paraloid B72 ile sağlamlaştırıldı, dolgu yapılmadı.

Resim 6. Kabın yüzeyine yapışmış kumaş kalıntıları.

M.Ö IV bin yıldan günümüze kadar kalabilen bu eşsiz teknikte ve zarafetteki eserler, şimdi kendileri için yapılmakta olan Malatya Müzesi'ndeki yerlerine konmayı ve gün ışına çıkmayı bekliyorlar.

4 The corrosion and conservation of metallic antiquities and works of arts, Stambolov, T., Central Research Laboratory for objects of art and science, Amsterdam, 1985

191

Page 200: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 201: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

k n i d o s d u v a r d e k o r a s y o n u r e s t o r a s y o n - k o n s e r v a s y o n

ç a l ı ş m a l a r ı (1996-1998)

Y. Selçuk ŞENER

Abstract

Aim of this project is to restore and display the wall paintings of a Hellenistic house excavated in Knidos which are now preserved at Bodrum Museum of Underwater Archaeology. Stages of this project held behveen 1996-1998 are asfollows:

The friezes and stucco fragments were joined together and 14 friese panels were combined for further restoration. The previously applied consolidation layer and dirt underneath, as well as the soiled surfaces along the edges and on the reverse side of the friezes were cleaned mechanically. Stabilisation of the paint layer on the decorated surface and the consolidation of the frail mortar were made with the application of acrylic resins in low concentrations. İn order to join the friezes together, the original mortar layers different in thickness were levelled in an artificial mortar and fixed on an Aerolam panel. Lacunae on the panel were then soiled to obtain a momogenious texture and colour. At the final stage of the treatments, the damaged areas of original paint were restored with aquarel paints.

Proje, Knidos Antik Şehri kazılarında ortaya çıkarılan ve Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi 'nde korunmakta olan Hellenistik bir evin duvar dekorasyonuna ait parçaların restorasyonu ve sergilenmesi amacıyla yürütülmektedir. Prof. Dr. Orhan Bingöl ve Işık Bingöl başkanlığında yürütülen çalışmalar, Y. Selçuk Şener yönetiminde yüksekokul uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından sürdürülmektedir1. 2001 yılında tamamlanması öngörülen çalışmalar sonucunda, müzenin tahsis edeceği bir mekanda restore edilen parçalardan yola çıkılarak aslına uygun bir sergileme (restitüsyon ve rekonstrüksiyon) yapılması düşünülmektedir (Resim 1).

1 17.06-06-07 1996 tarihleri arasındaki çalışmalar Y. Selçuk Şener, Bekir Eskici. Cengiz Çetin, Ayşe E. Gültekin ve Nil Baydar ; 02-17-06.1997 tarihleri arasındaki çalışmalar Y. Selçuk Şener, Bekir Eskici. Cengiz Çetin, Ayşe E. Gültekin ve Biriz Aslanoğlu; 13-31 Temmuz 1998 tarihleri arasındaki çalışmalar Y. Selçuk Şener, Bekir Eskici, Ayşe E. Gültekin ve öğrenciler Yıldırım Haberal, E. Murat Özdemir ve Didem Taner'den oluşan bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir.

193

Page 202: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 1. Knidos duvar dekorasyonu, maket detayı (Tasarım: C. Çetin)

1996-1998 yıllarındaki çalışmalar, duvar dekorasyonunun önemli bölümlerinden olan frizler ve mimari elemanlara ait parçaları üzerinde gerçekleştirilmiştir.

Frizlere yönelik çalışmalar, kendi aralarında birleşenleri bulunarak panolar haline getirilen parçaların yeni bir taşıyıcı (supporto) üzerinde bütünleştirilmesi uygulamalarından oluşmaktadır. Stucco parçaları üzerindeki çalışmalar ise, birleşen parçaların tespiti, parçaların zayıflamış malzeme dokularının sağlamlaştırılması ve yüzey temizliklerini kapsamaktadır.

I. PARÇA ARAMA VE BİRLEŞTİRME ÇALIŞMALARI

İlk olarak frizler ana panolar halinde sınıflandırılmıştır. Friz grupları oluştuğunda ise küçük parçaların önce kendi aralarında birleşenleri bulunmuş, sonra da bunların ana panolardaki yerlerinin belirlenmesi sağlanmıştır (Resim 2, 3). Böylece, işlem sonunda 14 friz panosu restorasyona hazır hale getirilmiştir.

II. KONSERVASYON İŞLEMLERİ

a) Temizlik

Kazı sırasında stucco parçaları ile bazı friz parçalarının yüzeylerine, üzerlerindeki kir tabakası kaldırılmadan sağlamlaştırma yapıldığı

2 Konservasyon ve restorasyon çalışmaları Müze müdürlüğünce tahsis edilen eski Yassıada batığının sergilendiği mekanda gerçekleştirilmiştir. Oluşturulan düzenleme ile bir konservasyon atölyesi olarak kullanılan mekan aynı zamanda çalışma süresinin sonunda restorasyonu süren veya tamamlanan panoların bir kenarda toplanarak bir sonraki çalışma dönemine kadar koruma altına alındığı bir depo olarak da kullanılmıştır.

194

Page 203: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

anlaşılmıştır. Bu tabakanın ve altındaki kirli yüzeylerin temizliğinde alkol, aseton ve saf su karışımı; friz kenarları ve arka yüzeylerinde yer alan toprak kalıntılarının giderilmesi için ise fırça, bisturi ve değişik dişçi aletleri kullanılmıştır (Resim 4).

Resim 2. Parça arama ve birleştirme çalışmaları.

Resim 3. Restorasyona hazırlanmış pano, N+U frizi.

b) Sağlamlaştırma:

Frizlerde boya tabakasının korunması amacıyla yüzeye Primal AC 33 çözeltisi (%10 su içinde); frizlerin ve stucco parçalarının zayıflamış harçların sağlamlaştırılmasında ise Paraloid B 72 çözeltisi (% 5-10 oranlarında aseton içinde) uygulanmıştır (Resim 5).

195

Page 204: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Resim 4. Friz arka yüzeylerinde temizlik çalışmaları.

Resim 5. Friz harçlarında sağlamlaştırma çalışmaları.

Kıl fırçalarla yapılan bu uygulama sonucunda yeterince sağlamlaşmayan (harçlarında yumuşama görülen ve büyük oranda alçı içeren ranke parçaları gibi) harç tabakalarına işlem tekrarlanmıştır.

196

Page 205: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

III. RESTORASYON İŞLEMLERİ

a) Friz Parçalarının Yapay Harç ile Tesviyesi

Friz parçalarının, farklı kalınlıklarda olması nedeniyle harç yüksekliklerinin yapay bir harçla tesviyesi sağlanmıştır. Tesviye işleminde, Panoları oluşturan friz parçaları, kağıt havlu kaplı tezgah üzerinde ters çevrilerek birleştirilmiştir. Bu işlem sırasında ön yüzleri profilli parçalar, altlarına ahşap takoz yerleştirilerek desteklenmişlerdir. Ters çevrilen parça yüzeyleri önce harem belirlenen alanlar dışına taşmasının engellenmesi için, kenarlarda lcm genişliğinde yerleştirilen plastilin ile çerçevelendirilerek sınırlandırılmıştır. Daha sonra, Harcın yüzeye daha iyi tutunabilmesi için Mowilith çözeltisi fırça ile yüzeye sürülmüş, ardından, ince taneli kuvartz kumu ve Mowilith D-50 karışımı küçük mala ve spatüllerle friz arka yüzeyine uygulanmıştır (Resim 6). Bütün parçalarda eş yükseltinin sağlanabilmesi için yapay harç uygulanan alanlar pano üzerine yerleştirilen yükseltiler üzerinde hareket ettirilen "L" profilli alüminyum çubuklarla kontrol edilerek düzeltilmiştir.

Resim 6. Friz parçalarında yapay harç uygulaması.

b) Friz Parçalarının Taşıyıcı Pano Üzerine Yapıştırılarak Sabitlenmesi

Friz parçalarının sabitlenmesinde taşıyıcı olarak hafif ve sağlam bir malzeme olan Aerolam panolar kullanılmıştır. Bu uygulamada frizler, doğrultu ipleri izlenerek yüzey üzerine geçici olarak yerleştirilmiş ve asetat kalemi ile konturları çizilmiştir.

197

Page 206: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Fresk parçaları ağır olduğundan işlemde kuvvetli bir yapıştırıcı olan Araldite M ve sertleştiricisi HY 956 (1:5) kullanılmıştır. Araldite M' in geriye dönüşsüz oluşunun dezavantajı, orijinal malzeme ile Araldite arasına geriye dönüşlü bir ara katman uygulanarak (mowilith harcı) ortadan kaldırılmıştır.

Yapıştırma işleminde aerolam panolar üzerinde kontur çizgileriyle belirlenmiş olan alanlara, kenarlardan 1-2 cm. içeriden başlanarak kuvartz kumu katkılı yapıştırıcı sürülmüştür. Parçalar sırasıyla pano üzerindeki yerlerine doğrultu ipleri izlenerek yerleştirilmiştir. Parça yüksekliğini eşitlemek için gerekli yerlere küçük takozlar konularak son tesviye işlemleriyle birleştirme sağlanmıştır. Parçaların yerleştirilmesinden sonra yapıştırıcı kurumaya bırakılmıştır (Resim 7). Yapıştırıcı 1 saat içinde sertleşmekle birlikte, kurumanın tam olarak sağlanması için 16-24 saat beklenmiştir.

Resim 7. Friz parçalarının Aerolam panoya yapıştırılması.

c) Yapıştırılan Parçalar ve Aerolam Levhalarda Kenar Dolgusu Aerolam üzerine yapıştırılan friz parçaları ile pano arasında kalan

kenarların girintili, çıkıntılı görünümünü düzeltmek için bu alanlara tesviye harcıyla'dolgu yapılmıştır. Aynı uygulama aerolam pano kenarlarında da tekrarlanmıştır. Çalışmada önce pano kenarlarında kesilme işleminden arta kalan çapaklar törpülenmiş, daha sonra düzleştirilen kenarlar tesviye harcıyla dolgulanmıştır.

198

Page 207: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

d) Kumlama

Friz parçaları dışında kalan aerolam pano yüzeyindeki boş alanlarda homojen renk ve dokuda bir fon yaratmak amacıyla kumlama işlemi yapılmıştır. Pano yüzeyi önce alkole batırılmış pamuk ile olası kir ve yağlarından temizlenmiş, daha sonra Mowilith D-50 ince bir film tabakası oluşturacak şekilde fırçayla yüzeye sürülmüştür. Kumlama işleminde, kullanılan ince kuvartz kumu homojen bir dağılım için yüzeye ince bir elekle elenmiştir. Yapıştırıcının kuruması için yaklaşık 4 saat beklenmiştir. Yapışmayan fazla kum, fırça ile toplandıktan sonra elektrik süpürgesi yardımıyla tamamen temizlenmiştir (Resim 8, 9,10). Uygulama homojen bir fon elde edilinceye kadar üç kez tekrarlanmıştır.

Resim 8. Kumlama çalışmaları, detay.

Resim 9. Restorasyon çalışmaları, Resim 10. Restorasyon çalışmaları tamamlanan pano, B frizi. tamamlanan pano B frizi, detay.

199

Page 208: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

e) Rötuş

Tüm restorasyon işlemleri tamamlanan friz panolarında son olarak rötuş uygulamaları yapılmıştır. Rötuş, friz parçalarının üzerinde restorasyon öncesi veya birleştirme işlemleri sırasında oluşan ve bantların yol açtığı boya zedelenmelerini düzeltmek amacını taşımaktadır. Aquarel boyalar kullanılarak gerçekleştirilen rötuş işleminde zedelenen sıva renginin korunan sıva ile yaptığı kontrastı ortadan kaldıracak bir tonda boyanması esas alınmıştır3.

3 Rötuş işlemleri 1998 yılı çalışma sezonunda G. M, -X ve -Y frizlerinde gerçekleştirilmiştir

200

Page 209: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

PANEL

Panel Konusu: "Türkiye'de Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu ve Restorasyonuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri".

Panel Yöneticisi: Prof. Dr. Orhan Bingöl

Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksekokulu Müdürü

Panelistler: Prof. Dr. Emine Caner Saltık, O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Malzeme Koruma Laboratuvarı, Öğretim Üyesi, Ankara

Kenan Yurttagül, Genel Müdür Yardımcısı Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara

Yrd. Doç. Dr. Hande Kökten Ersoy, Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu, Restorasyon ve Konservcasyon Programı, Öğretim Üyesi, Ankara

Ali Güngör, Harbiye Askeri Müzesi, Restorasyon ve Konservasyon Kısım Amiri, İstanbul

201

Page 210: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

PANEL

Prof. Dr. Orhan BİNGÖL: Sayın konuklar, sevgili öğrenciler,

Sizce de güzel geçtiğini umduğumuz bir kolokyumun sonuna yaklaşıyoruz. Bu toplantının en büyük nedenlerinden bir tanesi açılış konuşmasında da söylediğim gibi, mesleğin sorunlarına ilişkin çözüm önerilerini ortaya koymaktı. Bu amaçla bir de panel düzenledik. Bu güzel kolokyum hiçbir problem yokmuş gibi geldi geçti. Ama işin kökenine indiğiniz zaman biliyorsunuz ki problemler var. Bu panele bunların birincisiyle başlamak istiyorum. Bu kolokyumun adını "Türkiye'de Taşınabilir Kültür varlıkları Konservasyonu ve Restorasyonuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri". "1. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları" olarak belirledik. "Taşınabilir" kavramı, bizim için bir ara seçim oldu. Çünkü yasada taşınır kavramı var, taşınmaz kavramı var fakat taşınabilir kavramı yok. Bu mesleği uygulayan sizlerin kanısı, düşüncesi acaba nedir? Taşınır Kültür Varlıklarının Restorasyonu Konservasyonu mu, "Taşınabilir" uygun ve yeterli bir kavram mı, yoksa başka bir öneriniz var mı? Ben bu konuda ilk önce kısa bir bilgi almak istiyorum. Kanı nedir bu konudaki? bundan sonra bizler ya da sizler sürekli o tanımı kullanalım: ya taşınır diyelim, ya taşınabilir diyelim, ya da bir başkasını. Bunun her tarafta uygulanmasını sağlayalım. Yasaya da böyle geçmesini sağlamaya, yönetmeliğe bu şekilde geçmesini sağlamaya çalışalım. Bizim burada alacağımız sonuçları da biz, ilgili üniversitelere, Genel Müdürlüğümüze, Bakanlığımıza iletmek istiyoruz ki kurumlaşmada üniversite olarak ve bakanlık olarak birlikte katkıda bulunulsun ve bu iş böyle sürsün gitsin. Sayın Saltık siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? "Taşınır", "Taşınmaz" veya "Taşınabilir"?

Prof. Dr. Emine Caner Saltık: Şimdilik taşınabilir iyi bir terim gibi görünüyor. Şu anda ilgilendiğimiz başlıklar için taşınabilir demek yeter. Sonradan bir bütünlük sağlamakta yarar görebiliriz ve kültür varlıkları diyebiliriz.

Yrd. Doç. Dr. Hande Kökten Ersoy: Kolokyumun ismi konulurken de belirttiğim gibi benim bu konudaki seçimim "Taşınabilir" nitelemesinden yana. Zira "Taşınır" denildiğinde sadece küçük obje diye tanımladığımız kültür varlıkları akla gelirken, "Taşınabilir" nitelemesi insitu olarak korunamadığı hallerde özel yöntemlerle taşınabilen ve kapalı bir ortamda konservasyonu ve depolaması yapılabilen objeleri de içine alıyor. Mozaik,

202

Page 211: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

duvar resimleri gibi. Eğer yerinde korunabiliyorsa öncelikle insitu konservasyon uygulanacak, aksi takdirde taşınabilir kültür varlığı olarak ele alınacak daha geniş bir grubu tanımlıyor.

Kenan Yurttagü!: Ulusal çapta böyle bir toplantı düzenlediğiniz için sizleri kutluyorum. Ayrıca böyle bir toplantıda bulunmaktan da çok mutluyum. Gerekli bir kolokyum hatta biraz geç kalmıştık. Böyle bir toplantıda ben de şikayetçi olduğum konulan söylemek istiyorum. Çünkü sorunlar çok büyük. Umarım süre bu sorunları konuşmak için yeterli olur. Çünkü konuşacağımız çok konu var. Taşınır - taşınmaz. Bence biz önce Taşınırı halledelim. Taşınmazlar kalsın. Hemen küçük bir örnek: Müzelerimiz de yaklaşık iki buçuk milyon eser var. Bunun bir buçuk milyonu hasta. Biz önce bir buçuk milyon eseri onaralım, taşınmazları daha sonraki yıllarda düşünürüz. Belki taşınmazlarla ilgili bir toplantı yapılır, birkaç sene sonra ikisi birleşir tek ad alabilir. İsminiz taşınabilir olsun, isminiz güzel, böyle kalmasında yarar var diye düşünüyorum.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: O zaman yasadaki "Taşınır" tanımının "Taşınabilir" olarak değiştirilmesi gerekir.

Kenan Yurttagül: Tabii. Aslında konu çok geniş. Yasada lahitler taşınamaz. Ama biz lahitleri güvenlik nedeniyle taşıyoruz. Lahitler taşınabilir mi taşınamaz mı? Daha biz bunu yasal açıdan çözebilmiş değiliz. Bu kadar çok taşınır mı taşınmaz mı diye tartışmayalım. Taşınabilir uygun.

Ali Güngör: Ben de "Taşınabilir"in uygun olduğunu düşünüyorum. Fakat bu aslında konuyu biraz daha genişletiyor diye düşünüyorum. Çünkü Mısır'da bildiğiniz gibi koca koca anıtları taşıdılar. O zaman onların da "Taşınabilir" kapsamına girmesi gerekiyor. Ancak bir bina başlangıcından beri olduğu yerde tarihi eser olarak duruyorsa, aynı konumdaysa o zaman bu "Taşınabilir"e tabii ki girmeyecek. Ama onu alıp başka bir yere taşımayı düşündüğümüzde herhangi bir durumdan dolayı bir baraj yapılıyorsa ya da benzer bir uygulamada taşındığı andan itibaren o da "Taşınabilir Kültür Varlıklarına" girmeli diye düşünüyorum.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Bu mesleği yürütecek kişilerin, bu mesleğin tanımını, adını koymak için bir teklifte bulunmasını istiyorum. Biliyorsunuz restorasyon konservasyon konusunun kapsamı geniş, iç içe girmekte. Biz deneyimlerimizden yola çıkarak söyleyebiliyoruz ki restorasyon, restoratör deyince Türkiye'de önce taşınmaz eserler akla geliyor, anlaşılıyor. Acaba böyle bir tanım kargaşasından kurtulabilmek için taşınabilir, taşınır kültür

203

Page 212: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

varlıklarının konservasyonu restorasyonu ile uğraşan meslek elemanlarına başka bir ad vermek gerekir mi? Adlarından işlevlerinin de ne olduğu anlaşılsın diye. Örneğin sadece konservatör denmesi böyle bir tanımlama için yeterli midir?

Ali Güngör: Sadece konservatör denmesinin yeterli olduğunu zannetmiyorum. Çünkü, restorasyon bölümü açık kalacak o zaman. Restoratör olarak tanımlamak mümkün olmayacak. Şu an bir öneri sunamayacağım.

Kenan Yurttagül: Biz ne yapıyoruz, onu söyleyeyim önce. Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün İstanbul'da Restorasyon Konservasyon Laboratuvarı'nm kuruluş tarihi 1984. Demin sözünü ettim 1,5 milyon eserimiz hasta durumda. Kimileri depolarda, kimileri teşhirde. 1980 yılında dönemin Genel Müdürü'ne Türkiye'de konservasyon nasıl olmalı, bu eserler nasıl onarılmak, restorasyon nasıl yapılmalı diye bir rapor hazırlamıştım. Emine Caner ve Cevat Hocayla görüşerek kapsamlı bir rapor hazırladım. 1984 yılında İstanbul Restorasyon Laboratuvarı kuruldu, ancak alt yapışız kuruldu. Nasıl alt yapışız? Bizde restoratör ve konservatör kadrosu var, fresk ressamı kadrosu var. Biz bu kadrolara, Ankara ve bir tanesi Edirne yüksekokuldan mezun olan arkadaşları aldık. Bunlar 2 yıllık mezun. Bundan birkaç sene önce Maliye Bakanlığı'na bir yazı ile bu unvanlardaki kişilerin 2 ya da 4 yıllığa çıkarılmasını teklif ettik, Maliye Bakanlığı kabul etti. Bu mesleğin adının konulması konusunda, restoratör konservatör konusu, hatta tek isim olmalı. Bence konservatör denmesinde yarar var, zaten konservatör aynı zamanda restorasyon da yapıyor. Restoratör kadrosu ya da restorasyon kavramı daha çok taşınmazları, mimari restorasyonu çağrıştırdığı için, bence konservatör olarak kalmasında yarar var.

Ali Güngör: Ben aynı şeyi düşünmüyorum. Sadece konservatör yetmez, başına obje koyarak, obje restoratörü ya da obje konservatöıii diyerek bir yere varabiliriz diye düşünüyorum.

Yrd. Doç. Dr. Hande K. Ersoy: Sayın Yurttagül'ün fikrine katılıyorum. Her ne kadar yabancı dilden uyarlama bir sözcük olsa da, meslek elemanları ve kurumlar tarafından benimsenmiş, dilimize yerleşmiş bir terim konservasyon. Özellikle taşınabilir kültür varlıkları söz konusu olduğunda konservasyon "restorasyon" uygulamalarını da içine alıyor, restorasyon korumanın bir aşamasını oluşturuyor. Mimari restorasyonla yapılan çağırışım ve o yanlış algılama olasığını da ortadan kaldırıyor. Bu nedenle ben de konservasyon ve konservatör terimlerinin kullanılmasını

204

Page 213: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

uygun görüyorum. Ancak uzmanlıklar söz konusu olduğunda meslek elemanının nasıl isimlendirileceğinin yeniden ele alınması gerekecektir.

Prof. Dr. Emine Caner Saltık: Konservatör şimdilik iyi bir terim. Konservasyon yani koruma, daha geniş anlamda koruma amaçlı bütün faaliyetleri kapsamaktadır. Konservatör demek de alışkanlık olarak bizde küçük eserlerle uğraşanları kapsadığı için şimdilik böyle demekte yarar var. Ama koruma alanında çalışan başka kişiler de var. Onları da tanımlamak gerekecek. Örneğin koruma mimarları var. İngilizce'deki karşılığı 'Conservation Architect' oluyor. Ayrıca korumada malzeme bilgisi dalında çalışan koruma kimyageri, koruma biyoloğu ve diğerleri var. Şimdilik böyle diyelim. Bu isimlendirmeleri şimdi yapamayız. Koruma alanındaki diğer disiplinlerle birlikte düşünmek lazım.

Prof. Dr. Gönül Cantay (dinleyici): Konu çok önemli. Hazırlıklı tartışılacak bir konu bana göre. Ben daha önce sanat tarihi genel çerçevesi içinde terminoloji ve yöntem dersleri yaptım. Taşınabilir kelimesi daha geniş kapsamlıdır, daha az tehlikelidir. Kullanılmasını öneriyorum. Taşınmazları daha çok durağan, statik olanlarla ilgili buluyorum. Diğer taraftan konservasyon kelimesi işin kendisi, konservatör o işin uygulayıcısı. Restorasyon için de aynı şey. Restorasyon ve restoratör. Konservasyonun kapsamı içinde kurtarma ve koruma eylemini buluyorum. Restorasyon içinde onarımın çeşitliliğini buluyorum.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Hiç vakit kaybetmeden eğitime geçiyoruz.

Prof. Dr. Emine Caner Saltık: Şimdi sadece konservatörün eğitimini mi tartışacağız? Konservasyon yani koruma olayı çok disiplinli bir bütündür ve Türkiye'de konservatörün eğitimiyle hallolacak bir iş değildir. Yani onun kendi başına yapabileceği bir iş değildir. Türkiye 'de koruma örgütlenmesinin büyük eksiklikleri ve problemleri vardır. İlkönce bunların doğru dürüst bir değerlendirilmesi yapılmalı ve çözümler için çalışılmalıdır. Konservatörlerin eğitim ve meslek sorunları ancak koruma olayının bütünü içinde yer alırsa çözülebilir.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Bu, işin yasal boyutu. Şimdi siz, öğretim üyesi olarak, diyelim ki sadece taşınabilir kültür varlıklarına yönelik bir eğitimi, ya da kendi konunuzdaki bir eğitimi yeterli buluyor musunuz, ya da nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz? Bu konuda bir öneriniz var mı?

205

Page 214: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Prof. Dr. Emine Caner Saltık: Biz mimarların koruma yüksek lisans eğitimi programında görev yapıyoruz. Aynı zamanda arkeometri yüksek lisans programında görev yapıyoruz. Arkeometri koruma biliminin önemli bir dalı. Koruma konularında laboratuvarda araştırma yapacak bilim adamlarının yetişmesinde katkılarının olacağını düşünüyoruz. Türkiye'deki konservatörlerin eğitimine gelince onların da büyük sorunları var. Koruma örgütlenmesinde ve eğitimlerinde ciddi bilimsel alt yapılar lazım. İki yıllık eğitimle de tabii ki bir kişi çok iyi işler yapabilir. Eğer alt yapısı oluşmuş bir ülkedeysek, o kişi bir boşluğu doldurabilir, ondan istenen şeyler birikimine göre tanımlıdır. Ama şu anda Türkiye'de korumanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesiyle ilgili bilimsel boşluklar, hukuksal boşluklar çok fazla. Bunları gidermeye çalışarak konservatörleri daha iyi şartlarda ve faydalı oldukları alanda çalışır hale sokmamız lazım. Koruma mimarları ve diğerleri için de benzer sorunlar var. Sorunlar sadece konservatörlerin eğitimlerini düşünmekle çözülemiyor maalesef.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Sadece eğitimi düşünmüyoruz. Y&sal ortamı yarattığınız, onların iyi çalışacağı laboratuvarları kurduğunuz zaman orada çalışacak konservatörlerin kalitesi ve eğitimleri ne olacak?

Prof. Dr. Emine Caner Saltık: Tarihi bir objenin onarımı bir disiplinler arası çalışma gerektirir. Onların yapısı ve sorunları, koruma ve tamir işlemlerinin bilimsel olarak tanımlanması gerekir. Uygulamanın iyi bir şekilde yapılması gerekir. Bunlar için gerekli alt yapı nasıl olmalıdır konusu irdelenmelidir. Bu mekanizma içinde görev yapacak konservatörün eğitimi de önemlidir. Konservatör dört yıllık iyi bir üniversite eğitimi almalıdır. Bu dört yıllık eğitim fizik, kimya, matematik gibi temel bilimlerde eğitimle başlamalıdır. Korumada iyi olan bazı yabancı ülkelerde bir yıllık temel eğitim, bir yıldan sonraki üç yıllık eğitimde temel koruma eğitimi ve malzeme koruma eğitimi vardır. Bazen ihtisaslaşma da vardır. Ahşap koruma, kağıt koruma gibi. Eğitim kadrosunun da iyi yetişmiş ve farklı koruma bilim alanlarında ihtisaslaşmış korumacılar olması önemlidir.

Yrd. Doç. Dr. Hande K. Ersoy: Eğitim konusunda söyleyebileceklerim aslında bildirimde anlattıklarımın bir özeti olabilir. Bu nedenle eğitimin bir başka yönüne değinmek istiyorum. 4 yıllık lisans eğitimi ülkemizin bu konudaki gereksinimlerine yanıt verecek bir eğitim düzeyi. Öğretim kadrosu, fiziki ve teknik alt yapısı 4 yıllık lisans eğitimi vermeye uygun ve hazır olan meslek yüksekokullarının yüksekokula dönüştürülmesi mümkün. Öte yandan yeni bir okul planlanırken de eğitim

206

Page 215: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kadrosu ve alt yapısı gerektiği gibi oluşturulmak koşulu ile lisans programı şeklinde düşünülmelidir. Ancak 2 yıllık ön lisans programları da bence devam etmeli. Çünkü ara eleman ihtiyacı her zaman duyulacak. Yeni ön lisans programlarının açılmasında ise özellikle eğitim programı amacının önceden belirlenmesi, uygulanabilir olması, fiziki alt yapının sağlanması, öğretim kadrosunun bu programı yürütebilecek nitelik ve nicelikte olmasına özen gösterilmelidir. Programın bütün bu koşullar sağlandıktan sonra açılması önemli. Öte yandan şu anda taşınabilir kültür varlıkları konusunda eğitim veren meslek yüksekokullarında da bu eksiklerin kapatılmasına çalışılmalıdır.

Lisansüstü eğitimi verecek öğretim elemanlarının uzmanlık bilgileri öğrencinin yetişmesinde rol oynayacağı için mesleki yeterlilikleri, Yüksek lisans derslerinin içeriği ve yüksek lisans tez konularının uluslararası standartlara uygun olması sağlanmalıdır . Öte yandan taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu lisansüstü programlarına sadece bu konuda lisans eğitimi almış kişilerin mi, yoksa ilgili diğer bilim dalları mezunlarının da mı alınacağına karar verilmesi gerekir. Yanı arkeolog, kimyager, seramik sanatçısı, sanat tarihçisi de bu alanda yüksek lisans yapabilmeli mi yoksa sadece lisansını bu konuda yapmış kişiler mi bu programa kabul edilmeli ?

Eğitimde önemli diğer bir konu ise konservasyon teknikeri, konservatör veya uzman konservatör yetiştirmek kadar, ülkemizdeki taşınabilir kültür varlıklarının durumunu ve niceliğini gözönüne alarak kazı bilimiyle uğraşan tüm bilim dallarında (arkeoloji, sanat tarihi, antropoloji,vb.) mutlaka pasif konservasyon dersinin yer almasını sağlamaktır. Çünkü kazı sırasında objeyi ilk bulan, toprak üstüne çıkartan ve ilk koruma müdahalesini yapıp, depolayan bu meslek elemanlarıdır. Diğer taraftan, müzelerimizde araştırmacı olarak görev yapan kişilerin de bu bilim dallarından gelen uzmanlar olduğu unutulmamalıdır. O halde hem kazı sonrasında laboratuvarda yapılacak koruma işlemlerine dek geçen süreçte, hem de aktif konservasyon sonrasında korumanın sağlanabilmesi için ülkemiz koşulları göz önüne alınarak söz konusu bilim dallarına ait meslek elemanlarının bu formasyona sahip olması beklenir.

Ali Güngör: Ben ilk önce şunu belirtmek istiyorum. Bu iş gönül işi. Hangi eğitim türü uygulanırsa uygulansın ya da hangi düzeyde verilirse verilsin, öncelikle öğrenen kişiye, öğrenciye bu işin sevgisi aşılanmalıdır. Bu iş mümkün olduğunca sevdirilmeli. Daha detaylı olarak kesinlikle 4 yıllık lisans düzeyinde bir eğitim olması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyla

207

Page 216: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ilgili hatta yüksek lisans ve doktora düzeyinde de eğitimlerin verilmesi gerektiğini, artık Türkiye'de bunlara geçilmesi gerektiğini düşünüyorum. 4 yıllık eğitimin yarısı taşınabilir kültür varlıklarının restorasyonu ve konservasyonunu destekleyen bilim dallarını öğretmekle ilgili, diğer yarısı da uygulamayla ilgili olmalı ve uygulama mümkün olduğunca müzelerde ve kazı alanlarında yapılmalı. Hatta yurtdışındaki kazı alanlarına ve müzelere gerektiğinde öğrenciler gönderilmelidir. Oradaki gelişmeleri de görebilmeleri açısından. Bunun için de yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Aynı zamanda eğitiminin kalitesini etkileyen en önemli etkenlerden birisi öğrencinin motivasyonu. Öğrenciyi daha iyi motive etmek için de, aynı zamanda iş konusunda hayal kırıklığına uğratmamak, kendine güvenini ve kendini bu işe adayarak yapmasını sağlamak için, müzelerde mutlaka kadro düzenlemeleri yapılmalı, restoratör veya konservatör ismine ne şekilde karar verilirse, o şekilde kadrolar açılmalı diye düşünüyorum.

Kenan Yurttagül: Ben de bu işin pratiğine değinmek istiyorum. 1,5 milyon hasta eserin üstüne, her yıl 50.000 eserin müzelere kazandırıldığını düşünürseniz, konservatör ya da adı restoratör olacaksa o kişiler, nerede çalışacaklar? Müzelerde. Bu ülkenin şansı ya da şansızlığı Avrupa'dan biraz farklıdır. Çünkü bütün müzeler devlete ait. Bu da biraz eğitim eksikliğini getiriyor. Çünkü 2 yıllık olabilir, ara elemana ihtiyaç var, eğitim sırasında öğrenciler gerçek objeyle tanışabiliyorlar mı, ya da gerçekten orijinal obje ya da kültür varlığına dokunup onları onarıp, koruyabiliyorlar mı? Sanıyorum eksik olan taraf bu. Çünkü Avrupa müzelerinde bu eğitimi veren yüksekokullar ya da fakültelerin ya da müzelerin zaten kendi müzeleri var. Laboratuvarlarında müzeden eser çıkarıp, periyodik olarak onarıyorlar. Bir örnek vermek gerekirse, bizim Anadolu Medeniyetleri Müzesi Laboratuvarı gibi düşünün. Uzmanlar sürekli orada eser onarmakla meşguller. İkincisi: Pasif konservasyon son derece doğru. Bu yüksek lisans olabilir mi? Müze uzmanlarına bir yüksek lisans şansı tanınabilir mi? Neden? Sanat tarihçi, arkeolog bütün disiplinlerin bir yüksek lisans şansı olabilir mi? Biliyorsunuz bu objeler kazılardan çıkıyor. Kazılıyor, çıkartılıyor. Birinci müdahaleyi kazı alanında yapmak gerekiyor. Oradan alındıktan sonra müzeye getiriliyor. Müzenin veya kazı alanının muhakkak bir laboratuvarı olmalı. Orada bir gerçek müdahale, daha sonra objeler müzeye getirilip konduğu zaman orada son final dokunuş ve de depolama. Şimdi böyle bir sıralama koyarsanız, bunların hiçbiri yapılmıyor. Yapılmıyor derken kazılarda belki çok azı yapılıyor. Türkiye'de yaklaşık iki yüz kazıya baktığınız zaman, en fazla ellisinde ya da otuzunda bunlar yapılıyor. Çünkü o kazılarda bu işlemleri yapacak uzmanlar yok. Nasıl yapılıyor? Eli becerikli arkeologlar çanak

208

Page 217: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

çömlek yapıştırıyor, biraz da eğitim almışsa, madenleri temizliyor. Kazı başkanı da bunu alıp, aynı şekilde müzeye getiriyor ve kaderine terk ediyor. Benim söylemeye çalıştığım 1,5 milyon eser bu. Acilen yardım bekliyor. Bir küçük örnek vermek gerekirse; bir bronz objenin onarımı nereden bakarsanız 20 gün ya da 2 hafta sürer. Türkiye'de 700.000 bronz objeyi düşünürseniz, bunu çarpın, kaç uzman ve kaç yıl? Eski eserlerin acilen onarılması gerekiyor. 2 yıllık, 4 yıllık, şu kadar değil, bunun yanında eğiticilerin de eğitilmesi lazım. Yeterli eğitim elemanımız var mı? Bendeki bilgiye göre, Trakya. İstanbul, Yıldız, Bergama, Çeşme, Safranbolu, Van yüksekokulları var. Bu konuda eğitim veren 2 yıllık yüksekokullar var. İstanbul 4 yıla çıktı, bilmiyorum eğitici kadrosu yeterli mi? Ne tür eğitim veriyor, nerede teori alıyor, pratiği nerede yapıyorlar ben kestiremiyorum. Asıl bilgilenme, dört yıllık arkeolojiyi bitirdim ama teşkilata girdikten sonra arkeolojiyi tam anlamıyla anladım. Okulda verilen eğitim bana yetmedi ama pratiğe girince anladım. Çocuklar okullardan mezun oluyor ama biz kadromuz elverdiğince öğrencileri alıyoruz. Bu yetersiz. Çok açık söylüyorum şu an, 500 tane konservatöre ihtiyaç var. Bu rakam 1000'e de çıkabilir. Eğitimin 2-3-5 yıllık olduğunda değilim, ben bunları alamıyorum.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Eğitim konusunda ilave edecekleriniz nelerdir?

Bir konuşmacı: Hem kazı gerçeğini, hem 30 yıllık geçmişi düşünerek değerlendirme yapmak istiyorum. Onun için kimse alınmasın. Türkiye'nin gerçeğini görerek bir değerlendirmedir. Arkadaşımızın içinde yaşadığı için söylediği şeyler çok gerçekçidir. Maalesef kazıdan çıkan eserler terk edilmektedir. Acilen onların bire bir kurtarılmasıyla ilgili bir kadronun oluşturulması gerekmektedir ki bu da zannediyorum meslek okulu seviyesiyle halledilecek bir problemdir. Çok sayıda bunun bilinçli, maniplasyonu olan işçisine ihtiyaç vardır. Bence Türkiye'de bu çözüldüğü takdirde, bunun vereceği yönlendirme ile üst dereceler çıkma problemi de çözülecektir.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Görüşlerde eğitim konusuna baktığımız zaman genelde 4 yıllık yüksekokul benimseniyor. Artısı var, eksisi var. 2 yıllık devam edebilir deniyor. Bir konservatöıü yetiştirirken ne yapmak lazım? Kuşkusuz ki orijinal malzeme ile çalışmak lazım. Dış ülkelerde yapılıyor ise, bizde neden yapılmıyor? Yapılmalı mı, yapılmamalı mı? Ama yapılması gerektiğine hepimiz katılıyoruz. Sizler ne düşünüyorsunuz? Eğitim, tabii uzmanlar tarafından, tabii, süresi makul ölçüde artabilecek bir

209

Page 218: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kapsamda, lisanstan başlamak üzere ve tabii ki yetenek sınavıyla öğrenci alınması ve onların hem stajlar ve kazıda çalışmalarının sağlanması. Ama burada okullarında orijinal malzeme ile çalışma imkanının sağlanması gerekiyor. Bunu biz eğitimciler istiyoruz. Sayın Genel Müdür bize bu konuda ileriye yönelik neler düşündüğünü söyleyebilir mi?

Kenan Yurttagül: İstenen şey, staj imkanı mı, öğrencilerin müzelerde gerçek objelerle çalışma imkanı mı, yoksa kazılarda bizim organizasyonumuzla kazı alanlarında staj imkanı mı onu bilmek istiyorum.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Bizim istediğimiz şu: Etütlük malzemelerin konservasyonu ve restorasyonu konusunda müzelerimizdeki bakıma ihtiyacı olan 1, 5 milyon eserin konservasyonunu, ki biz bunu rahatça 3 milyona da çıkarabiliriz, çünkü bakım istemez dediklerinizin de muhakkak elden geçmesi gerekiyordur, sadece staj yerlerinde, müzelerde, bölgelerde kurulacak bölge restorasyon merkezlerinle yürütmek isterseniz, bu iş epey uzun sürer. O nedenle bu işin eğitimini veren kuruluşlara da bu şansı, bu hakkı tanımalısınız, ki bu iş okuldan sonra da oralarda (bakanlık bünyesindeki kurumlarda müze v.b.) yapılabilsin. Siz istediğiniz kadar merkez laboratuvarı açm, istediğiniz kadar müzeye laboratuvar yapın, orada çalışacak olan kişi konservatör eğitimini okulda alıyor. Siz, arkeolojiyi yerinde öğrendim diyorsunuz, konservasyonun ise müze laboratuvarında, ya da merkez laboratuvarında öğrenilmesinden önce, okulunda öğrenilmesini, sonra oralara gelinmesini sağlayan bir sistemin kurulması lazım. Yasada, "müzeye giren eser, bir daha dışarı çıkarılamaz" şeklinde bir madde var. Burada bence işe çok akıllıca, kültür varlıklarının geleceğini kurtarıcı bir görüşle yaklaşmak ve bunların müzelere olduğu kadar, bu işin uzmanını yetiştiren müesseselere de gitmesini sağlamak lazım. Ama bunu, nasıl kazıları kime vereceğinizi denetliyorsanız, ya da en azından denetlemeyi düşünüyorsanız, bunun da nerelere, hangi okullara, hangi koşullarda gideceğini sizin denetlemeniz lazım. Bu denetim altında da, bu işler ancak elbirliğiyle, güç birliğiyle, gönül birliğiyle, sevgi birliğiyle olur. Yoksa, yasada yer aldığı şekilde kestirip atarsanız olamaz. Onun için bu konuda yardımınızı bekliyoruz. Yasa ve istihdam sorunları için yine söz sizde.

Kenan Yurttagül: Eski eserler müzelere girdi mi çıkmaz değil, çıkıyor. Hocalarımız etütlük objelerle çalıştıktan sonra tekrar müzelere iade ediyorlar. Bunda yasal zorluk yok. Ancak ben etütlük olarak bakmıyorum. Işık Hocaya bir proje getirin dedim. Belki proje boyutunda bakmakta yarar var. Bir örnek; Afyon Müzesi, Kütahya Müzesi, Yozgat Müzesi projesi gibi.

210

Page 219: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Öyle bir proje olursa, bunda yasal hiçbir engel yok. Biz etütlükleri nasıl çıkartıp, bir onayla size iletiyorsak, bir genelgeyle kazı başkanlarına, eski eseri çıkarmakta bakan onayıyla belli bir süre belli bir denetimle bu yüksekokullara verebiliriz. Yüksekokullara hangisini verebiliriz, denetim nasıl olur bilemiyorum. İnce bir endişem var. Öğrenciler dışarıda kalmasın diye ne olduğu belirsiz bir sürü yüksekokul açıldı. Eğitim yeterli mi, yetersiz mi kestiremiyorum. Bu okulların önünü alamıyoruz. Bu konuda ülkenin genel bir sıkıntısı var. Kısaca proje geldiği zaman Genel Müdürlük değerlendirmeye hazır. Özellikle sizin okulunuzla bir proje yapmaya hazır. Kaldı ki sizin okulunuzla, Knidos fresklerinden tutun da çeşitli projeleri beraber yaptık, sıkıntımız yok. Gelelim istihdam boyutuna. 1984 den beri İstanbul'da 2. laboratuvarı kuramadık. 1990'dan bu yana kaledeki müzenin laboratuvarı gelişti ve bu günkü güzel haline geldi. Yaklaşık 8-9 yıldır, Ankara'ya ikinci bir merkez ya da ikinci bir laboratuvar kuralım da bu sayıyı arttıralım diye çaba sarf ediyoruz. Daha önce hazırladığım raporda biri Tunus, diğeri Yunanistan örneğidir. Bir tanesinde merkezde laboratuvar, diğerleri bölgelerde laboratuvar ve küçük atölyeler. Hastaneler ve küçük sağlık ocakları gibi. Benim kişisel düşüncem de bu. Bu düşüncemi de pratiğe uygulamaya çalışıyorum. Bölgelerde büyük laboratuvarlar, müzelerde de küçük atölyeler. Kazı kazılacak ilk alanda müdahale, daha sonra müze laboratuvarmda müdahale, o çözemezse büyük merkeze gelip, sağlık ocağından hastanelere gelir gibi laboratuvarlar düşünüyorum. İstihdam konusuna gelince: İstanbul Merkez Laboratuvarı ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesine kadrolarımız ölçüsünde aldığımız kişiler var. Sizin yüksekokulunuzdan genç arkadaşları aldık. Restoratör ve konservatör kadromuz var. Bunlara 2 yıllık okul mezunlarını aldık ve çalışıyorlar. Bir tane de İstanbul'da var. Sayı son derece yetersiz. Yurdumuza gelen turistlerin %80'i bizim kültür varlıklarımızı, ören yerlerimizi geziyorlar. Geçen sene müzelerden gelen gelir yaklaşık 7 trilyon. Geçen sene sayın Bakanımızın desteği ile biz bunun yaklaşık 2 - 2,5 trilyonunu sadece onarım anlamında müzelere sarf ettik.

İstihdam konusunda benim bir önerim var. Okulunuzla beraber gidelim Anıtlar Müzeler olarak Maliye Bakanlığı ile beraber konuşalım. Bu sayı nasıl artar? Siz işin eğitimini yapan insanlar, biz de pratiğini yapan insanlar olarak bu kişilerin sayısının artması gerektiğini anlatmalıyız. İstihdam sorunu başka türlü çözülemez. 4 yıla da çıksa, yüksek lisans da yapılsa, siz bu insanlara iş imkanı sağlayamıyorsanız, hiçbir işe yaramaz bu verdiğiniz eğitim.

21 1

Page 220: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Ali Güngör: Aynı problemlerle biz de karşı karşıyayız. Bizim de son iki yıldır restorasyon ve konservasyon kısmı olarak kadrolarımız sürekli olarak eksiltiliyor. Yıllar geçtikçe aksine artması gerekiyor. Bu konunun üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum. Son derece önemli bir konu.

Prof. Dr. Emine Caner Saltık: Bu konuyla ilgili olarak, kadroların kaliteyle birlikte artması gerektiğini ve sağlıklı çalışan bir koruma örgütlenmesi içinde yerini alırsa yararlı olabileceğini düşünüyorum. Özel çalışan konservatörlerin bile devletin lisans, ehliyet, denetim, hukuk mekanizmalarına vs, tabi olarak hizmet vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Başarı, kalite ve örgütlenmeye bağlıdır. Bu gün Türkiye, yüksek lisans eğitimi verdiği 500 koruma mimarından yararlanamıyor. Bu durumda konservatörlerinden de yararlanamaz. Halbuki ihtiyaçlar çok büyük.

Türkiye'de tarihi ve kültürel mirası koruma konusunda yeni bir koruma yapılanması, örgütlenmesi gereklidir. Devlet katında, koruma biliminin bu gün uluslararası olarak geliştiği seviyeye göre yurt çapında bir koruma örgütlenmesi oluşturulmalıdır. Toplumumuzun gelişme planları, koruma planları ve faaliyetlerini içerirse, onlarla ters düşmezse, gelişmemiz de sağlıklı olacaktır, gelişme olacaktır.

Koruma bilimi çok disiplinlidir. Farklı uzmanlık alanları olan korumacılar, koruma ortak paydasında kendilerine düşen katkıları iletişim ve işbirliği içinde çalışarak yapabilirler. Korumanın temel kurumlarına kavuşması gerekli Türkiye'de. Her ülkenin bir koruma merkezine, merkez koruma araştırma laboratuvarlarına ihtiyacı var. Türkiye'nin ICCROM'u durumunda olan bir merkeze ihtiyacı var. Böyle bir koruma merkezinin bütün konservasyon ve restorasyon faaliyetlerinin arşivlerini oluşturması, faaliyetleri yönlendirici durumda olması, kütüphanesinin çok iyi olması, koruma bilimcilerinden oluşan güçlü bir kadrosu olması lazım. Merkez koruma araştırma laboratuvarlarmda önemli ihtiyaç olan konservasyon araştırmalarının yapılıp herkese yayılır durumda olması, aynı zamanda hizmet içi eğitim faaliyetlerinin de yürütülmesi lazım. 1984 yılında açılan Merkez Restorasyon ve Konservasyon Laboratuvarı'nı geliştirmemiz ve sayısını iki, üçe çıkarmamız gerekli. Örneğin müzelerde muhafaza edilecek küçük eserlerin araştırmalarına daha çok ağırlık veren, diğer tarafta tarihi yapıların araştırmalarına daha çok ağırlık veren merkez laboratuvarlar kurulmalı ve bunlar koruma örgütlenmesi içinde yerini almalı. Bazı ülkeler bizim TÜBİTAK benzeri kurumlan ile Kültür Bakanlıkları ve üniversiteleri ile işbirliği yapıp bu tür eğitim ve araştırma merkez ve laboratuvarlarını

212

Page 221: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kalitelendirme ve etkinleştirme yöntemleri buluyorlar. İlgili üniversite laboratuvarları da koruma ağı içinde yer alıp daha etkin hizmet verebiliyor.

1984'te kurulan bir laboratuvarı niye daha da geliştiremedik ? Bakanlıklar ve kamuda çalışan bazı yetkililer araştırmanın zengin ülkelere has bir şey olduğunu düşünüyorlar. Halbuki ancak araştırma zihniyeti ve kapasitesi ile yetiştirdiğimiz gençlerin, kurduğumuz kurumların kültür mirasının korunmasında bize faydaları olur. Stratejimizi belirli sayıda kadro almak olarak değil, eksik olan kurumlarımızı ve mekanizmamızı kurmak, eksik olan hukukumuzu oluşturmak ve iyi bir örgütlenme modeli oluşturmak olarak belirlememiz önemlidir. Bu konularda oldukça kafa yormuş uzmanlarla, , hukukçularla ve devlet mekanizmasının nasıl işlediğinden ve nasıl işlemesi gerektiğinden bilgisi olan kişilerle bir araya gelinmesi, koruma yapılanmasının oluşturulup devlet mekanizmasına oturtulması gerekli.

Yrd. Doç. Dr. Hande K Ersoy : Benim bu mesleğe başladığımdan beri hissettiğim ve önce öğrencim sonra meslektaşım olan pek çok kişi ile paylaştığım bir düşünce var. Biz kendimizi kendi mesleğimiz içinde çok yalnız hissediyoruz. Ve şimdi ilk defa bu panelde bir araya gelince, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'müzün de aynı problemleri dile getirdiğini gördük. Ancak en önemli eksiğimiz de burada belirginlik kazandı: İşbirliği. Aslında hepimiz, tüm korumacılar aynı sorunları tartışıyor ve paylaşıyoruz. O halde ne için bir araya gelmiyor, kendi bakış açılarımızdan problemleri dile getirmiyoruz ? Bu gün burada yaptığımız gibi neden bir beyin fırtınası yaratmıyor, neden fikir üretmiyor ve birliktelik gücüyle gerçekleştirmek istediklerimizi bize bu imkanları sağlayacak maddî ve hukuksal güce sahip kişilere anlatamıyoruz ? Bence bütün sorunları çözmeye buradan başlamalı, mesleki anlamda bir örgütlenmeye doğru ilk adımı atmalıyız.

Tek dileğim bu panel ortamında yaratılan ve tamamen farklı kurumlardan gelen meslektaşların dile getirdiği sorunların bir arada tartışılması ve öneriler ortaya koymakla kalınmayıp, uygulanabilir ve etkin çözümlerin üretilmesi. Kadroların belirlenip tanımlanması, bu kadrolara atanacak meslek elemanlarının özeliklerinin belirlenmesi; eğitim niteliği ve düzeylerinin saptanması; mesleki etiklerin oluşturulup kabul edilmesi tartışılması gereken konulardan en önemlileri, ancak öncelikle birlik olmamız gerekiyor.

Doç. Dr. Ayşe Üstün (dinleyici): Buradaki kolokyum gerçekten çok yararlı oldu. Yalnız bizim kültür varlıkları değdiğimiz zaman şu arada gördüğüm şey, üzüldüğüm şey yalnızca toprağın altı olduğu. Toprağın

213

Page 222: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

üstünde kütüphanelerimizde mevcut olan veya müzelerimizde mevcut olan ama bir türlü sayılamayan el yazması eserlerimiz veya diğer etnografik eserlerimiz ne olacak? Restorasyon veya konservasyon kavramı yalnızca toprağın altında olanlar için mi geçerli? Bunu bence düşünmekte fayda var. Kaldı ki yüksekokul olarak siz zaten bir birim yapmışsınız. Kendiniz bir kitap tamir ettiğinizi gösteriyorsunuz. Örnekleriniz de var. Ancak bu işin zanaat kısmı. Peki sanat kısmı ne olacak? Onu hiç düşünmedik. Eski el yazması eserin cildinden başlayarak her hangi bir deliği yapıştırabilirsiniz veya bir şirazeyi örebilirsiniz. Ancak onun üstündeki kompozisyonlar ne olacak? Bunları çizebilecek bir müzehibbe ihtiyacınız var, bunları tam anlamıyla deriye raptedebilecek bir mücellide ihtiyacınız var, bunu hat edecek veya oyacak bir oymacıya ihtiyacınız var. Veya bir hattata ihtiyacınız var. Onun dışında bu dilleri anlayacak olan, hem Arapça hem Farsça hem de Osmanlıca'yı su gibi bilen kişilere ihtiyacınız var. Biz bunları hiç düşünmedik. Ya da hiç düşünülmüyor. Ben çok üzüldüm bu konuda.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Çok haklısınız biliyorum. Özür diliyoruz Fakat bizim bu kolokyumumuzun amacı zaten bu taşınabilir kültür varlıklarıyla uğraşan meslek adamlarını bir araya getirmekti. Burada ilk infiali siz gösterdiniz teşekkür ediyorum. Ben sizin branşınızı bilmiyordum, ama arkada iki tane tablo restoratörü var, bu konuda sizin infialinizin, tepkinizin onlardan gelmesini bekliyordum. Çok haklısınız. Bütün taşınabilir kültür varlıklarımız problemimiz. Ama şansızlığınız belki şöyle oldu. Biz, burada üç tane arkeolog yan yana oturunca başkalarını unuttuk gibi gözüküyor ama unutmadık. Genel Müdür de unutmadı, ama anlaşılan sizin derdiniz bizimkinden de çok: Kütüphaneler, bunu biliyoruz. Uzmanımız yanınızda oturuyor. Onu tanıyorsunuz tabii ki. Bunların hepsine sadece problemlerin adını koyarak başlayabiliyoruz. Yoksa ilaç olmamıza imkan yok. Verim almamıza imkan yok. Fakat sizin yan dallar gibi, aynı bizde de yardımcı branşlara ihtiyacımız var. Bu bir tanesi için düşünülemez. Konuşmamız arkeoloji ağırlıklı gibi görünse bile, adı öyle gibi olsa da hepsini kapsamaktadır. Hiç üzülmeyin.

Doç. Dr. Ayşe Üstün (dinleyici): Teşekkür ederim. Yalnız Beyefendi söyleyeceğim şu ki, Kenan Bey 500 tane ihtiyacım var diyor ve tabii ki o yine de toprak altıyla uğraşan kişilere ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ama bakın, bu bir buçuk milyon rakamı çok az. Sırf yazmaları toplarsanız Türkiye'de 1.5 milyondan fazla el yazması var. Dışarı kaçırılanlar hariç.

214

Page 223: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Kenan Yurttagül: Bakın genel konuşuyoruz. Bizim müzelerde 1.5 milyon eser var derken sadece arkeolojik onları saymadım, şunlardır, bunlardır diye sınıflama yapmadım; organik, inorganiktir diye. Çünkü hepsini ortak düşünerek 500 dedim. Dediniz ki bizde olan kadroları ben size söyleyeyim: Hattat, derici, kurşuncu, taş işleyicisi, sedefkar, kalemkar ve vitray ustası. Bunların bir bölümü Topkapı Müzesinde çalışıyor. Fakat biliyorsunuz bunların birçoğu zanaatkarlar. Bir süre sonra babadan oğula geçmediği için yok olabilen uzmanlık. Ya da bir zanaat ustası.

Doç. Dr. Ayşe Üstün (dinleyici): Beyefendi işlemin özünü yapmak ayrı, sanat kısmını yapmak ayrı: Zanaatla sanat arasında fark var. Kişi önce zanaatla başlar, sonra sanata doğru ilerler. Eğer sizin söylediğiniz, kurşuncu dediğiniz kişi herhangi bir şekilde kurşunu iyi veya kötü yapabilir. Ama onu da yerine oturtmak sanat kısmıdır. Zanaatkar olarak almamanızı rica ederim.

Kenan Yurttagül: Şimdi bu sonuçta yine istihdam konusuna geliyor. İstihdama zaten ben 500 rakamını çok geniş tutuğum içinden şu kadar şu kadar demedim. Zaten istihdam sorunu çözüldüğü zaman toprak altı, toprak üstü, el yazmaları, tekstil genel düşündüm ben. Sınıflama yapmadım. Bunun içine hepsi giriyor zaten.

Doç. Dr. Ayşe Üstün (dinleyici): Ama bir müze projesi istiyorsunuz. Bir müze projesi denilince Kütahya Müzesi'ni ele alın. Kütahya Müzesi'nde etnografik eserler var. Dış kısımda bahçede mezar taşları var o kadar. Ama Aydın Müzesi'ni ele alın. Aydın Müzesi'nde veya Bergama Müzesi'nde toprağın altından çıkan Bizans dönemi veya Roma dönemi veya ondan önceki dönemlere ait olan eserler gayet temiz ve parlak biçimde kapalı alan içerisinde, mezar taşları her bir alan içerisinde ve bunlar batmak üzere ve bunlar bizim özel tapulu malımız. Kültür Bakanlığının elinde olan hadise şimdi siz projeyi isterken hangisini isteyeceksiniz? Bergama'daki içerdeki silahları mı tekstil olan şeyleri mi?

Kenan Yurttagül: Bakın ben müze projesi derken Afyon Müzesi'nin bahçesini ve içerisini söylemedim.

Doç. Dr. Ayşe Üstün (dinleyici): Ama sizin bunu sınıflandırmanız lazım. Bir adını koymanız gerekir. Müze projesi derken genel bir anlamı ifade eder.

Kenan Yurtagül: Ben sizin ne söylediğinizi anlamış değilim. Ama kendi düşüncelerimi aktarayım. Belki sonra anlaşırız. Diyorsunuz ki arkeolojik eserle ilgili, öbürleri ilgisiz. Yok böyle bir şey. Bütiin eserler

215

Page 224: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

bizim için eşit derecede. Biz Kültür Bakanlığının Anıtlar ve Müzelerinin sorunlarını konuşmaya kalksak birkaç günümüzü alır. O yüzden onu burada vakit yok tartışamayız. Müze projesi dediğim benim okula önerdiğim. Neden eserler verilmiyor? Verilmeli mi? Müze projesi dedim ben. Müze bir bütün olarak müzede ne kadar bakıma ve onarıma ihtiyaç varsa hepsini içine alacak bir müze projesi önerdim. Roma dönemi eserleri tertemiz içerde, İslam dönemi dışarıda bakımsız, demek gibi bir şey söz konusu değil. Zaten öyle bir ayrım söz konusu değil. Bir taraflı baktığımız söylenemez. Müze projesi bir bütün proje. Etnografya müzesi de bir müze projesidir. Okul ister etnografya müzesindeki bir eseri, burada uzman arkadaşlarım var depolardaki eserler de perişan halde onlarında alıp onarabilirler. Müze projesi demeye çalıştığım benim buydu. Bilmiyorum ikna oldunuz mu.

Doç. Dr. Ayşe Üstün (dinleyici): Ben bir şey daha önerebilir miyim Hocam? İki senelik meslek yüksekokulları 4 yıla çıkarılır veya çıkarılmaz. Staj süremiz bizde 25 gün sizde ne kadar bilemiyorum. Ben güzel sanatlar fakültesinde çalışıyorum.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: 30 gün.

Doç. Dr. Ayşe Üstün (dinleyici) : Bu üç sene boyunca devam ediyor. 3 staj programımız var. Şöyle bir sistem uygulanıyor: Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığı yüksekokullardan veya fakültelerden mezun olan öğrenciler için eğer görmemişse bir pedagojik sertifika vermek üzere yaz kursları açıyor. Eğer Kültür Bakanlığına böyle bir yaz kursu açarak, yüksekokul öğrencilerine özellikle restorasyon ve konservasyon üzerine çalışan öğrencilere böyle bir yaz kursu açarak okuduğu okulu daha da tescil edecek şekilde bir kurs önerilemez mi? Dolayısıyla Beyefendinin müze projesi dediği şey yerinde çalıştırılarak çocuklara öğrencilere daha da katkı sağlar. Çocukların öğrenmesi de kolaylaşır. O zaman elemanı istediğiniz gibi istihdam edebilirsiniz.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Bu söylediğiniz olay aslında sayın Genel Müdürün verebileceği cevap. Genel Müdürün bir müze projesiyle bağdaştırmak mümkün. Müze projelerini aslında okullardan değil de, bizim birçok müzeye önerdiğimiz gibi müzelerden beklemek belki daha doğru olur. O zaman biz bir yüksekokul olarak, diyelim ki bir müzeyi proje haline getirdik. O zaman sadece kendi uzmanlarımızın konularında bir şeyler yapabiliriz. Ama sizin dediğiniz kapsamda yapılabilmesi için bir müze müdürü, tabii ki müzesini bir bütün olarak ele alıp Genel Müdürlüğe baş vurduğunda, ki benim önerim burada, bu başvuruyu, ne yazık ki ikiye

216

Page 225: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

ayrılmış olan genel Müdürlüğün, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Koruma Genel Müdürlüğüne yapmaları. Çünkü maalesef o Genel Müdürlük sadece taşınmazlardan sorumlu olmamalı. Proje bazında mali açıdan müzelerin ihtiyaçlarını gidermiyor. Müzelere o kadar yatırım yapılıyor. Müzelerin belki yapıları yenileniyor, güzelleştiriliyor ama oradaki kültür varlıkları konusunda maalesef bir şey yapılamıyor. Vaktimiz gittikçe azalmakta.

Latif Özen (dinleyici): Gerçi biraz konu biraz dağıldı. Bu kadro meselesinden biraz uzaklaştık ama tekrar ben yine oraya dönmek istiyorum. Şimdi Müzeler İç Hizmetler Yönetmeliği vardır. Burada fotoğrafçının bir tanımı vardır, görev ve sorumlulukları vardır. Burada bir konservatörün tanımı yok. Bu müzelerde çalışan değişik disiplinlerde arkadaşlar var. Biz kimyacıyız. Arkeolog olarak, konservatör olarak çalışanlar var. Jeolog olup da jeolog olarak çalışan, konservasyon restorasyon yapanlar var. Şimdi bu sistemin daha iyi işlemesi için, bir de bunların tanımlanıp görev ve sorumlulukların belirlenmesi gerekiyor. Biz kimyacı mıyız, konservatör müyüz? Nereye kadar burnumuzu sokacağız ya da nerede duracağız veya yanlış gördüğümüz bir şeyi hangi yetkimize dayanarak rapor edeceğiz? Bir yönetmelikle bunların belirlenmesi gerekiyor.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Bu çok güzel. Mesleğin oluşumundan bahsediyoruz ama aslında bu mesleği uygulayanların da sorunları çok. Gayet haklısınız. Bunlara da çözümler getirilmesi lazım.

Latif Özen (dinleyici) : Bir de Konservatörün tanımı çok önemli. Panele katılanlardan alabilir miyiz? Ne olabilir tanımı?

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Konservatör tanımı mı? Şimdi tabii onun için biraz geç kaldık zannediyorum. Başka soru yönelten?

Cengiz Özduygulu (dinleyici): Teşekkür ederim bana söz verdiğiniz için. Ben bu konuda gönül vermiş çalışan bir insanım. Fakat işte Sayın Kenan Bey çok iyi biliyor bizim de bir takım sorunlarımız var. Bize bir çok öğrenci geliyor yaz döneminde staj yapmak üzere fakat bizim çalıştığımız koşulları gördüklerinde bir çoğu bu işten vazgeçmek durumunda kalıyor. Çünkü bizlerin sadece bu işe gönül verdiğimiz için bu işi yaptığımızı görüyorlar. Bunun karşılığında çok fazla bir şey alamadığımızı biliyorlar. Ondan dolayı da vazgeçen bir çok öğrenci oluyor. Bu konunun da bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Hem ücret, hem de sadece ücret değil yaptığımız iş konusunda da Latif Bey'in dediği gibi, belli bir yönetmeliğimizin olması gerekiyor. Nerede başlayacağımızın nerede duracağımızın belirlenmesi

217

Page 226: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

gerekiyor. Ben kimyacıyım fakat hem restorasyon hem konservasyon işi yapıyorum.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Bizim öğrencilerimizin ilk öğrendikleri konu şudur: Bilmediklerinizi elinize almayacaksınız. Tabii siz orada yapmak durumunda kalıyorsunuz ama bunun doğrusu etik konusu. Etik konusuna sadece meslek adamlarının değil, etik konusuna bu meslekle ilgisi olmayanların da aynı saygıyı göstermesi lazım. Ya da onlardan, o mesleği uygulayanlardan bile daha fazla saygı göstermelerini beklemek lazım. Bilmiyorum diyen kişiye, bu benim işim değil diyen kişiye o işi yaptırmak o etiğe saygı duymamak olur, ki zaten o zaman bu işin sonu gelmiş demektir.

Mehmet Arlı (dinleyici): Bizim iç hizmet yönetmeliğinde uzmanların, yahut da görev alacak kişilerin görevleri bir bir sayıldıktan sonra, en sonunda, "müdürün verdiği görevi yaparlar" der. Bu, "müdürün verdiği görevi yapar" tabiri orada olduğu sürece, iç hizmet yönetmeliği değiştirilmediği sürece görevli kişi o müdürün emrinde ise müdürün verdiği görevi yapmak durumundadır. Bir ikinci konuda eğitim konusuna dönmek istiyorum. Üniversitelerin tıp fakülteleri var. Tıp fakültelerinin de hastaneleri var. Hastaneleri çok büyük. Hastanelere bağlı da sağlık ocakları var. Bizim üniversitelerin kazıları var mı yoksa kazıların hepsi de sağlık ocağı gibi küçük küçük birimler halinde mi? Bence bu eğitim konusunda belirli şeylerin yapılabilmesi için üniversitelerin veya fakültelerin aynı hastaneler gibi büyük kazılarının olması, bu kazıların da laboratuvarından atölyesine kadar her şeyinin olması ve burası bir eğitim kurumu gibi işlev görmesi gerektiğine inanıyorum. Teşekkür ederim.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Çok doğru söylüyorsunuz. Bu sadece konservatörlerin değil, arkeologların ya da diğer meslek elemanlarının eğitiminde de önemli, ama koşulları biliyorsunuz.

Selçuk Şener (dinleyici): Ben bir soru değil bir ekleme yapmak istiyorum. Fikirlerimi kısaca açıklamak istiyorum. Biz konservatörler kendimiz bazı problemlerimizi düşünüyoruz. İki arkadaş yan yana geldiğimiz zaman dertleşiyoruz. Bir topluluk oluşturduğumuz zaman ise, dertleşecek kişi sayısı artıyor. Buradaki toplantı da aynı şekilde dertleşeceğimiz bir ortam gibi. Benim düşündüğüm şey, bu konuşmalar ile yapılan çalışmalar anlatılıyor, fikirler söyleniyor, gelişmeler ortaya konuluyor. Bunlardan öte bu problemlerin biz öncelikle dökümünü yapalım, yazalım ve bunlarla karşımıza birisini alalım. Ne yazık ki Kenan Bey bizim yanımızda; karşımızda olmasını beklerdim ben. Fikir olarak değil kadro

218

Page 227: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

olarak karşımızda olmasını beklerdim. Çünkü biz problemlerimizi kendisine aktaracağız. O ise, problemlerimize karşı çözüm arayışları geliştirebilecek veya paylaşabilecek. Ben şunu söylemek istiyorum problemler konusunda 5 maddem var. Bunlar:

-Kanun ve yönetmelikler

-Kazı, kazı laboratuvarları ve kazıda konservasyon

-Eğitim alanı ve konservatör yetiştirilmesi

-Etik ve ilkeler

-Uygulayıcılar, uygulamalar ve unvanlar konusundaki problemlerdir.

Eğer bu beş maddedeki problemleri biz tespit edebilirsek dertleşme yerine daha doğrusu dökümünü yapabilirsek bizim savaşabileceğimiz, karşısına çıkabileceğimiz ortamlar bulunur diye düşünüyorum. İlk önce problemleri tespit edelim.

Hasan Böke (dinleyici): Aslında daha uzun konuşmak gerekiyordu. Emine Hanım bahsetti biraz bizim de konuşmacı olarak çok kısa deyinmemiz gerekiyor. Özetle söylemem gerekirse Türkiye bir dönemi kapatıp yeni bir dönem açmak zorunda. Aksi takdirde bu senelerce sürdürdüğümüz tartışmaları devam ettirmek durumunda kalacağız. Bu eski dönemi kapatmanın ilk koşulu bütün kazıların durdurulması, sadece durdurulması değil vakıfların yaptığı tüm tarihi onarımların da durdurulması. İlk bunları durdurduktan sonra kendimize, ne yaptık şimdiye kadar, bundan sonra ne yapabiliriz diye sormalıyız. Gerek Kültür Bakanlığının olsun, gerek Vakıfların elindeki kaynaklarının alt yapıya yönelmesi, bu alt yapı örgütlenme, eğitim, araştırma sayılan hastaneler, laboratuvarlar, laboratuvarlarda yetişecek elemanların seçimi, yetiştirilmesi bu da ayrı bir sorun. Bu gün 500 tane alırsınız 500 tane aldığınız sizin 25 senenizi götürür. Aldığınız bu 500 kişi iyi yetişmemişse Türkiye'nin 25 senesi demektir bu. Bütün bunları ince ince hesaplayacak bir program bunun için de şu dönemi bir kapatmak gerekiyor. Bu dönemin kapanması da kazıların durdurulması vakıfların yaptığı bütün onarımların durdurulması ve eldeki bütün kaynakların eğitime, araştırmaya ve alt yapıya yöneltilmesi gerekiyor.

Prof. Dr. Gönül Cantay (dinleyici): Ben beyefendinin söylediklerine 1. Madde olarak katılıyorum. Okul açmak orijinal obje yerine etütlükler üzerinde müzeler bazında projeler önerisi şimdi mevcut olan okulun

219

Page 228: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

sorununu çözecek bir madde olarak görüyorum. Çünkü okulun sorunu öğrenci yetiştirmekte objeye erişememek değil mi? Etütlük objelerle bunun çözülebileceğini bunu arkadaşımız gösterdiler. Bence onun proje önerileri şeklinde çözülebileceği kanısındayım. Bir de bir düşüncesini belirttiler: Bölge müzelerinde tam teşekkülü laboratuvarlar, müzelerde ise ilk yardım niteliğinde atölyeler kurulması şeklinde mevcudun kurtarılması. Bakın müze depolarında mevcudun kurtarılması için yapılacak uygun işlem gibi geliyor şimdiki durumda. Diğer taraftan bizim üniversitelerimiz, yüksekokullarımız meslek eğitimi verirler. Bizim mesleğimiz var. Örneğin ben sanat tarihçisiyim. Dolayısıyla benim bir odamın olması lazım. Arkeologun bir odasının olması, meslek odasının olması lazım. Restoratörün konservatörün bir meslek odasının olması lazım. Buna ihtiyaç var ve bu alt yapı oluşturulursa, bu örgütlenme gerçekleşirse sanırım meselelerimiz daha iyi yukarıya intikal ettirilir ve çözüm arama gereği duyulur. Buna çok ihtiyacımız var. Ben bunun acısını çok yaşadım. Soruyorum beyefendiye teşkilatınızda kaç sanat tarihçisi var? Çünkü sanat tarihçisi, arkeologlar, prehistoryanlar dönemleri ile ilgili bilimsel alt yapıya sahip yönlendirme yapabilecek kişilerdir. Bu meslek odaları çok önemli. Söylediğiniz şeye çok katılıyorum. Türkiye'nin gerçekleri açısından düşünüldüğünde tam teşekkülü laboratuvarlarla ilk yardım nitelikli atölye kuruluşlar ve teşekkür ediyorum.

Kenan Yurttagül: Hocam oda konusu müze birimleri planlanırken zaten o projede mutlaka bir laboratuvar, fotoğrafhane planlanıyor. Ama her müzede bugün bir laboratuvar odası o var. Ama eleman yok, çalışmıyor. Sanat tarihçisi, arkeolog herkesin odaları var. Biz, Emine Hoca gayet iyi bilir, hep bir araya geldiğimizde kimi zaman yılda birkaç kez de olsa acaba ne yapsak bir vakıf mı kursak, dernek mi kursak, odalaşsak mı diye konuşuyoruz ama bir türlü hayata geçmiyor. Çünkü ilk kez Orhan Hoca hepimizi bir araya topladı. Belki bunun devamı olmalı, biraz daha temel konulara inecek temel sorunlar konuşulmalı her şey masaya yatırılmalı. Bir buçuk saatte bütün Türkiye'nin konservasyon sorunları konuşulamaz. Çünkü konservasyon sorunlarını arkeolojinin ve eski eserlerin konusundan soyutlayamazsınız. Çünkü hepsi bir birine bağlı bunlar.

Didem Taner (dinleyici): Ankara Üniversitesi Restorasyon ve Konservasyon Bölümü'nden mezunum. Şu ana kadar ne mezun ne de mezun olmayan hiçbir öğrenci arkadaşımız konuşmadı. Şunu söylemek istiyorum. Biz burada Üniversitelerden bahsederken şu anda eğitim vermeyen konservasyon ve restorasyon lisesinin olduğunu biliyorum. Bir kere şu

220

Page 229: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

durumda temelde mantıksızlık olduğunu düşünüyorum. Bunun hakkında da bir açıklama bekliyorum. Bunun dışında bizim bölümümüz ve bu bölümden mezun olan insanlar şu anda Donkişotlar. Bir sürü Donkişot var ve bir sürü yel değirmeni ile savaşıyoruz. Bize ne zaman fırsat verilecek, biz gerçeklerle ne zaman savaşacağız. Bizim hem gönül gücümüzün hem de fizik gücümüzün olduğunu düşünüyorum. Şu anda olması gerekenler konuşuluyor. Bunlara karar verilene kadar biz ne yapacağız? Burada bu kadar insana bunu soruyorum. Bize eğitimimiz süresince hep özel olduğumuz, hep bilim insan olduğumuz ve hep dikkatli ve disiplinli olmamız gerektiği anlatıldı. Bize bu öğretildi, biz bunları öğrendik. Şu anda ne yapacağımızı bilmiyoruz.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Bu lise konusu bizi de çok üzmüştür. Böyle bir lise vardı bir ara, restorasyon ve konservasyona yönelik lise eğitimi, ama artık o dalda eğitim yapılmıyor. Her halde 6 yıl sürdü. Lisans düzeyinde yapılmazken, lisede bunun eğitimi verildi ama uygulamada bu program ortadan kalktı. Ama üzülmeyin, size öğretilenlerin hepsi çok doğru; uygulamada bunun devamını nasıl sağlayacağız. Ben Sayın Genel Müdüre bir teşekkür borçluymuşum, bilmiyordum. Kendisine teşekkür edeyim, sizlere yer bulduğu için, böyle şikayetler geliyor. Biz tabii ki genel düşünüyoruz, tabii ki nasıl istihdam edeceğiz, bunun eğitimini alan, en doğru ilkelerle, etikle, uygulamalarla yetişen gençler ne olacak. Kadronun 500'ünü değil de 50'sini bulursak yerleştirmeye başlarsak, işbirliğine biz de varız. Nereye gidilecekse biz de birlikte gideceğiz. Şimdi vaktimiz geçiyor. İkişer dakika sayın konuşmacılara son görüşlerini söylemeleri için vakit vereceğim. Sonra oturumu kapayacağım. Eklemek istediğiniz bir şey var mi?

Prof. Dr. Emine Caner Saltık: Türkiye'de koruma olayı başarılı olacak şekilde bir bütün olarak yapılandırılmalıdır. Stratejilerimizi belirleme konusunda iyice düşünüp çalışmalıyız. Konservatörler bunun önemli bir parçası. Genç öğrencimizin söylediği konunun hemen çağrıştırdığı bir şey var. 1940'larda Türkiye'de meslek liselerine çok önem verildiğini, çok donanımlı okulların kurulduğunu, değerli öğretim kadroları ile pratik ve teorik eğitim verildiğini biliyoruz. O yıllarda yazılan kitaplar da bunu gösteriyor. Örneğin kalfa yetiştiren, sıva ustası yetiştiren okullarda pratik ve teorik eğitim kaliteli. Gönül ister ki meslek liselerinde pratik ve teorik birikim edinmiş öğrenciler, ilgili dallarda üniversitelerde ilgili konservasyon eğitimine devam edebilsin. Meslek liselerinin konumu çok değişmekte ve yüksek öğrenimle de devamlılığı yok maalesef. Başlamış olan iyi şeylerin dumura uğramaması, gelişmesi dileğiyle.

221

Page 230: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Yrd. Doç. Dr. Hande K. Ersoy. Önce öğrencime yanıt vermek zorunda hissediyorum kendimi. Onlar okulumuzun konservasyon ve restorasyon programına belki de üniversite sınavı aşamasında ne olduğunu bilmeden geldiler. Konuyu sevenler, becerisi ve yeteneği bulunanlar meslek elemanı olmayı başardılar. Ancak daha fazla öğrencimiz de eğitimini yarıda bıraktı. Başarılı her öğrencime söylediğim gibi sabırlı olmak ve hatta tamamen farklı bir alanda çalışıyor olsanız da mesleğinizi gönlünüzden çıkarmamak gerek. Bir zaman gelecek siz de asıl bulunmanız gerektiği konumda yer alacaksınız. Eğer bugün başlatılan, dile getirilen iyi niyet ve çözüm üretme etkinliğini devam ettirmek ve kurulacak "meslek birliği"nin (dernek ve meslek odası) içinde yer almak da çok önemli.

Bunun dışında, arkeolojik taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu konusunda da eklemek istediğim bir nokta var. Arkeolojik kazıların tamamen durdurulması mümkün değilse de kazı sezonları arasında sadece koruma ve arkeolojik etüt yapılması için kullanılacak sezonların yer alması gerekir. Önceki kazı sezonlarından birikmiş malzemenin konservasyonunun bu yolla yapılabilmesi, koruma kanunumuzda yer alan "arkeolojik kazılardaki onarım işlerinden kazı başkanı sorumludur" cümlesine işlerlik kazandırılması ve konservasyon işinin uzmanlar tarafından kazı laboratuvarlarında yapılması için bu çalışma sezonlarına gereksinim büyüktür. Bu noktada akla gelecek ilk soru ise koruma çalışmasını yapacak uzmanların nereden bulunacağıdır. Deneyimli bir konservatör hiç değilse ilk yardım, ilk müdahaleyi yapabilir. İnanıyorum ki eğitim ve deneyim yeterliğine sahip bir konservasyon meslek yüksekokulu mezunu bu ilk yardımı yapabilecek bilgiye sahip olmalıdır. En azından Başkent Meslek Yüksekokulu'ndan mezun konservasyon teknikerleri bu bilinçle yetişmekte ve yetersiz oldukları noktada durmaktadırlar. Böylece esere zarar verilmesi olasılığı da ortadan kalkar. Söz konusu uygulayıcıların yeterlilikleri ise mezun oldukları okullardan, katıldıkları projelerden, yürütülen çalışmalardan anlaşılabilir. Mesleki yeterlilik ve güvenilirliğe sahip önlisans ve lisans programları ile işbirliği bu sorunu çözebilir. Bu deneyimin kazanılması ise, az önce tartıştığımız çerçeve içinde söz konusu programların içerdiği uzmanlık dallarının gerektirdiği etütlük malzemenin müzelerden üniversite laboratuvarlarma gelmesi ile olasıdır. Böylece hem öğrencinin eğitimine katkıda bulunulacak, hem de müzeler teşkilatı ilgili bölümlerin bilgi, deneyim ve olanaklarından yararlanacaktır. O halde karşılıklı güven ve işbirliğiyle öğretirken koruyalım ve müzelerimizin konservasyon konusundaki olanaksızlıklarına çare olalım. Böylece öğrencilerimiz malzeme çeşitliliği içinde farklı sorunları, bozulmaları,

222

Page 231: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

koruma yöntemlerini görüp, uygulama yapabilsinler. Ancak her biri bir diğeri ile bağlantılı bu sorunlarla başa çıkabilmek için önce örgütlenelim.

Bir konuşmacı: Ben de bu örgütlenmeyi gayet gerekli buluyorum. En azından bir meslek odasının olmasının sayın hocamızın dediği gibi gerekli buluyorum. Bu kolokyumda gündeme gelmesini beklediğim ancak gündeme gelmeyen bir konu var. Son günlerde süren bir sergi var. Fransa da Versaille Sarayı'na Şah İsmail in Tahtı bile götürüldü. Aslında bu konservasyon açısından son derece yanlış bizler biliyoruz ama götürenler bilmiyorlar. Bunu anlatabilecek bir odamız gerekiyordu, en azından basında yer almasını sağlayabilmeliydik. Bunun yanlış olduğunu anlatabilmeliydik. O yüzden odamızın olması, konservatörler olarak sesimizi duyurabileceğimiz bir örgütlenme şeklinin son derece faydalı diye düşünüyorum. Fakat minimum düzeyde de en azından bu kolokyumların yılda bir kez yapılmasında, bizleri bir araya getirdiğinden ve bir birlik ve beraberlik sağladığından son derece faydalı. Bu da sesimizi duyurmakta faydalı olabilir diye düşünüyorum. Minimum düzeyde en azından bu kolokyumlar düzenlenmeli düşünüyorum.

Kenan Yurttagül: Genç arkadaşım kalktı gitti sanıyorum. Sorusunu sordu gitti ama sonuna kadar kalmadı. Bu kadar sabırsızlık pek doğru değil. Şimdi yine sonuç olarak istihdam sorununa geliyoruz. İstihdam sorunu önemli. Çok doğru olarak dendi ki hocalar kazılarda restoratör - konservatör bulundursun ve istihdam sağlansın. Biz bunu Genel Müdürlük olarak, hocalara yaptırım olarak yazdık. En azından yaz sezonunda birkaç ay da olsa Türkiye de yaklaşık olarak 200 tane kazı var. Bir uzman o kazıya katılsa 200 kişi demektir. Üç dört ay da olsa belki kazıdan alacağı para o kişinin garsonluktan alacağı paradan çok fazla olur. En azından o süreyi, bir senelik süreyi kapatır. Bunun için yabancı kazılar, yerli kazılar var. Bizim müzelerin yaptığı kazılar da var. Bu bir istihdam sorunu bu konuda biz Anıtlar Müzeler Genel Müdürlüğü olarak bize düşen ne varsa yapmaya hazırız. Hocalara zorla da olsa bu kişiyi alacaksın, muhakkak konservatör bulunduracaksın diye böyle bir yaptırım gücümüz de var. En azından yaptırım gücü. Benim eklemek istediğim başka bir konu var unuttuğum daha doğrusu. Biz İstanbul Restorasyon Laboratuvarlarında insanları eğitiyoruz. Yurt dışına yolluyoruz, iyi bir eğitim alıyor, dillerini geliştiriyorlar. Ondan sonra bizden istifa edip gidip özel büro kuruyorlar. Hiç buna değinilmedi. İstanbul'da müthiş bir koleksiyoner sayısı var. Koleksiyonerler bir şekilde koleksiyonuna kattığı eserleri bu serbest, diğer bir deyişle free lance dedikleri atölyelere ya da insanlara onartıyorlar. Bakanlık olarak bir çaba içerisindeyiz. Umarım onu da başarabiliriz. Bunların denetimi konusu var. Hiç buna değinilmedi. Bu da

223

Page 232: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

kültür varlığı. Koleksiyonculuk yapan bir kişinin kültür varlığı varsa bu da Kültür Bakanlığı denetimi ve sorumluluğunda. Bunu denetlemek, bunu, insanları ne kadar becerikli ne kadar beceriksiz bunu saptamak bizim görevimiz. Böyle bir çalışmamız var. Bu da belki bir tartışma konusu. Ben son söz olarak lafı da uzatmak istemiyorum. Süre de zaten geçti, Genel Müdürlük olarak ettiğim bütün sözlerin arkasında duruyorum ve biz bu konuda bize düşen görev neyse yapmaya hazırız. Ayrıca bütün projelere de açığız.

Prof. Dr. Orhan Bingöl: Herhalde bu kolokyumu düzenlemekle ümit ettiğimiz, düşündüğümüz amaca ulaşmış olduk. Sorunlar burada bu işle yakından ilgili kişiler tarafından dile getirildi. Yalnız arkeolojik konservasyonda değil, kitap konservasyonu konusunda da en büyük sorunları bizim okulumuz yaşıyor. Yetişmiş elamanımız olmasına karşın en ufak bir düzenlemeyi bile daha gerçekleştiremedik. Öğrencilerimize bu konuda eğitim verme şansına sahip değiliz. Tablo restorasyonu konservasyonu konusunda da meslek adamlarına ihtiyacımız var. Genişlemek istiyoruz. Eğitimden, eğitimin kapsamından, süresinden başlayan bir sorun var. Bu gerçek, ondan sonra meslek adamlarının istihdamından tutun, yapacakları işin bilincinde olan kişiler ve yerlerle çalışma şansını yakalayıp yakalayamamalarından tutun, meslek adamlarının karşı karşıya olduğu sorunlar var. Hiç ele alınmamış, o örneği daima veriyorum: Okulumuzun ilk kurulduğu dönemde bir yabancı meslektaş şöyle demişti, "bu okulu siz Schliemann'm Troia kazılarını başlattığı zaman kuracaktınız, geç kalmışsınız." Ama başlamış olmaktan, bu kadar geç kalmış bir olayı başlatmış olmaktan ve ondan sonra da bu iş ile ilgilenenleri ilk kez bir araya getirmekten hakikaten onur duyuyoruz. Sizlerin de katkıda bulunmanızdan ötürü hepinize teşekkür ediyoruz. Burada konuşulanları yeniden dile getirmek istemiyorum. Ama burayı kapatmakla bu işi kapatmış olmayalım. Bu kolokyumlar bundan böyle bizim üstümüze yıkılmasa diye düşünüyoruz, ama üstümüze kalırsa da sürdürmekte kararlıyız. Büyük bir memnuniyetle. Bundan sonra bu konudaki deneyimimizle de hep yanınızdayız, organizasyonu birlikte yaparız. Böyle bir organizasyonla, daha büyük bir kitleye ulaşabildiğimiz bir ortamda yeniden beraber olmak dileğiyle sizlere yeniden kendim ve okulum adına teşekkür ediyorum, geldiğiniz, katıldığınız için. En kısa zamanda yeniden buluşmak üzere.

224

Page 233: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

s o n u ç m e t n i

1 ."Taşınır" ve "Taşınabilir" kültür varlıkları kavramlarından "Taşınabilir Kültür Varlığı" tanımının kullanılması yaygınlaştırılmalıdır.

2 . Taşınabilir kültür varlıkları için restorasyon ve konservasyon kavramlarından, restorasyonu da içine aldığı konusunda fikir birliğine varılan konservasyon tanımı kullanılmalıdır.

3 . 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Müzeler İç Hizmetler Yönetmeliği'nin "taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu" ile ilgili maddeleri gözden geçirilerek, uzman meslek adamlarının danışmanlığında yeniden düzenlenmelidir.

4. Taşınabilir kültür varlıkları konservasyonunda uluslararası ilke ve standartlara uygun bilimsel etkinliklerde bulunabilmek için mesleki örgütlenmeye gidilmelidir.

5. Uluslararası veya farklı ülkelere ait meslek örgütlerinin belirlediği etik ilkeleri örnek alınarak, taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu konusunda öğrenim veya eğitim görmüş deneyimli meslek elemanları tarafından bir "ulusal meslek etiği" belgesi oluşturulması gerekmektedir. Ayrıca, konservasyonun temel amaçlarını, prensiplerini, koşullarını belirten, konservatör - restoratör tanımlarını yaparak meslek elemanlarının görevlerini ve eğitim - öğretimlerinin içeriğini açıklayan "mesleki etik ilkeleri" belirlenmelidir.

6 . Müzelerde konservatör, restoratör ve konservasyon teknikeri kadrolarının bulunmayışından kaynaklanan ve önlisans - lisans programlarından mezun nitelikli elemanların istihdam edilememesine neden olan sorunların çözümlenmesi için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.

7 .Türkiye'deki müzelerde konservasyon laboratuvarları ve konservasyon uzmanlarının olmayışı gözönüne alınarak, donanımlı bölge laboratuvarları kurulmalı ve eğitimli, nitelikli meslek elemanları bu merkezlerde görevlendirilmelidir. Ayrıca müzelerde acil ve temel koruma müdehalelerinin yapılabileceği birim laboratuvarları da kurulmalıdır.

8. Gerek kazılarda ele geçen gerekse müze depolarında bulunan etütlük eserlerin koruma ile ilgili uzman öğretim elemanlarının denetiminde, korunmalarının sağlanması amacıyla ve eğitime yönelik olarak üniversite

225

Page 234: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

laboratuvarlarında konservasyonlarının yapılabilmesine olanak tanınması konusunda Anıtlar ve Müzeler Genel Müdiirlüğü'nün desteği istenmelidir.

9. Türkiye'nin koruma konusundaki gereksinimleri gözönüne alınarak bilimsel teori ve uygulama açısından yetkin ve lisans eğitimine sahip meslek elemanlarının yetişmesine öncelik verilmeli, uzmanlaşma desteklenmeli, böylece önlisans programlarından mezun konservasyon teknikerlerinin kendilerini yönetip, yönlendirecek konservatörlerle çalışmaları sağlanmalıdır.

10. Öğrenim konuları "kültür varlıkları" olan bilim dallarında (Arkeoloji, Sanat Tarihi, Antropoloji gibi) yetişen meslek elemanlarına "pasif konservasyon" eğitimi verilmelidir.

11. Konservasyon konusunda eğitim veren yükseköğrenim kurumlarına özel yetenek sınavı ile öğrenci alınmalıdır.

12. Konservasyon öğrencileri kültür varlıkları üzerinde uygulama yapabilme deneyimini konservasyon laboratuvarlarında veya kazılarda staj yaparak kazanmaktadırlar. Söz konusu stajların verimli ve yararlı olması ve üzerinde çalışılan objelerin zarar görmemesi için, öğrencilerin eğitimli ve tecrübeli konservatörler denetiminde uygulama yapabileceği staj ortamları seçilmelidir.

13. "Konservatör" yetiştiren lisans ve "konservasyon teknikeri" yetiştiren önlisans programlarında, ders programı içeriğinin gerektirdiği nitelik ve sayıda öğretim elemanı görevlendirilmelidir.

14. Taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu dalında açılan lisans programları, Türkiye'nin ihtiyaçları doğrultusunda uzmanlaşmaya açık, ancak meslek elemanlarının pratisyen hekim gibi de görev yapabilecekleri kapsam ve içeriğie sahip olmalıdır.

226

Page 235: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

i l e t i ş i m a d r e s l e r i

Marjan Dadashzadeh AKDAG Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Fakültesi Arkeometri Bölümü 06531 Ankara Tel: 0 312 210 32 14 Faks: 0 312 210 12 80

Öğ. Gör. Elvan ANMAÇ Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Gündoğdu Sok. No. 4 , Narlıdere / İzmir Tel: 0 232 238 90 75 - 238 50 76 - 258 Faks: 0 232 239 05 94

Yrd. Doç. Öznur AYDIN Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Gündoğdu Sok. No. 4, Narlıdere / İzmir Tel: 0 232 238 90 75 - 76 / 255-261 Faks: 0 232 239 05 94 e-mail: [email protected]

Uzman N il BAY DAR Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksekokulu D.T.C.F. Ek Binası 06100 Sıhhiye / Ankara Tel. 0312 311 49 44- 16 Faks: 0312 311 43 56 e-mail: nbaydar®yahoo.com http://www.restoration-conservation.com

Prof. Dr. Orhan BİNGÖL Ankara Üniversitesi, D.T.C.F. Fakültesi 06100 Sıhhiye / ANKARA Tel: 0312 311 49 44 - 0312 310 32 80/1163 Faks: 0312 311 43 56 e-mail: obi n go 1 @ di al up.ankara.edu,tr

Page 236: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Öğr. Gör. Işık BİNGÖL Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksekokulu D.T.C.F. Ek Binası 06100 Sıhhiye / Ankara Tel. 0312 311 49 44- 14 Faks: 0312 311 43 56 e-mail: [email protected]

Dr. Haşatı BÖKE Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü 06531 / Ankara Tel: 0312 210 42 29 Faks: 0312 210 12 49 e-mail: [email protected],tr

Prof. Dr. Gönül CANTAY Mimar Sinan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Beşiktaş / İstanbul Tel: 0 212 260 02 74-75 Faks: 0 212 261 11 21 e-mail: [email protected] ,tr

Yüksel DEDE İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü 34459 Beyazıt / İstanbul Tel: 0 212 232 71 37 Faks: 0212 519 45 92

Prof. Dr. Şahinde DEMİRCİ Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Kimya Fakültesi 06531 Ankara Tel: 0 312 210 32 14 Faks: 0 312 210 12 80 e-mail: [email protected],tr

228

Page 237: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Dr. Erdal EREN, Yüksek Mimar T.B.M.M. Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Dolmabahçe Sarayı 80680 Beşiktaş / İstanbul Tel: 0 212 227 34 41 - 258 55 44 Faks: 0 212 227 66 73

Yrd. Doç. Dr. Hande KÖKTEN ERSOY

Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksekokulu D.T.C.F. Ek Binası 06100 Sıhhiye / Ankara Tel: 0312 311 49 44 - 13 Faks: 0312 311 43 56 e-mail: [email protected] .tr

Dr. Bekir ESKİCİ

Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksekokulu D.T.C.F. Ek Binası 06100 Sıhhiye / Ankara Tel. 0312 311 49 44- 19 Faks: 0312 311 43 56 e-mail: [email protected]

Arş. Gör. Ayşe E. GÜLTEKİN

Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksekokulu D.T.C.F. Ek Binası 06100 Sıhhiye / Ankara Tel. 0312 311 49 44- 15 Faks: 0312 311 43 56 e-mail: [email protected]

Page 238: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Kd. Üstğm. Ali GÜNGÖR, Restorasyon ve Konservasyon Kısım Amiri

Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı Harbiye / İstanbul Tel: 0212 233 27 20 (4 hat) Fax: 0212 296 86 18

Arş. Gör. Gonca KARAVAR

Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Gündoğdu Sok. No. 4, Narlıdere / İzmir Tel: 0 232 238 90 75 - 76 / 255-261 Faks: 0 232 239 05 94 e-mail: [email protected] [email protected]

Celal KÜÇÜK, Restoratör

Art & Restoration Bülbül Mah. Karaca Sok. No. 18 Dolapdere / İstanbul Tel: 0 212 238 45 11 Faks: 0 212 238 45 11

Latif ÖZEN, Kimyager

Anadolu Medeniyetleri Müzesi Hisar / Ankara Tel: 0 312 324 31 60

Prof. Dr. Emine CANER-SALTIK

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Malzeme Koruma Laboratuvarı, 06531 Ankara Tel: 0 312 210 22 29 Faks: 0 312 210 12 49 e-mail: [email protected] .edu ,tr

230

Page 239: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

Uzman Y. Selçuk ŞENER

Ankara Üniversitesi, Başkent Meslek Yüksekokulu D.T.C.F. Ek Binası 06100 Sıhhiye / Ankara Tel. 0312 311 49 44- 19 Faks: 0312 311 43 56 e-mail: [email protected]

Doç. Dr. Ayşe UYGUR

Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tekstil Bölümü Küçükçamlıca, 81018 Kadıköy / İstanbul Tel: 0 216 326 26 67- 369 51 78 Faks: 0 216 339 18 83 - 369 51 78

Mine ÜN S AL. Restoratör

Art & Restoration Bülbül Mah. Karaca Sok. No. 18 Dolapdere / İstanbul Tel: 0 212 238 45 11 Faks: 0 212 238 45 11

Doç. Dr. Ayşe ÜSTÜN

Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Tezhip Anasanat Dalı Başkanı Gündoğdu Sok. No. 4, Narlıdere / İzmir Tel: 0 232 90 75 - 76/256 Faks: 0 232 239 05 99

Page 240: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 241: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 242: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 243: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve
Page 244: I. Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu Ve

I» • Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu D.T.C.F. Ek Binası 06100 Sıhhiye/ANKARA Tel: 0(312) 311 49 44

311 89 25 312 18 86

Fax: 0 (312)311 43 56 e-mail: [email protected] vvebsite: http://www.ankara.edu.tr/colleges/baskent