hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · web viewİş mevzuatına...

160
UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARI Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından: ESAS NO : 2009/88 KARAR NO : 2009/134 KARAR TR : 04.05.2009 (Hukuk Bölümü) Ö Z E T : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk. K A R A R Davacılar : 1- M. B. 2- M. T. Vekili : Av. M. B. Davalılar : 1- Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Vekili : Av. H. T. 2- Melikgazi Belediye Başkanlığı Vekili : Av. S. D. O L A Y : Kayseri ili, Konaklar Köyü, Kines Mevkiinde bulunan 1 pafta, 1935 parsel sayılı 18210 m² lik taşınmazın 280/ 21605 oranında ayrı ayrı hissedarı olan davacılardan M. B. kendi adına ve ayrıca M. T.’nun vekili olarak; 2981 sayılı Yasanın 10/b maddesi uyarınca yapılan hak sahiplerini tespit ve tescil işlemlerinin iptali istemiyle idari yargı yerinde iki ayrı dava açmıştır. KAYSERİ İDARE MAHKEMESİ; 01.8.2002 gün, E: 2002/797, K:2002/744 ve 01.8.2002 gün, E: 2002/798, K:2002/750 sayılı iki ayrı ancak aynı içerikli karar ile, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 25. maddesinde, kadastro mahkemesinin; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakacağı kuralının yer almış olduğu; bakılan uyuşmazlıkta, davacı tarafından Kayseri ili, Konaklar Köyü, Kines Mevkiinde bulunan 1 pafta, 1985 parsel sayılı 18210 m²’lik taşınmazda 2981 sayılı Yasanın 10/b maddesi uyarınca yapılan kadastro tespit ve tescil işlemlerinin iptalinin istenildiği anlaşılmakta olup, davayı görmeye ve çözümlemeye mahkemeleri değil yukarıda belirtilen hükme göre adli yargı yerinin görevli bulunduğu gerekçesiyle davanın 2577 sayılı Yasanın 15/ 1-a maddesi uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş; bu kararlar davacı tarafa tebliğ edilmesine karşın; davalılara herhangi bir tebligat yapılmamıştır. Davacılardan Mustafa Balaban kendi adına verdiği 27.9.2002 tarihli dava dilekçesinde özetle; Kayseri ili Konaklar köyü, Kines mevkiinde 18210 M2 yüzölçümünde pafta no: 1, parsel No: 1985 olan taşınmazın 280/21605 hissesine malik olduğunu, imar durumunu öğrenmek üzere belediyeye başvurduğunda 2981 sayılı yasanın 10/b maddesi uygulanması ile Yıldırım Beyazıt Mah Bulvar sokakta 3266 ada 9 ve 29 parsellere kaydırıldığını, hissesine tekabül eden 236 M2 yüzölçümünden 178 m2 sinin yeşil alan gösterilen 3266 ada, 29 parsele, 47 M2 sininde aynı ada 9 parsele tahsis edildiğini, halbuki bu gibi tahsis

Upload: others

Post on 01-Jan-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ KARARLARI

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2009/88 KARAR NO : 2009/134KARAR TR : 04.05.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.

K A R A R

Davacılar : 1- M. B. 2- M. T.

Vekili : Av. M. B.Davalılar : 1- Tapu Kadastro Genel MüdürlüğüVekili : Av. H. T.

2- Melikgazi Belediye BaşkanlığıVekili : Av. S. D.

O L A Y : Kayseri ili, Konaklar Köyü, Kines Mevkiinde bulunan 1 pafta, 1935 parsel sayılı 18210 m²

lik taşınmazın 280/ 21605 oranında ayrı ayrı hissedarı olan davacılardan M. B. kendi adına ve ayrıca M. T.’nun vekili olarak; 2981 sayılı Yasanın 10/b maddesi uyarınca yapılan hak sahiplerini tespit ve tescil işlemlerinin iptali istemiyle idari yargı yerinde iki ayrı dava açmıştır.

KAYSERİ İDARE MAHKEMESİ; 01.8.2002 gün, E: 2002/797, K:2002/744 ve 01.8.2002 gün, E: 2002/798, K:2002/750 sayılı iki ayrı ancak aynı içerikli karar ile, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 25. maddesinde, kadastro mahkemesinin; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakacağı kuralının yer almış olduğu; bakılan uyuşmazlıkta, davacı tarafından Kayseri ili, Konaklar Köyü, Kines Mevkiinde bulunan 1 pafta, 1985 parsel sayılı 18210 m²’lik taşınmazda 2981 sayılı Yasanın 10/b maddesi uyarınca yapılan kadastro tespit ve tescil işlemlerinin iptalinin istenildiği anlaşılmakta olup, davayı görmeye ve çözümlemeye mahkemeleri değil yukarıda belirtilen hükme göre adli yargı yerinin görevli bulunduğu gerekçesiyle davanın 2577 sayılı Yasanın 15/ 1-a maddesi uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş; bu kararlar davacı tarafa tebliğ edilmesine karşın; davalılara herhangi bir tebligat yapılmamıştır.

Davacılardan Mustafa Balaban kendi adına verdiği 27.9.2002 tarihli dava dilekçesinde özetle; Kayseri ili Konaklar köyü, Kines mevkiinde 18210 M2 yüzölçümünde pafta no: 1, parsel No: 1985 olan taşınmazın 280/21605 hissesine malik olduğunu, imar durumunu öğrenmek üzere belediyeye başvurduğunda 2981 sayılı yasanın 10/b maddesi uygulanması ile Yıldırım Beyazıt Mah Bulvar sokakta 3266 ada 9 ve 29 parsellere kaydırıldığını, hissesine tekabül eden 236 M2 yüzölçümünden 178 m2 sinin yeşil alan gösterilen 3266 ada, 29 parsele, 47 M2 sininde aynı ada 9 parsele tahsis edildiğini, halbuki bu gibi tahsis işlemlerinde mümkün mertebe eski parsellere yakın ve eşdeğer de yer verilmesinin yasal zorunluluk iken buna uyulmadığını, uygulama nedeniyle kendisinin fazlasıyla zarara uğradığını, yapılan uygulamanın da Kadastro ve İmar Yasası hükümlerinin öngördüğü amaca ve özüne aykırı olduğunu, idare mahkemesine açtığı davanın kadastro yasasının 25. maddesine girmiş bulunduğundan davasının reddedildiğini, 2981 sayılı yasanın 10/b maddesi uygulaması ile hak sahiplerini tespit veya yeniden tayin etme işlerinde eski parsellerin yakınına arazi tahsis edilmesi gerektiğini, buna riayet edilmediğini, özel amaçla kullanılamayacak şekilde yeşil alanlardan yer verildiğini ileri sürerek davalı idarece yapılan tapuların iptali ile eski tapunun ihyasına ve adına tesciline veya eşdeğer yerden yer verilmesini, adına tescilini; bunların da mümkün olmaması halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10 milyar TL’nin davalılardan en yüksek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; dava Kayseri 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2002/916 esasına kaydedilmiş; Davacılardan Mustafa Talaslıoğlu da vekili vasıtasıyla aynı nedenlerle aynı talepleri de kapsar şekilde 27.9.2002 tarihinde Kayseri 3.Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmış, Mahkemece,17.12.2002 gün ve 2002/886-1075 sayılı kararla dosyalar arasında irtibat bulunduğundan bahisle birleştirilme kararı verilmiş ve davaya Kayseri 5.Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası üzerinden devam olunmuştur.

16.9.2003 tarihli duruşmada davacı taraf, kendilerinin Kadastro Yasasına uygun bir yer verilmesini talep ettiklerini, bunun yanında davalarını tazminata hasrettiklerini, başka bir yer tahsisi taleplerinden vazgeçtiklerini, tazminat yönünden keşif yapılmasını istediklerini beyan etmişlerdir.

Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesi; 10.2.2005 gün ve E:2002/916, K:2005/79 sayılı yargılama sonucunda, Kadastro Genel Müdürlüğü yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, tapu iptali ve tescil yönünden reddine, tazminat talebi yönünden davanın kabulüne karar vermiş; karar Melikgazi Belediyesi Başkanlığı vekilince

Page 2: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

temyiz edilmiştir. Temyiz sonucunda Mahkemenin kararı Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 23.01.2007 gün ve E:2006/293, K:2007/319 karar sayılı ilamı ile; eldeki davanın terditli olarak açıldığı, tapu iptali ve tescil yanında tazminat istemini de içermekte olduğu, taşınmazların 16.12.1997 tarihli encümen kararına göre birleştirildiği ve daha sonra dağıtıma tabi tutulmuş olduğuna göre davanın tam yargı davası şeklinde idari yargıda açılmasının icap ettiği gerekçesiyle bozulması üzerine, davacının; Uyuşmazlık Mahkemesinde görevli yargı yerinin belirlenmesine ilişkin talebi yine Mahkemenin 23.07.2007 tarih, E:2002/916, K:2005/79 sayılı kararı ile; İdare Mahkemesi kararının davalılara tebliğ edilmediği için kesinleşmediği ve 2247 Sayılı Yasanın 14. maddesi koşullarının oluşmadığı ve ayrıca Yargıtay’ın bozma kararından sonra dosyanın henüz tensibe alınmadığı gerekçeleri ile reddedilmiş, ret kararının davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 24.01.2008 tarih ve E:2007/12538, K:2008/548 karar sayılı ilamı ile işlem yapılmak ve ortada temyizi kabil karar olmadığı gözetilerek dosyanın yerel mahkemesine iadesine kararı verilmiştir.

KAYSERİ 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 03.06.2008 gün ve E:2008/128, K:2008/205 sayı ile, yargılamanın safahatını özetledikten sonra; davanın, hatalı kadastro işlemi nedeniyle tapu iptali veya uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olduğu; dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde davacılara ait taşınmazlara 2981 sayılı Kanunun 10/b,10/c maddelerinin uygulanması ile hisselerinin Yıldırım Beyazıt Mahallesi Bulvar Sokakta 3266 Ada 9 ye 29 parsellere kaydırıldığını, hisselerine tekabül eden 236 M2 yüzölçümünden 178 M2 sinin yeşil alan gösterilen 3266 Ada, 29 parsele, 47 M2 sinin de aynı ada 9 parsele tahsis edildiği, davacı tarafın kadastro işlemlerinin iptali için İdare Mahkemesine açtığı davanın görev nedeniyle reddedildiğinin anlaşıldığı; Mahkemelerince, Yüksek Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 23.01.2007 tarih ve 2006/293 esas 2007/319 karar sayılı ilamı “...davanın terditli olarak açıldığı, tapu iptali ve tescil yanında tazminat istemini de içerdiğini, taşınmazlarda 16.12.1997 tarihli encümen kararına göre birleştirilmiş ve daha sonra dağıtıma tabi tutulmuş olduğuna göre davanın tam yargı davası şeklinde idari yargıda açılması gerektiği” şeklindeki bozma ilamına uyularak, araştırılacak başkaca hususun kalmadığı sonucuna varılmış olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili 19.8.2008 tarihli dilekçe ile, vekaleten ve kendi adına asaleten; Kayseri İdare Mahkemesinin; 01.8.2002 gün, E: 2002/797, K:2002/744 sayılı kararı ile Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin; 03.06.2008 gün ve E:2008/128, K:2008/205 sayılı kararları arasında 2247 Sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörüldüğü biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu iddiasıyla görevli yargı yerinin belirlenmesi istemiyle Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut

BİLGEN, Erdoğan BUYURGAN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 04.05.2009 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 14. maddesinde, olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı Mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve nedeni aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin ya da kesinleşmiş olması gerektiği hükme bağlanmıştır. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir

Anılan hükme göre, olumsuz görev uyuşmazlığının varlığının incelenebilmesi için, uyuşmazlığa konu edilen kararların kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olması gerekmektedir.

Öte yandan, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Temyiz” başlıklı 46. maddesinde, “1.Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararları, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda temyiz edilebilir. 2.(Değişik:10/6/1994-4001/20 md.) Özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştayda temyiz yoluna başvurulabilir.” hükmüne yer verilmiş; “Kararın bozulması” başlıklı 49. maddesinin 1.fıkrasının a bendinde ise; görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, bozma sebeplerinden birisi olarak sayılmıştır.

Buna göre, uyuşmazlığı çözen bir niteliği bulunmamasına karşın, görev yönünden verilen kararların nihai karar olduğu, işin özünü karara bağlamadan, davayı sonuçlandırmasından ötürü nihai karar kavramı içinde yer aldığı ve temyiz incelemesine tabi olduğu açıktır.

Olayda, görev uyuşmazlığına konu edilen kararlardan, adli yargı yerince verilen karar kesinleşmiş ise de, idari yargı yerince verilen kararın, davalılara tebliğ edilmemiş olması nedeniyle kesinleşmediği anlaşılmaktadır.

Belirtilen durum karşısında, olumsuz görev uyuşmazlığının varlığı için aranan “adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilen hükümlerin kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş görevsizlik kararları olması” koşulu gerçekleşmediğinden, 2247 sayılı Yasanın 14. maddesine uygun bulunmayan başvurunun aynı yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

Page 3: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

SONUÇ : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 04.05.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2009/101 KARAR NO : 2009/137KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : Hisarlık Belediye Başkanlığı Vekili : Av. H. Ç. Davalı : Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı (Konya Sigorta İl Müdürlüğü)

O L A Y : Aylık sigorta primleri bildirgelerinin, aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süre içersinde Kuruma verilmemesi nedeniyle davacı adına 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140. maddesine göre idari para cezası verilmiş, yapılan itiraz komisyon kararı ile reddedilmiştir.

Davacı, söz konusu para cezasının iptali istemiyle 9.6.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.KONYA 1. İDARE MAHKEMESİ; 11.10.2005 gün ve E:2005/707, K:2005/1001 sayı ile, 5326 sayılı

Kabahatler Kanunu’na göre idari para cezalarının kabahat kapsamı içinde kalması sebebiyle davanın görüm ve çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar Konya Bölge İdare Mahkemesi’nce onanarak kesinleşmiştir.

Davacı, bu kez, aynı istemle 15.12.2005 tarihinde adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.KONYA 2. SULH CEZA MAHKEMESİ ; 6.11.2007 gün ve D. İşler No:2006/12 sayı ile, 5655 sayılı

Yasa’nın 2. maddesi ile yapılan düzenleme karşısında davanın görüm ve çözüm görevinin idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle itirazın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar kesinleşmiştir.

Bu karar üzerine, davacı ikinci kez idari yargı yerinde dava açmış, Mahkemece daha önce görevsizlik kararı verildiği gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiş, davacı vekilinin talebi üzerine dava dosyası, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 15. maddesi uyarınca ortaya çıkan görev uyuşmazlığının çözümü için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdari ve adli yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde belirtilen biçimde oluşan olumsuz görev uyuşmazlığında, aynı Yasa’nın 15. maddesi uyarınca Mahkememize gönderilen dava dosyasında, usule ilişkin işlemlerde bir eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Hakim-Raportör G. Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen

Page 4: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 506 sayılı Yasa’nın 140. maddesi uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.17.7.1964 tarih ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun daha sonra değişikliğe uğrayan 29.7.2003 tarih ve

4958 sayılı Kanun ile değişik 140. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanunun sayılan maddelerinde öngörülen yükümlülükleri yerine getirmeyenler hakkında asgari ücrete göre belirlenen oranlarda idari para cezası verileceği bent’ler halinde kurala bağlanmıştır. Aynı maddenin 4. fıkrası, 20.5.2007 tarihinde yürürlüğe giren 9.5.2007 gün ve 5655 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilerek, “İdarî para cezaları ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî para cezası kesinleşir. Mahkemeye başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ödenmeyen idarî para cezaları, bu Kanunun 80 inci maddesi hükmü gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir. İdarî para cezalarının, Kuruma itiraz ve yargı yoluna başvurulmaksızın tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde ödenmesi halinde, bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme, idarî para cezalarına karşı Kuruma itiraz etme veya yargı yoluna başvurma hakkını etkilemez. Ancak, Kurumca itirazın reddedilmesi veya mahkemece Kurum lehine karar verilmesi halinde, daha önce tahsil edilmemiş olan dörtte birlik ceza tutarı, 80 inci madde hükmü de dikkate alınarak tahsil edilir” şeklinde yeniden düzenlenmiş iken, 506 sayılı Kanun’un yukarıda sözü edilen maddeleri 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 31.05.2006 gün ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

5510 sayılı Kanun’un 102. maddesinde, “…İdarî para cezaları ilgiliye tebliğ ile tahakkuk eder. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kuruma ya da Kurumun ilgili hesaplarına yatırılır veya aynı süre içinde Kuruma itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde, idari para cezası kesinleşir.

İdarî para cezalarının, Kuruma itiraz edilmeden veya yargı yoluna başvurulmadan önce tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde peşin ödenmesi halinde, bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme idari para cezasına karşı yargı yoluna başvurma hakkını etkilemez. Ancak Kurumca veya mahkemece Kurum lehine karar verilmesi halinde, daha önce tahsil edilmemiş olan dörttebirlik ceza tutarı, 89 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü de dikkate alınarak tahsil edilir.

Mahkemeye başvurulması idari para cezasının takip ve tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde ödenmeyen idari para cezaları, 89 uncu madde hükmü gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edilir…” hükmü yer almıştır.

1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 30.3.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun;

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,uygulanır." denilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

Bu duruma göre, incelenen uyuşmazlıkta, dava konusu edilen idari para cezasına ilişkin yasa kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 1.10.2008 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 506 sayılı Yasa’nın 140. maddesine göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

Page 5: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Konya 1. İdare Mahkemesi’nce verilen 11.10.2005 gün ve E:2005/707, K:2005/1001 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2009/138 KARAR NO : 2009/139KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : A. G. S. Davalı : Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı (Kütahya Sigorta İl Müdürlüğü)

O L A Y : İşyerine ait defter ve belgelerin yasal süre içersinde Kuruma ibraz edilmemesi nedeniyle davacı adına 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 140. maddesine göre idari para cezası verilmiş, yapılan itiraz komisyon kararı ile reddedilmiştir.

Davacı, para cezasına karşı 6.5.2008 tarihinde adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur. KÜTAHYA 1. SULH CEZA MAHKEMESİ; 10.2.2009 gün ve D. İş No:2009/128 sayı ile, daha önce itirazın

esası hakkında verilen karara, davacının itiraz etmesi üzerine Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görevsizlik kararı verilerek dosyanın idare mahkemesine gönderilmek üzere Mahkemesine iade edilmesinden sonra, 5655 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 506 sayılı Kanun uyarınca davaya bakma görevinin idare mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı ve ayrıca dava dosyasının Eskişehir İdare Mahkemesine gönderilmesine de karar vermiştir.

ESKİŞEHİR 2. İDARE MAHKEMESİ: 26.3.2009 gün ve 2009/34 Muh. sayı ile, 2577 sayılı Yasa uyarınca, davacı tarafından yasada öngörülen süre içersinde idare mahkemesine hitaben yazılmış bir dilekçe ile idari yargı yerinde dava açılmadığından dosyayı adli yargı yerine iade etmiştir.

Bunun üzerine adli yargı yerince, dosyanın Mahkememize gönderilerek yargı yeri ve mahkemesi konusunda bir karar verilmesi istenmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında; Hâkim-Raportör G. Fatma BÜYÜKEREN’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun, başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247

sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 14. maddesine göre; olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararın kesin veya kesinleşmiş olması gerekmekte; bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, hukuk uyuşmazlıklarında ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilmektedir. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık

Page 6: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.Olayda, Kütahya 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nce görevsizlik kararı verilmiş ise de, Eskişehir 2. İdare Mahkemesi’nce, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3 ve 9. maddelerinde öngörülen usul ve yönteme uygun şekilde dava açılmadığı belirtilerek, dosyanın Mahkemesine iadesi yolunda karar verildiği anlaşıldığından, ortada olumsuz görev uyuşmazlığı doğmasına neden olacak şekilde, idari yargı yerince göreve ilişkin olarak verilmiş bir karar bulunmamaktadır.

Öte yandan, olumsuz görev uyuşmazlığının bulunması halinde, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesine göre bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, hukuk uyuşmazlıklarında ancak davanın taraflarınca ileri sürülebileceğinden, yargı yerlerince anılan 14. madde kapsamında olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulabilmesine olanak bulunmadığı kuşkusuzdur. Belirtilen nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan ve yöntemine uygun bulunmayan başvurunun anılan Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

SONUÇ : 2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/156 KARAR NO : 2009/140KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Davalı Kuruluş ile daha önce bu kuruluşta kapsam dışı statüde çalışmış bulunan personeli arasında, özelleştirilme tarihinden sonra doğan anlaşmazlığın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : V. K.Davalı : Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Antalya İl Telekom Müdürlüğü) Vekili : Av. Y. S., Av.A. D.

O L A Y : Kızıltoprak Telekom Müdürlüğünde, kapsam dışı statüde teknik uzman iken 21.4.2006 tarihinde, 406 sayılı Kanun ve 4046 sayılı Kanunun 22.maddesi çerçevesinde Antalya Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığına Teknisyen olarak atanan Davacı; Antalya Türk Telekom İl Müdürlüğünde çalışırken 17.07.2002 tarihinde kendi isteği üzerine Ankara II Telekom Müdürlüğüne naklen tayinle atandığını, atamasının yapıldığı yıllarda Harcırah Kanununda yapılan değişiklikler nedeniyle isteğe bağlı tayinlerde harcırah ödemesi yapılmadığından harcırah alamadığını; ancak 12.07.2006 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 5538 sayılı Kanunun 2. ve 3. maddeleriyle yapılan düzenleme sonucunda 6245 sayılı Harcırah Kanununa eklenen Geçici 5.madde uyarınca, ödeme yapılmayan isteğe bağlı tayinler için geçmişe yönelik ve faizi ile birlikte yol harcırahı ödenmesi imkanının sağlandığını; bu amaçla 21.9.2006 ve 5.10.2006 tarihli dilekçeleriyle davalı Şirketten tarafına tahakkuk ettirilecek harcırahın ödenmesi için başvuruda bulunduğunu ancak davalı Şirketin talebini 25.09.2006 gün, 35496 ve 14.12.2006 gün, 14845 sayılı yazılar ile reddettiğini ileri sürerek; 1500 YTL alacağının, atanma tarihi olan 17.07.2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Şirketten alınarak tarafına verilmesi istemiyle, 25.12.2006 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

ANTALYA 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ; 31.5.2007 gün ve E:2007/32, K:2007/1072 sayı ile, dava dilekçesinin özetini yaptıktan sonra; davaya cevap veren davalı vekilinin, davacının Kızıltoprak Telekom Müdürlüğünde kapsam dışı statüde teknik uzman iken 21.4.2006 tarihinde Antalya Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığına teknisyen olarak adandığını ve ilişiğinin kesildiğini, müvekkili şirketi hisselerinin özelleştirildiğini, davaya bakma görevinin İdare Mahkemeleri olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiş olduğunu; tüm dosya kapsamı incelendiğinde davaya bakmakta Mahkemelerinin görevli olmadığı, görevli mahkemenin İdare Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, kesinleşmiştir.

Davacı, aynı istekle bu kez, 19.6.2007 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır. ANTALYA 2. İDARE MAHKEMESİ; 21.2.2008 gün ve E: 2007/1039 sayı ile, dava konusu olayda,

özelleştirme kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.'deki tamamı Hazineye ait bulunan hisselerden %55'inin, Bakanlar Kurulunun 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı "Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)'nin %55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına ilişkin Nihai Devir İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar"ı uyarınca, 14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle)

Page 7: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Ojer Telekomünikasyon A.Ş.' ne satıldığı, davacının da bu satış işleminden sonra 12.07.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5538 sayılı Kanun üzerine 17.07.2002 tarihinde kendi isteği üzerine Ankara İI Telekom Müdürlüğü’ne naklen atanması nedeniyle ödenmeyen yolluğunun ödenmesi istemiyle yaptığı 21.09.2006 günlü başvurusunun 25.09.2006 günlü ve 35496 sayılı yazı ile reddi üzerine 1.500 YTL yolluğun atama tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan davayı açtığı; bu durumda, davacı her ne kadar 2002 yılında gerçekleşen atama nedeniyle yolluk talep ettiğini iddia etmekte ise de, yaptığı başvuru 5538 sayılı Yasa kapsamında yapılan bir başvuru olduğundan ve görülmekte olan davanın da bu başvurunun reddi sonucunda açıldığından, başvuru tarihinde Hazineye ait Türk Telekom hisselerinin devrinin fiilen gerçekleşmesi ve bunun sonucu davalı kurumun kamu kurumu olma niteliğini kaybederek özel hukuk hükümlerine tabi bir A.Ş. statüsünde olması karşısında doğan uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin adli yargı olduğu; ancak, daha önce Antalya 2. Sulh Hukuk Mahkemesince görevsizlik kararı verilip bu karar kesinleştiğinden görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru zorunluluğunun doğduğu; açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, bu konuda verilecek karara değin davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının; Antalya Türk Telekom İl Müdürlüğünde kapsam dışı statüde teknik uzman olarak çalışırken, 17.07.2002 tarihinde kendi isteği üzerine Ankara İI Telekom Müdürlüğü'ne naklen atanması nedeniyle ödenmeyen yolluğun, 5538 sayılı Yasa uyarınca ödenmesi istemiyle yaptığı 21.9.2006 ve 5.10.2006 günlü başvurularının 25.09.2006 gün, 35496 ve 14.12.2006 gün, 14845 sayılı yazılarla reddi üzerine 1.500 YTL yolluğun atama tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

12.07.2006 tarih, 26226 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5538 sayılı Kanun'un 3. maddesi ile 6245 sayılı Harcırah Kanununa eklenen geçici 5. maddesinde "Bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince bu Kanun kapsamı dışında kalan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında;

a) 12/12/2001 tarihli ve 4726 sayılı 2002 Malî Yılı Bütçe Kanununun 6 ncı maddesinin (g) fıkrası uyarınca 1/1/2002-31/12/2002 tarihleri arasında; 26/12/2002 tarihli ve 4776 sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca 4726 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin (g) fıkrasına binaen 1/1/2003-31/3/2003 tarihleri arasında, başka yere naklen ataması yapılanlardan harcırah talep etmediklerine ilişkin yazılı beyanda bulunanlardan,           b) 29/3/2003 tarihli ve 4833 sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanununun 51 inci maddesinin (f) fıkrası uyarınca, 1/4/2003-21/7/2003 tarihleri arasında kendilerinin yazılı talebi üzerine naklen ataması yapılanlardan,          c) 31/7/2003 tarihli ve 4969 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (a) bendi ve 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/A maddesi uyarınca, 22/7/2003-26/4/2005 tarihleri arasında kendi yazılı talepleri üzerine naklen ataması yapılanlardan,           ç) 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (a) bendi uyarınca, kendi yazılı talepleri üzerine naklen ataması yapılanlardan,           harcırah ödenmemiş olanlara, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/12/2006 tarihine kadar, en son görev yaptıkları yerdeki idareye kendilerinin veya ölümleri hâlinde kanunî mirasçılarının başvurmaları durumunda, başvuru tarihinden itibaren üç ay içinde bu Kanunun ilgili hükümleri uyarınca naklen atandıkları tarihte müstahak oldukları harcırah, ödendiği yılda yürürlükte olan kanunî faiz oranı uygulanmak suretiyle ödenir.          Türk Standartları Enstitüsü personeline 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/A maddesinin (d) bendindeki hükümlere göre harcırah ödenir." denilmiştir.

1953 tarih ve 6145 sayılı Yasa ile, Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı Yasa’yla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve telgraf tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler, Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü’nce (P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Şirket)” tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.

27.1.2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile, 406 sayılı Yasa’nın 1. maddesine eklenen dokuzuncu fıkrada, “Türk Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Kamu İktisadi Teşebbüslerinin kuruluş, teşkilât ve faaliyetleri ile ilgili mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sadece, Türkiye

Page 8: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır” denilmiş; anılan fıkra hükmü 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile değiştirilmiş ve “Türk Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat Türk Telekom’a uygulanmaz. Sermayesinin yarısından fazlası kamuda kaldığı sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine ilişkin 2.4.1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır. 16.7.1965 tarihli ve 697 sayılı Kanun ile milli güvenlik ve kamu düzeniyle sıkıyönetim ve seferberlik hallerinde telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin özel kanunların hükümleri saklıdır” ; Ek 29. maddesinin 3.7.2005 gün ve 5398 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır…” denilmiştir.

Öte yandan; 406 sayılı Yasa’nın 4502 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin (c) bendinin birinci alt bendinin birinci cümlesinde “Türk Telekom; telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini, 31.12.2003 tarihine kadar bu Kanun ve görev sözleşmesi çerçevesinde tekel olarak yürütür” denildikten sonra, anılan (c) bendinin birinci alt bendinde 12.5.2001 tarih ve 4673 sayılı Yasa ile eklenen üçüncü cümlede “Ancak, Türk Telekom’daki kamu payı %50’nin altına düştüğünde, Türk Telekom’un tüm tekel hakları 31.12.2003 tarihinden önce de olsa ortadan kalkmış olur” denilmiş; 4502 sayılı Yasa’nın Geçici 3. maddesi ile de Türk Telekomünikasyon A.Ş., 233 sayılı KHK. ‘nin ekindeki “B-Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK)” bölümünde yer alan kuruluşlar listesinden çıkarılmıştır.

Bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar “tekel” olarak yürütmekle görevli kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom’un, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu tartışmasızdır.

Özelleştirme kapsamında bulunan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’deki tamamı Hazineye ait bulunan hisselerden % 55’i, Bakanlar Kurulu’nun 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı “Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi (Türk Telekom)’nin % 55 Oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar”ı uyarınca, 14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile (6.550.000.000 USD. bedelle) Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’ne satılmıştır.

Bu sürece paralel olarak Türk Telekom personelinin durumu incelendiğinde: Türk Telekom A.Ş., 4502 sayılı Yasa’nın 29.1.2000 tarih ve 23948 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alındığında, 29.1.2000 tarihi itibariyle 233 sayılı KHK kapsamı dışında kalmış ve anılan KHK eki cetvellerden çıkarılmış olması nedeniyle, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki İlke Kararı kapsamı dışında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Anılan 4502 sayılı Yasa’nın 13. maddesi ile 406 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 22. maddenin (a) bendinde, “a) Personelin statüsü: Telekomünikasyon hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler telekomünikasyon alanında sekiz yıl tecrübeye sahip ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş bir genel müdür ile kadro, unvan, derece ve sayıları Yönetim Kurulunun önerisi ve Bakanlığın teklifi üzerine bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yüzseksen gün içerisinde Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen kadrolarda istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Bu personel hakkında bu Kanunda öngörülen hükümler saklı kalmak üzere 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanır. Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur” hükmüne yer verilmiş; bu bent hükmü, 4673 ve 5189 sayılı Yasalarla yapılan değişiklikler sonucunda; “a) Personelin statüsü:(Ek ibare: 12.5.2001-4673/6. md.) Türk Telekomdaki kamu payı %50’nin altına düşünceye kadar, Türk Telekom Yönetim Kurulu üyeliklerine atanacaklarda Devlet memurluğuna atanabilme genel şartlarına sahip olma ve en az dört yıllık yüksek öğrenim görme şartları aranır.(Mülga ikinci ve üçüncü cümle: 16.6.2004-5189/12 md.) Bunların dışında kalan personel iş mevzuatı uyarınca istihdam edilir. İş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin olunur” hükmünü almış; aynı maddenin (b) bendinin ikinci paragrafında da iş mevzuatına tabi olan Türk Telekom çalışanlarının aylık ücretlerinin kendilerini atamaya yetkili olan Yönetim Kurulu tarafından tespit olunacağı kurala bağlanmıştır.

406 sayılı Yasa’nın anılan Ek 22. maddesi uyarınca, Türk Telekom A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne ait asli ve sürekli kadrolar belirlenerek 4.4.2000 tarih ve 24010(Mükerrer) sayılı R.G. de yayımlanan 31.3.2000 tarih ve 2000/331 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan listede: merkez teşkilatı için 100 ve taşra teşkilatı için 100 (6 Bölge Müdürü, 12 Bölge Müdür Yardımcısı ve 82 İl Telekom Müdürü) kadro ihdas edilmiş; öte yandan, aynı Yasa maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hazırlanan “Türk Telekomünikasyon A.Ş. Kapsam Dışı Personel

Page 9: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Yönetmeliği” adı altındaki düzenleme, Yönetim Kurulunun 31.8.2000 tarih ve 407 sayılı kararıyla kabul edilmek suretiyle yürürlüğe konulmuştur.

Kanunla, Kurumda görev yapan personelden asli ve sürekli görev yapacak olanları kadro unvanı itibariyle belirlemek konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki verildiği açıktır. Bu yetki 4502 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 29.1.2000 tarihi ile 5189 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2.7.2004 tarihleri arasında geçerli olmuştur.

Anayasa’nın 128. maddesinde, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür” denilmiştir.

406 sayılı Yasa’nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanun’la değişik birinci fıkrasında, “Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır…” denilerek, yasakoyucu tarafından Türk Telekom’da çalışan kapsam dışı personel, kamu personeli sayılmıştır.

Ancak yukarıda açıklanan nedenler gözetildiğinde ve davalı Türk Telekom hisselerinin devrinin fiilen gerçekleştiği tarihten sonra davacıyla, davalı Şirket arasındaki uyuşmazlık, bir özel hukuk ilişkisi niteliğini taşıdığından; davacının yolluk talebinin reddedilmesine ilişkin işlemin, Kurumun yetkili organı tarafından tesis edilmiş bir özel hukuk işlemi olduğu açıktır.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1 numaralı bendinde:

“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5md) idari işlemler hakkında yetki, şekil,sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) (Değişik:18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.” İdari dava türleri olarak sayılmış olup; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabilir.

Buna göre, idare aleyhine dava açılmayıp, işlemin tesis edildiği tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin bulunması karşısında, ortada idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmek olanaksızdır.

Belirtilen tüm bu hususlara göre, daha önce davalı şirkette kapsam dışı personel statüsünde görev yapmış olan davacının isteminin; özelleştirilen kuruluş tarafından reddedilmesi üzerine açılan davanın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Antalya 2. İdare Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Antalya 2. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen 31.5.2007 gün ve E:2007/32, K:2007/1072 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/167 KARAR NO : 2009/141KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : F. A.

Page 10: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Vekili : Av. K. Y. Davalı : Derbent Kaymakamlığı

O L A Y : Derbent Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü’nün 20.4.2006 gün ve 348 sayılı işlemi ile, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun 47. maddesinin (f) bendi uyarınca idari para cezası, aynı gün ve 349 sayılı trafikten men kararı ile de aynı Kanun maddesine istinaden 3 (üç) ay trafikten men kararı verilmiş ve bu yaptırımlar Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Derbent İlçe Müdürlüğü’nün 20.4.2006 gün ve 350 sayılı işlemi ile F. A.’a tebliğ edilmiştir.

Derbent Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü’nün 20.4.2006 gün ve 333 sayı işlemi ile, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun 47. maddesinin (b) bendine göre M. A.’a idari para cezası verilmiş ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Derbent İlçe Müdürlüğü’nün 20.4.2006 gün ve 334 sayılı işlemi ile M. A.’a tebliğ edilmiştir.

F. A. ve M. A. vekili, Derbent Kaymakamlığı’nın(İlçe Tarım Müdürlüğü) 20.4.2006 gün ve 350 ve 334 sayılı kararlarının iptali istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

KONYA 2. SULH CEZA MAHKEMESİ; 23.5.2007 gün ve D.İş:2006/543 sayı ile, muteriz vekili Derbent Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü'nce muterizler aleyhine 20.04.2006 tarih ve B12.4.İLM.0.42.42.03/(06-2)-333 sayılı idari para cezası yazıldığını, davalı idarenin ceza kesmede usule uymadığını, bir olayda yani bir fiilde tek ceza kesilmesi gerekirken dolayısıyla tek bir idari para cezası kesilmesi gerekirken hem araca hem kişiye ayrı ceza kesildiğini, ceza kesilen yerin meskun mahal dışı olduğunu, taşınan malların pazar yerine götürülen mallardan olmadığını bu sebeple aleyhine kesilen idari para cezasının iptalini talep ettiği, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nda, Kanunun öngördüğü cezaların meskun mahal içinde kesilebileceğine dair bir hüküm olmadığı, meskun mahal içi dışı diye bir ayrımın ilgili Kanunun uygulanmasında söz konusu olmadığı, ilgili şahısların kendileri hayvanları satmak için Derbent'e getirdiklerini ifade ettikleri, hayvan sahibi M. A.'a hayvan sahibi olmasından dolayı, F. A.'a ise nakil vasıtasının sahibi olmasından dolayı idari para cezası verildiğinin anlaşıldığı, Mahkemelerince celbedilen itiraza konu idari para cezası kararı ve ekleri ile itiraz ve cevap dilekçeleri birlikte değerlendirildiğinde; 3285 sayılı Kanun’un 47/3 maddesinde, "Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir" hükmünü getirdiğinden Kabahatler Kanunu’nun 19.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun’la değişik 3 üncü maddesi dikkate alınarak görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

F. A. vekili, bu kez dilekçe ret kararı üzerine yenilediği dava dilekçesi ile, Derbent Kaymakamlığı (İlçe Tarım Müdürlüğü’nün) 20.4.2006 gün ve 348 sayılı işleminin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

KONYA 2. İDARE MAHKEMESİ; 5.3.2008 gün ve E:2007/1349 sayı ile, davacı F. A. vekili tarafından davacının 3285 sayılı Kanun’un 47. maddesinin "f" bendi gereğince 1.647.-YTL para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 20.4.2006 tarih ve 348 sayılı işlemin iptali istemiyle Derbent Kaymakamlığı'na karşı dava açıldığı, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. ve 27. maddelerinden söz ederek, 3285 sayılı Hayvan ve Sağlığı ve Zabıtası Kanunu'nun 56. maddesinde ise, bu kanuna göre verilen idari para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği hükme bağlanmış iken, 8.2.2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 456. maddesi ile 3285 sayılı Kanun'un 56. maddesi "Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara mahallî mülkî amir tarafından karar verilir." şeklinde değiştirildiği , dosyanın incelenmesinden, davacının 3285 sayılı Kanun’un 47. maddesinin "f” bendi gereğince 1.647,00YTL idari para cezası ile cezalandırıldığı, davacı tarafından bu para cezasının iptali istemiyle Konya 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde açılan davada anılan Mahkemenin 23.5.2007 tarih ve 2006/543 Değişik İş sayılı kararı ile; davacının itirazının görev yönünden reddine karar verildiği, bu kararın 3.7.2007 tarihinde kesinleştiği, davacı tarafından 2.8.2007 tarihinde Mahkemeleri kayıtlarına giren dilekçe ile dava konusu idari para cezasının iptali istemiyle dava açıldığı, açılan bu davada Mahkemelerinin 12.9.2007 tarih ve E:2007/953, K:2007/1264 sayılı kararı ile dilekçe ret kararı verildiği, bunun üzerine 25.10.2007 tarihinde Mahkemeleri kayıtlarına giren dilekçe ile bakılan davanın usulüne uygun olarak yeniden açıldığının anlaşıldığı, olayda, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca verilen para cezalarına karşı açılacak davalarda idari yargı mercilerinin görevli olduğunu belirten 3285 sayılı Kanun’un 56. maddesindeki hükmün yürürlükten kaldırılmış olması ve bu konuda 3285 sayılı Kanun’da başka bir hükmün de bulunmaması karşısında, 3285 sayılı Kanun uyarınca verilen para cezalarında görevli mahkemenin genel kanun niteliği taşıyan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca adli yargı mahkemeleri olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesi gereğince, Konya 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.5.2007 tarih ve 2006/543 Müt. sayılı kararı ile görev yönünden reddedilen ve Mahkemelerinde açılmış bulunan işbu davanın adli yargının görev alanına girdiği kanaatine varılmış olduğundan, dava dosyası ve eklerinin görevli merciin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine, davanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi'nce görevli merciin belirlenmesine ilişkin karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 1.6.2009 günlü toplantısında:

Page 11: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

l-İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247

sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği….”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında Fadime Aksoy’a verilen idari para cezası yönünden doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 3285 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (f) bendine göre verilen para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

8.5.1986 tarih ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun 19.4.2001 tarih ve 4648 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 47. maddesinin (f) bendinde, bu Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrası ile 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak şartıyla; menşe şahadetnamesi veya veteriner sağlık raporu olmayan hayvan ve hayvan maddelerini taşıyan nakil vasıtalarının üç ay süre ile trafikten men edilerek nakil vasıtalarının sahiplerine beşyüzmilyon lira idari para cezası verileceği; 56. maddesinin 4854 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında, bu Kanunda yazılı olan idari para cezalarının o yerin en büyük mülki amiri tarafından verileceği, verilen idarî para cezalarına dair kararların ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği, itirazın, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmayacağı, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu, itirazın, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılacağı, bu Kanuna göre verilen idarî para cezalarının 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunacağı öngörülmüşken; 56. madde, 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 456. maddesiyle, “Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara mahallî mülkî amir tarafından karar verilir” şeklinde değiştirilmiştir. 5728 sayılı Kanun hükümleri 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nda son haliyle idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Öte yandan; 30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde," (1) Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,uygulanır"; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise "idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir" düzenlemeleri yer almıştır. Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Page 12: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının F. A.’a verilen idari para cezası yönünden kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Konya 2. İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Konya 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 23.5.2007 gün ve D.İş:2006/543 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ F. A.’a verilen idari para cezası yönünden KALDIRILMASINA, 1.6.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/202 KARAR NO : 2009/142KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 2981/3290 sayılı yasalara göre yapılan ifraz uygulamasında yola terk edilen taşınmazın bedelinin ödenmemesi sonucu doğduğu ileri sürülen zararın tazminine yönelik bulunan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

Davacılar : 1- H..B, 2- M. B.Vekili : Av. İ. E.Davalı : Bağcılar Belediye BaşkanlığıVekili : Av. Y. İ.

O L A Y : Davacılar vekili, İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, Bağcılar köyü, 6 pafta, 217 parselde kain 5705 m2 miktarlı taşınmazın 5/96 hissesinin müvekkillerin murisi olan A. B.'e ait olduğunu, bu hissenin 5705 m2 x 5/96 hisse = 297.14 m2 lik alana tekabül ettiğini, dava dışı Bakırköy Belediye Başkanlığınca yapılan şuyulandırma işlemiyle davacıların murisine ait hissenin bedelsiz yola terk edilmiş olduğunu; anılan Belediyenin bu işlem ile ilgili olarak muris A. B. 'e tebligat yapmadığını, kaldı ki işlemin yapıldığı tarihten önce muris A. B. vefat ettiği için tebligat yapma imkanının da fiilen mümkün bulunmadığını, 1/16 miras hissesinin H. B.'e, 1/16 miras hissesinin de M. B. 'e ait olduğunu; davacıların murisine ait hissenin şuyulandırma işlemi ile bedelsiz yola terk edilmesinin yasaya, usule ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, dava konusu hissenin bedelsiz yola terki için hukuken olması gereken şartlardan; dava konusu hissenin, Kamulaştırma Kanununun 35.maddesine istinaden bedelsiz yola terki için malik olan murisin muvafakatinin olması ve taşınmazın hissedarları tarafından hazırlanmış özel parselasyonda murise ait hissenin yola terk edilmiş olması şartlarından hiç birisi mevcut olmadığı için, davacıya ait hissenin şuyulandırma işlemi sonucu yola terk edilmesini, hukuken kamulaştırmasız el atma olarak nitelemek gerektiği; dava konusu taşınmazla ilgili yapılan şuyulandırma işleminde yasal Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) oranı %21.95 olup, dava konusu hisseye bedel takdir edilseydi murise ait hisseye tekabül eden 297.14 m2 den DOP olarak 65.22 m2 düşülüp geri kalan 231.92 m2’lik alanın bedele dönüştürülmüş bulunacağı; kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası olarak açtıkları iş bu davada, 231.92 m2 için bedel takdir edilmesi ve davacıya ait hissenin yer aldığı taşınmazın da imar parseli olarak değerlendirmeye alınmasının gerektiğini; taşınmazın özellikleri dikkate alındığında m2 birim değerinin 800.00 YTL/m2, el atılan kısmın değerinin; 297.14 m2 – 65.22 m2 (DOP) = 231.92 m2 x 800.00 YTL/m2 = 185.536.00 YTL olduğunu ileri sürerek, davacıların 2/16 miras hissesine düşen (185.536.00 YTL x 2/16 miras hissesi =) 23.192.00

Page 13: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

YTL’nin davalı belediyeden alınarak davacılara ½ eşit hisse oranında ödenmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı idare vekili, cevap dilekçesinde görev itirazında bulunmuştur.BAKIRKÖY 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 29.01.2008 gün ve E:2007/333 sayı ile, bu dosyada

Mahkemeleri görevli olduğundan davalı vekilinin görev itirazının reddine karar vermiştir. Davalı idare vekilince, süresinde verilen dilekçe ile, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı

çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, dilekçe ve dava dosyası Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.DANIŞTAY BAŞSAVCISI : Davacıların murisinin 297.14 m2 taşınmazının şuyulandırma işlemiyle bedelsiz

yola terk edilmesinin kamulaştırmasız el atma niteliğinde olduğundan bahisle, 23.192.00 YTL bedelin tahsili istemiyle Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/333 esas sayısında kayıtlı olarak açılan davada, davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiği ileri sürülerek davalı idarece görev itirazında bulunulmuş ve itirazın reddi üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istenilmiş olmakla gereğinin düşünüldüğü; 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı işlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun, 3290 sayılı Kanunun 4.maddesi ile değişik 10.maddesinin (C) bendinde, "İmar mevzuatına aykırı bina yapılmış, hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde, imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapıları yeniden doğan imar ada veya parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir. .. " hükmüne yer verilmiş olduğu; dosyanın incelenmesinden, İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, Bağcılar Köyü, 5705 m2 alanlı, 6 pafta, 217 sayılı parselin, şuyulandırma işlemiyle davacıların murisinin 5/96 hissesine isabet eden 297.14 m2 alanın yola terk edildiği, bu konuda tebligat yapılmadığı, murisin muvafakatinin alınmadığı, yola terk'in kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirilmesi gerektiği ileri sürülerek, anılan taşınmaz bedelinin tahsili istemiyle dava açıldığının anlaşıldığı; uyuşmazlığın, 6 pafta, 217 kadastral parseli de kapsayan alanda 2981/3290 sayılı yasalara göre yapılan ifraz uygulamasında yola terk edilen taşınmazın bedelinin ödenmemesinden kaynaklanmakta olduğu, dolayısıyla davanın konusunun, idarece kamu gücü kullanılarak tek yanlı biçimde yapılan uygulamada davacıların murisinin 5/96 hissesinin yola terk ettirilmesi işleminden kaynaklanan zararın tazminine ilişkin bulunduğu, bunun ise, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.maddesinin 1/b bendinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" niteliğini taşıdığı; bu durumda, 2981/3290 sayılı yasalara dayalı olarak yapılan ifraz uygulaması sonucunda yola terk edilen hisseden dolayı uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesinin icap ettiği gerekçesiyle 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI: Davacı vekili tarafından müvekkillerinin hissedarı olduğu İstanbul ili Bağcılar ilçesi 6 pafta, 217 sayılı parsel üzerindeki müvekkillerinin hissesi olan 297.14 m2 alanın bedeli ödenmeksizin yola terk edildiğini, kendilerine tebligat yapılmadığını, kamulaştırılmaksızın el atma yapıldığını iddia ederek Asliye Hukuk Mahkemesinde dava tarihinden itibaren işleyen faiziyle birlikte 23.192.00 YTL.tazminat davası açıldığı, davalı idare tarafından görev itirazında bulunulduğu ve görev itirazının mahkemece 29.01.2008 tarihinde reddedilmesi üzerine Danıştay Başsavcılığı tarafından olumlu görev uyuşmazlığının çıkarıldığının anlaşıldığı; Davalı idare vekilinin, imar planı uygulaması sonucu yol yapıldığını, kamulaştırmasız el atma diye nitelendirilecek bir işlem yapılmadığını belirtmekte olduğu; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda tanımlanan idari işlem veya eylemlere karşı açılacak iptal ya da tam yargı davalarının idari yargıda görüleceğini öngören 2575 sayılı Danıştay Kanunu ile 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'lar olduğu; 2577 sayılı Kanunun 2. maddesinde,İdari dava türlerinin sayıldığı, buna göre, “İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaların “İdari dava türleri olduğu; idarenin hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari eylemden doğan zararların giderilmesi için açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağı ve 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesine göre açılan bu davanın idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; bu nedenle; Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasanın 10.maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Page 14: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcılığı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, şuyulandırma işlemiyle davacıların murisinin 5/96 hissesine isabet eden 297.14 m2 alanın yola terk edildiği, bu konuda tebligat yapılmadığı, murisin muvafakatinin alınmadığı, yola terk'in kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirilmesi gerektiği ileri sürülerek, anılan taşınmaz bedelinin tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

24.2.1984 gün ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’un 22/5/1986 gün ve 3290 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 10. maddesinin (c) bendinde, “İmar mevzuatına aykırı bina yapılmış, hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde, imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapıları yeniden doğan imar ada veya parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir…” hükmü yer almıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlığını taşıyan 2. maddesinin 1. fıkrasında (Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) ise, “İdari dava türleri şunlardır:

a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) (Değişik: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, Bağcılar Köyü, 6 pafta, 217 parsel sayılı,5705 m2 alanlı taşınmazın, şuyulandırma işlemiyle davacıların murisinin 5/96 hissesine isabet eden 297.14 m2’lik kısmının yola terk edildiği, davanın ise; bu konuda tebligat yapılmadığı, murisin muvafakatinin alınmadığı, yola terk'in kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirilmesi gerektiği ileri sürülerek, anılan taşınmaz bedelinin tahsili istemiyle dava açılmış ise de, uyuşmazlığın, 6 pafta, 217 kadastral parseli de kapsayan alanda, 2981/3290 sayılı yasalara göre yapılan ifraz uygulamasında yola terk edilen taşınmazın bedelinin ödenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, idarece kamu gücü kullanılarak tek yanlı biçimde yapılan uygulama ile davacıların murisinin 5/96 hissesinin yola terk ettirilmesi işleminden kaynaklanan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.01.2008 gün ve E:2007/333 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde Üyeler Mustafa KICALIOĞLU ile Mahmut BİLGEN’in KARŞI OYLARI ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

KARŞI OY

Şuyulandırma sonucu yola terk olarak gösterilen ancak bedeli ödenmeyen taşınmazın bedelinin tahsili istemi ile Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesine açılan davada idarece görev itirazında bulunulmuş, mahkemece görev itirazının reddine karar verilmiş idare vekilince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması için başvuruda bulunulmuş 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmıştır.

Page 15: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Dava; imar uygulaması sırasında yapılan şuyulandırma sonucu yol olarak el atılan (yolda kalan) taşınmazın bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Olayımızdaki Hukuki İhtilaf Kamulaştırmasız el atma niteliğindedir.Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün 1-6 sayılı kararı ile kamulaştırmasız el

atma davalarında; Kamulaştırma Kanununun taşınmazın değerinin biçilmesi için tespit ettiği değer biçme yönteminin, uygulanacağı belirtilmiştir.

3194 sayılı İmar Kanunun 17/son maddesi İmar uygulaması sırasında şuyulandırılan yerlerin, kamulaştırmadan artan ve işe yaramaz hale gelen bölümlerin bedellerinin takdirlerinin ve bu bedellere itiraz şekillerinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun hükümlerine göre yapılacağı ilkesini getirmiştir.

Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları da bu yöndedir.(07.10.2004 gün 2004/7223-9608, 15.09.2004 gün 2004/4985-8351, 15.11.2005 gün 2005/9173-12155, 01.05.2006 gün 2006/2677-5324, 18.09.2007 gün 2007/8484-9847)

Açıklanan nedenlerle Adli Yargının görevli olduğu kabul edilerek ilgili Asliye Hukuk Mahkemesince Kamulaştırma Kanunu Hükümlerine göre inceleme ve işlem yapılarak çekişmenin çözümlendirilmesi gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılmamaktayız. 01.06.2009

Üye Üye Mustafa KICALIOĞLU Mahmut BİLGEN

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/211 KARAR NO : 2009/143KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 5539 sayılı Kanun’un 21. maddesi (5228 sayılı Kanun’un 50. maddesi) uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : Balinler Uluslararası Tekstil San. ve Tic. A.ŞVekili : Av. S. K. U. Davalı : Karayolları Genel Müdürlüğü O L A Y : Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü 17. Bölge Müdürlüğü’nün

17.03.2006 tarih ve 6952 sayılı işlemi ile, davacının sahibi olduğu aracın, listede belirtilen tarihlerde Otoyol ve köprü gişelerinden ücret ödemeden geçiş yaptığının tespit edildiğinden bahisle 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun mülga 21 inci maddesini değiştiren 5228 Sayılı Kanun'un 50. maddesi uyarınca cezalı geçiş ücretinin ödenmesi istenilmiştir.

Davacı vekili, toplam 5.670,50 -YTL cezalı geçiş ücreti ve idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 2. İDARE MAHKEMESİ: 23.06.2006 gün ve E:2006/1228, K: 2006/1407 sayı ile, 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2., 16., geçici 2., geçici 3., 27. ve 3. maddelerine yer verdikten sonra; gerek Kabahatler Yasası'nda ve gerekse diğer yasalarca düzenlenmiş bulunan idari para cezalarına karşı açılacak davalarda Sulh Ceza Mahkemeleri'nin görevli olacağı sonucuna ulaşıldığı, keza Kanunun geçici 2 ve geçici 3. maddelerine getirilen düzenleme ile de Kanunun yürürlük tarihi olan 01.06.2005 tarihinden sonra açılacak tüm idari para cezalarına ilişkin davalarda Kabahatler Kanunu'nun uygulanacağının açıkça hüküm altına alınmış olduğu; bu durumda, dava tarihi (=06.06.2005) itibariyle artık Kabahatler Kanunu kapsamında olan ve idari para cezası verilmesine ilişkin olan uyuşmazlığın görüm ve çözümünün yukarıda yer verilen hükümler uyarınca adli yargı mercilerinin görev alanında bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.SARIYER SULH CEZA MAHKEMESİ: 09.01.2007 gün ve E:2006/2232 D.İş, Müt. Karar: 2007/61 sayı ile,

verilen idari para cezasının Karayolları Genel Müdürlüğü 17. Bölge Müdürlüğü tarafından 5228 sayılı Yasa’nın 50. maddesi ile değişik 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 21/1 maddesi uyarınca verildiği, aynı Kanunun 21/5 maddesi uyarınca bu para cezalarına yapılan itirazın tebliği izleyen günden itibaren 7 gün içinde idare mahkemesi nezdinde cezayı veren idare aleyhine dava açması gerekeceği , muterizin daha önce İstanbul 2. İdare Mahkemesi’ne başvurduğu, Mahkemenin 2006/1228 E, 2006/1407 K sayılı, 23.6.2006 tarihli kararında, söz konusu itirazın 5326 sayılı Kabahatler Kanunu gereğince Sulh Ceza Mahkemesine

Page 16: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

yapılmasının icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiğinin anlaşıldığı, muterizin red kararı üzerine Mahkemelerine dava açmış ise de; 19.12.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesi ile değişik 5326 sayılı Yasa’nın 3. maddesinden söz ederek, İdare Mahkemesi her ne kadar idare mahkemesinin görevli olmadığı gerekçesi ile davanın görev yönünden reddine karar vermiş ise de; yukarıda belirtildiği üzere 3. maddede yapılan değişiklikle Mahkemelerinin artık davaya konu idari para cezalarına karşı bakmakla görevli olmadığı ve idari para cezalarına karşı idare mahkemesine dava açılabileceğine dair hükmün halen korunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, kesinleşmiştir.

Bu kararın tebliği üzerine davacı vekilince aynı istemle yeniden idari yargı yerinde dava açılmış; dosyanın esas kaydının yapıldığı İstanbul 3.İdare Mahkemesi’nce 08.03.2007 gün ve E:2007/402, K: 2007/624 sayı ile, adli ve idari yargı mercileri arasında tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri nedeniyle olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğu, davacı şirketin davanın görev yönünden reddine karar veren ikinci mahkeme olan Sarıyer Sulh Ceza Mahkemesi kararı üzerine konunun görev yönünden çözümlenmesi için dosyanın, Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesini Sarıyer Sulh Ceza Mahkemesinden istemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesinin kararının sonucuna göre görevli yargı yerinin belirlenmesi gerekirken, Mahkemelerinde iptali istenilen davayı açtığının görüldüğü, ancak konunun incelenmesinin mümkün olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle, 2577 sayılı yasanın 15/1-b maddesi uyarınca davanın incelenmeksizin reddine karar vermiş; karara yapılan itiraz, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin 16.01.2008 gün ve E:2006/12249, K:2008/971 kararıyla reddedilerek karar onanmış ve kesinleşmiştir.

Sonuçta, davacı vekilinin; dosyalarının Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığı'na gönderilerek yargı yerinin belirlenmesinin istenilmesine ilişkin dilekçesi üzerine dosya, İstanbul 3.İdare Mahkemesi’nce 20.05.2008 tarih ve 2007/402 sayılı yazı ekinde Mahkememize intikal ettirilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Olayda, idari ve adli yargı yerlerince, görevsizlik kararı verilmekle birlikte, kararların kesinleşmesinden sonra, Davacı vekili tarafından, ikinci kez idari yargı yerinde itirazda bulunulması ve Mahkemece davanın incelenmeksizin reddine karar verilmesinden sonra, bu Mahkeme vasıtasıyla görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru yapılmıştır.

Bu haliyle, her ne kadar 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen yönteme uymamakta ise de, yapılan başvurunun kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerekse Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş amacına uygun olacağından ve usule ilişkin başka bir noksanlık da bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 5539 sayılı Kanun’un 21. maddesine (5228 sayılı Kanun’un 50. maddesi) göre verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

11.2.1950 tarih ve 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 21. maddesinde(Mülga: 25/2/1952 - 5889/8 md.;Yeniden düzenleme: 16/7/2004-5228/50 md.), “Karayolları Genel Müdürlüğü işletiminde olan erişme kontrollü karayolları için belirlenen geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yaptığı tespit  edilen  araç sahipleri adına Karayolları Genel Müdürlüğünce geçiş ücretinin on katı idarî para cezası kesilir.

Geçiş ücreti ve kesilen idarî para cezası, ilgilisine posta yoluyla tebliğ edilerek tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödenmesi için süre verilir. Süresinde ödenmeyen tutarlar 6183 sayılı Amme Alacaklarının  Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. İlgilisine tebliğ edilemeyen alacaklar Maliye  Bakanlığına bağlı vergi

Page 17: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

dairelerinde ilân asmaya mahsus yerde otuz gün  süreyle ilân edilir, ilân süresinin son günü tebligat yapılmış sayılır. Bu madde hükmüne göre tahsil edilen tutarlar bütçe geliri olarak kaydedilir.

Bu madde uyarınca ödenmesi gereken ücret ve para cezaları ödenmeden araçların fenni muayeneleri ile satış ve devirleri yapılamaz.

Bu madde kapsamındaki alacakların PTT İdaresince tahsiline Maliye Bakanlığınca izin verildiği takdirde bu alacaklar hakkında da 5584 sayılı Posta Kanununun mükerrer 66 ncı maddesi hükümleri uygulanır.  Bu maddenin ikinci fıkrasına göre yapılan tebligat üzerine tebliği izleyen günden başlamak üzere yedi gün içinde idare mahkemesi nezdinde cezayı kesen idare aleyhine dava açılabilir. Dava açılması söz konusu alacakların tahsil işlemlerini durdurmaz” hükmüne yer verilmiş iken; 5539 sayılı Kanun’un 21. maddesi, 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 578. maddesi ile değiştirilerek, (Mülga: 25/2/1952 - 5889/8 md.;Yeniden düzenleme: 16/7/2004-5228/50 md.) “(Değişik birinci fıkra: 23/1/2008-5728/126 md.) Karayolları Genel Müdürlüğü işletiminde olan erişme kontrollü karayolları için belirlenen geçiş ücretlerini ödemeden geçiş yaptığı tespit edilen araç sahiplerine Karayolları Genel Müdürlüğünce geçiş ücretinin on katı kadar idarî para cezası verilir.       (Mülga ikinci fıkra: 23/1/2008-5728/578 md.)           Bu madde uyarınca ödenmesi gereken ücret ve para cezaları ödenmeden araçların fenni muayeneleri ile satış ve devirleri yapılamaz.           Bu madde kapsamındaki alacakların PTT İdaresince tahsiline Maliye Bakanlığınca izin verildiği takdirde bu alacaklar hakkında da 5584 sayılı Posta Kanununun mükerrer 66 ncı maddesi hükümleri uygulanır.   (Mülga beşinci fıkra: 23/1/2008-5728/578 md.)” denilmiş; 5728 sayılı Kanun hükümleri 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

5539 sayılı Yasa’da son haliyle, idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde" (1) Bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır." denilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 5539 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 21. maddesine göre verilen cezalara itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanun’un 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

Page 18: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna,bu nedenle Sarıyer Sulh Ceza Mahkemesince verilen 09.01.2007 gün ve E:2006/2232 D.İş, Müt. Karar: 2007/61 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/227 KARAR NO : 2009/144KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 5324 sayılı Kozmetik Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : C. S.Vekili : Av. E. L.Davalı : Adana Valiliği

O L A Y : Adana Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü İlaç ve Eczacılık Şube Müdürlüğü’nün 16.8.2006 gün ve 23267 sayılı işlemi ile, 5324 sayılı Kozmetik Kanunu’nun 4. maddesine muhalefet nedeniyle 5. maddesi uyarınca davacıya idari para cezası verildiği bildirilmiştir.

Davacı vekili, para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.ADANA 3. SULH CEZA MAHKEMESİ; 26.7.2007 gün ve Müt.:2006/101 sayı ile, muteriz vekilinin, Adana

İl Sağlık Müdürlüğü’nün 16.8.2006 tarihli ve 23267 sayılı kararı ile vermiş olduğu 70.000.-YTL idari para cezasının haksız olduğunu belirterek kaldırılmasını talep ettiği, itiraz edene 5324 sayılı Kozmetik Kanunu hükümleri uyarınca para cezası verildiğinin anlaşıldığı, 5324 sayılı Kozmetik Kanunu’nun 5. maddesinden ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinden söz ederek, olaya konu idari yaptırım kararının dayanağını oluşturan 5324 sayılı Kozmetik Kanunu’nun 5. maddesinde, itirazın yetkili idare mahkemesine yapılması gerektiği hükmü bulunduğundan, Mahkemelerinin söz konusu idari cezaya karşı başvuruyu incelemekle görevli olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, söz konusu idari para cezasının kaldırılması istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.ADANA 1. İDARE MAHKEMESİ; 21.3.2008 gün ve E:2007/1525, K:2008/401 sayı ile, 5326 sayılı

Kabahatler Kanunu'nun muhtelif maddelerinden söz ederek, 8.2.2008 gün ve 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun ile temel ceza kanunlarına uyum amacıyla çeşitli kanunlarda ve diğer bazı kanunlarda değişiklikler yapıldığı, buna göre, özel kanunlarında daha önce dava yolu idari yargı olarak gösterilen kimi düzenlemelerin kanunlarından çıkarılmış bulunduğu, incelenen uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa kuralı değiştirildiğine ve yeni düzenleme 8.2.2008 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 5324 sayılı Yasa uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde gerek 5728 sayılı Kanun gerekse Kabahatler Kanunu’nun değişik 3. maddesi hükmü karşısında adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 1.6.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247

sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi

Page 19: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosya örneğinin davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 5324 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.24/3/2005 gün ve 5324 sayılı Kozmetik Kanunu’nun 5. maddesinde, idari para cezalarının hangi hallerde ve

ne miktarda verileceği belirtildikten sonra, verilen para cezalarına dair kararların ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği, itirazın, verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmayacağı öngörülmüşken, bu madde, 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 572. maddesiyle “Bu Kanunun;

a) 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yükümlülüklerinden herhangi birini ihlal eden üreticiye yirmibin Türk Lirası,

b) 4 üncü maddesinin; 1) (a) bendinde belirtilen yasaklardan herhangi birine uymayan üreticiye yirmibin Türk Lirası,2) (b) bendinde belirtilen personeli istihdam etmeyen ve (c) bendi uyarınca bildirimde bulunmayan üreticiye

onbin Türk Lirası, 3) (d) bendine aykırı hareket eden kozmetik ürünün üreticisine ellibin  Türk Lirası, 4) (e) bendine göre muhtevasında hiç bulunmaması gereken maddeler içeren kozmetik ürünleri piyasaya arz

eden üreticiye yirmibin Türk Lirası, muhtevasında belirli limit ve şartların dışında maddeler içeren kozmetik ürünleri piyasaya arz eden üreticiye onbeşbin  Türk Lirası,

5) (g) bendinde belirtilen yükümlülüğü ihlâl eden üreticiye yirmibin  Türk Lirası,idarî para cezası Sağlık Bakanlığınca verilir.Bu Kanuna göre idarî para cezasını gerektiren fiilin tekrarı hâlinde idarî para cezaları iki kat olarak uygulanır. Bu maddeye göre idarî para cezası verilmiş olması, ihlâl edilen yükümlülüğün niteliğine göre gereken diğer

idarî tedbirlerin ve müeyyidelerin uygulanmasına engel olmaz” şeklinde değiştirilmiştir. 5728 sayılı Kanun hükümleri 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

5324 sayılı Kozmetik Kanunu’nda yapılan değişiklikle idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Öte yandan; 30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, " (1) Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır"; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise "idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir" düzenlemeleri yer almıştır.

Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 5324 sayılı Kozmetik Kanunu’nda idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3.

Page 20: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Adana 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 26.7.2007 gün ve Müt.:2006/101 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 1.6.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/248 KARAR NO : 2009/145KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 6197 sayılı Kanun uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk

K A R A R

Davacı : K. B. Vekilleri : Av A. M. A., Av. R. A.Davalı : Antalya Valiliği (İl Sağlık Müdürlüğü)

O L A Y : Antalya Valiliği’nin (İl Sağlık Müdürlüğü, İlaç ve Eczacılık Şube Müdürlüğü) 20.12.2006 gün ve 2006-2/6 cilt/sayfa no.lu kararı ile, sahibi ve mesul müdürü olduğu Yenihal Eczanesinde tespit edilen aksaklıkları yapılan uyarılara rağmen gidermediğinden bahisle 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un 45. maddesine göre davacı adına idari para cezası verilmiştir.

Davacı vekilleri, para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.ANTALYA 3. SULH CEZA MAHKEMESİ;14.03.2007 gün ve E:2007/72 D.İş, K:2007/33 D.İş sayı ile; 5326

sayılı Kabahatler Kanununun 5560 sayılı yasa ile değişik 3. maddesinde, “Bu kanunun a) idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde; b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanır” denildiği, bu yasal düzenleme karşısında ilgili yasada idari yaptırım kararına karşı kanun yoluna başvuru hususunda aksine hüküm bulunması halinde ilgili yasadaki hükümlerine göre başvuru konusu idari yaptırım kararını inceleyerek merciin belirleneceği hukuksal sonucuna ulaşılabileceğinin anlaşıldığı; itiraz eden hakkında düzenlenen idari yaptırım kararının dayanağı olan 6197 sayılı yasanın 45/2 maddesinde, bu kanun hükümlerine göre ilgili idare tarafından düzenlenen idari yaptırım kararlarına karşı tebliğinden itibaren 7 gün içinde idare mahkemesine başvurulabileceğinin açık olarak belirtilmiş bulunduğu; 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 5560 sayılı yasa ile değişik 3/1-a maddesi nazara alındığında; mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgili olduğundan ve yargılamanın her aşamasında dikkate alınması zorunlu bulunduğundan görev yönünden resen dosya incelendiğinde, itiraz eden hakkında uygulanan idari yaptırım kararının dayanağı olan 6197 sayılı yasanın 45/2 maddesinde idare mahkemesinin görevli olduğu belirtildiğinden, yapılan itiraz başvurusunu inceleme görevinin idare mahkemesine ait olduğu, başvuru konusu idari yaptırım kararının Sulh Ceza Mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle başvurunun 5326 sayılı Kabahatler kanunu 28/1-b maddesi gereğince reddine, 5326 sayılı yasanın 28/9 maddesi gereğince kesin olmak üzere karar vermiştir.

Davacı vekilleri, bu kez aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.ANTALYA 2. İDARE MAHKEMESİ; 11.03.2008 gün ve E:2008/234, K:2008/506 sayı ile, 6197 sayılı

Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un 45. maddesinde “Eczaneyi işletmeye başladıktan sonra mazeretsiz olarak ve mücbir sebepler dışında eczanesi olan yerlerde 30 gün, olmayan yerlerde 10 gün müddetle eczanesini kapalı bırakan veya teftiş sırasında görülen noksanların tamamlanması için yapılmış iki yazılı ihtara riayet etmeyen eczacılar üçyüzkırkyedimilyon lira idari para cezasıyla cezalandırılır. (Ek fıkra: 24/04/2003- 4854 S.K./5. md.) Bu kanunda yazılı olan idari para cezaları o yerin en büyük mülki amiri tarafından verilir. Verilen idari para cezalarına dair kararlar ilgililere 11/02/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak

Page 21: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu kanuna göre verilen idari para cezaları 21/07/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.” hükmü yer almakta iken, 8.2.2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 173. maddesi ile söz konusu 45. madde; “ Eczaneyi işletmeye başladıktan sonra mazeretsiz olarak ve mücbir sebepler dışında eczanesi olan yerlerde otuz gün, olmayan yerlerde on gün müddetle eczanesini kapalı bırakan veya teftiş sırasında görülen noksanların tamamlanması için yapılmış iki yazılı ihtara riayet etmeyen eczacılara, beşyüz Türk lirası idari para cezası verilir. Bu kanunda yazılı olan idari para cezaları mahalli mülki amir tarafından verilir” şeklinde değiştirilerek bu cezaya karşı açılacak davalarda görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğuna ilişkin düzenlemenin kaldırılmış olduğu; öte yandan, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 19.12.2006 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanununun 31. maddesiyle değişik 3. maddesinin 1/a bendinde; bu Kanunun, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı, “Başvuru yolu başlığını taşıyan 27’nci maddesinin, 1’nci fıkrasında; idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabileceği ve 5560 sayılı Yasa’nın 34’üncü maddesi ile eklenen 8’inci fıkrasında; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararlarında verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği hükümlerine yer verildiği; buna göre, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3’ncü maddesinde, 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile idari para cezalarına karşı açılacak davalarda görevli mahkeme, kural olarak, idari para cezasının verilmesine dayanak alınan kanunda açıkça görevli mahkeme olarak idare mahkemesi gösterilmiş ise idare mahkemesi, kanunda bu konuda bir hüküm yoksa “genel kanun” olan Kabahatler Kanunu’nun 27’nci maddesi uyarınca Sulh Ceza Mahkemesinin olduğu; görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı; böylece, davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair geçiş hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği; bakılan davada, davacıya dava konusu idari para cezasının 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun uyarınca verildiği, bu Kanunda da bu cezaya karşı açılacak davalarda görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğuna dair 45. maddesindeki düzenlemenin 5728 sayılı Kanun ile değişik yeni halinde kaldırıldığı ve yine 5326 sayılı Kanunun 27/8’nci maddesi dikkate alındığında idari para cezasının verildiği işlem kapsamında idari yargının görev alanına giren bir kararın da verilmediği görülmekle, dava konusu idari para cezasının iptali istemiyle açılan bu davanın adli yargı yerince görüm ve çözümünün icap ettiği gerekçesiyle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14/3-a ve 15/1-a maddeleri uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği….”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 6197 sayılı Kanun’un 45. maddesine göre verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

Page 22: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

18.12.1953 tarih ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un 45. maddesinde, “Eczaneyi işletmeye başladıktan sonra mazeretsiz olarak ve mücbir sebepler dışında eczanesi olan yerlerde 30 gün, olmayan yerlerde 10 gün müddetle eczanesini kapalı bırakan veya teftiş sırasında görülen noksanların tamamlanması için yapılmış iki yazılı ihtara riayet etmeyen eczacılar üçyüzkırkyedimilyon lira idari para cezasıyla cezalandırılır. (Ek fıkra: 24/04/2003- 4854 S.K./5. md.) Bu kanunda yazılı olan idari para cezaları o yerin en büyük mülki amiri tarafından verilir. Verilen idari para cezalarına dair kararlar ilgililere 11/02/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu kanuna göre verilen idari para cezaları 21/07/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.” hükmü yer almış iken; bu madde, 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 173. maddesiyle, “Eczaneyi işletmeye başladıktan sonra mazeretsiz olarak ve mücbir sebepler dışında eczanesi olan yerlerde otuz gün, olmayan yerlerde on gün müddetle eczanesini kapalı bırakan veya teftiş sırasında görülen noksanların tamamlanması için yapılmış iki yazılı ihtara riayet etmeyen eczacılara, beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. / Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları mahallî mülkî amir tarafından verilir.” şeklinde değiştirilmiştir. 5728 sayılı Kanun hükümleri 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Olayda, para cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmış olup; 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.

Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde "(1) Bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,uygulanır." denilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde

Page 23: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Antalya 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 14.03.2007 gün ve E:2007/72 D.İş, K:2007/33 D.İş sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/259 KARAR NO : 2009/147KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş.Vekili : Av. H. B.Davalı : Yenimahalle Belediye BaşkanlığıVekili : Av. T. Y. O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde, borçlu Belediye Başkanlığı elemanlarının davacıya ait

elektrik kablosuna 21.8.2003 tarihinde zarar verdiğini, şirketin hasar bedelini borçludan 18.9.2003 tarihli yazıyla talep ettiği halde borcunu ödemediğini, Ankara 11. İcra Müdürlüğü’nün 2004/2846 sayılı dosyasıyla takip yapıldığını, davalının bu takibe haksız ve mesnetsiz itiraz ettiğini, itirazın iptali ile takibin devamına, alacak likit olup davalıca da bilindiğinden haksız yere itiraz ettiklerinden dolayı % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 14. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 28.9.2004 gün ve E:2004/311, K:2004/497 sayı ile, davacı vekili dava dilekçesinde, davalı-borçlu Belediye Başkanlığı elemanlarının davacıya ait elektrik kablosuna 21.8.2003 tarihinde zarar verdiğini, şirketin hasar bedelini borçludan 18.9.2003 tarihli yazıyla talep ettiği halde borcunu ödemediğini, Ankara 11. İcra Müdürlüğü’nün 2004/2846 sayılı dosyasıyla takip yapıldığını, davalının bu takibe haksız ve mesnetsiz itiraz ettiğini, alacak likit olup davalıca da bilindiğinden haksız yere itiraz ettiklerinden dolayı % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava ettiği, davanın, davalının takibe yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamı istemine ilişkin bulunduğu, davacı yan dilekçesinde, davalı-borçlunun Belediye Başkanlığı elemanları tarafından davacı şirkete ait elektrik kablosuna 21.8.2003 tarihinde zarar vermiş olduklarını, hasar bedelinin davalı-borçludan 18.9.2003 tarihli yazıyla talep edildiğini, ancak borcun ödenmediğini, bu kez alacağın tahsili amacıyla takibe geçildiğini, takibe haksız olarak itiraz edildiğini, itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava ettiği, davalı vekili cevap dilekçesinde, dava konusu edilen takibe ilişkin dosyada ödeme emrinde borcun kaynağının 2230 nolu fatura bedeli olarak gösterildiğini, borcun sebebine ilişkin olarak kayıtlarda yapılan incelemelerde zararın belediye tarafından yapılan yol çalışması sırasında meydana geldiğini, yol açma ve yapma görevi ile ilgili yasalar ile kendi yetki ve sorumluluk bölgesinde yolun genişliğine göre belediyeye verildiğini, bu görevin yapılmasının bölge insanına hizmet sunulması sırasında kişilere veya kurumlara ait mallara belediye çalışanlarının kusurlu davranışları sonucunda bir zarar verilmesi halinde bu zararın “hizmet kusuru” olarak kabulü gerektiğini, bu durumda davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini ileri sürdüğü, ayrıca davada görev ve esasa ilişkin itirazlarının bulunduğunu açıkladığı, davanın çalışanları tarafından verildiği iddia olunun hasar bedelinin tazminine yönelik itirazın iptali davası olduğu, hizmet kusuruna dayalı ve idari eylemlerden kaynaklanan zararların idare hukuku kuralları uyarınca çözümlenmesi gerektiği, bu durumda davanın adli yargıda değil idare mahkemelerince görülmesinin icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu kararın temyizi üzerine YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ; 27.5.2005 gün ve E:2005/6763, K:2005/5736 sayı ile, miktar itibariyle kararın kesin olduğu gerekçesiyle temyiz dilekçesinin reddine karar vermiş; 19.9.2005 gün ve E:2005/10569, K:2005/9476 sayı ile de; görevsizlik ve yetkisizlik kararları hakkında karar düzeltme istenemeyeceği gerekçesiyle karar düzeltme dilekçesinin reddine karar vermiştir.

Davacı vekili, bu kez, Yenimahalle Belediye Başkanlığı elemanlarının davacı şirkete ait elektrik kablosuna 21.8.2003 tarihinde zarar verdiğini, davacı şirketin hasar bedeli olan 827.816.605.-TL tutarındaki zararı davalıdan 18.9.2003 tarihinde talep ettiğini, davalı borçlunun borcunu ödemediğini, davacı şirketin de alacağın tahsili amacıyla

Page 24: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

borçlu aleyhine Ankara 11. İcra Müdürlüğü’nün 2004/2846 sayılı dosyası ile takibe geçtiğini, davalı/borçlunun takibe itiraz ettiğini, borçlunun Ankara 11. İcra Müdürlüğü’nün 2004/2846 sayılı dosyasına vaki haksız ve mesnetsiz itirazının kaldırılarak, 827.816.605.-TL zarar ile 21.8.2003 tarihinden itibaren işlemiş bulunan reeskont faizi, faize ve anaparaya işleyecek %18 KDV alacağın tahsiline borçlu/davalı yönünden takibin devamına, alacak likit olup davalıca da bilindiğinden ve haksız yere itiraz ettiklerinden dolayı % 40 icra inkar tazminatı verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 10. İDARE MAHKEMESİ; 20.1.2006 gün ve E:2005/2840, K:2006/35 sayı ile, davanın, davalı idarenin Ankara 11. İcra Müdürlüğü’nün 2004/2846 sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ve takibin devamına ve % 40 icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle açıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinden söz ederek, buna göre idari yargıda dava konusu edilebilecek idari işlem veya eylemin, idarelerin kendi çalışma alanlarıyla ilgili kamu hukuku alanında tesis ettikleri tek taraflı, doğrudan uygulanabilir nitelikteki hukuki tasarruflar olduğunu, dosyanın incelenmesinden, davanın Yenimahalle Belediye Başkanlığı aleyhine başlatılan icra takibine davalı idarece yapılan itirazın iptali istemiyle adı geçen Belediye aleyhine açıldığı anlaşılmakta olup, özel hukuk ilişkisinden doğan davanın idari yargı yerlerinde incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, DANIŞTAY SEKİZİNCİ DAİRESİ’nin 25.6.2007 gün ve E:2006/3012, K:2007/4024 sayılı kararı ile onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Erdoğan

BUYURGAN, Ramazan TUNÇ, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 1.6.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına ve % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İlamsız takip” başlıklı Üçüncü Bap, 42-49. maddelerinde takip yöntemleri gösterilmiş; değişik 58. maddesinde, takip talebinin icra memuruna yazı ile veya sözlü olarak yapılacağına işaret edilmiş; değişik 60. maddesine göre takip talebi üzerine icra dairesince düzenlenen ödeme emrinin, değişik 61. maddede öngörülen şekilde takip borçlusuna tebliğ edileceği ve 62-65. maddelerde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, değişik 66. maddede, süresi içinde yapılan itirazın takibi durduracağı kurala bağlanmıştır.

İtiraz nedeniyle takibin durması üzerine alacaklıya, itirazın iptali için Yasada iki yola başvurma olanağı tanınmış olup, bunlardan birincisi, 67.maddeye göre mahkemeye başvurmak, ikincisi ise 68., ek 68/a. ve ek 68/b. maddelerine göre tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemektir.

İncelenen uyuşmazlıkta alacaklı konumundaki davacı tarafından, değişik 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın iptali davası açılmıştır.

Söz konusu 67. madde(Değişik: 18.2.1965 - 538/37 md.), ”(Değişik birinci fıkra: 17.7.2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.

(Değişik: 9.11.1988 - 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahküm edilir.

İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.(Mülga dördüncü fıkra: 17.7.2003-4949/103 md.)Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava

etmek hakkı saklıdır” hükümlerini taşımaktadır.Anılan Yasa’nın değişik 1. maddesinin birinci fıkrasında, “Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri

kadar icra dairesi bulunur” denilmekte olup, yukarıda hükmü yazılı 67. maddede sözü edilen “mahkeme” ile, icra dairesinin bulunduğu yargı çevresi bakımından bağlı olduğu asliye mahkemesinin anlaşılması ve takip hukukuna özgü bulunan itirazın iptali davasının asliye mahkemesinde görülmesi gerektiği açıktır.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “ İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri : a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı

Page 25: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

davaları, c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.

Bu duruma göre, İcra ve İflas Kanunu’nun değişik 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28.9.2004 gün ve E:2004/311, K:2004/497 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 1.6.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/304 KARAR NO : 2009/148KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : İmar Planında yeşil alan üzerinde kalan davacıya ait kaçak yapı ve eklentilerinin idarece toprak dökülmesiyle kullanılamaz hale gelmesinden dolayı uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : E. M.Vekili : Av. A. T. K.Davalı : Altındağ Belediye BaşkanlığıVekili : Av. İ. G.

O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin maliki bulunduğu Ankara, Altındağ, Karapürçek Mahallesi, Serpmeler 130. sok. No: 67 adresindeki tek katlı evi, ağaçları, 3 adet kuyusu, havuzu, sundurması ve bahçe kapısı ile bahçe çitine, davalı idare tarafından kamulaştırma yapılmaksızın yaklaşık 2 metre kadar toprak doldurulmak suretiyle el konulduğunu; dava konusu yeri müvekkilinin tapulu arazisi üzerine yapmış olduğunu; müvekkilinin bahçesi tamamen yerle bir edildiği gibi evinin de kullanılamaz hale getirildiğini, davalı idarece el konulan evin, ağaçların, kuyuların ve diğer müştemilatın yapım değerinin tazminini talep ettiklerini belirterek; kamulaştırmasız el koyma sebebi ile fazlaya ilişkin dava ve talep hakları ve davayı ıslah hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000.- YTL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır

Davalı vekilince, süresinde verilen birinci savunma dilekçesinde, davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiği ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 14.11.2007 gün ve E:2007/370 sayı ile, davalı tarafın görev itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolundaki süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyası örneği Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI ; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayılmış olduğu; dosyanın incelenmesinden, Uyuşmazlığın, davacıya ait Altındağ İlçesi, Karapürçek mahallesi, Serpmeler 130. Sokak, No:67 adresinde, evi, eklentileri ve ağaçları bulunan alana davalı idarece toprak dökülmesi nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak şimdilik 10.000,00 Yeni Türk Lirasının davalı idareden tahsili isteminden kaynaklandığının anlaşıldığı; davalı idarenin, eylemin imar uygulaması sonucu yeşil alan içerisinde kalan kaçak binanın tasfiyesine yönelik olduğunu, davacıya tapulu yerine karşılık arsa tahsis edildiğini, herhangi bir bedel ödenmesinin mümkün bulunmadığını iddia ettiği; bu durumda, 80850 İmar Planında yeşil alan üzerinde kalan davacıya ait kaçak yapı ve eklentilerinin idarece toprak dökülmesiyle kullanılamaz hale gelmesinden dolayı bir bedel ödenip ödenmeyeceği noktasından kaynaklanan ve sonuçta bir idari işlem olan imar planındaki kullanım amacına yönelik olarak yapılan çalışmalardan doğan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği, bu nedenle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın da yazılı

Page 26: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

düşüncesi istenilmiştir. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI ; Ankara İli, Altındağ İlçesi,Karapürçek Mahallesi,Serpmeler

130.sokak No:67 sayılı yerde, tek katlı evi eklentileri bulunan ve imar planında yeşil alan olarak ayrılan 1480 parsele, kamulaştırma yapılmaksızın toprak dökülmesi suretiyle el konulmasından dolayı fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla uğranıldığı ileri sürülen 10.000 YTL zararın yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle Ankara 5.Asliye Hukuk Mahkemesine davanın açıldığı, davalı idare tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığının çıkarıldığı; Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayılmış olduğu; davanın, davacının sahibi bulunduğu Ankara İli, Altındağ İlçesi,Karapürçek Mahallesi,Serpmeler 130.sokak No:67 sayılı yerde, tek katlı evi eklentileri bulunan ve imar planında yeşil alan olarak ayrılan 1480 parsele,kamulaştırma yapılmaksızın toprak dökülmesi suretiyle el konulmasından dolayı fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla uğranıldığı ileri sürülen 10.000 YTL zararın, yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açıldığı; davalı idarece, binanın imar planı uygulamasıyla yeşil alan üzerinde kalan kaçak olarak inşa edilen gecekondu ve eklerinin toprak doldurulmasıyla kullanılamaz hale getirilmiş ise de, davacıya tapulu yerine karşılık arsa tahsis edildiğinden bir bedel ödenmesinin mümkün bulunmadığını iddia etmiş olduğu; imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanunun 2/1-b maddesinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden doğan kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesinin düşünüldüğü, bu nedenle Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasanın 10.maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/370 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesinin gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak görev itirazında bulunulduğu ve Mahkemece, Yargıtay bozma kararına uyulmasına karar verilmesi üzerine 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının tapulu arazisi üzerine yapmış olduğu tek katlı evi, ağaçları, 3 adet kuyusu, havuzu, sundurması ve bahçe kapısı ile bahçe çitine, davalı idare tarafından kamulaştırma yapılmaksızın yaklaşık 2 metre kadar toprak doldurulmak suretiyle el konulduğundan dolayı bahçe ile evin kullanılamaz hale geldiğinden bahisle, zararlarının tazmini için şimdilik 10.000.- YTL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Davalı idare vekilince, Belediyelerince davacıya ait binanın yıkılmasının söz konusu olmadığı, davacının söz konusu yapı için 2981 sayılı yasadan yararlanmadığı, yapının kaçak olarak yapıldığı ve bu güne kadar bağ evi olarak kullanıldığı, yapıya ilişkin imar affı başvurusu bulunmadığı, yapılanın imar uygulaması sonucu yeşil alan içerisinde kalan kaçak binanın tasfiyesinden ibaret bulunduğu; davacının binası ile ilgili olarak Kamulaştırma Kanununa göre hiçbir işlem yapılmamış olduğu; yapılan ve iptali talep edilmediği için kesinleşen İmar Planı gereğince, davacıya ait tapulu hissenin başka bir imar parselinden karşılandığı, yeşil alan üzerinde kalan binasına da herhangi bir müdahale yapılmadığı, bu bina ile ilgili Kamulaştırma Kanununa göre herhangi bir işlem yapılmadığından bu Kanun kapsamında Kamulaştırmasız El Atma davası olarak nitelendirilmesine imkan bulunmadığı; dava konusu uyuşmazlığın tamamen İmar Planının uygulanmasından, başka bir ifade ile, kesinleşen İmar Planındaki eylemlerden kaynaklanmış bulunduğu ileri sürülmüştür.

Olayda, 80850 İmar Planında yeşil alan üzerinde kalan davacıya ait kaçak yapı ve eklentilerinin idarece toprak dökülmesiyle kullanılamaz hale gelmesinden, diğer bir anlatımla bir idari işlem olan imar planındaki kullanım amacına yönelik olarak yapılan çalışmalardan dolayı uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında, idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.

Page 27: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14.11.2007 gün ve E:2007/370 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde Üyeler Mustafa KICALIOĞLU ile Mahmut BİLGEN’in KARŞI OYLARI ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

KARŞI OY

2981 sayılı İmar Kanunun 18/10. maddesi uyarınca "Bu maddede belirtilen kamu hizmetlerine ayrılan yerlere rastlayan yapılar, belediye veya valilikçe kamulaştırılmadıkça yıktırılamaz."

16.5.1956 gün ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca istimlak işlemlerine girişilmeksizin idare tarafından taşınmazına el atılan kişinin ilgili kamu tüzel kişiliği aleyhine el atmanın önlenmesi veya el atılan taşınmazın mülkiyetinin kamu tüzel kişiliğine devri karşılığında tazminat davası açabilir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin istikrarlı kararlarında da, bu tür davaların kamulaştırmasız el atma davası olarak adli yargı yerinde görülmesi gerektiği kabul edilmiştir (Y5HD. 1.5.2006, E.2006/2677,K.2006/5324) Bu bakımdan; uyuşmalığın adli yargı yerinde çözülmesi gerektiği, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca yaptığı başvurunun reddine karar verilmesi düşüncesinde olduğumuzdan değerli çoğunluğun aksi yönde oluşan görüşüne katılamıyoruz. 01.06.2009

Üye Üye Mustafa KICALIOĞLU Mahmut BİLGEN

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/317 KARAR NO : 2009/149KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 2259 sayılı Kanun’un 6.(5259 sayılı Kanun’un 1.) maddesi uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : Oska Otelcilik Tur. ve Gıda Yat. San. Ltd. ŞtiVekili : Av. A. T.Davalı : Fatih Belediye Başkanlığı

O L A Y : Fatih Belediye Encümeni’nin 1.11.2005 gün, 2005/1212 sayılı kararı ile, davacıya ait

Çakmak unvanıyla otel olarak faaliyet gösteren işyerinde hırsızlık olduğu nedeniyle 5259 sayılı Kanun’la değişik 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca davacı adına idari para cezası verilmiş, 1.3.2006 gün ve Sayı:2005/1212 sayılı yazı ile bildirim yapılmıştır.

Davacı vekili, para cezasına verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.İSTANBUL 1. İDARE MAHKEMESİ; 15.3.2006 gün ve E:2006/730 K: 2006/474 sayı ile, 5326 Sayılı

Kabahatler Kanunun 1.maddesinde Kanunun amaç ve kapsamı açıklandıktan sonra 2. maddesinde, kanunların karşılığında idari yaptırım öngördüğü haksızlıklar kabahat olarak tanımlanmış; 16. maddesinde kabahatler karşılığında idari tedbir ve idari para cezası yaptırımlarının uygulanacağı belirtilmiş; 17. maddesinde idari para cezasının hesaplanması ve tahsiline ilişkin esaslar sayıldıktan sonra 27. maddesinde idari para cezasına karşı kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabileceğinin hükme bağlanmış olduğu; Kabahatler Kanunu bir bütün olarak incelendiğinde toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı ve ekonomik düzeni korumak amacıyla konulan kuralların icrai veya ihmali bir davranışla ihlal edilmesinin bu kanunla kabahat olarak tanımlandığı, keza bu kabahat nedeniyle kendi Kanununda idari bir yaptırım öngörülmüş ise bu yaptırımlara karşı sulh ceza mahkemesine itiraz edilebileceğinin anlaşıldığı, buna göre idari para cezalarının da idari bir yaptırım türü olarak kabul edilmesi ve bu cezalara karşı yapılacak itirazların Kabahatler Kanunu uyarınca Sulh Ceza Mahkemesince çözümlenmesinin gerektiği; olayda, davacıya 5259 sayılı Kanuna aykırılık nedeniyle idari para cezası verildiği görülmüş olup, kabahat niteliğindeki bu fiil nedeniyle verilen para cezasının Kabahatler Kanunun 17. maddesi kapsamında bir yaptırım olduğu, bu itibarla söz konusu cezaya yönelik itirazın adli yargı yerince çözümlenmesi gerekeceği sonucuna varılmış olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

Page 28: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

FATİH 2. SULH CEZA MAHKEMESİ 30.05.2008 gün ve Müt. No: 2007/2254 sayı ile, itiraz eden vekilinin mahkemelerine vermiş olduğu dilekçede,müvekkilinin Turistik otelin işletmeciliğini yaptığını, otelde hırsızlık olayının olduğunu, Emniyet görevlilerin tutanak tuttuğunu, otelin çelik kasası bulunduğunu, bu yönde bir taleplerinin olmadığını, bu durumda çalışan personelin veya otel sorumlularının sorumlu tutulamayacağından Fatih Belediye Başkanlığınca verilen idari cezanın iptaline karar verilmesini talep ettiğini; Fatih Belediye Başkanlığınca gönderilen işlem dosyasının tetkik edildiğini; dosya tetkikinden dava konusu edilen idari para cezasının, Polis Vazife ve Salahiyet kanun uyarınca verildiğinin anlaşıldığı; Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 2007/108 Esas 2007/365 karar no.lu 26.12.2007 tarihli kararında, 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın idari yargıda çözümlenmesi gerektiğinin belirtildiği; Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu, ilgili uyuşmazlığın çözüm yerinin idari yargı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle görevsizlik ve ayrıca; İstanbul 1.İdari Mahkemesi ile aralarında görev uyuşmazlığı çıktığından mahkemenin belirlenmesi için dosyanın UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNE gönderilmesine karar vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2- 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

Yasakoyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına da karar verilmiştir.

Bu haliyle, her ne kadar 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamakta ise de, davanın taraflarınca başvuruda bulunulmadığı gözetilerek, Sulh Ceza Mahkemesi’nce re’sen yapılan başvurunun, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerekse Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş amacına uygun olacağından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

Page 29: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 2559 sayılı Kanun’un 6. maddesine (5259 sayılı Kanun’un 1. maddesi) göre verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

4.7.1934 gün ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 1. maddesinde, polisin, asayişi amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini koruyacağı, halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatını temin edeceği, yardım isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet edeceği, kanun ve nizamnamelerinin kendisine verdiği vazifeleri yapacağı belirtilmiş; 6. maddesinde (Mülga: 13.1.1986 - 3257/13 md.; Yeniden düzenleme: 24.11.2004-5259/1 md.):

“Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinden;a) Faaliyetten geçici olarak men edildiği halde süresinden önce açılan,b) Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayan,c) Bu Kanunun 12 nci maddesinde belirtilen yasaklara uymadığı tespit edilen,d) Mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletilen,İş yerlerinin işletmecilerine beşyüzmilyon Türk Lirası ile birmilyar Türk Lirası arasında idari para cezası

verilir.Bu maddede öngörülen idari para cezaları, belediye sınırları içinde belediye encümeni, belediye sınırları

dışında il daimi encümeni tarafından verilir. Verilen idari para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İdari para cezaları 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır” kuralı yer almıştır.

2559 sayılı Yasa’nın 6. maddesinde yer alan düzenleme karşısında, para cezalarına karşı yapılacak itirazların görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olacağının kabulü gerekir.

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.

Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde" (1) Bu Kanunun; a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır" denilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak

Page 30: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 2559 sayılı Yasa’nın 6. maddesine göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesinin 19. madde kapsamında görülen başvurusunun kabulü ile İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 19. madde kapsamında görülen BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nce verilen 15.3.2006 gün ve E:2006/730 K: 2006/474 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/327 KARAR NO : 2009/151KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Kadastral parselde özel ifraz ve Belediyece 2981/3290 sayılı yasalara göre yapılan uygulama sonucunda yola terk edilen taşınmazın bedelinin ödenmemesi sonucunda uğranıldığı ileri sürülen zararın tazminine yönelik bulunan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

Davacılar : 1- H. B. 2- M. B. 3- F. B. 4-.G. M. 5- N. S. 6- H. A. 7- Ş. A.

Vekili : Av. İ. E.Davalı : Bağcılar Belediye BaşkanlığıVekili : Av. A. E.

O L A Y : Davacılar vekili, İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, 11 pafta, 1197 parsel sayılı 4887 m² miktarlı taşınmazın 80/4886 hissesinin müvekkillerin murisi olan A. B.'e ait bulunduğu, bunun 80.02 m²’lik alana tekabül ettiğini, Bakırköy Belediye Başkanlığınca yapılan şuyulandırma işlemiyle davacıların murisine ait hissenin bedelsiz yola terk edilmiş olduğunu; dava dışı Bakırköy Belediyesinin şuyulandırma işlemi ile ilgili olarak muris A. B. 'e tebligat yapmamış olduğunu, kaldı ki işlemin yapıldığı tarihten önce muris A. B. vefat ettiği için tebligat yapma imkanının da fiilen mümkün bulunmadığını davacıların murisine ait hissenin şuyulandırma işlemi ile bedelsiz yola terk edilmesinin yasaya, usule ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, hissenin bedelsiz yola terki için hukuken olması gereken şartlardan; “a) Dava konusu hissenin, Kamulaştırma Kanununun 35.maddesine istinaden bedelsiz yola terki için malik olan murisin muvafakatinin olması (murisin muvafakati kesinlikle yoktur), b) Dava konusu taşınmazın hissedarları tarafından hazırlanmış özel parselasyonda murise ait hissenin yola terk edilmiş olması (dava konusu taşınmazla ilgili kesinlikle parselasyon yoktur) şartlarından hiç birisi mevcut olmadığı için davacıya ait hissenin şuyulandırma işlemi sonucu yola terk edilmesini hukuken kamulaştırmasız el atma olarak nitelemek” gerektiğini; yapılan şuyulandırma işleminde yasal Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) oranı %21.51026 olup, dava konusu hisseye bedel takdir edilseydi murise ait hisseye tekabül eden 80.02 m2 den DOP olarak 17.22 m2 düşülüp, geri kalan 62.80 m2’lik alanın bedele dönüştürülmüş olacağını; kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası olarak açtıkları bu davada, 62.80 m2 için bedel takdir edilmesi ve davacıya ait hissenin yer aldığı taşınmazın da imar parseli olarak değerlendirmeye alınmasının gerektiği; Bakırköy ilçesinin 1992 yılında 5 ayrı ilçeye ayrıldığını ve dava konusu taşınmazın, Bağcılar ilçesi sınırları içerisinde kaldığını, bu nedenle sorumluluğun davalı Bağcılar Belediye

Page 31: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Başkanlığına ait bulunduğu; taşınmazın özellikleri dikkate alındığında m2 birim değerinin 800.00 YTL/m2 olduğu, kamulaştırmasız el atılan kısmın gerçek değerinin : 80.02 m2 - 17.22 m2 (DOP) = 62.80 m2 x 800.00 YTL/m2 = 50.240.00 YTL olduğunu ileri sürerek; kamulaştırmasız el atma nedeniyle 50.240.00 YTL tazminatın davalı belediyeden tahsili ile davacılara miras hisseleri oranında ödenmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı idare vekili, cevap dilekçesinde görev itirazında bulunmuştur.BAKIRKÖY 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 16.01.2008 gün ve E:2007/734 sayı ile, davalı vekilinin

görev itirazının reddine karar vermiştir. Davalı idare vekilince, süresinde verilen dilekçe ile, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı

çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, dilekçe ve dava dosyası Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.DANIŞTAY BAŞSAVCISI : Davacıların ifraz sonucu yola terk edilen taşınmazının bedelinin tahsili istemiyle

Bakırköy 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/734 esas sayısında kayıtlı olarak açtığı davada, davanın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiği ileri sürülerek davalı idarece görev itirazında bulunulmuş ve itirazın reddi üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istenilmiş olmakla gereğinin düşünüldüğü; 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun, 3290 sayılı Kanunun 4.maddesi ile değişik 10.maddesinin (b) bendinde, " ... özel parselasyon planında görülen veya hisseli satışlar sonucu fiilen oluşan yol, meydan, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha vs. hizmetlere ayrılan yerler ile bunlara ilişkin hisseler bedelsiz olarak re'sen tapudan terkin ..... edilir" hükmüne, (c) bendinde de, "İmar mevzuatına aykırı bina yapılmış,hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde,imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapıları yeniden doğan imar ada veya parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir ... " hükmüne yer verilmiş olduğu; dava dosyasının incelenmesinden, davacıların murisinin 11 pafta, 1197 sayılı kadastral parsele 1958 yılında tapulama suretiyle hissedar olduğu, 1978 yılında özel ifraz sonucu oluşan parsellerdeki hissesinin tamamını sattığı, dolayısıyla davacıların murisine sadece yol hissesinin kaldığı, daha sonra Bakırköy Belediyesince 2981/3260 sayılı Yasa uyarınca yapılan ifraz çalışmaları sonucunda, sadece yol hissesi kalan murisinin hissesinin bedele dönüştürülmemesi üzerine, şuyulandırma işlemi konusunda tebligat yapılmadığı, bedelsiz yola terk için murisin mufavakatının alınmadığı, özel parselasyonun bulunmadığı, murise ait hisseye tekabül eden 80.02 m2lik alandan düzenleme ortaklık payı olarak 17.22 m2 lik alanı düşülerek kalan 62.80 m2 için bedel takdir edilmesi ve taşınmazın imar parseli olarak değerlendirmeye alınması gerektiği ileri sürülerek, kamulaştırmasız el atma nedeniyle anılan taşınmaz bedelinin tahsili istemiyle dava açıldığının anlaşıldığı; uyuşmazlığın, 11 pafta, 1197 kadastral parselde özel ifraz ve 2981/3290 sayılı yasalara göre yapılan uygulama sonucu yola terk edilen taşınmaz bedelinin ödenmemesinden kaynaklanmakta olduğu, dolayısıyla davanın konusunun, idarece kamu gücü kullanılarak tek yanlı biçimde özel ifrazda davacıların hisselerinin yola terk ettirilmesi işlemi ile anılan yasa uyarınca yapılan uygulamadan kaynaklanan zararın tazminine ilişkin bulunduğu, bunun ise, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.maddesinin 1/b bendinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" niteliğini taşıdığı; bu durumda, özel ifraz ve 2981/3290 sayılı yasalar uyarınca yapılan uygulama sonucunda uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesinin icap ettiği gerekçesiyle 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI: Davacı H. B. ve arkadaşları vekili tarafından davalı Bağcılar Belediye Başkanlığı aleyhine Bakırköy 11.Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2007/734 Esas sayılı tazminat davasında, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2247 sayılı Kanunun 10.maddesi gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması nedeniyle gönderilen dosyanın incelendiği; İstanbul İli, Bağcılar İlçesi.l l. pafta ve 1197 sayılı 4887 m2 miktarlı 80/4886 hisse karşılığı muris Adem Bitişik'e ait olan 80.02 m2 miktarlı taşınmazın, yola katılması nedeniyle kamulaştırmasız el atma sonucu zarar gördüklerinden bahisle 50.240 YTL'nin tazmini istemiyle Bakırköy 11. Asliye Hukuk Mahkemesine davacılar vekili tarafından davanın açıldığı, davalı idare tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığının çıkarıldığının anlaşıldığı; Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; 2981 sayılı Kanunun 3290 sayılı Kanun ile değişik 10. maddesinin (b) bendinde, “Üzerinde imar mevzuatına aykırı olarak toplu binalar inşa edilmiş hisseli veya özel parselasyona dayalı arsa veya arazilerde, kişilerin hisse miktarları ve fiili kullanma durumları dikkate alınarak valilik veya belediyelerin talebi üzerine:

Page 32: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

1. Henüz kadastrosu yapılmamış yerlerde, kadastro müdürlüklerince bu Kanunda belirtilen mülkiyet tespitine dair hükümler de uygulanarak,

2. Kadastrosu veya tapulaması tamamlanmış yerlerde ise bu Kanunla verilen yetkiler kadastro müdürlüklerince kullanılarak,

Islah imar planlarının yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın: onayların alınmasına ve ilanların yapılmasına (askı ilanları hariç), komisyonların kurulmasına lüzum kalmaksızın 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri veya 766 sayılı Tapulama Kanunu hükümlerine göre hak sahipleri tespit veya yeniden tayin edilerek adlarına tescil edilir.

Bu tespit sırasında özel parselasyon planında görülen veya hisseli satışlar sonucu fiilen oluşan yol, meydan, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha vs hizmetlere ayrılan yerler ile bunlara ilişkin hisseler bedelsiz olarak resen tapudan terkin; okul, ibadet yeri ve benzer kamu hizmetlerine ayrılan yerler ise, bedelsiz olarak ilgili idareler adına tespit ve tescil edilir." ; aynı Yasanın 10. maddesinin c bendinde de, " İmar mevzuatına aykırı bina yapılmış, hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde, imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapılara yeniden doğan imar ada veya parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir. " hükümlerinin yer almış olduğu; davacıların sahip oldukları taşınmazda, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda taşınmazın tamamının yola terkedilmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada, davacılara bir bedel ödenip ödenmeyeceği hususunun imar mevzuatı hükümlerine göre incelenerek bir sonuca varılması gerekeceğinden, idarenin kamu gücüne dayalı, re' sen ve tek yanlı irade açıklaması şeklinde tesis edilen işlem nedeniyle, davanın görüm ve çözümünün idari hukuk kurallarına göre idari yargı yerinde yapılmasının düşünülmekte olduğu, bu nedenle Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasanın 10.maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Bakırköy 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/734 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcılığı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, şuyulandırma işlemiyle davacıların murisinin hissesine isabet eden 80.02 m2 alanın yola terk edildiği, bu konuda tebligat yapılmadığı, murislerin muvafakatinin alınmadığı, yola terk'in kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirilmesi, murise ait hisseye tekabül eden alandan DOP payı düşülerek geri kalan 62.80 m² için bedel takdir edilmesi ve davacılara ait hissenin yer aldığı taşınmazın da imar parseli olarak değerlendirmeye alınmasının gerektiği ileri sürülerek, sonuçta; anılan taşınmaz bedelinin tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

24.2.1984 gün ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’un 22/5/1986 gün ve 3290 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 10. maddesinin (b) bendinde, “Üzerinde imar mavzuatına aykırı olarak toplu binalar inşa edilmiş hisseli veya özel parselasyona dayalı arsa veya arazilerde, kişilerin hisse miktarları ve fiili kullanma durumları dikkate alınarak valilik veya belediyelerin talebi üzerine:         1. Henüz kadastrosu yapılmamış yerlerde, kadastro müdürlüklerince bu Kanunda belirtilen mülkiyet tespitine dair hükümler de uygulanarak,        2. Kadastrosu veya tapulaması tamamlanmış yerlerde ise bu Kanunla verilen yetkiler kadastro müdürlüklerince kullanılarak,         Islah imar planlarının yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın: onayların alınmasına ve ilanların yapılmasına (askı ilanları hariç), komisyonların kurulmasına lüzum kalmaksızın 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri veya 766 sayılı Tapulama Kanunu hükümlerine göre hak sahipleri tespit veya yeniden tayin edilerek adlarına tescil edilir.         Bu tespit sırasında özel parselasyon planında görülen veya hisseli satışlar sonucu fiilen oluşan yol, meydan, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha vs hizmetlere ayrılan yerler ile bunlara ilişkin hisseler bedelsiz olarak resen tapudan terkin; okul, ibadet yeri ve benzer kamu hizmetlerine ayrılan yerler ise, bedelsiz olarak ilgili idareler adına tespit ve tescil edilir. …”; (c) bendinde, “İmar mevzuatına aykırı bina yapılmış, hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona

Page 33: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

dayalı arazilerde, imar adası veya parseli olabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazileri birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya, yapıları yeniden doğan imar ada veya parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerini 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek veya parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilerek, tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir…” hükümleri yer almıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlığını taşıyan 2. maddesinin 1. fıkrasında(Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) ise, “İdari dava türleri şunlardır:

a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) (Değişik: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” denilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacıların murisinin İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, 11 pafta, 1197 sayılı kadastral parsele 1958 yılında tapulama suretiyle hissedar olduğu, 1978 yılında özel ifraz sonucu oluşan parsellerdeki hissesinin tamamını sattığı, dolayısıyla davacıların murisine sadece yol hissesinin kaldığı, daha sonra Bakırköy Belediyesince 2981/3260 sayılı Yasa uyarınca yapılan ifraz çalışmaları sonucunda, sadece yol hissesi kalan murisin hissesinin bedele dönüştürülmemesi üzerine, şuyulandırma işlemi konusunda tebligat yapılmadığı, bedelsiz yola terk için murisin mufavakatının alınmadığı, özel parselasyonun bulunmadığı, murise ait hisseye tekabül eden 80.02 m2lik alandan düzenleme ortaklık payı olarak 17.22 m2 lik alanı düşülerek kalan 62.80 m2 için bedel takdir edilmesi ve taşınmazın imar parseli olarak değerlendirmeye alınması gerektiği ileri sürülerek, kamulaştırmasız el atma nedeniyle anılan taşınmaz bedelinin tahsili istemiyle dava açılmış ise de, uyuşmazlığın, 11 pafta, 1197 kadastral parselde özel ifraz ve Belediyece 2981/3290 sayılı yasalara göre yapılan uygulama sonucunda yola terk edilen taşınmazın bedelinin ödenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, idarece kamu gücü kullanılarak, tek yanlı biçimde yapılan uygulama sonucunda uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Bakırköy 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 16.01.2008 gün ve E:2007/734 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde Üyeler Mustafa KICALIOĞLU ile Mahmut BİLGEN’in KARŞI OYLARI ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

KARŞI OY

Şuyulandırma sonucu yola terk olarak gösterilen ancak bedeli ödenmeyen taşınmazın bedelinin tahsili istemi ile Bakırköy 11. Asliye Hukuk Mahkemesine açılan davada idarece görev itirazında bulunulmuş, mahkemece görev itirazının reddine karar verilmiş idare vekilince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması için başvuruda bulunulmuş 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmıştır.

Dava; imar uygulaması sırasında yapılan şuyulandırma sonucu yol olarak el atılan (yolda kalan) taşınmazın bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Olayımızdaki Hukuki İhtilaf Kamulaştırmasız el atma niteliğindedir.Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün 1-6 sayılı kararı ile kamulaştırmasız el

atma davalarında; Kamulaştırma Kanununun taşınmazın değerinin biçilmesi için tespit ettiği değer biçme yönteminin, uygulanacağı belirtilmiştir.

3194 sayılı İmar Kanunun 17/son maddesi İmar uygulaması sırasında şuyulandırılan yerlerin, kamulaştırmadan artan ve işe yaramaz hale gelen bölümlerin bedellerinin takdirlerinin ve bu bedellere itiraz şekillerinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun hükümlerine göre yapılacağı ilkesini getirmiştir.

Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları da bu yöndedir.(07.10.2004 gün 2004/7223-9608, 15.09.2004 gün 2004/4985-8351, 15.11.2005 gün 2005/9173-12155, 01.05.2006 gün 2006/2677-5324, 18.09.2007 gün 2007/8484-9847)

Açıklanan nedenlerle Adli Yargının görevli olduğu kabul edilerek ilgili Asliye Hukuk Mahkemesince Kamulaştırma Kanunu Hükümlerine göre inceleme ve işlem yapılarak çekişmenin çözümlendirilmesi gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılmamaktayız. 01.06.2009

Page 34: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Üye Üye Mustafa KICALIOĞLU Mahmut BİLGEN

* * *

ESAS NO : 2008/361 KARAR NO : 2009/154KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Özelleştirilen Bankada çalışmasını sürdüren personelin iş akdinin feshi üzerine özelleştirme öncesi sözleşmeli personel olarak çalıştığı dönem için talep ettiği kıdem tazminatı ile fazla mesai ve hafta sonu tatili ücreti alacağından doğan davanın, iş hukuku hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : S. P.Vekili : Av. N. S.Davalı : Bayındırbank A.Ş. (Birleşik Fon Bankası A.Ş.) Vekili : Av. Y. K.

O L A Y : Davacı, Etibank'ta çalışmakta iken, Etibank Bankacılık A.O.’nın hisselerinin tümünün satıldığı 2.3.1998 tarihinde özelleştirildiğinde, görevine devam etmek istemesi ve Genel Müdürlükçe bu isteğinin kabul edilmesi sonucunda, 1.4.1998 tarihi itibariyle Etibank A.Ş.'ye nakil suretiyle özelleştirilen şirkette çalışmaya devam etmiştir.

Bu arada, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 27.10.2000 tarih ve 24213 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 86 no'lu kararı ile, Etibank A.Ş.'nin, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına dayanılarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesine karar verilmiştir.

Bilahare, Etibank A.Ş. Genel Müdürlüğü'nce davacının hizmet akdi 18.1.2002 tarihi itibariyle feshedilmiştir.Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının davalı nezdinde 1.4.1998-18.1.2002 tarihleri arasında Emekli

Sandığına tabi işçi statüsünde çalıştığını, iş akdinin işveren tarafından feshedildiğini, son dört yıllık hizmeti için işçilik haklarının verildiğini, toplam hizmet süresinin nazara alınmadığını, bu nedenle, 2.5.1990 ila 2.3.1998 tarihlerine ilişkin 3000.-YTL kıdem tazminatı, 1000.-YTL fazla mesai alacağı ve 500.-YTL hafta sonu tatili ücreti alacaklarının faizleri ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 4. İŞ MAHKEMESİ; 11.4.2006 gün ve E:2005/1139, K:2006/285 sayı ile, davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin Etibank A.Ş.’de 657 sayılı Kanun kapsamında sözleşmeli personel olarak 2.5.1990 tarihinde Ordu Şubesinde çalışmaya başladığını, 1994 yılında Giresun Şubesine tayin olduğunu, 2.3.1998 tarihine kadar çalıştığını, bu tarihte bankanın özelleştirildiğini, geçmişe dönük kazanılmış haklarının yitirilmemesi konusunda yapılan görüşmeler sonucu tüm çalışan personelin özlük haklarıyla birlikte özel sektöre geçtiğinin güvencesinin verilmesi üzerine özelleştirilen Bankada çalışmaya devam ettiğini, tayininin çıktığı Niğde Şubesinde çalışırken Bankanın 2000 yılında BDDK’ya devredildiğini, Fona devrinden sonra son olarak 18.1.2002 tarihinde işten çıkartıldığını, Bankanın özelleştirildiği dönem olan 1.4.1998’den 18.1.2002 tarihine kadar olan süre için hak ettiği işçilik haklarının ödendiğini, buna rağmen ilk kez işe başladığı tarihten özelleştirme tarihine kadar olan dönem için hak etmiş olduğu kıdem tazminatı, fazla çalışma ve hafta sonu ücreti alacaklarının kendisine ödenmediğini beyanla davasının kabulüyle talep ettiği haklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği, davalı vekilinin cevap dilekçesinde, davacının talep ettiği dönemler itibariyle işçi statüsünde bulunmaması nedeniyle idari yargının görev alanına girdiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunduğu, davanın kıdem tazminatı ile hafta tatili ücreti alacaklarının ve fazla çalışma ücreti alacaklarının tahsili davası olduğu, davacının bu hakları talep ettiği 2.5.1990 ila 2.3.1998 tarihleri arasında 657 sayılı Kanun kapsamında çalışması sebebiyle hizmet akdi olarak değerlendirmek mümkün olmadığından, idari yargının görevli bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ’nin 12.6.2006 gün ve E:2006/13472, K:2006/16855 sayılı kararı ile onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.AKSARAY İDARE MAHKEMESİ; 17.12.2007 gün ve E:2007/2123, K:2007/1299 sayı ile, davanın, Etibank'ta

sözleşmeli personel olarak çalışmakta iken Etibank Bankacılık A.O.’nın hisselerinin tümünün satıldığı 2.3.1998 tarihinde özelleştirildiğinden, görevine devam etmek istemesi ve Genel Müdürlükçe bu istemin uygun görülmesi üzerine 1.4.1998 tarihi itibariyle Etibank A.Ş.'ye nakil suretiyle ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu'nun Geçici 192. maddesine göre emeklilik hakları yönünden bu Sandığa tabi olarak özelleşen Şirkette çalışan davacının,

Page 35: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

18.1.2002 tarihinde iş akdinin feshi sonucu özelleştirme dönemindeki haklarının ödendiği, ancak ilk işe başladığı 2.5.1990 tarihi ile Bankanın özelleştirildiği 2.3.1998 tarihini kapsayan döneme ilişkin ödenmeyen 3.000,00YTL kıdem tazminatı, 1.000,00YTL fazla mesai alacağı, 500,00YTL hafta sonu tatili ücretinin, kıdem tazminatı için akdin fesih tarihinden itibaren işletilecek en yüksek banka mevduat faizi, diğer alacaklar için dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açıldığı, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde kıdem tazminatına ilişkin düzenlemelere yer verildiği, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinde, "İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur" hükmüne yer verildiği, öte yandan, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile Medya-İpek Holding Anonim Şirketi arasında 2.3.1998 tarihinde imzalanan Hisse Devir Sözleşmesi'nin 5/c-d maddesinde, Bankada çalışanların ikramiyelerinin Bankaca ödeneceği, özelleştirmeden önce veya sonra oluşan çalışanların tüm haklarının yeni işveren Bankaca karşılanacağının hükme bağlandığı, dosyanın incelenmesinden, özelleştirmeden önce Emekli Sandığı'na tabi sözleşmeli personel olarak Etibank A.Ş.'de görev yapan davacının, anılan Bankanın özelleştirme kapsamına alınması üzerine 4046 sayılı Yasa uyarınca başka bir kamu kurumuna nakledilmeyi kabul etmeyerek kendi isteğiyle özelleştirilen ve özel hukuk tüzel kişiliği statüsünü alan Bankada 1475 sayılı Yasa uyarınca 1.4.1998 tarihinden itibaren iş akdine bağlı olarak çalışmaya başladığının anlaşıldığı, bu şekilde çalışırken 18.1.2002 tarihinde iş akdinin fesh olunduğu, özelleştirmeye ilişkin haklarının ödendiği, ancak, Banka KİT statüsünde iken 2.5.1990 tarihi ile 2.3.1998 tarihleri arasında çalıştığı döneme ilişkin olarak ödenmeyen kıdem tazminatı, fazla mesai alacağı ve hafta sonu tatili ücretinin ödenmesi için İstanbul İş Mahkemesi'nde dava açtığı, anılan Mahkemenin 11.4.2006 günlü ve E:2005/1139, K:2006/285 sayılı görev ret kararı ve bu kararın kesinleşmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı, 233 sayılı KHK hükümlerine tabi bir iktisadi devlet teşekkülü olan Etibank'ın bünyesinden ayrılan ve özelleştirme programına alınan "Etibank Bankacılık Anonim Ortaklığı"nda kamuya ait bulunan (%100) hisselerin tamamının, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nca 13.1.1998 tarih ve 11 sayı ile satışına karar verilmesi ve Özelleştirme İdaresi ile alıcı Medya-İpek Holding Anonim Şirketi arasında 2.3.1998 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi'nin imzalanması üzerine özelleştirme süreci tamamlanmış olup, Etibank Bankacılık A.O., aynı zamanda yürürlük tarihi olan imza tarihi itibariyle Etibank A.Ş. ismiyle özel hukuk tüzel kişiliğine dönüştüğü, Etibank Bankacılık A.O.'nda 399 sayılı KHK hükümlerine tabi sözleşmeli personel olarak çalışmış olan davacı, özelleştirme sürecinin tamamlanması üzerine talepte bulunduğu 1.4.1998 tarihi itibariyle Etibank A.Ş.'ye nakil suretiyle iş hukukuna tabi olarak çalışmaya başladığı, fakat, sosyal güvenlik yönünden 5434 sayılı Yasa'nın 192. maddesi ile tanınan olanaktan yararlanarak Emekli Sandığı ile ilgisini sürdürdüğü, her ne kadar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nca 27.10.2000 tarih ve 86 sayı ile, Etibank A.Ş.'nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin (3) ve (4) sayılı fıkralarına göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesine ve aynı Kurulca 13.12.2001 gün ve 554 sayı ile, Etibank A.Ş.'nin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin 28.12.2001 tarihi itibariyle kaldırılmasına ve Bankanın tasfiyesine karar verilmiş ise de, 20.3.2002 gün ve 653 sayılı karar ile tasfiye halindeki diğer bankalarla birlikte yine hisselerinin tamamı TMSF’ye ait Bayındırbank A.Ş. bünyesinde devren birleştirilmesi işlemlerinin 5.4.2002 tarihine kadar gerçekleştirilmesinden sonra tüzel kişiliği sona erdirilerek Ticaret Sicilinden terkin edilmesi öngörülen Etibank A.Ş.'nin, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesine göre BDDK tarafından hisseleri ve/veya yönetim ve denetiminin TMSF'na devredilmiş olması, anılan Yasa maddesinde belirtilen "...devredilen bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri..." amacına yönelik olup, bu süreç boyunca Bankanın özel hukuk tüzel kişiliğinde bir değişikliğin söz konusu olmadığı, bu durumda, ortada kamu idaresince tesis edilmiş bir idari işlem ya da eyleme karşı açılmış 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen idari davalardan biri söz konusu olmayıp, özelleştirilen Bankaya karşı İş Kanunu uyarınca kıdem tazminatı ve diğer hakların verilmesi istemiyle açılan davanın, iş hukuku ilke ve kurallarına göre adli yargı yerince çözümleneceği, öte yandan, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerince çözümleneceğinin öngörüldüğü, 9.1.2006 gün ve 26048 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 14.10.2005 gün ve E:2005/55, K:2005/82 sayılı kararının da bu yönde olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, karara yapılan itirazın reddi suretiyle kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 1.6.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği, Başkanlıkça adli yargı dosyasının da ilgili Mahkemesinden getirtildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

Page 36: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Etibank’ta 2.5.1990 tarihinde işe başlayan davacının, bu tarih ile bankanın Özelleştirme İdaresi’ne devredildiği 1998 yılı arasındaki döneme ilişkin olarak; bu sürenin hesaplamada dikkate alınmayarak kıdem tazminatının eksik ödendiği, fazla çalışma ücretinin ve hafta sonu tatili ücretlerinin ödenmediği iddiasıyla; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla hesapladığı parasal alacağının, faizi ile tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

233 sayılı KHK hükümlerine tabi bir iktisadi devlet teşekkülü olan Etibank'ın bünyesinden ayrılan ve özelleştirme programına alınan "Etibank Bankacılık Anonim Ortaklığı"nda kamuya ait bulunan (% 100) hisselerin tamamının, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca 13.1.1998 tarih ve 11 sayı ile satışına karar verilmesi ve Özelleştirme İdaresi ile alıcı Medya İpek Holding Anonim Şirketi arasında 2.3.1998 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi’nin imzalanması üzerine özelleştirme süreci tamamlanmış olup, Etibank Bankacılık A.O., aynı zamanda yürürlük tarihi olan imza tarihi itibariyle Etibank A.Ş. ismiyle özel hukuk tüzel kişiliğine dönüşmüştür.

Etibank Bankacılık A.O.'nda 399 sayılı KHK hükümlerine tabi sözleşmeli personel olarak çalışmış olan davacı, özelleştirme sürecinin tamamlanması üzerine, 1.4.1998 tarihi itibariyle Etibank A.Ş.'ye nakil suretiyle iş hukukuna tabi olarak çalışmaya başlamış; fakat sosyal güvenlik yönünden, 5434 sayılı Yasa'nın 192. maddesi ile tanınan olanaktan yararlanarak Emekli Sandığı ile ilgisini sürdürmüştür.

Bu duruma göre, özelleştirmenin tamamlandığı andan itibaren, gerek Bankanın özel hukuk tüzel kişiliğine dönüşmüş olması, gerekse bu Bankada kalan davacının iş hukukuna tabi olarak çalışması karşısında, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu'nun 22.1.1996 gün ve E:1995/1, K:1996/1 sayılı ve özelleştirme kapsamında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinde sözleşmeli veya kapsam dışı statüde çalışan personelin kurumları ile olan ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğu yolundaki İlke Kararının, bunun kapsamı dışına çıkan Banka ve davacı yönünden bağlayıcılığını yitirdiği kuşkusuzdur.

Her ne kadar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nca 27.10.2000 tarih ve 86 sayı ile, Etibank A.Ş.'nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin (3) ve (4) sayılı fıkralarına göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmesine ve aynı Kurulca 13.12.2001 gün ve 554 sayı ile, Etibank A.Ş.'nin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin 28.12.2001 tarihi itibariyle kaldırılmasına ve Bankanın tasfiyesine karar verilmiş ise de, 20.3.2002 gün ve 653 sayılı karar ile tasfiye halindeki diğer bankalarla birlikte yine hisselerinin tamamı TMSF'ye ait Bayındırbank A.Ş.(5411 sayılı Bankacılık Kanununun 109. maddesi hükmü çerçevesinde, Fon Kurulunun 7.12.2005 tarih ve 515 sayılı kararı ile Bayındırbank A.Ş. Anasözleşmesinin 2. maddesinde belirtilen ünvanı Birleşik Fon Bankası A.Ş. olarak değiştirilmiştir.) bünyesinde devren birleştirilmesi işlemlerinin 5.4.2002 tarihine kadar gerçekleştirilmesinden sonra tüzel kişiliği sona erdirilerek Ticaret Sicili’nden terkin edilmesi öngörülen Etibank A.Ş.'nin, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesine göre BDDK tarafından hisseleri ve/veya yönetim ve denetiminin TMSF'na devredilmiş olması, anılan Yasa maddesinde belirtilen"...devredilen bankaların mali bünyelerinin güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri..." amacına yönelik olup, bu süreç boyunca Bankanın özel hukuk tüzel kişiliğinde bir değişiklik söz konusu değildir.

Açıklanan nedenlerle, ortada kamu idaresince tesis edilmiş bir idari işlem ya da eyleme karşı açılmış 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen idari davalardan biri söz konusu olmayıp, özelleştirilen Bankaya karşı, İş Kanunu uyarınca kıdem tazminatı ile fazla çalışma ücreti ve hafta sonu tatili ücreti verilmesi istemiyle açılan davanın, iş hukuku ilke ve kurallarına göre adli yargı yerince çözümleneceği kuşkusuzdur.

Öte yandan, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasında, İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerince çözümleneceği öngörülmüştür.

Açıklanan nedenlerle, İş Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 4. İş Mahkemesi’nin 11.4.2006 gün ve E:2005/1139, K:2006/285 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 1.6.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/381 KARAR NO : 2009/156KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Page 37: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Ö Z E T : 5193 Sayılı Kanun uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk

K A R A R

Davacılar : 1- K.D., 2- H. S. U.Vekili : Av. E. K.Davalı : Ankara Valiliği

O L A Y : Ankara Valiliği’nin (İl Sağlık Müdürlüğü) 09.03.2007 gün ve 007877 sayılı kararı ile, 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun’un 9. maddesine aykırı olarak faaliyette bulunmaktan dolayı aynı Kanunun 15. maddesine göre davacı adına idari para cezası verilmiştir.

Davacılar vekili, para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.ANKARA 12. SULH CEZA MAHKEMESİ; 03.04.2007 gün Müt: 2007/342 sayı ile; soruşturma aşamasında

yürürlüğe giren 5560 SK. 3. maddesinde yapılan değişiklikle; "MADDE 3- (1) Bu Kanunun; İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde," şeklinde düzenleme yapılmış olduğu; idari para cezasının 5193 sayılı yasaca verilmiş olması ve anılan yasanın 15. maddesindeki düzenlemenin: "Bu Kanunda yazılı olan idari para cezaları o yerin en büyük mülki amiri tarafından verilir. Verilen idari para cezalarına dair kararlar ilgililere yürürlükteki tebligat kanunları hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı, tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili İdare Mahkemesinde dava açılabilir. Davalar, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idari para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı. Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur." şeklinde olduğu, görevle ilgili düzenlemeler kamu düzeniyle ilgili olup, derhal yürürlüğe gireceği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Bu kez davacılar, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.ANKARA 12. İDARE MAHKEMESİ; 26.06.2008 gün ve E: 2007/139 sayı ile, 5326 sayılı Kabahatler

Kanunu'nun 2., 5560 sayılı Kanun'un 31. maddesi ile yeniden düzenlenen 3., 16. 27. maddeleri ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanunun 15. maddesinin son fıkrasında, "Bu Kanunda yazılı olan idari para cezaları o yerin en büyük mülki amiri tarafından verilir. Verilen idari para cezalarına dair kararlar ilgililere yürürlükteki tebligat kanunları hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesinde dava açılabilir. Davalar, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idari para cezaları 21/07/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur." hükmü yer almakta iken, 08.02.2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 552. maddesiyle yapılan değişikle 5193 sayılı Kanun'un 15. maddesinde idari para cezalarında idare mahkemelerini görevli kılan herhangi bir hükme yer verilmeyerek, yapılan bu düzenleme ile 5193 sayılı Kanuna göre verilen idari para cezalarına karşı açılan davalara bakmaya görevli yargı yerine belirleyen herhangi bir hüküm kalmadığı; bu itibarla, 5193 sayılı Kanun uyarınca verilen idari para cezalarına karşı açılan davaların görüm ve Çözümünde görevli yargı yerinin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3. ve 27. maddesi uyarınca belirlenmesinin gerektiği; her ne kadar, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 5193 sayılı Kanunu'nun 15. maddesinde, idari para cezalarına karşı yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği hükmü yer almakta ise de, görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep bak doğmayacağı, bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, buna göre, davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ve yeni yasada, görevli yargı mercii konusundaki değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair bir geçiş hükmü getirilmemiş ise; davanın açıldığı anda görevli olan, ancak yeni yasaya göre görevsiz hale gelen mahkemenin görevsizlik kararı vermesinin gerekeceği; nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının da bu yönde olduğu; dava dosyasının incelenmesinden; davacının, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Atatürk Bulvarı, And Çarsısı No:69/114 adresinde "Arzum Optik" adıyla faaliyet gösteren işyerinde yapılan denetimde, 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanunun 9. maddesinin ihlal edildiğinden bahisle aynı Kanunun 15. maddesi uyarınca 6.580 YTL idari para cezası verilmesine yönelik 6.3.2007 tarihli işleme karşı Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin Müteferrik E:2007/342 nolu dosyasında açtığı davanın, anılan mahkemenin 03.04.2007 tarihli kararı ile, idari para cezalarına karşı açılan davanın idari yargının görevinde olduğu gerekçesiyle görev yönünden reddedildiği, bu kararın kesinleşmesi üzerine, para cezasının iptali istemiyle 05.04.2007 tarihinde mahkeme kayıtlarına giren dilekçe ile dava açıldığının anlaşıldığı, bu durumda; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesinde, bu Kanunun, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanmasının öngörülmesi, 5179 sayılı Kanunu'nun 15. maddesinin 5728 sayılı Kanunla değişikliğe uğraması ile 5193 sayılı Kanunda idari para cezalarına karşı açılan davaların idare mahkemesinde görüleceğine dair herhangi bir hükmün kalmaması karşısında, davacıya

Page 38: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

5193 sayılı Kanunu'nun 15. maddesi uyarınca 6.580,00 YTL idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan bu davanın görüm ve çözümüne, Kabahatler Kanunu'nun 3 ve 27. maddeleri uyarınca Sulh Ceza Mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmış olup, görev yönünden Mahkemelerince incelenme olanağının bulunmadığı; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesinde, "Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler. / Mahkemenin gerekçeli kararı, dava dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir." hükmünün yer aldığı; açıklanan nedenlerle; davacıya, 5193 sayılı Kanuna aykırı davrandığından bahisle 6.580,00 YTL idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan bu davanın görüm ve çözümünde, yukarıda anılan 5326 sayılı Kanun hükümleri uyarınca Sulh Ceza Mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varıldığından, Mahkemelerinin görevsizliğine, 2247 sayılı Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği….”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdare Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 5193 sayılı Kanun’un 9. ve 15. maddelerine göre verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

22.6.2004 tarih ve 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı; fertlerin ve toplumun sağlığını korumak üzere, optisyen unvanının kullanılması, optisyenlik mesleğinin icra edilmesi ve optisyenlik müessesesinin açılması ve işletilmesiyle ilgili usul ve esasları düzenlemektir” denilmiş; 9. maddesinde, müessesede bulunma ile ilgili, “Optisyenin, mesleğini icra ettiği müessesede bizzat bulunması esastır. / Optisyenler ile göz hastalıkları uzmanı tabipler, vergi mükellefiyetleri ayrı olsa bile, aynı mekânda veya iç giriş kapıları veya iç bağlantıları bulunan müesseselerde birlikte mesleklerini icra edemez. Sağlık kurum ve kuruluşları bünyesinde veya binasının içinde de optisyenlik müessesesi açılamaz.” kuralı yer almış; 15. maddesinde, hangi hallerde idari para cezası verileceği düzenlenerek, bu Kanunda yazılı olan idarî para cezalarının o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verileceği, verilen idarî para cezalarına dair kararların ilgililere yürürlükteki   tebligat kanunları hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı, tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesinde dava açılabileceği, davaların, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılacağı, bu Kanuna göre verilen idarî para cezalarının 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunacağı öngörülmüşken, bu madde, 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 552. maddesiyle, “11 inci maddede belirtilen yasaklara uymayanlara yirmibin Türk Lirası idarî para cezası verilir.

6 ncı maddede zikredilen yasaklar hilafına hareket eden optisyenlere altıbin Türk Lirası idarî para cezası verilir ve üç ay süre ile optisyenlik mesleğini icra etmekten men edilirler.

Bu Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası ile 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı şarta üst üste iki denetimde de uymadığı belirlenen optisyenler ile 9 uncu maddenin ikinci fıkrası ile 8, 10, 12 ve 13 üncü madde hükümlerine uymayanlara altıbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.

Page 39: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

6, 7, 8, 9, 10, 11, 12 ve 13 üncü maddelerdeki yasakların tekrarı hâlinde idarî para cezası iki kat olarak uygulanır.

Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırım kararları mahallî mülkî amir tarafından verilir.” şeklinde değiştirilmiştir. 5728 sayılı Kanun hükümleri 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Olayda, para cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmış olup; 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.

Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde "(1) Bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,uygulanır." denilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun’da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 12. İdare Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 03.04.2007 gün Müt: 2007/342 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Page 40: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

ESAS NO : 2008/387 KARAR NO : 2009/157KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklik ve bu yönde çıkartılan Yönetmelik hükümleri uyarınca, taşınmaz malın vakıf adına tescili isteminin reddi yolundaki davalı idare işleminin iptali istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : Rumelihisarı Surp Santuht Kilisesi VakfıVekilleri : Av. O. Ö. – Av. S. Ö.Davalı : Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü

O L A Y : Davacı vekili, müvekkilinin 2762 Sayılı Vakıflar Kanununa tabi, tüzel kişiliği haiz bir cemaat vakfı olduğunu; İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, Rumelihisarı Mahallesi, Mezarlık mevkiinde, 4 Pafta, 65 Ada,3 Parsel sayılı gayrimenkulün, tapuda "E. A. Ç." adına kayıtlı iken, tapu malikinin bu gayrimenkulü müvekkili vakfa resmi vasiyetname ile hibe etmesi sebebiyle, İstanbul 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1951/171 E. Sayılı tenfiz ilamına istinaden, müvekkili vakıf adına tapuda tescil olunduğunu; bilahare Vakıflar Bölge Müdürlüğünün, "Cemaat Vakıflarının hibe yoluyla gayrimenkul edinemeyecekleri" iddiasıyla Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:1986/694 sayılı dosyasıyla müvekkili aleyhine ikame ettiği dava sonunda, tapu iptal kararı verilerek, söz konusu gayrimenkulün yeniden hibe eden eski malik "E. A. Ç."’a iade edilmiş olduğunu, ancak bu gayrimenkulün fiili tasarrufunun müvekkilinde kaldığını; Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesinde çıkarılan 4771 ve 4778 sayılı yasalarla 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1. maddesine eklenen 3. madde ile; "Cemaat Vakıfları, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle, taşınmaz mal edinebilirler" hükmü ve 4. madde ile de, "Bu vakıfların her ne surette olursa olsun tasarrufları altında bulunduğu ... belirlenen taşınmaz mallar vakıf adına tescil olunur. Cemaat Vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde hükümlerine tabiidir". hükmünün getirilmiş bulunduğunu; ayrıca bu maddelerin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceğinin müteakip fıkrada vurgulandığını; 24.1.2003 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan tescil hakkındaki söz konusu Yönetmeliğin 5. bölüm geçici 1. madde/son paragrafında ise, kanun maddeleri gereğince yapılan başvuruların Vakıflar Meclisi tarafından inceleneceği ve uygun bulunması halinde cemaat vakfına: "Tescil talebinde bulunmaya esas olmak üzere, tashihen tescilin yapılmasının Vakıflar Genel Müdürlüğünce uygun bulunduğunu belirten bir karar ile yetki belgesi verileceğinin belirtilmiş olduğunu; müvekkili Vakfın da, bahsedilen yasa ve yönetmelik hükümlerini yerine getirmek suretiyle, kendisine hibe edilen ve elli yılı aşkın süredir tasarrufunda da bulunan söz konusu gayrimenkulün tapu kaydının tashihen kendi adına tescili için Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne başvurduğunu ve yapılan incelemeler sonucunda Vakıflar Meclisinin, 18.5,2005 tarih ve 4611467 Sayı ile verdiği kararda; "Söz konusu taşınmaz malın Rumelihisarı Surp Santulht E. Kilisesi adına tescili uygun bulunmuştur." diyerek müvekkili vakfa yetki belgesi verdiğini; ancak, bu karar ve yetki belgesiyle Sarıyer Tapu Sicil Müdürlüğüne yaptıkları tescil başvurularının "taleplerinin yasal mevzuata uygun olmadığı" belirtilerek reddolunduğunu, ret kararına karşı yaptıkları itirazın sonuçta Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 30.6.2006 tarih ve 2006/14 sayılı kararıyla reddedilerek kararın onandığını (bu karar 4.7.2006 tarih ve B.O9.1TKG0100001-111/472-2298 Sayılı yazı ekinde davacı tarafa bildirilmiştir); Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün anılan kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, iptali istemiyle 20.7.2007 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı İdarenin birinci savunma dilekçesinde, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2.nci maddesinden söz ederek, idari yargının görev alanının; idare hukuku kuralları içinde, kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla, kamu gücü kullanılarak tesis edilen idari işlemler, idari eylemler ve idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar sebebiyle açılan davaların görüm ve çözümüyle sınırlı olduğu; dava konusu hadisede; davacı tarafın, bahçeli kargir ev vasfındaki taşınmazın davacı Vakıf adına tescil edilmesi talebinin reddine dair İdareleri işleminin iptalinin talep edildiği; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1014 üncü maddesinde, "Bir tescilin terkin edilmesi veya değiştirilmesi, ancak bu kaydın kendilerine hak sağladığı kimselerin yazılı beyanı üzerine yapılabilir." hükmü; "düzeltme" başlıklı 1027 inci maddesinin birinci fıkrasında, "İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir." hükmü; Tapu Sicil Tüzüğü'nün 81 inci maddesinin birinci fıkrasında ise, "Tapu sicilinde değişiklik, hak sahibinin veya yetkili makamın istemi ya da mahkeme kararına dayalı olarak yapılır. " hükmünün yer almakta olduğu; tapu kütüğünde değişikliğe yol açacak (hatta taşınmazın malikini değiştirecek) nitelikte olan davacı tarafın talebinin özel hukuku ilgilendirdiği ve ancak adli yargıda dava açılabileceği ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.

İSTANBUL 1. İDARE MAHKEMESİ; 31.10.2007 gün ve E: 2007/1583 sayı ile, Rumelihisarı Surp Santuht Kilisesi Vakfı'nı temsilen Av.O. Ö. tarafından, İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, Rumelihisarı Mahallesi sınırları dahilinde

Page 41: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

bulunan 4 pafta, 65 ada, 3 parsel sayılı taşınmazın davacı vakıf adına tescili talebinin reddine ilişkin 04.07.2006 tarih ve 2298 sayılı işlemin iptali istemiyle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'ne karşı açılan davada; 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 5. maddesi ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2. maddesi uyarınca idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka aykırı olduklarından dolayı açılan iptal davalarının idare mahkemelerinin görev alanına girdiği; İdare Hukukunda ve Yargı İçtihatlarında İdari İşlemlerin, idare tarafından, bir kamu hizmetinin yürütülmesi dolayısıyla kamu gücü kullanılarak tek taraflı iradeyle tesis edilen kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler olarak tanımlandığı ve bu tür işlemlere karşı açılan davaların idari yargının görev alanına girdiğinin vurgulandığı; dava dosyasının incelenmesinden; İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, Rumelihisar Mahallesi sınırları dahilinde bulunan 4 pafta 65 ada 3 parsel sayılı taşınmazın E. A. Ç. adına kayıtlı iken adı geçen kişinin davacı vakfa resmi vasiyetname ile hibe etmesi sonucu taşınmazın davacı vakıf adına tapuda tescil edildiği, Cemaat Vakıflarının hibe yoluyla gayrimenkul edinemeyecekleri iddiasıyla İstanbul Vakıflar Bölge Baş Müdürlüğü tarafından Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:1986/694 esasına kayden açılan tapu iptali davasında mahkemece 13.11.1990 tarih E:1986/694, K:1990/625 karar ile davanın kabulüne, davacı vakıf adına olan tapu kaydının iptali ile eski kaydın ihyasına karar verildiği, 4771 ve 4778 sayılı Kanunlarla 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 1. maddesine eklenen hükümler uyarınca Cemaat Vakıflarının, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle taşınmaz mal edinebileceğinden bahisle söz konusu taşınmazın tesciline izin verilmesi istemiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi'ne başvurduğu, Vakıflar Meclisi'nin 18.05.2005 tarih ve 467 sayılı karar ile taşınmazın davacı vakıf adına tescilinin uygun bulunduğu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul Bölge Müdürlüğü tarafından ilgili tapu dairesinde vakıf adına tescil işleminin yapılmasında Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı N. Y.'nın yetkili olduğuna dair yetki belgesi verildiği, yetki belgesine istinaden tescilin yapılması istemiyle davalı idareye yapılan başvurunun reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı; bu durumda, davacı vakfın taşınmazın tescili istemiyle yaptığı başvurunun reddine dair işlemin kamu kurumu olan davalı idare tarafından kamu hizmetinin yürütülmesi dolayısıyla kamu gücü kullanılarak tek taraflı iradeyle tesis edildiği, kesin ve icrai nitelikte olduğu açık olduğundan, bir idari işlem olan dava konusu işlemden doğan uyuşmazlığın görüm ve çözümünün İdare Mahkemelerinin görevine girdiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle, davalı idarenin görev itirazının reddine ve Mahkemelerinin görevliliğine karar vermiştir.

Davalı İdarenin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki dilekçesi üzerine, dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; davacı tarafın, İstanbul ili, Sarıyer ilçesi, Rumeli Hisarı mahallesinde kain 65 ada 3 parsel sayılı 218,84 m2 miktarındaki bahçeli kargir ev vasfındaki taşınmazın davacı Vakıf adına tescil edilmesi talebinin reddine dair idari işlemin iptalini istemiş olduğu; incelenen dosya kapsamı itibariyle davacının talebinin mülkiyetin devrine ilişkin bulunduğu; tapu kayıtları üzerinde tescil yada terkin sonucunu doğuracak işlemlerle ilgili davalara bakma yetkisi adli yargıya ait olup, dava konusu olayda da adli yargı yetkili ve görevli olduğundan, 2247 sayılı yasanın 10. maddesi gereğince yerinde görülmeyen İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 2007/1583 karar sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğinin düşünüldüğü gerekçesiyle, adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesine göre Danıştay Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.maddesinin 1/a fıkrasında, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 1.maddesinin, 4771 sayılı Kanunla eklenen değişik 6.fıkrasında, "Cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilirler ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler." hükmüne, aynı Kanunla eklenen 7.fıkrasında, "Bu vakıfların dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere, her ne suretle olursa olsun, tasarrufları altında bulunduğu, vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve diğer belgelerle belirlenen taşınmaz mallar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil olunur. Cemaat vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde hükümlerine tabidir." hükmüne, 4778 sayılı Kanunla eklenen 8. fıkrasında, "Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." hükmüne yer verilmiş olduğu; Cemaat Vakıflarının Taşınmaz Mal Edinmeleri, Bunlar Üzerinde Tasarrufta Bulunmaları ve Tasarrufları Altında Bulunan Taşınmaz Malların Bu Vakıflar Adına Tescil Edilmesi Hakkında Yönetmeliğin "Kapsam" başlıklı 2.maddesinde, "Bu Yönetmelik; vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince tüzel kişilik kazanmış Türkiye'deki gayrimüslim cemaatlere ait vakıfların, dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak ve sadece bu alanlardaki amaçlarını sürdürecek geliri sağlamak üzere taşınmaz mal edinmeleri ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunmaları ile bu vakıfların aynı alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak ve sadece bu alanlardaki amaçlarını sürdürecek geliri sağlamak üzere, her ne surette olursa olsun, tasarrufları altında bulunan taşınmaz malların vakıf adına tesciline ilişkin usul ve esasları kapsar ..... " hükmü, 8.maddesinde, vasiyetname veya bağış yoluyla cemaat vakıfları adına

Page 42: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

tescil edilmek istenilen taşınmazlar hakkında; bağışın veya vasiyetin konusu olan taşınmazın vakfın tasarrufuna 9.8.2002 tarihinden önce geçmiş olması halinde bu Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesindeki, 9.8.2002 tarihinden sonra geçecek olanlarda ise ikinci bölümde yer alan hükümler uygulanır." hükmü, Geçici 1.maddesinin 1.fıkrasında, "Cemaat vakıfları 9.8.2002 tarihine kadar tasarrufları altına giren taşınmaz malların vakıfları adına tescili için 9.8.2002 tarihinden başlayarak altı ay içinde vakfın bağlı bulunduğu Bölge Müdürlüğüne yazılı olarak başvuruda bulunurlar." hükmü, 2.fıkrasında, "Başvurular Bölge Müdürlüğü görüşü ile birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğüne gönderilir. Gerektiğinde; İlgili Bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarının görüşü alınarak konu yetkili Daire Başkanlığı görüşü ile birlikte Vakıflar Meclisine intikal ettirilir. Vakıflar Meclisi tarafından konu incelenir, eksik bulunan hususlar vakfa tebliğ edilir. Tebliğden itibaren iki ay içerisinde eksikliklerin tamamlanmaması halinde talepten vazgeçilmiş sayılır. İstenilen belge ve bilgilerin eksiksiz olması halinde Vakıflar Meclisi kararı ilgili vakfa başvurudan veya eksikliğin giderildiği tarihten itibaren iki ay içerisinde gerekçeli olarak bildirilir." hükmü, 3.fıkrasında da, "Başvurunun Vakıflar Meclisi tarafından uygun bulunması halinde vakfa tescil talebinde bulunmaya esas olmak üzere talebe konu taşınmaz malın vakfın tasarrufunda bulunduğunu, tashihen tescilin yapılmasının Vakıflar Genel Müdürlüğünce uygun bulunduğunu belirten yetki belgesi verilir." hükmünün yer aldığı; anılan Yasa ve Yönetmelik hükümleri uyarınca, Cemaat Vakıflarının, her ne surette olursa olsun, tasarrufları altında bulunan taşınmaz mallarla, cemaat vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz malların ilgili vakıf adına tescilinin, idari usul ve esaslara göre tesis edilen işlemler sonucunda ve bu işlemlerin değerlendirilmesinden sonra gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğu;dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, Rumelihisar Mahallesi, Mezarlık Mevkii, 4 pafta, 65 ada, 3 parsel sayılı taşınmazın Elpis Araksi Çekiçyan adına kayıtlı iken, adı geçen kişinin davacı vakfa resmi vasiyetname ile hibe etmesi sonucu taşınmazın davacı vakıf adına tapuda tescil edildiği, Cemaat Vakıflarının hibe yoluyla gayrimenkul edinemeyecekleri iddiasıyla İstanbul Vakıflar Bölge Baş Müdürlüğü tarafından Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali davasında, mahkemece 13.11.1990 tarih E:1986/694, K:1990/625 sayılı karar ile davanın kabulüne, davacı vakıf adına olan tapu kaydının iptali ile eski kaydın ihyasına karar verildiği, davacı vakfın 4771 ve 4778 sayılı Kanunlarla 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 1. maddesine eklenen hükümler uyarınca Cemaat Vakıflarının, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle taşınmaz mal edinebileceğinden bahisle söz konusu taşınmazın tesciline izin verilmesi istemiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi'ne başvurduğu, Vakıflar Meclisi'nin 18.05.2005 tarih ve 467 sayılı kararı ile taşınmazın davacı vakıf adına tescilinin uygun bulunduğu, Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul Bölge Müdürlüğü tarafından ilgili tapu dairesinde vakıf adına tescil işleminin yapılmasında Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı N. Y.'nın yetkili olduğuna dair 29.6.2005 gün ve 2734 sayılı yetki belgesi verildiği, yetki belgesine istinaden tescilin yapılması istemiyle davalı idareye yapılan başvurunun ve itirazların reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı; olayda, Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklik ve bu yönde çıkartılan Yönetmelik hükümleri uyarınca anılan taşınmaz malın vakıf adına tescili isteminin reddi yolundaki davalı idare işleminin iptali istemiyle dava açılmış olup, Sarıyer 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin adı geçen Vakıf adına olan tapu kaydının iptali ve eski kaydın ihyası yolundaki kararı üzerine, yeniden eski Malik E. A. Ç. adına yapılmış olan tapu kaydının iptali ve vakıf adına tescili için açılmış bir dava bulunmadığı gibi, vasiyete dayalı yeni bir istem ve mahkeme kararı veya tapudaki hak sahiplerinin Medeni Kanun hükümlerine dayalı bir tescil istemlerinin de bulunmadığı; bu durumda, vakıf adına tescilin idari usul ve esaslarını düzenleyen mevzuatın ve hukuki durumun değerlendirilmesi suretiyle davalı idarenin kamu gücüne dayanarak ve tek yanlı iradesi ile tesis edilen işlemin iptali isteminden doğan uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu sonucuna ulaşıldığı; açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Kanunun 13üncü maddesi uyarınca yapılan başvurunun kabulüne hukuki olanak bulunmadığı yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasa’nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Davacı vakfın, İstanbul ili, Sarıyer İlçesi, Rumelihisarı Mahallesi, Mezarlık Mevkii, 4 pafta, 65 ada, 3 parsel sayılı 218.84 m2 miktarındaki bahçeli kargir ev vasıflı taşınmazın vakıf adına tescili istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin Sarıyer Tapu Sicil Müdürlüğü işlemini onayan Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü 2.Bölge Müdürlüğü işlemine yapılan itirazın reddi yolundaki Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

Page 43: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

2762 sayılı(Mülga) Vakıflar Kanunu'nun 1.maddesinin, 4778 sayılı Kanunun 3.maddesiyle eklenen değişik 6.fıkrasında, "Cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilirler ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler."; 4771 sayılı Kanunun 4.maddesiyle eklenen 7.fıkrasında, "Bu vakıfların dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere, her ne suretle olursa olsun, tasarrufları altında bulunduğu, vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve diğer belgelerle belirlenen taşınmaz mallar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil olunur. Cemaat vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde hükümlerine tabidir."; 4778 sayılı Kanunun 3.maddesiyle eklenen 8. fıkrasında, "Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." denilmiştir.

5/6/1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu, 27/6/1956 tarihli ve 6760 sayılı Vakıflar Umum Müdürlüğü Vazife ve Teşkilâtı Hakkında Kanunun 16 ncı maddesi hariç diğer maddeleri, 27/02/2008 tarih ve 26800 S.R.G. de yayımlanan 5737 Sayılı Vakıflar Kanunu"nun 80. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 5737 Sayılı Kanunun Vakıflar Meclisinin görevlerini düzenleyen 42. maddesinde, “Bu Kanunun diğer maddeleri ile belirlenen görevlerinin yanı sıra, Meclis aşağıdaki görevleri de yerine getirir:

a)Genel Müdürlüğe, mazbut ve mülhak vakıflara ait akar ve hayrat taşınmazların tahsis, satış ve trampasına yönelik tasarruflarla, kamulaştırmalarda kamu yararı kararını vermek.

b)Genel Müdürlük ve işletme müdürlüklerinin bütçelerini onaylamak. c)Genel Müdürlük ve vakıflarla ilgili tüzük ve yönetmelik taslaklarını karara bağlamak. d)Genel Müdürlükçe gerek görülen hususları karara bağlamak.”; Kanunun Geçici 2.maddesinde; “Bu

Kanunun ilgili maddelerinde düzenlenmesi öngörülen yönetmelikler en geç altı ay içinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulur. Bu yönetmelikler çıkarılıncaya kadar mevcut düzenlemelerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.”; Geçici 5. maddesinde, “Vakıf şerhleri ile ilgili devam etmekte olan davalarda; diğer kanunlarda yer alan zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere ilişkin hükümler bu Kanun açısından uygulanmaz.”; Geçici 7.maddesinde ise, “Cemaat vakıflarının;

a)1936 Beyannamelerinde kayıtlı olup, halen tasarruflarında bulunan nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar,

b)1936 Beyannamesinden sonra cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde, mal edinememe gerekçesiyle halen; Hazine veya Genel Müdürlük ya da vasiyet edenler veya bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar,

tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onsekiz ay içinde müracaat edilmesi halinde, Meclisin olumlu kararından sonra, ilgili tapu sicil müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescilleri yapılır.” Hükümleri yer almıştır.

Öte yandan, Cemaat Vakıflarının Taşınmaz Mal Edinmeleri, Bunlar Üzerinde Tasarrufta Bulunmaları ve Tasarrufları Altında Bulunan Taşınmaz Malların Bu Vakıflar Adına Tescil Edilmesi Hakkında Yönetmeliğin "Kapsam" başlıklı 2.maddesinde, "Bu Yönetmelik; vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince tüzel kişilik kazanmış Türkiye'deki gayrimüslim cemaatlere ait vakıfların, dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak ve sadece bu alanlardaki amaçlarını sürdürecek geliri sağlamak üzere taşınmaz mal edinmeleri ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunmaları ile bu vakıfların aynı alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak ve sadece bu alanlardaki amaçlarını sürdürecek geliri sağlamak üzere, her ne surette olursa olsun, tasarrufları altında bulunan taşınmaz malların vakıf adına tesciline ilişkin usul ve esasları kapsar ..... "; 8.maddesinde, “Vasiyetname veya bağış yoluyla cemaat vakıfları adına tescil edilmek istenilen taşınmazlar hakkında; bağışın veya vasiyetin konusu olan taşınmazın vakfın tasarrufuna 9.8.2002 tarihinden önce geçmiş olması halinde bu Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesindeki, 9.8.2002 tarihinden sonra geçecek olanlarda ise ikinci bölümde yer alan hükümler uygulanır."; “Cemaat vakıflarının tasarruflarında bulunan taşınmazların tescili” başlıklı Geçici 1.maddesinde ise, “Cemaat vakıfları 9/8/2002 tarihine kadar tasarrufları altına giren taşınmaz malların vakıfları adına tescili için 9/8/2002 tarihinden başlayarak altı ay içinde vakfın bağlı bulunduğu Bölge Müdürlüğüne yazılı olarak başvuruda bulunurlar. 

Başvuruda şu belgeler istenir; a) Taşınmaz malın nevi, il, ilçe, mahalle, pafta, ada ve parsel numarası ve açık adresi, halihazırda ne amaçla

kullanıldığı, fiziki şartları itibariyle halihazırdaki durumu, ne şekilde vakfın tasarrufuna geçtiği, b) Taşınmaz malın vakfın tasarrufuna ilişkin 9/8/2002 tarihinden önceki bir tarihi taşıyan, aşağıdaki

belgelerden bir veya makbul sayılabilecek eş değer bir belge; vergi kaydı, emlak vergi beyannamesi, kira kontratı, elektrik, su, doğalgaz faturası, tasdikli irade suretleri ile fermanlar, muteber mütevelli, sipahi, mültezim temessük veya senetleri, kayıtları bulunmayan tapu veya mulga hazinei hassa senetleri veya muvakkat tasarruf ilmuhaberleri, tasdiksiz tapu yoklama kayıtları, mülkname, vasiyetname ve vasiyet tenfiz kararları, muhasebatı atika kalemi kayıtları, mubayaa, istihkam ve ihbar hüccetleri, evkaf idarelerinden tapuya devredilmemiş tasarruf kayıtları.

Başvurular, Vakıflar Bölge Müdürlüğü görüşü ile birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğüne gönderilir. Gerektiğinde; ilgili Bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarının görüşü alınarak konu yetkili Daire Başkanlığı görüşü ile

Page 44: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

birlikte Vakıflar Meclisine intikal ettirilir. Vakıflar Meclisi tarafından konu incelenir, eksik bulunan hususlar vakfa tebliğ edilir. Tebliğden itibaren iki ay içerisinde eksikliklerin tamamlanmaması halinde talepten vazgeçilmiş sayılır. İstenilen belge ve bilgilerin eksiksiz olması halinde Vakıflar Meclisi kararı ilgili vakfa başvurudan veya eksikliğin giderildiği tarihten itibaren iki ay içerisinde gerekçeli olarak bildirilir.

Başvurunun Vakıflar Meclisi tarafından uygun bulunması halinde vakfa tescil talebinde bulunmaya esas olmak üzere talebe konu taşınmaz malın vakfın tasarrufunda bulunduğunu, tashihen tescilin yapılmasının Vakıflar Genel Müdürlüğünce uygun bulunduğunu belirten yetki belgesi verilir.” hükümlerine yer verilmiştir.

Bu düzenlemelere göre, Cemaat Vakıflarının, her ne surette olursa olsun, tasarrufları altında bulunan taşınmaz mallarla, cemaat vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz malların ilgili vakıf adına tescilinin, idari usul ve esaslara göre tesis edilen işlemler sonucunda gerçekleştirilebileceği kuşkusuzdur.

Dava dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, Rumelihisar Mahallesi, Mezarlık Mevkii, 4 pafta, 65 ada, 3 parsel sayılı taşınmaz, Elpis Araksi Çekiçyan adına kayıtlı iken, adı geçen kişinin resmi vasiyetname ile hibe etmesi sonucu davacı vakıf adına tapuda tescil edildiği, cemaat vakfının vakfiyesinin bulunmadığı, verilmiş olan 1936 tarihli beyannamenin vakfiye yerine kaim olmadığı, vakfiyesinde mal iktisap edebileceği yolunda bir açıklık bulunmadığı, Cemaat Vakıflarının denetim ve gözetiminin idarelerine ait olduğu iddiasıyla İstanbul Vakıflar Bölge Başmüdürlüğü tarafından Sarıyer 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali davasında, Mahkemece 13.11.1990 tarih E: 1986/694, K:1990/625 sayılı karar ile davanın kabulüne, davacı vakıf adına olan tapu kaydının iptali ile eski kaydın ihyasına karar verildiği, davacı vakfın 4771 ve 4778 sayılı Kanunlarla 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 1. maddesine eklenen hükümler uyarınca Cemaat Vakıflarının, Vakıflar Genel Müdürlüğünün izniyle taşınmaz mal edinebileceğinden bahisle söz konusu taşınmazın tesciline izin verilmesi istemiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi'ne başvurduğu, Vakıflar Meclisi'nin 18.05.2005 tarih ve 467 sayılı kararı ile taşınmazın davacı vakıf adına tescilinin uygun bulunduğu, Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul Bölge Müdürlüğü tarafından ilgili tapu dairesinde vakıf adına tescil işleminin yapılmasında Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Nuritsa Yasulka'nın yetkili olduğuna dair 29.6.2005 gün ve 2734 sayılı yetki belgesi verildiği, yetki belgesine istinaden tescilin yapılması istemiyle davalı idareye yapılan başvurunun ve itirazların reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Açılan dava, Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklik ve bu yönde çıkartılan Yönetmelik hükümleri uyarınca anılan taşınmaz malın vakıf adına tescili isteminin reddi yolundaki davalı idare işleminin iptali istemine ilişkin olup, Sarıyer 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin adı geçen Vakıf adına olan tapu kaydının iptali ve eski kaydın ihyası yolundaki kararı üzerine, yeniden eski Malik Elpis Araksi Çekiçyan adına yapılmış olan tapu kaydının iptali ve vakıf adına tescili için açılmış bir dava olmadığı gibi, vasiyete dayalı yeni bir istem ve mahkeme kararı veya tapudaki hak sahiplerinin Medeni Kanun hükümlerine dayalı bir tescil istemleri de bulunmamaktadır.

Bu durumda, vakıf adına tescilin idari usul ve esaslarını düzenleyen mevzuatın ve hukuki durumun değerlendirilmesi suretiyle davalı idarenin kamu gücüne dayanarak ve tek yanlı iradesi ile tesis edilen işlemin iptali isteminden doğan uyuşmazlığın; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.maddesinin 1/a fıkrasında yer alan; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Belirtilen nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusunun reddi gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 01.06.2009 gününde Üye Mahmut BİLGEN’in KARŞI OYU ve OYÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

KARŞI OY

       Uyuşmazlık, davacı vakıf adına  resmi vasiyetname uyarıca tescil edilen, ancak daha sonra   Vakıflar Bölge Müdürlüğünün açtığı dava sonucu,   iptal edilerek eski maliki adına    tesciline karar verilen taşınmazın, 4771 ve 4778 sayılı yasalar uyarınca  tapuya tescil talebinin reddinden kaynaklanmaktadır.    

Davacı, Vakıflar Meclisinin bu konudaki olumlu kararına rağmen   Tapu Sicil Müdürlüğünün   ve itiraz üzerine Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün, terkin ve tescile ilişkin taleplerini reddetmesinden ötürü,   Tapu  ve Kadastro Genel Müdürlüğünün kararının iptali için İstanbul 1. İdare Mahkemesine dava açmış, çıkarılan olumlu görev uyuşmazlığı üzerine dosya Yüksek Mahkememize gelmiştir.       Davacının talebi mülkiyet değişikliğine ilişkindir.   TMK.nun 1014. maddesine göre; “ Bir tescilin terkin edilmesi veya değiştirilmesi, ancak bu kaydın kendilerine hak sağladığı kimselerin yazılı beyanı üzerine yapılabilir.” Tapu idaresinin terkin ve tescil talebini TMK. hükümlerine dayanarak reddetmiş bulunmasına, Vakıflar Meclisinin kararına karşı bir istemin de bulunmamasına göre, verilen kararın idari nitelikte olduğu kabul edilemeyeceğinden, uyuşmalığın adli yargı yerinde çözülmesi gerektiği düşüncesindeyim.        Bu bakımdan  değerli çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılamıyorum 01.06.2009                                       

Page 45: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Üye Mahmut Bilgen

* * *Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/419 KARAR NO : 2009/158KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 1380 sayılı Kanun uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk

K A R A R

Davacı : N. A.Davalı : İçişleri Bakanlığı ( Sahil Güvenlik Komutanlığı )

O L A Y : 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 23. maddesine aykırılıktan dolayı, aynı Kanunun 36. maddesinin (h) bendi uyarınca davacı adına, 19.01.2006 gün ve 008856 sayılı işlem ile idari para cezası kesilmiştir.

Davacı, söz konusu işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.İSTANBUL 2. İDARE MAHKEMESİ; 27.01.2006 gün ve E: 2006/171, K:2006/134 sayı ile, 5326 sayılı

Kabahatler Kanunu'nun 2., 3., 16., 19., 27., Geçici 2. ve Geçici 3. maddelerinden bahisle, Kanunun yürürlük tarihi olan 01.06.2005 tarihinden sonra açılacak tüm idari para cezalarına ilişkin davalarda Kabahatler Kanunu'nun uygulanacağının açıkça hüküm altına alınmış olduğu; bu durumda, dava tarihi İtibariyle artık Kabahatler Kanunu kapsamında olan ve idari para cezası verilmesine ilişkin olan uyuşmazlığın görüm ve çözümünün yukarıda yer verilen hükümler uyarınca adli yargı mercilerinin görev alanında bulunduğu gerekçesiyle, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Yasasının 15/1-a maddesi uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı, bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.KADIKÖY 3.SULH CEZA MAHKEMESİ; 09.01.2007 gün ve E:2006/184, K:2007/2 sayı ile, 01.06.2005

tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3.maddesi ile tüm kabahat oluşturan eylemler bakımından anılan Kanun'un uygulanacağı hüküm altına alınmış iken, bu maddenin Anayasa Mahkemesi'nin 01.03.2006 tarih, E:2005/108, K:2006/35 s.(22 Temmuz 2006 günlü R.Gazetede yayınlanmış) kararı iptal edildiği; 19.12.2006 günü yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 31. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu artık 5326 sayılı Kanununun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanabileceği; 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu gereği ilgili kurum/birim tarafından verilen idari yaptırım kararlarına karşı itirazın idari yargı mercilerine yapılacağının açıkça Kanun'da belirtilmiş olduğu, 5326 sayılı Kanunun 28. maddesinin 1. ve 8. fıkralarının :

"( 1 ) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme sonucunda; b) .... başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek kararlardan

olmadığının ..... anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine, c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne. (8) Mahkeme, son karar olarak idari yaptırım kararının; a) Hukuka uygun olması nedeniyle, "başvurunun reddine". b) Hukuka aykırı olması nedeniyle, "idari yaptırım kararının kaldırılmasına" Karar verileceği şeklinde olduğu;

Mahkemelerince, başvuru tarihi itibariyle 5326 sayılı Kanunun 3. maddesinin yürürlükte olması nedeniyle 28. maddeye göre inceleme yapılıp red nedenleri bulunmadığından usulden kabule karar verildiği; her ne kadar başvuru usulden kabul edilmiş ise de, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ve yeni kanuni düzenleme karşısında artık idari yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenemeyeceği; bu durumda, işin esasına girilip sonuçlandırma imkanı olmadığından Kanun'un 28/8 maddesi uyarınca "başvurunun (esastan) reddine" veya "idari yaptırım kararının kaldırılmasına" dair karar verilemeyeceğinin düşünülmekte olduğu; genel bir kanun olan 5271 sayılı CMK.'nun mahkemelerin görevinin kanunla belirleneceğine dair 3. maddesi dikkate alındığında, görev hususunda mahkemelerinin başlangıçta başvuruyu usulden kabulünün kazanılmış bir hak doğurmayacağı ve idari yaptırımın dayanağı kanunda idari yargının görevli bulunduğunun açıkça belirtilmiş olması karşısında, işin esası da artık incelenip sonuçlandırılamayacağından, başvurunun usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı; başvuruya konu işlemi düzenleyen 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda, idari yaptırım kararına karşı itirazın idare mahkemesine yapılacağının açıkça belirtilmesi ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 5560 sayılı Kanunla değişik 3.maddesi hükmü dikkate alındığında idari yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle başvurunun görev yönünden usulden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Page 46: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Davacı tarafından bu aşamada bir kez daha idari yargı yerine başvuru yapılmış ise de, İstanbul 2. İdare Mahkemesi; 17.04.2008 gün ve E:2008/473, K:2008/690 sayı ile, idari ve adli yargı yerlerince verilen kesinleşmiş görevsizlik kararlarının bulunması durumunda konunun taraflardan birinin en son görevsizlik kararını veren mahkemeden istemde bulunması üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından çözüleceği; dava dosyasının incelenmesinden dava konusu işlemle ilgili olarak son görevsizlik kararını veren Kadıköy 3. Sulh Ceza Mahkemesinin kararının kesinleşmesi üzerine bu mahkemeden olumsuz görev uyuşmazlığı çıkarma talebinde bulunulmadan, doğrudan Mahkemeleri kaydına giren dilekçe ile iş bu davanın açıldığı; bu durumda, Mahkemelerinin 27.01.2006 gün ve E.2006/171, K.2006/134 sayılı görev ret kararı Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından kaldırılmadıkça, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan, mükerrer nitelikteki iş bu davanın esasının incelenebilmesi ve karara bağlanabilmesinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar vermiştir.

Sonuçta, davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Kadıköy 3.Sulh Ceza Mahkemesince, görevli mahkemenin belirlenmesi amacıyla dava dosyası Mahkememize gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun 23. maddesinin ihlal edildiğinden bahisle, 36. maddesinin (h) bendi uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

22.3.1971 tarih ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun “Şümul” başlıklı 1.maddesinde, “Bu Kanun su ürünlerinin korunması, istihsali ve kontrolüne dair hususları ihtiva eder.” denilmiş, “Genel yasaklar, tahdit ve mükellefiyetler” başlıklı 23. maddesinde;  “a) Su ürünleri istihsalinde kullanılan istihsal vasıtalarının haiz olmaları gereken asgari vasıf ve şartlar ile bunların kullanma usul ve esasları; / b) (Değişik birinci fıkra: 22/7/2003 – 4950/3 md.)  Sağlık, memleket ekonomisi, seyrüsefer, teknik ve bilimsel yönlerden bölgeler, mevsimler, zamanlar, su ürünleri cinsleri, çeşitleri, ağırlık, irilik, büyüklük gibi vasıflar bakımından konulacak yasak, sınırlama ve yükümlülükler yönetmelikle düzenlenir” hükmüne yer verilmiş; “Cezalar” başlıklı 36. maddesinde, bu Kanundaki ve bu Kanuna göre çıkarılacak yönetmeliklerdeki yasak, sınırlama ve yükümlülüklere aykırı hareket edenlere verilecek cezalar gösterilmiş, maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde, 23 üncü maddenin (a) bendi ile (b) bendinin birinci fıkrasına göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenlere, beşyüz milyon lira idarî para cezası verileceği, istihsal olunan su ürünleri zapt ve mahkemece müsadere edileceği; aykırılığın gırgır ağları ile avlanan balıkçı gemileri kullanılarak yapılması halinde, bu gemilerin sahip veya donatanlarına cezanın iki misli olarak uygulanacağı, suçta kullanılan gemiler ile gerçek ve tüzel kişilerin ruhsat tezkerelerinin; suçun ilk defa işlenmesi halinde bir ay, ikinci defa işlenmesi halinde üç ay süre ile geri alınacağı, tekrarlanması halinde iptal edileceği; aykırılığın bu Kanuna istinaden bölgeler, mevsimler ve zamanlar bakımından konulacak düzenlemelere uyulmayarak işlenmesi halinde, gemiler haricindeki istihsal vasıtalarının da zapt ve mahkemece müsadere edileceği; 23 üncü maddenin (b) bendinin ikinci fıkrasına göre çıkarılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenlere bir milyar lira idarî para cezası verileceği; Ek Madde 3’te ise, bu Kanunun 36 ncı maddesinde yer alan idarî para cezalarının kimler tarafından kesileceği belirtildikten sonra, “Cezalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. İdarî para cezalarına karşı cezanın tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idare tarafından verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinden inceleme yapılarak karara bağlanır. İtiraz üzerine verilen karar

Page 47: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

kesindir” hükmüne yer verilmiştir.1380 sayılı Yasa’nın Ek 3. maddesinde yer alan düzenleme karşısında, para cezalarına karşı yapılacak

itirazların görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olacağının kabulü gerekir.1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi

Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.

Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde "(1) Bu Kanunun;

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır" denilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 1380 sayılı Kanun’un 23. maddesine aykırılıktan dolayı aynı Kanunun 36. maddesi uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 2. İdare Mahkemesince verilen 27.01.2006 gün ve E: 2006/171, K:2006/134 D.İş sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/427 KARAR NO : 2009/160KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Page 48: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Ö Z E T : Görev sırasında ölen asker kişinin mirasçısı tarafından, 3713 sayılı yasa uyarınca aylık bağlanması istemli başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile bu Kanunun uygulanmaması nedeniyle, ödenmeyen aylık, ikramiye ve diğer mali hakların ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın, ASKERİ İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : Y. Ö.Vekili : Av. B. İ.Davalı : Sosyal Güvenlik Kurumu BaşkanlığıVekili : Av. M. A.

O L A Y : Davacının oğlu J. Onb. T. Ö., Elazığ il Jandarma Alayı Asayiş Bölük Komutanlığı emrinde askerlik görevini yaparken, Elazığ Palu ilçesi, Yalnızadamlar Köyü, Kev Yaylasında 07.09.1987 tarihinde Jandarma Komando Timi ile çıktıkları keşif ve arazi arama ve tarama görevi sırasında, göçerlere ait çadırlarda arama yaptıktan sonra istirahat ederken, temizlediği silahının ateş alması sonucu vefat etmiştir.

Davacı vekilinin, adı geçenin şehit olmasına sebep olan olayın, terörist faaliyetlerin en yoğun olduğu dönemde ve terörle mücadele görevi faaliyetlerinden olan keşif ve arazi arama ve taraması sırasında meydana geldiği, müvekkiline 3713 sayılı Kanun uyarınca tazminat ödenip, aylık bağlanması gerektiği yolundaki 11.06.2007 tarihli başvurusu, davalı idarenin 15.06.2007 tarih, …/66.421.284 sayılı işlemle reddedilmiştir.

Davacı vekili, T. Ö.'nin ölüm olayının 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilmemesi işleminin iptali ile 3713 sayılı Kanunun uygulanmaması nedeniyle, ödenmeyen aylık, ikramiye ve diğer mali haklarının, idari başvuru tarihinden ödeme tarihine kadar, yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle genel idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı idare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davanın çözümünde AYİM’nin görevli olduğu ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 13. İDARE MAHKEMESİ; 25.12.2007 gün ve E:2007/1888 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde, İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ile İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; Anayasanın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağının belirtildiği; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa'nın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hükmün yer aldığı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşullarının birlikte gerçekleşmesinin gerektiği; olayda ise, davacı Y. Ö.'nin oğlu T. Ö.'nin Elazığ Palu İlçe Jandarma Alay Komutanlığı emrinde görev yapmakta iken Elazığ Palu İlçesi Yalnızadamlar Köyü Kev yaylasında 07.09.1987 tarihinde Jandarma Komando Timi ile çıkılan keşif ve arama sonrası istirahat ederken temizlediği sırada silahın ateş alması sonucu vefat ettiğinden dolayı tarafına 3713 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, dolayısıyla davacının asker kişi niteliği taşımadığı ve dava konusu işlemin de askeri hizmetle ilgilisinin bulunmadığı anlaşıldığından bu uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargının görevine girdiği; bu durumda, Y. Ö. vekili Av.B. İ. tarafından, müvekkilinin oğlu T. Ö.'nin Elazığ Palu İlçe Jandarma Alay Komutanlığı emrinde görev yapmakta keşif ve arama sonrası istirahat ederken temizlediği silahın ateş alması sonucu vefat ettiğinden bahisle 3713 sayılı Yasa hükümlerinden yararlandırılması yolundaki başvurusunun reddine ilişkin işlemden doğan uyuşmazlığın görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli bulunduğu gerekçesiyle, davalı idarenin görev itirazını reddederek görevlilik kararı vermiştir.

Davalı idare vekilince, süresinde verilen dilekçe ile, askeri idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, dava dosyası Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞSAVCISI; Anayasanın, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi başlıklı 157’nci maddesinde yer alan göreve ilişkin hükümlerini benzer bir biçimde tekrarlayan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20 ve 21’inci maddelerine göre uyuşmazlık konusunun Askeri İdari Yargı yerinde görülebilmesi için iki koşulun bir arada gerçekleşmesi gerektiği, “Asker kişiyi ilgilendirme” koşulundan davacının hizmette ya da görevden ayrılmış ve 1602 sayılı Kanunun 20’inci maddesinde sayılan asker kişilerden olması anlaşılabileceği gibi, işlemin “bir asker kişi gözetilerek” tesis edilmesi halinde de davacının bu asker kişiden hareketle menfaat ihlali iddiasında bulunan kişilerden (Örneğin; eşi, ana-babası çocukları vs.) olması halinde de söz konusu koşulun gerçekleştiğinin kabul edildiği, diğer koşulu ise davaya konu işlemin “askeri hizmete ilişkin” bulunması koşulunun oluşturduğu, Uyuşmazlık Mahkemesinin birçok kararında belirtildiği üzere idari işlemin, görevli yargı

Page 49: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

yerinin tespiti yönünden “askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerektiği, eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğunun kabulü gerektiği, daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemlerin, idarece bir asker kişinin askeri yeterlik ve yetenekleri, tutum ve davranışları, askeri geçmişi, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevleri, askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural, gerek ve gelenekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemler olduğu, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının oğlu J.Onb.T. Ö.'nin ELAZIG il J.A.Asyş.BI.K.lığı emrinde askerlik hizmetini ifa ettiği esnada Palu ilçesi Yalnızadamlar Köyü Kev Yaylasında 07.09.1987 tarihinde Jandarma Komando Timi ile çıkılan keşif ve arama görevi sırasında istirahat halinde iken temizlediği silahının ateş alması sonucu vefat ettiğinin anlaşıldığı; bu açıklamalara nazaran; J.Onb.T. Ö.'nin "asker kişi" olduğu ve davacının bu asker kişinin varisi olarak ona tebaan işbu davayı açtığı, ölüm olayının da askerlik hizmetinin ifası sırasında icra edilen keşif ve arama görevi sırasında istirahat halinde iken meydana gelmiş olduğu göz önüne alındığında, dava konusu olayda Anayasanın 157 nci ve 1602 sayılı Askeri Yüksek idare Mahkemesi Kanununun 20 nci maddesinde öngörülen idari işlemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümünde Askeri Yüksek idare Mahkemesinin görevli bulunduğu, bu nedenle Ankara 13. İdare Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılmasının gerektiği gerekçesiyle, askeri idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre, Danıştay Başsavcılığından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Anayasanın 157. maddesine göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20 nci maddesinde de söz konusu Anayasa hükmüne aynen yer verilmiş ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurların asker kişi sayıldığı, buna göre, idari işlem veya eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının bir arada gerçekleşmesi halinde davanın AYİM’ de çözümlenmesinin gerektiği; olayda, keşif ve arama görevi sonrası dinlenirken temizlediği tüfeğin ateş alması sonucu ölen asker kişinin annesi tarafından 3713 sayılı yasa uyarınca aylık bağlanması istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davada, işlemin yargısal denetiminde anılan 3713 sayılı Kanun ile bu Kanunun 21. maddesi ile gönderme yapılan 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun çerçevesinde annenin aylık bağlanmasına hak kazanıp kazanmadığı noktasında hukuki bir değerlendirme yapılacağından, dava konusu işlemde 1602 sayılı 20/1. maddesinde yer alan, asker kişiyi ilgilendirme ve askeri hizmete ilişkin olma koşullarının bulunup bulunmadığı hususunun, uyuşmazlığın çözümünde belirleyici bir nitelik arzetmediği; öte yandan, görev dönüşü ölen asker kişinin anne ve babasının 2330 ve 3713 sayılı Yasalara göre nakdi tazminat verilmesi isteklerinin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, Askeri Yüksek idare Mahkemesinin görevli olduğu yolunda 11.12.2006 günlü, E:2006/246, K:2006/236 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi kararı bulunmakta ise de, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve işleyişi Hakkında Kanunu'nun 30. maddesinin son fıkrasında yer alan "Görev konusundaki ilke kararları; Uyuşmazlık Mahkemesini ve bütün yargı mercilerini, hüküm uyuşmazlıkları dolayısıyla verilecek esasa ilişkin ilke kararları ise yalnız Uyuşmazlık Mahkemesini bağlar" hükmüne göre, yargı mercilerinin sözü edilen ilke kararları dışındaki Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına uymak zorunluluğunun bulunmadığı; bu durumda, 1602 sayılı 20/1 maddesinde sayılı koşulların yer almadığı işleme karşı açılan davanın görüm ve çözümünün genel idari yargı yerinin görevinde bulunduğu sonucuna ulaşıldığı; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi uyarınca yapılan başvurunun kabulüne hukuki olanak bulunmadığı yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Turan KARAKAYA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 01.06.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasa’nın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine AYİM Başsavcılığınca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde genel idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada genel idari yargının, A.Y.İ.M Savcısı Yasin TEKAKÇA’nın davada A.Y.İ.M’in görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Page 50: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Dava, Davacının oğlu J.Onb.T.Ö.’nün keşif görevine çıkan jandarma komanda timinde görevli iken, göçerlere ait çadırlarda yapılan aramadan sonra verilen istirahat sırasında temizlediği silahının ateş alması sonucu ölmesi nedeniyle, 3713 sayılı yasa uyarınca aylık bağlanması istemiyle davalı idareye yaptığı başvurunun reddine ilişkin işleminin iptali ile 3713 sayılı Kanunun uygulanmaması nedeniyle, ödenmeyen aylık, ikramiye ve diğer mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa’nın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hüküm yer almıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

İdari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden “ askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemler: idarenin bir asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemlerdir. İşlem, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durum değişmemekte menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde görülmesi gerekmektedir.

Gerek Anayasa’da gerekse 1602 sayılı Yasa’da öngörülen düzenlemeye göre, askeri hizmete ilişkin bir idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi koşulunu da taşıması halinde, bu asker kişinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan dul ve yetimlerine yansıyan hak doğurucu uyuşmazlıklara AYİM’de bakılacağında duraksamaya yer olmayıp, davacının her halde asker kişi olması gerektiği yolunda açık bir kural bulunmamaktadır.

Nitekim, askeri hizmetin yürütülmesi sırasında ölen bir asker kişinin, şahsına sıkı sıkıya bağlı olmayan ve mirasçılarına intikali olanaklı bulunan şehit dul ve yetim aylığı gibi hakların elde edilmesine yönelik bulunan ve idarece bu asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler göz önünde tutularak tesis edilen işlemlerde “asker kişiyi ilgilendirme” koşulunun da gerçekleştiği; bu nedenle, asker kişinin desteğinden yoksun kalan aile bireyleri veya kanuni ya da akdi halefi tarafından açılan iptal davalarının görüm ve çözümünde AYİM’in görevli olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yerleşik kararları ile kabul görmüş bulunmaktadır.Bu açıklamalara göre, görevde bulunduğu sırada ölen asker kişi nedeniyle mirasçılarına aylık bağlanıp bağlanmayacağına ilişkin dava konusu işlemde asker kişiyi ilgilendirme koşulunun gerçekleştiği kuşkusuzdur.

İşlemin askeri hizmete ilişkin olup olmadığına gelince:3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1/1. maddesinde terörün; baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma,

sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemler olarak tanımlandığı; 21. maddesinde ise, (memur ve/ bu arada yer alan "Memur ve” ibaresi, 29/6/2006 tarihli ve 5532 sayılı Kanunun 15 inci maddesiyle madde metninden çıkarılmıştır.) kamu görevlilerinden yurtiçinde ve yurtdışında görevlerini ifa ederlerken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini yapmalarından dolayı terör eylemlerine muhatap olarak yaralanan, sakatlanan, ölen ve öldürülenler hakkında 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun Hükümlerinin uygulanacağı, ayrıca malul olanlarla, ölenlerin aylığa müstahak dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarının, bunların görevde olan emsallerinin almakta oldukları aylıklardan; emekli olanların terör nedeniyle öldürülmeleri halinde ise, dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı ve kanuna göre kendisine bağlanabilecek emekli ikramiyesinden az olmayacağı, yaşamak için gereken hareketleri yapmayacak ve başkasının yardım ve desteğine muhtaç olacak derecede malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet memuru aylığı üzerinden, diğerlerine mevcut aylıkları üzerinden 30 yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesi ödeneceği, bu bent hükümlerine göre ilgililere fazla olarak yapılan ödemelerin, faturası karşılığının ilgili sosyal güvenlik kuruluşlarınca Hazineden tahsil edileceği kuralının yer aldığı görülmektedir.

Bu yasal düzenlemelerden; kamu görevlilerinin görevlerini ifa ederlerken terör eylemlerine muhatap olarak yaralanmaları, sakat kalmaları, ölmeleri veya öldürülmeleri halinde bunların 3713 sayılı Kanun kapsamında sayılmaları ve bu yasa ile tanınan haklardan yararlanmaları gerektiği anlaşılmaktadır.

Page 51: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Öte yandan, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle görevli olanların bu görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları halinde ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerini düzenleme amacı taşımakta; içgüvenlik ve asayişin korunması veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki konularında görevlendirilen Silahlı Kuvvetler mensuplarını da kapsamına almakta olup, bu Kanun kapsamına girenlerden ölenlerin kanuni mirasçılarına veya malül olanlara: 3. maddede tespit edilen miktarlarda nakdi tazminat ödenmesini ve ayrıca 4. maddede belirtilen şekilde ilgili sosyal güvenlik kurumlarının kendi mevzuatlarına göre görev malüllüğü aylığı bağlanmasını, 6. maddede, ödenecek nakdi tazminat ile bağlanacak emekli aylığının uğranılan maddi ve manevi zararların karşılığı olduğunu, yargı mercilerinde maddi ve manevi zararlar karşılığı olarak kurumların ödemekle yükümlü tutulacakları tazminatın hesabında bu kanun hükümlerine göre ödenen nakdi tazminat ile bağlanmış bulunan aylıkların göz önünde tutulacağını, hüküm altına almaktadır.

Aynı Yasa’nın 10. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanuna göre verilecek nakdi tazminatların ödenme şekli ile (...) ödenecek tazminatların tutarları ve bu Kanunla ilgili diğer hususlar (...) Bakanlar Kurulunca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.” hükmü uyarınca Bakanlar Kurulunun 25.11.1992 tarih ve 92/3809 sayılı kararıyla çıkarılan Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmeliğin değişik 1. maddesinde, bu Yönetmeliğin amacının: 2330, 2453, 2566, 2935, 2937, 3497 ve 3713 sayılı Kanunlarda belirtilen hallerde ölen, yaralanan ve sakat kalanlara, bu Kanunlara göre nakdi tazminat verilmesi, aylık bağlanması ve yapılacak diğer yardımların esas ve usullerinin düzenlenmesi olduğuna işaret edilmiş; değişik 2. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Yönetmelik;

a)İç güvenlik ve asayişin korunmasında, kaçakçılığın men, takip ve tahkikinde, güven ve asayişi ihlâl eden eylemler nedeniyle yakalanan, gözaltına alınan, tutuklanan veya hükümlü bulunanların muayene ve tedavilerinde, kaçakçılığın men, takip ve tahkiki maksadıyla mayınlanmış sahaların temizlenmesinde, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 28. maddesinde belirtilen görev ve işlerin yerine getirilmesinde, Devlet istihbarat faaliyetlerinde, Devletin kara sınırlarının korunması ve güvenliliğinin sağlanmasında ve terörle mücadele faaliyetlerinde görevlendirilen;

(1)Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personelinin,(2) Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının,(...) bu görev ve yardımlarından dolayı veya görev ve yardımları sona ermiş olsa bile yaptıkları bu görev ve

yardımları nedeniyle ya da Devlet güçlerini sindirme amacına yönelik saldırı sonucu, derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma ve hastalık sonucu ölmeleri halinde, 2330 sayılı Kanunda belirtilen hak sahiplerine verilecek tazminat ile dul ve yetimlerine bağlanacak aylıkların, sakat kalmaları halinde kendilerine verilecek nakdi tazminat ile bağlanacak aylığın, yaralanmaları halinde ise kendilerine verilecek nakdi tazminatın ve yapılacak öğrenim ve sağlık yardımının esaslarını kapsar.” denilmiştir.

Anılan Yönetmeliğin Bağlanacak aylıklar” başlıklı 9. maddesinde, “ 2 nci madde kapsamında bulunanların aynı maddede belirtilen görevlerde sakat kalmaları veya ölmeleri halinde, bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumlarınca (T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesinde belirtilen sandıklar gibi);

a)Sakatlanarak emekliye ayrılanlara görev malullüğü aylığı bağlanır.b)Emekli aylığı almakta iken sakatlananların almakta oldukları aylıkları ilgili sosyal güvenlik kurumunca

görev malullüğü aylığına dönüştürülür.c)Görevde bulunduğu sırada ölenlere bağlanması gereken görev malullüğü aylığı veya emekli iken ölenlerin

aldıkları emekli aylığı görev malullüğü aylığına dönüştürülmek suretiyle dul ve yetimlerine intikal ettirilir.Bu hallerde bağlanacak görev malullüğü aylığı % 25 artırılarak ödenir. Ancak, 5434 sayılı Türkiye

Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun değişik 64 üncü maddesinden yararlananlar için bu artırma yapılmaz.d) Herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmayanların sakat kalmaları halinde öğrenim durumlarına

göre 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 36 ncı maddesi hükümlerine göre belirlenecek giriş derece ve kademeleri üzerinden (öğrenimi bulunmayanlar için ilkokul mezunu gibi) kendilerine, ölümlerinde dul ve yetimlerine 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre T.C. Emekli Sandığı tarafından görev malullüğü aylığı % 25 artırılarak bağlanır.

Ancak, bu madde gereğince T.C. Emekli Sandığınca artırılarak bağlanacak aylıklar hiç bir surette aynı derece, kademe ve ek göstergedeki emsaline 5434 sayılı Kanunun değişik 64 üncü maddesinin (e) fıkrasının son bendi gereğince bağlanması gereken miktardan fazla olamaz.” Hükmüne yer verilmiş; 19. maddesinde ise, bu Yönetmeliğin nakdi tazminat ödenmesi, aylık bağlanması, öğretim ve sağlık yardımları ile ilgili hükümlerinin, ölüm, sakatlanma ve yaralanmanın görevli kişinin kendi kastı sonucu meydana geldiğinin idarece saptanması halinde uygulanmayacağı öngörülmüştür.

Anılan yasal düzenlemelerden, bu düzenlemelerin öngördüğü nakdi tazminat ödenmesi ve aylık bağlanması haklarından yararlanacak bir asker kişi ya da yakınları bakımından, idari işlem veya eylemin yöneldiği asker kişinin, sözü edilen yasalar kapsamında bir görev ifa edip etmediğinin; yaralanması, sakatlanması veya ölümünün bu görev

Page 52: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

sırasında meydana gelen olaydan kaynaklanıp kaynaklanmadığının, idarece karara bağlanmasının gerektiği anlaşılmaktadır.

Bu duruma göre, yapılan başvuru üzerine davalı idarece, davacının yakını olan asker kişinin ölüm olayının; 3713 sayılı Kanun kapsamında, terör eylemlerine muhatap kalınması sebebiyle meydana gelip gelmediği incelenirken, bu işlemin yargısal denetimi sırasında, asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılacak olması karşısında, olayda idari işlemin askeri hizmete ilişkin bulunması koşulu da gerçekleştiğinden, uyuşmazlığa konu edilen davanın görüm ve çözümünde askeri idari yargı yeri görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığı’nca yapılan başvurunun kabulü ile Ankara 13. İdare Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığı’nca 2247 sayılı Yasa’nın 10. ve 13. maddelerine göre yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Ankara 13. İdare Mahkemesi’nce verilen 25.12.2007 gün ve E:2007/1888 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 01.06.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/72 KARAR NO : 2009/162KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun’a göre bekçi olarak işe alınan davacı tarafından işten çıkartılması üzerine kıdem tazminatı ile diğer tazminat ve ücretlerinin tahsiline karar verilmesi istemiyle açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : K. G.Vekili : Av. M. A.Davalı : Eskil Çiftçi Mallarını Koruma BaşkanlığıVekili : Av. A. A.

O L A Y : Davacı vekili, davacının davalı idarede 11453126 sigorta sicil numarası ile 1.5.1999 tarihinden davalı idarenin haksız olarak işten çıkardığı 15.4.2004 tarihine kadar aralıksız olarak çalıştığını, davalı idarenin, kurumun katip ihtiyacı kalmadığından bahisle davacının iş akdini haksız olarak fesh ederek davacıyı işten çıkarttığını, bu nedenle, 1 milyar TL kıdem, 1 milyar TL kötü niyet, 1 milyar TL ihbar tazminatı, 1 milyar TL yıllık ücretli izin, 1 milyar TL pazar çalışma ücreti, 1 milyar TL fazla çalışma ücreti olmak üzere toplam 6 milyar TL tazminatın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartıyla, kıdem tazminatı yönünden en yüksek banka faizi ile diğer tazminatlar yönünden ise yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

ESKİL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 25.3.2005 gün ve E:2004/63, K:2005/26 sayı ile, davalıya usulüne uygun dava dilekçesinin tebliğ olunduğunu, davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirerek vekili vasıtası ile vermiş olduğu cevap dilekçesinde, Eskil Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı’nın 4081 sayılı Yasa’ya istinaden teşekkül ettirildiğini, davacının bu Yasanın 7. maddesine göre atama suretiyle bekçi olarak işe alındığını, taraflar arasında her hangi bir hizmet sözleşmesinin mevcut olmadığını, bu nedenle 4857 sayılı İş Kanunu’nu uygulama imkanının bulunmadığını, öncelikle Mahkemelerinin görevsizlik kararı vermesini, aksi takdirde haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar vermesini talep ettiği, davanın, davacının 4081 sayılı Yasa uyarınca yapılan atama işleminin iptaline ilişkin olduğu, davacıya ait SSK dosyası, sigorta sicil dosyası, Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı’ndaki dosyasının, 15.4.2004 tarihindeki işten ayrılma bildirgesinin celp olunduğu, tarafların tanıklarının dinlendiği, tüm deliller toplandıktan sonra dosya kül halinde Ankara Nöbetçi İş Mahkemesi’ne gönderilerek aldırılan bilirkişi raporunda davacının hak edebileceği tazminatların hesap ettirildiği, ancak, davacının, Kaymakamlık Makamınca atama tasarrufu ile işe başlatılıp başlatılmadığı hususunun tespiti gayesi ile ilgili Kuruma müzekkere yazıldığı, gelen müzekkere cevabına göre davacının 4081 sayılı Yasa gereğince çiftçi mallarını koruma bekçisi olarak, Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı’nca alınan tavsiye kararına göre Kaymakamlık oluruna sunularak yapılan tahkikat neticesinde işe uygun olduğu bildirilerek Kaymakamlık Makamı’nın atama tasarrufu ile işe başlatıldığının görüldüğü,

Page 53: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 1997/2686 E, 7915 K sayılı ilamında, “4081 sayılı Çiftçi Mallarını Koruma Kanunu kapsamında davacının bekçi olarak çalıştığı izlenimi uyanmaktadır. Ancak, bu konuda kesin bir kanıya varabilmek için kendisinin hizmet akdine göre mi yoksa atama tasarrufuna mı dayanarak çalıştığının belirlenmesi gerekir. Mahkemece bu konu üzerinde durulmuş değildir. Öncelikle davacıya ait şahsi sicil dosyasının celp edilip, tarafların diğer delilleri de toplanarak atama tasarrufu ile başladığı anlaşıldığı takdirde taraflar arasındaki uyuşmazlığın idari yargı yerinde görülmesi gerekir. Böyle bir durumda görevsizlik kararı verilmesi gerekir. İlişki hizmet akdine dayandığı takdirde şimdiki gibi karar verilmesi gereklidir. Esas görevi yanında tali işleri görmüş olması atama tasarrufu şeklinde işe alınma sonucuna etkili olmaz. Bu konu üzerinde durulmaksızın karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir" denildiği, hal böyle olunca, davacının işe alınması, Kaymakamlık Makamının atama tasarrufu ile gerçekleştirilmiş olup, davacı ile davalı kurum arasında 4857 sayılı İş Kanunu’na göre hizmet sözleşmesinden bahsedilemeyeceği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, davacının haklı bir sebep olmadan işine son verildiğini, 8-18 saatleri arasında haftanın yedi günü çalışarak hiç izin kullanmadığını, yasal çalışma süresi olan 45 saatlik çalışma süresinin haricinde hiçbir ödeme yapılmadığını belirterek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı, yıllık ücretli izin, pazar çalışma ücreti, fazla çalışma ücreti olmak üzere toplam 3.000.-YTL tazminatın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte davalıdan tahsili istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

AKSARAY İDARE MAHKEMESİ; 6.11.2007 gün ve E:2007/576, K:2007/1209 sayı ile, davanın, Eskil Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığı'nda bekçi olarak çalışmaktayken işten çıkarılan davacının vekili tarafından, müvekkilinin iş akdinin haksız olarak feshedildiğinden bahisle 500,00YTL kıdem tazminatı, 500,00YTL ihbar tazminatı, 500,00YTL kötüniyet tazminatı, 500,00YTL yıllık ücretli izin tazminatı, 500,00YTL pazar çalışma ücreti ve 500,00YTL fazla çalışma ücreti olmak üzere toplam 3.000,00YTL tazminatın kıdem tazminatı için en yüksek banka mevduatı faiz oranı ve diğer tazminatlar için ise yasal faizi ile birlikte hesaplanarak ödenmesine karar verilmesi istemiyle açıldığı, 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Koruması Hakkında Kanun’un 7. maddesinde, koruculuk için Köy Kanunu’nda yazılı hükümlere göre bekçiliğe ehil gördüklerini seçerek tayinlerini vali veya kaymakamın tasdikine arzetmenin, bekçilerin adedlerini ve çalışma müddet ve şartlarını tesbit eylemenin, vazife görecekleri mıntıkaları ayırmanın ve bunlara para veya mal olarak verilecek aylık veya yıllığı kararlaştırmanın ve vazifelerini iyi görmeleri için lüzumlu tedbirleri almanın, hayvanlar için müşterek çoban tutmanın koruma ve ihtiyar meclislerinin görevleri arasında sayıldığı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "Sigortalı sayılanlar" başlıklı 2. maddesinin 2. fıkrasında, 10.7.1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Kanun’a göre çalıştırılan koruma bekçilerinin bu Kanuna tabi olduğuna, 4. maddesinin son fıkrasında ise; çiftçi mallarını koruma bekçileri hakkında işverenlerin bu kanunda belirtilen yükümlerinin bunları tayine yetkili makam tarafından yerine getirileceğine ilişkin düzenlemeye yer verildiği, dava dosyasının incelenmesinden, davacının, Eskil Çiftçi Mallarını Koruma Kurulu Başkanlığı'nda 1.5.1999 tarihinden itibaren bekçi olarak çalışmaya başladığı, Kurumun mali sıkıntısı nedeniyle 9.4.2004 tarihinde 4857 sayılı Yasa’nın 17. maddesi uyarınca işten çıkarılması üzerine iş akdinin haksız olarak feshedildiğinden bahisle 500,00YTL kıdem tazminatı, 500,00YTL ihbar tazminatı, 500,00YTL kötüniyet tazminatı, 500,00YTL yıllık ücretli izin tazminatı, 500,00YTL pazar çalışma ücreti ve 500,00YTL fazla çalışma ücreti olmak üzere toplam 3.000,00YTL tazminatın, kıdem tazminatı için en yüksek banka mevduatı faiz oranı ve diğer tazminatlar için ise yasal faizi ile birlikte hesaplanarak ödenmesine karar verilmesi istemiyle görülmekte olan iş bu davanın açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olduğu ve savunma ekinde yer alan "işten ayrılma bildirgesinde" 4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesi hükümlerine göre işverence iş akdinin feshedildiği anlaşılan davacının, atama işleminin iptaline yönelik olmaksızın sadece tazminat istemiyle açtığı davanın görüm ve çözüm yerinin adli yargı olduğu sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar, karara itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ

Dava, Eskil Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığı’nda 1.5.1999 tarihinde bekçi olarak çalışmaya başlayan davacı tarafından, 15.4.2004 tarihinde işten çıkartılması üzerine kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı, yıllık ücretli izin, pazar çalışma ücreti, fazla çalışma ücreti alacaklarının faizi ile birlikte tahsili istemiyle açılmıştır.

Page 54: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Davacı, her ne kadar 4081 sayılı Yasa’nın 7. maddesine göre mahalli mülki amirin atama tasarrufu ile işe alınan kamu görevlisi ise de; anlaşmazlık, davacıya İş Kanunu hükümlerine göre istediği tazminat ve alacaklarının ödenip ödenmeyeceğine ilişkindir.

Anlaşmazlığın esasının çözümünde davacının statüsü değil, alacağın niteliği önem taşımakta olup, istenilen tazminat ve alacağa yönelik ihtilafın, İş Kanunu çerçevesinde çözümü gerekmektedir.

Kaldı ki; 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinde, İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesinde iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiştir.

Açıklanan nedenlerle, Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Eskil Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 25.3.2005 gün ve E:2004/63, K:2005/26 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/82 KARAR NO : 2009/163KARAR TR : 01.06.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Belediyenin kamu hizmetini yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : Köşe Müh. Har. İnş. Tic. Ltd. Şti.Vekili : Av. M. Ç.Davalı : Gönen Belediye BaşkanlığıVekili : Av. A. O. A.

O L A Y : Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının Gönen sınırları içerisinde Gönen merkez Kavak Göleti inşaat işini yaptığını, bu inşaat işinde kullanmak üzere kurulmuş şantiye içerisinde 1 büyük oda, 4 küçük oda, 1 koridor, 1 lavabo (tuvalet), arka ve ön girişli 100 m2 ebadında prefabrik binanın sahibi olduğunu, ancak, 2006 ödenekleri olmadığı için inşaat işine ara verildiğini, şantiye ve şantiye içerisinde bulunan prefabrik binanın boş olarak durduğunu, inşaatın yapımının ödenek halinde aktif olarak devam edeceğini, boş olarak durmakta olan bu binanın, davalı Gönen Belediye Başkanlığı tarafından yaklaşık 1 ay kadar önce sökülerek götürüldüğünü ve İlçe içerisinde bir yere kurulduğunu, burada kullanıldığını, söz konusu prefabrik binanın yerine iadesi ile ilgili olarak Isparta 2. Noterliği’nin 23 Haziran 2006 tarih ve 9748 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile ihtarname keşide edildiğini, davalının bu ihtarnameye cevap vermediğini ve söz konusu binayı da yerine veya davacıya iade etmediğini, davalının söz konusu bu eyleminin haksız el koyma olup, bu konuda ayrıca şikayette bulunulduğunu, davacının bilgisi ve haberi olmadan malının sökülerek götürüldüğünü, bu şekilde davacıya ait prefabrik binanın sökülerek götürülmesinin haksız fiil olduğunu, bu olaydan dolayı davacının tamamen zarar gördüğünü, binanın yerine iadesi söz konusu olmadığı gibi, tekrar kurulması mümkün olamayacağından, fazlaya ait talep ve dava hakları saklı kalmak üzere 15.000.-YTL prefabrik bina değerinin faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

ISPARTA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 30.11.2006 gün ve E:2006/204, K:2006/347 sayı ile, davacı vekili, davacının Gönen sınırları içerisinde Gönen merkez Kavak Göleti inşaat işini yapmakta olduğunu, bu inşaat işinde kullanılmak üzere kurulmuş bulunan şantiye içerisinde 1 adet büyük oda, 4 küçük oda, 1 koridor, 1 lavabo, arka ve ön girişli 100 m2 ebadında prefabrik binanın sahibi bulunduğunu, bu binanın tabanının beton olup, yanları geçme kancalı, sıvalı ve boyalı, normal bir şantiye binası olduğunu, 2006 yılı ödenekleri olmadığı için inşaat işine ara verildiğini, bu binanın davalı tarafından sökülerek götürüldüğünü, başka bir yere kurulduğunu, davalıya çekilen ihtarlara rağmen de prefabrik binanın iade edilmediğini, davalının söz konusu bu eyleminin haksız el koyma olduğunu, bu nedenlerle, fazlaya ait hakkın saklı tutularak 15.000,00YTL prefabrik bina değerinin davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava ettiği, davalı vekilinin, davanın yerinde bulunmadığını, reddine karar verilmesini, Mahkemenin görevli olmadığını, idari yargıda dava açılması gerektiğini beyan ettiği, bu dosyada kanıt olarak tarafların karşılıklı beyanlarının, noter ihtarnamelerinin, taraflar arasında yapılan sözleşme ve tüm dosya kapsamının mevcut bulunduğu, davanın, davacı vekili tarafından Mahkemelerinde ikame edilen alacak davasından ibaret bulunduğu, bu davaya bakmaya Mahkemelerinin görevli olmadığı, tüm dosya kapsamı göz önüne alındığında, davalı Belediyenin davacı şirkete ait bulunan prefabrik binayı yerinden alarak başka bir yere götürüp kurduğu, yapılan

Page 55: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

eylemin Belediyenin kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bir eylem olduğu, meydana gelen zararla ilgili tazminat davasının da idari yargıda görülmesinin icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır. ISPARTA İDARE MAHKEMESİ; 25.1.2008 gün ve E:2007/1383 sayı ile, davacı Köşe Müh. Har. İnş. Tic.

Ltd. Şti. vekili tarafından, Gönen Kavak Gölet şantiyesi içerisinde bulunan davacı şirkete ait 100 m2 ebadındaki prefabrik binanın davalı idare tarafından izinsiz olarak götürülmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 15.000,00YTL maddi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle Isparta 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne açılan davanın, 30.11.2006 tarih ve E:2006/204, K2006/347 sayılı kararla, davanın görülmesinde idari yargının görevli olduğundan bahisle görev yönünden reddedilmesi üzerine Gönen Belediye Başkanlığı'na karşı Mahkemelerinde dava açıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde, "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları"nın idari dava türleri arasında sayıldığı, idarenin, kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kişilere verdiği zararları tazminle sorumlu olduğu, tazmini istenilen zararın idari eylem ve işlemden doğması halinde bu zararların tazmininin idari yargıda açılacak tam yargı davası ile istenebileceği, idari usul ve esaslar dışında idarece yapılan eylemlerin "haksız fiil" niteliğinde olup; idarilik karakteri taşımayan bu eylemlerden dolayı ancak adli yargıda dava açılmasının mümkün bulunduğu, idarenin bir kamu hukuku kuralına, yasa, tüzük, yönetmelik gibi bir kural işlem veya bir idari işleme ya da bir yargı kararına dayanmadan hodbehot haksız fiil niteliğinde eylemde bulunmasının mahkeme içtihatları ve doktrinde "fiili yol" olarak nitelendirildiği ve idarilik karakteri taşımayan bu eylemlerden dolayı idarenin alelade bir fert durumuna geleceği, sonuçta özel hukuk hükümlerine göre çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklara yol açacağının kabul edildiği, dava konusu olayda, davacının, herhangi bir yargı kararı veya yetkili makamca verilmiş bir karar olmadığı halde maliki bulunduğu prefabrik şantiye binasının davalı idare elemanlarınca izinsiz olarak götürüldüğünü iddia ettiği, bu haliyle uyuşmazlık bir idari eylemden değil haksız fiil iddiasından kaynaklandığından, uyuşmazlığın görüm ve çözümünün adli yargının görev alanına girdiği, bu nedenlerle, Mahkemelerinin görev alanında bulunmadığı sonucuna varılan davada görevli yargı merciinin belirlenmesi için 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine, davanın Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacıya ait prefabrik binanın davalı Belediyece sökülerek götürülmesi nedeniyle binanın yerine iadesi söz konusu olmadığı gibi tekrar kurulmasının da mümkün bulunmadığı ileri sürülerek 15.000.-YTL prefabrik bina değerinin faiziyle birlikte davalıdan tahsili istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında bulunan :4.5.2006 günlü Söküm Tutanağında; yapı sahibi, yapı tatil zabtı, tebligat tutanağı ve ilan tutanaklarında da

belirtilen ve sahibi çıkmayan, bulunamayan prefabrik binanın 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesi gereğince mühürlü bulunan yapının, Orman İşletme Müdürlüğü ile yapılan ormanların Gönen Belediye Başkanlığı korumasına ait sözleşmenin 1. maddesinde, Gönen Belediyesi sınırlarında ormanlık alanlarda otlatma ve usulsüz müdahalelere karşı korunmasının 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 81. maddesi ve 25.3.1957 günlü Bakanlık Oluru ile yürürlüğe giren Talimname hükümlerine göre Gönen Belediyesi’ne verilen yetki üzerine 2004-2005 yıllarında aynı mevkideki prefabrik binanın boş, matruk ve sahipsiz olması nedeniyle kimliği belirsiz kimselerin içki, fuhuş, kanun kaçaklarının, başı boş insanların kullandığı, zaman zaman kasıtlı ve ihmalkarlıklardan dolayı orman ve anız yangınlarına sebebiyet verildiği, baraj boşaltım vanalarına tahribat yapıldığı, vanaların açılmak suretiyle tarım arazilerine sel getirilmek suretiyle zarar verildiği ve binanın Gönen Belediye Başkanlığı’na yapımı/ kullanımı için müracaat edilmediği, 2.1.2006 gün ve 1 sayılı zabıt varakası ve tebligat tutanağı ve 2.2.2006 tarihli ilan tutanağından, Belediyeleri ilan hoparlöründen yapılan anonslardan, binanın kimin olduğu, şirketin/firmasının adresinin bilen duyan, görenlerin bulunmadığından, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ilgili maddeleri gereğince prefabrik yapının sökülerek, sahibi çıkıncaya kadar muhafaza edilmek üzere sökülerek Belediyeleri deposuna konulduğu, söküm anında binanın içinin

Page 56: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

boş olduğu ve terk edilmiş halde bulunduğu belirtilmiştir. Isparta 2. Noterliği vasıtasıyla davacı vekili tarafından davalı Belediyeye gönderilen, davacıya ait olan

prefabrik binanın Belediyece sökülerek götürülmüş ise, aynı yerine konulması ve davacıya teslimi istemine ilişkin ihtarname üzerine davalı Belediyece davacıya gönderildiği belirtilen Belediye Başkanı ve Zabıta Komseri imzalı “Rapor” başlığını taşıyan 10.7.2006 günlü yazıda, söz konusu Kavak Göletinde bulunan prefabrik binanın amaç dışı kullanılması üzerine bölgede tespit ettikleri zararların hayli yüksek ve olası risklerin büyük olduğu, yaptıkları incelemede, Kavak Göleti prefabrik bina içerisinde içki içildiği, ateş yakıldığı ve göletin olası durumlar için yapılmış olan su tahliye vanalarının kilit ve vidalarının kırılarak, gölet çevresindeki arazilere su bırakılarak büyük ve ciddi zararlara uğratıldığı, zararın daha da büyümemesi için ellerindeki araçların yetersiz kalması üzerine Köy Hizmetlerine haber verilerek Köy Hizmetlerinden gelen ekiplerin uzun süren çalışmaları sonucunda göletin su tahliye borularının vanalarının onarıldığı, suyun araziye akmasının önlendiği, bununla kalmayıp Kavak Göleti çevresinde bulunan ormanlarda yangınlar çıkarıldığı ve prefabrik binadan kimliği belirlenemeyen kişilerin motosikletle olay yerinden uzaklaştığının tespit edildiği, gölet ve çevresine verilen hasarların ve yangın raporlarının mevcut olduğu, bu şekilde olayların kontrol altına alınması maksadıyla Kavak Göletinde bulunan prefabrik binanın Belediyeleri tarafından araştırıldığı ve sahiplenen bir firma bulunamadığı, bunun üzerine Belediyeleri ekiplerince prefabrik binanın sökülerek Belediyeleri zimmetine alındığı, depolarında muhafaza edildiği, söz konusu prefabrik binanın sökümü için harcanılan ücretin tespit edilip ödendiği takdirde sahibine teslim edileceği bildirilmiştir.

Davalı vekili savunmasında ise, davalı Belediyenin yapmış olduğu incelemede, söz konusu bina içerisinde içki içildiğini ve ateş yakıldığını, göletin olası durumlar için yapılmış olan su tahliye vanalarının kilit ve vidalarının kırılarak gölet çevresindeki arazilere su bırakıldığını, büyük ve ciddi zararlar doğduğunu, bununla kalınmayıp Kavak Göleti çevresinde bulunan ormanlarda yangınlar çıkartıldığını, bu yangınların çıkartıldığı esnada prefabrik binadan kimliği belirlenemeyen kişilerin motosikletle olay yerinden uzaklaştığının tespit edildiği, söz konusu Kavak Göletinde bulunan prefabrik binanın amaç dışı kullanıldığı, bundan dolayı davalı Belediyenin tespit etmiş olduğu zararların hayli yüksek ve olası risklerin büyük olduğu, olayların kontrol altına alınması maksadıyla Kavak Göletinde bulunan prefabrik binanın davalı Belediye tarafından araştırıldığı ve sahiplenen bir firma bulunamadığı, bunun üzerine görevli ekiplerce prefabrik binanın söküldüğü, Belediyelerinin zimmeti altına alındığı açıklamasına yer verilmiştir.

Yukarıda sözü edilen söküm tutanağı, rapor ve davalı savunmasının birlikte incelenmesi sonucu, Belediyenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak dava açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, kamu hizmeti yürüten Belediyenin bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, bu hizmetin yürütülmesinde hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun reddi gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Isparta İdare Mahkemesi'nin 25.1.2008 gün ve E:2007/1383 sayılı BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/101 KARAR NO : 2009/164KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 2918 sayılı Yasa’nın 48/5. maddesine aykırılık nedeniyle Savcı tarafından verilen idari yaptırım kararının kaldırılması istemiyle açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : K. C. A.Vekili : Av. T. K.Davalı : Adana Emniyet Müdürlüğü’ne İzafeten Adana Valiliği

Page 57: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

O L A Y : Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 20.8.2007 gün ve Kabahat Defteri No:2007/3442, Karar Numarası: 2007/4097 sayılı kararıyla, “Fail hakkında 3. kez alkollü araç kullanmak suçundan dolayı trafik suç tutanağı düzenlenip Başsavcılığımıza gönderilmekle evrak incelendi;

Değişik tarihlerde iki defa alkollü olarak araç kullanan failin fiil tarihinde de alkollü olduğu halde alkollü araç kullandığı ve yapılan denetimler sonucunda yakalandığı, düzenlenen suç tutanağından ve eklerinden anlaşılmıştır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5349 Sayılı Kanun ile değişik 5252 sayılı Kanunun 7. maddesi ile hafif para cezasını ve hafif para cezasını gerektiren suçların yaptırımı İdari para cezası olarak değiştirilmiş bu durumun 5237 Sayılı TCK nun 7. maddesi uyarınca failin lehine bir yasal düzenleme olduğu anlaşılmış olmakla, aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir.

KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerle; 1 - Huzurda bulunan Failin sürücü belgesi olmadığı halde alkollü olarak araç kullandığı sabit olması ve

eyleminin idari para cezasına dönüştürülmüş bulunması sebebiyle, 5326 Sayılı Kabahatler Kanununun 24. maddesi ve 5252 Sayılı Kanunun 5349 Sayılı Kanun ile değişik 7. maddesi göz önüne alınarak;

a) Failin sürücü 3. kez alkollü araç kullanması nedeniyle eylemine uyan 2918 Sayılı Kanunun 48/5 maddesi uyarınca 5 yıl süre ile ehliyetinin geri alınmasına ve takdiren 6 ay idari para cezası ile cezalandırılmasına,

b) Faile verilen İdari para cezanın 5237 Sayılı TCK nun 52. maddesi uyarınca, failin ekonomik durumu dikkate alınarak günlüğü takdiren 20 YTL kabul edilerek failin neticeden 3 600 YTL İDARİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

(…)Dair evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda 5326 Sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca kararın

tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Adana Sulh Ceza Mahkemesine itiraz yolu açık olmak üzere…” karar verilmiştir.

Davacı vekili, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunun, 20.8.2007 tarih ve 2007/3442 kabahat, 2007/4097 Karar sayılı İdari Yaptırım Kararına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

ADANA 1.SULH CEZA MAHKEMESİ; 22.11.2007 gün ve D.İş No:2007/734 sayı ile, başvuran vekilinin dilekçesinde özetle, müvekkili hakkında 3. kez alkollü araç kullanmak suçundan trafik suç tutanağı düzenlenmesi üzerine Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosu tarafından 3. kez alkollü araç kullanmak suçundan 5 yıl ehliyetinin geri alınmasına ve 3600 YTL. idari para cezasına karar verildiğini, ancak müvekkilinin alkollü araç kullandığına dair tespitin alkol denetlemesinde değil, trafik kazası sonucunda olan bir tutanak olup gerçeği yansıtmadığını, ayrıca aracı kullanan kişinin müvekkili olmadığını, müvekkilinin yasaklı olduğu bir dönemde ehliyetsiz ve alkollü araç kullanmasının mümkün olmadığını belirterek; Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosu tarafından 20.8.2007 tarih ve 2007/4097 nolu karar ile verilen 5 yıl süre ile ehliyetinin geri alınması ve 3.600 YTL. verilen idari para cezasına itiraz edilmiş olduğunu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığından söz konusu idari para cezası ile ilgili evraklar istenip incelendiğinde, idari para cezasının 24.8.2007 tarihinde başvurana tebliğ edildiği ve itirazın süresi içerisinde yapıldığını; 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27/1 maddesi gereğince, idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunulabileceğinin hüküm altına alınmış olduğu, başvuran hakkında verilen ehliyetin geri alınmasına ilişkin idari cezaya karşı başvurunun idari Mahkemesi tarafından incelenmesi gerektiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle; Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 20.8.2007 tarih ve 2007/3442 kabahat eylem esas ve 2007/4097 kabahat eylem karar sayılı idari para cezasına Mahkemelerinin görevsiz olduğu anlaşıldığından, 5326 sayılı Kanunun 27/1 maddesi gereğince Mahkemelerinin görevsizliğine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.ADANA 1. İDARE MAHKEMESİ; 8.1.2008 gün ve E:2007/2163 sayı ile, Anayasanın 125. maddesinde

idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunun belirtildiği, bu hükme paralel olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde "İdari dava türleri, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı açılan iptal davaları; idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları; kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı açılan davalar" olarak sayılmış; idari yargının, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğunun kurala bağlandığı; İdari Yargının görev alanının idari faaliyetlerle ve bu faaliyetlerden kaynaklanan uyuşmazlıklarla sınırlı olması nedeniyle, idari nitelik taşımayan yargısal tasarrufların idari yargıda dava konusu edilmelerinin mümkün bulunmadığı, yargı organlarının da idari nitelikte işlem tesis edebilecekleri ve bu işlemlerin idari yargıda dava konusu olabileceklerinin açık olduğu; ancak, bir yargı merciin tesis ettiği işlemin, yargısal değil, idari olduğunu kabul edebilmek için de sözkonusu işlemin bütünüyle idare işleviyle ilgili olması, yargısal nitelikte bir yetkinin kullanılmasına ilişkin bulunmamasının gerektiği; 13.10.1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Amaç" başlıklı 1. maddesinde, "Bu kanunun amacı, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir" denilmiş; "Alkollü içki, uyuşturucu veya keyif verici maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı’nı düzenleyen 48. maddesinin değişik beşinci fıkrasında, Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten

Page 58: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgelerinin altı ay süreyle geri alınacağı ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanacağı, ikinci defasında sürücü belgelerinin iki yıl süreyle geri alınacağı ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanacağı ve bu sürücülerin Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve içişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulacakları, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgelerinin süresi sonunda iade edileceği, üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgelerinin beş yıl süreyle geri alınacağı ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanacağı, ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulacakları, bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgelerinin iade edileceği, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usullerin yönetmelikte gösterileceğinin öngörülmüş olduğu; diğer taraftan 2918 Sayılı Yasanın Beşinci kısmında Sürücü Belgeleri ve Sürücüler başlığı altındaki 36. maddede, motorlu araçların sürücü belgesi sahibi olmayan kişiler tarafından karayollarında sürülmesinin yasak olduğu, 38. ve 39. maddelerde sürücü belgesi sınıfları ve belgelere ait esasların belirlendiği, İçişleri Bakanlığınca, trafik güvenliği nedeniyle gerekli görüldüğünde değiştirilmesinin zorunlu olduğu, zorunluluğa uymayan sürücülerin araç kullanmaktan men edileceği, bunun usul ve esaslarının Bakanlıkça çıkarılacak Yönetmelikte belirleneceği; 40. maddede, dış ülkelerden alınmış olan sürücü belgelerinin kanunlar, ikili veya çok taraflı anlaşma hükümlerine istinaden işleme tabi tutulacağı 41. maddede sürücü adaylarında aranacak şartlar, 42. maddede sınavlar ve belgelerin verilme esasları devam maddelerinde de kurallara uymayanlara verilecek cezalar, uygulanacak tedbirler, sürücü belgelerinin hangi koşullarda geri alınacağı hususlarının ayrıntılı ve idarece tek yanlı kurallar şeklinde belirlenmiş olduğu, Yasanın Adli Kovuşturma ve Cezaların Uygulaması başlıklı Dokuzuncu Kısma dahil 112. maddenin ilk paragrafında da; sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki hafif para cezasını veya bu kanundaki hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılacağı hükmüne yer verilmiş bulunduğu; ancak 1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun yürürlüğe girmesi karşısında, bu Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesinin gerektiği; 31.3.2005 tarih ve 25772 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 1. maddesinde: "(1) Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla; a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler, b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları, c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu, e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar, belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır." denilerek Kanunun amaç ve kapsamının belirlendiği; ikinci kısmında yer alan 32 ila 43. maddelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamı dışında kalan çeşitli kabahatler sayılarak, bu eylemlere yaptırımların öngörüldüğü; 2. maddesinde "kabahat deyiminden; yasanın karşılığında, idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı belirtilmiş, 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun'un 31. maddesiyle değişik 3. maddesinde, bu Kanunun; a) idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağının öngörüldüğü; aynı Kanunun yaptırım türleri başlıklı 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu belirtilerek, idari tedbirlerin de, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer alan diğer tedbirler olduğunun hüküm altına alındığı; yine 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Cumhuriyet Savcısının Karar Verme Yetkisi" başlıklı 23. maddesinde, "(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye yetkilidir. (2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idari yaptırım kararı verebilir. (3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idari yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idari yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir.", "Başvuru Yolu" başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında, "idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir", 6. fıkrasında, "(Ek fıkra: 6.12.2006 - 5560 S.K.34.md) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir, 8. fıkrasında "İdarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idarî yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idarî yargı merciinde görülür." hükmüne yer verilmiş olduğu; buna göre Karayolları Trafik Kanununun, üç veya üçten fazla allkollü içki, uyuşturucu veya keyif verici maddelerin etkisi altında araç sürme yasağının yaptırımını ilgilinin sürücü belgesinin beş yıl süreyle geri alınması ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte hafif para cezası olarak öngördüğü, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yolunun ise sürücü belgesinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere hafif hapis veya hafif para cezasına karşı ilgili trafik mahkemelerinin olduğu, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinin yetkili yargı yeri olduğunu belirttiği, bu cümleden hareketle sürücü belgesinin kolluk yada zabıta görevlilerince geçici olarak

Page 59: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

geri alınması işlemine karşı açılacak davalarda idari yargının görevli yargı yeri olduğunun öteden beri bilinmekte olduğu; Kabahatler Kanununun 23. ve 27.maddeleri birlikte incelendiğinde; belli şartlar altında Cumhuriyet Savcıları'na da idari yaptırım kararı verebilme yetkisinin tanındığı, özellikle soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısının ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idari yaptırım kararı verilmemiş olması koşuluyla idari yaptırım kararı verebileceği, bu karara karşı kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği, Cumhuriyet Savcısının soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı vermesi halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvurunun da bu itiraz merciinde inceleneceği sonucuna varıldığı; dava konusu olayda Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahat Bürosunun 20.8.2007 tarih ve E:2007/3442,K2007/4097 sayılı kararıyla davacının 3. kez alkollü araç kullandığından bahisle sürücü belgesinin 5 yıl süreyle geri alınması ve 3.600,00.-YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, anılan kararın iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı; bu hale göre idari yaptırım kararının idari makam ve mercilerce değil de soruşturma konusu fiilin suç olmayıp kabahat olarak değerlendirilmesi sonucu Adana Cumhuriyet Başsavcılığı'nca verildiği dikkate alındığında, kararın idari işlem niteliğini bürünmeyip tamâmıyla yargısal nitelikte bir yetkinin kullanılması sonucu verilen ceza niteliğini taşıması, Kabahatler Kanunumun 27/8. maddesinin ancak ve ancak idari makam ve mercilerce idarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idarî yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde bu idari yaptırım kararlarına karşı açılacak davalarda yetkili yargı yolunu göstermiş olması, aksi halde Cumhuriyet Savcısının soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı vermesi halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvurunun da bu itiraz merciinde inceleneceğine ilişkin 27/6. maddesi hükmünün uygulanabilirlik kabiliyetini yitirebileceği ve uygulamada aynı kararın farklı yargı kolları tarafından denetimine yol açabileceği, bu durumun ise kamu düzenine ilişkin olduğu doktrin ve yargı kararlarıyla sabit görülen görev kurallarına aykırılık oluşturacağı bir arada gözetildiğinde, uyuşmazlığın görüm ve çözümü Kabahatler Kanununun anılan hükümleri uyarınca adli yargı yerine ait olduğundan, işin esasının Mahkemelerince incelenme olanağının bulunmadığı; bu durumda, Mahkemelerinin uyuşmazlığa bakmakla görevli olmaması ve görevli yargı yerinin adli yargı mahkemeleri olması sebebiyle, uyuşmazlığın Adana 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 22.11.2007 gün ve D. İş Karar No:2007/734 sayılı görevsizlik kararı üzerine uyuşmazlığa karşı Mahkemelerinde dava açıldığı anlaşıldığından, hangi Mahkemenin görevli olduğunun belirlenmesi için 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına, dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine ve uyuşmazlığın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi'nin kararına kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 06.07.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdare Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 2918 sayılı Yasa’nın 48/5. maddesine aykırılık nedeniyle Savcı tarafından verilen idari yaptırım kararının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

13.10.1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, “Bu kanunun amacı, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir” denilmiş; 48. maddesinin beşinci fıkrasında(Değişik: 8/1/2003 - 4785/3 md), “Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında

Page 60: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir” hükmü yer almış; 112. maddesinde(Değişik birinci fıkra : 8/3/2000 - 4550/2 md.), sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılacağı belirtilmiştir.

4/11/2004 gün ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Hafif hapis ve hafif para cezalarının idari para cezasına dönüştürülmesi” başlığını taşıyan 7. maddesinde(Değişik: 11/5/2005 – 5349/3 md.), “(1) Kanunlarda, "hafif hapis" veya "hafif para" cezası olarak öngörülen yaptırımlar, idari para cezasına dönüştürülmüştür. İdari para cezasının hesaplanmasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesi hükümleri uygulanır. İlgili kanunda "hafif hapis" cezasının üst sınırının belirtilmediği hallerde, idari para cezasının hesaplanmasında esas alınacak gün sayısının üst sınırı, yediyüzotuzdur.

(2) Kanunlarda, "hafif hapis cezası" ile "hafif para cezası"nın seçimlik olarak veya birlikte öngörüldüğü hallerde, idari para cezası yaptırımının belirlenmesinde "hafif hapis cezası" esas alınır.

(3) Kanunlarda, sadece "hafif para cezası"nın öngörüldüğü ve cezanın alt veya üst sınırının belirtilmediği hallerde, idari para cezası, yüzyirmimilyon Türk Lirasından az, onsekizmilyar Türk Lirasından fazla olamaz.

(4) Bu madde hükmüne göre idari para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı yetkilidir” hükmüne yer verilmiştir.

30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi” başlığını taşıyan 23. maddesinde, “(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.

(2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idarî yaptırım kararı verebilir.

(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, 2918 sayılı Yasa’nın 48/5. maddesine aykırılık nedeniyle düzenlenen ve davacı tarafından da imzalanan trafik suç tutanağına istinaden Savcı tarafından, davacının/failin sürücü belgesi olmadığı halde alkollü olarak araç kullandığının sabit olması ve eyleminin idari para cezasına dönüştürülmüş bulunması sebebiyle, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 23/1(kararda sehven 24.madde olarak yazıldığı düşünülmektedir) maddesi ve 5252 sayılı Kanun’un 5349 sayılı Kanun ile değişik 7. maddesi göz önüne alınarak; 3. kez alkollü araç kullanması nedeniyle eylemine uyan 2918 sayılı Kanun’un 48/5. maddesi uyarınca 5 yıl süre ile ehliyetinin geri alınmasına ve takdiren 6 ay idari para cezası ile cezalandırılmasına, verilen İdari para cezanın 5237 Sayılı TCK nun 52. maddesi uyarınca, failin ekonomik durumu dikkate alınarak günlüğü takdiren 20 YTL kabul edilerek failin neticeden 3 600 YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır." denilmiştir.19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; idarî yaptırım

kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Page 61: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, 11.5.2005 gün ve 5349 sayılı Kanun ile değişik 5252 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile, Kanunlarda, hafif hapis veya hafif para cezası olarak öngörülen yaptırımlar idari para cezasına dönüştürüldüğünden, davacıya, 3. kez alkollü araç kullandığından bahisle 2918 sayılı Kanun’un 48/5. maddesi uyarınca 5 yıl süre ile ehliyetinin geri alınması ve 6 ay karşılığı 3.600,00YTL idari para cezası verilmiştir.

Bu durumda, 5349 sayılı Kanun ile değişik 5252 sayılı Kanun’un 7. ve 5326 sayılı Kanun’un 23. maddesine dayanılarak Savcı tarafından davacıya verilen idari para cezasının, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu ve Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, davanın idari para cezasına karşı açılan kısmının görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Diğer taraftan, aynı idari yaptırım kararıyla davacının, 5 yıl süre ile ehliyetinin geri alınmasına da karar verildiği görülmektedir.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Cumhuriyet Savcısının Karar Verme Yetkisi" başlıklı 23. maddesinde, "(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye yetkilidir. (2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idari yaptırım kararı verebilir. (3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idari yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idari yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir.", "Başvuru Yolu" başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında, "idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir", 6. fıkrasında, "(Ek fıkra: 6.12.2006 - 5560 S.K.34.md) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir, 8. fıkrasında "İdarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idarî yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idarî yargı merciinde görülür." denilmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesince, sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin idarece tesis edilen işlemlerle ilgili olarak; 2918 ve 5326 sayılı Kanunlar uyarınca; sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin işlemlerin ayrıntılı idari kurallarla düzenlendiği, 2918 sayılı Kanun’un 112. maddesinde sürücü belgesinin geçici olarak geri alınması hususunun trafik ve sulh ceza mahkemelerinin görevine dahil edilmediği, aynı şekilde 5326 sayılı Kanun’un 19. maddesinde de ehliyetin belirli bir süre için geri alınmasına ilişkin hükümlerin geçici istisnalar içinde sayıldığı hususu da dikkate alındığında; sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin davaya bakma görevinin idare mahkemesine ait olduğu kabul edilmektedir. Ancak, Kabahatler Kanununun 23. ve 27.maddeleri birlikte incelendiğinde; belli şartlar altında Cumhuriyet Savcıları'na da idari yaptırım kararı verebilme yetkisinin tanındığı, özellikle soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısının ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idari yaptırım kararı verilmemiş olması koşuluyla idari yaptırım kararı verebileceği, bu karara karşı kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği, Cumhuriyet Savcısının soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı vermesi halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde idarî yaptırım kararına karşı başvurunun da bu itiraz merciinde inceleneceği anlaşılmaktadır. Buna göre, dava konusu olayda; idari yaptırım kararının idari makam ve mercilerce değil de soruşturma konusu fiilin suç olmayıp kabahat olarak değerlendirilmesi sonucu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca verildiği dikkate alındığında, kararın idari işlemden çok, yargısal nitelikte bir yetkinin kullanılması sonucu verilen ceza niteliğini taşıdığı açık olduğundan, davanın bu kısmına ilişkin kısmının çözümünün de, Kabahatler Kanununu hükümleri uyarınca adli yargı yerine ait olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Adana 1. İdare Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, Adana 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 22.11.2007 gün ve D.İş No:2007/734 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 06.07.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Page 62: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/160 KARAR NO : 2009/166KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Askerlik hizmetini yaptığı sırada şehit olan kardeşinden dolayı 3713 sayılı Yasa’nın Ek 1. maddesi uyarınca iş talebinde bulunan davacının başvurusunun reddine ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle açılan davanın, ASKERİ İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : E. O. Vekili : Av. K. B. Davalı : İçişleri Bakanlığı

O L A Y : Davacının kardeşi A. O., askerlik hizmetini yaptığı sırada 18.9.1996 tarihinde şehit olmuştur.Davacı, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1 inci maddesi gereğince şehit kardeşi olması nedeniyle

iş talebinde bulunmuştur. İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nün 20.1.2006 gün ve 4093 sayılı işlemi ile, 3713 sayılı Terörle

Mücadele Kanunu’nun ek 1 inci maddesi gereğince şehit kardeşi olması nedeniyle Bakanlıklarından iş talebinde bulunulduğunun anlaşıldığı, 3713 sayılı Kanun’da “…terör eylemleri nedeni ve etkisiyle; şehit olan veya çalışamayacak derecede malûl olan kamu görevlileri ile er ve erbaşların, varsa eşlerine, yoksa çocuklarından birisine, çocukları da yoksa kardeşlerinden birisine veya, malul olup da çalışabilir durumda olanların…” iş hakkından yararlanabileceğinin hükme bağlandığı, kardeşinin şehitlik olayı, terör nedeni ve etkisiyle meydana gelmediğinden, iş hakkından yararlanmasına imkan bulunmadığı hususu davacıya bildirilmiştir.

Davacı vekili, bu işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.ANKARA 2. İDARE MAHKEMESİ; 26.10.2007 gün ve E:2006/581, K:2007/1972 sayı ile, davanın,

davacının askerlik görevini yaparken ölen kardeşinden dolayı 3713 sayılı Yasa'nın ek 1. maddesi gereğince işe alınma talebinin reddine ilişkin İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün 20.1.2006 tarih ve 4093 sayılı işleminin iptali istemiyle açıldığı, Anayasa'nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağının belirtildiği; 20.7.1972 günlü ve 1602 sayılı Yasa’nın 25.12.1981 günlü ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hükmün yer aldığı, Askeri Yüksek idare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için, dava konusu idari işlemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği, 1602 sayılı Yasa'nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurların asker kişi sayıldığı, idari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden "askeri hizmete ilişkin" olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerektiği, eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri nitelikte olduğunun kabulü gerektiği, işlemin, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durumun değişmediği, menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülmesi gerektiği, olayda, davacının kardeşinin askerlik görevini yaparken gözetleme ve dinleme görevi sırasında kendi silahına ayağının takılıp, dengesini kaybederek uçuruma düşmesi sonucu şehit olduğu anlaşıldığından askeri görevden doğan anlaşmazlığın askeri gerekler, askeri usul ve yöntem göz önüne alınarak çözümlenecek olması karşısında, dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğunun açık bulunduğu, buna göre, jandarma er olarak askerlik görevini yapmakta iken şehit olan kişinin kardeşi olan davacının ölüm olayı nedeniyle 3713 sayılı Yasa'nın ek 1. maddesi hükmünden yararlandırılmaması yönünde tesis edilen işlem, askeri hizmete ilişkin olduğu gibi asker kişiyi de ilgilendirdiğinden uyuşmazlığın çözümünde 1602 sayılı Yasa'nın 20. maddesi uyarınca Mahkemelerinin görevli olmayıp, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle askeri idari yargı yerinde dava açmıştır.ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ ÜÇÜNCÜ DAİRESİ; 7.2.2008 gün ve E:2008/154, K:2008/286

sayı ile, davacı vekili, 28.12.2007 tarihinde Kars Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi ve bu yolla 4.1.2008 tarihinde AYİM'de kayda geçen dilekçesinde özetle; davacının kardeşi Ahmet Okçuoğlu'nun 18.9.1996 tarihinde Şırnak/Uludere Ballı 5 inci Jandarma Sınır Taburu 2 nci Jandarma Sınır Bölük Komutanlığı emrinde askerlik görevini ifa ettiği sırada Tarık tepe ileri üs bölgesinde gözetleme ve dinleme görevini icra ederken mevziden uçuruma düşerek şehit olduğunu, davacının şehit kardeşinden dolayı İçişleri Bakanlığına başvurarak 3713 sayılı Kanunun EK-1

Page 63: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

maddesi gereğince kamu kurumlarında işe alınma talebinde bulunduğunu, ancak talebinin haksız yere reddedildiğini, halbuki benzer olaylara ilişkin Danıştay kararları bulunduğunu belirterek işe yerleştirilme talebinin reddine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava ettiği, dava dosyasının incelenmesinden; davacının kardeşi olan Ahmet Okçuoğlu'nun Şırnak Uludere Ballı 2 nci Jandarma Sınır Bölük Komutanlığı emrinde askerlik hizmetini yaparken 18.9.1996 günü saat 22.30 sıralarında Tarık Tepe ileri üs bölgesi, Role Tepenin batı yamacında gözetleme ve dinleme görevini icra ederken ayağının kayması sonucu uçuruma yuvarlanarak şehit olduğu, davacının 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun EK-1 nci maddesi gereğince şehit kardeşinden dolayı işe yerleştirilmesi için talepte bulunduğu, İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 20.1.2006 gün ve sayı: B. 050. PGM. 0. 07.0000/4093 sayılı yazısıyla, şehitlik olayının terör nedeni ve etkisiyle meydana gelmediği gerekçesiyle davacının talebinin reddedildiği, red işleminin 2.2.2006 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine işlemin iptali talebiyle açılan davada Ankara 2 nci İdare Mahkemesinin 26.10.2007 gün ve E.:2006/581, K.:2007/1972; sayılı kararıyla davanın çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek davanın görev yönünden reddine karar verildiği, bu kararın 3.12.2007 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 28.12.2007 tarihinde de iş bu davanın açıldığının anlaşıldığı, Anayasanın 157 nci maddesinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile askeri kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağının belirtildiği, Anayasanın belirtilen kuralına paralel düzenleme içeren 1602 sayılı Askeri Yüksek İdari Mahkemesi Kanununun 20 nci maddesinde de; Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini yapacağı, aynı maddede bu konunun uygulamasında asker kişiden maksadın Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar olduğunun belirtildiği, aynı Kanunun 21 nci maddesinde; 20 nci madde de belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı menfaati ihlal edilenler tarafından açılacak davaların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde çözümleneceği düzenlemesine yer verildiği, Kanunun 45/A maddesinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevine girmeyen davaların reddine karar verileceğinin belirtildiği, bu hükümler uyarınca Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin" bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği, idari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden "askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için ise, işlemin konusuna bakılması gerektiği eğer idari işlem asker gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise, bu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğunu kabul etmek gerektiği, daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemlerin; İdarenin bir asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemler olduğu, işlem, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durumun değişmediği, menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davaya Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde bakılması gerektiği, dava konusu uyuşmazlığın, İçişleri Bakanlığına yapılan iş müracaatının kabul görmemesiyle ilgili olduğu, davacının kardeşi Ahmet Okçuoğlu'nun askerlik görevini yaptığı sırada vefat ettiği ve asker kişi olduğu konusunda şüphe bulunmadığı, müteveffa Ahmet Okçuoğlu'nun kardeşi olan davacı, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun EK-1 ve Terör Eylemleri Nedeniyle Şehit ve Malûl Olanların Yakınlarının ve Çalışılabilecek Durumdaki Malûllerinin Kamu Kurum ve Kuruluşlarında İstihdamı Hakkındaki Yönetmeliğin 8 inci maddesinden istifade ederek İçişleri Bakanlığından iş talebinde bulunduğu, somut olayda davanın konusunu oluşturan idari işlem müteveffanın kardeşinin iş isteminin reddine ilişkin olup, doğrudan bu kardeşe yönelmiş bulunduğundan asker kişiyi ilgilendiren bir yönü olmadığı gibi, söz konusu idari işlemin tesisinde asker kişinin yetenekleri, askeri görev yerinin özellikleri, askeri yeterlilik ve yetenekleri göz önüne alınmamış olduğundan iş talebinin reddi işleminin askerlik hizmetine ilişkin olduğunu söyleyebilmenin de mümkün olmadığı, burada dava karara bağlanırken idari işlemin ilişkili olduğu kişilerin asker kişi olup olmamasının bir önemi olmadığı gibi, davanın çözümünde askerlik mesleğinin özelliklerinin bilinmesinin de bir faydasının olmayacağının değerlendirildiği, bu sebeplerle askeri hizmetin genel idari ölçütlerden farklı yapısı ve bu sebeple askeri hizmete ilişkin işlemlerin uzman bir kurul tarafından denetlenmesi ihtiyacından dolayı kurulan AYİM'de davaya konu işlemin çözümlenmesinin mümkün görülmediği, uyuşmazlığın genel idari yargıda çözümlenmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; genel idari ve askeri idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, askeri idari yargı dosyasının davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

Page 64: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde askeri idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU ile AYİM Savcısı Murat GÜNDOĞAN’ın davada askeri idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1 inci maddesi gereğince şehit kardeşi olması nedeniyle iş talebinde bulunması üzerine kardeşinin şehitlik olayı, terör nedeni ve etkisiyle meydana gelmediğinden, iş hakkından yararlanmasına imkan bulunmadığı yolunda davalı idarece tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinin birinci fıkrasında, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” denilmiştir.

Buna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

İdari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden “askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise, bu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemler; idarenin bir asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemlerdir. İşlem, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durum değişmemekte menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde görülmesi gerekmektedir.

Gerek Anayasa’da gerekse 1602 sayılı Yasa’da öngörülen düzenlemeye göre, askeri hizmete ilişkin bir idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi koşulunu da taşıması halinde, bu asker kişinin dul ve yetimlerine yansıyan hak doğurucu uyuşmazlıklara AYİM’de bakılacağında duraksamaya yer olmayıp, davacının her halde asker kişi olması gerektiği yolunda açık bir kural bulunmamaktadır.

Nitekim, bir asker kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı olmayan ve mirasçılarına intikali olanaklı bulunan şehit dul ve yetim aylığı gibi hakların elde edilmesine yönelik bulunan ve idarece bu asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak tesis edilen işlemlerde “asker kişiyi ilgilendirme” koşulunun gerçekleştiği; bu nedenle, asker kişinin desteğinden yoksun kalan aile bireyleri veya kanuni ya da akdi halefi tarafından açılan iptal davalarının görüm ve çözümünde AYİM’in görevli olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yerleşik kararları ile kabul görmüş bulunmaktadır.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrasında(Değişik birinci fıkra: 15/7/2003-4928/20 md.), “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir” ve olay tarihinde yürürlükte bulunan ek 1. maddesinde(Ek: 13/11/1995 - 4131/3 md.), “A) Genel, katma ve özel bütçeli kurum ve kuruluşlarla mahalli idareler ve sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan her nevi teşebbüs veya bağlı ortaklıklar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memur kadroları ile sözleşmeli personel ve sürekli işçi kadrolarının % 0.5`ini, bu Kanunun 1 inci maddesinde yazılı terör eylemleri nedeni ve etkisiyle;

a) Şehit olan veya çalışamayacak derecede malul olan kamu görevlileri ile er ve erbaşların varsa eşlerinin, yoksa çocuklarından birisinin, çocukları da yoksa kardeşlerinden birisinin veya,

b) Malul olup da çalışabilir durumda olanların, istihdamı için ayırmak ve bu fıkra hükümleri çerçevesinde belirlenecek kişileri işe almak veya atamak zorundadırlar.

İçişleri Bakanlığı, yukarıdaki fıkra kapsamına giren kişileri tespit etmek, bunlardan bir işe girmek için istekli olanların nitelikleri ile iş gereklerini gözönüne almak suretiyle, işe alınmaları veya atamalarının yapılması için, durumlarına uygun kadrosu mevcut olan kamu kurum ve kuruluşlarına bildirmekle görevlidir. Bu kişilerin işe

Page 65: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

alınmaları veya atanmaları sırasında açıktan atama izni alınması gerekmez. Ancak, ilgililerin sınav hariç olmak üzere, kadro veya işin gerektirdiği nitelik, özellik ve şartları taşımaları zorunludur.

Şehit yakınları ile çalışabilir durumda olan mamullerin istihdamında takip edilecek usul ve esaslar; Maliye, Milli Savunma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları ile Devlet Personel Başkanlığı ve İş ve İşçi Bulma Kurumunun görüşleri alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığınca üç ay içerisinde çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir…” hükmü yer almıştır.

Bu duruma göre, yapılan başvuru üzerine davalı idarece, davacının kardeşi olan asker kişinin ölüm olayının; 3713 sayılı Kanun kapsamında, terör eylemlerine muhatap kalınması sebebiyle meydana gelip gelmediği incelenirken ve bu işlemin yargısal denetimi sırasında, asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılacak olması karşısında, olayda idari işlemin askeri hizmete ilişkin olduğunun kabulü gerekir.

Öte yandan, davacı asker kişi değil ise de, şehit kardeşi olmasından dolayı 3713 sayılı Yasa’nın ek 1. maddesinden yararlanmak istemesi ve bu talep değerlendirilirken kardeşinin şehitlik olayının terör nedeni ve etkisiyle meydana gelip gelmediğinin gözönünde bulundurulması karşısında, davacının iş talebinin reddine ilişkin işlemin asker kişiyi ilgilendirdiğinin kabulü gerekmektedir.

Belirtilen durumlara göre ve olayda Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen, idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümü Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevine girmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Askeri

Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesi’nin 7.2.2008 gün ve E:2008/154, K:2008/286 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/191 KARAR NO : 2009/169KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : İdari usul ve esaslara göre idarece değerlendirilmesi gereken bir konuda açılan tespit davasına bakılıp bakılamayacağının takdirinde İDARİ YARGI YERİNİN görevli olduğu hk.

K A R A R

Davacı : H. G.Vekili : Av. Ş. O.Davalı : Esnaf ve Sanatkarlar Odası Erdek - Balıkesir

O L A Y : Davacı, 507 sayılı Kanuna göre kurulmuş Erdek Esnaf ve Sanatkarlar Derneğine (Odasına), Yönetim Kurulunun 04.07.1984 tarih ve 47 sayılı kararı ile 1336 sicil numarasıyla ve 22.06.1984 tarihi itibariyle üye kaydedilmiş, daha sonra 02.09.1984 tarih ve 49 sayılı Yönetim Kurulu kararı ile üyelikten çıkartılmıştır.

Davacı, sahte imzalı bir dilekçeyle istifa etmiş gibi gösterilerek üyelikten çıkarıldığını ileri sürerek, üyelikten çıkarma kararının iptali ile halen davalı Derneğe üye olduğunun ve üyeliğinin devam ettiğinin tespitine karar verilmesi istemiyle dava açmış; Erdek Asliye Hukuk Mahkemesince, 30.03.2004 gün ve E:2003/113, K2004/74 sayı ile işin esası incelenerek dava reddedilmiş; kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 01.11.2004 gün ve E:2004/11565, K:2004/12734 sayılı ilamı ile “Dernek üyeliğinden çıkarma hakkında son kararı verme görevi genel kurula aittir. (TMK.80/1) Olayda iptali istenen karar genel kurula ait değildir. Sonucu itibariyle doğru olan hükmün bu nedenle onanmasına” karar verilmiştir.

Davacı, Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinin gerekçeli kararı yazılıp tarafına tebliğ edilmeden önce, kısa karara dayanarak, 31.03.2004 tarih ve 06633 yevmiye numaralı Üsküdar 1.Noterliğinden Erdek Esnaf ve Sanatkarlar Odasına gönderilen ihtar ile dernek(oda) üyeliğinden çıkartma kararına itiraz ettiğini, yapılacak ilk genel kurul tarihinin tarafına bildirilmesini, itirazının Genel Kurulda görüşülüp karara bağlanması için gündem maddesi oluşturulmasını istemiştir. Davalı Oda tarafından gönderilen 27.01.2005 tarih ve 10 sayılı cevabi yazıda; Genel Kurulun 01.01.2006 ile 31.03.2006 tarihleri arasında Yönetim Kurulunun belirleyeceği bir tarihte yapılacağı, üyelik kaydının silinmesi yetkisinin Genel Kurula ait olduğu fakat odalarında üyelik nitelikleri ile üyelik niteliğinin kaybının

Page 66: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

507 sayılı Kanunun 8. ve 9. maddelerinde belirtildiği, yönetim kurulunun vereceği karara istinaden üyeliğin sona ereceği, üyelik niteliğinin kaybı veya silinmesinin genel kurulun görev ve yetkilerinde yer almadığı ve ayrıca genel kurulun olağan toplantı gündeminin de 507 sayılı Kanunun 18.maddesinde belirtildiği, gündeme başkaca madde eklenmesi için genel kurul toplantısında hazır bulunan üyelerin yirmide birinin yazılı isteğinin gerekli olduğu ifade edilmiştir.

Bunun üzerine Davacı vekili; müvekkilinin ihraç kararına karşı itirazlarının genel kurulda karara bağlanması ve bu kararın aleyhlerine olması halinde, açacakları iptal davasının sonuçlanıp kesinleşmesine kadar üyelik ve üyelikten doğan haklarını kullanma hakkının devam ettiğini; bu hususta dernek(oda) ile aralarında yaşanan anlaşmazlığın, muarazanın önlenmesini istemek zorunda kaldıklarını belirterek; oda üyeliğinin devam ettiğinin tespiti ve muarazanın men’i istemiyle 22.12.2004 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Erdek Asliye Hukuk Mahkemesi; 05.04.2005 tarih, E:2005/1, K:2005/117 sayı ile, davanın kabulü ile "Davalı Erdek Esnaf ve Sanatkarlar Odası Derneği Yönetim Kurulu'nun davacı hakkında dernekten çıkarma kararının, MK.nun 80/1 maddesi gereğince dernek genel kurulunda görüşülüp karara bağlanması ve bu karara karşı yargı yoluna başvurulması halinde karar kesinleşinceye kadar davacının üyeliğinin devam ettiğinin TESPİTİNE, davalı dernek ile arasında çıkan muarazanın ÖNLENMESİNE'' karar vermiş; bu karar davalı tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin, 13.10.2006 tarih ve E:2005/11886, K:2006/10831 sayılı ilamı ile görev yönünden bozulmuş, buna karşı davacı vekilinin karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 15.03.2007 tarih ve E:2007/1944, K:2007/3368 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.

ERDEK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 05.6.2007 gün ve E:2007/84, K:2007/131 sayı ile, davacı vekilinin dilekçesini özetledikten sonra; Davalı Oda Başkanlığının dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde, davacının dernek üyeliğinden çıkarılma yetkisinin yönetim kurulunun görevi içerisine girdiğini, davacının alınan karar ile üyeliğinin son bulduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiş olduğu; Mahkemelerince yapılan yargılama neticesinde, davacının davasının kabulü ile davalı Oda/Dernek Yönetim Kurulu’nun davacı hakkında dernekten çıkarma kararının M.K.nun 80/1 maddesi gereğince Dernek Genel Kurulunda görüşülüp karara bağlanması ve bu karara karşı yargı yoluna başvurulması halinde bu karar kesinleşinceye kadar davacının üyeliğinin devam ettiğinin Tespitine, davalı dernek ile davacı arasında çıkan muarazanın önlenmesine karar verildiğini, verilen kararın davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine,Yargıtay 4.Hukuk Dairesi'nin ilamı ile, Anayasanın 135.maddesine göre, meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliğinde bulunduğu, aynı düzenlemenin 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Yasası’nın 1. maddesinde de yer aldığını, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 24.04.1980 gün ve 1980/7-7 sayılı kararına göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yönetsel yapı içinde bulunan ve kamu hizmeti gören idari birimler olduğunu, odalara karşı kayıt işlemlerinin ise idari bir işlem niteliği taşıdığını, somut olayda kamu kurumu niteliğinde olan davalıya husumet yönetilerek, kurumun yönetim kurulu tarafından alınmış idari nitelikte olan üyelikten çıkarma kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, bu işlemin iptali amaçlandığına göre talep ve işlemin idari nitelik taşıdığının kabul edilmesi gerektiğini ve bu durumda uyuşmazlığın idari yargı yerinde görülmesi ve bu sebeple dava dilekçesin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olmasının bozma nedeni olacağı belirtilerek, Mahkemeleri kararının bozularak iade edilmiş olduğunu, dosya yeni bir esas alınmak suretiyle usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyularak, Mahkemelerinin davaya bakmakta görevsizliğine ilişkin hükmün kurulmasının uygun görüldüğü gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu defa, müvekkilinin üyeliğinin ve üyelikten doğan haklarını kullanmak hakkının aleyhine haksız olarak verilen çıkarma kararına karşı yapılan itirazların, ilgili Mahkemesine açılacak iptal kararı da dahil, sonuçlanıp kesinleşinceye kadar devam ettiğinin tespiti ve üyelikten doğan haklarını kullanmasına yönelik engellemelerin giderilmesi, aralarındaki muarazanın önlenmesine karar verilmesi istemiyle 25.7.2007 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

BALIKESİR İDARE MAHKEMESİ; 09.1.2008 gün ve E:2008/37, K:2008/18 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinde sayılan idari dava türlerinin, idari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ile İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları olduğunun hükme bağlanmış olduğu, anılan Yasanın 2/1-C maddesine göre de genel hizmetlerden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaların görüm ve çözümünün idari yargı yerlerine ait bulunduğu; dolayısıyla, idare mahkemesinin bir iptal davasına bakabilmesi için ya idarenin idare hukuku alanında tesis etmiş olduğu bir idari işlem bulunmalı ya da bir idari sözleşmenin mevcut olmasının gerektiği; dosyanın incelenmesinden, davacının oda kaydının 02.09.1984 gün ve 49 sayılı karar ile silindiği, kararın iptali ve dernek üyesi olduğunun tespiti istemiyle Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davanın da anılan mahkemenin 30.03.2004 gün ve E:2003/113, K2004/74 sayılı kararıyla reddedildiği ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.11.2004 gün ve E:2004/11565 K:2004/12734 sayılı kararıyla gerekçeli olarak onandığı, bunun üzerine davacının oda üyeliğinin devam ettiğinin tespiti ve muarazanın men'i istemiyle Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtığı, bu davanın anılan mahkemenin 05.04.2005 gün ve E:2005/l, K2005/117 sayılı kararıyla kabulüne karar verildiği ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13.10.2006 tarih ve E:2005/11886, K2006/10831 sayılı kararıyla, Yönetim Kurulu tarafından alınmış idari nitelikte olan üyelikten çıkarma kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bu işlemin iptali amaçlandığından, talep ve işlemin idari nitelik

Page 67: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

taşıdığının kabul edilmesi, bu bağlamda uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği nedeniyle kararın bozulduğu, bunun üzerine anılan Mahkemenin 05.06.2007 tarih ve E:2007/84. K:2007/131 sayılı kararıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin bozma kararına uyularak görevsizlik kararı verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı; uyuşmazlığa konu olayda, üyelikten çıkarma kararının değil, bu karara karşı adli yargı yerinde açılan ve kesinleşen karar üzerine üyeliğinin devam ettiğinin ve çıkarma kararına karşı yapılan itiraz üzerine açılacak iptal davası sonuçlanıp kesinleşinceye kadar üyelikten doğan haklarını kullanabileceğinin tespiti ile üyelik haklarını kullanmasına yönelik engellemelerin ve muarazanın giderilmesinin istenilmekte olduğunun anlaşıldığı; bu duruma göre, olayda iptal davasına konu edilebilecek bir idari işlem bulunmaması ve istemin adli yargı yerince verilen kararla ilgili ve kararın uygulanmasına yönelik olması karşısında, uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle; 2577 sayılı Yasa'nın 14/3-a ve 15/1-a maddeleri uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 06.07.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyasının Başkanlık yazısı üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının oda üyeliğinin, üyelikten çıkarma kararına karşı yapılan itiraz sonucu açılacak iptal davası sonuçlanıncaya kadar devam ettiğinin tespiti ile üyelikten doğan haklarını kullanmasına yönelik engellemelerin giderilmesi ve oda ile aralarındaki muarazanın önlenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Görev uyuşmazlığının çözümü için öncelikle, tespit davasının hukukumuzdaki yerinin incelenmesi gerekli bulunmaktadır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda tespit davasını düzenleyen açık ve genel bir hükme yer verilmemekteyse de, doktrinde ve yerleşik yargısal içtihatlarla, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanması için tespit davası açılabileceği kabul edilmiş bulunmakta; tespit davasının esasının incelenebilmesi için de, genel dava koşullarının yanı sıra, dava konusunun bir hukuki ilişki olması ve bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının öncelikle saptanmasında hukuki yarar bulunması koşulları aranmaktadır. Buna göre, özel hukuk alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin saptanması için adli yargı yerinde müstakil olarak bir tespit davası açılabilmesi olanaklı bulunmaktadır.

Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “ İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında, idari dava türleri: iptal, tam yargı ve genel hizmetlerden birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmış olup, tespit davası şeklinde bir dava türüne idari yargıda yer verilmemiştir. Anılan Yasanın “ İdari Davalarda Delillerin Tespiti” başlıklı 58/1. maddesi “Taraflar, idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkin delillerin tespitini ancak davaya bakan Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinden isteyebilir.” hükmünü taşımakta olup, idari yargıda, ancak açılmış bir idari dava ile ilgili bulunan “ delillerin tespiti” nin istenilmesine olanak bulunmaktadır. Buna göre, idari dava türleri arasında sayılmayan tespit davasının, yorum yoluyla idari yargının görevine müstakil bir dava olarak dahil edilmesine hukuken olanak bulunmadığından, idari yargı yerinde, idare hukuku alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin varlığının ancak açılmış bulunan bir idari davaya bağlı olarak delil tespiti kapsamında saptanabileceği açıktır.

Belirtilen yasal durum karşısında, tespit davasına konu olabilecek hukuki ilişkinin özel hukuk alanını ilgilendirmesi gerektiği ve bir eda davasının öncüsü durumunda olan tespit davasının adli yargı yerinin görevine girdiği ortaya çıkmaktadır. Ancak, adli yargıda açılacak bir eda davasında hiçbir zaman kullanılmayacağının, buna karşılık idari bir işlem tesisi istemiyle bir idari makama veya idari yargıda açılacak bir davada idare mahkemesine ibraz edilmek ve bu makam veya mahkemeyi hukuken bağlayacak nitelikte belge elde etmek amacıyla açıldığının anlaşılması halinde tespit davası adli yargıda görülemeyecek ve görev yönünden reddi gerekecektir. Bu durumdaki tespit davasının idare hukuku kurallarına göre çözümlenmesi gerekmekteyse de, müstakil bir dava olarak açılması halinde idari yargı yerince, idari yargıda böyle bir dava türü olmadığı ve ancak bir idari dava açıldıktan sonra bu davaya ilişkin delil tespiti kapsamında incelenebileceği noktasından reddedilmesi uygun olacaktır.

Bu açıklamalara göre tespit isteminin konusu incelendiğinde: Davacının oda üyeliği ve üyelikten çıkarılma işleminde 507 Sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Kanunu

hükümleri uygulanmış olmasına karşın; 21.6.2005 tarih, 25852 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7.6.2005 tarih, 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 76. maddesi hükmü ile 507 Sayılı

Page 68: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Kanun yürürlükten kaldırılmış, diğer kanunlarda, 507 Sayılı Kanuna yapılmış olan atıfların bu kanuna yapılmış sayılacağı kurala bağlanmıştır.

İncelenen olayda; 507 Sayılı Yasa yürürlükten kaldırıldığına göre, görev uyuşmazlığının, 5362 sayılı Yasaya istinaden çözümlenmesi gerekmektedir.

(Mülga) 507 Sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Kanununun 1. maddesinde, Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Derneklerinin, kamu kurumu niteliğinde tüzelkişiliğe sahip meslek kuruluşları olduğu belirtilmiş; 7.6.2005 tarih ve 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşlar Kanunu’nun 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı; esnaf ve sanatkârlar ile bunların yanlarında çalışanların meslekî ve teknik ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlerine uygun olarak gelişmelerini ve meslekî eğitimlerini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak, meslek disiplini ve ahlâkını korumak ve bu maksatla kurulan tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğindeki esnaf ve sanatkârlar odaları ile bu odaların üst kuruluşu olan birlik, federasyon ve Konfederasyonun çalışma usûl ve esaslarını düzenlemektir.” denilmiş; Yasanın 7. maddesinde, oda üyeliği için hangi şartların aranacağı; 8.maddesinde, belirtilen durumlarda üyenin oda kaydının silinmesine yönetim kurulu tarafından karar verileceği hususuna, 9. ve devamı maddelerinde ise, oda’ların organları, görev ve yetkilerinin neler olduğuna yer verilmiştir.

Dava, Davacının, davalı Esnaf ve Sanatkarlar Odası Yönetim Kurulunca verilen üyelikten çıkartma kararının yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, üyelikten çıkarma kararına karşı yapılan itiraz sonucu ilgili Mahkemesine açılacak iptal davası sonuçlanıp kesinleşinceye kadar üyeliğinin devam ettiğinin tespiti ile üyelikten doğan haklarını kullanmasına yönelik engellemelerin giderilmesi, oda ile aralarındaki muarazanın önlenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasanın 135. maddesinin birinci fıkrasında, “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.” denilmiş; 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşlar Kanununun 1. maddesinde de esnaf ve sanatkârlar odalarının, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde olduğu belirtilmiştir.

Düzenlemelere göre, idari yapı içinde, kamu hizmeti gören bir birim olan oda’lara kayıt işlemlerinin ise idari işlem niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır.

Olayda kamu kurumu niteliğinde olan davalıya husumet yöneltilerek, kurumun yönetim kurulu tarafından alınmış idari nitelikte olan üyelikten çıkartma kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, bu işlemin iptali amaçlandığına göre talep ve işlemin idari nitelik taşıdığını kabul etmek gerekmektedir.

Açılan davanın ileride açılması düşünülen eda davasının öncüsü niteliğinde özel hukuk ilişkisinin tespitine ilişkin bulunmadığı; yukarıda açıklandığı gibi, belirtilen idari usuller çerçevesinde idarece değerlendirilmesi gereken bir tespitin yapılması istemiyle müstakil açılan tespit davasına bakılıp bakılamayacağı hususunun, idari yargının görev alanı içinde olduğu açıktır.

Açıklanan nedenlerle İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Balıkesir İdare Mahkemesi’nin 09.1.2008 gün ve E:2008/37, K:2008/18 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 06.07.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/205 KARAR NO : 2009/170KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı Aykome Müdürlüğünce, Bildirimsiz, Ruhsatsız ve Ruhsatlı İşlemlere Ait Cezai Müeyyideler Uygulama Yönetmeliği uyarınca verilen idari para cezasına karşı açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : S.S. Binsesin İşçi Yapı KooperatifiVekilleri : Av. Ş. T. U., Av. E. B.

Page 69: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Davalı : Ankara Büyükşehir Belediye BaşkanlığıVekili : Av. M. U.

O L A Y : Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı Aykome Müdürlüğünce, davacı kooperatif adına düzenlenmiş 13.7.2005 tarih, …/1448 sayılı tebliğname ile; ruhsatsız kazı çalışması yapılarak ve 16.75 m2 asfalt ile 3 adet bordür taşı tahrip edildiğinin tespit edildiği, Aykome Yönetmeliğinin 1.maddesi gereğince hesaplanan ceza bedelinin 1.523,97- YTL olduğu, anılan para cezasının 30 gün içinde ödenmesi ve kazı ruhsatı alınması gerektiği, aksi halde yasal yollara başvurulacağı ve aboneliğin iptali için gerekli işlemlerin başlatılacağı bildirilmiştir.

Davacı vekili, müvekkili kooperatif adına tahakkuk ettirilen 1.523,97.- YTL tutarındaki cezanın iptali istemiyle, 15.8.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 11. İDARE MAHKEMESİ; 22.8.2005 gün ve E:2005/1553, K:2005/1195 sayı ile, davanın, davacının, ruhsatsız kazı çalışması yapıldığından bahisle adına tahakkuk ettirilen 1.523,97.- YTL idari para cezasının iptali istemiyle açıldığı; 2576 sayılı Kanun’un “İdare Mahkemelerinin Görevleri” başlığını taşıyan 5. maddesi ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, idari yargının görev alanının idari işlem ve eylemler ile genel hizmetlerden birinin yürütülmesi için yapılan idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklardan doğan davalara bakmakla sınırlı olduğunun hükme bağlandığı; 2577 sayılı Yasanın 14. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde; dava dilekçelerinin görev ve yetki yönünden ilk incelemeye tabi tutulacağı, 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde ise; adli ve idari yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükmüne; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, “ İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararı kesinleşir.” hükmüne yer verildiği; diğer taraftan 5326 sayılı Kanunun 2. maddesinde, kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı ve bu bağlamda idari yaptırıma bağlanmış olan 3285 sayılı Kanunu’nun ihlali halinde Kabahatler Kanunu’na göre bir kabahatin işlemiş olacağının açık bulunduğu; bu durumda uyuşmazlığın, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren Kabahatler Kanunu çerçevesinde verilmiş olan idari para cezasından kaynaklanmakta olduğu ve 5326 sayılı Kanun’un 27. maddesinin 1. fıkrası uyarınca iş bu davanın görüm ve çözümünde görevli mahkemenin, Sulh Ceza Mahkemesi olduğu gerekçesiyle, davanın; 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca görev yönünden REDDİNE, karar vermiş; bu karar, karara itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.ANKARA 2. SULH CEZA MAHKEMESİ; 25.4.2006 gün ve E:2005/19, K:2005/19 sayı ile, Kabahatler

Kanunu 1. kısmında yer alan Genel Hükümler başlığı altında 4 bölümden meydan gelen yasanın 3. maddesindeki, bu kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır, amir hükmü karşısında Kabahatler Kanununun Genel Hükümleri başlığı altında 4. bölümde yer alan 27. maddesindeki idari yaptırım kararına karşı Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurulabilir hükmünün Kabahatler Yasası’nın Genel Hükümleri içerisinde yer aldığının yasadan belli olduğu; Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararla, Kabahatler Yasası’nın 3. maddesini iptal ederek yasama organına yasal düzenleme yapması konusunda süre verdiği, haricen öğrenildikten sonra yapılan değerlendirmeye Kabahatler Kanunu’nun Genel Hükümleri başlığı altında yer alan 3. maddede bu kanunun genel hükümler diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır hükmünün de iptal edildiği gerçeği karşısında; özel yasalardan idari yaptırım kararına karşı idare mahkemesini görevli kılan yasa hükümlerinin herhangi bir yasaca iptal edilmemesi halinde halen yürürlükte oldukları ve dolayısıyla özel yasalardaki idari yaptırım kararına karşı başvuru yolunun İdare Mahkemesi’nin gösterilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nin de Kabahatler Yasası’nın 3. maddesini iptal etmesi karşısında yeniden yapılan değerlendirme sonucunda; davaya konu idari para cezasının, İmar Yasası’na aykırılıktan dolayı davalı belediyece verilmiş olduğu, bilindiği gibi 2001 yılında Anayasa Mahkemesi’nce İmar Yasası’na aykırılıktan dolayı verilen idari para cezalarına karşı başvuru yolunun sulh Ceza Mahkemesi olduğunu gösteren hükmün iptal edilmesi karşısında ve Anayasa Mahkemesi’nde açıkça başvuru yolu olarak idari para cezalarına karşı idare mahkemesini görevli kılan kararı karşısında, mahkemelerinin görevsizliğine karar verilmesi hususunda kanaat oluştuğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 06.07.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin

Page 70: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, ekinde idari yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Aykome Yönetmeliğinin 1.maddesi uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

Adli yargı yerince, işlemin dayanağının ve encümen kararı bulunup bulunmadığının sorulması üzerine davalı idarece verilen cevapta; söz konusu cezai müeyyidenin 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 8. maddesi ile 5272 sayılı Belediye Kanununun 18. maddesine göre hazırlanarak 15.3.2005 tarih ve 645 karar numarası ile Ankara Büyükşehir Belediye Meclisince onaylanan Aykome (Altyapı Koordinasyon Merkezi)/Bildirimsiz, Ruhsatsız ve Ruhsatlı İşlemlere Ait Cezai Müeyyideler Uygulama Yönetmeliğine göre işleme tabi tutulmuş olduğundan Encümen kararının bulunmadığı bildirilmiştir.

Aykome /Bildirimsiz, Ruhsatsız ve Ruhsatlı İşlemlere Ait Cezai Müeyyideler Uygulama Yönetmeliğinin 1. maddesinde; “Kamu Kurum ve kuruluşları ile özel ve tüzel kişiler altyapı tesisi açım ruhsatı almadan kazı yapamazlar. Ruhsatsız kazı yapılması halinde Belediye Meclisince kabul edilen uygulama yılı zemin tahrip ücretlerine ilaveten; Bayındırlık Bakanlığı birim fiyat cetveli ve T.C Karayolları bir önceki yıl birim fiyat tarifeleriyle oluşturulan zemin imalat bedellerine ait bedele bir önceki yıl sonu Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) oranının ilavesiyle oluşturulan bedel uygulama yılı zemin tahrip bedelidir, bu bedele % 25 denetim, keşif, proje ve onarım masrafı + 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre yılı için belirlenen yeniden değerleme oranının çarpımı ile hesaplanan bildirimsiz zemin tahrip bedelinin ilavesiyle belirlenen fiyatı ayrıca öderler. Ödeme bildiriminden itibaren 30 gün içerisinde ödenmeyen ruhsat bedeli ve bildirimsiz zemin tahrip bedeli, yasal faiziyle birlikte ilgilisinden tahsil edilir.” denilmiştir.

Yönetmeliğin dayanağını oluşturan Yasalardan, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun “Alt Yapı Hizmetleri” başlıklı 8. maddesinde, “Büyükşehir içindeki alt yapı hizmetlerinin koordinasyon içinde yürütülmesi amacıyla büyükşehir belediye başkanı ya da görevlendirdiği kişinin başkanlığında, yönetmelikle belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşların temsilcilerinin katılacağı alt yapı koordinasyon merkezi kurulur. Büyükşehir ilçe ve ilk kademe belediye başkanları kendi belediyesini ilgilendiren konuların görüşülmesinde koordinasyon merkezlerine üye olarak katılırlar. Alt yapı koordinasyon merkezi toplantılarına ayrıca gündemdeki konularla ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının (oda üst kuruluşu bulunan yerlerde üst kuruluşun) temsilcileri de davet edilerek görüşleri alınır.

Alt yapı koordinasyon merkezi, kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar tarafından büyükşehir içinde yapılacak alt yapı yatırımları için kalkınma plânı ve yıllık programlara uygun olarak yapılacak taslak programları birleştirerek kesin program hâline getirir. Bu amaçla, kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar alt yapı koordinasyon merkezinin isteyeceği coğrafî bilgi sistemleri dâhil her türlü bilgi ve belgeyi vermek zorundadırlar. Kesin programlarda birden fazla kamu kurum ve kuruluşu tarafından aynı anda yapılması gerekenler ortak programa alınır. Ortak programa alınan alt yapı hizmetleri için belediye ve diğer bütün kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerine konulan ödenekler, alt yapı koordinasyon merkezi bünyesinde oluşturulacak alt yapı yatırım hesabına aktarılır.

Ortak programa alınan hizmetler için kamu kurum ve kuruluş bütçelerinde yeterli ödeneğin bulunmadığının bildirilmesi durumunda, büyükşehir belediyesi veya ilgisine göre bağlı kuruluş bütçelerinden bu hizmetler için kaynak ayrılabilir. Kamu kurum ve kuruluşları alt yapı ortak yatırım hizmetleri için harcanan miktarda ödeneği, yeniden değerleme oranını da dikkate alarak ertesi yıl bütçesinde ayırır. Ayrılan bu ödenek belediye veya ilgili bağlı kuruluşunun hesabına aktarılır. Bu bedel ödenmeden ilgili kamu kurum veya kuruluşu, büyükşehir belediyesi sınırlarında yeni bir yatırım yapamaz.

Ortak programa alınmayan yatırımlar için bakanlıklar, ilgili belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşları alt yapı koordinasyon merkezi tarafından belirlenen programa göre harcamalarını kendi bütçelerinden yaparlar.

Koordinasyon merkezleri tarafından alınan ortak yatırım ve toplu taşımayla ilgili kararlar, belediye ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgililer için bağlayıcıdır.

Alt yapı koordinasyon merkezinin çalışma esas ve usulleri ile bu kurullara katılacak kamu kurum ve kuruluş temsilcileri, İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. İçişleri Bakanlığı, çıkarılacak bu yönetmeliğin, alt yapı yatırım hesabının kullanılması ve ödenek tahsisi ve aktarmasına ilişkin kısımları hakkında, Maliye Bakanlığı ve Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığının görüşünü alır.” Hükmüne yer verilmiş; diğer dayanak

Page 71: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

olarak gösterilen 5272 sayılı (Mülga)Belediye Kanununun, 18.maddesinin m) bendinde, “Belediye tarafından çıkarılacak yönetmelikleri kabul etmek” Belediye meclisinin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 8. maddesi ile (Mülga)5272 sayılı Belediye Kanununun 18. maddesine göre hazırlanarak 15.3.2005 tarih ve 645 karar numarası ile Ankara Büyükşehir Belediye Meclisince onaylanan Aykome (Altyapı Koordinasyon Merkezi)/Bildirimsiz, Ruhsatsız ve Ruhsatlı İşlemlere Ait Cezai Müeyyideler Uygulama Yönetmeliği uyarınca verilecek para cezalarına itirazda görevli yargı yerini belirleyen bir hükme, gerek Yönetmelikte gerekse anılan Kanunlarda yer verilmemiştir.

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.

Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde" (1) Bu Kanunun;

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır" denilmiştir.19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idari yaptırım

kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, Aykome/Bildirimsiz, Ruhsatsız ve Ruhsatlı İşlemlere Ait Cezai Müeyyideler Uygulama Yönetmeliği’ne göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümüne ilişkin ilgili yasalarda hüküm bulunmaması nedeniyle 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinin değişik 1. bendi uyarınca 27. maddeye göre adli yargının görevli olduğu kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 25.4.2006 gün ve E:2005/19, K:2005/19 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 06.07.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/206

Page 72: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

KARAR NO : 2009/171KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Hazine zararına neden olduğundan bahisle davacıdan Hazine zararının istenilmesine ilişkin Malmüdürlüğü işleminin; yetkisiz olarak, idari işleyişe aykırı tesis edildiği ileri sürülerek iptali istemiyle açılan davanın, GENEL İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : D. Ç.Vekili : Av. G. T., Av. B. T.Davalı : Tunceli Valiliği (Mazgirt Mal Müdürlüğü’ne izafeten)

O L A Y : Tunceli-Mazgirt’te askeri görevi esnasında şoförü bulunduğu aracın kaza yapması üzerine, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu 2 kişinin ölümüne, birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet ve hizmette tekasülle harp malzemesinin mühimce hasarına sebebiyet vermek suçundan davacı hakkında dava açılmış; K.K.K. 8.Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi; 30.12.1999 gün ve E:1999/1293, K:1999/789 sayılı kararı ile, sanığın dava konusu araç kazasından sonra askerliğe elverişsiz hale geldiği ve askeri mahkemede yargılanmasını gerektiren ilginin kesildiğinden bahisle GÖREVSİZLİK ve TCK'nun 455/2. maddesi uyarınca yargılanabilmesi amacıyla dosyanın Tunceli-Mazgirt Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine ayrıca; olayda meydana gelen hazine zararının takibinin yapılabilmesi için ilgili belgelerin birer suretinin çıkarılarak kararın kesinleşmesini takiben Tunceli/Mazgirt Mal Müdürlüğüne gönderilmek üzere 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı'na TEVDİİNE karar vermiştir.

[Verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Mazgirt Asliye Ceza Mahkemesi'nce; 18.09.2001 gün ve E:2000/9, K:2001/56 sayı ile, trafik kazasının gerçekleşmesinde vasıtanın ön lastiğinin patlaması neticesi yoldan çıktığı, vasıtanın sol ön lastiğinin patlaması olayının sonuç üzerinde 8/8 oranında etkili olduğu, sanık D. Ç.'in olayda kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir.]

01.05.2000 tarihinde kararın kesinleşmesi üzerine; 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi; Mazgirt/Tunceli Mal Müdürlüğü'ne yazdığı 01.05.2000 tarih, 1999/1293 Esas sayılı müzekkere ile, “Tedbirsizlik, dikkatsizlik sonucu iki kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak ve hizmette tekasülle harp malzemesinin mühimce hasarına sebebiyet vermek suçundan hakkında kamu davası açılan sanık D. Ç.’in yapılan yargılaması sonucunda MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİNE, meydana gelen 3.029.922.122. –TL. hazine zararının SAKLI TUTULMASINA karar verilmiş olup, dosya sureti Ek’te gönderilmiştir. Alındığının mahkememize bildirilmesini rica ederim.” denilmiş ve dosya suretini göndermiştir.

Müzekkerenin alınmasından sonra Tunceli Valiliği/Mazgirt Mal Müdürlüğü, 29.06.2001 tarih, B.07.4.DEF. 4.62. 35. 00/ 162 sayı ile, Kocasinan/Kayseri Malmüdürlüğüne hitaben, “ İlçeniz nüfusuna kayıtlı bulunan Süleyman oğlu 1978 doğumlu D. Ç. adına Elazığ 8 nci Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince verilen 3.029.930.000. TL. hazine zararı kişi borçları hesabına alınmış olup, faiziyle birlikte ilgiliden tahsil edilerek buna ilişkin Saymanlıklar Arası İşlem Fişinin Saymanlığımıza gönderilmesini Arz ederim.” konulu işlemi tesis etmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, trafik kazasında, Adli Tıp raporları ve Mahkeme kararı ile kusursuzluğu sabit olan müvekkili hakkında hizmette tekasül sebebiyle hazine zararının ödettirilmesi kararının hukuka aykırı olduğunu, müvekkiline bu suçlama ile ilgili hiçbir aşamada savunma hakkı tanınmadığını; Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu m.16’ya göre; "İstirdat ve tazminat davalarında yetki: Madde 16 - Suçlardan doğan istirdat ve tazminat davalarına kamu davaları ile birlikte askeri mahkemelerde bakılır./ Askeri savcılar Hazineye ilişkin zararlar, tespit ve iddianameye yazarak askeri mahkemelerde kovuşturmak ve dava etmekle yükümlüdürler./ Ancak, askeri mahkemelerde kamu davasının kovuşturulmasına imkan kalmayarak davanın adliye mahkemelerinde görülmesi gerektiği hallerde devlet hakları özel kanuna göre kovuşturulur." denildiğini; K.K.K. 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin kararında sadece "olayda meydana gelen hazine zararının takibinin yapılabilmesi için" dosya Askeri Savcılığa gönderildiği halde, sanki müvekkili hakkında Mahkemece hazine zararının tahsili yönünde bir karar verilmiş gibi işlem tesis edilmiş ve Tunceli- Mazgirt Mal Müdürlüğü'nce müvekkil hakkında 3.029.922.122.-TL hazine zararının faiziyle birlikte tahsili yönünde işlem başlatılmış olduğunu; yukarıda yazılı Kanunun 16. maddesinin bu gibi durumlar için, yani Askeri Mahkemelerce görevsizlik kararı verilen durumlarda Hazine zararının kovuşturulmasında özel kanun öngörmüş olduğunu; tespit edebildikleri bir özel kanun bulunmadığı, Tunceli-Mazgirt Mal Müdürlüğünde bir özel Kanuna göre işlem tesis edilmemiş olduğunu; Mahkeme kararında sanki müvekkili hakkında bir mahkumiyet hükmü varmış gibi işlem yapılarak müvekkile karşı takip başlatıldığını; Askeri Mahkeme kararında bir mahkumiyet kararı olmamasına rağmen, Mal Müdürlüğünün yetkisiz olarak, idari yargı prosedürüne aykırı bir şekilde işlem yapmış olduğunu; trafik kazasında kusursuz bulunarak beraat eden müvekkili hakkında Mal Müdürlüğünce, hizmette tekasülle harp malzemesinin mühimce hasarına neden olmak isnadıyla 3.029.922.122.-TL ceza verilmesi haksız ve hukuka aykırı olduğunu, K.K.K. 8. Kolordu Komutanlığı Askeri

Page 73: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Mahkemesi görevsizlik kararında sadece "olayda meydana gelen hazine zararının takibinin yapılabilmesi için" dosyayı Askeri Savcılığa gönderme kararının verilmiş olduğunu, Mahkemece hazine zararının tahsili yönünde ya da müvekkilinin cezalandırılması yönünde bir karar verilmediğini, bu nedenle temyize tabi bir kararın söz konusu olmadığını, ortada müvekkilinin cezalandırılması ya da hazine zararının ödettirilmesi yönünde bir Mahkeme kararı bulunmadığından, İdarenin hukuka aykırı bir işleminin söz konusu olacağını ileri sürerek; müvekkili hakkında, hizmette tekasülle harp malzemesinin mühimce hasarına neden olmak sebebiyle verilen haksız ve hukuka aykırı 3.029.922.122.-TL hazine zararının faiziyle Doğan Çelik hesabına borç kaydedilmesi ve ödettirilmesi hakkındaki Tunceli Valiliği-Mazgirt Mal Müdürlüğü'nün 29.06.2001 gün ve tarihli B.07.4.DEF.4.62.35.00/162 sayılı işlemin iptali istemiyle genel idari yargı yerinde dava açmıştır.

ELAZIĞ İDARE MAHKEMESİ; 25.08.2006 gün ve E:2004/468, K:2006/1086 sayı ile, davanın, davacının, Tunceli İli, Mazgirt İlçesinde askerlik görevini yapmakta iken, sevk ve idaresinde bulunan askeri araçla kaza yapması sonucu Hazine zararına neden olduğundan bahisle 3.029,92 YTL Hazine zararının istenilmesine ilişkin Mazgirt Malmüdürlüğü'nün 29.06.2001 tarih ve 162 sayılı işleminin iptali istemiyle açıldığı; Anayasa'nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağının belirtildiği; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa'nın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hükmün yer aldığı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşullarının birlikte gerçekleşmesinin gerektiği; 1602 sayılı Yasa'nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurların asker kişi sayıldığı; idari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden "askeri hizmete ilişkin" olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılmasının gerektiği; eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğu; daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemlerin; idarenin bir asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemler olduğu, işlem, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durumun değişmediği, menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde görülmesinin gerektiği; bu nedenle, davacının 1602 sayılı Yasa'nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olması ve dava konusu işlemin tesisinde davacının askeri geçmişi, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevleri, askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural, gerek ve gelenekler yönlerinde bir değerlendirme yapılması veya bu işlemin yargısal denetimi sırasında da bu hususların dikkate alınması söz konusu olduğundan, 1602 sayılı Yasa'ya göre asker kişi sayılan davacıyı ilgilendiren ve askeri hizmetten kaynaklanan borç nedeniyle tesis olunan işlemin görüm ve çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, aynı istekle AYİM’ de dava açmıştır.ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ ÜÇÜNCÜ DAİRESİ; 11.1.2007 gün ve E:2007/6, K:2007/45 sayı

ile, dava dilekçesi ve ekindeki belgelerden davacının, Tunceli/Mazgirt'te askerlik görevine yapmakta iken, sevk ve idaresindeki askeri aracın kaza yapması sonucu meydana gelen 3.029,92 YTL zararının istenilmesine ilişkin Mazgirt Mal Müdürlüğünün 29.06.2001 tarihli işleminin iptali istemiyle Elazığ İdare Mahkemesinde dava açtığı, davanın Elazığ idare Mahkemesinin 25.08.2006 gün ve Esas No: 2004/468, KARAR NO: 2006/1086 sayılı kararı ile görev yönünden reddi üzerine aynı istemli işbu davanın açıldığının anlaşıldığı, AYİM Genel Sekreterliğinin 09.01.2007 tarih Gensek:2006/3726/İd.Ks. Sayılı yazısı ile dava konusunun Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevine girmemesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesi için dosyanın AYİM 3 ncü Daire Başkanlığına gönderildiği; AYİM’ de açılan bir iptal davasının esastan incelenip sonuca bağlanabilmesi için öncelikle iptal davasının ön koşullarının var olup olmadığının ele alınacağı, iptal davasının ön koşullarından birisinin de görev koşulu olduğu, görev, kamu düzenine ilişkin olduğundan öncelikle AYİM'in görevli olup olmadığının tespit edilmesinin gerektiği; Anayasanın 157 nci ve AYİM Kanununun 20 nci maddeleri gereğince AYİM'in bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunmasının gerektiği; dava konusu uyuşmazlık incelendiğinde, davacının askerlik görevini yaptığı esnada sevk ve idaresindeki askeri aracın devrilmesi sonucu meydana gelen hazine zararının Mazgirt Mal Müdürlüğü tarafından davacıya ödettirilmesi amacıyla yapılan icra takibinin idari yargıda dava konusu yapılacak idari bir işlem olmadığı, sonuçlarını özel hukuk alanında doğuran bir özel hukuk işlemi olduğu, bu nedenle uyuşmazlığın askeri idari yargının görev alanında bulunmadığı, adli yargının görev alanında bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu defa, aynı istekle adli yargı yerinde dava açmıştır.TUNCELİ SULH HUKUK MAHKEMESİ; 7.5.2008 gün ve E:2007/52 sayı ile, davanın bütün aşamalarını

özetledikten ve konuya ilişkin Mahkemelerin verdiği kararlara geniş olarak yer verdikten sonra; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve işleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesinden bahisle; Mahkemelerince de dava konusu uyuşmazlığın çözümü ile ilgili olarak, Elazığ İdare Mahkemesinin anılan kararındaki gerekçelerle Askeri

Page 74: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu kanısına varıldığından ve davanın Mahkemelerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 3. Daire Başkanlığının 11.01.2007 tarihli ve Gensek no; 2006/ 3726, Esas no: 2007/ 6, Karar no:2007/ 45 numaralı "Davanın Görev Yönünden Reddine" kararının ardından açıldığı; açıklanan nedenlerle Mahkemelerinin görevsiz, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu kanısına varıldığından, dosyanın görevli yargı yerinin belirlenmesi amacı ile Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine; davanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesince karar verinceye değin ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 06.07.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, Sulh Hukuk Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu, usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesi ile Tunceli Sulh Hukuk Mahkemesi arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde genel idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile AYİM Savcısı Murat GÜNDOĞAN’ın davada genel idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Davacının, Tunceli İli, Mazgirt İlçesinde askerlik görevini yapmakta iken, sevk ve idaresinde bulunan askeri araçla kaza yapması sonucu Hazine zararına neden olduğundan bahisle 3.029,92 YTL Hazine zararının istenilmesine ilişkin Mazgirt Malmüdürlüğü'nün 29.06.2001 tarih ve 162 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun, “İstirdat ve tazminat davalarında yetki” başlıklı 16. maddesinde; “ Suçlardan doğan istirdat ve tazminat davalarına kamu davaları ile birlikte askeri mahkemelerde bakılır.

Askeri savcılar Hazineye ilişkin zararları tesbit ve iddianameye yazarak askeri mahkemelerde kovuşturmak ve dava etmekle yükümlüdürler.

Ancak, askeri mahkemelerde kamu davasının kovuşturulmasına imkan kalmayarak davanın adliye mahkemelerinde görülmesi gerektiği hallerde Devlet hakları özel kanuna göre kovuşturulur.” hükmüne yer verilmiştir.

İçtihatlarda ve doktrinde; askeri savcıların, Hazineye ilişkin zararları tespit ve iddianameye yazarak askeri mahkemelerde kovuşturmak ve dava etmekle yükümlü oldukları; suçlardan doğan istirdat ve tazminat davalarına ancak kamu davaları ile birlikte bakılabileceği; kamu davasının askeri mahkemede kovuşturulmasına imkan kalmayarak davanın adliye mahkemelerinde görülmesi gereken hallerde, Devlet haklarının korunması için 353 sayılı Kanunun 16. maddesinin son fıkrasında işaret edilen Kanunun ise “4353 sayılı Maliye Vekaleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun” olduğu; askeri savcıların, dava dosyasından Hazine zararı ile ilgili evrakın tasdikli suretlerini bir dosya halinde hazırlatıp, hukuk mahkemesinde dava açılmasına imkan verecek şekilde ilgili maliye dairelerine gönderecekleri, ilgili maliye dairelerinin merkezde Muhakemat Müdürlüğü, diğer yerlerde defterdarlık veya mal müdürlükleri olduğu; ilgililer hakkında hukuk davası açılıp açılmayacağının bu yerlerce tayin ve takdir olunacağı; maddede yer alan “Hazineye ilişkin zarar” kavramının, devlete ait olan veya devlete ait sayılan mal varlığında meydana gelen ve haksız fiillerden doğan eksilmeleri ifade ettiği; suça bağlı olarak ortaya çıkan zararların askeri savcılar tarafından 353 sayılı Kanunun 16. maddesi gereğince hazine zararı olarak takip edilmesi, ceza davasının takibine olanak kalmayan durumlarda ise alacağın hazine avukatlarınca, hukuk mahkemelerinde dava açılması yoluyla takip ve tahsiline olanak sağlamak amacıyla dosya suretlerinin ilgili muhakemat müdürlüklerine intikalinin sağlanmasının gerektiği belirtilmektedir.

Olayda, haksız eylem nedeniyle oluştuğu ileri sürülen Hazine zararının tahsili amacıyla İdarece işlem tesis edilerek, Hazine zararının (davacı adına) kişi borçlarına alındığı ve ilgiliden/davacıdan tahsilinin sağlanması yoluna gidildiği; davanın da işlemi tesis eden idareye karşı; “Askeri Mahkeme kararında bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen Mal Müdürlüğünün yetkisiz olarak, idari yargı prosedürüne aykırı bir şekilde işlem yapmış olduğu; hazine zararının faiziyle davacı adına/ hesabına borç kaydedilmesi ve ödettirilmesi hakkındaki işlemin iptaline karar verilmesi” istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.

Belirtilen duruma göre, açılan davada davacı vekilinin, idari işleyişe aykırı işlem yapıldığı iddiasıyla, tesis edilen işlemin iptalini istemesi karşısında; işin esasını, “bir idari işlemin hukuka uygunluğunun yargısal denetimi” oluşturduğundan, uyuşmazlığın; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a. maddesi kapsamında bulunan “İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları” kapsamında görüm ve çözümünde, genel idari yargı yerinin görevli bulunduğu kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle; görev uyuşmazlığı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Dairesi ile Tunceli Sulh Hukuk Mahkemesi arasında oluşmuş ise de, uyuşmazlığın genel idari yargı yerince çözümlenecek olması ve dava konusu işlemin iptali istemiyle genel idari yargı yerinde açılan davada da görevsizlik kararı verildiği dikkate

Page 75: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

alındığında; Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Elazığ İdare Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde GENEL İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Tunceli Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, Elazığ İdare Mahkemesi’nin 25.08.2006 gün ve E:2004/468, K:2006/1086 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 06.07.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/222 KARAR NO : 2009/172KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 3413 sayılı Yasa’dan faydalanmak isteyen davacı tarafından 18 yaşına kadar yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesi istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : H. Y.Vekili : Av. A. İ.Davalılar : 1- Adıyaman Valiliği 2- Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü

O L A Y : Davacı, 1970-1979 yılları arasında Adıyaman ve Siirt Yetiştirme Yurdunda kaldığını, 1978 yılında Adıyaman Yetiştirme Yurdunun yanması sonucunda çoğu evrakın yanması sonucunda kendisinin kayıtlarının da yandığını ve bu nedenle herhangi bir kaydına rastlanılmadığının bildirildiğini, yurtta kaldığına dair tanıkları olduğunu, yangın nedeniyle Adıyaman Yetiştirme Yurdunda kalıp, Siirt Yetiştirme Yurduna nakil edilenlerin listesinde kendi isminin de olduğunu, bu nedenlerle ve 3413 sayılı Yasa’dan faydalanmak için Adıyaman Yetiştirme Yurdunda koruma altına alındığının ve 18 yaşına kadar son olarak Siirt Yetiştirme Yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Adıyaman Asliye Hukuk Mahkemesi’nin; davanın kabulüne, davacı Hasan oğlu 1.11.1961 doğumlu H. Y.’ın 18 yaşını bitirene kadar yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine ilişkin kararının Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nce bozulması üzerine ADIYAMAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 4.7.2007 gün ve E:2007/903, K:2007/1092 sayı ile, Mahkemelerinin 9.5.2005 tarih ve 2004/797 E, 2005/683 K sayılı kararının Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 28.12.2006 tarih ve 2006/317-14707 E, K sayılı ilamı ile bozularak tekrar Mahkemelerine gönderilmekle yeniden yapılan yargılama sonucunda; davacının dava dilekçesinde ve bozmadan önceki duruşmada özetle; 1970-1979 yılları arasında Adıyaman ve Siirt Yetiştirme Yurdunda kaldığını, 1978 yılında Adıyaman Yetiştirme Yurdunun yanması sonucunda Adıyaman Yetiştirme Yurdunda kalan çocukların kütük kayıt defteri ve çoğu evrakın yanması sonucunda kendisinin de kayıtlarının yandığının ve bu nedenle herhangi bir kaydına rastlanılmadığının bildirildiğini, yurtta kaldığına dair tanıkları olduğunu, yangın nedeniyle Adıyaman Yetiştirme Yurdunda kalan çocuklardan Siirt Yetiştirme Yurduna nakil edilenlerin listesinin bulunduğunu, bu listede kendi isminin de olduğunu, bu nedenlerle ve 3413 sayılı Yasa’dan faydalanmak için Adıyaman Yetiştirme Yurdunda koruma altına alındığının ve 18 yaşına kadar son olarak Siirt Yetiştirme Yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesini dava ve talep ettiği, davalı vekilinin bozmadan önceki cevap dilekçesinde özetle; davacının yetiştirme yurdunda fiilen kaldığına dair Kurumlarında herhangi bir kayda rastlanılmadığını, davacının 3413 sayılı Yasa’dan faydalanması için 18 yaşına kadar fiilen Kurumda kalmasının gerektiğini, bu nedenle davanın zamanaşımı ve esas yönünden reddine karar verilmesini talep ettiği, Mahkemelerince yukarıda anılan karar ile davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı vekilince temyiz edildiği, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 28.12.2006 tarih ve 2006/317-14707 E, K sayılı ilamı ile özetle; “Davacı, davalı İdareyi belli doğrultuda işlem yapmaya zorlayıcı yönde bir hüküm kurulmasını istediğine göre böyle bir uyuşmazlığın çözüm yeri Adli Yargı olmayıp İdari Yargı yeridir. Şu durumda, yargı yolu bakımından Mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle işin esası hakkında karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir” gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, yeniden yapılan yargılamada, davacı vekilinin bir diyecekleri olmadığını beyan ettiği, dayalı tarafın ise duruşmaya katılmadığı ve davaya yanıt vermediği, Mahkemelerince usul ve yasaya uygun olan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verildiği, davanın, davacının reşit oluncaya kadar yetiştirme yurdunda kaldığının tespiti talebine ilişkin bulunduğu, Mahkemelerince bozma öncesi yargılamada tüm delillerin toplandığı, kayıt ve belgelerin dosyaya katıldığı, davacı tanıklarının beyanlarının alındığı, böylece iddia, savunma, yapılan araştırmalar, tanık beyanları ve dosyada mevcut

Page 76: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

bütün belgelerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, her ne kadar davacının reşit oluncaya kadar yetiştirme yurdunda kaldığı belirlenmiş ise de, hükmüne uyulan Yüksek Mahkemenin bozmaya ilişkin kararı doğrultusunda uyuşmazlığın çözüm yeri adli yargı olmayıp, idari yargı olduğundan, görev hususunun da kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re'sen nazara alınmasının icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekilinin 10.12.2007 günlü dilekçesi ile, H. Y.'ın 18 yaşına kadar (1970-1979 yılları arasında) Çocuk Esirgeme Kurumunun bünyesinde (yetiştirme yurdunda) kaldığının tespitine karar verilmesi istemiyle başvurusu üzerine Adıyaman Valiliği İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün 15.1.2008 gün ve 156 sayılı yazısı ekindeki Adıyaman Valiliği Erkek Yetiştirme Yurdu Müdürlüğü yazısında, 1970-1979 yılları arasında Kuruluşlarında kaldığını belirten Hasan Yücedağ ile ilgili evrakların incelendiği, yapılan incelemede, Adıyaman Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2004/797 Esas ve 2005/683 Karar sayılı kararları ile tespitine karar verildiği, ancak, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2006/14707 sayılı kararları ile Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararını yetkili mahkemede dava açılamaması sebebi ile temyiz etmediğinin anlaşıldığı, adı geçen kişinin Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu karar doğrultusunda hareket etmesi gerektiği hususu bildirilmiştir.

Davacı vekili, bu kez, 15.1.2008 gün ve 156 sayılı işlemin iptaline, davacının 18 yaşına kadar yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

ŞANLIURFA İDARE MAHKEMESİ; 17.3.2008 gün ve E:2008/352 sayı ile, davacı H. Y. vekili tarafından, müvekkilinin 1970-1979 yılları arasında (18 yaşına kadar) yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesi ve Adıyaman Valiliği İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün 15.1.2008 gün ve 156 sayılı işleminin iptali istemiyle Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Adıyaman Valiliği’ne karşı dava açıldığı, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5. maddesi ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinden söz ederek, olayda, davacının 3413 sayılı Kanun’dan yararlanmak amacıyla Adıyaman Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 1970 ve 1979 yılları arasında yetiştirme yurdunda kaldığının tespit edilmesi istemiyle açılmış olan davanın, Adıyaman Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 9.5.2005 gün ve E:2004/797, K:2005/683 sayılı kararı ile kabul edildiği, anılan kararın davalı idare tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 28.12.2006 gün ve E:2006/317, K:2006/14707 sayılı kararı ile, davacının davalı idareyi belli doğrultuda işlem yapmaya zorlayıcı yönde bir hüküm kurulmasını istediğinden dolayı görevli yargı yolunun idari yargı yeri olduğu gerekçesi ile bozulması üzerine, Adıyaman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 4.7.2007 gün ve E:2007/903, K:2007/1092 sayılı kararı ile Yargıtay bozma kararına uyularak Mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi üzerine davacı vekili tarafından davacının yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesinin istendiği, davalı idarenin Yargıtay kararı doğrultusunda hareket edilmesine ilişkin 15.1.2008 gün ve 156 sayılı işleminin iptali ile davacının 1970-1979 yılları arasında (18 yaşına kadar) yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, her ne kadar davacı tarafından 15.1.2008 gün ve 156 sayılı işlemin iptali istenmekte ise de; anılan işlemin dayanağı olan başvurunun, davacının yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine yönelik olması ve başvuru üzerine tesis edilen işlemin iptali istemiyle birlikte davacının 1970-1979 yılları arasında yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesinin istenilmesi karşısında, idari yargıda tespit davası türünün yer almadığı göz önüne alındığında, bu davanın idari yargı yerinde görülmesine yasal olanak bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşıldığı, bu nedenlerle, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca görevli yargı merciin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına ve dosya incelemesinin bu konuda karar verilinceye kadar ertelenmesine ve dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 3413 sayılı Yasa’dan faydalanmak isteyen davacı tarafından 18 yaşına kadar yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Görev uyuşmazlığının çözümü için, öncelikle, tespit davasının hukukumuzdaki yerinin incelenmesi gereklidir.Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda tespit davasını düzenleyen açık ve genel bir hükme yer

verilmemekte ise de; doktrinde ve yerleşik yargısal içtihatlarla, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanması için tespit davası açılabileceği kabul edilmiş bulunmakta; tespit davasının esasının incelenebilmesi için de, genel dava koşullarının yanısıra, dava konusunun bir hukuki ilişki olması ve bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının öncelikle

Page 77: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

saptanmasında hukuki yarar bulunması koşulları aranmaktadır. Buna göre, özel hukuk alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin saptanması için adli yargı yerinde müstakil olarak bir tespit davası açılabilmesi olanaklı bulunmaktadır.

Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “ İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında, idari dava türleri: iptal, tam yargı ve tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmış olup, tespit davası şeklinde bir dava türüne idari yargıda yer verilmemiştir. Anılan Yasanın “İdari Davalarda Delillerin Tespiti” başlıklı 58/1. maddesi “Taraflar, idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkin delillerin tespitini ancak davaya bakan Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinden isteyebilirler” hükmünü taşımakta olup, idari yargıda, ancak, açılmış bir idari dava ile ilgili bulunan “delillerin tespiti”nin istenilmesine olanak bulunmaktadır. Buna göre, idari dava türleri arasında sayılmayan tespit davasının, yorum yoluyla idari yargının görevine müstakil bir dava olarak dahil edilmesine hukuken olanak bulunmadığından, idari yargı yerinde, idare hukuku alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin varlığının ancak açılmış bulunan bir idari davaya bağlı olarak delil tespiti kapsamında saptanabileceği açıktır.

Bu açıklamalara göre tespit istemiyle amaçlanan konu incelendiğinde:Olayda, tespit davası olarak açılan bu dava ile amaçlanan, 3413 sayılı Yasa’dan faydalanmak isteyen

davacının, 18 yaşına kadar yetiştirme yurdunda kaldığının saptanmasıdır. Davacının istemi doğrultusunda yapılacak bu tespitin, idari bir işlem tesisi istemiyle davalı idareye ibraz edilmek üzere belge elde etmek amacıyla kullanılacağı anlaşılmıştır.

Belirtilen durum karşısında istemin, eda davasının öncüsü niteliğinde bir özel hukuk ilişkisinin tespitine ilişkin olmayıp, davacının 18 yaşına kadar yetiştirme yurdunda kaldığının tespitine yönelik olduğu ve bu davaya bakılıp bakılamayacağı konusunda idari yargı yerinin görevli bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun reddi gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Şanlıurfa İdare Mahkemesi’nin 17.3.2008 gün ve E:2008/352 sayılı BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/228 KARAR NO : 2009/174KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : İriş İnş. Day. Tük. Mal. Tic. ve San. A.Ş.Vekili : Av. Ş. A. İ.Davalı : Türkiye İş Kurumu Genel MüdürlüğüVekili : Av. B. Y.

O L A Y : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türkiye İş Kurumu Edirne İl Müdürlüğü’nün (para cezası miktarındaki hata nedeniyle 1.062.-YTL idari para cezası verilmesi yolunda tesis edilen 4.1.2007 gün ve 1274 sayılı işlemin İdarece iptalinden sonra) 19.1.2007 gün ve 18130 sayılı işlemi ile, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 48. maddesine muhalefet edildiğinden bahisle 54. maddesi uyarınca davacı adına 2.124.-YTL idari para cezası verilmiştir.

Davacı vekili, 2.124.-YTL idari para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.EDİRNE 2. SULH CEZA MAHKEMESİ; 9.3.2007 gün ve E:2007/159 MÜT. sayı ile, 19.12.2007 gün ve

5560 sayılı Yasa'nın 31. maddesi ile değiştirilen 5326 sayılı Yasa'nın 3. maddesinden söz ederek, kanun yolunu düzenleyen 5326 sayılı Yasa'nın 28. maddesi uyarınca sulh ceza mahkemesine başvurulabilmesi için başvuruya konu olay ile ilgili olarak özel kanununda başka bir mahkemenin görevli kılınmaması gerektiğinin anlaşıldığı, itiraz edene verilen idari para cezasının 4447 sayılı Yasa uyarınca verildiği ve aynı Yasanın 54/2. maddesinde, bu kanuna göre verilen cezalara karşı idari yargı yoluna başvurulacağının düzenlendiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, 4.1.2007 gün ve 1274 sayılı ve 19.1.2007 gün ve 18130 sayılı işlemlerin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Page 78: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

EDİRNE İDARE MAHKEMESİ; 28.4.2008 gün ve E:2007/661 sayı ile, davacı İriş İnş. Day. Tük. Mal. Tic. ve San. A.Ş. vekili tarafından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türkiye İş Kurumu Edirne Bölge Müdürlüğü’nün 4.1.2007 tarih ve 1274 sayılı işlemiyle davacı şirket adına 4447 sayılı Kanun’a muhalefet nedeniyle kesilen idari para cezasının iptali istemiyle Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü'ne karşı dava açıldığı, 5326 sayılı Kanun’un 3. ve 27. maddelerinden söz ederek, dosyadaki mevcut bilgi ve belgenin incelenmesinden; davacı şirket hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türkiye İş Kurumu Edirne İl Müdürlüğü'nün 4.1.2007 tarih ve 1274 sayılı işlemiyle idari para cezası verildiği, bu işleme karşı Edirne 2. Sulh Ceza Mahkemesi nezdinde 31.1.2007 tarihinde itiraz edildiği, Edirne 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 9.3.2007 tarih ve 2007/159 Müt. kararıyla görevsizlik kararı verildiği ve bu kararın 15.6.2007 tarihinde kesinleştiği yönünde kesinleşme şerhi düşüldüğü, bunun üzerine Mahkemeleri nezdinde 2007/661 Esas numarasıyla 5.7.2007 tarihinde mezkur para cezasının iptali istemiyle görülmekte olan davanın açıldığının anlaşıldığı, olayda ise, dava konusu edilen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun'un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'nun 54. maddesindeki 23.1.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu bu para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediğinin anlaşıldığı, bu durumda, Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağından, dava konusu idari para cezasının görüm ve çözümünün 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesinin 1. bendi uyarınca sulh ceza mahkemesinin görev alanına girdiği, bu nedenlerle, Mahkemelerinin görevsizliğine, 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca görevli yargı merciinin tayin ve tespiti için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına ve dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine ve davanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi'nin kararına kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247

sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdare Mahkemesince, anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında (İdare Mahkemesinde 4.1.2007 gün ve 1274 sayılı ve 19.1.2007 gün ve 18130 sayılı işlemlerin iptali istemiyle dava açılmış ise de; Mahkemece sehven sadece İdarece iptal edilen idari para cezasına ilişkin 4.1.2007 gün ve 1274 sayılı işlemden söz edilmiş olması nedeniyle) 19.1.2007 gün ve 18130 sayılı işlem muhteviyatı idari para cezası yönünden görev uyuşmazlığı doğduğunun kabulü suretiyle işin esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 4447 sayılı Kanun’un 48. maddesine muhalefet edildiğinden bahisle aynı Kanunun 54. maddesi uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

25.8.1999 gün ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 48. maddesinde, işsizlik sigortasına ilişkin genel hükümlere yer verilmiş; “İdari para cezaları ile idari işlemlere karşı itirazlar” başlığını taşıyan 54. maddesinde, “Kurumca dayanağı belirtilmek suretiyle;

a) İşsizlik sigortasına ilişkin yükümlülükleri nedeniyle sigortalıların ücretlerinden indirim veya kesinti yapan işverenlere her bir sigortalı için 25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücret tutarında,

b) 48 inci maddede öngörülen işten ayrılma bildirgesini Kuruma vermeyen işverenlere her bir fiil için ayrı ayrı 25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin iki katı tutarında,

 İdari para cezası verilir.

Page 79: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

 (Değişik ikinci fıkra: 25.6.2003 – 4904/ 31 md.) İdarî para cezaları tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler idarî yargı yoluna başvurabilirler. Yargı yoluna başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz.

İşsizlik sigortası uygulamasına ilişkin işlemlere karşı sigortalıların ve işverenlerin yapacakları itirazlardan Sosyal Sigortalar Kurumuna verilen görevlerle ilgili olanlar adı geçen Kuruluşa, diğerleri ise Kuruma yapılır. İtirazların, işlemin tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yapılması ve 30 gün içinde sonuçlandırılması zorunludur. Yapılan itirazlar daha önce yapılmış bulunan işlemlerin uygulanmasını geciktirmez. İtiraz yoluna başvurulmuş olması ilgililerin yargı yoluna başvurma haklarını ortadan kaldırmaz” hükmü yer alırken, 23.1.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanun’un 478. maddesiyle bu maddenin birinci fıkra hükmü değiştirilmiş; 578. maddesiyle de ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. 5728 sayılı Kanun hükümleri 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nda son haliyle idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Öte yandan; 30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, " (1) Bu Kanunun;

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır"; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise, "idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir" düzenlemeleri yer almıştır.

Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Edirne İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Edirne 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 9.3.2007 gün ve E:2007/159 MÜT. sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/238 KARAR NO : 2009/176KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Page 80: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Ö Z E T : 4734 ve 4735 sayılı Yasa hükümlerine aykırılıktan bahisle kamu gücüne dayanılarak ve tek yanlı olarak tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : Özyurt İnşaat Tic. ve San. Ltd. Şti. adına Ali Rıza ÖzyurtVekili : Av. S. Ö.Davalı : Karayolları Genel Müdürlüğü

O L A Y : Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü 10. Bölge Müdürlüğü-’nün 28.12.2006 gün ve 42647 sayılı işlemi ile, Bölge Müdürlüklerine Şirket hakkında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 17. maddesinde ve Türk Ceza Kanunu 235’de yer alan "ihaleye fesat karıştırma" suçuna istinaden 10.7.2006 tarihinde kamu davası açıldığının bildirildiği, Kamu İhale Kanunu’nun 59. maddesi 2. fıkrası ile 4735 sayılı Sözleşme Kanunu’nun 21. maddesinden ve Kamu İhale Genel Tebliği’nin 1. Bölüm XV Kısım G bendi 4. maddesinden söz edilerek, yukarda belirtilen hükümler gereğince kesin teminatın gelir kaydedilerek sözleşmenin fesh edilmesi ve hesabın genel hükümlere göre tasfiyesinin gerektiği, ancak 4735 sayılı Sözleşme Kanunu’nun 21. maddesi gereğince Bölge Müdürlüklerince taahhüdlerini tamamlamaları ve hakedişlerinden kesin ve ek kesin teminat tutarlarının alındığı tarihten gelir kaydedileceği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünce yayımlanan aylık toptan eşya fiyat endeksine göre güncellenerek bu tutar kadar ceza kesilmesinin uygun görüldüğü, bu nedenle, kesin hakedişlerinden 37.013,58YTL kesinti yapıldığı belirtilmiştir.

Davacı vekili, bu işlemin iptali istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.TRABZON 2. SULH CEZA MAHKEMESİ; 2.2.2007 gün ve Değişik İş:2007/33 sayı ile, muteriz tarafından

idari para cezasının iptali istemi ile Mahkemelerine iptal davası açılmış ise de; davanın açılma tarihinden sonra yürürlüğe giren 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değiştirilen 5326 sayılı Kanun’un 3 ve 27/8. maddeleri gereğince, idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olduğu, bu durumda idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebi ile birlikte idari yargı merciinde görüleceği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.TRABZON İDARE MAHKEMESİ; 7.3.2008 gün ve E:2007/301 sayı ile, Özyurt İnşaat Tic. ve San. Ltd. Şti.

adına A. R. Ö. vekili tarafından kesin hak edişinden 37.013,58YTL kesilmesine ilişkin 8.12.2006 tarih ve 42647 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü 10. Bölge Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle Karayolları Genel Müdürlüğü'ne karşı dava açıldığı, 5.1.2002 tarih ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun 2. maddesinde, bu Kanunun, Kamu İhale Kanunu'na tabi kurum ve kuruluşlar tarafından söz konusu Kanun hükümlerine göre yapılan ihaleler sonucunda düzenlenen sözleşmeleri kapsadığına işaret edildiği; 4. maddesinin üçüncü fıkrasında, bu Kanun kapsamında yapılan sözleşmelerin taraflarının, sözleşme hükümlerinin uygulanmasında eşit hak ve yükümlülüklere sahip oldukları; ihale dökümanı ve sözleşme hükümlerinde bu prensibe aykırı maddelere yer verilemeyeceği ve Kanunun yorum ve uygulanmasında da bu prensibin göz önünde bulundurulacağının hükme bağlandığı; aynı Kanunun 36. maddesinde de, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanacağının öngörüldüğü, anılan Yasa hükümlerine göre, tarafların eşitliği esas alınarak düzenlenen sözleşmelerin özel hukuk hükümlerine tabi olacağının açık bulunduğu, dava dosyasının incelenmesinden, 8.6.2006 tarihinde yapılan “Torul Şehir Geçişi (İkmal) Yolu İnşaatı” ihalesini kazanan davacı şirketle 13.7.2006 tarihinde sözleşme imzalandığı, ancak; sözleşme imzalandıktan sonra davacı şirket hakkında “ihaleye fesat karıştırma" suçuna istinaden kamu davası açıldığının tespit edildiğinden bahisle 4735 sayılı Sözleşme Kanunu’nun 21. maddesine göre yüklenicinin kesin teminatı gelir kaydedilerek sözleşmenin fesh edilmesi gerekli ise de davacı şirketin taahhüdünün %80'ini yerine getirdiğinden kesin hak edişinden 37.013,58YTL kesilmesi üzerine bu işlemin iptali için Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın görev yönünden reddedildiği ve anılan kararın kesinleşmesinden sonra işbu davanın açıldığının anlaşıldığı, bu duruma göre, dava konusu edilen inşaat yapım sözleşmesinin bir özel hukuk sözleşmesi olması karşısında, davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu, bu nedenlerle, Mahkemelerinin görevine girmeyen ve Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nce de görevsizlik kararı verilen bu davada görevli mahkemenin belirlenmesi için dava dosyasının 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce bir karar verilinceye kadar yargılamanın ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi

Page 81: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, şirket hakkında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 17. maddesinde ve Türk Ceza Kanunu 235’de yer alan "ihaleye fesat karıştırma" suçuna istinaden 10.7.2006 tarihinde kamu davası açıldığının bildirilmesi nedeniyle 4735 sayılı Sözleşme Kanunu’nun 21. maddesi gereğince taahhüdlerini tamamlamaları ve hakedişlerinden kesin ve ek kesin teminat tutarlarının alındığı tarihten gelir kaydedileceği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünce yayımlanan aylık toptan eşya fiyat endeksine göre güncellenerek bu tutar kadar ceza kesilmesinin uygun görüldüğü, bu nedenle, kesin hakedişlerinden 37.013,58YTL kesinti yapıldığına ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı Kanun’un 2/1-a maddesinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır.

İdare tarafından, bir kamu hizmetinin yürütülmesi dolayısıyla kamu gücü kullanılarak tek taraflı iradeyle tesis edilen kesin ve yürütülmesi zorunlu idari işlemlere karşı açılacak davalarda idari yargı yeri görevli bulunmaktadır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 59. maddesinin ikinci fıkrasında, bu Kanun kapsamında yapılan ihalelerden dolayı haklarında birinci fıkra gereğince ceza kovuşturması yapılarak kamu davası açılmasına karar verilenler ve 58 inci maddenin ikinci fıkrasında sayılanların yargılama sonuna kadar Kanun kapsamında yer alan kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine katılamayacakları, haklarında kamu davası açılmasına karar verilenlerin, Cumhuriyet Savcılıklarınca sicillerine işlenmek üzere Kamu İhale Kurumuna bildirileceği belirtilmiştir.

5.1.2002 gün ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı, Kamu İhale Kanununa göre yapılan ihalelere ilişkin sözleşmelerin düzenlenmesi ve uygulanması ile ilgili esas ve usulleri belirlemektir”, 2. maddesinde, “Bu Kanun, Kamu İhale Kanununa tabi kurum ve kuruluşlar tarafından söz konusu Kanun hükümlerine göre yapılan ihaleler sonucunda düzenlenen sözleşmeleri kapsar” ve 21. maddesinde, “Yüklenicinin, ihale sürecinde Kamu İhale Kanununa göre yasak fiil veya davranışlarda bulunduğunun sözleşme yapıldıktan sonra tespit edilmesi halinde, kesin teminat ve varsa ek kesin teminatlar gelir kaydedilir ve sözleşme feshedilerek hesabı genel hükümlere göre tasfiye edilir.

Ancak, taahhüdün en az % 80’inin tamamlanmış olması ve taahhüdün tamamlattırılmasında kamu yararı bulunması kaydıyla;

a) İvediliği nedeniyle taahhüdün kalan kısmının yeniden ihale edilmesi için yeterli sürenin bulunmaması,        b) Taahhüdün başka bir yükleniciye yaptırılmasının mümkün olmaması,c) Yüklenicinin yasak fiil veya davranışının taahhüdünü tamamlamasını engelleyecek nitelikte olmaması, Hallerinde, idare sözleşmeyi feshetmeksizin yükleniciden taahhüdünü tamamlamasını isteyebilir ve bu

takdirde yüklenici taahhüdünü tamamlamak zorundadır. Ancak bu durumda, yüklenici hakkında 26 ncı madde hükmüne göre işlem yapılır ve yükleniciden kesin teminat ve varsa ek kesin teminatların tutarı kadar ceza tahsil edilir. Bu ceza hakedişlerden kesinti yapılmak suretiyle de tahsil edilebilir” hükmü yer almıştır.

Dosyanın incelenmesinden, 13.7.2006 tarihinde Torul şehir geçişi (ikmal) yolu inşaatına ilişkin sözleşmenin imzalandığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü 10. Bölge Müdürlüğü’nün 28.12.2006 gün ve 42647 sayılı işlemi ile, Bölge Müdürlüklerine şirket hakkında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 17. maddesinde ve Türk Ceza Kanunu 235’de yer alan "ihaleye fesat karıştırma" suçuna istinaden 10.7.2006 tarihinde kamu davası açıldığının bildirildiği, Kamu İhale Kanunu’nun 59. maddesi 2. fıkrası ile 4735 sayılı Sözleşme Kanunu’nun 21. maddesinden ve Kamu İhale Genel Tebliği’nin 1. Bölüm XV Kısım G bendi 4. maddesinden söz edilerek, yukarda belirtilen hükümler gereğince kesin teminatın gelir kaydedilerek sözleşmenin fesh edilmesi ve hesabın genel hükümlere göre tasfiyesinin gerektiği, ancak 4735 sayılı Sözleşme Kanunu’nun 21. maddesi gereğince Bölge Müdürlüklerince taahhüdlerini tamamlamaları ve hakedişlerinden kesin ve ek kesin teminat tutarlarının alındığı tarihten gelir kaydedileceği tarihe kadar Devlet İstatistik Enstitüsünce yayımlanan aylık toptan eşya fiyat endeksine göre güncellenerek bu tutar kadar ceza kesilmesinin uygun görüldüğü, bu nedenle, kesin hakedişlerinden 37.013,58YTL kesinti yapıldığının bildirilmesi üzerine davacı vekilince, bu işlemin iptali istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

Yukarıda açıklandığı gibi, ihale sürecinde Kamu İhale Kanunu’na göre yasak fiil veya davranışlarda bulunulduğunun sözleşme yapıldıktan sonraki aşamada tespit edilmesi üzerine tesis edilen işlemin, sözleşmeden doğan bir ihtilafa yönelik olmayıp, kamu gücüne dayanılarak ve tek yanlı olarak tesis edilen işlem olduğu sonucuna varılmıştır.

Bu nedenle, söz konusu işlemin iptali istemiyle açılan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a maddesi kapsamında görüm ve çözümünde idari yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun reddi gerekmiştir.

Page 82: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Trabzon İdare Mahkemesi’nin 7.3.2008 gün ve E:2007/301 sayılı BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/254 KARAR NO : 2009/179KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 2918 sayılı Yasa’nın 48/5. maddesinin ihlali nedeniyle verilen para cezasının kaldırılması istemiyle açılan davanın, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. ve aynı Kanunun 27. maddesinin sekizinci fıkrası hükmü bir arada değerlendirildiğinde, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : S. K.Vekili : Av. İ. K.Davalı : İstanbul Valiliği (Emniyet Müdürlüğü Avcılar Trafik Ekipler Amirliği)

O L A Y : Alkol metre cihazı ile yapılan ölçümde, 0,09 promil alkollü olduğunun tespiti üzerine ticari araç şoförü olan Davacıya, 16.06.2007 gün ve 389423 sayılı Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı ile, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5. maddesi uyarınca 448,00 YTL idari para cezası verilmiştir.

[Aynı olay nedeniyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5 ve Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesi uyarınca 16.06.2007 gün ve 15996 sayılı Sürücü Belgesi Geri Alma Tutanağı ile davacının sürücü belgesine 6 ay süreyle el konulmuş, bu işlemin iptali istemiyle açılan dava, İstanbul 1.İdare Mahkemesince işin esası yönünden incelenerek, E:2007/1286, K:2008/195 sayılı karar ile sonuçlandırılmıştır. Bu karar temyiz edilmiş ve Danıştay 8.Dairesinin E:2008/8268 sayılı dosyasında incelenmeyi beklemektedir.]

Davacı vekili, 16.06.2007 tarihli 389423 seri no.lu trafik para cezasının kaldırılması istemiyle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

KÜÇÜKÇEKMECE 2. SULH CEZA MAHKEMESİ; 25.06.2007 gün ve S:2007/1247 MÜT.sayı ile, itiraz edenin 25.06.2007 günlü dilekçesi ile aracına düzenlenen 16.06.2007 tarihli 389423 seri nolu trafik para cezasına itiraz etmiş olduğu, yapılan değerlendirme sonunda; trafik ceza tutanağı İtiraz edenin yüzüne karşı tutulduğundan, Yargıtay içtihatları doğrultusunda uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görevi alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, idari para cezası verilmesine ilişkin 16.06.2007 gün ve 389423 sayılı işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 9. İDARE MAHKEMESİ; 11.02.2008 gün ve E:2007/2144, K: 2008/191 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesinin 3. bendinde, dava dilekçelerinin görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre asımı, husumet ve 3 ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği aynı Yasanın 15. maddesinin 1/a bendinde ise adli yargının görevli olduğu konularda açılan davanın görev yönünden reddine karar verileceğinin belirtildiği; buna göre, idari yargı yerlerinde açılan davalarda öncelikle, açılan davanın idari yargının görev alanına girip girmediğinin tespit edilmesi, şayet dava idari yargının görev alanında ise diğer hususların incelenmesine geçilmesinin gerektiği; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 28. maddesinde ilgili yargı mercileri ile bütün makam, kuruluş ve kişilerin mahkeme kararlarına uymak, geciktirmeksizin onları uygulamakla ödevli olduğunun hükme bağlandığı; dava dosyasının incelenmesinden; davacının alkol metre cihazı ile yapılan ölçümde, 0,09 promil alkollü olduğunun tespiti üzerine 2918 sayılı kanunun 48/5. maddesi uyarınca para cezasıyla cezalandırılması üzerine bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı; dava konusu uyuşmazlıkla ilgili olarak, öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı kanunda da bu para cezasına itiraz konusunda görevli mahkeme gösterilmediğinden, Kabahatler Kanunu'nun 5560 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı kanun hükümleri dikkate alınacağından, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde anılan kanunun 27/1. bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna ulaşılmış olduğu; nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesinin 02.04.2007 gün, E:2007/313, K:2007/43 sayılı kararının da bu

Page 83: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

yönde olduğu, gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 06.07.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre: Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı bir örneğinin Başkanlık yazısı üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 2918 sayılı Yasa’nın 48/5 maddesinin ihlali nedeniyle verilen para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

Uyuşmazlığın çözümü için, aynı maddi olaydan kaynaklanan sürücü belgesinin geri alınması işlemi 2918 ve 5326 sayılı Kanunlar uyarınca incelendiğinde; sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin işlemlerin ayrıntılı idari kurallarla düzenlendiği, 2918 sayılı Kanun’un 112. maddesinde sürücü belgesinin geçici olarak geri alınması hususunun trafik ve sulh ceza mahkemelerinin görevine dahil edilmediği, aynı şekilde 5326 sayılı Kanun’un 19. maddesinde de ehliyetin belirli bir süre için geri alınmasına ilişkin hükümlerin geçici istisnalar içinde sayıldığı hususu da dikkate alındığında; sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin davaya bakma görevi idare mahkemesine ait olmaktadır.

Kaldı ki, dosyanın incelenmesinden, davacı vekilince, sürücü belgesine el konulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle İstanbul 1.İdare Mahkemesinde dava açıldığı ve Mahkemece işin esasının incelenmesi suretiyle davanın sonuçlandırıldığı anlaşılmıştır.

Uyuşmazlığın esasını oluşturan para cezası verilmesi işlemine gelince:2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesinin beşinci fıkrasında (Değişik: 8/1/2003 - 4785/3

md), “Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600.000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir” hükmü yer almıştır.

Uyuşmazlık Mahkemesi, 2918 sayılı Yasa’nın 116. maddesi kapsamında araç tescil plakasına göre düzenlenenler dışında trafik zabıtasınca uygulanan idari para cezalarına karşı açılan davaları; bu uygulamanın idari ceza kapsamında bulunması; Yasada idari cezalarla ilgili davalarda (116. maddedeki itiraz yolu hariç) görevli yargı yerini açıkça belli eden bir hükme yer verilmemesi; bu Yasada gösterilen adli cezalara hükmetmekle görevli mahkemeye işaret eden 112. maddeye de herhangi bir atıfta bulunulmamış olması karşısında ve göreve ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında görmüştür.

Ancak 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde" (1) Bu Kanunun;

Page 84: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır" denilmiştir.Aynı Kanunun 27. maddesine, 5560 sayılı Kanun ile eklenen sekizinci fıkrada ise; idari yaptırım kararının

verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği kurala bağlanmış, bu maddenin gerekçesinde de bu hükümle, Kabahatler Kanunu'ndaki düzenlemelerin ortaya çıkardığı bağlantı sorununa çözüm getirilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı ancak; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda da bu para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği, ancak; idari para cezasına konu işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararın(sürücü belgesinin belirli bir süre için geri alınması) da verildiği ve bu kararın idari yargı yerinde dava konusu edildiği anlaşıldığından; idari para cezasına ilişkin kararın hukuka aykırılığı iddiasının da, idari yargı yerinde görüleceği kuşkusuzdur.

Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesi ve aynı Kanunun 27. maddesine 5560 sayılı Kanun’la eklenen sekizinci fıkra hükmü bir arada değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesi uyarınca verilen para cezasına karşı açılan davanın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nin 11.02.2008 gün ve E:2007/2144, K:2008/191 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 06.07.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/255 KARAR NO : 2009/180KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Vergi borçlusuna ait menkul malların Vergi Dairesince haczedilerek pazarlık usulüyle yapılan satış işleminin iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

Adli Yargı Yerinde :Davacılar : R. M., Y. K., V. A., G. A., Y. D., O. D., A. D., M. Ö., C. M.,

Page 85: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

B. D., M. I., M. M., A. M., N. H., O., Ö. Ş., M. Ö., A. U., A. D., M. M., A. D., Y. A., Ü. D., İ. Ş., E. M.,

S. T., R. A., Y. T., K. Ç., E. Y., S. T., A. G., A. E., O. R. Ş.

Vekilleri : Av. H. Ü., Av. F. A.(Davacılar Yanında) Müdahil : T.C Ziraat Bankası A.Ş.Vekili : Av. A. A.Davalılar : 1- İlyasbey Vergi Dairesi Müdürlüğü – GebzeVekili : Hazine Av. S. C. Ü. 2- F Profil Otomotiv Yan Ürünleri San. Ve Tic. A.Ş. Vekili : Av. A. Ş. 3-İFP Endüstriyel Profil Üretim San. Ve Tic. Ltd. Şti. Vekili : Av. M. Ö., Av.V. D.

İdari Yargı Yerinde :Davacı : T.C Ziraat Bankası A.Ş.Vekili : Av. A. A.Davalı : İlyasbey Vergi Dairesi Müdürlüğü – Gebze

[Dava dilekçesinde, F Profil Otomotiv Yan Ürünleri San. Ve Tic. A.Ş. ile İFP Endüstriyel Profil Üretim San. Ve Tic. Ltd. Şti. de davalılar arasında gösterilmiş; ancak Mahkemece 21.10.2004 tarih, E:2004/729 no.lu Hasım Düzeltme Kararıyla bu iki şirket hasım mevkiinden çıkarılarak davanın İlyasbey Vergi Dairesi Müdürlüğü husumetiyle görülmesine karar verilmiştir.]

O L A Y : Davalılardan İlyasbey Vergi Dairesi tarafından, vergi alacağından dolayı diğer davalılardan F Profil Otomotiv Yan Ürünleri San. Ve Tic. A.Ş.’ne ait fabrikadaki makina, teçhizat gibi bir kısım menkul mallara haciz konulmuş, 6183 sayılı Kanun uyarınca malların satışı için iki kez ihaleye çıkılmış; alıcı çıkmadığından, 14.9.2004 tarihinde pazarlık yolu ile diğer davalı İFP Endüstriyel Profil Üretim San. Ve Tic. Ltd. Şirketine satılmıştır.

Davacılar vekili, Kurum borçlusu ( davalı) F Profil Ot. Yan Ür. San. Tic. A.Ş. ile ihale alacaklısı (diğer davalı) İFP End. Ür. San. Tic. Ltd. Şti'nin adreslerinin aynı, ortaklarının kardeş olduklarını, Davalı kurum(Alacaklı) tarafından pazarlık yoluyla satılan makinelerin, bu fabrika binasında bulunan mütemmim cüz ve teferruatlar olduğunu; Gebze 1. İcra Müdürlüğünün 2001/1231-1271 sıra sayılı ve 2003/317 ve yine Gebze 2. İcra Müdürlüğünün 2001/2472 E. sayılı dosyaları ile kıdem ve ihbar tazminatından kaynaklanan işçi alacaklarından dolayı 29.03.2002 tarih ve 1573-1604 sıralı yevmiye numaraları ile aynı taşınmazın tapu kaydı üzerinde hacizlerinin mevcut olduğunu; taşınmazın tapu kaydı üzerinde Gebze 1.Asliye Hukuk Mah.2000/638 E sayılı kararı ile konulan tedbir kararının bulunduğunu, tedbir kararı bulunan gayrımenkulün içindeki mütemmim cüz ve teferruatların satışa konu olduğunu; taşınmaz üzerinde Ziraat Bankası Sirkeci Şubesi lehine ipotek tesis edildiği gibi ayrıca ipotek akit tablosunda tüm makine ve ekipmanların teferruat listesine kaydedilmiş olduğunu; her ne kadar Ziraat Bankası Sirkeci Şube Müdürünün usulsüz işlemi ile bu ipotek fekkedilmişse de Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü tarafından açılan dava neticesinde Gebze 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/638 E-2002/176 K sayılı kararı ile yolsuz ipoteğin terkini ve banka lehine ipotek tesisine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay 11.HD 2003/13291 E 2004/269 K sayılı kararı ile tasdik edilerek kesinleştiğini; Gebze 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/454 E sayılı dosyası ile taraflarınca borçlu F Profil Ot. Yan. Ür. San. A.Ş. aleyhine itirazın kaldırılması ve iflas talebiyle 08.07.2004 tarihinde dava açılmış olduğunu, dava dilekçesinin borçluya 30.08.2004 tarihinde tebliğ edildikten sonra 14.09.2004 tarihinde borçlunun mallarının satıldığını; Türk Medeni Kanununun, bir şeye ilişkin yapılacak tasarrufların onun mütemmim cüz ve teferruatına da sari olacağı hükmünü kabul ettiğini; makinelerin fabrika binasından ayrı olarak haczi mümkün olmadığı gibi satışının da hukuken mümkün bulunmadığını; icra hukukunda teferruatın asıl şeyin akıbetine tabi bulunduğunu, teferruat ilişkisinin şartları gerçekleştikten sonra takip talebinde ve haciz tutanağında açıkça belirtilmiş olmasa da teferruatın asıl şey ile birlikte haczedilmiş olacağını; alacaklı kurum tarafından yapılan bu ihalenin tüm kanun ve hukuk kuralları ihlal ve ihmal edilerek yapıldığını, ayrıca ihaleye fesat karıştırıldığını; 14.09.2004 tarihinde pazarlık yoluyla yapılan satış işlemi ile öncesinde yapılan üç ihalenin de hukuka aykırı olduğunu; Maliye Bakanlığının 322 sayılı Tahsilat Genelgesi gereği, icra memurunun teferruat sayılan malların haczine tevessül edilirken bu malların hukuki durumlarının da araştırılması gerektiğini, bu bağlamda tapudan durumun sorulması gerekeceğini, böylece gerek ipotek ve teferruat kayıtları ve gerekse hacizlerin görüneceğini ve ona göre işlem yapılmasının mümkün olacağını, ancak bu işlemlerin hiçbirinin yapılmadığını; tapu kayıtları incelendiği zaman görüleceği üzere tapu kaydında mevcut hacizlerin müvekkillerine ait işçi alacakları olduğunu; davalı alacaklı kurum tarafından, tapu kayıtlarına göre alacaklı olan müvekkillere herhangi bir tebligat, ihale ilanı vs. hiçbir yasal şartlar yerine getirilmeksizin ihaleye çıkarıldığını; ilk ihalenin 16.02.2004 tarihinde yapıldığını ancak alıcı çıkmadığından ihalenin 02.03.2004 tarihli ikinci satış gününe ertelendiğini, fakat 02.03.2004 tarihinde ikinci ihalenin yapıldığına dair herhangi bir tutanağın mevcut olmadığını, dolayısıyla 6183 sayılı yasanın 87.maddesi gereğince ikinci ihaleye

Page 86: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

çıkarılmadan pazarlık usulü ile mahcuz malların satılmış olmasının kanuna aykırı olduğunu; diğer taraftan ihale tarihleri 16.02.2004 -02.03.2004 olan malların 14.09.2004 tarihinde pazarlık usulü ile satılmış olmasının da kanuna açıkça aykırı olduğunu, çünkü 6183 sayılı yasanın 87/2 hükmünün, ihale yolu ile satılamayan malların ikinci ihale tarihinden itibaren en geç 6 ay içinde pazarlık usulü ile satılmasına imkan tanıdığını; ancak kurumun 6 aylık süreyi geçirdikten sonra 14.09.2004 tarihinde makinelerin satışını gerçekleştirdiğini ileri sürerek, 13.10.2004 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Ziraat Bankası A.Ş vekili tarafından verilen ve 2.2.2005 tarihinde kayda alınan dilekçe ile; satılan makinelerin bulunduğu taşınmazlarda ipoteklerinin olduğu, yapılan satışın usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek, davacı yanında davaya müdahale taleplerinin ve davanın kabulüne karar verilmesi istenilmiştir.

GEBZE İCRA HUKUK MAHKEMESİ; 10.05.2005 gün ve E:2004/546, K:2005/256 sayı ile, Davacılar vekili ile Müdahil davacı Ziraat Bankası A.Ş vekilinin dilekçeleri özetlendikten sonra; Davalılar vekillerinin vermiş oldukları yanıt dilekçelerini duruşmada tekrar ederek, menkul satışına ilişkin ihalenin feshi davasında uyuşmazlığın çözüm yerinin Adli Yargı Mahkemeleri olmayıp, vergi mahkemeleri olduğunu, öncelikle görev yönünden davanın reddi gerektiğini, diğer taraftan davanın süresinde açılmadığını ve davacılarında ihalenin feshi konusunda husumet ehliyetleri olmadığını ve diğer ihalenin feshi iddialarının da yerinde bulunmadığını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiş olduğu; dosyadaki tüm delil ve belgelerin değerlendirilmesi sonucunda; taşınır mal satışının 6183 sayılı yasanın 2 kısım 2. bölümde taşınmaz satışından ayrı olarak düzenlenmiş olmasına, 99 maddede gayrimenkullerle ilgili ihalede Adli Yargıda icra mahkemesi görevinin menkul ihalelerini kapsamadığı, menkul ihalelerinde görevin 2576 sayılı Yasanın 6/b maddesine göre Vergi Mahkemesine ait olduğu, dava konusu malların taşınır olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 9.2.2006 gün ve E:2005/24957, K:2006/1980 sayılı kararıyla istem reddedilerek karar onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin, 25.9.2006 gün ve E:2006/14145, K:2006/17222 sayılı kararıyla reddedildiğinden, Mahkeme kararı kesinleşmiştir.

Bu kez, T.C Ziraat Bankası A.Ş. vekili tarafından, 21.10.2004 tarihinde; F Profil Otomotiv Yan Ürünleri San. ve Tic. A.Ş.'nin bankalarının kredi borçlusu olduğunu, kullanılan kredilerin teminatı olarak borçlunun sahibi olduğu Gebze İlçesi Akse Köyü 823 ada, 9 parselde kayıtlı arsa üzerinde kurulu fabrika binası ile tüm demirbaşlar dahil olmak üzere 995 milyar liralık ipotek tesis edildiğini, bu ipotek işleminin hileli işlemler sonucu kaldırılmış olduğunun öğrenilmesi üzerine tekrar banka adına tesisi için dava açıldığını, Gebze 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.03.2002 tarih ve 2000/638 esas, 2002/176 sayılı kararla ipoteğin tekrar müvekkili banka adına tesis edildiğini, bu kararın temyiz aşamasından geçmek suretiyle kesinleştiğini öğrendiklerini, davalı vergi dairesinin sözü edilen şirketin vergi borcu nedeniyle fabrika binası ve demirbaşların üzerine haciz koyduğunu, hiçbir araştırmaya gerek duymadan usule ve hukuka aykırı olarak haciz ettiği malları satışa çıkararak pazarlık yoluyla İFP Endüstriyel Ür. San.Tic. Ltd. Şti.'ne çok cüzi bir bedelle satılmış olduğunu öğrendiklerini, bu satış işleminin kanun ve genelge hükümlerine uymadığını, satıştan müvekkili bankanın haberdar edilmediğini, gayrimenkulün teferruatı olarak kayıtlı olan demirbaşların müstakilen satılamayacağını, satılan malların değerinin çok altında satıldığını, pazarlık usulüyle satışın ihale tarihinden itibaren 6 ay geçtikten sonra yapıldığını, satışın alıcı şirketin yetkili temsilcilerine yapılmadığını, zira, alıcı adına hareket eden İ. A. ve E. İ.'nin satışın yapıldığı tarihte alıcı firmayı temsil yetkilerinin bulunmadığını, satıcı ve alıcı firma arasında bir ilişkinin bulunup bulunmadığının araştırılmadığını, borçlu firma ile alacaklı firma ortaklarının akraba olduklarını, satıcı firma ortağı olan M. A. ile alıcı firma ortaklarından İ. A.'ın kardeş olduğunu, bu nedenle iki firmanın işbirliği içinde olduklarını, 2 trilyon lira değer biçilen makinelerin 55 milyar lira gibi düşük bedelle satılmış olmasının da bunu gösterdiğini, vergi dairesinin 25.08.1999 tarihinde ilk haczi uyguladığı halde yıllarca taşınmazın satışını istemediğini, 500 milyarı bulan vergi borçlarının tahsili için taşınmazın satılması mümkün iken bu yapılmayarak menkul malların ucuz bedelle satıldığını, pazarlık usulüyle satışın 14.09.2004 tarihinde yapılmasına karşılık satışın kesinleşmesi beklenmeksizin aynı tarihte makinelerin teslim edildiğini, vergi dairesinin bu satış dolayısıyla uğranılacak zarardan sorumlu olduğunu, Medeni Kanunun 860. maddesine göre rehnin, taşınmazı bütünleyici parçaları ve eklentileri ile birlikte yükümlü kılacağı, İcra İflas Kanununun 83/c maddesinde ise, taşınmaz rehni ipotek akit tablosunda sayılı bulunan eklenti taşınmazlardan ayrı olarak haczedilemeyeceğinin hükme bağlandığını, buna göre teferruatın taşınmazdan ayrı olarak satılamayacağı öngörüldüğünden yapılan satış işleminin iptaline karar verilmesinin gerektiği ileri sürülerek; Gebze İlyasbey Vergi Dairesi tarafından gerçekleştirilen ihalenin iptaline karar verilmesi istemiyle, idari yargı yerinde de dava açmıştır.

KOCAELİ VERGİ MAHKEMESİ; 18.02.2005 gün ve E:2004/729, K:2005/80 sayı ile, 2577 sayılı Kanunun 15.maddesinin 1/a bendinde, 14.maddenin 3/a bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceğinin hükme bağlandığı; diğer taraftan 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Vergi Mahkemelerinin Görevleri başlıklı 6.maddesinde; Vergi Mahkemelerinin,

a- Genel Bütçeye, İl özel idarelere, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalara,

b- (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları,

Page 87: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

c- Diğer kanunlarla verilen işleri, çözümleyeceğinin belirtildiği; dava dosyasının incelenmesinden, davacı bankanın kredi borcu nedeniyle F Profil Otomotiv Yan ürünleri San.ve Tic.A.Ş. adına Gebze İlçesi Akse Köyü 823 ada 9 parselde kayıtlı arsa üzerinde kurulu fabrika binası ile fabrikada bulunan tüm demirbaşların üzerine ipotek tesis edildiği halde, davalı idarece ipotekli bulunan menkul malların haczedildiği, haciz sonucunda Pazarlık usulüyle satıldığı, davacı tarafından bu satış işleminin iptali amacıyla Mahkemeleri nezdinde dava açıldığının anlaşıldığı; yukarıya alınan Yasa hükmüne göre, vergi mahkemelerinin maddede ismi geçen idarelere ait vergi, resim, harç ile benzeri mali yükümler ve 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklara baktıkları; buna göre, davacının vergi borçlusu, davalının ise ismi geçen idareler oldukları; vergi borcu dolayısıyla, sahibi olduğu menkul ve gayrimenkullerin 6183 sayılı Kanuna göre satılması durumunda vergi borçlusu tarafından bu işlemlerin Kanuna aykırılığı nedeniyle vergi mahkemesinde dava açılabildiği; olayda, davacı banka üçüncü kişi durumunda olup, vergi borcu ile ilişkisinin bulunmadığı; dava dilekçesinde ileri sürülen nedenlerle haczin ve satış işleminin yasalara aykırı olması sebebiyle iptali isteminin, vergi mahkemesince değil, genel yetkili adli mahkemelerince incelenip karar verilmesinin gerektiği; bu açıklamalara göre, uyuşmazlığın görüm ve çözümünün Adli Yargı'ya ait bulunduğu gerekçesiyle; davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15/1 -a maddesi uyarınca görev yönünden reddine, karar vermiş; bu kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay 9. Dairesinin 14.11.2006 gün ve E:2005/1637, K:2006/4362 sayılı kararıyla istem reddedilerek karar onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin, 6.2..2008 gün ve E:2007/3157, K:2008/615 sayılı kararıyla reddedildiğinden, Mahkeme kararı kesinleşmiştir.

Adli yargı dosyası Ziraat Bankası A.Ş. vekilinin talebi doğrultusunda; İdari Yargı Dava dosyası ise Başkanlık yazısı üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 06.07.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli yargıda dava devam ederken, Ziraat Bankası A.Ş vekilince 2.2.2005 tarihinde kayda alınan dilekçe ile; satılan makinelerin bulunduğu taşınmazlarda ipoteklerinin olduğu, yapılan satışın usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek, davacı yanında davaya müdahale taleplerinin ve davanın kabulüne karar verilmesinin istenildiği; istemin Gebze İcra Hukuk Mahkemesi’nin 10.05.2005 günlü ve 4.no.lu oturumunda görüşülerek, “Ziraat Bankası vekili tarafından mahkemeye sunulan müdahil dilekçesi ilgili olmaları bakımından kabul edilerek müdahilliğine, Ziraat Bankası harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına…” karar verildiği; Mahkemece verilen görevsizlik kararının, Davacılar vekilinden ayrı olarak Ziraat Bankası vekilince de temyiz edildiği, karar düzeltme isteminde ise yalnızca Müdahil/Davacı Ziraat Bankasının bulunduğu; bu şekilde, Ziraat Bankası A.Ş.’nin davada, 2247 sayılı Yasa’nın14. maddesinde öngörülen biçimde taraf olduğu ve sonuçta T.C Ziraat Bankası A.Ş. ile İlyasbey Vergi Dairesi Müdürlüğü arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece, idari yargı dosyasının Başkanlık yazısı üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerektiği yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, vergi borçlusuna ait menkul malların Vergi Dairesince haczedilerek pazarlık usulüyle yapılan satış işleminin iptaline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un, amme alacağının cebren tahsiline ilişkin ikinci kısım, ikinci bölüm altında “menkul malların haczi ve satışı”, üçüncü bölüm altında ise “gayrımenkul malların haczi ve satışı” hakkında düzenlemelere yer verilmiş olup; üçüncü bölümün sonunda yer alan 99. maddede, ihalenin feshinin gayrımenkulün bulunduğu yerin icra tetkik merciinden şikayet yoluyla istenebileceğine ve ihalenin feshi hakkında başkaca mahkemeye veya idari yargı merciilerine müracaat olunamayacağına işaret edilmek suretiyle, görevli yargı yeri açıkça belli edilmiş olmasına karşılık, menkul mallar hakkındaki ikinci bölümde göreve ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır.

Kamu alacağının tahsili için idarece kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı olarak tesis edilen 6183 sayılı Yasa uygulamalarının, idari işlem niteliğini taşıdığında ve Yasa’da başka bir yargı merciinin görevlendirilmediği hallerde, kural olarak, yargısal denetiminin idari yargı yerince yapılacağında kuşkuya yer bulunmamaktadır.

Olayda, vergi borçlusuna ait menkul malların Vergi Dairesince haczedilerek pazarlık usulü yoluyla satılması üzerine; davacı tarafından, borçlu şirketin sahibi olduğu fabrika binası ile tüm demirbaşları kapsayacak biçimde ipotek tesis edildiği, teferruatın taşınmazdan ayrı olarak satılamayacağı ileri sürülerek menkul mal ihalesinin iptali istemiyle dava açılmış ise de, idarece yapılan menkul mal haczi ve satışı işlemleri hakkında 6183 sayılı yasada göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği ancak idarece yapılan işlem gözetildiğinde, göreve ilişkin genel kurallar

Page 88: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

uyarınca, uyuşmazlığa konu edilen davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Kocaeli Vergi Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Kocaeli Vergi Mahkemesi’nin 18.02.2005 gün ve E:2004/729, K:2005/80 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 06.07.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/267 KARAR NO : 2009/181KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Gerçek kişi aleyhine açılan davanın, özel hukuk hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R Davacı : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Vekili : Av. Y. G. Davalı : F. M. Y. Vekili : Av. M. D.

O L A Y : Davacı vekili, Kurumları personellerinden davalının, Ankara Sağlık İşleri İl Müdürlüğü’nden Bayburt İl Müdürlüğü’ne atandığını, bu atama neticesinde davalıya görev harcırahı ödenmediğini, bunun üzerine, davalının, Kurumları aleyhine açtığı davada, Trabzon İdare Mahkemesi'nin 14.6.2006 gün ve E:2006/356, K:2006/782 sayılı ilam ile dava konusu işlemin iptaline, davacının hak ettiği sürekli görev yolluğunun davalı idarece hesaplanarak davalıya ödenmesine karar verildiğini, bilahare davalının anılan karara istinaden Bayburt İcra Müdürlüğü'nün E:2006/880 sayılı dosyası ile Kurum aleyhine (Kurumun görüşü alınmadan) icra takibine başladığını, icra takibinde davalı tarafından, 1.016,40YTL asıl alacak, 275,00YTL mahkeme vekalet ücreti, 39,40YTL yargılama masrafı, 154,00YTL işlemiş faiz olmak üzere toplam 1.484,85YTL alacak talep edildiğini, Kurumları tarafından aleyhe başlatılan icra takip dosyasına 15.8.2006 tarihinde 727,12YTL asıl alacak (harcırah alacağı), 275,00YTL mahkeme vekalet ücreti, 110,00YTL icra dosyası vekalet ücreti, 4,60YTL icra gideri, 15,50YTL işlemiş faiz, 15,00YTL mahkeme masrafı olmak üzere toplam 1.147,22YTL ödendiğini, ardından Bayburt İcra Mahkemesi'nin E:2006/21 sayılı dosyası ile icra takip dosyasından gönderilen ödeme emrinin yasal mevzuata ve takibe konu mahkeme ilamına aykırı olması nedeniyle iptalinin talep edildiğini, ancak, Mahkemece bu taleplerinin reddedildiğini ve bu kararın da kesinleştiğini, davacı tarafından açılan talep neticesinde Bayburt İcra Müdürlüğü'nün E:2006/880 sayılı dosyasından Kurumlarına 557,87YTL bakiye borç muhtırası gönderildiğini, Kurumları tarafından yapılan son inceleme neticesinde davalıya hak ettiği harcırahın faizinin 88,40YTL eksik hesaplandığının anlaşıldığını ve bu meblağın da derhal 7.2.2007 tarihinde icra dosyasına yatırıldığını, Kurumlarının bundan başka herhangi bir borcunun kalmadığını, ancak, Kurum tarafından aleyhlerine yapılan icra takibine sehven itiraz edilmediğini ve sadece şikayet yoluna başvurulduğunu, davalı tarafından Kurum aleyhine başlatılan icra takibinde asıl alacak olarak ilgili yasal düzenlemeler karşısında 727,12YTL asıl alacak talep edilmesi gerekirken 1.016,40YTL asıl alacak talep edilmiş olması nedeniyle ve Kurumlarınca da sehven fazla talep edilen meblağa itiraz edilmediği için icra dosyasında halen bakiye borç ortaya çıktığını, davalı tarafından takip esnasında yasal düzenlemelere aykırı olarak 289,28YTL asıl alacakla birlikte faizin fazla talep edildiğini, ayrıca Trabzon İdare Mahkemesi'nin E:2006/356, K:2006/782 sayılı ilamında davacıya ödenmesine karar verilen ve davalı tarafça icra dosyasında talep edilen 39,40YTL'lik yargılama gideri alacağının 24,40YTL'lik kısmının harç olduğunu, Kurumlarının harçtan muaf olması sebebiyle Trabzon Bölge İdare Mahkemesince karar düzeltme talepleri üzerine E:2007/35, K:2007/20 sayılı ilam ile bu kısımdan sorumlu olmadıklarına karar verildiğini, bu nedenlerle Kurumun Bayburt İcra Müdürlüğü’nün E:2006/880 sayılı dosyasında alacaklıya başkaca herhangi bir borcun bulunmadığının tespitine, Kurum tarafından icra tehdidi altında fazla ödeme yapılması durumunda fazla ödenecek meblağın davalıdan istirdadına, haksız ve kötü niyetli olarak icra takibi başlatan ve takibe haksız ve kanuna aykırı olarak devam etmekte ısrar eden davalının % 40’tan az olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine, dava sonuçlanıncaya kadar ihtiyati tedbir kararı verilerek icra takibinin tedbiren durdurulmasına karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

BAYBURT SULH HUKUK MAHKEMESİ; 28.6.2007 gün ve E:2007/159, K:2007/544 sayı ile, davacı

Page 89: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

vekili tarafından icra takibinden sonra icra takibinin durdurulması için ihtiyati tedbir kararı istenilmiş ise de; İİK’nun 72. maddesine göre icra takibinin durdurulmasına karar verilemeyeceğinden bu istemin Mahkemelerince tensiben reddine karar verilerek yargılamaya devam olunduğu, davalıya usulüne uygun davetiye tebliğ edildiği ve davalının kendisini vekille temsil ettirmiş olduğunu, davalı vekilinin Mahkemelerine verdiği cevap dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında, davacı tarafça açılan davanın haksız ve yersiz olduğunu, bu konuda adli mahkemelerin değil, idari mahkemelerin görevli olduğunu, bu nedenle görevsizlik kararı verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin ve % 40’tan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davacı borçlu Kuruma yükletilmesine karar verilmesini talep ettiği, Trabzon İdare Mahkemesi’ne ait E:2006/356, K:2006/782 ve E:2007/35, K:2007/20 sayılı dosyalar ile Bayburt İcra Müdürlüğü’ne ait E:2007/159 sayılı icra takip dosyasının dosyaları içerisine alınmış olmakla incelendiği, dosyanın davacı alacaklı F. M. Y.'nun Ankara'dan Bayburt İline tayini sebebiyle ne kadar harcıraha hak kazandığının tespiti yönünden Bayburt Muhasebe Müdürü P. Ö.'ya tevdii edildiğini ve bu konuda rapor aldırıldığını, dava konusu alacağın bir idari işlem olan ve memurların özlük haklarından olan atama sonucu yolluk ödenmesi işlemi ile ilgili olduğunu, idari eylem ve işlemlere karşı uyuşmazlıklarda yargı yetkisinin idari mahkemelere ait olduğunun (Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 17.6.1996 gün ve E:1996/32, K:1996/75 ve 16.6.2003 gün ve E:2003/40, K:2003/45 sayılı kararlarından ve Danıştay 5. Dairesi’nin 10.4.2002 gün ve E:2000/623, K:2002/1607 sayılı kararından söz ederek) İYUK'nun 2. maddesinin açık hükmü olduğu, zaten davalı alacaklının başvurusu üzerine dava konusu asıl alacağın yani yolluk ücretinin verilmemesine dair işlemin iptali ile yolluk ödenmesine idare mahkemesince karar verildiği ve idare mahkemesi kararında da açıkça söz konusu davalı idareye başvurularak davalı idarece hesaplanarak davacıya ödenmesine dendiği halde davalı alacaklının bu konuda idareye başvurmaksızın doğrudan icra takibine girişmesinin davalı alacaklının kötü niyetli olduğunu gösterdiği ve Anayasa'nın 138/son maddesinde, “Yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmünü taşıdığı, ayrıca yine İYUK'nun 28/3 (b) maddesine göre de, idare mahkemesi kararlarına göre işlem tesis etmeyen kurumlar aleyhine idari mahkemelerde maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği açıkça belirtildiğinden, davalı alacaklı tarafından bu yollara başvurulmaksızın genel adli mahkemelerin ilamlarını infaz dairesi olan Bayburt İcra Dairesi Müdürlüğü’ne başvurmasının davalı alacaklının kötü niyetli olduğunu gösterdiğinden ve ayrıca İcra ve İflas Yasası’nın 72. maddesinde düzenlenen tazminatın şartlarından bir tanesinin icra takibinin ihtiyati tedbir kararı ile durdurulması gerektirdiğini, ancak, Mahkemelerince tensiben ihtiyati tedbir kararı karşılığında icra takibinin durdurulması talebi reddedildiğinden, davalı alacaklı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmediği gibi, davacı alacaklı vekili son duruşmada Mahkemelerinin görevsizlik kararı vermesini talep etmesi ve ayrıca idari eylem ve işlemden kaynaklanan ve İdare Mahkemesince verilen kararın sonuç kısmında davalı kamu kurumuna yolluğun hesaplanıp verilmesi için başvurması gerektiği belirtildiği halde, MK’nun 2. maddesine aykırı olarak icra takibi başlatıp, Mahkemelerinin son celsesinde ayrıca kendisi de Mahkemelerinin görevsiz olduğuna dair hüküm verilmesini istediğinden, davalı alacaklı vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmeksizin davanın idare mahkemesinde görülmesinin icap ettiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ’nin 6.3.2008 gün ve E:2008/1122, K:2008/3693 sayılı kararı ile miktar itibarıyla temyiz yoluna başvurulamayacağından temyiz istemi reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır. TRABZON İDARE MAHKEMESİ; 5.6.2008 gün ve E:2008/543 sayı ile, Sosyal Güvenlik Kurumu

Başkanlığı tarafından Bayburt İcra Müdürlüğü'nün E:2006/880 sayılı dosyasında ödemiş olduğu 1.235,62YTL haricinde talep ettiği fazla miktar için F. M. Y.'na karşı menfi tespit davası açıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türlerinin belirtildiği, bu davaların; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak belirlendiği, dava dosyasının incelenmesinden; F. M. Y. tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı'na karşı Bayburt İcra Müdürlüğü'nün E:2006/880 sayılı dosyasında başlatılan icra takibi neticesinde, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından ödenmiş bulunan 1.235,62YTL haricinde F. M. Y.'nun talep ettiği fazla miktar için Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından F. M. Y.'na karşı Bayburt Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açılan menfi tespit davasında anılan Mahkemenin 28.6.2007 gün ve E:2007/159, K:2007/544 sayılı kararı ile davanın idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, bu kararın kesinleşmesi üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından Bayburt İcra Müdürlüğü'nün E:2006/880 sayılı dosyasında alacaklı F. M. Y.'na başkaca herhangi bir borcunun bulunmadığının tespiti istemiyle görülmekte olan bu davanın açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, yukarıda belirtilen kanun hükümlerine göre idari yargıda görülebilecek dava türlerinin iptal, tam yargı ve tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden doğan davalar olarak belirlendiği, bunların dışında herhangi bir dava türünün idari yargıda görülebilme olanağı bulunmadığından, Mahkemelerinde Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından F. M. Y.'na karşı açılan menfi tespit davasının görüm ve çözümünün adli yargıya ait

Page 90: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

bulunduğu sonucuna varıldığı, bu nedenlerle, Mahkemelerinin görevine girmeyen ve Bayburt Sulh Hukuk Mahkemesi’nce de görevsizlik kararı verilen bu davada görevli mahkemenin belirlenmesi için dava dosyasının 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce bir karar verilinceye kadar yargılamanın ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacı Kurum personeli olan davalı tarafından İdare Mahkemesi kararına istinaden davacı Kurum aleyhine başlatılan icra takibi üzerine Bayburt İcra Müdürlüğü’nün E:2006/880 sayılı dosyasında davalıya başkaca herhangi bir borcun bulunmadığının tespitine, Kurum tarafından icra tehdidi altında fazla ödeme yapılması durumunda fazla ödenecek meblağın davalıdan istirdadına, davalının % 40’tan az olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

9.6.1932 gün ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 32. maddesinde(Değişik: 18/2/1965 - 538/16 md.), “Para borcuna veya teminat verilmesine dair olan ilam icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Bu emirde 24 üncü maddede yazılanlardan başka hükmolunan şeyin cinsi ve miktarı gösterilir ve nihayet yedi gün içinde ödenmesi ve bu müddet içinde borç ödenmez veya hükmolunan teminat verilmezse tetkik merciinden veya istinaf veya temyiz yahut iadei muhakeme yolu ile ait olduğu mahkemeden icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirilmedikçe cebri icra yapılacağı ve bu müddet içinde 74 üncü madde mucibince mal beyanında bulunması ve bulunmazsa hapis ile tazyik olunacağı, mal beyanında bulunmaz veya hakikata muhalif beyanda bulunursa hapis ile cezalandırılacağı ihtar edilir” denilmiştir.

Aynı Kanunun 72. maddesinde de(Değişik: 18/2/1965 - 538/43 md.), “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.

İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.

İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.

(Değişik: 9.11.1988 - 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde kırktan aşağı tayin edilemez.

(Değişik: 9.11.1988 - 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olamaz.

Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.

Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.

Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazımgelmediğini ispata mecburdur” hükmü yer almıştır.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri : a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı

Page 91: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

davaları, c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.

İdari davalardan olan iptal ve tam yargı davalarında davalı daima idaredir. Bir başka deyişle, idari yargı yerinde açılan bir iptal ya da tam yargı davasına bakılabilmesi için, diğer dava koşullarının yanısıra, davanın idare aleyhine açılmış olması gerekmekte; idari yargı yerinde gerçek kişiler aleyhine dava açılabilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda, davanın, ortada idarece kamu gücüne dayalı olarak ve idari usul ve esaslara göre re'sen ve tek yanlı biçimde tesis edilmiş bir işlem veya eylemden dolayı hak ve menfaati ihlâl edilenler tarafından idare aleyhine açılmış 2577 sayılı Yasa'nın 2. maddesinde belirtilen davalardan biri olmayıp, gerçek kişi aleyhine açılan menfi tespit ve istirdat davası olması karşısında, idari yargının görevine giren bir dava bulunduğundan sözetmek olanaksızdır.

Açıklanan nedenlerle, davanın özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli olduğundan, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Trabzon İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Bayburt Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 28.6.2007 gün ve E:2007/159, K:2007/544 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/293 KARAR NO : 2009/182KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : Resen tahakkuk ettirilen işsizlik prim borcuna ilişkin davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacı : A. G.Vekili : Av. N. A.Davalı : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

O L A Y : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı SSK Erzincan Sigorta İl Müdürlüğü’nün (Devredilen) 8.3.2007 gün ve 6135 sayılı üç ayrı işlemiyle, 2001 yılının Ocak ila 2004 yılının Ekim ayları için işsizlik ve gecikme zammı toplamı olan 1.586,40YTL, 2002 yılının Şubat ayı için damga miktarı 483.-YTL ve 2001 yılının Ocak ila 2004 yılının Ekim ayları için prim ve gecikme zammı toplamı olan 14.854,68YTL’nin ödenmesi gerektiği hususu davacıya bildirilmiştir. Davacı tarafından bu işlemlerin tebliği üzerine yapılan itiraz, Ünite İtiraz Komisyon Başkanlığınca reddedilmiştir.

Davacı vekili, bu işlemlerin iptali istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.ERZİNCAN SULH CEZA MAHKEMESİ; 1.5.2007 gün ve Müt.:2007/390 sayı ile, başvuran vekilinin,

müvekkili hakkında Erzincan Sigorta İl Müdürlüğü tarafından verilen 8.3.2007 tarih ve 6135 sayılı 14.854,68YTL’lik prim borcu ve yine aynı tarih ve sayılı 1.586,40YTL’lik işsizlik prim cezası ile aynı tarih ve sayılı 483,00YTL damga vergisi cezası kararlarının kaldırılmasını talep ettiği, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesinde, “İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir” şeklinde düzenleme getirildiği ve sulh ceza mahkemesinin görevine giren hususların tespit edildiği, buna göre sulh ceza mahkemesinin görevinin, idari yaptırım kararlarına ve/veya mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin kararlara yapılan itirazlara bakmak olduğu, bununla birlikte 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 54. maddesinde, “…idari para cezası verilir. İdari para cezaları tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı reddedilenler idari yargı yoluna başvurabilirler. Yargı yoluna başvurulması cezanın takip ve tahsilini durdurmaz…” şeklinde düzenleme getirildiği, yine 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Yasa ile değişik 3. maddesinde ise, “…Bu Kanunun a)İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,” şeklinde düzenleme getirildiği, bu bilgiler ışığında talebe bakıldığında, başvuran hakkında aynı tarih ve numaralarla prim borcu alacağı ve gecikme

Page 92: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

zammı, işsizlik prim borcu alacağı ve gecikme zammı ile damga vergisi alacağı için Kurum tarafından ödeme emrinin başvurana gönderildiğinin görüldüğü; idari yaptırım kararı olmadığından bu işlemlerin iptali istemlerinin (gerek kendi yasal düzenlemesinde gerekse 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 ve 27. maddesindeki düzenlemeler ışığında) yargı yerinin hukuk mahkemeleri ile idari yargıya ait olduğu anlaşıldığından, Mahkemelerinin görevsizliğine karar vermenin icap ettiği gerekçesiyle başvuran hakkında Erzincan Sigorta İl Müdürlüğü’nce uygulanan a) 8.3.2007 tarih ve 6135 sayılı 14.854,68YTL’lik prim borcu ve gecikme zammı, b) 8.3.2007 tarih ve 6135 sayılı 1.586,40YTL’lik işsizlik prim borcu ve gecikme zammı ile c) 8.3.2007 tarih ve 6135 sayılı 483,00YTL’lik damga vergisi kararına karşı yapılan itirazın 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 28/1-b maddesi gereğince Mahkemelerince incelenecek kararlardan olmadığından görev yönünden reddine, başvuranın bu hususta 1) a bendine ilişkin işlem için hukuk mahkemesinde (iş mahkemesinde), 1)b ve c bentlerindeki işlemler için ise idari yargıda dava açmakta muhtariyetine karar vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, 8.3.2007 gün ve 6135 sayılı 1.586,40YTL işsizlik pirim borcu ve gecikme zammı tahakkuk ettirilmesine yönelik işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

SİVAS İDARE MAHKEMESİ; 22.5.2008 gün ve E:2007/1893 sayı ile, davacı A. G. vekili tarafından davacıya 1.586,40YTL işsizlik prim borcu ve gecikme zammı tahakkuk ettirilmesine ilişkin 8.3.2007 tarih ve 6135 sayılı işlemin iptali istemiyle Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na karşı dava açıldığı, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 49 ve 54. maddelerinden ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinden söz ederek, dosyanın incelenmesinden, davacıya 1.586,40YTL işsizlik prim borcu ve gecikme zammı tahakkuk ettirilmesine ilişkin 8.3.2007 tarih ve 6135 sayılı işlem aleyhine Erzincan Sulh Ceza Mahkemesi’nde açılan davada 1.5.2007 gün ve Müteferrik No:2007/390 sayılı kararla, idari yaptırım kararı niteliğinde olmayan ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 54. maddesi uyarınca tahakkuk ettirilen idari para cezasına karşı idari yargı yoluna başvurulması gerektiğinden bahisle uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle davanın görev yönünden reddedildiği ve anılan kararın itiraz edilmemek suretiyle 29.5.2007 tarihinde kesinleştiği, bunun üzerine de bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, ortada idari para cezası tahakkuk ettirilmesinden doğan bir dava bulunmadığı anlaşılmış olup (kaldı ki Erzincan Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararına dayanak olarak aldığı 4447 sayılı Yasa’nın 54. maddesi uyarınca verilen idari para cezalarına karşı idari yargı yoluna başvurulabileceğine ilişkin hüküm 8.2.2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa’nın 578. maddesi ile Kanun metninden çıkartılmıştır), 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesi uyarınca resen tahakkuk ettirilen işsizlik prim borcu ve gecikme zammından doğan uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin adli yargı olduğu sonucuna ulaşıldığı, bu nedenlerle Mahkemelerinin görevine girmeyen ve ilgili adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilen bu davada görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın 2247 sayılı Kanun’un 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

İdare Mahkemesince, anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında 8.3.2007 gün ve 6135 sayılı 1.586,40YTL işsizlik pirim borcu ve gecikme zammı tahakkuk ettirilmesine yönelik işlem yönünden doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacı hakkında tahakkuk ettirilen işsizlik primi ve gecikme zammının kaldırılması istemiyle açılmıştır. 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun 49. maddesinde, “Sigortalı işçilerin, işverenlerin ve Devletin her ay

için ödeyecekleri işsizlik sigortası primlerinin hesabı, günlük kazancın ve sınırlarının belirlenmesi, prim belgeleri, işsizlik sigortası primlerinin ödenmesi, ödenmeyen primler ve cezalar için düzenlenecek belgeler, yeni işverenin sorumluluğu, teminatın ve hakedişlerin prim borcuna karşılık tutulması, yersiz olarak alınan primlerin iadesi hususlarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83 ve 84 üncü maddeleri hükümleri uygulanır” denilmiş olup; maddenin 17/4/2008 gün ve 5754 sayılı Kanun’un 90. maddesi ile değişik şeklinde de, işsizlik sigortası primleri ile ilgili olarak; 5510 sayılı Kanunun 80, 82, 86, 88, 89, 90, 91, 93 ve 100 üncü madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. 5754 sayılı Kanun 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “Prim belgeleri” başlıklı 79. maddesinin yedinci fıkrasında(Değişik yedinci fıkra: 29/7/2003-4958/37 md.), “Fiilen veya iş yeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı tespit edilen sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re'sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek

Page 93: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

işverene tebliğ edilir”, sekizinci fıkrasında ise, “İşveren, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz tahsilatı, durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili mahkemeye başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması prim borcunun tahsil ve takibini durdurmaz” ve aynı Kanunun 134. maddesinde, “Bu kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıklar, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür” hükmü yer almıştır.

Ancak, 506 sayılı Kanun’un yukarıda sözü edilen maddeleri 31.5.2006 gün ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin yedinci fıkrasında(Değişik yedinci fıkra: 17/4/2008-5754/50 md.), “Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re'sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve 89 uncu maddelerin prim borcuna ilişkin hükümleri uygulanır” ve 101. maddesinde, “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür” hükmü yer almıştır. 5510 sayılı Kanun’un sözü edilen maddeleri 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

Olayda, idari para cezası tahakkuk ettirilmesinden doğan bir dava bulunmadığına göre, 4447 sayılı Yasa’nın 49. ve 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesi uyarınca resen tahakkuk ettirilen prim borcundan doğan uyuşmazlıklara bakmakla, daha önce 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda işaret edildiği gibi, 5510 sayılı Yasa’nın 86. ve 101. maddeleri uyarınca iş mahkemesi görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının, 1.586,40YTL işsizlik pirim borcu ve gecikme zammı tahakkuk ettirilmesine yönelik işlem yönünden kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Sivas İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Erzincan Sulh Ceza Mahkemesi’nin 1.5.2007 gün ve Müt.:2007/390 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ, 1.586,40YTL işsizlik pirim borcu ve gecikme zammı tahakkuk ettirilmesine yönelik işlem yönünden KALDIRILMASINA, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/302 KARAR NO : 2009/183KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

Page 94: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

K A R A R

Davacı : Habib Bank Ltd. İst. Türkiye Merkez ŞubesiVekili : Av. M. A. G.Davalı : Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı

O L A Y : Türkiye İstatistik Kurumu’nun 13.3.2007 gün ve 2007/6 Kütük, A-756 seri/sıra No.lu İdari Para Cezası Karar Tutanağı ile, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 8. maddesine muhalefet(istenilen bilgileri zamanında ve doğru olarak vermemek) edildiğinden bahisle 54. maddesine göre idari para cezası verilmiştir.

Davacı vekili, para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.ŞİŞLİ 2. SULH CEZA MAHKEMESİ; 7.9.2007 gün ve Müt. E:2007/2953, Müt. K:2007/2953 sayı ile, İtiraz

eden vekilleri tarafından tahakkuk ettirilen idari para cezasının kaldırılmasının talep edilmiş olduğu; itiraz dilekçesi ve itiraza konu işleme ilişkin tüm belgelerin incelendiği; itiraz eden tarafından mahkemelerine dava açılmış ise de, dava dilekçesinde itiraza konu edilen işlem esas alındığında, itiraza ilişkin davada mahkemelerinin görevli olmadığı, idare mahkemesinin görevli olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle, davanın görev yönünden reddine karar vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, söz konusu idari para cezasının kaldırılması istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır. ANKARA 11. İDARE MAHKEMESİ; 12.6.2008 gün ve E:2008/1256 sayı ile, 2247 sayılı Uyuşmazlık

Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi hükmüne yer verdikten sonra; 1.6.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe giren, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesinde; “ kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık” Kabahat olarak tanımlanmış, 5560 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (a) fıkrasında idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı, 16. maddesinde; kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu, geçici 2. maddesinde, bu Kanun hükümlerinin, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanmayacağının belirtilmiş olduğu; aynı Kanun’un “Başvuru Yolu” başlıklı 27. maddesinin birinci fıkrasında; idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı, kararın tebliğ veya tefhimi tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği, 5560 sayılı Kanunla eklenen sekizinci fıkrasında ise, idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptaliyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği hükmüne yer verildiği; yukarıda yer verilen hükümler uyarınca, diğer kanunlarda idari yaptırıma ilişkin uyuşmazlıkta görevli yargı yerinin idari yargı olarak belirtilmesi halinde veya idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde idari yaptırıma ilişkin uyuşmazlığın idari yargı merciinde çözümleneceği, aksi halde 5326 sayılı Kanun uyarınca sulh ceza mahkemesinin görevli bulunacağı; dosyanın incelenmesinden; 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu uyarınca 1.098,00- YTL para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin tesis edilen işleme karşı Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesinde açılan davada, anılan Mahkemenin 7.9.2007 tarih ve Müt. No: 2007/2953, Müt. KARAR NO: 2007/2953 sayılı kararıyla davaya bakmakla idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görev yönünden reddi üzerine mahkemelerinde davanın açıldığı; bu durumda, 5429 sayılı Kanun uyarınca verilen idari para cezalarına karşı idari yargıda dava açılabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığından, işlemin Kabahatler Kanunu’nun yürürlük tarihinden sonra verilmesi ve dava konusu işlem ile birlikte idari yargının görev alanına giren herhangi bir kararın da verilmediği görüldüğünden, Kabahatler Kanunu uyarınca 5429 sayılı Kanun uyarınca verilen idari para cezasına ilişkin davanın görüm ve çözümünün adli yargının görev alanı içinde bulunduğu; açıklanan nedenlerle; Mahkemelerinin görevsizliğine, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine, karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 06.07.2009 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre: Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin

Page 95: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 5429 sayılı Kanun’un 8. ve 54. maddelerine göre verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun “Cevap verme yükümlülüğü ve sınırları başlıklı” 8. maddesinde, “ (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 20/3/2008 tarihli ve E.: 2006/167, K.: 2008/86 sayılı Kararı ile.; Yeniden Düzenleme: 25/11/2008-5813/1 md.) / İstatistikî birimler, ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim, teknoloji ve ihtiyaç duyulan diğer alanlardaki resmi istatistikleri üretmek üzere, Anayasa’da belirlenen temel haklar ve ödevler çerçevesinde, kendilerinden istenen veri veya bilgileri, Başkanlığın belirleyeceği şekil, süre ve standartlarda eksiksiz ve doğru olarak ücretsiz vermekle yükümlüdür.” denilmiş; “İdarî para cezaları” başlıklı 54. maddesinde ise, “ Sayımlarda geçerli mazereti olmadan verilen görevleri yapmaktan kaçınanlara beşyüz Yeni Türk Lirası idarî para cezası uygulanır. Görevlendirilenleri geçerli mazereti olmaksızın eğitim ve toplantılara göndermeyen veya görev yapmasına izin vermeyen kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri ve sorumlularına, izin vermedikleri her kişi için beşyüz Yeni Türk Lirası idarî para cezası uygulanır ve bu durum ilgililerin kurumlarına bildirilir. Ayrıca, görevlendirilmek üzere yetiştirme kurslarına katılan kimselerden, görevlerini geçerli mazereti olmaksızın yapmaktan kaçındıkları takdirde, yetiştirilmeleri için yapılan giderler genel hükümler çerçevesinde tahsil edilir.

Başkanlık veya kurum ve kuruluşlar tarafından Program kapsamında istenen bilgileri, geçerli bir mazereti olmaksızın belirlenen şekil ve sürede vermeyen veya eksik veya hatalı verenler, bir kereye mahsus olmak üzere uyarılarak yedi gün içerisinde bilgileri vermeleri veya eksik ve hataları gidermeleri istenir. Bu uyarıya rağmen, bilgileri hiç vermeyen veya talep edildiği hâlde eksikleri gidermeyen ve hataları düzeltmeyen gerçek kişiler veya özel hukuk tüzel kişilerinin organ ve temsilcileri hakkında, fiilin;

a) Hanehalkı veya bireylerle yapılan araştırmalarda işlenmesi durumunda beşyüz Yeni Türk Lirası,b) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 20/3/2008 tarihli ve E.: 2006/167, K.: 2008/86 sayılı Kararı ile.; Yeniden

Düzenleme: 25/11/2008-5813/3 md.) Hane halkı veya bireyler dışında kalan diğer istatistikî birimlerle yapılan araştırmalarda işlenmesi durumunda binbeşyüz Yeni Türk Lirası,

c) Sayımlarda işlenmesi durumunda ikibin Yeni Türk Lirası,İdarî para cezası uygulanır.İdarî para cezası ve diğer cezaların uygulanması, istatistikî birimin bilgi verme yükümlülüğünü ortadan

kaldırmaz.7201 sayılı Tebligat Kanununda belirtilen usûllerden biri ile yapılan tebligatlar veya araştırmada görev alan

personel tarafından bilgi ile ilgili dokümanların istatistikî birim yetkilisine verildiği veya bilginin istenmesi amacıyla istatistikî birimin ziyaret edildiğine ilişkin Başkanlıkça belirlenen usûllere uygun olarak tanzim edilmiş tutanaklar, istatistikî birimlerden bilgi istendiğinin tevsikinde yeterli olup, ispat için başka belge aranmaz.

Bu madde hükümleri, sözleşme ile üçüncü kişilere yaptırılan araştırmalar için de uygulanır.İdarî para cezalarına ilişkin karar, sayım için mahallî komiteler kurulması durumunda, komitelerin başkanı

tarafından; Programda belirtilmek şartıyla sayımların başka kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmesi durumunda bu kurum ve kuruluşların en üst yöneticileri tarafından; diğer durumlarda ise Başkanlığın merkez veya taşra teşkilâtının en üst amirleri tarafından verilir.” hükmüne yer verilmiştir.

5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nda idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.

Öte yandan; 30.3.2005 gün ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 6.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesiyle değiştirilen 3. maddesinde, " (1) Bu Kanunun;

a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır"; Kanunun “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin 1. fıkrasında ise "idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir" düzenlemeleri yer almıştır.

Page 96: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Bu düzenlemelere göre; Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacak olması nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 11. İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 7.9.2007 gün ve Müt. E:2007/2953, Müt. K:2007/2953 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 06.07.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

* * *

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

ESAS NO : 2008/315 KARAR NO : 2009/184KARAR TR : 06.07.2009(Hukuk Bölümü)

Ö Z E T : 6183 sayılı Kanun uyarınca tesis edilen haciz işleminin iptali istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacılar : 1- A. Z. 2- A. Ş. 3- H. Ş. 4- H. Ş. Vekili : Av. N. O.Davalı : Ulusite Vergi Dairesi Müdürlüğü

O L A Y : Es-Yapı İnş. Taah. Oto Eml. Gıda Nak. İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şirketi ile H. Ş. ve A. Z. arasında Altındağ 6. Noterliği’nde 16.6.2000 gün ve 11635 sayılı Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Yapım Sözleşmesi imzalanmıştır.

Davalı idarenin 23.11.2005 gün ve 11718 sayılı işlemi üzerine Es-Yapı İnş. Taah. Oto Eml. Gıda Nak. İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şti.'nin vergi borçlarından dolayı, şirket tarafından kat karşılığı inşa edilen ve sözleşmede gayrimenkulün %62.5’inin Es-Yapı İnş. Taah. Oto Eml. Gıda Nak . İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şti.'ne, % 37.5’inin arsa sahiplerine ait olduğu anlaşılmakla birlikte hangi dairelerin müteahhidin olduğu tam olarak belirtilmediğinden, söz konusu 21084 ada, 1 parseldeki taşınmazlara Altındağ 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü’nce 25.11.2005 tarih ve 15572 sayılı yevmiye ile haciz konulmuştur.

Davacı vekilince, üzerinde kat irtifakı kurulan Ankara ili, Altındağ İlçesi, Karapürçek Mahallesi 21084 Ada, 1

Page 97: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

Parselde bulunan binanın 1, 2, 3, 5, 7, 15 ve 21 numaralı bağımsız bölümleri üzerine davacıların gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi imzaladıkları Es-Yapı İnş. Taah. Oto Emlak Gıda Nak. İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şti.’nin vergi borçları nedeniyle uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açılmıştır.

ANKARA 2. VERGİ MAHKEMESİ; 30.4.2008 gün ve E:2007/1690, K:2008/627 sayı ile, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 66. maddesinde, borçlu elinde haczedilen mallara karşı istihkak iddialarının düzenlendiği, aynı Kanunun 68. maddesinde de, istihkak davalarına bakmaya haczi yapan tahsil dairesinin bulunduğu mahal mahkemesinin selahiyetli olduğunun, istihkak davalarının diğer işlere takdimen görüleceğinin hükme bağlandığı, diğer taraftan, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 1. maddesinde, yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir yapının, kat, daire, iş bürosu, dükkan, mağaza, mahzen, depo gibi bölümlerinden ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli olanları üzerinde, yapı tamamlandıktan sonra geçilecek kat mülkiyetine esas olmak üzere, arsa maliki veya arsanın ortak malikleri tarafından, bu kanun hükümlerine göre irtifak haklarının kurulabileceğinin hüküm altına alındığı, bu hükme göre kat irtifakının arsa maliki veya arsanın ortak malikleri tarafından kurulabileceği, dava dosyasının incelenmesinden, Ankara İli, Altındağ İlçesi, 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü'ne kayıtlı 21084 Ada, 1 Parselde bulunan arsa üzerine inşaat yapımı için davacılar ile davalı idare mükellefi Es Yapı İnşaat Ltd. Şti. arasında “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Yapım Sözleşmesi” düzenlendiği, bu sözleşme ile arsa üzerine yapılacak konutların %62,5'i müteahhit firmaya, kalan %37,5'i arsa sahiplerine ait olmak üzere anlaşma sağlandığı, söz konusu sözleşmede binanın 16 adet bağımsız bölümden oluşacağı ve bu 16 bağımsız bölümden 6 adedinin davacılara ait olacağının kararlaştırıldığı, müteahhit firmanın vergi borçlarını yasal süresinde ödememesi üzerine davalı idarece 23.11.2005 gün ve 11718 sayılı yazı ile Ankara Altındağ 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü’ne müteahhit firmaya ait olan %62,5 hisseye haciz uygulandığının belirtildiği, Ankara Altındağ 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü'nün 25.11.2005 gün ve 15572 sayılı yazısı ile adı geçen şirkete ait herhangi bir gayrimenkule rastlanmadığı için haciz talebinin yerine getirilemediği ve davacılar adına kayıtlı taşınmazlar üzerine haciz şerhinin verildiğinin bildirildiği, davacıların söz konusu haczi Ankara 5. Vergi Mahkemesi nezdinde dava konusu ettiği, adı geçen Mahkemenin 29.6.2007 tarih ve E:2007/646, K:2007/914 sayılı kararı ile, söz konusu binadaki 6, 8, 11, 12, 16 ve 20 numaralı bağımsız bölümlerin davacılara ait olması nedeniyle bu bağımsız bölümlere uygulanan haczin iptal edildiği, söz konusu kararın taraftarca temyiz edilmediği, davacılar tarafından 1, 2, 3, 5, 7, 15 ve 21 numaralı bağımsız bölümler üzerine uygulanan haczin de iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı, bilindiği üzere, kat karşılığı inşaatta taşınmaz malın malikinin taşınmazın belli bir hissesini veya yapılacak binadaki bazı bağımsız bölümleri inşaattan kendisine kalacak kısımlara karşılık müteahhide devretmeyi vaat ettiği, kat karşılığı inşaatta müteahhitlerin çoğunlukla kendilerine ait bağımsız bölümleri inşaatın başlangıcında kat irtifakı ile üçüncü şahıslara sattıkları, bazı arsa sahiplerinin ise arsa paylarının tamamını kendi uhdelerinde tuttukları, müteahhide sözleşme ile verilen bölümlerin satışını tapuda müteahhit adına kendilerinin yaptığı, olayda, davacıların vekili tarafından müteahhit şirketin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmenin hitam olmadığı ve müteahhit şirkete ait olan bağımsız bölümlerin satışının yapılmadığı, dolayısıyla yükümlülüklerini yerine getirmeyen müteahhit şirkete hangi dairelerin, satış vaadi sözleşmesi kapsamında satılacağının belli olmadığının öne sürüldüğü, öte yandan; Ankara 5. Vergi Mahkemesi'nce davacılara ait olduğu belirtilen 6 adet bağımsız bölüm ile bu davaya konu edilen 7 adet bağımsız bölümün davacılara ait olduğunun kabul edilmesi halinde davacıların %37,5’lik hisselerinin üzerinde hisseye sahip olacakları, bu nedenle, davacılar tarafından ileri sürülen iddiaların istihkak iddiası niteliğinde olduğu, bu durumda, uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.ANKARA 2. İCRA HUKUK MAHKEMESİ; 10.6.2008 gün ve E:2008/296, K:2008/362 sayı ile, davacı

vekili dilekçesinde, davalı Vergi Dairesinin müteahhitten alacağı için müvekkilleri adına kayıtlı bulunan taşınmazlar üzerine haciz koydurduğunu, kat karşılığı inşaat sözleşmesine dayanarak haciz uygulanmasının yasaya aykırı olduğunu beyanla hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği, davalı Vergi Dairesinin yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre gayrimenkulün % 62,5 nun borçluya kalan % 37,5 luk kısmının ise arsa sahiplerine ait olduğunu, bu nedenle, konulan haczin doğru olduğunu ileri sürerek şikayetin reddine karar verilmesini talep ettiği, dosyanın incelendiği, konulan haczin icra müdürlüğünce uygulanmadığı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun uyarınca Vergi Dairesince taşınmazlar üzerine haciz konulduğunun görüldüğü, bu durumda, Mahkemelerinin görevsiz olacağı ve Ankara Vergi Mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varıldığı, ancak dosyaya konulan 2. Vergi Mahkemesi’nin 30.4.2008 tarihli kararında davanın istihkak davası niteliğinde olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiğinin anlaşıldığı, davanın istihkak davası olmayıp, 6183 sayılı Yasa’ya göre idare tarafından konulmuş olan haczin kaldırılmasına ilişkin şikayet mahiyetinde olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa

KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Serdar AKSOY ve Coşkun GÜNGÖR’ün katılımlarıyla yapılan 6.7.2009 günlü toplantısında;

Page 98: hukuk.sdu.edu.trhukuk.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/65/files/... · Web viewİş mevzuatına göre istihdam edilenlere ilişkin kayıt ve şartlar Yönetim Kurulu tarafından tayin

l-İLK İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Karapürçek Mahallesi 21084 Ada, 1 Parselde bulunan binanın 1, 2, 3, 5, 7, 15 ve 21 numaralı bağımsız bölümleri üzerine davacıların gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi imzaladıkları Es-Yapı İnş. Taah. Oto Emlak Gıda Nak. İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şti.’nin vergi borçları nedeniyle uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Amme Alacağının Cebren Tahsili” hakkındaki İkinci Kısmın Birinci Bölümü’nde yer alan 54-76. maddelerinde cebren tahsil ve takip esasları genel olarak düzenlenmiş olup, “Haciz” başlığını taşıyan 62. maddesinde, “Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur.

(Ek fıkra: 16/7/2004-5228/12 md.) Maliye Bakanlığı amme alacaklarının takibinde haczolunacak malların tespiti amacıyla yapılacak mal varlığı araştırmasının şekli, alanı ve kapsamı ile araştırma yapılacak amme alacaklarının türü ve tutarını belirlemeye yetkilidir. Bu yetki alacaklı amme idaresi itibarıyla da kullanılabilir.

Borçlu tarafından başkasının olduğu beyan veya üçüncü şahıs tarafından ihtiyaten haciz veya istihkak iddia edilmiş bulunan malların haczi en sonraya bırakılır.

Ancak haczolunan gayrimenkul artırmaya çıkarılmadan, borçlu, borcun itfasına yetecek menkul mal veya vadesi gelmiş sağlam alacak gösterirse gayrimenkul üzerinde haciz baki kalmak üzere gösterilen menkul veya alacak da haczolunur.

Şu kadar ki, bu suretle mahcuz kalan gayrimenkulün idare ve işletmesine ve hasılat ve menfaatlerine tahsil dairesi müdahale etmez.

Tahsil dairesi alacaklı amme idaresi ile borçlunun menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif etmekle mükelleftir”, ve 88. maddesinin birinci fıkrasında da, “Her türlü gayrimenkul malların, gemilerin haczi sicillerine işlenmek üzere haciz keyfiyetinin tapuya veya gemi sicillerinin tutulduğu daireye tebliğ edilmesi suretiyle yapılır” hükmü yer almıştır.

Olayda, Es-Yapı İnş. Taah. Oto Eml. Gıda Nak. İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şirketi ile H. Ş. ve A. Z. arasında Altındağ 6. Noterliği’nde 16.6.2000 gün ve 11635 sayılı Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Yapım Sözleşmesi yapıldığı, davalı idarenin 23.11.2005 gün ve 11718 sayılı işlemi üzerine Es-Yapı İnş. Taah. Oto Eml. Gıda Nak. İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şti.'nin vergi borçlarından dolayı, şirket tarafından kat karşılığı inşa edilen ve sözleşmede gayrimenkulün %62.5’inin Es-Yapı İnş. Taah. Oto Eml. Gıda Nak . İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şti.'ne, % 37.5’inin arsa sahiplerine ait olduğu anlaşılmakla birlikte hangi dairelerin müteahhidin olduğu tam olarak belirtilmediğinden, söz konusu 21084 ada, 1 parseldeki taşınmazlara Altındağ 1. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü’nce 25.11.2005 tarih ve 15572 sayılı yevmiye ile haciz konulduğu, davacı vekilince, üzerinde kat irtifakı kurulan Ankara ili, Altındağ İlçesi, Karapürçek Mahallesi 21084 Ada, 1 Parselde bulunan binanın 1, 2, 3, 5, 7, 15 ve 21 numaralı bağımsız bölümleri üzerine davacıların gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi imzaladıkları Es-Yapı İnş. Taah. Oto Emlak Gıda Nak. İth. İhr. Tic. San. Ltd. Şti. nin vergi borçları nedeniyle uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

Vergi Dairesince, 6183 sayılı Yasa’ya göre kamu alacağının(vergi borcunun) tahsili amacıyla kamu gücüne dayalı, resen ve tek yanlı olarak tesis edilen haciz işlemi, idari bir işlem niteliğini taşımakta olup, her iki yargı yerinde de haciz işlemine karşı dava açılmıştır.

Bu durumda, haczin kaldırılması istemiyle açılan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesi kapsamında görüm ve çözümünde idari yargının görevli olduğu sonucuna varıldığından, Vergi Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 2. Vergi Mahkemesi’nin 30.4.2008 gün ve E:2007/1690, K:2008/627 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.7.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.