hematolog - kbb · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis,...

18
52 PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹ TÜRK HEMATOLOJ‹ DERNE∕‹ HematoLog 2012: 2 2 Dr. Muzaffer Demir, Dr. Elif Ümit Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Edirne e-posta: [email protected] Tel: 0284 235 10 41 Anahtar Sözcükler Edinsel hemofili, FVIII inhbitörü, FVIII ‘e karşı otoantikor G‹RPıhtının oluşması, birçok plazma proteinin (faktörlerinin) birbiriyle etkile- şimi sonucu fibrinojenin fibrine dönüşmesi ve oluşmuş fibrinin aktive Fak- tör XIII (FXIIIa) tarafından çapraz bağlarla sağlamlaştırılması ile gerçekle- şen bir süreçtir. Bu tepkimelerde rol alan bir pıhtılaşma faktörünün nicelik ya da niteliksel eksikliği, klinik olarak farklı şiddette kanama bozuklukları ile sonlanır. Aile ve/veya kendisinde kanama bozukluğu öyküsü olmayan, hemostatik sistemi normal kabul edilen bireylerde kanamanın ortaya çık- ması tablonun faktör eksikliğine veya faktörlere karşı fonksiyon kaybına yol açan inhibitör gelişimine bağlı olabilir. Bu nedenle faktör eksikliği veya inhibitör ayırımını yapmak zorunludur. İmmunglobulin özelliğinde olan ve özgül bir pıhtılaşma faktörüne karşı oluşan antikora “inhibitör” denir. Faktör inhibitörü tarama testi (karışım testi) ile bu ayırım yapılabilir. Eğer inhibitör tarama testinde inhibitörün varlığı gösterilmişse, bu inhibitörün hangi faktöre karşı olduğu ve titresi bazı özel testlerle saptanabilir. Pıhtı- laşma sisteminin edinsel inhibitörleri, farklı klinik bulgu vermelerine göre iki ana gruba ayrılır (1): a) Trombotik olaylarla seyreden pıhtılaşma inhibitörleri; fosfolipid-pro- tein kompleksilerine karşı gelişen inhibitörler pıhtılaşma testlerinde uzama oluşturmasına (antikoagülan etki) karşın klinik olarak trombotik olaylara neden olurlar (ör:lupus antikoagülanı, antikardiyolipin antikor- lar vd.). Lupus antikoagülanı ve diğer trombotik inhibitörler daha sıkça görülür, ancak bunlar bu yazıda işlenmeyecektir.

Upload: others

Post on 14-Mar-2020

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

52

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹

TÜRK HEMATOLOJ‹ DERNE∕‹

hematolog2012: 2 ■ 2

dr. muzaffer demir, dr. elif ümit

Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Edirne

e-posta: [email protected] Tel: 0284 235 10 41

anahtar sözcükler

Edinsel hemofili, FVIII inhbitörü, FVIII ‘e karşı otoantikor

G‹r‹

Pıhtının oluşması, birçok plazma proteinin (faktörlerinin) birbiriyle etkile-şimi sonucu fibrinojenin fibrine dönüşmesi ve oluşmuş fibrinin aktive Fak-tör XIII (FXIIIa) tarafından çapraz bağlarla sağlamlaştırılması ile gerçekle-şen bir süreçtir. Bu tepkimelerde rol alan bir pıhtılaşma faktörünün nicelik ya da niteliksel eksikliği, klinik olarak farklı şiddette kanama bozuklukları ile sonlanır. Aile ve/veya kendisinde kanama bozukluğu öyküsü olmayan, hemostatik sistemi normal kabul edilen bireylerde kanamanın ortaya çık-ması tablonun faktör eksikliğine veya faktörlere karşı fonksiyon kaybına yol açan inhibitör gelişimine bağlı olabilir. Bu nedenle faktör eksikliği veya inhibitör ayırımını yapmak zorunludur. İmmunglobulin özelliğinde olan ve özgül bir pıhtılaşma faktörüne karşı oluşan antikora “inhibitör” denir. Faktör inhibitörü tarama testi (karışım testi) ile bu ayırım yapılabilir. Eğer inhibitör tarama testinde inhibitörün varlığı gösterilmişse, bu inhibitörün hangi faktöre karşı olduğu ve titresi bazı özel testlerle saptanabilir. Pıhtı-laşma sisteminin edinsel inhibitörleri, farklı klinik bulgu vermelerine göre iki ana gruba ayrılır (1):

a) Trombotik olaylarla seyreden pıhtılaşma inhibitörleri; fosfolipid-pro-tein kompleksilerine karşı gelişen inhibitörler pıhtılaşma testlerinde uzama oluşturmasına (antikoagülan etki) karşın klinik olarak trombotik olaylara neden olurlar (ör:lupus antikoagülanı, antikardiyolipin antikor-lar vd.). Lupus antikoagülanı ve diğer trombotik inhibitörler daha sıkça görülür, ancak bunlar bu yazıda işlenmeyecektir.

Page 2: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹53

b) Kanama bulguları ile seyreden pıhtılaşma inhibitörleri; klasik hemofilide görülen inhibitör tipi alloantikor iken, edinsel pıhtılaşma inhibitörleri otoantikor özelliğindedir. Bu yazımızda, kanama bulgusu oluşturan otoantikorlar işlenecektir.

Kalıtsal faktör eksikliklerinde, yerine koyma tedavisi sonucu oluşan inhibi-törler (alloantikor) ile edinsel olaylarda görülen inhibitörlerin (otoantikor) birbirlerinden epidemiyolojik, fizyopatolojik ve biyokimyasal yönden fark-lılıkları vardır.

1) P›ht›lama inhibitörlerinde allo-antikor veya oto-antikor kav-ram›: Kalıtsal ağır faktör eksikliği olan olgularda (faktör düzeyi <%1) yerine koyma tedavilerinin süresine ve kullanılan doza (yabancı pro-teine maruz kalınan gün sayısı) bağlı olarak inhibitör gelişebilir ve bu inhibitör başka bireylerden elde edilen plazma faktör(ler)’ine karşıdır (alloantikor). Altta yatan neden olsun veya olmasın bireyin kendi pıh-tılaşma faktörlerine karşı inhibitör geliştirmesi (otoantikor) immün sistemde regülasyon bozukluğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Alloimmu-nizasyon ve otoimmunizasyonun oluşturduğu klinik gidiş ve uygulanan tedaviler farklılık göstermektedir (2).

2) Alloantikor ve otoantikorlar›n faktörleri inhibe etme kinetik-leri: Biyokimyasal tepkimelerde faktör inhibisyon (enzim inhibisyon) kinetikleri de birbirlerinden farklıdır. Alloantikorlar, tip I enzim kinetiği ile plazma faktör aktivitelerinin tümünü nötralize ederler. Bu nedenle inhibitör düzeyinin yüksekliği ile faktör düzeyinin düşüklüğü arasında paralellik vardır. Otoantikorlar ise, tip II enzimatik inhibitör etkisi gös-terirler ve sonuçta bir miktar faktör aktivitesi kalır. Bu nedenle, edin-sel inhibitör varlığında faktör düzeyi çok düşük olmayabilir ve faktör düzeyi ile inhibitör titresi arasında pek fazla paralellik görülmez (3,4).

3) Epidemiyolojik farkl›l›k: Pıhtılaşma sisteminin alloantikorları, otoantikorlara karşın daha sık görülmektedir. Ayrıca, rastlanma yaşları da farklılık gösterir. Otoantikorlar daha çok erişkin ve yaşlı olgularda görülürken, alloantikorlar çocukluk çağında saptanır (5).

Pıhtılaşma sistemi inhibitörlerinin laboratuvar tanısında da bazı sorunlar vardır. Faktör inhibitör tarama testi ve inhibitör titre saptanması özel ve gelişmiş laboratuvarlar gerektiğinden bu testler her yerde yapılamamakta ve tanı akla gelse bile tanıma sürecinde bazı gecikmeler olabilmektedir. Kanama bulgusu olan olgularda, uzamış pıhtılaşma testleri tanıyı kolay-lıkla akla getirirken, kanama bulgusu olmayanlarda sadece pıhtılaşma testlerinde olan uzama tanıda gecikmelere neden olabilmektedir. Tanıda gecikme morbidite ve mortalite oranlarını arttırmaktadır. Bu nedenle, hekimlerin bu konudaki farkındalığını arttırmak gerekmektedir.

Page 3: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

hematolog

2012: 2● 2

54

FaKtÖr vııı ‹nh‹b‹tÖrü-ed‹nsel hemoF‹l‹ a

Tan›m

Kanamaya yol açan edinsel pıhtılaşma faktör inhibitörleri arasında en sık görüleni Faktör VIII’e (FVIII) karşı olan inhibitörlerdir. Diğer pıhtılaşma faktörlerine karşı inhibitör gelişimi oldukça sınırlıdır. Edinsel hemofili A (EHA) daha önceden hemostaz sistemi normal olan bireylerde, FVIII’e karşı oluşan otoantikor (inhibitör) sonucu FVIII’in işlevinin inhibisyonuna bağlı olarak ender görülen bir kanama hastalığı olarak tanımlanır. Bu tabloyu immün sistemde bir regülasyon bozukluğu sonucu ortaya çıktığı kabul edilmektedir (6).

Epidemiyoloji

Edinsel hemofili olarak tanımlanan bu tablo oldukça enderdir ve sıklığı yaşla birlikte artmaktadır. Altmış dört yaştan küçük olgularda yıllık sıklık milyonda 0,3 iken, 65-84 yaş aralığındaki olgularda milyonda 9, 85 yaş-tan büyük olgularda ise milyonda 15 olarak saptanmıştır (7). FVIII’e karşı gelişen otoantikorlar iki dalgalı bir yaş dağılım eğrisi gösterirler. Genç ve doğurganlık çağındaki (20-30 yaş arasındaki) kadınlar, ilk ve küçük sık-lık zirvesi gösterirken (gebelik ve postpartum süreç ile kollojen vasküler hastalıklar ile ilişkili), ana zirve, 60 ve üzeri yaştaki lenfoproliferatif ve solid habis hastalıkları olan erkeklerden oluşur. Genel prevalansta cinsiyet yönünden herhangi bir farklılık izlenmez (6).

Etiyoloji

Olguların yaklaşık yarısında inhibitör oluşumuna yol açan neden(ler) sap-tanamaz (idiyopatik). Diğer hastalarda ise sıklık sırasına göre altta yatan ve aşağıdaki gösterilen hastalıklar yer alır (8,9).

• Kolajen-vasküler (romatoid artrit, sistemik lupus eritematozis) ve diğer otoimmün hastalıklar (yaklaşık %16-18)

• Habis kan hastalıkları (kronik lenfositik lösemi, Hodgkin dışı len-foma, multipl miyeloma, Waldenström makroglobulinemisi, miyelo-displastik sendrom, miyelofibroz, eritrolösemi)

• Solid tümörler (prostat, akciğer, kolon, mide, baş-boyun, serviks, meme, böbrek tümörleri, melanom)

• Gebelik, özellikle doğum sonrası dönem (yaklaşık %10)• İlaç reaksiyonları (penisilin ve türevleri, sülfonamid grubu

antimikrobikler, fenitoin, metil dopa, kloramfenikol, interferon alfa, fludarabin, levodopa, klopidogrel) (yaklaşık %3)

• Deri hastalıkları (psoriazis, pemfigus)• İnfeksiyon ve aşılama (M. pneumoniae, hepatit B, hepatit C, influenza

aşılaması)• Solunum sistemi hastalıkları (astım, KOAH)

Page 4: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹55

Fizyopatoloji-Otoantikorlar›n Biyokimyasal Etkinli¤i

FVIII’e karşı gelişen antikorların büyük çoğunluğu komplemanı bağlaya-mayan Ig G sınıfında (Ig G4) otoantikorlardır. Antikorlar FVIII molekülünün farklı epitoplarına karşı gelişmekle birlikte, genellikle C2 parçasına daha az oranda da A2 parçasına karşı gelişir (10). Otoantikorun C2 domainine bağlanması, FVIII molekülünün prokoagülan özelliği kaybına yol açar. Antijen-antikor kompleksinin oluşturduğu enzim kinetiği tip II inhibisyon niteliğindedir. Antikorun affinitesi-aviditesinin değişken olması nedeni ile mevcut FVIII molekülünün tümü nötralize edilememektedir. Bu olgularda FVIII düzeyi klasik hemofilide görüldüğü kadar düşük olmayıp, %2-30 arasında saptanmaktadır. İnhibitör titresi genelikle 10 Bethesda Ünitesi-nin üstündedir. EHA olgularında; FVIII düzeyi, inhibitör titresi ve kanama şiddeti arasında belirgin bir paralellik saptanamamaktadır (11).

Hastaların üçte birinde antikor titresinde düşme ve spontan remisyon görülebilir. Bunlar sıklıkla düşük titredeki inhibitörlerdir ve remisyon ilk bir yıl içerisinde gerçekleşir. Gebelik ve postpartum dönemde inhibi-tör gelişen hastaların çoğu remisyona girer (12-14). Ancak bu iyimser tablonun yanında spontan remisyona girmeyen olgularda morbidite ve mortalite oranı yüksektir. Mortalite oranları %7,9 ila %22 arasında olup, ölümlerin çoğu hastalık bulgularının ortaya çıkmasından sonraki ilk bir kaç haftada gerçekleşir. Bu ölümler sıklıkla tanısal ya da tedaviye yöne-lik işlemler sonrasında inatçı kanamalar nedeniyle gerçekleşir (15,16). Bununla birlikte, tanı konulmasında gecikme ve uygun olmayan tedaviler de erken dönemdeki yüksek ölüm oranlarına katkıda bulunur. İmmünsup-resif tedaviye ikincil enfeksiyöz komplikasyonları geç ölümlerin en önemli nedenlerindendir. Son yapılan çalışmalarda, tedavi seçeneklerindeki artışa bağlı olarak ölüm oranlarında azalma dikkati çekmektedir.

EHA’nin Klinik Bulgular›

Kendisinde ve ailesinde kanama eğilimi olmayan olgularda spontan geli-şen uzuvları ya da hayat için tehlike oluşturan kanamalar EHA’nın temel klinik bulgusudur. Klasik hemofilinin aksine, eklem ve kas içi kanamaları görülmez (17,18). Klasik hemofili ile EHA arasındaki farklar Tablo 1’de özetlenmiştir. Bu hastalarda görülen en sık kanama odakları arasında yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların üçte birinde herhangi bir hemostatik tedaviye gereksinim gös-termez (8). Bazı olgularda da, inhibitörün uzaklaştırılamaması s yaşamı tehlikeye sokan kanama ataklarına neden olabilmektedir. Ölümcül kanama oranları, yeni tedavi yöntemlerinin gelişmesi sonucu %22’lerden %3’lere kadar inmiştir (5). Merkezi sinir sistemi kanamaları sık değildir. Edinsel hemofili olgularında, minör kanamalar klinik olarak tanınmadığında veya doğru tedavi edilmediğinde yaşam için tehlike oluşturabilir (6).

Page 5: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

hematolog

2012: 2● 2

56

Gebelikle ilişkili EHA varlığında alışılmışın dışında bulgulara rastlanır. Sıklıkla primipar kadınlarda (%80) doğumdan sonraki ilk 3 ay içerisinde (ortalama başlangıç doğum sonrası ikinci ay) gözlenir. Bazen doğum ya da travay sırasında ağır uterin kanamalar görülebilir ve histerektomi gerekebi-lir. Yukarıda da söz edildiği gibi, olguların çoğunluğu (%76) spontan remis-yona girebildiği gibi, kortikosteroid tedavisine de oldukça iyi yanıt verirler (6,12,13). Sonraki gebeliklerde tekrar EHA gelişimi beklenen bir tablo değildir ancak saptandığında, oluşan IgG otoantikorların transplasental yol ile fetüse geçişi, fetüste hayat için tehlike oluşturacak kanamalara neden olabilir. Gebelik ile ilişkili EHA’nın aksine, diğer etiyolojilere bağlı gelişen EHA olgularında antikor titreleri sıklıkla daha yüksektir (>5 BU) ve bunlarda spontan veya tek başına steroid tedavisi ile remisyon oldukça azdır.

Solid tümörü olan edinsel hemofili hastalarında, antikor titresi tümör boyutu, agresifliği ya da kemoterapi/radyoterapiye duyarlılığı ile ilişkili değildir. Habis hastalıklar seyrinde inhibitör gelişimi kötü prognoza işa-ret eder. İnhibitör titrelerinin azalması yalnızca %20 olguda gerçekleşir ve altta yatan tümörün de tedavi edilmesini gerektirir. Remisyona girmesinin ardından tekrar inhibitör gelişimi, tümörün nüksettiğini de düşündürme-lidir. Lenfoproliferatif habis hastalıklarda da inhibitör gelişimi sık olarak görülür. KLL, NHL, MM, Waldenström makroglobulinemisi inhibitörün en sık görüldüğü lenfoproliferatif habis hastalıklardır (5,10).

İlaçlara, özellikle sülfonamidlere ve nadiren de penisilinlere karşı allerjik reaksiyonlar FVIII’e karşı otommün yanıt gelişiminden sorumlu tutulmuştur. Bu olgularda seyir, söz konusu ilacın kesilmesinin ardından inhibitörlerin kaybolması nedeni ile oldukça iyidir. Son olarak, fludarabin ve α-interferon gibi immün sistem üzerinden etki gösteren ilaçların da FVIII inhibisyonuna yol açtığı bildirilmiştir (1).

Laboratuvar Tan›s›

Yaşlı bir bireyde travma olmaksızın ani gelişen geniş hematomlar veya yaygın ekimozlar, bilinen bir kanama bozukluğu yoksa EHA gelişimini akla getirmelidir. Kanaması olmayan ancak pıhtılaşma testlerinde uzaması olan olgular için de, edinsel inhibitör olasılığı düşünülmelidir. Kanama olsun veya olmasın aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTZ)’nında uzama ve diğer pıhtılaşma testlerinin normal olması EHA’nın ana laboratuvar bulgu-sudur. Ancak aPTZ uzaması yapan diğer faktör eksiklikleri ve heparin gibi antikoagülan ilaçların etkisi de dikkatten kaçmamalıdır (6,7,18,19).

EHA tanısının laboratuvar araştırması için, aPTZ’nin normalin üst sınırın-dan 4 saniye veya daha fazla uzamış olması gereklidir. Protrombin zamanı (PZ) ve trombin zamanının (TZ; heparin etkisinin gösterilmesi için) normal bulunduğu, yanlızca aPTZ’nın uzun saptandığı durumlarda, bir sonraki aşama olarak inhibitör tarama testi (karışım testi) yapmak gerekir. Bu deneyde, normal havuzlanmış plazma ile hasta plazması 1:1 oranda karış-tırılarak aPTZ değerinde düzelme olup olmadığına bakılır. APTZ ölçümü,

Page 6: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹57

karışım sonrası hemen ve ayrıca 37°C’de iki saat inkübasyon sonrası tek-rarlanmalıdır. İkinci ölçümün gerekliliği, yavaş reaksiyon kinetiği gösteren FVIII inhibitörlerinin saptanabilmesi içindir. APTZ’de %50’den fazla düzelme olmaması inhibitör varlığını düşündürür. Kanaması olmadan tek başına aPTZ uzaması saptanan olgularda eğer lupus antikoagülanı (LA) pozitif ise tekrar FVIII düzeyinde düşüklük görülebilir ve bu hastalara yanlışlıkla EHA tanısı konabilir (7). LA ile olan ayırıcı tanı bu nedenle dikkatlice yapıl-malıdır. LA ayırıcı tanısı için kaolin pıhtılaşma zamanı ve dilüe Russel’ın yılan zehir testi (DRVVT) yapılması zorunludur. LA ve antifosfolipid send-romunda klinik tablonun kanamadan çok tromboz şeklinde ortaya çıktığı unutulmamalıdır. APTZ’nın normal sınırlarda olduğu durumlarda klinik olarak şüphe duyuluyorsa, mutlaka FVIII düzeyine bakılmalı eğer faktör düzeyi düşük ise inhibitör ölçümü yapılmalıdır. Bu hasta grubunda kontakt faktör eksiklikleri (FXII, prekallekrein ve yüksek molekül ağırlıklı kininojen) olabileceği de akıldan çıkarılmamalıdır. Laboratuvar tanısında kullanılabi-lecek basamaklı tanı yöntemi Şekil 1, 2 ve 3’de verilmiştir (7).

Bu aşamadan sonra inhibitör titresi için modifiye Bethesda testi yapılma-lıdır. Bethesda testi, FVIII’e karşı gelişmiş tip 1 kinetik inhibisyon gösteren alloantikor saptanması için geliştirilmiştir. Oysa EHA’da FVIII’e karşı geliş-miş otoantikorlar tip 2 inhibisyon kinetiği özelliğinde doğrusal olmayan

tablo 1 ■ Edinsel Hemofili A’nın Kalıtsal Hemofili A’ya Göre Saptanabilen Farklı Özellikleri (7)

Kal›tsal hemofili edinsel hemofili

Sıklık (yıl) 1/10.000 Çocuklarda 0,045/milyon; erişkinlerde 1,5/milyon

Patofizyoloji FVIII geninde bozukluk FVIII’e karşı gelişen otoantikor

Tanı anında hasta yaşı Genellikle çocukGenellikle ileri yaşta, gebelikle ilişkili olaylarda genç yaşta

Aile veya bireysel öykü Var YokAltta yatan hastalık Yok Var

Kanama yeri Eklem ve kas içi Yumuşak doku, deri ve mukoza

Klinik bulguların ağırlığı Faktör düzeyi ile ilişkili Faktör veya inhibitör düzeyi ile ilişkili değil

Faktör VIII düzeyi Çok düşük Orta veya hafif düzeyde düşüklük

İnhibisyon kinetiği Tip 1; tam inhibisyon

Tip 2; doğrusal olmayan inhibisyon nedeniyle ardakalan FVIII saptanabilmektedir

Page 7: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

hematolog

2012: 2● 2

58

ekil 1 ■ Kanama bulgusu olmayan sadece APTZ uzaması saptanan olgularda kul-lanılabilecek basamaklı tanı yöntemi.

ekil 2 ■ Kanama bulgusu olan hastada kullanılabilecek basamaklı tanı yöntemi.

Page 8: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹59

bir inhibisyon yaptıklarından, Bethesda yöntemi ile ölçülen inhibitör titresi tabloyu tam olarak yansıtmayabilir (7). Bu durum gözden kaçırılmamalıdır. Bethesda testinde; hastanın plazması normal plazma ile seri dilüsyonla yapılarak karıştırılır ve iki saat 37°C’de inkübe edilir. Sonrasında FVIII aktivitesi ölçülür. Yüzde yüz olan FVIII aktivitesini yarı yarıya azaltan yani Faktör VIII aktivitesini %50’sini inaktive eden inhibitör aktivitesi 1 Bethesda Ünitesi (BU/ml) olarak tanımlanır. Bethesda testi ile >0,6 BU/ml olan titre-ler pozitif olarak kabul edilir. Yerine konan FVIII konsantresine yanıt olarak izlem sırasında inhibitör titresi 5 BU/ml’yi aşmıyorsa “Düşük Titreli İnhi-bitör” olarak tanımlanır. Düşük titreli inhibitör ile düşük yanıtlı inhibitör kavramı birbiri ile karıştırılmamalıdır. Klasik hemofilide FVIII tedavisine rağmen inhibitör titresi artmıyorsa (>5 BU/ml) düşük yanıtlı inhibitör (Low responder-LR) olarak kabul edilir.

Düşük titrelerde hatalı pozitif sonuçlar elde edilebilmektedir. Son yıllarda “Nijmegen-Bethesda Testi (modifiye Bethesda)” yöntemi kullanılarak Bethesda testinde 0.6-2.0 BU/ml aralığında rastlanan hatalı pozitif sonuçlar önlenebilmektedir (7).

Klinik şüphe olduğunda, aPTZ’de uzama saptanamasa bile faktör düzeyi ölçülmelidir. FVIII düzeyi klasik hemofilide olduğu gibi çok düşük değildir. Von Willebrand hastalığı dışlandıktan sonra FVIII düşüklüğü EHA’yı işaret eder. LA varlığında faktör düzeylerinin yalancı düşük çıkabileceği unutul-mamalıdır.

ekil 3 ■ Edinsel Hemofili A’da karışım testi sonrası kullanılabilecek basamaklı tanı yöntemi.

Page 9: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

hematolog

2012: 2● 2

60

EHA Tedavisinin Yönetimi

EHA tanısı ve tedavisinin karmaşık olması ve ender görülmesi nedeniyle bu olguların izlemlerinin deneyimli bir hematoloji merkezinde yapılması gerekmektedir. EHA tedavisi 3 ana başlık altında yapılır.

1. Kanama atağının durdurulması,

2. İnhibitörün yok edilmesi (immunosupresif tedavi)

3. Saptanabilen ve altta yatan hastalığın tedavisi

Hastanın travmadan ve yaşamsal tehlike oluşturmadığı sürece girişimsel işlemlerden (kas içi veya girişimsel işlemler, antitrombosit ilaçların kul-lanımı) uzak tutulması veya kaçınılması gerekir. Kanamayı durdurucu önlemle birlikte, inhibitörü yok etme tedavisine de hemen başlanmalıdır. Ancak postpartum ve ilaca bağlı inhibitör varlığında, klinik olarak hafif kanamalarda, doğumdan ya da suçlanan ilacın kesilmesinden birkaç ay sonra inhibitörün spontan olarak kaybolma eğilimi nedeni ile yalnızca yakın izlem yeterli olabilir. Bu durumlarda, olgu için önceden karar almak daha akılcı olur.

Akut Kanama Ataklar›n›n Tedavisi

Tanının ilk haftası içinde görülen erken ölümler sindirim sistemi ve akciğer kanamasına bağlıdır. Geç dönem ölüm nedenleri ise, kafaiçi ve periton arkası kanamalardır. İnhibitör yok edilemediğinde, tanıdan sonraki ilk 5 ay içinde ölümcül kanama oranı yüksektir (16). Kanamaların tanısında klinik değerlendirme ile görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. Kanamanın şiddetini değerlendirmede hastanın hemoglobin ve hematokrit değerleri bazen görüntülemelerden daha yararlı olabilmektedir.

Akut kanamalı hastanın tedavisine acilen başlanmalıdır. Tedaviye baş-larken FVIII düzeyi ve inhibitör titresinin önemi yoktur. Birinci basamakta kanamayı durdurmak için inhibitörü baypas edici (atlayan) ilaçlar kulla-nılmalıdır (Tablo 2) (7). İnhibitörü baypas eden ilaçların kullanımı ile ilgili basamaklı kullanım yöntemi Şekil 4’de verilmiştir. İnhibitör titresinin 5 BÜ’nün altında ve üstünde olmasına göre başlanması gereken ilaç ve dozu farklı olabilmektedir. Düşük titrelerde desmopressin veya yüksek doz FVIII verilebilir. Ancak hastanın klinik tablosunun şiddeti inhibitör titresi ile iyi bir korelasyon göstermediğinden düşük titreli hastaların tedavisinde ilaç seçerken klinik tablo da gözden kaçırılmamalıdır (5,11,12).

İnhibitör titresinin 5 BÜ’den yüksek olduğu durumlarda, aktive rekombi-nan FVII (rFVIIa) veya aktive protrombin kompleksi konsantresi (aPCC) gibi inhibitörü baypas edici ilaçların ilk basamakta kullanılması önerilir (7). Bu ilaçların dozu ve kullanım süreleri inhibitörlü klasik hemofili hastala-rından elde edilen verilere göre saptanmıştır. Kullanım süreleri konusunda da herhangi bir fikir birliği yoktur. Kanamanın şiddetine ve yerine göre tedavi süresi 24-72 saat olmalıdır. Ancak tedavi süresi olgudan olguya

Page 10: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹61

değişiklik gösterdiğinden, ana kural kanama duruncaya kadar bu ilaç-lara devam edilmesidir. Rekombinan FVIIa, her 2-3 saatte bir 90 µg/kg dozunda, hemostaz sağlanıncaya kadar verilmelidir. aPCC ise, her 8-12 saatte bir, 50-100 IU/kg dozunda hemostaz sağlanıncaya kadar uygula-nabilir. APCC’de günlük toplam doz en fazla 200 IU/kg olmalıdır (20-22). Bu iki ilacın da en önemli yan etkisi tromboembolik olaylara neden ola-malarıdır. Klasik hemofilide trombotik olay fazla görülmemesine karşın, EHA’da durum daha farklıdır. EHA olguları, gebelik dışında, genellikle ileri yaşta ve sigara içimi, hipertansiyon, tip 2 diyabet, obezite gibi kardiyovas-küler risk faktörlerinin sık görüldüğü bir hasta grubudur. Klasik hemofilide tromboemboli sıklığı %1’in altında iken, EHA’da bu oranın daha yüksek olabileceği dikkatten kaçmamalıdır (20,22,23).

Her iki ilacın da etkinlik ve güvenirliliğini değerlendirecek, geçerliliği kanıtlanmış bir laboratuvar izlem yöntemi tanımlanmamıştır. Trombin oluşum testi ve tromboelastografi yöntemleri umut vericidir, ancak daha fazla geliştirilmeleri gerekmektedir (7).

Tedavinin etkinliği hematomun oluşturduğu ağrı, hematomun boyutlarının görüntülenmesi, Hb/Hct düzeyleri ile değerlendirilir. Kanamanın ve trans-füzyon gereksiniminin devam etmesi, transfüzyona karşın hemoglobin değerlerinin değişmemesi veya azalması, hematomun boyutlarının artması, tedaviye karşın hematom ağrısında azalma olmaması ve 48 saatlik tedaviye karşın bulguların değişmemesi tedavide başarısızlı olarak tanımlanır (10).

ekil 4 ■ Kanaması olan bir Edinsel Hemofili A olgusunda basamaklı tedavi yöntemi.

Page 11: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

hematolog

2012: 2● 2

62

Tedavi başarısızlığında atlayıcı ilacın değiştirilmesi önerilir. Her iki atlayıcı ilacın birlikte kullanımı tromboembolik komplikasyonlar nedeniyle öneril-mez. Antifibrinolitik ilaçların atlayıcı ilaçlarla birlikte kullanımı ise tartış-malıdır. Traneksamik asit ile aPCC’nin birlikte kullanımı önerilmez. rFVIIa ile traneksamik asit birlikteliği mukoza kanamalarında kullanılmaktadır. Ancak tromboembolik olaylar nedeniyle dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır.

tablo 2 ■ Edinsel Hemofili A Akut Kanama Tedavisinde Kullanılan İlaçlar ve Özellikleri

‹laçlar doz Doz aral›¤› süre

rFVIIa 90 µg/kg 2-3 saatte bir, bolus, damar içi.

Hemostaz sağlanıncaya kadar

aPCC50-100 IU/kgEn fazla 200 IU/kg/gün

8-12 saatte bir, bolus, damar içi

Hemostaz sağlanıncaya kadar

FVIII konsantresi 20-50 IU/kg 6-8 saatte bir,

bolus, damar içi

Baypas edici (atlayıcı) ilaçlara ulaşılamıyorsa veya hastanın inhibitör titresi düşükse denenebilir

Desmopressin* 0,3 µg/kg(en fazla 30 µg)

Tek-2 doz, damar içi

Düşük inhibitör titresi varlığında, hafif- önemli olmayan kanamalarda

*Desmopressin edinsel hemofilide ruhsatlı olmadığından endikasyon dışı olarak kullanılabilmektedir. rFVIIa: rekombinan aktive FVII, aPCC: aktive protrombin kompleks konsantresi.

‹nh‹b‹tÖrü yoK etme tedav‹ler‹ (‹mmunosuPres‹F tedav‹ler)

İmmunosupresif tedavinin temel amacı inhibitörün yok edilmesi ve kanama tekrarının önlenmesidir. Çocuklarda, doğum sonrası dönemde ve ilaçla ilişkili inhibitör olgularında spontan remisyonlar görülebilmektedir. Ancak hangi olgularda inhibitörün kendiliğinden kaybolabileceğini önceden kestirmek mümkün olmadığından, tüm bu olgular yüksek kanama riski altındadırlar. İmmunosupresif tedaviye tanıdan hemen sonra acilen başlanmalıdır. Kullanılan ilaçların etkililiği ve güvenirliliği ile ilgili rando-mize ve kontrollü çalışmalar bulunmamaktadır. İlk basamak tedavisinde en sık uygulanan ilaç prednizolon’dur ve tek başına, 1 mg/kg/gün olarak önerilir. Bazı olgularda prednizolonun siklofosfamid’le birlikte kullanımı da önerilmektedir. Geriye dönük çalışmalardan elde edilen verilere bakıl-dığında prednizolonun siklofosfamid ile birlikte kullanımının, tek başına prednizolona üstünlüğü gösterilememiştir. Bu durumda yan etkiler göz önüne alınarak önce tek başına prednizolon kullanımı, 3 hafta sonra yanıt alınmaz ise, birlikte kullanımları gündeme gelmelidir (Tablo 3) (7). Predni-zolonun 3 hafta kullanımı sonrası değerlendirme yapılmalıdır. Yanıt varsa

Page 12: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹63

tedavi 4-6 haftaya tamamlanmalıdır. Siklofosfamid eklenecekse, ağızdan 1-2 mg/kg olarak verilmelidir. Siklofosfamid yaklaşık 6 hafta kullanılma-lıdır (5,6,11) (Şekil 5).

Yanıt ölçütleri olarak; klinik değerlendirme, FVIII düzeyinde artma ve inhibitör düzeyinde azalma kullanılmalıdır (10). Üç hafta sonra bildirilen ölçütlerde beklenen yanıt olmaz ise, ikinci basamak tedaviye geçilmelidir. Kortikosteroidle remisyona girme süresi yaklaşık 5 haftadır. İzlem haftalık yapılmalı, izlem sırasında aPTZ, FVIII aktivitesi ve inhibitör düzeyi saptan-malıdır. Yanıt alınan olgularda ise izlem her 15 günde bir yapılmalıdır.

İmmunoadsorpsiyon ve plazmaferez yöntemi ile inhibitör uzaklaştırma işlemi yaşam için tehlike oluşturabilecek durumlarda denenebilir. İnhi-bitörü uzaklaştırma amacıyla yüksek doz immunoglobulin (İVİg) tedavisi önerilmez (5-7,11).

Kanaması olmayan ancak herhangi bir başka nedenle aPTZ uzaması saptanmış olgularda eğer edinsel hemofili tanısı konmuşsa, bu kişilerde morbid ve mortal olabilen kanama atakları görülebileceğinden hemen immunosupresif tedaviye başlanmalıdır.

Diğer otoimmün hastalıklarda olduğu gibi edinsel hemofilide de kortikos-teroid ve immunosupresif ilaçlarla yanıt alınamayan hastalarda anti-CD20

ekil 5 ■ Edinsel Hemofili A’da inhibitörün yok edilmesi için basamaklı tedavi yöntemi.

Page 13: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

hematolog

2012: 2● 2

64

tab

lo 3

■ E

dins

el H

emofi

li A’

da İn

hibi

törü

Yok

Etm

e Yö

ntem

leri

Ted

avi

Basam

›seçe

nek

Doz- V

eri

li Y

olu

De¤

erl

en

dir

me

rey

an

›t

ora

n›

(%)

Birin

ci b

asam

akPr

edni

zolo

n1

mg/

kg, o

ral

3 ha

fta

sonr

a,

3 ha

fta

sonr

a ya

nıt v

arsa

topl

am

4-6

haft

a; y

anıt

yoks

a ik

inci

ba

sam

ağa

geç

58.2

-76

İkin

ci B

asam

akPr

edni

zolo

n+Si

klof

osfa

mid

1 m

g/kg

, ora

l 1.

5-2

mg/

kg, o

ral

Yakl

aşık

6 h

afta

69.2

-75

Sikl

ofos

fam

id

intr

aven

öz

kulla

nıla

caks

a

10 m

g/kg

1-2

. gün

, s

onra

1.5

-2 m

g/kg

or

al y

olla

8 g

ün

Üçün

cü B

asam

akRi

tuks

imab

*37

5 m

g/m

2 H

afta

da b

ir 4

kez

80.9

* Ritu

xim

ab e

dins

el h

emofi

lide

ruhs

atlı

olm

adığ

ında

n en

dika

syon

dış

ı ola

rak

kulla

nıla

bilm

ekte

dir.

Page 14: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹65

monoklonal kimerik antikoru olan rituksimab’ın kullanılması önerilir. Ancak bu konuda yapılmış randomize kontrollü çalışmalar olmadığından veriler olgu serilerinden elde edilmiştir. Rituksimab haftada bir toplam dört kez 375 mg/m2 dozunda kullanılır. Steroid ve/veya siklofosfamid ile birlikte kullanıldığında başarı şansı artmaktadır (24,25).

İmmunosupresif tedavi sonrası inhibitörün tam olarak yok edilmesi, inhi-bitör titresinin <0.6 BU/ml ve FVIII aktivitesinin %50’den yüksek olması şeklinde tanımlanmaktadır. İmmunosupresif tedavi kesildikten sonra nüks oranı %20 dolaylarında olup, yaklaşık 7-9. ayda (1 hafta-14 ay) görülmek-tedir.

d‹∕er Pıhtılama FaKtÖr ‹nh‹b‹tÖrler‹

Faktör VIII dışında diğer pıhtılaşma faktörlerine karşı antikor gelişimi oldukça nadirdir. Ancak gelişmesi durumunda klinik tablo değişkenlik gösterdiğinden ve tanısını koymada zorluklar olduğundan klinik pratikte bazı sorunlar içermektedir.

a) Protrombin inhibitörleri

Protrombin (Faktör II), pıhtılaşma sisteminin ortak yolunda FXa’dan son-raki aşamada rol oynayan aktivitesi için K vitaminine gereksinim gösteren bir koagülasyon faktörüdür. Protrombine karşı inhibitör gelişimi genellikle birincil olmayıp daha çok antifosfolipid sendromu olan olgularda gözlenir. Antifosfolipid sendromu genellikle trombotik olaylarla seyreder ancak bu olgularda kanama atağı varsa protrombin antikorlarını düşünmek zorun-ludur(26). Bu antikorlar protrombinin klirensini arttırarak kanamaya yol açarlar. Bu nedenle, laboratuvar testleri inhibitör varlığından çok faktör eksikliği ile uyumludur. Bunun nedeni ortama protrombin eklendiğinde protrombinin işlevsel aktivitesinin bozulmamasıdır (27).

Edinsel kanamanın kontrolünde, protrombin düzeylerini arttırmaya yönelik olarak taze donmuş plazma (TDP) kullanılır. Önerilen doz 15-20 mL/kg olup hedeflenen protrombin düzeyi >%30’dur (1). Protrombin kompleks konsantreleri, TDP yerine kullanılabilir. İnhibitör yok etme tedavileri de, FVIII inhibitörlerinde olduğu gibi ayni doz ve sürede kullanılmalıdır.

b) trombin inhibitörleri

Trombine (FIIa) karşı özgün inhibitör gelişimi, enzimin yaşamsal işlevleri nedeni ile bilindiği gibi çok önemlidir. Oldukça nadirdir, genellikle fibrin yapıştırıcıların kullanımı sonrasında görülürler (28). Trombin inhibitörleri, klinik kanama olmadan başka nedenlere bağlı TZ’ında uzama ile saptana-bilir. Trombine karşı özgün antikorlar yanında özgün olmayan antikor veya benzeri moleküllerin (paraproteinemi gibi) trombine bağlanarak işlevini bozduğu ve trombin inhibisyonu yapabileceği de unutulmamalıdır.

Page 15: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

hematolog

2012: 2● 2

66

Trombin antikorları, tipik olarak, cerrahide kullanılan fibrin-yapıştırıcı preparatlar ya da topikal trombinde bulunan sığır trombini ile tedavi son-rası gelişir (29). Bu antikorlar, insan trombini ile çapraz reaksiyon göster-medikçe veya daha sıklıkla FV’e karşı gelişen antikorlar eşlik etmedikçe klinik olarak herhangi bir kanama görülmez. Trombin zamanı uygulanır-ken, sığır trombini kullanıyorsa testte uzama saptanırken, insan trombini kullanıldığında testte herhangi bir uzama görülmez. Eğer olaya Faktör V antikorları da eşlik ediyorsa, aPTZ ve PZ’ları da uzamış olarak bulunur. Bunun yanında, dışarıdan trombinle karşılaşmayan hastalarda da trombin antikorları gösterilmiştir. Bu hastaların çoğunda lupus, romatoid artrit veya monoklonal gamopati gibi tabloya eşlik eden bir durum saptanmıştır(1). Eşlik eden tablolar varlığında, trombin antikorlarının kanama ile ilişkili olduğu düşünülerek, prednizon ve siklofosfamid ile immünsupresyon veya plazma değişimi önerilmektedir.

C) Faktör v inhibitörleri

Trombin inhibitörlerinde olduğu gibi, FV inhibitörlerinin büyük çoğun-luğu topikal fibrin yapıştırıcılar ya da sığır trombin preparatları kullanımı sonucu gelişir (1). FV inhibitörleri, proteinin C2 domain’ine bağlanır. Bu domain, aktive trombositler ile endotel hücrelerdeki bir prokoagülan fos-folipid olan fosfatidilserine bağlanır. Bu domainin inhibitör nedeni ile kay-bının, FV molekülündeki prokoagülan aktivitenin kaybına neden olduğu gösterilmiştir. Bazı Faktör VIII inhibitörlerinin de proteinin C2 domainine bağlandığı gösterilmiştir (30).

FV inhibitörleri ile ilişkili kanamalar, asemptomatikten yaşam için tehlike oluşturacak kanamalara kadar uzanan geniş bir yelpazede gözlenir. Yapı-lan bir derlemede Faktör V inhibitörlerinin üçte bir hastada sığır trombinine ikincil olduğu gösterilmiştir (30). Uzamış aPTZ ve PZ ile normal trombin zamanı varlığında FV inhibitörü varlığı düşünülmelidir. Bununla birlikte, trombin zamanında uzama sığır trombinine kullanıldığında trombin ile FV’e karşı antikor gelişiminde görülebilir. FVIII inhibitörlerinde tartışıldığı gibi karışım testleri ve Bethesda testi ile Faktör V inhibitör varlığı gösteri-lebilir.

Faktör V inhibitörüne bağlı akut ve şiddetli kanama yaşam için tehlike oluşturabilir. Akut kanama atağını atlatan hastalarda prognoz genellikle çok iyidir. Genelde, inhibitörler aylar içerisinde kaybolur. İmmünsupresif tedavinin bu süreci kısalttığı da gösterilmiş değildir. Akut kanamalı hasta-larda, trombosit transfüzyonları ve plazma değişimi kullanılabilir. Bu has-talara aynı zamanda prednizon ve siklofosfamid ile immünsupresif tedavi de verilmelidir. (1,31).

d) Faktör vıı inhibitörleri

Doğrudan FVII’e yönelik antikor gelişimi enderdir ve literatürde az sayıda olgu bildirilmiştir. Bekleneceği gibi, bu olgularda PZ uzamış ancak aPTZ ve TZ normaldir. Karışım testleri ile bir inhibitör varlığı gösterilir. Rezi-

Page 16: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹67

düel FVII aktivitesi düşüktür ya da saptanmaz ve tanının kesinleşmesi için bir saatlik enkübasyon gereklidir (32). Minör kanamalardan intrakraniyal kanama gibi yaşam için tehlike oluşturabilacek kanamalara kadar uzana-bilen ve değişken bir klinik tablo söz konusudur. Diğer edinsel inhibitör-lerde olduğu gibi tedavi alternatifleri arasında immünsupresif tedaviler ve plazmaferez yer alır (33).

e) Faktör ıX, Faktör X ve Faktör Xı inhibitörleri

Hemofili B yokluğunda, FIX’e karşı edinsel antikor gelişimi oldukça nadirdir. Literatürde çok az sayıda olgu bildirilmiştir. Bu hastalar öykü ve klinik yönden FV inhibitörlerine benzemektedirler (1).

Faktör X’a karşı inhibitörler literatürde bugüne dek yalnızca üç olguda saptanmıştır. Bazı hastalarda ani başlayan kanama kliniği, uzamış PZ, aPTZ ölçümleri ve geçici, ağır FX eksikliği bildirilmiştir. Bu hastalarda akut bir solunum sistemi enfeksiyonu öyküsü vardır ve inhibitör varlığı da gös-terilmiş değildir. Amiloidoz’lu hastalarda, FX’un amiloid fibrillerine bağ-lanması nedeni ile FX eksikliği görülebilir. Amiloidozda diğer hemostatik bozukluklar da kanamaya katkıda bulunabilir (34,35).

FXI inhibitörleri genellikle edinsel nedenle olup, sistemik lupus eritemto-zis gibi romatolojik hastalıkların varlığında görülmektedir. Bu hastalarda kanama bulgusu olmadan aPTZ’de uzama görülür. Kanama görülse de klinik tablo oldukça hafif seyreder (36).

F) Faktör Xııı inhibitörleri

FXIII’ün aktivasyonunun inhitör nedeni ile inhibisyonu, onun enzimatik işlevinde bozulmaya ve fibrine bağlanmasını önler (1). Bu bozukluğun kliniğe yansıması, oluşan pıhtının fibrin monomerleri nedeniyle mekanik olarak zayıf olması ve bu nedenle cerrahi sonrası geç dönemde gözlenen kanamalar şeklinde olmaktadır. Büyük spontan hematomlar veya kafaiçi kanamalar görülebilir. Hastaların çoğu 50 yaş üzerindedir ve kanamaya ikincil ölüm nadirdir. FXIII inhibitörleri pıhtılaşma testlerinde herhangibir uzamaya neden olmaz. PZ ve aPTZ normaldir ancak pıhtı stabilite testleri anormal olarak bulunur. Tedavi, diğer inhibitörlerde olduğu gibidir. Ancak, ek olarak anti-CD20, FXIII konsantreleri ve kriyopresipitatlar kullanılabilir (37,38).

Kaynaklar

1. Coutre S. Acquired inhibitors of coagulation. Up to date. Version 19.2 May 20112. Franchini M, Gandini G, Di Paolantonio T, Mariani G. Acquired hemophilia A: a

concise review. Am J Hematol 2005; 80:55.3. Holme PA, Tjonnfjord GE. Management of acquired hmophilia: A literatüre

review. J Coag Disor 2009; www.slm-hematology.com4. Fulcher CA, de Graaf Mahoney S, Zimmerman TS. FVIII inhibitor IgG subclass

and FVIII polypeptide specificity determined by immunoblotting. Blood 1987; 69:1475.

Page 17: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

hematolog

2012: 2● 2

68

5. Collins PW. Management of acquired haemophlia A. J Thromb Haemost 2011; 9 (suppl 1):226-235

6. Huth-Kühne A, Baudo F, Collins P, Ingerslev J, Kessler CM, Levesque H, Mingot-Castellano ME, Shima M, St-Louis J. International recommendations on diagnosis and treatment of patients with acquired hemophilia A. Haematologica 2009; 94:566-575

7. Demir M, Unuvar A, Salih Aksu, Bülent Antmen, Cem Ar, Zafer Başlar, Türkiz Gürsel, Kaan Kavaklı, Reyhan Küçükkaya, Vahap Okan, Bülent Zülfikar Türk Hematoloji Derneği Hemofili Bilimsel Alt Komitesi, Ulusal Edinsel Hemofili Kılavuzu, 2011; 27-41

8. Collins PW, Percy CL. Advances in the understanding of acquired haemophilia A: implications for clinical practice. Br J Haematol 2009;148:183-194

9. Baudo F, Caimi T, Cataldo FD. Diagnosis and treatment of acquired haemophilia. Haemophilia 2010;16:102-106

10. Buczma A, Windyga J. Acquired haemophilia. Pol Arch Med. Wewn. 2007; 117 (5-6): 241-245

11. Acquired haemophilia. Nordic Guidelines for diagnosis and treatment version: 2009-06-23-valid 2012-12-31

12. Franchini M. Postpartum acquired factor VIII inhibitors. Am J Hematol 2006; 81:768.

13. Santoro RC, Prejano S. Postpartum-acquired haemophilia A: a description of three cases and literature review. Blood Coagulation and Fibrinolysis 2009;20:461–465

14. Collins PW, Baudo F, Huth-Kühne A, Ingerslev J, Kessler CM, Castellano MEM, et al. Consensus recommendations for the diagnosis and treatment of acquired hemophilia A. BMC Research Notes 2010, 3: 161doi:10.1186/1756-0500-3-161

15. Collins PW, Hirsch S, Baglin TP, Dolan G, Hanley J, Makris M, et al UK Haemophilia Centre Doctors’ Organisation. Acquired hemophilia A in the United Kingdom: a 2-year national surveillance study by the United Kingdom Haemophilia Centre Doctors’ Organisation. Blood 2007; 109(5): 1870-7.

16. Bitting RL, Bent S, Li Y, Kohlwes J. The prognosis and treatment of acquired hemophilia: a systematic review and meta-analysis Blood Coagulation and Fibrinolysis 2009, 20:517–523

17. Gheisari R, Bomke B, Hoffmann T, Scharf RE. Clinical features and outcome of acquired haemophilia A. Interim analysis of the Düsseldorf Study. Hämostaseologie 2010; 30: 156–161

18. Kasper CK. Laboratory tests for factor VIII inhibitors, their variation, significance and interpretation. Blood Coagul Fibrinolysis 1991; 2 (suppl 1): 7-10.

19. Giangrande P. Acquired hemophilia. Treatment of Hemophilia. WFH 2005 Dec; 38: 1-8.

20. Sallah S. Treatment of acquired haemophilia with factor eight inhibitor bypassing activity. Haemophilia 2004; 10:169.

21. Hay CR, Negrier C, Ludlam CA. The treatment of bleeding in acquired haemophilia with recombinant factor VIIa: a multicentre study. Thromb Haemost 1997; 78:1463.

Page 18: hematolog - KBB · yumuşak doku ve müköz membranlar (deri ve subkutan doku, epistaksis, hematüri, melena, menoraji) yer alır. Kanamanın şiddeti değişken olup, olguların

PIHTILAMA S‹STEM‹N‹N ED‹NSEL ‹NH‹B‹TÖRLER‹69

22. Sumner MJ, Geldziler BD, Pedersen M, Seremetis S. Treatment of acquired haemophilia with recombinant activated FVII: a critical appraisal. Haemophilia 2007; 13:451.

23. Hay CR, Brown S, Collins PW, et al. The diagnosis and management of factor VIII and IX inhibitors: a guideline from the United Kingdom Haemophilia Centre Doctors Organisation. Br J Haematol 2006; 133:591.

24. Franchini M. Rituximab in the treatment of adult acquired hemophilia A: a systematic review. Crit Rev Oncol Hematol 2007; 63:47.

25. Sperr WR, Lechner K, Pabinger I. Rituximab for the treatment of acquired antibodies to factor VIII. Haematologica 2007; 92:66.

26. Erkan D, Bateman H, Lockshin MD. Lupus anticoagulant-hypoprothrombinemia syndrome associated with systemic lupus erythematosus: report of 2 cases and review of literature. Lupus 1999; 8:560.

27. Lollar P. Pathogenic antibodies to coagulation factors. Part II. Fibrinogen, prothrombin, thrombin, factor V, factor XI, factor XII, factor XIII, the protein C system and von Willebrand factor. J Thromb Haemost 2005; 3:1385.

28. Ortel TL, Charles LA, Keller FG, et al. Topical thrombin and acquired coagulation factor inhibitors: clinical spectrum and laboratory diagnosis. Am J Hematol 1994; 45:128.

29. Bänninger H, Hardegger T, Tobler A, et al. Fibrin glue in surgery: frequent development of inhibitors of bovine thrombin and human factor V. Br J Haematol 1993; 85:528.

30. Knöbl P, Lechner K. Acquired factor V inhibitors. Baillieres Clin Haematol 1998; 11:305.

31. Tarantino MD, Ross MP, Daniels TM, Nichols WL. Modulation of an acquired coagulation factor V inhibitor with intravenous immune globulin. J Pediatr Hematol Oncol 1997; 19:226.

32. Delmer A, Horellou MH, Andreu G, et al. Life-threatening intracranial bleeding associated with the presence of an antifactor VII autoantibody. Blood 1989; 74:229.

33. Okajima K, Ishii M. Life-threatening bleeding in a case of autoantibody-induced factor VII deficiency. Int J Hematol 1999; 69:129.

34. Rao LV, Zivelin A, Iturbe I, Rapaport SI. Antibody-induced acute factor X deficiency: clinical manifestations and properties of the antibody. Thromb Haemost 1994; 72:363.

35. Mumford AD, O’Donnell J, Gillmore JD, et al. Bleeding symptoms and coagulation abnormalities in 337 patients with AL-amyloidosis. Br J Haematol 2000; 110:454.

36. Reece EA, Clyne LP, Romero R, Hobbins JC. Spontaneous factor XI inhibitors. Seven additional cases and a review of the literature. Arch Intern Med 1984; 144:525.

37. Tosetto A, Rodeghiero F, Gatto E, et al. An acquired hemorrhagic disorder of fibrin crosslinking due to IgG antibodies to FXIII, successfully treated with FXIII replacement and cyclophosphamide. Am J Hematol 1995; 48:34.

38. Ajzner E, Schlammadinger A, Kerényi A, et al. Severe bleeding complications caused by an autoantibody against the B subunit of plasma factor XIII: a novel form of acquired factor XIII deficiency. Blood 2009; 113:723