finans kuleleri yıkılıyor kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 -...

32
Sosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor... Finans kuleleri yıkılıyor... Kapitalizmin soluğu kesiliyor! Mehmetçik medyayı toplayan ordu sefere mi hazırlanıyor? Kürtçe’ye yönelik yasakçı uygulamalar sürüyor... Kürt halkına ve diline özgürlük! Soluğu kesilen kapitalizm Bir deney üzerine gözlemler… Bilimsel bir deneyi gerici bir teoriye dayanak etme çabaları Yeni dönem mücadele gündemleri ve komünist gençliğin görevleri... -3- -9- -21- -26- -5-

Upload: others

Post on 09-Oct-2019

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Sosyalizm İçin

Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL

Devler bir bir çöküyor...Finans kuleleri yıkılıyor...

Kapitalizmin soluğu kesiliyor!

Mehmetçik medyayı toplayan ordu sefere mi

hazırlanıyor?

Kürtçe’ye yönelik yasakçı uygulamalar sürüyor...

Kürt halkına ve diline özgürlük!

Soluğu kesilen kapitalizm

Bir deney üzerine gözlemler…Bilimsel bir deneyi gerici bir

teoriye dayanak etme çabaları

Yeni dönem mücadele gündemleri ve komünist

gençliğin görevleri...

-3-

-9-

-21-

-26-

-5-

Page 2: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSoluğu kesilen kapitalizm . . . . . . . . . . . 3

İşbirlikçi sermaye devletinin iyimser

vaazları sahtedir! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Mehmetçik medyayı toplayan ordu sefere

mi hazırlanıyor? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Kafkaslar’da gerici savaş hazırlıkları. . . 6

Rant kavgası ve çürüyen düzen gerçeği! 7

Rant savaşı ve SSGSS Yasası. . . . . . . . . 8

Kürt halkına ve diline özgürlük! . . . . . . 9

DTP’nin kapatılma davası eylemlerle

karşılandı… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10

Kadıköy Belediyesi’nde grev! . . . . . . . 11

İşçi ve emekçi hareketinden…. . . . . . . 12

Kartal’da metal işçileri buluşması!.. . . 13

Direnişteki UNO işçileriyle konuştuk...14

12 Eylül protestolarından… . . . . . . . . . 15

12 Eylül askeri faşist darbesi ülke

çapında protesto edildi... . . . . . . . 16-19

Gençlikten... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

Bir deney üzerine gözlemler…. . . . 21-22

Pakistan: Emperyalist savaşın

yeni cephesi!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

Bolivya ile Venezüella’da ABD destekli

darbe hazırlıkları… . . . . . . . . . . . . . . . 24

Dünyadan… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Yeni dönem mücadele gündemleri ve

komünist gençliğin görevleri.... . . . . . . 26

Anti-faşist mücadelenin sorunları ve

faşizme karşı mücadele . . . . . . . . . . . . 27

Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları ve

kolera günleri / 3 - Volkan Yaraşır . 28-29

Küçük-burjuva dükkancı zihniyet

festivallerde de iş başında! . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.de

http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2008/38 � 19 Eyül 2008Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Metal sektöründeki TİS görüşmeleri devam ediyor.Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın yaptığı en sonaçıklamaya göre 4. tur görüşmeleri 16 Eylül günütamamlanmış bulunuyor. Bir sonraki görüşme ise 7Ekim tarihinde gerçekleştirilecek.

MESS ile sektördeki sendikaların TİS görüşmeleridevam ederken, sınıf devrimcileri de bu gündememüdahale çerçevesindeki çabalarını giderekyoğunlaştırmaya başladılar. Çeşitli merkezi ve yerelaraçları ve yöntemleri peşpeşe devreye sokarak, metalişçilerinin TİS görüşmelerinde taraf olmaları ve süreceseyirci kalmayarak kendi geleceklerini ellerine almalarıyönünde çağrıları ve aydınlatma faaliyetini tempolu birşekilde sürdürmektedirler. Bu çalışmalar sadece çağrı,aydınlatma ve uyarı sınırlarında kalmıyor. Aynızamanda “Metal işçileri sorunlarını ve TİS’leritartışıyor” başlıklı işçi toplantıları da örgütlenerekmetal işçilerinin bir taraf olarak kendi iradelerini ortayakoymaları ve kendi geleceklerine sahip çıkmalarısağlanmaya çalışılıyor. Yanısıra “Metal İşçileriBülteni” adıyla merkezi bir bülten çıkarılarak sürecedaha etkin bir müdahale yapılması hedefleniyor. MetalTİS’lerindeki gelişmelerin seyrine bağlı olarak bubülten kullanılacak. Kuşkusuz sınıf devrimcilerinin tümbu müdahaleleri TİS görüşmelerinin sonuçlanacağı an’akadar kesintiz bir şekilde devam edecek. Ancakbununla bitmeyecek.

Bu müdahale temelde sınıf eksenine dayalı birçizginin sınıf çalışmasındaki bir an’ına denk geliyor.Ancak, bu çaba ile kazanılacak güçlerin ve yaratılacakimkanların sınıf çalışmasında derinleşebilmenin veyoğunlaşabilmenin zeminlerine dönüştürülmesi ise,sınıf devrimcilerinin bu gündem temelinde sınıfayaptıkları müdahalenin başarı düzeyi ile çok doğrudanbağlantılı olacaktır.

Bu müdahalenin güncel planda açığa çıkardığısonuçlar ne olursa olsun, aslolan sınıfa müdahale etmeçabasındaki süreklilik ve ısrardır. Sınıf devrimcileritaşıdıkları misyonun ve konumun açık bilinciylehareket etmektedirler. Bu bilincin ışığında güncel görevve sorumluluklarına sarılmaktadırlar.

Yürütülen bu çalışmaların sonuçları ile ortayaçıkardığı tüm birikimin ve deneyimlerin günlük

sitemize ve basınımıza anında yansıtılabilmesi büyükbir öneme sahiptir. Zira bu, hem çalışmanın etkili birpropagandasının yapabilmesi bakımından hem dekazanılan deneyim ve birikimlerden farklı çalışmaalanlarının güçlü bir temelde yararlanabilmesibakımından bir ihtiyaçtır.

* * *Yaz dönemi ile birlikte birkaç sayı yayınına ara

veren Ekim Gençliği, yeni sayısıyla birlikte okurlarına“merhaba” diyor. Ekim Gençliği’nin Eylül 2008 tarihli111. sayısını okurlarımız Eksen Yayıncılık bürolarındanve kitapçılardan temin edebilirler.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Başyazı Kızıl Bayrak � 3Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

“Kara Pazartesi”, “Ekonomik deprem”,“Borsalarda deprem”, “Yüzyılın krizi”, “Kapitalizminkalesi çöktü”, “Bir dev çöktü, dünya komada”...Bunlar “Kara Pazartesi”yi izleyen günün bazı günlükgazete manşetleri... Nedir, ne oluyor peki? Türkiye’ninburjuva basını dünya kapitalizminin merkez üssündekiyeni öncü sarsıntıları bildiriyor. Yer yer kendince kafada bularak, güleriz ağlanacak halimize misali. AKPhükümetinin gayri resmi yayın organı Yeni Şafak,batmak üzere olan sigorta devini ima ederek şumanşeti kullanıyor örneğin: “Dünyanın sigortası attı”.

Son durumu ise bir sonraki güne ait Cumhuriyet’inşu başlığı veriyor: “Kriz can yakmaya devam ediyor...Küresel finansın beş devinden üçü çöktü, ikisi günsayıyor...” Ve aynı gazeteden durumu özetleyenmanşet: “Peş peşe batıyorlar”!

Batmak için gün sayan ikiliden birini, ABD’nin enbüyük sigorta şirketi AIG’i, Amerikan MerkezBankası (FED) kurtarmak yoluna gitti (işin aslındakamulaştırdı). ABD’nin en büyük dördüncü yatırımbankası olan Lehman Borthers’ın çöküşünü izlemeyiseçenlerin AIG’i neden kurtarmak yoluna gittiklerihakkında ise basında şu bilgiler yer aldı: “ABD’nindev sigorta şirketi American International Group’un(AIG) batmasının dünya çapında bir krize yolaçmasından kaygılanan Amerikan hükümeti, şirketeacil 85 milyar dolar para aktarmayı ve karşılığındafirmanın hisselerinin yüzde 80’ini denetimi altınaalmayı kararlaştırdı. FED’den yapılan açıklamada,AIG’nin çökmesi durumunda, zaten derin bir sıkıntıdabulunan finans piyasalarının ve ekonominin ağır zarargöreceği belirtildi.”

Bu açıklama öncü sarsıntıların haber verdiğideprem riskinin küresel boyutları hakkında bir fikirveriyor. Fakat yapılanın derde çare olamayacağı,FED’in elindeki kurtarma kaynağının “bir atımlıkbarut” olduğunu, onu da AIG için kullandıktan sonrasırada bekleyen ötekiler için yapacak pek bir şeyikalmadığını da yine aynı haber kaynaklarıbildiriyorlar. Şimdi sıra çaresizlik içinde sırasınıbekleyen ötekilerde. Kapitalizmde kriz zincirlemetepkimeler halinde geliştiğine göre onları da başkalarıizleyecek büyük ihtimalle ve bu gerçekleşirse eğeriflaslar serisi sahnesi hızla tüm dünyaya doğrugenişleyecek. Korkulan da bu zaten: “Büyük Çöküş”!1929’un anısı kapitalist dünyada dehşetini bir kezdaha hissettiriyor. Ama herkes böyle bir şeygerçekleşirse alacağı boyutlar yanında 1929’un sonderece önemsiz kalacağını da biliyor. Bugünündünyası, kapitalizmin bugünkü gelişme ve dünyaölçüsünde içiçe geçme düzeyi, 1929’dan öylesinefarklı ki!

Kapitalizmin soluğu bir kez daha kesiliyor, üstelikkapitalizmin günümüzdeki kabesi ABD’de. Son birkaçgündür olup bitenlerin özü özeti bu. Dünya devi finanskuruluşları peş peşe batıyor, tüm dünyada borsalarallak-bullak durumda, çalkantı sürüyor ve yeni iflaslarbekleniyor. Hükümetler devreye girdiği, kamufonlarından piyasaya oluk oluk para akıtıldığı haldekanama durdurulamıyor, iflasların önü alınamıyor,“piyasalar”da sükunet sağlanamıyor. Zira herkes çokiyi biliyor ki bunlar henüz ilk öncü sarsıntılar, dahaşiddetlileri arkadan gelecek, demek oluyor ki sıradayeni büyük iflaslar ve belki de büyük bir deprem var.Bu beklenti nabız atışlarını yükseltiyor, korkularıbüyütüyor, solukları kesiyor.

İkinci emperyalist dünya savaşını izleyen uzun bir

genel büyüme ve genişleme döneminin ardından ‘70’liyılların ortasında genel bir durgunluk içine girendünya kapitalizmi, buna rağmen o günden bugüne birgenel çöküş tehlikesinden kendisini korumayı iyi kötübaşardı. Böyle bir büyük çöküşe ilk olarak Ekim1987’de belirgin biçimde yaklaştı. Sarsıntının merkezüssü yine ABD idi. Wall Street borsası yine birPazartesi günü (yine “Kara Pazartesi”!) büyük birsarsıntı yaşadı. Bir anda %22,5 oranında değerkaybına uğradı, milyarlarca dolar buharlaştı, sarsıntıetkisini tüm dünyada gösterdi. Fakat sonuçta bu büyüksarsıntı bir büyük çöküşe dönüşmedi.

Şimdi daha farklı koşullarda, daha farklı birbiçimde benzer bir tehlike ile karşı karşıya kapitalistdünya ekonomisi. Bu kez de uçurumun kenarındandönmeyi başarır mı bilinmez, bekleyip göreceğiz.Ama şu ana kadar gördüklerimiz de yeterince önemli.

Bunlardan ilki ABD ekonomisinin durumudur.Olup bitenler dünyanın bu en büyük ekonomisininmuazzam yapısal zaafiyetini, gelinen yerde ne denlikırılgan bir hal aldığını bütün açıklığı ile ortayakoymuştur. ABD ekonomisi yıllardan beridir ve halenbir borç, kredi ve spekülasyon denizi içindeyüzmektedir. “Mortgage”ler bunun ürünüdür, devfinans kuruluşlarının peş peşe batması bunun bir dışavurumudur. Bu ülkede kapitalist kuruluşlar birbirlerineve devlete, devlet tersinden kapitalist kuruluşlara,tüketici kitleler bunların tümüne muazzam boyutlardaborçlu durumdadırlar. Bu konuda kamu borçlarınınulaştığı boyut bir fikir verebilir. 2007 yılı itibariyle,yani daha ortada “mortgage”in trilyonlarca dolarlık(5.2 trilyon) yeni yükü yokken, kamu borçları toplamıGSYİH’nın %60’ını aşıyordu (kabaca 9 trilyon dolar).Şimdi artık %100’ünü bulmuş olmalıdır.

Bugüne kadar bununla, borç, kredi vespekülasyonla, bir bakıma yapay bir biçimdedöndürülen çarklar gelinen yerde kırılmaktadır.Gündemdeki kriz bunun ifadesidir.

Bu kırılma tüm dünya ekonomisini de dolaysızolarak tehdit etmektedir. Çünkü ABD yalnızcadünyanın en büyük ekonomisi değil (14 trilyonlukGSYİH ile dünya toplamının yüzde 25,5’i), aynızamanda onun sürükleyici gücü, denebilir ki eksenidirde. ‘90’lı yılları boydan boya kaplayan sayısız krizin(Uzak Asya, Japonya, Rusya, Meksika, Türkiye,

Arjantin vb.) etkileri büyük ölçüde bölgesel kalırken,ABD’deki krizin anında dünyanın dört bir yanındaşiddetle yankılanması bundandır. Çin’in büyükgürültülere konu olan büyüme “mucizesi”nin öteyüzünde bizzat ABD’nin kendisi vardır. ABDekonomisinin çökmesi anında bu mucizenin de sonuanlamına gelir. Öte yandan ABD dünyanın en borçluülkesidir de. Haziran 2007 itibariyle dış borçlartoplamı 12.25 trilyona ulaşmış durumda idi. Krizsarsıntıları ile geçen son bir yıl içinde bu tutar daha daartmış olmalıdır. Bu muazzam dış borç yükü, ABDekonomisindeki gelişmeler karşısında dış dünyadauyanan büyük hassasiyetin de bir başka nedenidir.

Son gelişmelerle birlikte şimdiden tanıkolduğumuz bir başka önemli olgu, kapitalist piyasanınkutsanmasına dayanan neoliberalizmin iflasıdır.Söylemde olduğu kadar uygulamada da. Yıllardırneoliberal küreselleşme politikaları çerçevesinde tümdünyaya özelleştirmeleri ve serbest piyasa kurallarınıdayatan ABD’de şimdi devlet piyasaya müdahaleetmekte, peş peşe millileştirmeler yapmaktadır. Dahaönce faturasını halka ödetmek üzere Fannie ve Freddieşirketlerinin 5.4 trilyonluk büyük emlak batağınımillileştiren hükümet, şimdi de en büyük sigortaşirketi için yaptı aynı şeyi. Bu son adım dünyabasınında şöyle yer buldu: “Amerikan MerkezBankası, iflastan kurtardığı AIG şirketine yaklaşık 85milyar dolar kaynak sağladı, karşılığında AIG’ninyüzde 80 hissesini teminat olarak kabul etti. Bu,pratikte, AIG’nin kamulaştırılması anlamına geliyor.”

Söylemeye gerek yok ki, bu batağınkamulaştırılmasıdır. Serbest piyasa uygulamaları ilemuazzam karlar sağlayan dev kapitalist şirketlerin,aynı piyasanın kör işleyişinin kurbanı olduklarında,karşı karşıya kaldıkları muazzam zararlar, devletinpiyasaya müdahalesi ile kamulaştırılmakta, böylecedosdoğru halka fatura edilmektedir. Kapitalizm işteböyle işlemektedir. Tüm tarihi boyunca da bu işlerböyle olmuştur. İşleyiş bir dönem piyasanın kör vekontrolsüz gidişine bırakılmış, sömürü ve soygunçarkı bu eksende dönmüş, işlerin kontrolden çıktığıher durumda ise, “piyasanın sihirli eli” üzerinesöylenenler bir anda unutularak kapitalist devletinkapitalistler için her zaman şefkatli olan eli devreyesokulmuştur. Şimdi de olan budur ve ironik bir

Soluğu kesilen kapitalizm

Page 4: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Kafkaslar’da oluşan yeni dengelerin sıkıştırdığıTürk egemen sınıfları, telaş içinde çıkış arayışınagirmiş görünüyorlar. Son haftalarda diplomatik alandagözlenen hareketlilik, bu çıkış arayışının dışavurumudur.

Şam’daki “Dörtlü Zirve”ye katıldıktan sonra içpolitikaya odaklanmak zorunda kalan dinci gericiliğinbaşı Tayyip Erdoğan, “Deniz Feneri” dosyalarındanortalığa saçılan yolsuzluk ve rüşvet pisliğininkendisine kadar uzanmasından kaynaklı dış politikaylailgilenemez duruma düştü. TÜSİAD’ın sesi AydınDoğan medyasının ortalığa saçılan çirkefi egemenlerarası çatışmanın malzemesi olarak kullanıp manşeteçıkarması, Tayyip’le müritlerini iyice çileden çıkardı.Zira kendilerine “ak” yaftası asan Tayyip Erdoğan vepartisinin rüşvet ve yolsuzluk batağı içindeyüzdüğünün Alman mahkemeleri tarafındanbelgelenmesi, tekelci sermayenin bir kesimini temsileden dinci gericiliğin “kara” yüzünü gözler önünesermiştir. İşte Erdoğan bir süredir bu kara lekeyisıvamakla iştigal ettiği için, son günlerde dış politikave diplomasi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ileDışişleri Bakanı Ali Babacan’a kalmış görünüyor.

Ermenistan’a “maç ziyareti” gerçekleştirenAbdullah Gül, hemen ardından Azerbaycan’a gitti.Gürcistan’la birlikte bu iki ülkeyi Kafkas İşbirliğiPlatformu (KİP) oluşturmak için ikna etmeye çalışanCumhurbaşkanı Gül, Karabağ sorunundan dolayı 17yıldır ilişkileri sorunlu olan Azerbaycan’laErmenistan’a “Üçlü Zirve” yapma önerisinigötürdüğünü açıkladı. Göründüğü kadarıyla daha önceçeşitli girişimlerde bulunarak “arabulucu” rolünesoyunan Ankara’daki Amerikancılar, buna Karabağbölgesini eklemeye heveslenmişler. Abdullah Gül’ünardından iki ülke dışişleri bakanları ile görüşen AliBabacan, tarafların New York’ta üçlü zirvede birarayagelme önerisini kabul ettiklerini savundu. Bundan pekmemnun görünen Ali Babacan, ABD’nin huzurundatoplayacağı “üçlü zirve”nin, Washington nezdindekendisine sağlayacağı prestijin hayaline kapılmışgörünüyor.

Savaş kundakçılarının kendi denetimlerinde böylebir zirvenin toplanmasını istediklerinden kuşkuduyulamaz. Ancak bu girişimin beklenen sonucuvermesi pek olası görünmüyor. Zira Rusya DevletBaşkanı Dimitri Medvedev de aynı sorunla ilgili “üçlüzirve” önermiş bulunuyor. Medvedev’in önerdiğimekan ise, sorunun merkezi Karabağ’dır.

Görüldüğü üzere, Ankara’daki Amerikancılar,Karabağ sorununa çözüm bulmak adına Ermenistan’laAzerbaycan’ı ABD’ye yakınlaştırmak istiyorlar. Dahageniş kapsamlı bir proje sunan Rusya ise, bununtersini yapıyor. Bundan dolayı Ali Babacan’ınhevesinin kursağında kalma ihtimali yüksektir.

“Bölge barışı”na katkıda bulunmak için çaba sarfettiklerini öne süren Gül-Babacan ikilisininicraatlarıyla ilgili yapılan bazı yorumlar, Çankayatepesinin sakini Abdullah Gül’ü rahatsız etmişgörünüyor. Türk devletinin rolüne dair yapılan “aktiftaşeronluk” yorumuna sinirlenen Gül, Türkiye’nin“muz cumhuriyeti” olmadığını iddia ederek, bölgebarışı için çalışmanın kendi kararları olduğunu önesürdü. Oysa bilindiği üzere Ankara’daki işbirlikçiler,

bölgesel sorunlar sözkonusu olduğunda,Washington’daki efendiden icazet almadan adımatabilecek iradeden yoksundurlar.

İrade yoksunluğundan muzdarip olan işbirlikçisermaye devleti, hem ABD’nin sözünden çıkmadanhem Rusya ile arayı bozmadan hareket etmekte zorlukçekiyor. Zira çıkarları zıt olan tarafları idare etmek,verili koşullarda kolay değil. KİP girişiminin işeyaraması için diğer bölge devletlerini bu sürecekatmaya çalışma telaşı içinde bulunan Türkegemenleri, bir yandan girişimin başarısı içinçırpınırken, öte yandan uçuk sayılabilecek pozitifdeğerlendirmeler yaparak kendilerini rahatlatmayaçalışıyorlar.

Göründüğü kadarıyla bu girişimi ciddiye alan tekdevlet İran oldu. Tahran yönetimi, Türkiye ileyakınlaşarak olası bir ABD-İsrail saldırısındaAnkara’daki işbirlikçilerin aktif tetikçilik yapmalarınıengellemeye çalışıyor. Tabii böyle bir oluşum başarılıolsaydı, bu İran’ın bölge konusunda daha etkili bir rolüstlenmesine vesile olurdu. Ancak ABD’nin İran’ınetkisini güçlendirecek bir girişime onay vermesimümkün olmadığı için, İran’ın hevesi Ankara’dakiAmerikancılar’ın işine pek yaramıyor.

Görünen o ki, iplerini Washington’a teslimedenlerin “etkin taşeronluk” misyonu bile efendininicazetine bağlıdır. Demek oluyor ki, Türkegemenlerinin girişimlerine, ancak savaşkundakçılarının bölgesel planlarına hizmet ettiğiölçüde izin verilmektedir. Bu girişimlere önayak olanTürk burjuvazisi, elbette kendi çıkarlarını dakorumaya çalışmaktadır. Ancak içinde bulunduğusıkışmadan, Washington’daki efendilerin emrindençıkmadan harekete ederek kurtulması mümküngörünmüyor.

Durum böyleyken, Abdullah Gül’ün “sorunlarınçözümü için bölgede fırsatlar doğmuştur” şeklindeözetlenen görüşü, boş bir temenniden ibaret değilseeğer, gerçekleri saptırmak için uydurulmuştur. ZiraKafkaslar’da savaş tamtamları çalarken, “önemlifırsatlar sunan” bir durumdan söz etmenin bölgeninverili durumuyla bir ilgisi yoktur. Abdullah Gül medyagörevlilerine iyimser vaazlar verirken, ABD ilebölgedeki yardakçıları Karadeniz’de bir hafta süreceksavaş provasına hazırlanıyorlardı. Bu arada tatbikatıorganize eden ABD ordusunun savaş gemileri, MontröSözleşmesi’ne uymak adına Boğazlar’ı “yolgeçenhanı”na çevirmiş bulunuyor. Diğer gelişmelerinyanısıra ortada Karadeniz’i kan gölüne çevirebileceksavaş provaları yapılırken, Amerikancı Abdullah Gül“iyimser vaazlar”la ortalığı yatıştırmaya çalışıyor.

ABD emperyalizmi, Afganistan ve Irak’tagörüldüğü gibi, Kafkaslar üzerinde egemenlik kurmaçabasını da savaş aygıtına dayanarak yürütmekte, olasıbir çatışmada ise, işbirlikçilerini de bu yönde seferberolmaya zorlayacağı bilinmektedir. Savaş hazırlığınınKaradeniz’de yapıldığı göz önüne alındığında,ABD’nin Türk sermaye devletine nasıl bir rolbiçeceğini tahmin etmek güç olmasa gerek.

Böyle bir kritik süreçte yapılması gereken, ilerici-devrimci güçlerin, işçi sınıfının, emekçilerin ve tümezilenlerin emperyalizme ve işbirlikçilerine karşıbirleşik direnişi yükseltmeleridir.

Emperyalizm yenilecek!4 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

İşbirlikçi sermaye devletinin iyimser vaazları sahtedir!

Emperyalizme ve işbirlikçilerinekarşı birleşik direniş!

biçimde, buna ilişkin ilk uygulamaların gündemegetirildiği yer de neo-liberalizmin kalesi ve kabesiolan ABD’dir.

Frankis Fukayama, birkaç hafat önce Gürcistansavaşını konu alan bir yazısında, kendisine bir andabüyük bir ün kazandıran fakat çok geçmedengerçeklerin inatçı gücü karşısında alaylara konu olan“tarihin sonu” tezinden sözederken şunlarısöylüyordu: “Yeni uluslararası gelişmelerin seyrinianlamaya çalışmakla bilhassa ilgiliyim. Nitekim1989 yılında ‘Tarihin Sonu’ başlıklı bir makaleyazmıştım. Liberal fikirlerin, Soğuk Savaş sonundakesin ve nihaî olarak zafer elde ettiklerinisavunuyordu.” Ne var ki, diye ekliyor, “ABD’nindünya sistemi üzerindeki hâkimiyeti kayıp gidiyor;Rusya ve Çin, otoriteryanizm ve modernleşmenin,liberal demokrasiye açıkça meydan okuyan birbileşimini gösteriş budalası gibi sergileyerekkendilerini model olarak sunuyorlar.”

Amerikan emperyalizminin ideologu gülünçduruma düşen tezinden sözederken, ABD’nin “kayıpgiden” hakimiyetine yanıyor ve “otoriteryanizm”karşıtlığı adı altında yakınıyor göründüğü soğuksavaş söylemine dönüyor. Oysa onun nihai zaferiniilan ettiği “liberal fikirleri”nin iki temel öğesi vardı:Burjuva demokrasisi ve serbest piyasa ekonomisi.Her ikisinin de ipi ABD’de çekildi ve çekiliyor,bizzat ABD yönetimi eliyle. İlkinin 11 Eylül veikincisinin son ekonomik kriz sonrasında. Elbettekaçınılmaz zorunlulukların basıncı altında, yanitarihin işleyiş ve ilerleyiş mantığı içinde.Fukuyama’yı kedere boğduğu anlaşılan “ABD’nindünya sistemi üzerindeki hâkimiyeti(nin) kayıpgitmesi” de bunun bir parçası.

Tarihin çarkı dönmeyi sürdürüyor. Şimdilikkapitalizmin kendi mantığı ve yasallıkları içinde.Bunu bize sonu gelmeyen ekonomik bunalımlar, güçkazanan siyasal gericilik, gemi azıya alan militarizm,artan silahlanma yarışı, kızışan emperyalist nüfuzmücadeleleri ve nihayet büyük yıkımlara ve acılarayolaçan emperyalist savaşlar halen yeterli açıklıktagösteriyorlar. 20. yüzyıl bunalımlar, savaşlar vedevrimler yüzyılı olmuştu. Karmaşık ve zenginolaylara sahne olan fırtınalı 20. yüzyılın tarihinitemelde bunlar belirlemişti. Bunlardan ilk ikisini,bunalımları ve savaşları, 21. yüzyılın daha ilk on yılıdolmadan, sıraladığımız olgular üzerinden sıcağısıcağına yaşıyoruz. Halen eksik olan devrimlerdir.Ama ilk ikisini doğuran tarihsel koşullar neredeysetam bir kaçınılmazlıkla üçüncüsünü de doğuracaktır.Emekçilerin ve halkların dünya ölçüsünde gitgidegüç kazanan mücadeleleri bunun ilk işaretlerini dahaşimdiden vermektedir.

“Avrupa’da en çok zenginin yaşadığıAlmanya’da halkın sadece yüzde 13’ü adil birtoplumda yaşadığına inanıyor”. Bu bilgi çok yeni vekaynağı Deutsche Welle (Zenginler diyarı Almanya,10.09.2008). Aynı kaynak, konuyla ilgili biliminsanlarına dayanarak, mevcut sistemin ve işleyişininhalen zengini daha zengin yoksulu daha da yoksulhale getirdiğini söylüyor ve onlardan şu görüşüaktarıyor: “Böyle bir durumda patlamaya hazır birgelişme ile karşı karşıya olabiliriz. Toplumbölünebilir, bunun da elbette çok ciddi siyasi vesosyal sonuçları olur.“

Toplumsal devrimi mayalayacak sosyal zeminbizzat kapitalizmin kendi işleyişi içinde işte böylehazırlanıyor, üstelik sistemin zenginliği ile tanınmışve düne kadar sosyal refahın kalesi sayılanmetropollerinde. Kapitalist sistemin çok yönlü birkriz içinde kıvrandığı ve “büyük çöküş” korkularıiçinde yaşadığı bir evrede, devrimin dünyagenelindeki halihazırdaki tüm zayıflığına rağmengelecek için iyimser ve umutlu olmak için yeterincenedene sahibiz.

Kızıl Bayrak

Page 5: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Mehmetçik medya “Başbuğ”unu hazırolda dinliyor... Kızıl Bayrak � 5Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olmasınınardından ordu cephesinde bir dizi hamle peşpeşegeldi. Burjuva medyanın İlker Başbuğ’un kişiselözellikleriyle açıklamaya çalıştığı bu hamlelerden enönemlisi, ordu adına bir generalin Ergenekondavasından tutuklu generalleri ziyaret etmesiydi.Genelkurmay Başkanlığı tarafından “vefa borcu”olarak tanımlanarak sahiplenilen bu ziyaret, ordudayeni bir dönemin başladığına ilişkin iddiaya kanıtolarak gösterildi. Özellikle, Yaşar Büyükanıt aynıgöreve geldiğinde ona umut bağlayan, fakat sonrabüyük bir hayalkırıklığı yaşayan “ulusalcı” çevreler,bunu İlker Başbuğ’a yönelik beklentileriningüçlenmesine dayanak yaptılar. Onlara göre artıkAKP’nin karşısında boyun eğen Yaşar Büyükanıt’tansonra nihayet sert ve uzlaşmaz bir GenelkurmayBaşkanı vardı.

Oysa durum hiç de böyle değildir. Çünkü ordukişilere göre politika değiştirecek bir yapılanmaolmadığı gibi, gelen her kişi de bu yapınınsüzgeçlerinden geçirilmektedir. NATO aracılığıylaemperyalist karargahlardan yönetilen ordu,emperyalistlerin ve işbirlikçi tekelci burjuvazininçıkarlarının bekçiliğini yapmaktadır. Yönetimkademelerinde bulunanlar bu işin ne denli iyi vegerektiği biçimde yapılıp yapılmadığı konusundabelirleyici olurlar elbette, fakat işin kendisinitartışamazlar dahi. Ergenekon davasından tutuklanangeneraller bile deşifre olan darbe hazırlıkları sırasındabu gerçeği teyit etmişlerdi. Amerika istemezse darbeolmaz! İşte bu gerçek, etrafında yaratılan toz dumanında dağılmasıyla birlikte İlker Başbuğ şahsında da çoknet biçimde görülmektedir. İlker Başbuğ da bir NATOgenerali olarak emperyalist efendilerine hizmettekusur etmeyecek tarzda davranmakta, bunun içinözellikle emperyalist merkezlere bağlılığını tekrartekrar vurgulamaktadır. Diğer taraftan da, Kürthalkına yönelik inkar ve imha politikalarıkonusundaki ısrarı ve faşist devlet terörününbüyütülmesi yönünde sergilediği azgınlıkla yinekendinden önceki generallerden hiçbir farkınınolmadığını göstermiş bulunmaktadır.

Tüm bunlarla birlikte belirtmek gerekir ki, İlkerBaşbuğ’un ismi etrafında yapılan “orduda yenidönem” vurgusu boş bir vurgu değildir. Kendisindenönce aynı görevi yapanlardan kişisel özellikleribakımından çok fazla farklı olmasa da, düzen içiçatışmanın geçici bir uzlaşmayla sonuçlanmasınınardından göreve gelmiştir. Ayrıca buna bir deKafkaslar’daki emperyalist savaşı eklemek gerekir.Çünkü bu savaşta ülkedeki amerikancılara ve orduyabüyük görevler düşmektedir. Sadece uluslararasıhukuka aykırı olarak Boğazlar’ın Amerikan savaşgemilerine açılması bile büyük ve tarihsel önemde birhizmet sayılmalıdır. Öyle ki, ülke yönetenleri meclisgibi mekanizmalara bile ihtiyaç duymadan ABDemperyalizminin yanında saf tutmuş bulunmaktadır.Kuşkusuz bu emperyalizme uşaklıkta yeni bir durumuifade etmektedir ve bir dizi siyasal sonucu olacaktır.

İlker Başbuğ’un kişisel özellikleri üzerindenyazılıp çizilenlerin sırrı da buradadır. Düzenin birbütün olarak emperyalist efendileri tarafındansınavdan geçirileceği, oldukça zor ve maceralarladolu bir döneme girilirken, orduya da çeki düzenverilmeye çalışılmaktadır. Çünkü ordu AKP ile girdiğidalaşmadan büyük yara almış ve prestij kaybetmiştir.

Prestij kaybı sadece genelde toplum nezdinde değil,aynı zamanda ordu bünyesinde de yaşanmıştır.Özellikle ordunun alt rütbeli subaylarının Ergenekonoperasyonları nedeniyle Genelkurmay’a karşı büyükbir hoşnutsuzluk besledikleri sır değildir. Bununiçindir ki, İlker Başbuğ başkanlığındaGenelkurmay’ın yaptığı ilk iş bozulan imajlarınıdüzeltmeye çalışmak olmuştur. Ergenekon tutuklusugenerallerin ziyaretinin bu amaçla yapıldığışüphesizdir. Ayrıca, geçmiş dönemin tümsorumluluğu büyük ölçüde Yaşar Büyükanıt’akesilmiştir. Öyle ki, göreve gelişi bir hayli tantanayakonu edilip el üstünde tutulan Büyükanıt, görevinisessiz sedasız bırakmak durumunda kalmıştır.

İmaj tazeleme operasyonu çerçevesinde yeni biradım da bugünlerde atıldı. Bu kez, düzen içiçatışmada bölünen ve ipleri gevşeyen medyanıntemsilcileriyle toplantı yapıldı. İçlerinde daha öncebenzer toplantılara alınmayan Yeni Şafak ve Stargazetelerinin temsilcilerinin de olduğu geniş birmedya kalabalığı ile yapılan toplantı tam bir çalışmatoplantısı biçimindeydi.

3.5 saat gibi uzun bir süreye yayılan toplantıboyunca Genelkurmay medya ile ilişkileri üzerindedururken, beklentilerini sıraladı. Medyanın temelgündemler üzerinde nasıl hareket etmesi, orduylailişkilerinde nasıl davranması gerektiği gibi konularınyanısıra, toplantıda asıl öne çıkan, Genelkurmay’ıngündemdeki temel sorunlara ilişkin tutumunun enbirinci elden ortaya konulması oldu.

Açıktır ki yapılan toplantının amacı, oldukça zorbir döneme girerken medyayı hizaya çekmek,“mehmetçik medya” nitelemesine uygun bir emir-komuta zincirini yeniden kurmaktır. Çünkü,görüşmeye ilişkin yazan Milliyet gazetesi yazarıFikret Bila’nın dediği gibi, Genelkurmay “hermücadelenin önce kafalarda, kamuoyundakazanılacağının farkında”dır. Bunun için en işlevselaraç da kuşku yok ki medyadır. Ordunun da medyayıbugüne kadar ne kadar etkili biçimde kullandığıbilinmektedir. Bundan dolayıdır ki, yapılan toplantıdaöne çıkan en önemli başlıklardın biri, ordu ile medyaarasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerin daha yakın veişlevsel biçimde nasıl kurulacağı olmuştur.

Genelkurmay bünyesinde medyayla ilişki kurmaküzere 24 saat görevli olacak bir birimin kurulması,haftalık düzenli toplantılar gibi mekanizmalar,toplantıda ifade edilen somut adımlar arasındadır. Bukadarı bile ordunun medyayı kullanmaya ne kadarönem verdiğini göstermektedir.

Toplantıda öne çıkan diğer bir konu ise, Kürtsorunu bir yana bırakılırsa, ABD-NATO’ya bağlılığayapılan özel vurgu olmuştur. İlker Başbuğ bu konudao kadar ileri gitmiş, öyle ifadeler kullanmıştır ki,toplantı neredeyse ABD ve NATO’ya bağlılıkseremonisine dönüşmüştür. ABD GenelkurmayBaşkanı’nın ziyaretine değinen İlker Başbuğ ABD ileilişkiler konusunda şunları söylemiştir:

“ABD Silahlı Kuvvetleri ile TSK arasındakiilişkiler çok önemli. Türkiye-ABD ilişkileri çokkapsamlı. Bu kadar kapsamlı ilişkiler varsa, ilişkileritek konuya kilitlememek lazım. ABD ile Türkiyearasında stratejik işbirliği olur mu? Bunu tartıştık.Küçük konuları idare etmek büyük konularakonsantre olmak gerekir. (…) Türkiye’nin NATO ileilişkisinin zayıflaması sözkonusu olamaz. NATOsadece askeri bir güç değil, aynı zamanda siyasi güç,karar mekanizmasında Dışişleri Bakanları Konseyivar. Bundan sonra ne olabilir: Girmek isteyen ülkelervar: Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistanbarış için ortaklık anlamında ilgililer.”

Genelkurmay böylelikle, ABD ve NATOçizgisinde hareket edeceğini, bu yolda yeni mecralaragireceğini dile getirirken, medyaya verilen görev debellidir. Medya da bu doğrultuda kamuoyunuyönlendirme görevini yerine getirecektir. Ordu-medyailişkileri için getirilen yeni mekanizmalarabakıldığında bu görevin kapsamı da görülmektedir.Bu tür mekanizmaların genel olarak savaş halininolduğu dönemlerde işletildiği düşünülürse, İlkerBaşbuğ’un komutasındaki ordunun nasıl bir batağıniçinde olduğu daha iyi görülecektir. Görünen o ki,ordunun yeni dönemi savaş ve saldırganlıkta geçmişikatlayacak ölçüde bir karanlık dönemdir.

Dolayısıyla, başta devrimciler olmak üzeretoplumun örgütlü muhalif güçleri, bu tehlikeyibertaraf etmek üzere çok yönlü bir hazırlık içinegirmek durumundadır.

Mehmetçik medyayı toplayan ordusefere mi hazırlanıyor?

Page 6: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Emperyalizmin savaş planları...6 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

ABD ve işbirlikçilerinden Karadeniz’de tatbikat...

Kafkaslar’da gerici savaş hazırlıklarıABD emperyalizminin savaşı Kafkaslar’a

taşımasıyla bu bölgede başlayan yeni süreç, taraflarınpozisyonlarına uygun çeşitli girişimleri ile giderekkarmaşık bir hal alıyor.

Kapitalist-emperyalist düzenin dünya jandarmasıABD’nin Kafkaslar’da istediği gibi at koşturduğugünlerin geride kaldığı kesinleşirken, ABD ilegüdümündeki savaş aygıtı NATO’nun yenigirişimleri devam ediyor. ABD-NATO cephesindengelen yeni hamlelere karşı tetikte bekleyen Rusyaise, bu aşamadan sonra çıkarlarına zarar verecekgirişimlere seyirci kalmayacağını her fırsattahatırlatıyor. Bölgedeki son gelişmelere bakıldığında,ABD-NATO cephesinden kışkırtıcı hamlelerin devamettiği, Rusya’nın da kendi üslubuyla bu kışkırtmalarayanıt verdiği görülmektedir.

ABD adına başlattığı savaşta burnu Rusyatarafından sürtülen Gürcistan rejimi, saplandığıtravmadan çıkabilmesi için NATO ve İMF tarafındandesteklenerek güçlendiriliyor. Kuşkusuz ki,emperyalist sistemin militarist ve mali örgütleritarafından Gürcistan’a gösterilen bu “ilgi”nin birdiğer önemli nedeni, Rusya’ya karşı güç gösterisindebulunmaktır.

Neo-faşist çetenin azgın şefi Dick Cheney’inardından Gürcistan’a giden savaş aygıtı NATO’nunşefi Jaap de Hoop Scheffer, emperyalizmin Tiflis’tekikuklası Mihail Saakaşvili yönetiminin arkasındaolduklarını ilan etti. Türkiye dahil, NATO üyesi 26ülkenin temsilcilerini peşine takarak Gürcistan’ıziyaret eden savaş aygıtının şefi, hem Tiflis’tekiAmerikan kuklalarını cesaretlendirmeye hemRusya’ya militarist aygıt adına mesaj vermeye çalıştı.Gürcistan rejiminin NATO’ya katılma talebikonusunda görüşmeler yapan Hoop Scheffer,Rusya’nın karşı çıkmasına rağmen NATO’nungenişlemeyi sürdüreceğini ve Gürcistan’ın daİttifak’a kesin olarak alınacağını söyledi.Gürcistan’ın ittifaka “hızlandırılmışentegrasyonu”nun sağlanmasını umduğunu söyleyenScheffer, Rusya’nın Ağustos ayındaki savaştasergilediği tutumu da eleştirdi.

Kapitalist-emperyalist düzenin savaş aygıtıNATO, ülkelerin üyeliğe alınmadan önce etnik ya dakomşularla yaşanan toprak ihtilaflarının çözülmüşolmasını şart koşuyor. Bu yönüyle Gürcistan’ınkonumu NATO üyeliğine müsait değil. Ancakgörünen o ki, Kafkaslar üzerindeki hegemonyaçatışması, NATO’nun bu kuralını çiğnemesine yolaçacaktır. NATO şefinin “Tiflis çıkarması” ile aynıgünlere denk düşen bir zamanlamayla UluslararasıPara Fonu (İMF) tarafından yapılan açıklamada,Gürcistan’a 750 milyon dolar tutarında krediaçılmasının onaylandığı duyuruldu.

Kredinin Gürcistan’ın döviz rezervlerini takviyeetmeyi ve ülke ekonomisine güveni artırmayıamaçladığını ifade eden İMF şefleri, Gürcistan’ınihracat ya da yabancı yatırım çekmekte yaşadığısıkıntıları aşmasına da, bu kredi ile yardımcıolacaklarını savundular.

ABD emperyalizminin Rusya’ya karşı asıl güçgösterisi, Karadeniz’de 7 devletin katılımıyla “JackalStone” (Çakal Taş) adı verilen tatbikatın başlatılmasıoldu.

16 Eylül’den 24 Eylül’e kadar devam edeceği

belirtilen tatbikata, NATO üyeleri ABD, Macaristan,Litvanya, Romanya, Letonya, İsveç ile henüz üyeolmayan Ukrayna’nın katılacağı bildirildi. Butatbikat, salt Rusya’ya karşı bir güç gösterisi değil,ABD ile yardakçılarının Karadeniz’i kan gölüneçevirme yönünde attığı uğursuz bir adımdır aynızamanda. ABD ile NATO’nun peş peşe gelenkışkırtıcı adımları, Rusya’nın tutumunda birdeğişikliğe yol açmadığı gibi, Moskova yönetimininkarşı hamleleriyle dengelenmeye çalışılıyor.

Abhazya ile Güney Osetya’nın dışişleribakanlarının Moskova’yı ziyaretinden bir hafta sonraiki bölgeyi de ziyaret eden Rusya Dışişleri BakanıSergey Lavrov, Moskova yönetiminin iki bölgeyleçok yönlü ilişkileri geliştirme kararlılığını bir kezdaha göstermiştir. Öte yandan Rusya, Azerbaycan ileilişkileri geliştirmek için de girişimlerinihızlandırıyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlhamAliyev’i Moskova’ya davet eden Rus Devlet BaşkanıDimitriy Medvedev, Bush’un yardımcısı DickCheney’in bu ülkeyi ziyaretinden hemen sonra buhamleyi yaptı.

Bush’un yardımcısının Bakü’de pek ilgigörmemesi, Aliyev’in ise davete hemen icabetetmesi, Azerbaycan yönetiminin Rusya ile ilişkileriiyi tutmaya çalıştığına işaret ediyor. Rusya’nın, enerjialanında işbirliğinin yanısıra, üçüncü ülkelerinbölgede askeri güç konuşlandırmasına karşı ortaktutum geliştirmeye çalıştığı bildiriliyor.

Medvedev-Aliyev görüşmesinde Rusya’nın,Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinindüğümlenmesine yol açan Karabağ sorununa çözümbulmak için öneri sunduğu, bu amaçla Karabağ’dayapılacak üçlü bir zirve önerdiği gelen bilgilerarasında. Bu arada Kafkaslar’daki kararlıtutumundan dolayı Rusya’ya yaptırımlaruygulanmasını tartışan batılı emperyalistlere seslenenRusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, “Onlar birmuz cumhuriyeti için birkaç gelir kaynağını kapatıporadaki durumu daha da dramatik hale getirebilirler.Bu hesap bizde tutmaz” diye konuştu. Rusya

uzmanlarının yıllık toplantısı olan Valdai Clubtoplantısında konuşan Medvedev, savaş aygıtı NATOşeflerine de mesaj verdi. Gürcistan’ın NATO üyesiolmasının NATO ve Kafkaslar’ın istikrarınıbozacağını savunan Medvedev, “Gürcistan NATOüyesi olsa bile saldırmaktan çekinmeyiz” diye demeydan okudu.

Rusya’nın İngiltere Büyükelçisi Yuri Fedotov ise,Ukrayna’nın NATO üyeliği olasılığına değindiğiaçıklamasında, “Ukrayna’ya yönelik bir askerimüdahale planımız yok, ancak insanlar GüneyOsetya’da olanları da unutmamalı” diyerek, bukonuda tepkisiz kalmayacaklarına işaret etti. RusyaDışişleri Bakanlığı tarafından da uyarılan Ukraynayönetiminin, yaygın muhalefete rağmen NATOüyeliği için çaba harcaması eleştirildi. AncakUkrayna’daki son gelişmeler, bu ülke yönetimindekiAmerikancılar’ın güç kaybettiğini gösteriyor.Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko ile YuliaTimoşenko’nun partileri arasındaki işbirliğininbitmesi üzerine koalisyon hükümetinin çökmesi,halen cumhurbaşkanı olan Viktor Yuşçenko’yaverilen desteğin ise, yapılan kamuoyuaraştırmalarında tek haneli rakamlara gerilemesi,ABD işbirlikçilerinin bu ülkede ciddi bir zayıflamasürecinde olduğunu göstermektedir. Bu şartlardaUkrayna’nın NATO üyeliği zor görünmektedir.

Rusya, Kafkaslar dışında Ortadoğu ve GüneyAmerika’da da bazı girişimlerde bulunmaktadır.Rusya-Suriye arasında varılan anlaşma üzerine Rusdonanmasının Akdeniz’de konuşlanmayahazırlanması, Venezüella ile yapılan ortak tatbikat vebu ülkeye satılan yeni silahlar, Rusya’nın songünlerde bu iki bölgeye yönelik somut adımlarıolmuştur.

Sonuç olarak, Kafkaslar üzerinde egemenlikkurma çatışmasına bağlı olarak yaşanan gelişmeler,gerici savaş riskini arttırmaktadır. Bu ise, anti-emperyalist, anti-kapitalist birleşik mücadeleninbölge halklarının geleceği açısından taşıdığı kritikönemi günden güne arttırmaktadır.

Page 7: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Çürüyen düzen pislik saçıyor... Kızıl Bayrak � 7Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Almanya’daki “Deniz Feneri” davasında kararaçıklandı ve sanıklar “nitelikli dolandırıcılık”lasuçlandı. Deniz Feneri Başkanı Mehmet Gürhan’amahkûmiyet kararı çıkarken, diğer sanıklar, işlediklerisuçu itiraf etmeleri ve tutukluluk süreleri göz önünealınarak, cezaları tecil edilerek serbest bırakıldılar.Ancak mahkemenin “gerçek failler”in Türkiye’deolduğu yönündeki açıklaması ve bu çerçevede Kanal7’nin sahibi Zekeriya Karaman’ı işaret etmesi,tartışmaların bir süre daha devam edeceğini gösteriyor.

“Deniz Feneri” davası vesilesiyle kamuoyunayansıyan, gerçekte ise rant kavgasından öte bir anlamıolmayan tartışmalar geçtiğimiz hafta sonu da devametti. Erdoğan, Aydın Doğan’a bir hafta süre tanıyarak“açıklamazsan ben açıklarım” tehtidi savurdu,kamuoyunda büyük “sırlar” açıklayacakmış gibi birbeklenti yarattı. Ardından Aydın Doğan’ın kendisineyazdığı bir mektuptan söz etti, Doğan’ın iş adamı veyayıncılık şapkasını birbirine karıştırarak kendisinetalep ve beklentilerini ilettiğini açıkladı. Doğangrubunun daha önce ifşa edilen “kaçak kâğıt”kullanımı ile borsada küçük ortakların zararauğratılması olayına da değindi. Kısacası, “açıklarım”tehtidinin yarattığı beklentileri karşılayan anlamlı birşey söylemedi.

Bu ihtiyatlı tavrı elbette nedensiz değildir. Zira,Aydın Doğan’ın kirli çamaşırlarını ortaya sermesidurumunda karşı tarafın da kendileri hakkında bugünekadar çekmecede tutulan dosyalarla cevap vereceğininbilincindedir. Yerel seçimlere doğru işleyen süreçtebundan en çok kendileri zararlı çıkacaktır.

Bu yüzden Erdoğan, Doğan’ın “uzlaşı” çağrılarınayanıt verirken, hedefine de “Doğan’ın kalemşör”larınıçakmış gözüküyor. Nitekim konuşmalarında Doğan’ın“yazarlarına söz geçiremediğinden” dem vuruyor.Böylece Doğan’ın “işadamı şapkasıyla” beklediğiimtiyazların hangi koşullar altında gerçekleşebileceğimesajını üstü kapalı iletmiş oluyor.

Erdoğan bu arada kendi tabanına dönük mesajlarvermeyi de ihmal etmiyor. AKP tabanında,yaşananların “hortumları kesilen” Doğan grubununduyduğu rahatsızlıktan kaynaklandığı algısı yaratılmakisteniyor. Belli bir gerçekliğe dayandığı ölçüdekarşılık da bulan bu propagandanın asıl amacı ise“kesilen hortumların” başka yerlere bağlandığınıngörülmesinin önüne geçilmesidir. Zira “Deniz Feneri”olayı bu durumu çok net bir şekilde ortaya koymuştur.“Yolsuzluğa damardan gireceğiz” diyenlerin, neyenasıl girdikleri bu olay üzerinden açığa çıkmıştır.

Deniz Feneri davasının asıl faili olarak suçlananZekeriya Karaman ait Beyaz Holding’in İstanbulBüyükşehir Belediyesi’nin İSMEK ihalelerini son üçyıldır kazanan şirket olması, “kesilen hortumların”nerelerde bağlandığı hakkında bir fikir veriyor. Ya daATV-Sabah grubunun kamu bankalarından alınankredilerle “bizim Çalıklar”a nasıl devredildiği de...Yine Ceyhan’da rafine ruhsatı için Berlusconi-Putin vede Çalık için “söz verilmesi” üzerinden, “babalar gibisatan” Unakıtan’ın aile şirketlerinin girişimlerinden,kamuoyunda “becerikli Abdullah” olarak tanınanKuveyt Türk Bankası Başkan Yardımcısı AbdullahTivnikli’nin Telekom’un satışı sırasında oynadığırolden de...

Kısacası “yolsuzluğa damardan gireceğiz” diyenlerboğazlarına kadar yolsuzluk batağına batmışlardır.AKP hükümetinin arkasındaki islami sermaye aynızamanda “hortumlama”lar sayesindepalazlanmaktadır. Bunu yaparken de, “tüyü bitmemişyetimin hakkını asla yedirmedik, yedirmeyiz” diyecekkadar arsızdırlar.

Çürüyen kapitalizmin tek alternatifi yeni birtoplumsal düzendir. İşçi ve emekçilerin sınıfsaliktidarını temsil eden sosyalist düzen!

Tayyip’tentersanelerdekiölümlere destek!

Tuzla tersaneler havzasında yapımı tamamlanangemilerin birçoğunun denize indirilme törenleri,hükümet düzeyinde temsilcilerin katılımıylagerçekleştirilir. Gemi inşa sektörünün “Türkiye’ninparlayan yıldızı” olduğunun dile getirildiği törenlerdeişçi kanıyla büyüyen sektörün öneminin altı çizilir.

14 Eylül günü Tayyip Erdoğan, sermaye sınıfınınbaşbakanı olduğunu bir kez daha gösterdi. Sadece2008 yılı içinde iki iş cinayetinin yaşandığı MetinKalkavan’ın sahibi olduğu Sedef Tersanesi’nde “M/Vİbrahim Dede” adlı konteynır gemisinin denizeindirilmesi törenine katıldı. Burada yaptığıkonuşmada, son yıllarda havzadaki üretimkapasitesinin artmasıyla sektördeki gelişmeye dikkat çekti, 2002 yılında 5 bin olan çalışan sayısınınşimdilerde 35 bine yükseldiğini söyledi.

Gemi inşa sektörünün büyüyen ve kar getiren yapısına özel olarak vurgu yapan Erdoğan’ın denizeindirilen geminin tanıtımını Kalkavan’dan daha iyi yaptığı söylenebilir:

“Yaklaşık bir yılda inşa edilmiş bu gemi, Türk gemi inşa sanayinin iftihar verici düzeyinin bir göstergesidurumunda” diyen Erdoğan, gemi siparişlerinde yaşanan artış nedeniyle sektöre yeni yatırımlarınyapılacağını da müjdeledi.

Tayyip Erdoğan’ın konuşmasının bir başka yönü ise havzada alınmayan iş güvenliği önlemleri üzerine:“Önümüzdeki yıllarda hem iş güvenliğinin ileri düzeye ulaştığı, hem de üretimin teşvik edildiği bir ortamınoluşturulmasını ben de birliklerimiz ve odamız da kesinlikle temenni ediyoruz” diyen Erdoğan, bakanlıklarında bu konuda çalışmalar yaptığını, işin eğitim altyapısını ileri noktalara taşıyacaklarını duyurdu. Göz boyamaamaçlı olarak 24 meslek lisesinde yapılan işçi eğitimlerini örnek göstererek, çalışmaların devam edeceğisözünü verdi.

Erdoğan’ın konuşması, tersane patronlarının işçilerin kanı üzerinden sürdüğü saltanata açıktan verilen birdestektir. Bu sermaye uşağı, yüzü aşkın işçinin en basit önlemler alınmadığı için katledildiği bircehennemede, herkesi “duygusal ve hüzünlü” olmaktan uzak durmaya çağırıyor! Bu sözler, havzada hükümsüren kuralsızlığı en açık biçimiyle onaylanması anlamına geliyor.

Tersane işçileri örgütlü ve militan mücadelesiyle gereken yanıtı veremediği sürece, asalak patronların da,onların siyasal temsilcilerinin de arsızlığı sürecektir!

TİB-DER’den açıklama:

İş cinayetlerine yeni kurban!

Yalova’nın Altınova İlçesi’ne bağlı HersekKöyü’nde bulunan Kurban Tersanesi’nde, 11 Eylülgünü saat 10.00 sıralarında, gemi yapımında işçiolarak çalışan 16 yaşındaki Muharrem Ceylan,elektrik akımına kapılarak iş cinayetine kurban gitti.Aldığımız bilgiye göre, Hersek köyünde 20 dönümalan üzerinde kurulan Kurban Tersanesi’ne tamiriçin bir gemi yanaştı. İşçi, geminin dış yüzeyinitazyikli suyla yıkadığı sırada elektrik çarpmasısonucu ağır yaralandı ve kaldırıldığı Yalova DevletHastanesinde hayatını kaybetti.

Devlet yetkililerinin tersanelerde yaşanan işcinayetlerine karşı patronlarla aynı gemide olduklarıbilinmektedir. Yüzü aşkın işçi cenazesine rağmenişçi sağlığı ve güvenliğine kaynak aktarmayanpatronların sırtını sürekli olarak devlet yetkililerisıvazlamış, tepkilerin törpülenmesi adına tersaneaçma kapama oyununa girmişlerdir.

Devletin ve patronların işçiler için döktüğügözyaşlarının sahteliği her ölümle birlikte bir kezdaha açığa çıkmıştır. 12 Eylül artığı yasalarını dahiuygulamayan sermaye devleti ve asalak patronlar,Muharrem Ceylan isimli 16 yaşındaki çocuk işçininölümünden sorumludurlar. Yasalara rağmen ağırsanayide 18 yaşın altında işçinin çalıştırılmasınınyasak olduğunu bile bile çalıştıranlar, devletyetkililerinin bugüne kadar sergiledikleripratiklerden güç almaktadır.

Ölümlerin sorumluluğu patronlara ait olduğu gibidevletindir de aynı zamanda. Zira devlet ölümleriönleme konusunda yapabileceğini yapmamıştır,yapmayacaktır. (…)

Tersane İşçileri Birliği

Rant kavgası ve çürüyen düzen gerçeği!

Page 8: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Herkese sağlık, güvenli gelecek!8 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Rant savaşı ve SSGSS YasasıBu yıla girerken tüm ülkenin kilitlendiği tek

gündem, “Sosyal Güvenlik Reformu” olarakpaketlenen “sosyal yıkım” saldırısı olmuştu. Medyaeliyle parlatılan yeni düzenlemeler öylesine pervasızve acımasızdı ki, belli vurgularda değişiklik yapılmakdurumunda kalınmıştı. Sermaye medyasının geneldetutumu “çocuklarınızı sigortalı yapın” uyarılarınınötesine geçmezken, AKP hükümeti kendi medyasınıbu iş için tetikçi olarak kullanmıştı.

Köklerini GATS’tan ve İMF ile yapılananlaşmalardan alan SSGSS Yasası’nın geçmişi çokeskilere dayanıyor. AKP hükümeti her ne kadaryasanın sahibi gibi görünüyor olsa da, bu dönüşümhükümetin boyunu fazlasıyla aşıyor. Bu yasa ileyapılmak istenenler bir devlet politikası olarakgündemimize girmiştir.

Yasanın getirdikleri üzerine çok şey yazılıp çizildi.Sosyal güvenlikten sağlığa dek geniş bir çerçevedeköklü bir dizi değişiklik öngören yasa, üzerineyapıştırılan yaldızların hiçbirini taşıyamamış olmasınarağmen, muhalefetin hiçbir kesimi bu işi kendi lehineçevirmeyi başaramadı. Bu arada iktidarını dinselgericilikle pekiştiren AKP hükümeti öylesine bir güçhaline geldi ki, bir dizi liberali ve “solcu” bilinenaydın takımını da peşine taktı. Ancak AKP asıl etkisinimedya üzerinde gösterdi. Cem Uzan’ın geçtiğimizseçimde sadece medyayı etkin bir biçimde kullanarakhiç yoktan aldığı yüksek oy medyanın gücünü açıktanortaya sererken, hükümetin Uzan seferini önceelindeki medya gücünü alarak başlatması da, bu gücünkaynağına indirdiği en büyük darbe oldu. Medyanıngücü ve bu gücün etrafında şekillenen iktidar yalandanve iftiradan besliyor. Bilinci dumura uğratılanemekçiler ise kendine verilen ötesinde yorumyapabilme yeteneğini tümden kaybetmiş vesavunmasız bırakılmış durumda.

Günümüzde tüm iletişim büyük tekellerin elinegeçmiş bulunuyor. Bu, medyanın boydan boya büyüktekeller tarafından yönlendirilmesi ve artık birilerinintetikçisi konumuna gelmesi sonucunu dolaysız olarakyaratmış oluyor. Yani iktidara yakın duran tekeller ileyakın duramayıp az rant yemiş öfkeli patronlar hemenellerindeki en güçlü silaha, yani medyaya sarılıyor.Bunun en açık örnek olarak, geçtiğimiz seçimdeAKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a yaptığı serenatlarla onuhükümete doğru iten bir güç olan Aydın Doğan veonun paralı- kalemli asker grubunun şimdi aynıhükümetle kanlı bıçaklı olması gösterilebilir.

Doğan medyası ve AKP arasında başlayanhusumetin ne olduğu bir yana, iki taraf da yeni çağınen büyük silahının gücünü herkesin gözü önünde enetkin biçimde kullanıyor.

Doğan medya grubu yakın zamanda önce DenizFeneri’ni, sonra kriz meselesini ve son olarak daSSGSS Yasası’nı diline dolamış durumda. Ek olarakda laiklik Aydın Doğan’ın elindeki en güçlü silahakatkı yapıyor. Dinci medya da öteki cepheden üzerinedüşeni fazlasıyla yerine getiriyor! Savaşın ikicephesinde de kirli çamaşırın fazlalığı bu kavgayıgündemde tutuyor.

İş medyanın savaşı olunca, güzellemeler vekaralamalar birbirini izliyor. AKP medyası 1 Ekimitibariyle hayatımıza girecek SSGSS Yasası’nıparlatmakla meşgulken, Doğan medyası da sanki aylarsonra uykusundan uyanıp ava çıkmış bir timsahıngözyaşları ile yasaya veryansın ediyor. Elbet bu işinsonunda değişen hiçbir şey olmayacak. Ya iki

yumurtadan biri kırılacak ya da kolkola girip yalanadolana kaldıkları yerden devam edecekler. Ancak şuan karşılıklı olarak kılıçlar çekilmiş durumda. AKP vehükümetin elde ettiği gücün kurulu düzeni zorlamasıve hükümet olmanın olanaklarıyla İslami sermayeninpalazlanıyor olması, bu çekişmeye yön veriyor.

Bu it dalaşında bir kez daha kaybeden işçiler veemekçiler olacaktır. Her ne kadar SSGSS’nin eleştirisimedyada boy gösteriyor olsa da, ne Doğan medya

grubu ne de TÜSİAD oligarkları bu yasadan zerrekadar rahatsız değildir. Emin Çölaşan gibi bir şarlatanıbile Erdoğan’ı eleştirdiği için işten çıkartan AydınDoğan için sorun “medyanın bağımsızlığı” değil, rantpaylaşımıdır.

Sonuçta, işçi sınıfına eziyette ve bu eziyeti allayıppullamakta ustalaşmış iki cenah arasındaki buçekişmede ortaya dökülenler, burjuvazinin pisliğini iyibir biçimde gözler önüne sermiş bulunmaktadır.

SSGSS 1 Ekim’de yürürlükte...

HSGGP’den mücadele çağrısı!Geçtiğimiz Nisan ayında yasalaşan SSGSS, 1 Ekim’de yürürlüğe girecek. Emekçilerin sonuçlarını

önümüzdeki dönemde aşamalı olarak yaşayacağı SSGSS ile birlikte emeklilik yaşı yükseltildi, prim gün sayısıarttırıldı, emekli maaşı bağlanma oranları düşürüldü, sağlık hizmeti alabilmek için yeni katılım paylarıgetirildi, sağlık hakkı kısıtlandı, sağlıkta özelleştirme hızlandırıldı vb...

HSGGP (Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu), SSGSS yasasının geri çekilmesi talebiylemücadeleye başlamış, yasa geçse dahi sonuçlarına karşı mücadeleyi yükselteceğini ilan etmişti. Platform budoğrultuda etkin ve yaygın bir çalışma yürütmüş 14 Mart ve 6 Nisan eylemi gibi yasanın geri çekilmesitalebine dayalı kitlesel eylemler gerçekleştirmişti.

HSGGP, SSGSS’ye karşı emeklilik, sağlık, insanca yaşanacak ücret ve örgütlenme hakkı için mücadelesiniönümüzdeki dönemde de sürdürecek. Yasanın yürürlüğe gireceği tarih olan 1 Ekim’e kadar, yasaya karşımücadelenin devam edeceğini duyuracağı bir çalışma örgütleyecek. Bu amaçla, 21 Eylül günü “SSGSS’li birülkede emeklilik-sağlık-ücret ve örgütlenme için birleşik mücadele!” şiarıyla bir panel-forumgerçekleştirecek.

Platform yasaya tepkisini sokaklarda da gösterecek. 24 Eylül günü Aksaray-Pertevniyal lisesininkarşısından Unkapanı Sosyal Güvenlik Kurulu Müdürlüğü’ne yürüyüş gerçekleştirecek ve burada bir basınaçıklaması yapacak.

HSGGP, tüm bu etkinlikleri ve SSGSS’ye karşı mücadele kararlılığını duyurmak amacıyla hazırladığıbildirileri yaygın bir şekilde dağıtmayı planlıyor. Bildiride mücadele kararlılığı şu sözlerle dile getiriliyor: “1Ekim 2008 günü yürürlüğe girecek olan GSS’nin arifesinde düzenleyeceğimiz etkinliklerle sağlık ve sosyalgüvenlik hakkı için mücadelemizin sürdüğünü ve süreceğini; bundan sonra da bütün sağlık ve sosyal güvenlikmağdurlarının, hakları için örgütlenip sendikalaşan işçi ve emekçinin yanında olacağımızı tüm kamuoyunabir kez daha duyuracağız.”

Panel-Forum21 Eylül 2008 Pazar, Saat 13.00-17.00, Petrol İş Genel Merkezi / Altunizade

Kitlesel yürüyüş ve basın açıklaması:24 Eylül 2008 Çarşamba, Saat 13.00, Pertevniyal Lisesi karşısında toplanma ve Unkapanı SGK

Müdürlüğü’ne yürüyüş

Page 9: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Kürtçe’ye özgürlük... Kızıl Bayrak � 9Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Kürtçe’ye yönelik yasakçı uygulamalar sürüyor...

Kürt halkına ve diline özgürlük!DTP Genel Başkan Yardımcısı Kamuran Yüksek,

Kürt Dili Eğitim Platformu tarafından başlatılan“anadilde eğitim kampanyası” çerçevesinde etkinliklerdüzenleneceğini, DTP milletvekillerinin mecliskürsüsünden Kürtçe konuşacağını açıkladı. ArdındanDTP milletvekillerinin bir kısmı da mecliskürsüsünden Kürtçe konuşacaklarını dile getirdiler.

Bunun üzerine Meclis Başkanı Köksal Toptan,meclis kürsüsünden Kürtçe “konuşamazlar” diyerek,Kürt dili konusunda devletin yasakçı tutumununsözcülüğüne soyundu. DTP milletvekillerine abaaltından sopa göstermeyi de unutmadı.

Kürt dili ve kültürünü geliştirmeye yönelik çabalarkarşısında sömürgeci sermaye devletinin sözcüleriimha ve inkarın diliyle konuşuyorlar. Cumhuriyettarihinin sayfaları bu yasakçı açıklamalarla doludur.Meclis Başkanı’nın yaptığı açıklama bunun yalnızcayeni bir örneğidir.

Kürt halkına ve diline yöneliksaldırılar sürüyor!

Kürt halkına ve Kürt diline yönelik baskılar,göstermelik yasal değişikliklere rağmen sürüyor.AB’ye uyum çerçevesinde yapılan yasal değişikliklerbizzat sömürgeci devletin görevlileri tarafından boşaçıkarılıyor.

Sermaye devletinin yargı mekanizması da boşdurmuyor. Yasakçı, inkarcı ve tekçi zihniyet,kontrgerilla hukuku üzerinden sürdürülüyor. Kürtdilini yok sayıcı yargı kararları genelleşiyor.

Sadece kağıt üzerinde olsa da, uluslararasıanlaşmalarla güvence altına alınan dil ve kültürelhaklar, sömürgeci sermaye devletinin fiili kontrahukukuyla gasp ediliyor.

İmralı’da Kürtçe konuşulması yasaklandı.Ardından Kürt sanatçı, aydın, yazar vepolitikacılarına, kendi dillerini konuştukları içindavalar açıldı. Açılan davaların büyük bir kısmın dahapis cezaları verildi. Kürtler’in, Kürtçe konuştuklarıiçin saldırıya uğramaları ve sorunlarla karşılaşmalarırutinleşti.

Son aylarda F tipi cezaevlerinde Kürtçekaynakların toplatılması, el konulması olaylarıgenelleşti. Kültür Bakanlığı bandrollü Kürtçe kaynakkitaplar bile, hiçbir toplatma ve yasaklama kararıolmamasına rağmen toplatılıyor. Kürtçe gazete vedergiler tutsaklara verilmiyor.

Cezaevlerinde başlayan Kürtçe konuşma yasağı veKürtçe kaynakların yasaklanması, sömürgeci sermayedevletinin sistemleştirilmiş asimilasyon politikasınınparçasıdır. Zira egemenler, Kürtçe’nin kullanılmasınınyol açacağı sonuçlardan büyük bir korku duyuyorlar.Kürt halkının ulusal bilincinin gelişimine hizmetedeceğini, özgürlük için mücadele isteğinikörükleyeceğini biliyorlar. Bu bilinçle yasak silahınasarılıyorlar. Açılan davalar, Kürtçe kaynaklaragetirilen yasaklar, imhacı ve inkarcı devletpolitikasının zaafa uğramaması içindir.

Sömürgeci sermaye devleti, Kürt dilinin vekültürünün gelişmesi çerçevesinde çaba gösterenDTP’li belediye başkanlarına ve belediye meclisüyelerine yönelik ablukasını da sürdürüyor. Görevdenalınan DTP’li belediye başkanlarına ve belediyemeclis üyelerine her gün yenileri ekleniyor. “Türkharflerine muhalefet” suçlaması ile davalar açılıyor.

Yasakların nedeni?

Kürtçe konusundaki bu hassasiyet neredenkaynaklanıyor? Bu konuda neden gizli eylem planlarıhazırlanıyor? Niçin Eğitim-Sen, tüzüğünde “anadildeeğitim” maddesi yer aldı diye, Genelkurmaytarafından hedef tahtasına çakılıyor, kapatılmayla karşıkarşıya bırakılıyor? Neden üniversite öğrencileri“Kürtçe eğitim” istedikleri için en acımasız saldırılarlakarşılaşıyor, okullardan atılıyor, yargılanıyorlar?Neden Kürt halkı çocuklarına Kürtçe isimlerkoyamıyor?

Bu icraatların tümü imha ve inkara dayalısömürgecilik politikalarından kaynaklanıyor.

Başlangıçta Osmanlı toplumu çok dilli, çokkültürlü bir yapıya sahipti. İmparatorluğu teşkil edenhalkların dillerine, kültürlerine, kimliklerinekarışılmamış, çok dilli, çok kültürlü yapı büyükoranda korunmuştu. 1908 burjuva devriminden sonragelişen milliyetçilik hareketleri Osmanlıİmparatorluğu’nu da etkilemiş, 1911 Trablusgarp ve1912-13 Balkan Savaşları sonunda İmparatorluk enönemli topraklarını yitirmiş, bu topraklar üzerindeçeşitli ulus-devletler kurulmuştu. Osmanlı Türkaydınları, imparatorluğun geri kalan kısmını eldetutabilmek için harekete geçmiş, bir ulusu ulus yapandilin önemini kavramış ve Türkçe’nin imparatorluğunresmi dili olmasını sağlamışlardı. Osmanlı’dan bupolitikayı devralan sermaye devleti sömürgecipolitikalara dört elle sarılıyor.

Kürt dili ve kültürü üzerindeki baskılar, Kürthalkına yönelik imha ve inkar politikalarındanbağımsız ele alınamaz. Tüm bu sorunların kaynağısömürgeci sermaye devletidir. Çeşitli milliyetlerden

işçi ve emekçiler ancak, halkların eşitliğine ve gönüllübirliğine dayanan sosyalist toplumsal düzendesorunların kalıcı çözümünü sağlayabilirler.Dolayısıyla, sorunun gerçek ve kalıcı çözümüsömürgeci sermaye iktidarının tarihe gömülmesindengeçiyor.

DTP’nin kapatılmasına karşı açıklamalar….“Hepimiz Kürt’üz, hepimiz DTP’liyiz!”

DTP’yi kapatma davasına ilişkin çeşitli kurumlar ortak açıklamalar yaptılar. EHP, EMEP, SDP, SODAP,SPG, TÖP, ÖDP, DİP, ESP, BDP, Partizan, Marksist Bakış, 78’liler Girişimi, UİD-DER, Devrimci 78’lilerFederasyonu “DTP kapatılamaz!” kampanyası kapsamında 15 Eylül günü DTP İstanbul İl Binası’nda basıntoplantısı düzenledi.

“DTP kapatılamaz! Hepimiz Kürt’üz, hepimiz DTP’liyiz!” pankartının yer aldığı açıklamada şunlarsöylendi: “Bizler DTP kapatma davasının iptal edilmesini ve parti kapatmalara son verecek düzenlemelerinacilen parlamentoda yasalaşmasını talep ediyoruz. Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündekiengeller kaldırılsın.”

İHD: “DTP kapatılmamalıdır!”İHD İstanbul Şubesi DTP’yi kapatma davasına ilişkin şube binasında basın açıklaması gerçekleştirdi.

Basın açıklamasını okuyan İHD İstanbul Şube Sekreteri Abdülbaki Boğa şunları söyledi: “Örgütlenmenin veifade özgürlüğünün önündeki engellerin, siyasi partiler kanunu ve parti kapatılmasına ilişkin anayasanın ilgimaddelerinin demokratik hale getirilmesinin daha anlamlı olacağını düşünmekteyiz. DTP kapatılmamalıdır.”

Alevi kurumlar: “DTP kapatılmasın!”Alevi Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Özgür Demokratik Alevi Hareketi,

HUBYAR Sultan Kültür Derneği, Çamşıhı Hüseyin Abdal Derneği, MASAP, TUDEF, Koçgiri Kültür MerkeziGirişimi, Kapıkaya-Der, Kayy-Der, Sev-Der DTP’nin kapatılmasına karşı 13 Eylül günü İHD’de basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Yapılan açıklamada, darbelerin bu topraklarda demokrasi ve özgürlükler mücadelesine vurulmuş birhançer olduğu ifade edildi. Devrimci, demokrat ve aydınlara baskı, işkence, mahpus, sürgün ve idamı yaşattığıdile getirildi. DTP’nin kapatılmasının Türkiye siyasi hayatı üzerinde koyu bir gölge düşüreceği, bu yanlışınsürdürülmemesi gerektiği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 10: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Kürt halkına özgürlük!10 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

İstanbul: “DTP demokrasininteminatıdır!”

Anayasa Mahkemesi’nin Demokratik ToplumPartisi’ne (DTP) açtığı kapatma davası 16 Eylül 2008tarihinde DTP’nin verdiği sözlü savunma ilebaşlarken, DTP çeşitli illerde kapatma davasının geriçekilmesini talep eden basın açıklamalarıgerçekleştirdi.

İstanbul’da Galatasaray Lisesi önündegerçekleştirilen, ilerici ve devrimci kurumların dadestek verdiği eylemde Türkçe ve Kürtçe olarak“Demokratik Toplum Partisi demokrasininteminatıdır!” pankartı ve “Güneş balçıklakapatılamaz!”, “DTP’yi kapatmak Kürt sorunundaısrardır!”, “Partime, vekilime, dilime, kültürümedokunma!” dövizleri açıldı.

Eylemde basın metnini DTP İstanbul İl BaşkanYardımcısı Dursun Yıldız okudu. Açıklamada şunlarsöylendi: “Bizler bir kez daha haykırıyoruz. Bundanöncekilerde olduğu gibi DTP’nin de kapatılmasıçözüm değildir. Her defasında olduğu gibi bedelle eldeettiğimiz bu kazanımları sahiplenme ve ileriye taşımakararlılığı ve inancındayız. İrademize karşı geliştirilenher türlü antidemokratik yaklaşım bizleri daha dabileyecek, kararlı kılacaktır.”

SDP Genel Başkanı Filiz Koçali’nin yaptığıaçıklamanın ardından konuşan DTP İstanbulMilletvekili Sebahat Tuncel, açılan davanın siyasi birdava olduğunu vurguladı.

“Vekiline sahip çık, DTP’yi kapattırma!”, “Birlikteyaşam birlikte çözüm!”, “DTP’ye uzanan ellerkırılsın!”, “DTP’yi kapattırma, kapatıp irademedokunma!”, “Recep şaşırma bizi dağa taşırma!”sloganlarının atıldığı eyleme yaklaşık 250 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Adana: “Birlikte yaşam birlikteçözüm!”

DTP 16 Eylül günü Adana’da il binası önündegerçekleştirdiği basın açıklaması ile kapatılmadavasını protesto etti. Açıklamada, “Kürt sorunundademokratik çözüm!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”,“Birlikte yaşam birlikte çözüm!”, “Jin JiyaneNekujin!” dövizlerinin yanı sıra DTP bayraklarıtaşındı. Okunan basın metninde şunlar söylendi:

“Partimizin siyaset arenasındaki faaliyetlerininkesintiye uğratılması toplumsal uzlaşma, barış vediyalog yaratma zeminini tümden ortadan kaldırmayahizmet edecektir. Bu bağlamda AnayasaMahkemesinin insanca ve kardeşçe yaşanacak birülkenin önünü açacak bir karar vermesini umutediyoruz. Aksi taktirde demokratik tepkilerimizi veinsani hak alma mücadelemizi en üst düzeyeçıkaracağımızın bilinmesini istiyoruz.”

“Savaşa değil halka bütçe!”, “Yaşasın halklarınkardeşliği!”, “Birlikte yaşam birlikte çözüm!”,“Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Ya gerçek demokrasi yahiç!” sloganlarının atıldığı eyleme yüzü aşkın kişikatıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

DTP Kapatılamaz İnisiyatifi’ndenaçıklama...

“DTP Kapatılamaz İnisiyatifi” 16 Eylül günüDTP’nin kapatma davasına ilişkin Makina

Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde basıntoplantısı gerçekleştirdi. “Adalet, demokrasi ve barışiçin DTP kapatılamaz!” pankartının açıldığı basıntoplantısında, basın açıklamasını inisiyatif sözcüsüZeynep Tanbay yaptı. “DTP’yi kapatmayın, vekilleredokunmayın. DTP meşru, demokratik bir siyasipartidir” diyen Tanbay, önümüzdeki dönemde bir dizieylem ve imza kampanyası düzenleyeceklerinisöyledi.

DTP’nin kapatılma davası eylemlerle karşılandı…

“Yaşasın halkların kardeşliği!”

Kürt illerinde kapatılmaya karşı eylemler...

“DTP halktır, kapatılamaz!”Batman: DTP Batman İl Örgütü, İnsan Hakları Anıtı önüne yürüdü. Yürüyüş sırasında “DTP

kapatılamaz!”, “DTP’ye uzanan eller kırılsın!”, “Partime ve vekilime dokunma!” sloganları atıldı. Yapılanaçıklamada, 1960’lardan bugüne 20’nin üzerinde siyasi partinin kapatıldığı, bu yüzden Türkiye’nin adetapartiler mezarlığına dönüştürüldüğü belirtildi.

Adıyaman: DTP Adıyaman İl Örgütü Demokrasi Parkı önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada,Anayasa Mahkemesi duyarlılığa davet edilerek, verilecek kararın barışa katkı sunması istendi.

Şırnak: DTP İl binası önünde bir araya gelen DTP’liler Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında“Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Gençlik Apo’nun fedaisidir!”, “Me sond daye şehida leşkeren Apo ne!” sloganlarıatıldı. Açıklamada, Kürtlerin sayısı milyonları bulan bir halk olduğu, kendi topraklarında yok sayıldığı, inkarve imhaya tabi tutulduğu belirtildi.

Mardin: Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan basın açıklamasında, AKP Hükümeti’nin inkar ve imhaya gidenprojeler ürettiği, geçmişte yaşananlardan dersler çıkarılmazsa, demokrasi, barış ve hakların kardeşliğininonarılması zor yaralar alacağı vurgulandı. Açıklama 10 dakikalık oturma eylemiyle son buldu.

Tunceli: Sanat Sokağı’nda yapılan basın açıklamasında konuşan Milletvekili Şerafettin Halis, partilerininkapatılması durumunda aynı amaçla mücadeleye devam edeceklerini belirtti.

Van: DTP Van İl binası önünde toplanan yüzlerce kişi Sanat Sokağı’na yürüdü. Burada yapılanaçıklamalarda, DTP’nin geçmişte olduğu gibi bugün de şiddet ortamının kalkması için mücadele ettiği,DTP’nin kapatılmasının Türkiye’nin geleceğinin karartılması anlamına geldiği vurgulandı.

Hakkari: DTP Hakkari İl binası önünde toplanan binlerce kişi “Dokunmayın partime, dokunmayınvekilime!”, “Partimiz onurumuzdur kapatılamaz!” pankartlarını açarak Hakkari Belediyesi’ne yürüdü.Belediye önünde yapılan açıklamada, DTP’nin kapatılmasının Kürt sorununun çözümsüzlüğünün kanıtı olduğubelirtildi.

Ağrı: DTP Ağrı İl binasında biraraya gelen DTP’liler Saat Kulesi’ne doğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüşsırasında “AKP şaşırma, bizi dağa taşırma!”, “DTP’ye uzanan eller kırılsın!”, “Katil Erdoğan!” sloganlarıatıldı.

Bingöl: Saat Kulesi önünde yapılan basın açıklamasında, Türkiye’de kaos ve çatışmalı ortamdan yararlananrantçı çevrelerin vatanperverlik kisvesi altında her türlü hukuk dışı çete örgütlemelerine gittiği söylendi.

Elazığ: DTP Elazığ İl Örgütü’nün parti binasında yaptığı basın toplantısında, DTP’nin kapatılmasınındemokrasiye aykırı olduğu vurgulandı.

Gaziantep: DTP Gaziantep İl Örgütü önünde bir araya gelen partililer Adliye’ye doğru yürüyüşe geçtiler.Yapılan açıklamada, yargının demokrasi sınavı verdiği, DTP’nin kapatılmasının demokrasinin bitmesi olacağısöylendi. Eylemde sık sık, “DTP halktır halk burada!”, “DTP’ye uzanan eller kırılsın!” sloganları atıldı.

Şanlıurfa: Kent merkezi ile Viranşehir, Siverek, Halfeti, Suruç, Bozova, Ceylanpınar ilçelerinde basınaçıklamaları yapıldı. DTP’yi kapatmanın Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar olacağı belirtilerek, “OysaKürtler kültürel kimlikleri ile katıldıkları demokratik cunmhuriyetin özgür yurttaşları olarak, Türkiye’nindemokratikleşmesinde motor rolü oynayacaktır” denildi.

İzmir: İzmir’de yapılan iki ayrı basın açıklaması ile kapatma davasının iptali istendi. ÖDP, SDP, EMEP, ESP, BDP ve İHD kapatılma davasına karşı DTP’ye destek vermek için DTP İzmir İl

binasında basın toplantısı düzenledi.DTP İzmir İl Örgütü de, DTP İl binası önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “DTP halktır halk

burada!”, “DTP halktır kapatılamaz!” sloganları atıldı.Turgutlu: Manisa’nın Turgutlu İlçesi’nde Pazaryeri’nde bir araya gelen yaklaşık 500 kişi, “Vekilime

dokunma!”, “DTP halktır kapatılamaz!” sloganlarını atarak yarım saat oturma eylemi yaptı. Açıklamada,kapatma davasının inkar ve imhada ısrar anlamına geldiği belirtilerek, barıştan yana olan herkese DTP’yedestek vermesi çağrısı yapıldı.

Mersin : DTP Mersin İl Örgütü İl binası önünde kitlesel basın açıklaması yaptı. Açıklamada, demokrasininen önemli öğelerinden birinin siyasi partilerin faaliyetleri olduğu belirtilerek, “Yasal ve meşru zeminde bumücadeleyi halkımızla birlikte sonuna kadar yürüteceğiz” denildi.

İskenderun: İHD İskenderun Şubesi’nde yapılan açıklamada, DTP’nin yargılanıp kapatılması yerine,mevcut siyasi partiler rejiminin çoğulcu demokrasi ilkesine göre sorgulanıp, yargılanması gerektiği vurgulandı.

16 Eylül 2008 / İstanbul

Page 11: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Kadıköy Belediyesi’nde grev! Kızıl Bayrak � 11Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

İstanbul genelinde birkaçı dışında sonuçlananbelediye TİS’lerinden geriye Kadıköy Belediyesi ileDİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası İstanbul AnadoluYakası 3 No’lu Bölge’ye bağlı 1 No’lu Şube arasındasüren görüşmeler kalmıştı.

Özellikle ücret zammı konusunda %1’lik komikteklifinden geri adım atmayan belediye yönetimi, 17yıldır grev yaşamamış Kadıköy Belediyesi işçilerinigreve zorladı.

16 Eylül 2008 gecesine kadar devam edengörüşmeler gece geç saatlerde tamamen tıkandı veGenel-İş üyesi 830 işçi sabah saatlerinden itibarengreve çıktı. Başta belediye başkanı Selami Öztürkolmak üzere işveren kanadının başlama ihtimalivermediği grev sabah saatlerinde Hasanpaşa’dakiKadıköy Belediye binasının çevresine “Bu işyerindegrev vardır” pankartlarının asılmasıyla başladı.

Belediye yönetimi TİS masasında da tam birtutarsızlık örneği sergileyerek, belediye işçisinin 25kuruşluk kıdem zammını gaspetmeye çalıştı. Ücretzammı konusunda artırımda bulunan yönetim kıdemzammını neredeyse geri almaya niyetlendi.

Grev başlıyor!

Sabahın erken saatlerinden itibaren KadıköyBelediyesi’nin Hasanpaşa’daki binası önünde toplananbelediye işçileri sloganlar eşliğinde grev pankartlarınıastılar.

Mesai için gelen işçilerin de greve katılımıylasayıları artan yüzlerce işçi, greve çıkmanın coşkusuylabelediye binasının önünde beklemeye başladılar.Toplanan kitleye sendika yöneticileri tarafındankonuşmalar yapıldı. Genel-İş Genel MerkeziÖrgütlenme Daire Başkanı Remzi Çalışkan, EğitimDaire Başkanı Hüseyin Yaman, Genel-İş Sendikasıİstanbul Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge BaşkanıVeysel Demir ve Genel-İş Sendikası 1 No’lu ŞubeBaşkanı Şahan İlseven işçilere seslendiler.

Yapılan konuşmalarda belediyenin dayattığı %1’likzamla işçileri greve çıkmaya zorladığı ve işçilerinemeklerine ve alınterlerine sahip çıkmak için grevilayıkıyla sürdüreceği belirtildi.

Grevin başlamasının ardından belediye binasınagelen Belediye Başkan Vekili, grev gözcüsü işçileretehditler savurdu. İşçilerin tepkisi ile karşılananvekilin tacizkar tutumu nedeniyle çeşitli küfürleşmelerde yaşandı. Bu provokatif tutum işçiler tarafındanatılan “Baskılar bizi yıldıramaz!” ve “Toplusözleşmehakkımız, grev silahımız!” sloganları ile protestoedildi.

Yapılan konuşmaların ardından bekleyişe geçenişçiler, saat 10.00’a geldiğinde sendika pankartlarıylabelediye binası çevresinde yolu kapatarak yürüyüşebaşladılar. Yürüyüşün ardından belediye binasınınönüne geri dönen işçiler, burada yapılan konuşmalareşliğinde bekleyişlerini sürdürdüler.

Belediye işçilerinin grev yürüyüşüne Yapı Yol-Senİstanbul Şubesi, Metalurji Mühendisleri Odası İstanbulŞubesi, Kimya Mühendisleri Odası, BağımsızDevrimci Sınıf Platformu (BDSP), Genel-İş AvrupaYakası Şube yöneticileri ve Tüm Bel-Sen üyeleri veKartal Belediyesi işçileri destek verdiler.

Belediye binası önünde son bulan yürüyüşünardından işçilere seslenen Genel-İş 3 No’lu BölgeBaşkanı Veysel Demir, kendilerine alkışlarla destek

veren taşeron işçilere teşekkür ederek, TİS taleplerikabul edilinceye kadar grevi sürdüreceklerini söyledi.Greve çıkılamaz denen Kadıköy Belediyesi’nde grevbaşlattıklarını ifade eden Demir mücadeleyi büyütmeçağrısı yaptı.

Grevdeki işçilere ilerleyen saatlerde Tersaneİşçileri Birliği Derneği destek ziyaretinde bulundu.

Anlaşma sağlandı!

Grev sabah 03.00 sıralarında belediyeyle varılananlaşma sonucu sona erdi. Sendika ve belediyearasında yapılan anlaşmaya göre 830 işçiyi kapsayantoplu iş sözleşmesi 66 YTL taban ücreti, %10 ücretzammı ve 25 kıdem zammına bağıtlandı.

Belediye yönetimi masada en son teklifi ise kıdemzammını 5 kuruşa taban ücretini ise 64 YTL verereksonlandırmıştı. Yapılan anlaşma sonucu geçmiş toplusözleşmede 25 kuruş olarak yer alan kıdem zammıdeğişmezken ücret zammı ve taban ücretlerinde artışsağlandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kadıköy Belediyesi’nde grev!

“İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”

Manisa İşçi Birliği Derneği’nin Manisa Organize’deki metal işçilerinin MESSgörüşmelerinde taraf olmasını sağlamak için hazırladıkları bildiriden...

“Ortak talepler için ortak mücadele!”Metal işçileri, kardeşler!Hepimiz biliyoruz ki, metal işkolu gittikçe büyüyen bir sektör olarak ülke ekonomisinde önemli bir yere

sahiptir. Yani ülke ekonomisinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Resmi rakamlara göre işkolunun bütününde sonyıllarda %45 oranında büyüme söz konusudur. Patronlar için bu yüzden en gözde sektörlerden biridir metalişkolu. Fakat bu büyümeden metal işçilerinin payına, kazanılmış hakların sürekli yitirilmesi, taşeronlaştırma,iş güvencesinin ortadan kalkması, maaşların yükselen enflasyon karşısında sürekli erimesi düşmektedir. Bunuelbette en iyi bilecek olan metal işçileridir. Zira işkolunun gittikçe büyümesini sağlayan ve kazancını arttırangerçekte patronun sermayesi değil, metal işçisinin alınteri ve emeğidir.

İşte bugünlerde Madeni Eşya Sanayiciler Sendikası (MESS) ile metal işkolunda örgütlü olan sendikalar(DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ve Türk-İş’e bağlı Türk-Metal) arasında Toplu İş Sözleşmesi (TİS)görüşmeleri sürmektedir. Bu işkolundaki sözleşme dönemi hem sermaye açısından, hem de ülkemizdeki işçive emekçilerin insani yaşam koşullarını belirlemesi açısından oldukça önemlidir. MESS kapsamındakisendikalı işçilerin tüm kazanılmış haklarına göz koyan MESS patronları işçileri masa başında teslim almaçabasındadır. Ülke genelinde bu kapsamda 100 bin işçi varken, Manisa Organize’de de başta BOSCH olmaküzere ELBA, ELSAN, GÜMAK, OERLİKON, TEK-BAŞ, VALF ve VALFSEL fabrikalarında işçilerMESS görüşmelerinden bihaber çalışmaya devam etmektedirler.

Manisa Organize’deki onbinlerce işçinin gıptayla baktığı bu fabrikalarda bugün artık her yerde olduğu gibitaşeronlar cirit atmakta, kadrolu işçiler gün geçtikçe azalmaktadır. Böylece patronlar, işçileri yüksek ücretlerdeeşitlemek yerine, açlık sınırının altındaki asgari sefalet ücretinde eşitleyerek kendilerine bir köleler ordusuyaratmak istemektedirler. İşte bu nedenle bu yılki MESS görüşmelerinin ön önemli maddelerinden birini“esnek çalışma” oluşturmaktadır. Adına “esnek çalışma” denilen bu çalışma modeli aslında kuralsızlığın kuralhaline getirilmesidir. Yani işçilerin iş güvencesi tamamen kaldırılacak, çalışma süreleri belirsizleştirilecektir.Esnek çalışma yöntemiyle işçi sınıfına tam bir sömürü ortamı dayatılıyor. Bunun için en kurnaz yöntemlerseçiliyor. İşçinin yararınaymış gibi gösterilmeye çalışılan “esneklik” uygulamalarının tamamı aslında patronundaha rahat sömürme ihtiyaçlarına göre belirleniyor. (...)

Manisa Organize’de MESS kapsamına giren fabrikalarda Türk Metal Sendikası örgütlüdür. Fakat bufabrikalarda çalışan işçilerin, MESS ile yapılan pazarlıklardan, sözleşme taslaklarından haberlerinin dahiolmaması göstermektedir ki, pazarlıklar işçilerin olmadığı kapalı kapılar arkasında yapılmaktadır. İki senedebir yapılan MESS görüşmeleri sonucu varılan anlaşmalarla metal işçileri sürekli olarak kazanılmış haklarınıkaybetmişlerdir. (...)

MESS’e “pes” dememek ve masa başında sermayeye teslim olmamak için TİS komitelerindeörgütlenelim! MESS kapsamındaki 100 bin metal işçisinin ortak talepleri için ortak mücadele hattınıörelim!

Yaşasın işçilerin birliği!Manisa İşçi Birliği Derneği

Page 12: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Sınıfa karşı sınıf!12 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Habaş Tuzla gibi...Habaş Demir-Çelik’te kangal demir altında kalarak

yaşamını yitiren işçi arkadaşımızın kanı kurumadanbir işçi arkadaşımız daha ağır bir şekilde yaralandı. 8Eylül günü çelikhanede teknik ressam olarak çalışanHasan Hüseyin Ulusu adlı arkadaşımız, tavan vincininyük kaldırma kancasının kafasına çarpması sonucuağır yaralandı.

Benzer bir yaralanmalı kaza da Eylül ayının ilkhaftasında Sözeri Demir-Çelik fabrikasında meydanageldi. Bir arkadaşımız, demir kesimi yaptığı sıradaşalamanın patlayarak alev alması sonucu vücudununbir bölümü yanarak yaralandı.

Tuzla tersanelerinde olduğu gibi demir-çelikfabrikalarında da kalıcı önlemler alınmadığı sürece işcinayetlerinin ve sakatlanmaların sonu gelmeyecektir.

Sözde iş kazalarında can vermek ve sakat kalmakistemiyorsak; havzada en büyük sorun olanduyarsızlığı, umutsuzluğu ve güvensizliği kırıp dahafazla geç kalmadan, canlarımızı kaybetmeden kalıcıönlemlerin alınması, güvensiz çalışma ve işortamlarının sonlandırılması için hep birlikte sesimiziyükseltmeliyiz.

İzmir Bakırçay Havzası’ndan sınıf bilinçli demir-çelik işçileri

UNO işçileri eylemdeydi…Uno işçileri Tek Gıda İş’te örgütlenme çalışması

yürütmelerine karşın patronun kendilerini Öz Gıda İşSendikası’na üye yapmaya çalışmasına direniyorlar.Yaklaşık 550 kişinin çalıştığı fabrikada işçilerin büyükbir bölümü baskılar sonucu Öz Gıda İş’e geçerken,onurlu mücadelelerinin arkasında durarak kendiistedikleri sendikada örgütlenmeye çalışan işçilerinüzerindeki baskılar ise her geçen gün artıyor.

Bu baskıların bir parçası olarak geçtiğimiz haftaiçinde 11 işçi performans düşüklüğü vb. gerekçelerleişten atılmıştı. Fabrika önünde direnişlerini sürdürenişçiler, 12 Eylül günü de aileleri ve desteğe gelenkurumlarla birlikte eylemdeydiler. ÇAYKUR’damücadele ettiğini iddia ederek ortada gözükmeyen TekGıda İş Sendikası yöneticileri eyleme dahikatılmadılar.

Eylemde önce16-24 vardiyasında işbaşı yapmaküzere gelen işçiler karşılandı. Gelen her servisalkışlarla karşılanırken, fabrika içindeki sendikadeğiştirme baskısına direnen işçiler de servislerdençıkarak direnişteki arkadaşlarının yanınageldiler.

Sayıları sınırlı olsa da içerideki işçilerin dışarıdakimücadeleye sundukları bu destek önemliydi.

Kendilerine desteğe gelen işçileri fabrikayauğurlayan direnişçi işçiler, saat 16.00’da da bir basınaçıklaması gerçekleştirdiler. Eylem alanına gelen polisekiplerinin tehditleri de işçilerin kararlı tutumu ileboşa düşürüldü.

Basın açıklamasında baskılar anlatılarak“mücadeleye devam edeceğiz!” denildi. “YaşasınUNO direnişimiz!”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Baskılar biziyıldıramaz!” sloganlarının atıldığı eyleme OSİM-DER’li işçiler, EMEP ve Mücadele Birliği katılarakdestek verdi. Eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

KOÜ grevi sona erdi!Kocaeli Üniversitesi’ne bağlı kantin ve

yemekhanelerde örgütlü olan DİSK’e bağlı OtelLokanta ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası(OLEYİS), 31 Aralık 2007 tarihinde başlattığı grevinisonlandırdı. Grev gözcüsü işçilerin sayısının oldukçaazaldığı grev, 254 günlük bekleyişin ardından, işçilerinhem sendikadan hem de işlerinden istifa etmesiyle sonbuldu.

İşçiler, üniversite yönetiminin grev süreci boyuncajandarmayla kurduğu açık işbirliği ile birçok baskı veengellemeye maruz kaldılar. Üniversite yönetimi,sendikadan istifa etmedikleri taktirde tazminatlarınıalamayacakları tehtidi savurdu.

OLEYİS’in genel merkeziyle de “greve sahipçıkma” konusunda uyum sağlayamayan işçiler, kıdemihbar tazminatlarının yanısıra grevde geçirdiklerisürenin ücretini de alacaklar.

Ereğli’de de ücret gaspı...Ereğli’de taşeron firmada çalışan 16 tersane işçisi 5

aydır alamadıkları maaşları için tersane önündeoturma eylemi başlattılar.

Ereğli’de UMO Gemi Tersanesi bünyesindefaaliyet gösteren Aydoğan Gemi İnşa adlı taşeronfirmada çalışan işçiler, 11 Eylül günü sabahsaatlerinde tersane önünde taşeron firma sahibi ilegörüştüler. Tersane içine sokulmayan işçiler taşeronfirma sahibinin “paranızı Cuma (12 Eylül) günüvereceğim” sözüne inanmadıklarını söyleyerekparalarının bir an önce ödenmesini talep ettiler.

Görüşmenin olumsuz sonuçlanması üzerine işçilertersane giriş çıkışını kapatarak oturma eyleminebaşladılar. Yaklaşık 2 saat süren eylemin ardındantersane önüne gelen İlçe Jandarma ekiplerinin işçilerikaldırmak istemesi işçiler tarafından tepkiylekarşılandı.

Taşeron firma sahibi jandarmaların yanındaparaların 12 Eylül günü verileceğine dair söz verdi vejandarma tarafından bu alacaklar kağıda geçirildi.

İşgalci Bahçeşehir!Eğitim-Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi,

Bahçeşehir Üniversitesi’nin Beşiktaş’ta bulunankampüsünün önünde 11 Eylül günü bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Bahçeşehir Üniversitesi’nin Beşiktaş sahilindebulunan kampüsünün hemen yanında yer alan MimarSinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen-EdebiyatFakültesi’nin önüne kaçak binalar yapıldığını söyleyenEğitim-Sen üyeleri, Bahçeşehir Üniversitesi’ni işgalprojelerinden vazgeçmeye çağırdı.

Eğitim-Sen 6 No’lu Şube Mimar Sinan GüzelSanatlar Üniversitesi İşyeri Temsilciliği adına yapılanaçıklamada, tüm itirazlara rağmen BahçeşehirÜniversitesi’nin kaçak binalar yapmaya devam ettiğiifade edildi.

“Eğitim-Sen İstanbul 6 No’lu ÜniversitelerŞubesi” pankartının açıldığı eylemde “Sayın BaşbakanHilton oradaysa, Bahçeşehir burada!”, “Bahçeşehir’inişgaline dur diyecek yok mu?”, “Halkın da boğazhavası solumaya hakkı var!”, “Mimar SinanÜniversitesi Bahçeşehir’in bahçesi değildir” dövizleritaşındı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BMİS’ten siyah-beyaz notlar…12 Eylül’de el konulan DİSK arşivinin DİSK’e

iade edilmesi ve bu arşivin TÜSTAV’a devredilmesibaşta belli umutlar yaratsa da, ne yazık ki bu da işçisınıfının ortak mirasının topluma açılmasınısağlayamamış, belge ve görseller bir başka arşivekaldırılarak yine gözlerden uzak kalmıştır.

DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası butabloyu bir nebze de olsa değiştirme amacıyla,“Geçmişin belgelerini tozlu raflarda saklamak yerine”topluma sunmayı tercih etti. BMİS’in internetsitesinde yayınlanmaya başlanan 42 foto galerisinde300’e yakın fotoğraf bulunuyor. Fotoğrafların arasında‘70’li ve ‘80’li yıllarda gerçekleşen TİS görüşmeleri,delege seçimleri, grev ve direnişler gibi pek çokgelişmeye dair karelere raslamak mümkün.Sungurlar’dan Kavel’e, Anadolu döküm’denAkkardan’a, Aselsan’a kadar pek çok fabrikadanfotoğrafların yanı sıra iş güvencesi panelleri, yemekboykotları, protesto yürüyüşleri ve dönemin kitleselmitingleri de yer alıyor.

İşçi ve emekçi hareketinden…

Çiğli Organize’de bildiri dağıtımı...Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde “Kazanmak için TİS komitelerinde örgütlenip mücadeleyi

yükseltelim!” başlıklı bildirileri Birleşik Metal-İş ve Türk Metal sendikalarının örgütlü olan fabrikalardakiişçilere ulaştırdık.

Fabrikaların 2 vardiyasına da dağıttığımız bildiriler işçiler tarafından ilgiyle karşılandı. Türk MetalSendikası’nda örgütlü olan bir fabrikadaki sendika baştemsilcisi dağıtıma engel olmaya çalışsa da, bildirileriişçilere ulaştırdık.

Çiğli BDSP12 Eylül 2008 / Ümraniye

11 Eylül 2008 9 / Beşiktaş

Page 13: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 13Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Metal işkolunda başlayan grup TİS’leri,sendikalar ve patron örgütü MESS arasındagerçekleştirilen görüşmelerle sürüyor. Metalişkolunun ekonomide tuttuğu yer ve metalTİS’lerinin diğer sektörlere örnek olması, bu sürecinönemini bir kez daha ortaya koyuyor. Dolayısıyla,metal işçilerinin kaderinin Türk Metal gibi ihanetçisendikaların eline bırakılmaması büyük bir önemtaşıyor.

Sınıf devrimcileri TİS sürecinin başından beri,metal işçilerini TİS sürecine etkin katılmaya ve TİSkomiteleri oluşturarak mücadele yürütmeyeçağırıyorlar. Bu çalışmalar kapsamında bildiri veafişlerin yanı sıra çeşitli işçi toplantıları ve söyleşilerdüzenleniyor. Bu etkinliklerden biri de Kartal’dagerçekleştirilecek.

Kartal-Pendik bölgesinde faaliyet yürüten sınıfdevrimcileri 21 Eylül Pazar günü “Metal işçilerigeleceğini tartışıyor!” başlıklı bir paneldüzenleyecekler. Kartal İşçi Kültür Evi’ndegerçekleştirilecek olan panele Birleşik Metal-İşSendikası TİS Uzmanı İrfan Kaygusuz’un yanı sıraBDSP’li Metal İşçileri temsilcisi ve Türk MetalSendikası üyesi bir işçi katılacak.

Panelde TİS sürecinde verilmesi gerekenmücadele ve metal işçilerinin örgütlenme sorunlarımasaya yatırılacak. TİS sürecine nasıl hazırlanılmasıgerektiği, sürece daha etkin müdahil olabilmek içinoluşturulması gereken örgütlenmeler, yani TİSkomiteleri panelin temel gündemleri arasındayeralıyor.

Panelin bir diğer gündemini ise sözleşmekapsamında yaşanan tartışmalar oluşturacak. İşçilerin

ve patronların talepleri ele alınarak sözleşmenintemel gündemi olan esneklik dayatmasının sermayeaçısından anlamı sorgulanacak.

Yine örgütlenme sorunları kapsamında TürkMetal çetesinin rolü ve bunun aşılması için gereklimücadele hattı ele alınacak.

Kartal’da metal işçileribuluşması!..

2. Ümraniye İşçi Kurultayıhazırlıkları başladı…

Ümraniye sanayi havzasında çalışan öncü işçiler, OSB-İMES İşçileri Derneği 3. Olağan GenelKurulu’nda aldıkları karar doğrultusunda 2. Ümraniye İşçi Kurultayı için hazırlıklara başladılar.

13 Eylül günü OSB-İMES İşçileri Derneği’nde gerçekleştirilen toplantıda bir araya gelen 25 işçi,kurultayın hangi ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktığını, neyi hedeflemesi ve nasıl bir çalışma yöntemiizlenmesi gerektiğini tartıştı.

Tüm ülkede olduğu gibi Ümraniye havzasında da sınıfın genel örgütsüzlük tablosundan yola çıkılarak 2.Ümraniye İşçi Kurultayı’nın örgütlenmenin önündeki engelleri ve çıkış yollarını tartışan bir kürsü olmasıgerekliliği vurgulandı.

Aynı zamanda böyle bir kurultayın bölgedeki öncü işçilerin bir araya gelebilmeleri ve ortak bir mücadeleetrafında kenetlenebilmeleri için önemli bir araç olduğu, bu çerçevede yoğun bir çaba sarf edilmesigerekliliği tartışıldı. OSİM-DER’li işçiler oluşturacakları heyetlerle birlikte bölgedeki öncü işçileri, işçi veemek örgütlerini tek tek ziyaret ederek çalışmaya aktif olarak katılmalarını ve destek vermeleriniisteyecekler.

Toplantıda ayrıca sınıfın bugünkü hareketsiz tablosunun değiştirilebilmesi için fabrikalara dayalı tabanörgütlülüklerinin oluşturulması, kurultay sürecinin de bu temel amaca hizmet eden bir şekilde işletilmesigerektiği vurgulandı.

Ön sürece dair yapılan ilk tartışmalarda bölgenin tablosunu daha net ortaya koyacak bir anket çalışmasıve bölge işçilerinin yakıcı olarak hissettiği sorunlara dair yürütülecek çalışmalar ilk gelen önerilerdi. Birdiğer öneri ise, tüm işçilerin katılımına açık şekilde bir Kurultay Hazırlık Komitesi’nin oluşturulması veçalışmanın bu komite aracılığıyla yürütülmesi oldu.

10’un üzerinde işçinin söz alarak düşüncelerini ifade ettiği toplantıda, yürütülecek ön hazırlıkçalışmasının ardından 5 Ekim’de gerçekleştirilecek bir toplantı ile bu konuların Ümraniyeli öncü işçilerlebirlikte tartışmaya açılmasına karar verildi. Buradan çıkan kararlar doğrultusunda 2. Ümraniye İşçi Kurultayıçalışmalarını hızlandırmak yönünde bir irade birliği oluşturuldu.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

BakırçayHavzası’nda TİS

çalışmaları...Metal işkolundaki grup TİS (Toplu İş Sözleşmesi)

süreci devam ediyor. Patronlar örgütü MESS (MetalSanayicileri Sendikası) ile işkolunda örgütlüsendikalar arasında görüşmeler sürüyor. Sözkonususözleşme yaklaşık 150 işyeri 100 bin işçiyi kapsıyor.Bu sürecin sonunda önümüzdeki birkaç yılın çalışmave yaşam koşulları belirlenecek.

Bakırçay’dan sınıf bilinçli demir-çelik işçileriolarak, merkezi materyalimiz olan “Metal işçileriMESS karşısında... TİS sınavında kazanmak için TİSkomitelerinde örgütlenip, mücadeleyi yükseltelim!”başlıklı bildirilerimizi alanımızda metal işçilerineulaştırdık.

İlk gün Menemen üst geçitte sabah 07.00’denakşam 19.00’a kadar süren, giden-gelen tüm işçiservislerine bildirilerimizi ulaştırdık. Dağıtım anındabir yoldaşımız ajitasyon konuşması yaptı. İşkazalarını teşhir etti, TİS sürecini anlattı ve TİSkomiteleri kurarak sürece müdahale etmeye çağırdı.

İkinci ve üçüncü gün ise Asarlık ve Son Direkduraklarında işçilerle TİS süreci üzerine sohbetederek ve servis içlerine girerek dağıtımlarımızıgerçekleştirdik. Alanımızda Türk Metal ve Öz Çelik-İş gibi hain sendikalarda örgütlü işçilerle yaptığımızkonuşmalarda, işçiler TİS süreciyle ilgili sendikalarınkendilerine herhangi bir bilgi vermediklerini, şu ankapalı kapılar ardında nelerin tartışıldığınıbilmediklerini, TİS görüşmelerini bizdenöğrendiklerini belirttiler. Dağıtımlarda işçilerin ilgisiolumluydu. Bazı işçiler fabrikalarındakiarkadaşlarına vermek üzere daha fazla bildiri aldılar.

Alanımızda yaklaşık 1200 adet bildiri dağıttık.Farklı araç ve yöntemlerle TİS sürecinemüdahalemizi sürdüreceğiz.

İzmir Bakırçay Havzası’ndan sınıf bilinçlidemir-çelik işçileri

Taşeron işçilermücadeleye!

Bakırçay Havzası’ndan sınıf bilinçli demir-çelikişçileri olarak alanımızın kendi koşullarına özgü birçalışma başlatmış bulunuyoruz.

Bu doğrultuda alanımızda yer alan herfabrikada taşeronlaştırmayla ilgili çalışma başlattık.Bu çalışmanın ilk adımı olarak 14 Eylül günü“Demir-çelik işçileri taşeron çalışmayı tartışıyor!”başlıklı bir toplantı örgütledik. Dar olarakgerçekleştirmeyi planladığımız toplantının çağrıbildirilerini sınırlı sayıda işçiye ulaştırdık.

Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi bir avukatın dayer aldığı toplantımızı gerçekleştirdik. Toplantıyakatılan birçok demir-çelik işçisi taşeron çalışmadandolayı yaşadıkları sorunlara ilişkin sorular yönelttiler.

Yapılan konuşmalarda taşeron çalışmaya karşımücadeleyi yükseltmemiz gerektiği vurgulanaraktaşeron çalışmanın kaderimiz olmadığının altı çizildi.Taşeronlaştırmaya karşı mücadelenin diğer taşeronişçilerini de sürece katarak geliştirilmesi gerektiğibelirtildi.

İzmir Bakırçay Havzası’ndan sınıf bilinçlidemir-çelik işçileri

Page 14: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

UNO direnişinden...14 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

- 15 gündür fabrika kapısında direniştesiniz.Örgütlenme ve direniş sürecini anlatabilir misiniz?

- UNO’yu Ülker’in satın almasıyla birliktefabrikada Öz Gıda-İş’in yapılanması başladı. Biz TekGıda’ya üyeydik ve en son 140 civarında üyemizvardı. Öz Gıda-İş tam o sırada müdahale etti fabrikayave kendi üyeliklerini yapmaya başladı. Öz Gıda-İş’inasıl amacı işçilerin çıkarları için çalışmak değildiburada. Biz engeldik onların önünde. Onun içinkapının önüne konulduk, sendika ve patron işbirliğiiçinde...

Sonuçta gizli saklı yapmıyorlar buradakiçalışmalarını. Vardiya amirleri ve müdürleraracılığıyla yapıyorlar. Yönetim aracılığıylayapıyorlar. İçerde insanlara baskı uyguluyorlar.Adamlar bir tarafa sendika formunu bir tarafa istifakağıdını koyuyor. “Ya bunu imzalarsın ya da iştençıkarsın!” diyorlar. İnsanlar da mecbur kalıyor. Zatenekmek davası için buradayız. Korkudan Öz Gıda-İş’iimzalayan arkadaşlar var. Öz Gıda-İş’in ona bir şeyvermeyeceğini biliyor. Ama işten çıkarılırsam korkusuvar, o korkudan dolayı insanlar mecbur kalıyor ÖzGıda’ya üye olmaya. Geliyor buraya yüzümüzebakamıyor, “Abi beni götürdüler, zorla üye yaptılar!”diyor. Bizim lojistik müdürü toplamış 4-5 adamıodasına, “Öz Gıda’ya üye olacaksınız” demiş. Ondansonra vardiya amirine, “götür bunları Öz Gıda’ya üyeyap” demiş. Arkadaş iki gün boyunca yüzümüzebakamadı. İki gün sonra geldi neredeyse ağlayacaktı;“Abi diyor böyle oldu, na’palım?”

Biz Tek Gıda-İş’in örgütlenmesini gizli gizliyapıyorduk. Ama onlar için müdür pozisyonunda,vardiya amiri, yönetici pozisyonunda olan insanlarbunu yapıyor. Şimdi durum içeride çok zor. Anayasalhaklarımız ihlal ediliyor.

- Patronun buradaki amacı nedir sizce?- Ülker buraya tamamen girebilmek için önce

sendikasını sokmak zorunda ki yönetimi gelsinburaya. Neticede Öz Gıda-İş Ülker’in kurmuş olduğubir sendika. Ülker’in hemen hemen bütünfabrikalarında bu sendika var. Bir de daha önceÜlker’in yönetim kademelerinde görev almış insanlarşu an Öz Gıda-İş Sendikası’nda sendikacılıkyapıyorlar.

- Tek Gıda-İş Sendikası’nın bu yaşananlarkarşısındaki tutumu nedir?

- Onlar da Burgaz’dalar. Orada uğraşıyorlar.Telefonla görüşüyoruz. Onlar da şöyle söylüyor. Yineburada Tek Gıda’nın 2006’da bir çalışması vardı. Yetersayısına çok az bir sayı vardı. 10-15 kişi kalmıştı. Oara yine patronun ayak oyunlarıyla işçi kandırıldı,bastırıldı. Herkese birer maaş ikramiye verildi.İnsanların annelerine, babalarına, çocuklarınatelkinlerde bulunuldu. Ailevi baskılar yapıldı. Hatta birarkadaşımızı Kars’ta oturan babası aramış ve “oradasendikalaşma varmış, eğer sendikaya girersen bensana babalık hakkımı helal etmem” demiş. Annesidiyor ki, “sana sütümü helal etmiyorum.” Bu şekildeinsanlara baskılar yapıldı. Sonra Hasip Bey burada birtoplantı yaparak dedi ki, “biz bir aileyiz, bizimailemize yabancı sokmaya gerek yok. UNO benim 3.

kızım.” İnsanlar Hasip Bey’in sözleri üzerine geriçektiler kendilerini.

Tek Gıda da bundan dolayı kırgın, daha doğrusukorkuyor. Çünkü kadro aynı, değişen bir şey yok.Gelip burada mücadele verse, başaramama gibi birriski var. Hüsrana uğramak istemiyor herhalde. Ondangelmiyor. Benim anladığım bu.

- İçeride baskılar devam ediyor mu?- Yoğun bir şekilde devam ediyor. Arkadaşlar

kornaya basamıyor, yasaklamışlar. Birkaç gözü karaarkadaş var, “3-5 kuruş için arkadaşımı satmam”diyen. Diğerleri elle selam veriyorlar ama kornayabasamıyorlar. Çünkü hemen güvenlik rapor veriyor, buadam kornaya bastı, plakası şu, diye. Daha adammuhasebeye gitmeden şefi çağırıyor, “sen niyeadamlara selam verdin?” diye.

İçeride insanlar pasifize edilmiş, sindirilmiş. Şuanda içerde isim listesi yazmışlar. 100 kişilik isimlistesi var çıkarılacak. Her gün 30-40 kişi formdolduruyor. Her gün 3-4’ü işbaşı yapıyor. Yenibaşlayan işçiler için bir sözleşme yapmışlar, daha önceUNO’da yoktu bu. Yeni giren bir işçinin 11 ayboyunca hiçbir sosyal hakkı olmuyor. İkramiye haketmiyor, kömür parası almıyor, erzak yardımı almıyor.Bunların hepsini kaldırmışlar. Biz işe girdiğimizzaman öyle değildi. Hiçbir sözleşme yoktu, 3 ay sonraikramiyeni alıyordun. Şimdi 11 ay boyunca sözleşmesivar, artı 3 ay da böyle bekleyecek, yani 13-14 ayboyunca ikramiye almadan kuru maaşa talim edecek.

Zaten mesai almış başını gidiyor. Biz içerdeykende dünya kadar mesai vardı. 20-30’dan fazla insanınparmağı veya tırnakları yok. Bir sürü iş kazası varmesailer yüzünden. Mecbur kalıyor işçi, parakazanamıyor, fazla mesaiye kalıyor. 3 ayda 300 saatmesai yapıyorsun, buna rağmen adam diyor ki “UNOiçin ne yaptın?” Senelik en fazla 270 saat fazla mesaivar. Sen her ay bana 100 saat mesai yaptırıyorsun,bunun 90 saatini bordroda gösteriyorsun, geri kalanınıprim olarak veriyorsun. Ondan sonra da diyorsun ki,“ne yaptın”? Ne yaptım? İşte bak, bir senede yapmamgereken mesaiyi 3 ayda yaptım, daha ne istiyorsunbenden? Canımı mı vereceğim UNO’ya?

Çoluk çocuğumuz olmasa burada çalışılacak gibideğil. Neticede ev geçindiriyorsun, sorumlu olduğuninsanlar var. Benim iki çocuğum var, biri iki aylık.Çocuğum iki aylık olduğu gün beni kapı önünekoydular. Bu yapılacak bir şey mi? Ben bir ay öncesana doğum kağıdı veriyorum, sen beni bir ay sonrakapının önüne koyuyorsun.

- İçerideki arkadaşlar ne düşünüyorlar?- Daha Öz Gıda’nın ne olduğunu bilmiyorlar. Öz

Gıda’nın sendika olduğundan haberleri yok. Geçengün buraya bir arkadaş geldi, sordum “niye üyeoldun?” diye. “Ne bileyim, üye olacaksın dediler,adam koskoca direktör, olmayayım mı diyeceğimyani!” diyor. “Mecbur olacağız! Olmuyorum desemadam hadi güle güle diyecek!” diyor. Sonra akrabaolanlar var, bunlar birbirlerine baskı yapıyorlar.İlkokul mezununu şef yapmışlar, “senin sözün geçiyor,insanlar üzerinde etkin var” demişler. “Bu insanlarıÖz Gıda’ya üye yap, seni şef yapalım.” Sonradan şef

olanların hepsi bu şekilde şef oldular. Arkadaşlarınısatarak mevki sahibi oldular...

- Direniş talebiniz nedir?- İçeriye dönmek! Anayasal hakkımız çiğnendi.

İşimizi geri istiyoruz. Bu Ramazan ayında biziçıkardılar, en azından bayramı görseydik... Neticedeçoluk-çocuğumuz var bizim. Mesela bu bayramdaçocuklara bir şey alamayacağız. Ama bu şunugösteriyor; Ülker’in aslında insan hakkına ya da kendisöylediği gibi İslama falan saygısı yok. Tek amacı,daha fazla insan sömürüp daha fazla para kazanmak!Böyle görünüyor benim gözümde. Ramazan günüinsan işten çıkarılır mı?

- İçeride ve dışarıdaki diğer işçi kardeşlerinize,sınıf örgütlerine çağrınız nedir?

- Şu anda direnişte olan tüm fabrikalardaki işçilerindirenişlerine devam etmelerini istiyoruz. Bumücadelelere öncülük eden sendikaların, kitleörgütlerinin bu mücadeleleri tek bir çatı altındatoplayarak, sesimizi kamuoyuna daha gür bir şekildeduyurabileceğimiz birleşik bir eylem örgütlemesinitalep ediyoruz.

Ayrıca her harcamayı kendi cebimizden yapıyoruz.Herhangi bir yerden aldığımız maddi bir destek yok.Çok büyük sendikalar var. Şu anda direnişte olan diğerinsanlar da bizim gibi insanlar. Gücümüz bir yerekadar. Biz bu eylemi ilerletmek, daha ileri safhalaragötürmek isteriz. Ama bu da biraz ekonomikgücümüze bağlı. Hadi bu ay kira vermeyeceğim.Önümüzdeki ay 800 milyon vereceğim. Nasılyapacağım bunu? Buraya her gün geliyoruz-gidiyoruz,bir sürü masrafımız var. En kötüsünden ekmek arasıbirşeyler yaptırıyoruz, sigara içiyoruz hepimiz, birçokgiderimiz var. Ama gücü olan sendikalar buna öncülükeder, bir fon oluşturup destek verirse, içeride çalışanişçiler de, korkan, pasifize olan insanlar da dışarıdakigücü görürse, belki kendi güçlerinin farkına varırlar.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Direnişteki UNO işçileriyle konuştuk...

“Direnişler tek bir çatı altındabirleştirilmeli!”

Page 15: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

12 Eylül protestolarından... Kızıl Bayrak � 15Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

12 Eylül protestolarından…

“Darbeciler halka hesap verecek!”Eskişehir: “12 Eylül zincirlerini

kıralım!”Eskişehir’de 12 Eylül askeri faşist darbesine karşı

12 Eylül günü bir eylem gerçekleştirildi. Saat17:30’da Hamamyolu Yediler Parkı’ndan başlayanyürüyüş Adalar Migros önünde okunan basınaçıklamasıyla sona erdi.

Yürüyüş esnasında çevredeki insanlara yönelikajitasyon konuşmaları yapıldı.12 Eylül dönemindeyaşanan gözaltılar, işkenceler, cezaevlerinde vedışarıda yaşanan yoğun baskılar anlatıldı. “12 Eylülzincirlerini kıralım, çeteler dağıtılsın, darbecileryargılansın!” yazılı pankartın arkasında toplanankurum temsilcilerinin ardında 12 Eylül’ünicraatlarının yazılı olduğu pankart ve destekleyenörgütler yer aldı.

Basın açıklamasında; 12 Eylül anayasasının birdeli gömleği gibi topluma zorla giydirildiği, ülkeekonomisinin 24 Ocak Kararları’yla uluslararasısermaye ve işbirlikçilerinin çıkarları doğrultusundayeniden yapılandırıldığı, sendikal faaliyetlere, grev vedirenişlere engeller getirilerek işçi sınıfının veemekçilerin kazanımlarının yok edildiği, toplumsalmuhalefetin zor araçlarıyla bastırıldığı dile getirildi.Ardından 12 Eylül’ün bilançosu sunuldu.

Konuşma şöyle devam etti: “Aradan 28 yıl geçsede, 12 Eylül unutulacak, üzeri örtülecek bir tarihdeğildir. 12 Eylül’ü unutmak eşitliği unutmaktır, 12Eylül’ü unutmak zulmü unutmaktır, 12 Eylül’üunutmak insan onurunun ayaklar altına alındığınıunutmaktır.”

12 Eylül hukukunun tasfiyesi, bağımsız vedemokratik bir Türkiye için birlikte mücadele etme vedarbecilerle hesaplaşma çağrısıyla basın açıklamasısona erdi. Basın açıklamasından sonra 12 Eylül’ü veErgenekon’u konu alan kısa bir tiyatro gösterimigerçekleştirildi.

DİSK, Eskişehir Tabip Odası, TMMOB veKESK’in örgütlediği eyleme EMEP, EHP, ÖDP, DTP,SDP, Halkevi, Eskişehir Barış Meclisi ve ÖğrenciKolektifleri destek verdi. Eyleme yaklaşık 300 kişikatıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Bursa: “Darbecilere, çetelerehayır!”

Bursa’da 12 Eylül günü ‘78’liler Girişimi, KESK,ÖDP, Halkevleri, ESP, SDP, Bursa Barış Meclisi, İşçiHakları Derneği, Tunceliler Derneği, Partizan, DTP,EMEP, Petrol-İş, DİSK Marmara Bölge Temsilciliğibir eylem gerçekleştirdi.

Osmangazi Metro İstasyonu önünde gerçekleşeneylemde “Darbecilere, çetelere hayır!” pankartıaçıldı. Metro istasyonu çıkışına kadar yürünerekburada basın açıklaması gerçekleştirildi.

Basın açıklamasında şunlar söylendi: “12 Eylül’ünyasalarda ve toplumsal yaşamda devamınısağlayanlar, başta darbeciler ve AKP olmak üzerebütün iktidar güçleri, 12 Eylül darbesinin hesabınıvermekle yükümlüdür. Bu tablonun mimarları bugünhalen sürgün edilmeye devam edilen binlerce kamuemekçisini mağdur edenlerdir. Bu tablonun mimarlarıTuzla tersanelerinde işçi ölümlerine sessiz kalanlardır.Bu tablonun mimarları işkence, cins ve mezhepayrımcı, komplocu, inkarcı, imhacıdır. Bu tablonun

mimarları demokratik ve siyasal alanda çözümbekleyen Kürt sorununu askeri tedbirlerle çözmeyeçalışan ve 40 bin insanın ölümü ile sonuçlanan ‘düşükyoğunluklu çatışmayı’ yaratanlardır…”

Açıklamada ayrıca, 28 yıl önce yaşanan askeridarbenin yarattığı ağır bilançoya değinildi,Ankara’daki son provokasyon kınandı. 250’ye yakınkişinin katıldığı eylem sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / Bursa

Edirne: “Çetelerden hesabıemekçiler soracak!”

12 Eylül günü DİSK Trakya Bölge Temsilciliğitarafından 12 Eylül askeri faşist darbesi protestoedildi. Saat 12.30’da belediye binası önündetoplanan kitle, buradan Antik Park’a yürüdü.

Basın açıklamasında,12 Eylül’de gerçekleşenaskeri faşist darbenin ve günümüze kadar devameden darbeci zihniyetin neler kaybettirdiğine, buzihniyetin bugün Ergenekon’u, derin devleti veçeteleri yaygınlaştırdığına, ülkedeki devrim vedemokrasi mücadelesinin önüne nasıl setoluşturduğuna vurgu yapıldı.

Eylemde, “Darbeye hayır, darbeciler yargılansın!”,“Gün gelecek, devran dönecek, darbeciler halka hesapverecek!”, “Çetelerden hesabı emekçiler soracak!”,“Kahrolsun MİT, CIA, kontrgerilla!” sloganları gürbir şekilde atıldı.

100 kişinin katıldığı eyleme KESK ŞubelerPlatformu, TKP ve öğrenci gençlik de destek verdi.

Ekim Gençliği / Edirne

Sivas’ta faşist darbe protestoedildi…

Sivas Darbe Karşıtı Platform 12 Eylül günü12.30’da bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamada, 12 Eylül’ün her türlü hak arayışınınbaskı altına alınması, eğitim ve sağlığınözelleştirilmesi, gençlerin alkol ve uyuşturucubatağında yok edilmesi, toplumun gerici milliyetçidüşüncelerin etkisi altında şekillendirilmesi,ekonominin İMF’nin emrine bırakılması ve ülkemizinemperyalizmin çıkarları doğrultusunda yönetilmesianlamına geldiği belirtildi. AKP hükümetinindarbecilerle ve darbe anayasası ile hesaplaşmaktanuzak durduğu ve ikiyüzlü politikalar izlediği dilegetirilerek, Ergenekon davası gibi davaları siyasiçıkarları için kullandığı söylendi.

Eylemi Sivas Darbe Karşıtı Platformu’nda yeralanEğitim-Sen, BTS, Kültür ve Sanat Sendikası, BES,ESM, Yapı-Yol Sen, ÖDP, EMEP, CHP Merkez İlçe,Kaman Köyü Derneği, ‘78’liler Derneği, Tüm Bel-Sen, Tarım Orkam Sen ve Halkevleri gerçekleştirdi.

Adana: “Darbeciler halka hesapverecek!”

Eğitim-Sen Adana Şubesi, 12 Eylül askeri faşistdarbesinin 28. yıldönümünde, Adana’nın Yeni BeyMahallesi’nde bulunan Kenan Evren İlköğretimOkulu’nun adının değiştirilmesi için 12 Eylül günübasın açıklaması gerçekleştirdi. “Eğitim-Sen AdanaŞube” pankartının açıldığı eylemde taleplerin yeraldığı dövizler taşındı.

Basın açıklamasında şunlar söylendi: “Bizler bu

karanlığakarşı, demokratik ve aydınlık bir Türkiyemücadelemizi sürdürürken, 12 Eylül’ü yaratanlarında yargılanması demokratikleşmenin önünü açacaktır.Yargılanmalarının yanı sıra, darbecilerin adınıneğitim kurumlarında, okullarda anılması sonbulmalıdır. Kenan Evren İ.Ö.O’nun adı derhaldeğiştirilmeli, çocuklarımızın bellekleri bu türisimlerle kirletilmemelidir.”

Eylemde “Darbeciler halka hesap verecek!”,“Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

İzmir İHD: “12 Eylül düzenisürüyor!”

İzmir İHD Şubesi, 12 Eylül günü Konak Kemeraltıgirişinde gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla 12 Eylülfaşist darbesini protesto etti. 12 Eylül’de sendikalara,kitle örgütlerine, toplumsal muhalefete, devrimcigüçlere uygulanan baskı ve şiddetin ele alındığı basınmetninde 12 Eylül’ün bilançosu verildi. Faşist darbeyiABD’nin tezgahladığı vurgulandı.

Açıklama hak ve özgürlükler mücadelesindenvazgeçmeme çağrısıyla son buldu.

Yaklaşık 50 kişinin katıldığı eylemde, “Güngelecek, devran dönecek, darbeciler halka hesapverecek!”, “Yaşasın işçilerin birliği halklarınkardeşliği!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraberya hiçbirimiz!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

İstanbul İHD: “Darbelere hayır!”12 Eylül protestolarından biri de İstanbul

Harbiye’de TRT Radyosu önünde gerçekleştirildi.İHD İstanbul Şubesi’nin 12 Eylül günügerçekleştirdiği basın açıklamasında “Darbelerehayır!” pankartı açıldı. Eylemde “Darbeci generalleryargılansın!”, “Darbe anayasası değiştirilsin!”dövizleri de yer aldı.

Basın açıklamasını okuyan İHD İstanbul ŞubeBaşkanı Gülseren Yoleri, 12 Eylül darbesinin toplumüzerinde etkisi olan bir dönem olduğunu, 12 Eylüldarbesini ve darbecileri lanetlediklerini belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

12 Eylül 2008 / Eskişehir

Page 16: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

12 Eylül askeri faşist darbesi ü16 � Kızıl Bayrak � Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

CMYK

Türkiye’nin birçok ilinde gerçekleştirilen eylem veetkinliklerin ardından, 12 Eylül 1980 askeri faşistdarbesinin 28. Yıldönümü, 14 Eylül günü ilerici vedevrimci kurumların gerçekleştirdiği Kadıköymitingiyle lanetlendi.

“12 Eylül’den Ergenekon’a, kontrgerilla dağıtılsın,darbeciler yargılansın!” şiarıyla örgütlenen miting30’u aşkın ilerici ve devrimci kurum tarafındangerçekleştirildi. Alınteri, Anti-kapitalist, BDSP, DTP,Devrimci işçi Partisi Girişimi (DİP), Devrimci‘78’liler Federasyonu, DİSK Sine-Sen, DİSK Limter-İş, EMEP, EHP, ESP, HKM, Halkevleri, İHD,Kaldıraç, Köz, Marksist Bakış, Odak, ÖDP, ÖDAH,Partizan, PDD, PSAKD, SODAP, SDP, SPG, Teori vePolitika, Tekstil-Sen, KESK İstanbul ŞubelerPlatformu, TÖP, UİD-DER, ‘78’liler Girişimibileşenlerinin örgütlediği eyleme birçok kesimkatılarak destek verdi.

Yürüyüşün en önünde mitingin temel şiarı olan“12 Eylül’den Ergenekon’a, kontrgerilla dağıtılsın,darbeciler yargılansın!” pankartı taşındı. 12 Eylülcuntasından bugüne kadar katledilen ilerici vedevrimcilerin fotoğraflarının da taşındığı yürüyüşkolunda ortak pankartın arkasında 12 Eylül askerifaşist darbesini simgeleyen asker postalı ve generalşapkası taşındı.

KESK, Deri-İş Sendikası, İHD İstanbul Şubesi,DİSK / Emekli-Sen, Limter-İş ve Tekstil Sen,Feministler, TMMOB, İstanbul Tabip Odası, BDSP,Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER), Topkapıİşçi Derneği, DİP Girişimi, UİD-DER, Alınteri, HKM,Halkevleri, Kaldıraç, DTP, EMEP, SDP, ESP, SosyalistParti Girişimi, TÖP, SODAP, ÖDP, Odak, Köz,PSAKD, PDD, Partizan, Devrimci ‘78’lilerpankartlarıyla yürüyüşte yer aldılar.

Yürüyüşte KESK ve TMMOB’un katılımı diğermitinglere oranla artış gösterdi. DTP geçmiş 12 Eylülsüreçlerine nazaran daha kalabalık bir katılımsağlarken, ÖDP ise en kalabalık kortejlerden biriydi.Deri-İş Sendikası üyeleri de yürüyüş kolunun enanlamlı katılımcılarından birini oluşturuyordu. Çapatemizlik işçileri ve liman işçileri ise direnişlerinedestek çağrısı yaparak mitingde kalem satışıgerçekleştirdiler.

Mitinge “Çürüyen düzenden, çeteleşen devlettenhesap soracağız! / BDSP” pankartıyla katılankomünistler, kızıl bayraklarıyla eylemin sonuna kadardisiplinlerini kaybetmediler. BDSP pankartı arkasındayürüyen 200’e yakın kişi kontrgerilla düzenindenhesap sorma çağrısı yaptı. Yürüyüş boyunca ayrıcaYeni Ekimler’in Partisi’nin 10. Yılı da atılansloganlarla selamlandı. BDSP kortejinden “İşçilerParti’ye, devrime, sosyalizme!”, “Yaşasın tersane

işçileri birliği!”, “Kahrolsun faşizm, yaşasınsosyalizm!”, “Yaşasın sosyalist işçi emekçi iktidarı!”,“Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!”, “Yeni Ekimleriçin ileri!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Yaşasındevrim ve sosyalizm!”, “Kahrolsun MİT, CİA,Kontgerilla!” sloganları yükseldi.

BDSP kortejinin hemen arkasında “Sabahın birsahibi var. Sorarlar bir gün sorarlar / TİB-DER”pankartıyla tersaneler havzasında mücadele yürütenTİB-DER üyeleri yer aldı, Tersane işçileri mücadeletaleplerini yansıtan dövizler de taşıdılar. Topkapı İşçiDerneği ise “12 Eylül büyüyen sefaletimiz, artanköleliğimizdir!” pankartıyla yürüyüş ve alanda yeraldı.

Kortejlerin Kadıköy İskele Meydanı’na kürsütarafından selamlanarak girmelerinin ardından mitingprogramı saygı duruşuyla başladı. Tertip Komitesiadına hazırlanan konuşma okunurken, Kadıköy İskeleMeydanı tarafında polislerle eylemci kitle arasındayaşanan tartışma arbedeye döndü. Kısa bir süre sonramiting programı kaldığı yerden devam etti.

Miting Tertip Komitesi adına konuşan İsmetYurtsever, 12 Eylül darbesinin işçi ve emekçileridireniş odaklarından yoksun bırakmayı hedeflediğinibelirtti, 12 Eylül’ün bilançosunu aktararakkonuşmasına devam etti. 12 Eylül’ün sıkıyönetimuygulamalarının Kürt halkının mücadelesini boğmaamacı taşıdığını da belirten Yurtsever, Ergenekonoperasyonuyla kontrgerillanın pisliklerinin aklandığınıvurguladı, kontrgerilladan ve darbecilerden hesapsorma çağrısı yaptı.

Ardından DTP İstanbul Milletvekili SebahatTuncel konuştu. Kürt halkına yönelik inkar ve imhapolitikasına dikkat çekti. Kürdistan’da devam edenoperasyonlara karşı mücadeleyi yükseltme çağrısıyaptı. 12 Eylül’ün tüm toplum üzerinden yarattığıtahribata dikkat çekti.

KESK adına yapılan konuşmada, 12 Eylüldarbesinin bugün toplumsal muhalefet üzerindebıraktığı izler vurgulanırken, bu tarihten itibaren işçisınıfı ve emekçilerin birçok hak gaspıyla karşı karşıyakaldığı söylendi. Darbecilerin yargılanması talebi dilegetirildi.

Konuşmalar sırasında katılımcıların sayısıazalırken, miting şehit-tutsak annesi Selvi Gülmez’inmücadele aşılayan konuşmasıyla devam etti. GülmezAna tersanelerde yaşanan iş cinayetlerini örnekgöstererek çürüyen düzeni anlattı. Mücadele çağrısıyaptı.

Miting programında Rojin, Grup Vardiya veKızılırmak da söylediği türkü ve marşlarla yerini aldı.

Mitinge 6 bini aşkın kişi katıldı.Kızıl Bayrak / İstanbul

12 Eylül askeri faşist darbesi ülke çapında protest

“12 Eylül’den Ergenedarbec

Kadıköy’de binlerdenhesap sorma çağrısı…

Page 17: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

ülke çapında protesto edildi... Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008 � Kızıl Bayrak � 17

12 Eylül askeri faşist darbesinin 28. yılı İzmir’de 13Eylül günü mitingle lanetlendi.

Miting Gündoğdu Meydanı’nda gerçekleşti.Toplanma yeri olan Cumhuriyet Meydanı’na üç ayrıkoldan yüründü. KESK, Devrimci ‘78’lilerFederasyonu, BDSP, Halkevleri, ÖDP, MücadeleBirliği Platformu, ÇHD, DİP-G, Ürün, Tüm İLGD, İşçiHakları Derneği Konak tarafından eyleme katıldı.DİSK ise Cumhuriyet Meydanı’nda toplandı. SDP,Köz, EMEP, DTP, TKP, HKM, ESP, İşçi Gazetesi, HacıBektaşi Veli Derneği Basmane’den toplanma alanınagirdi. Türk-İş, TMMOB, BCP (Bağımsız CumhuriyetPartisi), Menemen Belediyesi işçileri Liman tarafındatoplanarak Gündoğdu Meydanı’na giriş yaptı.

DİSK yaklaşık bir aydır İzmir genelinde yoğun birfaaliyet yürüttü. Ancak alana katılımı bekleneninaltında kaldı. DİSK toplam altı pankartla mitingekatıldı. “12 Eylül’de Türkiye kaybetti! Ne unuturuz, neaffederiz!”, “12 Eylül’de Türkiye çok şey kaybetti!AKP elini emeğimden ve ekmeğimden çek! ErozyonAKP ile sürüyor!”, “12 Eylül’de Türkiye çok şeykaybetti! Darbeciliğe, çetelere hayır! Özgür,demokratik, bağımsız Türkiye!” pankartlarının yanısıraDİSK imzalı üç pankart taşındı.

DİSK’e bağlı sendikalardan Genç-Sen, Emekli-Senve Genel-İş kendi pankartlarıyla katıldı. Genel-İş,DİSK’in en kalabalık kortejiydi. Sosyal-İş ve Bank-Sen sınırlı bir katılım sağladı. Kemal Türkler’infotoğrafını taşıyan ve genç işçilerden oluşan BMİSkorteji coşkusuyla dikkat çekti. DİSK’in çevre illerdenkatılımı oldukça zayıftı. DİSK kortejlerinden AKPkarşıtı sloganlar sıklıkla yükseldi. Kıdem tazminatınıngaspına ilişkin sloganlar da atıldı. DİSK eylemeyaklaşık 2 bin kişilik bir katılım sağladı.

Konak kolunda en önde “Yaşasın devrim vesosyalizm!” pankartı taşındı. Devrimci önderlerinfotoğrafının bulunduğu ayrı bir pankartın ardından“Darbeciler yargılansın!” pankartıyla ‘78’liler Derneği,Devrimci ‘78’liler Federasyonu ve İzmir ‘78’lileryürüdü. Ardından sırasıyla KESK İzmir ŞubelerPlatformu, Eğitim-Sen 1 No’lu Şube, KESK DenizliŞubeler Platformu, Eğitim-Sen Denizli Şubesi, BESDenizli Şubesi, KESK Muğla Şubeler Platformu,KESK Aydın Şubeler Platformu pankartlarıylayürüdüler. KESK eyleme yaklaşık 800 kişilik birkatılım sağladı. KESK kortejlerinden “Yaşasın devrimve sosyalizm!” sloganının sıklıkla yükselmesi dikkatçekti.

Bu koldan giriş yapan komünistler “12 Eylül düzenisürüyor… Hesabını işçi ve emekçiler soracak!/BDSP”pankartıyla mitingte yer aldılar. Peşisıra Halkevleri,Öğrenci Kolektifleri, İzmir Alevi Bektaşi ve YöreDernekleri Platformu, Mücadele Birliği Platformu,

ÖDP, Sosyalist Ürün Dergisi, Tüm İLGD, ÇHD, İşçiHakları Derneği Konak tarafından alana giriş yapanbileşenler oldu. Bu kolda yaklaşık 2 bin kişi yürüdü.

Basmane tarafından, ağırlığını TKP’nin veYurtsever Cephe’nin oluşturduğu yaklaşık 2800 kişigiriş yaptı.

Mitingin başlamasıyla tüm kortejler kürsüdenselamlandı. Eylem boyunca kürsü kitleyi canlı tutmakiçin çaba harcadı. Kürsünün ön tarafları dışında kitlesloganlara fazla katılmadı. İlk selamlamayı kısa birkonuşma ile TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı yaptı.12 Eylül’ün faşizmin adı olduğunu söyledi. 12 Eylülfaşizminin emperyalizmin Türkiye üzerindeki biruygulaması olduğunu vurguladı. “Ergenekon yetmez,12 Eylül darbecileri yargılansın” sözü doğrudur; amayeterli değildir. Biz, 12 Eylül düzeniylehesaplaşmalıyız” dedi.

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün’ün açılışkonuşmasının ardından bağımsızlık, özgürlük veemeğin hakları mücadelesinde yaşamını yitirenleranısına saygı duruşuna geçildi. Tüm alan yumruklarıhavada Nazım Hikmet’in şiiri eşliğinde devrimşehitlerini andı.

Mitingin konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkanDİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, 12 Eylüldarbesinin yarattığı baskı ve zulme değindi. Daha sonraAKP’yi teşhir eden konuşmalar yaptı. Tümkonuşmasını yerel seçimlerde “birlik ve beraberlikiçinde olmalıyız” anafikrine bağladı. DİSK olarakbunun için her şeyi yapacaklarına dair söz verdi.

Ardından Suavi, Onur Akın, Yavuz Bingöl birertürkü söyleyerek eyleme destek oldular. Tertipkomitesinin kürsüye çağrılmasının ardından miting

sonaerdi.

Düzen partilerinden SHP, CHP, DSP milletvekilleride eyleme katılanlar arasındaydı. Kürsüden sık sıkonların adı anıldı. CHP’li İzmir Büyükşehir BelediyeBaşkanı mitinge mesaj gönderdi.

İşçi ve emekçileri düzenden hesap sormaya çağıranpankartları ve kızıl bayraklarıyla mitinge katılankomünistler, devrim ve sosyalizm sloganlarını sıklıklahaykırdılar. Alanda 12 Eylül’le ilgili bildirilerinyanısıra metal işçilerinin TİS süreci olmasındankaynaklı BMİS kortejine süreçle ilgili bildiri dağıttılarve Kızıl Bayrak gazetesi satışını gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / İzmir

to edildi...

ekon’a, kontrgerilla dağıtılsın, ciler yargılansın!”

İzmir’de darbeciler protesto edildi!12 Eylül günü Üçyol Tansaş durağında bir araya gelen ilerici ve devrimci güçler, Kenan Evren’in oturduğu

eve doğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş boyunca coşkulu sloganlar atan kitle yolu bir kısmını kapattı.Yürüyüşte önde 1980 darbesinde asılan devrimcilerden Erdal Eren ve Veysel Güney’in resimleri taşındı.

Ardından, devrimcilerin toplu halde bulunan resimleri ve “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” şiarlı pankart ile‘78’liler Derneği, KESK İzmir Şubeler Platformu, Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, Köz, İzmir ‘78’liler veDevrimci ‘78’liler, ESP, Geleceğimizi İstiyoruz İzmir Girişimi kendi pankartlarıyla yürüdüler. Yürüyüşsırasında 12 Eylül’ün halen işkencelerle, yargısız infazlarla, kanlı hapishane katliamlarıyla, hak gasplarıyla,patlayan bombalarla sürdüğü belirtildi.

Kenan Evren’in kaldığı sitenin önünde yapılan açıklamada şunlar söylendi: “12 Eylül’den hesap soracakolanlar, işçilerdir, köylülerdir, devrimcilerdir, emekçi halktır! Bu ülkede kaybedilenlerin kazanılması ve artıkkaybetmemenin yolu; 12 Eylül ile ciddi bir hesaplaşmadan geçiyor. Bugün 12 Eylül faşizmiyle hesaplaşmakonun sonuçlarıyla hesaplaşmaktır. 28 yıl da geçse, ne emperyalist politikalar, ne 12 Eylül generalleri, netekelci sermaye, ne de darbenin diğer suç ortakları halka hesap vermekten kurtulamayacaktır!”

Eylemde, “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Faşizme karşı omuzomuza!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Darbeciler halka hesap verecek!”, “Darbeciler yargılansın!”sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

13 Eylül 2008 / İzmir

İzmir’de 12 Eylül mitingi binlerce işçi veemekçinin katılımıyla gerçekleşti...

Page 18: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Ankara’da 12 Eylül karşıtı miting 13 Eylül günüAnkara Darbe Karşıtı Platform tarafındangerçekleştirildi. İlk olarak 12 Eylül günü sabahsaatlerinde Ankara Radyosu önünde bir eylemdüzenlendi. Ardından ABD Konsolosluğu önünde bireylem gerçekleştirildi. Eylemde polis saldırısı sonucugözaltına alınan 2 kişi miting sırasında bırakıldı.

Yürüyüş saat 13.00’de başladı. En önde “DarbeKarşıtı Platform” imzalı “Emek, demokrasi güçleriyle12 Eylül darbecilerini yargılayalım!” pankartıarkasına Devrimci ‘78’liler Federasyonu, ‘78’lilerDerneği, Niğde ‘78’liler Derneği, ‘78’liler Birlik veDayanışma Derneği sıralandı.

KESK Ankara Şubeler Platformu canlı bir kortejoluştururken, DİSK sınırlı bir katılımla eylemdeyerini aldı. TMMOB ise pankartının yanısıra 12Eylül gündemli önlükler giydi. TTB, “12 Eylülmilitarizmdir, sınırsız savaştır, postaldır, işkencedir!”şiarlı önlüklerle alanda yer aldı. TTB Tıp ÖğrenciKolu ise “Geleceğimize sahip çıkıyoruz!” şiarlıpankartlarla eyleme katıldı.

Mitinge ÇHD, Ankara Serbest Muhasebeciler veMali müşavirler Odası ve Birliği, ABF, ÖVDER, SHP,Halkevleri, EHP, DTP, EMEP, Kaldıraç, TÜM-İGD,UİD-DER, Sosyalist Parti Girişimi, SDP, ÖDP,Marksist Bakış, Odak, Partizan, Alınteri ve ESPkatıldı.

Kürsüden sıklıkla 12 Eylül öncesi ve sonrasısüreçte şehit düşen devrimcilerin isimleri haykırıldı.

Heryıl olduğu gibi devrim ve sosyalizmşehitlerinin fotoğrafları taşındı. Mitinge 2 bini aşkınbir katılım gerçekleşti.

Komünistler Ankara’daki miting sürecininörgütleyicisi olmadılar. Eylemde “Eylül karanlığınıyırtacağız, yeni Ekimler yaratacağız!” pankartı vedövizleriyle yer aldılar, sloganlarını gür bir şekildehaykırdılar.

Kızıl Bayrak / Ankara

12 Eylül askeri faşist darbesi ülke çapında protesto edildi...18 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Ankara’da 12 Eylülprovokasyonu...

12 Eylül günü Ankara’da Darbe KarşıtıPlatform’un gerçekleştirdiği eyleme provokatif birsaldırı gerçekleştirildi. Darbe Karşıtı Platformolayın ardından gerçekleştirdiği açıklamadasaldırının gelişimini özetledi.

Saat 12.30’da Yüksel Caddesi’nden başlayanyürüyüşle Amerikan Büyükelçiliği’ne yönelenkitleye yürüyüş boyunca sergilenen sözlü ve fiilitacizin ardından silahlı ve sivil giyimli kişilertarafından ateş açıldı.

Yüksel Caddesi’nde kitlenin toplanmasısırasında platform bileşenlerinin arasına giren veDTCF’deki saldırılardan tanınan kişiler, kollukgüçlerine gösterilerek, kortejden uzaklaştırılmalarıistendi. Polisler ise söz konusu kişileritanımadıklarını söylediler.

Büyükelçilik önünde gerçekleştirilen basınaçıklamasının ardından dağılan kitle içinde bulunaniki saldırgan “kim?” olduklarına dair sorulan sorularüzerine kaçmaya başladı. Saldırganlardan birikaçarken diğeri ateş açtı. Havaya 5-6 ateş açansaldırgan bir vatandaş tarafından önlendi. Saldırınınardından çıkan arbedede, saldırganı daha öncetanımadıklarını söyleyen güvenlik şubegörevlilerinin bu kişiye adıyla hitap ettiklerigörüldü.

Darbe Karşıtı Platform açıklamasında şunlarısöyledi: “Başta Ankara Valiliği ve EmniyetMüdürlüğü olmak üzere, son dönemde polisinyurttaşlara karşı silah kullanımı da dahil olmaküzere her türlü şiddet uygulamasına göz yuman,bunlara sahip çıkan gerici ve işbirlikçi AKPHükümeti’nin, onun İçişleri Bakanı’nıneylemcilerden ve Ankara halkından özür dileyerekistifa etmesini, olayların sorumlularının hesapvermesini talep ediyoruz.”

Mamak’ta ‘80 askeri faşist darbesine karşı 12Eylül akşamı ortak bir eylem örgütlendi. Eylem,BDSP, DHD, ESP, Odak, Ankara ‘78’liler Birlik veDayanışma Derneği tarafından örgütlendi. Partizanson anda destekçi olacağını açıkladı.

12 Eylül akşamı Tek Mezar Parkı’ndabuluşulmasıyla başlayan yürüyüşte en önde “12Eylül karanlığı sürüyor, sorgula, yüzleş, faşistdevletten hesap sor!” şiarlı pankart yeraldı.“Sorgula yüzleş, devletten hesap sor!”, “Bedelödedik, bedel ödeteceğiz”, “Yaşasın devrim vesosyalizm!”, “Katil devlet hesap verecek!”,“Kahrolsun MGK, MİT, CIA, kontrgerilla!”,“Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!” sloganlarıcoşkulu bir biçimde atıldı.

Yaklaşık 200 kişinin katıldığı yürüyüşünardından Tuzluçayır Meydanı’na gelindi.Oluşturulan kürsüyle program devam etti. Sunuşkonuşmasının ardından Erdal Erenler, NecdetAdalılar, Ömer Yazganlar, Veysel Güneyler ve 12Eylül faşizminin katlettiği devrimciler şahsında tümdevrim ve sosyalizm mücadelesindeölümsüzleşenler için saygı duruşu gerçekleştirildi.

Program ortak metnin okunmasıyla devam etti.

Açıklamada, faşist sermaye devletinin 12 Eylülbilânçosu, darbenin siyasal, ekonomik ve sınıfsalarka planı vurgulandı. Sermaye iktidarının 12 Eylülsonrası saldırıları ve katliamları anlatılarak, Eylülkaranlığının sürdüğü ifade edildi ve mücadeleçağrısı yapıldı.

Ahmet Telli programa bir şiir okuyarak katıldı.Ardından 12 Eylül’ün arka planını ve sonrası sürecibütünlüklü olarak anlatan belgesel gösteriminegeçildi. Mahmut Konuk, Ahmed Arif’in “33Kurşun” şiirini sundu. Program, Mamak İşçi KültürEvi Müzik Topluluğu’nun söylediği marşlar, ezgilerve halaylarla coşkulu bir şekilde sona erdi.

Kitlenin katılımı meydanda 300’e ulaştı. Komünistler sürece bölgede kendi özgün

araçlarıyla müdahale ettiler. Etkinliğe çağıran elilanları ile BDSP imzalı bildirilerin dağıttılar, afişçalışması yaptılar. Bildiri dağıtımı ev ziyaretleribiçiminde örgütlendi. Tuzluçayır’da işçiservislerine ve duraklara yaygın bir biçimdedağıtım yapıldı.

Komünistler, eylemde “12 Eylül karanlığısürüyor, hesabını işçi ve emekçiler soracak!”, “Eylülkaranlığını yırtacağız, Yeni Ekimler yaratacağız!”,

“Yaşasındevrim ve sosyalizm!” şiarlı döviz veflamaları ile ve 50 kişilik bir katılımla yeraldılar.

Kızıl Bayrak / Ankara

13 Eylül 2008 / Mamak

12 Eylül 2008 / Mamak

Ankara’da 12 Eylül karşıtı miting…

“12 Eylül darbecileriniyargılayalım!”

Mamak’ta 12 Eylül yürüyüşü...

“12 Eylül karanlığı sürüyor! Faşist devletten hesap sor!”

Page 19: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Adana’da ‘80 askeri faşist darbesinin 28.yıldönümünde bir araya gelen ilerici ve devrimcikurumlar, 12 Eylül günü bir eylem gerçekleştirdiler.

Çakmak Caddesi girişinde bir araya gelenkurumlar, yolu trafiğe kapatarak sloganlar eşliğindeİnönü Parkı’na yürüdüler. “Darbeciler yargılansın,kontrgerilla dağıtılsın!” pankartının açıldığı yürüyüşboyunca, “Darbeciler halka hesap verecek!”,“Kahrolsun MİT, CIA, kontrgerilla!”, “Faşizme karşıomuz omuza!”, “MGK halka hesap verecek!”, “Güngelecek, darbeciler halka hesap verecek!”, “Halkımızsaflara hesap sormaya!” sloganları atıldı.

İnönü Parkı’na gelindiğinde kurumlar adınahazırlanan basın metni okundu. Açıklamada 12 Eylüldarbesinin yasal ve fiili bütün uygulama vesonuçlarının ortadan kaldırılması gerektiği ifadeedildi, demokrasi mücadelesindeki önemine değinildi.12 Eylül darbecileri yargılanmadığı için bugün halenErgenekon adı altında örgütlenmelerle darbe planlarıyapıldığı, geçmişten bu yana tüm darbecilerinyargılanması gerektiği belirtildi. 12 Eylül’denErgenekon’a tüm darbecilerin ancak halkın örgütlümücadelesiyle bu topraklardan kovulabileceğivurgulandı.

İHD, ATO, KESK, ÖDP, EMEP, DTP, Halkevleri,SDP, ESP, TAY-DER, ÇHKM, BDSP, Pir Sultan Abdal

Derneği,Tunceliler Derneği, Hacı Bektaş-ı VeliDerneği, DHP, TÖP, DİP, Bulamlılar Derneği, DİSK,Alınteri tarafından düzenlenen eyleme yaklaşık 150kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

12 Eylül askeri faşist darbesi ülke çapında protesto edildi... Kızıl Bayrak � 19Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Mersin’de“Darbecilere karşıdemokrasi mitingi”

12 Eylül günü Mersin’de “Darbecilere karşıdemokrasi mitingi” düzenlendi. Miting saat16.00’da Devlet Hastanesi önünde toplanılmasıylabaşladı.

Kitlenin en önünde “Darbecilere karşıdemokrasi mitingi / Tertip Komitesi” pankartı vesırasıyla Mersin ‘78’liler Derneği, Eğitim-SenMersin Şubesi, SES Mersin Şubesi, Adana KESKŞubeler Platformu, DİSK/Genç-Sen, Halkevleri,ESP, Partizan, DTP, TÜM-İGD, Emek PartisiMersin İl Örgütü, TÖP, SEH, Birleşik GençlikHareketi, Dev-Lis, SDP, SP Girişimi ve ÖDP yeraldı. Kortejlerde devrim ve sosyalizmmücadelesinde şehit düşenlerin fotoğraflarıtaşındı.

Hastaneler Caddesi boyunca yürüyen kitle,buradan Metropol miting alanına yöneldi. Alanagiriş sırasında kolluk güçlerinin bazı pankart vedövizleri içeriye sokmak istememesi gerginliklereneden oldu. DİSK/Genç-Sen pankartı Genç-Sen’in yasal olmadığı gerekçesiyle içeri alınmakistenmedi. Tartışmalar sonucunda pankart içerialınmak zorunda kaldı. DTP kitlesinin de üstaramasını kabul etmemesi üzerine tartışmayaşandı. Kolluk güçleri tartışma sırasında DTPkitlesini ikiye böldü ve kitlenin bir kısmı üstüaranmadan içeri girdi.

Kitlenin alana girmesinin ardından mitingprogramı saygı duruşu ile başladı. Daha sonrafaşist devlet tarafından katledilen Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Necdet Adalı, SerdarSoyergin, Erdal Eren ve Veysel Güney’in sonmektupları okundu. Ardından Che Guavera’nınkısa bir şiiri kitle ile birlikte okundu.

Tertip komitesi adına okunan basın metnindeşunlar söylendi: “Bizler inanıyoruz ki, Türkiye’dedarbecileri yargılatacak, siyasi iktidarlarlahesaplaşacak yeterli demokratik güç vardır. Temelçözüm, emek ve demokrasi güçlerinin sürecemüdahale etmesindedir. Bizlerdedir.”

Basın metninin okunmasının ardından KadirTandoğan ve Hıdır Aslan’ın mektupları okundu.Mitinge yaklaşık bin kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

12 Eylül faaliyet ve etkinliklerinden…GOP’ta 12 Eylül faaliyeti...

12 Eylül askeri faşist darbesinin 28. yıldönümünde, 12 Eylülkaranlığına karşı devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltmek,sosyalizmden başka kurtuluş yolu olmadığını işçi ve emekçilereanlatmak için propaganda-ajitasyon çalışmaları yürüttük.

9 Eylül günü 2500 adet BDSP bildirisini KaradenizMahallesi emekçilerine ulaştırdık. 10 Eylül’de de GaziMahallesi emekçilerine de bildirilerimizi ulaştırarak mücadeleçağrısı yaptık. 11 Eylül günü ise Kadıköy’de gerçekleştirilecekortak mitingin çağrısının yer aldığı afişleri Elmabahçe Sanayihavzasına yaptık.

Dağıtım ve afiş faaliyetimiz sırasında birçok emekçiyle 12Eylül darbesi üzerine sohbet etme imkanı bulduk. KaradenizMahallesi’nde dağıtımımıza ilgi gösteren gençlerle sohbetlergerçekleştirdik.

GOP BDSP

ÇAM-DER’de 12 Eylül…ÇAM-DER olarak12 Eylül günü “Eylül karanlığı sürüyor… Hesabı işçi ve emekçiler soracak!” başlıklı

bir söyleşi gerçekleştirdik. Etkinlik öncesi süreçte, Çamlıkule Mahallesi’nin tamamına etkinliğe çağrıdavetiyelerimizi ve 13 Eylül’deki İzmir mitingine çağrı bildirimizi ulaştırdık. İşçi ve emekçilerle 12 Eylül ve24 Ocak kararları üzerine sohbetler gerçekleştirdik. Ayrıca söyleşiye ve mitinge çağrı afişlerimizi tümmahalleye astık. Çalışmamız işçi ve emekçiler tarafından ilgiyle karşılandı.

12 Eylül konulu etkinlik açılış konuşmasıyla başladı. 12 Eylül’ün bizzat işçi ve emekçilere yönelik birsaldırı olduğu vurgulandı. Ardından sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Devlet terörü ve katliamları konualan sinevizyon ilgiyle izlendi.

Saygı duruşunu seminer izledi. Seminerde 12 Eylül süreci ele alındı. 24 Ocak Kararları ve toplumsalmuhalefetin durumu değerlendirildi. Sunum, işçi ve emekçilerin Eylül karanlığını hep beraber yırtabileceğiyönündeki çağrıyla son buldu.

Sunumun ardından yapılan tartışmalarda pek çok soru yöneltildi ve işçiler söz alarak görüşlerini belirtti.Etkinliğe çoğunluğunu işçilerin oluşturduğu 45 kişi katıldı.

ÇAM-DER çalışanları

12 Eylül 2008 / Mersin

12 Eylül 2008 / Adana

Adana’da 12 Eylül protestosu…

“Darbeciler yargılansın,kontrgerilla dağıtılsın!”

11 Eylül 2008 / Elmabahçesi

Page 20: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Gençlikten...20 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Tarihi işçi sınıfına ve emekçilere ihanetin tarihiyleözdeşleşmiş olan Türk-İş bürokrasinin pislikleri ortayasaçılmaya devam ediyor.

Yol-İş Sendikası’nın 6-7 Eylül tarihlerindeAnkara’da gerçekleştirdiği Olağanüstü Genel Kurulusendika bürokrasisinin tüm pisliklerinin açığa çıktığıbir genel kurul oldu. Eski hırsızların kapı dışarı edilipyeni hırsızların ise “görev başına” geldiği genelkurulun yankıları farklı yolsuzluk haberleriyle sürüyor.

Yankı bulan haberlerden sonuncusu, Eski Türk-İşhaini, şimdi ise düzen partisi CHP’nin İstanbulMilletvekili Bayram Meral’in Yol-İş’te 19 yıl boyuncasürdüğü saltanat ve sendika üzerinden oğluna sağladığıimkanlar oldu.

Düzen partisi CHP’nin milletvekili Bayram Meral2002 yılının Kasım ayında milletvekili seçilmesininardından ayrıldığı Yol-İş Sendikası’ndan 5 bin YTLtutarında “danışmanlık” maaşı almaya devam etmiş.Yol-İş’in genel başkanlık makamında 19 yıl boyuncasaltanat süren Meral bu da yetmiyormuş gibi“danışmanlık” görevini üniversite öğrencisi oğluMustafa Meral’e bırakmış. Hukuki olarak sendikadandanışmanlık ücreti alması zora giren Bayram Meral, 5bin YTL tutarındaki maaşı ve 120 bin YTL’likMercedes’i oğlu Mustafa Meral’e sunmuş.

Yıllarca sermaye adına işçi sınıfı içinde ajanlıkgörevini başarıyla yürütmüş olan Bayram Meral,konuyla ilgili düzenlediği basın toplantısında, tümarsızlığıyla, her şeyin usulüne uygun olarak yapıldığınısöylüyor. Bir önceki dönemin Türk-İş Ağası SalihKılıç’ın da aylık olarak 5 bin YTL maaş aldığı bilgisiniveriyor.

İşçilerin kendisine Yol-İş’teki görevine danışmanolarak devam etmesi önerisini getirdiğini ve böyle birprotokolün imzalandığını söyleyen Meral, sendikalharekete verdiği “üstün hizmetler” nedeniyle kendisinesunulanları şu sözlerle savunuyor.

“Aslında benim o telefonu hep kullanmam lazım.Ben oranın onursal başkanıyım. Bu benim hakkım.Sürekli o arabayı da satın almadan kullanmam lazım,telefonu da kullanmam lazım. Onursal başkanlığım,yönetim kurulu kararıyla sabittir.”

Söyleninler içinde en dikkate değer olanı ise,onyıllar boyunca işçi sınıfı mücadelesi üzerinden rantelde eden, sermaye temsilcileriyle birlikte saldırıyasalarının altına imza atan bir sendika başkanının,özel sektörde iş bulamamalarından yakınması.

Meral, “Biz yıllarca işverenlere karşı, hükümetlerekarşı mücadele ettik. Bu yüzden işverenler bizlere vebizlerin akrabalarına iş vermiyorlar. Şu anda özelsektörde çalışan bir sendika başkanı oğlugösteremezsiniz bana. Bu yüzden, sendikaların eskibaşkanlarına sahip çıkmaya devam etmelerigerektiğini düşünüyorum” diyor.

İşçi sınıfına ihanette birbiriyle yarışan sendikalyapılardaki çürümeyi bundan daha iyi ne anlatabilir ki!

Düzen içi çatışmaların yoğunlaştığı, emperyalistsavaş ve saldırganlığın yeni boyutlar kazandığı,rektörlük seçimleriyle birlikte üniversitelerde saltanatkavgalarının yaşandığı, har(a)çlara zamların yapıldığıve tatil denilmeden soruşturma terörünün devamettiği bir yaz dönemini geride bırakmış bulunuyoruz.Yeni döneme başlarken gençliği bekleyen mücadelegündemlerini ve bu saldırılara karşı birleşik, kitleselve devrimci bir gençlik mücadelesini yaratmanınihtiyaç ve olanaklarını tartışacağız.

Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu’nun6. Toplantısı 21 Eylül Pazar günü BES KadıköyŞubesi’nde gerçekleşecek. Koordinasyon toplantısı10:00-18:00 saatleri arasında iki oturum halindeyapılacak.

I. Oturum:Yeni dönem mücadele gündemleri ve gençliğin

tutumu* Ticari eğitim ve üniversiteler* Mesleki dönüşümler ve geleceksizlik* Emperyalist saldırganlık* Düzeniçi çatışmalar

II. Oturum: Yeni dönem ve Genç-Sen süreci* Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi

ve örgütlenmesi* Genç-Sen deneyimi ve devrimci görevlerGençliğin karşı karşıya kaldığı bu sorunları hep

birlikte tartışmak ve yeni dönem mücadele hattınıoluşturmak için tüm kişi ve kurumları koordinasyontoplantısına çağırıyoruz.

Sermaye düzeninin gençliğe dönük çok yönlüsaldırılarına karşı yeni dönemi kazanma iddiasıylaharekete geçelim!

Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu17 Eylül 2008

Koordinasyon Toplantısı:Tarih: 21 Eylül / PazarSaat: 10:00-18:00Yer: BES Kadıköy Şubesi (Osmanağa Mah.,

Kırtasiyeci Sok., No:15/14 Kadıköy-İstanbul)

Ticari Eğitime Karşı GençlikKoordinasyonu’nun

6. Toplantısı’nda buluşalım!

Bayram Meral’inYol-İş saltanatı!

İTÜ’de gözaltı terörü!12 Eylül günü İstanbul Teknik Üniversitesi’nin

(İTÜ) akademik açılış yılına katılan Başbakan TayyipErdoğan çeşitli eylemlerle protesto edildi.

Protesto eyleminde Öğrenci Kolektifi üyesi 18öğrenci gözaltına alındı. İTÜ Maslak Kampüsü’ndekiaçılış töreninin yapıldığı Süleyman Demirel KültürMerkezi’ne kimse yaklaştırılmazken, binanınyakınında bir araya gelen TKP ve Öğrenci Kolektifiüyesi öğrenciler pankart açıp sloganlar attılar.

“12 Eylül çocuğusun, doğum gününü başkayerde kutla!” pankartı açan TKP’li öğrenciler basınaçıklaması yaptılar ve polisin tacizleri sonucualandan ayrıldılar. Eylemlerine devam edenÖğrenci Kolektifi üyeleri ise gözaltına alındılar.Öğrenciler gözaltı saldırısının ardından “İTÜ’yüAKP’ye bırakmayacağız - Öğrenci Kolektifleri”pankartını yemekhane binasına astılar.

İTÜ’de gözaltılar protesto edildi!Açılış töreninde İTÜ Öğrenci Kolektifi üyesi 18 öğrencinin gözaltına alınması 15 Eylül günü yaklaşık

400 İTÜ öğrencisinin katıldığı eylemle protesto edildi.“İTÜ’yü AKP’ye bırakmayacağız!” , “Rektörünü de al GİT!” pankartlarının açıldığı eylem İTÜ

yemekhanesinin önünde başladı. Öğrenciler buradan “Polisin ipleri AKP’nin elinde!”, “Şahin’nin ipleriAKP’nin elinde!”, “AKP’ye bırakma İTÜ’ye sahip çık!”, “AKP elini üniversiteden çek!” sloganlarıeşliğinde Rektörlük binası önüne yürüdü.

Rektörlük binası önünde, 12 Eylül günü gözaltına alınan öğrencilerden Neval Kösedağ saldırıyı anlatankısa bir konuşma yaptı. Ardından basın açıklaması okundu. Atılan sloganlarla eylem sona erdi.

İTÜ Ekim Gençliği

15 Eylül 2008 / İTÜ Maslak

Page 21: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Bir deneyin ardından... Kızıl Bayrak � 21Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Geçtiğimiz günlerde İsviçre-Fransa sınırındabulunan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde birdeney gerçekleştirildi. Daha doğrusu, yaklaşık 10-15yıl süreceği tahmin edilen bir araştırmanın başlangıcıyapıldı.

Son iki-üç haftadır medyada bu konuya genişçe yerayrıldı. Özellikle son bir haftadır da neredeyse esasgündemi bu konu oluşturuyordu. Yalnızca Türkiye’dedeğil, tüm dünyada konu yoğun bir şekilde işlendi,hatta bu deney yüzünden dünyanın sonunungeleceğine dair senaryolar bile üretildi. Böyleceoldukça büyük oranda bir ilgi yoğunlaşması sağlandıkonu üzerine.

Öncelikle belirtilmesi gereken bir nokta var.Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi 1954’tekuruldu. Ve ‘80’lerin başından bu yana daha küçükparçacık hızlandırıcıları kullanılarak önemi hiç degeçtiğimiz günlerde gerçekleştirilenden daha azolmayan birçok deney gerçekleştirildi. Fakat bugünekadar hiçbir deney için bu kadar yaygarakoparılmamıştı.

Bu kadar gürültü eşliğinde ileri sürülen en önemliiddia, madde hakkında yeni ve çok önemli bilgilerelde edileceği. Bu sayede, 14 milyar yıl öncegerçekleşen, evrenin yaratılış anı olarak kabul edilenBüyük Patlama’ya (Big Bang) ve sonrasına, böylecede genel olarak evrene ilişkin birçok şeyianlayabileceğimiz söylendi. Üstelik, bu yeni bilgilersayesinde önemli teknolojik ilerlemeler sağlanacak vebu da hayatımızı kolaylaştıracaktı...

Tüm bu söylemlerin ortak paydasını “madde”yidaha derinden anlamak, kavramak ve maddenin sırrınıçözmek vb. ifadeler oluşturuyor.

Yerli-yabancı tüm medya organlarında, elbirliğiyapılmışcasına bu deney üzerine ve özellikle de büyükpatlama teorisi üzerine hararetli tartışmaların geçtiğiprogramlar yayınlandı. Bu deney dolayısıyla koparılanyaygaraya ve yapılan reklama ilişkin çeşitli yorumlaryapılabilir. Yalnızca ideolojik sonuçları itibariyleduruma bakılırsa, en önemli sonuçlardan biri, BüyükPatlama Teorisi’nin, medya aracılığıyla haftalarcapropagandasının yapılması oldu. Böylelikle bu teoriilk kez bu kadar geniş çaplı bir organizasyonlakitlelerin gündelik yaşamına sokulmuş oldu. Busayede resmi bir “başlangıç” yani “yaratılış” düşüncesi

“bilimsel temellere kavuştu”. Zaten tartışılan da, böylebir teorinin doğru olup olmadığı değil, yaratılış anındave sonrasında neler olduğu... Yani evrenin birbaşlangıcı olduğu, yani “bir şey” dolayısıylayaratıldığı peşinen kabul ediliyor, ettiriliyor. Ve evrenbu yaratılış an’ına indirgeniyor; evreni anlamak, buyaratılış an’ını anlamaya indirgeniyor. Yazılı ve görselmedyada da bir sürü akademisyen bunun gerçektenböyle olduğuna dair ayrıntılı açıklamalar yaptı. Busürecin gözardı edilmemesi gereken ideolojiksonuçlarından biri budur.

Fakat işin aslı hiç de öyle medyada ısrarlaanlatılmaya çalışıldığı gibi değil. Büyük PatlamaTeorisi, son derece belirgin bir sınıfsal tutumuyansıtan, tam anlamıyla gerici bir teoridir. İnceltilmişbiçimler altında yutturulmaya çalışılan metafiziksel birkabulden ibarettir. Özellikle şu nokta üzerinde önemledurmak gerekiyor: Büyük Patlama Teorisi esas olarakbilimsel deney ve gözlemler sonucundaulaşılmış/oluşturulmuş bir teorem değildir. Bu, siyasaliktidarı ve dolayısıyla üst yapıyı elinde tutan egemensınıfların dünya görüşüne ait ilkesel bir tutumdur; özelmülkiyetçi ilkelere uygun en genel dogmadır. Bu teori,farklı biçimler altında, tarihsel olarak ilk sınıflıtoplumlara kadar uzanan son derece köklü bir kültürelarka planı olan sınıfsal bir tercihtir.

Gerici sınıfsal tutum, kendi özel mülkiyetçi dünyagörüşünün bir yansıması olarak ve bu mülkiyetin birifadesi olarak her olguya, sürece, nesneye, fenomenevb. bir başlangıç ve bir son çizmek ve onu sınırlamak,onu belirli sınırlar içinde tutmak; deyim uygunsa oşeyi kendi “mülkiyetine” almak zorundadır. Evreneilişkin olarak kabul edilen başlangıç, yani BüyükPatlama Teorisi, bu mülkiyet görüşünün biryansımasıdır. Genel olarak üretim süreçlerinindışındaki sınıfların, üretim araçları ve ürünlerine genelolarak el emeği harcamadan sahip olabilmelerininkoşulladığı algı biçiminin bir yansımasıdır aynızamanda.

Teoriyi doğruladığı ya da desteklediği iddia edilentüm fiziksel bulgular, başka bir sınıfsal zeminüzerinden, proletaryanın marksist dünya görüşü temeliüzerinde yorumlanırsa bambaşka sonuçlara ulaşılır. Bufiziksel bulguların burada tek tek yorumlamaya elbetteolanak yok. Bu hem konuyu dağıtacaktır, hem de

burada vurgu yapılmak istenen ideolojik özükarartacaktır. Fakat şu kadarını belirtmekte fayda var:İnsan, kendi dışındaki nesnel gerçekliği anlamaya,açıklamaya çalışırken, yine bizzat o nesnelgerçeklikten soyutlayarak elde ettiği kavramlarıkullanır. Ve bu kavramlar, her zaman, insanın nesnelgerçeklikle olan tarihsel ve belirli bir durumunuyansıtır. Bu belirli durum ve tarihsel dönem değişirse,kavramların içeriği de değişir, gelişir. Bu yüzdenkavramlar arasındaki ayrım mutlak değil, görelidir.Fakat konu, dünyamızdaki ya da evrendeki belirli birdurum, süreç ya da herhangi bir fenomen değil degenel olarak evrenin kendisi, tüm evren olunca,konuya ilişkin olarak kullanılan kavramlar da kendikuramsal sınırlarına ulaşır ve kendi ayrımlarını yitirir.Bu yüzden evrene bir başlangıç sınırı çizmek, aynızamanda o sınırın ötesini yani öncesini detanımlamaktır. Evrenin toplam hacminden söz etmek,o hacmin ötesine adım atmaktır, evrenin bir diğerbölgesine geçmektir; evrendeki toplam kütlemiktarından söz etmek ise, o miktardan daha çoğunudile getirmek demektir. Yani genel olarak, evreniherhangi bir açıdan sınırlamak, evreni o sınırın ötesinetaşımak olmaktadır. Sözü edilen ve nesnel olarakaşılan bu sınırların ötesine ilişkin, her ne kadar henüzkuramsal olarak yalnızca varlığına dair bir saptamayapabiliyorsak da, yanlış yorumlanan tüm gözlem veölçümlerden daha değerli olan, diyalektik mantığınbize gösterdiği bu kuramsal sonuçtur. İşte bu durum,yani sınır çizdikçe sınırsızlığa yol almak, diyalektikmaddeci düşüncenin temel niteliklerinden biridir ve“sonsuzluk” kavramının maddeci tanımlanışıdır. Evrennicel hokkabazlıklarla değil, diyalektiğin nitel özüylekavranabilir.

Marksizm bize evrenin önsüz-sonsuz bir nitelikolduğunu söylemektedir. Marksist bilim insanları daBüyük Patlama’ya benzer bir teoriyi, tüm evreneilişkin değil, evrenin belli bir bölgesine, belli sınırlarilişkin bir durum ya da olay olarak kabuletmektedirler. Yani sonsuz evrenin sonlu birbölgesinde. Bu anlayış, evrenin yaratılışı gibi,zamanın başlangıcı gibi, gerici fikirlere taban tabanazıt, başka bir dünya görüşünü dile getirmektedir.

Engels, benzer bir durum üzerinden şarlatan

Bir deney üzerine gözlemler…

Bilimsel bir deneyi gerici bir teoriyedayanak etme çabaları

K. Ali

“Nükleer ihale iptal edilsin!”Küresel Eylem Grubu, nükleer santral ihalesinin iptal edilmesi için 17 Eylül günü Makine Mühendisleri

Odası İstanbul Şubesi’nde basın açıklaması gerçekleştirdi.“Nükleer lobi işbaşında! İhaleye hayır!/KEG”pankartının açıldığı basın toplantısında, açıklamayı KEG çalışanı Nuran Yücel yaptı. Yücel, hem insani,ekolojik, vicdani nedenlerle hem de bilimsel gerekçelerle nükleer santral yapımına karşı olduklarını ifade etti.Nükleer atıkların ne yapılacağı konusunda hiçbir geçerli çözüm bulunmadığından, santrallerin tehlikelerindensözetti.

Nükleer santrallerin ekonomik olmadığını vurgulayan Yücel, nükleer enerjiyi küresel ısınmaya çare gibigöstermenin büyük bir aldatmaca olduğunu belirtti. “Nükleer rönesans” diye bir şey olmadığını, iş sahasınıkaybeden nükleerci şirketlerin Türkiye gibi ülkelerin nükleer bataklığa çekmek için söyledikleri sistematikyalanlar olduğunu söyledi. Türkiye’nin hem rüzgar, hem de güneş enerjisi üretmek için oldukça elverişli birkonumda olduğunu, enerji verimliliği ve tasarrufun nükleer enerjinin en önemli alternatifi olduğunu dilegetirdi. “Nükleer enerji, nükleer silah çılgınlığının temelidir. Nükleer enerji savaşçıdır, militaristtir, nükleersilahların ilk adımıdır” dedi. Açıklamanın ardından konuşmalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 22: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Bir deneyin ardından...22 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Dühring’i yanıtlarken, tartıştığımız konuya ilişkin son derece netve aydınlatıcı olan şu açıklamayı yapıyor: “Burada da (…)insan düşüncesinin zorunlu bir biçimde mutlak olaraktasarlanan niteliği ile, onun salt sınırlı düşünceli bireylerdegüncelleşmesi arasındaki aynı çelişkiyi, ancak sonsuz birgelişme içinde, insan kuşaklarının, hiç değilse bizim için, pratikbakımdan sınırsız ardışıklığı içinde çözümlenebilecek çelişkiyigörüyoruz.” (Engels, Anti-Dühring, Sol Yayınları, Mart 1977,Ankara, s.167)

Hiçbir zaman hiçbir bilgi bize evrenin sırrını tam olarakvermeyecek, evreni tam olarak anlamamızı sağlamayacaktır. Bu,Engels’in dediği gibi “ancak sonsuz bir gelişme içinde, insankuşaklarının” çözümleyebileceği bir sorundur, çelişkidir. Buçelişkinin bugünkü ve de yarınki görünüşü her zaman, insandüşüncesinin sınırsız doğasının sınırlı bireylerde dile gelmesidolayısıyla olacaktır. Gelişim, bu çelişkinin sürekli bir biçimdeortaya çıkması ve çözümlenmesiyle kendini gösterecektir.Aslında bugün olan da budur, fakat gericilik, bilimi her zamanolduğu gibi kendi gericiliğine dayanak yapmaya çalışmaktadır.

Yazımızın konusunu oluşturan deneye ilişkin olarak yazılı vegörsel basında sık sık duyduğumuz iddialardan biri de, yazınıngirişinde belirtildiği gibi, maddeyi daha derinden anlamak,kavramak ve maddenin sırrını çözmek vb. ifadelerle dilegetirilen düşüncedir.

Bu deney ve elde edilecek sonuçlar, elbette maddeyi dahaderinden kavramaya yardımcı olacaktır. Fakat bu, işin yalnızcabir yönüdür ve maddeyi kavramanın asıl yolu değildir. Bu deneydolayısıyla medyada yer alan haber, açıklama, söyleşi, oturumvb. programlarda, bu tür karmaşık fiziksel sorunlarınaraştırılması ve çözümlenmesinin maddeyi ve evrenikavrayabilmenin esas yolu olduğuna dair değişik tonlardavurgular yapıldı sürekli. Peki, gerçekten öyle mi?

Öncelikle maddenin Lenin tarafından yapılan tanımına birbakalım: “Madde, insana duyumları tarafından verilen veduyumlarımızdan bağımsız olarak var olan, duyumlarımıztarafından kopya edilen, resmedilen ve yansıtılan nesnelgerçekliği gösteren felsefi bir kategoridir.” (Lenin, Materyalizmve Ampiryokritisizm, Sol Yayınları, Nisan 1988, Ankara, s.136)

Konunun en kritik noktası, Lenin’den yapılan alıntıda yeralan “kategori” sözcüğünde gizlidir. Lenin’in dediği gibi, maddefelsefi bir kategoridir. İnsanın duyularından ve bilincindenbağımsız olarak var olan dış dünyaya ait her şey maddekategorisi altındadır. Yalnızca nesnelerin genel olarak fizikselyapıları, özellikleri değil; uzay, zaman, doğa yasaları, sosyo-ekonomik yasalar, toplumsal kültür biçimleri vb. tümü de maddekategorisi altında tanımlanabilen nesnel gerçekliklerdir. Sözüedilen deneyle incelenen, araştırılan maddenin yalnızca sınırlıbir görünümüdür. Maddenin cevher ya da tözsel dediğimizyanını oluşturan, durağan kütlesi olan kesikli (atomlar,moleküller) bir yapıya sahip olan yanıyla; durağan kütlesiolmayan sürekli (çekim ve manyetik alanlar gibi) bir yapıyasahip olan iki farklı niteliğin ilişkisidir, bu deneyde araştırılan vearaştırılacak olan. Maddeyi daha derinden anlamak isemaddenin daha yüksek ve karmaşık yapılarını anlamakdemektir. Söz konusu deney, inorganik alanda yapılan biraraştırmadır. Organik alan, özellikle çeşitli yaşam formlarınıngörüldüğü alan, maddenin daha yüksek bir hareket biçimidir.Toplumsal yaşam ve toplumsal yaşamın ortaya çıkardığı bilinçbiçimleri ve nesnenin en üst örgütlenme biçimi olan psişikfaaliyet, maddenin en üst hareket biçimidir. Maddeyi dahaderinden kavramak, bu yüksek hareket biçimlerine hükmedenyasaları kavramaktır asıl olarak. Ve bu sayılanların tümü maddekategorisi altındadır, “maddî”dir. Maddeyi daha derindenanlamak, insanın doğayla olan ilişkisinin yasalarını, toplumsalyapıları, bu yapıların koşulladığı bilinç biçimlerini tarihselbağlamları içinde kavramaktır. Maddeyi daha derindenkavramak, maddeyi daha derinden kavramanın önündekiengelleri kavramaktır.

Burada yapılmak istenen elbette, bu deneyle araştırılmayabaşlanan ve önümüzdeki yıllarda da devam edecek olan bilimselçalışmaları küçümsemek değildir. Binlerce bilim insanı veemekçinin emeğiyle oluşturulmuş olan bir deney programı vedüzeneğinin ortaya çıkaracağı bulguları elbette önemsemekgerekiyor. Ama onu, bilimin nesnel doğasına uygun bir şekildealgılamak ve yorumlamak, burjuvazinin gerici dünya görüşünealet etmemek kaydıyla...

Nükleersantraller ölüm

demektir!Nükleer santraller tüm dünyada terkedilirken,

sermaye hükümeti insan ve çevre sağlığını hiçesayarak nükleer santrallerle ilgili çalışmalarınıhızlandırdı. Enerji ve Tabii KaynaklarBakanlığı’na bağlı Türkiye Elektrik TicaretAnonim Şirketi (TETAŞ) tarafından çıkılannükleer santral ihalesinin 24 Eylül’de yapılacağıbildirildi. Santralin Mersin Akkuyu’da yapılmasıplanlanıyor. Türk firmalarının yanı sıra Kanada, Japonya, Fransa, Belçika, Rusya, Güney Kore, Çinve Almanya’dan firmalar bu ihaleye katılacaklar.

Oysa nükleer santrallerle ilgili yasal düzenlemelere ilişkin yargı süreci bile henüz bitmedi.Sermaye hükümetinin bu kadar acele etmesinin nedeni, nükleer santraller üzerinden kasalarınıdolduracak olan tekellerin uyguladığı basınçtır. Sermaye hükümeti santralleri, “Türkiye’nin enerjisorununu çözmek” adına yapmak istediğini iddia etse de, bunun hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor.IMF ve Dünya Bankası’nın direktifleri dışında bir şey yapma şansı olmayan sermaye devleti, birkez daha ülke insanının yaşam alanlarını katletmeye hazırlanıyor. Şimdiye kadar açılan nükleersantral ihaleleri üç kez başarısızlıkla sonuçlandığı için şimdi işi sıkı tutmak istiyor.

Sermaye hükümetinin nükleer santral kararlılığını meşrulaştırmak için sermayeye hizmet edençevreler, nükleer santrallerin yararlarından bahsederken, zararlarına hiç değinmemektedirler. Enbasitinden nükleer santrallerin atıkları için dünyada hala sürekli depolama alanları kurulamıyor vebu atıklar milyonlarca yıl doğadan yok olmuyor. Ya da Çernobil kazası tüm olumsuz sonuçlarıylahala kendini hissettiriyor. Yine sermaye çevreleri ülkenin enerji ihtiyacını ve nükleer enerji ile ucuzelektrik üretimi sağlayacaklarını ifade ediyorlar, ancak bu nükleer santrallerin bakım ve güvenlikmaliyetlerinin kuruluş maliyetlerini aştığından bahsetmiyorlar. Bu santrallerin ekonomikolmadığına dair bir diğer veri ise, bu santrallerin kuruluş süresinin oldukça uzun olması ve kullanımömrü tamamlandığında söküm ve saklama maliyetlerinin kuruluş maliyetlerini katbekat aşmasıdır.Kullanılan yakıtların zararsızlaştırılmasına dair geçerli bir yöntemse hala yoktur. Ayrıca kullanılanyakıtların depolanma süresinin yüzyıllarla ölçülmesi ve güvenli bir saklama yönteminin olmamasıciddi bir sorun olarak ortada duruyor.

Nükleer santrallerin insan sağlığına zararlarına dair ise birçok veri bulunmaktadır. Geçtiğimizgünlerde TTB, Çevre İçin Hekimler ve IPPNW nükleer santraller çevresinde yapılan araştırmalarınverilerini sundu. Bu verilere göre; nükleer santraller yılda, çevresinde yaşayan bir milyon kişiden600-1000’inin ölüme neden oluyor, bunların yüzde 80’ini santral çalışanları oluşturuyor. Her 100bin kadından ortalama 26-28’i meme kanserinden ölüyor. Çocukluk dönemi kanserlerinde -özelliklekan kanserleri- iki kattan fazla artış olduğu saptanmış bulunuyor.

Sermaye çevrelerinin tüm çabalarına rağmen, nükleer santraller, yaşam alanlarını doğrudantehdit edilen yöre halkları, çeşitli çevre örgütleri ve meslek odalarınca tepkilere konu olmaktadır.Nükleer santrallere karşı gösterilen toplumsal tepkinin giderek artması anlamlıdır. Sermaye devletiise, ölüm demek olan nükleer santrallere karşı yapılan eylemlere saldırmakta, “çevrecinindaniskası” Erdoğan tahammülsüzlüğünü tüm küstahlığıyla göstermektedir.

Tekellerin çıkarları uğruna insan ve doğal yaşam katledilirken, sağlıklı bir yaşam ve temiz birçevre için örgütlü mücadeleyi yükseltmekten başka bir seçenek yoktur.

Nükleer ihalesi 24 Eylül’de!Türkiye’nin çeşitli bölgelerine kurulması düşünülen nükleer santraller için 24 Eylül 2008’de

ihale gerçekleştirilecek. Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye Çevre İçin Hekimler Derneği veUluslararası Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Birliği (IPPNW) 16 Eylül günü gerçekleştirdikleribasın toplantısıyla nükleer santral ihalesinin iptal edilmesini istediler.

Basın açıklamasına TTB Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy, Türkiye Çevre İçin HekimlerDerneği Başkanı Dr. Seval Alkoy ve Uluslararası Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Birliği (IPPNW)adına ise Dr. Alfred Körblein katıldılar.

İhlaye açılan nükleer santrallerin toplum üzerinde oluşturacağı ağır etkilere değinilenaçıklamada, nükleer santrallerin bulunduğu alanların çevresinde yapılan araştırmalardan elde edilenveriler aktarıldı. Nükleer santrallerin küresel ısınmanın etkilerini azaltacağı düşüncesinin bilimselbir yanının olmadığı söylendi.

Toplantıda son olarak Almanya’da bulunan nükleer santrallerin etkilerine ilişkin yapılanaraştırmanın sonuçlarını Uluslararası Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Birliği (IPPNW) adına Dr.Alfred Körblein sundu. Dr. Körblein, araştırmanın nükleer santrallerin çevresindeki 5 km’lik alandayapıldığı ve bu alandaki lösemi hızının 2,2 kat artış gösterdiği bilgisini verdi. Bu artışa neden olantek faktör ise, çocukların radyasyona maruz kalmaları...

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 23: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Emperyalizmin Pakistan planları... Kızıl Bayrak � 23Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

General Pervez Müşerref’i çukura süpüren ABD,“sivil” cumhurbaşkanı adayı Asıf Ali Zerdari’yidestekleyerek başa geçmesini sağladı. Eskibaşbakanlardan Benazir Butto’nun dul eşi olanZerdari, hırsız ve rüşvetçi olduğu için “bay yüzde on”lakabıyla anılmaktadır. Washington’daki neo-faşistçetenin hem uluslararası bir hırsız hem cinayet suçuylayargılanmış birini cumhurbaşkanlığına tercih etmekzorunda kalması, gerici Pakistan rejimindekikokuşmanın vardığı boyutu gözler önüne sermiştir.Zerdari’nin daha cumhurbaşkanlığı koltuğunaoturmaya hazırlandığı günlerde emperyalist ordularınPakistan topraklarında yeni bir cephe açmaları, “bayyüzde on”un başkanlık koltuğuna oturtulmasınıntesadüf olmadığını gösterdi. Zira işgalci ABDordusunun Pakistan topraklarını fiilen savaş alanı ilanetmesine rağmen sesini çıkaramayan Zerdari,Washington’daki efendilerine sadık kalacağınıispatlamak zorunda bırakıldı.

ABD savaş makinesinin ilk günden Asıf Zerdari’yibu alçaltıcı duruma itmesi, küstahça bir tutum olduğukadar, kendi ayağına kurşun sıkmak gibi bir şeydiraynı zamanda. Pakistan halklarının ABDemperyalizminden nefret ettiği bilindiği halde,Zerdari’nin Amerikan uçaklarının ülke topraklarınıbombalamasına sessiz kalmaya zorlanması, zatendüşük olan itibarına daha ilk günden darbe indirmiştir.

ABD ordusu ile savaş aygıtı NATO’nunAfganistan’da bataklığa saplandığı konusunda birtartışma kalmamıştır. Dahası Afganistan’daki fiyaskobizzat işgal güçlerinin tepesindeki generallertarafından da itiraf edilmektedir. Hal böyleykensavaşın Pakistan’da açılan yeni bir cephe ilegenişletilmesi, halkların kanını akıtarak bataklığasaplanan işgalcilerin, daha çok kan akıtarak bubataktan çıkma hesabı içinde olduklarına işaretetmektedir.

Pakistan’ın Afganistan sınırındaki Veziristanbölgesinde yoğunlaşan çatışmalarda, sadece songünlerde 400 civarında kişinin öldürüldüğüsöyleniyor. Bunların bir kısmının Pakistan’dakiTaliban güçlerine bağlı militanlar olduğu önesürülüyor. Ancak tıpkı Afganistan’da olduğu gibi,Veziristan’da da ABD uçaklarının sivil halkın tepesinebomba yağdırarak aralarında kadın ve çocukların dabulunduğu onlarca sivili katlettiği konusunda kuşkuyoktur. Halkın üzerine pervasızca bomba yağdıranABD savaş makinesi, Pakistan yönetimine öndenhaber verme gereği duymadan saldırılarıgerçekleştirerek, işbirlikçi rejimleri nasıl birmuameleye layık gördüğünü bir kez daha ortayakoymuştur. Washington’dan yapılan açıklamalar,Pakistan topraklarının bombalanmasının bir tesadüfolmadığını, tersine, Pakistan’da fiilen yeni savaşcephesi açıldığını haber vermektedir. Bombalarpatlamaya devam ederken açıklama yapan AmerikanGenelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen, işgalgüçlerinin Pakistan sınırına odaklanacağını ilan etti.

ABD Senatosu’nda Silahlı Hizmetler Komisyonuhuzurunda konuşan savaş şefi Mullen, Afganistan’daTaliban’la mücadele için Pakistan sınırı boyuncamilitanlara güvenli alanlar bırakılmamasını öngörenyeni bir stratejiyi değerlendirdiklerini söyledi.Afganistan’da Taliban’a karşı verilen savaşıkazandığını düşünmediğini, ancak bu savaşın

kazanılabileceğine inandığını söyleyen savaş şefiMullen, Pakistan hükümetiyle işbirliği halinde Talibanmilitanlarının Pakistan içlerindeki üslerini hedef alanyeni bir strateji geliştirdiklerini kaydetti.

ABD’li amiralin “Pakistan hükümetiyle işbirliğihalinde yeni strateji geliştirdikleri” söylemi kaba biryalandır. Yapılan şey, Pentagon’da hazırlananstratejiye Pakistan rejiminin biat etmesini dayatmaktanibarettir. Nitekim konuyla ilgili açıklama yapanPakistan Genelkurmay Başkanı General Aşfak Kayani,“sınırın Pakistan tarafında koalisyon güçlerininoperasyon yapmasıyla ilgili bir anlaşma ya da anlayışbirliği söz konusu olamaz” dedi. “Ülke içinde yabancıaskerlerin faaliyet göstermesine izin vermeyeceğiz”iddiasında bulunan Kayani, ABD ordusununbombardımanından duydukları rahatsızlığı dile getirdi.

“Ülke içinde yabancı askerlerin faaliyetgöstermesine izin vermeyeceğiz” türünden bir iddianınarkasında durmak, kuşkusuz ki ABD emperyalizmininmüzmin tetikçisi olan Pakistan ordusunun boyunuaşmaktadır. Yine de bu açıklama, Pakistan rejiminin,Pentagon’un yeni stratejisini gönüllü olarak kabuletmeyeceğini gösteriyor. Zira Pakistan’ın emperyalistsavaşın fiili cephesi haline getirilmesinin vahimsonuçlar yaratmasının kaçınılmaz olduğunu öngörmekiçin general olmak gerekmiyor. Pakistan’ın fiilensavaş alanına dönüştürülmesinin, bu ülke halklarınaağır bir faturaya dönüşeceği açıktır. İlk günlerdenyüzlerce insanın öldürülmesi bunu somut olarakgöstermiştir.

Halklara bu savaşı dayatan ABD emperyalizmiolmakla birlikte, Pakistan egemen sınıfları ve onların

gerici devleti de bu ağır suçun dolaysız ortağıdır.Emperyalist savaşın Pakistan topraklarına taşınması,bu ülkenin en azından belli bölgelerinde yaşayanhalkları yıkım ve katliamlarla karşı karşıyagetirecektir. Bu uğursuz gelişmeden çıkabilecekyegane olumlu sonuç, Pakistan halklarının hememperyalist saldırganlara hem yerli işbirlikçilerinekarşı birleşik bir direnişi geliştirebilmesi olacaktır.Akan kanı durdurmak ve halklara karşı bu ağır suçuişleyenlerden hesap sormak için de birleşik birdirenişten başka bir yol bulunmamaktadır.

Pakistan: Emperyalist savaşın yeni cephesi!

NATO’nun Afganistan’daki sivilkatliamı sürüyor

Yedinci yılını tamamlamak üzere olan Afganistan işgali, halen bu ülke halklarına yıkım, açlık ve ölümdenbaşka bir şey sunmuyor. Türk ordusunun baştan beri suç ortaklığı yaptığı işgalin sorumluluğunu ABDordusundan devralan savaş aygıtı NATO’nun, sivil halkı katletmek dışında bir başarısına tanık olunamadı.

Son olarak ülkenin batısındaki Herat eyaletinde düzenlenen saldırıda çoğunluğu çocuk 90 sivili katledenNATO güçlerine soysuzluk abidesi kukla başkan Hamid Karzai bile tepki göstermişti. İğrenç katliamın tümvahşetiyle dünya basınına yansıması ise, Washington’daki neo-faşist çetenin soruşturma başlatmasına nedenoldu. Soruşturmanın amacı katilleri “aklamak” olsa bile, basınç altında kalınmadığı sürece cellatları“incitecek” soruşturmalardan kaçınıldığı bilinmektedir. Yine de hiçbir soruşturmanın, NATO’nun halklarıncelladı olduğu gerçeğinin üstünü örtmesi mümkün değildi.

Herat katliamı gündemdeyken, Pakistan’ın Afganistan sınırındaki bölgelerini de savaş alanına dahil edenişgalci güçlerin katlettiği sivil insan sayısının 2006 ile 2007 arasında 2-3 kat arttığı saptandı.ABD merkezliİnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), yeni açıklanan raporunda, sivillerin Afganistan’daki NATO ya daAmerikan askerlerinin bombardımanlarında katledildiği vurgulanıyor. Bu yaz meydana gelen sivilölümlerindeki artışın altı çizilerek, halkın öfkesinin de buna paralel olarak arttığına dikkat çekiliyor. MerkeziNew York’ta bulunan örgütün raporunda, 2006’da 929 sivilin öldürüldüğü belirtiliyor, Bunlardan 230’ununişgalci güçlerin saldırılarında, 116’sının ise hava bombardımanlarında katledildiği saptanıyor. 2007’de 321’ibombardımanlarda olmak üzere en az 1633 sivilin öldürüldüğüne, bu yılın ilk yedi ayında ise 119’ubombardımanlarda olmak üzere 540 kadar sivilin katledildiğine işaretediliyor.

Bilindiği üzere bu tür raporlar, tablonun sadece bir kısmını yansıtır. Ancak bu kadarı bile, Afganistan’dakiemperyalist işgalcilerin halklara karşı işledikleri suçların ne kadar ağır olduğunu gözlerönüne sermeyeyetiyor. Başkent Kabil’i bile denetleme gücünden yoksun olan NATO güçlerinin sivil halkı katletmektegösterdiği “başarı”, işgalin Afganistan’ı kurtarmak için gündeme geldiği iddiasının iğrenç bir yalandan ibaretolduğunu tüm dünyaya göstermektedir. Afgan halklarının kurtuluşuna giden yol, ancak savaş aygıtıNATO’nun bu ülkeden kovulmasıyla açılabilecektir.

Page 24: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Arka bahçe planları bozuyor!24 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) lideri EvoMorales başkanlığındaki Bolivya yönetimi, ABDdestekli karşı-devrimci güçlerin provokatif saldırılarınıetkisizleştirmeye çalışıyor. Ancak bu çaba,çatışmaların giderek yayılmasını önlemeye yetmediğigibi, sokaklara salınan silahlı faşist devşirmelercinayet işlemeye de başladı. Son günlerdekiçatışmalarda ona yakın insan öldürülürken, onlarcakişi de yaralandı.

Morales yönetiminin, emekçiler ile yoksul yerlilerlehine adımlar atmasına tahammül etmeyen Bolivyaburjuvazisi, Washington’daki neo-faşist çeteden aldığıdesteğin de etkisiyle karşı saldırıya geçmiş görünüyor.Para-militer güçlerin de katılımıyla kitle gösterileriorganize eden karşı-devrimciler, kamu binalarını işgaletmeye, Morales’e destekveren emekçileresaldırmaya, gösterilerde“mersönerler” adıverilen paralı askerlerihazır bulundurmayabaşladılar.

Büyük sermeyeninhizmetindeki kiralıkkatiller çetesinden başkabir şey olmayanmersönerlerin, faşistdevşirmeleri kitlesel bir şekildeeğitmeye başlaması ise, kanlıçatışmalara hazırlık olarakdeğerlendiriliyor. Karşı-devrimcigirişimleri kontrol etmeye çalışanMorales, birkaç hafta önce, elindemuhalefetin, ABD ve ordudan bazısubaylarla işbirliği içinde bir darbehazırlığı içerisinde olduğuna dairistihbarat ve kanıtlarınbulunduğunu açıklamıştı. Karşı-devrimcilerin şefikabul edilen Santa Cruz valisi Ruben Costas’ınülkenin silahlı kuvvetlerine ve polisine paralel güçleryaratmaya çalıştığına dikkat çeken Morales, “ülkeninABD destekli birplanla iç savaşa sürüklenmesine izinvermeyiz” açıklamasını yapmıştı. Ancak gelişmeler,Morales’in bu uyarısının pek etkili olmadığınıgösterdi. Zira ülkenin zenginliklerininyağmalanmasıyla elde edilen büyük bir servete,gericiliğin etkisi altındaki belli bir kitle desteğine,kiralık katiller sürüsüne ve busürünün eğittiği faşistmilis örgütlenmesine, daha da önemlisi ABDemperyalizminin çok yönlü desteğine dayanan karşı-devrimci burjuvazi giderek küstahlaşıyor.

Morales’in provokatif girişimlere son tepkisi,ülkenin içişlerine karıştığı ve ülkeyiistikrarsızlaştırmaya çalışan ayrılıkçı valilere maddi vekişisel destek sunduğu gerekçesiyle, ABD’nin BolivyaBüyükelçisi Philip Goldberg’in derhal ülkeyi terketmesini istemek oldu. Başkent La Paz’daki ABDbüyükelçisini sınırdışı eden Morales, Washington’dakineo-faşist çetenin girişimlerine karşı sessizkalmayacaklarını gösterdi. ABD de misilleme yaparak,Washington’daki Bolivya büyükelçisini sınırdışı etti.

Bu arada Morales yönetimine destek verenVenezüella devlet başkanı Hugo Chavez de, başkentCaracas’taki ABD büyükelçisinin 72 saat içinde ülkeyi

terk etmesini istedi. ABD’nin başta Venezüella,Bolivya, Küba ve Ekvador olmak üzere kıtadevletlerini istikrarsızlaştırmaya çalıştığına dikkatçeken Chavez, “aynen Bolivya’daki gibi Venezüella’dada bir darbe planlıyorlar. Elimizde planları var”açıklamasını yaptı.

“Bütün bu planları yenilgiye uğratmalıyız. Birdarbe yapmayıhedefleyen, sivil savunma komutasını,donanmayı, kara kuvvetlerini elegeçirmeyi hedefleyenya da bir uçağı imha etmeyi içeren planlar bunlar.Hepsinin etkisiz hale getirilmesi şart. Halkın sakinolmasını istiyorum çünkü bu planları etkisiz kılmaküzere harekete geçmiş durumdayız” diyen Chavez,durumun kontrol altında olduğunu belirtti.Darbeplanlarına ilişkin birçok subayın sorgulanmaktaolduğunu belirten Chavez, “şu anda askeri istihbaratkarargâhında bazı muvazzafve emekli subaylarısorguluyoruz. Cadı avı başlatmak istemiyoruz,sadecebize planları açıklamalarını istiyoruz. Görevden

alınması gerekenlerhakkında bu işlemderhal yapılacaktır”

dedi.Ülkelerindeki

enerji kaynaklarınıngelirindenemekçilerinyararlanmasınaolanak tanıyan,önemli işletmelerikamulaştıran,

büyük tekellerin alışıkoldukları yağmalamaya

sınırlamalar getiren Chavezile Morales’in icraatları, hemiki ülkedeki asalakkapitalistler hemWashington’daki gangsterler

açısından kabul edilecek şeyler değil. Karşı-devrimcifaaliyetlerin yaygınlaştırılması, dahası faşist darbeplanlarının ortalıkta dolaşması, gerici cephenin sürecitersine çevirmek için çırpınmakta olduğunungöstergeleridir. Bu koşullarda, emekçi kitlelerin yaygındesteğinin yanısıra, bu kitlesel desteğin basıncı altındada bulunan Chavez ile Morales yönetimlerininprogramlarından vazgeçmeleri beklenmiyor. Bundandolayı, ABD kuklası karşı-devrimci güçlerle ilericiyönetimler arasındaki çatışmanın farklı mevzilerdeşiddetlenmesi kaçınılmaz görünüyor. Son günlerdekigelişmeleri bu eğilimin bir yansıması saymakgerekiyor

Hem Bolivya hem Venezüella’daki çatışmalarınseyri, geçici olduğu kadar iğreti de olan verilikoşulların sonunu getirebilir. Karşı-devrimci güçlerlearkalarındaki emperyalistlerin geriletilmesi, her ikiülkedeki işçi sınıfı ile yoksul müttefiklerinin çatışmadadevrimci bir duruş sergilemelerine bağlıdır. Chavez ileMorales yönetimlerinin yansıra, bu ülkelerdekiemekçilerin politik öncüleri olan devrimci/sosyalistgüçlerin de çatışmanın yönünü belirlemek içinyapacakları hazırlıkların da büyük önemi olacaktır. İşçisınıfı ile emekçilerin sürece her düzeyde iyihazırlanmaları, karşı-devrimci güçlerin yenilgisinikaçınılmaz kılacaktır.

Bolivya ile Venezüella’da ABD destekli darbe hazırlıkları…

Emperyalistler ve işbirlikçilerini işçive emekçilerin kararlı direnişi

bozguna uğratabilir!

Irak’ta hezimetitirafı

Neo-faşist çetenin şefi Bush, emperyalistorduların Irak’ı işgal etmesinden kısa süre sonra, 1Mayıs 2003’te medya karşısına çıkarak Irak’tazafer kazandıklarını iddia etmişti. Bush’un ilanettiği zaferin sahte olduğu kısa sürede anlaşılmış,ABD ordusu ile suç ortaklarını Irak’ta bataklığasürükleyen işgal karşıtı direniş, küstah emperyalistşeflerin zaferden söz etmelerine bir daha fırsattanımamıştır. Sahte zafer ilanından yaklaşık beşbuçuk yılsonra ise, işgal ordularının şefi, zaferdensöz edemeyeceğini itiraf etmek durumunda kaldı.

BBC’ye demeç veren işgal ordularının şefigeneral David Petraeus, Irak’ta güvenlik alanındayakın zamanda elde edilen kazançların kesinolduğunu, ancak ABD’nin hala uzun birmücadeleyle karşı karşıya bulunduğunu söyledi.“Bu ülkede zafer elde edildiğini hiçbir zamansöyleyemeyeceğini” itiraf eden Irak’taki ABDbirliklerinin şefi Petraeus, “Irak’ta ufukta gerçeksorunlara dönüşecek birçok fırtına bulutununbulunduğu”nu da teslim etti. İşgal ordularısaflarında bir süre üstü örtüldükten sonra açığaçıkan “intihar salgını” ise, kirli amaçlarınaulaşamayan vahşi işgalin ABD ordusununsaflarında yarattığı çürümeyi bir kez daha gözlerönüneserdi.

Öyle ki, ordu şefleri, Vietnam yenilgisindensonra intihar vakalarının ilk defa bu kadaryaygınlaştığını söylüyorlar. Irak’taki işgalbirliklerinde görülen intihar vakalarındaki artış,ordu şeflerinin saptamasını teyit ediyor. Bağdat’tahaklarında Iraklı aileleri keyfi bir şekildekatletmekten dava açılan 21 işgalci askerin intiharettiği, bunlardan beşinin intihardan sağ kurtulduğu,16’sının ise öldüğü bildirildi. Iraklı ailelere karşıbirçok defa katliam yapmakla suçlanan askerlerinintiharının 27 gün saklandığı anlaşıldı.

Ortaya çıkan olay, emperyalist orduların işgalleilgili pek çok olayın üstünü örttüğüne dair kanılarıdaha da güçlendirdi. Resmi verilere göre, intiharvakaları son 28 yılın en yüksek düzeyindeseyrederken, bu verilere göre Irak işgalinden buyana yarısı ölümle sonuçlanan 600 intihar vakasıgerçekleşmiştir. Tam bu günlerde Amerikalı birgörevlinin, “terörle mücadelede” ABD SilahlıKuvvetlerinin başlıca birimi olan KaraKuvvetlerinde stres, çürüme ve çözülme olduğunudile getirerek, bu sorunlara çözüm bulunmasıgerektiğini yetkililere hatırlatması, sorunun giderekyayıldığının bir başka göstergesidir.

İşgalci ABD ordusundan yansıyan tablo, vahşiişgallere girişen orduların derin bir çürüme içineyuvarlanmalarının kaçınılmaz olduğunun yeni birkanıtıdır aynızamanda.

Page 25: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Güney Afrika’da işçi eylemi…Güney Afrika’nın en büyük maden işçileri sendikası

olan Ulusal Maden İşçileri Sendikası, 16 Eylül günüyaptığı açıklamada, 17 Eylül günü öğleden sonra 17 binüyesinin Anglo Platinum’a (Angloplat) ait en büyükmaden ocağında yürüyüş yapacağını duyurdu. Yürüyüş,sosyal çalışma planını protesto etmek için düzenlendi veişçilerin mesaisi bittikten sonra eylemin başlayacağı ilanedildi.

Ulusal Maden İşçileri Sendikası şube yetkilisi,yürüyüşün Güney Afrika’nın Kuzey Batı eyaletindebulunan Angloplat’a ait Rustenburg maden ocağındayapılacağını, bunun sessiz bir yürüyüş olacağını veüretimin etkilenmeyeceğini belirtti.

Vietnam’da tekstil işçileri grevde…Vietnam’da Valley View tekstil işletmesinde çalışan

1.400 işçi 11 Eylül’den beri grevde. İşçiler benzin veyiyecek maddelerine getirilen zamları protesto ediyorlar.Ho-Chi-Minh şehrinde de Daewoong an J. Young tekstilfabrikasında çalışan 400 işçi daha fazla ücret talebiylegreve gitti. İşçiler aylık 56 dolar ücret alıyorlar.

Vacuumschmelze’da süresiz grev…Almanya’da Hanau kentinde Vacuumschmelze

işçilerinin 11 Eylül’de işverenin işyeri sözleşmesindençekildiğini açıklaması üzerine başlattığı süresiz grevdevam ediyor.

İşçiler bu durumun 13 bin işçinin daha düşük ücretalması ve iş koşullarının daha da ağırlaşması anlamınageleceğini söyleyerek greve gittiler. İşveren grevinyasadışı olduğunu iddia ederek Hanau mahkemesinebaşvurdu. Ancak mahkeme başvuruyu reddetti.

BASF Ciba’yı satın alıyor…Dünyanın en büyük kimya devi BASF İsviçre kimya

tekeli, Ciba’yı 3,8 milyar Euro’ya satın almayı planlıyor.BASF böylece kendisine ait özel kimya bölümünükapatmayı planlıyor. Sadece 13 bin Ciba işçisi değil 95bin BASF işçisi de işyerlerini kaybedeceklerinden endişeduyuyor.

Hewlett-Packard 25 bin işyerinikapatıyor…

Dünyanın en büyük bilgisayar üreticisi Hewlett-Packard çalışan sayısını yüzde 7,5 oranında düşüreceğiniaçıkladı. Böylece yarısı Amerika’da olmak üzere 25 bin

işyeri kapanacak. Hewlett-Packard bu sayede yılda 1,8milyar dolar kar etmeyi amaçlıyor.

Pakistan’da ulaşım grevi...Pakistan’ın Rawalpindi şehrinde toplu taşıma

şoförleri, özellikle işe gidenlere ve öğrencilere zorlukçıkaran yeni trafik polislerinin davranışlarını protestoetmek için 13 Eylül sabahı 4 saat iş bıraktılar. Sabah7.00’den 11.00’e kadar süren greve tüm şoförler katıldı.

Toplu taşıma araçlarının yolcu almak ve bırakmakiçin duraklarda birkaç saniye durmasına bile izinverilmediği ve şoförlere para cezası kesildiği belirtildi.Bunun üzerine işçiler grev kararı aldılar. Yapılangörüşmeler sonucunda trafik yetkilileri sorununçözüleceğini ve bir dakikayı aşmamak üzere araçlarınyolcu almak için merkezi duraklarda durabileceğiniaçıkladı.

Sri Lanka’da demiryolu grevi...Sri Lanka’da demiryolu işçileri 14 Eylül gece

yarısından itibaren 24 saatlik greve başladılar. Sendikasekreteri, işçilerin ücretlerinin arttırılması, avansverilmesi vb. gibi birçok konuda sıkıntı yaşadıklarını,yetkililerle görüşülmesine rağmen yıllardır bu konulardabir şey yapılmadığını, bu yüzden grev kararı aldıklarınıbelirtti.

Grevden tren servislerinin etkileneceği ve yolcularınçeşitli zorluklarla karşılaşacağı ifade edildi. Sendikasekreteri, ortaya çıkacak sorunların farkında olduklarınıfakat greve çıkmak dışında bir yol kalmadığını söyledi.Demiryolu servisine bağlı çalışan makinistler,teknisyenler ve sinyalden sorumlu çalışanların grevekatılıyorlar.

“Yardım” dağıtımı katliama dönüştü!Endonezya’nın Pasauran kasabasında otomobil

galerisi sahibi bir kişi Ramazan dolayısıyla zekâtdağıtacağını duyurdu. Lüks evinin önüne yaklaşık 5 binkişi akın etti. Evin girişine kurulan barikatların önünde40 bin Rupi’lik (4.8 YTL) zekatı almak için toplanankitle arasında kargaşa çıkması üzerine 23 kişi öldü ve 6kişi ağır yaralandı. Ayaklar altında ezilen ve havasızkalarak ölenlerin çoğunun kadın olduğu açıklandı.

Endonezya devletinin kolluk güçleri, sefalete veyoksulluğa mahkum edilen emekçilerin ölümü ile ilgilihiç bir şey yapmazken, “yardım dağıtan” otomobilgalerisi sahibi, başına bir şey gelmesin diye korumaaltına aldı.

Dünyadan... Kızıl Bayrak � 25Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Dünyadan…Köln’de ırkçıkongre karşıtıçalışmalar...

Nazi mirasçısı “Pro Köln” adlı oluşumunçağrısıyla, 19-21 Eylül tarihleri arasında,Köln’de ırkçı- faşist bir kongre yapılmasıplanlanıyor. “İslama karşı kongre” adı altındaörgütlenen kongreye Fransa’dan Le Pen gibiünlü faşistlerin de katılacağı bildiriliyor.

Irkçı-faşist kongreyi engellemeye dönükçalışma ve gösterileri organize etmek amaçlıçeşitli platformlar kurulmuş bulunuyor.Alman Sendikalar Birliği’nden (DGB) yerlive göçmen anti-faşist ve devrimci-demokratik kurumlara kadar geniş biryelpazeye yayılan bu platformların her biri,kendi cephesinden belli bir çaba ortayakoyuyor. Çeşitli çevreler tarafından afişleme,bilgilendirme standları, konserler, toplantılar,lokal mitingler, basın açıklamaları vb.gerçekleştiriyor. Bu çabalar şimdiden asgaribir duyarlılık yaratmış durumda. 20 Eylülgünü büyük bir protesto gösterisi yapılacak.Bu gösteriye Almanya’ya komşu ülkelerdengelecek anti-faşistlerle birlikte 40 bin kişininkatılması bekleniyor.

Türkiyeli devrimci-demokratik kurumlarda kendi cephelerinden bu hazırlık sürecinekatılıyor. Türkiyeli gruplar çeşitli yerliplatformların içerisinde yer aldıkları gibi,DEKÖP-A olarak da ortak faaliyetlerplanlamış bulunuyor. Bu çerçevede 11 Eylülgünü Köln’ün Kalk semtinde ortak bildiridağıtımı gerçekleştirildi.

BİR-KAR’dan anti-faşist faaliyet...Bu ortak çalışmaların yanı sıra, Bir-Kar

olarak bağımsız çalışmamızı da yürütüyoruz.Ön hazırlık için bir afiş, bildiri ve eylemeçağrı niteliği taşıyan “Bir-Kar Gençliği”imzalı küçük bir el ilanı hazırlamışbulunuyoruz.

İlk bildiri dağıtımını 12 Eylül günü, faşistgösterinin de gerekçesi yapılan, Diyanet İşleriTürk İslam Birliği’ne (DİTİB) ait camininönünde Cuma namazı çıkışındagerçekleştirdik. Bir-Kar imzalı ”Irkçılığa veyabancı düşmanlığına karşı ayağa kalk, karşıkoy, barikat ol!” başlıklı bildirilerimizidağıttık. Çalışmalarımız, afişleme, bildiridağıtımı ve eyleme katılım sağlamaya dönükçabalarla devam edecek.

Öte yandan her iki taraf da eylem planınıaçıklamış bulunuyor.

Pro Köln, 19 Eylül günü yapacağı basınaçıklamasının ardından, yabancıların yoğunyaşadığı semtlere geziler düzenlemek istiyor.Tümüyle provokatif nitelikli bu gezilerinardından, 20 Eylül günü Heumarkt denenmeydanda adı geçen kongreyigerçekleştirecekler. Bu insanlık düşmanıfaaliyetlerini, 21 Eylül günü Leverkusen’deyapacakları bir toplantı ile sonlandıracaklar.

Yerlisi ve göçmeni ile anti-faşistler ilkgösteriyi, 19 Eylül akşamı Dom kilisesiönünde yapacaklar. Bin civarında eylemcininbeklendiği buradaki gösteri, ırkçıların basınaçıklamasını engellemeyi amaçlıyor. Asılbüyük gösteri ise 20 Eylül günügerçekleştirilecek.

Bir-Kar / Köln

Page 26: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Düzen açısından burjuva klikleri arasındaçatışmanın alevlendiği bir dönemden geçiyoruz.Toplum bu çatışmayla kutuplaştırılmaya çalışılırken,her türden gericilik hızla yayılıyor. Bunun dolaysızsonuçları gençlik üzerinde de görülüyor. Gençlik,kendi sorunlarından uzaklaştırılırken, sözde laik/antilaik kanatlar arası çatışmada kullanılmaya çalışılıyor.Bu, kendi politikalarını topluma kabullendirmedeustalaşan burjuvazinin çabası kadar, sol adına sözsöyleyen liberal, reformist çevrelerin düzeneyedeklenme “yeteneği” ile de gençlik üzerinde etkilioluyor. Tam da böyle bir dönemde, gençliği kenditalepleri doğrultusunda mücadeleye çağırarak, buçerçevede taraflaştırmak önemli bir yerde duruyor.

Gençlik bir yandan ırkçı, şoven, dinci politikalarladüzene yedeklenmeye çalışılırken, diğer yandanmesleki dönüşümler, eğitimin ticarileştirilmesi,geleceksizlik gibi saldırılarla yüzyüze bırakılmaktadır.Düzenin gençliğe verebileceği tek şey her türdengericilik ve geleceksizliktir.

Ticarileşen eğitim ve üniversiteler

Ticari eğitim bugün gençlik kesimlerinin karşıkarşıya kaldığı sorunların başında gelmektedir. Paralıeğitim saldırısıyla işçi ve emekçi çocuklarınaüniversite kapıları kapatılırken, üniversiteler birerticarethane gibi işletilmekte, öğrenciler de parakazandıran birer müşteri olarak görülmektedir.

Okula atılan ilk adımdan üniversiteye gelene kadarbireysel bir ihtiyaç olarak tanımlanan eğitimemilyarlar harcanmaktadır. Yıllar boyu verilen zorunlubağışlar, dersanelere oluk oluk akan paralarmeşrulaştırıldığı içindir ki, üniversiteye gelindiğindede har(a)çlar çoktan kanıksanmış olmaktadır.

Paralı eğitim saldırısının yeni döneme ilkyansıması, yakın zamanda %10 oranında zamlandığıaçıklanan har(a)çlardır. Bununla birlikte önümüzdekidönemde de özelleştirme saldırısının devam edeceği,birçok üniversitede yemekhane, yurt, öğrenciservisleri gibi hizmetlerin sermayeye peşkeş çekilmesisağlanarak, zamların ardarda sıralanacağı açıktır.

Ticari eğitim uygulamaları ve üniversitekapılarının sermayeye sonuna kadar açılması, yenidönemde de gençlik mücadelesinin temelgündemlerinden biri olacaktır.

Tüm bu saldırıları sistemin toplam saldırılarındankoparmadan, kendi özgünlükleri ile ele alabilmeliyiz.

Mesleki dönüşümler ve geleceksizliksaldırısı

Hâlihazırda toplum içerisinde yaygın bir görüşolan “üniversite mezunu olmak kendini kurtarmaktır”,“üniversite eşittir bireysel kurtuluş” sözlerininhayalden öte anlam taşımadığı bugün çok daha açıkolarak görülmektedir. Toplumun ezici bir çoğunluğu,geçmişe göre daha keskin bir şekilde, emek-sermayeçelişkisinden etkilenmekte, işsizlik gün geçtikçebüyüyen bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Busüreç içerisinde üniversite mezunlarının toplumiçerisindeki görece ayrıcalıklı konumu da ortadankalkmıştır.

Sermaye kendi ihtiyaçları çerçevesindeüniversiteleri arka bahçesi haline getirirken, tek tekmesleklere dönük saldırıları da hayata geçirmektedir.Böylece sermayeye ucuz işgücü yaratılmakta, birçokbölüm işlevsizleştirilmektedir. Sosyal bilimlerintasfiyesi, formasyon hakkının gaspı gibi örneklerlebirlikte yetkin mühendislik, stajyer avukatlık,sözleşmeli öğretmenlik gibi uygulamalarla gençliğediplomalı işsizlik ve geleceksizlik dayatılmaktadır.

Geçtiğimiz sene “Yetkin İnşaat MühendisliğiYönetmeliği” ile yetkin mühendislik saldırısında biradım atılmış, bunun bayraktarlığını yapan İnşaatMühendisleri Odası sürece önde başlamıştır. Açılandavanın sonuçlanmasıyla uygulama durdurulmuş olsada, önümüzdeki dönemde hızla hayata geçirilmeyeçalışılacaktır.

Birçok meslekte de hayata geçirilen bu saldırılarciddi sonuçlar yaratmaktadır. Saldırının somutyansımalarını teşhir ederek, buna karşı bir muhalefetiörmek büyük bir önem taşımaktadır. Karşı karşıyakalınan saldırı bir mesleğin ayrıcalıklarınıntırpanlanması, toplumdaki konumunun zedelenmesiolmadığı gibi, mücadele perspektifi de bu sığlıkta elealınmamalıdır. Sermaye düzeninin bu saldırısının arkaplanını ve meslekte ortaya çıkan sınıfsal ayrımlarıortaya koyabilmeliyiz. Bu saldırı ile düzenin gençliğevaat ettiği, ucuz iş gücü olmakla işsiz olmak arasındaseçim yapma özgürlüğüdür.

Emperyalist saldırganlık

Geçtiğimiz ay Gürcistan ordusunun GüneyOsetya’ya saldırmasıyla gelişen olaylar, Rusya’nınbeklenenin ötesinde bir hız ve şiddette yanıtvermesiyle savaşa dönüşmüştü. Kısa süren Kafkassavaşı sonrasında Rusya askerlerini Gürcistan’dan geriçekmişti. Ancak çekildiği gün Güney Osetya ileAbhazya’nın “bağımsızlığını” kabul ettiğini ilanetmesi, başta ABD olmak üzere diğer emperyalistgüçleri kızdırmıştı. Sonrasında “insani yardım”taşıma iddiasıyla ABD savaş gemilerinin Karadeniz’edemir atması sürece yeni bir boyut kazandırdı.Çatışmanın derinleşmesi, Kafkaslar’ın ve dünyanınbirçok coğrafyasının yeni emperyalist savaşlara gebeolduğunu göstermektedir. Boğazların ABD-NATOsavaş gemilerine açılması, Ankara’daki işbirlikçilerinolası bir savaşta suç ortaklığına girme olasılığınıarttırmaktadır. Bu ise, bir yandan kardeş halklarınkatledilmesi, öte yandan ise içerdeki en ufakmuhalefetin ne pahasına olursa olsun sindirilmesianlamına gelecektir.

Kafkasya’daki gelişmelerin yanında Ortadoğu’dakihesaplar ve olası bir İran savaşı da anti-emperyalistmücadelenin gündemini oluşturmaktadır. Emperyalistsaldırganlığa ve gerici çatışmalara karşı mücadeleyiyükseltmek, önümüzdeki dönemde gençliğinsorumluluklarından biri olacaktır.

Gericilikten gericilik beğenmeyeceğiz!

Düzen güçleri kendi iç çatışmalarında gençliği birtaraf olarak yanlarında görmek istiyorlar. Sözde laikve anti-laikler olarak kapışanlar, piyasalaşan eğitimde,

gençliğe geleceksizliğin dayatılmasında,emperyalizme uşaklıkta, Kürt halkına yönelik imha veinkârda ise ortaklaşıyorlar. Saldırılar sözkonusuolduğunda, burjuva düzen gericiliği cephesi olarak kolkola yürüyorlar. Sözcülüğünü yaptıkları sermayegruplarının çıkarları doğrultusunda da, her biri kendicephesinden gençlik üzerindeki etki ve denetimleriniartırmaya çalışıyor.

Bir taraftan “türbana özgürlük” denilerek,“eğitimin önündeki tüm engeller kalksın” denilerek,dinsel gericiliğin önü açılmaya çalışılıyor. Bir taraftanda “şeriat gelecek” denilerek milliyetçilikkörükleniyor. Ergenekon ile devletin çeteleşen yüzübir kez daha ortaya çıkarken, “devletin içindeki çetelertemizleniyor” yalanlarıyla kontralaşmış devletaklanmaya çalışılıyor.

Gerek düzen ideolojisinin gençlik içerisindeyaygınlaştırılması, gerekse reformist solun düzen içikamplaşma karşısındaki tutarsızlığı, geçtiğimiz dönemdinci gericiliğin ve “ulusalcı” cenahın gençliküzerinde etkili olmasına neden olmuştur. Türkiye’nindört bir yanında “ulusalcı” cenahın örgütlediğieylemlere binlerce üniversiteli katılmıştır. 12 Eylül’lebirlikte apolitikleşen, sorgulamayan ve düşünmeyenbir gençlik yaratıldığı döne döne söylenir. Bir yanıyladoğrudur. Ancak apolitik tanımı eksiktir. Geçen dönemyaşanan eylemler ve süreçler göstermektedir ki,gençlik düzenin ideolojisinden etkilenerek düzenpolitikalarının dolgu malzemesi haline gelebiliyor.

Burada sorun, düzenin ideolojisini yaymadakibaşarısı kadar, sol adına konuşan reformistlerinsergilediği tutarsızlıktır. Örneğin TKP, “bağımsızlık velaiklik” adına düzen içi çatışma karşısında tutarlı birduruş sergileyememiş, “cumhuriyetin ilericibirikimlerini korumak” adına “sözde değil özde”iddiasıyla ortaya çıkabilmiştir. Reformistler dinselgericiliğe karşı mücadeleyi onu yaratan toplumsal-maddi koşulları dışlayarak ele almakta, sermayedüzeninin bütününü değil, salt AKP’yi hedef tahtasınaçakarak kitlelere yanlış hedefler göstermektedirler.

Öte yandan, liberallerin demokrasi adına AKP ileaynı safta yer almaları, “kontr-gerillanın ortadankalkmasında ilk adımlarının atıldığı” hayalleriniyaymaları da bilinç bulanıklığına yol açmıştır. Salt“darbe” karşıtlığını kendisine politik eksen alanlar,demokrasi adına açıkça burjuvazinin safında yeralmaktadırlar.

Tüm bunlar, önümüzdeki dönemde gençliğidevrimci politikalar etrafında saflaştırmanın öneminigöstermektedir.

Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi için!

“Gençlik hareketinin temel sorunu birleşik birmücadele ve örgüt anlayışından uzak olmasıdır.Birleşik mücadele gençlik içinde çoğu durumdaeylemsel bir süreç olarak kalmakta, bu ise mücadeleyikalıcı olarak geliştiren sonuçların ortaya çıkmasınıengellemektedir. Bu anlamı ile birleşik ve kitlesel birgençlik hareketi geliştirmenin ilk adımları ancakhareket içindeki devrimci özneler cephesinden etkinbir birleşiklik sağlanarak atılabilir. Bugünün gençlik

Gençlik gelecek...26 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Yeni dönem mücadele gündemleri ve komünist gençliğin görevleri...

Birleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlikhareketi için mücadeleye!

Page 27: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

...gelecek sosyalizm! Kızıl Bayrak � 27Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

hareketi içinde tek başına ilerici, devrimci gençlikgüçlerinin birleşik mücadelesi sorunun çözümüolmamakla birlikte, sorunun çözümü doğrultusundaatılmış anlamlı bir adım olarak tanımlanmalıdır.”

Özlü bir şekilde ifade edildiği üzere, düzenin politiketki alanını kıracak olan etkin bir devrimci politik hatile gençlik içerisinde bunu gerçekleştirebilecek politikbir birliktelik ve mücadeledir. Bugün Genç-Senüzerinden gençlik hareketinin birleşik örgüt sorununaçözüm bulunduğunu iddia edenler, vurguladığımıztemel noktayı gözden kaçırmaktadırlar. Buradatanımladığımız birleşiklik, tek başına siyasal gruplarınbir araya gelmesi değil, politikada, hedeflerde vedüzenin politikalarına karşı alternatif oluşturmadabirleşik bir hattın örülebilmesidir. Bu da doğru birbakış açısına dayalı etkin, sürekli ve çok yönlü birpolitik faaliyetin örülebilmesiyle mümkündür.

Tüketici iç tartışmalar, bürokratik engellemeler,“tüzüksel normlar” olarak karşımıza çıkan dayatmalar,bırakalım devrimci politik bir hatta ortaklaşılmasını,hiçbir karar alınamayan toplantılarla Genç-Sen’inönünü tıkanmaktadır. Bu aşılamadığı koşullarda, Genç-Sen gençlik hareketinin önüne engel olarak çıkacaktır.

Bizim için sorunun çözümünün temel halkası,birleşik devrimci bir politik hatta mücadeleninörülmesidir. Mümkün olan en geniş bileşenlemücadelenin sorunları tartışılabilmeli, gençlikhareketine dair sorumluluk taşıyanlarla birlikteyürünmelidir. Bu, elbette Genç-Sen içerisinde canlıtartışmalar ve politik taraflaşmalar anlamına gelecektir.Bizi devrimci politika ve pratikten alıkoyan her türlütutumun karşısında olmalı ve bunlara takılmadan kendiyolumuzda yürüyebilmeliyiz. Genç-Sen içindekiçalışmamızda bizim için bağlayıcı olan, Genç-Sen’inçalışmanın önüne engel olarak çıkan normları veilkesiz birlikteliklerin ürünü MYK’nın tutumu değil,gençlik hareketine karşı duyduğumuz devrimcisorumluluktur.

Gençliği devrime kazanmalıyız!

12 Eylül askeri-faşist darbesiyle “Gençlik sorununusiyasal planda geçici olarak çözen burjuvazi, aynısorunu iktisadi, sosyal ve kültürel alanda geçmişdönemle kıyaslanamaz ölçüde ağırlaştırmıştır”( Ekim,sayı: 239, başyazı).

Burjuvazi gençlik sorununu çözme yeteneğine sahipdeğildir, dolayısıyla gençlik üzerindeki etki vedenetimi geçici olmaya mahkumdur. Sorun her geçengün daha da ağırlaşmakta, geleceksizlik bir kabus gibigençliğin üzerine çökmektedir. Doğru ve tutarlı birpolitik çizginin savunucuları olan genç komünistler, bugerçekliğin bilinciyle sözlerini çok daha güçlüsöyleyebilmelidirler. Düzen içi çatışmada her türlügericiliğe karşı alternatif taraf olarak çıkabilmek,gençliği devrimci politikalar üzerindentaraflaştırmaktan geçmektedir. Attığımız her adımıgençliği devrime kazanma hedefiyle atmalıyız. Birbütün olarak düzeni hedefleyen bir politik hatta, hemdinsel gericiliğe, hem de liberalizme ve ulusalcıgericiliğe karşı gençliği sosyalizmin kızıl bayrağıaltında mücadele etmeye çağırmalıyız.

Gençlik içerisinde bilimsel sosyalizmin temsilcileriolarak, devrimci önderlik misyonuyla hareketetmeliyiz. Bu bilinçle hareket etmek demek, işçisınıfının devrimci programının gençlik içerisindekarşılık bulması, politikada, örgütlenmede sonuçlarınıüretmesi demektir. Bu bilinçle hareket etmek demek,birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi yaratmahedefiyle yeni dönemi kazanma iddiası ve bakışıdemektir. Bu iddia ve bakış genç komünistlerde vardır.Şimdi sorun bunu gençlik içerisinde somutluğakavuşturmaktır. Bu bilinçle yeni dönemi karşılamakiçin, ileri!

(Ekim Gençliği’nin Eylül 2008 tarihli 111.sayısından alınmıştır...)

Faşist sermaye devletinin muhalif güçlere yöneliksaldırıları her geçen dönem biraz daha yoğunlaşıyor.Üniversiteler de bu saldırılardan nasibini alıyor.Gençliğin gelecek arayışına yanıt veremeyensermaye, gençliğin kendi talepleri etrafındagelişebilecek mücadelesinin önüne geçebilmek içinsürekli baskı ve zor yöntemlerini devreye sokuyor.Saldırılar kimi zaman bizzat devletin kolluk güçlerive üniversitenin ÖGB’leri eliyle gerçekleştiriliyor.Kimi zaman da sivil faşistler kullanılarak muhalifgüçler üzerinde terör estiriliyor. Saldırıların hemenardından polis eliyle hazırlanmış listeler, üniversiteyönetimleri tarafından ilerici, devrimci güçlereyönelik açılan soruşturmalara dönüşüyor. Saldırılarokuldan uzaklaştırmalar ve atmalarla, tutuklamalarladaha da derinleştiriliyor.

Bu saldırıların bir ayağı olan, mücadelenin belirlidönemlerinde karşı karşıya kalınan faşist saldırılar,üniversitelerdeki devrimci ve demokrat gençliğingündeminde ağırlıklı bir yer tutuyor. Özelliklesaldırıların yoğunlaştığı dönemlerde, gündemtamamen faşist saldırılara kilitlenip kalabiliyor. Bunoktada üniversitelerde yaşanan faşist saldırılara karşıörülecek mücadele hattı da önemli bir sorun olarakkarşımızda duruyor.

Saldırıların kapsamı ve siyasal gençlik grupları

Faşist saldırılar üzerinden ortaya çıkabilenmücadele dinamizminin ileriye taşınamamasının birnedeni, gençlik hareketinin bugün içinde bulunduğudarlık ve parçalanmışlıksa, diğer bir nedeni de politikgençlik gruplarının anti-faşist mücadeleyebakışlarındaki sınırlılıktır. Faşist saldırılar ancakhangi amaçla gerçekleştirildiği ve neye hizmet ettiğiaçık bir biçimde ortaya konulduğu ölçüdepüskürtülebilecektir. Faşist saldırılar ele alınırken,sermayenin üniversitelere yönelttiği saldırılar veüniversiteli gençliğin bundan kaynaklanan sorunlarıbütünlüklü bir biçimde teşhir edilebilmelidir. Butemel üzerinde şekillenen mücadele ile üniversitelereısrarlı bir politik faaliyet taşınmalıdır.

Geride bıraktığımız yıl başta Ankara, İstanbul,Eskişehir, Antalya, İzmir ve Adana’daki üniversitelerolmak üzere birçok üniversitede yaşanan sivil faşistve polis-ÖGB eliyle gerçekleştirilen saldırılargençliğin gündeminde önemli bir yer tuttu.Saldırıların yoğun olarak yaşandığı dönemlerderefleks bir takım tepkiler geliştirilip, yaşanansaldırılara karşı kitlesel eylemli çıkışlar ortayakonuldu. Bu eylemlilikler saldırılarınpüskürtülmesinde önemli bir rol oynadı. Fakatgeneldeki anlayış, faşist saldırları kendinden menkulbir süreç olarak algılamanın ötesine geçemediğinden,buradan gelen duyarlılık ve ortaya çıkan mücadeledinamikleri ileriye taşınamadı.

Faşist saldırılar sonucu oluşan birlikteliklerbirleşik bir örgütlenme olarak kendini var edemediğisürece, gençliğin ileri kesiminin kendilerini genelmücadele süreci içerisinde var edebilecekleri birzemin hayat bulamayacaktır. Birleşik bir gençlikmücadelesini geliştirmeyi hedeflemeyen vesaldırıların teşhir edilmesini, cezalandırma ve tekbaşına eylem örgütlemeye indirgeyen tartışmalarla birmesafe almak mümkün olamayacaktır.

Genç komünistler birçok vesileyle sorunu açık bir

biçimde ortaya koyarak değerlendirmişlerdir:“Öte yandan bu faşist saldırganlık ekonomik bir

arka plana sahiptir. Sermaye her dönem faşist terörile iktisadi planda hedeflediği dönüşümleri hayatageçirmeye çalışmıştır. On yıl ara ile gerçekleştirilendarbelere dönülüp bakıldığında, bu açıklıklagörülecektir. Bugün emperyalist-kapitalist sistemlekurduğu kölelik ilişkilerini iyice pekiştiren burjuvaziözelleştirme, kentsel dönüşüm projesi vb. saldırılarlayaşadığı sorunları aşmak, neoliberal dönüşümlerigerçekleştirmek derdindedir. Bu dönüşümlerin önemlibir ayağını da üniversiteler oluşturmaktadır. Bunedenle sermaye her dönem kullandığı yolukullanmaktadır: Önce muhalefet dinamiklerini ez,sonra hedeflenen dönüşümleri gerçekleştir!

Bu açıdan gençlik hareketi, üniversite gençliğinide hedef tahtasına koyan neoliberal uygulamalarakarşı mücadele ile faşist saldırılara karşı mücadelegörevlerini yaratıcı bir biçimde birleştirebilmelidir…

Anti-faşist mücadele için bu iki yan özellikle önemtaşımaktadır. Zira faşist saldırganlığı kendi başına elealmak, onu tanımlayamamak ve ona karşı bir kitlehareketi geliştirme dinamiklerini ve zeminlerini dahabaşlangıçta kaybetmek anlamına gelmektedir.” (KızılBayrak, 3 Eylül 2005)

Türkiye kapitalizmin krizinin derinleşmesineparalel olarak sermaye devletinin saldırıları dayoğunlaşarak artacak, öğrenci gençlik de busaldırılardan nasibini fazlasıyla alacaktır. Devrimcigençlik grupları, faşist saldırılar karşısında alınacaktutumu net bir biçimde ortaya koyup, mücadeleyiburadan şekillendirme sorumluluğu ile yüzyüzedir.

Genç komünistler önümüzdeki dönemde, sorunubütünlüklü bir biçimde ortaya koyarak, saldırısüreçlerinin salt anti-faşist söyleme sıkıştırılmaması,faşist saldırıların sermayenin üniversitelere yöneliksaldırılarıyla bağının kurulması ve mücadelenin buzeminde şekillendirilmesi için etkin bir çabaharcayacaklardır.

(Ekim Gençliği’nin Eylül 2008 tarihli 111.sayısından alınmıştır...)

Anti-faşist mücadelenin sorunları vefaşizme karşı mücadele

Page 28: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Sol liberalizm üzerine...28 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

Sol liberaller, yeni haronlar

Sol liberaller özellikle son dönemde AKP’nin rolü,küreselleşme, liberalizmin “yaratıcı” gücü üzerinevurgular yaparak Ergenekon operasyonunayaklaşımları buradan, darbe ve demokrasi karşıtlığıyaratıp sosyalist sola saldırmaları çarpıcıdır. Kendiiçinde kristalize özellik göstermeyen sol liberallerintezleri şöyle özetlenebilir: Sosyalist solu arkaik,statükocu, devletçi, Kemalist vs. vurgularla suçlayaraktarihsel bir saflaşmanın yaşandığını, safların statükoya da değişim, merkez ya da çevre, darbe ya dademokrasi gibi biçimlendiğini ileri sürüyorlar.Yapılması gereken; bürokratik, statükocu, siyasalbaskı ve gericilik üreten devlete karşı, sivil toplumu veonun liderliğini yapan burjuvaziyi desteklemek veaskeri vesayet rejimine karşı, Kürtlerin, sosyalistlerin,İslamcıların demokrasi cephesinde birleşmelerinisağlamaktır. Özellikle marksist literatürden alıntılar(Prusya modeline ilişkin göndermeler) vedeğerlendirmelerle tezlerini güçlendirmeyeçalışıyorlar.

Sol liberaller bir anlamda resmi ideolojiye karşıgayrı resmi ideoloji üretiyor, başka bir düzlemdehakim ideolojinin yerleşmesini ve güçlenmesinisağlıyorlar. Teorik olarak özellikle tarih teziylekurmaca ve indirgemeci, felsefi anlamda agnostik,politik anlamda sınıf mücadelesini reddeden,kapitalizmin ebediliğine tekabül eden, sınıflararasıbarışı savunan, sivil toplumla devlet arasındakiontolojik ilişkiyi es geçerek, sivil toplumu bir çıkışnoktası olarak ele alıyorlar (6). 12 Eylül darbesininyarattığı yıkıcı tahribatlar ve bunun üzerine kurulanÖzal dönemi sivil toplumculuğun bu ülkede“olağanüstü” gelişmesinin zeminlerini açtı. Budönemde sistem, gündelik hayatı yeniden kurguladı,değerler sistematiğinde altüst oluş yaşandı vetoplumun anlam dünyasında farklılaşmalar gündemegeldi. Bir anlamda Türkiye kapitalizmi tarihsel vetoplumsal gelişim karakterine bağlı olarak, gelenekselanlam dünyalarıyla (milliyetçilik ve İslamcılıkla) sonderece örtüşen, hatta kendini konsolide eden bir boyutkazandı.

Yenilgi travmasının içselleştirildiği, devrimdüşüncesinin ve sınıflar mücadelesinin reddedildiği vesolun artık bir orta sınıf refleksiyle karakterize olduğubu koşullarda, sol liberalizm bir varoluş ve kendiniifade ediş olarak yaygınlaştı.

Sol liberalizmin bugün beslendiği kesim de buçevrelerdir ve bu eğilim sol içinde düşündüğümüzdendaha yaygındır. 1980 öncesi Türkiye solunun anahareketleri diye tanımlayacağımız yapıları, 1980’lerinortası ve 1990’larda (buna Kürt hareketi de dahildir)farklı savruluşlarla sol liberal dönüşümler yaşamıştır.Bu sürecin açık göstergesi “sınıftan kaçıştır” ve işçisınıfının komünizmin kurucu öznesi olduğuanlayışının terk edilişidir.

Bugün Taraf gazetesi aracılığıyla bir siyasi özne,parti gibi hareket eden sol liberal kesimler sınıflararası barışın hegemonyasını kurmaya çalışıyorlar. Solliberallerin bu gayretkeş seslenişleri, sivil toplumcueğilimlerin yaygınlığından dolayıdır ve bu durum, solliberallerin sosyalist solu hedef almasının birinciözelliği olarak sayabiliriz.

İkinci nokta olarak ise sol liberaller şunu söylüyor:

“Biz kusuyoruz, siz de bize iştirak edin. Kusun.”Üçüncü nokta ise bir siyasi hareket olarak AKP’nin

iktidara yürüyüşünün yarattığı “ihtişam” ve son dereceçıplak maddi çıkarlar liberalizmin sol kanadının “akil”adamlarını ılımlı İslam’a angaje etti.

Fakat gelişmeler sol liberallerin bütün politiktasavvurlarını boşa çıkarttı. Özellikle ikinci AKPdöneminde izlenen politikalar ve demokratikleşmeprojelerinin hüsrana uğraması, çevrenin merkezietkisizleştireceğine duyulan güveni ve statükolarınparçalanacağına inancı sarstı.

Kapitalizmin şaşmaz kuralları, her şeyi eskittiği veişlevsizleştirdiği gibi sol liberallerin siyasal alanda sözsöyleme olanaklarına da ortadan kaldırabilir. HattaAKP iktidarının bir müddet sonra sol liberallerinvadesini tamamladığını düşünüp onları devre dışıbırakması olasıdır. Bunun da en somut göstergesi Tarafgazetesinin tasfiyesi olacaktır, ileriki dönemde butasfiye gerçekleşirse şaşırmamak gerekir. Bugün solliberallerin hegemon siyasal güce yedeklenmesi (7)hatta işi daha da ileri götürerek sosyalist solun da buhegemon güce tabi kılma uğraşları boşuna değildir. Bubir anlamda kendini pazarlama ve yeni olanaklarkazanma çabasıdır. Ve zehrin gücünü egemenlereispatlamaktır.

TC tarihinin jeo-politik evreleri, BOP ve ılımlı İslam

Bugün TC tarihinin yeni bir altüst oluş dönemiyaşanıyor. Bu gelişme hem iç dinamiklerin bir ihtiyacıve yönelimi, hem de dış dinamiklerin zorlamaları veşekillendirmelerinin ürünü olarak ortaya çıkmışdurumda.

TC tarihini kısaca üç döneme ayrıştırabiliriz.Bunlardan birincisi TC’nin kuruluş yıllarıdır. TC’ninkuruluşu dönemin jeo-politiğine göre belirlendi.Birinci paylaşım savaşının ve özellikle EkimDevrimi’nin muazzam sonuçları ve savaş sonrasınınjeo-politiği TC’nin niteliğini ve özelliklerini etkiledive belirledi. Dönemin jeo-politiği, petro-politiküzerinden kurgulandı. TC emperyalizmle Bolşevizmarasında tampon bir ülke olarak konumlandırıldı. Ülkeiçindeki gelişmeler ve egemen bloğun şekillenmesitarihsel/ toplumsal özgünlüklerin yanında, yukarıdabelirttiğimiz şartlara göre biçim aldı. TC’nin 1923-1940 dönemi bir dizi iç evreyi içinde taşısa da,dominant olarak bir tampon ülke olmanın özelliklerinigösterdi.

TC’nin ikinci jeo-politik dönemi 1945-1990’lıyılları kapsadı. Uluslararası düzeyde Soğuk Savaşkonsepti süreci belirledi. Bu dönemin jeo-politiğiSovyetler Birliği’nin ekonomik ve nüfuz alanınıdaraltma, kırma ve etkisizleştirme üzerindenbelirlendi. TC bulunduğu jeo-stratejik konumununetkisiyle, Soğuk Savaş politikalarının en keskinsonuçlarını yaşadı. TC bu dönemde Soğuk Savaşıntampon ülkesi olarak hareket etti. Soğuk Savaş devletve toplum ilişkisini yeniden yapılandırdı. TC anti-komünizmin kalesi gibi davrandı. Ortadoğu’daemperyalizmin jandarması olarak konumlandı. Busüreç emperyalist-kapitalist sistemle TC’ninentegrasyonunu derinleştirdiği bir süreç olarak işledi.Egemen blok içinde daralmalar yaşandı. Özellikle1960’ların ortasından sonra finans kapital ağırlığını

koydu, asker-sivil kompleks ise bir sermaye gurubunadönüşmeye başladı, pre-kapitalist unsurların tasfiyesiise 1960’lardan sonra hızlandı, 12 Mart önemli birhamle, 12 Eylül ise bir final işlevi gördü. Askeridarbeler kapitalist sistemin bekası ve kökleşmesianlamında karşı devrimci bir rol üstlendi.

TC’nin üçüncü dönemi her ne kadar 1990’lardabaşlasa da özellikle Kürt sorununun varlığı ve geldiğiboyut, uygulanan radikal neo-liberal politikalar sonucuaksak, sancılı, gelgitli sürdü. Ve halihazırda budönemin özellikleri oturmuş değil. Yaşanmaya devamediyor. 1990’da Soğuk Savaş’ın fiilen bitmesi veküreselleşme sürecinin başlaması ve emperyalistataklar TC’yi kabuk değiştirmeye zorladı. Bu sürecidünyanın yeniden paylaşımı olarak da okuyabiliriz (8).Fakat özellikle Kürt sorununun varlığı ve hızlımilitarizasyon süreci TC’nin Soğuk Savaş reflekslerinikorumasına yol açtı. Yeni konseptle uyum bozukluğuyaşandı. Hatta bazen bu uyum bozukluğu kapitalistrasyonelleri zorlayacak boyuta vardı.

Özellikle 11 Eylül sonrası emperyal konsepttekideğişim ve ABD’nin unilaterizm anlayışıdoğrultusundaki hamleler yapması yeni bir döneminbaşlangıcı oldu. Yeni jeo-politiğe bağlı olarakAfganistan ve Irak işgalleri ve BOP, TC’nin yenidenyapılanma ihtiyacını hızlandırdı.

Bir tarafta TC-AB ilişkisi ve entegrasyon süreci,diğer tarafta TC’nin BOP’a angajmanı ve yaşanan2001 krizi ve sonrası gelişmeler ve küresel sermayeninihtiyaçları TC’nin hızla yeniden yapılanmasını gereklikıldı.

TC’nin üçüncü dönemi diye tanımlayabileceğimizbu dönem yeni jeo-politiğe göre konumlanışıberaberinde getirdi. Bu konumlanış BOP angajmanı veAB entegrasyonu üzerinden belirlendi.

Bugün neo-Osmanlıcılık ya da pax-Ottoman olarakadlandırılan bu süreç, iki ayakta kendini dışa vuruyor.Fay hatlarında kırılmaları beraberinde getiren busüreç, egemen blok içinde ciddi çatışmalara ve iktidarsavaşlarına yol açıyor.

“Savaş görünümüne rağmen” bütün tarafların

Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları vekolera günleri / 3

Volkan Yaraşır

Page 29: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Sol liberalizm üzerine... Kızıl Bayrak � 29Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

BOP’a angajman ve AB’ye entegrasyon konusunda birproblemleri yok. Bu konuda en katı görünüme sahipordunun bile en fazla çekinceleri entegrasyonun şekli,hızı ve patronaj ilişkilerine etkisi olup olmayacağıüzerinden şekil alıyor. TSK’nın başından beri AB’ye“sıcak” baktığı unutulmamalıdır. Bu aslında Türkmodernleşmesinin batılılaşma ufkuyla paralel birdurumdur. Hatta son Ergenekon operasyonu TSKiçinde stabilizasyon ve problemli unsurların tasfiyesiolarak görülebilir. Ulusalcı grup ve oluşumlar bütünvaryasyonlarına, katı ve statükocu görünümlerinerağmen, en fazla ordunun patronajını korumakyönünde sivil mobilize güç olarak değerlendirilebilir.

Finans-kapital bütün fraksiyonlarıyla uluslararasısermayenin yol haritasında hem fikirdir. Sorunsistemin rasyonellerine uyum sorunudur.

Bir emperyal hayal: Neo-Osmanlıcılık

Bugün neo-Osmanlıcılık iki ayakta inşa ediliyor. Bu inşanın birinci ayağı tam anlamıyla sınıf karşıtı

politikalardır. Bu politikalar sınıfı boyunduruk altınaalan, tarihsel kazanımlarını yok eden, ayrıca onunesneler yığınına dönüştüren Çin çalışma rejimini inşaetmek yönünde biçimlenmektedir. Çin çalışmarejiminin temel hedefi AB’yle entegrasyon süreciniderinleştirmektir.

Son İrlanda referandumuyla AB, 5 çekirdek ülke,birinci halka ve ikinci halkadan (ya da periferiden)oluşan emperyal bir bloğa dönüşüyor. Özellikle ikincihalka Doğu Avrupa’nın bazı ülkelerini ve Türkiye’yikapsayacak bir içeriğe bürünüyor. AB’nin çekirdekülkeler ve halkalar şeklinde hiyerarşik biçim alışı, biryandan AB’nin Rusya-Kafkasya hattına ulaşma, diğeryandan Ortadoğu coğrafyasında söz sahibi olmaiddiasının ürünüdür. Bu noktada AB’yle TC ilişkisiönem taşıyor. AB’nin bu formata ulaşmasıyla TC’ninAB’ye tam üyeliği olasıdır. TC yaptığı bir dizi karşıdevrimci organizasyonla sınıfın tüm direnç noktalarınıkırmayı ve sınıfı itaatkarlaştırmayı amaçlıyor. AKPiktidarının siyasal programı ve hayırsever kapitalizmuygulamaları sınıfı atomize etmeyi, esir almayı, onucemaatleştirmeyi hedefliyor. Böylece Türkiye AB içintam bir ucuz işgücü cennetine dönüştürülüyor.Ehlileştirilmiş bir sınıfla küresel sermayenin karınımaksimuma çıkardığı bir ortam yaratılıyor. Bunoktada GAP’a yönelik 12 milyar dolarlık yatırımdikkat çekiyor. Bölgenin, Türkiye’nin Çin’inedönüştürülmesi hedefleniyor. Bu adım AB veABD’nin Ortadoğu projeleriyle bağlantılı olarak elealınmalıdır. TC’nin Kürt federe devletiyle ilişkisi, yenibir dönemin habercisi olacağa benziyor. Kürt halkınınbir yandan Kürt-İslam sentezi, diğer yandan küreselsermayenin yerel ajanlarına dönüştürülmüş Barzani veTalabani çemberinde boğulması amaçlanıyor. Bunoktada GAP modern köleleştirme projesi olarak öneçıkıyor.

Neo-Osmanlıcılığın ikinci ayağı ise ılımlı İslam’la,BOP’a tam angajmanı içeriyor. 2001 krizi ve birinciAKP iktidarında bu yönde önemli adımlar atıldı.Ortadoğu’nun yeniden dizaynının ideolojik boyutunuılımlı İslam oluşturdu. Ilımlı İslam bu dizaynda, açıkzoru pekiştirecek ideolojik zor olarak devreyesokuldu. İnsan hakları, kadının toplumsal rolününartırılması ve demokrasinin inşası gibi argümanlargündemde tutuldu. Ilımlı İslam farklı enstrümanlarlagüçlendirildi.

AKP bir model parti olarak öne çıkarıldı, iktidaragelmesiyle tam bir karşı devrimci hükümet gibihareket etti. Küresel sermayenin ihtiyaç ve istekleriniaktif şekilde yerine getirdi. Tek başına iktidarolmasının kibri ve güveniyle sınıfa yönelik muazzamsaldırılar gerçekleştirdi. Radikal özelleştirmeprogramlarını pervasızca hayata geçirdi. Ilımlı İslam,neo-liberal politikaların “ağrı kesicisi” işlevi gördü.Zehrin acılığı, kolektif halüsilasyonla ve ülke sathına

yayılmış “hayırseverlik” organizasyonlarıyla (Fak-Fuk-Fon, Deniz Feneri, Kimse Yok Mu gibi dernekleraracılığıyla yapılan yakacak, giyecek, yiyecek venakdi yardımlarla) azaltılmaya çalışıldı. Özellikleyerel yönetimler bu organizasyonlarda son dereceönemli rol oynadı. Böylece minnet ve biat eden birtoplumun yaratılması hedeflendi.

İkinci AKP dönemi bu altyapının üzerindeşekillendi. Hayırsever/cemaatçi kapitalizminkökleşmesi yönünde önemli adılar atıldı. Devletinsosyal yönünün özelleştirilmesi ve metalaştırılması,kamusal yaşamın yeniden düzenlenmesi, hayırseverlikuygulamalarının maddi zeminlerini yarattı. Kamusalhaktan mahrum bırakılan toplum, muhtaçlar yığınınaçevrildi. Bu adımlar bir yanıyla da cemaatleşmeşeklinde biçim aldı. Toplum-devlet-birey ilişkileriklerikal zeminde yeniden örgütlendi.

ABD ve AB’nin Ortadoğu’nun dizaynında TC’yibir mızrak ucu olarak kullanma isteği, bu politikalarlabütünleştirildi. Ilımlı İslam’la BOP’a angaje olan TCbir savaş makinesine dönüştürülerek, bölgede aktifmüdahalelerde bulunması amaçlanıyor. TC böyleceOrtadoğu’da yaratılan kaosun bir parçası halinegetirilmeye çalışılıyor. TC bölgede emperyalizminvurucu gücü gibi hareket etmeye hazırlanıyor.Dışarıda agresyon politikaları, ülke içinde şiddetligericilik ve hızlı militarizasyon hamleleri bir aradayürütülüyor.

TC Ortadoğu’nun yeni dizaynı içinde devasakontrol, ikmal ve denetim üssü haline getiriliyor.Çokuluslu sermayenin yönelimlerine bağlı olarak TCbölgenin stabilizasyonunda aktif rol alıyor ya da başkabir ifadeyle “yaratıcı kaos” adı verilen konsepte tabioluyor. Bölgesel vurucu güç/polis kuvveti olmayahazırlanıyor. Bu TC’nin Ortadoğu’nunbalkanlaştırılmasında önemli misyonlar yüklenmesianlamına geliyor.

Özellikle yakın dönemde AKP’nin Kürt sorununa“çözüm paketi” olarak önüne koyduğu Kürtburjuvazisiyle temasların kurulması, Kürt federedevleti ve Barzani’yle girilen ilişkiler, Kürt-İslam veTürk-İslam sentezinin bir arada uygulanması, GAP’tanKürt federe devletine uzanan küresel sermayeye stabilortam yaratma hazırlıkları, Irak devleti ve Talabani ileilişkiler, İsrail’in önünü açıcı diplomatik, ekonomik,askeri faaliyetler, ABD denetimli İran’la girilentemaslar ve Akdeniz için Birlik gibi bir dizi diplomatikgirişimler, Ilımlı İslam-BOP angajmanının ifadesiolarak öne çıkıyor. Ama özellikle AB ve ABD’ninTC’den beklediği askeri bir güç olarak bölgede işlevgörmesidir. Ve bölgenin balkanlaştırılmasında cellatrolü oynamasıdır.

Burada unutulmadan belirtilmesi gereken, finans-kapitalin fraksiyonlarından biri olarak kabuledebileceğimiz İslamcı sermayenin kendi ontolojisinebağlı olarak refleksleri ve yönelimleridir.

Finans-kapitalin diğer fraksiyonu olan TÜSİAD’ın“batıyla” entegrasyon düzeyi yüksek, ilişkileri köklüve kredi anlaşmaları gelişkindir. Bundan dolayıİslamcı sermaye (burjuvazi) “doğuya/ petro-dolara”yönelmektedir. Geçmişten gelen ilişkiler bu ataklarıbeslemektedir. İslamcı sermayenin burjuva tarihselgeçmişinin olmaması, burjuva bilincinin oturmaması(yaşam tarzı, kültürü, birikimi) başından beri agresifve yamyam niteliği ılımlı İslam/ BOP angajmanıylaçakışmaktadır. Ortadoğu’ya yönelik “emperyal iştah”İslamcı sermayenin eğilimlerine ve varoluşunauygundur. Bu durum TC’nin agresyon politikalarınıtetikleyici nitelik taşımaktadır. Orduyla AKP arasındason dönemdeki ilişkiyi bu yönde okumak yanlışolmaz. Ordunun AKP ve İslamcı sermayeyle buprojelerde çok problem yaşamayacağı ortadadır.Finans-kapitalin tüm fraksiyonları yeni dönemehazırlanmaktadır. Fraksiyonlar arasındaki çelişkilererağmen projeler ve çıkarlar ortaktır. Ayrıca projeler ABve ABD’nin projeleridir. Ordunun Türk burjuvazisinin

bir bileşeni olduğu düşünülürse süreç bütün sancılı,çatışkılı görünümüne rağmen derinleşecektir.

TC küresel sömürünün vurucu gücü ve devasa biraskeri üssü haline getiriliyor. Ayrıca ulus devlettenpazar devlete dönüştürülüyor ve bir savaş makinesiolarak bölgede mobilize ediliyor.

Bütün bu gelişmelerin işçi sınıfı için tek bir anlamıvar: Yoksulluk, geleceksizlik ve kölelik.

İşçi sınıfı boyun eğdirilerek ve cemaatleştirilerekTürkiye kapitalizminin rektifikasyonunun aracınadönüştürülmek isteniyor. Farklı rıza üretenmekanizmalarla sınıfın nesneleştirilmesi ve sistematikyabancılaştırma yönünde adımlar atılıyor. TC biranlamda hayırsever kapitalizm uygulamalarıylageçmişteki devlet baba imajından tanrı devletedönüşüyor. Böylece konsantre karşı devrimcipolitikalar kolayca hayata geçirilmek isteniyor.

Bugün egemen klikler arası iktidar savaşlarına,neo-liberalizmin çok boyutlu karşı devrimcipolitikalarına ve sınıfın cemaatleştirilmesine karşı,sınıfın bağımsız, birleşik ve siyasal gücünü yaratmakson derece acil bir görevdir.

Her şeyden önce sınıfın bağımsız gücünü açığaçıkarma, koruma ve geliştirmenin aynı zamandasınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkartma anlamı taşıdığıunutulmamalıdır. Bugün inadına, usanmadan sınıfmücadelesinin altı çizilmelidir. Sınıfsalantagonizmanın ayrıştırıcılığı vurgulanmalıdır. Evetbugün antagonizmanın emek kutbu örgütsüzdür,güçsüzdür ve politik gündemi belirleyememektedir.Tam da bu nokta önemlidir. Yapacağımız tümfaaliyetler sınıfın bağımsız, birleşik, siyasal gücünüyaratmayı hedeflemelidir. Yolumuz işçi sınıfınınyoludur, rehberimiz sınıflar mücadelesidir.

Dipnotlar:(6) Sol liberallerin teorik öncülleri, tarih tezleri ve

toplum analizleri ayrı bir makalenin konusu olduğundanburada ancak genel bir vurgu yapıldı. Aktüel anlamdaneo-Osmanlıcılığı destekleyen açılımları üzerindeduruldu.

(7) Burada bir vurgu yapma ve alt çizmede yarar var.Sol liberal “entelektüellerin” finans-kapitalin birincifraksiyonu olarak kabul edebileceğimiz TÜSİADçevresiyle ya da içinde eksikliği taşıyan bir tanımlamaolsa da “Laik ve Batıcı” burjuvaziyle ilişki kuramaması,organik zemin yakalayamaması ilginçtir. Bu tesadüfi birdurum değildir. 12 Eylül darbesi ve sonrası koşullar veÖzal iktidarı bu akımın ortaya çıkma, nüfuz ve etki kurmazeminlerini yarattı. Bu koşullar ayrıca İslami finanskuruluşlarıyla hızla metamorfoz içine girmiş ve yenidenşekillenmiş İslami sermayenin geliştiği zeminler oldu. Busermaye grubu (MÜSİAD ve TUSKON gibi) başındanitibaren küresel sermayeyle bağlar kurdu. ÖzellikleKörfez sermayesi beslendiği zemin oldu. 2000’lere doğrubu sermaye grubu finans-kapitalin bir fraksiyonu olacakkonuma geldi. İslamcı sermaye aynı zamanda büyükmedya gücü olarak biçimlendi. Özellikle AKP iktidarıdönemi bu sermaye grubunun gücünü olağanüstü artırdı.Diğer alanda “itibar görmeyen” sol liberaller birden vehızlı bir şekilde (bu sürecin Özal’la başladığı göz ardıedilmemelidir) hem de İslamcı sermayenin karakterineuygun bir tarzda agresif ve hınçlı bir psikolojiyle belirlitelevizyon kanallarında ve gazetelerde boy göstermeyebaşladı. Ruhlarını satma karşılığında “onore” edildiler,“adam” yerine konuldular. İslamcı sermayeye meşruiyetsağlama, “post-modern yaşama” adapte etme misyonuyüklenip, siyasal İslam’ın organik aydını gibi hareketetmeye başladılar. Tıpkı 1920’de İtalya’da faşizmin,1933’te Almanya’da nazizmin iktidara geldiğinde birkısım entelektüelin “geleneksel aydın” rolünü terk edip,faşizmin aktif propagandistleri, “organik aydınları” olmasıgibi... Faşizmi güç ve estetiğin harmonisi olaraktanımlayıp propagandasını yapmaya başladılar. Şan,şöhret, itibar karşılığında faşizmin suçlarına son derecebilinçli ve tercihli suç ortağı oldular.

(8) Bu dönem aynı zamanda emperyalist bloklaşmave her ne kadar üzerine spekülasyon yapılsa daemperyalist öznelerin ağırlığını ve varlığını bütünüylehissettirdiği dönemdir. Yugoslavya’nın parçalanması,birinci Körfez Savaşı, arkasından Afganistan’ın ve Irak’ınişgali gibi.

Page 30: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Geçmişte belediyenin organizasyonu ile başlayan,2002 seçimlerinden sonra Sarıgazi Belediyesi’niAKP’nin almasının ardından devrimci kurumların dişediş mücadelelerle kazandığı Sarıgazi HalkFestivali’nin sekizincisi 14-15 Eylül tarihleri arasındagerçekleştirildi. Gitgide politik atmosferinikaybetmekte olan Sarıgazi Halk Festivali öncesi vesonrası çeşitli gerginliklere neden olurken,reformizmin ve küçük-burjuva devrimciliğininapolitizminin de bir resmi oldu.

Daha ilk örgütlenme aşamasında örgütleyici olmaisteği duyan kurumlara getirilen yasaklarküçükburjuva zihniyetin ilk dışavurumu oldu. Sondönemde sıkça karşılaşılan “mahallede çalışmasıolmayan kurumlar örgütleyici olamaz!” tartışması buzihniyetin ilk ürünü oldu. Hangi kurumun nerede nedüzeyde bir çalışması olduğuna nasıl karar verdikleriayrı bir soru olmakla birlikte, komünistler bu anlayışlatartışmayı zaman kaybı sayarak, festivalinörgütlenmesinde yer almadılar. DHP, DevrimciDönüşüm’ün festivale katılmasına onay verilmemesiüzerine festivalde çekilirken, Mücadele Birliği deTKP ve EMEP’in festival komitesinde yer almasınedeniyle festivalden çekildi. Sonuçta festival AKA-DER, DTP, EMEP, ESP, Halk Cephesi, Odak vePartizan tarafından örgütlendi.

Festivalin ilk gününde “İşsizlik, yoksulluk ve işçisınıfına saldırılar”, ikinci gününde ise “Ergenekon,AKP ve kontrgerilla gerçeği” başlıklı panellergerçekleştirildi. Yine ilk gün Grup Umut Yağmuru,Grup Çöl Rüzgarı, Seyfi Yerlikaya, Nurettin Güleç,Bülent Turan, Grup Helesa ve Grup Yorum sahne aldı.1 Mayıs Mahallesi Semah ekibinin gösterisi veTiyatro Simurg’un oyunu da ilk günün etkinlikleriarasında yer aldı.

Festivalin ikinci gününde AKA-DER HalkOyunları Topluluğu bir folklor gösterisi sunarkenGrup Kızıl Karanfil, Pınar Sağ, Kısmet Yıldız, HasanSağlam ve Ferhat Tunç Sarıgazi emekçileri ilebuluştu. Ayrıca iki haftadır direnişte olan UNO işçileriadına Cem Kaya bir konuşma gerçekleştirdi. Kaya’nın

direnişe destek talep eden konuşması sırasındadinleyicilerin farklı gündemlerle ilgili attıklarısloganlar festivalin politik zayıflığına dair bir başkagösterge idi.

Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı festivalde küçük-burjuva anlayışın bir başka adımı ise örgütleyicilerdışındaki kurumların stant açmasına yasak getirilmesioldu. Festivalin ve Sarıgazi’deki mücadelenin teksahibini kendisi olarak gören bu anlayış, bu durumukendi “emeği” üzerinden kimseye politikayaptırmamak biçiminde formüle etmeyi de başardı.Festivalin devrimci içeriği noktasında sponsorlarınaçtığı stantlar ise yeterli bir fikir vermekteydi.

İlk başta bu yasakçı kararı tanımadıklarını vestantlarını açacaklarını ifade eden komünistler,festival alanında doğacak bir kargaşanın politiksorumluluğu altına girmediler ve festivale yönelikfaaliyetlerini festivalin giriş alanında gerçekleştirdiler.İki gün boyunca işçi ve emekçileri 12 Eylül düzeni ilehesaplaşmaya çağıran bildiriler dağıtan komünistler,ayrıca yoğun bir şekilde Kızıl Bayrak gazetesininsatışını gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Dükkancı zihniyet Sarıgazi’de...30 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/38 � 19 Eylül 2008

İzmir LGP’ninfaaliyetlerinden…

Okulların 8 Eylül’de açılmasıyla yeni bir eğitim-öğretim dönemi başlamış bulunuyor. Saldırılarındaha da kapsamlı bir şekilde uygulamayakonulmasıyla liseler de işçi ve emekçi çocuklarınaher geçen gün kapatılıyor. Bunun ilk örneği kayıtsırasında karşımıza çıkan kayıt paraları.

Bizler bu vesileyle bir kez daha ticari eğitimekarşı gelecek ve özgürlük taleplerimiz ile liselilerlebuluştuk. 12 Eylül faşist askeri darbesiyle de aynıtarihlere rastlaması nedeniyle, kayıt paralarını kendiiçinde ele almadık. Bugünkü neoliberaldönüşümlerin ve ticari eğitim saldırısının yolunukatil generallerin kanlı darbesinin düzlediğinibiliyoruz.

Toplanan kayıt paralarını ve 12 Eylül düzeniniteşhir etmek üzere 11 Eylül günü Şehit AliKaraoğlan Lisesi’ne bildirilerimizle gittik. İlgiylekarşılanan bildiri dağıtımımız esnasında liselileri 13Eylül günü yapılacak mitinge çağırdık.

İzmir Liseli Gençlik Platformu olarak, bundansonra da çalışmalarımıza devam edecek, daha çokliseliyi 12 Eylül düzeninden hesap sormak içinmücadeleye çağıracağız.

İzmir Liseli Gençlik Platformu

Desan’da gasp ve kazanım!Yakın zamanda birçok kez iş cinayetinin ve ücret gaspının yaşandığı Desan Tersanesi’nde Tuğra

Denizcilik adlı taşeron firmada çalışan işçiler ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle TİB-DER’e başvurdular.DESAN’la yapılan görüşmeler sonucunda ücret gaspı yaşayan 3 işçi 11 Eylül günü ücretlerini aldılar.

Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) ücretlerini alamayan işçilerin ücret ödemeleri konusundaşunları söyledi: “Desan Tersanesi Tuğra Denizcilik taşeronunda çalışan 3 işçi ücretlerini alamadıklarıgerekçesiyle kendi taşeronlarının oyalama girişimleri üzerine tersane yönetimiyle görüşmek istedi. DesanTersanesi’nin idari müdürü konunun taşeronla ilgili olduğunu tersaneyi bağlamadığını ifade etti. Bununüzerine işçiler TİB-DER’e başvuracaklarını söylediler. İdari Müdür ise ‘Derneğe başvurursanız ücretinizialırsınız, ama bir daha bu tersaneye giremezsiniz’ tehditinde bulundu. Ancak buna rağmen işçiler ücretlerinialamadıkları gerekçesiyle TİB-DER’e başvurdu. Bunun üzerine TİB-DER yöneticileri işin asıl muhatabı olanana firmayla görüştü. Desan Tersanesi adına Kaptanoğlu ailesinin vekili Muhsin Divan ile görüşüldüktenkısa bir süre sonra işçilerin ücretleri ödendi.”

Küçük-burjuva dükkancı zihniyetfestivallerde de iş başında!

Page 31: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Aralarında DTP’li milletvekillerinin vedemokratik kitle örgütü temsilcilerinin yer aldığı birgrup, 14 Eylül gecesi bombalanan DTPZeytinburnu İlçe Başkanlığı’nı 15 Eylül günüziyaret etti.

İlçe binası önünde açıklama yapan DTP İlçeBaşkanı İsmet Çetinkaya, kendilerinin barışistediklerini vurguladı. DTP İl Başkanı Halil Aksoyise, ilçe binası girişine gece saat: 02.15’te sesbombası atıldığını belirterek, savaş kültüründen

vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı.DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel de, bu

saldırının ilk olmadığını, birçok saldırınınsorumlularının cezalandırılmamasından cesaretalındığını belirtti. “Bu saldırı mücadelemizden bizivazgeçiremeyecektir. Aksine mücadelemize dahakararlı sarılacağız” dedi.

Basın açıklamasının ardından ilçe binası ziyaretedildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

CMYK

MücadelePostası

Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanıNo: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82)

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Peri Yayınları tarafından yayınlanan “AcınınDili Kadın” adlı kitaba açılan üç dava vekitabın yazarı Murat Coşkun’un tutuklanmasınailişkin olarak, Peri Yayınları’nın sahibi Ahmet Önal15 Eylül günü İnsan Hakları Derneği İstanbulŞubesi’nde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Önal yaptığı açıklamada, Murat Coşkun’unyazdıklarından dolayı yargılanmasını, Türkiye’nindüşünce özgürlüğü konusunda aldığı mesafenin

göstergesi olduğunu ifade etti. Açıklama şu sözlerlesona erdi: “Murat Coşkun ve diğer 30’a yakıntutuklu basın yayın emekçisine ya da görüşleriniifade ettikleri için soruşturmaya uğrayanlara, hattane içerikte olursa olsun, düşüncelerini yazıya dökenya da konuşma özgürlüğünü kullandıkları içintutsak olanlara zaman geçirmeksizin özgürlükistiyoruz...”

Kızıl Bayrak / İstanbul

20-21 Eylül’de sonu Köln’de gerçekleştirilmesi planlanan ırkçı kongreyi engellemeye dönükçabalarımızı yoğunlaştırmış bulunuyoruz. Geçen hafta çalışmamızı Bir-Kar imzalı bildirimizi dağıtarakbaşlatmıştık. Bildiri dağıtımına bu hafta da devam ettik. Bildiri dağıtımını ilk olarak MLPD’nin her haftaDOM Kilisesi Meydanı’nda gerçekleştirdiği “ Pazartesi eylemi”nde ve ardından da Ford fabrikasının enbüyük ünitesi önünde yaptık.

Hem Türkiyeliler hem de yerli ilerici çevrelerde bu konuda bir duyarlılık ve ilgi var. Bu nedenledağıttığımız bildiri ve çağrılara olumlu tepkiler alıyoruz.

Dağıtım faaliyetinin yanı sıra Köln’nün hemen tüm önemli semtlerini kapsayan yaygın bir afiş çalışmasıyaptık. Afiş çalışması sırasında kimi ilerici ve anti-faşistler afişlerimizi hatıra olarak aldılar.

Hafta sonuna kadar ve eylemler boyunca propaganda amaçlı çabalarımızı sürdüreceğiz. Köln’ün yanısıra NRW’de de sürdürülen çalışmamızı ırkçı kongreyi engellemeye dönük eylemlere güçlü bir katılımlataçlandırmak istiyoruz.

Bir-Kar / Köln

Irkçı kongreye karşı faaliyetler....

Bombalanan DTP İlçe Başkanlığı’na ziyaret...

19 Aralık 2000’de katliamcı devlet 20 cezaevineeşzamanlı operasyon düzenlemiş, “Hayat dönüş” yalanıardına sığınarak katliama girişmişti. 28 devrimci tutsakkatledilirken, sağ kalmayı başaran tutsaklar işkencelereşliğinde F tipi tabutluklara sevk edilmişlerdi.

Sermaye devleti katliamın ardından saldırganlığınıpervasızlıkla savunmuş ve katledilen mahkumlara çeşitligerekçelerle dava açılmıştı. Yargı sürecinde katliamcıasker ve polisler ise itina ile korunmuş ve her fırsattaberaat ettirilmişti.

Katliamın gerçekleştirildiği cezaevlerinden biri olanÇanakkale Cezaevi’nde de 19 Aralık günü üç devrimcitutsak ve bir asker öldürülmüştü. 2001 yılında katliamsırasında Çanakkale cezaevinde tutuklu bulunan 154 kişihakkında “adam öldürmeye teşebbüs, intihara teşvik,cezaevi idaresine isyan” gerekçeleriyle dava açıldı.Savcılık, 154 tutuklunun 17’si için “faili belliolmayacak şekilde adam öldürmeye teşebbüs”suçlamasıyla 20 yıl hapis istedi. 2003’te ise katliamdagörev alan 563 görevli için “Birden fazla kişiyiöldürmek ve yaralamak” suçundan dava açıldı.

Katliamı yaşayan devrimci tutsaklar için 20 yılisteyen savcı, 563 asker için ceza istemedi.

Davanın 16 Eylül günü görülen duruşmasında kararverildi. Tutsakların beraatına karar veren mahkeme,katliamcıları da “yeterli delil” bulunmadığı gerekçesiyleberaat ettirdi. Sanık avukatları ise mahkemenin kararınaitiraz ederek dosyada yeterli delillerin bulunduğunubelirttiler.

Sermaye devleti bir kez daha, 19 Aralıkkatliamcılarının 563’ünü daha aklayarak tetikçilerinesahip çıkmış oldu.

Katilleriaklamaya devam!

Bir yazar daha hapiste!

Adalet Komisyonu’ndan açıklama...“Diyarbakır Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşme ve Adalet Komisyonu”, 11 Eylül günü, kuruluş amacını ve

gelecek dönem faaliyetlerini aktaran bir basın toplantısı gerçekleştirdi. İstanbul Tabip Odası’ndagerçekleştirilen toplantının açılış konuşmasını TTB Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy yaptı.

Açıklamayı okuyan Nimet Tanrıkulu, komisyonun temel amaçlarından birinin 12 Eylül sürecindeDiyarbakır Askeri Cezaevi’nde yaşananları anlatmak olduğunu söyledi. Ardından söz alan Av. Tarık ZiyaEkinci, amaçlarının Diyarbakır’da olup bitenleri ortaya koymak olduğunu, bu konuda basına da büyükgörevler düştüğünü belirtti. Av. Ergin Cinmen ise Türkiye’de laiklik ve Kürt sorununun olduğunu, bugünyaşanan olumsuzlukların tohumunun 1980’de atıldığını dile getirdi. Prof. Dr. Baskın Oran’ın mesajınınardından toplantı sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 32: Finans kuleleri yıkılıyor Kapitalizmin soluğukizilbayrak.org/2008/sikb.08.38/sikb 2008 - 38.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/38 19 Eylül 2008 1 YTL Devler bir bir çöküyor

Ruhi Su: Direnişin ve kavganın gür sesi!1912 - 20 Eylül 1985

Pablo Neruda: Kavganın

militan ozanı!1904 - 23 Eylül 1973

Devrimci sanatçılarımızı saygıyla anıyoruz...