felsefe - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d00615/1993_7/1993_7_ozdalgae.pdfverilmekteydi; manidar...

10
TÜRK F EL S E F E D ER N"E G VAY 1N1 FELSEFE oe DUNYASI .SAYI: MART 1993

Upload: others

Post on 05-Jul-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

TÜRK F EL S E F E D ER N"E G İ VAY 1N1

FELSEFE oe

DUNYASI

. SAYI: MART 1993

arsiv06
Typewritten Text
arsiv06
Typewritten Text
arsiv06
Typewritten Text
arsiv06
Typewritten Text
arsiv06
Typewritten Text
9
arsiv06
Typewritten Text
arsiv06
Typewritten Text
arsiv06
Typewritten Text
Page 2: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

TARİH VE ÖTESİ: MİRCEA ELİADE VE DİNİN TARİHİ*

Elisabeth ÖZDALGA ** Çeviren: Alunet Çiğdem***

. Montgomery Watt yakın zamanlarda yayınlanan kitabı Islamic Funda­mentalism and Modemity adlı kitabında 'modem İslamı, modem İslam'ın kendisi hakkındaki imgeleri açısından tartışmaktadır. Rasyonel, felsefi bir ge­lenek Batı dünyasına, kendi kazanımlarına karşı eleştirel ve tarihselci/iza­fiyetçi bir uzaklaşma sağlamıştır. Watt'a göre İslam'da buna t~kabül eden bir perspektif yoktur ve o bunu İslam medeniyeti adına önemli bir yetersizlik olarak gönnektedir. Bunun sonucunda eğer İslam dünyası bu eksiklikleri gi­dermezse, "bugünün gerçek sorunları ve meydan okumalarını ayırdetmeyi ve bunlarla ilgilenmeyi başaramayacak''1 , bir başka deyişle modem dünyada ~yatiyetini kaybedecektir. Kültürel ve toplumsal gerilikten kaçınmak için Islaın. çok daha rasyonel ve tarihsel olarak çok daha bilinçli olmak zorunda­dır.

Watt'a -göre İslam'da tarihsel bir perspektifin yokluğu bu dinin yerleşmesinin başlangıcına kadar gitmektedir. Nitekim tarihe yönelik bu kayıdsızlık, İslam 'ın üzerine dayanmak durumunda kaldığı Arab kültürünün de karakteristik bir özelliğiydi.· Oysa hem Yahudi hem de Hıristiyan gelene­kleri bu balamdan farklıydılar. Zaten çok erken bir aşamada tarihsel oluşum­lara karşı büyük bir duyarlılık geliştirmişlerdi.

Watt, İslarnt mistizmi (tasavvufu) incelerken, tarihin İsiam düşüncesi içerisinde çok ikincil bir rol oynadığı olgusunun farkına vardığını kabul et-. . mekte ve bu kanaatini aşağıdaki argümanlarla desteklemektedir.

* 1993 Felsefe Kongresi'ne "History and beyond: Mircae Eliade and The History ofReli-gion" başş lı~yla sunulan bildiridir.

** Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sooyoloji Doçenti

***Gazi Üniversitesi Sosyoloji Araştırma Görevlisi

1. Montgomery Watt, Islamic Fundamentalisın and Modemity, p. 22.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 9, EKİM 1993

Page 3: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

52 TARİH VE ÖTESİ: MİRCEA ELİADE VE DİNİN TARİHİ

1. Toplum ve birey için açıkça ifade edilen bir değişınemezlik ideali. Bu­rada değişiklikler büyük şüpheyle karşılarunaktadır. İslam'da "itizal" (here­sy) için kullanılan kelime, ibda (yenilik) anlamına gelen bid 'a .. dır.

2. Belirli kurumların önemli doktrin meseleleri hakkında karar verme otoritesine sahip olduğu (bu özellikle Katolik Kilisesi için doğrudur) Hıris­tiyanlığın aksine, İslam' da resmi herhangi bir inanç bütünün yokluğu. Formel bir kunnmın varlığı tarihsel olayların ardışıklığı bilincini çoğaltırken, böylesi bir kurumun olmayışı tarihsel bilinci ortadan kaldırmaya meyletmektedir.

3 .. İslam'ın son ve dolayısıyla da nihai din olduğu ideası (finality). Vahy İslam 'la birlikte sona ermiştir; bu da onun hakikatlerinin değişmez ve mutlak oldukları anlanuna gelir. Dolayısıyla bu hakikatler tarihsel olayların işleyişini aşarlar.

4. Tarihin gözardı edilmesi Kur'an'ın tanzim edilme biçiminde de gözü­kebilir. Bunun bir örneği İncil• den (Ahd-i Atik) devralınan tarihsel olayların düzeninin bazı zamanlar karıştınlmasıdır. Başka bir örneği farklı ayetlerin, bu ayetlerin Hz. Muhammed' e indirilme sırasına göre değil, vahyin 'tarihi· ya da kronolojik düzeniyle ilgisi bulurunayan uzunluklarına göre yeniden üretilme biçimleridir.

Bir toplwnu değişmemezlik, bitimlilik ve kendine yeterlilik kavramlarına göre inşa etmek belki Abbasi Hilafeti ya da Osmanlı İmparatorluğu'mın ilk yüzyılları gibi İslam tarihinin erken dönemlerinde mümkündü, ancak bugün bu ilkeler artık işlemiyor. Erken dönem İslam'ın, ihyacı İslimi hareketler içindeki bir çok farklı gruplar arasında hayli yaygın bir şekilde idealize edil­mesinin özellikle tehlikeli olduğmıu belirten Watt, bu sarih geriye dönüşü ol­dukça mekanik bir biçimde yorumlamaktadır. Polemik hedeflerini gizlemeye­rek, açık bir şekilde modern İslfuncıları bu meseleler üzerinde bir parça düşünmeye çağırmaktadır.

Bunınıla birlikte modem İslamcı düşünürleri Batıyla aynı çizgideki ta­rihsel kavramlar(ı üretmek) için ikna etmek sanıldığından çok daha güç olabi­lir. Bu nedenlerden birincisi, "modern" ya da Batılı tarih kavramlarını uyarla­mak, basit bir şekilde entellektüel ve/veya akademik bakış açısıru değiştirme sorunu değil, dini inancın kendisinin en derin köklerine meydan okuyan bir şeydir. Tarih ya da tarih kavramları derin varoluşsal ilgilerimize Watt'tan da­ha katı bir şekilde bağlantılıdır ve bizler, bunun bilincine varabiliriz.

Watt'ın kastettiği İslam'ın tarihsel bir bakış açısından yoksun olduğudur. Bu inanış kendisinde tartışmalıdır ve eleştirel bir şekilde değer­lendirilmelidir. Watt'ın oldukça katı bir şekilde ortaya koyduğu analizlere bü­tünüyle katılmak güçtür. Bununla birlikte, Watt'ın bütün tezlerini birlikte kö-

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 9, EKİM 1993

Page 4: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

ELISABETH ÖZDALOA 53

tülemek yerine, tarihselciliğe bağlı olarak İsıamI çevrelerdelcl kararsızlık ve bilirsizlik üzerinde odaklaşmak daha akıllıca gözükmektedir. Bildirimin so­nunda bu konuya tekrar döneceğim. Watt'ın haklı olduğu ve de bugün İslam hakkında suçla;Yıcı olmaktan ziyade ilginç olan nokta, İslam'ın tam olarak ta­rihi aşmaya çalışıyor olmasıdır. Bu husus O Batı tahakkümüne karşı kendi­sine ait bir kozm9loji ve kimlik için verilen İslami mücadelenin önemli bir parçasıru oluşturmaktadır. Tarihe karşı mücadele tannmerkezli (theocentric) bir kozmolojiye dayalı imanın sürdürülmesi mücadelesi olarak yorumlanabi­lir. Buradaki bütün mesele büyüsü giderilmiş (disenchanted) biı: dünyada, mitlerin ve mutlak hakikatlerin nasıl canlı tutulacağı sorusuyla yakından ilgili­dir. Bu nedenle İslam' da tarihsel perspektiflerm yokluğu nedeniyle suçlama­da bulurunak ylerine, bu tavrın arkasındaki dini güdülerin an1aşılmasuu de­rinleştirmeye çalışmak durumundayız.

Bu gü ç ve nazik sorunlara ışık tutmak amacıyla, meşhur bir dinler tar~­çisinin, Mircae Eliade'nin bazı çalışmalarına eğileceğim. Eliade Romanya'da 1907' de doğdu. Akademik kariyere de başladığı Bükreş'te üniversite eğitimini tamamladıktan sonra, 2. Dünya Savaşı sırasında ülkesinden ayrıldı. 1940'la­rın sonuna kadar Lisbon ve Paris'te kaldıktan sonra 1950'lerin başında ölü­mfme kadar (1986) kalacağı Chicago Üniversitesi'ne katılmak üzere Avru­pa 'yı terkederek Amerika 'ya gitti. Burada Eliade 'nin aşağıdaki kitaplarına te .. mas edeceğim: The Myth of The Eternal Return (Fransızca, 1949; İngilizce 1954). Myth and Reality (1963) ve The Quest (1969).

Her üç kitap ta, mitlerin, özellikle hayat ve varoluşım nasıl vücud bul­duğwm açıklayan ya da tasvir eden kozmogonik ve kökensel mitlerin rolü ü­zerinde odaklaşmaktadır. Eliade'nin şahst zaman perspektifi, modem to­plınnlar kadar-arkaik toplumlara da uzanan bütüncül ya da bütünü-kapsayıcı bir perspektiftir. Anlamı varoluşa dönüştürme sorunu Eliade'ye göre evren­seldir ancak o bu bakımdan ilkel ve modem arasında nitel bir ayrım yapma­maktadır. Verili çözümler kesinlikle farklı olabilir, fakat karştlaşılan sorun her zaman aynıdır.

Varoluşsal sorunun farklı kavramsallaştırımlarına ve onların zaman ve tarih kavramları üzerindeki etkilerine bağlı olarak Eliade üç tür insan arasında bir ayrım yapmıştır:

1. Arkaik toplumların dini insanı (homo religiosus);

2. Klasik Hıristiyanlık ve/veya İslam'ın karakteristiği olarak i.man insaru;

3. Modern toplumun gayri dfui ya da tarihsel insanı (homo seaculi).

Homo religiosus bu dünyayı mitlerin yardımıyla yaşatır. Eliade tekrar tekrar gerçek ve yaşayan mitlerle, sadece hikaye olanlar arasırida bir ayrım yapar. Bir mit hakkında karakteristik olan, bu mitin gerçek hakikati söyle-

FELSEFE DÜNiY ASI, SAYI: 9, EKİM 1993

Page 5: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

54 TARİH VE ÖTESİ: MİRCEA ELİADE VE DİNİN TARİHİ

diğine inarulınasıdır. Varolan dünya bütünüyle Platonik bir biçimde daha az gerçek ya da sadece bir yanılsama olarak görülürken, mit gerçektir. Hiç · kimse mitin hakikatından şüphe etmeyecektir. Eliade'nin kaStettiği, mitlerin Grek mitolojisi tarafından temsil edildikleri kadarıyla zaten kendi gerçek­liklerini kaybetmiş bulmıduklandır. Horneros'tan öğrendiğimiz gibi bµ mitler tefhim edildiklerinde, zaten ''hakiki gerçekliğin"2 temsilleri olarak değil, me­seller ve hikayeler biçiminde yarulsarnalar olarak algılamnaktaydılar.

Yaşayan mitlere duyulan inanç arbik insanın hayat deneyimini bir şef­faflık ve anlamlılık duymnuyla beslemekteydi. Doğum, ölüm, tabii afetler, ha­satlar vb. bütün olaylar mitler tarafından oluşturulan çerçeveye yerleştiril­mektedir. Yeryüzünde olup biten herşey her zaman başka bir dünyada, "za­man"dan ya da in illo tempore'den önce varolan bir dünyadaki öncüllere sa­hipti. Her dünyevi olaya, tabiatüstü varlıklar tarafından başlatılan olayların bir tekrarı olarak görülmekteydi. Olan herşey, mitik arketiplerin sonsuz tek­rarlar zincirinde cereyan etmekteydi.

Bu deneyim döngüsel (devrevi) bir zaman kavranwu ortaya çıkardı. Za­man., birikimsel bir olaylar zinciri (olarak tarih) ideasında dayalı kavramların varsıydığı gibi, tersine çevrilemez değildir. Arkaik toplumda hayat aynı örün­tülerin tekrarıdır. Arkaik terimini kullanmak, bu toplumların özellikle "ar­kaik'' (köh.'le) ya da "köylü" (idyllic) oldukları anlamına gelmez. Bu toplum- · lann ibadetleri ve seremonileri ileri derecede katı, kanlı ve coşku doluydu, ancak bımlann, dolayısıyla hayatın anlanu şeffaf ve açıktı. Herşey mitik ar­ketiplerin yardınuyla açıklanmaktaydı. Zaman yeni yıl şenlikleri ya da ilk ba­har kutlamaları gibi ritüellerin ve sfuınet gibi esas ve farklı ibadetlerin ve de kozmogonik mitlerin yardımıyla yenileniyordu. Bir çok mit ve ritüel, "Zama­nın Yenileıunesi"yle ilgiliydi; yeni bir yaratılışı, kozmogonik edimin bir te­krarını imlemekteydiler. Bütün bımlarla ölü, yeni bir hayat kazanabilirdi. Bu ölümü yenmenin bir yoluydu. Eliade"nin kitaplarının birisinde işaret edildiği gibi, daima yenilenen yaratılışa "ebedi bir dönüş" vardı3. K~ndi kelimeleriyle söylersek: "Bu ebedi dönüş zaman ve oluş tarafından kirleri giderilmiş bir ontolojiyi canlandırır'A. Bu perspektif için güneş altında yeni bir şey, başka bir deyişle tarihi gelişme kavramı yoktlll'. Modern insanın önemli tarihsel olaylar olarak algıladığı kozmik katastroflar, askeri felaketler, toplınnsal eşit­sizlikler ve kişisel şanssızlıklar aşikar surette tarihsel bir düzende yer aldılar, bunu tarihsel bir düzende yaptılar, ancak bu sıfatla yani "tarihsel" olarak ka-vranılmamışlardı. ·

2. Mircae Eliade, Myth and Reality, 1963, Bölüm L

3. Mircea Eliade, The Myth of Etemal Retum, 1949. Bu kitap Eliade 'nin kendi eserlerini in­celemek isteyen araştınnacılara başlangıç için tavsiye ettiği kitaptır.

4. Ibid., P. 86.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 9, EKİM 1993

Page 6: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

ELISABETH ÖZDALGA 55

Benzeri şekilde genelde hayat deneyimine varolan mitler esasında anlam verilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay­ların tekrarı olarak görülmekteydi. Acı çekiş ·te yine benzeri bir yolla anlam­landınlmaktaydı. Genelde "tarihsel" olaylara nüfuz eden şey, özelde acıya 've acı çekmeye de nüfuz etmekteydi.

Acı çekmenin daima bir anlamı vardı; acı çe1arieye her zaman tabiatüstü­nün iradesi esnasında bir açıklama getirilmekteydi. Acı çekiş itiraz edilmeyen bir değere, bir prototipe tekabül etmekteydi. Acı çekmeye sadece Hıristiyanlık bir anlam vermiş değildir. Ayru şey arkaik dinler ve kültürler tarafından da yapılmıştı. Hatta kutsanmaması ve Hıristiyanlıl'ta olduğu gibi kullanılışlı ni­telikler veğrilrnemesi durumunda bile, acı çekme bir anlama sahip olacak ve kendisine anlamsız bir şey olarak bakılrnayacaktı.

Modem toplumlar bu kavramlardan oldukça uzaklaşrruş durumda. Dün­yanın büyüsünün giderilmesi ve dünyevileşme* farklı bir tarih algılamasıyla sonuçlandı. Kutsalın güçlü ve çekici deneyimi görünmez olduğunda tarihi yo­rumlamak ve ona birleşmiş bir anlam verme irnk.anlan da ortadan kalkar. Modem insan, tarihle, arkaik toplumlardaki insanın alışık olduğundan çok da­ha dolaysız bir şekilde yüzyüze gelmek zorundadır.

Bu süreç yüzyıllara ya da dönemlere kadar yayılan uzun bir süreçtir. Bu.­radaki önemli rol önce Yahudilik, sonra Hıristiyanlık ve daha sonra da İslam tarafından oynaıınuştır. Yahudi dininin geiiŞiyle birlikte tarih mülahaza edil­meye başlarunış, ancak yine de theophany (Tanrı'nın tecellisi) olarak değer­lendirilmişti. Tarih, Tann'nın eseri ve halkına yani İsraillilere ilişkin olarak Tanrı 'nın eseri olarak açıklanmaktaydı. Böylece tarihsel b ir perspektifırı ka­bul edilmesi ebedi dönüş mitinin ilga edildiği anlamına gelmiyordu, çünkü zamanın gerçek sonunda, tarihin de sonunun geldiğine inanılıyordu (eskatolo­jik perspektif). Hala bir başlangıç ve bir son, yani döngüsel bir ~erspektif vardı, ancak buyrada tarih daha u?ID bir perspektifte görülmekteydi .

Aydınlanma' dan önce döngüsel tarihsel perspektifin karşıtı olarak düz­çizgisel bir perspektif Avrupa'daki entellektüel söylemi belirlemeye başla­mıştı. Tycho Brahe, Kepler, Gardano, Giardano Bruno ya da Campanella gibi bilim adamlan ve düşünürlerdeki döngüsel ideoloji, düzçizgisel bir perspekti­fi geliştirmı1< üzere Pascal ve Francis Bacon gibi düşünürlerce değer­lendirilmişti . Bütünüyle düzçizgisel ve tarihsel bir perspektifırı nihahi so­nuçlan Nietı.sche tarafından, böyle bir perspektifin nihilizme ve kaçınılmaz sonuca, Tanrı 'nın ölümüne yol açtığı ilan edilerek ele alındı.

* Secularisation karşılığında.

5. lbid., p. 112.

6. lbid., p. 145.

FELSEFE DÜNY ASİ, SAYI: 9, EKİM 1993

Page 7: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

56 TARİH VE ÖTESİ: MİRCEA ELİADE VE DİNİN TARİHİ

Nietzsche 'yi .izleyerek Heidegger insan varoluşıınun tarihil~inin zaman ve tarihi aşmaya dair bütün ümidi kırdığı iddiasını koymuş~ . Heidegger · aşikar surette böyle bir konumun nihai katılığına karşı koyabilecek kadar ce­surdu. Eliaôe 'nin ~i.raz provakatif kelimeleriyle söylersek: "Nietzsche'nin ka­der' inden Heidegger'in zamansallık'ına kadar bütün çeşitleri ve izlerinde sa­dece tarihselci konum silahsız kalmaktadır. Bu felsefede, ümidsizliğin, amor fati'nin ve kötümserliğin bilişin araçları ve heroik değerler mertebesine yük­seltilmesi kesinlikle tedadüfı bir tevafuk (uygunluk) değildir"8 . Bu ümidsiz­liğin felsefi söylem biçiminde jletilmesine yönelik gerçek ehliyetin varoluşa aşkın bir boyut katabileceği de unutulmamalıdı.r9.

Bununla birlikte modem dünya bütünüyle tarihselciliğe, bir başka deyişle olayların kendi değerlerinden başka bir değere sahip oın1adıkları bir dünyaya çarkebniş değildir. En arkaik ad infınito tekrar kavramları, diğer inanç sistemleri çok konuşmakla birlikte ha.la ayakta durmaktadırlar. Yahudi­Hıristiyanlık eskatolojik başlangıç son perspektifi çok daha arkaik döngüsel modellerle yanyana yaşamayı sürdürmeJ..'tedir. İlave olarak Hristiyanlık kişisel düzeyde yani iman düzeyinde periyodik (dönemsel) yenilenme pers­

pektifini, insan tekinin yenilenmesi perspektifine dönüştünnüştür10. Bu şekilde anlamsız bir olaylar dizisi olarak tarih kavramının üstesinden geline­bilirdi, ancak bu kez, bireysel, kişisel düzeyde. Gerçekten dünyevi (seküler) bağlamlarda da tarihlliğe (historicity) bağlı olarak bir "kültürel boşluk"11 bu­lunmaktadır, söz gelimi Marksistler kendilerini gerçek tarihselci olarak ifade ettiklerinde bile ha.la ideolojilerini hümanizm ve toplumsal adalet gibi aşkın değerlerle desteklemektedirler.

Sıradan insanlar ha.la yarı-geleneksel, "gayri-tarihselci" 'bir perspektifi kabul ediyor gözükmektedir, çokcası elitler arasında açık bir şekilde tarihsel­cilik sorunuyla karşılaşılmaktadır. Eliade 'ye göre modem insan kendisini bü­tünüyle tarihselci bir perspekt.if tarafından dikte edilen boşluk, yabancılaşma, anlamsızlık ve ümidsizliğe karşı bir çok şekilde savunmaya ça11şmaktadır. Bu modem Türkiye için olduğu kadar Avrupa insanı için de geçerlidir ve.,ni-

7 Ibid., p. 150.

8. Ibid, p. 152.

9. Jean Paul Sartre bir çok entellektüelin bütüncül bir ürnidsizliğin dışındaki "gizli" yoluna işaret etmiştir.

10. Ibid., p.

11. Wilfred Cantwell Srnith, Islarn in Modem History, Princeton Universily Press. 1957, p. 24.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 9, EKİM 1993

Page 8: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

ELISABETH ÖZDALGA 51

çin bir yığın insanın bu tür bir iştiyakla hfila İslamı değerleri muhafaza et­meye ve elinde tutmayı sürdünneye çalıştığını da açıklamada yardımcı olabi­lir.

Tarihselciliğe karşı çıkmak dini inancın doğru bir şekilde tarunması için mücadele etmek anlamına gelir. Bu çerçevede Montgomery Watt'tan çok da­ha duyarlı bir gÖzlemci olan Wilfred Cantwell Smith bu olguya oldukça değerli kitabı, İslam in Modern History'de dikkati çekmiştir.

Smith İslam'ta tarih ve ebediyet arasındaki ilişkinin basiterli bir analizi­ni sunmaktadır. Bu yaklaşımında o, ironik bir şekilde musır tarihselvi Watt­'tan çok daha tarihselci gözükmektedir. Dolayısıyla İslami geleneklere ilişkin analizinde Watt'tan çok daha adil davranmaya i.mkfuı bulmaktadır.

Smith, İslam'ın, tarih ve ebediyet, varolan toplwn ve aşlan dünya ara­sındaki ilişkinin kavramsallaştırılmasıyla ilgili olarak biricik olduğunu ve Hı­ristiyanlık'tan farklılaştığını söylemektedir. Watt'ın aksine, Smith İslam'ın bütün tarihi boyunca bu dünyadaki (toplum ya da tarih) hayatı öbür dünyada­ki hayatla (ebedi selamet) nasıl uzlaştırılacağı sorunuyla ilgilendiğini ve bu sorunu çözmek için savaştığını belirtmektedir.

İslam, H:ıristiyanlığın aksine dini olanla, dünyevi olaıu birbirine kay­naştırmayı başarmıştır. İslam tarihinin ilk yüzyıllanndaki politik başarılar, dini bir inanç sistemi olarak anlaşılan İslam 'ın zaferi olarak yorumlandı. Hı­ristiyanlığın karakteristiği olan dini ve politik alanlar arasındaki ikilik er­ken/klasik İslam tarafından aşılnuştı. Smith'e göre, "modern Batı medeniyeti ikili (bir karakter taşır); biri Grek ve Roma'dan diğeri Filistin' den mütevellit ve hiç bir zanla.n bütünleşmemiş iki gelenekten müteşekkil bir medeniyettir. Bu iki gelenek bütün tarih boyunca yanyana varolmuş ve gelişmiştir; bazen çatışarak, bazen güç gerilimler ~ıyarak, bazen uywn içinde, ancak hiç bir zaman birbiriyle kaynaşmayarak" 2

. Bununla birlikte bu kaynaşma İslam ta­rafından gerçekleştirilmişti. Erken klasik İslam geleneklerinde, "tarih imfuu olumlamıştı"13 .

1258'de Abbasi Hilafeti'nin yılalmasından sonra İslam medeniyeti ilk esaslı krizine düştü. Tıpkı o zamana kadar tarihin i.manı olumlaması gibi, şimdi tarih im.aha ihanet etmekteydi. Bilindiği gibi, bu krizin dışında bir yol sugizmde bulunmuştu. Dini terimle konuşursak, kriz İslam tasavvufunun yayılmasıyla aşıldı. Yine Smith İsıam·ın fetihlerini de dönüştürmekte ve

12. Ibid., p. 30.

13. Ibid., p. 32.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 9, EKİM 1993

Page 9: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

58 TARİH VE ÖTESİ: MİRCEA ELİADE VE' DİNİN TARİHİ

başırılı olduğuna işaret etmektedir. Yeni kültürler ve yeni insanlar, İsıamın yeni toprak parçaİanna ve zaferlere taşınmasına yardımcı olan İslam davası için kazanılmaktaydı. Osİnanlı İmparatorluğu'nun kuruluşu bu türden yeni­leyici bir başarıya i~et etmektedir.

Osmanlıların hakimiyeti altında İslam dünyasının geleneksel ihtiŞam ve birliğini yeniden tesis etmeye çalışmasına rağmen, ortaçağ müslüman1an haya­tın geçici ve ebedi alanları arasında.ki bağlantıyı orijinal (asr-ı saadet) ve kla­sik dönemlerden daha az bir şekilde hissetmeye başlamışlardı. Hayatın bu dünya ve öteki dünya alanlan arasındaki özgün ka)1l3.ŞflW1Jn klasik dönem­den sonra sürdürülmesi oldukça güçtü. Bundan sonra Sufilik her zaman varo­lan toplumsal ve politik ilişkileri eleştirmeye ve kendisini bunlardan uza­klaşhrmaya hazır bir şekilde, çok daha katlŞlksız ve özgül bir İslam formunu temsil etmeye başladı.

Sufızm sadece en azından tarihi ve dünyevi gerçeklikleri algılama biçi­minde olmamak üzere, sünni İslam'dan bir çok bakımdan farklılık arzeder: "tarihsel olandan çok ebedi olanı, Allah 'ın gücünden çok sevgisini, insanın davranışmdan çok niyetinde olanı vurgular. Ziyadesiyle insanın eylemlerinin doğru olmasından çok, ruhwıun temiz olmasıyla ilgilidir"14

• Sufizmin ortaya çıkması dolayısıyla İslam'da tarihsel olarak daha az bilinçli ve ancak katışık­sız inanç ve ebediyetle çok daha ilgili bir geleneğin gelişmesine işaret etmek­tedir.

Buna göre, bu makalenin başında değinildiği gibi, Watt'ın tamda sufizmi incelerken İslam'daki tarihsel perspektif yokluğundan etkilemnesi manidar olmaktadır. Ancak Watt İslfuni geleneğin bu parçasını bir bütün olarak İsla­m'a genelleştirirken kendisini yanıltmıştır. Dahası Batı tipi bir tarihselciliğin bir entellektüel perspektif değişikliği olarak kabul edilebileceğini de kolaylıkla farzedebilmiştir. Oysa mesele bundan daha derindedir.

13. yüzyıl ve sonrasında İslain dünyasının sufizm ve sünni İslam arasın­da bir kutuplaşmayla yüzyüze gelmek zorunda kalması sufi (burada gayrl-ta­rihsel) perspektifin diğerleri üzerinde hakimiyeti anlamına gelmez. Nitekim bu kutuplaşmanın ortaya çıkmasından beri bu iki yanlılığı ortadan kaldınnak üzere bir istek bulunmaktadır. Maddi dünyadaki hayatı aş1an bir alanın var­lığındaki i.m3nla uzlaştırma arzusu bir tür belirsizliğe yol açmıştır. İkilik, be­lirsi.zliğe yol açmıştır. İkilik, belirsizliğe yol açar ve bu tam da zaman ve ebe­diyet sorunuyla ilişkili olarak İslfuni tavırların karakteristiğini oluşturiİtakta­dır.

14. Ibid., p. 37.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 9, EKİM 1993

Page 10: FELSEFE - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00615/1993_7/1993_7_OZDALGAE.pdfverilmekteydi; manidar olaylar mitik zamanda, in illo empore, yer alan olay ların tekrarı . olarak görülmekteydi

ELISABETH ÖZDALGA 59

Bu belirsizlik bugün belki de eskisinden çok daha telaffuz edilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu 'nun çöküşü ve 1924 'te Hilafetin ilgasıyla birlikte, ge­leneksel İslam birliği nihayet sona ermiştir. 18. yüzyıldan bu yana çeşitli ihyacı ve pan-islamist hareketleri ortaya çıkaran bu kriz, Smith'in zikredijen analizinin başlangıç noktasıdır. Bu analizde o tekrar tekrar bütün İslam dü­nyasındaki düşünürleri meşgul eden meseleye dönmektedir: i.marun ışığını kaybetmeksizin iıızla değişen bir dünyanın şartlarİna nasıl tepkide buhınabi­lir? Bu kendi ülkemizde de birçok ve farklı İslfunl çevreyi ilgilendiren temel bir sorundur. Mesele, tarihin gözden ırak tutulması değil, ebedi hakikatlerde korunulan inançla, tarihin luzla değişen bir tarihin uzlaştırılmasıdır. Bu me­sele, bugünün dünyasındaki her İslami düşünüş için önemli bir meydan oku­mayı ve bir ikilemi de teşkil etmektedir. İslam dünyasında bir yığın insanın hfila dinlerini ciddi bir şekilde ele alıyor gözükmeleri merhamete şayan değil midir? Watt ohnnlayıcı bir cevaba mütem,ayildir. Watt'ı böylesi bir yargıya varmaya zorlayan şey, politik ya da tarihsel olanı, dini boyut pahasına aşın derecede vurgulamasıdır. Diğer taraftan Smith gibi bir tarihçi, politik boyut kadar dini ve kültürel olanı ~dan ötürü yok _daha tarafsız bir analiz sunmaktadır. "Herşeyden önce Islam bir dindir'' 5. Işte Smith'in başlangıç noktası budur. Bu balmndan o Mircae Eliade 'nin de içerisinde bulwıduğu f e­nomenolojik geleneği izlemektedir. Din incelemesinde indirgemeci olmayan bir yaklaşım belki çok emek ve zaman isteyecektir, ancak bunnn her zaman bir öğrenilecek Çok şey vardır. Eliade hakkında.büyüleyici olan, onwı sadece, tarihe tam anlamıyla nüfuz etmeyi amaçlaması değil, aynı zamanda tarihin ötesine giden araştınnalar için de kapıyı açık tutmasıdır.

14. lbid.,p. 7.

FELSEFE DÜNYASI, SAYI: 9, EKİM 1993