faşizm dr murat sarica rona aybay
DESCRIPTION
ÂTRANSCRIPT
FAŞİZM
Dr. Murat
SARICA
Rona
AYBAY
Ġkinci Bası — Ġstanbul 1965
Bu kitabın birinci basısı, Ġzlem Yayınevince 1962
yılında yapılmıĢtır.
FAŞİZM
İ Ç İ N D E K İ L E R
GiriĢ .......................................................... 7
Birinci Bölüm
İTALYA'DA FAŞİZM
FaĢizmin DoğuĢu .......................................... 13
FaĢizmin Genel Çizgileri ............................... 25 FaĢist Devlet ve Devlet Örgütü .................... 47
ġef (Duçe) .................................................... 49 Bakanlar Kurulu ............................................ 52 Parlamento (Korporatif Meclis) ................... 53 Büyük FaĢist Meclisi .................................... 55 Korporasyonlar ............................................... 56 FaĢist Partisi .................................................. G6
Ġkinci Bölüm
İTALYA DIŞINDA FAŞİZM
ALMANYA ( Nasyonal - Sosyalizm ) ........ 65
ĠSPANYA (Frankizm) ................................. 75
Bibliyografya 78
FAġĠZM
G İ R İ Ş
Siyaset biliminde «FaĢizm» in, biri dar, biri de geniĢ
iki anlamı vardır. GeniĢ anlamda faĢizm deyimi, marxist
olmayan bütün modern diktatörlükleri kapsar. Dar
anlamda faĢizm ise, Ġtalya'da Ġkinci Dünya SavaĢından
önce ortaya çıkan rejime verilen addır. O zamanlar, taraftarlarınca göklere çıkarılan « faĢizm
» bugün artık, yalnız kötüleme amacıyla kullanılan bir
deyim olmuĢtur. Bugün, hiç bir rejim kendisinin faĢist bir
rejim olduğunu ileri sürmez, bu adı benimsemez.
Günümüzde «FaĢizm» sadece, sevilmeyen rejimleri
kötülemek için baĢvurulan bir deyimdir. FaĢizm deyiminin tarihsel bir kaynağı vardır. Bu
deyim Roma Ġmparatorluğu zamanında yüksek
memurların koruyucularının ellerinde taĢıdıkları baltalara
verilen «fasces» adından türetilmiĢtir. Bu baltalar devlet
iktidarının sembolü sayılıyordu, sapları ince sopalarla
sarılıp, sıkıca bağlanmıĢtı. «Fasces» adından türetilen
faĢizm deyimi ile. Ġtalyan ulusunun bir otorite çevresinde
sıkıca birleĢip, toplanması belirtilmek istenmiĢtir. FaĢizmde, ulusun bir otorite çevresinde toplanması,
bir Ģefin kesin egemenliği biçiminde ortaya çıkar. Bu
bakımdan faĢist rejim bir diktatörlüktür, de-
FAġĠZM FAġĠZM
mokrasiye karĢıdır. Ama, bilindiği gibi diktatörlüklerin
de çeĢitleri vardır. Bu yüzden, faĢizmin hangi çeĢit bir
diktatörlük olduğu üzerinde biraz durmamız gerekiyor. Siyaset biliminde, diktatörlükler, genel olarak ikiye
ayrılırlar : Gerici diktatörlükler, ilerici diktatörlükler. Gerici diktatörlüklerin amacı, içinde bulunulan
ekonomik ve sosyal düzeni, zor kullanarak muhafaza
etmektir. Buna karĢılık ilerici diktatörlükler, temel
yapısal devrimler yapmak amacındadırlar. Bu devrimleri
elden geldiği kadar çabuk gerçekleĢtirmeye çalıĢırlar,
ancak bu uğurda zor kullanırlar. Diktatörlüklerin ilerici ve gerici olarak ayrılması
karĢısında, faĢizmin durumu nedir? FaĢizm hangi çeĢitten
bir diktatörlüktür? FaĢizm, bazı reformlara gitmiĢ olmakla birlikte,
bugün batılı yazarlar faĢizmin gerici tipte bir diktatörlük
olduğunu belirtiyorlar. Biz bu incelemede, daha çok, faĢizmin dar anlamı
üzerinde duracağız, yani Ġtalyan faĢizmini incelemeğe
çalıĢacağız. Bunu yaparken, geniĢ anlamda faĢizmin de
ana çizgilerini, faĢizmi diğer politika öğretilerinden
ayıran özellikleri ortaya koyacağımızı sanıyoruz. FaĢist rejimler, Ġtalya dıĢındaki ülkelerde değiĢik
ölçülerde kendini göstermiĢtir. Özellikle, Al-
manya, Macaristan, Polonya, Romanya, Bulgaristan,
Avusturya, Yunanistan, Ġspanya ve Japonya'da Ġkinci
Dünya SavaĢından önce faĢist rejimler ortaya çıkmıĢtır.
Ġncelememizin sonunda, Ġtalya dıĢındaki ülkelerde
ortaya çıkan faĢist rejimlerden ikisini kısaca, belirtmeye
çalıĢacağız.
8
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
İTALYA'A
F A Ş İZ M
FAġĠZM
FAġĠZMĠN DOĞUġU
1914 -1915 yıllarında Ġtalya'da kendilerine * las-ci di
combattimento » adını veren bir takım topluluklar ortaya
çıkmıĢtı. Bu toplulukların amacı Ġtalya'nın Birinci Dünya
SavaĢına katılmasını sağlamaktı. Bunun için, Ġtalya'nın
savaĢa katılmasını istemeyenlere karĢı zora baĢvuruyorlar
ve karıĢıklıklar çıkarıyorlardı. Ġtalya tarihinde 1893 de Sicilya'da «fasci» adı altında
ortaya çıkan, sonuçsuz bir köylü hareketi de vardır. Ama
faĢizmin kaynağı, «fasci di combattimento» hareketidir.
Italyanın Birinci Dünya SavaĢına girmesini sağlamak için
çalıĢan bu toplulukların yöneticilerinin çoğu, savaĢtan
sonra faĢizm hareketinin de yöneticileri olmuĢlardır.
Nitekim, sonradan Ġtalyan FaĢizminin bir numaralı adamı
olan Mussolini de bu topluluklarda çalıĢmıĢtı. Mussolini, siyasete ilk olarak bir sosyalist partisi
üyesi olarak atılmıĢtır. Mussolini, Sosyalist Partisi içinde
kendine iyi bir yer sağlamıĢ ve partinin baĢlıca gazetesi
olan «Avanti» nin baĢyazarlığına kadar yükselmiĢtir. 1914 sıralarında Sosyalist Partisi Italyanın savaĢa
katılmasına karĢı idi. Nitekim, Mussolini de
13
FAġĠZM
1914 Ağustosundan Ekimine kadar Sosyalist Partisinin
harbe karĢı açtığı kampanyaya katıldı. Ama daha sonra,
Bolonya'daki bir parti toplantısında, Ġtalya'nın savaĢa
girmesinden yana olduğunu açıkladı. Mussolininin bu
düĢüncesine, Sosyalist Partisi içinde hemen hemen hiç
kimse katılmamıĢtı. Bu durumda Mussolini'ye Sosyalist
Partisinden istifa etmek düĢüyordu. Mussolini de
istifasını verdi. Mussolini'yi, 15 Kasım 1914 de Popolo d'Ġtalia
gazetesinin baĢında görüyoruz. Mussolini, Popolo
d'Ġtalia'da yayınlanan yazılarıyla, Ġtalya'nın savaĢa
katılmasının yerinde olacağını savunuyordu. O sıralarda,
Fransa ve Ġngiltere, Ġtalyanın kendi yanlarında savaĢa
katılmasını sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı.
Bu yüzden, Popolo d'Ġtalia gazetesinin Fransız
sermayesiyle kurulduğu söylenir. Ġtalya 25 Mayıs 1915 de Avusturya - Macaristan'a
savaĢ ilân etti. Böylece Birinci Dünya SavaĢına, Ġngiltere
ve Fransanın yanında katılmıĢ oldu. SavaĢın bitmesinden sonra, Mussolini eski askerleri,
iĢsizleri, esnafları, bazı iĢçileri ve üniversite öğrencilerini
yine fasci di combattimento'larda toplamıĢtı. Bu
toplanmayı sağlayan etmenler, belirsiz bazı reform
istekleri, aĢırı milliyetçilik ve özellikle sosyalist-
komünist hareketine karĢı savaĢ düĢüncesiydi. Bu yıllar, Ġtaya için büyük güçlükler, sıkıntılar ve
uzlaĢmaz çekiĢmeler yıllarıydı. SavaĢ sonra -
14
FAġĠZM
sı, bir çok ekonomik sıkıntıar getirmiĢ, savaĢtan dönen
eski askerler iĢsizlikle karĢılaĢmıĢlardı. Para değeri
günden güne düĢüyordu. Bu durum, iĢçilerle kapitalistler
arasındaki çekiĢmeleri arttırıyor-du. 1848 tarihli Anayasanın sağladığı sınırlı monarĢi ve
liberal demokratik kurumların yetersizliği açıkça ortaya
çıkmıĢtı.
SavaĢ sırasında, savaĢın gereklerini sağlayabilmek
için geniĢ bir üretime geçen endüstriyi barıĢ ekonomisine
uydurmak, çözümü çok güç bir sorundu. Öte yandan,
Ġtalyanlar, uluslararası konferanslarda ileri sürdükleri
isteklerin kabul edilmemiĢ olmasından dolayı da
umutsuzluğa düĢmüĢlerdi. Bilindiği gibi, Ġtalya,
müttefiklerin yanısıra Birinci Dünya SavaĢma katılmıĢtı.
Ama zaferde kendilerinin de bir payı olduğuna inanan
Ġtalyanlar, barıĢ konferanslarında ileri sürdükleri istekleri
elde edememiĢlerdi. Ġtalyan halkı, savaĢta müttefikleri
olan Fransız ve Ġngilizlerin, barıĢta kendilerini aldattığına
inanıyordu. Ġtalyanlara göre, Ġtalya savaĢta zaferi
sağlamıĢ, ama barıĢ konferanslarında yenilgiye uğramıĢtı. Ġç ve dıĢ politikada baĢarısızlığa uğrayan hükümetin
otoritesi sarsılmıĢtı. Bütün bunlar, sosyalistlerin günden
güne kuvvetlenmesine yol açıyordu. Çünkü, Sosyalist
Partisi Ġtalyanın savaĢa girme- t
15
FAġĠZM
sine, baĢtan beri karĢıydı. SavaĢın getirdiği sıkıntılar,
sosyalistleri haklı çıkarıyordu. Sosyalistler, Italyanın
savaĢta sanki bir yenilgiye uğramıĢ olduğunu ve bu
durumun Rusya'da olduğu gibi bir devrime yol açacağını
ileri sürüyorlardı. Ġtalyan Sosyalist Partisi, 1919 Kasımında yapılan
genel seçimlerde büyük bir baĢarı sağladı. Sosyalist
partisi gerçekte 500'ü aĢan sandalyadan sadece 156 sini
kazanmıĢtı ama, en çok oy alan ve en çok sandalyası olan
parti de Sosyalist Partisi idi. Sosyalist Partisi milletvekilleri Parlâmentonun ilk
toplantısına, yakalarına birer kırmızı karanfil takarak
girmiĢler ve Kral açıĢ söylevini vermek üzere içeri girer
girmez hepbirden dıĢarı çıkmıĢlardı. Sosyalistler, devrimci tutumlarını her yerde
gösteriyorlardı. 1920 yılının Eylülünde Kuzey Ġtalya'da
iĢçilerin fabrikalara el koyması, baĢlamıĢ bulunan
karıĢıklığı daha da arttırdı. Yarım milyon iĢçi 600
fabrikayı ele geçirerek silâhlı koruyucularla sardılar,
denetleme komisyonları kurdular. Bir Ġtalyan yazarı o
çağı Ģöyle anlatıyor: «Bankerler, büyük endüstriciler ve
büyük toprak sahipleri sosyal devrimi kurbanlık koyun
gibi bekliyorlardı.» Ama Sosyalistler için baĢarı ile baĢlryan, fabrikalara
el koyma kampanyası baĢarısızlıkla sonuçlandı.
Sosyalistler bu yolla iktidarı ele geçirememiĢler-di. Bu
hareket artık elinden fırsatı kaçırmıĢtı. Sosyalist Partisi
içinde bölünmeler ortaya çıktı. 1921
16
FAġĠZM
de Komünistler, 1922 de de Reformcular, Sosyalist
Partisi içinde ayrı bölükler olarak görülüyorlardı. Sosyalist Partisi, barıĢın kurulduğu 1918 yılından,
emekçilerin fabrikalara el koyduğu 1920 Eylülüne kadar
Ġtalyanın tek sağlam örgütlü ve halkça tutulan partisi
olduğu halde, niçin iktidara gelememiĢti? Bunun
nedenleri neydi? Ġtalyan sosyalist yazarlarından Pietro Nenni,
Ġtalyanın o sıralarda içinde bulunduğu durumu Ģöyle
yorumlamakta ve Sosyalist Partisinin iktidara
gelememesini Ģöyle açıklamaktadır: «Sosyalistler,
ülkenin bütün ilerici ve halkçı güçlerini kendi çev-
relerinde toplayabilecek yetenekten yoksun bulunu-
yorlardı. Emekçiler, geniĢ halk yığınlarının çıkarlarını
temsil edecek ve öncü olabilecek olgunluğa eri-
ĢememiĢlerdi. Sosyalist Partisi, kendini 1915 yılının
polemik havasından kurtaramamıĢtı. Hâlâ, savaĢa
girmekten yana olanlar (interventista) ile tarafsızlıktan
yana olanlar arasındaki çekiĢmeleri sürdürüyordu. Oysa
savaĢ artık bitmiĢ, yeni sorunlar ortaya çıkmıĢtı.
Ayrıca, Sosyalist Partisinin gerçekleĢtirmek istediği
Ģeyler konusunda belirli ve kesin bir programı da yoktu.
Sosyalistlerin Reformcu kolu, Cumhuriyetin ve
parlamanter bir demokrasinin kurulması dıĢında belirli
bir istek ileri sürmüyordu. Bir grup sosyalistler ise, elde
edilebilecek olan her Ģeyi koparmaktan yanaydılar.
Bunlar Sosyalist Parti
17 Forma : 2
FAġĠZM
nin Maximalist grubuydu. Maximalistler, proletarya
diktatörlüğünü endüstri iĢçilerinin tek baĢlarına
gerçekleĢtirebilecekleri gibi dogmatik bir görüĢ
içindeydiler. Komünistler ise, gözlerini Moskova'ya
çevirmiĢlerdi. Ġçinde bulundukları koĢulları kavramaktan
uzaktılar. Öte yandan, endüstri iĢçileri ile tarım iĢçileri
arasında da kuvvetli bağlar kurulamamıĢtı. Özellikle,
endüstri iĢçileri ile yarıcılar ve küçük toprak sahipleri
arasındaki bağlar yok gibiydi. Ülkenin kuzeyindeki ve
güneyindeki hareketler birbirinden ayrı olarak
geliĢiyordu. Kısacası, sosyalist hareket birlikten
yoksundu. Ġtalyan sosyalistleri, liberal demokratik düzenin
iĢlemesine engel olabilecek güçte olduklarını
göstermiĢlerdi. Ama, bu düzeni yıkıp yerine yeni bir
düzen de kuramıyorlardı, güçleri buna yetmiyordu.
Bu durumda, Ġtalyayı üçüncü bir çözüm yolu
bekliyordu. Bu da sağcı bir diktatörlük getiren karĢı-
devrim olacaktı.» KarĢı - devrimi yapacak olan faĢistler, bir sosyalist
devrimi olacağı konusunda uyanan korkuları durmadan
iĢliyorlardı. FaĢistler, özellike, sosyalist devrimi
korkusunun en yaygın olduğu orta sınıflar üzerinde etkili
oluyorlar ve büyük sermayedarlardan yardım
görüyorlardı.
FAġĠZM
ĠĢçilerin fabrikalara el koyması karĢısında hükümetin
güttüğü politika bir «karıĢmama» politi-kasıydı. Bu arada,
çoğu katolik olan iĢçilerin de baĢladıkları hareketi sonuna
kadar götürmekten çekindikleri, devrimci gücü
yitirdikleri göze çarpıyordu.
Bu olaylar iĢçi sınıfının devriminden korkan sınıfları
birleĢtirmiĢti. Hükümet ve liberal burjuva çevreler,
faĢistlerin kuvvetlenmesini, sosyalist devrimi önleyecek
bir çare olarak görüyorlar ve kendi yararlarına kullanmak
istiyorlardı. FaĢizmin iktidara gelmesinin, hükümet otoritelerinin
yardımı ve desteği ile olduğunu faĢistler de kabul
etmiĢlerdir. Özellikle, mahkemeler ve polĠ3 örgütü,
faĢistlerin korkutma ve sindirme hareketlerini hoĢgörü ile
karĢılamıĢlardır. 1920 de, liberal Gi-olitti kabinesi faĢist
saldırganlıklarının, sosyalist ve komünistlerin kuvvetini
kıracağını düĢünüyordu. Bu yüzden ordu
kumandanlarının faĢistlere silâh ve kamyon vermelerine
ve emekli subayların onlara kumanda etmelerine göz
yumdu. O zamana kadar pek adları duyulmamıĢ olan faĢistler
yavaĢ yavaĢ geliĢmeye baĢladılar. BaĢlıca dayanakları
komünizm korkusu olan faĢistler, sürekli olarak korkutma
hareketlerine giriĢiyorlardı. 1921 yılı Ocak ayında
Bolonya'da Sosyalist Partisi merkezini basarak yaktılar.
Bu olaydan ve polisin bu iĢe karıĢmamasından güven
kazanan zengin sınıf, faĢistlere yardımı daha da arttırdı. 18 19
FAġĠZM
FaĢistler düzenli bir örgüt kurarak, yakıp-yık-
malarma devam ettiler ve güçleri günden güne arttı. 1919 da Parlamentoda bir tek üyesi olmayan
faĢistler, 1921 seçimlerinde 35 sandalya kazandılar. Bu
büyük bir baĢarı değildi. FaĢistler için de normal seçim
yolları büyük bir önem taĢımıyordu. FaĢistler için önemli olan, parlâmento dıĢı yollardı.
Zor kullanarak ve korkutarak mahalli yönetimleri ele
geçirmek onlar için daha önemliydi. Polisin göz
yummasından yararlanan faĢistler sosyalist toplantılarını
dağıtıyor, sendika çalıĢmalarına engel oluyorlardı.
Ayrıca, faĢistler iĢçi sendikalarına sızmak yoluyla da
baĢarı sağlıyorlardı. O günlere değin az çok dağınık olarak çalıĢan
faĢistler, daha sıkı bir birlik kurabilmek için 1921
Kasımında Roma'da bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda,
sıkı disiplinli «Ulusal FaĢist Partisi» kuruldu. FaĢistler, orta sınıftan daha çok destek sağla-
yabilmek amacıyla bir program yayınladılar. Bu
programda, üretimin arttırılması üzerinde duruluyor ve
orta sınıfa verilen önem belirtiliyordu. 1921 Aralık ayında Bolonya'da bir komün meclisi
toplantısında çıkan bir karıĢıklıkta, muhariplerin
temsilcisi savaĢ sakatı Giordani tabancayla öldürüldü.
FaĢistler, Giordani'yi öldürenlerin sosyalistler olduğu
düĢüncesini yayarak, kendi güçlerini arttırmaya
çalıĢıyorlardı.
20
FAġĠZM
FaĢistlerin kuvvetli bir milis örgütü vardı. Silâhlı
faĢist milisleri heryerde korkutma ve sindirme
hareketlerine giriĢiyorlardı. Hükümet, düzeni sağlayamaz bir duruma girmiĢti.
FaĢistler, 1922 Ekiminde Roma'ya yürüyeceklerini
bildirdiler. Binlerce faĢist Roma'nın kuzeyinde
Civitaveccia'da toplandılar. Buna karĢı, normal olarak parlâmento desteğini
sağlamakta güçlük çeken BaĢbakan Facta güvenliği ve
düzeni kurması için 28 Ekim günü parlâmentoda
desteklendi. Hükümet, düzeni sağlamaya kararlı
olduğunu belirten bir bildiri yayınladı. Bütün bakanların
imzasını taĢıyan bu bildiri Roma sokaklarında duvarlara
yapıĢtırıldı. Öte yandan, ajanslar sıkıyönetimin ilân edilmek
üzere olduğunu ve bütün yönetimin askerî otoritelere
geçeceğini de bildiriyorlardı. Roma yürüyüĢüne katılmayıp, Milano'da sonucu
bekleyen Mussolini, hareketin baĢarıya ulaĢamamasından
kuĢkulanmaya baĢlamıĢtı. Ama bir kaç saat içinde durum
değiĢti. Çünkü, Kral, hükümetin düzenlediği sıkıyönetim
kararnamesini imzalamaktan kaçınmıĢtı.
Bu durumda, Roma'ya yürüyecek faĢistlerin önünde
bir engel kalmamıĢ oluyordu. 29 Ekimde 50 bin faĢist
milisi Roma'ya girdi. Roma vürüyüĢü-nü yapan faĢistler,
altı generalin komutası altında bulunuyorlardı. Kral,
hükümeti kurmak üzere Mus-
' \ 21
FAġĠZM
solini'yi çağırdı. Milano'da sonucu bekleyen Mus-solini,
Kralın çağrısını alınca «yarın Italyanın bir kabinesi değil,
bir hükümet olacaktır ! » diyerek bunu kabul etti.
Mussolini, bu sözüyle, parlmanter rejimi ve onun bir öğesi
olan kabineyi küçümsediğini gösteriyor, kendisinin
sağlam ve güçlü bir «hükümet» kuracağını anlatmak
istiyordu. Mussolini'nin ilk kabinesinde sadece dört faĢist bakan
vardı. Mussolini kabinesi 90'a karĢı 275 oyla güveni
sağladı. Mussolini'nin ilk önemli yasa tasarısı, seçim
yasasının değiĢtirilmesi konusunday-dı. Bu tasarıya göre,
oyların en az % 25'ini almıĢ olmak Ģartıyla, en fazla oy
kazanan parti, meclisteki sandalyaların üçte ikisini elde
etmiĢ olacaktı. Meclisteki sandalyaların geri kalan üçte
biri aldıkları oy oranına göre, öbür partiler arasında pay-
laĢılacaktı. Parlamento, bu tasarıyı kabul etti. Meclisin feshi üzerine, 1924 Nisanında yeni genel
seçimler yapıldı. FaĢist Partisi bu seçimde, aktif
propaganda ve parti milisinin yasa dıĢı çalıĢmalarının
etkisiyle ĢaĢırtıcı bir baĢarı sağladı. FaĢistler oyların
hemen hemen üçte ikisini aldılar. Ancak, faĢistlerin
sağladığı bu çoğunluk, muhalefet partileri
milletvekillerinin Parlamentoda hükümeti tenkit
etmelerine engel olamadı. Mussolini, bütün iktidarı
hükümette toplamak istiyordu. Parlamento'da faĢistlerin bu isteklerine karĢı
koyan ve 1924 seçimlerinde yapılan yolsuzluklara
FAġĠZM
açıklayan milletvekilleri arasında özellikle sosyalist
milletvekili Mateotti göze çarpıyordu. Mateotti, meclis
kürsüsünde, faĢist milletvekillerinin bütün sadırmalarına
karĢın seçimlerdeki yolsuzlukları parlak bir biçimde
ortaya koydu. Seçimlerin yenilenmesini istedi.
1924 Haziranında Mateotti öldürüldü. Polis bu na seyirci kaldı.
Bu olay üzerine, Ġtalya'da yine karıĢıklıklar çıktı.
Muhalefet grupları parlamentodan çekildiler. Mussolini tutumunu sertleĢtiriyordu. Muhalefet
arasında ayrılıklar çıkmasından da yararlanarak faĢist
yönetimi tam olarak gerçekleĢtirme yoluna girdi. Basına
sansür konuldu, muhalefet ezildi.
1925 den baĢlayarak artık Mussolini'nin fiilen
gerçekleĢen diktatörlüğünü hukuken de gerçekleĢti
ren bir sıra yasa çıkarıldı. Ama, 1848 Anaya-
sası ve krallık rejimi görünüĢte yine yürürlükte
kaldı.
Mussolininin 1929 da Katolik Kilisesi ile anlaĢmayı
gerçekleĢtirmesi faĢizmin siyasî gücünü arttırdı. FaĢizmle
kilise arasındaki anlaĢmazlık da böylece ortadan kalkmıĢ
oldu.
FaĢist yönetim altında Ġtalya HabeĢistana savaĢ açtı.
Saldırganlık, faĢist dıĢ politikasının temel ilkesi oldu.
Ġtalya, Ġkinci Dünya SavaĢına Almanya-nın yanında
katıldı. 22
23
FAġĠZM
ikinci Dünya SavaĢının italya'nın yenilgisiyle sona
ereceğinin açıkça belli olduğu bir sırada, 1943 de
Mussolini görevden uzaklaĢtırıldı. Kral onun yerine
Müttefiklerle Ġtalyanın teslim anlaĢmasını yapan MareĢal
Bodoglio'yu tâyin etti. Mussolini, nezaret altına alındığı bir dağ otelinden
Alman paraĢütçülerince kaçırıldı. Almanların desteğiyle,
Ġtalyanın kuzeyinde, baĢında Musso-lininin bulunduğu
«Cumhuriyetçi FaĢist Partisi» kuruldu. 1945 Nisanında,
Mussoliniyi Ġtalyan partizanları ele geçirdiler ve
öldürdüler.
Böylece, yirmi yıldan fazla bir süre Ġtalyayı tek
baĢına yöneten Mussolini ortadan kalkmıĢ oldu. Ġkinci Dünya SavaĢından sonra Ġtalya'da cumhuriyet
kuruldu. 1948 îtalyan Anayasası FaĢist Partisinin ne
biçimde olursa olsun yeniden kurulması m yasak etti.
Anayasanın «Geçici ve Son Hükümler» bölümündeki
XII. maddesi faĢist rejimin sorumlu Ģeflerinin, kanunla,
beĢ yıllık bir süre için seçme ve seçilme haklarından
yoksun bırakılabileceklerini de belirtmiĢtir.
FAŞİZM
FAŞİZMİN GENEL ÇİZGİLERİ
FaĢizmin pek çok tanımı yapılmıĢtır. Bu tanımların
çoğunun da birbirini tutmadığı görülür. ÇeĢitli faĢizm tanımlarına verilecek bir kaç örnek, bu
bakımdan yararlı olacaktır. Enciclopedia Italiana'nm «FaĢizm» maddesinde
Mussolini, faĢizmi Ģöyle tanımlamıĢtı : «FaĢizmin temeli
devlet kavramıdır. FaĢizmin temeli, devletin
24 25
FAġĠZM FAġĠZM
karakteri, ödevi ve amacıdır. FaĢizm, devleti bir salt
varlık olarak görür. Bütün bireyler ve topluluklar devlet
karĢısında görece (nisbî) bir nitelik taĢırlar... FaĢizmden
söz açmak, altık (zımnî) olarak devletten söz açmak
demektir.»
FaĢizmin yarı resmî sözcülerinden Luigi Villari, Encyclopedia Britannica'da faĢizmden Ģöyle söz açıyordu: «FaĢistlerin programı, diğer partilerin programlarımdan ayrılır. Çünkü, o sadece bir politika davranıĢı kuralı değil, aynı zamanda bir ahlâk yasasıdır.»
Guiseppe Prezolini adlı Ġtalyan yazarına göre «FaĢizm, milliyetçi ve muhafazakâr eğilimlerin de
etkisiyle, iĢçi sınıfının aĢırı iddialarına ve kapitalistlerin küstahça zenginliklerine karĢı orta sınıfların baĢkaldırmasıdır.»
Kitabında, Prezolini'nin tanımına yer veren Louis
Roya, bu tanımlamanın, faĢizmin gerçek yüzünü ortaya
koyamadığını belirtiyor. Roya'ya göre, faĢizmi
anlayabilmek için Mussolini'nin kiĢiliğini de hesaba
katmak gerekir. Ayrıca, faĢizm, Prezolini'nin
tanımlamasında belirttiğinin tersine, sistematik olarak iĢçi
sınıfının karĢısına çıkmamıĢ, ilk baĢlarda devrimci
gözükmüĢ ve iĢçilerin fabrikaları ele geçirmelerini -kızıl
bayrak çekmemek Ģartıyla- hoĢ
26
görmüĢtür. Ayrıca faĢizm kapitalizme karĢı gelmemiĢ,
kapitali savunmuĢ, onunla iĢbirliği yapmıĢtır. FaĢistlerin,
sadece dıĢ politika tutumları açıktır, bu da saldırgan bir
politikadır. Ġngiliz yazarlarından Palme Dutt, faĢistlerin? kendi
sistemlerini savunmak ve tanımlamak için baĢvurdukları
«sınıf kavgaları üzerine yükselmiĢ bir devlet»,
«baĢkalarına karĢı ödevler», «yüksek bir yurttaĢlık
duygusu», «kiĢi yararından önce kamunun yararı» gibi
sloganların, faĢizmin gerçek yüzünü örtmek için ortaya
atıldıklarını ileri sürer. Dutt'a göre, faĢizm, ilk ortaya
çıktığı sıralarda yığınların desteğini sağlamak için,
karanlık bir biçimde anti-kapitalist propaganda yapmıĢsa
da, gerçekte büyük burjuvazi, büyük toprak sahipleri,
sermayedarlar ve endüstricilerce desteklenmiĢ ve
beslenmiĢ bir rejimdir. Yukarıda verilen tanım örneklerinden de anlaĢılacağı
gibi, faĢizmin genel çizgilerini belirtebilmek kolay
değildir. Çünkü, faĢizm hiçbir zaman derli toplu bir
doktrin, belirli bir sosyal ve politik felsefe ile ortaya
çıkmamıĢtır. FaĢizmde felsefe, eylemin arkasından gelir;
amacı, yapılıp bitmiĢ iĢleri açıklamak ve haklı
göstermektir. Mussolini, faĢizmin kesin doğmalardan
çok, uygulama alanında gidilmeni gereken yolları
gösterdiğini açıkça söylemiĢtir. FaĢizm hareketini doğuran, ortaklaĢa amaçlar değil,
ortaklaĢa korku ve nefretlerdir. Özellikle, or-
27
FAġĠZM FAġĠZM
ta ve yüksek sınıfların bir sosyalist devriminden
korkmaları, halkın, sosyal sorunların demokratik düzen içinde çözülmesinden umudunu kesmesi ve sürekli bunalımlar faĢizmi doğuran nedenler olmuĢtur.
ġerif Mardin'e göre «FaĢizmin özelliklerinden biri de
tarımla uğraĢanların, iĢçi kütlelerinin ve aydınların hiç bir
siyasal yönü ciddiye almamağa baĢladıkları bir ortamda
geliĢme olanakları bulmasıdır. Özellikle, aydınlar
arasında gelip geçmiĢ bütün sosyal çözüm yollarına karĢı
duyulan küskünlük (bunların) yalın kuvvete ve savaĢa
tapmalarıyla sonuçlanmıĢtır... Servet düĢmanlığı ve
küskünlük faĢizm içinde kendine kolayca tatmin yolları
bulabilir.»
FaĢizm, kendini doğuran nedenler arasında, eko-
nomik etmenlerin varlığını reddeder. FaĢizm, ekonomik
öğelerle «kirlenmemiĢ» bir yüksek ahlâk yolundan
geldiğini ileri sürer. Oysa faĢizm, kaynaklarının ve
amaçlarının ekonomik olayların sonucu ol. ması
bakımından, diğer siyasal akımlardan farklı değildir.
FaĢizmi inceleyen yazarlar, bu hareketi bağlı gördükleri düĢünürler üzerinde oybirliğine varama-mıĢlardır. Genellikle, faĢizmin Nietzche, Fichte, So-rel, Mauras ve Pareto gibi yazarlardan etkilendiği söylenebilir.
FaĢizmin çok çeĢitli düĢünler ileri sürmüĢ olan
yazarlardan yararlanmıĢ olduğu bir gerçektir. Çünkü
faĢist felsefesi olarak ileri sürülen Ģey; çoğu zaman
bilerek karanlıklaĢtırılmıĢ, çeĢitli kaynaklardan derlenmiĢ
ve durumlara uydurulmaya çalıĢılmıĢ düĢüncelerdir.
FaĢizm, geçmiĢten öğeler alır, bunların birbiriyle uyuĢup
uyuĢmamasına aldırmaz. ÇeliĢmeye düĢmekten
çekinmeksizin, isterik bir tonda bütün bunları ileri sürer. FaĢizmin baĢlıca dayanakları, proletarya devrimi
korkusu ve liberal demokrasinin dertlere çare
olamayıĢıydı. FaĢizmin yolunu bu iki ana fikir çizmiĢtir.
Böylece faĢizmin tutumu düĢmanlarına göre
ayarlanmıĢtır. FaĢizmin anti-kapitalist ve anti-komünist tutumu
içinde, komünizm düĢmanlığı ağır basmıĢ, an-ti-
kapitalizm sözde kalmıĢtır. FaĢist görüĢ içinde milliyetçilik de önemli bir yer
tutmaktadır. Ġtalya'da milliyetçilik akımı, Roma
Ġmparatorluğunun büyüklüğüne ve ihtiĢamına
dayandırılmıĢtır. Ġtalyan faĢizmine göre, Ġtalya yeniden
bütün Akdenizi eline geçirmelidir. «Akdeniz bizim
denizimizdir (mare nostrum ) » sloganı ile dıĢ politikada
saldırgan amaçlar ortaya konmuĢtur. Milliyetçiik duygusu, faĢist ahlâkında bir çeĢit
romantizm biçiminde görülür. Bu ahlâkın öğeleri Ģefe
bağlılık ve milliyetçiliğe dayanan bir kahramanlıktır.
KiĢi, milliyetçiliği ruhunda duyacak
28 29
FAġĠZM FAŞİZM
ve bu uğurda kendini feda etmekten çekinmeyecektir.
FaĢist milliyetçiliğinin bir görünüĢü de güçlük
anlarında bir takım mitoslar yaratarak, kabahati
baĢkalarının üzerine -örneğin yahudiler, dıĢ düĢmanlar,
azınlıklar, bozguncular, komünistler v.b. -atmasıdır.
Böylece, kamu oyunun dikkati, güçlüklerin gerçek
nedenleri üzerine değil de ilgisiz baĢka konulara çekilmiĢ
olmaktadır. FaĢist rejim, güçlüklerle karĢılaĢtıkça bu yola
sık sık baĢvurmuĢtur. FaĢizmin, yerleĢmiĢ düzene karĢı bir devrim mi.
yoksa bu düzenin değiĢik bir yoldan savunulması mı olduğu, üzerinde durulması gereken bir sorundur.
FaĢizm, toplumun siyasal ve ekonomik yapısın-na ne gibi değiĢiklikler getirmiĢtir?
Ġtalyan faĢizmi, 1848 Anayasasını yürürlükten
kaldırmıĢ değildir. Bu anayasanın sağladığı siyasal
kurumlar ve krallık, görünüĢte yine yerinde kalmıĢtır.
Ancak, hukukî bakımdan ve görünüĢte 1848 Anayasasının
yürürlükte bırakılmıĢ olması, faĢizmin tam anlamıyla bir
diktatörlük rejimi kurmasına engel olmamıĢtır. FaĢist
partisi dıĢında bütün siyasal partiler kapatılmıĢ, iĢçi
hareketleri ezilmiĢ, kiĢi özgürlükleri ortadan
kaldırılmıĢtır. Bu dönemde, Ġtalya'da faĢist partisinin ve onun
içinde bir tek adamın (Duçe) egemenliği tam ola-
30
rak yürümüĢtür. Duçe, insan üstü, tanrısal bir yaratık
olarak gösterilmiĢ, halk yığınlarını buna inan-dırabilmek
için, propaganda alabildiğine kullanılmıĢtır. Propaganda,
FaĢist yönetimde çok önemli bir yer tutar. Fasitler çok
çeĢitli ve ince metodlarla halkı avlamayı baĢarmıĢlardır.
Mussolini «Modern insan, kandırılmaya son derece
elveriĢli bir yaratıktır» diyordu. FaĢist yönetimin, Ġtalyanın siyasal yapısında köklü
bir değiĢiklik getirmiĢ olduğu açıkça görülmektedir.
Buna karĢılık, ekonomik ve sosyal alanda bir değiĢiklik
getirip getirmediği sorunu, biraz daha karıĢık bir nitelik
göstermektedir ve asıl önemli olan sorun da budur. FaĢist
yönetimin, kendinden önce iĢleyen üretim iliĢkileri
üzerinde ne gibi bir etkisi olmuĢtur? FaĢizmi, toplumun ekonomik yapısında köklü
değiĢiklikler getiren bir rejim olarak mı, yoksa değiĢik
bir görünüĢte de olsa bu yapıyı sürdüren biı rejim olarak
mı görmek gerekir? Ġleride de göreceğimiz gibi, faĢizm toplumun
ekonomik yapısına da bazı biçim değiĢiklikleri ge-
tirmiĢtir. ĠĢçi ve patronları korporatif bir düzen içinde
toplaması, 19. yüzyıl liberal ekonomi anlayıĢını
bırakarak devlet müdahelesine yer vermesi, plancılığa
önem vermesi gibi... Ancak, bu değiĢiklikleri ekonomik yapının temelini
değiĢtiren değiĢiklikler olarak değil, sadece biçim
değiĢiklikleri olarak görmek gerekir. 31
FAġĠZM
Bu biçim değiĢiklikleri, sonuçta, çalıĢanların serbestçe örgütlenerek haklarını savunmalarına engel olmuĢ, buna karĢılık sermayenin emek üzerinde kurduğu üstünlüğe engel olmamıĢtır.
FaĢizmin bir temel değiĢiklik getirmemesi, iktidara geliĢ biçimiyle de açıklanabilir. Bilindiği gibi, faĢizm bir orta sınıf hareketi olarak ortaya çıkmıĢ, ama arkasında her zaman zengin sınıfın desteğini bulmuĢtur. Bu bakımdan, faĢizm kendini iktidara getiren varlıklı sınıfa karĢı sert hareketlere giriĢmemiĢtir. FaĢizmi, anti-kapitalist bazı reformlara giriĢeceği düĢünmesiyle desteklemiĢ olanlar, faĢist yönetimin kurulmasından sonra yanıldıklarını anlamıĢlardır.
Bu bakımdan, faĢizm bir « devrim » olarak gö-rülmemektedir. Çünkü, kurulu düzenin, baĢka biı biçimde de olsa sürdürülmesi sonucunu doğurmuĢtur.
FaĢistleri iktidara getiren «Roma YürüyüĢü» nü, iktidarın «fethi» olarak görmek doğru olmaz. Hükümetin çekingen davranması, sıkıyönetimin ilânından hemen sonra istifa etmesi, kralın sıkıyöne-netim kararnamesini imzalamaması yüzünden Ro-maya yürüyen karagömleklilerin önünde hiçbir engel kalmamıĢtı.
YürüyüĢün sonucunu Milano'da bekleyen Mus-solini, ancak kralın kendisini hükümeti kurmaya ça- 32
FAġĠZM
ğırmasından sonra Roma'ya geldi. Bu geliĢ, galip
kuvvetlerinin baĢında yürüyen bir devrim önderinin
geliĢinden çok, kralın güvendiği bir politikacının geliĢine
benziyordu. Mussolini'nin kendisi « Roma YürüyüĢü » nü
bir yataklı vagonda yapmıĢtır. Öte yandan, Mussolinin iktidara geliĢi anayasa
yönünden de hukukî bir biçimde gerçekleĢtirilmek
istenmiĢtir. Kralın, Mussolini'yi hükümeti kurmakla
görevlendirmesi ve onun da parlamentodan güven oyu
alması bu bakımdan önemlidir. Sonuç olarak, faĢist hareketin köklü bir değiĢme
değil, kurulu düzende egemen olan çevrelerin iktidarının bir elden öbür ele geçiĢi olduğu söylenebilir.
Bu el değiĢtirme sonunda, liberal demokrasinin
yerini totaliter bir rejim almıĢtır. Böylece, eski düzen,
demokratik kurumların kendi aleyhine yarattığı
tehlikelerden kurtulmuĢ olarak sürdürülmüĢtür. Çünkü,
totaliter rejim, iĢçi hareketleri karĢısında insafsızca
sindirme yollarına baĢvurmuĢ, buna karĢılık varlıklı
sınıflara dokunmamıĢtır. FaĢizm, iktidara gelmesinden önceki dönemde;
korkutma, kanunsuz mücadele yolları, anti-parl-
manterizm ve demagoji gibi ilkelere dayanmıĢtır. FaĢizm,
iktidara geçip, diktatörlüğünü gerçekleĢtirdikten sonra
bütün diğer partilerin ve örgütlerin ezilmesini sağlamıĢtır.
Bu arada özellikle bağımsız
33
FAġĠZM FAġĠZM
ĠġÇĠ örgütlerinin Ģiddetle ortadan kaldırılmasına önem verilmiĢtir. Ġktidarda bulunduğu sürece, korkutmaya dayanan faĢist devlet bir « totaliter» devlettir.
Bu totaliter devlet karĢısında insan kiĢiliğinin değeri
nedir? FaĢizme göre, bireyler birer hücredir. BirleĢerek
grubu ortaya çıkarırlar, önemli olan hücreler değil
gruptur. Birey, kollektiviteye feda edilmelidir.
FaĢizm, devlet kavramının yüceltilmesine çok önem
verir. Devletin üzerinde hiç bir Ģey yoktur. Böylece faĢizm bütün siyasal özgürlükleri ortadan kaldırmaktadır.
Ancak, faĢizme göre insan spiritüel bir varlıktır.
Mussolini « faĢizm, dinî bir kavramdır, onda insanın
yüksek bir kanunla, bir objektif irade ile sıkı bir iliĢkisi
vardır. Bu irade kiĢiyi aĢar ve ruhanî bil toplum içinde
onu bilinçli bir üye durumuna yüceltir » diyor. Böylece
kiĢi, aĢağılık mutluluk isteği ve rahatlık düĢüncelernden
uzaklaĢarak kahramanlık yapabilir, kendini feda edebilir.
FaĢizm, mutluluk yerine ödevi, özgürlük yerine
otorite ve disiplini, eĢitlik yerine hiyerarĢiyi, nicelik
yerine niteliği koyuyor.
Mussolini'ye göre, faĢizm ciddiye alınabilecek tek
Özgürlükten, yani devletin özgürlüğünden ve kiĢinin
devlete bağlı olarak sağlayabileceği özgürlük-
ten yanadır. Devletin kuvvetlenmesi sonucunda, iktidarın
artmasından kiĢiler de yararlanırlar. Böylece, kiĢilerin
çalıĢma alanları geniĢler. Yoksa, devlete karĢı ileri
sürülecek bir özgürlük söz konusu olamaz. KiĢinin görevi, kendisini ulusal bilincin yük-
sekliklerine ulaĢtırmak ve onun içinde kendi kimliğini
bütünüyle unutmaktır. KiĢisel haklar, ancak devletin
isterleriyle geliĢmediği ölçüde söz konusu olabilir.
Devletin dıĢında kiĢi söz konusu olamayacağı gibi,
herhangi bir grup - siyasal partiler, sendikalar, sosyal
sınıflar - da söz konusu olamaz. Topluluk ve onu temsil eden devlet her alana
karıĢabilir. Ancak, faĢizmin uygulanmasında, devletin
karıĢması en geniĢ bir biçimde, siyasal alanda
görülmüĢtür. Buna karĢılık, ekonomik alanda devletin
karıĢması daha küçük bir ölçüdedir. FaĢist rejimde,
aslolan özel giriĢimdir. Büyük FaĢist Meclisince 21 Nisan 1927 de kabul
edilen ÇalıĢma Bildirisinin ( Carta del Lavaro ) 7.
maddesine göre, « özel giriĢim ( hususî teĢebbüs ) ulusal
çıkarların sağlanmasında en etkili ve yararlı araçtır » .
Ancak, yine aynı bildiriye göre, « üretim ulusal bir görev
olduğu için giriĢimciler, üretimin yönetiminden devlete
karĢı sorumludurlar.» ÇalıĢma Bildirisi 9. maddesiyle, devlet müdaha-
lesinin hangi durumlarda söz konusu olabileceğini de
belirtmiĢtir. Bu maddeye göre, « devletin üretime
34 35
FAġĠZM
müdahalesi, ancak, özel giriĢimin olmadığı, ya da,
yetersiz kaldığı durumlarda, ya da, özel giriĢimin devletin
politik çıkarlarına karĢı gelmesinde söz konusu olur. »
Aynı maddeye göre, devlet müdahalesi, kontrol,
teĢvik ve yardım ve gerekirse doğrudan doğruya yönetme
biçimlerinde olabilir. FaĢizm, sınıflar arasındaki bütün çeliĢmeleri
ortadan kaldırdığını ileri sürer. FaĢizmin ekonomik
ve sosyal görüĢüne göre, devlet otoritesi bütün eko
nomik grupların çıkarlarını uzlaĢtıracaktır. Toplu
mun bütün istekleri faĢist partisinde ifade edilecek,
bu istekler devletçe gerçekleĢtirilecektir. ĠĢ gücü ile
sermaye, endüstri ile tarım, ulusu daha güçlü yapa
cak bir « ulusal uyuĢum ( armoni) » içinde geliĢe
cektir, i
Ancak, anglo - sakson yazarlarından G.H. Sabi-ne'in
de belirttiği gibi, faĢist yönetimin, ulusal gelirde köklü bir
re - distribüsyon ( ulusal gelirin yeniniden dağıtımını)
yapacak bir giriĢimi olmamıĢtır. FaĢist yönetimde büyük
tarım ve endüstrinin küçük iĢ adamları ve iĢçilerden daha
çok kazandıkları bir gerçektir.
Fransız kamu hukuku profesörlerinden Vedel, faĢizmin siyasal alanda diktatörlüğe vardığını belirttikten sonra, fazimin ekonomik alanda ancak bü'-yük kapitalin
izin verdiği ölçüde devletçi olduğunu belirtiyor.
36
FAġĠZM
FaĢist görüĢte iĢçi - patron, sermayedar - emekçi gibi
ayrımların örtülmesi için, bunların hepsine birden «
üretimciler » denilmiĢ ve bunlar « üretimciler birliği»
içinde birleĢtirilmiĢlerdir. Bu birleĢtirmeyi
gerçekleĢtirecek araç da korporasyonlardır. Böylece,
îaĢizm, emek ile sermaye arasındaki, temeli ekonomik
olan bir çeliĢmeyi, hukukî yollarla çözmeğe
ÇalıĢmaktadır. Ancak, böyle bir çözüm yolu, temel
ekonomik çeliĢmeyi çözmeye yetmemekte, sadece be-
lirtilerini örtmeye çalıĢmaktadır. ĠĢçilerin serbestçe
örgütlenmelerine de engel olması yüzünden bu sistem,
sonunda sermayenin bir baskı aracı olmaktan ileri
geçmemektedir. FaĢist ekonomi politikasının en açık bir özelliği, dıĢ
politikadaki saldırgan amaçların gerçekleĢmesi için bir
savaĢ ekonomisi kurmuĢ olmasıdır. Ġtalyan ekonomisi,
özellikle 1935 yılından baĢlıyarak tam bir savaĢ
ekonomisi haline girmiĢti. FaĢizmin tarım politikası küçük toprak sahiplerine
dayandırılmak istenmiĢtir. Ancak, bu politika, büyük
tarım iĢletmelerinin de varlıklarını tanımıĢtır. Büyük
iĢletmeler, modern üretim metodlarına uygun olarak
çalıĢtıkları sürece devlet bunlara müdahale etmez. Devlet,
ancak sahipleri baĢında bulunmayan ve iyi iĢletilmeyen
topraklara el koyabileceğini açıklamıĢtır. FaĢistler, küçük toprak sahiplerine dayanmakla,
köylerde sosyalizmle savaĢmayı düĢünmüĢlerdi.
37
FAġĠZM FAġĠZM
Ama, Ġkinci Dünya SavaĢı sonunda Ġtalya'nın
özellikle güney bölgesindeki topraksız köylü sayısının
çokluğu, FaĢist toprak politikasının baĢarı sağlamadığını
göstermiĢtir.
Ġtalyan FaĢizmi, tarım üretiminin savaĢçı amaçlarına
uygun bir biçimde yönetilmesine önem vermiĢtir. Süt,
Ģarap ve zeytinyağı yerine buğday üretimini arttırmak
için « buğday savaĢı » adı altında bir kampanya açılmıĢ
ve bu, Ġtalyan halkı için birçok sıkıntılara yol açmıĢtır. FaĢizmin, demokrasiyi ve sosyalizmi kendine baĢlıca
düĢman olarak gördüğünü belirtmiĢtik. FaĢizm, bu
baĢlıca düĢmanlarına karĢı, ne gibi eleĢtirmelerle ortaya
çıkmakta, ne gibi kanıtlar ileri sürmektedir?
FaĢizm, demokrasi ilkelerine toptan karĢıdır.
Bunların baĢında seçim ilkesi gelir. FaĢist görüĢ, bir aptal
insanla, akıllı keĢinin, bilgisizle aydının eĢit oy hakkı
olmasını kabul etmez. FaĢizme göre, matematik bir
demokrasi saçmalıktan baĢka bir Ģey değildir.
FaĢizm, genel olarak yurtdaĢlar arasındaki eĢitliğe
karĢı olduğu gibi, kadın - erkek eĢitliğine de karĢıdır.
Örneğin, Mussolini, kadınların üniversitelerde felsefe
öğrenimi yapmalarını yasak etmiĢtir. FaĢizme göre, iktidar halktan gelmez, iktidar halkın
üstün iyiliğini sağlayanların ellerinde bulun-
malıdır. Çünkü faĢizme göre kiĢiler, gerçek çıkarlarının ne
olduğunu kavrayamazlar. Bu yüzden, ulusal çıkarların
belirtilmesi ve sağlanması ancak seçkinler eliyle
baĢarılabilir. Bir yığın olarak insanlar, hiç bir zaman, basit
ve değersiz isteklerinin üzerine yükselemezler. Yığınların
yüksek hedeflere varabilmelerinin bir tek yolu vardır.
Yığınlar, kendilerini tarihi yaratacak seçkin büyük
önderlere bağla-malıdırlar. Bu seçkinler, ya da tarihsel
geliĢme sonucunda ulusa tanrısal bir kuvvetçe
bağıĢlanmıĢ bir tek seçkin, devlete tam anlamıyla hâkim
olmalıdır. Bu düĢünün sonucu olarak, ulusun gerçek
çıkarlarını benliğinde duyan önderin yanında, parlamento
önemini yitirmiĢtir. Mussoliniye göre, parlamentonun
iktidarının, yürütme organından çok olması, bir devletin
çökme belirtisidir. Ama, faĢizm parlemante-rizmi ve
partiler arasındaki politika oyunlarını küçük görmekle
birlikte, parlamentonun zayıflığından yararlanmasını da
bilmiĢtir. FaĢizm, hükümeti parlamentonun bir aracı olarak
görmez. FaĢistlere göre, faĢist rejim hükümeti bir araç
durumundan « kurtarmıĢtır. » Yürütene organı bir
yandan, parlamentonun denetimi dıĢında bırakılmıĢ, öte
yandan da tek bir tanrısal adamın xam egemenliği altına
konulmuĢtur. Bu tek adam, birçok bakanlığı yürütür,
ulusun yanılmaz yol göstericisi ve önderidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi faĢizm, kiĢiler
38 39
FAġĠZM
arasında eĢitlik düĢüncesine karĢıdır. FaĢizme göre, bir
takım insanlar buyurmak, diğerleri de bu buyruklara
uymak için yaratılmıĢlardır. Kendi özel çıkarlarının
sağlanmasıyla uğraĢmakta olan milyonlarca yurtdaĢ
arasında dağılıp, parçalanmıĢ bulunan halk egemenliği
canlı bir yönetime temel olamaz. Gerçek canlı bir
yönetim, ancak sınırlı sayıda kiĢilerin egemenliği yoluyla
sağlanabilir. FaĢizme göre, parlemanter sistem, dinamik bir
yönetimi sağlayamaz. Dinamik bir devlet, hızlı ça-lıĢabilen, güven veren, birliği sağlayan, bilinçli ve sorumluluk duygusu olan devlettir. Bu dinamik devleti de ancak faĢizm getirebilir: FaĢizmin sloganı « lâf yok, iĢ var !» dır.
Yukarıda da görüldüğü gibi, faĢizm parlemanter yolların, toplum içindeki ekonomik, siyasal ve sosyal sorunları çözmekte yetersiz kaldığı bir dönemde ortaya çıkmıĢtır. Bu bakımdan, faĢizmin parlemanter yollara düĢman oluĢu, kendisini yaratan ortamın bir sonucudur.
FaĢist yönetim, halk egemenliğini ve seçimleri
reddeder. Ama iktidarının meĢru bir temele dayandığını
belirtebilmek amacıyla plebisite baĢvurur. FaĢist rejim,
iktidara geldikten sonra, halktan rejimi için evet veya
hayır demesini ister. Ama, ta Na-polyon Bonapart'tan beri,
otoriter rejimlerce baĢvurulan bu usul, hiçbir zaman
iktidardakilerin aleyhine sonuç vermemiĢtir. Çünkü, tek
yanlı propa-
40
FAġĠZM
ganda ve iktidardakilerin yaptığı baskı, sonucun iktidar
lehine olmasını kolayca sağlamıĢtır. Halk için « evet»
demekten baĢka bir yol yoktur. Çünkü, halka baĢka bir
çözüm yolu sunulmamaktadır. Görüldüğü gibi, faĢizm parlmanter rejimin temel
ilkeleri olan halk egemenliği, seçim, kuvvetler ayrılığı;,
siyasal partiler, özgür tartıĢma gibi ilke ve kurumlan
açıkça reddetmektedir. FaĢizmin sosyalizme de karĢı olduğunu belirtmiĢtik.
FaĢizmin ortaya çıkmasında sosyalizme karĢı düĢmanlık
önemli bir etken olmuĢtur. FaĢizm ve nasyonal sosyalizm, sefaletin, açlığın,
iĢsizliğin yarattığı bunalımın sonucunda ortaya çık-
mıĢlardır. Köklerinde, liberalizme karĢı doğan umut-
suzluğun ve direnmenin bulunduğunu unutmamak
gerekir. Bu öğretilere göre, ekonomik çıkarların ba-
ĢıboĢluğu ve özgür yarıĢma (serbest rekabet) ancak
büyük yıkımlar getirir. Nasyonal sosyalizme göre,
kurtuluĢ ancak yeni bir sosyalizmde, faĢizme göre ise
korporatizmdedir. Bu rejimlerin amacı toplumun içindeki
sınıfları karĢı karĢıya getirmek değil, birarada
yaĢamalarını, ulusal topluluk içinde kaynaĢmalarını
sağlamaktır. Sosyalizmin iĢçi sınıfına dayanarak gerçekleĢ-
tirilecek devrimle, kamulaĢtırmaya giderek sonunda özel
giriĢimi ortadan kaldırmak istemesine karĢılık, faĢizm
emekle sermayeyi aynı örgüt içinde kaynaĢtırmak
amacındadır. Ancak, faĢizmin uygu-
41
FAŞİZM
laması, bu kaynaĢmanın sonucunda sermayenin, iĢçi
sınıfı aleyhine kazançlı çıktığını göstermiĢtir. FaĢizme göre, sosyalist bir takım ilkeler uygu-
lanacaksa, bunlar uluslarası niteliğinden ve sınıflar
arasındaki savaĢ fikrinden temizlenerek uygulanmalıdır.
Nasyonal Sosyalizm veya faĢizm, materyalist değil,
idealisttir. Bu görüĢlere göre, sınıflar arası savaĢın yerini
ulusal birlik almalıdır.
Mussolini, bir yazısında « faĢizm, tarihsel geliĢimi
sınıflar arasındaki savaĢa bağlayan ve böylece tarihin
akıĢını durduran sosyalizme karĢıdır. Sosyalizmi bu
biçimde anlayanlar, sınıfları tek bir ekonomik ve ahlâkî
gerçek olarak gören devletin birliğini görmezlikten
geliyorlar. » demektir.
FaĢizme göre devlet, sol akımların ileri sürdüğü gibi,
egemen sınıfın yönetimini sağlayan bir araç değil, ulusal
birliğin en yüksek bir belirtisidir. Öte yandan, faĢizm
devleti sosyalistlerin düĢündükleri gibi ileride ortadan
kalkacak bir örgüt olarak değil, ölümsüz bir gerçek olarak
görür.
Fransız Ansiklopedisinin, Modern Devlet cildinde,
modern diktatörlüklerin ekonomik ve sosyal yönden
incelenmesini yapan Fransız tarihçilerinden Lu-cien
Fevbre bu diktatörlükleri Ģöyle anlatmaktadır : «
Diktatörlük rejimleri, ( faĢizm, nasyonal sosyalizm v.b.)
sınıf kavgasını ortadan kaldıracaklarını ileri sürmüĢler ve
bu yüzden siyasal partileri ortadan kaldırmıĢlardır. Ancak,
bunu yapmakla ekonomik ve
FAŞİZM
sosyal gerçeklerin ortadan kaldırılması sağlanmıĢ
olmaz. Bu durumu, Ģöyle ele alalım ; bir kere ulusal gelirin
dağıtımında devlet, bütün sınıfların üzerinde olduğu için,
onun dediği olacaktır. Ama, devlet bu dağıtımı hangi
ilkelere uyarak sağlayacaktır? Bu soruya, ulusal çıkar (
millî menfaat) prensibine uyarak diye cevap verilir.
Burada ulusal çıkar, genel olarak, bütün yurtdaĢların
çıkarı demektir. Bu herkesçe bilinen çok sade bir
formüldür. Ancak, devlet için, genel çıkar, devletin çıkarı
demektir. Ulusal çıkar için de aynı Ģeyi söyleyebiliriz.
Çünkü, totaliter görüĢe göre, devlet millet demektir.
Devletin yönetimi, bir tek kiĢinin elindeyse, genel çıkar,
bu tek adamın çıkarı demek olur. Bu adam, eline
geçirdiği iktidarı sürdürmek ister. Öte yandan, bu iktidarı
her zaman elinden kaçırmak tehlikesiyle karĢı karĢıyadır.
Ġktidarı elinden kaçırmamak için ödünler (tâvizler)
vermeye baĢlar. DıĢ görünüĢte devrimci görünmeye
çalıĢırsa da, iktidarını yürütebilmek amacıyla, içinde
bulunduğu koĢullara uymak için, elinden geleni yapar.
YerleĢmiĢ düzenin baskı grupları1, diktatör üzerinde ön
plânda rol oynarlar. Diktatör, bir gün, ortadan kaldıramadığı sermayeden
yanadır, baĢka gün emekçilere eğilir gibi yapar. Ama asıl
amacı, ekonomik ve sosyal düzende bir değiĢiklik
yapmadan, iktidarda kalmaktır. 42
43
FAġĠZM FAġĠZM
Totaliter rejimlerin iktidara geliĢinde, ekonomik
bakımdan zayıf olan sınıflar, büyük rol oynamıĢlardır.
Bunlar, aydınlar, memurlar, küçük tüccarlar, esnaflar ve
bir kısım emekçilerdir. Ancak, totaliter rejimlerin iktidara geliĢinde rol
oynayan bu sınıflar, rejim kurulduktan sonra rollerini sürdürememiĢlerdir. Çünkü, kaba kuvvete dayanan kavgalar sona erince, ekonomik yönden kuvvetli olanların yükselmesi ve zayıfların inmesi bir doğal kuraldır.
Bu diktatörlükler, karĢılarındaki kuvvetli örgütleri
yendikten sonra, sözlerini geçirebilmek için ayrıca
örgütlenmeye gereksinim duymayan çevrelerin etkisi
altında kalmaktadırlar. Bunlar, yüksek malî çevreler,
büyük endüstri ve ordudur. Bu çevreler en küçük
fırsatlardan yararlanarak totaliter rejimlerde devletle
iĢbirliği yapmıĢlar, rejimin ekonomik politikasına yön
vermeye baĢlamıĢlardır. » Görüldüğü gibi, faĢizm yalnız bir tek ülkede belirli
koĢulların gerçekleĢmesi sonucunda ortaya çıkmıĢ bir
hareket olarak ele alınmamalıdır. FaĢizm, belirli
koĢulların bir araya gelmesiyle, her ülke için söz konusu
olabilecek bir rejimdir.
1924 seçimlerinde, faĢistlerin yaptıkları yolsuzlukları
parlamentoda açıklayan ve faĢistlerce öldürülen sosyalist
milletvekili Matteotti, Brüksel'de yapılan bir sosyalist
toplantısında Ģöyle diyordu :
« Ġtlayan deneyinin dıĢında, faĢizmin uluslararası bir yanı
vardır. SavaĢın zararlarını kendi ödemek zorunda
kaldığını görünce, burjuvazi baĢ kaldırmıĢ, korunma
yolunu faĢist diktatörlükte bulmuĢtur. Özgürlüklerini
bütün gücünüzle savununuz ! » FaĢizmin genel olarak demokrasiye karĢıt oluĢu,
hümanizm konusunda da belirir. FaĢizm; bireyin, tek
baĢına insanın değerine inanmaz., FaĢizm için, önemli
olan kiĢiler ve onların özgürlükleri değil, bu kiĢilerin
birleĢmesiyle ortaya çıkan bütündür. Bu bütün karĢısında,
birey önemsizdir, bütün uğruna kolayca harcanabilecek
bir varlıktır. Bu bakımdan, faĢizmle sosyalizm arasında da bir
çeliĢme ortaya çıkmaktadır. Çünkü, sosyalizmde de.
sonuçsal amaç bireydir. Sosyalizm de, bireyi her türlü
ekonomik baskıdan kurtarmak ve tam anlamıyla özgür
bir duruma getirmek amacındadır. FaĢizmi, diğer politika öğretilerinden ayıran bir
özelliği de, faĢizmin usdan (akıldan) çok, us dıĢı kav-
ramlara dayanmasıdır. Gerek demokrasi, gerek sos-
yalizm, ilkelerini haklı çıkarabilmek için usa uygun
kanıtlara dayanmak isterler. Buna karĢılık, faĢizm, usa
değil, duygulara dayanır. Bir takım mitoslar yaratarak
halkı korkutup sindirmeye, ya da coĢturmaya önem verir. FaĢist görüĢ, aslında dine de karĢıdır. FaĢist dünya
görüĢü, devletin; hukukun ve ahlâkın yaratıcısı olduğunu
ileri sürmektedir. Bunu ileri sürme- 44
45
FAġĠZM
si, her zaman ahlâkî değerlerin kaynağı olarak kabul
edilegelen dinlere, insan hakları ve tabiî hukuk doktrinine
aykırı düĢer.
Ama, faĢistler, katolikliğin Italya'daki geniĢ etkisini
gözönünde tutarak, kilise ile birleĢmeyi hesaplarına
uygun bulmuĢlardır. Kilise de kendi açısından asıl
düĢmanlarına karĢı faĢizmle iĢbirliği yapmayı kabul
etmiĢtir. Mussolini 1922 yılında verdiği bir söylevde, «
faĢizmin amacı, gökteki Tanrıyı ve yeryüzündeki dini
yadsımak değildir, bu yolsa olsa materyalistlerin amacı
olabilir » demekteydi. Kiliseyle FaĢizm materyalist sol
akıma karĢı birleĢmiĢlerdir. 1929 yalında FaĢist rejimle Papalık arasında yapılan
Latran anlaĢması Katolikliğin, tek devlet dini olduğunu
doğrulayarak ittalyanj faĢizmi ile katolik kilisesi
arasındaki uzlaĢmayı bir belgeye bağlamıĢ oldu.
FAŞİZM
FAŞİST DEVLET
VE DEVLET
ÖRGÜTÜ
FaĢist devlet anlayıĢı, devletin ululaĢtırılmasına
dayanır. FaĢizmde, devletin esenliği ( selâmeti) her
Ģeyden önce gelir. Ulusal iradeyi gösteren bu mistik
varlık karĢısında bütün diğer çıkarlar feda edilir. Devlet
kiĢi için değil, kiĢi devlet için vardır. KiĢi, devlet için
yaratılmıĢtır. Tek baĢına ele alındığında kiĢinin hiç bir
değeri olamaz. KiĢi, ancak kollektif bütünün bir parçası
olarak bir değer kazanabilir. FaĢist devlet, Ģu ya da bu sınıfın veya zümre-
46 47
FAġĠZM
nin değil, bütün ulusun devleti olmak iddiasındadır.
FaĢist devlet, toplum içindeki sınıfları ulusal bir uyuĢuma
kavuĢturduğunu ileri sürer. FaĢizm, devlet dıĢında bir hukuk kaynağı kabul
etmez. Hukuk kaynağı olarak ancak devlet vardır. Hukuk,
devletin buyruğu altındadır.
FaĢist devlet görüĢü, 20. yüzyılın baĢında ortaya
çıkan, sendikalist akımlardan esinlenmiĢtir. Sendikacılık
akımı da; sendikayı parlamentoya, grubu bireye,
üretimciyi (müstahsil) yurdaĢa, bilinçli bir azınlığı pasif
çoğunluğa üstün tutar. Ġtalyan faĢizmi, öğretisine uygun bir devlet örgütü
kurmaya çalıĢmıĢtır.
Ancak faĢist rejim, görünüĢte 1848 Anayasasının
kurduğu sınırlı monarĢi düzenini değiĢtirmemiĢ, bu
anayasayı yürürlükten kaldırmamıĢtır. Kral, bakanlar ve
senato yine varlıklarını sürdürmektedirler. Ama bunların
uygulamada hiç bir önemi kalmamıĢtır. Ayrıca, « Büyük
FaĢist Meclisi » , « Korporas-yonlar Ulusal Meclisi» gibi
yeni devlet organları da kurulmuĢtur.
FaĢist doktrin ve uygulamasında devlet örgütü ile
faĢist partisi kaynaĢmıĢ bir durumda olduğu için devlet
örgütünün incelenmesine bu partiyi de katmak
gerekmektedir. Öte yandan, Mussolini'nin durumunun
kanunlarla sağlanması, büyük FaĢist Meclisi, gençliğin
faĢist eğitimi ile yetiĢtirilmesi için
48
FAġĠZM
Ballila ve Avanguardia örgütleri kurulması gibi ha-
reketlerin çoğu, anî durumların baskısı karĢısında baĢ
vurulan yollardır. Bunların kanunî nitelik ka-zanmaları,
kurulmalarından sonra olmuĢtur.
Bu bölümde, faĢist devlet örgütünü hukuk açılından
incelemeğe çalıĢacağız. FaĢist devlet yapısının öğeleri
olarak Ģef ( duçe), bakanlar kurulu, parlamento, büyük
faĢist meclisi, korporasyonlar ve fa-fist partisi üzerinde
durulacaktır.
ġEF ( DUÇE )
FaĢizmin yürürlükten kaldırmadığı Ġtalyanın 1848
Anayasasına göre, yürütme erki kralın tekelindedir (
Mad. 5 ) . Ancak, uygulamadaki durum, kralın ve diğer
bütün devlet organlarının yetkilerinin ortadan kalkması
ve her konuda yalnız Ģefin egemen olması sonucunu
doğurmuĢtur. Bu Ģefin yetkileri yalnız yürütme alanında
değil, yasama alanında da sınırsız denilebilecek bir
geniĢliktedir.
Bu durum, faĢist görüĢüne tümüyle uygundur. Çünkü
faĢizme göre, 20. yüzyıl Ģefler çağıdır. Uluslar, kendi
varlıklarının bilincine ancak, bu varlığı temsil eden
olağanüstü adamın verdiği coĢkunlukla eriĢmektedirler. ġef,
yığınların nabzını duyan, onla-rın belirsiz duygularını açık
fikirlerle belirten adam-dır. Mussolini, deneylerinin
kendisine,'yığınların psi-koloj isine girmek ve belirli bir
zamanda ne istedik
49
FAġĠZM
lerini, ne duyduklarını sezmek yeteneğini kazandırdığını
ileri sürmüĢtür. Ona göre yönetmek, « bütün halkın
yüreğinin çarptığım kendi yüreğinde duymak » tır. Bütün
yetkileri elinde toplayan Ģefin yetkilerini, hiç bir organ
sınırlayamaz. Mussolini tartıĢılmaz bir durumdadır.
Adeta, yarı - tanrı olan bu Ģef; radyo, basın, sinema
yoluyla her gün her yerde görülür. CoĢkunluk yaratan
törenlerde ulusun yanıl-maz önderi Ģef, övülür.
ġefin üstün durumu, hukuktan çok uygulamadan
doğmuĢtur. FaĢizmin, hukuka çok az saygısı vardır. ġefin
yetkileri ile ilgili hukuk metinleri, sadece Ģefin
uygulamadan doğan üstün durumunu desteklemek ve
doğrulamak amacıyla yapılmıĢtır. FaĢist Ġtalyada Ģefin yetkileriyle ilgili en önemli iki
yasa vardır. Bunlardan biri yürütme organının hukuk
kuralları koymasıyla ilgili 31 Ocak 1926 tarihli yasadır.
Bu yasaya göre, kral - kararnamesi yolu ile yasa gücünde
kararnameler yayınlanabilecektir. Bu yetkinin
kullanılması baĢlıca iki biçimde sınırlandırılmıĢtır, a)
Kanunun hükümete vekâlet vermiĢ olması durumunda, bu
yetki, verilen vekâlet sınırı içinde kullanılabilecektir, b) «
Ġvedelik» ve « kesin gereklilik » durumlarında bu yetki
parle-mentonun siyasal nitelikteki denetlemesi altında kul-
lanılacaktır.
Bu yasaya göre, krala 1848 Anayasasının 6.
maddesi ile verilmiĢ olan «yasaların uygulanma-
50
FAġĠZM
sıyla ilgili kararname ve tüzükleri yapmak» yet-
yet-kileri geniĢletilmiĢ ve { yasa gücünde kararname}çı-
kararname » çı-karmak yetkisi de verilmiĢ olmaktadır.
Yasanın bi-rinci maddesine göre, bu « yasa gücünde
kararname-ler» Bakanlar Kurulunda görüĢüldükten sonra
ve DanıĢtayın uygun oyu alınarak yayınlanabilecektir.
Uygulamada bu sınırlamaların hiç bir etkisinin
olmıyacağı, faĢizmin kurduğu düzenin niteliğinden
açıkça anlaĢılmaktadır. FaĢist yönetimde kral siyasî
hayattan silinmiĢ durumdadır. Kral durumunun üs-
tünlüğünü daha faĢizm ortaya çıkmadan önce yitir-miĢ
bulunuyordu. Bu bakımdan, bakanlar kurulu istediği bir
yasa - kararnameyi yayınlamakta bu yönden hiç bir
güçlükle karĢılaĢmayacaktır. Bakanlar kurulu ise
tamamen, parti Ģefi ve baĢbakanın otoritesi altındadır.
ġef, partiyi, egemenliği altında bulundurmakta ve birkaç
bakanlığı birden elinde tutabilmektedir.
Öte yandan, parlamentonun kuruluĢunda da parti ve
hükümet baĢkanı egemendir. Bu bakımdan, parlamentoya
verilmiĢ olan siyasal nitelikteki denetleme yetkisinin de
uygulamada bir değeri,yoktur.
ġefin yetkilerini hukuk kalıbına koyan diğer, yasa, birinci bakan ve devlet sekreteri olan hükü-
met Ģefinin görev ve yetkileri konusundaki 24 Aralık 1925 tarihli yasadır. Bu yasaya göre, hükümet Ģefi-
51
FAġĠZM FAġĠZM
nin isteği olmaksızın hiç bir tasarı iki meclisten birinin
gündemine konulamaz. Böylece hükümet Ģefi, ileride göreceğimiz gibi parti
yoluyla parlamentonun seçiminde egemen olduğu gibi,
parlamentonun görüĢeceği yasalara da kesin olarak
egemen olmaktadır. Daha önce yürürlüğe giren bu
yasayla, hükümet Ģefi parlamentonun elini kolunu
bağlamıĢ durumda iken yukarıda sözünü ettiğimiz, yasa -
kararname yapma yetkisini veren 1926 tarihli kanunun
niçin gerekli görüldüğü pek anlaĢılamamaktadır.
Hükümet Ģefinin parlamentonun görüĢmelerine bütünüyle
egemen bir durumda iken ayrıca bir de yasa - kararname
yayınlama yetkisini eline alması, iki biçimde açıklanabilir
: a) Bu, Mussolininin parlamentoyu hafife almasının bir
sonucudur. Çünkü Mussolini parlamentonun, hiçbir
zaman hoĢuna gitmediğini söylemektedir. Mussoliniye
göre parlamento, zamanı geçmiĢ, eskimiĢ bir kurumdur.
b) Bu durum tamamen pratik gereksinmelerin bir
sonucudur. Parlamento, her ne kadar denetim altında ise
de, yavaĢ iĢleyen bir kurum olarak görülmüĢ ve yetkileri
çekilip alınıverilmiĢtir. Ayrıca mahallî idarelerin tamamiyle merkeze
bağlanması da Ģefin yetkilerini arttırmıĢtır.
BAKANLAR KURULU Bakanları, hükümet Ģefinin teklifi üzerine kral atar
ve görevine son verir. Bunlar, bakanlıklarıy-
la ilgili iĢlerden dolayı krala ve hükümet Ģefine karĢı
sorumludurlar.
Bakanlar arasındaki uyuĢmazlıkları, hükümet Ģefi
çözer. Hükümet sefi bir veya birkaç bakanlığı elinde
bulundurabilir. Bu durumda, hükümet Ģefi, bakanlığa ait
bulunan yetkileri kullanmağa siyasi danıĢmanını vekil
edebilir.
Bakanlar kurulu, hükümet Ģefinin çağrısı üzerine
toplanır. Bakanların uygulamada hiç bir önemi yoktur.
Yürütme iĢlerinde bakanlar, birer danıĢman
durumundadırlar.
PARLAMENTO (KORPORATİF MECLİS)
FaĢizm, modası geçmiĢ bir kurum olarak gördüğü
parlamentoyu 17 Mayıs 1928 tarihli bir yasayla yeniden
düzenlemiĢtir. Bu, « Siyasî temsilin düzeltilmesine dair
yasa » adını taĢır. Milletvekilleri bu yasaya göre yine
halk oyu ile seçilmekte iseler de, gerçekte bu, demokratik
anlamdan çok uzak bir seçim sistemidir. Bu yasaya göre,
Ġtalya'nın bütünü bir tek seçim çevresidir. Milletvekili
adayları Ģöyle tes-bit olunur :
Milletvekili adayı teklif edebilmek yetkisi, yasayla
onaylanmıĢ sendika ve konfederasyonlara tanınmıĢtır.
Yasa, bu kurumların her birinin ne oranda aday teklif
edeceğini belirtmiĢtir. Yasayla onay-
52 53
FAġĠZM
FAġĠZM
lanmıĢ bu sendika ve konfederasyonlar, seçilecek
milletvekili sayısının bir katı tutarında adayı, Büyük
FaĢist Meclisine teklif ederler.
Halk oyuna sunulacak, milletvekili listesini, Büyük
FaĢist Meclisi hazırlar. Büyük FaĢist Meclisi, bu listeyi
hazırlarken, sendika ve korporasyonların teklif ettiği
isimlerle bağlı değildir. Bu isimler dıĢında, bilim,
askerlik, sanat gibi alanlarda ün yapmıĢ kiĢilere de
milletvekili listesinde yer verir.
Böylece, Büyük FaĢist Meclisi, bütün Ġtalya için bir
tek seçim listesini hazırlamıĢ olur. Bu liste görkemli
(tantanalı) bir biçimde açıklanır, halkın oyuna sunulur.
Bu sunuluĢun biçimi, çok ilginçtir. Seçmen, üzerinde «
Ulusal Büyük FaĢist Meclisi tarafından düzenlenmiĢ olan
milletvekilleri listesini tasvip ediyor musunuz? » yazılı
puslanın altına, « evet» ya da « hayır » yazacaktır.
Kanuna göre, « hayır » diyen seçmenler « evet »
diyenlerden çok olursa, Büyük FaĢist Meclisi listeyi
yeniden gözden geçirerek ikinci bir kere halk oyuna
sunar. Bu ikinci seçimde yine «hayır» oyları, «evet» leri
aĢarsa Büyük FaĢist Meclisi üçüncü bir liste düzenler. Bu
üçüncü liste artık halk oyuna sunulmaz.
Bu listeye girenler, doğrudan doğruya seçilmiĢ sayılırlar.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, uygulamada Büyük
FaĢist Meclisince düzenlenmiĢ olan listenin halk
tarafından kabul edilmemesine aĢağı yukarı olanak
yoktur. Yasa böyle uzak bir ihtimali de göz önünde
bulundurmuĢ, Büyük FaĢist Meclisince düzenlenen
listenin halkça iki kere reddedilmesi durumunda son
sözün, Büyük FaĢisti Meclisinde olduğunu açıkça
belirtmiĢtir. Bu bakımdan, halkın, listeyi reddetmesinin
bir anlamı yoktur.
Aday gösterilmeleri bakımından, yerlerini tamamen
Büyük FaĢist Meclisine yani faĢist partisine borçlu olan
milletvekillerinden meydana gelen parlamentonun
uygulamada hükümete herhangi bir güçlük çıkarmıyacağı
açıktır.
Tamamen faĢist partisinin egemenliği altında bu-
lunan Korporatif Meclisin yanında, üyeleri kralca tayin
olunan Senato da varlığını devam ettirmektedir. Bu
organın uygulamada hiç bir rolü yoktur.
BÜYÜK FAŞİST MECLİSİ
FaĢizmin tek - parti ve devletle kaynaĢmıĢ parti
görüĢünün bir ifadesi olan bu meclis, 9 Aralık 1928
tarihli yasayla hukukî bir nitelik kazanmıĢtır. Üyeleri
bakımından tamamen bir parti mecli-
55
54
FAġĠZM
FAġÎZM
si olan bu kurum, böylece bir devlet organı durumuna girmiĢ bulunmaktadır.
Bu meclisin baĢkanı, hükümet Ģefidir. Gerekli gördükçe meclisi toplantıya çağırır, gündemi düzenler (Madde 2 ) .
Meclisin sekreteri faĢist partisi sekreteridir. Üyeler, faĢizmin iktidara gelmesine hizmet edenler,
Roma yürüyüĢünü yöneten önderler ve yüksek memurlardır.
Üyelere dokunulmazlık tanınmıĢtır. Anayasa ni-
teliğini taĢıyan bütün konularda, Büyük FaĢist Meclisinin
oyunun alınması gereklidir ( Madde 12 ) . Ayrıca,
kanunun belirttiği durumlarda bu meclis yasama görevi
yapar. Ekonomik, sosyal yasalar ve ulusal çıkarı
ilgilendiren konularda hükümet Ģefinin danıĢma organıdır
( Madde 1) . Yukarıda gördüğümüz gibi, halk oyuna
sunulacak milletvekilleri listesini hazırlamak da bu
meclisin görevidir (Madde 11) . Büyük FaĢist Meclisinin
ayrıca faĢist partisinin yönetimi ile ilgili yetkileri de
vardır.
KORPORASYONLAR
FaĢizm, devletin dıĢında her hangi bir grup kabul
etmediği için bağımsız sendikalara da yer vermiyordu.
FaĢizmin ekonomik görüĢünü incelerken de açıklamaya
çalıĢtığımız gibi, faĢizm devleti her türlü ekonomik
çıkarları uzlaĢtırıcı bir kurum ola-
rak görmekte ve ekonomik düzende «ulusal bir uyuĢum »
kurmağa çalıĢmaktadır. FaĢizmin bu uyuĢumu kurmak
bütün öğelerini devletin sıkı denetimi altında bulunan bir
örgütte birleĢtirmek faĢizmin amacı olmuĢtur. FaĢizm, korporatif sistemini yavaĢ yavaĢ kurmuĢtur.
Bu iĢde, önce bağımsız sendikaları ortadan kaldırıcı bir
yol tutulmuĢtur. Bağımsız sendikalar yasalarla ve yasa
dıĢı baskılarla yavaĢ yavaĢ ortadan kaldırılmıĢtır.
Böylece, iĢçi sınıfının bağımsız örgütler kurmasına ve
bilinçlenmesine engel olunmuĢtur. 3 Nisan 1926 tarihli kanunla sendikalar «yasayla
onaylanmıĢ» olanlar ve olmayanlar Ģeklinde iki bölüme
ayrılmıĢlardır. Bir sendikanın «yasayla onaylanmıĢ »
olabilmesi için, aranan diğer koĢulların yanında
yöneticilerinin « sağlam ulusal bağlılık inancası
(teminatı) » göstermeleri gerekir. Bu kanunun getirdiği
en önemli hüküm, her iĢ kolunda iĢverenler ve iĢçiler için
yalnız bir tek sendikanın yasayla onaylı olabileceği
hükmüdür. (Madde 6 ) . Böylece her iĢ kolunda bir tek
olmak üzere ayrıcalıklı ( imtiyazlı) sendikalar yaratılmıĢ
olmaktadır. Yasayla onaylanmıĢ sendikalar, kendi
bölgelerinde, üyesi olsun olmasın kendi dallarındaki
bütün iĢçileri veya iĢverenleri temsil eder. Üyesi olsun
olmasın kendi iĢ kolundaki bütün iĢçiler ya da iĢveren-
56 57
FAġĠZM FAġĠZM
lerin komün vergilerinin toplanması usulüyle aidat
toplayabilir (Madde 5) .
Bu durum, Büyük FaĢist Meclisince kabul olunan
ÇalıĢma Bildirisinde de belirtilmektedir. Bu bildirinin 3.
cü maddesi « sendika ve meslek örgütleri serbesttir, fakat
sadece yasayla onaylanmıĢ ve devletin denetimi altındaki
sendikanın, kendi iĢ koluna girenler için ortaklaĢa iĢ
sözleĢmeleri yapmaya, üyelerine yüküm yüklemeye ve
bunlara karĢı kamu yararına görev yapmaya hakkı vardır
» demektedir.
Böylece, bağımsız sendikaların ortadan kaldırılması
için yasa yoluyla açık bir baskı yapılmaktadır. Öte
yandan, 3 Nisan 1926 tarihli kanun lokavt ve grevi de
yasaklamaktadır. Bu kanunla iĢ uyuĢmazlıklarının
çözülmesi için iĢ mahkemeleri de kurulmuĢtur.
Ancak, 1926 ve 1927 tarihli bu belgelerde kurulması
öne sürülen korporasyonların kurulmasıyla ilgili kanun
ancak 1934 de çıkmıĢtır. Korporasyonlar kurulmadan
önce « Korporasyonlar Ulusal Meclisi » kurulmuĢ
bulunuyordu. Korporasyonlar Ulusal Meclisi'nin görevi,
korporatif sistemin geliĢmesine ve ulusal ekonominin
gereklerine uygun olarak, ÇalıĢma Bildirisindeki ilkeleri
gerçekleĢtirmek amacıyla çalıĢmak ve yasa teklifinde
bulunmaktı. Böylece, uzunca bir hazırlık döneminden sonra
5 ġubat 1934 tarihli, Korporasyonların kuruluĢu ve
görevleri yasası kabul edildi. Korporasyonlar hükümet baĢkanının kararnamesiyle
kurulur ve aĢırı ölçüde merkeziyetçi bir rejime
bağlıdırlar. Bir çok meslekleri içine alan her ekonomik
faaliyet kolu için, biri patronların, biri iĢçilerin olmak
üzere iki sendika federasyonu vardır. Her ekonomik
faaliyet kolundaki bu iki sendika federasyonu bir
korporasyon teĢkil eder. Bütün Ġtalya böylece 22 korporasyona ayrılmıĢ
bulunuyordu. Bu korporasyonlardan, örneğin tahıl
korporasyonu, buğday yetiĢtirmek, değirmenlerde
öğütmek ve ekmek piĢirmek gibi çeĢitli iĢ kollarıyla ilgili
herkesi içine alıyordu. Hükümette de bir korporasyonlar bakanlığı ku-
rulmuĢtu. Sonuç olarak ortaya çıkan tablo Ģöyledir. Bir yanda
iĢçiler sendikalar, federasyonlar ve konfederasyonlar
biçiminde örgütlenmiĢler, bunlara karĢılık iĢverenler de
paralel sendika, federasyon ve konfederasyonlar
kurmuĢlardır. Bu iki grup arasında uzlaĢtırıcı durumda
devlet örgütü yer almıĢtır. Devletin bu iĢle ilgili
örgütünün baĢında, Korporasyonlar Bakanlığı vardır.
Bundan sonra, Korporasyonlar Ulusal Meclisi, iĢçi ve
kapitalistlerin temsilcilerini içine alan 22 korporasyon ve
iĢ mahkemeleri yer alır. Böylece, devlet iĢçiler ve kapitalistler arasında
58 59
FAġĠZM
FAġĠZM
yer alarak anlaĢmazlıkları çözücü bir görev almaya
çalıĢmaktadır. Ancak, faĢist devletin bu uzlaĢmayı gerçekleĢ-
tirebildiği söylenemez. Gerçi, korporasyonlar içinde hem
iĢçiler, hem iĢverenler toplanmak istenmiĢtir. Ama,
hukuk alanında sağlanan bu birleĢme, bunlar arasındaki
ekonomik çeliĢmeleri ortadan kaldıramamıĢtır. Daha
önce de gördüğümüz gibi, faĢist devlet örgütünün
iĢleyiĢi, her zaman çalıĢanların aleyhine sonuç vermiĢtir.
FAŞİST PARTİSİ
1922 de Roma yürüyüĢü sonucunda Mussolini-nin
iktidara geçmesine kadar, FaĢist Partisi genel
seçimlerinde bir baĢarı gösterememiĢti. FaĢist partisi için
önemli olan, serbest seçimlerde halk oyunu kazanmak
değil, disiplinli bir örgüt kurarak iktidarı zorla ele
geçirmekti. Daha önce de gördüğümüz gibi faĢistler,
çeĢitli olayların yardımıyla bu amaçlarını
gerçekleĢtirdiler.
FaĢist Partisi, iktidara geldikten sonra faĢist
doktrinini yavaĢ yavaĢ devlet örgütüne egemen kılmıĢtır.
Bu arada partinin devlet örgütüyle kaynaĢtı-rılmasına çok
büyük önem verildi. Bu, gerek uygulama yoluyla gerek
yasalarla gerçekleĢtirildi. FaĢist Partisi daha ilk mücadele yıllarında disiplinli
bir milis örgütü kurmuĢtu. Hücre örgütünün
bir komünist buluĢu olması gibi, milis örgütü de bir faĢist
buluĢudur. Parti gençlik örgütlerinin yöneticileri devletçe
tayin edilir. Gençlerin partiye alınmaları, askere gitmeye
benzetilmiĢtir. Aynı yıl doğmuĢ olanlar, hep birden, aynı
günde partiye girerler.
8-14 yaĢ arasındakiler. Ballila, 14 -18 yaĢ ara-
sındakiler Avanguardia örgütlerine alınırlar. 18 - 21
yaĢtakiler için kurulan genç faĢistler örgütünden de
geçildikten sonra, yemin edilir ve parti üye kartı
kazanılır.
Yeminde, Duçe'nin emirlerine hiç soru sormadan
uymaya, gerekirse faĢizm uğruna kanını dökeceğine
Tanrı ve Ġtalya adına söz verilir. 1922 ye kadar partiye
kolayca üye olunabiliyorken bu tarihten sonra giriĢ sıkı
denetime bağlanmıĢtır.
Partide "tam bir disiplin vardır. Kuramsal olarak bile,
aĢağıdan yukarıya bir nitelik yoktur. Partide sadece
yukarıdan gelen buyruklar söz konusudur. 17 Kasım 1932 tarihli kral kararnamesiyle ya-
yınlanan parti statüsünün birinci maddesine göre, Ulusal
FaĢist Partisi, Duçenin emrinde ve faĢist devletinin
hizmetinde bir milis örgütüdür.
Parti statüsüne göre Ulusal FaĢist Partisi, Duçe'nin
yüksek yönetimi altında Büyük FaĢist' Meclisinin verdiği
direktiflere uyarak kendine bağlı kurumlar ve bunların
Ģefleri aracılığıyla çalıĢır.
60 61
FAġĠZM
FaĢistlere göre, FaĢist Partisi, Devlet iktidarlarının
normal örgütü yanında, devleti halk yığınlarına
yaklaĢtırmak, bu yığınların derinliklerine iĢlemek, onları
canlandırmak, ekonomik ve ruhsal hayatlarına daha
yakından özen göstermek, gereksinimlerinin ifadesi
olmak amacına yönelmiĢ çeĢitli kurumları kapsayan bir
örgüttür. Görüldüğü gibi, FaĢist Partisi, çok partili rejimlerde
görülen siyasî partilerden çok değiĢik bir örgüttür. FaĢist
Partisinde tam bir askerî disiplin vardır. Her Ģey,
yukarıdan gelen buyruklara uyularak yürütülür.
62
İKİNCİ BÖLÜM
ALMANYA
İTALYA DIŞINDA
F A Ş İ Z M
( Nasyonal - Sosyalizm )
Alman Nasyonal Sosyalizmi, Ġtalyan faĢizminden
sonra ortaya çıkmıĢ, aslını aĢan bir taklit olmuĢtur. Nasyonal - Sosyalizm hareketini incelemek, bir
mitosun doğuĢunu incelemektir. Bu mitos, bir çöküĢ
anında ortaya çıkmıĢ ve bu çöküĢe engel olmuĢtur. Nasyonal Sosyalizme yol açan çöküĢ, Birinci Dünya
SavaĢından yenik çıkmıĢ Almanya'nın içine düĢmüĢ
olduğu durumdur. Ġtalyan faĢizminde olduğu gibi
Nasyonal Sosyalizmin ortaya çıkıĢında da sosyal, politik
ve ekonomik bunalımlar baĢ rolü oynamıĢtır. Bu
bunalımlardan sıkıntıya düĢmüĢ olan orta sınıf, Hitler'in
kiĢiliğinde, kendine bir kurtarıcı yaratmıĢtır.
65 Fr. 5
FAġĠZM
1918 yılında Hitler, Münich'te önemsiz bir parti olan
Alman ĠĢçi Partisinin yürütme komitesine yedinci üye
oldu. Halk yığınları karĢısında rahatlıkla konuĢan,
yığınları harekete getiren bir insandı. Çevresinde
tanınmaya baĢlayınca, partinin adını Nasyonal Sosyalist
Alman ĠĢçi Partisi olarak değiĢtirdi. 25 ġubat 1920 de
Nasyonal Sosyalist Partisinin yaptığı ilk toplantılardan
birinde Hitler, 25 maddelik bir program ilân etti. Bu programda, Alman ırkının üstünlüğü açıkça ileri
sürülmüĢ, eğitim sisteminin devlete saygı esasına göre
kurulacağı, pratik bilgilere önem verileceği belirtilmiĢti.
Bu programda, parlmanterizm soysuz-laĢmıĢ bir sistem
olarak gösterilmiĢtir. Programa göre, basındaki yahudi ve
materyalist öğeler temizlenmeli, gerçek bir Alman basını
kurulmalıdır. Roma kaynaklı! evrensel ve materyalist
hukukun yerini Cermen hukuku almalıdır. Devlet
merkezîleĢtirilme-lidir. Din özgürlüğü, Cermen ırkına
zarar getirmemek Ģartıyla tanınmalıdır. Bütün Almanlar,
aynı devlet içinde toplanmalıdırlar. Alman ulusu, Ver-say
andlaĢmasının yüklediği yükümlerden kurtarılmalı, diğer
uluslarla eĢit duruma getirilmelidir. SavaĢtan sonra
Almanya'dan alınmıĢ olan eski sömürgeler Almanya'ya
geri verilmelidir. Sosyal alanda, sağlam bir orta sınıf
kurulmalıdır. Hitler böylece Nasyonal Sosyalizmin ilkelerini
açıklamıĢ oluyordu. Nasyonal Sosyalizm, baĢlangıç-
FAġĠZM
ta, 25 madde programındaki « sağlam bir orta sınıf »
ilkesine uyarak, küçük iĢletmelere taraftar gibi gö-
rünmüĢtür. Nasyonal Sosyalizm, öte yandan « kendi
kendine yeterli bir ekonomi » kurmak istemiĢtir. Ancak,
Almanya'da dünya piyasalarına mal satmak için kurulmuĢ
olan büyük iĢletmeler karĢısında bir yenilik
getirememiĢtir..
Nasyonal Sosyalist Partisi, kurulduğu sıralarda
sosyalist bir takım eğilimler de göstermiĢ, ya da böyle
görünmeyi baĢarmıĢtır. Ancak, iktidara geldikten sonra,
sosyalist eğilimler ortadan silinmiĢtir.
Nasyonal Sosyalist Partisinin ekonomi uzmanla-
rından Feder, malî kapitalle sanayi kapitali arasında bir
ayrım ileri sürmüĢtür. Feder'e göre, malî kapital,
yahudilerin elinde bulunmaktadır. Sanayi kapitali ise
Alman ve aryen ırkın elindedir.
Nasyonal Sosyalizm, böylece uluslararası kapitale
karĢı, ulusal kapitali savunmak ve korumak eğilimi
göstermektedir.
Nasyonal Sosyalizmin taraftarları günden güne
çoğalıyordu. Bundan cesaret alan Hitler, 1923 yılının
kasım ayında General Ludendorff ve bir çok eski askerle
anlaĢarak Münich Ģehrini zorla ele geçirmeye kalkıĢtı.
Hitlerin niyeti Bavyera federe devletinin baĢına geçmek,
arkasından da federal devlete karĢı ayaklanmaktı. Ama,
Müniche yürüyüĢ, gü-
66 67
FAġĠZM
lünç bir macera olmaktan ileri geçmedi. Nasyonal
Sosyalist Partisi kapatıldı, Hitler cezaevine konuldu. Cezaevinde rahat bir hayat süren Hitler, Nasyonal
Sosyalizmin temel kitabı olan Kavgam (Mein Kampı)
adlı kitabı burada yazdı. Nasyonal Sosyalizm, Almanya'da yayılmağa devam
etti. Bu hareketin yayılmasını kolaylaĢtıran çeĢitli
nedenler vardı. Enflasyon, orta sınıfı proletarya
durumuna düĢmeye zorluyordu. Alman orta sınıfı,
geçmiĢe dönük, disiplin ve hiyerarĢiye alıĢkın ve
muhafazakâr bir sınıftı. Sosyalist eğilimlere karĢı
sempatisi olmayan bu sınıf, ayrıca önüne çıkan bir Ģefin
arkasından gitmeye elveriĢli bir durumdaydı. Öte yandan, Sosyal Demokrat Partisi iktidara
katılmanın verdiği yorgunluk içindeydi. Bu partinin
içindeki küçük burjuva öğeler, partinin hareketsizliğini
arttırıyorlardı. Ayrıca, yüzyıllardır otoriter bir rejimde
yaĢamıĢ Alman halkı Weimar anayasasının kurduğu
klâsik demokratik rejime kolay kolay alıĢamamıĢtı.
Ekonomik bunalımların da bu sıralara rastlaması, iĢçi
sınıfı devriminin 1919 da sol akımın en kuvvetli olduğu
günlerde yenilgeye uğraması, halkı yeniden otoriter bir
rejime hazırlamıĢtı. Tekrar kurulan Nasyonal Sosyalist (Nazi) partisi
1929 dan sonra Reichstag'ın ( Parlamento'nun ) önemli
partilerinden biri oldu. Önceleri Hitler'i önemsemiyen
CumhurbaĢkanı Hindenburg, yasa
FAġĠZM
dıĢı yollara da sık sık baĢvurarak kuvvetini arttıran
nasyonal sosyalist, hareketi Hi t l e r i Ģansölyeliğe
(baĢbakanlığa) atadı. ġubat ayı içinde, Reichstag
binasında büyük bir yangın ç ı k t ı . Mükümet bunun bir
komünist iĢi olduğunu ileri sürdü. Ancak Amerikalı
yazarlar Munro - Ayearst ve W. Shirer'in de belirttikleri
daha kuvvetlidir. Naziler bu yangını propagandalarında
geniĢ ölçüde kullanarak baskılarını arttırdılar.
Hitler, mart ayında yeni bir seçime gitti. Bu seçimde naziler en geniĢ bir biçimde korkutma, sindirme ve hile yollarına baĢvurmalarına karĢın oyların sadece yüzde 44 ünü alabildiler. Naziler, parlâmentodaki 647. sandalyadan
288 ini kazanabildiler.
Kendilerine yakın olan ve 52 sandalya kazanmıĢ bulunan Milliyetçi parti ile bir koalisyon kurdular.
24 mart 1933 de, Reichstag Hitlerin istediği bir
yasayı kabul etti. Bu yasa, kabineye, yasalar koyma
yetkisini veriyordu. Böylece, gerek yürütme, gerek
yasama gücü Hitlerin eline geçmiĢ oldu. Öte yandan, 1934 Ağustosunda, Hindenburg'un
ölümü üzerine, CumhurbaĢkanlığı ve Ģansölyelik
makamları birleĢtirildi. Ve her ikisini de Hitler üzerine
aldı. Daha önce, bütün muhalefet partileri ka-
68
69
FAġĠZM
patılmıĢ, sendikalar yasa dıĢı ilân edilmiĢ, kiĢi özgür-
lükleri ortadan kaldırılmıĢtı. Böylece, Nazi rejimi tam anlamıyla otoriter bir rejim
durumuna girdi. Bu rejim, Almanya'nın Ġkinci Dünya
SavaĢındaki yenilgisine kadar sürdü. Nasyonal sosyalist hareketini, orta sınıftan baĢka
soylular, büyük endüstriciler ve bir kısım iĢçiler de
desteklemiĢtir. Özellikle Krupp ve Thyssen gibi endüstri kralları
nasyonal sosyalist hareketin geliĢmesi için büyük
yardımlarda bulunmuĢlardır. Endüstri krallarının
nasyonal sosyalistlere yardım etmelerinin nedeni
nasyonal sosyalistlerin komünizme karĢı savaĢmaları ve
silahlanmaya verdikleri önemdir. Nasyonal sosyalistlerin ileri sürdüklerine göre, bu
hareket yukarıdan değil aĢağıdan gelmiĢtir. Çünkü, temel
düĢünleri ve sloganları halkın en aptal olanlarının bile
anlayabileceği kadar açıktır. Nazilere göre, bu temel
düĢünlerin bu kadar açık oluĢuna, ancak halkla ilgisi
kesilmiĢ olan aydınlar ĢaĢar. Alman Nasyonal sosyalist rejimi, daha iktidara
gelmeden önce, görüĢleri belirlenmiĢ bir öğretiye
dayanır. Bu bakımdan italyan FaĢizminden ayrı bir
özellik gösterir. Yukarıda da gördüğümüz gibi, Ġtalyan
faĢizmi öğretisini daha çok deneylere dayandırmıĢ ve
iktidara geldikten sonra tamamlamaya çalıĢmıĢtır.
FAġĠZM
Alman Nasyonal Sosyalist öğretisinin dayandığı baĢlıca öğeler, ırkçılık, sosyalizm ve milliyetçilik halk ve Führer'dir.
Irkçılık: Nasyonal Sosyalizm, bazı ırkların baĢka
ırklardan üstün olduğunu ileri sürer. Bunu bir bilimsel
gerçek olarak kabul eder. Üstün ırkların baĢında kuzeyli
aryen ırk gelmektedir. AĢağı ırkların baĢında da yahudiler
ve renkli ırklar vardır. Nasyonal Sosyalizm öğretisine göre, ırklar arasındaki
bu eĢitsizlik düzenine uyulmazsa insanlık, büyük
felâketlerle karĢılaĢacaktır. Ayrıca, ırkların karıĢması yani
melezlik de insanlığın dejenere olmasına yol açar.
Nasyonal Sosyalistlere göre, melezliğin getirdiği bozulma
Fransa'da görülmeğe baĢlamıĢtı.
Nasyonal Sosyalistler, zamanla politik nedenlerin
etkisi altında, Japonlarla dostluk kurmak zorunda kalınca,
ırk konusundaki görüĢlerini değiĢtirmiĢler ve renkli
ırkların aĢağı ırklar olduğunu ileri sürmemeğe
baĢlamıĢlardır.
Irklar arasındaki eĢitsizlik anlayıĢı uygulamada en
açık biçimde yahudi düĢmanlığında görülmüĢtür Sosyalizm ve Milliyetçilik: Hitlerin Sosyalizmi,
Marxcı bir sosyalizm değildir. Tersine, Marxcı
sosyalizmi en büyük düĢmanlarından biri olarak görür.
Çünkü Marxcılık maddeciliğe dayanan ve en-
ternasyonalist bir öğretidir. Nasyonal Sosyalizm
70 7!
FAġĠZM FAġĠZM
ise, maddeciliğe karĢıdır ve aĢırı bir milliyetçiliğe
dayanır. Bu bakımdan, bu iki öğreti arasında çok büyük
aykırılıklar olduğu açıkça görülmektedir. Kari Marx'ın bir
yahudi oluĢu bile, onun kurduğu öğretiye Hitlercilerin
düĢman olması için yeter bir nedendir. Hitlerciler Marxcılığa düĢman olmakla birlikte
Marxcılığm ne olduğunu iyice anlamamıĢ görülmek-
tedirler. Fransız kamu hukuku profesörlerinden Ve-del,
Hitlerin «Kavgam» adlı kitabında ileri sürdüğü
fikirlerden, onun Marxist maddeciliğin ne olduğunu
anlamadığı sonucunu çıkarmaktadır. Hitlere göre, Marxist
maddecilik hazza ve aĢağılık içgüdülere dayanmaktadır.
Vedel, bu yorumu «çocukça» bulmaktadır. Nasyonal Sosyalizm, Almanya'nın büyük bir
ekonomik kriz içinde bulunduğu bir dönemde ortaya
çıkmıĢ ve Almanya'yı bu krizden kurtarmıĢtır. Bu
bunalımın atlatılmasında planlı ekonominin büyük rolü
olmuĢtur. Ama, bu plânlı ekonominin dayandığı ilke
«tereyağı yerine top» olmuĢtur. Halk ve Führer: Bilindiği gibi, batı demokrasisi
anlayıĢı içinde de halk kavramı önemli bir yer tutar. Ama
Nasyonal Sosyalizmin dayandığı «halk» anlayıĢı
demokrasilerin halk anlayıĢından değiĢiktir. Bu halk
kavramı mistik bir kavramdır. Führer, en geniĢ bir biçimde ululaĢtırılmıĢtır. Halkla
Führer arasındaki ilintiler normal bir dev-
let baĢkanının halkla olan ilintisine benzemez. Bu, bir
komutanın askerleriyle olan iliĢkisi gibi de de-ğidir.
Führerle halk arasındaki iliĢki, usa değil us dıĢı, mistik bir
takım kavramlara dayanır. Führer, ulusun bütün'
isteklerini benliğinde duyar, ulusun tarihsel kaderini o
belirler ve verdiği buyruklara tartıĢmasız uyulur. Halkla Führer arasındaki iliĢkileri somut olarak
gerçekleĢtiren araç, plebisittir. Führer, kendisinin istenip
istenmediğini, plebisitlerle doğrudan doğruya ya da
dolambaçlı yollardan halktan sorar ve yetkiler ister. Daha
önceden özenle hazırlanmıĢ propaganda düzenleri,
plebisitlerde her zaman Füh-rer'in büyük bir çoğunlukla
desteklenmesi sonucunu verir. Bu durumda, devlet
mekanizması, Füh-rer'in elinde bir araçtan baĢka bir Ģey
olmamaktadır. Nasyonal sosyalist devletin özellikleri üzerinde de
kısaca durmamız yerinde olacak. Nasyonal sosyalizme
göre, devletin kendine özgü bir görevi vardır. Nasyonal
sosyalist devlet, anti-liberaldir, anti-par-lamenterdir ve
partilere karĢıdır. Bu devlet, mistik bir Ģefin (führer'in)
yönetimindedir. Führer'le halk arasında ilintiyi
sağlayacak tek bir parti vardır. Bu da nasyonal sosyalist
partisidir. Nasyonal sosyalizm, eĢitliğe karĢıdır ve anti-
marksisttir. Nasyonal sosyalist devlet hiyerarĢiye dayanır,
korporatif yapılıdır.
72 73
FAġĠZM FAġĠZM
Nasyonal sosyalizmin milliyetçilik anlayıĢı, yu-
muĢak bir milliyetçilik değildir. Nasyonal sosyalizm, aĢırı
ve saldırgan bir milliyetçiliğe dayanır.
Bu söylediklerimiz, nasyonal sosyalist devletle,
faĢist devlet arasında benzerlik olduğunu göstermektedir.
Hitler, Mein Kampf adlı kitabında, Mus-solini'yi çok
saydığını ve ondan esinlendiğini sakla-mamaktadır.
Ancak, faĢist devlet görüĢü ile nasyonal sosyalist
(nazi) devlet görüĢü arasında bazı ayrılıklar da vardır.
FaĢist devlet, klâsik «devlet - ulus» ikilisine dayanır.
Totaliterdir ve kendi kendinin amacıdır. Devlet
tanrılaĢtırılmıĢtır. Bu görüĢ, batı ve Roma düĢüncesinin
sürdürüldüğünü göstermektedir.
Oysa, Hitler'e göre devlet, kendi kendinin amacı
değildir. Devlet, bir araçtır. Önemli olan, onun içeriğidir
(muhtevasıdır). Tılsımı ve üstünlüğü olan varlık devlet
değil, halktır «volk» ya da «volkstrum». Cermen
anlayıĢına göre, halk, kan birliğine dayanan ırkî bir
birimdir. ĠĢte, devletin içeriği bu halktır. Devlet bu
içeriğini muhafaza edebildiği sürece vardır. Böylece,
devletin bir araçtan baĢka bir Ģey olmadığı sonucuna
varılmaktadır.
Hitler, Mein Kampf adlı kitabında, devletin amacının
ne olduğunu açıkça göstermektedir. Devletin amacı, dıĢta
yeni yaĢama alanları ele geçirmek,
içeride de ırka dayanan yeni bir dünya görüĢünü
(Weltanschauung) gerçekleĢtirmektir.
İ S P A N Y A (Frankizm)
Frankizm, varlığını günümüzde de sürdüren bir
rejimdir. Frankist Ġspanya'nın kurumları bir çok
bakımlardan faĢist Ġtalya'nınkileri andırmaktadır. Ama bu
iki rejim arasında ayrılıklar da vardır. Frankizm, fakir ve az sanayileĢmiĢ bir ülkede
kurulmuĢtur. Çağımız Ġspanyası, geçmiĢteki büyük ve
güçlü Ġspanya'nın özlemi içindedir. Ama, Ġspanya, dünya
politikasında birinci derecede rol oynayabilecek
durumdan çoktan çıkmıĢtır. Bu yüzden fran-kizm'de,
faĢist Ġtalya'da görülen emperyalist eğilim yoktur.
Ġtalya'da faĢizm, çok kan dökülmeden ve görünüĢte
de olsa hukukî yollardan iktidara gediği halde, frankizm
ispanya'da önce bir hükümet darbesi sonra da uzun süren
bir iç savaĢ sonucunda iktidara gelmiĢtir. Bu iç savaĢ,
dünya politikasında, özellikle Avrupa'da önemli bir rol
oynamıĢ, o kuĢağın aydınları üzerinde derin izler
bırakmıĢtır. Ġç savaĢı kazanan frankist rejim, o günden bu yana
hayli değiĢmiĢtir. FaĢist bir rejimi tıpatıp uygularken
yavaĢ yavaĢ bazı demokratik öğelere de yer verilmiĢ,
monarĢiyi tekrar canlandırma akımı kuvvetlenmiĢtir.
74 75
FAġĠZM
Frankist ideoloji, oldukça akıĢkandır (seyyaldir). Böyle
olmakla birlikte frankizmin genel çizgilerini belirtmeye
çalıĢalım. 1 — Frankist rejim, katolik kilisesine dayan
maktadır. «Opus Dei» gibi din kurumları, rejim üze
rine büyük etkiler yapmaktadır. Frankist ideoloji
ruhî değerlere büyük önem vermektedir. Hıristiyan
inançları savunmakta ve batının uygarlık getirici
görevine inanmaktadır.
2 — Rejimin ikinci dayanağı ordudur. Gene
ral Franko'yu ordu iktidara getirmiĢtir. Frankist
rejim, düzeni sağlamak için orduya güvenmekte
dir. Frankist görüĢ, hiyerarĢi ve otoriteye dayan
maktadır.
3 — Frankist düzen, bir özel mülkiyet düzeni
dir. Sosyal hiyerarĢi baĢka ülkelerdekinden hem da
ha sert hem daha baskıcıdır. Çünkü Ġspanyol orta sı
nıfı, Alman ve Ġtalyan orta sınıfından çok daha za
yıftır. Bu bakımdan Ġispanya'da soylularla (asilzade
lerle) ve büyük burjuvalarla emekçiler arasında de
rin bir uçurum vardır.
4 — Ġspanyol dıĢ politikası, nasyonal sosyalizm
ve Ġtalyan faĢizminin yenilmesinden sonra iki nok
taya önem vermektedir. Birincisi «Hispanidad» dü
Ģünüdür. Bu bütün güney Amerika ülkeleriyle dost
luk ve kardeĢlik anlamına gelmektedir. Ġspanyol
dıĢ politikasının ikinci ilkesi de arap ülkeleriyle
dostluktur.
76
NENNI, Pietro -
OKANDAN, Recai G. —
PARKINSON, C. Nortcote —
ROYA, Louis —
SABĠNE, George H. -
SĠNANOĞLU, Nüzhet —
HaĢim. VEDEL, Georges —
TOUCHARD, Jean
Vingt ans de fascismes
Paris, 1960 Umumî Amme Hukuku
Dersleri, istanbul, 1959 The Evolution of Political
Thought, London, 1958
Histoire de Mussolini
Paris, 1926 A History of Political
Theory, New-York
FaĢizm ve onun Devlet
Sistemi Ġstanbul, 1923
Droit Constitutionnel et
Institutions Politi-ques
(Licence 1 ere an-nee)
1959/60 ders notları
— Histoire des Idees
Politiques, Paris, 1959
WASSERMAN, Louis — Modern Political
Philosophies and What
They Mean Philadelphia,
1944
Encyclopaedia of The Social Sciences - « Fascism »
Encyclopedie Francaise- « Etat Moderne »
BİBLİYOGRAFYA
AKIN, İlhan
CHEVALIER, Jean
Jacques
BUCK, Philip W.
MASLAND, John W.
DARESTE, F. R.
DARESTE, P.
DUTT, Palme R.
DUVERGER, Maurice
DUVERGER, Maurice
DUVERGER, Maurice
GORGOLINI, Pietro
MARDİN, Şerif
MUSSOLINI, Benito
r— Devlet Doktrinleri Ġstanbul, 1962 .— Les
Grandes Oeuvres Politiques De Machia- vel â nos jours, Paris 1954 .— The
Governments of Foreign Powers, New - York, 1951
— Esas TeĢkilât Kanunla
rı, cilt II ( Çeviren Me-
nemencioğlu) 1939 .— Fascism and Social
Revolition —
— De la Dictature
Paris, 1961
— Institutions Politiques
et Droit Constitution-
nel. Paris, 1960
— Political Parties
(Trans. by Barbara and Robert
North) London, 1959 —" Le
Fascisme Paris, 1923 — Faşizm
Forum Dergisi, sayı 192,
1 Nisan 1962
— L'Etat Corporatif
Flörence, 1938
RONA AYBAY
KARġILAġTIRMALI
1961 ANAYASASI — Metin Kitabı--
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını
Kitapta, Yeni Anayasanın her maddesinin altında, 1876
dan bu yana yapılan Anayasaların ve 27 Mayıs
Devriminden sonra düzenlenmiĢ Anayasa tasarılarının
ilgili maddeleri, küçük punto ile basılmıĢ ; Anayasanın
birbiriyle ilgisi olan maddeleri gösterilmiĢtir.
Kitabın amacı; Türk Anayasa Hukukunun es-
ki ve yeni kaynaklarını, kolaylıkla karşılaş-
tırmalar yapılabilecek bir biçimde sunmaktır.
Fiatı: 15.70 Ġsteme Adresi: P. K. 138 BeĢiktaĢ, Ġstanbul