ekim banu - ankara ağın derneği...grafik&tasarım: banu kahraman 0 312 342 19 00 baskı:...

32
ŞÜN VE SANAT DERGİSİ EYLÜL - EKİ M 2009 a¤›n

Upload: others

Post on 03-Jul-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

EYLÜL - EKİM 2009

aa¤¤››nn

Page 2: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

SahibiAğın Kültür ve Dayanışma Derneği AdınaAhmet DEV‹REN

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüAltan ‹LTER

Yazı KuruluAltan ‹LTER

Ahmet DEV‹REN

Mevlüt ÖKSÜZO⁄LU

Mehmet ERGÖNÜL

Teknik YönetmenÖmer ÖZTÜRK

Yönetim Adresi:Ağın Kültür ve Dayanışma DerneğiHoşdere Caddesi, Akasya Apt. No: 41-2 AY.Ayrancı / ANKARATel:(0.312) 426 75 90 Faks:(0.312) 354 78 38

Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği,PTT 101843 no.lu Çek HesabıT.C. Ziraat Bankası Ankara Yenişehir ŞubesiHesap No: (0471)39775168-5002

Gönderilen yazılar yayımlansın, yayımlanmasıniade edilmez ve telif ücreti ödenmez.

Bu dergide yayımlanan yazılardaki fikirleryazarlarına aittir.

Dergimiz Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

Yayın Türü: Yaygın süreli

Yıl: 19 Sayı: 213-214EYLÜL-EKİM 2009 Baskı Tarihi: 16/11/2009

Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN

0 312 342 19 00

Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti.

Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler- ANKARATel: 0 312 341 59 94 / 384 03 04

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi muhabirleri:Suat UYANIK : AğınAhmet SAMUR : İstanbul

Ön Kapak : Mutaf Necati - 1990 (Keçi kılından hayvançulu dokuyan kimse - zanaatkâr)

Fotoğraf : Erdal YAZICI

3-4 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Osmanlı’dan CumhuriyeteDoç. Dr. Hüner TUNCER

5 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Emeğin Kutsal IşığıAdnan BİNYAZAR

6 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Cumhuriyet (Şiir)Mehmet Bozkurt ESENYEL

7-9 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın ve Ağınlı OlmakOsman KAPUSUZ

10 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Kayısı Ağacı (Şiir)Ali Rıza GENÇOSMANOĞLU

10 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Tövbeler Olsun (Şiir)Ahmet SAMUR

11 . . . . . . . . . . . . .Çinli Eğitimcilerin Atatürk HayranlığıProf. Dr. M. Feyzi ÖZ

12-14 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Türkçemiz ÜstüneNihat ASYALI

15-17 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Işığı Yanan EvlerŞerif AYDEMİR

17 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Unutulmuş Sevgilere (Şiir)Fatma Yaşar ÇAKAR

18-20 . . . . . . . . . . . .Küllü Yazılar’da Bir Sevda TürküsüHasan Güner GÜLER

20 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Nerede? (Şiir)Muharrem YILMAZ

21-22 . . . . . . . . . .Çocuğunuzu Yeni Kardeşe HazırlarkenDuygu Çataltaş ÇALIŞIR

23 . . . . . . . . . . . . . . .Adalet Sisteminin Gerçek SorunlarıAv. Tan YILDIRIM

24 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Hazan Yeli (Şiir)Dr. Galip UZUNCA

25 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Sessiz Katil!Dr. Çetin YILMAZ

26 . . . . .Türkülerimiz: ........................Bu Dere TürküsüAv. Fikret MEMİŞOĞLUResim: M. Cengiz ÖZAN

27 . . . . .Çocuk Köşesi: .................................Atam (Şiir)Sude YALÇIN

Birlik Noktası (Şiir)Dilan ERSÖZ

28 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Yazarlarımızı Tanıyalım29 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Fıkralar

Remzi OĞUZ30 . . . . . . .Ağın Kaymakamlığı’na Erol Tanrıkulu Atandı30 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Haberler31-32 . . . . . . . . . . . . . . . .Doğumlar-Evlenmeler-Ölümler

SAYFA ‹Ç‹NDEK‹LER

Page 3: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 3Eylül -- EEkim 22009

Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümündensonra Türkiye’de iktidara gelen çeşitli hükü-metler, ne yazık ki, zaman zaman bu büyükinsanın değerinin yeterince ayırdına varama-mış ve O’nu arka plana itmek yolunda çabaharcamışlardır! Şu kesin olarak bilinmelidirki, Atatürk’ümüzün düşüncelerini ve ilkeleri-ni yürekten benimsemiş olanların sayısı ol-dukça fazladır. Ülkemizde ve zaman zamaniktidarlarca yapılan baskılara ve göz korkut-malarına karşın; Atatürkçü aydınlar, hiçbir za-man O’nun isminin kötüye kullanılmasınaizin vermeyecek ve O’nun devrimlerine tersdüşen düşüncelerin uygulamaya konulmasınaizin vermeyecektir!

Bugünlerde ülkemizde, “Yeni Osmanlı-lar” ismi altında bazı “sözde” aydınları-mızın, Osmanlı dönemini abartılı bir bi-çimde yücelttiğine ve adeta Cumhuriyetyönetimini küçümsediğine tanık olmakta-yız. Osmanlı İmparatorluğu, pek tabii ki, ku-ruluş ve gelişme dönemlerinde büyük bir im-paratorluğun tüm niteliklerine sahip olmuş,eline geçirdiği toprakları hakça bir düzen çer-çevesinde yönetmesini bilmişti. Ancak, şugerçek de göz ardı edilmemelidir ki, özellikle19. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı’nın çö-küş süreci giderek ivme kazanmış; Osman-lı’ya Büyük Güçlerce (İngiltere, Fransa, Rus-ya ve Avusturya-Macaristan) takılan “HastaAdam” ismi iyice benimsenmiş; Osmanlı İm-paratorluğu, Balkanlar’daki topraklarını tekerteker yitirmiş ve Avrupalı Büyük Güçlerinadeta bir oyuncağı haline gelmişti.

19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı’yıyöneten padişahlar, devletin dış politikasınıyürütürken, öncelikle Büyük Güçlerin görüş-lerini göz önüne almışlar ve bunlara ters düş-

meyen kararlar vermek zorunda kalmışlardır.Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nin içiş-lerine karışmaktan hiç çekinmemişler ve Os-manlı’nın Hıristiyan uyruklarını korumak ba-hanesiyle, Osmanlı’yı yönetir duruma gelmiş-lerdir.(*) Abdülmecit (1839-1861), Abdüla-ziz (1861-1876) ve II. Abdülhamit (1876-1909) gibi padişahlar, Avrupalı devletlerinbuyrukları doğrultusunda reformları yapmakve uygulamak durumuyla karşı karşıya kal-mışlar; ancak, bu padişahlardan hiçbiri bu du-ruma başkaldırmak cesaretini gösterememiş-tir. Niçin? Çünkü siyasal, askeri, ekonomikve mali alanlarda bağımsızlıklarını yitiren dev-letler, kendilerinden bu alanlarda güçlü olandevletlerin karşılarında boyun eğmek ve onla-rın buyrukları doğrultusunda hareket etmekzorundadırlar. Osmanlı Devleti de, işte 19.yüzyılın ikinci yarısında bu duruma düşmüştü.

Bu gidişata kim karşı çıkmış; Türk’ü yö-netmek isteyen, onu kendi denetimleri altınaalmak isteyen yabancı güçlere kim ‘dur’ de-miştir?.. 1881 yılında, Türk toprakları üzerin-de bir güneş gibi doğan ve eylemleriyle bütündünyayı büyük bir şaşkınlığa düşüren Musta-fa Kemal Atatürk!

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda tari-he karışan Osmanlı Devleti’nin yerine, 29Ekim 1923’te çağdaş Türkiye CumhuriyetiDevleti’ni kuran, büyük önderimiz Ata-türk olmuştur. Türkiye’miz, bugün Ata-türk’ümüzün yaşama geçirmiş olduğu dev-rimler çerçevesinde yönetilmektedir ve bu,böyle de devam edecektir. Ülkemizi yönetenbazı yöneticilerin ve bazı aydınların bu görüş-te olmadıklarına dehşetle tanık oluyorum vezaman zaman büyük bir korkuya kapılıyorum.Ancak, Atatürk’ümüzün düşünceleriyle yetiş-

OSMANLI’DAN CUMHURİYETEDoç. Dr. Hüner TUNCER

Page 4: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın4 Eylül -- EEkim 22009

tirilmiş olduğumdan ötürü, bu korkularım kı-sa süreli oluyor, çünkü şundan yüzde yüzeminim ki, tarih hiçbir zaman geriye döndü-rülemez ve tarihte devletimizin düşmüş oldu-ğu yanılgılar hiçbir zaman tekrarlanamaz!

Biz, Atatürk’ün çocuklarının önünde,O’nun gibi bir liderimiz hâlâ düşünceleri vegörüşleriyle capcanlı olarak durmakta. Bizle-rin bugün bağımsız ve özgür kişiler olarak ya-şamlarımızı sürdürmemize neden olan bu ki-şiyi göz ardı edebilir miyiz, o büyük insanasırtımızı dönebilir miyiz, böyle bir vefasızlıkörneği sergileyebilir miyiz?..

Atatürk’ün olağanüstü niteliklere sahipbir insan olduğunu, O’nun bir dâhi olduğunukimsenin aklından çıkarmaması gerekir. Dev-letimizin, yabancı devletlerin buyruklarıdoğrultusunda değil, Atatürk’ün ilkeleridoğrultusunda politikalar izlemesini ger-çekleştirmeliyiz. Bu konuda ülke yönetimin-de yeterince deneyim ve bilgi sahibi olmayanhükümetleri uyarmak, bizlerin başlıca göreviolmalıdır. Aksi takdirde, Atatürk’ümüze layıkinsanlar olamayız ve bütün yaşamımızı utançiçinde geçirmek zorunda kalırız.

Atatürk’ün düşüncelerini öncelikle kendi-miz iyice öğrenmeli, irdelemeli ve daha sonrada bunları gençlerimize ve çocuklarımıza öğ-retmeliyiz! Ancak bu yoldan, Atatürkçü in-sanlar yetiştirebilir ve Atatürkçü olmayanla-rın, ülkemizin yönetim kademelerine gelme-lerini ve bilim dünyasında yer bulmalarını ön-leyebiliriz!

Şunu binlerce kez kendimize ve çevre-mizdekilere yinelememizde yarar var diyedüşünüyorum: Türkiye Cumhuriyeti Dev-leti’ni bağımsız ve özgür olarak yaşat-mak istiyorsak eğer, o zaman devletimi-zin kurtuluş ve gelişme yolunun, ancakAtatürkçülük olduğunu benimsememizve bunu başkalarına da benimsetmemizgerekir!

(*) Kırım Savaşı’nın sonunda 1856 yılında imza-lanan Paris Barış Antlaşması uyarınca; Avrupalı Bü-yük Güçler, ancak Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimuyruklarına Müslüman uyruklarıyla eşit haklar tanı-masının karşılığında, Osmanlı’yı Avrupalı devletlertopluluğunun eşit bir üyesi olarak kabul edebilecek-lerdi.

Değerli Okurlarımız,Gelecek kuşaklara en büyük kültür mirası olarak bırakacağımız,

AĞIN DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ’nin2009 yılı abone bağışı 30 TL’dir.

Bilindiği gibi, Dergimiz yalnızca abone bağışlarıyla yaşamını sürdürmektedir.

Bu durum dikkate alınarak, geçmiş yıllara ait abone bağışlarını hâlâyatıramamış olan okurlarımızın,

eski ödentileri ile birlikte yeni abone bağışlarınıAğın Kültür ve Dayanışma Derneği’nin 101843 no.lu Posta Çeki hesabına yatırmalarını önemle rica ederiz.

Page 5: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 5Eylül -- EEkim 22009

Köy Enstitülerinin kapatılması eğitiminyozlaşmasına yol açtı. Köyden kente göç ise,ülkemizde tarımsal üretimin kökünü kuruttu.

Amaçlarını din tacirliği temeline oturtanpartiler bu ortamda doğmuş, iktidarı ele geçir-miştir.

Kişiliklerini belli çıkarlara teslim etme-mişlerse, az çok mürekkep yalamışlar, oyunudin bezirgânlarına vermez. Köyden kente taşı-nanların dinci iktidarlara nasıl oy deposu ol-duğu bugün daha iyi anlaşılıyor.

Bugün, kente göçenlere, önüne gökdelenburçlarının dikildiği kentlerin varoşlarında birköle hayatı yaşatılıyor. Geleceği her yöndenkarartılmış bu topluluklar, göçtükleri yerdekendilerini değiştirmeyi bilemeyince, ne ya-zık ki, oylarını üç beş kuruşluk sadakaya mah-kûm etmişlerdir.

Üç günümü geçirdiğim Doğu’nun kıraçtarlalarına bakarken bunları düşündüm. Ana-mın doğduğu Ağın’a her gidişimde bademle-rin tutmadığından, üzümlerin dalında kurudu-ğundan söz edilirdi. Oysa Ağın’ın, hele de il-çenin kuzeyine düşen Akpınar Mahallesi’ninyeşili, rengini sanki cennetten almıştı. Ağaç-ların gölgelediği tarlalarda yetişen sebzeler,meyveler nasıl suluydu, nasıl diriydi!..

Bu gidişimde gördüm; Akpınar’da eskigünlerin o çıldırtıcı yeşilinin yerini ölgün sarı-lıklar almış, tarlaları adam boyunu aşan pıt-raklı otlar sarmış...

Toprakla içli dışlı olanlara, doğa’nın ölü-mü öbür ölümlerden ağır gelir.

Her karanlığın aydınlığı var; son günümü,ilçenin güneyinde Keban Barajı’na dil gibiuzanan Enerle’de geçirdim. Kimi yerler bom-boştu. Kimi yerlere de, Nâzım’ın deyimiyle,başını göğe bir kısrak başı gibi uzatan narağaçları, üzüm bağları dikilmişti.

İnsan eli değmeyen yerde üretim olmaz. Oda yetmez, insan, beyninin ışığını da akıtacakelini değdirdiği işe...

Alaattin Yazıcı, dili yürüyüşünden, yürü-yüşü dilinden hızlı bir inşaat mühendisi. Ar-kadaşı Faruk Doğan’la; aralarına Ahmet Ay-han’ı da almışlar; baba mirası toprak bilgisiy-le başlamışlar çalışmaya.

Alaattin ne herkesle içli dışlı, ne fazla me-safeli, ne gösteriş düşkünü; karşılaşır karşı-laşmaz, dört beş yıldır elini üzerinden eksiketmeden yetiştirdiği narları, üzüm bağlarınıgöstermek istediğini söyledi bana. Israrcı ol-madı, ama görmemi istediğini, coşkusu yansı-tıyordu. Sonunda, kardeşlerim Ersan’la Gür-han, ressam Zafer Gençaydın, bizi arabasınabindirip, o emek harikası bağına götürdü.

Bağ deyince, eskinin yaprak yığıntılarınıkuruyordum düşlemimde. Meğer dünya nasıldeğişiyorsa, sulamanın önem taşıdığı bağ ye-tiştirmenin yöntemi de değişmişti.

200 dönümlük bir arazi getirin gözünüzünönüne. Bir yanda sıra sıra narlar, bir yandaüzüm bağları. Onların arasında uzanan esnekborulardan sürekli damlalar düşüyor ağaçla-rın dibine. Nasıl bir teknikse bu; sanki ağaçlarsulanmıyor, bir çocuk biberondan su somuru-yor...

İlçe bağlarında üzümler daha koruk çağın-dayken, onun yetiştirdiği teveklerden kapka-ra salkımlar sarkıyor. Salkımları özenle kopa-ran Alaattin’in yüzünden yansıyan emeğinkutsal ışığını o anda gördüm.

İnsanın ele aldığı işi eşsiz kılmasından bü-yük mutluluk yoktur. O artık bedensel bir var-lık değildir, oluşumunu kendi varlığıyla kur-mayı bilmiş has insandır.

Onların varlığıyla, 2 bin nüfuslu Ağın’ıniyi şarap üretilen bir yer olması yakındır...

EMEĞİN KUTSAL IŞIĞIAdnan BİNYAZAR

Page 6: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın6 Eylül -- EEkim 22009

Sen benim dünyamsın Cumhuriyet,Sende ulusal mutlulukSende sonsuz hürriyet,Seninle yüceldi devlet

Seninle vardır millet ilelebet.Seninle yaşamalı evren,

Seni yazmalı ozanlar mısralarında,Seni söylemeli bütün şarkılar,

Seni bestelemeli piyanolar tuşlarında.Lacivert akşamlarda

Söylenirken istiklal marşımSen dolmalısın içime hüzün hüzün,

Doğmalı her sabah yurdumaGüneşlerce yüzün.

Seni konuşmalı milyonlarca insanKendi dillerinde,

Kendi bayrakları altında.Sen oturmalısın tüm dünyada

Ulusların tahtında.Seni taşımalı askerler

Bayrak bayrak ellerinde,Sen açmalısın baharın güllerinde,

Sen süslemelisin çocukların rüyalarını,Seni düşünerek sevmeli

İnsanlar yarını.

Senin gözlerinden doğmalı renkler,Seni kıskanmalı çiçekler,Senin şarkını söylemeli

Hudutları beklerken askerler.

Sensin Atamdan kalanEn büyük miras,

Seni içmeli çöldeki insanlar tas tas.Atatürk’le var olduk, seninle yaşıyoruz,

50 milyon seninle bütünleşmişHazırolda bekleyen, çelikleşmiş bir orduyuz…

Atatürk’üm sana şükranSeninle dopdoluyum

Atatürk demek, cumhuriyet demek.Türk demek, hürriyet demek.

Cumhuriyet, cumhuriyet, cumhuriyetSeninle koyun koyuna yaşayacak

Bu millet, sonsuza dek.

CUMHURİYETMehmet Bozkurt ESENYEL

Page 7: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 7Eylül -- EEkim 22009

Çocukluğun, ilk gençliğimizin anıları, bel-leğimizde hâlâ sıcak ve canlı kalıyor.

Haftada bir gün (sanırım çarşambaydı,sonra iki gün oldu), posta arabası gelirdiAğın’a. Posta arabası, Gencağa ağabeyin dük-kânını biraz geçip, Cemal Dayı (Halk Pazarı)ile Şemsettin Korkmaz’ın dükkânının önündedururdu. Arkadan gelen toz bulutu arabayı ön-ce bir sarıp sarmalar, bir süre sonra da, elbet-te bir yerlere izini bırakarak, sanki hiç olma-mış gibi kaybolup giderdi. O sırada çınar al-tındaki Recep Dayı’nın kahvesinde oturanlar,hem bir görev gibi hem de meraktan, başları-nı çevirip inenlere bakardı. Gelenlerin bekle-yeni varsa zaten arabanın yanında dururdu.Diğerleri bakıp tanıdıkları varsa yakınlığına yada gelenin konumuna göre ya kalkıp karşıla-yıcı durur veya yanlarından geçerken ayağakalkıp, “Hoş geldin” derdi.

O günlerde, gelenlerden okumuş olan var-sa daha çok saygı görürdü. Bir de devletteönemli görevlerde bulunanlar. Herkes herkesitanırdı ve gelen, zaten bir iki gün içindeAğın’daki herkesi görür, klasik laflama yapı-lırdı, “Hoş geldin. Ne zaman geldin? Ne za-man gideceksin?”

Biz çocuklar için Ağın’daki her büyük, bi-zim abimiz veya amcamızdı. Onların üzeri-mizde sevgiyle karışık otoritesi vardı. Baba-mızın daha ileri ahbapları bize de yakın gelir,onlar da bize daha fazla yakınlık gösterirdi.Her davranışımıza bu saygı, sevgi yön verirdi.Yanlış yapmazdık. Neden bilmiyorum KâtipHasan Amca, mahallede benim en çekindiğimbüyüğümdü.

Yaptığımız çocukça yaramazlıklar, hoşgö-rüyle karşılanır, hatta çoğunlukla yüzümüzebile gelinmezdi. Kapı komşumuz Kazım Da-yı’nın, eski ilkokulun altındaki duvarı tahta,

üstü teneke olan tuvalete neredeyse her girdi-ğinde, çıkana kadar, duvarını ve damını üç beşçocuk taş yağmuruna tutmamızı, büyük birhoşgörüyle karşılayıp, olumsuz hiçbir tepkigöstermeyişini, bize hep sevecenlikle yaklaş-masını nasıl unutabilirim.

Posta arabasından inişi sırasında daha çoksaygı gören insanlar, bizim için örnekti: De-mek ki saygı duyulan biri olmak için okumakve Ağın dışına çıkmak gerekirdi. Zaten oradakalıp da ne yapılabilirdi ki? İş yok, aş yok,ümit yoktu; kurtuluş “dışarı”daydı.

Büyüklerimiz, okuyup yazalım, hayatları-mızı kurtaralım diye, gençliklerimizin baha-rında bizleri bir yerlere gönderme tercihindebulundu. Gittik ve çoğumuz, gittiğimiz yerdekaldık. Oralarda kendimize, köklerimizdenuzakta bir yaşam kurmaya, mutlu olmaya,çevremize mutluluk vermeye çalıştık ve so-nuçta ne Ağın’dan ayrı kalabildik ne de Ağın-lılardan kopabildik.

1964 yılından sonra benim Ağın’a gidişle-rim, öğrenciliğim sırasındaki tatillerle, dahasonraki kısa ana-baba ziyaretlerinden pek öte-ye geçmedi. En uzunu, askerlik dönüşünedenk geldi; babam istedi, sekiz ay kaldım.Gürhan Gündüz’le beraber Ağın’ın ilk fotoğ-raf dükkânı, Foto Ortak’ı açtık. Kapısı, kasası(tahta çekmece) açık, gençlerin ve çocuklarınmutlaka her gün uğradığı, çok güzel fotoğraf-ların çekildiği, vitrinine (pencere) Ağın’daherkesin sevdiklerinin (Deli Hakkı, Deli Os-man, Deli Mehmet gibi) fotoğraflarının asıldı-ğı bir gençlik-çocukluk kolektifiydi. O gün-lerden, hoş anılar dışında ciddi bir negatif ar-şivimiz hâlâ duruyor.

Benim için Ağınlı olmak, Ağın’da yaşa-mak anlamına gelmiyor. Yıllardır bu kocakentte (İstanbul) yaşamama rağmen, Ağın’da

AĞIN VE AĞINLI OLMAK

Osman KAPUSUZ

Page 8: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın8 Eylül -- EEkim 22009

aldığım kültürün temeli asla değişmedi. Kent-te yaşamanın gereklerine kolay uyum sağla-yıp kentlilik bilincine erişmem de bu temelinsağlamlığı sonucudur. Derler ki, “İnsan eğiti-min hasını aileden alır. Öğretimin temeli deilkokuldur. Öğrenmeyi orada öğrenen kişi,daha sonra her yerde her şeyi kolay öğrenir.”Ağın, kişiliğimizin sağlamlaşıp kemikleşme-sinde olmazsa olmaz bir yere sahiptir.

İşte bu yüzden bugün, hemşerim olmayançok geniş bir dost çevrem var, ama pek çokAğınlı dostumdan da vazgeçmiş değilim. Üste-lik de kentli olmak, “hemşericilikle” bağdaş-maz kuralına rağmen. Kent, kopup geldiğimizyerlere göre yenidir. Kucağını açtığı herkesten,alışkanlıklarını terk edip kendisine ait olmasınıister ve bekler. Oysa insan, yüzyılların biriki-minden süzülen geleneklerden ve yarattığı alış-kanlıklardan bir çırpıda kurtulamaz. Aksine,içine itildiği, yuvarlandığı çatışma durumundankendini korumanın kolay yolu, o alışkanlıklarasıkıca sarılıp sahip çıkmaktır.

Ağın’da, kendi kabuğumuzda yaşarken,bu alışkanlıklarımıza ve onları şekillendirenkurallar bütününe körü körüne sahip çıkmanıntutuculuk olduğunu da bilmiyorduk.

Kendi dar dünyalarından çıkıp gelmiş in-sanların bir araya toplandığı, kendine özgü ku-ralları ve başka dünyalarla sürekli ilişki içinde-ki kent, yaşama kültürüyle gözümüzü açtı, uf-kumuzu genişletti ve bizi yeni bir şekle soktu.Bu süreç elbette sancılı oldu. Yemeğinden gi-yim kuşamına, konuşmasından insanlarla iliş-kilere kadar birçok alanda sorunlar yaşadık.Kimimiz büyük kentin zalim koşullarına bo-yun eğdi, tutunamadı ve geri döndü. Kimimizbelki daha azimli ve donanımlıydı, şansı da ya-ver gitti ve kentte kendine bir yer edindi.

Var olmak için, aş, iş ve daha çok kültüredinmek için gittiğimiz büyük kentlerde, ya-şam hiç de kolay değildi. Çocukluğumuzun,ilk gençliğimizin masumane sorunları, yemekyeme biçimimizden oturup kalkmaya, kültü-rel alışkanlıklarımız, bulunduğumuz kentin

kültürel alışkanlıklarıyla örtüşmeyince, katla-narak büyüdü. Zaten uyum sağlamakta güç-lük çektiğimiz eğitim sorunlarımızın çözümle-nemeyişiyle devam etti.

1950-60’ların Türkiye’sinde yoksulluğunyaygınlığı, o zamanların “sınıfsız, tabakasızkaynaşmış bir kitleyiz” sloganını neredeysehaklı çıkartacak kadar, toplumdaki sınıf farklı-lıklarını perdeliyordu. Eğitim alanında iseeşitsizlik, deyim yerindeyse, kabak gibi orta-ya çıkıyordu. Örneğin, ortaokulda hiç yabancıdil öğrenimi görmeden Ankara’ya lise öğreni-mi görmeye gelen bir delikanlının okuldakibaşarı şansını varın düşünün.

Çevremizi kuşatan fiziki koşulların bütünolumsuzluklarına rağmen, esas olarak yılma-dığımız, yaşamın bir ucundan tutarak hem bü-yük şehrin dişlilerinde ufalanmayıp var olma-yı hem de Ağınlı kalabilmeyi başardığımız birgerçek. Geriye dönüp baktığımda, benim ku-şağımın gençlerinin toplumsal varlığını bireyolma özelliğiyle harmanlaması, birini ötekinekurban etmemesi, iki faktöre dayanıyor.

Birincisi, bizim kuşağın en büyük şansı,bilinçlenme döneminin 1960’lı yıllara denkgelmesiydi.

1960’lar, teknolojik ilerlemede insanınAy’a ayak basmasından kalp nakline kadar, ozamana dek ancak sınırlı sayıda insanın hayali-ni süsleyen olayların gerçeklik kazandığı, in-sanlığın atılım yıllarıydı. Maddi hayattaki bu ge-lişmeler, insan zekâsının düşünce üretme ve budüşünceleri hayata geçirme eyleminin de mo-tor gücüydü. Ya da tersi, insan, düşünmesininönündeki engelleri aşabildiği için Ay’a da ayakbasmış, olmazları mümkün kılmıştı. Dünya veinsanlık, Rönesans’tan sonra ikinci bir silkinişiçinde gibiydi. Bu genel atmosfer, yerel/ulusalvarlık olarak bizlerin, bizim kuşağın gençleri-nin, evrensel düşünceye eklemlenmesini ko-laylaştırıyordu. Mutluyduk.

Her şeye rağmen, bizi ayakta tutan ikincifaktör, Ağınlı olmaktı. Peki, bu ne anlama ge-liyor?

Page 9: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 9Eylül -- EEkim 22009

Her ne kadar bir kasaba olarak görülse deAğın, bütün tarihi boyunca başta Ermenilerolmak üzere farklı kültürleri bir arada tutan,yan yana, iç içe yaşamayı kültüre dönüştür-müş bir yerdi. Acı, tatlı birçok olaya mizahihoşgörü penceresinden bakmamızın becerisive üstünlüğünün bu birlikteliklerden geldiğikanısındayım.

Komşuluk-hemşerilik ilişkisinde insanlar,birbirlerinden çok farklı düşünce yapısında bi-le olsa “yarın yüz yüze bakacağız” duygusuy-la farklılıkları değil ortak noktaları öne çıkar-tır. Bu tutum da “komşu komşunun külünemuhtaçtır” sözünde saklı, ortak bir geçmişvardır. Çünkü birbirinden dil, inanç ve gele-nek-görenek bakımından farklı insanları, helehele yüzyıllardır bir arada yaşamaya iten, zordeğil dayanışma ve paylaşma bilinç ve duy-gusudur. Bize dışarıda, Ağın’ın dışında,“Ağınlıyım” dedirten de, dedelerimizden, ba-balarımızdan farkında olmadan aldığımız mi-ras da buydu.

Bugün geldiğimiz noktada, yirmi birinciyüzyılın başında, bu kadar iyimser konuşmakkolay değil. Birçok şey değişti. “Değişmeyentek şey değişimdir” sözü doğrudur, ama deği-şim ne tapınılacak bir şeydir ne de her değişiminyönü iyiye, güzele, doğruyadır. Aksini savun-mak aldatmaca; buna inanmak da safdilliktir.

Değişiyoruz, evet... Ama toplumsal özel-liklerimiz, kültürümüzü yok sayarcasına önü-müze sürülen Batı (veya Arap) taklidi örnek-lerle karşı karşıyayız. Biz bir yandan kır-kentayrımını ortadan kaldırmayı, hiç olmazsa ara-daki farkı azaltmayı, bunun için yol ve yön-temler geliştirmeyi düşünürken, dilinden gi-yimine, davranış biçiminden aile yaşamınakadar, neredeyse tüm yaşamı özentiye dayalıbir modelle uğraşmak zorunda kalıyoruz.

Kimliğimizden arındıramadığımız göçerli-ğimiz, bize sunulan her yeniyi faydacı açıdandeğerlendirip derinlemesine sorgulamadan be-nimsememize yol açıyor. Giderek hızla kök-süzleşiyoruz. Kısa vadeli planlar üzerine kuru-

lu yaşama alışkanlığımız, bugünkü genel poli-tik ortamın belirlenmesinde de etkili oluyor.

Oysa bizleri biz yapan toplumsal değerle-rimiz çağdaş çizgilerle örtüştüğü zaman ileri-ye ve güzele gidebiliyor.

Bir akşam eve giderken, sokakta 5-6 ço-cuk yola kale yerine taş koymuş, top oynu-yorlardı. Ben geçerken biri kaleye şut attı.Goldü, değildi diye kavgaya tutuştular. Birbüyük olarak bana döndüler. Beklemediğimbir andı ve ağzımdan “taş üstü” lafı çıktı. Ço-cukluğumun bu sözünü en az kırk yıldır duy-mamıştım, okumamıştım. Çocukluğumdanbelleğimde kalan kelime daha bugün duymu-şum gibi dilime gelivermişti. Birçok davranı-şımıza bugün bile çocukluğumuzda aldığımızeğitim yön veriyor. Bir anda aldığımız temeleğitim davranışımızda bugün bile etkili olu-yor. Çevremdeki birçok insana göre dahahoşgörülüyüm, olaylara mizahi hoşgörüyleyaklaşıyorum. Bazı fıkra ve anıları çocuklu-ğumdan örnekliyorum.

Bu çocukluğumuzda aldığımız eğitimin so-nucu, Ağınlı olmanın sonucu. Bugünkü hayvansevgimi, daha çocukken, vurduğum kırakırala-ra acıyarak ve ağlamaklı şekilde, “Bu hayvan-ların sana ne zararı vardı, öldürmenin sana nefaydası oldu?” diyen Purutçu Dayı’nın sözününetkisi olduğunu nasıl yadsırım. Nasıl yadsırımbugünkü hoşgörümde ailemin dışında KazımDayı’nın davranışının etkisinin olduğunu. Çev-remdeki çocukluk arkadaşlarımın tümünün deböyle olduğunu gözlemliyorum.

Kendi adıma, kişisel yeterliliğime rağ-men, iyi ki Ağın’dan göçtük demeye doğrusudilim varmıyor. Ancak yine de her şeye rağ-men gururla söyleyebilirim ki, Ağınlı olma-mız, temel kültür anlamında, tanıdığım herkesiçin, temel ve fark yaratıcılık özelliğini koru-yor. Her şey bir yana, asgari bile olsa, aramız-daki diyalog sürüyor. Bu da hiç şüphesiz,öğündüğümüz ve koruduğumuz temel kültü-rümüz ve onun bugün bile akılcı, hoşgörülüve çağdaş niteliklerinden kaynaklanıyor.

Page 10: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın10 Eylül -- EEkim 22009

Kayısı ağacıyım,Herkesin baş tacıyım.Her dertlinin devası,Bir lokman ilacıyım.

Meyvemin hem tazesi,Hem de güneş kurusu,

Hazmı kolaylaştırır,Koymaz asit sancısı.

Mutfakta da kralım,Türlüdür tatlılarım.Marifetli ellerin,

Sofrasında ben varım.

Beni çokça üretsenÇok büyük nimetim ben.Hem kârlı, hem sağlıklıGüçlü olmak istersen.

KAYISI A⁄ACI

Ali R›za GENÇOSMANO⁄LU

Tövbe, tövbe, tövbe, tövbeler olsunBir daha sevmeye tövbeler olsun!Boş kalsın yüreğim sevgisiz kalsınBir daha sevmeye tövbeler olsun!

Adını andıkça coşacak kadarArdından yıllarca koşacak kadarBir günde bin defa ölecek kadar

Bir daha sevmeye tövbeler olsun!

Başımı taşlara vuracak kadarAllah’a hesaplar soracak kadarDeli gömleğine girecek kadar

Bir daha sevmeye tövbeler olsun!

Dünya âleminden, ruh âlemindenÖdünler vermişken kendi kendimdenFarkım kalmadı bak aşk yetimindenBir daha sevmeye tövbeler olsun!

TÖVBELER OLSUN!

Ahmet SAMUR

Page 11: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 11Eylül -- EEkim 22009

İlk okuma-yazma öğretimi, çok önemli ve he-yecan duyulan bir çalışma alanıdır. Bu konuda,yurt dışında ve yurt içinde yaşamış olduğum bazıgüzel anılardan duymuş olduğum heyecanı ve gu-ruru, değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.

Bu anılardan birisini de, ülkemizden çokuzaktaki bir ülkede, Çin’de yaşadım. UNESCOTürkiye Temsilcisi olarak beş yıl süreyle “Asyave Okyanus Ülkeleri Millî Eğitim Bakanları Eği-tim Komitesi Üyeliği” görevinde bulundum. Bukomitenin görevi, Asya ve Okyanus ülkelerini zi-yaret ederek, bu ülkelere hem bilimsel hem deekonomik yönden yardımcı olmak; destek sağla-maktı. Bu amaçla Çin’i ziyaret ettik. Köy ve kent-leri dolaşarak incelemelerde bulunduk.

İncelemelerimiz sırasında Çin’in 6500 harfi-nin (karakterinin) olduğunu öğrendik. İlk okuma-yazmayı ise ancak altı yılda öğrenebiliyorlardı.İlköğretim okullarında çocukların ve halk dersha-nelerinde yetişkinlerin, okuma-yazma öğrenmedebüyük güçlük çektiğini gördük.

Türkiye’de 1981 yılında başlayan 5. Okuma-yazma seferberliğinde dünya birincisi olmuştuk.Bu seferberlikte kullanılan kitap “İş ve Hayatİçerisinde Yetişkinler Alfabesi” ile ilk defa ol-mak üzere okuma-yazma hizmetine giren TV di-zilerinin (TV okulunun) senaryoları, tarafımdanhazırlanmıştı. Birleşmiş Milletler UNESCO teş-kilatı, gelişmekte olan diğer ülkelere de Türki-ye’nin deneyimlerinden yararlanmalarını öner-mişti. Bu amaçla Asya ve Okyanus ülkelerindebildiriler sunuyor, konuşmalar yapıyordum.Çin’de de bir bildiri sunduktan ve incelemeleri-mizi tamamladıktan sonra, Pekin’de bir değerlen-dirme toplantısı yaptık. Bu toplantıda Çin eğitim-cileri ile birlikte, diğer ülkelerden gelen eğitimci-ler de bulunuyordu. Toplantıdaki konuşmalar sı-rasında, Çin Millî Eğitim Bakanı, Türkiye’ninokuma-yazma alanındaki başarısını ve dünya bi-rincisi oluşunu kutladıktan sonra, bana hitap ede-rek, “Biz Asya ülkeleriyiz. Birbirimizi daha iyi

anlarız. Çin’deki örgün ve yaygın eğitimi gezipincelediniz. Okuma-yazma alanında başarılı ol-mak için bizim de birinci, ikinci olmamız için ne-ler önerirsiniz?” diye sordu.

Bu soruya memnun olduğumu ifade ile, “Sa-yın Bakan, biz hem Asyalı hem dost ülkeyiz. Biz-de bir atasözü vardır. ‘Dost acı söyler’ deriz. Yani,gerçek ne ise acı da olsa onu söylemek iyi olur de-riz. İncelememize göre, sizin bugünkü durumu-nuzla, dünya birincisi, ikincisi olmanız çok zorgörünüyor. Çünkü biz 29 harfli bir alfabe ile dün-ya birincisi olduk. Siz 6500 harfle nasıl okur-ya-zarlık sorununu çözeceksiniz? Biz 29 harfle üçayda okuma-yazma öğretiyoruz. Siz ise altı yıldaokuma-yazma öğretiyorsunuz,” dedim. Bakan, bi-raz üzgün olarak, “O halde öneriniz nedir?” soru-sunu yöneltince, “Türkiye’de olduğu gibi harfdevrimi yapmaları gerektiğini” ifade ettiğimdebakan şöyle dedi, “Harf devrimine teşebbüs ettik.Hem de bunu, Mao döneminde eğitim ve kültürreformu sırasında yapmaya çalıştık. Ama halktantepki ve direnme gelince frene basıp kaldık vevazgeçtik. O yönde başarılı olamadık,” dedi.

Bunun üzerine şöyle dedim, “Atatürk’ün ön-derliğindeki harf devriminde bizim ülkemizde degüçlüklerle karşılaşıldı. Ancak Atatürk, bu güç-lükler karşısında frene değil, gaza bastı ve bu güç-lükleri aştık. Okuma-yazma oranını % 90’a yük-selttik ve bu yıl da dünya birincisi olduk.”

Sağ tarafımdaki müsteşar olduğunu sandığım,ak saçlı, şişman bir zat, biraz da alçak bir sesleşöyle dedi, “Olağanüstü durumlarda frene değilde gaza basmak ve devrimler yapmak için bir Ata-türk olmak gerekir,” dedi. Bu sözlerden derinmutluluk duydum. Daha sonraki çayda, bu zatın,Atatürk’le ilgili bir hayli incelemeleri bulunan,bir Atatürk hayranı olduğunu öğrendim. Bu top-lantıdaki, görüşmelerimizi izleyen diğer eğitimci-ler de müsteşarın ifadelerine katıldıklarını, kendi-lerinin de Atatürk’e derin saygı ve hayranlık duy-duklarını ifade ettiler.

ÇİNLİ EĞİTİMCİLERİN ATATÜRK HAYRANLIĞIProf. Dr. M. Feyzi ÖZ

Page 12: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın12 Eylül -- EEkim 22009

(Geçen sayıdan devam)Dilimizi Arapça, Farsça sözcüklerden

arındırmak “dilimizi yoksullaştırmak” imiş…Mantığa sığıyor mu bu söz şimdi…

Sizin kazançlı dükkânlarınız, hanlarınızvar… Verimli bağlarınız, bahçeleriniz, tarlala-rınız var… Ama, birileri gelmiş bütün bu mal-larınızın üstüne oturmuş. Size de sadaka gibibirkaç kuruş kira ödüyor. Siz, türlü yollarabaşvuruyorsunuz, mahkemelere gidiyorsu-nuz. Sonunda o işgalci kişileri atıp mallarınızıkurtarıyorsunuz. Topraklarınızı, dükkânlarınızıkendiniz işletmeye başlıyorsunuz. Şimdi, bi-rileri çıkıp, “O malları kendi eline aldın, yok-sulluğa düştün!” diyebilir mi?

Başka kişilerin eline geçmiş olan o malsenin sayılabilir miydi? Sen asıl o zaman yok-suldun. Çünkü mallarını dilediğin gibi kullan-ma yetkisinden yoksundun. Neyse, örnekle-meyi bırakıp esas konumuza dönelim.

Bir dili yoksullaştırmak, hem de yozlaştır-mak o dile yabancı sözcükler, yabancı terim-ler doldurmakla olur. Dildeki yabancılıklarıayıkladıkça dil soluk alır, canlanır, giderek ge-lişip zenginleşir.

Dil Devriminden sonra dilimizin ne kadaryeterli, gelişmeye ne kadar elverişli, ne kadargüçlü ve varlıklı, ne kadar güzel bir dil oldu-ğu ortaya çıkmıştır. Dilimizin bütün bu özellikve niteliklerini, yazı dizimizin daha sonrakibölümlerinde daha etraflıca inceleyeceğiz.Kanıtlarıyla irdeleyeceğiz.

Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra üstsınıflar, okumuş yazmış takımı dilimize Arap-çayı, Farsçayı soktular. Osmanlıca diye uydur-ma bir dil ortaya çıktı.

Bir an için bu durumu doğal kabul edelim.Hoş görelim… Çünkü insanlar benimsedikle-ri dinin, ister istemez dilinden de etkilenebi-

lirler. Kaldı ki, Türk halkı bu etkilenmeye binyıldır direnmiş, öz diline sahip çıkmış ve özdilini konuşmuş! Öz diliyle türküler, şiirler,öyküler, masallar yaratmış… Dilini yaşatarakkorumuştur.

Türk dili, son yıllarda yeni bir saldırıylakarşı karşıya… Dilimiz bu kez, Amerikancadenen uyduruk bir İngilizcenin saldırısına uğ-radı. Hadi, diyelim ki, boyunduruğundan kur-tulduğumuz o Arapça, Farsça dinimizle, tarih-sel geçmişimizle ilgiliydi. Ya bu İngilizce ne-yin nesi? Dinimizle ilgisi yok. Gelenek göre-neklerimizle ilgisi yok… Komşumuzun dilideğil… Kültürümüzle, tarihimizle ilgisiyok… Peki, bu uyduruk Amerikanca dilimizenasıl giriyor? Dilimizi böylesine bozmaya,yozlaştırmaya kalkabiliyor?

Prof. Sinanoğlu’ndan aktardığımız bilgi-lerle yukarıda biraz anlattığımız gibi “Dahilive harici bedhahların” oyunlarıyla bu tuzağadüşmüşüz. Böyle bir duruma düşmemizinbaşka nedenleri de var… Başta kimi kurum-ların, kuruluşların ve kişilerin sorumsuzlukla-rı, aymazlıkları olmak üzere halkımızın da bukonudaki duyarsızlığından, bilgisizliğinden,umursamazlığından söz etmek gerekiyor. Hü-kümetler, Belediyeler birinci derecede sorum-lu olmakla birlikte onlar kadar sorumlu birkurum var, o da Medya dedikleri Basın-Yayınkuruluşları, yani; gazeteler, dergiler, radyolar,televizyonlar… Çünkü bu kuruluşların halküzerindeki etkisi tartışılmaz…Tarih boyuncatürlü tehlikeleri atlatmış, bütün saldırıların üs-tesinden gelmiş olan dilimiz bu Amerikancasaldırısını da savuşturacaktır.

Halkımız, “seferberlik” denilen bütün ola-naklarla karşı koyma girişimini başlatarakAmerikancaya karşı dilimizin yeniden kurtu-

TÜRKÇEMİZ ÜSTÜNENihat ASYALI

Page 13: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 13Eylül -- EEkim 22009

luş savaşını kazanacaktır. Bundan hiç kuşkuduymuyoruz.

Bu arada, insanların yabancı dil öğrenme-lerine kimsenin karşı çıkmadığını da belirtmekisteriz.

Prof. Sinanoğlu’nun “Türk okullarındaeğitim dilinin İngilizce yapılmasının bir sö-mürgeleştirme oyunu” olduğu yolundaki gö-rüşünden söz etmiştik. Sinanoğlu; Türk okul-larında eğitim dilinin İngilizce olmasına karşıçıkıyor. Yoksa gençlerin, yurttaşların İngilizceya da herhangi bir yabancı dil öğrenmesinekarşı çıkması kesinlikle söz konusu değil…

Bu konudaki söylediklerine kulak vere-lim… Prof. diyor ki:

“Tüm dünya ülkelerinde yabancı diller ge-ce ya da yaz kurslarında, görsel-işitsel dil la-boratuvarlarında, okullardaki ayrı yabancı dilderslerinde öğretilir ve gayet iyi sonuç alınır.Yabancı dil eğitimi yerine yabancı dille eğitim(yani eğitim dilinin yabancı bir dil örneğin İn-gilizce olması) bir ulusa yapılabilecek en bü-yük hainlik, en büyük alçaklık, bir insanlık su-çu olan -kültürel soykırım- sayılır.”

Prof. ayrıca şunları ekliyor:“Bir milleti millet yapan dilidir. Yabancı

dil öğrenmeyelim, demiyorum… Öğrenmesigereken kişi, elbette ki gerekli gördüğü ya-bancı dili öğrenmelidir. Yabancı dil öğrenmek,ana dilini kullanamaz duruma düşmek değil-dir. Dili olmayınca insanların benlikleri olmaz.Birçok ülkenin devlet başkanları gittikleri ül-kelerde ve toplantılarda İngilizce bildiklerihalde kendi dilleri ile konuşurlar, bu bir hay-siyet meselesidir. Dükkân, şirket, işyeri adla-rını yabancı dilden koymak marifet değil aşa-ğılık duygusu, haysiyetsizlik belirtisidir.”

Prof. Sinanoğlu’nun ana diline bağlılığı,ulusuna sevgisi ve özellikle öz benliğine say-gısı nedeniyle dile getirdiği bu sözler oldukçasert söylenmişse de insan katılmadan edemi-yor doğrusu.

İnsanın diline duyduğu sevgi, bağlılık,yurduna duyduğu sevgi, bağlılıkla eş anlamlı-dır. Ulusuna, halkına duyduğu sevgi bağlılıkgibidir. Diline saygısı, kendi öz benliğine duy-duğu saygının bir göstergesidir.

Sözümüz kendine saygısı olanlaradır…Dilimize karşı gösterilen duyarsızlık,

umursamazlık, sorumsuzluk yurdunu, ulusu-nu ve dolayısıyla ana dilini sevenlerin içinisızlatmıyor mu? İnsanda öfke ve isyan duygu-ları yaratmıyor mu?

Yine Prof. Sinanoğlu’nun şu yakınmasınakatılıyoruz:

“Ti-Shirt dedikleri mintanlarla dolaşangençler var. Öncelikle şunu belirtelim. Bu Ti-şört dedikleri, bildiğimiz gömlek. Hadi göm-lek demeye, mintan demeye dilleri varmıyor-sa, hiç değilse Te-gömlek ya da Te-mintan de-seler, ona da razıyız. Her neyse… Ti-şörtlerinüzerinde çoğu açık saçık anlamlı İngilizcesözcükler yazılı. Amerikan, İngiliz… bayraklıolanlar var. Türk gençleri, bu bayraklı, İngi-lizce yazılı Ti-şörtleri sırtlarında taşıyıp orta-lıkta dolaşıyorlar. Sinsi bir yöntemle İngilizcebeyin yıkanıyor. Amerikancılık propagandasıyapılıyor. Üstelik, hem onların propagandasıyapılıyor hem de onların mintanlarına para ve-riliyor. Nerde görülmüş üste para vererek bi-rilerinin propagandasını yapmak!..”

Bu konuda daha birçok gülünç, acı örnek-ler verebiliriz.

Biz şimdi; baştan beri sözünü ettiğimiz anadilimizin zenginliğine, gücüne, güzelliğineilişkin birtakım bilgiler aktarmaya çalışalım.

Bu konuda çok değerli dil bilginlerimiz, diluzmanlarımız var. Onların çok yararlı yapıtla-rından dilimizi tanıma fırsatı elde edebiliriz.

Burada çoğunlukla Prof. Doğan Aksan’ınkitaplarından yararlanarak konumuzu aydın-latmaya çalışacağız.

Prof. Aksan’ın anlatımına göre, bir dilin sözvarlığını; o dilin sözcükleri, deyimleri, terimle-

Page 14: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın14 Eylül -- EEkim 22009

ri, atasözleri, kalıp sözleri vs. oluşturmaktadır.Sırası geldikçe bunlara örnekler verebiliriz.

Yine Prof. Aksan; Türkçenin söz varlığıbakımından zengin bir dil olduğunu, elli bindolayında söz varlığına sahip bulunduğunu,öte yandan Osmanlı’dan bugüne kadar eski veyeni kavramlara Türkçe karşılıklar bulunma-ya çalışılsaydı bugün Türkçemizin yüz biniaşan söz varlığına sahip olabileceğini söyle-mektedir.

Dil Devrimi ile eski ve yeni kavramlaraTürkçe karşılıklar bulma çalışmaları başarıylasürdürülmekte, dilimizin zenginliği giderekortaya çıkmakta ve artmaktadır.

Dil Devrimi, Türkçenin söz varlığına bin-lerce yeni öğe kazandırmıştır.

Türkçe, türetme yeteneği çok yüksek birdil olduğu için sözcük düzeyi bakımındanzenginleşmeye pek elverişlidir. Buna bir ör-nek verecek olursak; Prof. Doğan Aksan’ın“Türkçenin Zenginlikleri, İncelikleri” adlı ki-tabında dile getirilen “gör” kökünden türemiş“görgü, görenek, görev, görümce, görüş…”vs. gibi tam yetmiş yedi sözcük türetildiğini,bu sayıya bileşik sözcükleri ve tamlamaları dakatarsak yüzü aşkın sözcüğe ulaşılacağınısöyleyebiliyoruz…

Türk dilinin bu türetme yeteneği çokönemlidir. Çünkü dilimizin zenginliğini sağ-layan olanakların başında gelir. Türk dilinintüretme yeteneğinden yararlanılarak bu çokeski Osmanlıca sözcüklere tamlamalara Türk-çe karşılıklar bulunmuştur. Ve bu öz Türkçesözcükler dilimize yerleşerek bugün herkestarafından kolaylıkla kullanılmaktadır. Şimdi,Prof. Aksan’ın “Türkçe’nin Söz Varlığı” adlıkitabından örnekler verelim.

Önce; bugün rahatça kullandığımız özTürkçe sözcükleri söyleyelim, sonra da onla-rın eski Osmanlıcasını görelim. Oldukça eğ-lenceli bulacaksınız.

Örneğin, bugün “önerme” diye kullandığı-mız sözcüğe eskiden ne diyorlarmış? “kazıy-ye.” Bugün kullandığımız “saplantı” sözcüğü

eskiden neymiş? “fikr-i sabit.” Bugünkü “öl-çüt” sözcüğü dün “tetabuk” imiş.” Danış-tay’ın eski adı “şura-ı devlet”, Yargıtay’ın kiise “mahkeme-i temyiz.”

Gençlerimizin fizik derslerinde kullandık-ları bugünkü terimlere bir bakalım… Bir dezavallı dedelerimizin gençliğinde öğrenmeyeuğraştıkları eski Osmanlıca karşılıkları göre-lim… Bugünkü gençlerin “akışkan” dediklerisözcük, dedelerimizin gençliğinde “seyyal”,“gerilim: tevettür”, “basınç: tazyik”, “genlik:vüs’at”, “çözelti: mahlul”, “eriyik: mah-lut”,”damıtma: taktir” imiş.

Matematikte; “denklem: muadele”, “çar-pan: mazrup”, “çarpılan: mazrubu’n fih”,“eşitsizlik: gayr-i musavat”, “üçgen: müsel-les”, “açı: zaviye” imiş.

Biyolojiden de birkaç örnek alalım:“alyu-varlar: kureyve-i hamıs”,“akyuvarlar: kurey-ve-i bayza”, atardamar: şiryan”, toplardamar:verid” imiş.

Coğrafyadan da birkaç örnek; “yeryüzü:sath-i arz”, “yüzölçümü: mesaha-i arz.”

Bu örnekleri Türkçenin zenginliğini gös-teren pek küçük bir alıntı alarak sunduk. DilDevriminden bu yana dilimize bunlar gibi sa-yısız sözcükler kazandırılmıştır.

Görüldüğü üzere, bugün o sözcükleriokuma yazması olmayan kimselere söyleseken azından yaklaşık bir anlam çıkarabilirler…Oysa ki; eskiden mahlul, mahlut, tevettür, ku-reyve-i hamra… falan filan diyen bir Osman-lı gencine köylümüz, “Sen ne diyorsun hem-şerim… Hele bir doğru konuş!” diye çıkışsahaksız mı? Ki çıkışmaz, bizim köylü efendi-dir. İçinden “Allah yardımcısı olsun fukara-nın!” der, belki.

Gerçekten de “fukara” imiş o Osmanlıadamı… Dil fukarası!..

Her neyse… Biz yine Türkçemize döne-lim. Yazı dizimiz sürecek.

Önümüzdeki sayıda tekrar buluşmak dile-ğiyle.

(Devam edecek)

Page 15: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 15Eylül -- EEkim 22009

Bir yaz mevsimini, bir tatil dönemini ge-ne geride bıraktık.

Ağın’da Onarlı Sefer diye biri vardı. Çalış-kan bir adamdı. Bu benim işim değil demez-di, her işe koşulurdu. Daha çok pazar günlerikendine iş bulurdu da belki teselli için, belkitatil günü çalışmayı kanıksadığı için “fukara-nın tatili mi olur” derdi.

Ben de fukaranın tatili olmaz diye düşü-nenlerdenim.

Öncelerden zihnime tutunmuş, ama za-manla rengi solmuş bir küçük hikâye bilirim.Nedense bu yıl tazelendi ve şimdi dilimde ge-zinip duruyor.

Ağanın bağda bahçede çalışan “hizmekâr”ları (işçileri) hergün soluk almadan bel vuru-yorlarmış. Yorgunluktan iyice tükenmişler.Kâhya efendi ağasına dert yanmış:

- Çok yoruldular, daha verim alamıyoruz,biraz dinlendirsek mi acaba?

Ağa, “olur” demiş. “Yarın ben onları din-lendiririm!”

Ertesi gün tarlaya, işçilerin başına gelmişağa.

Belleri toplayıp kazmaları tutuşturmuş el-lerine.

- Haydi şimdi nöbet değişikliği yapalım.Yorulan kaslarınız dinlensin, biraz da öbürleriçalışsın.

Biz de, bir koca yılın yorgunluğu üstü-müzde Ağın’a gittik. Ağın Haber Gazetesi’nindüzenlediği Kültür ve Sanat Şenliğine belkikatkımız olur diye düşündük.

Yani, beli atıp kazmaya sarıldık.Şu ağa-hizmekâr lafı kapanmadan Abdur-

rahim Karakoç’un bu ilişkiyi hicveden şiirin-

den aklımda kaldığı kadarıyla bir küçük alıntıyapayım istiyorum.

Hizmekâr (hizmetkâr, uşak) derki:Ağam bana bir şalvar diktiÇul ondan iyiBen ağama bir tarla sürdümBor ondan iyi.“Bor” sürülmemiş, hozan kalmış tarla de-

mekmiş.İşte, sözünü ettiğim şenliğe katkımız da

“bor” derekesinde kaldı herhalde. Bizim sür-düğümüz tarladan ne umulur, iki çiziktiripdöndük.

Şenliğin Ağın’a getirisi götürüsü nasıl he-saplanır bilemem. İleride, zamanın aynasınayansıyacakları hep birlikte görürüz.

Adnan Binyazar’ın Ağın’da konuşmasıönemliydi. İki saate yakın; dilinden dupdurudökülenlerle, kuşatıcı örneklemeleriyle ve birbilge derinliğiyle aklımıza ve yüreğimize yep-yeni dalgalar saldı.

Ağın’da ilk defa Ağın Kültürü konuşuldu.Konuya Zafer Gençaydın’la başlanmış olma-sının anlamı ve önemi yeterince fark edildi sa-nıyorum. Füsun Üstel, Ahmet Buran ve Tah-sin Öztürk yarınlarda neleri önceleyeceğimizekapı araladılar.

Akademisyen, gazeteci, sanatçı kimliğiyleçok sayıda insan uzak şehirlerden kalkıpAğın’a geldiler. Nazif Gürdoğan, Metin Eriş,Emin Işık, Mehmet Nuri Yardım, Sadık Yalsı-zuçanlar, İsa Kocakaplan, Olcay Yazıcı, Bes-tami Yazgan, Yusuf Dursun, Emin Sezer, AliGemuhluoğlu, Mahmut Bıyıklı, Atilla Şahi-ner… Türk Halk Müziği sanatçıları SelahattinAlpay, Özlem Kızıltaş, Sabahat Aslan, Dün-

IŞIĞI YANAN EVLERfierif AYDEM‹R

Page 16: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın16 Eylül -- EEkim 22009

dar Yıldız, Kezban Arslan, Müslim Akde-mir… Elazığ’dan Nazım Payam, BedrettinKeleştimur, Şener Bulut…

Ayrıca, Ankara-Ağın Kültür ve Dayanış-ma Derneği Başkanı Ahmet Deviren ve Yöne-tim Kurulu Üyesi Ömer (Hikmet) Öztürk ileAğın Düşün ve Sanat Dergisi Sorumlu Yazıİşleri Müdürü Altan İlter’in katkılarıylaAğın’ın demirbaş konuları bir daha genişleti-lerek masaya yatırıldı.

Benim yorum yapamayacaklarım ve de-ğerlendirmesini zamana bıraktıklarım bunlarolabilir.

Ama apaçık gördüklerim var.Bir yazımda; “Merak etmeyin, eğer ağaç

kurumadıysa mutlaka baharı duyacaktır” de-miştim.

Çok sevindim. Çünkü, ağacın kurumadığı-nı gördüm. Göğsümü kabartarak ve gürül gü-rül ifade ediyorum ki Ağın’da dostlar ve IŞI-ĞI YANAN EVLER buldum.

Ara sıra babamdan işitirdim, derdi ki;“Dost dostun eğerlenmiş atıdır.”

Ayrıca bu, “Işığı Yanan Evler” cümlesinibiraz açayım, hikâyesini anlatayım istiyorum.

Hikâye Prof. Dr. Saffet Solak’ın. Ben ken-dilerini 1971 yılında tanıdım. Ege Üniversite-si Rektörüydü. Yanına eriştiğimizde serin veışıltılı bir bahçeye girmiş gibi ferahlık duy-muştum.

Saffet Solak şunları anlatıyor:“Tıp Fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen

hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Kon-ya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına git-miştim. Gençtim, bekârdım. Küçük bir bel-deydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir ol-muştum. Tren istasyonunun hemen yanındabir evdi.

Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gel-miş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yor-

gunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı var-dı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içineçekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyor-dum. Bir müddet daha geçti, yine bir hareketyoktu. Evin büyüğü olan Hacıanneye sıkıla-rak:

- Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılı-yor? dedim.

Hacıanne:- Evladım treni bekliyoruz. Az sonra tren

gelecek, onu bekliyoruz. Merak ettim, tekrar sordum:- Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?- Hayır evladım, beklediğimiz trende bir

yakınımız yok. Ancak burası uzak bir yer.Trenden buraların yabancısı birileri inebilir.Bu saatte, yakınlarda ışığı yanan bir ev bula-mazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı birigeldiğinde, “ışığı yanan bir ev” bulsun diyebekliyoruz.

Şimdi merak ediyorum, Konya Ovası’nda,ya da bir başka yerinde Türkiye’nin, trendeninen yabancılar için “ışığı yanan evler yerin-de hâlâ duruyor mudur?”

Saffet Solak merak ededursun, işte; FarukDoğan’ın, Gürol Korkmaz’ın, Gürhan Gün-düz’ün, Mehmet Yandımata’nın, NevzatTunç’un, Kaşpınar’dan Mehmet Selçuk’un,Mehmet Küçük’ün, Ali (Soner) Öztürk’ün,Arif Lütfü Soylu’nun, Sabri Çavdar’ın, Baha-dırlardan H. Mustafa Özer’in, Nihat Aladağ-lı’nın ve Mustafa Yentür’ün evleri Ağın’da ışı-ğı yanan evlerdi. Işığını yakıp kapı önüne çı-kan, misafir karşılamaya hazır daha ne kadarçok ev sahibi vardı. Bunu görmek, bu iklimdebulunmak, “ben de buradayım” diyen cömertve güleryüzlü canların arasına katışmak nasılhaz veriyor insana.

Dede Korkut, “misafiri gelmeyen kara ev-ler yıkılsa daha iyi” der.

Page 17: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 17Eylül -- EEkim 22009

Şükürler olsun, ben bu yaz Ağın’da yıkıla-sı kara ev görmedim.

Kaymakam Soner Zeybek ve BelediyeBaşkanı Mustafa Yentür’ün bu şenlikte öneçıkmaları, önde durmalarını şükranla anıyorum.

Dursun Kara, Murat Baltacı ve Şeref Ça-kar’a gönül dolusu teşekkürler.

Nihat Yandımata, Sabri Çavdar, AbdullahAktaş, Erhan Öztürk, Fatih Aydemir her işeHızır gibi yetiştiler.

Hayri Abi’nin (Hayrettin Öztürk) dükkânıdüğün evine döndü de gıkı çıkmadı.

Erkal Gençaydın Ağabey, güleryüzlü, tatlıdilli bir ev sahibiydi, başka ne diyebilirim.

Sıtkı İkinci’nin “size can gurban” deyişiniunutmak mümkün mü?

Vecdi Öztürk ne kadar çok gayretliydi.Dişiyle tırnağıyla asıldı her işe.

Serhan Polat, bir kere daha yüreğini bellietti, bize 4 gününü bağışladı.

Ağın Unlu Mamülleri, Korkmazlar ve Or-hanlar Ticareti zikretmesek vefasızlık olur.

Mehmet Yazıcı, Erhan Özçelik, SelahattinÖzdil, Mehmet Çelik, Orhan Ercan, Müştakİkinci, Şemsettin Öztürk, Mesut Sarıoğlu, Fer-hat Koçer, Sonay Yay koşup koşup geldiler.

İstanbul’dan başlayıp Ağın’a kadar bere-ketli ellerini uzatan Fikret Bircan, Asal Uç-kunkaya, Akpınar’dan Mehmet Selçuk, Arap-gir’den Vahap Güzel…

Bütün etkinliklerde olduğu gibi hiç şaşır-mayan Didem Samur, Burcu Öztürk, ArzuYılmaz.

Ve nihayet 5,5 yıldır rüya gibi bir yolculu-ğa birlikte çıktığımız arkadaşlarım LokmanÖztürk, Rıfkı Öztürk ve Ahmet Samur…

Bilmiyorum ki, bütün bir Ağın’ı nasıl sa-yayım?

Meğer biz ne kadar çokmuşuz ve ne kadarçok insana teşekkür borçlanmışız.

UNUTULMUŞSEVGİLERE

Fatma Yaşar ÇAKAR

Neden bir yabancıBir başkası oldun banaBütün mevsimler bahardı seninleHer şeyi ne tez unuttunHiç yaşamamış gibi benimleBıraktın uzaklarda bana olan

sevgini

Zaman oldu başımı koyup kucağına

Sevilmek istedimEllerin kaskatıSoğuk taş oldu kucağınZaman oldu dövülmek içinKovalanan kedi gibiKaçacak bir yer aradımSığınmak içinSövüldüm, ezildim, küçüldümZaman oldu kaybolmak istedimKarışıp denizlere

Tüm ömür boyuKüçücük mutluluklarım gibiGeri gelmeyen çocukluğum

Page 18: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın18 Eylül -- EEkim 22009

Vahşen’de 1872 yılının Temmuz ayı. Alaca-karanlık. Ev halkı tümüyle ayaktaydı. Hüse-yin’in, “Biraz tez,” demesiyle daha da canlan-dılar. Gün ağarmadan tüm hazırlıklar bitmeliy-di. Yürüyerek gidilecek epeyce yolları vardı.

Hayvanlar çekildi ahırın kapısına. Akşam-dan hazırlanan yiyecekler heybelere yerleş-miş, hayvanlara yüklenmişti. Hayvanlar ön-de; Hüseyin, karısı Emine, kızı Zeynep arka-da, evden ayrıldılar. Cirik’ten kabaklara sudoldurmayı da unutmamışlardı.

Köyden çıktıklarında arkada bıraktıklarıevler karanlıkta görünmez olmuştu. Yürüdük-çe, gözler karanlığa alışmıştı iyice. Ezbere bil-dikleri yolları geçerek Küllü Yazı’ya yöneldi-ler. Sabah yeli üşütse de bedenlerini, canlılıkda getirmişti ayaklarına. Taşa, toprağa ve dedikenlere aldırmadan hayli yol aldılar. Bir anönce tarlaya ulaşmak, işe koyulmak gereki-yordu.

Toprak ananın bağrını yarıp, boy atan buğ-dayların devşirilmesi düşüncesi uzağı yakın kı-lar. Hüseyin önündeki hayvana, “Çooo! Yürüya hayvan,” dediğinde, Küllü Yazı’ya çıkılmış,tarlaya varmışlardı. Uzağı yakın kılmışlar amabir hayli de yorulmuşlardı. Biraz soluklandık-tan sonra, Aluç ağacının altına koydukları hey-belerin gözünden orakları çıkardılar. İkişer kolarayla tarlaya sıralandılar. Gün ağarmış, sarıbaşaklarda taneler seçilir olmuştu.

Baba, ana ve kız hep birden salladılarorakları. Yalnız nefes alışverişleri, bir de tarlakuşlarının nağmeleri yayılıyordu yazıya.

Güneş hayli yükselmişti. Temmuz sıcağıbedenlerini yakmış, yorgunlukları daha daartmıştı. Arada bir verdikleri molalarla öğleyibulmuşlardı. Hüseyin ekinlerin arasından ba-şını kaldırıp bakındığında, anayla kızın kalkıp

inen oraklarını gördü az ilerde. Sessizce yan-larına yaklaşıp, “Bırakın da gelin” dedi. Emi-ne, anlamıştı ki Hüseyin acıkmıştır. Zeynep’eseslendi, “Haydi anam, garnımızı doyurah.”

Emine akşamdan hazırladığı pilavı, kurusoğanı, ağzı serikle bağlı sırlı küpte ayran veekşili ekmeği yaydı orta yere. Yanlarında dasabah Cirik’ten kabağa doldurdukları su…Konuşmadan karınlarını doyurdular. Hüseyineliyle doymuş karnına vurarak, “Şu kabağıuzat hele Zeynep, biraz su içem,” dedi. Yeme-ğin verdiği rahatlamayla, biraz dinlenmişler-di ki; beş-on dakika sonra Hüseyin, Zey-nep’e, “Bir ağız türkü çığır da, gönlümüz ra-hatlasın,” dedi.

Zeynep hiç naz etmedi. Babasını kıracakdeğildi ya…

Zeynep türküye başladığında, o güzel sesinyanıklığı rüzgârın etkisiyle, tüm yazıya yayıldı.Nağmeler öyle etkiliydi ki, yakın-ırak çevretarladaki insanlar oraklar ellerinde doğrulupkulak kabarttılar. “Kimdir bu? Sabah sabahyüreğimize seslenen,” dediler içlerinden. Azilerde dutların altındaki tarlada, Toripohlar’datarlada orak sallayan Cevriye’nin kardeşi Ha-san, sesin etkisiyle başını kaldırdığı buğday ba-şaklarının arasında öylece kaldı. Nağmeler yü-reğinde ses oldu yankılandı. O sesin tutsağı ol-du. Tutsağı olduğu bu sesin sahibine erişmek,onun kim olduğunu öğrenmek için tüm yolla-rı denedi. Denedi ama kim olduğunu da öğre-nemedi. Taa ki bacısı Cevriye’den duyuncayadek. Bir öğle vakti; sıcağın ve yorgunluğuntutsak ettiği bedenler uykuya daldığında, Zey-nep biraz daha çalışmak için tarlaya yönelir.Biçilen ekinleri bir araya getirme gayreti için-de çabalarken, yakınında bir ses duyar. Sesingeldiği tarafa baktığında Hasan’la karşılaşır.

KÜLLÜ YAZILAR’DA BİR SEVDA TÜRKÜSÜHasan Güner GÜLER

Page 19: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 19Eylül -- EEkim 22009

Hasan, bir pırnatın (derilmiş birkaç tutam buğ-day) dibinde ona bakmaktadır. Ne olduğunuanlayamayan Zeynep’e, Hasan sevdalandığınıaçıklar. Zeynep şaşkınlık içindedir. Ama çabuktoparlar kendini. Hiç görmediği, tanımadığı bi-ri ona sevdalandığını söylemiştir. Hem de ana-sının, babasının yakınında bir yerde. “Eyikiuyuyorlar,” der içinden. Bir an Hasan’la gözgöze geldiğinde tebessümünü de gizleyemez.Hızlı adımlarla uzaklaşır oradan. Şaşkınlığıgeçmemiştir. Yüreği yerinden fırlayacakçasınaçarpmaktadır. Yere çömelip, kabaktan su içe-rek rahatlamaya çalışır…

Hasan sevgisine olumlu cevap aldığı inan-cıyla Küllü Yazı’dan Toripohlar’a uçarcasınagider. Tarlaya vardığında, buğday saplarını el-ceğin yardımıyla kavrayıp orağı sallarken ak-lında hep Zeynep’in gülen gözleri vardır.

Günler birbirini kovalar. Ekin biçimininde sonuna gelinmiştir. Bir öğle vakti yemek-ten sonra, Hüseyin; Emine’yle, Zeynep’e ses-lenerek, “De haydi başlayah, ikindiye galmazişimiz biter,” der. Durmaksızın çalışırlar. Biçi-len buğdayların derlenip toplanması, dağılma-sın diye üzerlerine taşların konulmasındansonra; gerçekten ikindiye kalmadan işlerinibitirmişlerdir.

Hüseyin savaş galibi gibi derin bir nefesalır. Uzun bir süre dinlendikten sonra toparla-nıp köye dönerler.

Aradan beş-altı gün geçmesine karşın neZeynep ne de Hasan birbirlerini görememiş-lerdir. Ne var ki yüreklerindeki sevgi güngeçtikçe bedenlerini için için yakmaktadır.

Bir gün akşama doğru, Zeynep ayranlıçorba soğutmak için Cirik’e gider. Kurun’unönündeki harığa elindeki bakracı yerleştirip,soğutmaya başlar. Çok kısa süre önce KüllüYazı’da olanların hayaliyle dalıp gitmiştir. Ay-ranları soğutmaya gelen diğer kızların tek tekayrıldığını bile fark etmez. Hava kararmayabaşlamıştır. Birden kendine gelip, yavaş ya-

vaş toparlanmaya başlar. Başını kaldırdığındaHasan’ı karşısında bulur. Yazmasını toparlayıpsarma telaşı içindeyken, Hasan, “Zeynep tezzamanda gurbete, Edirne’ye gideceğim. Benibekle, seni alacağım,” der. Zeynep yüreğininyerinden fırlayacağını hisseder. Aşağıdan,Eğitmenlerin o taraftan birinin geldiğini gö-rünce, “He” der. Ve hızlı adımlarla uzaklaşıroradan.

O günün koşullarında, insanların çalışmakiçin gurbete çıkmaları kaçınılmazdı. Hasan dabundan nasibini almış, bir süre sonra Edir-ne’ye gitmek üzere köyden ayrılmıştı. Ha-san’ın içi kan ağlamaktadır. Nasıl ağlamasınki? Bir yanda delicesine sevdalandığı Zeynep,diğer yanda, evli olduğu dayısı kızı Döndü…

Zeynep, kendince uzun sürmeyeceğinisandığı kavuşmanın özlemiyle günlerini geçi-rirken, Hasan’ın dayısı kızıyla evli olduğunuöğrenir. Büyük düş kırıklığı yaşar. Öfkelenir,bağırır, ağlar… Ancak sevdasından da vazge-çecek değildir.

Aşkıyla baş başa kaldığı, türküler söyle-yip, kendini avuttuğu günlerden birinde, iste-meye gelirler Zeynep’i. On altı yaşındadır.Gelinlik çağına gelmiştir. Birkaçını geri çevir-se de isteyenlerin ardı kesilmez. Bu kez Pağ-nik’ten isterler. Pağnikli Mehmet de endamlı,varlıklı, yakışıklı adamdır. Tüm ısrarlara karşıntepkilidir Zeynep. Babası Hüseyin ısrar etsede, Emine kızından yanadır. “Zorla güzellikolmaz Hüseyin. Üzerine varma, kızı deli ede-ceğiz,” der. Hüseyin de fazla ısrarcı olmaz.Ancak isteyenler sıklaştıkça da her geleni birbahaneyle savuştururlar.

Aradan yıllar geçmesine karşın Hasan’danses soluk çıkmaz. Zeynep geçen yedi yılın hergününde Hasan’ı yâd etmiştir. Çünkü karşılık-lı sözler verilmiş, Küllü Yazılar’da yeminleredilmiştir. Bu sevdanın arkasında durulmalı-dır. Bu duygularla yaşadığı bir gün Hasan’abir haber ulaştırmanın da yollarını aramakta-

Page 20: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

dır. Onu da bulur. Okuma yazma bilen birininaracılığıyla mektup yazdırıp yollatmıştır Edir-ne’ye.

Yüreğinin sesi dile gelmiştir:“Küllü Yazılar’da dağıttın sözü

Ne muteber oldu bu dayı kızıKendin kovaydın ki çaldırak sazıAcep o günlerden bir gün olur mu?”

Bu dizeler çabuk ses getirir. Hasan daya-namaz. Edirne’den dayıkızına “boş mektubu”gönderir. Ayrılırlar. Dayıkızının evinde şıvankopar. Kolay değildir kendilerince sebepsizolan bu ayrılmanın acısına katlanmak. Amakatlanırlar.

Yedi yılın sonuna doğru Hasan Edirne’dendöner. İçindeki sevdanın bitmez ateşiyle,Zeynep’e kavuşmaktır tek dileği. Evi seferbereder istemeleri için Zeynep’i. Ne var ki evhalkı bu evliliğe karşı çıkar. “Zeynep’i sanaistemeyiz,” derler. Evin bu baskısıyla deli di-vane olur Hasan. Oysa Zeynep hazırlıklıdır.Bir an önce sevdiğine kavuşma özlemi için-dedir. Ancak istenmediği dedikoduları da ku-lağına çalınmaktadır.

Kafasında yoğun düşüncelerle dolu birgün; Rukiye Bacıların orda, örtmede Hasan’arastlar. Hasan’ın yüzü solgun ve hastadır.Gurbet ve gelişen olaylar onu sarsmıştır. Birelinde de gül ve reyhan destesi vardır. Zeyneponun bu haline dayanamaz. Yüreği dillenir:

“Benim yârim vakti yoktur, hastadırElinde de gül-ü reyhan destedirEl dediğin fitnelikte ustadırBeni sevdiğimden ayrı bıraktı.”

Bunun üzerine Hasan, Zeynep’e, “Senelin dediğine bakma, sana nişan gönderece-ğim,” diye söz verir.

Gerçekten tüm direnmelere karşın Hasansözünde durarak nişan gönderir. Sade bir köydüğünüyle de evlenirler.

Not: Olay, gerçek bir yaşam öyküsünden alınmıştır.

ağın20 Eylül -- EEkim 22009

NEREDE?Muharrem YILMAZ

Böğürlü Dağı karşısında, Modanlıdır köyün adı. Leziz olur kaymağının tadı, Ben köyümü özlerim.

Otuz altı ay askerlik yapmış, Nalbantlığı kutsal ocakta kapmış, Altınlar gidince kafayı oynatmış, Dayım Gavur Ali nerede?

Cambazdır at alır eşek satar, Çingenler ona baba gibi tapar, Pazarlıkta fırtınalar kopar, Cambaz Coşkun Emi nerede?

Çok yorucu hizmetler verdi, Çocuklarına kol kanat gerdi, Tembel, adam olmaz derdi, Babam İbrahim nerede?

Derim ki, odur insanın hası, Konuşunca değişir oranın havası, Güler unutursun kederi yası, Şair Şahan Emi nerede?

Ona derler Yalancı Sefer Usta, Atınca ne tavada kalır, ne tasta, İki oğlu öldü, ömür boyu yasta, Kırk yalan Sefer Usta nerede?

Kıvran Dağı’ndan gelir sesi, Meğer ne çokmuş nefesi, Sanırsın köyün efesi, Korucu İbo Dayı nerede?

Köyüne çok emek verdi, Okumak adam olmaktır derdi. Gitti İstanbul’a postu serdi, Eğitmen Hüseyin Özcan nerede?

Deli deseler de ustadır usta, Pumpul için devamlı yasta, Miras yüzünden olmuş hasta, Deli İsmail Amcam nerede?

Çavuştur asker gibi gider, Alışkandır durmaz talim eder, Arkasında yağız at yeder, Köylüm Mevlüt Çavuş nerede?

Page 21: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 21Eylül -- EEkim 22009

Yeni bebeğin gelmesi, ailede aniden bir-çok değişimin yaşanmasına neden olur. Bebekdoğmadan önce ebeveynler enerji ve dikkatle-rinin çoğunu hazırlıklar için kullanırlar. Bebekdoğduktan sonra da ilgi ve dikkatin çoğu be-beğin ihtiyaçlarını karşılama yönündedir.

Tüm bu değişimler, büyük çocuk için başedilmesi güç durumlar olabilir. Bu durumdabüyük çocuğun ilgiyi yeniden üzerine çek-mek için uygun olmayan davranışlar sergile-mesi, saldırgan ya da huysuz olması, bebeksidavranışlarda bulunması hiç de az görünürdurumlar değildir.

Büyük çocuğu tüm bu değişimlere hazır-lamak, yaşanacak sıkıntıların en aza indirilme-sini sağlayacaktır.

Hamilelik sırasında:• Kardeşi olacağı haberini vermenin doğ-

ru ya da yanlış yolu yoktur. Ancak bunun za-manlaması önemlidir. Annenin karnı yavaşyavaş belirginleşmeye başladığı dönemde yada çevrenize duyurduğunuzda çocuğa haberivermek gerekir. Çocuk kardeşi olacağı habe-rini anne-babasından duymalıdır.

• Kardeşinin ne zaman dünyaya gelece-ğini çocuğunuzun anlayabileceği terimlerikullanarak anlatmak en uygun yoldur. Oku-löncesi dönemde çocuklarda zaman kavramıhenüz tam olarak yerleşmemiştir. Bu neden-le, bu yaştaki bir çocuk kardeşinin 9 ay son-ra doğacağını anlayamaz ve sıklıkla doğu-mun ne zaman olacağını sorar durur. Bir sü-re sonra da beklemekten dolayı sıkılır. Zama-nı çocuğun anlayabileceği terimleri kullana-rak, örneğin takvim üzerinde göstererek an-lattığınızda zamanı somutlaştırmış olduğunuziçin çocuk açısından daha anlaşılır bir durumolacaktır.

• Okulöncesi dönemdeki çocuklar sıklıklabebeğin nereden geleceğini de sorarlar. Bura-da çocuğun merak ettiği cinsellik değil, ger-çekten bebeklerin nereden geldiğidir. Bu sorukarşısında annenin karnında bebeklerin büyü-yebilmesi için hazırlanmış bir yerin olduğu-nu; zamanı geldiğinde de annedeki bir delik-ten dışarı çıkacağını söylemek çocuk için ye-terli olacaktır. Sezaryen olma durumunda kar-nınızın kesilip içinden bebeğin çıkarılacağınısöylemek çocuğu ürkütecek ve bebeğin sizezarar verdiği düşüncesine kapılmasına nedenolacaktır.

• Çocuğunuzu başka bir oda ya da yatağaalmayı düşünüyorsanız, bunu bebek gelme-den epey önce yapmalısınız ki çocuk, bebeknedeniyle kendini dışlanmış hissetmesin.

• Doğum öncesi doktor kontrollerinde ya-nınızda götürün. Böylece doğum zamanını ta-kip edebilir.

• Bebek eve ilk geldiğinde neler olacağınıkonuşun. İlk günler yorgun olabileceğinizi vebebeğin zamanınızın büyük kısmını alacağını;beslenmek, uyumak ve altını kirletmektenbaşka bir şey yapmayacağını, birlikte oyunoynayabilmeleri için büyümesi gerektiğinianlatın.

• Mümkünse yeni bebeği olan arkadaşları-nızı ziyarete gidin.

• Çocuğunuzla birlikte hamilelik, doğum,yeni doğan bebeklerle ilgili kitaplar okuyun.Bebek hakkındaki duygu ve düşüncelerini so-run, soru sorması ve paylaşması için fırsat ta-nıyın.

• Çocuğunuzla birlikte onun doğum ve be-beklik zamanına ait fotoğraf ve filmleri seyre-din. Doğumunu ve nasıl bir bebek olduğunuanlatın. Doğduğunda ne kadar heyecanlandı-

ÇOCUĞUNUZU YENİ KARDEŞE HAZIRLARKENDuygu Çataltafl ÇALIfiIR

Page 22: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın22 Eylül -- EEkim 22009

ğınızı ve herkesin onu görmek ve kucaklamakistediğini anlatın.

• Oyuncak bebek aracılığıyla bebeğin nasıltutulması gerektiğini, ona nasıl davranacağınıgösterin.

• Kardeşi için yapılan hazırlıklara katılma-sını sağlayın. Örneğin; hastane çıkış takımınıbirlikte seçmek, hastane çantasını hazırlama-nıza yardım etmek, bebeğe isim bulmak gibi.

Doğumu planlarken:• Doğum zamanı yaklaştığında ne kadar

süreyle hastanede olacağınızı ve siz yokkençocuğunuzun kiminle kalacağını ayarlayın vebu durumu çocuğunuza bildirin.

• Hastanedeyken ve eve döndükten sonraçocuğun rutininin mümkün olduğunca değiş-memesini sağlayın.

Kardeş geldikten sonra:• Büyüğe özel zaman ayırın. Anne-baba

ayrı ayrı büyük çocukla bire bir zaman geçir-melidir.

• Çocuğunuzun kardeşiyle ve evde olandeğişikliklerle ilgili duygularını dinleyin.Olumsuz duygular ifade ettiğinde onu bilgi-lendirin. Çocuğunuza duygularını söze dök-mesi konusunda yardımcı olun. Hiçbir zamanduygularını inkâr etmeyin ya da yok sayma-yın.

• Zarar verici davranışlara hiçbir şekildeizin vermediğinizi açıkça belirtin. Kızgınlığınıifade etmesini sağlayıcı yöntemler öğretin.Örneğin; bebekler ya da kuklalar aracılığıyladuygularını ifade edebilir.

• Arkadaşlarınızın ya da akrabalarınızınvereceği “abla” ya da “abi” hediyeleri hazırla-yabilirsiniz. Böylece bebeğe hediye geldiğin-de büyük çocuğunuz da kendisini dışlanma-mış hisseder.

• Bebeği görmeye gelenlere sadece bebek-le ilgilenmemelerini, büyüğe de ilgi göster-melerini hatırlatın.

• Büyük çocuğun kendisine özel bir alanıve bebekle paylaşmak zorunda olmayacağı eş-yaları olduğu konusunda ona güvence verin.

• Ev işleri ve bebeğin bakımı konularındabüyük çocuğunuzdan yardım isteyin, onaözel işler verin (bu konuda çocuğu zorlama-mak önemlidir, çocuğunuz size yol göstere-cektir).

• Bebeğin bakımına katılmasını sağlayın(yıkama, giydirme, bebek arabasını itme gibi).

• Büyük çocuk olmanın sağladığı yararla-rı konuşun (ne yemek istediğini seçebilir,parka gidip oyun oynayabilir, arkadaş edine-bilir).

• Büyük çocuğunuz bebeğe hiç ilgi göster-meyebilir. Bu durumda onu bebekle ilgilen-mesi konusunda zorlamayın. Zamanla ilgile-necektir.

• Çocuğunuz uygun olmayan davranışlar-da bulunduğunda onu hemen cezalandırma-yın, duygularını anlamaya çalışın. Bu durumçocuğunuzun bire bir ilgiye daha fazla ihtiya-cı olduğunu gösteren bir işaret olabilir. Duy-gularını uygun şekilde ifade etmesi konusun-da ona yardımcı olun.

Değerli Okurlarımız,

Dergilerinizin postada kaybolmasının önlenmesi amacıyla,adres değişikliklerinizi lütfen zamanında

Derneğimize bildiriniz.

Page 23: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 23Eylül -- EEkim 22009

Değerli hemşerilerim,Ağın Düşün ve Sanat Dergisi’nin bu sayısında

Türk Adalet Sisteminin sorunlarından ama ‘GER-ÇEK SORUNLARINDAN’ biraz bahsetmek isti-yorum. Bugün Türk Adalet Sisteminin en önemlive gerçek sorunu; Yargının geç işlemesi, hantalolması, vatandaşı canından bezdirmesi ve buşekilde Adalet sistemine olan güvenin minimumseviyeye inmiş olmasıdır. Bunun haricindeki so-run diye belirtilen şeyler asli değil tali yani ikinciplanda olan sorunlardır.

Adalet sisteminin geç işlediği, ağır olduğuAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarıylazaten tescillenmiştir. Geç İşleyen Adalet başlıklıtebliğlerin ve yapılan sempozyumların, yazılanyazıların haddi hesabı yoktur.

Özellikle ceza adaleti mekanizmasının geç iş-lemesi, ceza adaleti yönetiminin kalitesi ve etkin-liği açısından da son derece olumsuz kabul edili-yor. Ceza yargılamasının suçlu olmayanların dakarışabileceği bir süreç olduğu nazara alındığında,Hakikat bir an önce ortaya çıkarılmalıdır ki ma-sum sanıkların sosyal itibarları daha fazla yıpran-masın. Masum sanıklar bir an önce temize çıkarıl-malıdır. Kişinin uzun süre suç isnadı altında kal-mayıp yargı halini alan bir kararla davasının sonaermesi demokratik toplumun gereklerindendir.

Yeterli delil olması durumunda ceza davasıaçılarak olayın mahkeme önüne götürülmesi ge-rektiğini ifade eden hukukçular, ceza davalarınınyeterli delil gösterilmeden açılmasının, mahkeme-lerin aşırı olan iş yükünü daha artırdığı, davalarında çoğunlukla beraat ile sonuçlandığı bilinen birgerçek. Ama yeterli delil toplamadan dava açanC. Savcıları için bir yaptırım Hukuk Sistemimizdemevcut değil…

Kanunlar iyi niyetle hazırlanıyor ama uygula-mada istenen netice elde edilemiyor. Avukatlarınyanı sıra hâkimlerin de dört dörtlük çalışmamalarıdavaların gereksiz yere uzamasına neden olabili-yor. Mesela hâkimin çeşitli yerlerden istediği bil-giler var, bunların hepsini birden istemek yerine

ayrı ayrı istiyor. Bazı hâkimler davaya hazırlıksızgeliyor. Dosyayı incelemedim, inceleyeceğim di-yor, iki ay gün atıyor. Nüfustan gelen kayıtlarabakmadım diyor, gün atıyor. Bunları önleyici ted-birler getirilmelidir.

Yine ceza davalarında aynı suça aynı tutukla-ma olması gerek. Aynı suçtan bir şehirde tutuklu-yorsun, başka bir şehirde bırakıyorsun. Tutuklu-luk sebepleri kanunda yazılıdır ama takdir hakkıhâkimindir. Bunun bir standardının olması lazım.Bizde çifte standart değil üçlü dörtlü standartlarvar. Bu da vatandaşın adliyeye olan güvenini sar-sıyor. Sanığın ağır cezalık olması tutukluluk nede-nidir, kaçma tehlikesi var diye. Sorgusu yapılmış-sa, deliller toplanmışsa, toplumda bulunabilecekbiri ise tutmaya hiç gerek yok. Kişiyi cezası kadariçerde tutmak gibi bir yaklaşım var. Tam tersinekişi suçsuz bulunup beraat edebilir. Dava karma-şık değilse, yeni delillere ihtiyaç yoksa, kişininsorgusu yapılmışsa onu tutmaya gerek yoktur.

Yine yargının ağır işlemesinin önemli sebeple-rinden birisi olarak hâkim yetersizliği bugün hadsafhadadır. 7 bin yargıç açığı var ve kadro açılmı-yor. Yaptığım bir araştırmaya göre Bakırköy İşMahkemesi`nde 2500 dava var. Bu mahkemede 1hâkim, kâtip ve 1 başkâtip görev yapıyor. Cu-martesi-Pazar günleri dahi çalışıyorlar. Bu mah-kemede 3 ay, hatta 6 ay atılan davalar var.

Pek dile getirilmeyen sorunlardan biri de Yar-gı harç ve giderlerinin yüksek olduğudur. Özel-likle tazminat davalarında, alacak davalarındayargı harçları, temyiz harçları yüksek olduğundanvatandaş haksızlığa uğradığına inandığı halde da-va açamıyor, mahkemeye gidip hakkını arayamı-yor.

Adalet Sisteminin yukarıda belirttiğim sorun-larını düşünüp yazmam yarım saatimi aldı. Niyebiliyor musunuz? Zira bu sorunları tüm hukukçu-lar zaten ezbere bilirler ve kendi aralarında sürek-li dile getirirler de ondan…

Adalet Sisteminin gerçek sorunlarına değin-meye önümüzdeki sayılarda da devam edeceğiz…

ADALET SİSTEMİNİN GERÇEK SORUNLARIAv. Tan YILDIRIM

Page 24: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın24 Eylül -- EEkim 22009

Sonbaharda başlar o serin serin esmeye Hüzünlü gönülleri zevkle teskin etmeye Yazdan kalan hoş günler başlayınca gitmeyeTeselli dergâhıdır nağmesaz hazan yeli.

Nevbaharın ardından sıcak yaz da gidince O rengârenk gülşenler gayrı solup bitince Şakıyan şen bülbüller terk-i mekân edince Teselli dergâhıdır nağmesaz hazan yeli.

Sabah başka akşam da başka eser haliyle Huzur ve sükûn saçar gizemli ahvaliyle Anıları düşlerken sonbahar melâliyle Teselli dergâhıdır nağmesaz hazan yeli.

Yayılır esintisi hazla tüm mevcudata Aheste bir arzuyla yıldızlı semavata Rakslarla şarkı söyler o efsunkâr mehtaba Teselli dergâhıdır nağmesaz hazan yeli.

Estikçe edasıyla ruhlara gurur verir Hüzünlü gönüllere yüce bir huzur verir Nice gam çekenlere neş’e ve sürur verir Teselli dergâhıdır nağmesaz hazan yeli.

Canlar da cananlar da ararken hüzne deva Çoktan firar etmiştir umut edilen vefa O yaz akşamlarından kalmayınca hiç sefa Teselli dergâhıdır nağmesaz hazan yeli.

Gayrı yavaş yavaş o hoş günler kısalsa da Gönül okşayan meşkler meclisler azalsa da Raks-ı endam eden şuh dilberler nazlansa da Teselli dergâhıdır nağmesaz hazan yeli.

Ömrün mutlu baharı hazan olup giderken Çağlayıp coşan gençlik hayal olup biterken O ahû güzellikler terk-i diyar ederken Teselli dergâhıdır hayatın hazan yeli.

HAZAN YELİDr. Galip UZUNCA

Page 25: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 25Eylül -- EEkim 22009

Değerli Ağınlı dostlarım, Ağın Düşün ve Sa-nat Dergisi’nin sevgili okurları,

Bundan böyle elimden geldiğince sizlere tıbbikonulardaki bilgilerimi ve girişimlerimi aktarma-ya çalışacağım. Bu sayıda sizlere hipertansiyon-dan kısaca söz etmek istiyorum.

Hipertansiyon diğer bir tanımı ile “sessiz ka-til” dünyada önlenebilir ölüm nedenleri içerisindebir numaralı risk faktörüdür. Dünyada ortalamaerişkin nüfusun, %25’i hipertansiyonludur. Ülke-mizde de hipertansiyon sıklığı bu orana yakındır.Hipertansiyon önemli bir sağlık sorunu olarak ka-bul edilip uygun tedavi yapılmazsa; damar sertli-ği, kalp yetersizliği, kroner kalp hastalığı, inme,böbrek hastalığı gibi çok önemli sorunlara yolaçabilir.

Kan basıncı (tansiyon), damar yatağındaki ka-nın akım sırasında damar duvarlarına yaptığı ba-sınçtır. Kalbin her kasılmasında pompalanan kan,atardamarlar içersindeki basıncı arttırır. Kalpatımları arasında ise bu basınç azalır. Bu durumkan basıncının iki farklı değer ile belirtilmesineneden olur (140/90 mmhg). Hipertansiyon (yük-sek kan basıncı) ise ısrarla kan basıncının 140/90mmhg veya daha yüksek seviyelerde seyretmesi-dir.

Peki, hipertansiyonun belirtileri var mıdır?Yazının başında da belirttiğim gibi “sessiz katil”gibi davranan bu durum %60 hasta tarafından hiç-bir şekilde hissedilmez. Bazı kişilerde baş ağrısı,ensede ağırlık hissi, görme bozuklukları, halsizlik,göğüste sıkışma gibi yakınmalara neden olabilir,ama çoğu zaman da hedef organlarda (kalp, böb-rek, beyin, damarlar...) yaptığı tahribatla kendinigösterebilir. Bu nedenle her bireyin belirli aralık-larla tansiyonları ölçülmelidir.

Hipertansiyonun %90’ının nedeni bilinme-mekte ve buna esansiyel hipertansiyon ya da pri-mer hipertansiyon denilmektedir. Yaklaşık %10kadarının da sebebi bilinmekte ve bu duruma daseconder hipertansiyon denilmektedir.

Hipertansiyonu saptamanın yolu çok basitolup sadece tansiyon ölçmekle yapılmaktadır, an-cak tansiyon ölçümünde dikkat edilmesi gereken

durumlar çok önemlidir. Bunları kısaca şöyle sıra-layabiliriz:

• Hastanın sakince en az 5 dakika dinlendiril-mesi,

• Son 30 - 60 dakikada sigara, kafein ve dışa-rıdan alınan baz ilaçlar (burun açıcılar gibi...) al-maması,

• Uygun büyüklükte tansiyon aleti manşonukullanılması,

• 1-2 dakika beklenip tekrar tansiyon ölçül-mesi gibi durumlarda dikkatli olunması gerekir.

Bir kişide hipertansiyon saptanmış ise ve budeğer çok yüksek değilse, öncelikle yaşam tarzıdeğişikliği önerilmeli daha sonra ilaca başlanma-lıdır. Ancak kişinin ek hastalıkları (örneğin; kronerkalp hastalığı, diyabet, kalp yetersizliği, böbrekyetersizliği gibi) yaşam tarzı değişikliği ile birlik-te ilaçlara hemen başlanmalıdır. Yaşam tarzı deği-şikliği de şöyle özetlenebilir: Kilolu ise zayıfla-ma, alkol kullanımının 15-30 ml etanolu aşmama-sı, yeterli kalsiyum ve magnezyumun alınması, si-garanın bırakılması, meyve, sebze, düşük yağlı sütürünleri, balık ve sıvı yağ kullanılması, olabildi-ğince aşırı stresten kaçınılması.

Hastaların yapması gereken en önemli şey-leri şöyle özetleyebiliriz:

• Tansiyon yüksekliğinin önemli bir sağlıkproblemi olduğu kabul edilmeli ve yaşam boyukontrol altında tutulmalıdır,

• Mutlaka hekim kontrolüne girilmeli ve ilaç-ların uygulama şekilleri hekim tarafından düzen-lenmelidir,

• Yeni başlanan ilaçlar kısa sürede değiştiril-memeli, etkinliğinin ortaya çıkıp çıkmadığı en azbir ay izlenmelidir,

• Evde tansiyon ölçümü için otomatik cihaz-lardan temin edilmeli ve kontrollerin hasta tara-fından da düzenli yapılması sağlanmalıdır. Bu ci-hazlar giderek gelişmekte ve daha doğru sonuçalınır hale getirilmektedir.

Değerli dostlar bu önemli konuyu kısaca siz-lerle paylaştım. Tekrar birlikte oluncaya dek sağ-lıklı, mutlu, az stresli, az tüketimli, çok üretimligünler diliyorum.

SESSİZ KATİL!Dr. Çetin YILMAZ

Page 26: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın26 Eylül -- EEkim 22009

Cemil isminde çapkın ve yaramaz birgenç, bahçe komşusu Nadide isminde bir kızısever ve onunla evlenmek ister..

Nadide’nin arzusuna rağmen annesi baba-sı, Cemil’in haşarılığından dolayı ne kadar is-terlerse de Nadide’yi vermezler.

Cemil de, “ya ölürüm, ya öldürürüm” di-ye elinde tüfek gece-gündüz Nadide’nin evinikollar.

Annesi babası, Nadide’yi Cemil’in elin-den kurtarmak için başka bir gençle evlendi-rirler. Cemil de Nadide başkasıyla evlenmeyerazı oldu diyerek ondan vazgeçer o da diğerbir kızla evlenir.

Cemil’in aldığı kız, Nadide’den daha güzelolduğu için konu komşu, “Cemil’i beğenmedileramma Cemil daha güzelini beğendi aldı.” diye-rek Cemil’in düğününde şenlik yaparlar.

Nadide’ye sitem olsun diye de yandakitürkü yakılır.

Deyiş

İndim dereye durdumTüfengimi doldurdumŞu karşıki konakta Nadide’ye göz koydum

Bu dere buz bağladıYanı yarpuz bağladıBeni bir gelin vurduYaramı kız bağladı

Anan öle Cemil CemilBaban köle Cemil Cemil

Bu dere derin imişGölgesi serin imişBenim sevdiğim güzelŞekerden şirin imiş

Bu derenin uzunuKıramadım buzunuAldım Çerkez kızınıÇekemedim nazımı

Anan öle Cemil CemilBaban köle Cemil Cemil

Bu dereyi düz edemÇıkam yolun gözedemEşin yok menendin yokSeni kime benzedem

Bu dere derin dereGölgesi serin dereDere al beni götürYârin olduğu yere

Anan öle Cemil CemilBaban köle Cemil Cemil

BU DERE TÜRKÜSÜAv. Fikret MEMİŞOĞLU

Türkülerimiz

Harput Halk Bilgileri, Elazığ Kültür Derneği Yayınları, Elazığ - 1995, Sh: 178-179

Resim: M. Cengiz ÖZAN

Page 27: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 27Eylül -- EEkim 22009

Atalarımın kanları yerlere dökülmüş,Benim haberim yok.

Atalarım savaş yapmışlar,Benim haberim yok.

Bunların hepsini bilseydimAtama teşekkür edecektim.

İşte bugün öğrendimŞimdi gidip mezarına söyleyeceğim.

İlk önce Atama teşekkür edeceğimSonra askerlerime.

Gideceğim savaş yaptıkları toprağaSonra toprağı öpeceğim.

ATAM

Sude YALÇIN

Ahi Evran’ın kurduğu ahilikAmacı birlik ve beraberlik

Esnaf ve zanaatkârların loncasıBurada olmaz düşmanlık, hainlik

Usta alır, yetiştirir çırağınıVerir ona sevgisini, aşını

Çırak yetişir usta olurGerekirse yine çalar kapısını

Aradan çok yıllar geçse deUstanın öğrettikleri unutulmaz bin senede

Çırak her işinde hatırlar ustasınıUnutmaz bilgilerini ustası ölse de

Kötülüğe çalışmaz hiçbir zaman kafasıOlmasa da cebinde üç kuruş parasıGerekirse arkadaşları ellerini uzatırÇünkü “Birlik Noktası”dır burası

B‹RL‹K NOKTASI

Dilan ERSÖZ

Çocuk Köşesi

Page 28: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın28 Eylül -- EEkim 22009

Remzi OĞUZ1934 yılında Ağın-Hozakpur Köyü’nde doğdu.

İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi İstanbul ErkekLisesi’nde bitirdi. Çalışma ve okul yaşamını bir ara-da yürütememesinden dolayı, İstanbul Hukuk Fa-kültesi’ndeki öğrenimini bırakmak zorunda kaldı.

1955’de Demirbank’ta memur olarak görevebaşladı. Askerliğini takiben Akbank’ta görev alarak,1964’de Müdür unvanını aldı. 1980’de tekrar Demir-bank’a Müdür unvanıyla geçti ve burada 10 yıl çalı-şarak 1990’da emekliye ayrıldı.

Ağın-Beyelması Köyü’nden Şakirçeceğil’in Ne-cibe-Ahmet Oğuz’un oğlu ve gerçek bir Ağın sevda-lısı olan Remzi Oğuz, evli ve 1 çocuk babasıdır.

Hasan Güner GÜLER1944 yılında Malatya’da doğdu. Malatya Sümer

İlkokulu ve Akçadağ Öğretmen Okulu’nu bitirdi.1966’da Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bö-lümü’nden mezun oldu.

Denizli Kale Lisesi ve Elazığ Lisesi’nde 12 yılgörev yaptıktan sonra,1979’da İzmir Karşıyaka Li-sesi’ne atandı. 1993’de emekliye ayrıldı.

Ağın-Şenpınar Mahallesi’nden Fatma-HüseyinGüler’in oğlu olan Hasan Güner Güler, halen İz-mir’de oturmakta olup, evli ve 2 kız çocuğu babasıdır.

Doç. Dr. Hüner TUNCERAnkara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakülte-

si’nden mezun oldu. Aynı fakültede “Uluslararasıİlişkiler” Kürsüsü’nde 5 yıl asistanlık yaptı. ViyanaDiplomasi Akademisi’nde yüksek lisans öğrenimigördü ve 1979’da, SBF’nden “doktora” derecesinialdı.

1977-97 yıllarında, Dışişleri Bakanlığı’nda dip-lomat olarak görev yaptı.

1998’de “Siyasî Tarih Doçenti” unvanını aldı.SBF, ODTÜ, Atılım Üniversitesi’nden sonra halenHacettepe Üniversitesi’ndeki görevini sürdürüyor.

Doç. Dr. Hüner Tuncer’in; Eski ve Yeni Diplo-masi, Metternich’in Osmanlı Politikası (1815-1848),Irkçılıktan Özgürlüğe, Güney Afrika, Osmanlı Dip-lomasisi ve Sefaretnameler, Çözemediklerimiz, 19.Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri, İdealler Kuşa-ğı’ndan Bir Örnek: Dr. Hadiye Tuncer, Doğu Soru-nu ve Büyük Güçler (1853-1878), Kıbrıs Sarmalı;Nasıl Bir Çözüm?, Küresel Diplomasi, İç Politika-dan Dış Politikaya Türkiye’nin Sorunları ve Küre-

selleşme, Bir Kadın Diplomatın Anıları, AtatürkçüDış Politika, Osmanlı-Avusturya İlişkileri (1789-1853), Diplomasinin Evrimi, Osmanlı Devleti veBüyük Güçler (1815-1878) adlı kitapları ve çeşitlidergilerde yayımlanan makaleleri bulunuyor.

Dr. Çetin YILMAZ1954 yılında Palu’nun Hoşmat Köyü’nde doğ-

du. 1979’da Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndenmezun oldu.

1991’de ihtisasını tamamlayarak İç HastalıklarıUzmanı oldu. Halen, İzmir Karşıyaka ÇESAV TıpMerkezi’nde görev yapmaktadır.

Ağın-Modanlı Köyü’nden Sümbül- Emekli öğ-retmen Muharrem Yılmaz’ın oğlu olan Dr. Çetin Yıl-maz, evli ve 3 çocuk babasıdır.

Av. Tan YILDIRIM1971 yılında Keban’da doğdu. İlk ve ortaöğreni-

mini Keban’da tamamladı. 1996’da Ankara Üniver-sitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.

1999’dan beri Elazığ’da serbest avukatlık ya-pan, yöresel Günışığı ve Keban gazetelerinde köşeyazıları yazan Yıldırım, aynı zamanda Elazığ-Ağınlı-lar Kültür ve Turizm Derneği başkanlık görevini yü-rütüyor.

Annesi Ağın-Yenipayam, babası Keban-Dürüm-lü Köyü’nden olan Av. Tan Yıldırım, evli ve 2 kız ço-cuğu babasıdır.

Dilan ERSÖZ1996 yılında Elazığ’da doğdu. Elazığ Özel Har-

put Koleji 8. sınıfında öğrenimini sürdürüyor.‘Ahilik Haftası’ nedeniyle düzenlenen şiir ve

kompozisyon yarışmasına gönderdiği ve bu sayımız-da yayımladığımız şiiri Elazığ İlinde 2. ödülü aldı.

Annesi, Ağın-Müderris Hüseyin Efendi Mahal-lesi’nden Öğretmen Bahattin Yandımata’nın, babasıSağlık memuru Kemal Bilgin’in torunu olan DilanErsöz, şiir yazmayı çok seviyor.

Sude YALÇIN2001 yılında Adana’da doğdu. Niğde Selçuk İl-

köğretim Okulu 3. sınıfında öğrenimini sürdürüyor. Yaz tatillerinde sürekli Ağın’a geliyor ve Ağın’ı

çok seviyor.Sude Yalçın; Ağın-Hastek Köyü’nden emekli

öğretmenler Fazilet-Mehmet Yalçın’ın torunu, Niğ-de Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Füsun-Doç.Dr. M. Gürhan Yalçın’ın kızıdır.

YAZARLARIMIZI TANIYALIM

Page 29: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

ağın 29Eylül -- EEkim 22009

Köyü Bilir!Vaktin birinde Hozakpur İmamı İsmail

Hoca, köydeki caminin önünde Şakir Oğuz’a:- Şakir, İslamın binası kaçtır, diye sorar.Yanıt ilginçtir:- Ne bileyim ben hocam. Köyü bilir!

Hozakpurluluğun Etkisini GösterdiHozakpurlu Remzi Oğuz ve eşi, köye gel-

mek için Yeşilköy Havaalanına giderler. An-kara aktarmalı olarak uçacaklardır. Uçağa bi-nerler. 10, 20, 30 dakika geçtiği halde uçakbir türlü havalanmaz. Nihayet 1 saat gecik-meli olarak Ankara’ya varırlar. Aynı sorunAnkara’da da yaşanır. 1 saat 15 dakika da An-kara’da beklerler. Remzi Oğuz’un sabrı taş-mıştır, artık dayanamaz ve eşine döner:

- Ben yirmi senedir uçakla gider gelirimböyle bir sorunla karşılaşmadım. Yıllardır İs-tanbul’da yaşadığım için de artık İstanbullusayılırım. Senin Hozakpurluluğun burada daetkisini gösterdi!

Hiç Ara Vermiyorsun ki…Hozakpurlu Yusuf Karadağ, namı diğer

Topal Yusuf ile Vahşenli Kortikoğlu çok sa-mimi arkadaştılar. Sık sık bir araya gelir, soh-bet eder ve birbirlerine takılmadan edemez-lerdi.

Yine bir gün Hozakpur’da buluşmuşlar.Kortikoğlu her zaman olduğu gibi hiç ara ver-meden konuşmaya başlamış. Topal Yusuf’asöz hakkı bile tanımıyormuş. Dinleyenler me-rakla:

- Yusuf Amca, sen niye hiç konuşmuyor-sun? demişler.

Topal Yusuf nihayet söz almış ve başlamışanlatmaya:

- Zamanın birinde bir karı-koca Hozak-pur’dan Ağın’a gidiyorlarmış. Vaktin tez geç-mesi için de sohbet etmeye başlamışlar. Koca

karısına, ‘Ben gaz kaçırayım sen say, sen kaçırben sayayım’ demiş.

Koca gaz vermeye başlamış. Kadın say-mış. Sıra kadına gelmiş. Koca bir süre saydık-tan sonra, “Bırrr” demiş. Kadın:

- Saymaya devam etsene herif, deyince,kocası:

- Ne sayayım garı, hiç ara vermiyorsun ki,diyerek taşı gediğine koymuş.

Ramazan Geç mi Kaldı?Hozakpurlu Hacıbekirgilin Mustafa On-

başı, Gümrük Muhafaza memurluğundanemekli olmuş ve tahminen 1930’lu yıllardaköye dönerek bir ev yaptırmış. Köy halkıylafazla diyalog kurmuyor, evde Kuran okuyup,namaz kılarak vaktini böyle geçiriyormuş.Yalnızca Cuma günleri dışarı çıkıp, Camininönüne gelip namazını kılıyor ve yine evine ka-panıyormuş.

Ramazan gelmiş, köylü birkaç gün oruç tut-muş. Mustafa Onbaşı, yine her zaman olduğugibi Cuma namazına gitmiş. Kendi yaşıtlarına:

- Yav köylüler, ramazan geç mi kaldı busene? demiş.

Yaşlı Muhittin Emi:- Yav Mustafa, sen ne diyorsun. Bu sıcak-

ta bizim bir haftadır canımız çıkıyor, diye ce-vap vermiş.

Mustafa Onbaşı mahcup, başı önünde na-mazını kılıp, sessizce evinin yolunu tutmuş.

Hozakpur TreniHayrullah Çece, Ankara’da çalıştığı yıllar-

da sık sık tren garına gidiyor, köyden gelenhemşerileriyle sohbet ediyor, köye gidenlerlede selam ve haber gönderiyordu.

Bir gün İstanbul’dan gelen trende, komşuköyden birkaç kişiye rastlıyor ve onlara ken-di köylülerini soruyor. Verdikleri yanıt ilginç:

- Hozakpur treni arkada.

FIKRALAR

Remzi O⁄UZ

Page 30: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

* İl Özel İdaresi, 2009 yılı KÖYDES projesi kap-samında; Bahadırlar Köyü (6 km) ile Yedibağ Köyü(1 km) 2. kat asfalt çalışmalarını tamamladı. Bu projekapsamında, Modanlı Köyü-Aşağıyabanlı Köyü (6km) yol genişletme çalışmaları ve ardından SaraycıkKöyü ile Demirçarık Köyü’nde (2 km) stabilize çalış-maları sürdürülecek.

* Gaziler Günü, 19 Eylül 2009 tarihindeAğın’da düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlandı veAğın Kaymakamı Erol Tanrıkulu tarafından Kıbrısgazisi Vedat Demirkol ile Kore gazisi Sıtkı Akbaş’aplaket verildi.

* Ankara-Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği,pazar günleri dışında her gün saat: 11.00-19.00 arasıaçıktır. Tel: 426 75 90

Tüm okurlarımıza ve hemşerilerimize duyurulur.* Değerli hemşerimiz ve Dergimiz yazarların-

dan Rüştü Asyalı’ya, Dil Derneği tarafından 26 Ey-lül 2009 tarihinde düzenlenen etkinlikler çerçeve-sinde Onur Ödülü verildi.

Rüştü Asyalı’yı kutlar, çalışmalarında başarılardileriz.

* Ağın-Hastek Köyü’nden hemşerimiz M. Gür-han Yalçın, Niğde Üniversitesi, Mimarlık-Mühen-dislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nde“Doçent” unvanını aldı.

Doç. Dr. M. Gürhan Yalçın’ı kutlar, başarılarınındevamını bekleriz.

* Ağın-Bademli Köyü’nden Fatma-Kâzım Ekeçiftinin, 24 Nisan 2009 tarihinde Ankara’da, ZeynepDeniz adı verdikleri bir kız çocukları dünyaya geldi.

Eke çiftini kutlar, Zeynep Deniz’e sağlıklar dileriz.* Ağın-Beyelması Köyü’nden Gülay-Kamil

Ateş’in kızları Fatma Hande ile Rahime-Raşit Öz-men’in oğulları Miraç, 26 Eylül 2009 Cumartesigünü, saat: 19.00’da Rüya Salonu-Malatya’da ya-pılan düğün töreniyle evlendiler.

* Ağın-Salkımlı Mezrası’ndan Hatice-Ali Öz-can’ın kızları Özlem ile Hatice-Arif Altıntaş’ın oğul-ları Serhat, 17 Ekim 2009 Cumartesi günü, saat:19.00’da Kardelen Düğün Salonu-Kütahya’da yapı-lan düğün töreniyle yaşamlarını birleştirdiler.

Ateş, Özmen, Özcan ve Altıntaş ailelerini kut-lar, genç çiftlere mutluluklar dileriz.

* Ağın-Tatarağası Mahallesi’nden Zeynep- rah-metli Sağlık memuru Osman Zeki Alp’ın oğlu, AytenFurat, Fethiye Şengül ve Handan Özan’ın ağabeyi,Fazilet Alp’in eşi, Ertan ve Aysun’un sevgili babala-rı Ahmet Alp, 3 Eylül 2009 tarihinde Bursa’da yaşa-mını yitirmiş ve orada toprağa verilmiştir.

Ölene Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına ve se-venlerine başsağlığı dileriz.

HABERLER

ağın30 Eylül -- EEkim 22009

Erol Tanrıkulu, 1977 yılında Kastamonu’nunAraç ilçesinde doğdu. 2004’de girdiği Kaymakam-lık mesleğinde; Sinop’un Saraydüzü ilçesi ve Ispar-ta’nın Aksu ilçesinde Kaymakamlık vekaletlerindensonra, Karabük’ün Eflani ilçesinde asaleten görevyaptı.

27.07.2009 tarihli müşterek kararname ile AğınKaymakamlığı’na atanan Erol Tanrıkulu, evli olup,İngilizce bilmektedir.

Yeni Kaymakamımıza Ağın’ımıza hoş geldinizder, çalışmalarında başarılar dileriz.

AĞIN KAYMAKAMLIĞI’NAEROL TANRIKULU ATANDI

Page 31: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

DOĞUMLAR

MAHALLE/KÖYÜ ÇOCUĞUN ADI SOYADI BABA ADI DOĞUM YERİ DOĞ. TARİHİPul Köyü Mustafa YALÇIN Aydın Üsküdar 18.07.2009Saraycık Köyü E. Can ASLAN Hasan Ümraniye 10.08.2009Saraycık Köyü M. Kayra ASLAN Sadık Ümraniye 10.08.2009Altunayva Köyü Kemal Zeyd YILMAZ Eyüp Bahçelievler 18.08.2009Kaşpınar Köyü A. Mert YALÇIN Lokman Keçiören 18.08.2009Bademli Köyü M. Emin EKER M. İzzet Yenimahalle 22.08.2009Bademli Köyü Bora Nuri ÖZDEM Yasin Karabağlar 27.08.2009Kuzgeçe Mahallesi Yağmur KARAGÖZ Serhat Üsküdar 27.08.2009Kaşpınar Köyü Ertuğrul FIRAT Muharrem Malatya 04.09.2009Kaşpınar Köyü A. Emre DOYDU Yusuf Bağcılar 09.09.2009Modanlı Köyü Elif AYCAN Murat Elazığ 10.09.2009Akpınar Mahallesi Ela UZUNOĞLU H. İbrahim Şişli 11.09.2009Pul Köyü Ege ÖZER Fatih Çankaya 17.09.2009Öğrendik Köyü Z. Su GÜDER Erdal Bakırköy 18.09.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Fatma ÇETİNKAYA Tunçer Sancaktepe 19.09.2009Samançay Köyü Elif YALÇIN Fikret Konak 23.09.2009Şenpınar Mahallesi Fatma Ece DİRİCAN Ali Çanakkale 24.09.2009Şenpınar Mahallesi Ecrin DİRİCAN Ali Çanakkale 24.09.2009Kaşpınar Köyü Arya MÜDERRİSGİL Barış Beylikdüzü 25.09.2009Yenipayam Köyü Yağmur GÜLER Nurullah Malatya 25.09.2009Saraycık Köyü A. Ekin ŞENGÜL Tamer Güngören 28.09.2009Yenipayam Köyü Zeynep ÖZÇELİK Oğuz Elazığ 28.09.2009Yenipayam Köyü F. Hilal ÖZÇELİK Oğuz Elazığ 28.09.2009Samançay Köyü Faruk KÖPRÜLÜ Yusuf Sultanbeyli 02.10.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Mustafa KARADEMİR Ali Sezgin Kadıköy 05.10.2009Kuzgeçe Mahallesi Ecrin İSPANAKCI Serdal Ağın 06.10.2009Şenpınar Mahallesi A. Naz ŞENPINAR Hüseyin Elazığ 07.10.2009Öğrendik Köyü Elif Su KARA Yusuf Konak 10.10.2009Hacıyusuf Mahallesi Eylül Rana KAÇAR Süleyman Üsküdar 12.10.2009Müd. Hü. Ef. Mah. Mert AKTAĞ Hakan Toroslar 19.10.2009Aşağıyabanlı Köyü Feyzi ÖKSÜZOĞLU Hasan Milas 23.10.2009Akpınar Mahallesi Nazire Ceylin ÖZER Selçuk Elazığ 24.10.2009Altunayva Köyü Tolga YILMAZ Kemal Serdar Kadıköy 28.10.2009

Dünyaya yeni gelen yavrularımıza yaşam boyu sağlıklar dileriz.

EVLENENLER

MAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI EVLENENİN ADI SOYADI EVLENME YERİ EVL. TARİHİYedibağ Köyü Nurcan KARAKAŞ Hasan BABAT Pazarcık 03.09.2009Bademli Köyü Salim EKER Nilgün KIZMAZ Karşıyaka 04.09.2009Altunayva Köyü Z. Seda ÖZDEM Ceylan KOYUNCU Çerkezköy 06.09.2009Altunayva Köyü Nilgün CENGİZ Emrah ÇETİNKAYA Battalgazi 09.09.2009Demirçarık Köyü Hatice ASLAN Salim DEMİR Mamak 23.09.2009Hacıyusuf Mahallesi Miraç ÖZMEN F. Hande ATEŞ Çankaya 24.09.2009Altunayva Köyü Gökhan PEKTAŞ Sedef BAHTİYAR Buca 24.09.2009Bademli Köyü Aydoğan EKER Bengi ÖZAR Çankaya 25.09.2009Bademli Köyü Berat ÖZDEM Esra AKDEMİR Bolu 27.09.2009Dibekli Köyü İ. Cem YILMAZ Canan YILMAZ Kartal 04.10.2009Samançay Köyü Murat BALLIOĞLU D. Kezban USLU Bakırköy 04.10.2009Saraycık Köyü Figen YALÇIN Şükrü KARA Tarsus 06.10.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Mustafa ALKAN Fatma ÇELİK Ağın 08.10.2009

ağın 31Eylül -- EEkim 22009

Page 32: Ekim banu - Ankara Ağın Derneği...Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN 0 312 342 19 00 Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti. Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler-

Başpınar Mahallesi Burak YAPICIOĞLU Leyla DÜLEK Malatya 08.10.2009Yenipayam Köyü Özlem ÖZCAN Serhat ALTINTAŞ Çankaya 11.10.2009Saraycık Köyü Mahir ERZURUMLU Yeşim ÇANAKÇI Eyüp 15.10.2009Demirçarık Köyü Kübra KARAKULAKOĞLU Gökhan DOĞAN Üsküdar 17.10.2009Bademli Köyü İbrahim YILMAZ Miray İNCE Bakırköy 17.10.2009Hacıyusuf Mahallesi Emine ÖZEN Sedat Rıza ALINGİL Bahçelievler 18.10.2009Balkayası Köyü Reyhan ERDEM İsa DİNÇ Beyoğlu 18.10.2009Uzungil Mahallesi Betül KARNAK H. Ercan TEKGÜMÜŞ Etimesgut 24.10.2009Saraycık Köyü Mustafa İKİNCİ Nirgül ÖZBEK Güngören 26.10.2009Pul Köyü Çiğdem ÖZER Hüseyin DEMİR Akdeniz 31.10.2009

Çiftleri kutlar, yaşam boyu mutluluklar dileriz.

ÖLÜMLERMAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI DOĞUM TARİHİ ÖLÜM YERİ ÖLÜM TARİHİŞenpınar Mahallesi İ. Ünsal DEMİREZER 13.07.1948 Gaziemir 27.08.2009Tatarağası Mahallesi Ahmet ALP 14.08.1950 Osmangazi 03.09.2009Kuzgeçe Mahallesi Yurdagül KORKMAZ 01.09.1939 Ataşehir 03.09.2009Bükler Köyü Zeynep ÖZCAN 03.07.1922 Bağcılar 07.09.2009Dibekli Köyü Hürcan GÜNER 01.02.1960 Elazığ 09.09.2009Başpınar Mahallesi Nurettin SAKALLIOĞLU 01.12.1924 Konak 09.09.2009Aşağıyabanlı Köyü Hatun ÖZDEMİR 01.02.1944 Muratpaşa 16.09.2009Altunayva Köyü Osman DEMİREL 07.02.1940 Şişli 25.09.2009Saraycık Köyü Sadık BEYAZ 01.01.1942 Elazığ 06.10.2009Beyelması Köyü Hanife AKBAY 13.03.1946 Elazığ 10.10.2009Demirçarık Köyü Ülkü TÜRKMEN 10.08.1982 Elazığ 11.10.2009Uzungil Mahallesi Makbule ÇELENK 11.10.1925 Bakırköy 12.10.2009Pul Köyü Murat GÜR 19.05.1955 Fatih 14.10.2009Kuzgeçe Mahallesi Sunel KARAGÖZ 21.03.1953 Elazığ 16.10.2009Pul Köyü Hafize ÖZER 18.11.1926 Keçiören 19.10.2009

Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına başsağlığı dileriz

DUYURUDeğerli hemşerilerimiz,

Kurban Bayramı’nın 3. günü (29 Kasım 2009)Saat: 13.00 - 17.00 arasında

Kent-Koop Kültür Merkezi’nde Batıkent/ANKARABAYRAMLAŞMA TOPLANTISI

yapılacaktır.

Hemşerilerimize duyurulması konusundayardımlarınızı bekler, hepinizin bayramınızı kutlarız.