egon friedel - antik yunan k├╝lt├╝r tarihi - dost, 1. bas─▒m, 1999.pdf

313
 A NT İ K Y U NAN’IN  KÜLTÜR TAR İ H İ EG O N FRIEDELL D O S T

Upload: oguzhan

Post on 07-Aug-2018

294 views

Category:

Documents


11 download

TRANSCRIPT

KÜLTÜR TARH
E G O N F R I E D E L L
D O S T
D O S T
yaam &  kültür
 B u dizi Zehra A k su Y lm azer’in yö netimin de  
hazrlanmaktadr.
Egon Friedell
(1878-1938)
Egon Friedell 21 Ocak 1878’de Viyana’da dodu. Üniversitede  felsefe ve Germanistik okudu. “Bir Filozof Olarak Novalis” adl teziyle 
doktorasn yapt. Peter Altenberg ve Alfred Polgar’n dostu olan  dramac, kabareci ve tiyatro eletirmeni Egon Friedell Viyana kültür  çevrelerinin Önemli ahsiyetlerinden biriydi. 1922-27 yllar arasnda  Berlin ve Viyana’da Max Reinhardt tiyatrosunda oyunculuk yapt.
Daha sonra serbest yazarlk hayatna atld. Üç ciltlik eseri  Kulturgeschichte der Neuzeit   [Yeniçan Kültür Tarihi] onu bir anda  mehur etti. Hitler’in Avusturya’ya girmesinden ksa bir süre sonra, 
16 Mart 1938’de, intihar etti. Egon Friedell’in dier eserleri: Kulturgeschichte Agyptens und des Alten   Orients. Leben und Leende der vorchristlichen Seele   [Msr’n ve Eski 
ark’n Kültür Tarihi. Hristiyanlk Öncesi Yaam ve Efsane].  Kulturgeschichte der Neuzeit. Die Krisis der europaischen Seele von der 
schwarzen Pes t his zum Ersten Weltkrieg  [Yeniçan Kültür Tarihi.  Vebadan Birinci Dünya Sava’na Kadar Avrupa'nn Yaad Krizler].
D
 
1) ZEYTN, ÜZÜM VE NCR, Viktor H eh n, H aziran 1998 2) SEY AHATN KÜ LTÜR TARH, Winfried Löschburg, Austos 1998 3) ÇIPLAKLIK VE UTAN Ç, H ans Pete r Duerr, Mays 1999 4) ÇAYIN KÜLTÜR TARH, Ste phan Reimertz, Temmuz 1999
yaam S? k ü ltü r 
Friedell, Egon
Friedell, Egon
Antik Yu nan 'm Kültür Tarihi ISBN 97 5- 75 01 -9 6-4 / Türkçesi, Necati Aça / Dost Kitabevi Yaynlar
Aralk 1 999, Ankara, 3 12 sayfa. Kültür Torihi-Torih-Dizin
 
ANTK YUNAN’IN KÜLTÜR TARH  H ristiyanlk Öncesi Yaam ve Efsane
Egon Friedell
 
ISBN 975-7501-964
Kulturgeschichte Griechenlands 
Leben und Leende der Vorc Krts t(ic hen. Seele EGON FREDELL
© C. H. Beck’sche Verlagsbuchhandlung, 1994
Bu kitabn Türkçe yayn haklar  ONK Ltd. ti. Araclyla 
Dost Kitabevi Yaynlar'na aittir. Birinci Bask, Aralk 1999, Ankara
 A lm ancadan çeviren, Necati Aça
Yayna Hazrlayan, Zehra Aksu Ylmazer Yunanca Revizyon, Filiz Dingil
Teknik Hazrlk, M ehm et Dirican - Dost ITB Bas/a ve Cilt , Pelin Ofset
Dost Kitabevi Yaynlar  Karanfil Sokak, 29/4, Kzlay 06650, Ankara 
 
I. BÖLÜM 
ONYA BAHARI
Ruh ve Çevre 13 - Yunan Sahnesi 15 - Da lar 16 - Adalar 17 -- Gemicilik 18 - Kuzey ve Orta Kesimler 19 - Peloponnesos 20 - Boyutlarn Küçüklüü 23 - Hava Scakl 24 - Güne, Su ve Hava 26 - Ön Plan Halk 27 - Çi çekler 29 - Aaçlar 31 - Meyveler 33 - Zeytinya 35 - Madenler 37 - Sadelik 39 - Av 39 - At, Köpek, Kedi 40 - Sr, Domuz, Koyun 43 - Kü mes Hayvanlan 44 - Balklar 45 - Krmz 46 - Yunanllarn Doa Duygusu 47 - Yunan Dehas 48 - Yunan Ethos’u 49 - Yunan Ölçülülüü 51 - Yunan Bireycilii 53 - Görüntünün Görüntüsü 55 - Yunan Harfleri 56 - Yunan Biçimleri 58 - Yunancann Telaffuzu 60 - Yunan Lehçeleri 63 - Heykelt ra Homeros 64 - Hom eros’suz Homeros 66 - Hom eros’un Kompozisyon lar 67 - Uzman Homeros 70 - Homeros’un Dünyas 70 - Hesiodos 72 - Olympos 73 - Yeralt Dünyas 75 - Kahramanlar 76 - Öte Dünya 76 - Gi zemler 77 - Alametler 78 - Yunan Dini 81 - Yunan Çalar 83 - Yunanis tan’n Hellenistik Dönem Sonras Tarihi 86 - Yunan Kavimleri 88 - Yunan Kolonileri 89 - Kroisos 91 - Monarinin Çöküü 92 - Drakon 93 - Solon 94 - Yunan Paras 95 - Sparta 97 - Lakonizm 99 - Girit 102 - onya Kenti 102 - Tiranlk 103 - Polykrates 105 - Peisistratos 105 - Polis 107 - Kalokagathia 108 - Spor 109 - Olanclk 110 - Amelelik Nefreti 112 — 
 
Aisopos 127 - Dor Komedyas 128 - Thales 129 - Anaksimandros 130 - Pythagoras 132 - Eleaclar 135 - Diyalektik 137 - Herakleitos 139 - Mate matik 141 - Historia 142 - Apenninler Yarmadas 144 - Etrüskler 145 —  Roma 146 - Krallar 147 - Eski Romallarn Kiilii 148 —Eski Romallarn Yaam 151 - Latince 152 - Romallarn Dini 153 - Roma Kültü 155 - Mecusilik 157 - Zerdütlüün Etii 158 - ran 160 - Akhaimenidler 161 - Pers Postacl 163 - Pers Sanat 163 - Miletos’un Düüü 164 - Miltiades 164 - Themistokles 165 - Kserkses 166 - Leonidas 167 - Salamis 167 - Dünya Tarihindeki Olaylar 168
II. BÖLÜM
ATNA’NIN DÜNY A GÜNÜ
Maske 173 - Gerçek nsan 174 - Ülkü 175 - Kzlderili Köyü 176 - Attika Deniz Birlii 177 - Themistokles ve Kimon 179 - Yunanistan’n Bats 180 - Toplumsal Geliim 181 - Yaam Standard 183 - Yaam Biçimi 186 - Perikles 187 - Peloponnesos Sava 189 - Alkibiades 190 - Atina Demok rasisi 194 - Atina Devlet Bütçesi 195 - Kad nlar 198 - Sykophantes 199 - Platon’un Kar-Devleti 200 - Köleler 200 - Atinalnn Bir Günü 202 - “Kat Üslup” Sanat 203 - Yunan Tiyatrosu 206 - Koro 209 - Katharsis 210 - Antik Drama ve Elristiyan Dramas 211 - Aiskhylos 212 - Pindaros 214 - Polygnotos 215 - Herodotos 217 - Sophokles 219 - Pheidias 221 - Myron 223 - Polykleitos 224 - Empedokles ve Anaksagoras 225 - Sofistler 228 - Protagoras 229 - Gorgias 230 - Prodikos ve Kritias 231 - Sofizm Sonras 232 - Sokrates Davas 235 - Sokrates’in Felsefesi 235 - Dem okritos’un Atomculuu 238 - Demokritos’un Alglama Kuram 240 - Demokritos’un Etii 241 - Hippokrates 243 - Antik Kitap 244 - Thukydides 246 - Euripides 248 - Komedya 251 - Ressamlar 254 - Sava Sonras Dönem 256 - Dionysioslar 257 - Anabasis 259 - Epameinondas 261 - Romallarn Ortaça 263 - Keltler 264 - MakedonyalIlar 266 - Philippos 267 - Khaironeia 269 - skender’in Srr 270 - skender’in Ruhu 272 - skender ve Kader 274 - Yoksullama ve Plutokrasi 276 - Hetairokrasi 278 - Priene 279 - Hitabet Sanat 281 - Aristippos 284 - Kinikler 285 - dealar 287 - lk Profesör 289 - Aristotelesçi Aklclk 291 - Aristotelesçiliin Bilançosu 293 - Theophrastos ve Karakterler 294 - Theophrastos’un Ruhbilimi 297 - Eudoksos 298 - Apelles 298 - Praksiteles 299 - Skopas ile Lysippos 301 - Efekt Sanat 302 - Dünya Gününün Sonu 304
DZN 305
 önsöz
Egon Friedell 1938 ylnda Alman birlikleri Avusturya’ya girdikten sonra intihar ettiinde, elinizdeki bu kitab yeni yazp  bitirmiti. Kitabn manüskrip tine Gestapo tarafndan el koyul du, fakat Friedell’in varislerinin cesaretli giriimleri sayesinde kitap kurtarlabildi.
1936 ylnda yaym lanan Kulturgeschichte des Âgyptens und   des alten Orients   [Msr ve Eski ark’n Kültür Tarihi] ve Kul turgeschichte Griechenlapds   [Antik Yunan’n Kültür Tarihi] tarih felsefecisi Friedell’in, bu alayc dâhinin, olgunluk eserle ridir. Egon Friedell kitabnn son bölümünde Eski Roma’y ele almay ve kitaba u bal vermeyi düünüyordu: Eskiçan   Kültür Tarihi - Hristiyanlk Öncesi Ruhun Yaam ve Efsanesi.   An cak bu son bölüm asla yazlamad.
Fried ell’in elinizdeki kitaptan önce yazd Kulturgeschichte   der Neuzeit’m   [Yeniçan Kültür Tarihi] altbal  Die Krisis  
 
10 ANTK YUNANTN KÜLTÜR TARH
Yer yer, “önceki” cilde yaplan göndermeler, Kulturge-  schichte des Âgyptens und des alten Orients’e  yaplan gönder melerdir.
Viyana, 1949 Walther Schneider 
 Ionya Bahar
Srlarn en büyüü, insann kendisidir. Bu   srr ifa etmek ise dünya tarihinin iidir.
 NOVALIS
nsann kardeleri bitki ve hayvanlar gibi basit bir toprak Ruh ve mahsulü olduun u ileri süren görü, sanki çok eskiden deil de Çevre daha dün ortaya atlmçasna günceldir. Gerçekten de, bu görü ün daha Aristoteles tarafndan bile savunulduunu görürüz; o da hakl olarak Büyük Hippokrates dedii Hellas’m baheki mini temel alr. Her ikisi de, insann ruhen ve bedenen uyum gösterdii ülke ve iklim kadar bir deeri olduunu kukuya yer  brakm ayacak bir açklkla ifade eder. Fakat ilk aklm za gelen,  bize en yak n düüncele r her zaman en salam düüncele r ol mayabilir: Kendi kuramndan yola çkarak, Avrupa’nn souk diyarlarnn sakinlerinin her ne kadar cesur iseler de, tinsel kav ray ve sanat duyarll bakmndan ksr, devlet ve hâkimiyet kurma ilerinde yeteneksiz olduklarn ileri süren Aristoteles’te de görürüz bunu. Dünyann o zamanki durumuna bütünüyle uy gun düen bu yarg, günümüz penceresinden bakldnda ger çeklere uzak m uzaktr; zira günümüzde hiç kimse, ktamzn
 
1 4 ANTK YUNANTN KÜLTÜR TARH
ll bakmndan çorak olduunu, ngiltere, Rusya ve Prus ya’nn hâkimiyet ve devlet kurma ilerinin üstesinden geleme diini söyleme cüretinde bulunamaz. Her tarih felsefesinin do ru olduu kadar yanl da olduu bir kez daha görülür burada: Çehresi deiken ya da daha ziyade puslu olan dünyann ruhu karsnda yanl, kendi döneminin b ir ifadesi olarak dorudur.
Görünen o ki, Aristotelesçi bak açs tüm antikçaa hük metmitir. Polybios gibi keskin bir tarih düünürü dahi, iklimin halklarn yapsn ve rengini olduu kadar törelerini de biçim lendirdiini söyler. Ortaça ise, pek bir dünyevi olan bu bilge lie boyun em eyecek kad ar derin düünür. Fakat ondokuzuncu yüzylda bu bilgelik, insann gda, toprak, iklim ve “doadaki görüngülerin toplamf’ndan baka bir ey olmadn bütün dö nem ve bölgelerden derlenen bir yn belgeye dayanarak he men her sayfada kantlamaya çalan Buckle’n  ngiltere’deki   M edeniyetin Tarihi adl yapt sayesinde neredeyse bir dogmaya dönüür gibi olmutur yeniden. Ludwig Feuerbach’n ayaküstü ettii (ama kukusuz ciddi olduu) latifeye bir adm kalmtr artk: “nsan, yedii eydir.” nsan, rzk ve alnyazs doann imbiinde mekanik olarak damtlan yapay insana (homuncu-  lts)  indirgenir; böylece tarih aratrmacsna da, tarihselcilii “gerçek bilim” seviyesine çkarmak için gereken reçeteyi ele geçirm ek kalmtr yalnzca. A m a genç yata, üstelik canhra bir  biçimde belge toplamaktan ölen -kukusuz insani aknlklar tarihinin aktarabilecei en ilginç ölüm biçimlerinden biridir bu- zavall Buckle’ acmaszca yarglamak niyetinde deiliz. Ondo kuzuncu yüzyln gerçek bir evlad olarak yalnzca çalma gü cünü deil, ayn zamanda gerçek bir ngiliz olarak kendi savn da abartmitr o. Ama yine de, içten ve youn olan her çabada, ilgimizi, hatta saygmz hak eden bir parça hakikat gizlidir.
Halklar olduu kadar bireyleri de biçimlendiren ey, on larn yetenek ve mizaçlardr. Bu iki gücün kaynan bilen yoktur, ama bir kez olutuklarnda bu ikisi asla çevreden ve “ortam”dan bamsz düünülemez. En büyük yetenek bile bes lenebilecei bir kaynaa, en güçlü mizaç bile etkileyebilecei  bir m anyetik alana ih tiyaç duyar. zlenim lerden yoksun kalan tinin kaderi yetersiz beslenmedir; eylem malzemesinden yok
 
ONYA BAHARI t 5
güçte olduu söylenebilirdi elbette; ama biz Buckle’n dütüü hataya dümek ve kurammz abartmak istemiyoruz. Doa, ya ni “dars” da bir biçimde iin içine girmelidir: Dünya basitçe istenç ve dülemden ibaret deildir. Buradaki durum biraz da seyahat etmeye benzer. Dünyay dolaan gezginler çounlukla en körelmi ve en sradan insanlardr ve hep öyle kalrlar. Ama doru gezg in do ru yolcu lua çkmsa! te o zaman temas de nen mucize ortaya çkar. Elbette, ruh ile çevre arasnda bu tür den sihirli bir temas olacak diye bir kural yok, ne bireyler ne de halklar için; her eyden önce mucizenin doasndan ötürü. Bu nunla beraber, iin belki de en güzel yan u ki, dünya tarihi  böylesi mucizele rle dolu.
Fakat brakalm imdi eyleri “olmu olacakt” çerçevesinde Yunan  sorgulayan spekü lasyonlarn nobran sisler ülkesini de, gün gibi Sahnesi açk “olmu olan”n somut gerçeine bakalm. Baklarmz zamann ve mekânn neresinde gezdirirsek gezdirelim, insanlk tarihinin daima belirli, kendine özgü dekora sahip bir sahnede oynandn görürüz ki, elbette srf bu yüzden dekor dramn kendisidir diyemeyiz: Yoksa bu maddeci görü, asl iin dekor olduunu ileri süren baz tiyatrocularn bak açs kadar dardr. Çevre yalnzca bir dekordur: Ama her yönetmen, dekorun oy nad rolün çounlukla ne kadar önemli ve vazgeçilmez, hatta ve hatta mukadder olabildiini söyleyebilir. Keza, gerçek dram oyuncusu, sahne dekorunun iin mahiyetini anlatmak ta yetersiz kalan “dekorasyon” kavramndan çok daha fazlasn içerdiini, iin içine ses, renk ve esrarl bir hava katarak ruhun hezeyan larna elik ettiini ve oyunda sessiz kii olarak daima yer ald n bilir. öyle yazar Goethe: “Ve ite imdi bütün bu sahil ve  burunlar, körfez ve koylar, ada ve yarm adala r, kayalk ve kum sallar, fundalk tepeler, yemyeil meralar, bereketli tarlalar, ren gârenk bostanlar, bakml aaçlar, salkm saçak balar, dumanl dalar ve iç açc ovalar, yar ve kumullar ve bütün bunlar ku caklayan deniz, bunca çeitliliiyle zihnimde yaarken, ite an cak imdi benim için canl bir sözcüktür Odysseia.” Gelin gö rün ki, Goethe bu satrlar Yunanistan’da deil, Yunanllarn evvelden beri ikinci yurt edindikleri Napoli’de yazmtr: Me kânn gücünü ite böylesine iddetli bir biçimde hissetmitir
kânn gücünü ite böylesine iddetli bir biçimde hissetmitir orada. Yüzyllardr gözümüzde haddinden fazla büyütmüsek de, “Yunan sahnesi” Yunan kültüründen ayr düünülemez.
 
16 ANTK YUNANTN KÜLTÜR TARH
Dalar Yunan yarmadasnn doas, Akdeniz aratrmacs Theo-  bald Fischer’in “da lk deniz ülkesi” tabir iy le özetlenebilir. Dalardan ve kylardan yana zengin olmas nedeniyle bu böl ge Avrupa karsnda, Avrupa’nn dünya karsndaki konu muna benzer bir konuma sahiptir: Bu yönüyle Avrupa’nn Av- rupas unvanm hak eder; yalnz bu yönüyle de deil elbette. Bir tek dar vadilere geçit veren sarp da silsileleri neredeyse  bütün bölgeye yaylm tr; koskoca H ellas’taki yegâne geni ova T esalya’dadr. Yunan llarn m alum bam szlk duygusu ile  bölg ecilik le rin in kökle ri burada yatar; Hellenist kavme özgü olan ve hem çadalarn hem de sonrak i kuaklar sürekli hay retler içinde brakan renkli çeitliliin kökleri de buradadr: He men her büyücek vadi bal bana bir dünya yaratabilecek do al imkânlara sahipti. Bu nedenle, Yunanllara özgü bir devlet  biçim i olan  polis   (kent devleti) bu ar uç haliyle dünya ta rihinde bir de yalnzca -benzeri nedenlerden ötürü- Fenikeli lerde gördüümüz son derece özgün, siyasi bir yapdr. Daha güçlü hâkimiyet bölgeleri oluturmak amacyla yalnzca Lako- nia ve Attika’da ittifak kurulabilmi ve bu ittifak giderek kötü leen koullarda sürekli en acmasz iddet uygulamalarna ba vurularak ayakta tutulabilmitir. Yunanl, kent devleti dnda herhangi bir yetke tanmaz, büyük bir devlet örgütlenmesine yönelik her türlü teebbüsü de batan despotluk sayard. Fakat madalyonun bir de öbür yüzü vard: Dar alana sktrlm ve kapal kutuyu andran nüfusa bizzat  polis   dünya tarihinde ei görülmedik bir despotizm uyguluyor, ülke ise gözü dönmü karde kavgalaryla içten içe kemiriliyordu: Eski Hellas’n tari hi, devasa bir akraba cinayetleri tarihidir - söylen dünyasnn aile dram laryla dolup tamas bouna deil. Yalnzca büyük savalarn ans korunmutur; oysa herkesin herkesle, köylerin köylerle, vadilerin vadilerle, bölgelerin de bölgelerle savamas Yunanistan için olaan bir durumdu kukusuz. Yunan tarihi ite  bu yüzden bu kadar ksadr, zira en dirençli, en savaç halk bile  böylesi bir özkatl iam a uzun süre dayanamaz.
Öte yandan, corafi konumu ve yaps sayesinde Yunanis tan’n antik sava tekniinin emrindeki silahlarla zapt edilmesi son derece güç, içerdeki dümanlarla ibirlii yaplmadan fet
 
IONYA BAHAR! 17
like ancak kuzeyden gelebilirdi. Ama ülkeye buradan girmeye çalan bir piyade ordusunun karsnda bu kez de doa gö sünü siper ediyor, ola ki Yunan yerleimlerinden bir tanesi, kuvvet üstünlüü, ihmal ya da ihanet sebebiyle düerse, arka snda hemencecik yenisi bitiyordu. Yunan birliinin bir türlü kurulamamasnn nedenlerinden biri de udur: Birlik, ulusal bir zorunluluk deildi.
Doann seyrek dokusu ve bir bak ta kavran labilirlii, Yu- Adalar nan düünce ve eyleminin, dram ve antlarnn, tapmak ve hey kellerinin, dinsel ve toplumsal oluumlarnn karakteristik özel likleridir. Yunan manzaralarnn her biri, dalarnn zirvelerin den frlatlan tek bir bakn içine sdniabilir, yaya ya da at üzerinde yaplacak bir   günlük yolculukla boydan boya katedi- lebilir. Zaten denize bir günlük mesafeden daha uzak Yunan
 po lis 'i yoktur. Deniz insanlaryd Hellenler. Saysz göz kama trc koyda karaya kadar sokulan, afak sökümünden günbat- mna dek, öle nda cam mavisi, günbatmnda erguvani ve leylak, kapal havalarda kuruni, knsa siyaha çalan büyü leyici renklerini l l yanstan köpüklü dalgalarn öteden beri âydlar. Fakat Yunan l dü z bir deniz yerine hep ada ve kar kylar gördüü için suyun zatnda Msrl gibi gizemli ve kor kulu bir dünya deil, kendi suretini görmü, hafifmerep mace ralara davetiye çkaran dostane bir yolda bulmutur. Yunan- cada denize verilen  pontos   ad, Latince  pons   (köprü) sözcüü ve yine Yunanca  patos   (yol) sözcüüyle akrabadr. Ege Deni zi ’ni batan aa zengin bir adalar sahan l, yan i su lara gö mülmü anakara “Ege”nin hem jeolojik hem de corafi bakm dan Yunanistan’a ait kalntlar doldurur. Adalar arasndaki me safe hiçbir yerde krk kilometreyi geçm ez, hatta çou nlukla da ha da azdr; hepsi de dalk olduu için, yükselen hatlar berrak gökyüzünde zikzaklar çizer; ite bu yüzden, Akdeniz’in bu yö resinin sakini bakalarna öylesine korkunç görünen denize ba kar da kasvetli bir yalnzlk ve tehditkâr bir sonsuzluk duygu suna kaplmaz hiç. Balkan yarmadasyla Anadolu arasnda uzanan saysz “snr ta” posta zincirlerine, kilometre tala rna, köprü ayaklarna, derelerdeki çakl talarna benzetildi.
 
18 ANTK YUNANTN KÜLTÜR TARH
yer alr; buna Kyklad takmadalar eklenir, adlar böyledir, çün kü antik Yunan’m dini merkezlerinden biri olan küçücük Delos’un etrafn bir halka gibi çevirmilerdir: Bu takmadala rn en önemlileri, dünyaca ünlü mermerleriyle Paros ve Diony- sos kültünün merkezi Naksos idi. Anadolu’ya geçii Sporad adalar (“serpitirilmi adalar”) salyordu, Sporad adalarnn  baadas Kos [stanköy] idi: En zarif kad n giy silerin in üretim yeri, en hünerli hekimlerin memleketi. Anadolu kylarnn en naml adalar, güçlü bir ticaretin hüküm sürdüü Rodos, hare ketli Samos [Sisam], kan kaynatan araplaryla Khios [Sakz] ve ateli ak arklarn dünyaya tantan Lesbos [Midilli] idi. Kuzeyde, “Trakya denizi”nde, volkanik Lemnos [Limni], Hermes’in adas mbros [mroz], eski gizemleriyle Samothrake [Semendirek] ve altn diyar Thasos [Taoz] yer alyordu; Pelo-  ponnesos’un [Mora yarm adas] güneyinde, vaktiyle Aphro- dite’nin denizin köpüklerinden doarak gün na çkt Kythera ve antikçam ölçüleriyle ele alndnda bal bana  bir kta olan heybetli Gir it adas yer alyordu; arala rda ise çok sayda irili ufakl ada vard.
Gemiî O laanüstü liman lara sahip saysz korunakl körfez gem i cilik cilii epeyce tevik etmiti; keza, deniz akntlarnn düzenli,
sisli havalarn ender, rüzgârlarn sürekli olmas da kolaylk sa lyordu. Ne var ki, bütün bunlar yalnzca yaz mevsimi için ge- çerliydi. Yunanl güzün denize açlmay pek istemez, hele kn hiç cesaret edemezdi. Tehlikeli gücünü Homeros’un canl bir dille ifade ettii bat rüzgâr Zephyros, korkulan bir rüzgârdr: Bir slkta bulutlan top gibi yuvarlar ve sahilin üzerine sürer, katran kadar kara, çlgn bir hortumla ortal toza dumana bo ar; öfkelenince tanrlara bile kulak asmaz ve gemileri alabora etmekten çekinmez. Daha da fenas Boreas’tr [poyraz]; kara- yaz bir ata benzeyen imal rüzgâr çknnda buz kesmi kar tipileri tar ve uultulu çlklarla denizin ak srtn kamçlar. Geceleri de m ecbur kalm adkça kimse denize açlmazd. Ve aslnda Yunanl, genellikle ky boyunca yelken açar, çok çok koylar teet geçer, açk denizden uzak dururdu. Kayalkl ky lar boyunca deniz iaretlerine uyar, sürekli iskandil atarak gü vence altna alrd kendini. Ürkeklik gibi algladmz bu ted
 
ONYA BAHARI 1  9
olmamas bir yana, ayrntlarna varncaya dek güvenilebilecek  bir haritacl k da yoktu. Bir ic ik dayanak yldzl gökyüzü ve gölge çubuu (gnomon ) idi: Gnomon   ve cetvel yardmyla, her yerin ve günün gölge uzunluu üstünkörü de olsa belirlene  biliyordu. Bu koullar göz önünde bulu ndurursak eer, eski lerin denizciliine bilakis hayranlk duymamz gerekir; açkças  bu insanlar çou kez hedefle rin e - “hareket cetveline uygun” ol masa da- ulaabilmi, hatta zaman zaman engin denizlere bile açlmlardr.
Corafi yapnn en ilginç olduu yer, ülkenin doudan ba- Kuzey ve layarak denize ince uzun bir dil biçiminde uzand kuzey böl- Orta gesi, I. Dünya Savanda adndan skça söz ettiren Gelibolu Kesimler yarmadasdr; batdaki Khalkidike yarmadasndan da denize üç ince parmak uzanr. Fakat bu bölgeler Yunan kolonilerinden oluan zengin bir haleyle çevrili olsalar bile, antikçada Helle- nist dünyadan saylmyorlard. Kuzey Yunanistan, bat snr larn muhteem Pindos sradalarnn oluturduu Tesalya’dan  balar. Bunun ard nda, sert topra ülk enin en eski tap n ak larndan biri olan Dodona’daki Zeus kehanet merkezine ev sa hiplii ediyorsa da Yunanistan’dan saylmayan Epeiros bulu nurdu; frtnalarn yalayp durduu sahilinin önünde Kerkyra, imdiki adyla Korfu adas -Yunan tarmclnn en önemli  bölg ele rin den b ir i- yer alrd. Y unanis tan’n hem en kuzeyi hem de en yüksek noktas, Tesalya’da bulunan ve bandan  bulu tlarn eksik olm ad çehresiy le deniz seviy esinden yakla k üç bin (2911) metre yükseklikteki Olympos’tu. Tesaiya’nn en büyük nehri, defne ormanlar ve çam korularnn, kiremit krmzs kayalklar ve karlarla kapl da kubbelerinin gör kemli güzelliinden dolay antikça boyunca övgüler yadrlan Tempe vadisindeki Peneios nehridir; bu nehir, Yunanistan’n giri kaps olmas nedeniyle de son derece stratejik bir öneme sahipti. Geni düzlüklerin yalnzca Tesalya’da bulunduunu daha önce de belirtmitik, fakat Tesalya’nn Yunan bölgeleri arasnda özel bir yere sahip olmasnn dier nedeni çok sulak olmasdr. Bir yabancnn denize benzettii, rüzgârda yemyeil dalgalanan tarlalar, suya doygun bu toprak parçasnda boldu
 
20 ANTK YU NAN IN KÜLTÜR TARH
Orta Yunanistan’n kuzey kesimlerinde Akarnaniallar ve Aitoliallar, Phokisliler ve Lokrisliler gibi pek önemsenmeyen kavimler yaard, hatta bunlarn ilk ikisi barbarlardan saylrd; oysa Phokis, Delphoi kehanet merkezine ev sahiplii ediyordu. Ph ok is’in hemen ardnda, bir bakm a H ellas’n çekirdei niteli indeki Boiotia ile ekenar üçgeni andran Attika diyar yer alyordu; Attika’nn tam karsnda Saîamis, güneyinde ise Aigina vard, küçük de olsa, ticaret ve deniz sayesinde gücünü uzun süre koruyabilmi iki ada. Boiotia’da, Musa’larn mesken edindii Helikon dalar yükselirdi; Phokis’teki Parnassos da  bin be yüz metrelik rak m y la ancak barok dönemde hak etti i üne kavutu.
Pelopon- Daha antikçada Pe loponnesos isabetli bir biçimde çnar nesos aacnn yaprana benzetilmitir; bu yapran sapn Dorlarm
memleketi Megara olutururdu: Konumu sayesinde bolluk ve  bereketi hiç eksik olm am , am a k skanç Atinalla r tarafndan, tpk Salamis ve Aigina gibi, sürekli bask altnda tutulmutur. Yarmaday anakaraya balayan köprü, Peloponnesos’a dayan d yerde iyice daralr ve ite tam buradaki berzahta, Korinthos ve Saron körfezlerinin arasnda, berzah boydan boya geçerek Peloponnesos’u kordon altna alan muazzam surlar, ehrin alt yüz metre üzerinde yükselen da kalesi Akrokorinthos ve gör kemli limanyla dünya ticaret ehri Korinthos bulunurdu. Ber zahta bir kanal açma fikri ilkin Ö 600 ylnda Korinthos tiran Periandros tarafndan ortaya atlm, 300 yl sonra Makedonya kral Demetrios Poliorketes tarafndan yeniden ele alnmtr;  bir bin baya geni çapl ölçüm le r yaptran mparato r Caligula ve lulius Caesar da bu kanal üzerinde epeyce düünmütür; ama gerçek anlamda bir giriimde bulunan ilk kii, hafriyat çal malarn muhteem bir törenle açan, fakat Galya’da ortaya ç kan bir ayaklanma ve caydrc alametler nedeniyle bu çal malara çok geçmeden son veren Nero idi. Eserin baarya u- lamamas için hiçbir neden yoktu, çünkü Roma’nn mühen disleri bu ie en uygun hatt seçmilerdi zaten. Nitekim 1881 tarihinde hafriyat çalmalarna yeniden balandnda ayn hat üzerinde çalld. 6750 metre uzunluundaki, 8 metre derinli indeki kanal 1893 ylnda trafie açlabildi. Fakat sonuç tam
 
ONYA BAHARI 2 1
çadaki önemi ite tam da berzahtaki konumundan kaynaklan yordu, bu sayede her iki denizi de denetleyebiliyor, yarmada nn koruyucu kalesini oluturuyordu; bölge içi nakliyatta eski den beri, gemi yüklerini ve küçük çapl vastalar bir körfezden dierine tamakta ku llanlan bir dekovil, diolkos,  i görüyordu,
Bir yarmadann yarmadas olan Peloponnesos da dört ya rmadadan oluur: Argolis, Dou ve Bat Lakonia ile Messenia. Argolis’in büyük bölümü kuraklktan mustariptir; oysa Euro- tas’a, yani “bol sazlkl” nehre yataklk eden Lakonia çok daha verimlidir; fakat tüm Hellas’ta en zengin bitki örtüsü, güneybat rüzgârlarnn bolca ya getirdii Messenia’da bulunur. Messenia’y Lakonia’dan ayran, fakat topraa aç Spartallar uzun vadede durdurmaya gücü yetmeyen muazzam Taygetos dalar, Bat Lakonia yarmadasnn ucunda, Yunan anakaras nn en güneyindeki Tainaron burnunda son bulur. Messenia’nn kuzeyinde ise, Peloponnesos’un en büyük nehri Alpheios’un sulad Elis kantonu uzanr; bu kan tond a Yunanllarn dünyaca ünlü enliklerinin mekân Olympia bulunur. Fakat Pelopon nesos’un en ilginç bölgesi, düzgün bir dikdörtgene benzeyen ve yarmadann ortasnda yer alan, dört yan yüksek dalarla çev rili, debdebeli Hellenist çalar boyunca da pastoral bir varolu sürdürmü olan Arkadia’dr. nsanlar Arkadia’y sk sk sviç re’ye benzetmilerdir; diyebiliriz ki bu benzerlik, gözde ve pa hal birer paral asker olan Arkadiallarm, tpk sviçreliler gibi -ortaçan sonlarnda sviçreliler için, “Point d ’argent, po int de   Suisse,  para yoksa sviçreli de yok,” denirdi- isteyen herkes tarafndan kiralanabilmeleri bakmndan dorudur. Komu di yarlardan bile bihaber olan, kapal kutuyu andran bu dalk  bölgelerde çetin, yoksul ve kültür fakiri bir yaam hüküm sürü yordu; Arkadiallarm dier Yunanllarla paylatklar tek ey miizik akyd. Arkadia’nn bir cennet haline gelii, ilkin sken deriye döneminin büyük kent duygusall sayesinde olmu, bu yaldzlama tüm sahteliine ramen, modern halklarn “pastoral iir” dükün lüü nedeniyle günümüze d ek süregelmitir.
Kara balants olmasna ramen Peloponnesos’u bir ada o- larak görmek gerekir, zaten Yunanllar da Pelops’un adas der lerdi. Dolaysyla Almancada “die Peloponnes” demek gerekir,
 
22 ANTK YUNANTN KÜLTÜR TARH!
Khersones” de demek gerekir (“yanmada” anlamna gelen bu sözcük Yunancada çeitli birleimlerde görülür); nitekim bu sözcük diil tanndkla kullanlmaya baland artk. Fakat dili  bu denli kusursuzca kullanm aya çalm ak in sana biraz yapma ck geliyor. Bu noktada, hep kendi kafasna giden ve genellikle de mantkl olmayan dil alkanlklarn dikkate almalyz. Ör nein, biz “der Flakon” [parfüm iesi], “der Balkon” deriz ve  bu sözcükle rin Franszcadaki cin siyetlerin i Alm ancada aynen koruruz; fakat hiçbirimiz tutup da “der  Billett”, "der    Parkett” demeyiz. Yunancadaki “metron” [metre] sözcüü nötr bir söz cük olduu için “das Thermometer”, “das Barometer”, “das M anom eter” deriz (oysa nötr tanmlk yerine eril tannd k kullan mak daha doru olurdu). Buna karlk, “das Meter” demek kula a biraz garip gelir, “das Kilometer” demek iyice tuhaftr, fakat “das  Gasometer” demek bütünüyle cahillik addedilir. Öte yan dan, sanat tarihinde sk sk geçen Portikus  sözcüünün bana diil tanmlk koyarak “die Portikus” demek abartl bir kültürlü lük örnei gibidir, adeta Portikus’un aslnda Latincede diil bir sözcük olduunu bilmeyen  plebes’ten bilgili olduunu kantla mak ister gibi. Franszcada “le contour” dendii için tutup da Al mancada da “der   Kontur” demek ya insana düman bir ente- lektüelizm ya da züppeliktir. Bu bir kaysy çatal b çakla yemeye  benzer, kibarlk olduu kadar da kabalktr, dorusu bu olsa da.
Dier Yunan bölgelerine son derece denizci bir doa hâ kimken, salam bir kaleyi andran daik çehresi, korunakl yaylalar ve kapal vadileriyle karasal özelliklere sahiptir Pelo-  ponnesos. Yunanl la r Peioponnesos’a Flellas’n akropolis’i der di zaten. Bilindii gibi, Spartaliar bir yandan iflah olmaz birer kara insanyken, dier yandan da muhafazakârlk ve esiz yal nzlklaryla tipik bir ada halkyd. Ayrca, bugün yapay bir ada olan Peloponnesos aslen doal bir adayd, zira berzah üçüncü  jeolojik dönemin sonla rn da olumutur. Bir keresin de Kant, ngiliz halknn “kendi kendine edindii” bir kiilie sahip ol duunu söylemiti. Bu tespit Lakedaim onlular için de geçerli- dir. Sparta doadan bamsz, hatta doaya ramen ortaya çk m yapay bir üretimin klasik vakasdr. Bu türden yapay olu um lar daima erkenden fosilleme tehlikesi tar. A da özellikle
 
ONYA BAHAR! 23
er ya da geç akraba evliliklerinin bedensel ve ruhsal sonuçlarna yenik dümek zorundadr; bu Venedik’te de böyle olmutur, Japonya’da da böyle olacaktr; ngiltere ise tehlikeyi bilerek ya da sezerek gerekli ö nlemleri a lmaya balamtr.
Gü nüm üz dünyasndan bakldnda Y unanistan’da göze Boyutla- çarpan ilk ey, boyutlarnn kü çük olmasdr. M akedonya snr n n Ki>- ile Tainaron dann etekleri arasndaki mesafe 420 km, yar- çüklüii madanm genilii ise 100 ila 240 km arasnda deiir. Atti- ka’nn büyüklüü Lüksemburg kadar bile deildi; 5. yüzylda, yani altn çan yaad srada, nüfusu topu topu üç dört mil yon, tüm kolonileri de sayarsak bu rakamn yaklak iki misliy di. S rf K brs’ta on krallk vard ve G irit’in ne büyük bir devlet olduunu bir önceki ciltte gördük; adann yalnzca bir bölü müne hâkim olmalarna ramen Sicilya tiranlar da azametli hükümdarlar olarak geçerdi. 5. ve 4. yüzyllardan kalma seyir defterleri  periplus'  lara göre, o dönem lerde yeryüzünün bilinen ucundan dier ucuna yaplan “dün ya seyahati”, yani S uriye’den Güney Ispanya’ya gitmek seksen gün sürüyordu, tpk Jules Verne’in 1872 tarihli romannda Mr. Phileas Fogg’un devri âleminin süresi kadar. Fakat yol bugüne göre çok daha uzundu, çünkü bildiimiz gibi antik gemiler mümkün mertebe ky bo yunca seyrederdi. Demek ki, Herakles sütun larna ve Cebelita- rk’a varabilmek için Anadolu’nun güney kysndan hareket ediliyor, Ege adalar, Peloponnesos ve Yunanistan’n bat sa hilleri izlenerek Korfu’ya varlyor, buradan Aa talya’ya iniliyor ve Messina Yolu’ndan geçilerek, boydan boya izlenilen talya’nn bat kysna varlyor ve elbette yine ayn biçimde Galya ve Hispania kylarndan hiç uzaklamadan Cebelitark’a varlyordu. Cebelitark’n ötesinde kalan yer, örnein Kanarya adalar “Mutlular Adas” adn almt bile, sütunlarn ötesine yelken açmay ise tanrlar yasaklyordu.
Fakat biz Yunanllarn tarihine kendi tarihçilerinin gözüyle  bakmaya alkn old uum uz için -ge rç i bu tarihçiler asla abar tl derecede ovenist deillerdi, ama olaylar kendi bak açla rna göre deerlendiriyorlard- manzarann boyutlar bizim için de deiiklie uramtr. ran’dan bakldnda, Yunanllarn  bam sz lk savalar Ön A sya’daki ülkele rden birine yönelik 
 bam sz lk savalar Ön A sya’daki ülkele rden birine yönelik 
Friedell, kitap boy unca rastlayaca m z “önceki cilt” ifadesiyle,  M s r ve Eski 
 
24 ANTK YUN AN 'IN KÜLTÜR TARH
 baar s z bir igal seferin den ve Yunan hegemonyas uruna sürdürülen mücadelelerden baka bir ey deildi: Bir dünya imparatorluunun kysndaki cüce devletler arasnda sürüp giden dalamalar. Hellen dünyasnn ksa ömürlü olmasnn nedenlerinden biri onun küçük oluudur belki de. Çünkü hay van türleri için geçerli olan boyut ile yaam süresi arasndaki iliki muhtemelen halklar için de geçerlidir; istisnalar da vardr elbette. Küçük memeli hayvanlar çounlukla henüz on yanda yalanm olur, oysa fil ve balina gibi büyük memelilerin ömrü iki yüz yl hatta daha bile çok sürebilmektedir; öte yandan, sa zan ve turnabal, karga ve papaan da yüz yl yaayabilir. Ayrca, ömrün süresi cüssenin bir ilevi deildir yalnzca, ayn zamanda metabolizmann hzl çalmasyla da ilgilidir; en uzun ömürlü hayvanlarn kaplumbaa ve timsah olmasnn nedeni  budur muhtemelen. Din ozor çan da yaam olan megat- heriumlarn yediklerini yakamayacak kadar tembel olmalaryla devasa boyutlar birleiyordu; dolaysyla, bu türler “Nuh Ne-  b i’den kalm a” bir yaa erimi olm al . Hellenlerin orga nizmasnda ise tam tersi bir durum söz konusuydu; küçüklüü nün yan sra hem siyasi hem de tinsel alanlardaki “iç sürtü meleri” yüzünden çok çabuk tükendi. Yunan kültürü, salt geli iminin hzyla bile dünya tarihinde esiz bir kültürdür. Friedrich Ratzel bu durumu benzersiz bir özet niteliindeki u sözlerle tanmlar: “Dar mekânlarn tarihi zamannn önünde olan bir tarihtir.” Ve Schiller’in çada ve mükemmel bir ta rihçi olan Johannes von Müller de öyle der: “Büyük ilerin çounu, küçük halklar baarm tr.”
Hava Yunanistan lman iklim kuann en scak bölgesinde, Scakl Calabria, Sicilya ve Ispanya’nn güneyiyle ayn enlemde yer
alr; iklimi ve bitki örtüsü genelde Orta Avrupa’nnki gibidir. Yine de Yunanistan’n hava koullar karakteristik özellikler tar: Sözgelimi, haziranda balayp eylülün sonuna dek aralk sz süren ve havay titreimli bir scaa boan yakc uzun bir yaz vardr. Bununla beraber, çounlukla tam öle saatlerinde denizden serin bir meltem eser, yani en bunaltc saatler sütli man sabah saatleridir. Yunan ikliminin ikinci bir özellii de, souk ve scak mevsimler arasndaki geçilerin ani olmasdr.
 
ONYA BAHARI 25
ayndaki scaklk gibidir ve kn tam ortasnda, bizdeki eylül günlerine benzer günler yaanr. D ier yandan, scaklk derece si kn donma noktasna varr, bazen sfrn altnda eksi yedi dereceye kadar dütüü de olur. Su birikintilerinin buz tutmas görülmedik ey deildir ve karm ne olduunu Yunanistan’da  bilmeyen yoktur: Hom eros’un, insanla rn kar taneleri gibi uçu up duran sözleriyle ilgili ünlü benzetmesi gerçek yaamdan alnmt. Ayrca Homeros, “Zeus’un beyaz mermileri”nin ka raya ve denize nasl yad m usta bir dille sk sk anlatr. Buna karlk, karlarla kapl bir kr m anzaras Yunanl için az bulunur  bir eydi, çünkü dümesiy le erimesi bir olu r karn. Senenin bü yük bir bölümünde Hymettos, Parnassos ve öteki yüksek dala rn banda bir kar takkesi varsa da, dört mevsim kar hiçbir yer de yoktur, Olympos da da buna dahildir. K aylar, asl Hei- las’a kyasla çok daha sert geçer Ege Denizi’nin kuzeyinde. Atinallar, Khalkidike’nin üç parmann en batsndaki Po- tidaia’y kuattklarnda müthi üümülerdi, yalnzca Sokrates, her konuda kendine özgü olan bu zat, sradan giysisiyle buzun üzerinde yalnayak dolam ve soua kahramanca direnmiti. Ancak daha sonra Trakya’nn arab testilerde donduran, insa nn kulak ve ayaklarn souktan uyuturan kyla tantkla rnda, yerlilerin giydii tilki kürklerini ve uzun pantolonlar gülünç bulmaktan vazgeçmilerdi.
Genelde antikçan insan s deiimlerinden günümüz in sanna göre çok daha az etkileniyordu. “Hava cereyan”, “üütme”, “nezle” ve benzeri eylere kar kendilerini koruya  bilecekleri her tü rlü araçtan yoksundula r. Is nma yöntemleri hayli ilkeldi; evlerin zemini tatand, kaplar doru düzgün ka  panm yor, rüzgâr pencerelerden içeri esiyordu. Nesto r, terden srlsklam vücudunu rüzgâra brakr. Düününüz, onun yanda  bir adam, üstelik de dokto r nezaretinde oysa hekim Makhaon onu uyarmaz, yannda sakin sakin durur. Özellikle Hellas’ta, az önce sözünü ettiimiz mevsimler arasndaki keskin fark vücu dun hava koullarna kar direncini artrm olmaldr. Hippok- rates de bunu fark etmiti (ya da bir bakas, çünkü çok sayda tp yazar ve kdemli örenci, hatta ona muhalifler bile Hip-
k te ’in d ta külli ta k tk d b lu la d ki
 
gelmesindeki en önemli etkenlerden birinin iklim olduu belir tilir: “Güçlü iklim deiikliklerinin olmad bir yerde vücudun ve tinin esneklemesi de olanakszdr.”
Güne, Hellen günei dillere destandr. Çey rek asra yaylan meteo- Su ve rolojik gözlem ler sonucund a, A tina üzerindeki gökyüzünün Hava senenin yars açk, yirmibe gün boyunca bulutlu ve yalnzca
üç gün boyunca tamamen kapal olduu tespit edilmitir; dier günler de, günein en fazla yarm saatliine gözden kayboldu u, “genellikle güneli geçen” günlerdi. Yldzsz gecelere ylda ancak üç kez rastlanmt. Demek ki, Atinal senenin yalnzca onda üçünü kapal havada geçiriyordu, buna karlk Kuzey Almanya sakinleri senenin en az onda sekizinde kasvetli bir göün altndadr. Henüz antikçada, günlük günelik Hellas’ta  bile Atin a günein gözbebei diye bilin irdi. M s r bile o denli  berrak bir gökyüzüne sahip deildir . Bu açdan bakld nda, lo, ksk, puslu n ve alacakaranlk romantizminin Yunanl nn gözünde hiçbir deeri olmad anlalr. Onlarn hayaletleri  bile gecenin bir vaktinde de il , güne tam tepedeyken ortaya çkar; oysa, ko ra dönm ü öle scann içinden bir serap gibi çkagelen o korkunç Empusa’nn -alev alev bir rüya görüntü südür b u - bizim gözüm üzde ürpertici hiçbir yan yoktur.
Fakat Yunanllar böylesi bir k younluunu asla bir lütuf olarak alglamamlardr; aksine, “Apollor’un yakc okla- rf’ndan nefret ediyor, korkuyorlard. Yamurla da aralar pek yoktu, çünkü onlarn ülkesinde yamur ya “ahmak slatan” ol maktan öteye geçmeyen ksa süreli bir çisentidir ya da tarlalar harabeye çeviren, dalar tepeden trnaa ykayan, geçitleri gümbürtülü vahi çaylarla dolduran, hatta arada bir yollar da ykan, aaçlar kökünden söken ve ulam vadilerinin tamamn sulara gömen, gemi azya alm bir saanaktr. Antikçada in sanlar toprakla evlenmesi için Zeus’a yakarrken tek dertleri topran döllenmesiydi; “yamurlu günün airanelii” imgesi nin antik düüncey le hiçbir alakas yoktur. Yam urlu hav alar da derhal eve komak yerine emsiyeyi kapp doann sergile dii bu oyunu seyre koyulmak ya da gezintiye çkmak gibi bir düünce kimsenin aklndan bile geçmezdi, zaten emsiyeye Yunancada da skias,  yani gölgeveren denir, tpk Latincede
!ö ANTK YUNANIN KÜLTÜR TARH
Yunancada da skias,  yani gölgeveren denir, tpk Latincede umbraculum,  talyancada ombrello  dendii gibi; oysa Fransz- lar emsiyeye  parapluie  derler.
 
ONYA BAHARI 27
Yaz aylar boyunca neredeyse hiç yamur yamaz. Bitki örtüsünün geliimini engelleyen ikinci bir unsur ise, havann haddinden fazla kuru olmasdr. Özellikle de A tina ve çev resin deki düük nem oran, Avrupa’da ancak Kastilya yaylalarnda ve Sicilya’nn iç kesimlerinde görülür. Kurak yaz mevsimleri, Yunanllarn eskiden beri yaknd bir konuydu. Bunun yan sra, ülkede nehir denebilecek akarsularn says çok azdr; üs telik nehirler de o kadar ksa ve sert akntldr ki, ancak snrl güzergâhlarda gemi yolculuklar yaplabilir; dahas, bu nehirle rin damarlar çounlukla içinde bata çka ilerleyebileceiniz, yaz aylarnda tamamen kuruyan çaylardan ibarettir. Atina’daki lissos nehri, saanaklarn ardndan azgn bir sele dönen, s caklarn balamasyla birlikte büsbütün kuruyan s bir su biri kintisidir. Homeros bile “her zaman çaldayan” ve “yalnzca kn akan” nehirler diye bir ayrm yapar, zaten corafya bilimi de yazm kuruyan nehirleri ayr bir terimle adlandrr: Italyancadaki  fium ara   sözcüüyle. Bu nedenle, Hellen kültü ründe yapay sulama daima büyük bir rol oynamtr: Bu sula maya Homeros’ta da rastlamak mümkün; Platon’un hayalindeki ideal devlet de bakml sulama kanallaryla çevrelenmitir. Bu durumda Yunanllarn, pnar perilerine asla saygda kusur et memeleri, hatta bitki âlemini aylar boyunca tek bana canl tutan çiyi bile taparcasna sevmeleri kendiliinden anlalr. Tanrça Athena’ya, hem nlaryla yeryüzünü sararp soldurtan korkunç Aglauros (k saçan) hem de serinletici Pandrosos (çiy veren) diye yakarrlard.
Bu nedenle, Hellenlerin diyar yaz aylarnda hayli iç karart c bir manzara sergiler: Topran yüzeyi buruup çatlar, tarlalar anzlk olur, bitki örtüsü derin bir uykuya dalar; toz frtnalar yükselir, her daim yeil üç be bitki can çekimeye balar, nehir yataklar cam gibi parlayan tal yo llara dönüür. Dere tepe açk çöl renklerine bürünür; scaktan titreen hava öle saatlerinde sis gibi younlar, hatta serap görülür: Empusa gerçek olur. Ortalk ölüm sessizliine bürünmütür, cam gibi parldayan sszlkta crcrböceklerinin tekdüze ve crtlak müzikleri duyu lur yalnzca. Ama geceleyin berrak gökkubbede yldzlar altn  pr l tla r saçan havai fiekle r gib i parlarlar
 pr l tla r saçan havai fiekle r gib i parlarlar. Yunanistan’da nem oran çok düük olduu için çizgiler Ön Plan 
 
28 ANTK YUNAN'IN KÜLTÜR TARH
manzarann üzerine tül perde çekili gibi deildir, aksine her ey kesin hatlara, belirgin kontrastlara ve orada iyice etkileyici bir renk paletine dönüen güçlü renklere sahiptir. Gök, deniz, da zirvelerindeki karlar, kayalarn müthi renklerini tüm çplakl yla ortaya seren aaçsz tepeler Hellenlerin tapnak ve hey kellerini renklendirirler. Yunanllarn, bu gürül gürül çokrenkliliin ortasnda tan rengini beyaz braktklarna yüz yllar boyunca inanlm olmas neredeyse anlalmaz bir du rumdur. Fakat manzarann bu berraklnn bir de olumsuz yan vardr: Havann saydaml nedeniyle bütün nesneler oldukla rndan çok daha yakn görünür, dolaysyla uzaklklarn ve a- ralarndaki mesafeyi kestirmek neredeyse imkânszdr. Yunan llardaki perspektif duygusunun bu kadar az gelimi olmasnn nedeni belki de budur; nitekim empresyonizm Avrupa’nn nemli bölgelerinde domutur: ngiltere ve Hollanda’da, Kuzey Fransa ve Venedik’te. Hellenlerin tüm eserlerinde, dram ve iirde, mimari ve resimde, devlet biçimi ve inançlarnda, bütün her ey ön plandr. Bu insanlar, söz ve yazlarnn her cümlesi, tapnak ve heykellerinin her profili, felsefe ve efsanelerinin her düüncesiyle, yaln ve g üçlü çizginin almaz ustalaryd. G iysi sinin kvrmlar göze ho görünmedii için bir hatibi yuhala dklar olurdu; her türlü jimnastie ve spor gösterilerine neden  pato lo jik derecede dükün olduklarn , bu dükünlüün tem e linde güzel biçime   kar muazzam bir tutkunun yattn göre  bildi im iz zaman anlayabilir iz ancak. Fakat doal koullarn önemini de fazla büyütmemek gerekir: Bir önceki ciltte, fi tari hinde Giritlilerin empresyonizmin ilk admn attklarn gör mütük, oysa günümüzdeki Yunanllar gözlerinin önünde ayn doa uzand halde, biçim konusunda en ufak bir klasik yete nee bile sahip deildirler.
Ilman iklimin dier bir sonucu da, Hellenlerin neredeyse  bütün yaamlarn , yaln zca uyum ak için kullandk la r evlerinin dnda geçirmeleriydi. Rahat ya da k odalar oimu olmam önemli deildi: Esas mekân, günee kar koruyan sütunlu bir galerinin çevreledii üstü açk bir avluydu. Yalnzca ön kap nn, ender olarak da küçük pencerelerin kesintiye uratt, so uk ve donuk bir biçimde sokaa bakan gösterisiz bina cep
 
ONYA BAHARI 29
 bir salonlar ( prosta s) vard. Dier her ey göün altnda olup  biterd i: Gezin tile rin yapld kent stoalarnda; halka açk bin a larda (bu binalar aa yukar bizdeki kafeler gibiydi, çünkü  burala ra yaln zca çene çalm ak iç in gelinirdi) ; yaln zca alveri için deil, tandk insanlarla karlamak ve kentteki yeni hava disleri örenmek için de gelinen pazar yerinde (deigma); mah keme ve pazarn kurulduu agora '  da; halk toplantlarnn ya  p ld yerlerde (A tin a’da kayalk podyum uyla (bema), bir te  penin üzerin de yer alan  pnyks’te); hamamlarda ve beden eiti mi okullarnda; kou alanlarnda ve binlerce seyircinin önünde açk hava oyunlar sahnelenen tiyatrolarda. Her türlü zanaat ve meslek de açk havada icra edilirdi elbette. Felsefe bile dört duv ar arasna sktrlm bir ey de ildi, büy ük üstatlarn hepsi de açk mekânlarda ders verir, okullar da bu mekânlara göre adlandrlrd: Platon’un okulu adn Atina kaplarnn önündeki Akademos tepesinden almt:  Akademin:  Aristoteles’inki revakl yoldan {peripatos)\   Stoaclarnki sütunlu galerilerden (stoa):  Epikuros okulu kurucusunun bahçesinden; Kiniklerinki Kynosarges gymnasionu'  ndan türetilmiti; nihayet Sokrates, Sofistler ya da Diogenes gibi kiileri de sokaklardan ayr düü nemeyiz. Günümüz Yunanistannda bile hekimler hastalarn eczanenin önünde, avukatlar, hatta memurlar görüecekleri ki ileri teras kafelerde kabul ederler. Çeitli meslek gruplarna mensup insanlar çalmadklar her an bulvarlarda görmek mümkündür. Halk, maystan eylüle kadar açk havada, sözge limi avluda, bahçede veya damda uyur. enlikler için Olympia’ya akn eden onbinlerce ziyaretçi de yine açk havada uyurdu; Olympia’da yalnzca bir han vard: Leonidaion (aa yukar “Leonidas Ote li” diye çevrilebilir); bu tek han bile ancak dördüncü yüzylda ina edilmiti, hem sonra bugünkü anlamda  bir han da deildi, Leonidas ad nda zengin bir Peloponnesoslu tarafndan eref konuk larna tahsis edilmiti.
Otlar, çallar ve-çimenler, ilk yamurlarn dümeye balad- Çiçekler sonbaharda topraktan fkrmaya balar, k atlatr, ilkbahar da ortal göz alabildiine yeillie boar, kurak dönemde de kuruyup giderler. Odunluk aaçlar, sert, deriyi andran metalik
ltl ü li kla ö in d f
 
30 ANT K Y UNAN IN  KÜLTÜR TAR H
iini inelerin ince yüzeyleri üstlenir. Çiçekler kt olan suyla idare edebildikleri için dayankldr. Nem orannn daha yüksek olduu yaylalarda ya da pnarlarda, bataklk bölgelerde ve yaz k akan nehir kenarlarnda daha çok Orta Avrupa’nn bitki ya  ps n andran bir bitey bulunur. Kuzeyin gürbüz çim enlik ve otlaklar, güneyin fundalk, çallk ve bodu r aaçlarndan oluan m ütevaz bir dün yayla telafi edilir.
Yunanllarn en sevdii çiçekler, gül, zambak, meneke, çidem ve sümbüldü; çelenklerinde en çok mersin, defne, zey tin, ladin aaçlarnn dallarn ve youn kokulu bir tür mayda noz kullanrlard. Gül (rhodor) ile zambak (leirion)  daha Homeros’ta bile benzetmelere konu olmutur: Örnein, afak için “gülparmakl”, Aias’n teni için de “zambak kadar narin” der; Aphrodite ise Hektor’un naam gül kokulu yala yuar. Antikça aratrmaclarndan biri, Homeros’un gülü bilmedii halde gülyan nereden bildiini sorar. Gündelik yaamdaki  benzetm eler, genellik le en egzotik eylerden alnm tr: Biz de timsah gözyalarndan ve ylan baklardan, kendi direyimize ait olmadklar halde bu sevimsiz yaratklardan söz etmiyor muyuz? O ysa 600 senesi dolaylarnda, yani Sappho zamannda,  bu kad n air in pek sevdi i ve (belk i de ilk kii olarak) kzlarn geliip serpilmesiyle bir tuttuu gül, yaygn bir ölen taksyd artk: Dansözler, flütçü kzlar, güzel olanlar, âk çiftler, içki- ciler ve içki kadehleri gül çelenkleriyle süsleniyordu. O dö nemde daha çok beyaz zambak biliniyordu. Meneke (ion) den diinde Homeros’un akima gelen, yalnzca siyah menekedir; sonralar açk renkli türleriyle de tantlar: Sar ebboy ve be yaz meneke (leukon ion).  Pindaros ve Aristophanes’te Ati na’nn ad “meneke taçlf’dr: Muhtemelen daha o dönemde meneke kültürleri epeyce yaygnlamt, pazar yerinde k  boyunca taze meneke bulunuyordu, kim bil ir belki de seralarda yetitiriliyordu. Çidem, bize artk pek bir ey ifade etmeyen kokusundan dolay seviliyordu; çidemin tepecii ise hem ye meklerde baharat hem de ilaç ve kozmetik maddesi olarak kul lanlyordu; ama özellikle de ayakkab, peçe ve elbiselere (muhtemelen kadnlarn saçlarna da) eskilerin neredeyse ergu van rengi kadar deer verdii koyu sar renkte bir parlaklk ve
 
 ONYA BAHARI 31
önce Yunanllar onca çiçek sevgilerine ramen, süs bahçeleri ya da park ned ir bilmiyorlard. Homeros yalnzca kültür bitkile rini bilir, kr çiçeklerinden bile nadiren söz eder.
Kuzeyli gözüyle bakldnda Akdeniz ülkeleri orman ba- Aaçlar kmndan pek yoksuldur. Gelgelelim doann deil, insanlarn suçudur bu. Asrlar boyunca elden dümeyen baltann, epeyce zengin olan aaç rezervlerine çok fazla zarar verdii söylene mez, ama orman kundaklama ii erkenden alkanlk haline getirilmitir. Yangndan bahseden de yine Homeros’tur; deliye dönmü alevlerin, denizdeki frtna misali, aaçlar arasnda na sl koturduunu anlatr: Aaçlar yerle bir olmu, yangn ufka dayanmtr; da geçitleri arasnda hiddetli bir uultu yankla nr. Çok eskiden edinilen bu kötü alkanlk, modern döneme kadar devam etmitir. Rüzgârn üfleyecei küçücük bir kvlcm yaz scaklarnda kuruyup kavlanan koskoca ormanlar yakp kül edebilir. Bu tür yangnlar, zaman zaman dikkatsizlik sonucu ortaya çksa da, çounlukla iin içinde kast vardr, çünkü bu sayede çoban en kestirme yoldan otlaklk arazi kazanr, gübre görevi gören kü ller de iin çabasdr. Ay akta kalan aaçlarsa, ev ve gemi yapmna, snmaya ya da katran kazanmma kurban giderdi. Yeni aaçlarn yetimesi zordu, çünkü iddetli yalar ince toprak tabakasn sürükleyip götürüyordu. Güneyin bir  baka talihsiz li i de, taze fidanlar kemiren doym ak bilmez keçi sürüleriydi; aaçlara zarar veren bir baka uygulama ise, reçine elde etmek amacyla aaçlarn gövdesine açlan yarklard; re çine, arap katk maddesi olmasnn yan sra, topraktan mamul arap fçlarn ziftlemede, merhemlerin rayihasn ayarlamada,  bata akcier hastalklar olm ak üzere tbbi amaçla rla herkesçe kullanlyordu. Yunanllar bu olumsuzluklar hiçbir zaman göz ard etmemilerse de, ciddi önlemler almamlardr; öyle ki da ha Ö 5. yüzylda, Makedonya ve Trakya’dan gelecek odunlara muhtaç kalmlard; “ie yaramaz çal çrplar” daha o zamanlar ortal kaplam, dalar çplak kalmt; Platon’un deyiiyle, “bir zamanlar salk fkran bir vücudun, hastaln yiyip bitir dii uzuvlar” gibiydiler. Vaktiyle Karst platosu bile ormandan yana zengin bir bölgeydi.
Takömürü, briket Ve turba, antik Akdeniz halklarnn bil
 
gerçekletirilirdi. Atei yakmakta en eski çalardan beri ate delgisi kullamlyordu, ama daha sonralar çelik, ta ve kav, hatta bronz Arimed aynalar ve neceftamdan büyüteçler bile kullanlmtr; fakat Arkhimedes’in Roma filosunu ayna kulla narak yakmas, teknik açdan olanaksz bir efsanedir. Aydn latmada ön ce leri1çra kullanlrd; fakat daha so nra zift, katran veya reçineye batrlm çok sayda kym birbirine tutturarak mealeyi gelitirmilerdir. Schliemann’m kazlarnda krmz topraktan yaplm mealelikler bulunmutur. Antikçan envai çeit lamba ve lambalk üretmede sergiledii hüner kayda de erdi; lambalar zeytinya veya içyayla besler, rüzgâra ve yamura kar korumak için de bir sepetin içine koyarlard. Antikçada sokak aydnlatmas diye bir ey yoktu, buna kar lk hemen her sahilde ate istasyonlar vard, sonralar deniz fenerleri de ina edildi.
Yunanistan’da ine yaprakl ormanlarn en yaygn aac ka raçamdr, çünkü kültür bitkilerinin büyümekte nazland kumlu kuru toprakla yetinmesini bilir. Bu aacn odunu mee aacnn odunundan daha çabuk çürümesine ramen, gemi ya  pm n da özellik le te rc ih edilirdi. Hem en ardndan, kozalakla rnda yenilebilir çekirdeklerin, “çam fstklarnn” bulunduu çam fst aac gelir: Antikçada pek sevilen bir çerezdir bu. Az sayda da olsa yüksek bölgelerde yetien gümü köknar, koyu yeil rengiyle manzarada hemen göze çarpar. Dier ko zalakllar arasnda en yaygn olanlar, kara silüetiyle mezarlarn  banda yas tu tan servi ile, yem ile ri ilaç, baharat ve tü tsü mad desi olarak da kullanlan dört mevsim yeil ardçt: Saysz bo dur biçimleriyle geni yamaçlar kaplamakla kalmayp aaç olarak da kayda deer bir boya ulaan mütevaz aaçlardan bi ridir ardç. Yaprakl aaçlar arasnda mee aac, gerek yazn gerek yl boyu yeil kalan çeitleriyle aaçlar arasnda en önemli rolü oynam tr - mee için kullanlan drys  sözcüünün  basitçe “aaç” anlam n a da gelm esi bunun en güzel kantd r. Mee türlerinin en güzeli ise, görkemli yaprak kubbesi, arlarn yuvaland güçlü gövdesi ve kavrulduunda leziz bir yiyecee dönüen bol meyveleriyle palamut meesiydi; günümüzdeyse artk yalnzca mazs nedeniyle deerlidir. Çitlembik aaçlarn
 
aac Avrupa’da isimlerini hak etmezler. Pastaclarn, nefis tatlar dolaysyla fstklarn tercih ettikleri amfst aac da ayn familyadandr; kanmca bu aaç Yunanistan’a ilkin Diadokhos döneminde gelmitir. Kestane aac da muhtemelen ayn dönemde yerleti ülkeye. Kestaneler yalnzca kavrulmaz,  bunla rdan un da yaplrd. Buna karlk atkestanesi, ancak 16. yüzyln sonlarna doru Konstantinopolis’ten getirtilmitir; çiçek açtnda dallarnn göz kamatrc görkeminde gerçek ten de biraz Türkiük vardr. Tohumlarnn yenilemez olmasn dan dolay atkestanesi diye adlandrlm olsa gerek. Kara turpa  M ühre   [sska at] denmesinin nedeni o dönemde yenmemesin den kaynaklanr; her ikisi de “at yemi” anlamna gelir.
Hellenlerin diyarnda çokça yetien bir aaç da kocayemi aacdr. Yapraklar defne aacnnkilere benzeyen bu latif aaç yapraklarn devaml yenilemekten bkmaz hiç; çiçekleri zarif ve parlak, kendisi funda gibidir. Bu aaca baz dillerde çilek aac denmesinin nedeni, tatsz tuzsuz meyvelerinin, ebat, renk ve yüzey bakmndan ormandaki yabani çileklere benzemesidir. Bu meyveler eskiçada ölçüsüzce tüketilirdi, gelgelelim daha sonra salksz addedilmi fakat kular için leziz bir yiyecek olmaya devam etmitir. Pek çok yörede balca yakacak mal zemesi olarak kocayemi aacnn odunu kullanlrken, karg saplarnn yapmnda sert odunlu dibudak; levha, sandk, flüt yapmnda ve oymaclkta düz sathl imir aac tercih edilir di. Pnar ve çaylarn dostu heybetli çnar aac gölgesinden do lay sevilirdi.
Faka t Yunan doasnn fizyonom isini biçimlendiren ey, Meyveler aaç dünyas deil, orta yükseklikteki sradalarn srtlarn ve tepelerini, sahildeki kayalklar, vadilerin kylarn ve su da marlarn yl boyunca parlak yapraklarnn yeiliyle süsleyen ve  baharda sütbeyaz ve gülp embe, altnsars ve kzl çiçeklerle donatan ksa boylu çal çrp cinsleridir. Apollon’un kutsal aa c defne, Dionysos’unki sarmak, Aphrodite’ninki ise mersin aacdr. Mersin aac, en eski çada bile gelinlerin süsüydü, ama hazm kolaylatran bir madde olarak da çok tüketiliyor, leziz mersin sucuunun hazrlanmasnda kullanlyordu. anl olaylarn ve soslarn vazgeçilmez bitkisi, günüm üzde de oldu
 
34 ANTK YUNANTN KÜLTÜR TARH
 bir öneme sahipti. Elm a ve armut pek yetimiyordu. Paris’in elmas gerçekte bir nard; ama bu bile daha çok göz zevkine hitap ediyordu, çünkü nar, skça övülen o tadna yalnzca dou yörelerinde eriir. Erik ile kiraz slah edilmemiti; fndk bile çounlukla yabaniydi. Hesperid’lerin altn elmalar ayvayd. Çok tazeyken tad fena saylmaz, gerçi Yunanl ahçlar arap ve  bal ilave ederek ayvadan leziz ta tl lar elde etm esin i bilmilerd i. Kavurucu scaklara kar dayankl olan ama çok da su isteyen hurma aac (Araplar hurma aac için, “gövdesini atee, ayaklarn da suya sokar” derler) Yunanistan’da meyve verme dii gibi, srf ilginç ve nadir olduu için baz kutsal merkezler de, özellikle de Delos adasnda Apollon’un onuruna yetitirilir. Hurma dallan zafer iareti anlamna gelirdi. Karaya vurmu bir dilenciyken bile kusursuz bir kavalye olan Odysseus,  N ausikaa’y esiz bir iltifatla selamlar ve onu görünce, D elo s’ta “alabildiine boy atm bir hurma filizi” gördüünde duyduu hayranla kapldn söyler, “çünkü böylesi bir aaç gövdesi çkmamtr topraktan.”
Öte yandan, Yunanistan’n kuru iklimi tam incir aacna gö~ reydi. Yunanllar inciri severler ve bu meyvelerin yetitii ül keyi henüz fethedemediini kendisine hatrlatsn diye Kserk- ses’in sofraya her gün Attika incirlerinden koydurduunu anla tp dururlard birbirlerine. Oysa Kserkses, inciri çok daha leziz olduu Smyrna’dan da getirtebilirdi, üstelik Smyrna zaten ken- disinindi. Beili bal iki türü vard incirin: Siyah ve beyaz, ki aslnda koyu krmz ve yeilceydi renkleri. Daha tatl olan be yaz incir genelde kurutulur, siyah olanysa çounlukla tazeyken yenirdi. Yabani türleri ise ressamn frçasndan çkmçasna eski duvar yarklarndan ve kayalarn arasndan fkrrd.
Çok sayda arap türü vard. Bunlar, bildik yöresel araplar hariç, pek ar, sert ve çounlukla tatlyd; en iyi kalite araplar adalarda bulunurdu. Çocuklara bile arap içirilirdi: Akhilleus’u  büyüten Phoin iks, etini piir ip önüne koyar, azna da arap kadehini dayar, ama daha o zamanlar bile ele avuca smaz olan kahraman, içkiyi gerisin geri çkartr. araplar daha daya nkl klabilmek için bunlara, bizdeki tat anlayyla pek ba damayan çok sayda katk maddesi ilave edilirdi: Servinin ine
 
ONYA BAHARI 35
sürdürürler. Fakat oralara yerleen gezg inler, insann Yunan arabnn neden beenilmediini anlayamadn söylerler. Es kiler sirkeyi de bilirlerdi; sirkeyi, arab açk havada ekiterek elde ediyorlard. Ad ofcms’tu (Ruslar hâlâ, Yunanca kökenli uksus  sözcüünü kullanr). Sirkenin ne kadar mehur olduunu, Yunancadaki çok sayda sözcük bileimi ve türetmesine baka rak görebiliriz: “Sirke iesi”, “sirke tüccar”, “zeytinya ve sirke karm”, “ball sirkeli içecek”, “sirke tadnda olmak” ve  benzeri; sura tn ekitmi bir insana oksynes  denirdi. Turu ya  p m nda da kullanlrd sirke, zeytinya da öyle. Eskiçada olaan dier konserveleme yöntemleri ise tütsüleme, tuzlama ve havadan yaltmayd. Çekirdeksiz bir üzüm türü olan kuü zümü (korinth) antikçada bilinmiyorduysa da, günümüzde Yunanistan’n önde gelen ihraç mallarndan biridir. lkin Vene dikliler tarafndan Korinthos’ta yetitirildii için bu ad alm tr; kuüzümü, hiç eksik olmayan Yunan güneinin altnda der hal kurur.
Tal topraklarda bile yüksek bir yaa eriebilen kanaatkâr Zeytin- zeytin aaçlarndan Y unanistan’da ormanlar dolusu vardr; ya tozlanm gibi duran gümüi yapraklar göze bir parça tekdüze görünür. Gövdesi eskiden beri kullanlrd; Odysseia’daki K yklops’un topuzu zeytin aacmdand r. iias’ta yalnzca tan rlarla insanlar deil, rahan atlar bile zeytinyayla yalanr, hatta Hektor atlarna arap içirir. Nedense baz filologlar epik  bir abart diye görm ülerdir bunu, hakl olduklar söylenemez, zira bugün yar atlarna ampanya içiriliyor. Zeytinden en iyi verimi almakla övünenler yine AtinalIlard; zeytin aac Athena’nn kutsal aacdr ve onun onuruna düzenlenen büyük Panathenaia enliklerinde verilen ödüller zeytinyayla dolu testilerden ibaretti. Zeytinler önce ya deirmenlerinde ezilir, çekirdekleri çkartlr, sonra da tekrar tekrar ezilirdi. Vücudu  batan ayaa yala yum ak Yunanl la ra özgü bir kaçk lk diye görülmütür asrlarca; oysa hava, güne ve sporun yine çok önemli olduu u günlerde, yalanmann hijyenik önemi yava yava anlalmaktadr. Yalnzca zeytinya deildi bu ite kul landklar, koyun yapasndan elde edilen ya gibi hayvansal yalan da kullanyorlard; bu ya bile son zamanlarda, daha
yalan da kullanyorlard; bu ya bile son zamanlarda, daha dorusu Liebreich 1885 ylnda koyun yapasndan Lanolin’i
 
36 ANTK YUNANIN KÜLTÜR TARH
ürettikten sonra tp camiasnda yeniden ilgi görmeye balad, çünkü cilde çok kolay nüfuz eden Lanolin, içine eklenen ifal maddelerin bedene girmesini kolaylatrr.
Sabun yapmann kimyasal süreciyle ancak antikçan sonla rnda tanld için, zeytinya tem izlik maddesi olarak da önemli bir rol oynuyordu. Antikçada sevilen heykel motifle rinden biri de apoksyomenos ’tur (bunlarn en ünlüsü Lysip-  pos’unkid ir): Tozu ve kiri emm i ya vücudundan kaayla kazyan genç adam. Bize bu motif bir sanat eseri için pek par lak gelmese de, eskiler bunda estetik bir yan bulabiliyorlard demek. Yemekten sonra eller ekmek ya da kokulu toprakla te mizleniyordu (çatal kak yerine ellerini kullandklar için önemliydi bu); çamarlar akar suda ykanrd, bilindii gibi, Prenses Nausikaa bile çamarlarn kendisi ykar. Ayrca, ke  pek, kum, kül ve soda da kullan l y ordu; am a en çok da kiseris.  yani süngerta temizliin vazgeçilmez unsuruydu: Di ve cilt temizliinde, kl ve krklklar gidermede, ayn zamanda cildi  parla tm ada, kalemleri siv ril tm ede, paröm ene yazlm yazlar silmede de elden dümezdi hiç.
Bilindii gibi, güneyliler yemeklerinde hâlâ arlkl olarak zeytinya kullanrlar. Yunanllar tereyandan tiksinmi olma llar ki, bu ya hep göz ard etmilerdir. Yine de hayvansal yalarn, modern dillerdeki karlnn neredeyse tamam Yunancadaki butyron’a  [Alm. ve ng.  Butter ] dayanr, butyron   da muhtemelen skit kökenli bir sözcüktür, çünkü kuzeydeki  barbarla r tereyan çok tüketirle rdi, TrakyalI la ra taklan isim de zaten  Butyrophagoi  [tereya yiyenler] idi. skitler at yana da dükündü - bize hiç hitap etm ez ama. Fakat dier süt mamülleri Flellas’ta pek sevilirdi. Keçi peyniri yoksul halkn temel besin kaynaklarndan biriydi ama zenginler de bu peyniri tatmadan edemezlerdi, en lezzetlisi Sicilya keçi peyniriydi. Ke çi peynirinin tad, baharat ve çeitli otlarla çenilendiriliyordu; Atina mutfaklarnn demirbalarndan olan rendeyle rendelenir,  bulamaç ve sebzele rin içine katlrd. Koyun peyniri de çok tü ketilirdi, oysa sr peynirine rabet edilmezdi. Krema bile bili niyor, kremaya aphrogala,  “köpüklü süt” deniyordu.
Ülkedeki ani s deiimlerine kar korunabilmek için Yu
 
ONYA BAHARI 3 7
gözalc bulunurdu. Bunun bir sonucu olarak keten tarm asla gelimemitir; bir ziraat uzman olan Hesiodos ketenden hiç söz etmez. Ürünün kendisini biliyorlard elbette. Homeros’taki soylular za rif keten döeklerde, pahal keten çad rlarda yatarlar; dahas, zaman zam an ke ten bezinden z rhlar kuanrlard. Buna karlk, gömlek veya yastk gibi eya antikçada bilinmiyordu. Yastklarda kaz tüyü kullanma âdeti, güney ülkelerine ilkin Cermenler araclyla girmitir ve güneylilere bugün bile pek hitap etmez. Ketenin, eskiçada oynad nispeten önemsiz role karlk ketenden yaplan en anlaml iki bulu olarak niteleye  bileceim iz keten kât ve tuval daha yeni bir çan ürünlerid ir.
Ho kokulu çiçekleriyle rmak kenarlarn süsleyen ve gü nümüz Yunanistanmm karakteristik bir özellii olan zakkum aaçlan ancak imparatorluk döneminde ortaya çkar. Bunun dnda, en önemlilerini sayacak olursak Yunan diyarnda u  bitkiler de yoktu: Portakal, limon, eftali, kays , M s r inciri, sabrlk, domates, patates, pirinç ve msr. En yaygn sebzeler, mercimek, fasulye, havuç, lahana, turp, marul, kabak ve hyar d; hyarn bugün artk ekilmeyen iri bir cinsi tazeyken tüketi lirdi ya da hafif atete piirilir, kaynatlr, ayvayla birlikte reçeli yaplr (tarifi maalesef kaybolmutur), hyar turusu ya da tuz lanm hyar olarak kzarm etin yannda yenirdi. Yemekleri lezzetlendirmede kullanlan dier malzemeler, soan ve sar msak (komedyann amiyanelikleri için bitmez tükenmez bir malzeme), kimyon, hardal, son olarak da, srlarla dolu silphion: Körpe saplar ve sürgünleri son derece lezzetli bulunur, arl nca gümü eden bir sv çkarlrd köklerinden. Bugün ka yplara karan bu bitkinin kimlii antikçada yetien dier bit kilerin özelliklerinden tehis edilemedi. O sadece Kyrenaike’de yetiiyordu ve bö lge tüm zenginliini ona borçluydu.
Yunanllar madencilikle uramaya çok erken dönemlerde Maden-  balam tr. Eski dini ta svirle rde, tepe lambasn n altnda 1er çalan üryan maden içilerinin talar nasl krdklar ve büyük frnlarda nasl metal elde ettikleri görülür. Öte yandan, antik- çadaki teknoloji modern çalma koullarna kyasla çok yeter sizdi ve yalnzca köle içilii ucuz olduu için kâr salyordu. Asl nistan’da altn pek bulunm azd, b a karlk Trakya
 
38 ANTK YUNAN 'IN KÜLTÜR TARH
kiyetindeydi, ama bir kereye özgü bir satn alma bedeline ila veten her yl mahsulün yirmi dörtte birini devlete vermek ko uluy la özel kiiler tarafndan da iletilebiliyordu. Bu ocak en  parlak dönemin i 5. yüzy lda yaam , Ksenophon zamannda verimlilii önemli oranda azalmt. Büyük bakr ocaklar sade ce Euboia adasndaki Khalkis’te (adn muhtemelen bakr me tali khalkos’tan alm t) mevcuttu. Bu na karlk demir rezerv lerine pek çok bölgede rastlanabilirdi; özellikle de, mifer ve klçlar, burgu ve keskileri, balta ve oraklar Peloponnesos d nda bile rabet gören Lakonia’da. Ne var ki, demir madeni modern çadaki kadar önemli bir rol oynamyordu eskiçada, dökme demir diye bir ey bilinmiyordu. Oysa kurunun artc derecede çeitli kullanm alanlar vard: Tonozlarda kenet mili, su borular, sava mancnklar, gemi akülleri, kutu ve kül ka vanozlar, yaz ve yemek takmlar, hatta sahte zarlar ve oyun cak askerler bile hep kurundand. O nedenle, kurun zehirlen meleri sk görülürdü diyebiliriz. Antikçan sonlarna doru  pirinç tan nm aya balanm t kukusuz, ama daha esk i tanm larda gerçekten pirinç mi kastediliyordu, yoksa bronzla m ka rtrlyordu belli de ildir; günüm üzde bile bu iki alam sk sk kartrrz.
Yunanistan deyince herkesin aklna m ermer gelir. Gerçekten de yarm adan n dousu, güzellii, dayankll ve kolay e killenebilmesi nedeniyle bandan beri sanatn emrinde olan bu tala dolup taar. Bir bakma yine Yunan güneinin eseridir bu, ne de olsa heykellere canllk katan o scakl güne vermitir mermere. En ünlü iki mermer türü, Brilessos depolarndaki al tn sars Pentelikon mermeri ve neredeyse bütün aday imar eden kar beyaz Paros mermeriydi. Günümüzde bile Paros’un evleri, hatta surlar mermerden yaplr. Ayrca Naksos’ta demi rin bilenmesi ve talarn kesilmesinde en önemli malzeme olan zmparann elde edildii ocaklar da vard; Yunan tapnaklarnn fevkalade süsleri niteliindeki kiri ve tulalarn öncelikle ora da yaplmasn bu ocaklara borçluyuz. Öte yandan, cam Yunan mimarisinde hiç mi hiç tutunamamt, klasik dönemdeyse sa dece ad bilinirdi; oysa renkli ahap kaplamalar cam gibi krmyor, rüzgâra kar koyamyordu. Yunanllarn cam kul
 
ve Persler içkilerini cam kadehlerde içerlerdi. Buradan, “kültü rel etkileimlerin” sanld kadar önemli olmad anlalr. lgi yoksa, icatlar ie yaramaz. Muhtemelen cam Yunanllar için bir anlam tamyordu.
Hayli ksr topraklarda yaayan Hellenler hep sade bir halk Sadelik olmulardr. Boiotiahlarm ad sefa pezevengine çkmt, çünkü  bol mik ta rda hamur ii ve y lanbal yiyorla rd, ne de olsa be reketli topraklara ve Kopais gölüne sahiptiler; oysa Atina’nn orta tabakas bile genelde arpa unuyla ve Phaleron körfezinde tuttuklar ufak balklarla yetiniyordu. Buday ekmei Sparta’da yemekten sonra tatl diye ikram edilir, arap mekruh saylrd; dier Yunanllar arab suyla kartrarak içerlerdi. arap alr ken sorulan tipik soru uydu: “Üç ölçü su ilavesini kaldrabilir mi?” Fakat bu oranla “kurbaa arab” diye alay edilirdi; tpk  bizde de olduu gibi, to plantlarda bir bakan seçilir, karm orann bu kii belirlerdi, ki bu oran üçte bir arabn üzerine pek çkmazd. araplarn o denli güçlü olmasna ve içki âleminin de gece yarlarna kadar sürmesine ramen kimsenin adamakll sarho olmamas bundandr herhalde. arabn mezesi de bir yn mütevaz yemiten ibaretti: ncir, hurma, zeytin, karpuz, peynir, tuzlu kurabiye, leblebi ve tütsülenmi balk. Yunanllar asla bira içmezdi ama en eski tarih yazarlar Hekataios ile Herodotos M srllarn en sevdii içecein bira olduunu bilirlerdi. Aiskhy- los’ta Argos kral Msr’dan geien Danaos kzlarna “Burada ball  bira içen kim seye rastlayamazsn z,” der gururla.
Anadolu’da yaayan onlar dierlerine nazaran refah içinde Av yayorlard. Hem bir iambos   airi olmasyla hem de asalak kimliiyle öne çkan Ephesoslu (daha sonra Klazomenai’de yaad) Hipponaks, yal ördekler ve çtr tavanlar, nefis su saml pastalar, bal lokmalar, yahni ve deniz balklarndan olu an zengin sofralardan hayranlkla bahseder. Fakat kasaplk hayvanlara hiereia,  “kurbanlk hayvan” denmesi bile genelde  bu hayvanlarn etinin kutsal am açla rla yendi in i gösterir. Bir çok yörede geyik, ceylan ve tavan bol olmasna ramen, av lanma Hellas’n kaytl tarihinde hiçbir zaman Miken dönemin deki kadar ekonomik bir öneme sahip olmamtr. Karpathos adasnda öyle çok tavan vard ki, embarras de richesse   için
 
lalr. Sözgelimi çoban asalarndan birinin ad lagobolon  idi, yani “tavan avlayan”; AtinalIlarn en sevdii yemeklerden biri de mimarkys,  tavan yahnisiydi: Baharatl bir salçayla piirilen tavan sakatat, Dahas, komedyada “tavan kzartmas içinde yaamak” ifadesi had safhadaki zevkperestlii anlatr. Tavan ayn zamanda akn da sembolüydü, “tavan gibi üremek” ifa desinden de anlald gibi ar dourgan olduklar için belki. Ama Yunanllar adatavamn da, keklii de bilmezlerdi, oysa tavandan sonra en çok avlanan knal keklii bilirlerdi. Atina sahillerinde sutavuu (phaleris) da muhtemelen çok yaygnd, çünkü Phaleron liman adn ondan alr.
Erkek domuzu alt etmek daha romantik bir meseleydi. n sanlar ellerinde  proboüon,  domuz mzra, kllar diken diken, öfkeden kudurmu domuzun grtlana öldürücü darbeyi indi rebilmek için frsat kollarlard; fakat vuramamlarsa eer, der hal yere yatarlard, yoksa ileri bitikti. Eskiçada Yunan dala rndan hiç eksik olmayan ay, Epeiros’ta hâlâ görülebiliyormu; Arkadia “ay diyar” anlamna gelir. I. Messenia savanda, oradan vadiye inen adamlarn üzerinde hâlâ ay postu vard. Ama mitolojide kahramanlar da aslan postuyla örtünür. Ça mzn üphecilik illeti bunu iirsel bir arabesklie indirgemek ve aslan tanm olmasn Ho m eros’a çok görmek niyetinde dir. Gelgeleiim, Homeros’un gazaba gelmi canavarla ilgili tasviri dikkatle okunduunda ve modern aslan avclarnn tas virleriyle kyaslandnd a bu üpheciliin ne kadar abes olduu ortaya çkar: “Azn sonuna dek açarak eilir, salyalar akar dilerinin arasndan, kuyruuyla kalçalarn kamçlar, sonra da, ate saçan gözleriyle ileri atlr.” Kurtlarn kol geziini de ayn ustalkla betimler Homeros: “Bir geyik parçaladlar, sonra da kana bulanm az laryla yak ndak i bir çaya seirtip ince dil leriyle berrak suyu içtiler; kan suyu kzla boyad.” Kurtlar gü nümüz Yunanistannda da vardr, ama saylar kurtlarn bana ödül koyan Soîon’un zamanndaki kadar kabark deildir. Bu gün adalarda yaban keçileri de vardr hâlâ.
At, Yunanllar, evcil hayvan olarak at beraberlerinde getirmi- Köpek, lerdi; ama topraklar at yetitirmeye müsait deildi. Ancak
Kedi Tesalya’daki cinsler kaliteliydi. Spartallarn atçl çok kötüy
 
ONYA BAHARI 41
çalardan beri atlar çok severlerdi. Çou Yunan ad “hippos” (at) ile oluturulmutur. Atçlk üzerine bir yaz kaleme alan Ksenophon, at insann dostu, tanrlar tamay hak eden hay van ilan eder. Güzel sanatlarn en çok sevdii ve sonu gelmez  bir m otif zengin lii iç inde de iik varyasyonlarla iledi i te malardan biri, yar at yar insan olan Kentaurlard. Baz dö nemlerde bir at çlgnl yaand bile söylenebilir. Attika komedyasnn repertuarnda, züppeyi oynayan bourgeois   gentilhomme   karakteri de vard. Züppelii dehas kadar büyük olan ve Olympia’ya bir seferinde yedi adet dört atl arabayla giren Alkibiades’in mehur bir yar at ahr, bir de, Atina'da günün konusu olan, egzotik, iri yar bir köpei vard. Bu arada, yüksek binicilik sanatnda volta, levad, pesad, kurbet ve span yol adm daha o dönemde biliniyordu. Eyer, üzengi ve nal ta klmayan atlar sürmek için yalnzca dizginleri ve kalçalarn kullanyorlard, çünkü bugün olduu gibi o dönemde de, attan anlayanlar mahmuz veya kamç kullanmaktan kaçmyordu. Çaprak bile yalnzca orduda kullanlyordu. Atn srtna, mzrak yardmyla sçrayarak biniliyordu, ama atlar da ön ayaklarn  bükecek kadar te rbiyeliydiler. A t yarçlar ata çp lak binerdi. Kazalar günlük olaylardand, özellikle de araba yarlarnda; atlar düüyor, arabalar çarpyor, sürücüler yerlerde sürükleni yordu. Batl inançlar bu kazalardan bir daimonu sorumlu tut makta gecikmemiti: Taraksippos,   yani at çldrtan; yar ba lamadan önce T araksipp os’a yakardrd.
Köpek de bir spor hayvanyd. Avcnn ad kynegos,  köpek yöneten idi. Köpeklerin en ünlüsü yal Argos da bir av köpe iydi; Argos Homeros’un eserinde etkileyici bir abideye dö nümütür: U nutulm u ve bak msz bir halde pislik içinde yatar, kendisini gencecik bir köpekken brakp giden Odysseus’u eve döndüünde bir tek o tanr ama ayaa kalkamayacak kadar da  bitkin dir ve gücü ancak kulakla rn k m ldatm aya ve kuyruunu sallamaya yeter; efendisinin içi burkulur, “ama Odysseus’u yirmi yl sonra görür görmez A rgo s’un üzerine ölümün karanlk gölgesi düer.” Fakat henüz Troya’da, bizimkilere tpa tp ben zeyen Spitz türünün olmas son derece ilginçtir. Antikçada  bilinen bir baka köpek tü rü dok idi: “M olo ssos köpei” ad
 
42 ANTK YUN AN 'IN KÜLTÜR TARH
dünyasnn efendisini ve hâzinelerini bekleyen Kerberos da iri yar siyah bir Molossos köpeidir, türünün örneklerinden tek fark üç kafal olmasdr. Bugün bile, Molossos köpeklerinin yozlam torunlar diyebileceimiz uzun tüylü büyük köpekler Yunan sürülerinin ban bekler, fakat bizim çoban köpeklerimiz gibi sürüyü bir arada tutmazlar. Bunun dnda köpek Yunanlla rn yaamnda günümüzdeki gibi önemli bir rol oynard. Yemek arkada, çocuklarn oyun arkada, gezici artist gruplarnn bir üyesiydi köpek, efendisine sava alanna kadar elik ederdi. Sa dece kadnlar deildi onu martan; yal Hesiodos bile köpein sk sk okanmas gerektiini düünür. Daha pek çok konu üzeri ne de yaz yazm olan ünlü tarihçi Arrianos, köpein ban öp meyi ve onu yataa almay öütler. Yunan mezar kitabelerinden  biri insanla köpek arasndaki ilikiyi olaanüstü bir saflkla dile getirir: “Ey yolcu, imdi bu anta bakp da, bir köpee ait diye gülme, ne olur! Sel gibi yalar aktld uruma ve efendim kendi elleriyle toplad küllerimi, bunlar da onun sözleri.”
Elellas’ta kedi yoktu. Buna karlk Msrllar öteden beri kedi beslemi, hatta kediyi ilahlatrmlardr. Msrllar belki de bu yüzden kedilerin ülke dna çkmasn yasaklamlard. Pompeii’de lavlarn altndan at, köpek, keçi ve daha baka evcil hayvan kalnts çkt ortaya, ama kedinin izine rastlanmad; duvar resimlerinde de yer almaz kedi; Aisopos’un masallarnda da geçmez hiç. Bununla beraber, kavimler göçünün bir arma an olan sçan da yoktu, ama fareler tam bir ba belasyd: özellikle de sepicilerin bana bela kesilmilerdi. Asalak insan lara argoda “fare” deniyordu. “Fareler” kaybolmu bir komed yann da balyd. Antiphanes’e ait bir fragmanda asalan  biri öyle der: “Sofrada davetsiz m isafir halimle, kuyu azndan çaresizce kovmaya çaltklar bir fareye benzerim ben.” Kedi nin yerini bir bakma gelincik dolduruyordu. Uzmanlarn dedi ine göre, küçükken ehliletirilebilen bu sevimli, pürhayat hay van, antikçadaki evlere nee saçan bir konuktu. Avlanmaya geceleri çkar, gündüzlerini ise odada yumuak bir döekte ya da sahibesinin kucanda geçirirdi. Elemen hemen bütün küçük hayvanlar avlard: Memeli hayvanlar, ku, ylan, kurbaa, hatta  balk.