egitimde altin oran

20
1 Yeni Eğitimde Altın Oran Arayışları ve Küresel Eğitim Trafosu Gökhan Yücel (twitter: @goyucel / email: [email protected]) Birkaç ay önce Zamanın Ruhu Eğitimi: Literatür Taraması ve Bir Perspektif Önerisi başlıklı yazımda eğitim sistemimizde ‘sosyal inovasyonun’ gerekliliği sonucuna varırken şöyle demiştim: ‘Zamana karşı kaybediyoruz. Zamanla başa çıkamıyoruz ve Türk Eğitim Sistemi’nin önemli bir zaman, zamanlama, zaman yönetimi, zamanı okuma sorunu var. Daha önemlisi zamanın ruhu, Demokles’in kılıcı gibi üzerimizde sallanıyor. Bizim ciddi biçimde sosyal inovasyonistlere ihtiyacımız var. Acilen zamanın ruhu eğitimini, öğrenme yoldaşlığıyla bağdaştırıp, kuramsal köprüleri atıp zamanın ruhu uzmanları yetiştirmemiz gerekiyor’. Biraz karmaşık ve yeterince açık gelmemiş olabilir. Çünkü Türk Eğitim Sistemi analitik soyutlamalara pek alışık değil, daha çok nakledici ve uygulayıcı olagelmiş. Hep duymak istediklerini duymuş, kendini ona göre programlamış, rekabetçi olmamış, yenilikleri bile kendine uydurmuş, uyarlamamış, böylelikle evrensel anlamı olan bazı kavramlar ‘millileştirildiği’ zannedilerek kişilerle kaim ve uygulayıcılarla müsemma birer ‘kavram hurdası’ haline getirilmiş. Küresel manada zamanın ruhu gereğince uygulanan iyi örneklerden ziyade daha içedönük işler yapılmış. Veya bazı küresel iyi örnekler ağızlarda sakız edilmesine rağmen özde ne oldukları, nasıl mükemmel işleyen birer eğitim sistemi haline geldikleri hep bir sır olarak kalmış. Kimse de merak edip derinlemesine incelememiş. Finlandiya, Kore, Singapur, Hong Kong, Japonya, Kanada’nın haklarında iyi birer eğitim sistemine sahip olduklarından başka bir şey biliyor muyuz? Niçin sorusunu sorunca tatmin edici cevaplar alabiliyor muyuz? Her zamanki gibi sadece eğitim sistemlerine bakarak her şeyi görebileceğimizi mi zannediyoruz? Hele ki, bu çağda… Akademi, sivil toplum ve saha arasındaki yapıcı ve üretici bağ zaten çok zayıfken, organize edici, planlayıcı bağ çok kuvvetli hale gelmiş. ‘Proje’ mantığı ve aslında özellikle taşrada ‘başladıkları an bitenprojelerin iş yapma biçimi hegemonyasını ilan etmiş. Süreçlerin yönetimine daha ağırlık veren program’ mantığı, değil geride durmak daha yeşertilmemiş bile. Projelerin sisteme sindirilmelerinden ve sürdürülmelerinden ziyade sistemi ve kişileri süslemelerine ağırlık verilmiş. Esastan, sonuçlardan daha çok dekoratif ve kozmetik amaçlar ön plana çıkmış. Program mantığıyla yapılan işler Bakanlık’ın çok az sayıdaki ‘projesi’ ve birkaç sivil toplum girişimi hariç zemin bulamamış. Bu dengesiz fark ise eğitim sisteminin içinde verimsizliği artıran kara deliklerin çoğalmasına büyük etki yapmış. Farkında olmadan hep kuru tekrarlarla avunulmuş. Ceremesini çocuklar çekmiş, sonuçlarına öğrenciler katlanmış. Küresel iyi örnekleri incelediğini iddia edenler ise ya arama motorlarına çok bağımlı, ya da yetersiz yabancı dil bilgilerinin sınırlayıcılığına hapsolmuşlar. Bir de on yıllardır, personel paradigması ışığında şekillenen rutinin dışına pek çıkılamaması söz konusu. Gerçi aşağıda ‘Üç Reform’ başlığı altında önemli adımlar atıldığını söyleyeceğiz ama, Milli Eğitim Sistemimiz’in, 4+4+4 (kademelerin yeniden düzenlenmesi, dershaneler ve üniversiteye giriş sistemlerinin revizyonu da dahil), 652 nolu KHK ile yapılan teşkilat reformu ve Fatih Projesi ile konulan hedefleri mesela 2023 vizyonu, veya 2018 Vizyonu veya 2015 Vizyonu şeklinde, 5018’in şart koştuğu yine içe dönük, hatta içe kapalı tarzda hazırlanan Stratejik Plan haricinde tek çatı altında toplayan bir temel stratejiden yoksun olduğunu söylemeye mecbur hissediyorum.

Upload: goekhan-yuecel

Post on 24-Feb-2016

250 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

altin oran

TRANSCRIPT

Page 1: Egitimde Altin Oran

1

Yeni Eğitimde Altın Oran Arayışları ve Küresel Eğitim Trafosu

Gökhan Yücel (twitter: @goyucel / email: [email protected])

Birkaç ay önce Zamanın Ruhu Eğitimi: Literatür Taraması ve Bir Perspektif Önerisi başlıklı

yazımda eğitim sistemimizde ‘sosyal inovasyonun’ gerekliliği sonucuna varırken şöyle demiştim:

‘Zamana karşı kaybediyoruz. Zamanla başa çıkamıyoruz ve Türk Eğitim Sistemi’nin önemli bir

zaman, zamanlama, zaman yönetimi, zamanı okuma sorunu var. Daha önemlisi zamanın ruhu,

Demokles’in kılıcı gibi üzerimizde sallanıyor. Bizim ciddi biçimde sosyal

inovasyonistlere ihtiyacımız var. Acilen zamanın ruhu eğitimini, öğrenme yoldaşlığıyla

bağdaştırıp, kuramsal köprüleri atıp zamanın ruhu uzmanları yetiştirmemiz gerekiyor’.

Biraz karmaşık ve yeterince açık gelmemiş olabilir. Çünkü Türk Eğitim Sistemi analitik

soyutlamalara pek alışık değil, daha çok nakledici ve uygulayıcı olagelmiş. Hep duymak

istediklerini duymuş, kendini ona göre programlamış, rekabetçi olmamış, yenilikleri bile kendine

uydurmuş, uyarlamamış, böylelikle evrensel anlamı olan bazı kavramlar ‘millileştirildiği’

zannedilerek kişilerle kaim ve uygulayıcılarla müsemma birer ‘kavram hurdası’ haline getirilmiş.

Küresel manada zamanın ruhu gereğince uygulanan iyi örneklerden ziyade daha içedönük işler

yapılmış. Veya bazı küresel iyi örnekler ağızlarda sakız edilmesine rağmen özde ne oldukları, nasıl

mükemmel işleyen birer eğitim sistemi haline geldikleri hep bir sır olarak kalmış. Kimse de merak

edip derinlemesine incelememiş. Finlandiya, Kore, Singapur, Hong Kong, Japonya, Kanada’nın

haklarında iyi birer eğitim sistemine sahip olduklarından başka bir şey biliyor muyuz? Niçin

sorusunu sorunca tatmin edici cevaplar alabiliyor muyuz? Her zamanki gibi sadece eğitim

sistemlerine bakarak her şeyi görebileceğimizi mi zannediyoruz? Hele ki, bu çağda…

Akademi, sivil toplum ve saha arasındaki yapıcı ve üretici bağ zaten çok zayıfken, organize edici,

planlayıcı bağ çok kuvvetli hale gelmiş. ‘Proje’ mantığı ve aslında özellikle taşrada ‘başladıkları an

biten’ projelerin iş yapma biçimi hegemonyasını ilan etmiş. Süreçlerin yönetimine daha ağırlık

veren ‘program’ mantığı, değil geride durmak daha yeşertilmemiş bile. Projelerin sisteme

sindirilmelerinden ve sürdürülmelerinden ziyade sistemi ve kişileri süslemelerine ağırlık verilmiş.

Esastan, sonuçlardan daha çok dekoratif ve kozmetik amaçlar ön plana çıkmış. Program

mantığıyla yapılan işler Bakanlık’ın çok az sayıdaki ‘projesi’ ve birkaç sivil toplum girişimi hariç

zemin bulamamış. Bu dengesiz fark ise eğitim sisteminin içinde verimsizliği artıran kara deliklerin

çoğalmasına büyük etki yapmış. Farkında olmadan hep kuru tekrarlarla avunulmuş. Ceremesini

çocuklar çekmiş, sonuçlarına öğrenciler katlanmış.

Küresel iyi örnekleri incelediğini iddia edenler ise ya arama motorlarına çok bağımlı, ya da

yetersiz yabancı dil bilgilerinin sınırlayıcılığına hapsolmuşlar. Bir de on yıllardır, personel

paradigması ışığında şekillenen rutinin dışına pek çıkılamaması söz konusu. Gerçi aşağıda ‘Üç

Reform’ başlığı altında önemli adımlar atıldığını söyleyeceğiz ama, Milli Eğitim Sistemimiz’in,

4+4+4 (kademelerin yeniden düzenlenmesi, dershaneler ve üniversiteye giriş sistemlerinin

revizyonu da dahil), 652 nolu KHK ile yapılan teşkilat reformu ve Fatih Projesi ile konulan

hedefleri mesela 2023 vizyonu, veya 2018 Vizyonu veya 2015 Vizyonu şeklinde, 5018’in şart

koştuğu yine içe dönük, hatta içe kapalı tarzda hazırlanan Stratejik Plan haricinde tek çatı altında

toplayan bir temel stratejiden yoksun olduğunu söylemeye mecbur hissediyorum.

Page 2: Egitimde Altin Oran

2

Toparlamak gerekirse, Zamanın Ruhu yazısına noktayı koyduğum günden beri başta

alıntıladığım son paragraf üzerine bitmiş bir yazının son bölümü olarak değil de, sonsuz bir

yoğunlaşmanın & sürekliliğin parçası, yeni bir düşünce kümesinin sorunsalı şeklinde çok durdum.

Durmamı gerektiren yayınlar okudum, sosyal medyada paylaşımlarda bulundum ve son olarak da

Abu Dabi’de Eğitimi Dönüştürmek Zirvesi başlığı altında düzenlenen son derece önemli üst

düzey bir toplantıya katılma şansı yakaladım.

Ve o toplantı gösterdi ki, daha doğrusu beni artık şuna tamamen ikna etti ki ülkemizdeki

eğitimciler ne düşünürse düşünsün, bizim haricimizde zamanın ruhu açılımıyla şekillenen bir güç

merkezi, küresel bir trafo mevcut. Bu güç merkezine Küresel Eğitim Trafosu adını vereceğim.

Bu trafo zamanın ruhunu üretiyor. Aralarında simbiyotik bir ilişki var. Tek başına değil ama

önemli ölçüde inovasyon denen bir kaynaktan besleniyor. Eğitim süreçleri ve programları, yalnız

& tekil & apayrı bir kategori olmaktan ziyade (belki eğitimciler üzülecek ama) başka başka

platformlarda ve boyutlarda planlanıyor ve uygulanıyor. Sonuçta, meselem şu, biz bu trafoya ne

kadar bağlıyız ve ne oranda bağlı olmamız gerekiyor (mu?) Bazı argümanlarımızı sıralayarak bu

sorulara yeni eğitimde altın oran paradigması çerçevesinde kısa kısa fazla sıkmadan cevaplar

aramaya çalışcağım:

Yeni Eğitim ve Altın Oran Arayışları

Malumun ilamı olacak ama her yerde tekrar ettiğim ve burada da etmeye devam edeceğim bir

savım var: eğitim bu çağda sadece eğitimcilere bırakılamayacak kadar karmaşıklaştı. Sadece

eğitim değil, sosyal hayatın içinde yer alan tüm süreçler inanılmaz bir hızla değişime uğruyor. 21.

Yüzyıl artık kendisini iyice hissettiriyor. Öyle ki eğitimi de içine alan küresel sosyal ekosistemde,

aynen matematik ve sanatta görüldüğü gibi, ‘bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum

açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısı’ benzeri bir

şeyler olduğunu düşünüyorum. Bu konu üzerine ciddi ciddi kafa yoruyorum. Bu orana ‘altın oran’

deniyor. Bir ahengi, kimi zaman simetriyi, aerodinamiği, ergonomiyi bizlere sunan, kullanılabilir,

ölçülebilir bir orandan bahsediyorum.

Kendi tartışma alanımıza dahil ve tahvil edersek, en somut biçimde 21. Yüzyıla ait eğitim,

teknoloji, dijitallik, rekabet, ekonomik bağımsızlık, sağlık, inovasyon, güvenlik, sosyal sermaye ve

girişimcilik gibi en ilgili göstergelerden seçilerek hazırlanan ve aşağıda en önemlilerini sizlerle

paylaştığım küresel metrik endekslerde görülebilecek bir ‘altın oran’ beni cezbediyor. Daha

doğrusu bu oranın, bu ağırlığın, korelasyonun diyelim hesaplanabilirliği insanı heyecanlandırıyor.

Bu niçin bu kadar önemli diye soranlara şöyle cevap verebilirim: eğer sadece PISA sonuçlarına

bakacak olursak (birçok sebebi olabilir bu tercihin) sıralamada en tepede göreceğiniz 10 ülkenin

sadece eğitim alanında uyguladıkları sayesinde en iyi sınav sonuçlarını aldıklarını düşünebilirsiniz.

Ve bu eğitim sisteminin mükemmelliğine çok fazla odaklanırsanız, o mükemmellik sizi boğabilir,

iyi sınav sonuçlarına vesile olan ‘mükemmel’ eğitim sisteminin o mükemmelliği yakalamaktan

başka bir işe yaramadığı sonucuna bilerek veya farkında olmadan ulaşabilirsiniz. Hatta bu sınav

sonuçlarından, bu ülkelerin mükemmel diye tabir edilen eğitim sistemlerinin, o mükemmellikleri

haricinde, yani sonuçları, etkileri, ‘küresel trafoda’ başka hangi güç kaynaklarına bağlı olduklarını

Page 3: Egitimde Altin Oran

3

atlayabilirsiniz. Bu bakımdan sadece PISA sınavlarına bakarak yapılacak değerlendirmelerin

kısıtlayıcı ve yanıltıcı olabileceğini düşünüyorum.

Aşağıdaki tablolardaki sıralamaları bir alıştırma, bir ’case study’ olarak benimsemenizi rica edebilir

miyim? Lütfen tüm bu tablolardan sonuçlar çıkarınız, ‘çapraz okumalar’ yapınız, korelasyonlar

bulunuz, o korelasyonları bildiğiniz ve burada olmasını düşündüğünüz başka korelasyonlara

bağlayınız. Eğer matematiğiniz kuvvetliyse ağırlıklar ve korelasyonlar üzerinde daha sistematik

çalışınız.

Şimdi aşağıda OECD’nin 2009 PISA sonuçlarını görüyorsunuz. Hemen akabinde INSEAD’ın

yayınladığı Küresel İnovasyon Endeksi’ndeki sıralama mevcut. Sırasıyla, yine OECD’nin İyi

Yaşam Endeksi’ndeki eğitim sıralaması, McKinsey’in yaptığı Küresel Eğitim Sıralaması,

Legatum Müreffehlik Endeksi (matriste görülebilir alt başlıklar var), Heritage Foundation’ın

Ekonomik Bağımsızlık Endeksi, INSEAD’ın Küresel Rekabet Endeksi, ICT’nin

Networkleşme Hazırlık Endeksi, Martin Institute’un Yaratıcılık Endeksi, ICT’nin Bilgi ve

Haberleşme Endeksi, Birleşmiş Milletler’in E-Devlet Endeksi. Tüm bu yayınlar 2011-2012

dönemine ait son veriler ve hesaplamalarla hazırlanmıştır.

İnanın bana 21. Yüzyıl’ın ruhunu, zamanın ruhunu bu kadar iyi özetleyen ve bu kadar iyi anlatan

metrik endeksleri çeşitli kurumlar değil de kendi ‘altın oran’ sorunsalımı destekler mahiyette ben

yazacak olsam, bu kadarını yapamazdım. Pes diyorum. İşte buradaki ‘altın oran’ beni

heyecanlandıran. Bunun peşinden gitmek. Bu deseni, bu trendi görmemek veya görememek

geleceğe dair büyük bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Bu yeni sorumluluğun en iyi

biçimde ifa edilebilmesi ve karşılaşılan tüm zorlukların aşılabilmesi için Yeni Eğitim

paradigmasının kurumsallaştırılması gerektiğini düşünüyorum.

Page 4: Egitimde Altin Oran

4

Page 5: Egitimde Altin Oran

5

Page 6: Egitimde Altin Oran

6

Page 7: Egitimde Altin Oran

7

Page 8: Egitimde Altin Oran

8

Page 9: Egitimde Altin Oran

9

Küresel Öğrenme Yoldaşlığı

21.Yüzyılın eğitim anlayışını en iyi anlatan üç şeyi saymamı isteseniz, önce

paylaşma derim, ikinci olarak paylaşma derim, üçüncü olarak paylaşma derim.

Çünkü paylaşmadan eğitim artık imkânsız derecesinde zor. Kaynağını belki

Kayhan Karlı’dan sorabiliriz, çünkü ondan edindiğim iki tablo aslında 21.

Yüzyıldaki eğitimci, öğretmen ve eğitim süreçlerinin nasıl olması gerektiği

konusunda, zamanın ruhu eğitimcilerinin ve eğitimde ülkemizde ihtiyaç

duyduğumuz sosyal inovasyonistler konusunda yol gösterici niteliktedir:

Görüldüğü gibi 21. Yüzyıl Eğitimcisi, uygulayıcı ve değişik örnekleri tatbik edici,

iletişimci, öğrenmekten vazgeçmeyen, vizyoner, lider, rol model, işbirliklerine

açık ve riskten kaçmayan bir profile sahip. 21. Yüzyıl Pedagojisi ise, teknoloji,

bilgi ve medya okuryazarlığı inşa eden, Zamanın Ruhu’nu öğreten (hatırlayın

contextual tabiri bir önceki yazıda Zamanın Ruhu Zekası –contextual

intelligence- için kullanılmıştı), interdisiplinerdir, işbirlikleri yaparak çalışmayı

yeğler, proje tabanlı öğrenmeyi kullanır, problem çözme yetilerini geliştirmeyi

amaçlar, ölçme ve değerlendirmede şeffaflığı ön plana çıkarır, ve analitik

düşünme becerilerini geliştirmeyi ilke edinir.

Page 10: Egitimde Altin Oran

10

Bir önceki bölümde küresel endekslere bakıldığında nispeten karamsar tabloya

göre, elimizdeki en büyük kozumuz ‘paylaşan’ bir gelecek nesle sahip

oluşumuzdur. Viral iletişimi kanıksamış genç ve dinamik netizenlerimiz var.

Biliyorsunuz nüfusun yarısı 30 yaşın altında. Türkiye, dünyanın en çok sosyal

medya kullanıcısına sahip ülkeleri arasında altıncı sırada bulunuyor. İstanbul bu

sıralamada dünya ikincisi ve Ankara dünya altıncısı. Aynen ‘altın oranda’ olduğu

gibi küresel öğrenme yoldaşlığı yöntemlerini görmezden gelmek, özellikle

sosyal medyanın ülkemizdeki yeri ve etkisini irdelememek büyük bir hata olur

düşüncesindeyim.

Page 11: Egitimde Altin Oran

11

Dünyaya bakıldığında, öğrenme süreçleri içinde sosyal medya ve internet

üzerinden koçluk ve bazı diğer hizmetlerin de verildiği Uzaktan Eğitim 2.0 ile

önemli sonuçlar alınmaya başlandı. Bunun en çok bilinen örneği şüphesiz 3200

video ve 152 milyona yaklaşan ders anlatımıyla Khan Academy’dir. Khan

Academy’nin Youtube’deki kanalının 350 bine yakın abonesi var. ABD’deki

okullarda neredeyse programın yüzde 20’sini bu sitedeki materyaller oluşturuyor.

Kurucusu Salman Khan, dünyanın en etkili 100 ismi arasında yer alıyor. Bu

önemli sosyal inovasyon hareketinin, 1960’larda İngiltere’de kurulan Açık

Üniversite’den sonra eğitimdeki en etkin sosyal inovasyon hareketi olduğunu

üzerinde görüş birliği oluşmuş durumda.

Sosyal medya, Küresel Eğitim Trafosu ve Küresel Öğrenme Yoldaşlığı

dağıtım şebekelerinin önemli ölçüde yükünü çekiyor. Size bu konuda derlediğim

bir örneği sunmak isterim. Amerika Birleşik Devletleri merkezli yaklaşık 2000

(tam listesi mevcut) eğitim bloğu ve portalı, ülkedeki eğitimcilerin önayak

oldukları 390 ‘hashtag’ aracılığıyla küresel öğrenme yoldaşlığı fikrini her an

uyguluyor ve bu başlıklar dünyanın her tarafından eğitimcilerin katkılarıyla

tartışılıyor. Bu başlıkları aşağıdaki tabloda görebilirsiniz.

Page 12: Egitimde Altin Oran

12

Üç Reformun Düşündürdükleri ve Düşündürmesi Gerekenler

Yazının başında da belirttiğim gibi geçen yazdan itibaren Milli Eğitim Bakanlığı

önemli çalışmalara imza atmaktadır. Üç reform hareketi devam etmektedir:

personel rejimi & kariyer planlaması, donanım & teknoloji, eğitim kademeleri &

sınavlar & sistem. Büyük bir gururla söyleyebilirim ki, Ankara’daki bakan

danışmanlığı görevim sırasında MEBGEP bünyesinde yeniden yapılanma

çalışmalarına katıldım, yine Fatih Projesi’nin ilk toplantılarında yer aldım.

Bu bölümde bu üç sürecin kamuoyu tarafından birbirlerinden son derece bağımsız

birer takvim ve gündemle yürütüldüklerinin düşünülmesi mevzubahis. 5018 nolu

kanunun kamuda stratejik plan mecburiyeti haricinde içedönük yapılan bu

çalışmaların, aynen Yeni Anayasa örneğinde olduğu gibi kısa, öz ve net

mesajlarla bezenmiş, gelecekle ilgili planları derleyen ve toparlayan vizyoner,

motivasyonu artırıcı strateji belgeleriyle yer değiştirilmesi son derece önemli. Ben

bu konuda 2023 vizyonun önemli bir mihenk taşı olduğunu düşünmekle beraber,

bu vizyonun adına yakışır bir çabanın görülemediğini belirtmeliyim. Süreç kendi

mesajının ruhuna ve felsefesine ters biçimde kavramsal ve stratejik yönetim

açısından son derece yavaşlamış ve statikleşmiştir.

Page 13: Egitimde Altin Oran

13

Bu çalışmalar esnasında ‘zamanın ruhu eğitimi’, ‘altın oran’, Küresel Eğitim

Trafosu ve Küresel Öğrenme Yoldaşlığı prensipleri gibi kavramsal ilkelerin

düzenleyiciliği sağlanabilir. Tabi bunu okuyan bazılarımızın bana alaycı alaycı

güldüklerini görür gibiyim. Varsın gülsünler. Bu bizim kati bir dille hakikatleri

söylememize engel olmayacaktır. Birer kanıt sunmak adına küresel trafoda bazı

devletler, bakanlıklar ve sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanmış bu tür

vizyoner yayınlardan oluşan bir kolajı sizlerle paylaşırken şunu gözden

kaçıramayız, ülkemizde hem akademinin katkısı hem de sivil toplum (özellikle de

düşünce kuruluşları) açısından büyük bir eksikliğin hissedildiği aşikârdır.

Katılmadığımız Toplantıların Kattıkları

Son zamanlarda ABD Eğitim Bakanlığı 23 ülkenin bakanlığını davet ederek, 14-15

Mart tarihlerinde New York’ta Öğretmenlik Mesleği Zirvesi’ni düzenledi. Bu

Page 14: Egitimde Altin Oran

14

toplantıya MEB davet edilmedi mi, yoksa davet edildi de katılmadı mı bilmiyorum.

Ama her halükarda küresel eğitim trafosunu takipte, ve ona bağlanmakta, bu

trafodan beslenmekte, haber almada, dolayısıyla zamanın ruhunu yakalamakta

ciddi sorunlarımız olduğunu düşünüyorum. Elbette bu noktada konuşulan ‘eğitim

dili’ ve ‘eğitim personeli kalitesi’ gibi temel farklarımız olduğu malum. Yabancı dil

meselesi çığ gibi büyüyor. Size yabancı dil ile durumumuzu anlatan ilgili birkaç

veriyi sunmak isterim:

Bu toplantının ne denli üst düzey ve önemli bir toplantı olduğunu anlamak için

web sayfasına bakmak yeterli.

(http://www2.ed.gov/about/inits/ed/internationaled/teaching-summit-

2012.html) Web sayfasında yer alan bir yazıda 21. Yüzyıl becerilerinin küresel bir

gereklilik olduğu konusunda dikkat çekilmiştir (21st century skills: a global

imperative). Yine ilgilenen arkadaşlarıma zirvenin programına bakmalarını, okul

liderliği ve 21. Yüzyılda öğretmenlik mesleği ekosisteminin yeni parametreleri

konusunda küresel trafonun neler ürettiğine dair fikir sahibi olmalarını isterim.

(http://www.oecd.org/dataoecd/4/37/49850325.pdf)

Bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum, ancak küresel eğitim trafosunu daha iyi

takip ederek gelişmeleri, yenlikleri ve uygulamaları zamanın naktine çevirerek

gözden kaçırmamak şart.

Öyle ki bunu mesai kavramı içinde, klasik personel rejimiyle çözmek zaten

imkansız. Dünyada bilginin dolaşımı ve kullanılışı, tüketilişi her geçen gün

ekranlara, arayüzlere bağımlı hale geliyor ve zamanla ölçülemez, hiç değilse

mesai kavramıyla ölçülemez bir hal alıyor. Her ne ad altında olursa olsun, yani

hepimiz menkul kıymetler borsasında çalışan birer broker gibi, bilgi brokerliği

yapıyoruz aslında. Evlerimiz, işlerimiz, meraklarımız, ilgilerimiz, ‘borsalaşıyor’…

Hepimizin birer ‘borsa’ ekranı var artık. Ana tabloya bakmak bile yetmiyor. En

ufak mikro bilgi hareketini takip etmek ihtiyacı, yönlendirmek, yeniden servis

Page 15: Egitimde Altin Oran

15

etmek, daha az kendimize saklamak ve daha çok paylaşmak istiyoruz. Bu da

hayatın arz talep, karlılık ve verimlilik endeksleriyle ölçülmesine sebep oluyor.

Bu endeksleri önce okumak, sonra da doğru okumak hayatileşiyor. Zorluk

şurada, siz hangi anlamda ve ölçüde muteber ve değerli olduğunu bilmediğiniz

birçok ‘borsa hareketini’ eğer mesai mefhumuna göre yaşarsanız ya

göremiyorsunuz, ya takip edemiyorsunuz ya da en basit anlamda gözden

kaçırıyorsunuz. Görenler ise kazançlı çıkıyor. Eskiden olsa tahammül edilebilirdi.

Ancak şimdi herkesin evi & odası & cebi borsalaştı ve küreselleşme daha önce hiç

olmadığı biçimde hemen bütün insanlığı 24 saat esasına göre yaşamaya mecbur

bırakıyor. Devlette bunu büyük ihtimalle en fazla ilgilendikleri konu itibariyle

diplomatlar ve ekonomi /para/ finans uzmanları, hele ki kriz zamanlarında

tecrübe ediyordu. Ancak şimdi eğitimcilerin de, sağlıkçıların da işe bu

hassasiyetle, 24 saat mesaisiz iş görme mekanizmalarını ve sistemlerini devreye

sokarak eğilmeleri gerekiyor. Tüm küresel hareketleri kucaklamak gibi bir misyon

doğuyor, paylaşıldıkça ‘yenileşen’ bir küresel eğitim trafosu veya ekosisteminden

söz ediyorum. Menkul kıymetler borsalarında para gibi bilgi, öğrenme ve

paylaşma süreçleri de devamlı işleniyor, Tokyo, Hong Kong bitiyor, Pekin, Dubai

başlıyor, İstanbul, Frankfurt bitiyor, Londra başlıyor, o bitiyor New York başlıyor.

Eğitim adına başarı bu devamlılıkla yaşamak ve bağdaşmak, bu devamlılığın

ekranlarını açık tutmak, ya da tutma yeteneğine sahip otomasyon ve

algoritmaları geliştirmek, algoritma hegemonyası mücadelesinde yer edinmekten,

isim yapmaktan geçiyor.

Bilgisayar programcıları iyi bilir, arayüz yapmak, grafik tasarlamak nispeten

kolaydır, ama o arayüzün arkasında asıl işi yapan yazılımı, programı, algoritmayı

yazmaktır mesele. Hatırlayın, Facebook filminin başlarında, Zuckerberg okul

odasında arkadaşının yakasına yapışır, fikrini anlatır, her şey tamamdır ama

‘bana bir algoritma lazım’ der. Arkadaşı cama matematik formülü görünümünde

bir şey yazar. İşte Facebook’un bizim gördüğümüz hali birkaç resim, grafik ve

tasarım olabilir ama Facebook’u Facebook yapan o algoritmadır.

Page 16: Egitimde Altin Oran

16

Sosyal İnovasyon Örnekleri

Sosyal inovasyon, nedir, ne değildir tartışmasına girmek istemiyorum. Bir cümleyle, inovasyonun tanımı, uluslararası kabul gören bir kaynak olan OECD ile

Avrupa Komisyonu’nun birlikte yayınladığı Oslo Kılavuzu’nda şöyledir: ‘İnovasyon, yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş

uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır’.

Özellikle eğitim camiamızda inovasyon gibi çok yerinde bir kavram yanlış insanlar

tarafından konuşuluyor. İnovasyon, ne sadece kendi başına yenilik veya icattır, ne de sadece teknolojidir. Eğitim alanında elimizdeki en önemli sosyal inovasyon programı, New York’ta uygulanan iZone’dur. 2010 yılında Okul Sistemi prensibi

ışığında 81 okulda başlanan sürecin 2014’te 400 okula yayılması planlanmaktadır. Peki iZone, yani Innovation Zone (İnovasyon Bölgesi) tam

anlamıyla nedir? İdari mekanizmaların belirleyiciliğinin aksine (örn: ülkemizdeki İl MEM’ler veya

İlçe MEM’ler) birlikte olmalarında fayda görülen okulların bir araya getirilerek

oluşturdukları Okul Sistemleri, bir bakıma Loncaları’dır. 21. Yüzyıl becerilerine

sahip örencilerin yetiştirilebilmesi için kolektif bir çabayla eğitimin

bireyselleştirilmesi ve proje-tabanlı öğrenme yöntemlerinin uygulanmasını

kolaylaştıran bir yöntemdir.

New York’taki uygulama

Gelecek-Nesil Ölçme&

Değerlendirme ve Müfredat,

Kişiselleştirilmiş Öğrenme

Programları, Yeni Öğrenci &

Personel Tanımları ve

Rolleri ile Esnek ve Gerçek-

Dünya koşullarında öğrenme

ayaklarından oluşur.

Page 17: Egitimde Altin Oran

17

Okul Sistemlerine Geçişin Önemi

Okul Sistemleri (Inner-School Systems), Okul Bölgeleri veya Okul Loncaları,

esnek ve artık kronikleşmiş sorunlu yerlerde ve alanlarda daha esnek ve çözüme

yönelik yeniliklerin kolektif bir paylaşım esasına göre uygulanmasıyla mümkün

oluyor.

Yine bir örnekle en iyi açıklayabileceğimi düşünüyorum: 2010 tarihli Waiting for

Superman (Süpermen’i Beklerken) belgeselinde ABD’deki 2 bine yakın lisede

matematik yeterliliğinin yüzde 21, okuma-yazma becerilerinin ise yüzde 27.5

olduğu anlatılır. İşte belgesel Los Angeles’te 97 bloktan oluşan bir bölgenin okul

sistemini ele almaktadır. Bu okul sistemi, sadece okullardan oluşan bir yönetim

tarzı olarak algılanmamalı. Değişik okullarda okuyan bu bölgedeki 20 bin

öğrencinin liseden mezun olmasına karşın 40 binin okulu bırakmasına çözüm için

bu öğrencilerin gittikleri okullar, öğretmenleri, velileri bir okul sistemini (biz

eğitim sistemi diyebiliriz) oluşturmaktadır.

Daha doğrusu 97 bloklu o mahalle bir okul

veya eğitim sistemi olarak düşünülmüştür. O

bloğun içinde tek bir okul olmasa dahi.

Unutmayalım, ABD hapishanelerinde bulunan

mahkûmların yüzde 68’i liseyi terk etmiş

insanlardan oluşuyor. Belgesel ayrıca bu okul

sistemlerinin hikayesini anlatırken iki eğitim

liderini de takibe alıyor: Geoffrey Canada bir

eğitim reformisti ve Michelle Rhee

Washington DC’nin eski & efsanevi eğitim

müdürü.

Page 18: Egitimde Altin Oran

18

Ülkemizde inovasyon mantığıyla okul sistemi tasarlamak mevcut şartlar altında

neredeyse ütopik bir hayal. Ama çalışmalara hayal perdesi ve ışık kaynağı

sunması bakımından iki çalışmayı sizlerle paylaşmak isterim. Ne alaka

diyebilirsiniz ancak, birincisi Hükümet’in son hazırladığı Teşvik Paketi’nin coğrafi

izdüşümü. İkincisi ise Şirin Elçi, İhsan Karataylı ve Selçuk Karaata tarafından

2008 yılında kaleme alınmış olan Bölgesel İnovasyon Merkezleri: Türkiye

İçin Bir model Önerisi isimli rapordur.

Özellikle açıklanan yeni Teşvik Programı’nda dikkati şu çekmektedir, oluşturulan

altı teşvik bölgesi belki dünyanın en spekülatif varsayımı olacak ama ivedilikle

Eğitim ve Öğretim Süreçlerinin planlanması aşamasında kullanılırsa verimin 3-5

yıl arasında her alanda yüzde 25 artacağını iddia ediyorum.

Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun derseniz, Yeni Teşvik Sistemi’nce belirtilen

kümelerinin, 81 İl Müdürlüğü’ne bölünmüş MEB Taşra Teşkilatı’na nazaran

verimlilik açısından yapılan değerlendirmelerle karşılaştırıldığında en az yüzde 25

daha verimli olacağı düşüncesindeyim. Milli Eğitim Bakanlığı’nın aynen olmasa da

okul bazında buna benzer bir kümeleme stratejisi kullanmasını öneriyorum.

Sanayi, rekabet, kalkınma ve ar-ge anlayışı temelinde, büyük ihtimalle sosyo-

kültürel göstergelerin onlarca elekten geçirilerek derin analitik hesaplama ve

araştırma sonuçlarıyla meydana getirilen teşvik bölgesi kapsamındaki il

kümelerinin, eğitim süreçlerinde okul sistemleri ve inovasyon bölgeleri

oluşturulurken de kullanılması taraftarıyım.

Abu Dabi’de Duyduklarım

En başından itibaren, daha doğrusu küresel akıntının istikametinde ama bazen

ülkemizdeki akıntının tersine kürek çekerek Zamanın Ruhu Eğitimi diyoruz,

Page 19: Egitimde Altin Oran

19

Yeni Eğitim diyoruz, Okul Loncaları diyoruz, Okul Sistemi, Okul Liderliği

diyoruz, Öğrenme Yoldaşlığı, Küresel Eğitim Trafosu, Küresel Öğrenme

Yoldaşlığı, Altın Oran diyoruz? Ekseriyetle kendimiz çalıp kendimiz oynadığımız

kanaatini taşıyorum. Olsun varsın. Tüm bu dertleri, tasaları, takip ve

karşılaştırmaları en son Abu Dabi’de düzenlenen Transforming Education

Summit / Eğitimde Dönüşüm Zirvesi’nde bir bakıma hazmetme ve onama imkânı

yakaladım (http://www.tes-abudhabi.org/aboutus.php).

Abu Dabi’deki toplantıda yukarıda hızlıca aktarmaya gayret ettiğim bizdeki

eksikliklerin başka yerlerde nasıl ‘altın oranlaştığını’, bağlanılmaması

durumunda nasıl büyük kara deliklerin oluşmasına sebep olan Küresel Eğitim

Trafosu’nun sözle ne kadar anlatılabilirse o kadarını gördüm ve yaşadım. Bazı

ülkelerle beraber, her ne kadar hemen hemen aynı sorunlarla uğraşsak da farklı

eğitim dillerimizin olduğunu bir kez daha müşahede ettim. Bütüncül bir bakış

açısının önemini bir kez daha anladım. Bizde benim tabirimle, devam eden ‘3

Reform’un birbirleri arasındaki kuramsal bağları kurmadaki yetersizliğimizin

farkına vardım. Sivil toplumda neredeyse eğitim konusunda bütüncül yaklaşımla

çalışma yapan hiçbir kurumumuzun olmadığını, büyük projelere bütün enerjimizi

verdiğimizi, ve özellikle geleceğe dair ‘hayaller kurmakta’, dolayısıyla zamanın

ruhuyla haşır neşir olmada geç kaldığımızı gördüm.

Eğitimin Davos’u olarak bilinen ve Abu Dabi Eğitim Konseyi tarafından

düzenlenen 2012 Eğitim Değişim ve Dönüşümü Zirvesi 7-9 Mayıs tarihlerinde

toplumsal ihtiyaçlar, kriz durumlarındaki zorlukların aşılması, değişim ve

dönüşüm yönetimi, finans, sivil toplum-özel sektör-devlet işbirliği gibi alanlarla

eğitim süreçlerinin ilişkisini masaya yatırdı. OECD’nin desteği ve Birleşik Arap

Emirliği’nin himayesinde düzenlenen, dünyanın eğitim alanında çalışan üst düzey

yöneticilerinin katıldığı ve küresel ölçekte eğitim süreçlerine katkı yapan isimlerin

davet edildiği toplantıda Eski İngiliz Başbakanı Gordon Brown, Eski Finlandiya

Cumhurbaşkanı Tarja Halonen, Malezya Başbakan Yardımcısı Muhyiddin Yasin,

eski İrlanda Eğitim Bakanı Mary Hanafin ve eski-yeni birçok eğitim bakanı,

gazeteciler, STK temsilcileri, akademisyenler, öğretmenler konuşmacı & katılımcı

olarak yer aldı.

Abu Dabi’de bir de bize Küresel Eğitim Tartışmaları’nı Yönlendiren 100 insandan

birisi dendi. O listeye ve zümreye dahil edildik. Neyi tartışacağız diye soracak

olursanız: eğitimin bireyselleştirilmesi, ebeveynlerin okulla ilişkisi, sosyal

medya, eğitim ekonomisi, okul liderliği, öğretmen kalitesi, 21. Yüzyıl

müfredatı, okullar ve yönetişim, altyapı ve donanım, eşitlik ilkesi.

Ülkemizde özellikle, Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı adıyla sadece engelli

öğrencilerimiz için uygulanan ve 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun

Hükmünde Kararname’nin 4. Madde (f) bendinde ‘özel eğitime ihtiyacı olan

bireyler için bireyselleştirilmiş eğitim planı geliştirilmesi ve eğitim programlarının

bireyselleştirerek uygulanması esastır’ şeklinde ifade edilen yaklaşımın, gerçek

manada engelli-engelsiz diye ayırmaksızın her bir öğrencimiz için ‘özel eğitim’

şeklinde yeniden tasarlanması şarttır. Bu paralelde, okul sistemleri ve bölgeleri

Page 20: Egitimde Altin Oran

20

yaklaşımına dayanan benzer zihniyette bir ‘kaynaştırmalı eğitim’ modeli de

Türkiye gibi büyük bir milli eğitim sistemi için artık elzemleşmiştir. Teşvik

Paketi’nin mikro planlamalarının ve hesaplamalarının coğrafi izdüşümü bu amaç

için kullanılabilir. Sadece farklı engelleri bulunan yavrularımızla diğer akranlara ile

kaynaşması değil, çeşitli zeka grubu, ilgi ve becerileri bulunan, coğrafi eşitsizlik

girbadında sürüklenen çocuklarımız için de bir kaynaştırma modeli tasarlanabilir.

Son olarak ister adına eğitim reformu, ister eğitim değişimi ve dönüşümü deyin,

ister inovasyon deyin Abu Dabi’deki sonuç bildirgesinde ifade mealen şöyleydi:

gelecekte artık eğitim reformu yapılacaksa onu da öğrenciler yapacaktır,

inovasyon yapılacaksa bunu sadece teknolojik bir tabanda düşünmek yanlış olur,

sosyal ve pedagojik tarafını da düşünmek şarttır.

Düşünelim. Yalvarırım düşünelim…

(GY’nin notu: Aslında hiçbir işi yarım bırakmak istemem bu yazı güzel bir

kaynakçayı hak ediyor. Ama hem iş yoğunluğu, hem de bırakın yazı ve

fikir hırsızlığını kaynak hırsızlığının dahi son derece arttığı ülkemizde,

ben sadece adres göstermek istedim. Temel konuları ve son birkaç aydır

düşündüklerim ve yaşadıklarımı bir bülten tadında sizlerle paylaşmak

dileğindeyim.)