eduart september 2012

68

Upload: ferhat-gedik

Post on 30-Mar-2016

238 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

EDUART SEPTEMBER 2012

TRANSCRIPT

Page 1: EDUART SEPTEMBER 2012
Page 2: EDUART SEPTEMBER 2012
Page 3: EDUART SEPTEMBER 2012

Genel Yayın Yö[email protected]

Begüm ÇELİKKOL

Ne telaşlı bir işmiş şu evlilik hazırlıkları! Eve alınacak çöp kovasının renginden tutun da havanın nasıl ola-

cağına dair kehanetlere kadar milyonlarca detayla uğraş-tım aylarca. Bir saniyeliğine kontrolü elden bıraksam her-şey yerle bir olacak gibiydi.

Nihayet gelinliğin son provası gelip çatmıştı. Hayatından sil-mek istediğin bir tek anı söyle deseniz. Evden çıktığım an-dan, aynanın karşısına geçene kadarki zaman dilimi derim hiç düşünmeden. Ama itiraf etmeliyim; gördüğüm şey tüm o stresi aldı götürdü benden. Aniden yanağımda bir gamze beliriverdi. Ve o anda değişen bakışlarım beni hayrete dü-şürdü. Aynada umutla bakan bir kadın vardı...

Ya umutsuz gelinler? Aylar önce izlediğim film aklıma geldi.

* Gelinler...

Sessiz bir akşam kadar sakin dili ve gerçek hayat hikayesi çok etkilemişti beni ilk izlediğimde...

Yıl 1922, yer İzmir. Daha doğrusu Ege. Açlık, savaş, deprem, tecavüz, fakirlik zamanları. Erkekler cephede, kadınlar her zaman olduğu gibi, arta kalan sorunlarla savaşta... Artık bı-çak kemiğe dayanmış, durumdan kendine pay çıkaranlar ise gelin avcılığında. Kimisi iyilik adına, kimisi para adına... Rus, Yunan, Türk ve diğer coğrafyalardan topladıkları gelinle-ri (aday değil) göçmenlerle evlendirmek üzere Amerika ve Kanada’ya gönderiyorlar...

Fotoğraf kalitesindeki çekimlerle İzmir limanında bekleşen kadınlar... 16 yaşında Olga, bakireliği doktor raporu ile onay-lı... Küçük kızına sarılarak endişelerini gizlemeye çalışan, bir çift menekşe gözden ibaret, Yelena... Kimsesizler yurdun-dan kopup gelmiş, bir örnek üniformalarıyla dış dünyaya

yabancı kızlar... Sevgilisini savşta bırakıp yola koyulan Batı Trakya’lı bir kız, Haro... Dayanamayıp dönen kardeşinin yeri-ni almayı kabul eden Niki... İkinci hatta üçüncü el gelinlikleri ile mektupla sipariş edilmiş 700 tane gelin...

Filikalarla gemiye doğru giden kadınların görüntüsü, yok olan gezegenlerini terk edenleri anımsatıyor. Aslında bilin-meyene gitmiyorlardı... Aksine gittikleri yer hakkında farklı farklı hikayeler dinlemişlerdi. Çok güzeldi, felaketti, bolluk vardı, gece gündüz çalışmak zorundaydılar, şapkaları ola-caktı, İngilizce öğreneceklerdi, hizmetçileri olacaktı... Yok-sa hizmetçi mi olacaklardı? Adam çok iyi birisiydi... Adam nasıl birisiydi?

Aşktan delirme anının, bir tas çorbayla geçmeyeceğini an-latan Haro’nun... 700 gelinin içinde aşkı bulan Nicolas’ın... Bir çift ipek çorap karşılığı iki gecesini veren Yelena’nın... Yelena’nın iki gecesini satan Gürcistan’lı Karabulat’ın... 700 gelinin tek tek resimlerini çeken Norman’ın hikayesi.

“Aşk, aylaklar göre birşey. Aşksız yaşayabilirim ama keş-ke beni bekleyen biri olsa” diyen Niki’nin, “Başkalarının al-dırmadığı şeylerin fotoğrafını çekmekten hoşlanırım” diyen Norman ile yaşayamadıklarının hikayesi.Victoria Haralabidou (Niki), güçlü ama çaresiz Akdeniz ka-dınını eksiksiz canlandırmış. Damian Lewis (Norman), İrlandalı-Amerikalı karışımını güzel yansıtmış. Filmin başın-da hafif bir Humphrey Bogart havası varmış gibi geldi. Söy-lemeden geçemeyeceğim: Çok güzel ağlıyor.

Bu bir aşk filmi değil... Aşksızlık filmi...

Gündüz izlerseniz, beraberinde papatya çayı tavsiye ede-rim. Yok eğer gece izleyecekseniz hafif alkollü birşey alabi-lirsiniz. Dedim ya sakin bir film siz de sakin olun!

* Filmin adı: Gelinler / Brides / Nyfes Yapım Yılı: 2004 Yönetmen: Pantelis Voulgaris Müzik: Stamatis Spanoudakis

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

01

Bu bir aşk filmi değil... Aşksızlık filmi...

ONSAYFALAR EYLUL.indd 3 9/14/12 4:06 PM

Page 4: EDUART SEPTEMBER 2012

02

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

33 yıllık kısa hayatına çok şeyler sığdırdı. Filmleri klasikler arasına girdi. Sinema tarihinin unutulmaz dövüş sanatları ustası Bruce Lee’nin hayatına büyüteç tutuyoruz.

İÇİNDEKİLER

H EMRE AYDIN JOLLY JOKER PERFORMANSIYLA KARŞINIZDA

H ZUHAL OLCAY VE HALİL SEZAİ AYNI SAHNEDE...

H YENİDEN ŞEBNEM FERAH

H TURNTABLE’LA CAZ!

H BÜLENT ORTAÇGİL CEMİL TOPUZLU SAHNESİ’NDE

H BERLİN FİLARMONİ ORKESTRASI

H LEYLA GENCER ŞAN YARIŞMASI - YARI FİNAL

H YAVUZ BİNGÖL’DEN TÜRKÜ ŞÖLENİ

H HAYAL KAHVESİNDE TİMUÇİN ESEN RÜZGARI

Bildiğiniz Bourne evreni genişliyor. Efsane seriye yeni bir CIA ajanı Aaron Cross (Jeremy Renner) katılıyor ve ilk üç filmde yaşanan tüm olaylar Cross’un hayatıa ölüm-kalım savaşı olarak yansıyor.

Hazırladığı konsept albümlerle dikkatleri çeken ve arşivlik çalışmalara imza atarak adından söz ettirmeyi başaran ŞEVVAL SAM, “2 Tek (II Tek)” isimli iki cd’lik sanat müziği albümünü müzik marketlere sundu...

Babası II. Murat’ın ölümü üzerine ikinci kez tahta çıkan II. Mehmet’in şimdi kafasında gerçekleştirmesi gereken ilk öncelik Bizans İmparatorluğu’nun son toprağı olan Konstantinapolis’i Osmanlı Devleti’ne katmaktır. Bu uğurda ne yapılması gerekiyorsa genç padişah hiçbirinden feragat etmeyecektir...

14

04

DÖVÜŞÇÜ, AKTÖR, YÖNETMEN, YAZAR, FİLOZOFVE DAHASI...

BOURNE LEGACYBourne evreni genişliyor...

ŞEVVAL SAM’DAN YENİ ALBÜM II TEK

FETİH 1453 / (2 DİSK ÖZEL VERSİYON)

BRUCE LEE

ETKİNLİKLEREYLÜL

10

11

12

ONSAYFALAR EYLUL.indd 4 9/14/12 4:06 PM

Page 5: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

03

SÖYLEŞİ

GEZİ

PORTRE

Uzun ince bir yolda

MİRGÜNCABAS

26

30

22

CUNDA

İKİNCİ STAR GELİYOR:ÇAĞLAYAN TOPALOĞLU

Ege’nin yükselen yıldızı

ONSAYFALAR EYLUL.indd 5 9/14/12 4:06 PM

Page 6: EDUART SEPTEMBER 2012

04

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

Emre Aydın kariyerine barlar-da canlı müzik yaparak

başlamıştır. Bornova Küçükpark’ta çıktı-ğı barlarda sevilen Emre Aydın, 2002 yı-lında, Onur Ela ile beraber 6. Cadde isim-li kurdukları müzik grubu ile Türkiye ça-pında düzenlenen “Sing Your Song” bes-te yarışmasında 1574 adayı geride bıra-karak “Dönersen” adlı parçası ile birinci olmuştur. 2006 yılında çıkardığı Hareket Vakti şarkısı dışında tüm söz ve müzikle-rinin Emre Aydın’a ait olduğu “Afili Yal-nızlık” adlı ilk solo albümünü yayınlayan Aydın, Yalnızlık temasını işlediği albüm hem performansı ile büyük beğeni top-lamıştır. Bu albümle yakaladığı başarısı-nı “Yılın En İyi Rock Müzik Sanatçısı”, “Yı-lın En İyi Çıkış Yapan Sanatçısı”, ‘’Yılın En İyi Parçası’’, ‘’Yılın En İyi Albümü’’, ‘’Yılın En İyi Video Klibi’’gibi 50’ye yakın ödül-le, ve dinleyicileriyle buluştuğu 400’e ya-kın konserle devam ettiren sanatçı, 2008

yılında MTV tarafından her sene düzen-lenen Avrupa Müzik Ödülleri (EMA)’nde “Türkiye’nin En İyi Sanatçısı” ardından Liverpool‘da yapılan finalde 21 ülkenin bi-rincisini geride bırakarak “Avrupa’nın En İyi Sanatçısı” ödüllerine layık görülmüştür. 2012 yılı şubat ayında Sony Music ‘den ayrı-lıp menejeri Fadıl Dinçer ile birlikte 565 Ya-pım adında kendi müzik şirketini kurmuş-tur. Mart ayında bu şirketten DMC Müzik ile ortak yapım olarak “ Beni Biraz Böyle Ha-tırla “ isimli single albümünü yayınlamış-tır. Albümde sözü kendisine müziği Nikos Papadopoulos’a ait olan “Beni Biraz Böyle Hatırla “ ve söz ve müziği Gülden Mutlu’ya ait olan “ Soğuk Odalar “ isimli parçayı Gül-den Mutlu ile düet yaparak seslendirmiş-tir. Albüm TTNet müzik’de yayınlandıktan 5 gün sonra en çok indirilen albüm ve en çok indirilen şarkı listelerinde bir numaraya yerleşmiştir. Emre Aydın seveneriyle Jolly Joker’de buluşuyor.

Eylül Tarih: 21 Eylül 2012 Saat: 22:00 Yer: Jolly Jokerwww.biletix.com

EMRE AYDIN JOLLY JOKER PERFORMANSIYLA KARŞINIZDA

AJANDA

ONSAYFALAR EYLUL.indd 6 9/14/12 4:06 PM

Page 7: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

05

Eylül Tarih: 23 Eylül 2012Saat: 21:00 Yer: Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesiwww.biletix.com

EMRE AYDIN JOLLY JOKER PERFORMANSIYLA KARŞINIZDA

Oyunculuk kariyeri yanında, yorumcu-luk kariyerinde de kendisini ispatla-

yan, duru sesi ve dinamizmi ile büyük be-ğeni toplayan Zuhal Olcay ile çeşitli tiyat-ro oyunları ve dizi filmlerde oynayan ve 2011 yılında çıkardığı Seni Beklerken al-bümü ile müzik kariyerinde büyük bir çı-

kış yakalayan Halil Sezai, ilk defa bu özel projede bir araya geliyor.

Organizasyonunu Funorg’un yaptığı bu yıl ikincisi düzenlenecek Eylül’de Harbiye’de 2012 Konserleri kapsamında yer alan bu özel konseri kaçırmayın.

HARBİYE CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA SAHNESİNDE BİR İLK!ZUHAL OLCAY VE HALIL SEZAI AYNI SAHNEDE...

ONSAYFALAR EYLUL.indd 7 9/14/12 4:06 PM

Page 8: EDUART SEPTEMBER 2012

06

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

AJANDA

15 Kasım 1996 tarihinde “Kadın” adlı ilk solo albümünü Raks

Müzik’ten çıkarmıştır. İlk videosunu “Vazgeçtim Dünyadan“ adlı parçası-na çekmiştir. Gerek kaset ve CD satış-ları gerekse video klibiyle uzun süre lis-telerde bir numara olarak boy gösterir. Daha sonra “Yağmurlar”, “Bu Aşk Faz-la Sana” ve “Fırtına” adlı şarkılarına klip çekti. İlk solo konserini 4 Nisan 1997’de İzmir Ege Üniversitesi’nde verdi ve bü-yük bir kalabalığa, yaklaşık 6000 kişiye seslenmişti. İzmir’deki konserin ardın-dan Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kon-serlerine devam etti ve bu konserle-rin yanı sıra düzenli bar programları da yaptı.1998 yılında Ablası Aycan Ferah’ı kay-betti. Üzüntülü bir dönemin ardından, 2.5 yıllık bir aradan sonra 30 Haziran 1999’da “Artık Kısa Cümleler Kuruyo-rum” adlı ikinci albümünü çıkardı ve 10 Temmuz 1999 Perşembe günü ikinci al-bümünün ilk klibi “Bugün” müzik kanal-larında boy göstermeye başladı. İlk al-bümünde olduğu gibi ikinci albümünde de İskender Paydaş ve Pentagram eki-biyle çalışan şarkıcı, albümün ikinci vi-

deo klibini “Artık Kısa Cümleler Kuruyo-rum” şarkısı için yaptı, klibin yönetmen-liğini Hakan Yonat yaptı. 1999 yılında meydana gelen 17 Ağustos depreminde babası Ali Ferah’ı yitirdi. 18 Ekim 2001 tarihinde “Perdeler” adlı üçüncü albü-mü yayınlandı ve yine büyük beğeni top-ladı. Bu seferki albümde Şebnem , İs-kender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle değil de sahnede birlikte çaldığı müzis-yenlerle çalışmıştır. Bu albümden ilk vi-deo, albümle aynı adı taşıyan “Perdeler” şarkısına çekilir. Bu klipten kısa bir süre sonra “Sigara” şarkısına da klip çekilir. Ayrıca şarkıcı bu albümdeki “Perdeler” şarkısına Finlandiya’da Apocalyptica ile çalışarak yeni bir yorum da getirdi.24 Nisan 2003’de “Kelimeler Yetse” adlı albümünü dinleyicilerine sundu. 28 Ni-san 2003’de bu albümünün ilk videosu “Ben Şarkımı Söylerken” müzik kanalla-rında yayınlanmaya başladı. Bu albüm-den çekilen diğer video klipler ise sıra-sıyla “Mayın Tarlası” ve “Gözlerimin Et-rafındaki Çizgiler” oldu. Türkiye’nin bir-çok şehrinde konserler verdi. Sanatçı 22 Eylül akşamı Açık Hava Sahnesinde yeniden sevenleriyle buluşuyor.

YENIDENŞEBNEM FERAH

Eylül Tarih: 22 Eylül 2012 Saat: 21:00Yer: Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesiwww.biletix.com

ONSAYFALAR EYLUL.indd 8 9/14/12 4:06 PM

Page 9: EDUART SEPTEMBER 2012

ONSAYFALAR EYLUL.indd 9 9/14/12 4:06 PM

Page 10: EDUART SEPTEMBER 2012

08

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

www.biletix.comwww.biletix.com

YAVUZ BINGÖL’DEN TÜRKÜ ŞÖLENI20 Eylül’de Boğaz’da Yavuz Bingöl ile türküler söylenecek. Turkcell Kuruçeşme Arena’da, BKM organizasyonuyla gerçekleşen konserler hız kesmeden devam ediyor. Turkcell Kuruçeşme Arena’nın 20 Eylül Cuma akşamki konuğu, Türk Halk Müziği’nin güçlü yorumcusu Yavuz Bingöl olacak. Türkülerini, Boğaz’ın ışıkları altında okuyacak olan sanatçı, dinleyicilerine unutulmaz bir müzik şöleni yaşatacak.

TURNTABLE’LA CAZ!Down tempo caz ile modern ‘turntablism’i bir araya getiren topluluk DePhazz, Goethe-Institut’un katkılarıyla ‘NuJazz From Germany’ serisi kapsamında İstanbul’da.1997 yılında Alman prodüktör Pit Baumgartner’ın öncülüğünde kurulan ve yine aynı yıl içinde ilk albümleri ‘Detunized Gravity’i çıkaran DePhazz’ın kadrosunda vokallerde Patricia Appleton ve Karl Fierson, saksafonda Frank Spaniol, basta Bernd Windisch ve davulda Oliver Rubow yer alıyor. Down tempo caz ile modern ‘turntablism’i bir araya getiren topluluk lounge müziğin içine soul’dan latin’e, trip hop’tan drum and bass’a birçok elementi katıyor. Ella Fitzgerald, Kurtis Blow ve Boy George gibi birçok tanıdık ismin remix’lerini de yapan De-Phazz, 22 eylül akşamı Ghetto’da sahne alacak.

EYLÜL GÜNLÜĞÜ

www.iksev.org

LEYLA GENCER ŞAN YARIŞMASI - YARI FINALBu sene rekor sayıda katılımcı ile 6 ülkede gerçekleşen Leyla Gencer Şan Yarışması ön elemeleri sonucunda İstanbul’daki final serisine katılmaya hak kazanan yarışmacılar belli oldu. 22 milliyetten 41 genç şancı, opera dünyasında kendilerine bir yer edinmek için İstanbul’da mücadele edecek. Toplam üç etaptan oluşan final serisinde, dünyanın dört bir yanından gelip yarışmaya katılan kimileri ödüllü, kimileri profesyonel tecrübe sahibi diğer yarışmacıları geçmeyi başaran 8 genç için kader anı ise 20 Eylül Perşembe akşamı olacak. Muhteşem final, İtalyan şef Pietro Mianiti yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde gerçekleşecek. Mirella Freni başkanlığındaki uluslararası jüriye kendilerini ispatlamak için yarışacak genç şancıların kazanacakları ödüllerde bu kez dinleyicilerin oylarının da etkisi olacak.

www.biletix.com

18.09 20.09 22.09

ONSAYFALAR EYLUL.indd 10 9/14/12 4:06 PM

Page 11: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

09

www.iksev.org

www.biletix.com www.biletix.comwww.biletix.com

BÜLENT ORTAÇGIL ‘‘SEN’’FONIK HARBIYE CEMIL TOPUZLU AÇIKHAVA SAHNESI’NDE 24 Eylül Pazartesi akşamı gerçekleşecek konserde, Bülent Ortaçgil, “Sen”fonik Orkestrası konseri ile hayranlarının karşısında olacak.  “Sen”fonik Orkestrası ile usta müzisyenler Erkan Oğur, Birsen Tezer, Gürol Ağırbaş, Baki Duyarlar, Cem Aksel, Birol Ağırbaş  ve Barlas Tan Özemek enstrümanlarıyla Ortaçgil’e eşlik edecek.

HAYAL KAHVESINDE TIMUÇIN ESEN RÜZGARIGeçtiğimiz yıl çıkardığı ilk albümü Mayhoş ile büyük beğeni toplayan oyuncu ve müzisyen Timuçin Esen, uzun bir aradan sonra yeniden Beyoğlu Hayal Kahvesi sahnesinde!Özgün vokal performansının yanı sıra söz yazarı ve besteci kimliğiyle yer aldığı albümü Mayhoş ile rock müzik dünyasına başarılı bir giriş yapan Timuçin Esen, albüm konserlerine hız kesmeden devam ediyor. Mayhoş albümünden kendi şarkılarını seslendirecek Timuçin Esen’e gitarda Eylül Biçer ve Emre Kula, bas gitarda Volkan Topakoğlu ve davulda Onur Başkurt eşlik edecek.

24.09 27.09 28.09

BERLIN FILARMONI ORKESTRASI İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 40. yılında, dünyanın en saygın orkestralarından Berlin Filarmoni Orkestrası’nı İstanbul’da ağırlıyor. Orkestranın daimi şefi Sir Simon Rattle yönetiminde, 27 Eylül Perşembe akşamı Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek konserin solistleri dünya çapında adlarından övgüyle söz edilen çellist Efe Baltacıgil ile kontrbas sanatçısı Fora Baltacıgil olacak.1882 yılında kurulan orkestranın müzik yönetmenliğini ve daimi şefliğini Wilhelm Furtwangler, Herbert von Karajan ve Claudio Abbado gibi 20. yüzyıla damgasını vurmuş şeflerin ardından 2002 yılından bu yana Sir Simon Rattle yürütüyor. Sir Simon Rattle yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrası, İstanbul’daki konserinde Schubert’in “Bitmemiş Senfoni”si, Efe ve Fora Baltacıgil’in solist olacağı Bottesini’nin “Viyolonsel ve Kontrbas için Düzenlenmiş Grand Duo Concertant” adlı eseri ile Beethoven’in “La Majör 7. Senfoni”sini seslendirecek.

ONSAYFALAR EYLUL.indd 11 9/14/12 4:06 PM

Page 12: EDUART SEPTEMBER 2012

Bildiğiniz Bourne evreni genişliyor. Efsane seriye yeni bir CIA ajanı Aaron Cross (Jeremy

Renner) katılıyor ve ilk üç filmde yaşanan tüm olaylar Cross’un ha-yatıa ölüm-kalım savaşı olarak yansıyor. Robert Ludlum’un roman-larından uyarlanan 3 filmlik ilk seri Matt Damon ile bütünleşirken her senaryoda ortak yazar olan Tony Gilroy, bu sefer yönetmen koltuğu-na da oturuyor. Son dönem aksiyon sinemasının yükselen yıldızı olarak olarak seyrettiğimiz Jeremy Renner’e bu filmde Rachel Weisz, Edward Norton, Stacy Keach ve Oscar Isaac eşlik ederken, önceki seriden Al-bert Finney, Joan Allen, David Strathairn ve Scott Glenn tanıdık isimler olarak göze çarpıyor.

10

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SİNEMA

Bourne evreni genişliyor...

Bourne evreni genişliyor. Efsane seriye yeni bir CIA ajanı Aaron Cross (Jeremy

Renner) katılıyor ve ilk üç filmde yaşanan tüm olaylar Cross’un ha-Robert Ludlum’un roman-

larından uyarlanan 3 filmlik ilk seri Matt Damon ile bütünleşirken her senaryoda ortak yazar olan Tony Gilroy, bu sefer yönetmen koltuğu-na da oturuyor. Son dönem aksiyon sinemasının yükselen yıldızı olarak olarak seyrettiğimiz Jeremy Renner’e bu filmde Rachel Weisz, Edward Norton, Stacy Keach ve Oscar Isaac eşlik ederken, önceki seriden Al-bert Finney, Joan Allen, David Strathairn ve Scott Glenn tanıdık isimler

Yönetmen : Tony Gilroy Tür : Aksiyon, Gerilim, MaceraOyuncular: Edward Norton, Rachel Weisz, Jeremy Renner, Joan Allen, David Strathairn, Stacy Keach

BOURNE LEGACY

ONSAYFALAR EYLUL.indd 12 9/14/12 4:06 PM

Page 13: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

11

DVD

Fetih 1453

Babası II. Murat’ın ölümü üzerine ikin-ci kez tahta çıkan II. Mehmet’in

şimdi kafasında gerçekleştirmesi gereken ilk ön-celik Bizans İmparatorluğu’nun son toprağı olan Konstantinapolis’i Osmanlı Devleti’ne katmaktır. Bu uğurda ne yapılması gerekiyorsa genç padişah hiçbirin-den feragat etmeyecektir... Osmanlı Devleti’ne çağ at-latarak imparatorluğa taşıyan Fatih Sultan Mehmet’in 1451 yılında henüz İstanbul’u alma planları yaptığı dö-nemden başlayan film, şimdiye kadar çekilmiş en bü-yük tarihi-kahramanlık projesi olma iddiasında. 3 bo-

yutlu animasyonların da yer aldığı filmin yapımcılığı-nı ve yönetmenliğini Faruk Aksoy üstlenirken, senaryo-yu kaleme alan Atilla Engin ve İrfan Saruhan’a Prof.Dr. Feridun Emecen, Doç.Dr. Hülya Tezcan, Doç.Dr. Gülgün Köroğlu, sanat tarihçisi Massimo Farinelli’den oluşan geniş bir danışmanlar kadrosu da eşlik ediyor.Yapım süreci 2009 eylülünde başlayan ve 2012’nin Ocak ayında tamamlanan film Türkiye’nin yanı sıra Amerika, Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya, Fran-sa, İngiltere, İsviçre ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de gösterime girdi.

(2 Disk Özel Versiyon)

ALTERNATIFLERn Yenilmezler n Kafa Avcıları n Büyük Yarış n İçimdeki Şeytan n Aşkın Renkleri n Açlık Oyunları

http

://w

ww

.idef

ix.c

om/v

ideo

/

ONSAYFALAR EYLUL.indd 13 9/14/12 4:06 PM

Page 14: EDUART SEPTEMBER 2012

12

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

MÜZİK

RAFTAKILER n Parti İstanbul - Ege Çubukçu n Yallah Sevgilim - Yonca Evcimikn Bir Garip Orhan Veli - Müşvik Kenter n Overexposed - Maroon 5

ŞEVVAL SAM’DAN YENI ALBÜM : II TEK

Hazırladığı konsept albümlerle dikkatleri çeken ve arşivlik çalışmalara imza atarak adından söz ettirmeyi başaran ŞEVVAL SAM, “2 Tek (II Tek)” isimli iki cd’lik sanat müziği albümünü müzik marketlere sundu... Kalan Müzik etiketi ile müzik marketlere sunulan albümde Şevval Sam, “Duydum ki Unutmuşsun”, “İndim Havuz Başına”, “Elveda Meyhaneci”, “Bir Demet Yasemen”, “Sen Kimseyi Sevemezsin” gibi Türk musikisi klasiklerinden oluşan toplam 26 şarkıyı iki cd’ye sığdırdı.

ONSAYFALAR EYLUL.indd 14 9/14/12 4:06 PM

Page 15: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

13

KİTAP

TURKUAZ / BIR AŞKIN ÖYKÜSÜYAZAR ADI: AYŞE TALAY ONGANYAYIN EVI: IKINCI ADAM YAYINLARI514 SAYFADILI: TÜRKÇE - 22 TL

TURKUAZBIR AŞKIN ÖYKÜSÜAyşe Talay Ongan’ın Avustralya’da İngilizce

yayımlanan “Turkuaz / Bir Aşkın Öyküsü” romanı yine kendi çevirisiyle Türkçe olarak basıldı. İkinci Adam Yayınları tarafından basılan roman, 6 – 7 Eylül Olayları ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası Türk diplomatlarına yapılan silahlı saldırıların gölgesinde yaşanan kıtalararası ”imkansız” bir aşkın kaderi olduğunun öyküsünü okurlarıyla paylaşıyor.

Uçsuz bucaksız bir tutku, bitmek bilmez bir nefret, eş dost ve aileye sadakat tablosuna karşı TURKUAZ Yasmin ile Renan’ın on yılı aşan, iki evlilik ve üç kıtayı kapsayan kalıcı ve ihtiraslı aşkının öyküsü. İstanbul’daki okul senelerinde Yasmin ve lise arkadaşı Ermeni kökenli Ani ülkelerindeki etnik farklılıklardan âdeta habersizdiler. Yıllar sonra karşılaştıklarında, Ani eşi Renan’ı Yasmin’le

tanıştırır. O gökyüzünün kızıla çaldığı sonbahar akşamüstünde, Yasmin gözlerini Renan’ın bakışları ile kilitlediği anda kaderi ile karşılaştığının bilincine varır. Ne var ki ülkelerindeki politik istikrarsızlık, kısa zaman sonra Yasmin’in gizli aşkı Renan ve ailesini Avustralya’ya göç etmeye zorlayacaktır...

Birkaç yıl sonra, Yasmin’in diplomat babası Los Angeles’a Türk Başkonsolosu olarak atandığında, aile müthiş bir şiddet olayından payını alacak ve yaşamları asla aynı kalmayacak şekilde etkilenecektir.

Şimdi Yasmin onu betimleyen ihtiras ile yol gösteren akılcılık arasında bir seçim yapmak zorundadır. Yasmin ve Renan’ın sevgisini engelleyen bunca etken varken, sevgi muzaffer çıkabilir mi?

RAFTAKILER n Lizbona Gece Treni - Pascal Mercier n Hayvan Yemek - Jonathan Safran Foer n Yüz ve Söz - Tahsin Yüceln Savaşçının Dönüşü - Faruk Mercan n Elveda Selanik - Leon Sciaky n Sultan Abdulhamid - Ziya Şakir

ONSAYFALAR EYLUL.indd 15 9/14/12 4:06 PM

Page 16: EDUART SEPTEMBER 2012

14

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

EFSANELER

33 yıllık kısa hayatına çok şeyler sığdırdı. Filmleri klasikler arasına girdi. Sinema tarihinin unutulmaz dövüş sanatları ustası...

Bruce Jun Fan Lee Jeet Kune Do savunma sanatının kurucusu, aktör, yazar, yönetmen, koreograf, felsefe adamı ve ölümsüz bir efsane…Adımlarını izleyen, mimiklerini taklit eden ışığı ile aydınlanan onlarca nesile ilham kaynağı olmaya devam ediyor…

27 Kasım 1940. Çin takvimine göre Ejder yılı. Güneş daha

yeni doğmuş. San Francisco’nun meş-hur Çin mahallesi Chinatown’da bu-lunan Jackson Street Hastanesi’nin doğumhanesinde bir bebek sıtma görmemiş sesiyle can hıraş bir şe-kilde ağlıyor. Yıllar sonar Küçük Ej-der lakabıyla anılacak Bruce Lee’den başkası değildi bu bebek. Babası Lee Hoi-Chuen Çinli (Tiyatro ve Opera Sa-natçısı), annesi Grace Lee yarı Alman yarı Çinlidir. Babasının turned oluşu küçük Bruce’un yeni dünyada doğma-sına sebep olmuştu. Annesi ona kız ismi vermişti. Çünkü bu şekilde daha değerli olan erkek çocuklara musal-lat olan kötü ruhları atlatabilecekle-rini düşünüyordu.

SAN FRANCISCOHayat yolculuğuna yeni dünyada baş-layan efsane isim, bir gün tekrar doğ-duğu topraklara dönecek, uluslara-rası bir star sıfatını kazanacak ve ne-sillere ilham kaynağı olacaktı. Sine-ma ile olan sihirli bağı daha bebek-

ken başlamıştı. Tiyatro kökenli baba-sı ile birlikte sahne tozunu daha altı aylıkken yuttu. Bu kısa sürecek hayat yolculuğunda Lee 6 yaşındayken bile ilerideki hırçın, sert karakterini bel-li ediyordu. Lee, Kung Fu tekniklerini bilinçsiz bir şekilde öğrenmeye baş-ladıktan sonra, 1954’de ünlü Kung Fu Ustası Yip Man’ının öğrencisi olarak Wing Chun sistemini çalışmaya ka-rar verdi. Wing Chun geleneği Lee’nin kaderini değiştirecek ona yepyeni ba-kış açıları kazandıracaktı. Yine aynı yıllarda dans etmenin çok eğlence-li olduğunu keşfetti. Bunun içinde za-ten yetenekliydi. Dans etmek iste-

Yazı: Ferhat Gedik

EFSANELER.indd 2 9/11/12 4:21 PM

Page 17: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

15

EFSANELER.indd 3 9/11/12 4:21 PM

Page 18: EDUART SEPTEMBER 2012

yenleri geri çevirmezdi. Dans dengesi ve ayak hare-ketlerinin çoğu onun daha sonra dövüş stilinde et-ken olmuştur. En sevdiği dans olan Cha Cha dansın-da Hong Kong’ta şampiyonu bile seçildi. 18 yaşında 1958 Boks Şampiyona’sına katılıp üç yıldır şampiyon olan Gary Elms’ı altetti. Tekniği ve azmi kolay kavra-ma becerisi ile birleşince Lee kısa sürede Wing Chun sitilinde büyük ilerleme kaydetti. 19 yaşındayken so-kak dövüşü ile gittikçe daha ilgili olmaya başladı.

AMERİKAN RÜYASI VE GELENEKLERİ YIKAN BİR ASİ1959’da ailesi onu liseyi bitirmek üzere Amerika’da arkadaşlarının yanına göndermeye karar verdi. Seattle’de bir resturanın çatı katında garsonluk yap-tığı sürece kalmasına izin verildi. Liseyi bitirip üniver-siteye geçti. Washington Üniversitesi Felsefe bölü-müne girdi ve geceleri babasının yakın arkadaşı Ruby Chow’a ait restaurantta çalışmaya devam etti. Bir yandan okula devam ederken, bir yandan da Ameri-kalılara Çin Kültürü’nün zenginliğini anlatmak için o güne kadar Çinlilerden başkasına öğretilmesi yasak olan olan Kung Fu dersleri vermeye başladı. Bu ko-nuda Lee bir öncüdür. Yaşadığı bölgedeki diğer Çin kökenli insanlar bu durumda epeyce rahatsız olsada Lee yakın arkadaşı Taky Kimura ile birlikte kendi adı-nı taşıyan JUN FAN KUNG FU adında bir okul açtı. Bu spor okulu 1963 yılına kadar açık kalır.

EFSANELER

16

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

Yip Man ve Bruce Lee, Chi Sau egzersizi esnasında

Bruce Lee, Cha-Cha dansı şampiyonuydu. Ve diğer dans türlerinede merakı vardı.

EFSANELER.indd 4 9/11/12 4:21 PM

Page 19: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

17

Linda, Brandon, Shannon ve Bruce Lee

Taky Kimura ve Bruce Lee,Jun Fan Gung-fu ‘da pratik yaparken

Bruce Lee ve yakın arkadaşı öğrencisi Dan Inosanto

EFSANELER.indd 5 9/11/12 4:21 PM

Page 20: EDUART SEPTEMBER 2012

onun üzerine çekmişti. Çünkü daha önce böyle bir şeyi görmemişlerdi.Başta Ed Parker olmak üzere herkes etkilenmişti. Bu turnuva William Dooger’ın gözlerini kamaştırdı. Ve ona dizi film teklifinde bu-lundu. 1 Şubat 1965 yılında oğlu Bran-don doğdu. Artık Lee ailesi daha mut-ludur. Yapımcıların dikkatini çeken Lee Green Hornet adlı bir dizide “Kato” isim-li bir karekteri oynamaya başladı. Dizide Lee baş rol oyuncusu Van Williams’tan

çok daha dikkat çekici olur. Artık tanınan bir TV yıldızıdır. Bruce bu dizinin kendi-si için bir çıkış olacağını düşünürken dizi bir sezon sonra yayından kaldırılır. Daha sonra James Garner’in oynadığı “Mar-lowe” adlı filmde küçük bir rol kapar ve birkaç sahnede görünür. 19 Nisan 1969 yılında kızı Shannon dünyaya gelir. Ça-lışma temposu artan Lee açtığı okulla-ra artık daha az zaman ayırabilir hale gelmiştir. 1970’li yıllarda Hollywood ile Hong Kong arasında mekik dokumaya başlar. İnanılmaz teklifler alır ve bunları değerlendirir. Hollywood starları ondan ders alabilmek için sıraya girmişlerdi.

VAZGEÇMEK YOKPES ETMEK YOKHollywood ona klişeleşmiş Uzakdoğulu rollerinden başka bir şey vermeyecekti. Film ve dizilerde ikinci sınıf bir karekter olmaktan kurtulamayacaktı. 1970 yılın-da bir anda ani bir kararla açtığı üç oku-lu birden kapatma kararı aldı. Bu yıl-larda sırtından çok ciddi rahatsızlandı. Doktorları ona dövüş sanatlarını kesin-likle bırakmasını ve iyileşmesi için ya-taktan çıkmaması gerektiğini söyledi-ler. Bu Bruce Lee’nin hayatında en kötü dönemlerinden biriydi. 6 ay boyunca sır-

Yine aynı yıl Üniversiteden arkada-şı ve öğrencisi olan İsveç kökenli Lin-da Emery ile evlenir. Lee daha sonra Oakland’da ikinci okulunu açar. Bura-da geniş bir kitleye, Amerikalılara ya-bancı olan bu sanatın ne kadar geniş içerikli ve derin felsefeye sahip oldu-ğunu ispatlar. Öğrenci kitlesi olduk-ça ilginçtir. Etnik köken gözetmeksi-zin yüzlerce yıllık bir mirası paylaşır öğrencileri ile.

LONG BEACH ULUSLARARASI KARATE ŞAMPİYONASI1964 yılında düzenlenen ED PARKER turnuvasına Bruce Lee’de ED PAR-KER onurkonuğu olarak çağrılır. Bu Oakland’dan gelen yetenek için büyük bir fırsat olur. Lee bu turnuvada yete-nekleri gösterir. Özellikle 2.5 cm’den yaptığı vuruş, rakibini 2 m ötedeki san-delyeye oturtmuştu. Bu tüm dikkatleri

EFSANELER

18

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

Daha önce görülmemiş teknikleri ve inanılmaz hızı ile Bruce Lee bütün otoritelerin dikkatini çekmiş, Long Beach’te yapılan turnuva belkide hayatının dönüm noktası olmuştu.

EFSANELER.indd 6 9/11/12 4:21 PM

Page 21: EDUART SEPTEMBER 2012

tüstü yatakta kaldı. Ama beynini ça-lışmaktan alı koyamıyordu. Bu zaman diliminde Jeet Kune Do Tao adlı kitabı yazmaya başladı. Doktorlara inat Lee kısa sürede sağlığına kavuştu ve gele-ceğe dair onu hedeflerine ulaştıracak planlar yapmaya başladı. Artık Küçük Ejder eskisinden fizik olarak çok daha güçlüydü. Mali durumu ise pek parlak sayılmazdı.

ASYANIN IŞIĞILee yıldız ışığını göremeyen ön yargı-lı gözlerden uzak kalmak için ülkesine geri dönmeye karar verir. Ve bekledi-ği film teklifini Raymond Chow’dan alır. İlk uzun metrajlı filmini; Çinli prodüktör Raymond Chow’un yeni kurduğu film şirketi Golden Harvest’la çeker. Filmin adı Big Boss(Büyük Patron)dur. Film Hong Kong ve güneydoğu Asya bölge-sinde şimdiye kadar kırılmış tüm gişe rekorlarını alt üst ederek büyük bir pat-lama yapar. Bunun üzerine Asya milli-yetçiliğinin işlendiği Fist of Fury(Öfkenin Yumruğu) filminde oynar. Lee’nin bu filmlerinde kendisine özgün stilini de görmek mümkündür. Hong Kong film sanayinde avantür filmlerin hareket-li sahnelerine Bruce Lee’nin Hollywo-od tecrübesi ile olağanüstü koreografi-leri yeni bir boyut kazandırmıştır. Döne-min süper starı Wang Yu bile onun al-tında bir role razı hale gelmişti. Büyük Usta çekilen filmin güzel olması için dö-vüş sahnelerinin koreografisini düzen-lerken gece gündüz demeden çalışıyor-du. Hareketli sahneler için uzun plan çekimler yapar, yüksek tekmeler kul-lanır, Escriama’nın (silahlı dövüş sana-tı) Nunchaku, Bo, Kali, bıçaklar ve küçük Çin okları gibi tüm silahlarını kullanarak dövüş sahnesini olağanüstü artistlik fi-gürlerle süslerdi.Bruce Lee kalitesi ile Kung Fu sinema-sı sektörüne yeni bir boyut kazandırdı. Escrima ustası Dan Inosanto, Lee’nin özgün stili Jeet Kune Do’nun kesinlik-le gösteri olmadığını, aksine çok ger-

çekçi, fantezisi ol-mayan, vücut hare-ketlerinin işlevine uy-gun bir spor olduğunu söyler. Lee’nin komp-le bir sporcu olduğu-nu, Jeet Kune Do’nun da gerçek bir dövüş-te çok etkili bir sistem olduğunu hararet-le savunur. Bunun ya-nında Bruce Lee’nin de çok iyi bir aktör oldu-ğundan, dövüş sanatı-nı beyaz perdede fan-tastik bir şov olarak seyirciye sergile-meyi becerebildiğini söyler. İşte bu yüz-dendir ki filmleri dünya sinema klasikle-ri arasına girmiştir.

Bruce Lee’nin üçüncü filmi Way of The Dragon (Ejderin Yolu) olur. Bu filmde Lee’nin yanında yardımcı oyuncu ola-rak, Amerikada yedi defa karate şam-piyonu olmuş Chuck Norris vardır. Fil-min final mücadelesinde ise adeta Ka-rate ve Kung Fu’nun üstünlük mücade-lesi sergilenir. Way of The Dragon fil-minin final sahnesinde Lee ölen raki-binin üzerini rakibinin çıkardığı giysiy-le örter. O an bir anlamda ABD tutu-culuğunu, varolan tüm kültürel ve mil-li sınırları da alt ettiğinin resmidir aslın-da. Bruce Lee’nin her filminde bir diğe-rine nazaran yenilikler göze çarpmak-tadır. Bruce Lee’yi zirveye taşıyan film ise, Dan İnosantio ve Kerim Abdül Cab-bar ile Game of Death(Ölüm Oyunu)dur.

Amerikan filmlerinde başrol oynama-yı çok isteyen ancak bunu başarama-yan Lee, dördüncü filmini çekerken Amerikalı yapımcılardan başrol oyna-yacağı bir film teklifi alır. Bunun üzeri-ne sanatçı Ölüm Oyunu filmini yarıda bırakarak, Çin-Amerikan ortak yapı-mı olan Enter The Dragon (Ejder’e Gi-

riş) filmini çeker. Film vizyona girmeden üç hafta once 20 Temmuz 1973’te ha-yata gözlerini yumar küçük ejder. Ölü-münün ardında geriye kalan bir yığın söylence ve hikaye Bruce Lee’nin efsa-nevi hayat hikayesinde çok küçük ayrın-tılar olarak kalır. Küçük Ejderin ölümü-ne baş ağrısını dindirmek için sevgili-si Betty Ting Pei’nin verdiği equegestic adlı ağrı kesicinin yol açtığı, daha son-ra yapılacak otopside tespit edilecekti. Lee’nin ölümü Hong Kong’da bir dep-rem etkisi yarattı. Beş gün sonra dü-zenlenen cenaze töreninde binlerce insan sokaklara dökülmüştü. Eşi Linda Lee büyük ustanın ölümün-den sonra yazdığı Dragon Story adlı kitabında şöyle der “Hala insanlar onun nasıl öldüğünü merak ediyor. Benim içinse nasıl yaşadığı önemli”. Bruce Lee Amerika’nın Seattle eyale-tinde Lake View mezarlığına gömül-müştür.

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

19

Amerikan filmlerinde başrol oynamayı çok isteyen ancak bunu başaramayan Lee, dördüncü filmini çekerken Amerikalı yapımcılardan başrol oyna

EFSANELER.indd 7 9/11/12 4:21 PM

Page 22: EDUART SEPTEMBER 2012

20

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

AKTÜEL

Land A’dan Z’ye mobilya ihtiyaçlarınızı karşılayacak en tecrübeli ev uzmanıdır, kişiye özel tasarımlarla müşteri odaklı hizmet sunar. 1995’ten beri raylı dolap konusunda profesyonelleşen Land hizmet verdiği bu spesifik alanda yüksek standartlarda çözümler üretir. Land modanın ve

kalitenin sektöründeki en önemli unsurlar olduğuna ina-nır, ürünlerinde bu kavramların vazgeçilmezliğini kanıtlar. Land raylı dolap tasarımlarında geliştirdiği 4 cm kalınlı-ğındaki özel profilleri kullanarak ürünlerini dayanıklı kılar.Yaşam alanlarına land vizyonu katar.

Bakbi Laptop Servisi; 30 kişiden oluşan uzman kadro-su, modern onarım ekipmanları ve 1000 m2 ye yayıl-mış geniş yedek parça stoğu ile laptopunuzun güveni-lir, garantili ve hızlı olarak onarılmasını sağlamaktadır.Bakbi Laptop Okulu; Laptop Onarım Uzmanlığı Eğitimi, laptop ile ilgili A’dan Z’ye tüm bilgilerin verildiği bir eği-tim programıdır.Burada temel elektronik bilgileri, lap-top parçalarının tanıtılması, laptop arıza tespiti, yazılım ve donanım olarak sorunların nasıl giderileceğine iliş-kin bilgiler verildiği gibi katılımcılara farklı marka lap-toplar verilerek, sökülüp takılması, parçaların değişti-rilmesi öğretilmektedir. http://www.bakbi.com.tr/

Bakımlı orman ,bahçeleri içindeki restoranında, Antep mutfağının en seçkin örnekleri ve et çeşitleri ile mara-kesh cafe nargile bölümünde, seçkin yiyecek içecekle-ri ve nargile çeşitleri ile, çocuk oyun parkıyla , sinema perdesi ile Bahçeşehir’de bir vaha.

Sayfiye’de neler oluyor ?Dört duvar toplantı mekanlannda organizasyonlar yap-maktan sıkıldıysanız, şu an doğru yerdesiniz. Sayfiyenin doğayla iç içe davet alanları ve havuz başıyla hertür-lü organizasyon için sizi bekliyor. (Toplantı - Lansman - Şirket Yemekleri - Parti - Piknik - Düğünler - Doğum Günü Partileri- Bekarlığa Veda Partileri) Sürekli Akti-viteler (Pazar Brunchları - Çay Saati- Barbekü - Happy Hour - Latin Dans Partileri - Karaoke)Doğa Parkı Gölet Bölgesi Golf Kulübü Tesisleri Bahçeşehir - İSTANBULTelefon: 0212 669 9768 Faks: 0212 669 9448 GSM: 0554 893 1200 E-mail: [email protected]

LAND GERÇEK TERCİH SEBEPLERİ SUNAR!

FARKI BAKIŞ AÇISINDA

HERKES SAYFİYE’DE YA SİZ !

AKTUEL2SF.indd 2 9/11/12 4:23 PM

Page 23: EDUART SEPTEMBER 2012

Nativa bu yeteneklerinizi ortaya çıkarmak ve en üst düzeyde farkındalıkla öğrenmeyi sağlamak için hizmet veren birinci sınıf bir kuruluş. Günümüzde hem bireyler hem de kurumlar kendi-leri ve çalışanları için en üst düzeyde bireysel öğrenmeyi art-

tırıcı eğitim yöntemlerine yönelmektedir. Nativa bu yolda ihti-yaçlarına cevap verebilecek hizmet ile kişileri hedefine ulaştırır. Başarıya giden yolda Nativa eğitimleri sizleri bekliyor… Bilgi almak için: 0212 241 07 29 | 0212 241 07 49

LAND GERÇEK TERCİH SEBEPLERİ SUNAR!

İHTİYACINIZ OLAN DEĞİŞİM VE BAŞARI NATIVA DA...

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

21

Güzellik ve estetik konusunda size en iyi hizmeti ver-meyi hedefleyen merkezimizde, hijyenik, şık atmosfe-rinde, güleryüzlü, deneyimli ekibi, son teknoloji ürünü ekipmanları ve uzmanları ile artık dilediğiniz görünümü siz de rahatça elde edebilirsiniz. Vücut bakımı, kavitas-yon, cilt bakımı, solaryum hizmetlerimiz ve süpriz kam-panyalarımızla hizmetinizdeyiz. Bilgi ve randevu almak için: (0212) 672 69 39

Bilimsel platformlarda, kültür-sanat ve spor alanla-rında Türkiye ve dünya çapında yakaladığı başarılar ile adından sıkça söz ettiren Okyanus Kolejleri, ilk günden itibaren, kendine özgü eğitim sistemi ile çizdiği başarılı grafiği korurken, gelişerek yeni başarılara imza atmayı da sürdürüyor. Okyanus Kolejleri’nin velilere sunduğu erken kayıt avantajları ve indirim fırsatları devam edi-yor. Okyanus Kolejleri’nin internet sitesinden kredi kar-tıyla kayıt yaptıran velilere %5 indirim imkanı sunulu-yor. http://www.okyanuskoleji.k12.tr/

MEDİCOS’LA YENİLENİN...

YÜZDE %5 İNDİRİMLE KAYIT YAPTIRMAK İSTER MİSİNİZ ?

AKTUEL2SF.indd 3 9/11/12 4:23 PM

Page 24: EDUART SEPTEMBER 2012

22

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

PORTRE

Uzun ince bir yolda

Yıllarca stüdyoda konuklarını ağırlayan televizyoncu Mirgün Cabas, şu aralar iki arkadaşıyla motosikletine atlıyor, dağ tepe dolaşıyor. Yolun sunduklarını, ilginç insanları izleyiciyle paylaşıyor. Programın ismi Her Yer! Cabas ile yol maceralarını ve motosiklet tutkusunu konuştuk...

Motosiklet tutkusuna sahip olduğunuzda tehlikelerden bahsetti mi çevrenizdekiler?Bırakın başkalarını, bunu ben ken-di kendime söylüyordum. 30 ya-şıma kadar mobilete bile binme-miştim. Sonra birkaç arkadaşım başlayınca heves ettim. Chopper tarzı bir motosiklet aldım. İki - üç yıl kör uçuşu bindim. Şimdi bakı-yorum da, acayip tehlikeli bir iş yapmışım. Doğru dürüst eğitim almadan kendimi sokakta bul-dum. Binmeyi binerken öğrendim. İlk heves geçti ve o motosikleti sattım. Altı-yedi sene binmedim. Sonra, yakın arkadaşım Erdil Ya-şaroğlu kendisine BMW aldı. Ona bakarken tekrar depreşti moto-siklet arzum. Hemen gidip bir tane de ben aldım. Ama bu kez işi sıkı tuttum. Yol eğitimleri, off-road, vi-raj eğitimleri aldım. Hâlâ çevrem-de motora binmemden ötürü te-dirgin olanlar var ama yapacak bir şey yok çok keyifli.

PORTRE.indd 2 9/11/12 4:24 PM

Page 25: EDUART SEPTEMBER 2012

PORTRE.indd 3 9/11/12 4:24 PM

Page 26: EDUART SEPTEMBER 2012

PORTREEY

LÜL

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

24

Otomobil sürücüleri yollarda ne gibi hatalar yapıyor?Otomobile binenler sadece motosikletli-lere değil, birbirlerine karşı da tahammül-süz. Hem kendilerini hem karşıdakini ris-ke atacak hareketler yapıyorlar. Geçenler-de Artvin’e gittik. O virajlı yollarda sürücü-ler öyle şeyler yapıyorlar ki inanamazsı-nız. Sonunu görmedikleri virajlara solla-yarak giriyorlar. Ne yapıyorsun dediğin za-man tepki gösteriyorlar. Şehirlerin içi as-lında motosikletliler için çok tehlikeli. Şe-hirlerarası yolculukta tehlike daha az. Çün-kü daha açık bir trafik var, her yeri görebi-liyorsunuz. Kolay hızlanıp kolay yavaşlaya-biliyorsunuz. En zevkli motosiklet uzun yol-larda bindiğindir.

“HEP BAŞKA OTELDE UYANDIK”Stüdyodan sokağa çıkmak nasıl bir duygu?Tersini yapmıştım yıllar önce, sokaktan stüdyoya girmiştim. Şehrin içinde, bir so-kakta program yapmak gibi değil bu. Bir kere motosiklet insanı yoruyor. Epey yol gittik. Bir de programın formatı gere-ği her şeyi akışına bıraktık. Yolda karşımı-za ne çıkarsa onu çekeceğiz dedik. İnsan-da stres yaratıyor bu. 10 gün boyunca baş-

ka bir otelde uyandık ilk zamanlar. Her gün toplanıyorsun, başka şehre gidi-yorsun. Zor ama olağanüstü keyifliydi. Hem motosiklete biniyorum hem mo-tosikletle gitmediğim bir yere gidiyo-rum hem de program yapıyorum.

Bu yol hikâyelerinde yaşadığınız ül-keyle ilgili ilginç detayları da görme şansınız olmuştur. Sizi şaşırtan şey-ler oldu mu?Muhabirlik döneminde gitmediğim şehir yoktu. Bu anlamda ne şehirler ne de ya-şam koşulları beni şaşırttı. Eğlendiğim an-lar oldu. Gittiğim bir yol, bir doğa manza-rası, bir insan, tanık olduğum bir etkinlik... Artvin’de bir yayla şenliğine denk geldik. Boğa güreşleri yapılıyordu. Müthiş, kalaba-lık bir organizasyon. İsmini biliyordum ama görmemiştim.

“GİTMEK İÇİN GİDİYORUZ”Yola arabayla ve motosikletle, yalnız ve arkadaşlarla çıkmak farklı, demiş-tiniz. Bu ne demek?Bir yere otomobille giderseniz varmak için gidersiniz. En kestirme yolu seçersiniz. Mo-tosikletle çevreyle birebir ilişki içindesin. Kokuyu, sıcağı duyarak ilerlersin. Motosik-

let seyahatinde varmak için değil gitmek için gidersin. En eğlenceli yoldan gider-sin ve bu en kısa yol değildir. İstanbul’dan Bolu’ya normalde otobandan gidersiniz. Biz Şile, Kefken, Kerpe, Akçakoca üzerin-den keyfini çıkararak gittik. Durur nefes alırsın, doğaya bakarsın, güzel molalar ve-rirsin. Motosiklet işi arkadaşlarla yapılır. Güzel bir şey paylaştığın anda anlamlı hale geliyor. Bir grubun olması o seyahati özel kılıyor ve seni o insanlara yakınlaştırıyor. Hem sürüş keyfini hem de güvenliğini art-tırmak için yanınızda birilerinin olması iyi.

Ekipte hiç sürtüşme olmuyor mu?Hiç. Eğleniyoruz biz. Doğu Beyazıt’a gittik. Ağrı Dağı’na motorla çıkalım dedik. 2200 metreye çıktık. Ama yol o kadar kötüydü ki bir yerde motorlar bitti. Biraz da acemi-liğimize denk geldi ve dağda kaldık öylece. Ama bir yandan da Sarper motosiklet eğit-meni, altyapı ve networkü var. Bir arkada-şını aradı, hayvan taşıyan bir kamyon gel-di yanımıza. Motosikletleri yükledik. Rize’de bir usta bulduk, İstanbul’dan debriyaj sipa-rişi verdik. Doğu Beyazıt’taki motosikleti Rize’ye gönderdik, İstanbul’dan gelen par-çayla buluşturduk. Artvin’de motosikleti iki gün sonra geri aldık.

PORTRE.indd 4 9/11/12 4:24 PM

Page 27: EDUART SEPTEMBER 2012

PORTRE.indd 5 9/11/12 4:24 PM

Page 28: EDUART SEPTEMBER 2012

26

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SÖYLEŞİ

ÇAĞLAYAN TOPALOĞLU

İKİNCİ STAR GELİYOR:

Müziğe bir Topaloğlu daha adımını attı... Mustafa Topaloğlu’ndan sonra oğul Çağlayan Topaloğlu, son günlerde şarkılarıyla adından söz ettiriyor. Oğul Topaloğlu’yla biraraya geldik, hem babasının Survivor macerasını hem de çalışmalarını konuştuk...

Röportaj: Begüm ÇELİKKOL

çalışa popüler müziğe kaymaya başla-dım. Tarkan, Sezen Aksu, Ajda Pekkan dinliyordum ve keyif alıyordum...

Hangisini daha çok seviyordun?Ajda Pekkan’ı çok severim. Sezen Aksu’nun, Tarkan’ın Kenan Doğulu’nun da yeri ayrıdır. Biz bir şeyler yapmaya çalışsak da onlar farklı yerdedir. Kesinlikle feyz alınası isimler...Onları dinledikçe, “Ben kendimi daha fazla nasıl geliştiririm?” sorusuyla bir-likte Akademi İstanbul’a gittim. Bülent Ortaçgil ile yolum kesişti. Derslerimize geliyordu. Onunla aynı ortamda müziği tartışmak bile ayrı bir tat.

Farklı bir eğitim değil de neden müzik?Lise dönemimde başarılı bir öğren-ci değildim. Anneme, “Kafam almıyor” derdim.

Anladığım kadarıyla annemiz des-tekçi. Peki baba ne diyor?Babayı görebilene aşk olsun. Konser-den konsere gidiyordu. Müzisyen bir ai-lenin ferdi olmanın artıları varsa eksi-leri de var.

Babamı göremiyordum. Ben hep sa-bahçı oldum okulda. Benim kalktığım zaman babam eve gelirdi, ben uyku-dayken giderdi. Biz uyurken bizi öpü-yordu.

Bilirim o hissi. Benim babam da şe-hir dışında çalışıyor. Çocukken hep arkasından ağlardım... Ama kızgın-lık olurdu, “Neden gidiyor?” diye. Sizde de öyle olmadı mı?Kızgınlık yok. “Beni sevmiyor, benimle ilgilenmiyor” diye düşünmezdim. Ba-bam enteresandır, böyle mıncık mıncık sevmez. Onun bakışından, gözlerinden sizi başka bir yere koyduğunu anlıyor-sunuz. Bana bir fiskesi yoktur ama on-dan hâlâ çekinirim. Ama annem çok dö-verdi... (Gülüyor). Çok hiperaktifmişim, evi yakma teşebbüslerim bile olmuş.

Akademi İstanbul’da kalmıştık biz en son...İşte orayı bitirince iş başka boyuta geç-ti. Meslek edinme zamanı geldi. Tabii tarzımız değişti. Babam başka yerdey-di, ben operalara giderdim. Halk Müziği değil Batı Müziği istiyordum. Halk mü-ziğinden de etkileniyorum. Şimdi şarkı-larda oradan da ezgiler bulabilirsiniz. Sonrasında babama “Ben artık bir şey-ler yapmak istiyorum” dedim.

“Hemen oğlum” dedi mi?“Daha dur, askerliğin var” dedi.

Eyvah!Öyle deme. Acemi birliğindeyken seç-melere girdim. Orası Türkiye’nin en de-ğerli isimlerinin gelip geçtiği yerdir. Ha-luk Levent, Cem Yılmaz, Özcan Deniz

Seni biraz tanıyarak başlamak isti-yoruz. En başından, çocukluk döne-minden başlayalım...Sene 1955’te... (Gülüyor)Zaten aileden dolayı ister istemez mü-zikle başlıyorsun.Yani ben gözümü aç-tığımda babamın bestelediği şarkılar vardı. Onlarla büyüdüm. “Bunun artı-sı oldu mu?” derseniz, oldu. Çünkü ku-lak farkında olmadan bilinçli olmadan da kaydediyor her şeyi. Mesela şu anda farkında olmadan dışarıdaki tüm ses-leri bilinçaltına alıyorsunuz. Ben uzun süre futbolla uğraştım fakat babam futbol oynamamı istemedi. “Senin elin yüzün düzgün seni orada mahvederler” dedi. Ben futbol lisansımı bile gizli gizli çıkardım. Ama futbolu bıraktım bir süre sonra. İster istemez babanızın etkisin-de kalıyorsunuz.

Sonrasında...Bağlama çalardı babam. Ufak tefek et-kisinde kalıyorsunuz elbette. Ben de denemeler yapıyordum. Sonra ufak ufak çalmaya başladım ve “Neden eği-timini almıyorum ki?” dedim. Ve o şe-kilde müzik başladı. O dönemlerde halk müziğiyle uğraşıyordum. Babamla bir şeyler yapmaya çalışıyordum. Evimi-ze, iş yerimize Türkiye’nin önemli mü-zisyenleri geliyor. Burhan Bayer, Özcan Deniz, Mahsun Kırmızıgül, Alişan... Do-layısıyla onlarla müzik yapma şansı-nı da buluyorsunuz. Sonrasında çalışa

SOYLESI.indd 2 9/11/12 4:30 PM

Page 29: EDUART SEPTEMBER 2012

SOYLESI.indd 3 9/11/12 4:30 PM

Page 30: EDUART SEPTEMBER 2012

SÖYLEŞİEY

LÜL

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

28

Şimdi de Aşk Aşk Aşk varEvet... 3 ayda şarkım Youtube’da 5 mil-yon tıklandı. Babam 1982’de Eminem albümüyle 5 milyon satış yapmıştı. Biz de onun rekorunu kırdık. Ama bu al-bümde ciddi bir emek var, onun karşı-lığını alıyoruz. “Ünlü bir babanın oğlu” kredisini kullanabilirdim ama yapma-dım. Ben bu işe öyle bakmadım. “Na-sılsa iş yaparım” diye ilerleyebilirdim. Emek verdim, çalıştım. Albümü de sah-neden kazandıklarımla, alın terimle yaptım. Herkes televizyonda klibi görü-yor, işin arkasını bilmiyor. Çok mücade-leler verdim, hâlâ da veriyorum. Eskisi gibi ortam yok müzikte. Belki bu şarkıy-la 15 sene önce çıksaydım şu an kenar-da milyon dolarlar vardı.

Şimdi yavaş yavaş ilerliyorsunuz. Her şarkıya bütçe yapmanız gerek. Bir de herkesin sevebileceği ortak bir şeyi ya-kalamak çok zor. Ve devamını da getir-melisiniz...

Ne kadar sürede çıktı bu şarkı?Şarkılarda 3 senelik emek var. Herke-si şarkının etrafında topladım çok şü-kür. Bunun hazzını yaşıyorum şim-di. Bundan sonra da Beddua diye bir şarkımız var. Yaz sonuna doğru üçün-cü klibi de buna çekeceğiz. Ama şim-di yaz ayındayız. Eros şarkımız var. Sürpriz bir şarkı. Onu patlatacağız. Eller havaya bir şarkımız. Hayırlısı di-yorum ama iyi olacak...

Baba ne diyor bu arada? Daha gele-neksel o bu konularda...Hep halk müziği yapmamı istiyor. Halk müziği repertuarım da çok iyi. Bir gün benim sahneme geldi. Oturmadan pür dikkat beni 2.5 saat izledi.

Eyvah eyvah! Bakışları nasıldı?Bakışları hissettim zaten. Tam önümde duruyordu. Bir de yanında kimse yok-tu, tek gelmiş. Çok şaşırdım. Sahne bi-tince yanına gittim. Beni alnımdan öptü ve “Yolun açık olsun. Seni dinleyenle-rin sana nasıl baktığını gördüm. Kendini burada daha iyi anlatıyorsun” dedi.

“ANNEM EN BÜYÜK DESTEKÇİM”Mustafa Bey’in şarkılarınıza katkısı oluyor mu?Olmaz mı? Onun çok etkisi var. “Oğlum bu tamamdır” ya da “Bu olmadı” der. En son, “Haydi yolun açık olsun” dedi ve başladım. Yurtdışından da yabancı-lar tarafından dinlenip telefonlar alıyo-ruz. Onlar tarafından şarkıların ezber-lenmesi müthiş bir şey. Ya da araçların-da şarkılarımın dinlenmesi çok güzel. Annem de benim en büyük destekçim ama ona üzülüyorum. “Ben bir star ye-tiştirdim. İkinciyi yetiştiriyorum. İkincisi de star oldu ama ben bunu yaşayamı-yorum” diyor.

Anneyle aramız nasıl?Çok iyidir. Alırım onu gezdiririm. Arka-daşlarım onu çok sever. Hatta beni de-

gibi bir yer. Seçmece isimler vardır. Mu-azzez Abacı’nın, Ebru Gündeş’in, Ajda Pekkan’ın, Sezen Aksu’nun arkasında çalanlar askerliğini orada yapıyordu. Ben de 700 kişinin arasından seçilen 5 kişiden biriydim. Büyük onurdu. Hem garsonluk yapıyorsunuz hem müzik. Yatıyoruz, kalkıyoruz müzik var. Kon-serler oluyor. Hilmi Özkök, Yaşar Büyü-kanıt geliyor. Çok stresliydi ama ister istemez yarış oluyordu. Eğleniyorduk. Bildiğiniz bir okul gibiydi. “Sıkılırım” derken eğitimin ortası-na düştünüz yani askerdeAynen öyle. Provalar, konserler... Çok şey öğrendim orada tam 15 ay.

Derken askerlik bitti...Hemen babama gittim, “Hadi artık bir şeyler yapmak istiyorum” dedim.

“ÜNLÜ BİR BABANIN OĞLU DİYE...”“Dur daha” demedi mi?Yok bu kez demedi. Beni Avrupalı gibi kendi halime bıraktı. Ben bugün bakkal dükkanı açsaydım da bir şey demezdi. Bunun da artısını gördüm. Özgüvenimi yükseltti. Ve o dönemde “Kalbime Gö-merim” şarkısını yaptım. Çok güzel bir ivme kazanmıştım. Ama durdum. Dur-duğum sürede röportaj yapmadım, te-levizyona çıkmadım. O beş sene sahne yaptım. O dönemki çalışmalarımla şim-dikilere bakıyorum çok fark var. Sahne-nin müthiş bir artısı oldu.

SOYLESI.indd 4 9/11/12 4:30 PM

Page 31: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

29

şartlar altında mücadele verdiler.Gerçekten yemek vermediler mi? Merve Büyüksaraç’ın açıklamaları gündemde ya şimdilerde...Gerçekten yemek vermediler. Babam tam 14 kilo verdi. Yemek verseler, ba-bamın o kadar kiloyu vermesi imkânsız. Geldiğinde birkaç hafta kendisine ge-lemedi. Ne zaman “Alp” desem, ağlı-yordu. Bu aralar Alp’le hep beraberiz. “Baba benim kardeşlerim varmış da ben bilmiyormuşum” diyorum.

Alp Kırşan giderken, “Mustafa Ağabey’ime çok iyi bakacağım, onu yalnız bırakmayacağım” demişti zaten

Öyle de oldu. Alp, gerçekten o kadar il-gilenmiş ki babamın gönlünü fethetmiş durumda. “Kardeşlerim benimle bu ka-dar ilgilenmedi” diyor. Survivor bize kardeşler getirdi. Survivor bitti ama biz hâlâ görüşüyoruz. Orada gerçek olan dostluklar varmış ki burada da yaşıyo-ruz. Ailemiz büyüyor günden güne. Alp geliyor, “Ben Alp Kırşan Topaloğlu” di-yor.

Alp Kırşan, Mustafa Bey’in iç çama-şırını çerçeveleyip hediye ettiEvet. Finallerde Kıbrıs’taydık. Çok hoş bir espriydi. Ekip çok iyi. Ben de epey kaynaştım hepsiyle. “Çağlayan ve Sur-vivor ekibi” diye takdim ediyorlar. Beni de bir sonraki sezonda Survivor’da gö-rürseniz şaşırmayın. Babam, “Şartlar

çok zor ama yine de sen bilirsin” diyor. Ben gitmek isterim çünkü yaşınız ne olursa olsun orası size yeni bir tecrübe

“Beyaz peynirin kıymetini anladım” diyenler varAynen. Babam, daha oturduğu zaman oturan biriydi. Oradan geldikten sonra daha çevik oldu. Oradaki yıpranmadan dolayı ufak tefek cerrahi müdahaleler geçirdi. Sonuçta sanatçı. Kiloyu verince yüzünde problemler çıktı. Ben de ilerle-yen zamanlarda ihtiyaç duyarsam yap-tırırım. Hepimizi şaşırttı.

Ne anlamda?“En fazla üç hafta durur” derdim, do-

kuz hafta durdu. Ciddi yarışlar ka-zandı. Hayim’i yendi. 20 yaşında bir çocuk sonuçta. Gurur da duydum babamla.

Ekran karşısında babanızı izle-mek nasıl bir duygu?İlk dönemler çok kötü oldum. Ne telefonla görüşebiliyorsunuz, ne internetten konuşabiliyorsunuz. Haber de alamıyorsunuz. Sadece televizyon izlerken görüyorsunuz. Ben babamın ağladığını bir am-camın vefatında gördüm. Ekran-da ağladığını görüyorsunuz, kötü oluyorsunuz. Bir şeyle mücadele veriyor. Aç kaldı diye üzülüyorsunuz. Ba-banız orada aç, siz yemek yiye-miyorsunuz. Babam bu zama-na kadar pek çok sanatçının al-büm çıkışında yanındaydı. Be-

nim albümün çıkışıyla, babamın Survivor’a gidişi aynı döneme denk gel-di. Yanımda olamadı. Bir nevi tek başı-ma mücadele vermiş oldum. Babam Survivor’da başarılı oldu bence. Zaten kimse şampiyonluk beklemiyordu.

Mustafa Bey, “Acun sen beni nerelere getirdin, ne yaptın böyle?” demişti...Evet evet... Babam gönlümün şampiyo-nu. Benim şarkım da başarılı oldu. Bu anlamda ikimiz de şampiyonuz...

Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?Burak Yeter bir albüm yaptı. Albümde Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Sertab Ere-ner, Ferhat Göçer ve Çağlayan Topaloğ-lu var. Şarkımızla devlerin arasına gir-dik. Bunun gururu da başka.

ğil onu ararlar. Eve bir giderim, annem arkadaşlarımla sohbet ediyor. Çok cana yakındır. Şu anda biraz yalnız. Öyle bir koşturma içindesiniz ki, televizyondu, röportajdı, sahneydi... “Kız arkadaşınız yok mu?” diyorlar. Annemle ilgilenemi-yorum ki kız arkadaş bulayım da onun-la ilgileneyim. İnsanlar, “Her ünlü bunu söylüyor zaten” diyebilir. İnanın bu koş-turmada annenize bile zaman ayıramı-yorsunuz. Eksikliğini hissediyorum.

Evdekilerden daha fazla iştekileri görüyoruz hepimiz...Koştur koştur halindeyiz. Yoğun... Ama şikâyetçi değilim. Bu işi yapmasaydım ne iş yapardım bilmiyorum. “Ben mü-zikle uğraşacağım” derdim hep ve öyle de oldu. Kaderci değilim çok fazla. Mesela babam köyde müez-zinlik yaparken okumaya İzmit’e gi-diyor. İzmit’te okurken, hobi olarak bağlama kursuna gidiyor. Orada da bir grup varmış, solisti hastalanı-yor. Onun yerine bir kereliğine baba-mı çağırıyorlar. O bir kere oluyor üç kere. Sahne almaya başlıyor. “Sana burası dar gelir” diyorlar, İstanbul’a gidiyor. Orada çıkmaya başlıyor ve al-büm geliyor. Bu konumda şimdi. Ne mutlu bana ki istediğim şeyi yapıyo-rum...

Karakter olarak benzer misiniz?Sinirlenince kekelerim. Cümleleri-mi benzetirler. Hayatı sorgularım. O da öyledir. Farkında olmadan yapıyo-rum onun yaptıklarını. Mütevazılığımız benziyor. Hassasız, duygusalız, iyi ni-yetliyiz. Bunun iyi tarafı da kötü tarafı da var. Allah büyük, temiz kalpliyseniz olumsuzluk olumluya dönüyor. Sizinle uğraşanlar bir süre sonra bir bakıyor-sunuz derbeder olmuşlar.

Siz yolunuzda gidiyorsunuz... Kalbi boz-mamak gerek. Her anlamdı kalbinizi te-miz tuttuktan sonra yaradan sizi hak ettiğiniz yere getiriyor. O sürecin gize-mini bilemiyoruz

“DOMİNİK’TE BABAMI GÖRÜNCE ŞAŞIRDIM”Babanız “Ben Survivor’a gidiyo-rum” dediğinde ne hissettiniz?Dominik’e de gittim. Babamı gidip gör-düğümde tanıyamadım. “Baba burada sana ne yaptılar?” dedim. Ayakları da-vul gibi olmuş, yüzü morarmış. Çok zor

SOYLESI.indd 5 9/11/12 4:30 PM

Page 32: EDUART SEPTEMBER 2012

30

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

GEZİ

CUNDAEge’nin yükselen yıldızı

Doğası, tarihi ve kültürel mirası, mimarisi, mutfağı, zeytinyağı, deniziyle Ayvalık ve Cunda’nın popülaritesi her yaz biraz daha artıyor...Röportaj: Rüya ÇELİKYÜREK

GEZI.indd 2 9/11/12 4:31 PM

Page 33: EDUART SEPTEMBER 2012

Cunda’ya ilk gittiğimden bu yana 20 yıl geçti; bu süre-de ada kalabalıklaştı, daha bilinir oldu, yep-

yeni oteller, kafeler açıldı. Ama dokusunu, kokusunu, ruhunu, tatlarını yi-tirmedi. Marda Dağı’nın uzantısı olan tepelerin eteklerinde, yüzyıllık zey-tin ağaçlarının arasında bulunan Ayvalık’a inip buram buram zeytin koku-suyla kuşatıldığımda soluğu hemen deniz kenarında almak isterim. Mer-keze ve denize doğru, bu kokunun en kekresinin duyulduğu zeytinyağı fab-rika ve dükkânlarının bulunduğu ara sokaklardan yürürüm. Evlere her de-fasında hayran kalırım.

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

31

GEZI.indd 3 9/11/12 4:31 PM

Page 34: EDUART SEPTEMBER 2012

Yalıların, daracık sokakların arasındaki bu muhteşem Rum evlerinin en karakteris-tik özelliği, sardunyalıklar, cumbalar, arka balkonlar, avlular ve bahçeler. Çoğu günümüzde şık butik otel, kafe ya da pansiyon olarak kullanılan evler, zeytinya-ğı fabrikaları, sabunhaneler, kahvehane-ler ve depoların ortak mimari çizgisi neo-klasik. Roma ve Helen uygarlıklarının izi-ni sürebileceğiniz binaların yapı malzeme-si ise sarımsak taşı. Kilise ve manastırla-rın çoğu yıkılmış, bir kısmı camiye dönüş-türülmüş. Sokak aralarında asmalar altın-da küçük kahvelere rastlayacaksınız, mola verip limonata içmenizi, küçük çarşısında-ki pastanelerde sakızlı dondurma ve kura-biye yemenizi tavsiye ederim.

ŞEYTANIN AYAK İZİAyvalık ve Cunda’da yemek - içmek ayrı bir keyif. Ben, iskele civarındaki ba-

GEZİ

32

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

Binlerce yıllık rum evleri eski kiliseler camiler ve eski sarımsak taşlarıyla bezeli sokaklarında faytonla bir iki tur atmak belkide hayatının anısı olur çoğu insana Cunda adasında; Ayvalık’ı ayvalık yapan adalardan birtanesidir Cunda adası...

GEZI.indd 4 9/11/12 4:31 PM

Page 35: EDUART SEPTEMBER 2012

GEZI.indd 5 9/11/12 4:31 PM

Page 36: EDUART SEPTEMBER 2012

CUNDA’NIN NİMETLERİAyvalık iskelesinden bineceğiniz mo-torlarla ulaşacağınız Cunda küçük bir Yunan adasını andırıyor. Adada hâlâ azımsanmayacak miktarda Rum cema-ati var. 1873’te yapılan Cunda’nın met-ropol kilisesi Taksiyarhis’in bulundu-ğu sokak Venedik’i; Panaya Kilisesi’nin konumu da Bizans’ı anımsatacak size. İçinde kocaman bir sobanın bulunduğu ve renkli camları vitraydan yapılan Taş Kahve ise tartışmasız bir antika. Ayvalık tostu ve adaçayıyla yapılan kahvaltılara kediler ve kuşlar eşlik ediyor. Cunda, son yıllarda açılan butik otel-ler, avangard kafelerle farklı bir atmos-fere büründü ama tepelere çıktığınızda, Rum evleri arasındaki sessizlikte ada-nın eski ruhunu yakalamak mümkün. Harvard Üniversitesi ve Koç Üniversi-tesi ortaklığıyla kurulan Sevgi-Doğan Gönül Osmanlı Araştırmaları Ensti-tüsü de bu sokaklardan birinde çıka-cak karşınıza. Burada her yaz, Osman-lıca okuma, yazma, hat sanatı, Arapça ve Farsça dersleri veriliyor. Deniz kıyı-sındaki Kız Okulu da Cunda’nın bir baş-ka kültürel göstergesi. 1873’te inşa edi-len 1922’ye kadar eğitim-öğretime de-vam eden okul, artık bir kültür merkezi.

MANASTIRDAN MANZARACunda’nın plajı küçük, ama hemen yakınlarındaki Ortunç ve Pateriça Ya-

rımadası, sükûneti sevenler için biçil-miş kaftan. Pateriça Köyü SİT alanı ve imara açık değil. Yol, su, elektrik yok. Eski birkaç taş evden ibaret. Pateriça yolu üzerinden bir saatlik yürüyüşle Çamlı Manastır’a ulaşabilirsiniz. Ola-ğanüstü bir manzaraya egemen olan manastırın denizden yüksekliği 195 metre. Pateriça Yarımadası’nın en uç nok-tasında yer alan Ayışığı Manastırı, 1700’lerin sonunda inşa edilmiş. Dik bir tepenin denizle birleştiği noktada yer alan manastır, ay ışığında muh-teşem. Cunda’da yemek için seçenek çok. Denize nazır masalarını, bin bir çeşit otla, zeytinyağlı mezeyle, balık ve deniz ürünleriyle donatan resto-ranların hemen tümünde, özgün ye-mekler bulabilirsiniz.

Bir midye türü olan, bölgenin en öz-gün mezesi kidonya, limon sıkılarak çiğ yeniyor. Ayvalık Boğazı’nda ye-tiştirilen bir tür kabuklu deniz canlısı olan akivadis, sarımsak, beyaz şarap, zeytinyağı ve maydanozla pişiriliyor. Adanın özel balığı papalina, sardal-ya yavrusuna benzeyen tavada kızar-tıldıktan sonra çıtır çıtır yenilen nefis bir tat. Deniz kıyısındaki restoranlar-da akşamlar sakin geçiyor. Asıl eğ-lence, daracık arka sokaklardaki mi-nicik meyhanelerde yaşanıyor.

lık restoranlarına yüz vermeyip yöre-sel lokantaları tercih ederim. Böylece hem hesaplı yemiş hem de bölgeye ait en taze ot çeşitleri ve sebze yemekleri-ni tatmış olurum. Balık ve envai tür de-niz ürünü için akşamı Cunda’da bekle-rim. Arapsaçı, istifno, izvinye (sarmaşı-kotu), deniz börülcesi, turp otu, radika, hindiba, mühliye, akkız, şevketibostan, ısırgan, bağla semizotu, Ayvalık yöresi-nin şifalı, leziz otları. Genellikle haşla-narak, tuz, limon ve bol zeytinyağı ila-vesiyle yeniliyor. Yemek sonrası sahildeki çay bahçe-lerinde oturmak ve Şeytan Sofrası’na çıkmak bir klasik… Ayvalık’ı, körfezin bâkir koylarını ve zeytinlikleri seyret-mek için ideal olan bu tepede, demir bir kafes içinde şeytana ait olduğu ri-vayet edilen kocaman bir ayak izi var. Şeytan Sofrası’nın eteklerinde, yarıma-danın ucundaki bir zamanlar psikotera-pi merkezi olarak kullanılan Tımarha-ne Adası da yeşil doğası, tertemiz sa-hili, kayaları ve Rumlar’dan kalma taş manastırıyla görülmesi gereken yer-lerden. Midilli’nin karşısında bulunan Ayvalık’ta 22 küçük ada ve bir kısmı-nın üzerinde hâlâ görülen manastır ka-lıntıları var. Günübirlik gezi tekneleriy-le adalar geziliyor, bâkir sularda yüzü-lebiliyor. Ayvalık’ta deniz seçeneği için en popüler bölge ise 22 plajın bulundu-ğu Sarmısaklı.

GEZİ

34

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

GEZI.indd 6 9/11/12 4:31 PM

Page 37: EDUART SEPTEMBER 2012

35

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

GEZI.indd 7 9/11/12 4:31 PM

Page 38: EDUART SEPTEMBER 2012

36

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

DÜNDEN BUGÜNE

Oturmanın tarihi

Dört ayak, bir oturak ve bir sırt bölümünden oluşan, farklı tasarım ve çeşitli malzemelerde üretimi yapılan mobilya… Evlerin en yalın ve temel eşyalarından sandalyenin yüzyıllar içindeki gelişimi, dönemin yaygın sanat akımlarında gizli.

Madeni sandalyenin ilk yapımının Eski Mısırlılar’a kadar

uzandığı biliniyor. Bugün de ahşap sandalyeye göre daha

uzun ömürlü olduğu için büro, bahçe, hastane, okul gibi çok kişinin bir arada bulunduğu

mekânlarda yaygın bir şekilde kullanılıyor.

Bugün başımızı çevirdiğimiz her yer-de görmeye alıştığımız ve

çoğu zaman bir özellik taşımadığını düşündüğü-müz sandalyeler, eskiden insanların statü sembo-lüydü. Bacaklarının boyu, tasarımı ya da üzerinde-ki işlemeler, oturan kişi hakkında birçok bilgi fısıl-dıyordu. İlk kez M.Ö. 7’nci yüzyılda Çatalhöyük’teki tanrıçalar için yapıldığı biliniyor sandalyenin. Yunanlılar’ın adına ‘klismos’ dedikleri sandalye-ler, kendine özgü bir sırtlığı olan, bir deriye yasla-nan ve dışbükey dört ayak üzerinde duruyordu. Bu

SANDALYE

TARIH.indd 2 9/11/12 4:32 PM

Page 39: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

37

Oturma kültürü Mısır’da başladı. Taş veya masif oyma, zamanın oturakları.

TARIH.indd 3 9/11/12 4:32 PM

Page 40: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

38

sandalyeler, ileride Thonet tarzı san-dalyelerin çıkışına da ilham oldu. Mı-sırlılar ise firavunları için fazla işlemeli, çok renkli ve büyük sandalyeler üret-tiler.

RAHAT SANDALYELERE GEÇİŞYıllar geçtikçe daha gösterişli oyma ve işlemelere sahip olan sandalyele-re 16’ncı yüzyılın ortalarına kadar top-lumun önde gelen isimlerinden başka kimse oturamıyordu. 17’nci yüzyıla dek sandalyenin görüntüsünü ön planda tutan tasarımcılar yavaş yavaş daha rahat sandalyeler tasarladılar. 1750’li yıllarda ayakları ve sırtı kavisli, kol da-yanakları ise yastıklı sandalyeler üre-tildi. O zamana kadar yapılan en rahat sandalye olma özelliği taşıyan bu mo-deller koltuğun gelişmesine de öncü-lük etti.

EN BÜYÜK SORUN...Yeni üretilen modeller rahat olması-na rağmen hâlâ eksikleri vardı. Bu san-dalyelerin en büyük sorunu ise çok ağır olmalarıydı. Durumu farkeden Fran-sız sandalye tasarımcıları, geliştirdik-leri hafif ve konforlu modelle sandal-

DÜNDEN BUGÜNE

TARIH.indd 4 9/11/12 4:33 PM

Page 41: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

39

ye tarihinde bir devrim yarattılar. Üretilen yeni model, sadece sandalyede değil diğer mobilyalarda da önemli gelişmelerin önü-nü açtı.

MARANGOZ DÜKKÂNINDAN DEV FABRİKALARA18’inci yüzyılda Sanayi Devrimi tüm dünya gibi sandalyeyi de etkiledi. Teker teker üre-tim yapan marangozlar, yerlerini seri üre-tim yapan fabrikalara bırakmaya başla-dı. Üretimin fabrikalara geçmesiyle orta-ya çıkan sandalyeler diğerlerine göre bir-çok artıya sahipti. Zaman kazanılmasının yanı sıra üretilen sandalyelerin dört ayağı diğerlerine göre daha eşit ölçüde ve kavis-leri çok daha iyiydi. Fabrikalar marangoz-ların el emeğinden dolayı pahalıya sattık-ları sandalyelerin ucuzlamasını da sağla-dı. Bu sayede sandalyeyi halkın tamamı ra-hatlıkla kullanmaya başladı.

TEKNOLOJİYLE ESTETİĞİN BULUŞMASIArtan sandalye üretimi tasarımcıla-rı farklılaşmaya götürdü. Sandalyenin sırt kısmında kare ve dikdörtgenin kul-lanılmasını destekleyen Charles Rennie Mackintosh’un 1902’de tasarladığı efsa-nevi ‘Hill House’ sandalyeleri günümüzde bile beğenilmektedir. Isı ve nem uygulana-rak ahşap formların döndürülmesi esasına dayanan Michael Thonet’in ünlü sandalye-si de yine vazgeçilmezler arasında. ‘Sanat-lar ve Zanaatlar’ akımına bağlı olan Frank

Lloyd Wright, tasarladığı modellerin ba-zılarında metal kullanarak sandalyeye yeni bir bakış açısı getirdi. Fransız Le Cor-busier tarafından çeliğin kullanılması ve bugün bile kullanılan dinlenme sandal-yesi modeli, 20’nci yüzyılın iz bırakanları arasına girdi. Yine 20. yüzyıl başında Al-man Bauhaus Okulu, sandalyeyi endüst-riyel ürün haline getirdi.1930’larda Alvor Aalto tarafından ayak-ları bükülmüş mukavvadan yapılan kayın sandalye dünya çapında büyük ilgi gördü. 1950’lerde Ray ve Charles Eames tara-fından metal, reçine ve fiberglas gibi ye-nilikçi malzemeler kullanarak üretilen ve dönemi itibarıyla son derece moder-nist formlara sahip sandalye, ‘La Chaise’ adıyla sunuldu. Gün geçtikçe farklı formlara bürünen sandalyede kullanım kolaylığı, dayanak-lılık, hafiflik ve estetik her zaman önemli olacak ve tasarımcıların daha iyiyi bulma arayışı hiç bitmeyecek gibi...

Marcel Breuer ve öğrencileri 1920-1924 arasında mobilya

tasarımında çığır açtılar. Bauhaus’da ‘Wassily Chair’ adını

verdikleri modeli, krom boru kullanarak yaptılar.

TARIH.indd 5 9/11/12 4:33 PM

Page 42: EDUART SEPTEMBER 2012

40

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SİNEMA

KÜLT SİNEMASinemanın 7. Sanat ola-

rak kabul edil-mesiyle birlikte bu sanat dalı da kendi içinde zamanla bir takım türlere ayrıldı. Dram , komedi ve korku ilk dönem sine-mada başı çeken türlerdi. Daha sonra Bilim-Kurgu , Müzikal ve Animasyon gibi türlerin de katılımıyla Sinema sanatı, artan türleriyle birlikte daha da büyüdü. 7. Sanatın bu gelişimi , kitlelerle paralel olarak gerçekleş-ti. Kitlelerin , 7. Sanatı sahiplenip ve sevmesi , gerçekleştirilen başa-rılı yapımlarla mümkün oldu. Ser-gei M. Eisenstein (Potemkin Zırh-lısı – 1925) , Fritz Lang (Metropo-lis -1927) ve Orson Welles (Yurt-taş Kane – 1941) , sinemanın ku-rucu ve yön veren isimlerdi. Sine-manın İlk döneminde seyircile-rin ( günümüz içinde geçerli olan ) genel beğenilerine baktığımız-da , tercihlerinin bu kurucu isim-lerin yapımlarından çok eğlen-ce amaçlı yapılan yapımlara yö-nelik olduğu görülüyor. Sessiz sinemanın önemli isimlerinden Buster Keaton (The General , Sherlock Jr.) ve Charlie Chap-lin (Modern Times ,The Gold Rush) eğlenceli eserleriyle kitleleri sinemayı sevdirdiler ve beyazperdenin bir eğlence aracı olmasını sağladılar. Bu iki sinema adamı ve benzeri isimler geniş kitlele-rin ortak sinema sevkini de zaman için-de oluşturdular.

Sinemada “ Kült Film” kavramını , geniş kitlelerin beğenisinden çok belli kitlele-rin sahiplendiği eserler açısından ele al-mak doğru olacaktır. “Kült Film” diye bir tür olmamakla birlikte bir filmin “Kült” haline gelmesi zaman , sevgi ve sahip-lenme yoluyla oluşur. Yoksa , yönet-menler filmlerini Kült olsun diye yarat-mamaktadırlar. Zaman içinde kültleşen

yapımlar , genellikle gişede çok hasılat yapan ve herkes tarafından sevilen ya-pımlar olmamaktadır. Aksine kimi , çok kötü diyebileceğimiz yapımlar bile bel-li kitleleri cezbedebilmektedir. Edward

D. Wood Jr.’ın Plan 9 From

Outher Space (1959) ve Çetin İnanç’ın Dünyayı Kurtaran Adam (1982) filmleri çok iyi birer kült film örneğidir. Plan 9 From Outher Space , uzaylı isti-lasını konu almaktaydı. Dünyayı kurta-ran Adam ise , uzay sahnelerinde Yıl-dız Savaşları (Star Wars) görüntüleri-ni kullanıp ve tema müziği olarak da İn-diana Jones ‘u kullanmaktaydı.Yapım-da Cüneyt Arkın’ın canlandırdığı karak-terin düştüğü gezegenin dekorunda Ka-padokya kullanılmış. Bu filmlerin sevil-mesinin nedeni , absürtlükleri , kötü yö-netimi ve kötü oyunculuklarının izleyi-ci nezdinde bir çekicilik yaratabilmesidir. Bu iki yapım gerçek birer kült olmakla

birlikte , toplu halde izlenirse kesinlikle yüksek eğlence vaat eden filmlerdir. Ay-rıca , Dünyayı Kurtaran Adam yurt dışın-da yapılan çoğu ankette , gelmiş geçmiş en kötü filmlerin olduğu listelerde üst sıralardadır. Bu açıdan, İyi filmlerin ya-

nında kimi kötü filmler de Kült olabil-mektedir.Kült kavramının oluşmasında 80’ler-de ki VHS kaset döneminin etkisi bü-yüktür. Bu dönemde kimi B-Sınıfı (ka-rate yapımları gibi…) filmlerin ken-di kültlerini yarattığı görülüyor. Bruce Lee , Jackie Chan’ın yer aldığı bu Uzak-doğu yapımlarının kiralanmış kasetle-ri hep elden ele dolanırdı. Bu tarz dö-vüş filmlerinin kulaktan kulağa yayılıp ve tanınması onların küçük çapta birer külte dönüşmesine neden oldu. Bu ta-nınmanın sonucunda , türün meraklıları üzerinde bu filmlerin VHS kopyalarını ki-ralama isteği doğdu. Belki de aynı film-ler kaç kere guruplar halinde tekrar iz-lendi. Gösterime girdiklerinde kendi ül-kelerinde iş yapmayan çoğu yapım , biz-de ve dünyada kendilerini VHS ortamın-da kurtardı.

Usta yönetmen Quentin Tarantino , kült sıfatını sonuna kadar hak eden bir isim. Meslek hayatına bir VHS dükkanında tezgahtar olarak başlayan Tarantino , dükkanda ki hemen hemen tüm filmle-ri izleyip adeta sinema eğitimini burada tamamlamıştır. Sıkı bir Western ve Uzak Doğu Dövüş Filmleri hayranı olan yönet-men , şuan ki sinema dilini bu filmlere ve VHS kültürüne borçlu. 1991 ve 1994 yılında gerçekleştirdiği Rezervoir Dogs (Rezervuar Köpekleri) ve Pulp Fiction (Ucuz Roman) filmleri kısa zamanda bi-rer Külte dönüştü. B-Filmlerinde görme-ye alışık olduğumuz Mafya babalarının adamları olan konuşmayan 2.sınıf ka-rakterleri Tarantino , filmlerinde başro-le taşıyıp onları konuşturdu.Yönetme-

Buğra Şendündar • Sinema Eleştirmeni • [email protected]

Bilim-Kurgu , Müzikal ve Animasyon gibi türlerin de katılımıyla Sinema sanatı, artan türleriyle birlikte daha da büyüdü. 7. Sanatın bu gelişimi ,

-ti. Kitlelerin , 7. Sanatı sahiplenip

lin (Modern Times ,The Gold Rush)

rate yapımları gibi…) filmlerin kendi kültlerini yarattığı görülüyor. Bruce Lee , Jackie Chan’ın yer aldığı bu Uzakdoğu yapımlarının kiralanmış kasetleri hep elden ele dolanırdı. Bu tarz dövüş filmlerinin kulaktan kulağa yayılıp ve tanınması onların küçük çapta birer külte dönüşmesine neden oldu. Bu tanınmanın sonucunda , türün meraklıları üzerinde bu filmlerin VHS kopyalarını kiralama isteği doğdu. Belki de aynı filmler kaç kere guruplar halinde tekrar izlendi. Gösterime girdiklerinde kendi ülkelerinde iş yapmayan çoğu yapım , bizde ve dünyada kendilerini VHS ortamında kurtardı.

Usta yönetmen Quentin Tarantino , kült sıfatını sonuna kadar hak eden bir isim.

KÜLT SİNEMA

KOSE YAZARLARI.indd 4 9/11/12 4:34 PM

Page 43: EDUART SEPTEMBER 2012

nin bu iki yapımı , farklı kurgu numa-raları ve zeki senar-yosuyla dikkat çek-ti. Adeta B tipi diye-bileceğimiz filmlere yapılan birer say-gı duruşuydu bu iki film. İki yapım gösterime girdik-ten kısa süre son-ra kendi hayran kitlesi-ni yaratıp , Tarantino’nun tüm dünyada tanınmasına neden oldu. Quentin Ta-rantino , 90’larda sinemaya yeni bir soluk ve silkelenme getirdi. Daha sonra kendisi , Jackie Brown (1997) sonrasın-da “Pulp” diyebileceğimiz türde yapımlarla karşımıza çıkmadı. Çünkü , 90’lar sinemasına damgasını vuran “Ta-rantinesk” tarzdaki filmleri anlatım ve biçim yönünden yapılacak her şeyi yapıp , sinemaseverlerin damağında lezzet-li bir tat bırakıp , sonrasında farklı tür-den yapımlarla karşımıza çıktı. Sinema-ya alaylı olarak gelen usta yönetmen , VHS dükkanında bulunduğu zamanlara çok şey borçlu. Kült yönetmen denilince akla ilk gelen isimlerden biri John Carpenter’dır. Kült tanımını sonuna kadar hak eden bir yö-netmen . Gerçekleştirdiği yapımlara kendi kişisel yorumunu katmayı bilmiş ve eserlerinde ki müzikleri bizzat kendi-si bestelemiştir. Halloween (1978) ile ilk eli bıçaklı katilin olduğu “Teen-Slasher” örneğini vermiş , The Fog (1980) ile ka-sabayı saran sisler içinden çıkan gizemli varlıklarla bizi korkutmuş ve sinema ta-rihinin en başarılı yeniden yapımlarından biri olan The Thing (1982) şaheserini or-taya koymuştur. Yarattığı eserlerle kor-ku türüne yeni şeyler ekleyerek günü-müz sinemasını etkilemiştir. Bir dönem bir furya olan Teen-Slasher (genellikle gençlerin eli bıçaklı katillerce katledildi-ği yapımlar) akımının gerçek sorumlusu Carpenter’dır. Hemen hemen gerçekleş-tirdiği her filmi kült olan başka bir yönet-men bulmak zor olsa gerek.Bir diğer kült olmuş filmlerin unutulmaz ismi Peter Jackson’dır. Çoğu yeni sine-ma izleyicisi Peter Jackson’u “Yüzükle-rin Efendisi” filmlerinden tanır. Halbu-ki , 1961 Yeni Zelanda doğumlu yönet-men bu popüler olan üç serilik filminden

önce çektiği Bad Taste

(1987),Mett the Feebles (1989)

ve Braindead (1992) ile bel-li bir hayran kitlesi oluşturmuş ve bu hayran kitlesi sayesinde ilk üç filmi kült filmler arasındaki yerini çoktan almıştı bile.Kuşkusuz, Jackson’un tanınmasın-da ve bugün-

kü sinemasının temellerini oluşturması açısında Bad Taste önemlidir. Düşük bir bütçe ile yaklaşık dört yılda çekimleri ta-mamlanan ve oyuncuları Jackson’un ar-kadaşlarını oluşturduğu Bad Taste için B-Filmi formatında ilerleyen ama bunu yaparken de türün parodisini yapıp öz-gün olmayı başarabilen , kanın gövde-yi götürdüğü bir yapım. Ama herkesin de hazmedemeyeceği bir film olduğu-nu söyleyebilirim. Bad Taste ile ilk ha-berdar oluşum , 90’ların sonlarında At-las Pasajının içinde Metin Demirhan’ın sahibi olduğu Atılgan Kitap Evi ile olur.O

zamanlar Dvd ve Vcd’nin henüz hayatımızda olma-dığı dönemlerde, 3000 filmlik arşivi olan bu ada-ma gidip arşivinden seç-tiğim filmleri ona verdi-ğim boş VHS kasetlerine çektirirdim. Metin Demir-

han, iflah olmaz bir B-Film ve uzak doğu animasyon hayranı idi.Bu

filmler ile olan bilgi birikimlerini dük-kanına gelen ziyaretçileri ile paylaşma-yı severdi.Ne yazık ki 2007 yılında haya-ta veda eden bu şahsiyet ,ülkemize Gio-vanni Scognamillo ile birlikte “Fantastik Türk Sineması” ve “Erotik Türk Sinema-sı” isminde eserler verdi. Atlıgan Kitap Evine her gelişimde dükkanın cameka-nında bulunan “Bad Taste” VHS’si (özel-likle kapak tasarımı ile) dikkatimi çeker-di. Daha sonra filmin Peter Jackson’un eseri olduğu ve çoktan kendi hayran kit-lesini oluşturturmuş olduğunu öğren-dim. Ne yazık ki Atılgan Kitap Evi gibi yerler çok nadir bulunmakta. Kült ve B-Film severler için önemli doküman ve arşivi ile önemli bir yerdi.Kült filmin kav-ramının kesin bir tanımının olmadığı an-laşılıyor. Daha çok , kendi hayran kitle-sini yaratmış olan eserler olduğu sonu-cuna varılıyor. Kendi kültürümüz açı-sından ele alırsak , Kemal Sunal film-leri içinde Kült terimini kullanabiliriz. Sunal’ın filmleri birer başyapıt olma-sa da samimi , komik ve kendi kültü-rümüze has olan özellikleri sayesinde her daim izlenebiliyor. Televizyonla-rımızda Kemal Sunal filmlerinin sık olarak tekrar ediliyor oluşu , Kült ol-duğunun önemli bir göstergesidir. Toparlarsak , Kült kavramının ucuz olmakla ilgisi olmadığı anlaşılıyor. Belirli türden yapımları ilgilendiren

bir kavram da değildir. “Dünyayı Kurta-ran Adam” örneğinde olduğu gibi eseri Kült yapan özelliği , çok kötü oluşudur. Kült olmuş filmleri anarken bu filmlerin takipçilerine de hak ettiği değeri vermek gerek. Popülerliğe kesinlikle pirim ver-meyen bu sinemaseverler , bazen kendi çabalarıyla kıyıda köşede kalmış eserle-ri baş tacı edip hak ettikleri yerlere ge-tirdiler. Bu izleyici kitlesi sayesinde bizler de varlığından bile haberdar olmadığı-mız eserlere kavuştuk. Bizler de , popü-ler dalganın içinde kaybolmuş haldeyken , sinemaya sıkı sıkıya bağlı bu kitleler sa-yesinde birazda olsa silkelenir olduk.

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

41

yerler çok nadir bulunmakta. Kült ve B-Film severler için önemli doküman ve arşivi ile önemli bir yerdi.Kült filmin kavramının kesin bir tanımının olmadığı anlaşılıyor. Daha çok , kendi hayran kitlesini yaratmış olan eserler olduğu sonucuna varılıyor. Kendi kültürümüz açısından ele alırsak , Kemal Sunal filmleri içinde Kült terimini kullanabiliriz. Sunal’ın filmleri birer başyapıt olmasa da samimi , komik ve kendi kültürümüze has olan özellikleri sayesinde her daim izlenebiliyor. Televizyonlarımızda Kemal Sunal filmlerinin sık olarak tekrar ediliyor oluşu , Kült ol

bir kavram da değildir. “Dünyayı Kurta

KÜLT SİNEMA

KOSE YAZARLARI.indd 5 9/11/12 4:34 PM

Page 44: EDUART SEPTEMBER 2012

????

KİŞİSEL BİLGİLER Ad, Soyad : Beyza Koçköprü Cep Tel : 0536 494 53 31E-posta : [email protected] EĞİTİM BİLGİLERİ • LİSE/Kartal Anadolu Lisesi 2000-2004• ÜNİVERSİTE / LİSANS – Uludağ Üniversitesi-Matematik 2004-2008• ÜNİVERSİTE / YÜKSEK LİSANS - İstanbul Üniversitesi- Matematik Öğretmenliği 2009-2010

İŞ DENEYİMİ • Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi- Matematik Geometri Öğretmeni 2009-2010• Fatih Dersanesi Matematik Öğretmeni 2010-2011•Yeşilköy Atak Dersanesi Matematik Geometri Öğretmeni 2011-2012

ÖZEL DERSLER • Hüseyin Yıldız Anadolu Lisesi, Emre Akça • Tepekent Anadolu Lisesi, Elif Eroğlu • Selimpaşa Atatürk Anadolu Lisesi, Onur Akça • Uğur Koleji, Burak Gedikli • Kuleli Askeri Lisesi, Kaan PerkRecep Güngör Lisesi, Batuhan Güneş Ve daha birçok özel ders verdiğim öğrencim mevcuttur. Dilerseniz referans için görüşülebilir.

MATEMATİK&GEOMETRİÖZEL DERS BRANŞ

Beyza KOÇKÖPRÜ

0536 494 53 31

????????????

KİŞİSEL BİLGİLER Ad, Soyad : Fadime ALPLERCep Tel : 0551 709 42 39E-posta : [email protected] EĞİTİM BİLGİLERİ •LİSE - Büyükşehir Hüseyin Yıldız Anadolu Lisesi 2000 – 2004 •ÜNİVERSİTE / LİSANS - Marmara Üniversitesi – Biyoloji Öğretmenliği 2005 – 2010•ÜNİVERSİTE / YÜKSEK LİSANS - Marmara Üniversitesi - Eğitim Bilimleri Enstitüsü - Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları Eğitimi - Biyoloji Öğretmenliği 2010- devam etmekte

İŞ DENEYİMİ •Çamlıca Kız Anadolu Lisesi - Staj - 2008-2010•Avcılar Sabancı 50. Yıl Lisesi - Biyoloji Öğretmeni - 2010-2011•Yeşilköy Atak Dershanesi - Biyoloji Öğretmenliği ve Fen Bilgisi Öğretmenliği - 2011-2012

ÖZEL DERSLER • Özel Kültür Fen Lisesi - Meltem Çoktin, Gizem Evirgen, Ezgi YılmazHüseyin Yıldız Anadolu Lisesi - Mert Akça • Vefa Anadolu Lisesi - Onur Bayraktar • Yeşilköy Anadolu Lisesi - İdil Yaşar • Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi - İrem Bayraktaroğlu

BİYOLOJİÖZEL DERS BRANŞ

Fadime ALPLER

0551 709 42 39

ÖZEL DERS

42

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

OGRETMENLERIMIZ.indd 2 9/11/12 4:36 PM

Page 45: EDUART SEPTEMBER 2012

OGRETMENLERIMIZ.indd 3 9/11/12 4:36 PM

Page 46: EDUART SEPTEMBER 2012

44

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

AŞK’A DAİR

AŞK YOLUNDA ZÜLEYHA OLMAKAŞK VE KADIN

Yüksek topuklu ayakkabıları, kırmızı ruju ile sadece görsel bir objeden ibaret değil elbet kadın bedeni. Yüreğindeki fırtınala-rı bastıracak kadar kuvvetli, gözyaşlarını gülümsemeye dönüştürecek kadar kabi-liyetli. Bu becerilerini iftihar abidesi yap-mayacak kadar da onurlu. Konuşurken tabu olan sözcükleri söyleyemeyecek kadar utangaç olmasına rağ-men aşkı yaşarken haykıracak kadar cesur. Günaha boyun eğecek kadar itaatkâr ve yasa-ğı delecek kadar gözü kara. As-lında bilse de aşkın bir oyun ol-duğunu ve sonunda kaybedenin hep âşık olacağını, vazgeçmek yerine mücadeleyi seçen, hileyi görüp görmezden gelen ve ölü-müne tutkulu olmasına rağmen yeri geldiğinde son hamleyi yap-madan masadan kalkacak kadar da gururlu.

Peki ya kaç kadın Züleyha?Belki de şimdiye değin okuduğu-muz efsanelerin içinde Züleyha adı AŞK’la bir anılan ve çektiği acılara rağ-men Hz. Yusuf’a duyduğu derin aşkı se-bebi ile günümüzde dahi gıpta edilen tek kadın.

Kolay değildir elbet Züleyha olmak. Ne Leyla olmaya benzer ne de Şirin. Mücade-le etmektir Züleyha olmak. Bir kişiyi de-ğil bir şehri karşına almak. Utanmamak, saklanmamak. Yeri geldiğinde zindanla-ra attıracak kadar kaybetmekten kork-mak ve sonrasında aynalarda tanınma-yacak surete dönüşene değin aşk ateşi ile yanmak. Gençliği güzelliği bir aşka har-camak. Mahşerin tadını yaşarken tatmak. Bir güzelliğe kapılıp gören gözü ondan

başkasına kör kılmak, saraylardan vazge-çip karanlık, dipsiz bir kuyuya gönüllü at-lamak, yasak elmayı ölüme inat ısırmak…“Yusuf ben seni, sevmiş ve sevecek bütün kalplerin sırrına ortak olarak sevdim…” demiş Züleyha ve kâinata mâl etmiş bu sevdayı. Sonunda kavuşmuş ka-

vuşmasına ama benliğinden çıkmış. Zira hoşnutmuş halinden. Çekilen her cefaya değmiş sevdiğinin aşkı ve Ya-radana kavuşturmuş bu dünyevi aşk onu.

Peki ya kaç Yusuf var böylesi bir aşka lâyık? Göz görürken güzelliği, gönül arzu ederken sevilmeyi, “Allahım bana isteme-meyi, istemeyebilmeyi nasip et…” diye ya-karan. Haramdan kaçıp kendini zindanla-ra attıran?

Ne her kadın için mahşerde kavuşmayı göze alıp Yusuf’u kalbinde taşımak kolay-dır, ne de Züleyha’nın aşkını tertemiz ko-ruyup, saklayacak bir yüreğe sahip olmak her erkek için.

Geldikçe o, bir yepyeni dünyâ görürüm...Çevremde ışık söner de hâlâ görürüm...Var hikmeti sık sık ona “Yûsuf’ dememin,Ben, kendimi düşlerde Zelîha görürüm.(Arif Nihat Asya / “Zeliha”, Rubaiyyat-ı Arif II, İstanbul 1976, s.53)

Kadın kalbinde aşk en saf, en do-kunulmaz bir mevkidedir. Oraya yerleşmek zor olduğu kadar yer edinince çıkabilmek de bir o kadar zordur. Farkındadır elbet maşuku bu sahiplenilmenin ve her ne ka-dar da aldırmaz gözükse de içten içe böyle bir sevdanın onu sarıp sarmalamasından hoşnuttur el-bet. Hz. Âdem’in sol kaburga kemiğinden yaratılmış olan Hz. Havva’nın soyuna dayanmakta-dır kadının kalbindeki masumi-yet, aşka boyun eğiş ve sada-kat. Belki de bu yüzden içinde esen fırtınaları dindirmek için liman liman gezmek yerine

inandığı aşkı uğruna parçalanmayı, un ufak olmayı göze alıp bekler açık denizde kurtulacağı anı. Bilir aşktır eninde sonun-da kazanan. Sevdiğinin gözünde dolaşan hayali bile ödüldür çoğu zaman. Mesafeler önemsizdir gönül bağının olduğu yürekler-de. Kavuşmak geçici bu âlem için değildir, ahirete bırakılmış bir bekleyiştir artık. Evet, hiç kolay değildir aşk yolunda Züleyha ol-mak. Her kadının harcı değildir imkânsız bir sevdayı alıp başına taç yapmak. Acısını zevk, hasretini umut edinmek. Gelip geçi-ci şu fani dünyada nice aşklar çıksa da yo-luna, acaba kaç kadına nasip olur Yusuf’un sevdası? Ve kaçı sarıp sarmalar böyle bir armağanı?

Aşk ile yol almanız dileğiyle.

Nalan Güven • [email protected]

tabu olan sözcükleri söyleyemeyecek Kadkunulmaz bir mevkidedir. Oraya yerleşmek zor olduğu kadar yer edinince çıkabilmek de bir o kadar zordur. Farkındadır elbet maşuku bu sahiplenilmenin ve her ne kadar da aldırmaz gözükse de içten içe böyle bir sevdanın onu sarıp sarmalamasından hoşnuttur elbet. Hz. Âdem’in sol kaburga kemiğinden yaratılmış olan Hz. Havva’nın soyuna dayanmaktadır kadının kalbindeki masumi

inandığı aşkı uğruna parçalanmayı, un

KOSE YAZARLARI.indd 6 9/14/12 4:16 PM

Page 47: EDUART SEPTEMBER 2012

ZÜLEYHA OLMAK…Mavi bir karanlıkta Züleyha olmak…

Aşkın gözlerine asmak sözleri

Kayboluştu yolların sonu

Parmakları soğuktu gecelerin

Şehir korkmuştu yalnızlığından

Bir gamzeye düştü yağmurlar

Dipsiz bir kuyuda Yusuf olmak…

Kaçmak zindanlara susmak sevgiyi

Hayaldi düşlerin sabahı

Aldatırdı yıldızları karanlıklar

Söner mi hiç güneşin alevi

Yağmur yüklü şimdi bulutlar

NALAN GÜVEN / 2012

BETERİN DEBETERİ VARBeterin de beterini gördükçe

Şükrederim beter olmuş halime

Tuza ekmek bananları gördükçe

Şükrederim orta halli halime

Oturdum hesap yaptım

kendi kendime

Biri benden zengin onu da yoksul

Yoksullara kanat germiş

zengin gördükçe

Şükrederim o zenginin

zenginliğine

Şükrederim orta halli

zenginliğime

BILAL MIHMAR / 1990

BEN SEVDAMI SANA YAZDIMBen sevdamı suya yazdım,

Hep tertemiz kalsın diye.

Ben sevdamı tuza yazdım,

Biraz tadı olsun diye.

Ben sevdamı buza yazdım,

Ateşte erisin diye.

Ben sevdamı güle yazdım,

Bülbül aşkı görsün diye,

Ben sevdamı dağa yazdım,

Zirvelerde dursun diye.

Ben sevdamı sana yazdım,

Okur da seversin diye…

ORHAN VERGILI

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

45

ENTARİSİ PENBELİSabah kalkınca

Aynanın karşısına geçer

Uzun uzun saçını fırçalar

Özenle toplar saçlarını

Toka takar yanlardan

Sürmelidir gözleri

Şarkı söyleyerek

Kahvaltıyı hazırlar

Çok güzeldir sesi

Masanın üzerinde

İki bardak bir sürahi

Entarisi penbeli

İstemesemde

Ondan ayrılmak

İşe gitme vakti

Öğleden sonraları

Pencerenin önünde oturur

Kahvedir en büyük keyfi

Duvarda asılıdır aynası

Fırça’nın kalındır teli

Ve masa’nın üstünde

İki bardak bir sürahi

Bütün gün aklımdadır

Entarisi penbeli

AYHAN HÜSEYIN ÜLGENAY

23.03.2012

KOSE YAZARLARI.indd 7 9/14/12 4:16 PM

Page 48: EDUART SEPTEMBER 2012

46

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

MİMARİ

HANLARİstanbul’un belleği:

Kentin her şeye rağmen hâlâ etkileyici güzellikte olmasının bir nedeni de ‘açık hava müzesi’nde barındırdığı hanlar. Değişik amaçlar için kullanılan tarihi hanlarda, bugün de geçmişin büyülü dünyasına tanıklık edebilirsiniz.

Her gün sokaklarından geçti-ğimiz ama isimlerinden bi-

haber olduğumuz tarihi hanlar, şehrin tüm kargaşası içinde işlevlerini sür-dürmeye, bazıları da ticaretin merkezi olmaya devam ediyor. İstanbul’da Os-manlı döneminin ilk hanları, Fatih Sul-tan Mehmet zamanına tarihleniyor. İki-si Tahtakale’de ikisi de bedesten ya-kınında olmak üzere dört han yap-tırdı Fatih. İlk inşa edilen han, Bedes-ten yakınındaki Bodrum Kervansara-yı. İstanbul’un diğer hanları ise Emi-nönü Unkapanı bölgesinden başlaya-rak; Beyazıt-Sultan Hamamı bölge-si, Beyazıt-Aksaray bölgesi ve Haliç-Galata-Beyoğlu’nda olmak üzere dört bölgede toplanıyor.

MODERN PLAZALARA RAĞMEN...İstanbul’da han inşaatı 20. yüzyılın baş-larına kadar sürdü. 19. yüzyıldan itiba-ren yapılan hanların işlevi biraz değişe-rek, özellikle Beyoğlu ve Karaköy’de ti-carethanelerin toplandığı iş hanlarına ve pasajlara dönüştü. Günümüzde tari-hi hanlarda sayıca az olsa da dükkânlar bulunuyor. Genellikle bu dükkânlarda, gümüşçü, havlucu ve eşarpçılar var. Mücevherat, halı-kilim, turistik eşya da bulmanız mümkün. İstanbul’un modern (!) semtlerinde yükselme-ye devam eden plazalara, alışve-

MIMARI.indd 2 9/11/12 4:50 PM

Page 49: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

47

MIMARI.indd 3 9/11/12 4:50 PM

Page 50: EDUART SEPTEMBER 2012

MİMARİEY

LÜL

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

48

riş merkezlerine rağmen hanlar hâlâ İstanbul’un incisi... Bunu anlayabilmek için Kapalıçarşı’dan Mahmutpaşa’ya, Perşembe Pazarı’ndan Karaköy’e bi-raz yürümek gerekir. Biz de öyle yap-tık. İstanbul’un en eski ve güzel hanla-rından üçü olan Büyük Han, Valide Han ve Kurşunlu Han’ı do-laştık.

BÜYÜK VALİDE HANIBüyük Valide Hanı, İstanbul’da Tari-hi Yarımada’da, Eminönü’ne bağ-lı ‘Hanlar Bölgesi’nde yer alıyor. İstanbul Üniversitesi’nin Bakır-cılar Çarşısı tarafın-daki kapalı kapısının tam karşısından aşa-ğı doğru Çakmakçı-lar Yokuşu’ndan iner-ken solda bu yapıyla karşılaşıyorsunuz. Ha-nın yerinde önceden bir Bizans yapısı oldu-ğu düşünülüyor. Üç av-lulu, büyük ve küçük han olarak iki kı-sımdan oluşan hanın avlusunda bir de cami bulunuyor. Büyük Valide Hanı, 1651’de IV. Murat zamanında, Kösem Valide Sultan tarafından Üsküdar’daki Çinili Cami’nin vakfiyesi olarak inşa et-tirildi. Birici ve ikinci avlularda toplam 153, üçüncü avluda 57 odasıyla, üç av-lulu ilk han olma özelliği taşıyor. Ku-

zeydoğu köşesinde Bizans orijinli ol-duğu düşünülen bir kule dikkat çeki-yor. Toplam 210 odası bulunan hanın bir kısmı Kösem Sultan’ın ölümün-den sonra hazineye kaldı. Cumhuri-yet döneminde hanın bazı odaları Va-kıflar Genel Müdürlüğü’ne geçti. Vakıf-

lar, 1940’larda bu odaların bir kısmı-nı sattı. Büyük Valide Hanı’nda bir dö-nem İranlı tacirlerin konakladığı hat-ta bu hanın ortasında Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i anma törenlerinin yapıl-dığı biliniyor. Handa bugün, turistik eş-yalar üreten bir imalathane bulunuyor. Burada dökme işi tabir edilen eşyalar üretiliyor. Handa üretilen eşyalar ara-

sında çay kaşığı, tabak, demlik, kandil, biblo, semazen gibi işler dışında nargi-le ve mozaik lambalar göze çarpıyor.

BÜYÜK YENİ HANMahmutpaşa’da bulunan Çakmak-çılar Yokuşu’ndaki han, İstanbul’un

en önemli hanlarından biri. 1764’te III. Mustafa tara-fından Mimar Mehmet Ta-hir Ağa’ya yaptırıldı. Üç kat-lı, iki avlulu, 173 odası ve 40 dükkânı olan han önce sar-raflara (kuyumculara) hiz-met verdi. Memurlara borç veren ‘Emniyet Sandığı’ da burada açıldı. Bankalar Caddesi’ndeki hanların ya-pılmasından sonra sarraflar handan ayrıldı. Büyük Yeni Han duvarlarıyla, kemerli bü-yük kapısıyla, yolun bir tarafı-nı sur gibi kaplıyor. Büyük bir avlusu bulunan bu han, az da olsa Barok sanatı izlerini ta-şıyor. Hanın üç katlı olması, onu benzer yapılardan ayıran en büyük özellik. İlk yılların-

da devrin bankerleri işlerini görürken, işgal kuvvetlerinin de merkezi oluyor. III. Selim zamanında, Ermeni cemaa-tinin patriklik seçimi nedeniyle bu han içinde toplantılar yapıldı. Büyük Yeni Han’da günümüzde az sayıda dükkân bulunuyor. Alt katında daha çok teks-til ürünü satanlar, üst katındaysa gü-müşçüler var.

MIMARI.indd 4 9/11/12 4:50 PM

Page 51: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

49

KURŞUNLU HANKurşunlu Han, Karaköy tramvay durağının hemen arkasında, Perşembe Pazarı’nın de-niz tarafında yer alıyor. PTT binasının oldu-ğu dar sokağın sonunda giriş kapısını görebi-lirsiniz. Hanın, 1550–60 arasında Mimar Si-nan tarafından, eski bir Ceneviz kilisesinin yı-kıntıları üzerine inşa edildiği biliniyor. İki katlı kervansarayın üstü açık ve uzun avlusu, yem-yeşil sarmaşıklarla kaplı. Daha çok ‘Kurşun-lu Han’ adıyla bilinen mekâna Rüstem Paşa Kervansaray’ı da deniyor. Handa makine par-çaları, yay ve vida üreten irili ufaklı 50 – 60 hır-davatçı dükkânı yer alıyor. Kurşunlu Han’ı do-laşırken, bölgenin ticari gelişimine, esnafa ve iş kollarına dair bilgi de ediniyorsunuz. Han’ın mimarisi yalın olmakla birlikte diğer hanlarla benzerlikler içeriyor. İstanbul’un en eski han-ları arasında yer alan, ancak bugün hırdavat-çıların depo olarak kullandığı Kurşunlu Han’ın içine kaçak bir bina bile yapılmış. Vakıflar Ge-nel Müdürlüğü ve İstanbul 2010 Avrupa Kül-tür Başkenti Ajansı, hanın restore edilip turiz-me kazandırılması için bir proje geliştirdi. Res-torasyon için gerekli girişimlere başlandı.

MIMARI.indd 5 9/11/12 4:50 PM

Page 52: EDUART SEPTEMBER 2012

50

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

EDEBİYAT

‘’ ŞUKUFE NİHAL HANYA ‘’ŞUKÜFE NİHAL BAŞAR

Şukufe Nihal Başar, Os-manlı nüfus ka-

yıtlarına göre doğum yeri Hanya ( Hanya Girit’te bir yerleşim yeri ). Rumi 1309 do-ğumlu ( 1894 ). Kayda göre annesinin la-kabını kullanmış. ‘’Şukufe Nihal Hanya’’ Dersaadet Koca Mustafa Paşa Hacı Evli-ya Cami-i şerif 28/5 kayıtlı ( Yayınlıyorum ). Yeni nüfus kayıtlarına göre İstanbul Sa-rıyer/Yeniköy nüfus dairesine kayıtlı. Do-ğum yeri; İstanbul. Doğum Tarihi; 1321 ( 1894 ). Baba Adı; Ahmet. Ana Adı; Nazire. Emekli Sandığındaki dosyası açılırken, Do-ğum Yeri; İstanbul, Doğum tarihi 1896 ola-rak açılmış. Evli ( iki Sefer ). İki çocuk an-nesi. Necdet ( 1331 ) 1931 doğumlu, Gü-nay kızı ( 1340 ) 1922 doğumlu. İlk Oku-lu babasının görevi nedeniyle Selanik, İs-tanbul, Beyrut’ta tamamladı. Orta Okulu Şam’da bitirdi. Selanik’te özel bir okula git-ti, özel dersler aldı. Liseyi İstanbul’da oku-du. İstanbul Darilfünunu Edebiyat Şubesi Coğrafya Bölümü mezunu (1919). Arapça, Fransızca, Farsça biliyor. Öğretmen, Şair, Yazar, Gazeteci.

ÇALIŞMA HAYATI;18.Ekim.1335 – 01.08.1338 Darül Malumatı Aliye Coğrafya Muallimi (stajyer), 08. Ma-yıs.1339 – 26. Kasım.1339 İstanbul Kız Sul-tanisi Terbiye Etfal Muallimi, 01. Aralık.1339 – 31. Ağustos.1340 Nişantaşı Orta Mektep Coğrafya Muallimi, 01.Eylül.1340 – 08.Ara-lık.1926 İst. Kız Lisesi Coğ. Öğretmeni ( İsti-fa ), 01. Eylül.1929 – 31. Eylül.1931 Nişanta-şı Kız Orta Mektep Türkçe Öğretmeni, 16.Ey-lül.1931 – 31.Ağustos.1933 Kandilli Kız Lise-si Türkçe Öğretmeni, 01.Eylül.1933 - 29.Ey-lül.1934 Kadıköy Orta Okulu Türkçe Öğret-meni, 30.Eylül.1934 – 13.Ekim.1941 İstanbul Kız Lisesi Edebiyat Öğretmeni, 17.Ekim.1941 – 30.Eylül.1945 İstanbul İnönü Kız Lise-si Edebiyat Öğretmeni, 01.Ekim. 1945 – 20. Ocak.1953 İstanbul Beyoğlu Kız Lisesi Ede-biyat Öğretmeni, 20.Ocak.1953 – Atatürk

Kız Lisesi Edebiyat Öğretmeni. 03.Eylül.1954 tarihinde kendi isteğiyle emekli oldu. Şuku-fe Nihal Başar Cumhuriyetin ilk kadın üniver-site mezunlarından. İlk evliğini ailesinin iste-ği üzerine Ahmet Mithat beyle yaptı. Fakülte okuma isteği üzerine, boşandı fakülteyi bitir-di. İkinci evliliğini Ahmet Hamdi Başar’la yap-tı. Birlikte Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetinde Faal rol aldılar. Bu dönem Fatih Mitinginde konuş-ma yaptı. Nezihe Muhittin’in kurduğu Kadın-lar Halk Fırkasının ( 15.06.1923 – 07.02.1924 ) kurucularından. Partinin kapatılıp isminin de-ğişmesinden sonra Kadınlar Birliğinin ilk ku-rucularından (07.02.1924 – 05.05.1935 Kuru-cu; Nezihe Muhittin Fahri başkan; Latife ha-nım). 1941 yılında Mevhibe İnönü’nün daveti üzerine İstanbul Hayır sevenler Derneğinde görev aldı. 1947 tarihinde Çocuk Dostları Ce-miyetinin kuruluşuna katkıda bulundu.

SANAT HAYATI;Şuküfe Nihal Başar ilk şiirlerini aruz vezni ile yazıydı daha sonra hece veznine dön-dü. Yayınlanan ilk şiiri ‘’ Hazan ‘’ 1914 yı-lında Resimli Kitapta yer aldı. Hecenin on şairi arasında ismi geçer GÜNEŞ, VARLIK, AYDA BİR, ÇINAR ALTI, ŞADIRVAN, ŞAİR NEDİM dergilerin de şiirlerini yayınladı. 1910 yılından itibaren KADIN, TAN, CUM-HURİYET, AYDA BİR, HER AY, SON POS-TA, HAFTALIK GAZETE de köşe yazarlı-ğı yaptı. Ankara Yenimahalle Şentepe İlk Okulunun ismi 1970 – 1971 dönemin-de Şukufe Nihal olarak değiştirildi. Şuku-fe Nihal BAŞAR 1962 yılında Kadıköy Se-lami çeşmede geçirdiği bir trafik kaza-sından sonra 1965 yılında Bakırköy Hu-zur Evine yerleşti. 24.Eylül.1973 tarihin-de hayata gözlerini yumdu. 26.Eylül.1973 tarihinde defnedildi. Mezarı, Rumeli Hisa-rın da Aşiyan Mezarlığı’nda. Tercüman ve Milliyet gazetelerinde ölüm ilanı yayın-landı. Not; Kimse haber vermediğinden Emekli Sandığının ölümünden 1975 se-nesinde haberi oldu.

ESERLERİ;1 – Yıldızlar ve Gölgeler ( Şiir ) 19192 – Hazan Rüzgarları ( Şiir ) 19273 – Tevekkülün Cezası ( Hikaye ) 19284 – Renksiz ıstırap ( Roman ) 19285 – Gayya ( Şiir ) 19306 – Yakut Kayalar ( Roman ) 19317 – Çöl Güneşi ( Roman ) 19338 – Su ( Şiir ) 19339 – Şile Yolları 193510- Finlandiya ( Gezi ) 193511- Yalnız Dönüyorum ( Roman ) 1938-200512- Sabah Kuşları ( Şiir ) 194313- Domaniç Dağlarının Yolcusu ( Roman )1946-2005-2005-2007-2007-2007-2008-2009-2009-2010-201114- Çölde Sabah Oluyor ( Roman ) 195115- Yerden Göğe ( Şiir ) 1960

HAKKINDA;1 – Mecmüa-i Eşar 1351-( 1931 ) ( Osman-lıca el yazması defter )2 – Edebiyat Antolojisi 3. Murat URAZ 19393 – Hecenin 10 Şairi 19434 – 8-23.Şubat.1967 Hayat Mecmüası5 – Şükufe Nihal Şiirler 19756 – Şükufe Nihal Başarın Hayatı Eserleri ve Edebi Kişiliği Üzerine Bir İnceleme ( Tez ) 1993 Nebahat ÇAYIRLIK7 – Bir Cumhuriyet Kadını Şükufe Nihal Hülya ARGUNŞAH 2002-20058 – Kadın Şairde Kadın; Şükufe Nihal in Şi-irleri Kayhan Türkkan YEŞİLYURT 9 – Vatanım için 200710- Romanlar ( 1926 – 1938 ) 200811- Hikayeler-Menşureler-Gezi (1917-1973 ) 200812- Yazılar ( 1909 – 1966 ) 200813- Bir Zamanların Kadıköy’ünde Edebi-yatçılar ve Aşkları Hicran GÖZE 201014- Mektup-Roman ve Kadın Yazarlar Fat-ma Aliye-Halide Edip Adıvar- Şükufe Nihal Başar ( Tez ) Bihter DERELİ 201015- Şükufe Nihal Başarın Hikaye ve Ro-manlarının Tema ve Yapısı Üzerine Bir İn-celeme Ömer BATI 2011

Ayhan Hüseyin Ülgenay • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 8 9/11/12 4:52 PM

Page 53: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

35

KOSE YAZARLARI.indd 9 9/11/12 4:52 PM

Page 54: EDUART SEPTEMBER 2012

52

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

BİLİŞİM

karşı karşıyaWindows 8 ve Mountain Lion Windows’un son sürümü Windows 8, OS X’in son sürümü Mountain Lion’a karşı... Savaşı kim kazanacak?

Windows 8 tamamlandı ve herkes Microsoft’un bu karo döşemeli ku-marının sonucunu merak ediyor. Acaba bu durum Apple’ın Mountain Lion’ı için bir şans olabilir mi? Gelin iki işletim sistemini karşılaştıralım.Microsoft, tablet ve akıllı cep alanında-ki uykusundan uyanmak için her şeyi-ni Windows 8 kozuna oynadı. Windows 7’nin halefi pek çok alanda iyi skorlar yakaladı fakat yine de editörler ve kul-lanıcılardan beklediği ilgiyi alıp alama-yacağı belli değil.

Windows 8 Mountain Lion’ı güçlendiriyor.Windows 8 tamamlanmış olmasına rağmen satışa sunulmak için Ekim so-nunu bekliyor. Fakat buna rağmen in-sanlar Windows 8 almak için mağa-za kuyruklarında beklerlerse kesinlik-le bundan rahatsızlık duyacaklardır.

Bunun ötesinde güçsüz bir Windows 8, Windows kullanıcılarına Mac kullan-mak için bir sebep doğurabilir. Bu yüz-den Microsoft’un Windows 8’inin bu karşılaşmaya çok iyi hazırlaması gere-kiyor. Şimdi OS X Mountain Lion ve Win-dows 8’i karşı karşıya getirelim.

Genellikle OS X görünüm yarışına bir adım önde başlar. Fakat bu sefer du-rum farklı: Microsoft, Windows 8 ile görsel alanda pek çok belirgin görsel değişikliğe imza atıyor.Windows 7 ve Windows 8 arasındaki en belirgin fark nedir? Microsoft, işle-tim sistemini dokunmatik ekranlar için uyarladı. Tabii ki bilgisayar kullanıcıla-rının ekrana dokunması beklenmiyor, fakat Microsoft tablet pazarında kalı-cı bir gelecek hedefliyor. Yeni stratejiye göre tüm Microsoft cihazları benzer gö-rünecek. Ve bu benzeme etkisi sayesin-

de kullanıcılar tüm alanlarda Microsoft ürünlerini tercih edecek.

Becerikli karolarWindows 8 açılış ekranında ilk bizi ola-rak karolar karşılıyor. Aslında bu biraz garip, özellikle de masaüstü PC kulla-nıcıları için... Fakat amacına uygun yer-leştirilmiş uygulamalar gerçekten işle-tim sistemine değer katıyor. Ne yazık ki Microsoft, bu yeni başlangıç ekranı-nı kapatmak için bir seçenek sunmuyor. Microsoft’un klasik masaüstü de be-lirgin değişikliklere uğruyor: Windows 95’ten beri tanıdık olduğumuz “Başlat” tuşu artık yok!

Mountain Lion için özete gerek yokDaha önceki versiyonu tanıyanlar, Mo-untain Lion’da birkaç görsel gelişme sezeceklerdir. Apple’ın yeni olarak sun-duğu şey sadece ufak detaylar. 11 yıl-

BILISIM.indd 2 9/11/12 4:53 PM

Page 55: EDUART SEPTEMBER 2012

Windows 8’in asıl amacı geleceğe bakmak, çünkü bulunduğu bu durumdan kendisini ancak bu şekilde kurtarabilir. Ve ne olursa olsun başlangıç ekranının göz alıcı olduğu doğru. Diğer tarafta Mountain Lion ise selefinden çok da farklı gözükmüyor. Eğer çoğu kullanıcı sadece bu yüzden platformunu değiştirecek olursa bu gerçekten de sürpriz olur. Windows 8’in görünümünü beğenmeyenler için ise Windows 7 hala geçerli bir seçenek olarak bulunacak.

BILISIM.indd 3 9/11/12 4:53 PM

Page 56: EDUART SEPTEMBER 2012

saüstüler için bir işletim sistemi. Kul-lanıcılar ise bu iki dünya arasında tö-kezliyor. Mountain Lion ise bildiğiniz gibi, klasik. Klasik kullanım seçeneği-ne sahip olan ve PC’lerinden memnun olan kullanıcılar bir tablet almaya ih-tiyaç duymayacaklardır, fakat bu Win-dows 8’in mantelitesiyle tamamen çe-lişiyor. Microsoft, kullanıcılarının do-kunmatik arayüzden ayrılmamaları için her şeyi dokunmatiğe odaklamış diye-biliriz. Özellikle de Windows 7 PC veya dizüstü kullanıcıları Windows 8’e geçiş yaptığında garip hissedecekler. Her yo-lun sonunda tekrar tekrar karşımıza çı-kan Metro Başlat ekranı, kullanıcıları iki dünya, geçmiş ve gelecek , arasında gö-türüp getiriyor.

Aç-Kapa düğmesi olmalıydıAslında ne kadar kolay olurdu, Micro-soft, başlat ekranını ve tüm uygulama dünyasını masaüstünden seçilebilir bir hale getirseydi. “Kapat” düğmesine ba-san kullanıcılar klasik Windows PC de-neyimine devam edebilirdi. Fakat Mic-rosoft bunu seçmedi. Zaten bu yüzden Windows 8, masaüstünde anormal his-

settiriyor kendini. Dokunmatik ekrana geldiğinizde ise Windows 8’in gerçek-ten çok şey başarmış olduğunu görebi-liyorsunuz. Özellikle de Windows 7 ile kıyaslandığında Windows 8’in tablet-lerde kusursuz olarak çalıştığını söyle-yebiliriz. Fakat Android ve iOS ile kıyas-landığında Windows 8 hala çok karma-şık gözüküyor.

Yönetimde birkaç ufak yenilikMountain Lion yönetim konusunda da bizi hayal kırıklığına uğrattı. Apple’ın sürekli iOS’dan özellik aktarmaya çalış-tığı açıkça göze çarpıyor. Mountain Lion’ın ekranında sağ köşe-sinde bulunan bir çubuk bize bildirim-leri ulaştırıyor. İyi hamle fakat devrim niteliği taşımıyor. Apple’ın asıl yaptı-ğı ve akıllı kullanıcıların faydalana-bileceği avantaj, tüm Apple dünyası bir araya geliyor: Mountain Lion, iClo-ud ile çok daha derin bir bağa sahip. Nasıl yaparsanız yapın yine de kusur-suz olarak işlemiyor, fakat önceye na-zaran çok daha stressiz yapılabiliyor, bu sayede birden çok cihaz bir arada senkronize edilebiliyor.

dır aynı temeli kullanan Apple her yıl bu temelin üstüne bir şeyler katıyor. Do-kunmatik kullanıma yönelik bir trend sezemiyoruz. Yine de, Apple’ın Micro-soft ile aynı taktiği izlediğini söyleyebi-liriz: Örneğin, program rehberi (applica-tion guide) tıpkı iPhone ve iPad’deki uy-gulama önizlemesi gibi görünüyor. Fa-kat bunlar gerçek yararlarının yanında birkaç detay olarak kalıyor, çünkü ba-kacak olursanız, örneğin, programlar çok daha hızlı çalışıyor.

Windows 8 gerçekten göz alıcıWindows 8’in asıl amacı geleceğe bak-mak, çünkü bulunduğu bu durumdan kendisini ancak bu şekilde kurtarabi-lir. Ve ne olursa olsun başlangıç ekranı-nın göz alıcı olduğu doğru. Diğer taraf-ta Mountain Lion ise selefinden çok da farklı gözükmüyor. Eğer çoğu kullanıcı sadece bu yüzden platformunu değiş-tirecek olursa bu gerçekten de sürpriz olur. Windows 8’in görünümünü beğen-meyenler için ise Windows 7 hala ge-çerli bir seçenek olarak bulunacak.Windows 8’in içinde iki ruh bulunuyor: Hem dokunmatik ekranlar hem de ma-

BİLİŞİMEY

LÜL

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

54

BILISIM.indd 4 9/11/12 4:53 PM

Page 57: EDUART SEPTEMBER 2012

Güvenlik önlemi olarak OS X’de birkaç temel güvenlik unsuru bulunuyor fa-kat asıl tehlike sistemde güvenlik açığı meydana getiren programlar. Daha ön-ceden de görevini layığıyla yerine geti-ren Mac AppStore, daha merkezi bir gö-rev üstleniyor. Fikirde, tüm kullanıcıla-rın bütün programları ve bu program-ların güncellemelerini Mac AppSto-re üzerinden yapmaları yatıyor. Apple, tıpkı iOS’da yaptığı gibi Mac’de de uy-gulamalar üzerinde tam kontrole sa-hip olmak istiyor. Ek olarak Mounta-in Lion’daki Mac AppStore’da sade-ce doğrulanmış geliştiricilerin uygu-lamalarının indirilmesine izin veriliyor. Yani diyelim ki Firefox’u indirmek isti-yorsunuz, Firefox’un tüm bu doğrula-ma aşamalarını geçmiş olması gere-kiyor. Bu arada, OS X ilk sürümünden bu yana başka ek bir programa ihti-yaç duymadan PDF’leri gösterebiliyor ve özellikle de amatörler için çok kul-lanışlı bir yedekleme aracı olan Zaman Makinası’na(Time Machine) sahip.

Windows 8 ile güvenlikGüvenlik özellikleri karşılaştırmasında Win-dows 8, Mountain Lion’ı geride bırakıyor. Bu-nun sebebi, Microsoft bugüne kadar hep gü-venlik teknolojilerini geliştirmek, işletim sis-temini daha güvenli hale getirmek için yo-ğun çaba harcadı ve şimdi bu çaba meyvele-rini kullanıcılara veriyor.

Apple’ın AppStore temelli kapalı kutu planı ise mevcut durumda işe yara-mayacak. Bunun sebebi, kullanıcı tüm programları sadece AppStore’dan in-dirdiği sürece tamamen güvende ola-cak. Her ne kadar OS X kullanıcılarının virüs kaygısı olmasa da, son zaman-da artmaya başlayan ataklar, örneğin Flashback trojan saldırısı, aslında OS X kullanıcılarının da o kadar güvende ol-madığının kanıtı.Apple’ın en büyük avantajı, hem dona-nımı hem de yazılımı kendisinin belirle-mesi. Windows 8 ise pek çok farklı ci-hazla çalışmaya devam edecek. Hız dü-ellosu ise hala kafa kafaya gidiyor.Her ne kadar Windows 7 kararlı ve ta-mamlanmış bir işletim sistemi olsa da Windows 8 hız konusunda da selefi-ni geride bırakmayı başarıyor. Yükleme süresi, başlatma süresi, açılma süresi, benchmarklar her şey Windows 8’de bir tık daha hızlı gerçekleşiyor. Tüm yazı-lımlar eksiksiz ve kusursuz olduğunda Windows 8’in gerçek gücü ortaya çıkı-yor. Fakat bir yada birkaç yazılımın ek-sikliği, performansı etkiliyor.

Hızlı Dağ AslanıOS X’de donanım Apple tarafından yöne-tildiği için başarılı bir genel uyum sağla-nır. Buna bağlı olarak da iyi benchmark-lar alıyor OS X. Yüklenme hızı kesinlik-le etkileyici, örneğin SSD kullanan bir

Dokunmatik WindowsMountain Lion’a kıyasla Windows 8 ke-sinlikle çok daha iyi bir dokunmatik ara-yüze sahip. Fakat burada stratejiler devreye giriyor, çünkü zaten Mounta-in Lion’ın amacı dokunmatik bir işletim sistemi olmak değil, bunun için iOS var. Klasik masaüstünde ise bu dokunmatik arayüz Windows 8’e puan kaybettiriyor. Başlat tuşunun kaçınılmaz sonu ise pek çok Microsoft kullanıcısını hüsrana uğ-ratacak gibi görünüyor. Güvenlik konu-sunda Windows 7, OS X’e görmesi ge-rekenleri zaten gösterdi. Windows 8 ise çok daha fazla özellikle geliyor. Mounta-in Lion ise daha çok “kapanma” yolunda ilerliyor. Konu güvenlik olduğunda Win-dows 8, selefi Windows 7’yi kesinlik-le geçiyor. En sonunda işletim sistemi, önceden yüklenmiş antivirüs yazılımı ve insanları hata dolu Adobe Reader’den kurtaran kendi PDF okuyucusu ile geli-yor. Kullanıcılar için ise fotoğraflı şifre-ler, dosya yedekleme alanında gelişme-ler ve daha gelişmiş SmartScreen filt-leri göze çarpan yenilikler arasında. Bu ve yeni birçok yeni özelliği göz önüne al-dığınızda, Microsoft’un Windows 8 için çok çalışmış olduğunu anlıyorsunuz. Asıl güvenlik şimdi başlıyor.

OS X kapanıyorApple, iOS ile gittiği ve çok da başarı-lı olduğu aynı yolu takip etmek istiyor.

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

55

BILISIM.indd 5 9/11/12 4:54 PM

Page 58: EDUART SEPTEMBER 2012

BİLİŞİMEY

LÜL

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

56

ce kendi ürün alanlarında birer tuğ-la, tabi bu güçlü olduklarını değiştir-miyor. Düellonun kazananı ise Win-dows 8... Apple ve Microsoft farklı ürün stratejileri izliyorlar. Apple, hala klasik bilgisayarlar ve tabletler, akıllı cepler gibi mobil sistemler arasında bir ayrım görüyor. Tabi, kullanıcılar ne kadar çok ürün alırsa o kadar iyi. Mo-untain Lion da bu amaca hizmet et-mek için derin bir iCloud entegrasyo-nu ile geliyor, üstüne tatlandırıcı niye-tine iOS dünyasından birkaç fonksi-yonla birlikte.

Windows 8 her yerdeDiğer tarafta Microsoft ise Windows 8’i her yerde görmek istiyor. Hem kla-sik PC’lerde hem dizüstülerde hem de tabletlerde(hatta belki ceplerde!) Bu-nun mantıklı bir sonucu olarak, mesela akşam üstü kanepenizde Windows 8’li tabletinizi kullanırken, ertesi sabah ofi-

sinizde aynı tablete klavye ve fare taka-rak sanki bir dizüstü kullanırmış gibi ça-lışmaya devam edebilirsiniz.

Önce Windows 8 sonra Mountain LionDaha cesur görünüşü ve daha iyi do-kunmatik kontrolü ile Windows 8, OS X’i geride bırakıyor. Hatta güvenlik ala-nında bile rakibini geride bırakan Win-dows 8, konu hıza gelince burun far-kıyla öne geçiyor. Windows 8 ve Mo-untain Lion’a geçiş konusu karşılaştı-rılacak olursa, Windows kullanıcıları-nın adapte olması için biraz daha fazla zaman gerekecek. Windows 8 klasik PC kullanıcılarının kafasını biraz karış-tırabilir, her ne kadar dokunmatik sis-teme sahip olmasa da genellikle do-kunmatik arayüzü kullanmaya zorla-nan kullanıcılar bu durumdan rahatsız olursa Windows 7 her zaman bir alter-natif olarak bulunacak.

Mac’e 17 dakikada Mountain Lion yüklendi-ğini gördük. Sistemin açılışı, veri arama ve kopyalama da oldukça hızlı. Kıyaslamak ge-rekirse, örneğin, internet benchmarkların-da Windows 8, safari dışındaki tüm tara-yıcılarda önde geliyor.

İkisi de hızlıİki sistem de çok hızlı fakat başlat-ma hızında ne Apple ne de Windows, bir Usain Bolt değil. Şunu da söyle-mek lazım ki iki sistem de hala kla-sik işletim sistemi, mesela başlatma sırasında. İki işletim sistemi de selef-lerinden daha iyi performans sergi-liyorlar. Internet benchmarklarında Windows 8, Mountain Lion’ın önün-de yer alıyor fakat daha iyi tarayıcı optimizasyonları ile bu fark değişebi-lir. Mobil işletim sistemlerinin parlak ışıklı şovlarının altında hem Windows 8 hem de Mountain Lion hayal kırıklı-ğına uğratıyor bizi. İki sistem de sade-

BILISIM.indd 6 9/11/12 4:54 PM

Page 59: EDUART SEPTEMBER 2012

BILISIM.indd 7 9/11/12 4:54 PM

Page 60: EDUART SEPTEMBER 2012

58

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

RÜYALAR

YAŞAMAK İÇİN YEMEK

Geçen yazımda bilinçaltımızın neden hep korku, şiddet, olumsuzluk, aşa-ğılanma gibi negatif duygusal anılar-la dolu olduğuna dair bilgiler vermiş-tik. İnsanoğlunun kendine yakıştırdı-ğı yüzeysel tanımlamaların, derinler-de ki enerjilerimizle neden çoğu kez bağdaşmadığını, benliğinde gerçekten güçlü olanın ‘hatırlanmayan deneyim-lerimizden ve ge-netik geçişli yanlış inançlardan’ kay-naklandığını bir ör-nekle açıklamıştık. İnançlarımız yani yaşam enerjimi-zi yönlendiren dü-şünsel kalıpları-mızın çekirdekleri-ni negatif enerjile-re dönüştüren bir başka etkenden bahsedeceğiz:

Yeme-içme alışkanlıklarımızBedenimiz ve zih-nimiz üzerinde tahmin ettiğimiz-den çok etkisi olan beslenme alışkanlıklarımız, neden öyle hissettiğimizin ve davrandığımı-zın, sağlıksızlığımızın, korkularımızın, kaygılarımızın ve daha bir çok insani niteliğimizin yoldan çıkışının hatırı sa-yılır sebeplerindendir.Hz. İsa bu presibi çok güzel vermiş: Yaşamak için yiyin, yemek için yaşa-mayın. Oysa günümüz insanı zengin medeniyet coğrafyalarında beslenme alışkanlıklarının yanlışlığı ve abartısı yüzünden bir çok hastalığa yakalan-

maktayken, bazı coğrafyalarında ise insanlar açlıktan ölebilmektedir. Farkında olmadan karnımıza yolla-dığımız her şey aslında bir enerjidir. Kendine has özellikleri olan; bir ihti-yacımıza karşılık gelen; azı karar çoğu zarar enerjidir yiyecek ve içecekler. Televizyon izlerken, gazete okurken, yürürken, düşünürken, hesap yapar-

ken yediklerimiz vücudumuzda bir çok işleme tabi tutulurlar. Sıraya konulur, muhallebi kıvamına getirilir, ayrıştı-rılırlar. İşe yarayacak olanlar vücu-da dağıtılırken, bir kısmı bağırsaklara oradan da dışarı yollanır. İhtiyaç faz-lası olanlar da Merter’de ki gibi dük-kanın önüne “Export fazlası” diye sa-tılamaz, yağ ve toksinli artıklar olarak vücumuzda biriktirilir. Biz ise sadece “yeme” kısmına odaklandığımızdan içimizde neler olup bittiğini düşünme-

yiz bile. Ne zaman, ne kadar, hangi ka-litede, doğal mı yapay mı, gerçekten ihtiyacımız var mı yok mu gibi soruları kendimize sormadan sürekli vücumu-za bir şeyler alırız. Böylece tüm beden sistemimizi harekete geçirmiş olu-ruz. Yeme- içme isteği (içki, kola vb.) ve sindirim sistemi birbirini tetikleyen kısırdöngü halinde sadece bağırsakla-

rımızı meşgul etmek-le kalmaz, aynı za-manda düşünce ve duygu merkezlerimi-zi de etkileyerek bey-nimize çoğunlukla-karmaşık ve aslında hiç istemiyeceğimiz- enerjilerle sürekli ra-hatsız eder. İhtiyaç halinden çıkıp bede-nimize ve zihnimize bir işkence haline dö-nüşür. Herhangi bir öğünde bitkisel, hay-vansal ve karbonhid-ratlı yiyeceklerin ka-rıştırılarak alınma-sı belki de (genellik-le) yeterince çiğnen-

meden yutulması vü-cudumuzun merkezinde bir çok salgı-nın ve gazın ortaya çıkmasına neden olur. Her birinin kimyasal özellikleri-nin birer duyguya karşılık gelmesi de gün boyu zihnimizin neden karmaşık duygular ürettiğine sanırım doğru bir açıklama olur.

Midenizde İkinci Bir Beyin Var.13 Kasım 2011 tarihli Vatan gazetesi-nin haberinde sözettiğimiz konu yuka-rıda ki başlıkla incelenmiş. Yazıda ba-

Murat İnan • Rüya Analisti • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 2 9/11/12 4:53 PM

Page 61: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

59

ğırsak beynin beslenme alışkanlıkları-mız ve duygularımız üzerinde ne den-li etkili olduğuna dair çarpıcı bilgiler vermekte. (http://haber.gazetevatan.com/midenizde-ikinci-bir-beyin-var/410556/45/Ekstra)Geçen ay ki yazımda bilimsel ve din-sel bilgilerin örtüştüğü birincil süreç düşünce:iblis benzeşmesine devam-la, yeme-içme alış-kanlıklarımızın-da adeta işin tuzu biberi olarak zih-nimizi karıştıran önemli bir sebep olduğuna inanı-yorum. Fakat he-men belirtmeli-yim ki olumsuz-luk; vücudun her-hangi bir siste-mi değil, yanlış ve abartılı alışkan-lıklarımızdır. Beyin ve bağırsa-ğın embriyonun oluşma ve geliş-mesinden önce cenin gelişimi es-nasında bölünen aynı doku küme-sinden meyda-na geldiği ortaya çıkmıştır. Bir bö-lüm merkezi si-nir sistemi haline gelirken, diğer par-çada enterik sinir sistemi haline gel-mek için göç eder. Daha sonra iki si-nir sistemi de Vagus siniri diye ad-landırılan bir kablo yoluyla bağlanır-lar. Baş tarafla ilgili en uzun sinirin adı Latince’den türetilmiş olup “kıvrı-la kıvrıla giden” anlamına gelmekte-dir. Vagus siniri, beynin sapından bo-yun aracılığıyla kıvrılır ve nihayetinde karında sona erer. (www.altamedan-gel.com/www.okyanusum.com) Yapılan araştırmalar bağırsak bey-nin (gut brain) kafada ki beyinde ol-duğu kadar sinir ağı barındırdığını ve çoğu kez beyinden emirler almayıp kendi sistemini, hafızasını ve işlevleri-ni yürüttüğünü göstermektedir. Spas-tik kolon hastalarında, stres döngüsü rahatsızlıklarında, depresyon, otizm ve daha bir çok psikolojik rahatsızlık-ta bağırsak beynin kafadaki beyne va-

gus siniri yoluyla bilgiler yolladığı, onu uyardığı aynı çalışmalarla gözlemle-miş ve belgelenmiştir. Bağırsakların sürekli ve yanlış şekillerde çalışmaya zorlanması, esas canlılık ve yönetim merkezimiz olan otonom sinir siste-mimizin (Beyin-omurilik) gerektiği gibi çalışmasına engel olduğu gibi, bizleri bağırsağıyla düşünen insanlar haline

getirme tehlikesi de hiç te yabana atı-lır gibi değildir. Psikoanaliz de “birincil süreç düşünme” olarak adlandırılan, ilkel, denetimsiz ve çoğu kez menfi duyguların ortaya çıkışıyla, vagus si-niri yoluyla bağırsaklardan beynimi-zin rahatsız olma merkezi olan “Lim-bik Sistem’e” veriler (duygular) yol-laması arasında şaşırtıcı benzerlikler bulunmakta. Tıpkı Kur’an’da iblisin in-sanı onları görmediğimiz yerden ves-veselerle kafamızı karıştırmaya çalış-masında olduğu gibi. Yeme içme ko-nusunda bilimsel ve dinsel bilgiler birbiriyle örtüşmektedir. Bu da demek oluyor ki yedip içtiklerimize hem be-den hem de ruh sağlığımız açısından dikkat etmeli, yaşamak için yemeyi kendimize ilke edinmeyi ciddi olarak düşünmeliyiz. Doğru beslenme konu-sunda yaptığım araştırmalara daya-

narak bazı önerilerde bulunabilirim:• Yemek çeşitlerini birbirine karıştır-mamaya özen gösterin. Karbonhidrat-lar, bitkisel ve hayvansal gıdaları aynı öğünde tüketmeyin. • Güne hamur işiyle başlamayın. Çor-bayı tercih edebilirsiniz.• Yiyeceklerinizi ya sıvı ağırlıklı, mu-hallebi kıvamında alın veya bol bol

çiğneyin.• Yemek yerken mut-laka bir miktar su için, nefes alış verişlerinizi yavaşlatıp sakince ye-mek yeyin.• Doğal ortamında, kat-kısız yöntemlerle yetiş-tirilmiş besinleri tercih edin. Paketlenmiş gıda-lardan uzak durun.• Kırmızı et tüketi-mine dikkat. Hayva-nın beslendiği ortam, yemi, hijyeni ve kesim usülünün doğrulu-ğundan emin değilse-niz o eti yemeyin. Bu-nun yerine temiz su-larda avlanmış balığı tercih edebilirsiniz.• Tavuk etinde fab-rikasyon üretimden uzak durun. Antibi-yotiklerle güneş ışı-ğı görmeden olduğu yerde durarak büyü-

yen bir tavuk, üretici-nin gözünde bir ticaret malıdır. Oysa tavuk ta diğer tüm canlılar gibi say-gıya layıktır. Hatırlayın, hayatta canlı-cansız herşey bir enerji taşır ve bu enerji bir başkasına geçebilir.• Kola, alkol, uyuşturucu gibi içecek ve bağımlılık yapan sıvılardan vazge-çin. Bağırsaklarınızı yakarak son de-rece negatif duyguları harekete geçi-rir, zihninizin sağlıklı çalışmasına en-gel olurlar.• Metabolizmanızın çalışmasını dikka-te alarak yemek saatlerinizi belirleye-bilirsiniz. Gece ağır yemekler kabusa neden olabilir.• Yemeğe odaklanarak, farkında ola-rak yemeye çalışın. Başka şeylerle il-gilenirken veya başka şeyler düşünür-ken yemekten uzak durun. Hem çok yersiniz hem çiğnemeden yiyip hazmı zorlaştırırsınız.

KOSE YAZARLARI.indd 3 9/11/12 4:53 PM

Page 62: EDUART SEPTEMBER 2012

SAĞLIK

60

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

Çocuklarımızı büyütürken doğru bildiğimizbildiğimizbildiğimizbildiğimiz

yanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlaryanlışlarÇOCUK BÜYÜTMEK ZORLU BİR SÜREÇ. NE YAPMALIYIZ, NE YAPMAMALIYIZ HER ZAMAN BİLEMİYORUZ. İSTEMEDEN DE OLSA, EN KIYMETLİ VARLIĞIMIZA ZARAR VERMEMEK İÇİN, DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLARI VE YANLIŞ BİLDİĞİMİZ DOĞRULARI DERLEDİK

Erkek çocuklara tuvalet eğitimini anne verir

Babanın vermesi gerekir. Erkek çocuk, tuvalete babayla gitmeli, ayakta ve oturarak tuvaletin nasıl kullanıldığını ondan öğrenmeli. Tuvalet terbiyesi yaşı çocuktan çocuğa değişebilir. Bunun için 2 yaşına kadar beklemenin bir sakıncası yok.

YANLIŞ!

6 aydan sonra çocuklar, ekmek yemeli

Beyaz da olabilir, kepekli de. Ama tam buğday ekmeğine 2 yaşından sonra geçilmelidir. DOĞRU!

Bebeğe anne sütüyle birlikte su da verilebilir

Sadece anne sütüyle besleniyorsa ve iyi gelişiyorsa, su verilmesine gerek yok. Anne sütünün içindeki hücrelerin fonksiyonunda, su da dahil ekstra gıdalar verilmesi durumunda azalma ve değişme olabiliyor.

YANLIŞ!

SAGLIK.indd 2 9/11/12 4:59 PM

Page 63: EDUART SEPTEMBER 2012

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

47

Bir bebeğe doğduğu anda su ya da şekerli su verilebilir

Doğduğu anda ve onu takip eden ilk yarım saatte, annenin göğsüne konmalı. Böylece süt salgılama refleksi artar ve sütün daha iyi gelmesi sağlanır.

YANLIŞ!

Çocuk bir yaşındayken anne sütünün besin değeri azalır

Zaten 1 yaşında sonra anne sütü, besin değeri için değil, organ hayatiyetini sağladığı için ve bağışıklık sistemine katkısı nedeniyle verilir. 1 yaşından sonra anne sütü, bebeğin organlarının ömrünü uzatıyor.

YANLIŞ!

SAGLIK.indd 3 9/11/12 4:59 PM

Page 64: EDUART SEPTEMBER 2012

Her ağladığında kucağınıza almayın, şımarmasın

Bebeğinizi sık sık kucağınıza alın. Sevginizi hissetsin, sevgi dolu bir çocuk olsun.

YANLIŞ

?Bu

nu b

iliyo

r mus

unuz

ÇOCUKLAR, YALIN AYAK YERE BASTIĞINDA AYAK TABAN KASLARININ DAHA IYI GELIŞIR...

Bebeğe 2 yaşına kadar ayakkabı giydirilmemeli

Eskiden çocuk yürümeye başladığı anda “ilk adım ayakkabısı” giydirilirdi. Ortopedik yapıda olması istenirdi. Ama yalın ayak yere bastığında ayak taban kaslarının daha iyi geliştiği ortaya çıktı. 2 yaşından sonra ise ilk adım ayakkabıları öneriliyor.

DOĞRU!

1 yaşına kadar bal verilmemeli

Çünkü içinde çocuğa dokunabilecek bir toksin bulunuyor.

DOĞRU

SAGLIK.indd 4 9/11/12 5:00 PM

Page 65: EDUART SEPTEMBER 2012

SAGLIK.indd 5 9/11/12 5:00 PM

Page 66: EDUART SEPTEMBER 2012

EDU&ART Dergisi Adına İmtiyaz SahibiAçelya ÜLGENAY [email protected]

Genel Yayın Yönetmeni Begüm ÇELİ[email protected]

EditörFeyhan UZUNOĞ[email protected]

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Açelya ÜLGENAY [email protected]

Görsel Sanat Yönetmeni Ferhat GEDİ[email protected]

Reklam Müdürü Seval AKÇ[email protected]

Abone-DağıtımAhu ÇELİKYÜ[email protected]

YÖNETİM YERİ VE ARDESİDefne 4 Villa 14 Bahçeşehir / İstanbulTel: (0212) 669 96 26 Faks: (0212) 669 96 [email protected] www.edu-artdergisi.com

BASKI VE CİLTKoridor Matbaacılık ve Tanıtım Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İpkas Sanayi Sitesi 3.EtapB 19 Blok No: 5 Küçükçekmece/ İstanbul / TÜRKİYETel: 0212 549 88 60 (pbx) Faks: 0212 549 88 65

Sertifika No: 16206

SÜRELİ YEREL YAYINEDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Para ile satılmaz.Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar, görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz. Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Dergideki yazılar için yazarlara telif ödenmez.

KÜNYE Eylül 2012 Sayı: 7

SÜRELİ YEREL YAYIN

64

EYLÜ

L ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

KUNYE64.indd 4 9/11/12 4:35 PM

Page 67: EDUART SEPTEMBER 2012
Page 68: EDUART SEPTEMBER 2012