Download - EMEK Dergisi Sayı 9
CHP BEŞİKTAŞ GENÇLİK ÖRGÜTÜ RESMİ YAYINIDIR
www.chpbesiktasgenclik.org
NİSAN 2012 SAYI: 9
ÜCRETSİZDİR
BİYOGRAFİ:
TURAN EMEKSİZ
Sf 16
NİSAN 1915
NEDEN OLDU?
NASIL OLDU?
Sf 14
KAPAK KONUSU:
YARIM KALAN
DEVRİM
KÖY ENSTİTÜLERİ
Sf 10
İLERİ ADALET!
Sf 5
ÇOĞUNLUK
FAŞİZMİ
Sf 4
YARIM KALAN
DEVRİM:
KÖY ENSTİTÜLERİ
NİSAN 2012
SAYI: 9
Cumhuriyet Halk Partisi Beşiktaş Gençlik Örgütü
Adına İmtiyaz Sahibi
CHP Beşiktaş İlçe Sekreteri
Ş.İlker UYGUN
Editör
Av. Merve ÖZTOPALOĞLU
Alp SUNAY
Yayın Kurulu
Yağız DEMİREL
K. Berkay TÜRKEN
Ali Çağlar ŞENTÜRK
Osman Can KARAMAN
Aras Ronay SARI
Tunca Zeki BERKKURT
Selim KAYAN
Kapak Tasarım: Selim KAYAN
Grafik Tasarım: Şahin DİL
Dergi Tasarım: K. Berkay TÜRKEN
Fotoğraf Kaynak: Genel Ağ (web)
E-posta: [email protected]
Web: www.chpbesiktasgenclik.org
Telefon: 0212 261 11 41
Basım Yeri
HİKMET OFSET
Dereboyu Caddesi Kısmet Sokak No:18/1
Not: Yazılardan yazarları sorumludur
İÇİNDEKİLER
Ali Çağlar ŞENTÜRK SORUMSUZLUĞUMUZDAN KURTULALIM! TESLİM OLMAYALIM………..…..……….……..3 Yağız DEMİREL ÇOĞUNLUK FAŞİZMİ……………………….......4 Kazım Berkay TÜRKEN İLERİ ADALET!………... ……………….……….….5 GÜNDEM…………………………………………..…..6 Mehmet Adem SOLAK YARIM KALAN DEVRİM: KÖY ENSTİTÜLERİ………...……………………..10 Seçkin AYBAR 21.YÜZYILDA EMPERYALİST PLANLAR VE ORTADOĞU……….…………...12 Osman Can KARAMAN DEMOKRASİDEN ANLADIĞIMIZ…..……...13 Tunca Zeki BERKKURT NİSAN 1915 NEDEN OLDU? NASIL OLDU?.......……………………….….…...14 Aras Ronay SARI Biyografi: TURAN EMEKSİZ….……………...16 DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ KOMİSYONU………………….…………………...17 Etkinliklerimiz……………………………………...18
EMEK EMEK
2 3
EMEK EMEK
2 3
nü’den, Mumcu’dan, Kışlalı’dan, Avcıoğlu’ndan, Nazım’dan
bir şeyler öğrenmeli. Sığmamalı kabuğuna! Okumalı, araş-
tırmalı, saygıyı ve sevgiyi öğrenmeli, yaşamalı hayatı ha-
yat gibi! Gerçekçi olmalı ve hayal kurmalı özgür bir ülke-
nin temelini yeniden emekle ve mücadele ile atmalı.
Bizden sonraki nesillere buruk, at gözlüklü bir
hayat bırakacağız. Özgürleşme nedir bilemeyecekler.
Gerici bir eğitim sistemiyle kız çocuklarımızın hayatı ka-
raracak, eşitlik ortadan kalkacak.
Buna izin veremeyiz!
AKP'ye teslim olamayız!
Olamayız çünkü onlar da teslim olmadı;
Pir sultan teslim oldu mu Hızır paşaya?
Mustafa Kemal teslim oldu mu saltanatçı uşaklara?
Mahir teslim oldu mu Kızıldere'de namluya?
Deniz, Yusuf, Hüseyin teslim oldu mu cuntaya urganı-
na?
Devrimci yiğitler teslim oldu mu 12 Eylül'ün Filistin
askılarına, dar ağaçlarına???
Özgür insanlar, mücadeleci insanlar teslim olamaz!
Olmayacaktır da...
Bizler de gençlerin, çocukların geleceğini karanlığa
boğan AKP faşizmine geçit vermeyeceğiz!
Halkımız için yapacağız bunu…
Evet, sebebi çoktur bunun ama sebebi ne olursa
olsun ülkemizin gençliği sorumsuz bir nesil olarak yetiş-
mektedir. Araştırma, öğrenme ve hak arama bilinci kapa-
lı, kulaktan dolma bilgileri benimsemiş, televizyon dizile-
rine bağımlı, çok zengin olma isteği, dayanışma ruhu ek-
sik, tek derdi ünlülerin giyim tarzı olan bir gençlik anla-
yışı var maalesef. Hem de milli eğitim sistemimiz karan-
lık bir girdaba sürüklenirken…
Aslında en büyük gençlik sorunu ‘özgür bir birey
olamama ‘sorunudur. Özgür bir insan olmak, kendi hür
iradesiyle yaşamayı gerektirir. Kendi kararlarını alabil-
meyi ve bu kararları özgürce uygulayabilmeyi gerektirir.
Özgürleşmiş bir birey, kendi işini kendi yapabilen, kendi-
siyle hesaplaşabilen, kendi okulunu, işini, eğlencesini kı-
sacası hayatını seçebilen insandır. Bu konuda ülkemize
baktığımıza aslında ne kadar berbat bir bataklığın içinde
olduğumuzu görmek mümkündür.
Bizler genciz. Yaşımızın en verimli, en üretken
olması gereken döneminde tamamen kapana kısılmış du-
rumdayız. Birilerinin koyduğu şartlara göre yaşıyoruz.
Bazı üniversite öğretim üyeleri 4+4+4 sisteminin rekla-
mını yapmak için birileri tarafından kiralanmışken biz
derslerimizi geçmek uğruna bu rezalete sessiz kalmak
zorunda kalıyoruz. Öğrencilerin üniversite içerisinde
haklarını yok sayan bir anlayışa karşı tek derdimiz okulu-
muzu bitirip bir an önce para kazanmak olduğu için so-
rumsuz ve bencil bir nesil olmaktan kurtulamıyoruz!
İnanın bana sevgili yol arkadaşlarım; yazdığım
her kızgın ve umutsuz cümle içimdeki hırsı da arttırıyor.
Tarihe ve nesillerimize karşı sorumlu olduğumuzu düşü-
nüp, bu kadar umursamaz bir tavır takınan gençliği gör-
dükçe de çok üzülüyorum. Bana ‘memleketi sen mi kur-
taracaksın?’ sorusu geldiğinde ise ona ‘Hayır! Ben değil,
biz kurtaracağız!’ desem de bu arkadaşlarımın ‘biz’ olma
kavramının ne olduğunun farkına varamaması ve sıkıştırıl-
mış kapanın içinde kaybolup gitmesi beni derinden yaralı-
yor.
Bir genç haklarını savunabilmeli! Faşist bir ikti-
dardan hesap sorabilmeli! Mücadele edebilmeli! Özgürle-
şen bir top çiçek gibi olmalı. Mustafa Kemal’den, İnö-
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
SORUMSUZLUĞUMUZDAN KURTULALIM! TESLİM OLMAYALIM!
Ali Çağlar ŞENTÜRK
EMEK EMEK
4 5
bu iki ders okullarda seçmeli ders?! Türkiye’de herhangi
bir dersi öğrencilere göstermek için önce seçmeli yapar-
sın da şu ana kadar hangimiz ilköğretimde ders seçtik?
Hepimiz seçilmiş dersleri okumadık mı? Dinsel eğitimin
oranını artırıp pozitif bilim derslerinin oranını azaltmak
sadece insanların öğrenmemesini, kafalarının açılmaması-
nı, sadece dini söylemlerle eğitilip itaat etmesini sağla-
mak için yapılır!
Gerekçeleri ise engelli vatandaşlarımızın yaşadığı
zorluklar. Eğer bir hükümet bunun bir problem olduğunu
düşünüyorsa hemen o dakika o koltuklarını bırakmalıdır.
Herkesin refahını sağlayamayan devlet olmamalı, olamaz.
Bu düzenlemeyle engelli vatandaşlarımızı sosyal çevreden
soyutlayacak ve evlerine kapanmaya mahkûm edecekler.
Bu yasayı çıkarmak için yaptıkları ise tam bir anti-
demokrasi ve faşizm örneği. Öncelikle 100 AKP milletve-
kili komisyon toplantısına gidip toplantı salonunu işgal
etti. Daha sonrasında 100 kişiden 30u komisyon kürsüsü-
nün önüne barikat kurdu. Meclis Komisyonunda kürsüyü
işgal etmek, muhalifler kürsüye ulaşamasın diye! Hangi
demokraside, hangi çağda, hangi ülkede var bu? Yeter mi,
yetmez tabi: Kameramanlar tekme tokat dışarı atıldı,
komisyon üyeleri bile içeri giremedi. Sonrasında lütfedip
(!) yer verdiler komisyon üyelerimize ve grup başkan ve-
killerimize. Komik taraf şu: yangından mal kaçırır gibi,
milletvekilleri kavga ederken, milletvekillerimiz yerde
tekmelenirken karar alındı. Böylesine faşizan bir tavır
demokrasiyle bağdaşamaz, bağdaştırılamaz!
Yasa da her zamanki gibi AKP çoğunluğuyla meclis-
ten geçti. Uyurken oy verebilecek kadar algısı açık AKP
vekilleri yasa süresince bir hafta Ankara dışına çıkmadı-
lar. Her tasarıya “evet” her muhalafet önerisine “hayır”
oyu verdiler. AKP demokrasisi işte bunu gerektiriyor.
Kendi tasarılarını sorgulama, diğerlerini katiyen reddet!
Demokrasi ne kavga gürültü karar almak, ne de
“iktidar benim, isteğim emirdir” anlayışıdır. Yakın döne-
min en önemli düşünür ve yazarlarından Albert Camus’un
tanımı yeterince açıklıyor her şeyi: “Demokrasi çoğunlu-
ğun kanunu değil, azınlığın saygısıdır.” Vatandaşlarının
vicdanlarına saygı göstermeyenler, kendilerinin geçici;
demokrasinin ise kalıcı olduğunun ayırdına varamayanlar-
dır!
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
ÇOĞUNLUK FAŞİZMİ
Yağız DEMİREL
Faşizm, Türkiye’deki herhangi bir şirkete benzer.
Şöyle ki; patron ne yapılacağını söyler, işçiler harfiyen
uyar. Patron bir yandan da bir takım muhteşem söylem(!)
lerde bulunur: “Maaşlarınız piyasanın üstünde, her türlü
sağlık olanaklarına sahipsiniz, ulaşımınız, yemeğiniz şir-
ketten, her şeyi sizin için yapıyorum, her şey daha da iyi
olacak vs.” Demokrasiyi kullanan, işine gelen her yerde,
her söyleminde demokratik olduğundan, Türkiye’yi daha
da demokratikleştireceğinden bahseden partiyle ne ka-
dar benzer değil mi? Bizi demokratikleştirirler(!) çoğun-
luğun oylarıyla, komisyonlardan karar çıkarırlar milletve-
killerimizi tekmeleyerek. Sonra da “Yaşasın Demokrasi”,
nasıl olsa halktan oy alıyoruz, iktidarız, asarım, keserim,
kime ne?
Bunun adı “çoğunluk faşizmidir”. Çoğunluk sayesin-
de seçilip diğer herkesi yok saymak, demokrasiyi lafa
kaldırıp totaliter faşizmle ülkeyi yönetmek. Bunu başar-
maları için en çok ihtiyaç duyulan şey eğitimsiz, biat
eden bir toplum. Zaten bunun için var güçleriyle çalışı-
yorlar. İlk adım eğitim sistemimizi çökertmek. 4+4+4
olarak bölünen bu sistem ilk bakışta ne kadar masum;
ama önemli olan ayrıntılar. 60 ayını doldurmuş daha kişi-
sel gelişimini tamamlayamamış çocuklarımızı okul sırala-
rına oturtacaklar. 4 senelik zorunlu eğitimden sonra ço-
cuklarımız ebeveynlerinin isteğiyle okullarından alınabile-
cekler. Sonrası malum, Türkiye’nin kaç yıllık sorunu; kız
çocuklarımız okutulmuyor. Okulu bırakan açık öğretime
devam edecek, bir yandan da dinini öğrenmek Kur’an
kurslarına gidecek; çünkü bu yasanın devamı Kur’an kurs-
larına giriş yaşının aşağıya çekilmesi olacak. Okula devam
edenler de yavaş yavaş tercihlerini belirleyecek. Mesela
imam hatibe devam edecekler. 9 (DOKUZ) yaşında ço-
cuklar imam hatibe gidecek. 9 (DOKUZ) yaşında çocukla-
rı hurafelerle büyütecekler, insanları tek tipleştirip biat
etmeye zorlayacak. Pozitif bilimlerin değerini azaltarak
dinleri ön plana çıkaracaklar. Bu sayede sorgulamayan,
düşünmeyen, okumayan, sadece inanan bir gençlik yara-
tacaklar ve ülkemizin geleceğini karartacaklar.
Hepsinden önemlisi artık tüm okullar imam hatip
özelliği kazanacak. Eski usül imam hatiplerin ortaokul
bölümünde dinle ilgili sadece Kur’an ve Hz. Muhammet’in
hayatı verilirdi. Ama ne tesadüf ki yeni çıkarılan yasayla
EMEK EMEK
4 5
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
İLERİ ADALET!
Kazım Berkay TÜRKEN
“...
Ben anlarım
Bu acı bizim ora işi hançer acısı
Bir ülkedeniz ne de olsa
Aynı dili konuşsak da
Anlamayız birbirimizi
Hançerin nakışı
Tanıdım acısından Sıvas işi
…” * *AZİZ NESİN
19 yıl önceydi, Sivas’ta o ateşin yandığı gün.
19 yıl önceydi, insanların bir kez daha insanlıklarından
utandıkları o gün.
2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal şenlikle-
rine katılmak için Sivas’ta bulunanları linç etmek gaye-
siyle, insanlıktan çıkmış bir grup, gerici sloganlar ata-
rak toplandı Madımak Otelinin önünde.
Laik Cumhuriyet düzenine açıkça karşı olan
bu topluluk önce taşlarla sopalarla saldırdı otele, sonra
ateşe verdiler içindeki canlarla birlikte.
Ne güvenlik güçleri engel oldu bu duruma, ne
kamu görevlileri, ne de siyasiler.
Herkesin gözü önünde 35 can yandı bu ülke-
de, büyük bir insanlık suçu işlendi.
Türkiye; aydınların, sanatçıların, emekçilerin
düşünceleri ve inançları yüzünden katledilmesine tanık-
lık etti.
Tam 19 yıl geçti Sivas katliamının üzerinden,
fakat hala olay aydınlatılamadı ve aradan geçen onca
seneye rağmen devlet, gerçek failleri bulamadığı gibi
bir de bugün davanın zamanaşımına uğramasına göz yu-
muyor.
Yani “biz devlet olarak gerçek suçluları bula-
madık, onca zaman da geçti üzerinden, biz unuttuk, siz
de unutun” diyor alay edercesine.
Zamanında soruşturma kapsamında gözaltına
alınanların avukatlığını yapanların, bugün iktidara gel-
dikleri bir ülkede yaşıyoruz.
35 canı yakanları aklamaya çalışanlar, bugün
zamanaşımını öne sürerek olayın üzerini örtmeye çalış-
maktadırlar.
Bunlar da yetmezmiş gibi iktidardakiler, Si-
vas Davasının düşmesini “milletimize hayırlı olsun” diye-
rek değerlendirdiler utanmadan.
Bu karardan memnun oldular.
Sivas davasında zamanaşımına göz yumanlar,
bu insanlık suçuna da ortak olmaktadırlar.
Bu suçu örtmeye çalışanlar, en az bu suçu
işleyenler kadar sorumludurlar.
Bugün zamanaşımı kararını verenler, bu kara-
rı destekleyenler, olayların zamanla unutulmasını dört
gözle bekleyenler bilsinler ki acının zamanaşımı olmaz.
Yanan canlar unutulmaz.
19 yıl önce Sivas’ta yanan ateşi söndürmeye
zaman yetmez.
Bu sonuç tüm insanlık için kocaman bir ayıp-
tır, ve bunun sorumlusu da zamanaşımına memnuniyetle
göz yuman AKP iktidarıdır.
Bizlere daha önce;
kendine muhalif olanları yeterli delil olmadığı
halde tutuklayıp, aylarca hatta yıllarca cezaevlerinde
tutarak “ileri demokrasiyi”;
zaten zor bir şekilde geçinen halkın karşına
yüksek miktarda zamları da çıkararak “ileri ekonomiyi”;
dini eğitimin yaşını kademe kademe düşüre-
bilmek adına uydurduğu “4+4+4” sistemiyle “ileri eğiti-
mi” gösteren AKP iktidarı, Sivas katliamı davasının za-
manaşımına uğramasıyla “ileri adaleti” de göstermiş
oldu.
EMEK EMEK
6 7
“NAMAHREM VEZNEDEN SONRA SIRA NAMAHREM METROBÜSTE”
Sosyal medyada olay olan Erzurum’da bir belediye-
de gerçekleştirildiği iddia edilen, pozitif ayrımcılık adı al-
tında düpedüz irticacı bir hamle olan “Bay – Bayan Vezne-
si”nin ardından, şimdi de “şeriat yanlısı” Saadet Partisi’nin
İstanbul il kadın kolları bir imza kampanyası başlattı. 1 Ni-
san’a kadar topladıkları imzaları İBB’ye sunacaklarmış, peki
nedir bu kampanyanın içeriği? Metrobüs hatlarına 3-4 se-
ferde bir olacak şekilde pembe metrobüs istiyorlar, sadece
kadınların bineceği, namahrem seyahat istiyorlarmış ve bu-
nun için imza kampanyası düzenlemişler. Bunun gerekçesi
olarak açıkça yavaş yavaş toplumsal hayata şeriat kurallarını
getirmek olduğunu söylemiyorlar da kadınlara pozitif ayrım-
cılık yapılması gerektiğini savunuluyorlar. Dönüşen ve gerici-
leşen toplumun AKP iktidarı ile çatlak sesleri artık daha
fazla çıkmaya başladı ve her gün daha da İran olma yolunda
ilerliyoruz, gerçekten göremiyor muyuz?
“SELAM OLSUN ONURLU KESK DİRENİŞİNE”
KESK'e bağlı Eğitim-Sen üyeleri AKP'nin
4+4+4 eğitim modeli ile 4688 sayılı yasada değişik-
lik öngören tasarıyı protesto etmek için 2 günlüğü-
ne iş bırakarak alanlara inme kararı almıştı. Yurdun
bir çok bölgesinden Ankara’ya gelen Eğitim-Sen
üyesi eğitim emekçileri, AKP’nin faşizmine karşı
büyük bir direniş gerçekleştirdi. Bu ülkenin gelece-
ğini yetiştiren onurlu öğretmenlerimiz, polisin coplu
ve biber gazlı saldırılarına karşı yılmadan, hak ara-
ma mücadelelerinin haklılığını bütün Türkiye’ye gös-
terdi. CHP Milletvekilleri ile Gençlik Kollarımızın da
destek verdiği KESK direnişi, bakanlık önünde yapı-
lan basın açıklaması ve oturma eylemiyle sona erdi.
Faşizmin ayak seslerinin her geçen gün daha da
duyulur olduğu son günlerde, mücadele azmimize
güç katan onurlu KESK direnişçilerine bir kez daha
selam gönderiyoruz.
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
EMEK EMEK
6 7
“TANDOĞANLAR’DA ON MİLYON…”
27 Mart’ta Tandoğan’daydık. Mitingde ne söylendiği konu-
şulmadı bu ülkede. Bu ülkenin çocuklarına 10 yaşında meslek seçti-
rileceği konuşulmadı bu ülkede. Konuşulan neydi, bir belediye baş-
kanının yaptığı yorumlar. Bilmem kimlerin açıklamaları. Bir takım
sayılar. Binlerle ifade edilen sayılar. Oysa ortada 4+4+4 gibi sayı-
ların geçmesi gerekirdi. Salı günü iş saatinde yapılan bir toplantıya
gelen insanları saymaya kalkan zihniyet, bu ülkenin evlatlarının
gelecekleriyle oynayan zihniyettir. Buna hakları yoktur. İyi hatır-
layın bu tarihi… 27 Mart: Yaş 20, Kemal sağ, Tandoğan’da on
bin insan; 5 yıl geçecek aradan, yaş yine 20, Kemal yine sağ
Tandoğanlar’da on milyon insan olacak…
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
“AHMET ŞIK VE NEDİM ŞENER’E TAHLİYE”
Ergenekon soruşturması kapsamında aralarında gazeteciler
Nedim Şener ileAhmet Şık’ın da bulunduğu 10'u tutuklu 13 sanık
hakkında görülen Oda TV davasının 11. duruşmasında tutuklu sa-
nıklar Ahmet Şık, Nedim Şener, Coşkun Musluk ve Sait Çakır'ın
tutuklu kaldıkları süre ve suç vasfının değişme ihtimalini göz önü-
ne alarak oy birliğiyle tahliyelerine karar verdi.
“NE İŞİMİZ VAR AFGANİSTAN’DA?”
16 Mart Cuma günü sabah saatlerinde Afganistan’ın Baş-
kenti Kabil’de sivillerin yaşadığı bir eve düşen ve 12 askerimizin
şehit olduğu, 4 Afgan sivilin yaşamını yitirdiği helikopter kazası,
“Afganistan’da ne işimiz var?” sorusunu gündeme getirdi. NATO
bünyesinde Afganistan’da barış kuvveti olarak görev yapan Türk
Silahlı Kuvvetleri, 10 yılı aşkın süredir ülkemizden uzak topraklar-
da ve uluslararası çıkarlarımızla alakası olmayan Afganistan’da
görev yapmaktadır. Askeri güçten daha ziyade eğitim, sağlık, bes-
lenme gibi temel ihtiyaçlara daha fazla gereksinim duyan Afgan
halkı, emperyalist güçlerin çıkarları uğruna her geçen gün daha da
fakirleşmektedir. Kaza sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından
yapılan açıklamada ise kazanın teknik bir arızadan dolayı gerçek-
leştiği bildirildi.
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
EMEK EMEK
8 9
“CİHAN ARTIK ÖZGÜR”
“POŞU DAVASI” olarak bilinen davada Galatasaray Üniver-
sitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül 25 ay sonra tahliye edildi. Cihan
boynunda poşuyla Kağıthane’de yürürken gözaltına alınmıştı ve aynı
gün o bölgedeki bir markete molotof atmakla suçlanmıştı. Hakkında
tutuklu kalmaya yetecek bir delil olmadığı halde iki yılı aşkın bir
süre boyunca cezaevinde kalan Cihan, Çağlayandaki İstanbul Adli-
yesi 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen sekizinci duruşmasında
özgürlüğüne kavuştu.
“BEŞİKTAŞ’TA DEMOKRASİ DERSİ”
Beşiktaş ilçe kongresi 10.03.2012 tarihinde
yapıldı. Uğur Gedik yeniden ilçe başkanlığına seçildi.
Her şeyden daha önemli olan ise yeni kabul edilmiş
olan tüzüğümüzdeki %33 kadın kotası ve %10 gençlik
kotasının sözde kalmadığı gerçekliğiydi. En nihaye-
tinden Gençlik Kollarından gelen ve bizimle çalışmala-
ra katılan 3 arkadaşımız 16 kişilik ilçe yönetim liste-
sinde temsil hakkı kazanmış olması, sanırım gençlerin
CHP’ye katılması için apaçık bir davettir. Bir kez
daha görülmüştür ki Türkiye’nin en demokratik parti-
si CHP’dir ve CHP herkese demokrasi dersi vermeye
devam etmektedir.
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
“YUMURTAYA 5 SLOGANA 2 YIL!”
Geçen sene Ege Üniversitesindeki etkinlere katılmak
üzere İzmir’ e gelen AB Bakanı Egemen Bağış’a protesto
amaçlı yumurta atan Esin Bağış’a 5 yıl, ‘AKP DEFOL! Üniversi-
teler bizimdir!’ diye slogan atan Ayberk Demirhan’a ise 2 yıl
istemiyle dava açıldı. Protesto ettiği için üniversite öğrencile-
rini hapse atmaya çalışan AKP zihniyetine şaşırmadık ama
‘Doktor söyledi az daha kör olacaktım’ diye açıklama yapıp,
‘Hesabını yandaş yargımla sorarım’ mesajını alttan ileten baş
müzakerecimiz; Siz bu ülkenin gözünü kör ederken, hesabı
sorulmaz mı sanıyorsunuz?
EMEK EMEK
8 9
“YAKTIK! YİNE YAKARIZ!”
AKP’nin gençler üzerindeki kutuplaştırma daha özüyle
‘’kindar bir gençlik yaratma’’ projesi gün geçtikçe sonuç veri-
yor. İnanç farklılığına saygıyı bir türlü öğrenemeyen AKP
hükümeti, gerici öğrenci gruplarının kindar yetişmesine ze-
min hazırlamaktadır. Ellerinde taşlarla sopalarla İstanbul
üniversitesinde zaman aşımını protesto eden öğrencilere
saldıran öğrenci grupları, bu cüreti kimden nereden almakta-
dır? ‘Yaktık! Yine yakarız!’ söylemini hangi hakla ve cüretle
söyleyebilmektedir. Korkacağımızı ve bıkacağımız sanıyorlar-
sa bu onlar için sadece hayal olur. Faşizmi üniversitede, so-
kakta egemen kılabileceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
Sizinle mücadelemiz sonsuza kadar sürecektir!
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
“İNSANLIK SUÇUNDA ZAMAN AŞIMI OLMAZ”
31 Mart tarihinde hukuk katliamcısı AKP’ nin mezhep
kini yüzünden hukuk tarihimize kara bir leke daha kazındı.
Aylardır sivil toplum kuruluşlarının ve ana muhalefetin zaman
aşımına karşı uyarı yapmasına rağmen hiçbir somut adımın
atılmak istenmemesi toplumda büyük ayrışmanın gerçekleş-
mek istenmesinden başka bir şey değildir. Sivas’ ta aydınları-
mızı yakan zihniyetle iktidar partisinin zihniyetinin aynı olma-
sından ve kadrolaşmış yargıdan başka bir sonuç beklenmezdi.
Başbakanın zamanaşımının sonucunu ‘inşallah ülkemize hayırlı
olur’ diye yorumlaması hangi vicdan anlayışına ve mantığa sı-
ğar? Erdoğan bu konuşmasıyla bir insanlık suçu işlemiştir ve
insanlık suçlarının hesabı bir gün mutlaka halk tarafından so-
rulur.
“SİVAS DAVASI YENİDEN”
2 Temmuz 1993’ te Madımak otelinde 35 canın yandığı
Sivas Katliamıyla ilgi zamanaşımı sonucu düşen dava, yeniden
açılıyor. Malatya Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği olayları tekrar
soruşturmak üzere çalışma başlattı. Savcılık soruşturma kapsa-
mında örgüt bağlantısı da olmak üzere, olayda adı geçen kişileri
yeniden araştıracak.
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
EMEK EMEK
10 11
KÖY ENSTİTÜLERİ ÜZERİNE
Köy Enstitüleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin
öz benliğinden yarattığı kuruluşlardır. Hiçbir
yabancı sistemden etkilenmeden tümüyle yerli
olan eğitim uygulamasıdır. Ülkemizin tarih bo-
yunca elde ettiği bilimsel, pedagojik, ve düşün-
sel birikimini ulusal kurtuluş savaşı hamurunda
yoğurulmuş, Atatürk devrimleri sürecinde ge-
lişmiş, sınama-sınama deneyimleriyle ortaya
çıkmış bir laboratuvar yapıttır. Bu ifademiz
bir sav değil, bir gerçekliktir. Şöyle ki…
16 Mart 1848’de kurulan öğretmen
okulları, Osmanlılardaki eğitim uygulamalarının
mihenk taşı sayılabilir. O tarihten bu yana
ülkemizdeki tüm eğitsel gelişmeler, öğretmen
yetiştirmedeki gelişmelerle koşut olagelmiştir. Ne var ki, Osmanlı “hasta adam” olarak, özelikle 20. Yüzyıl başlarında kurtu-
luşunu, düze-aydınlığa çıkışını bulamamış, işte o süreçte eğitimi bir kurtarıcı kabullenmiş, eğitim yoluyla silkinmenin arayışla-
rı başlamıştır. Prens Sabahattin, Safi Bey, İhsan Sünga, İ. H. Baltacıoğlu, Muallim Cevdet, Alaaddin Gövsa, Ali Ulvi, Srrı
Tarcan, Emrullah Efendi, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp, İsmail Mahir Efendi gibi eğitimci ve düşünürler değişik görüş ve öneri-
ler geliştirdiler. Bunların içinde en ilginç öneri olarak İsmail Mahir Efendi’nin 1914 yılındaki “her köyden bir erkek bir kız
çocuğunun, klasik öğretmen okulları yerine yeni açılacak köy öğretmen okullarında yetiştirilmesi” görüşü çok dikkate değer-
dir. Prens Sabahattin’in “İngiliz modeli” girişimci yetiştirme önerisinden, İ. Hakkı Baltacıoğlu’nun “Toplamsal okul” kuramına,
Ziya Gökalp’in “münteşir terbiye – müteazzi terbiye” yani yaygın eğitim – örgün eğitim kavramlarını da geliştirerek “Yeni
Türkiye hedefleri”ne uzanan birçok görüş Türk kurtuluş savaşı sürecinde adeta harmanlanmış; köycü bir eğitim geliştirme-
nin zorunluluğuna temel oluşturmuştur.
Bu gerçeklik ışığında Gazi Mustafa Kemal Atatürk 30 Ağustos zaferinin ardından Bursa’da öğretmenlerle yaptığı top-
lantıda: “Ordularımızın kazandığı utku, gerçek utku değildir. Asıl ve gerçek zaferi sizler kazanacak ve mutlaka başaracaksı-
nız” demiştir.
Yine Atatürk 1 Mart 1922’de “bu yurdun gerçek sahibi ulusumu-
zun büyük çoğunluğunu oluşturan köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne
kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bundan ötürü bir yandan bil-
gisizliği gidermeye çalışırken, öte yandan da yurt çocuklarını toplumsal
ve ekonomik alanlarda etkin ve üretken kılmak için gerekli olan bilgileri
yaparak, yaşayarak öğretme yaklaşımı ulusal eğitimimizin temel ilkesini
oluşturmalıdır” demiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyet Türkiye’sinin geleceği-
nin ulusal eğitim sistemi ile çağdaş uygarlıkla bütünleşeceğini, bunun
için gerçek mürşidin bilim ve fen olacağını vurgulayarak, eğitime dört
elle sarılmış bir önderdi. Yurt dışından 20. Yüzyılın en büyük eğitimci-
lerini çağırdı. Yerli eğitimciler yetiştirmek üzere Viyana’ya öğretmen-
Kapak Konusu: “YARIM KALAN DEVRİM:KÖY ENSTİTÜLERİ”
Em. Öğ. Gör. Mehmet Adem SOLAK
(1949-1956 Kepirtepe Köy Enstitüsü mezunu)
EMEK EMEK
10 11
ler gönderdi. Öğretim Birliği yasası ile çağdaş okulun Ulusal Eğitimi,
omurgası olduğunu kanıtladı. İşte bu tarihten itibaren:
1926’da Kayseri Zincidere’de, 1927’de Denizli’de bir “köy öğ-
retmen okulu” açıldı. 1932’de kurulan Halkevleri “köycülük kolları”
oluşturdu. Mustafa Necati, Dr. Reşit Galip gibi bakanların yanı sıra
Nusret Köymen, Hilmi Malik, S. Demirkan, Saffet Engin, Reşit Öy-
men, Süreyya Aydemir ve İ. Hakkı Tonguç, 1935’li yıllara kadar köycü
bir öğretmen yetiştirme konusunda ivme kazandıran görüşler ortaya
koydular.
1935’te başlatılan Eğitmen Kursları, Köy Enstitüleri uygulama-
sının ilk adımı sayılabilir. Türk ordusunda “çavuş” olan okur – yazarla-
rın altı aylık eğitmen kursundan sonra köy okullarına eğitmen olmala-
rı, yoğun bir köy eğitimi seferberliğine geçiş olmuştur. Eğitmenlere
verilen el kitapları da “birinci yıl kitabı”, “ikinci yıl kitabı”, “üçüncü yıl kitabı” çok ilginç ve çok çağdaş – bilimsel içeriktedir.
İlk köy enstitüsü 1937 Ekiminde “Köy öğretmen okulu” adıyla Eskişehir – Çifteler’de ve İzmir Kızılçullu’da kuruldu. 17
Nisan 1940’ta çıkan Köy Enstitüleri yasası ile kendi gerçekliğine kavuşan enstitüler, yurt coğrafyasını kucaklayan bir felsefe
ile 17 sayısına ulaştılar.
Bunların çalışma düzeni şöyle özetlenebilir: Öncelikle “kendi okulunu kendin yap” ilkesiyle yapısal kuruluşlarını tamam-
ladılar. Kendi binalarını inşa edip; bunları derslikler, atölyeler, laboratuvarlar, kitaplıklar, yemekhane, yatakhane, çamaşırha-
ne, hamam, revir vb. “müştemilat” haline getirdiler. Sonra bağ, bahçe, arıcılık, meyvecilik, sebzecilik, hayvancılık ve tarla
arımı alanlarını işlemeye başladılar.
Sabahları şafak söker sökmez uykularından uyandılar. Kahvaltıdan önce sabah etüdüne girdiler. Sonra kahvaltılara
gittiler. Oradan orta alana – meydana geldiler. O saat milli oyunlar saatiydi. Ülkenin dört bir yanında oynanan milli oyunlar-
dan seçmeleri oynadılar. Oyun saati bitince günü ikiye böldüler: öğrencilerin yarısı dört saat kültür dersleri için dersliklere,
diğer yarısı tarımsal çalışmalara ve atölyelere gittiler. Öğle yemeğinde yemekhanede toplanan enstitü, öğleden sonra yine
ikiye bölündü. Sabahleyin tarımsal çalışmada ve atölyede olanlar dersliklere, diğerleri tarımsal çalışmalara ve atölyelere
gitti. Sekiz saatlik mesai tamamlanınca akşamüstü etüdü yapılırdı. Bu etüt saatlerinde genelde kitap okuma zorunluydu ve
her sınıfın “küme öğretmeni” sınıfta okuma saatini denet-
lerdi.
Akşam yemeğinden sonra son etüt yapılırdı. Bunda
genelde o gün işlenen derslerle ilgili ödevler yapılır, erte-
si güne hazırlık yapılırdı. Sabah uyanır uyanmaz okul ho-
parlöründe başlayan klasik batı müziği parçaları ile Türk
Halk Müziğinin seçkin türküleri tüm teneffüs saatlerini
onurlandırır, öğrenciyi beslerdi.
Okulda demokratik eğitim katı kurallarıyla işlerdi.
Öğrenci başkanlığı, nöbetçi öğrenciler, eğitsel kollarda
görev almalar son derece işlevseldi. Öğrenci yeteneğini ve
kendi keşfettiği yönde alabildiğine geliştirebilirdi. Sonuç
olarak kültürlü, kendine yeterli, karanlığa savaş açmış,
Atatürk’üne layık olma bilincinde birer öğretmen olabilir-
lerdi.
EMEK EMEK
12 13
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
Onların demokrasi dedikleri serbest piyasaya dayalı
bir para düzeni, küreselleşme dedikleri de çok uluslu
şirketlerin dünyayı daha rahat sömürmesidir.
ABD'nin bu acımasız projesinin amacı Orta doğu
bölgesini tek başına kontrol etmek, bölge kaynaklarını
tek başına sömürmek, müttefiki İsrail'in güvenliği sağ-
lamak, Radikal İslamcı hareketleri ortadan kaldırmak,
AB, Çin, Rusya, Japonya gibi güçleri bölgeden uzak tut-
mak, bölgede kendine yakın hükümetler kurup serbest
ekonomiye geçişi sağlamaktır. Bu nedenledir ki bölge-
deki İran, Rusya gibi büyük güçlerle sürekli çatışma
halinde bir siyaset izlemektedir.
Bu noktada Türkiye açısından yapılması gereken,
Suriye halkının demokrasi talebinin yanında olmak,
Esad'ı daha demokratik bir düzen konusunda destekle-
mek ve Suriye'ye yapılması beklenen dış müdahaleye
kesinlikle karşı çıkmaktır. Fakat AKP hükümeti BOP'ta-
ki misyonunu çok sevmiş olacak ki bölgedeki her türlü
bölücü harekata düşünmeden destek vermektedir. Tür-
kiye komşusunu emperyalizmin kollarına teslim ederek
bedeli ağır olacak tarihi yanlışlar yapmaktadır.
Türkiye'de halkımızı ABD ve Nato'nun işgallerine karşı
eğitmek, gençliğiyse Mustafa Kemal'in anti-
emperyalist çizgisinde örgütlemek biz yurtseverlerin
birinci görevidir.
Emperyalizmi devirerek kurulmuş bir ülkeyi tek-
rar uşak yapmaya çalışan sağ hükümetlere karşı bağım-
sızlık bayrağını daha da yükseltmeliyiz. Unutulmaması
gerekir ki Deniz Gezmiş'in dediği gibi ''Türkiye kurtu-
luş savaşını yapmak için Samsun'a çıkanlara İstanbul
örfü idaresince mahkemelerince idam cezası verilmiş-
tir.''
Ülkemizin ve mazlum milletlerin bağımsızlığı için bugün
daha fazla 'Deniz' olmalıyız.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla sol'un dünya-
da büyük güç kaybetmesi, ABD'nin dış politikasını ye-
niden şekillendirmesini sağladı.
ABD'nin şimdiki hedefi, dünyadaki ulusal ekono-
milerin gücünü azaltmak, ulus-devletleri etnik ve mez-
hepsel ayrımcılıkla bölmek, orta doğudaki rejimleri
yıkmak ve ''kıblesi paraya dönmüş ılımlı bir İslam''
modeliyle orta doğuyu tamamen kontrol altına almak-
tır. ABD bu hedeflerine ulaşmak için bütün dünyada
kendisine yakın işbirlikçi hükümetleri desteklemek-
te, iç isyanlar ve etnik bölücülük gibi araçlar-
la halkları birbirine düşürmektedir.
Dış politikasını para kan ve gözyaşı üçgeniyle
kuran ABD, Irak işgalinde olduğu gibi tüm bu operas-
yonları utanmadan demokrasi barış ve özgürlük adına
yaptığını söylemiştir. Demokrasi ve özgürlük maskesini
takıp dünyayı kana bulamış, mazlum milletlerin en bü-
yük katili olmuştur. AKP hükümeti de üzerine düşeni
yapmış, bu kanlı operasyonlara her defasında destek
vermiştir. Hatta başbakan bir çok defa Büyük Orta-
doğu projesinin destekçisi olduğunu açıklamıştır.
Kısa adıyla BOP, ABD'nin 43. Başkanı
Bush tarafından duyurulan orta doğudaki Müslüman
ülkelere demokrasi ihracını ve bu ülkelerin pazarları-
nın açılmasını amaçladığı açıklanan politik kuramdır.
Kısacası, ABD'nin orta doğudaki bölücü planlarının po-
litik projesidir.
2005-2009 arasında ABD Dışişleri Bakanlığı
yapan Condoleezza Rice o dönemdeki bir yazısın-
da Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan
22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirile-
ceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu vurgula-
mıştır.
CIA ve dış güçlerin yardımıyla işgal ettiği Kuzey
Irak’ta bir kukla devlet kuran ABD, şimdi de Suri-
ye'de Esad ve rejime karşı saldırmaktadır. Libya'da
yaptığı gibi Suriyede'ki muhaliflere de destek sağla-
maktadır.
Suriye’de dış güçlerin kışkırtmasıyla aylardır yaşanan
ayaklanma ve Şam yönetiminin bu ayaklanmayı bastır-
mak için aldığı önlemlerle dökülen kan, ABD’nin meşhur
planının bir parçasıdır. Suriye'ye daha demokratik bir
düzenin gelmesi ve ülkede yaşanan şiddetin bitmesi
bütün solun isteği fakat emperyalistlerin tarihin hiç-
bir döneminde mazlum milletlere demokrasi ve barış
götürme amacı gütmediğini de bilmek gerekir.
21.YÜZYILDA EMPERYALİST PLANLAR VE ORTA DOĞU
Seçkin AYBAR
EMEK EMEK
12 13
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
. Çıkar ilişkilerinin oya dönüştüğü ve her aşama-
sında insanların kendi menfaatlerini düşündüğü sis-
temler ilişkisine biz demokrasi diyoruz.
Mikro ölçeklerin esas alındığı ve makro ölçek-
lerin hiçe sayıldığı adına demokrasi denen saçmalıklar
silsilesiyle iç içe geçen bireyler…
Siyaset denilen şey gerçekten kazanmak de-
ğil… Aslında büyük bir pastanın paylaşılması gibi bir
şey… Kimi zaman liderlik hırsı, kimi zaman kişisel
maddi çıkarlar; asıl amaçların önüne geçtiği bambaşka
bir düzen…
Kendini beslemeye de devam ediyor bu düzen
aslında, fakat çok yemekte adam öldürür kimse bu-
nun farkında değil ve tabi ki insanların mükemmel
egosu… Kendini önemli hissetme arzularının tavan
yaptığı ve bunu da halkın üzerinde tatmin ettiği dü-
zenin aşağılık parçaları olan insanlar…
Bundan daha vahim olan ise kendini önemsiz
hisseden insan psikolojisi…
Ezilmekten geri durmayan, ezilmişliğe baş kal-
dırmayan insan psikolojisi ve her şeyden önemlisi
ezmenin ayıp olmadığı bir düzen… İşte bu yüzden
kaybediyoruz aslında…
Sadece bu yüzden değil belki de, yok olmayı
seçtiğimizden dolayı kaybediyoruz.
Kendimizi kaybediyoruz…
Fakat kendimizi bulacağız elbet.
Her nehrin denizini, her denizin okyanusunu
bulduğu gibi bulacağız kendimizi.
Tertemiz su gibi arınmış bir demokrasi ve için-
de yaşamaya değer milyonlarca insan denizi gibi ula-
şacağız gökyüzüne.
Gözlerimizi kapattığımızda bile aydınlık olacak
mesela önümüz. Cesaret edemeyecek kimse karanlı-
ğa…
Sonsuz bir çığlığın içine gömeceğiz demokrasi-
ye kastedenleri. Korkunç bir çığlığın sonsuz yalnızlı-
ğında boğulacaklar.
Hakkı olacak insanların, insan gibi yaşamak…
Peki, ne yapmalı bunlar için, böyle bir demok-
rasiye ulaşmak için.
Önce kaldırmalı ortadan bu önü karanlık ve
içleri pislik dolu insanları.
Yerlerine güzel insanlar seçmeliyiz. Çalmak
nedir bilmeyen, soymak nedir bilmeyen, yalandan do-
landan anlamayan, görev aşkıyla tutuşan insanlar seç-
meli yerlerine.
Yepyeni bir gençlik yetiştirmeliyiz sonra. Ken-
dini önemli hissetmesi gerektiğini bilen bir gençlik.
Bu ülke için çalışmayı görev bilen ve hayatın her nok-
tasında doğruyu ve adaleti savunan gençler…
Koşmalıyız arkasından demokrasinin böylece.
İşte o zaman kendimizi bulacağız demokrasi-
nin içinde…
Demokrasiye güvenmezsek yitireceğiz her
şeyi. Bir gün gençliğimizi(!) yitirdiğimiz gibi.
İşte biz bu düzen içinde var olmayı seçtik.
Tek istediğimiz bize çocukluğumuzda öğretilen de-
mokrasiyi yaşamak.
Yaşayacağız elbette.
Biz yaşamasak bile elbette birilerine yaşata-
cağız bu hayalini kurduğumuz demokrasiyi.
Sonsuz bir karanlıktı bu ülkede yaşamak;
Karanlıklar demokrasiyle aydınlanacak…
DEMOKRASİDEN ANLADIĞIMIZ…
Osman Can KARAMAN
EMEK EMEK
14 15
riyle çizmeye hazır bir kitle oluşmuştu imparatorluk
son kumarını oynayacağı sıralarda.
I. Dünya Savaşı'na giden yolda Ermeniler ge-
nel itibariyle iki çatıda örgütlenmişlerdi: Bunlardan
biri kırsal bölgelerde yayılmaya çalışan ve davasının
temeline Ermeni Ortodoks Kilisesi'ni ve Çarlık
dostluğunu oturtan Hınçak, diğeri de imparatorlu-
ğun baskıcı yapısına karşı oluşan, ilerici fikirleri
benimseyen ve batı tarzı bir ulusçuluğu hedefleyen
Taşnaksütyun'du. Taşnakçılar'ın hedeflerinde ilk
olarak Abdülhamit'in baskıcı rejimi ve imparatorlu-
ğun çürümüş yapısı vardı. Bu da onları İttihat ve
Terakki Cemiyeti'yle kader birliğine götürecekti.
1896 yılında gerçekleştirilen bir Osmanlı Bankası
baskınıyla dünya kamuoyunun ilgisini çekmek isteyen
bu örgüt istemeden, devrimi yapacak olan İttihat
ve Terakki Cemiyeti'ni harekete geçirdi. İT Cemi-
yeti bu baskın üzerine Abdülhamit'e karşı çıkan bir
bildiri yayımladı. Bu bildiride Taşnakçılar'ın eylemi
biraz desteklenmekte ve imparatorluk içerisindeki
tüm unsurlar Abdülhamit'e karşı cephe oluşturmaya
çağrılmaktaydı. İT'nin büyüyen ve ilerici yapısını
gören Taşnaksütyun, bu cemiyete yakınlaştı ve Pa-
ris'te toplanan 2. Jön Türk Kongresi'ne katılarak
birlikte hareket etme kararı aldı. Bu karar Taşnak-
sütyun'un daha da büyümesine ve Ermenilerin impa-
ratorluk içerisindeki tek temsilcisi olmasına yol açtı
1908 Devrimi'ne giden süreçte.
1908'de II. Meşrutiyet'in ilânıyla beraber
Meclis-i Mebusan’da kendini göstermeye başladı
Taşnaksütyun ve 12 milletvekili soktu. Ancak bu
demokratikleşme hareketi sorunları bitirmemiş,
hatta nicelerini su üstüne çıkartmıştı. İmparatorlu-
ğun yaşadığı her sıkıntı Ermenileri de etkiliyordu.
31 Mart Olayı, Trablusgarp'ın İtalyanlar tarafından
işgali ve felâketlerle sonuçlanan balkan savaşları
Taşnakçılar arasında “batan gemiyi terk etme” dü-
şüncelerini tetikledi. Örgütteki çatırdamalar 1912
seçimlerine yansıdı ve Meclis-i Mebusan’a giren 9
Ermeni vekilin ancak 3'ünü Taşnaksütyun çıkartabil-
di. Aynı yıl Van'ın Ermeni belediye başkanı Bedros
Kapamacıyan Taşnakçılar tarafından öldürüldü. Taş-
nakçıların önemli bir kısmı İT ile beraber yürüme,
imparatorluktan kopmadan yola devam etme yanlı-
sıydı. 1912'de Erzurum milletvekili Vartkes Seren-
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
NİSAN 1915: NEDEN OLDU? NASIL OLDU?
Tunca Zeki BERKKURT
Türkiye’de dış siyasetin en büyük so-
runsallarından biri hepimizin bildiği gibi Nisan 1915
Göç Yasası ve devamında yaşanan büyük çapta
ölümler çevresinde biçimlenen, - Türk basınının
verdiği adla- “Ermeni Sorunu”dur. Bu konuda top-
lumsal bilimler çerçevesinde birçok çalışma yapıl-
masının yanı sıra siyasî olarak da bir takım temel
soruların yanıtlarını arayabiliriz. Örneğin neden
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önce meyda-
na gelmiş bir olayın sorumluluğunu Türk dışişleri
taşısın? Ya da “Bu olaylarda parmağı olan kimseler
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da yer aldılar
ama.” deniyorsa eğer, neden bu davalar tıpkı Nürn-
berg’de olduğu gibi savaş suçluları üzerinden konu-
şulmuyor da bir toplumun ve devletin önüne konulu-
yor( 2. Dünya Savaşı sonunda Yahudilerin katledil-
mesinden sorumlu yetkililerin cezalandırılması için
Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi
kurulmuş ve sorumlu memurlar cezalandırılmışlar-
dır, devlet ya da halk değil.)? Ya da daha da basit
bir soru sorarsak; neden o dönemde -İran hariç –
bütün Orta Doğu halklarının Türk halkıya beraber
temsil edildiği Meclis-î Mebusan’da çıkarılmış bir
yasanın sonuçları sadece Türkiye’nin başını ağrıtı-
yor? Bu gibi sorular arttırılabilir kolaylıkla, ancak
biz tarihsel kısmına eğileceğiz olabildiğince.
İmparatorluk içerisindeki Ermeni cemâatinin
nâm-ı diğer “Millet-î Sadıkâ”nın(sadık millet) duru-
muna genel olarak baktığımızda iki ayrı nüfus yapısı
dikkatimizi çekiyor. Bunlardan biri, başta İstanbul
ve İzmir olmak üzere, şehirlerde yaşayan ve Avru-
pa örneği kentsoylu (burjuva) olma yolunda ilerle-
yen topluluk ve de Orta ve Doğu Anadolu başta
olmak üzere Anadolu’da kümelenmiş ve temel bir
unsur teşkil eden köylü topluluk. Bunlardan ilki,
gerek Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir ulus
ya da vatandaşlık ya da en azından toprağa bağlı
mülkî yapılanmasının bulunmamasından, gerekse
Küçük Kaynarca(1792) sonrası Çarlık Rusya’nın İm-
paratorluk topraklarındaki Ortodoksları hukuken
ve iktisaden kendi idaresine çekmesinden ötürü
hızlı bir ayrışma sürecine girdi 19. yüzyılda. Avru-
pa’daki siyasî hareketlenmelerin de etkisiyle çeşitli
çatılarda örgütlenmiş kendi kaderini kendi fikirle-
EMEK EMEK
14 15
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
gülyan'ın Ermeni gençlerinin de askerlik yapmasını
öngören talebi maliye bakanı Cavit bey tarafından,
bütçenin bu vatandaşlardan alacağı askerlik vergisi-
ne göre düzenlendiği gerekçesiyle, muhalefetle kar-
şılandı ve oylamada reddedildi. Siyasî ve İktisadî
bunalım tırmanıyordu. İttihatçıların Bâb-ı Âli baskı-
nıyla tekrardan seçimlere gidildi ve Taşnakçılar da
İT çatısı altında seçildiler. Çoğu Doğu illerinden ol-
mak üzere, 50 vekilden 12'si Ermeni'ydi. Arap böl-
gelerinde seçim yapılmamış, yalnızca Anadolu ve
Trakya'dan İT'nin destek verdiği adaylar meclise
girebilmişti. I. Dünya Savaşı'nın eşiğinde top bütü-
nüyle İttihatçılar'ın(ve içerilerindeki Taşnakçı-
lar'ın) elindeydi.
Savaşın Avrupa’da patlak vermesiyle hareket-
lenmeler de ivme aldı. Önce seferberliğin ilânıyla
gayrimüslimlerin üzerindeki vergi yükü arttı ve Müs-
lüman çocukları elverişsiz koşullar altında silah altı-
na alındı. Devamında bu iktisadî ve toplumsal sorun-
lar siyasî düzleme taşındı. İT çoğunluk itibariyle
Türk ya da Türk Milliyetçiliğini savunan vekillerden
oluşmaktaydı ve bunların bazıları Ermenileri, düş-
manlığı artık resmiyet kazanmaya başlamış olan,
Rusya'yla işbirliği yapmakla suçluyordu. Taşnaksüt-
yun kökenliler genel itibariyle birlikten yanaydılar
ve Rusya'daki Narodniklerle (Çar'a karşı mücadele
eden halkçı örgüt, sonrasında Bolşeviklere katıla-
caklardı) hemfikir oldukları için bu suçlamaları şid-
detle reddediyorlardı. Ancak olan oldu 1914'te Er-
zurum'da (Vekillerinin tamamı İT'nin desteklediği
Ermenilerden oluşmaktaydı) toplanan Taşnaksütyun
Kongresi'nde delegeler nihaî olarak ikiye bölündü.
Kongre'den savaşta hükümeti destekleme kararı
çıktı ancak Antranik Ozanyan'ın öncülüğünde örgü-
tün bir kısmı Rusya ile işbirliği yapmaya başladı. Rus
Ordusu'na bağlı bir gönüllü Ermeni tümeni oluşturul-
du ve Doğu cephesinde bu birlik doğu illerinde bas-
kınlara başlayınca ipler kopmuş oldu.
Taşnakçılar'ın Nisan 1915'te Van'da geniş
çaplı bir isyan başlatmasıyla, Meclis-i Mebusan 27
Mayıs'ta “Sevk ve iskân Kanununu (Tehcir ya da göç
ettirme yasası diye bildiğimiz)” çıkarttı. Bu kanun
yalnızca Doğu'da Rusya ile cephe oluşturan bölgeler
için öngörülmüştü ancak İT ile bağlantılı ya da değil
bazı bürokrat ve askerler bunu Anadolu'nun her
kesiminde uygulamaya başladılar. Sivas, Elazığ ve
Kayseri başta olmak üzere pek çok ilden, arşivlere
göre, 422,758 Ermeni vatandaş göç ettirildi. Elve-
rişsiz koşullar altında uzak güney illerine gönderildi-
ler. Demir yolu şebekesi başta olmak üzere hiçbir
altyapının olmadığı topraklarda on binlercesi yolda
öldü. Yine on binlercesi Doğu'da kol gezen eşkıya-
larca öldürüldü. Asker genellikle bu gibi olaylarda
göç ettirilenlere sahip çıkmadı. Bu yasa Şubat
1916'da yürürlükten kaldırıldı, ancak uygulamaların
durdurulması Mart'ı buldu.
Sonuç olarak binlerce köy ve kasaba boşaltıl-
dı, yüzbinlerce insan öldü ve en önemlisi iki halk bir-
birine düşman oldu. I. Dünya Savaşı'nın bitiminde
İT'nin aşırıcıları Avrupa'ya sığındılar. İsyancı Taş-
naksütyun liderleri ise önce İngiltere ve Fransa ta-
rafından desteklenerek Türk İstiklâl Savaşı'nda
Doğu ve Güney cephelerinde TBMM orduları ile sa-
vaştılar. Doğu Cephesi'nde alınan mağlubiyetlerin ve
III. Enternasyonel sırasında toplanan “I. Doğu
Halkları Kurultayı”nda çıkan Misak-ı Millî'yi destek-
leme kararının ardından, Taşnakçılar silahlı mücade-
leyi bırakmak durumunda kaldılar. Türkiye ve Erme-
nistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri kuruldu ve
bu iki ülke birbirlerini tanıdılar. Ancak açılan yaralar
kapanmadı ve günümüze kadar emperyalizmin bir
aygıtı oldular.
EMEK EMEK
16 17
Sıddık Sami Onar Demokrat Partili bir vekili arayarak
polislerin Üniversite içine karışamayacağını anlatmaya
çalışıyordu. Fakat ne dediyse de kendisini dinlettiremedi
zaten polis çoktan aranarak güç kullanılmasına izin veril-
mişti. Zaten polisin Üniversiteye girmesi sonucu olaylar
büyümüş ve Beyazıt meydanına kadar taşmıştı. Burada
toplanan kalabalık, Laleli’ye doğru yürüyüşe geçti. 1970’li
yıllardan itibaren sıkça görülecek bu manzara Türkiye’nin
o günkü şartlarına çok yabancıydı. polis, göstericilerin
önüne barikat kurduysa da öğrencileri durduramadı. Bu-
nun üzerine polisle öğrenciler arasında çatışma çıktı ve
polis elindeki tabancayı ateşledi. Ne olduysa bundan son-
ra oldu tabancadan çıkan kurşun Orman Fakültesi öğren-
cisi olan Turan Emeksize geldi ve sonucunda Turan Emek-
siz öldü. Yani daha kısası Türkiye’ye ‘İleri Demokrasi’
getirdiği söylenen Adnan Menderes’in polise emir etmesi
sonucu gencecik bir fidan daha açamadan 20 yaşında Be-
yazıt Meydanında polisin kurşunu sonucu öldü. Bundan da
bir ders çıkaramayan hükümet 2 gün sonra yani 30 Nisan
günü başka bir öğrencinin ölmesiyle ne kadar Faşist ve
baskıcı bir hükümet olduğunu bir kez daha gözler önüne
sermiş oldu. Bu olaylar 27 Mayıs 1960’daki darbenin ha-
zırlanmasında önemli bir basamak oldu.
Turan Emeksiz öldükten sonra memleketi Malat-
ya'da ismi bir caddeye ve bir liseye verilmiştir. Ancak
daha sonra bu caddenin ismi Milli Egemenlik Caddesi, lise-
nin adı ise Malatya Lisesi olarak değiştirilmiştir. İstanbul
Üniversitesi öğrenci yemekhanesine ismi verilmiştir. Ay-
rıca İstanbul'da şehir hatları vapuruna ismi verilmiştir.
bu vapur şu anda Mudanya'da restoran olarak kullanıl-
maktadır. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Beyazıt kampüsü
başta olmak üzere birkaç yerde anıtı bulunmaktadır. Ah-
met Kaya'nın 28 Nisanda dalından koparılan ham meyve
şarkısı Nazım Hikmet'in Beyazıt meydanındaki ölü şiiri
Turan Emeksiz’edir.
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
Biyografi: Turan EMEKSİZ
Hazırlayan: Aras Ronay SARI
Malatya doğumlu olan Turan Emeksiz’in tam olarak
ne zaman doğduğu bilinmese de 1960 yılında öldüğünde
20 yaşında olduğunu bildiğimizden 1940 yılında doğduğu
bilinmektedir.
Demokrat Parti tarafından 18 Nisan 1960'ta ku-
rulan 15 üyeli Meclis komisyonu. 7 Nisan'da Demokrat
Parti Meclis Grubunun bir bildiri yayımlamasından sonra
kurulan muhalefet ve basının faaliyetlerinin tahkik edil-
mesi için kurulmuş bir komisyondur. Komisyon sadece
Demokrat Partili milletvekillerinden oluşmaktadır. Bildi-
ride "Cumhuriyet Halk Partisi'nin ülkedeki bütün yıkıcı
grupları çevresinde topladığı, halkı, orduyu iktidara karşı
ayaklanmaya kışkırttığı" öne sürüldü. Bu bildirinin ardın-
dan Demokrat Parti Meclis Grubu TBMM Başkanlığı'na
muhalefetin eylemlerinin soruşturulması için bir önerge
verdi. Önerge 27 Nisan 1960 tarihinde Meclis'te büyük
bir çoğunlukla kabul edildi. 28 Nisan 1960 tarihinde Res-
mi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe konuldu. Buna göre
bir Tahkikat Komisyon'u oluşturulacak ve bu komisyon üç
ay boyunca muhalefetin ve basının eylemlerini soruştura-
caktı. Yani kısacası Demokrat Parti hükümeti Türkiye’de
ileri baskı düzeni kurmaya çalışıyordu.
Bunu protesto etmek için öğrenciler 28 Nisan
1960 günü İstanbul Üniversitesinde saat sabah 9.30’dan
itibaren toplanmaya başlamıştı. Öğrenciler protestoları-
na yavaş yavaş başlamışlardı ki polisler öğrencilerin ilk
başta etrafını sardı. O gün İstanbul Üniversitesi rektörü
EMEK EMEK
16 17
ww
w.ch
pb
esiktasgenclik.o
rg EMEK
DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ KOMİSYONU
TÜKETİCİLERİ KORUMA DERNEĞİ ZİYARETİ
Gençlik örgütümüzün sivil toplum kuruluşlarına zi-
yareti ve ortak çalışmaları hız kesmeden devam ediyor.
Dergimizin bu sayısına demokratik kitle örgütleri çalışma-
larında Tüketicileri Koruma Derneği’ni ziyaretimizi ayır-
dık. 14.03.2012 ve 21.03.2012 tarihlerinde gençlik örgü-
tümüz Tüketicileri Koruma Derneği’ni ziyaret etti. Bizlere
çok sıcak karşılayan Beşiktaş Şube başkanı Firdevs Ko-
roğlu ile gençlik örgütümüz tüketicilerimizin sorunları ve
sorunların çözümüne ilişkin projelerle ilgili çok yararlı bir
söyleşi yaptık.
TükoDER’i Tanıyalım…
25 Ekim 1990 tarihinde İstanbul’da kurulmuştur.
Derneğin amacı, tüketici haklarının korunması ve gelişti-
rilmesidir. Bu doğrultuda örgütlenerek, tüketici bilincini
oluşturmak ve tüketicilerin kendilerini koruyabilecek bi-
linç ve örgütlülük düzeyine gelmesi için çalışmalar yap-
maktır.
TükoDer, tüketicilerin demokratik hak ve talepleri
konularında kamuoyu oluşturarak hem toplumsal, hem de
hukuksal mücadeleye ilişkin çalışmalar yapar.
TükoDer, siyasi hiçbir kuruma bağlılığı olmayan
tüketicilerin gönüllü katkılarıyla çalışmalarını sürdüren
bağımsız bir kuruluştur.
TükoDer’e Göre Bilinçli Tüketici;
Haklarını arama duyarlılığı gösteren ve örgütlü
hareket etmeyiş benimseyebilmiş tüketicidir.
Bu anlayışla gençlik örgütümüz TükoDer’in fikir-
leriyle yeni genç kitlelere bu sorumluluğun kazandırıl-
ması için yeni eğitim projelerini geliştirecektir!
Değerli yol arkadaşlarımız;
Bizim gibi üretemeyen ve tüketim çılgınlığının za-
man geçtikçe arttığı az gelişmiş ülkelerde, tüm yurttaşla-
rımıza doğru bir tüketim bilincinin kazandırılması gerek-
mektedir. İnsanları zamlarla, kredi kartlarıyla ve çektik-
leri kredilerle hukuk tanımaksızın bankalara borçlandıra-
rak bağımlı yurttaşlar yaratmak, uluslararası bir projedir.
Çünkü tüketim çılgınlığı hem insanların ekonomik özgürlü-
ğüne darbe vuracak hem de onları bağımlı hale getirerek
bu sorunlara esir edecektir. AKP’nin bu sömürgenin bir
maşası olduğunu da düşündüğümüzde partimizin bu yeni
yüzyılın en temel sorunlarından biri olan tüketim sorununa
mutlaka bir çözüm bulması gerekmektedir. Bu sorunların
çözümleri genel merkezimize rapor edilecek, yeni projele-
rin çözümüne dair zemin oluşturulacaktır.
18
EMEK
“İLÇE KONGREMİZİ GERÇEKLEŞTİRDİK”
34. Olağan İlçe Kongremizi 10 Mart tarihinde gerçek-
leştirdik. Mevcut İlçe Başkanı Uğur Gedik’in yeniden seçilme-
siyle sonuçlanan kongremizde, Gençlik Örgütü olarak ana ka-
deme yönetim kuruluna üç arkadaşımızı gönderdik. Mustafa
Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleşen 34. Olağan kongremiz,
yapılan konuşmaların ardından, delegelerin oy kullanması ile
devam etti. Geçerli 259 oyun 255’ini alan Uğur Gedik, yeni-
den başkanlığa seçildi.
ETKİNLİKLERİMİZ “ZORBALIĞA GÖZ YUMMA”
Tutuklu gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener, Mustafa
Balbay ve Tuncay Özkan’a destek olmak için düzenlenen tutuklu
gazetecilere destek eylemine katıldık. Kötü hava koşullarına
aldırış etmeden, 1 yıldır tecritte bulunan Mustafa Balbay ve
Tuncay Özkan için yürüyen kalabalığa, sanatçılar, aydınlar ve
CHP Milletvekilleri de destek verdi. CHP Beşiktaş Gençlik Ör-
gütü olarak destek verdiğimiz eylemde “Meydanlar, zindanları
yenecek”, “Aydınların ışığı karanlığı yenecek” dövizleri taşıyan
grup, tecrit uygulamasına karşı çıktı.
“SİVAS’IN IŞIĞI SÖNMEYECEK”
CHP İstanbul İl Örgütü’nün düzenlediği Sivas’ta
zamanaşımına “HAYIR” eylemine katıldık. Taksim Meyda-
nı’ndan Galatasaray Lisesi’nin önüne kadar yapılan yürü-
yüş, ilçe gençlik örgütlerinin yoğun katılımıyla gerçekleş-
tirildi. Yürüyüşün ardından, Galatasaray Lisesi önünde
oturma eylemine geçildi. Eylemin ardından yapılan basın
açıklamasında, Devlet birimlerinin zamanaşımına göz yum-
duğuna ve katliamın tarih boyunca zamanaşımına uğrama-
yacağına dikkat çekildi.
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
www.chpbesiktasgenclik.org EMEK
18
İLETİŞİM BİLGİLERİ
Telefon Numaraları
0212-261 11 41
0212-227 63 26
www.chpbesiktasgenclik.org
E-posta: [email protected]
www.facebook.com/chpbesiktasgenclikorgutu
www.twitter.com/chpbesiktasgenc
Adres: Hasfırın Cadesi Vidin İş Merkezi No:65/33
Sinanpaşa BEŞİKTAŞ
“Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkes-ten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri be-nimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ül-kenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır.’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacak-tır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cum-huriyetin polisi değildir.’ diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacak-tır. Yine düşünecek, ‘Demek adliyeyi ıslah etmek, reji-me göre düzenlemek lazım.’ diyecek.
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkış-larda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıve-rilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Di-yecek ki, ‘Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.’
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençli-
ği!”
M. Kemal ATATÜRK